DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 87
37’nci Birleşim
20 Aralık 2010 Pazartesi
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
H) REKABET KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî
Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Prodüktivite Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE
DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Patent
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.- Türk
Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk
Standartları Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Konuşmacılara ek süre vermemesi
nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin,
konuşmasında bilerek yalan söylediğine veya yanılttığına ilişkin açıklaması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, kendisini
yalancılıkla itham eden sözlerine ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, MHP Grubu adına
konuşan iki milletvekilinin farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine ilişkin
açıklaması
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, yerleşim yeri
isimlerinin değiştirilmesi için referandum yapılması gerektiği hakkındaki
sözlerine ilişkin açıklaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
(7/16691)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün açtığı
kurslara katılanların sigorta primlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16712)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bir vakfın DSİ’ye bağlı bir sosyal tesiste konaklamasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16716)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya Akdağ Kayak Projesi’ne ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16719)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, taklit ve sahte ürünlerin piyasadaki payına ve
marka ihlaline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
(7/17010)
6.- Niğde Milletvekili
Mümin İnan’ın, Niğde’de ticarete başlayan ve ticaretten ayrılan müteşebbis sayısına ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/17014)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, kare kod sistemine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/17062)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.04’te açılarak dört oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,
Yargıtay,
Danıştay,
Adalet Bakanlığı,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Muğla Milletvekili Gürol Ergin,
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, sözlerini
çarpıttığına ilişkin birer açıklamada bulundular.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir kitabı yanlış
değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince 20 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 22.19’da son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Yusuf
COŞKUN
Burdur Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Gülşen ORHAN
Van
Kâtip
Üye
No.:
47
II. - GELEN KÂĞITLAR
20 Aralık 2010 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İsviçre
bankalarında hesabı olan Türk vatandaşlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2286) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
protestocu gençlere güvenlik güçlerince yapılan müdahaleye ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/2287) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2288) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura
Nehrine yapılması düşünülen tünel projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2289) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Ardahan’daki tarım arazisi miktarı ile DSİ raporunda belirtilen arazi
miktarının farklı olmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2290) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in,
emniyet güçlerinin protestocu öğrencilere karşı orantısız güç kullanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17306) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Türkiye-İsrail ilişkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, son
beş yılda yapılan protesto ve gösteri yürüyüşlerine ve polis müdahalelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17308) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
4.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
uluslararası doğrudan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17309) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
5.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
çiftçilere kullandırılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17310) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
6.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
esnafa kullandırılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17311) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
7.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
teşvik sisteminden yararlananlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17312) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, sulama
kooperatiflerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17313) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
9.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal
Türkler cinayeti davasını etkileme girişimleriyle ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17314) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir vali
yardımcısı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17315) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
11.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17316)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
12.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
KÖY-DES Projesi kapsamında Denizli Merkez’de yapılan çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17317) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
13.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
ekonomik krizin Denizli’ye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17318) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
14.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
SEÇSİS Programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17319)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
15.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17320) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
16.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir
iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17321) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
17.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
Ulusal Kanal’ın, kablolu TV yayın lisansı ve yayın izni başvurusuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17322) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2010)
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Ünlütepe’nin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17323) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
19.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı cami
onarımlarında yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17324) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
20.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
TSK’dan ilişiği kesilen personelin hak kaybının giderilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17325) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2010)
21.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in,
KİT Komisyonunun aldığı bazı kurumların incelenmesi ve soruşturulması kararının
uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
22.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, bir köyde
meydana gelen doğal afetin yol açtığı maddi zararların giderilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17327) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2010)
23.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, F tipi
cezaevlerindeki tecrit uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17328) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
24.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal
Türkler cinayeti davasının zaman aşımına uğratılmasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17329) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
25.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’de
yayınlanan bir programa ve eski bir futbolcuya ödenen ücrete ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17330) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
TRT’nin personel alım sınavına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/17331) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
27.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Ulusal
Kanal’ın Kablolu TV yayın lisansı ve yayın izni başvurusuna ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17332) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2010)
28.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2007-2010
yılları arasında Adana’daki protestolu senet ve karşılıksız çeklere ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17333) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu
bankalarından borçlananların af kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/17334) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
30.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
İzmir’deki spor tesislerine ve lisanslı sporcu sayısına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/17335) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
31.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2011 Dünya
Üniversitelerarası Kış Oyunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/17336) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
32.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın,
Wikileaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17337) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
33.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
yapılması planlanan nükleer santralin olası etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17338) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
34.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir
gazetecinin göz altına alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17339) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir
beldenin sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17340) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün
sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
37.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bazı
köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17342) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bazı
köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17343) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
39.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Baro
başkanlarının protokol listesindeki yerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17344) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
40.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir köyün
yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17345)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik
davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17346) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
42.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Doç.
Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinin araştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17347) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
43.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
haklarında inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılan ve tutuklanan belediye
başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17348)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
44.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
KÖY-DES Projesi kapsamında Acıpayam’da yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17349) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
45.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emniyet
güçlerinin protestocu öğrencilere karşı orantısız güç kullanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17350) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
46.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
Kolluk Gözetim Komisyonu kurulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17351) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
47.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
kültür balıkçılığı yapanların ödediği kira bedellerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17352) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
48.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
kaçak göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17353)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
49.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun
uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17354)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
50.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün
elektrik sorununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17355)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
51.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir
beldenin elektrik şebekesinin yenilenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17356) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
52.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir
uzmanı kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17357) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
53.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Devlet
liselerinde başarısız olanların akşam liselerine nakil yaptırdığı iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17358) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
54.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köy
ilköğretim okulunun bakım ve onarımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17359) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
55.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, eğitim
sisteminin iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17360) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
56.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un,
07 Aralık 2010’da yapılan öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17361) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
57.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in,
Wikileaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17362) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
58.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TSK’nın
NATO operasyonlarında görevlendirilen personeline ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17363) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Rize’de
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17364) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17365) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,
Karabük’de antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17366) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
62.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’de
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17367) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
63.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mardin’de
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17368) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
64.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün,
Diyarbakır Devlet Hastanesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17369) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
65.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik
davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17370) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
66.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığının sayaç alım ihalesine ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17371) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
67.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
KOSGEB kredisinin kullanımına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17372) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
68.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
ülkemizin tohum ihtiyacına ve ithal edilen tohum miktarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17373) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
69.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da
tarım dışı amaçlar için kullanılan
sulanabilir arazi miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17374) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
70.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Osmaniye’de tarım dışı amaçlar için kullanılan sulanabilir arazi miktarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17375)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
71.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı
hayvansal ürünlerin yüzde sıfır oranında gümrük vergisiyle ithal edilmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17376)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
72.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, TKDK ile
ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17377) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
73.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, TİB’in
izin verdiği telefon dinlemelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17378) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
74.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Kars-İstanbul treninin yeniden sefere başlayıp başlamayacağına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17379) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
75.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın,
gümrüklerde el konulan mallara ve soruşturmalara ilişkin Devlet Bakanından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/17380) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
76.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
SHÇEK’e bağlı yurtlarda kalan çocukların sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/17381) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
77.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın, Amasra ve Bartın’da yapılması planlanan termik santrallerin ÇED
sürecine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17382)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
78.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars eski
Vali Konağının restore edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17383) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
20 Aralık 2010 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
On birinci turda; Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli
31’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde,
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi
on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
On birinci turdaki grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Şükrü Mustafa Elekdağ,
İstanbul Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili; Atilla
Kart, Konya Milletvekili; Ali Oksal, Mersin Milletvekili; Hulusi Güvel, Adana
Milletvekili.
AK PARTİ Grubu adına: Canan Kalsın, İstanbul Milletvekili; Suat
Kınıklıoğlu, Çankırı Milletvekili ; Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa
Milletvekili; Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Milletvekili; Gülşen Orhan, Van
Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili; Nurettin Akman,
Çankırı Milletvekili; İsmail Göksel, Niğde Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet Ufuk Uras, İstanbul
Milletvekili; Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ahmet Deniz Bölükbaşı,
Ankara Milletvekili; Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili; Hasan Özdemir, Gaziantep
Milletvekili; Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde: Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili.
Aleyhinde: Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, konuşma süresi
tamamlandıktan sonra bir dakika ek süre verilmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Şükrü Mustafa Elekdağ, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Elekdağ, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk dış politikasının öncelikli hedefi,
Türkiye'nin ulusal ve toprak bütünlüğünün korunması ve ülkemizin karşılaştığı
bu tür tehditlerin bertaraf edilmesidir. Dış politikamızın başarısı da her
şeyden önce bu görevi yerine getirip getirmediğiyle ölçülür. Hâlen Türkiye'nin
karşılaştığı yaşamsal tehdit PKK teröründen kaynaklanıyor. Bu tehdidin iç
boyutunun yanında bir de soruna çözüm arayışlarını çıkmaza sokan dış boyutu
vardır. Konuşmamda Türkiye'nin belini büken bu dış boyutun etkisizleştirilmesi
hususunda Türk dış politikasının üstüne düşen önemli görevi yerine getirip
getirmediği sorusuna yanıt arayacağım.
Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelede Türkiye'nin ne durumda
olduğuna göz attığımız zaman çok karanlık ve endişe verici bir tabloyla
karşılaşıyoruz. Terörle silahlı mücadele alanında stratejik inisiyatif PKK’nın
eline geçmiş, Hükûmet seçim öncesi dönemde PKK’nın terör eylemlerinde
bulunmamasını sağlamak ve siyasi rant elde etmek amacıyla terör örgütüyle
müzakere ve pazarlık sürecini başlatmıştır. Bu süreçte, Öcalan-Kandil ekseni
“demokratik çözüm” adını verdiği şartları devlete veya Hükûmete -gerçekte ikisi
arasında bir fark yoktur- dayatmaya çalışmıştır. Öcalan-Kandil ekseninin masaya
koyduğu demokratik çözüm projesi, Anayasa’da vatandaşlık tanımının
değiştirilmesini, Kürt kimliğinin Anayasa’da güvence altına alınmasını, Kürtçe
eğitim ve öğretime geçilmesini, güneydoğuda özerklik ilanını ve Öcalan’ı da
kapsayan bir genel af çıkarılmasını öngörüyor.
Öcalan üç gün önce avukatları vasıtasıyla bir açıklama yaparak
demokratik çözüm şartları kabul edilmediği takdirde korkunç bir iç savaşı
başlatacağı tehdidinde bulundu. Açıklamanın bazı bölümlerini okuyorum: “Çok
önemli bir altı aya giriyoruz. Bu altı ay iyi değerlendirilirse çözüme kapı
aralanabilir, aksi takdirde kimsenin hesaplayamayacağı kadar korkunç bir savaş
gelişebilir. Olumlu gelişmeler olmazsa haziranı beklemem, martta da aradan
çekilirim. Önümüzdeki altı ay demokratik çözüm için son şanstır, aksi takdirde
çatışmalar başlar, korkunç bir savaş gelişebilir. Ünlü bir tarihçi ‘Böyle
dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yoktur.’ diyor. Çözüm gelişmezse
bizi böyle bir dönem bekliyor. Kimin
öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır. Bu ülkenin
Cumhurbaşkanı bile ağzında köpüklerle öldü. Çözümsüzlük uzarsa Türkiye’yi de
böyle tehlikeler bekliyor. Onun için bu örneği veriyorum.”
Şimdi, değerli arkadaşlarım, “Bu ne rezalet? Böyle dehşet verici
bir ültimatomu Stalin bile Türkiye’ye vermemişti.” diyeceksiniz. Evet, teröristbaşı
mart ayına kadar şartları kabul edilmediği takdirde Türkiye’de kimin ölüp kimin
kalacağı belli olmayan korkunç bir savaşı başlatacağı tehdidini savuruyor ve
hedef tahtasının başına Sayın Cumhurbaşkanını da koymaya cüret ediyor.
Türkiye bu akla durgunluk veren noktaya nasıl geldi değerli
arkadaşlarım? Bu soruyu yanıtlamak zor değil. Bu noktaya İktidarın şu dört
hatasında ısrar etmesi sonucu gelinmiştir.
1) Kürt açılımı veya
demokratik açılım denilen girişimin sakat temeller üzerine bina edilmesi.
2) Terörle mücadelede aşırı
zafiyete düşülmesi.
3) Siyasi rant hesabıyla PKK
ile müzakere yapılması ve müzakereye oturulması.
4) PKK’nın elindeki silahı
bırakmamakta ısrar etmesine rağmen devletin örgütle müzakereye oturmayı kabul
etmesinin Öcalan-Kandil ekseni tarafından Hükûmetin teslim bayrağını çektiği
olarak yorumlanması.
Çizdiğim bu tablo şu iki gerçeğin zihnimize kazınmasını zorunlu
kılıyor değerli arkadaşlarım: Birincisi, teslimiyetçi bir zihniyetle iç barışın
sağlanamayacağıdır; ikincisi, PKK’nın Kuzey Irak’ta dağ kadrosu tasfiye
edilmeden Türkiye'nin ne PKK ne de Kürt sorununa kalıcı bir çözüm
bulamayacağıdır. İşte bu noktada, değerli arkadaşlarım, diplomasinin devreye
girmesi zorunlu oluyor.
Burada bir gerçeği tüm açıklığıyla dile getirelim. PKK’nın hayatta
kalmasını ve vurucu gücünü muhafaza etmesini sağlayan Amerika Birleşik
Devletleri’dir. Amerika’nın Irak’ı işgal ettikten sonraki dönemde Türkiye’ye
karşı ikiyüzlü bir siyaset uyguladığı artık tamamen ortaya çıkmıştır. Amerika,
bir yandan PKK’yla mücadelede yanımızda olduğu izlenimini yaptığı açıklamalar
ve sağladığı bazı jest niteliğindeki desteklerle yaratmaya çalışmıştır ama öte
yandan da PKK’nın tasfiyesi için gerekli boyutta desteği Türkiye’ye hiçbir
zaman vermemiş, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak bölgesine etkin
ve sonuç alacak nitelikte bir kara operasyonunda bulunmasını önlemiştir. Bu
bağlamda, Amerika, himayesine aldığı Barzani’nin de PKK’yı barındırmasına,
korumasına ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmasına yeşil
ışık yakmıştır.
Washington’un NATO müttefiki Türkiye’ye karşı böylesine hasmane
bir tutum içine girmesinin iki nedeni vardır değerli arkadaşlarım.
Birinci nedeni: Tarihte ilk defa olarak Orta Doğu bölgesindeki tüm
Kürt örgüt ve faaliyetleri Amerika’nın denetim ve kontrolü altına girmiştir. Bu
şekilde Washington, icabında bölge jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği
müthiş bir diplomatik levyeyi elde etmiştir.
Bugünün koşullarında Barzani de, Öcalan da, PKK da, PJAK da
Amerika’nın piyonları konumundadırlar. Washington, PKK’dan, Amerika’nın Orta
Doğu stratejisinde bir manipülasyon aracı olarak yararlanıyor; PKK’nın uzantısı
olan PJAK’ı, İran’da rejimi çökertmek için kullanıyor; PKK içindeki Suriyeli
elamanları, Suriye’ye karşı kullanmayı tasarlıyor. Bu nedenlerle de PKK’nın
tasfiyesini arzu etmiyor.
Amerika’nın Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamasının ikinci
nedeni ise: Obama yönetiminin, Amerika’nın baş düşmanı olarak gördüğü İran’a
AKP İktidarının destek verdiğine inanmasıdır. Ankara’nın İran’a yönelik
politikası, Washington tarafından, İran’ın siyasi ve ekonomik baskı ve
yaptırımlara karşı direncini artırdığı ve nükleer silah üretmesine yardımcı
olduğu şeklinde algılanıyor ve her zaman açığa vurulmasa da ciddi tepkilere yol
açıyor.
Ankara’nın azami dikkatle değerlendirmesi gereken husus, başta
Amerika olmak üzere tüm Batı dünyası ile tüm Arap âleminin üzerinde ittifak
ettikleri görüştür. Bu da, İran’ın nükleer silah yapmak hususunda kararlı
olduğu ve Orta Doğu’nun bir cehenneme dönmemesi için İran’ın bu ihtirasının
mutlaka önlenmesinin zorunlu olduğudur.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı bu görüşte olmayabilir ancak
izlediği politikanın Türkiye’ye çıkardığı ve çıkaracağı ağır faturaların
hesabını gerçekçi bir şekilde yaptığı söylenebilir mi? Şurası bilinen bir şey
ki, Türk Hükûmetinin İran politikası, Obama yönetiminin tüylerini diken diken
ediyor ve bu rahatsızlık nedeniyle: “Türkler, Amerika’nın baş düşmanına ve
maruz kaldığı tehdide açıktan destek veriyorlarsa biz neden onların karşılaştığı
PKK tehdidinde duyarlı olalım.” şeklinde bir tepkiye yol açıyor. Bu tepkinin
fiiliyata intikali de Washington tarafından PKK örgütünün Kuzey Irak’taki
vurucu gücünün ayakta kalmasını temin eden şartların yaratılması ve örgüte
Barzani vasıtasıyla moral ve maddi destek sağlanması şeklinde oluyor.
Amerika’nın dostlukla bağdaşmayan bu davranışı, dış politikamızın enine boyuna
bir sorgulanmaya tabi tutulmasını gerektirmiyor mu?
Bu söylediklerimiz, Türkiye ile Amerika’nın ilişkilerini ortaklaşa
masaya yatırarak etraflı bir değerlendirme ve karşılıklı ayarlamalara tabi
tutmalarının çok acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını göstermiyor
mu?
Sözlerime son verirken açıklanan WikiLeaks belgeleri arasında
bulunan Almanya’daki Amerikan Büyükelçisi tarafından Washington’a gönderilen 12
Kasım 2009 tarihli gizli rapora temas edeceğim. Raporda Amerikan Dışişleri
Bakanı ve Bakan Yardımcısı Philip Gordon’un Alman muhatabına Türkiye’deki
İncirlik Üssü’nde Amerika’nın nükleer silahlarının mevcut olduğunu açıklayan
ifadesi yer alıyor. Hemen belirteyim ki İncirlik’te 90 adet B-61 tipi taktik
nükleer bombanın sığınaklarda muhafaza edildiği daha önce yayınlanan Amerikan
Hava Kuvvetleri Komutanlığı kaynaklı bilgileri içeren belgelerde açıklanmıştı.
Şimdi bu bilgiler doğrulanmış olmaktadır.
Soğuk savaş döneminde Varşova Paktı’yla Sovyetler Birliği’ne karşı
düzenlenen NATO savunma planları çerçevesinde Türkiye’de konuşlanmış bulunan bu
nükleer bombaların o dönemde bir gerekçesi mevcuttu. Bu da Sovyetler Birliği’ni
Türkiye’ye karşı nükleer silah kullanmaktan caydırmaktı. Ancak Varşova Paktı
çökmüştür değerli arkadaşlarım, Rusya Türkiye için bir tehdit kaynağı olmaktan
çıkmıştır. Bu itibarla hâlâ İncirlik’te…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü
bitireyim.
BAŞKAN – Veremiyoruz…
Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – İki dakika vermeyecek misiniz?
BAŞKAN – Ek süre vermiyoruz Sayın Elekdağ, öyle kararlaştırıldı,
bütçe boyunca…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sözlerimi iki dakikada
toparlarım…
BAŞKAN – Efendim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Birazcık tolerans Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bütçenin başlamasından itibaren öyle kararlaştırıldı,
genel anlamda vermiyoruz Sayın Elekdağ, lütfen, kusura kalmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani verebilirsiniz Sayın Başkan. Böyle
bir uygulama yok.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen… Kusura kalmayın…
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman Başbakana da vermeyeceksiniz,
Başbakana da vermeyeceksiniz…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Zabıtlara geçsin Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bak, bir partinin Grup Başkan Vekili olarak
konuşmalarınıza dikkat ediniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz de Meclis Başkanı olarak
uygulamalarınıza dikkat ediniz.
BAŞKAN – Ben, uygulamalarıma dikkat ediyorum ve herkese aynı şeyi
yapıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman Başbakana da vermeyeceksiniz.
Meclis Başkan Vekilliği yapmış…
BAŞKAN – Bu bütçe görüşmeleri devam ederken ilk uygulama
başlatıldığında bu tavrınızı koymanız gerekirdi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Meclisin açılışında…
BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum. Kusura kalmayın lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Meclisin açılışında Meclisi
yönetmiş bir başkana bir dakika süre verebilirsiniz.
BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Allah’ın kanunu değil bu. Lütfen…
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, çok teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Lütfen Sayın Başkan…
BAŞKAN – Rica ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, siz konuşmanıza başlamadan önce ben ilan
ettim zaten vermeyeceğimi.
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Başbakana da
vermeyeceksiniz yalnız. Böyle bir şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Ayıp ya! Otur yerine!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Otur yerine be! Ne karışıyorsun?
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Seninle mi konuşuyorum ben? Başkanla
konuşuyorum. Terbiyeli olun bir kere.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ederim. Lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, lütfen süre verin. Zaten
bir dakika geçti bile.
BAŞKAN – Geçsin Sayın İnce.
AHMET YENİ (Samsun) – Kaideye uyacağız, kaideye.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir uygulama olmaz.
BAŞKAN – Uygulamayı ilan ettim ben.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir uygulama olmaz.
BAŞKAN – Geçen hafta bu şekilde uygulandı Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Sayın İnce. Uygulama başlatıldığında neredeydiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen… Siz bu konuları bilen bir
insansınız. Lütfen oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, milletvekillerinin birinden
bir dakika alıyorum, Sayın Elekdağ’a verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hangi milletvekili?
BAŞKAN – Sayın İnce, bunun usulü bu değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İnce, yani sesinizi çok yüksek çıkartmakla neyi
çözeceğinizi zannediyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Rıza Yalçınkaya’nın dokuz dakikasını
sekiz dakikaya düşürüyorum. Bir dakikasını Sayın Elekdağ’a verin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp ya yaptığınız, ayıp! Yani
amacınız Meclisi yönetmek mi, terör uygulamak mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Rıza Yalçınkaya’nın dokuz dakikasını
sekiz dakikaya düşürdüm.
BAŞKAN – Önceden bildirecektiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir dakikasını ilave edin.
BAŞKAN – Tamam. O sizin grup meseleniz. Eğer Sayın Yalçınkaya
sekiz dakika konuşacaksa…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, Sayın Yalçınkaya sekiz dakika.
Verin bir dakikasını.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu itibarla bu silahların hâlâ İncirlik’te muhafaza edilmesi için
hiçbir izah edilebilir gerekçe mevcut değildir.
Ben şimdi Sayın Dışişleri Bakanımıza soruyorum: Bu silahları hangi
karanlık amaçlara hizmet için ülkemizde konuşlandırıyorsunuz? Yunanistan,
Araksos Hava Üssü’ndeki aynı tip nükleer silahları topraklarından çıkarmışken,
Türkiye bu nükleer silahları neden topraklarında muhafaza ediyor? Yunanistan’ın
yaptığı gibi bu silahları hemen Türkiye’den defediniz. Silahların Türkiye’den
çıkarılması, İran’ı ve diğer bazı Orta Doğu ülkelerini, Türkiye’nin kontrolünde
olmayan bu silahlara karşı duydukları endişeden kurtaracaktır. Diğer taraftan
Türkiye’nin kendi üssünü yapmış olması, bölge barış ve istikrarı açısından
fevkalade önemli olan 2012 yılında toplanacak Orta Doğu’nun Nükleer Silahlardan
Arındırılması Konferansı’nda çok daha etkili ve yapıcı bir rol oynamasını
sağlayacaktır.
Zaman darlığı nedeniyle, Amerikan Temsilciler Meclisine sunulması söz
konusu olan Ermeni karar tasarısı, rafa kaldırılan protokoller konusuyla füze
kalkanı meselesini ele alamadık. Önümüzdeki günlerde çıkacak fırsatlardan
yararlanarak bu konularda görüşlerimizi açıklayacağız.
Bu düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Muhammet Rıza
Yalçınkaya, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili
konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçen yıl 18 Aralıkta İçişleri Bakanlığı
bütçesi üzerine yapmış olduğum konuşmamın başında, Sıhhiye Abdi İpekçi
Parkı’nda demokratik bir biçimde, kırmadan, dökmeden, kimseye zarar vermeden,
kimsenin canını yakmadan haklarını arayan Tekel işçilerine karşı orantısız güç
kullanılmasına müsaade eden İçişleri Bakanını kınamış ve siyasi sorumluluğunun
gereğini yerine getirmeye davet etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, yıl 2010, tarih 4 Aralık, bu kez aynı
orantısız güç, Başbakan’ın İstanbul’da üniversite rektörleriyle buluşması
sırasında üniversite öğrencilerine uygulanıyor. Demokratik bir biçimde eğitimle
ilgili kaygılarını dile getirmek isteyen üniversite öğrencileri de orantısız
güç kullanımından payını alıyor. İşte Hükûmetin demokratik anlayışı bu,
demokrasi anlayışı bu. Ortaya konulan bu tavır, referandumdan önce İktidar
tarafından halka verilen “Daha ileri demokrasi” sözlerinin coplu ve biber gazlı
olarak halka dönüşüdür.
Değerli arkadaşlar, eğitimle ilgili kaygılarını ve sorunlarını dile
getirmek isteyen öğrencilerimize uygulanan şiddet, hiçbir uygarlık, insanlık,
demokrasi ve hukuk anlayışıyla bağdaşmaz. Öğrencilerin gösterisi barışçıdır,
herhangi bir şiddet unsuru yoktur ama maalesef, medeni bir ülkede asla hoş
görülmeyecek bir şiddetle karşılaşmışlardır. Geleceğimizin güvencesi dediğimiz
öğrencilerimize emniyet güçleri tarafından uygulanan şiddet sonucunda bir kız
evladımızın bebeğini kaybetmesi cinayettir. Ellerinde herhangi bir saldırı
aracı olmayan çocuklarımıza bu muameleyi reva gören, bu bastırma operasyonu
için talimat veren yetkilileri koruyan, kollayan İçişleri Bakanının sorumluluğu
çok fazladır. Bu nedenle, bu durumun hafife alınacak bir yanı yoktur. Sayın
Bakanı tekrar siyasi sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı tabii ki asayişi önleyici,
güvenliği sağlayıcı önlemleri alacaktır. Ancak bunu bir polis devleti anlayışı
içerisinde değil, tam tersine hukuk devleti anlayışı içerisinde, evrensel temel
hak ve özgürlüklere saygılı bir anlayış içerisinde yerine getirmelidir.
Sayın Başbakan her yerde, her ortamda sevgiden ve hoşgörüden
bahsediyor. Daha geçen yıl Hazreti Mevlânâ’yı anma etkinliklerinde “Şiddet,
öfke, nefret, kin, husumet tarih boyunca insanlığa keder ve gözyaşından başka
bir şey getirmemiştir.” demedi mi? Bu seneki etkinlikte “Kemikleşmiş ön
yargıları, asabiyeti, öfkeyi, kini, sevgisizliği bir yana bırakalım. Kimsenin
ama kimsenin kalbini kırmayalım.” demedi mi? Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum:
Sayın Başbakan, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ne söylüyorsunuz, ne
yapıyorsunuz? Sayın Başbakan, Hazreti Mevlânâ’nın dediği gibi: “Ya olduğun gibi
görün ya da göründüğün gibi ol.”
Başbakan diğer bir söyleminde Arapça bir atasözünden bahsederek
“Men dakka dukka.” diyor. Yani “Kim vurursa onu da vururlar.” diyor. “Kötülük
yapan kötülük bulur.” demeye getiriyor. Türkçedeki “eden bulur” deyimi de aynı
anlamı taşıyor ama maalesef eden bulmuyor. AKP İktidarı sayesinde her şey
yapanın yanına kâr kalıyor. Yolsuzluklara göz yumanlardan, hukuku çiğneyerek
öğrencileri perişan edenlerden, hamile bir kızımızın çocuğunun ölümüne neden
olanlardan hesap sorulmuyor.
Mecliste milletvekillerine ait yedi yüz yirmi dört dokunulmazlık
dosyası var. Bunların büyük bir çoğunluğu yolsuzluk dosyasıdır. Bu dosyaların
aydınlatılması için milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmıyor. Bu nasıl “Men
dakka dukka.”, bu nasıl “eden bulur” anlayışı, anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bunun dahası da var. 2002-2010 yılları
arasında AKP’li belediye başkanları hakkında İçişleri Bakanlığına ulaşan
şikâyet ve ihbarlarla ilgili ön inceleme başlatılması gerekirken İçişleri
Bakanlığınca işleme konulmama onayları alınarak şikâyet ve yolsuzluklar örtbas
ediliyor. Sayın Bakan AKP’li belediye başkanlarını korumaya devam ediyor.
Onların yolsuzluklarını, onlar hakkında yapılan şikâyetleri gizliyor.
Belediyelerde yaşanan yolsuzluk olaylarının örtbas edilmesi için bütün
entrikaları çeviriyor. Sonra da yolsuzlukları ortaya çıkaran herkese büyük bir
aymazlıkla hakaretler yağdırıyor.
Sayın Bakan, her şey ortada, neyi gizliyorsunuz? Bırakın artık
koruma, kollama görevi yapmayı, gereğini yapın, yoksa gene yapanın yanına kâr
kalıyor. Bir olay olduğunda hemen müfettiş görevlendirdiğinizi açıklıyor ve
olayların üzerine ciddiyetle gittiğinizi söylüyorsunuz ama bunun böyle
olmadığını çok iyi biliyoruz. Sayın Bakan, nasıl ve yanlı bir davranışa sahip
olduğunuzu artık herkes çok iyi biliyor. Devlet yönetme anlayışınız ve
denetimlerin nasıl yapıldığı ortada, her şey göstermelik.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin her zaman güven ortamında olması
ve bu ortamda huzurlu bir biçimde yaşamımızı sürdürmek hepimizin en büyük
arzusudur fakat Türkiye'nin suç istatistiklerine ilişkin rakamlar hâlâ kimseye
güven ortamı sunmuyor. Bugün, bu ülkede hâlâ terör olayları, soygunlar, adam
yaralamalar, çocuk kaçırmalar, hırsızlıklar önlenemiyorsa bu ülkede huzurun
sağlandığından bahsetmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, silah bulundurma yaşını on sekize indiren,
isteyene beş silah ruhsatı alma hakkı veren Silah Kanunu Tasarısı da bu Hükûmet
tarafından hazırlanıp Meclise sunuldu. Durup dururken neden böyle bir şeye
ihtiyaç duyuldu? Ülkenin bu kadar, dağ gibi birikmiş sorunları varken bu
yasanın çıkartılmak istenmesindeki aciliyet nedir? Silah üreticisi lobilerin
baskısı altında mı kaldınız, yoksa bu işten ciddi kazanç sağlayacak birileri mi
var? Yoksa “Biz devletin temel görevi olan güvenlik hizmetlerini yerine...”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, teşekkür ediyorum, süreniz tamamlandı.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – “...getiremiyoruz da, herkes
kendisini korusun” mu demek istiyorsunuz?
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, İçişleri
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Atilla Kart,
Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı nasıl
kuruldu, hangi aşamalardan sonra kuruldu? Bunları ana başlıklarıyla kronolojik
olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde “Erdoğan’ın Özel Timi”
başlıklı, Yavuz Donat imzalı haber. Ne diyor bu haberde? İçişleri ve Adalet
Bakanlığından oluşturulan, önünde sır ve gizlilik engeli bulunmayan, Başbakana
doğrudan bağlı, operasyonel yeteneği olan, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yürüme mesafesindeki bir mekânda çalışmalarını sürdüren bir karargâh
yapılanması. Tarih 11 Temmuz 2003. Bu fiilî karargâh, Başbakan, İçişleri ve
Adalet Bakanı ağırlıklı olarak kamu gücünü ve yetkisini kötüye kullandığı ve bu
süreç süreklilik kazandığı içindir ki -elbette bu bakanlıkların tüzel
kimliklerini ayırarak söylüyorum- bu birimler artık illegal bir yapıya
dönüşmüştür. Bunların devamını biraz sonra ifade edeceğim. Bu süreç 11 Temmuz
2003 tarihinden bu yana tarafımızdan takip edilmektedir.
3 Temmuz 2005 bir Pazar günü, Meclis Genel Kurulu çalışıyor, 5397
sayılı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Yasası’yla başlayan kritik
yapılanma ve Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın
meşruiyet uyarısı. Aynı gün Cargill de yasalaştı ve Sayın Ersönmez Yarbay,
bugün bu sıralarda yok değerli arkadaşlarım.
Danıştay saldırısından sonra Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin’in Meclis Genel Kurulunda 17/5/2006 tarihinde “Hissiyatımı sizinle
paylaşmak isterim. Birtakım sürprizlere de hazırlıklı olun.” şeklinde yaptığı
konuşma. Sayın Bakanın ve Hükûmetin saldırı öncesi yasal olmayan kolluk
çalışmaları hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteren ayrı bir süreç.
Aralık 2007, Tanık Koruma Kanunu. Bu Kanun’un özellikle siyasi
niteliği olan yargılamalarda yine yasaya aykırı olarak, araç olarak, Hükûmet
organizesiyle, müdahalesiyle kullanıldığını görüyoruz. Yasal şartları
oluşmadığı hâlde 5 Temmuz 2008’den evvel gizli tanık uygulamasının fiilen
başlatıldığını görüyoruz.
Devam ediyorum. Jandarma, MİT ve emniyetin, Türkiye genelindeki
iletişimin tespitine yönelik uygulamaları, Adalet Bakanlığı uygulamaları.
Başbakanlık örtülü ödenek harcamalarındaki olağanüstü artışlar. Bu
harcamaların, özellikle kritik davalardaki, siyasi niteliği olan davalardaki
soruşturma dönemlerine denk gelmesini de, böyle bir tesadüfü de yine
bilgilerinize, takdirlerinize sunuyorum.
Olabildiğince aşama aşama sizi bilgilendirmeye gayret edeceğim,
somut olacak anlatacağım. Başbakan Yardımcısı Ekren, bu artışı gizli haber alma
giderleriyle açıklamıştı. Başbakanlık örtülü ödeneğinin başında da Başbakanın
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren ilişki içinde olduğu
ve sahtecilikten mahkûm olan bir kişinin bulunduğunu ve Başbakanın ilk icraat
olarak 25 Mart 2003 tarihinde bu görevlendirmeyi, bu atamayı yaptığını, yine
yeri gelmişken bilgi ve takdirlerinize sunuyorum.
Bakıyoruz, bu tasarıyla, daha doğrusu Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı Kanunu’yla, bir bürokrata örtülü ödenek kullanma yetkisinin
tanındığını görüyoruz. Bu nerede olur? Bu demokrasilerde olmaz, bu polis
devletlerinde olur, bu hukuk devletlerinde olmaz değerli milletvekilleri. Millî
iradeye inanıyorsanız, bürokratın örtülü ödenek kullanmasına göz yumamazsınız.
Böyle bir demokrasi yok.
Devam ediyoruz. Aslında getirilen bu kanunla ne yapılıyor biliyor
musunuz? Bu kurum Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde ikinci bir Millî Güvenlik
Kurulu yapılanmasını gerçekleştiren bir kurumdur. Birinci Millî Güvenlik
Kurulunu kaldırıyoruz diye ahkâm kesenler, ikinci Millî Güvenlik Kurulunu
kurarak, aslında bir kurumsal yapıyı harekete geçiriyorlar.
Bakın, böyle bir yapılanmada kaçınılmaz olarak ne ortaya çıkıyor?
Terör söylemi gerekçe gösterilerek, kamu düzeni gerekçe gösterilerek iktidar
politikaları aleyhindeki her türlü düşüncenin izlenmesi ve toplumun
yönlendirilmesinin alt ayakları, anayasal ayakları, yasal ayakları oluşturulmuş
oluyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
kurulurken bu Müsteşarlığın kurulmasının temel gerekçesi olarak ne
gösterilmişti? Efendim, terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak amacıyla bu
müsteşarlık kuruluyor. Bunun operasyonel bir özelliği olmayacak, böyle bir
misyonu olmayacak. Biz, bunun doğru olmadığını, bir yanıltmaca olduğunu ısrarla
o zaman ifade etmiştik. Bu söylemlerimizin doğru olduğunu Hükûmet, kendi
uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Ne yapmıştır? Operasyonel görevi olmayan Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına da gizli ihale muafiyeti tanınmıştır, tıpkı
Jandarmaya, Millî İstihbarat Teşkilatına, Emniyete tanındığı gibi. Bu gizli
ihale muafiyetiyle hangi imkân getirilmiştir? Bu Müsteşarlık da savunma,
güvenlik, istihbaratla ilgili uçak, helikopter, gemi, denizaltı gibi ağır silah
ve mühimmatı almak noktasında yetkilendirilmiştir. Hani operasyonel görevi
olmayacaktı, böyle bir niteliği olmayacaktı? Bunun anlamı nedir? Bunun
açıklaması nedir? Bunun anlamı şudur: Ucu açık ve kayıt dışı örgütlenmedir hem
silah mekanizmasıyla hem de insan unsuruyla. Ne yapıyoruz? 81 ilde il sosyal
etüt proje müdürlükleri kuruyoruz. Devamında da ilçelerde yetkili bürolar kurma
yetkisini tanıyoruz. “Nasıl kurulacak? Ne kadar kurulacak? Yabancı uzman
istihdamı söz konusu olacak mı?” diye soruyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin
İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki -11 Şubat 2010 tarihli tutanaklarda mevcuttur-
“Bu örgütlerde, bu teşkilatlarda yabancı uzman çalışıp çalışmadığını ben
bilmiyorum.” Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı bunu söylüyor. Acaba
Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı hâlen bilmemeye devam ediyor mu? Hangi
ülkenin Bakanı bu Bakan? Hangi ülkenin Bakanı? Sen kendi sorumluluğunda görev
sürdüren o personelin niteliğini bilmeyeceksin de kim bilecek? Hangi ülkenin
Bakanısın? Bu cevapları bugün de ısrarla bekliyoruz, takip ediyoruz, sormaya
devam edeceğiz.
Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sizi İç Tüzük madde 63’e
göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet ediyorum
ve usul tartışması açılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Usul tartışmasını niye açacaksınız Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Davranışınızla ilgili efendim.
BAŞKAN - Hangi davranışımla ilgili Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Az önceki tartıştığımız konu.
BAŞKAN – Sayın İnce, az önceki davranışım, Sayın Elekdağ
konuşmasına başlamadan önce, daha önceki uygulamalarda, yani bir haftadan bu
tarafa Genel Kurulda yapılan uygulamalarda olduğu gibi ek süre vermeyeceğimi
ilan ettim. Tutanakları getirtip, okuyabilirsiniz. Geçen haftadan bu tarafa
Genel Kurulda sayın konuşmacıların beş dakika, on dakika, her kaç dakika ise
konuşma sürelerinden sonra bir dakika süre verilmemektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, bu keyfi bir uygulamadır. Ben de sekiz yıldır bu Mecliste bütçe
görüşmelerine katılıyorum. Yani bu, bir hafta önce başlatılmış keyfî bir
uygulamadır. Siz Danışma Kurulu yapmadan, partilerin grup başkan vekilleriyle
görüşmeden, böyle bir teamül var buna uymadan keyfî olarak yapılan bu davranışı
sürdürme eğilimindesiniz. Bu davranışınız, bu tutumunuz doğru değildir, usul
tartışması açılmasını istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, geçen hafta tüm grup…
BAŞKAN – Sayın İnce, bütün gelişmiş ülkelerde, özellikle Batı’da
tüm parlamentolarda sayın konuşmacıların konuşma süresinden sonra hiçbir süre
verilmemektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
BAŞKAN - Eğer bir yanlışlık varsa Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki daha önceki uygulamalarda vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisini
idare eden başkan vekilleri geçen haftadan itibaren bu uygulamayı
başlatmışlardır, böyle de devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, grup başkan
vekillerinin geçen haftadan mutabakatı vardır. Sayın Başkan, tüm grupların
mutabakatı çerçevesinde yapıldı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Başkanlık Divanının son bir
haftadır Batılı ülkeleri örnek almasını takdirle karşılıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de Sayın İnce; katkı sağlarsanız
sevinirim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Keşke sekiz yıldır tüm uygulamalarınızda
Batılı ülkeleri örnek alsaydınız. Bu Batılılık değildir, bu keyfiliktir.
Lütfen, usul tartışmasını açınız.
BAŞKAN – Sayın İnce, benim şahsi uygulamalarımı söylüyorsanız,
benim şahsım adına soruyorsanız…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bütçelerde…
BAŞKAN - Hayır, 2002 yılında, başladığım günden itibaren bu
şekilde yapmaktayım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır, veriyorsunuz.
BAŞKAN - Ancak, başka yöneticiler değiştirdiği için, genel anlamda
birlik beraberlik sağlansın diye yapıldı ama geçen haftadan bu tarafa ve bundan
sonra da bu şekilde uygulanacaktır.
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bu uygulamanız,
milletvekilinin sesini kesmeye yönelik bir uygulamadır, doğru değildir. Lütfen
bir usul tartışması…
BAŞKAN – Sayın İnce, usul tartışması açıyorum.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, aleyhte…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de lehte istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Lehte istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Konuşmacılara ek süre
vermemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bütçe, Büyük Millet Meclisinin en önemli
işidir. Bundan daha önemli bir işimiz yoktur. Bunu “Kısa kes de Aydın havası
olsun. Yahu, bu bir dakika da nereden çıktı? Bir an önce bitirip gidelim.”
böyle bir anlayışla yönetmek Başkanlık Divanının görevleriyle uyuşmuyor. Bu
doğru değildir yani siz, burada… Başbakan da herhangi bir milletvekili de aynı
haklara sahiptir ancak tabii ki bu ülkenin Başbakanına ekstradan bir süre verilmesine
sesimiz çıkmaz, bu yanlış da değildir. Bu Meclisi açarken, Meclis Başkanı
olarak görev yapmış bir değerli milletvekiline, o kadar ısrarımıza rağmen, bir
dakika süre vermemek keyfî bir davranıştır, doğru bir davranış değildir. Bu
konuda siz, bütçeye bir yükmüş gibi bakamazsınız. Sonra, buradaki
uygulamalarınızda birtakım değişiklikler yapacaksanız, partilerin grup başkan
vekilleriyle bir araya gelmeniz lazım.
Bir başka konu da bütçelerde karar yeter sayısı istenmiyor,
yoklama istenmiyor ama bu yazılı bir kural değil yani İç Tüzük’ün hiçbir
yerinde “Bütçelerde yoklama istenmez.” diye yazmıyor ama muhalefet de bunu
istemiyor. Siz de şöyle bir şey yapamazsınız: Bu uygulamayı Sayın Meral Akşener
başlattı, sonra Sayın Mumcu da buna uydu. Siz de “Muhalefet bunu nasıl olsa
yaptı.” diye “Oh!” dediniz, rahatladınız, bu uygulamayı sürdürüyorsunuz.
Lütfen, bu uygulamadan vazgeçiniz. Milletvekillerinin sesini kısmayınız. Yani
bir dakika süre verdiniz, 20 kişi konuşsa yirmi dakika yapar. Ne olur Büyük
Millet Meclisi yirmi dakika fazla çalışırsa? Bu, bütçeyi yük görmenizden
kaynaklanıyor.
Lütfen, Büyük Millet Meclisinin birincil görevi olan bütçe yapma
konusunda birer dakika süreyi veriniz. İnsanlar selam vermek istiyor, sözlerini
tamamlamak istiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Milletvekillerine saygısızlık. Böyle
bir şey olabilir mi? En azından selamlama…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın İnce, bu uygulamanın başladığı geçen haftadan bugüne kadar
grup olarak buna karşı çıkmamanızı, bugün bu şekilde davranmanızı bir hakkın
suistimali olarak değerlendiriyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz.
BAŞKAN - Aleyhte Mersin Milletvekili Mehmet Şandır…
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerçekten gereksiz, lüzumsuz bir tartışmanın içine düştük. Sayın Meclis Başkan
Vekili, Sayın Elekdağ’a bir dakikalık süreyi vermeliydi, özel olarak vermeliydi
ve bu tartışma da yaşanmamalıydı. Gerçekten bütçe görüşmeleri önemlidir, bir
genel görüşme niteliğindedir ve bu konuda muhalefetin söyleyecekleri vardır.
Böyle on dakika, beş dakika sürelerle bu görüşleri ifade etmek mümkün
olamamaktadır, bunu hep beraber yaşıyoruz. Meclis yönetiminin teamüle dönüşen
uygulaması bütçe görüşmelerinde daha elastiki davranmaktır, daha toleranslı
davranmaktır. Bu konuda grup başkan vekilleri olarak kendi aramızda vardığımız
bazı mutabakatlarla bazen birbirimize süreler aktarmak, ilave süreler temin
etmek, talep etmek gibi bir usul de gelişmiştir. Ama geçen haftadan bu yana ne
Danışma Kurulunda konuşuldu ne grup başkan vekilleriyle böyle bir mutabakata
varıldı. Teşekkür için ilave edilen bir dakikalık süre verilmez oldu. Bu, doğru
değil. İki yanlış var: Biri, böyle bir kural koyacaksanız, bu konuda grup
başkan vekilleriyle bir mutabakata varmanız gerekir. Ama bütçe görüşmelerinde
bu kadar katı olmak, bu kadar kuralcı olmak bu türlü tartışmalara sebep
olmaktadır. Bununla süre kazanamazsınız, bununla öyle suhuletli bir ortam
yaratamazsınız.
Dolayısıyla, yanlış olmuştur bu tavır. Bu tavrın düzeltilmesi
bence faydalı olur, gerekli olur.
Bu duygularla teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Yalnız Sayın Şandır şunu hatırlatmam gerekiyor: Ek süre verilmesi
ne Anayasa’da ne yasada ne İç Tüzük’te ne de hiçbir yönetmelikte bulunmaktadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu kadar şekilcilik olmaz Parlamento
çalışmalarında!
BAŞKAN – Tutumum lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun
Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de Sayın Şandır’ın görüşüne katılıyorum; yani bu tartışma
yaşanmamalıydı gerçekten. Bugüne kadar bu kürsüden hitap eden konuşmacılara tüm
Meclis başkan vekillerimiz toleranslı davranmakta ve talepleri hâlinde,
sözlerini tamamlamaları için ilave süre vermekteydi. Ancak, Sayın Başkan da
biraz önce ifade etti, geçen haftaki görüşmelerde bu sürecin, bu uygulamanın
bütçe görüşmelerine münhasır olmak üzere adaletsiz bir durum ortaya çıkardığı
iddiası veya gerekçesiyle bu ilave sürelerin tamamen kaldırılması şeklinde bir
uygulama başlatıldı Sayın Akşener tarafından. Sayın Akşener’in nöbetçi olduğu günde
böyle bir uygulama başlatıldı.
Altını çizerek söylüyorum, hiçbir grubumuz da buna itiraz etmedi.
Çok net olarak söylüyorum, hiçbir grubumuz buna itiraz etmedi. Belki oturup
konuşup, Danışma Kurulunda ya da bir başka şekilde bir araya gelinip bir karar
alınmadı ancak itiraz da edilmediği için… Hatta Sayın Akşener, o gün erken
bitti, hemen hemen tüm milletvekilleri tarafından da alkışlandı. Böyle de bir
tablo ortaya çıktı. İyi niyetli bir yaklaşım. Yani, burada, kesinlikle en ufak
bir art niyet ya da muhalefetin sesinin kesilmesi, kısılması gibi bir amaç
olmadığı ortada.
Ayrıca, gerekçelerden bir tanesi de şu: Sayımızın çok olması
nedeniyle bizde konuşmacı sayısı fazla, bütün turlarda. Mesela bakın, bugünkü
turda -yanlış bilmiyorsam- BDP’nin 2
konuşmacısı var, yine bizim 8 konuşmacımız var, diğerlerinin 4 ya da en fazla 5 konuşmacıları var. Her konuşmacıya
bir dakika ek süre verildiğinde bu bizim lehimize, AK PARTİ lehine bir durum,
bir haksızlık ortaya çıkarıyor. Gerekçelerinden bir tanesi de bu aslında, böyle
bir uygulamanın başlatılmasının nedeni ve samimiyetle söylüyorum, bakın
arkadaşlar, bunu geçen haftaki tartışmalarda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne kadar adaletli!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında biz
de BDP olarak bu tartışmayı çok doğru bulmuyoruz. Ama bütçe görüşmelerinin
başladığı ilk günde Sayın Pakdil’in adaletsiz bir uygulaması vardı yani AKP’ye,
diğer gruplara, elli dakikalık bir süreye onar dakika ekleyerek adaletsiz bir
tablo ortaya çıkmıştı. Bizim de itirazlarımız olmuştu. Ondan sonra Meral Hanım
Meclisin ilk gününden bugüne kadar çok adil bir davranış içerisinde bulundu.
Kendisine hep teşekkür ettik. Bundan sonra diğer Meclis başkan vekillerinin de
Meral Hanım gibi adil davranmaları gerektiğini… Zaman zaman size de
eleştirilerimiz oldu ama bugün de çok adilsiniz, teşekkür ediyorum. Çünkü hep
BDP’ye karşı böyle bir ön yargınız oldu.
Şimdi şuna da katılmıyoruz: “Ya şu şahsiyetler çok önemlidir, ona
biraz fazla…” Peki, diğer milletvekilleri önemsiz midir sevgili arkadaşlar?
Yani sürekli bu tartışmalardan kaçınmamız gerekir. Evet, burada adil bir
şekilde Parlamento yönetilmelidir. Dört grubumuz var, üç grubun Meclis Başkan
Vekili var ama Barış ve Demokrasi Partisinin yok. Diliyorum, umuyorum,
önümüzdeki seçimlerde, bütün hilelerinize rağmen, bütün antidemokratik
uygulamalara rağmen, dünyada olmayan yüzde 10’luk baraj ülkemizde var, bunu
aşarak, gelerek, burada önümüzdeki dönem bir Meclis Başkan Vekiliyle BDP
kendisini temsil eder, bu adaletsizlik de ortadan kalkar.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe
görüşmelerinin başlangıcından beri yeni bir usul teamül hâline gelmiştir. Bu
teamülle, İç Tüzük’e aykırı olan eski teamüle de son verilmiştir. Çünkü, İç
Tüzük’te süreler kesin olarak kurala bağlanmış olup, konuşma sürelerinin
uzatılmasına yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Konuşma sürelerinin
uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve eşitsiz uygulamalara neden olmaktadır. Yeni
teamül ile keyfîlik ve eşitsizliğe tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle, bu yeni
uygulamanın bundan sonra da devam ettirilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir ve görüşüm de değişmemiştir.
Teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Oy çokluğuyla.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet çokluğuyla, millet.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Avrupa standartlarında demokrasi!
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı
Ali Oksal, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Oksal. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Adil olmak kim siz kim, yanından
geçersiniz!
BAŞKAN – Sayın Oksal, süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ OKSAL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmetin kendini topluma en somut şekilde gösterdiği idari birim
İçişleri Bakanlığıdır. Toplum, hükûmetini, İçişleri Bakanlığının ve özellikle
de Emniyet Genel Müdürlüğünün faaliyetleriyle tanır. Kısaca ifade etmek
gerekirse, Emniyet Genel Müdürlüğü, Anayasa’daki hak ve hürriyetleri korumak,
kamu düzenini ve asayişi sağlamakla görevlidir. Bu denli zorlu görevler
beraberinde önemli sorumlulukları da getirmektedir. Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün bu sorumlulukların altından hakkıyla kalkabilmesi için çağı
yakalayan demokratik bir anlayışla yönetilmesi ve yönlendirilmesi
gerekmektedir. AKP Hükûmetinin demokrasiyi tanımayan yönetim anlayışı, devletin
tüm kurumlarında olduğu gibi emniyet teşkilatında da kendini göstermiştir.
Bizim burada eleştiri konusu yaptığımız işte bu anlayıştır.
Hükûmetin demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde gerçekleşen eylemlere bile
tahammülü olmazken emniyet teşkilatının farklı bir tavır sergilemesini beklemek
elbette ki mümkün olamaz. Emniyet teşkilatımız siyasi iktidarın elinde
hoşgörüsüz ve ezici bir yapıya dönüşmüş, iktidarın kendi zihniyetindeki polisi
yaratmak için sekiz yıldır verdiği uğraş, 1 Mayıs 2007’de, 1 Mayıs 2008’de,
Tekel işçilerinin eyleminde ve öğrenci protestolarında en bariz şekilde
görülmüştür.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında demokrasiye ve halkımızın
özgür yaşama duyduğu inancı sarsan olayların başında toplantı ve gösteri yapma
hakkının çok sert önlemlerle bastırılıyor olması yer almaktadır.
Değerli arkadaşlar, her protesto ve her toplantı ideolojik
bağlantılı değildir. İstanbul’da yaşanan olaylarda bütün amaçları sadece okumak
ve eğitim harçlarının düşürülmesini istemek olan öğrencilerimiz, polis
tarafından coplanmış, biber gazı sıkılmış ve insan haysiyetine yakışmayacak bir
muameleye tabi tutulmuştur. Ardından Siyasal Bilgiler Fakültesinde gerçekleşen
olaylarda elbette ki yumurta eylemini tasvip etmiyoruz, öğrencilerimizin hak
arama eylemi suça dönüşmemeli ama bu eylemden sonra iktidar mensupları,
öğrencilerimizin, örgüt üyesi, birer militan, hatta Ergenekon’la bağlantılı
olduklarını söyleyerek öğrencilerimizi âdeta polisimize hedef olarak
gösterdiler. Hiç kimse öğrencileri aşağılamak ve haksız çıkartmak için onları
illegal örgüt üyesi olarak tanımlama hakkına sahip değildir.
Sayın Başbakan da bütçe görüşmelerinde öğrenci olaylarıyla ilgili
talihsiz açıklamalarda bulundu, ezilen öğrenciler olduğu hâlde “Polisimi
ezdirtmem.” dedi. Sayın Başbakan polisini ezdirtmez ama hak arayan işçilerini,
hak arayan emeklilerini, hak arayan sivil toplum örgütlerini ve sendikalarını
ezdirir, öğrencilerini, gencecik çocuklarını ezdirir, cemaatten olmayan her
kesim ezilir, ezilmeyen kurum kalmaz, hepsine de polis alet edilir ancak
unutmayınız ki polisimiz, tehlikeli manevralarla kırılma noktasına
getirilmeyecek kadar önemli bir kurumdur. Unuttuğunuz bir başka gerçek ise
hiçbir iktidar ebedî değildir. Sayın Başbakan, yine, bütçe görüşmelerinde,
protesto yapan öğrencilerimizi kastederek “O öğrencilerden başka milyonlarca
öğrencimiz var.” dedi. Biz de diyoruz ki: Sayın Başbakan, o gençlerimiz zaten
milyonlarca öğrencinin sesi olarak ortaya çıktı. İstedikleri sadece kendileri
için değil, “milyonlarca” dediğiniz tüm öğrenciler için. Onların hepsi bizim
gençlerimiz, bizim evlatlarımız, bu toprağın ve bu ülkenin çocukları.
Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyıl Türkiye’si böyle
görüntülere layık değildir. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük anlayışı bu
değildir. İktidar, sınırlarını bilmelidir. İktidar olmak yıkıcı bir güç olmak
değildir. Zira, korkuya dayanan bir barış, bastırılmış bir savaştan başka bir
şey değildir. Bu ülkede güvenliğin teminatı polisse yarınların teminatı da
gençlerimizdir. Her ikisinden de vazgeçemeyiz.
Değerli milletvekilleri, İktidar, daha demokratik bir Türkiye’yi,
daha özgür bir Türkiye’yi bakın nasıl kuruyor: Gizli telefon dinlemeleri
Türkiye’de kanayan bir yara. Bu sorun hâlâ bitmedi, biz artık söylemekten
bıktık.
Bir başka olay, Kurtuluş Parkı’nda el ele dolaşan ve banklarda
oturan çiftlere GBT uygulaması yapılarak haklarında tutanak tutulması.
Yine, geçtiğimiz hafta, Ankara Ümitköy’de içkili bir lokantaya
çocuklarıyla birlikte geldikleri için anne ve babalar hakkında polis
memurlarınca tutanak düzenlenmiş, o esnada lokantada bulunan Ankara Barosu
Başkanı Metin Feyzioğlu bunun açık bir mahalle baskısı olduğunu söyleyerek
olaya büyük bir tepki göstermiştir. Polis memurlarınca yapılan bu haksız işleme
Ankara Emniyet Müdürü anında müdahale ederek üzüntülerini ifade etmiştir.
Değinmek istediğim bir diğer konu da faili meçhul cinayetlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi, faili meçhul cinayetlerin araştırılması için konuyu
Meclise taşıyarak araştırma komisyonu kurulmasını istemiş ancak bu öneri
AKP’nin oylarıyla reddedilmiştir.
Değerli milletvekilleri, merkezi New York’ta olan İnsan Hakları
İzleme Örgütü 2010 yılında bazı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarda
Türkiye’de, son dönemlerde art arda yaşanan toplumsal olaylarda kolluk
görevlilerin halka karşı aşırı güç kullandığı görülmüş ve Hükûmete, giderek
artan polis şiddetiyle mücadele etmesi gerektiği söylenmiştir.
Sayın milletvekilleri, siyasi iktidar hukukun üstünlüğünü içine
sindiremedikçe, gerçek demokrasi değerlerini yaşatamadıkça İçişleri
Bakanlığımızın hizmet içi eğitimleri de, emniyet teşkilatındaki üniversite
mezunu sayısının artırılması da, işkenceye sıfır tolerans politikası da, kolluk
etik ilkeleri de, insan haklarının zorunlu dersler arasına alınması da sözde
var olmanın ötesine geçemeyecektir.
Değerli milletvekilleri, özgürlüğün kaybedildiği yerde onurlu bir
yaşam sürdürülemez. Özgür yarınlar için bugünden başlamalıyız diyorum çünkü
geleceği satın alabilecek tek şey bugündür.
Bu istek ve temennilerle Emniyet Genel Müdürlüğü bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oksal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Adana
Milletvekili Hulusi Güvel.
Buyurun Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Jandarma Genel Komutanlığı 245 bin personel,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ise yaklaşık 503 personelle hizmet vermektedir.
Emniyet Genel Müdürlüğünde 230 binden
fazla personelimiz bulunmaktadır. Her üç kurumumuz da suçun önlenmesi ve suçla
mücadele konusunda zor şartlar altında hizmet yapmaktadırlar. Güvenliğimizi
sağlamak için çalışan tüm personelimize şükranlarımızı sunuyoruz. Hakikaten de
iç güvenliğimizi ve asayişimizi sağlamakla görevli personel, gece gündüz
demeden trafikten sınır güvenliğine, asayişten kaçakçılığa kadar bütün görev
alanlarında başarılı bir şekilde hizmet vermektedirler. Ancak bu başarıyı
gölgeleyen unsurların varlığı da ortadadır. Bu durumun altının özellikle
çizilmesi gerekmektedir çünkü kamu güvenliği hizmeti sunulurken hukukun
üstünlüğü öncelikli olmak zorundadır. Eğer “güvenlik” kavramı ile hukuk ve
insan hakları arasında denge bozulur ise geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da
yaşanan görüntüler kaçınılmaz olarak her tarafta görülür. Anayasa’yla güvence
altına alınmış gösteri yapma haklarını kullanan öğrencilere uygulanan şiddet
hiçbir çağdaş ülkede, hiçbir çağdaş demokraside kabul edilebilir bir uygulama
değildir. Öğrencileri, işçileri, sizi eleştirenleri, bunun için gösteri
yapanları anlamaya çalışmak, eleştiri hakkına saygı duymak zorundasınız. Bu,
demokrasimizin bir gereğidir. Buna tahammül edemiyorsanız, bu insanlar hoşunuza
gidecek biçimde davranmıyor diye şiddet uyguluyorsanız “demokratım” demenin
hiçbir anlamı yoktur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; eğer ortada bir sorun varsa
bunu ortaya koymak gerekmektedir. Kolluk kuvvetlerimizin toplumsal olaylara
müdahale biçiminde sorunlar vardır. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir.
Bu yalnızca bir eğitim sorunu değildir. Bunu doğru teşhis etmek zorundayız.
Sorun aynı zamanda bir algı sorunu, demokrasiyi içselleştirme sorunudur. Polis
orantısız güç kullandığında buna karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek
iradeyi göstermek gerekmektedir. İktidara muhalif olanlara şiddet
uygulandığında bunu kabullenmek, görmezden gelmek, en hafif tabiriyle “çifte
standart” anlamına gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda
Bakanlık bütçesi sunumunu yaparken “Delilden sanığa ulaşma yöntemi güvenlik
birimlerimizde başarıyla uygulanmaktadır.” diye konuşmuştu. Bu sözleri duyunca acaba Sayın Bakan ile aynı ülkede mi
yaşıyoruz diye doğrusu çok merak ettim. Ülkemizde sürmekte olan pek çok
soruşturmada insanlar önce suçlu ilan edilmekte ve suçlanandan masumiyetini
ispatlaması beklenmektedir.
Bugün ülkemizde emniyet mensuplarının isimlerinin karıştığı
dinleme skandalları vardır. Yasak olduğu hâlde emniyetçe basına servis edildiği
iddia edilen belgeler vardır. Bir cemaatin emniyet içinde, özellikle istihbarat
şubesinde yapılandığına ilişkin çok ciddi iddialar vardır. Özellikle toplumsal
olaylarda kolluk kuvvetlerinin orantısız, aşırı ve keyfî güç kullanması vardır.
Bunlar, bir hukuk devletine yakışmayan uygulamalardır ve bunların önüne
geçilememektedir.
İl emniyet müdürlüğü yapmış, istihbarat şubesinde çalışmış, daire
başkanlığı yapmış, kamuoyunda güvenilir bulunan bir bürokrat Emniyet Genel
Müdürlüğü ve İstihbarat Şube Müdürlüğünde bir cemaat kadrolaşması olduğunu, bu
cemaate mensup kişilerin devlet içinde devlet gibi davrandıklarını, kontrolden
çıktıklarını, bazı kişilerin itibarlarını düşürmek için çalışma yaptıklarını
ifade etmiştir. Ayrıca, bu cemaatin yalnızca emniyet teşkilatı içinde değil,
devletin her kademesinde kadrolaştığı, devletin çıkarlarını değil, cemaatin
çıkarlarını korudukları iddia edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu iddialar çok vahim iddialardır. Devletin
bir biriminin, özellikle halkın güvenliğini sağlamakla görevli bir biriminin
çeşitli kişilere düzenlenen komplolara alet olduğu, hatta komployu bizzat
düzenlediği yolunda böylesi iddialar çağdaş demokrasilerde ilgili bakanın
istifasını gerektirir ancak yaratılan bu korku ikliminde kimse bu iddiaların
üzerine gidecek cesareti gösterememektedir.
Bunları aşmadan demokrasiden söz edilmeyeceğini bir kez daha
belirtiyor, 2010 yılı komutanlıklarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.
AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Canan Kalsın, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak Parti Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Berlin Duvarı’nın yıkılması
ve Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan küreselleşme sürecinin yeni evresi olarak
ifade edilen son yirmi yılı geride bırakırken bu yüzyıl insanoğlunun önüne
birçok iş birliği imkânı açarken bir taraftan da yeni sorunlar ortaya
çıkarmaktadır. Uluslararası terör örgütlerinden insan kaçakçılığına,
savaşlardan iklim değişikliğine, küresel ve ekonomik krizlerden salgın
hastalıklara, insan hakları ihlallerinden daha birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızı ilerlemeye paralel olarak dünyamız
birbirine yakınlaşırken bir taraftan da münferit sorunlar bölgesel
istikrarsızlara, bölgesel istikrarsızlıklar da küresel güven bunalımına ve
krizlere yol açabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılına kadar etkin
olmayan, bekle gör politikasıyla inisiyatif almayan bir dış politikadan,
ülkemiz, 2002’den itibaren kendi bölgesi ve küresel krizlerde etkin rol
almakta, vizyon sahibi bir dış politika ile bölgesi ve bölge ötesi konularda
birçok alanda artan ağırlığı ile gündemi belirlenen değil gündemi belirleyen
bir ülke hâlini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışla, krizden
çözüme giden bir anlayış değil, olası krizlerin önüne geçilmesini ve mevcut
sorunların çözümünü hızlandıracak cesur ve kararlı adımlar atılmaktadır. Bütün
bunları binlerce yıllık devlet geleneğimiz ve yeni dış politika vizyonumuz ile
gerçekleştiriyoruz. Yakın zamana kadar komşularıyla kavgalı, hep müphem bir dış
tehdit algısından, komşuları ile sıfır sorun ilkesiyle hareket ederek
komşularımızla artan sorunları değil artan ticaret hacmimizi konuşuyoruz. O
bölgede bulunan halkımız, sınırların kalktığı ülkelerle yakın ticaret
ilişkileri kuruyor ve bu bölgenin de kalkınmasına önayak oluyor.
Birçok örnekle ifade etmek gerekirse, bunlardan iki örnekle…
Ülkemizin Irak’a ihracatı 2003’ten itibaren sürekli artış göstermiştir. 2003
yılında 829 milyon dolar olan ihracatımız 2008 yılı itibarıyla bir önceki yıla
oranla yüzde 37 oranında artışla 3,9 milyar dolar seviyesine ulaşmış, ikili
ticaret hacmi ise 5,2 milyar seviyesini aşmıştır. Küresel krizin etkisiyle
ihracatımız yüzde 30 azalırken bile Irak'la ihracatımız yüzde 52 oranında
artmıştır. Türk müteahhitleri 2003-2008 yılları arasında Irak'ta toplam 6,2
milyar dolar değerinde 440 civarında iş üstlenmişlerdir.
Yine, İran'la 2008 yılında 10,2 milyar doları aşan ikili ticaret
hacmimizle, İran ihracatımızda en büyük 8’inci ticaret ortağımız konumundadır.
Beklentimiz 2011 yılında ihracatımızın 20 milyar dolar seviyesine
çıkartılmasıdır.
Bu iki örnek bile komşularımızla sıfır sorun stratejisinin
bölgemize ve ülkemize olan katkılarını ortaya sermektedir. Diğer taraftan,
artık Türkiye’de eğitime ayrılan bütçe artıyor. 56 ülke ile vize ortadan
kalkması ile vize işlemleri ile yoğrulan elçiliklerimizde artık ikili
ilişkilere yoğunlaşan, o ülkenin dilini öğrenen yetkin Dışişleri mensuplarımız
var.
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2002'den itibaren AK PARTİ
İktidarı ile gerçekleştirilen reformlar ile özgürlüklerinden ödün vermeden
güvenlik dengesini yakalamış bir Türkiye var. Batı ve Amerika 11 Eylül travması
ile kişi özgürlüklerini ikinci plana atarken Türkiye’nin bu anlamda yapmış
oldukları takdire şayandır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesindeki konulara
duyarlı, kriz önleme politikaları ile Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar
coğrafyasında çatışma alanları ve donmuş ihtilaflar konusunda cesur adımlar
atan bir Türkiye var. Sadece bölge halklarıyla tarihi, kültürel ve beşeri
yakınlığımız değil, bölgede meydana gelebilecek olumsuz gelişmelerin Türkiye'ye
doğrudan ve dolaylı etkileri de bizim bölge meselelerine odaklanmamızı zorunlu
kılıyor. Bölgede istikrar ve barışın sağlanabilmesi için diyalog kanallarını
açık tutmakta ve yine barışın, önde gelen bölge ülkelerinin katılımı ile
sağlanabileceğine inanıyoruz. Bu anlamda, Lübnan ve Suriye anlaşmazlığında ve
yine Filistin meselesinde yaklaşımımız bu yönde olmaktadır, İran konusunda da
aynı yaklaşımı sergiledik.
Yine, yakın coğrafyamızda bulunan Afganistan'da, Kurtuluş
Savaşı’nda bize yardımcı olan bu ülkenin aziz evlatlarına bugün askerimiz ve
dışişleri mensuplarımız orada okullar yapmakta, köprüler yapmakta ve gönüller
arası köprüler oluşturmaktadır.
Yine, 1911'lerde İmparatorluk dağılırken orada büyükelçilik açan
vizyon, bugün 18 Afrika ülkesinde büyükelçilik açmakta ve bu anlamda iyi bir
vizyon sergilemektedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalsın.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Suat Kınıklıoğlu, Çankırı
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi hakkında
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, soğuk savaş döneminin iki kutuplu
dünyasının sona ermesinden bu yana yirmi yıl geçmesine rağmen küresel alanda kuşatıcı,
bütün ülkeleri belirli ilkeler etrafında bütünleştirici yeni bir düzen
oluşturulamamıştır. Hem küresel siyasal düzende hem küresel ekonomik düzende
hem de küresel kültürel düzende çok ciddi gerilimler vardır. 2002 yılından bu
yana yürüttüğümüz dış siyasetin doğru anlaşılması için, böyle bir küresel
düzlemde hareket ettiğimizi anlamamız gerekmektedir. Bu üç gerilim alanının
gösterdiği gibi bir küresel idarenin sorunuyla karşı karşıyayız. Türkiye,
Hindistan ve Brezilya gibi yükselen güçlerin küresel karar verme
mekanizmalarında nereye oturtulması gerektiği konusunda devam eden bir tartışma
vardır. Bu vesileyle, Sayın Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun, Plan ve
Bütçe Komisyonunda temas ettiği üç ana gerilim alanına değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, iki kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu bir
dünya düzenine geçiyoruz. Bu süreçte önemli ve ağırlıklı ülkelerin yeniden
tanımlandığı bir durum söz konusu. Bu geçiş dönemindeki siyasal, ekonomik ve
kültürel etkinliğimiz ve saygınlığımız, şekillenecek yeni küresel düzendeki yer
ve ağırlığımıza doğrudan yansıyacaktır. Her ne kadar Birleşmiş Milletler
örgütündeki reform çabaları devam etse de bunların bu aşamada başarıya
ulaştığını söylemek güçtür. Birçok uluslararası örgütte olduğu gibi burada da geleneksel
güçlerin, özellikle Avrupa ülkelerinin şiddetli mukavemetiyle karşılaşıyoruz.
Küresel düzenin ağırlık merkezinin ve dinamizminin giderek doğuya kaydığı,
Türkiye gibi yükselen güçlerin müesses nizama meydan okuduğu bir dönemde,
siyasal düzenin reform edilmesi etrafındaki gerilimlerin bir süre daha devam
etmesi beklenmelidir.
Türkiye, hem izlediği komşuluk siyaseti hem de bölgesel ve küresel
alandaki aktivizmiyle yeni düzenin ağırlıklı aktörlerinden biri olacağını
şimdiden göstermektedir.
Siyasal alanla karşılaştırıldığında ekonomik alanda küresel idare
mekanizmasının daha çabuk adapte olduğu görülmektedir ve Türkiye'nin küresel
karar verme mekanizmalarının da içerisinde olduğu görülmektedir. G 8 modelinden
G 20 modeline geçilmesi, bu alandaki gerilimlerin bir an önce çözülmesi
konusundaki iradeyi göstermektedir. Biz bunu olumlu karşılamaktayız. Zaten şu
an 1 trilyon dolara yakın gayrisafi millî hasılasıyla dünyanın 16’ncı büyük
ekonomisi olan ve 2050 yılında Avrupa’nın 2’nci büyük ekonomisi olmaya aday
olan ülkemizin küresel karar verme mekanizmalarında yer almaması düşünülemezdi.
Bu yüzden Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in “BRIC” olarak adlandırılan
yükselen ekonomiler kategorisine Türkiye'nin de eklenerek, bu kategorinin
“BRICT” olarak anılması daha doğru olacaktır.
Bu bağlamda, ABD Dışişleri Bakanlığının hazırladığı ve geçen hafta
Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın açıkladığı “Dört Yıllık Diplomasi ve
Kalkınma Değerlendirmesi” isimli raporda günümüzün jeopolitik görünümü tarif
edilirken şu ifadeye yer verilmektedir: “Son yirmi yılda jeopolitik ve
jeoekonomik manzara önemli değişiklikler arz etmektedir. Türkiye, Brezilya, Çin
ve Rusya gibi yükselen güçler, 21’inci yüzyılın küresel ve bölgesel etki
merkezleri olarak öne çıkmaktalar. Anılan yükselen güçler ekonomik olarak
büyüdükçe, hem bölgelerinde hem de küresel düzen üzerinde etkilerini
artıracaklardır. Beklentilerimiz, bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam
edeceği istikametindedir.”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel düzenin üçüncü
gerilim alanı da kültürel alandadır. Avrupa merkezli kültür dışında, özellikle
diğer medeniyet havzalarında, Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika’da uyanan
yeni kültürel hareketlilikler vardır. Türkiye, bu alanda da Medeniyetler
İttifakı Projesi’yle dikkat çekmektedir. Fakat sadece medeniyetler ittifakıyla
yetinmiyoruz. Bu meyanda, kim olduğumuz, nasıl yaşadığımız küresel kültürel
gerginliklerin çözümlenmesinde de büyük önem arz etmektedir.
Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan laik cumhuriyetimiz, demokrasi,
kadın erkek eşitliği ve insan hakları gibi evrensel değerleri geleneksel
değerlerimizle uyumlu olarak yaşatabilmekte ve geliştirebilmektedir. Aynı
zamanda, Orta Doğu, Afrika ve Uzak Doğu’da da model ve ilham kaynağı olarak
dikkat çekmekteyiz. Bunun getirdiği ağır sorumluluğun idrakindeyiz. Bu
sorumluluk bizlere hâlen çözmemiz gereken bazı sorunların varlığını da
hatırlatmaktadır.
Sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın fedakâr
mensuplarını da anmamak bir vefasızlık olur. Diplomatlarımızın iktidarımızın
iddialı, etkin ve çok boyutlu siyasi politikalarının icrasında vazgeçilmez bir
rol oynadığını hatırlamalıyız.
Dışişleri Bakanlığı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor ve
Dışişleri Bakanlığı mensuplarımızı tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kınıklıoğlu.
AK PARTİ adına üçüncü konuşmacı Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Önen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanunu tasarısında Dışişleri
Bakanlığının bütçesi üzerinde grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, AK PARTİ döneminde aktif ve çok boyutlu bir dış politika
izlemeyi kendine prensip olarak belirlemiştir. Uluslararası alanda hızla
değişen dinamiklerin sağlıklı biçimde değerlendirilmesi ve doğru hareket
tarzlarının belirlenebilmesi sorunlara toplu bir bakışı, içekapanık değil,
açılımcı ve katılımcı yaklaşımları zorunlu kılmaktadır. Türkiye, hem ulusal
çıkarlarının hem küresel beklenti ve önceliklerinin gereği olarak bu doğrultuda
üstüne düşeni kararlılıkla yapmaktadır. Uluslararası sistemde ve bölgemizde
dengelerde yaşanmakta olan ciddi değişimlere ayak uydurabilmek ve dahası,
yönlendirebilmek amacıyla yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Artık bölgemizde
Türkiye’ye rağmen değil, Türkiye’yle birlikte politikalar yapılmaktadır. Doğu
ile batı arasında giderek genişleyen mal ve hizmet hareketlerinin geçiş
noktasında, Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Orta
Doğu’dan oluşan geniş bir coğrafyanın merkezinde bulunan ülkemiz, İstanbul’dan
üç saatlik uçuşla elliden fazla ülkeye, 1,5 milyarlık nüfusa ve 25 trilyon
dolarlık pazara erişim sağlayabilecek ender ülkelerden birisidir.
Daha önceki yıllar ve dönemlerde de bu stratejik önemimiz vardı
ama bunun kıymetini bilen, bunu hayata geçirebilen iktidarlar, siyasi liderler
maalesef yoktu. Türkiye son dönemde bu stratejik ve coğrafi konumundan dolayı
çevresindeki ülkeler için bir çekim merkezi hâline gelmiştir.
Bugün, AK PARTİ’yle Türkiye, etkili biçimde kullanmaya başladığı
coğrafi avantajlarının yanı sıra tarihî ve kültürel derinliği artan, reel gücü
ve en önemlisi gelecek için vaat ettiği büyük potansiyeli ile dünyanın sayılı
bölgesel aktörlerindendir.
Küresel barış ve güvenliğe azami şekilde katkıda bulunuyoruz.
Artık sadece krizlere tepki veren bir ülke değil, krizleri olmadan fark
edebilen, bunlara etkin bir şekilde müdahale edebilen, hedeflediği düzeni inşa
etme yönünde harekete geçip fark yaratabilen bir ülke hâline geldik.
Sahip olduğumuz demokratik, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına
dayalı çoğulcu rejimle, bir bir hayata geçirdiğimiz köklü reformlarla
ulaştığımız ekonomik seviyeyle ve gelişmiş insan kaynaklarımızla hem
uluslararası alanda etkin roller oynamayı hem de iyi bir örnek olmayı bir görev
ve sorumluluk olarak görüyoruz.
Ülkemiz uluslararası örgütlerde aktif ve etkin bir politikayla
prestijini ve dünyadaki algısını olumlu yönde yeniden inşa ederken doğal olarak
bunun için sağlam ve önemli bir bütçeye gereksinim duymaktadır. Bu
gayretlerimizin temel amacı, Balkanlardan Orta Doğu’ya, oradan da Orta Asya’ya
kadar uzanan geniş bir coğrafyada istikrarın korunmasını sağlamak ve gözetmek
üzere Türkiye’yi Avrasya’nın en önemli aktörlerinden biri hâline getirmektedir.
Asya bölgesi genel olarak dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı
demektir. Dünyadaki Türk nüfusunun ve Müslüman nüfusunun yine neredeyse tamamı
bu bölgede yaşamaktadır. Dünyadaki enerji kaynaklarının ve enerji kavşaklarının
yine önemli ve mühim bir kısmı burada yer almaktadır.
Bu önem ve strateji bağlamında Türkiye’nin Asya ve Uzak Doğu Asya
ile ilişkileri gelişmekte, ziyaretler artmakta, coğrafi uzaklık engel olmaktan
çıkarılmaktadır. Bu şekilde, Türkiye’nin Asya ülkeleriyle ticari ilişkilerinin
2003 yılı ile 2009 yılı arasında yüzde 25 ve 30 oranında arttığını görmekteyiz.
Gelişen ticari ilişkiler sayesinde Türkiye’nin Asya’da söz sahibi ülkeler
konumuna gelmesi yolunda önemli aşamalar kaydedilmiştir.
Hükûmetlerimiz döneminde Asya’da bölgesel ve uluslararası örgütlere
ilişkin bir iş birliği gelişmektedir. CICA dönem başkanlığını iki yıllığına
Kazakistan’dan alan Türkiye, ayrıca kurucusu olduğu Asya’da Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı
ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi’nde lider rolü oynamaktadır. Bu gelişmeler
halkımıza büyük gurur vermektedir.
Ayrıca Türkiye, D 8, ECO, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter
Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı,
Karadeniz İşbirliği Görev Gücü gibi örgütlerin kurucu üyesi olarak uluslararası
örgütlerde son derece aktif bir politika izlemektedir. Dünyada büyük sorunların
olduğu bir bölgede istikrar ve huzur abidesi olan ülkemiz, tarihî, kültürel ve
sosyal birikimiyle ve batı ile doğu arasındaki konumuyla dünyadaki bu
özelliğini en iyi kullanabilecek ülkedir.
Sonuç olarak, dış politika alanında kat ettiğimiz mesafenin itici
gücü, barış ve istikrar yolunda vizyonlu bir politika, güçlü bir ekonomi,
farklılıklara saygı gösteren bir yaklaşımla Türkiye, gücünün etkisinde, kendine
özgüveni olan büyük bir ülkedir.
Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Önen.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Feyzullah Kıyıklık,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kıyıklık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Başkan
ve değerli üyeler; 2011 yılı İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçe
tasarılarıyla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sizleri ve aziz
milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben daha çok, İçişleri Bakanlığının
kuruluşlarından olan yerel yönetimlerle ilgili görüşlerimi açıklayacağım.
Türkiye'de 1994 yılı yerel yönetimler seçimleri büyük bir
kırılmaya sahne olmuş. O güne kadar hemen hemen, halkın hiç dikkatini çekmeyen,
içinde yaşadıkları hâlde varlıklarından da haberdar olmadıkları yerel
yönetimler o tarihten itibaren önem kazanmaya başlamıştır. Bunun da mimarı, şu
andaki, ülkemizin de dünyanın en ileri ülkelerinden biri hâline gelmesine sebep
olan Sayın Başbakanımızdır ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır. Sayın
Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığındaki büyük hizmetleri ve
başarılı çalışmaları bugünkü merkezî yönetimde de başarılı olmasına ve bırakın
Türkiye’yi, dünya tarafından da hakikaten kendisinin gıptayla tebrik edilip,
takip edilip bir lider olarak görülmesine de sebep olmuştur.
AHMET BUKAN (Çankırı) – İstanbul’daki binaların yüzde 80’inde
iskân yok, iskân! İstanbul’u methediyorsun.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) - Kabul edersiniz etmezsiniz.
Değerli arkadaşlar, aslında yerel yönetimler, yerelde yapılan
siyaset gerçekten çok önemli bir siyasettir. Çünkü orada siyasiler halkla
direkt, karşı karşıya, ru be ru, daima birlikte olurlar ve orada edindikleri
siyasi tecrübeler merkezî yönetimde başarılarını da artırır. Şöyle Meclise
bakın, ben inceledim, Meclisteki milletvekillerimizin yüzde 30 kadarı yerel
yönetimlerden buraya gelmişler. Niye? Çünkü, orada insanı, insani değerleri ve
insanlarla ilişkileri en iyi staj yaptığınız bir mevkidir, yerel yönetimler.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ ve Hükûmetimiz, yerel yönetimlerin
önemini anladığı için, halkın geleceğinin, refahının, huzurunun oradan
başladığını bildiği için, demokrasinin beşiğinin de oralar olduğunu çok iyi
gördüğü için yerel yönetimlerle ilgili 2002 yılından itibaren çok büyük
reformlar yaptı. Bunu kabul edelim etmeyelim ama yerel yönetimlerde bu
değişiklikler halkın rahatlamasına, yerel yöneticilerin daha iyi hizmet
vermelerine sebep oldu.
Bakın, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nu yaptık biz. O güne kadar
parça parçaydı bütün büyükşehirler ve imarı her belde kendine göre yapıyordu.
Büyükşehirin içinde birçok imar değişikliklerini beldeler yapıyordu, altyapılar
maalesef uyumsuzdu, ulaşım içinden çıkılamayacak hâldeydi. Bununla bu
birlikteliği sağladık. Belediye Kanunu’nu yaptık ve daha önce belediyelerin
maalesef vesayet ve yetkileriyle ilgili birçok konularda tıkandığını
görüyorduk. Ben çok iyi hatırlıyorum, Sayın Başbakanımız bir Çin seyahatine
sırf vesayetten dolayı, idari vesayetten dolayı, davetli olduğu, biletini de
aldığı hâlde gidememişti bir valinin emriyle ve bu değişiklikler yapıldı.
Gelirler artırıldı. Ben şöyle bir bakıyorum, 2002 yılında yerel yönetimlere
devredilen paralarla 2010 yılında devredilen paralar arasında tam 3 misli, bazı
bölümlerde de 4 misli fark olmuş.
AHMET BUKAN (Çankırı) – Kaç tane borçsuz belediye var?
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – Ben rakamlarla sizi boğmak
istemiyorum ama bunlar bir gerçek.
İl özel idareleri daha özerkleşmiş ve bir yerel yönetim hâline
gelmiş, valilerin vesayetinden de tamamen kurtarılmış.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Vali kimin valisi? Ne biçim
konuşuyorsun?
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – KÖYDES ve BELDES: Ben, bulanlara ve
projeleri bugüne kadar uygulayanlara da çok teşekkür ediyorum. Köylerin ve küçük
belediyelerin altyapılarını, yollarını, sularını bunlarla bölmüşler, ortadan
kaldırmışlar. Acaba diyorum, bizden önceki yöneticiler veya siyasetçiler ne
yapıyordu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET BUKAN (Çankırı) – Hiçbir şey yapmamışlar, hepsini siz
yaptınız.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – Ben, bu duygularla, hem
Bakanlığımızın bütçesini tebrik ediyor, çalışanlara teşekkür ediyor ve AK PARTİ
Hükûmetine de hele ki varsınız diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bütçeyle ilgili ne konuştun?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kıyıklık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, bütçeyle ilgili ne konuştun?
Tamam, mesajlar Başbakana ulaştı.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhtiyacı yok, sizin gibi değil onlar.
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Gülşen Orhan, Van
Milletvekili.
Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bizim
ülkemizde de toplumsal, ekonomik ve diğer pek çok alanda çözüm bekleyen
sorunlarımız var. Çağımız, dünyadaki gelişim ve dönüşümlerin baş döndürücü bir
hızla gerçekleştiği bir çağdır. Gelişen, dönüşen, özgür ve eşit bir yapılanmayı
yaratmaya çalışan bir devlet, yurttaşlarının da güven ve desteğini arkasına
alarak yoluna devam eder. Özgür ve eşit geleceğin yaratılması her şeyden önce
geçmişimizle yüzleşmeyi gerektirir. Yıllar yılı çekilen sıkıntılar ve acıların
nedenleri ve bu nedenlerin yol açtığı yıkıntıları açık yüreklilikle ortaya
koyup bunların bir daha tekrarlanmaması için içten ve kararlı çabalar
gereklidir.
Geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmaması, hangi görüş ve inançta
olursa olsun tüm insanlarımızın geleceğe güvenle baktığı, toplumsal barış ve
adaletin var olduğu, toplumun tüm kesimlerinin birbirini anladığı, birbirine
güvendiği ve yönetimlerini bu doğrultuda oluşturduğu, muhalefetlerini çağdaş ve
yapıcı bir anlayışla dile getirmesiyle olanaklıdır.
Toplumsal gerçekleri görüp değerlendirirken çözümler oluşturup
yaşama geçiremediğimizden sorunlarımız zaman içinde büyüyüp günümüze
ulaşmıştır. Binlerce faili meçhuller için ortam yaratan, binlerce insanımızın
canından olmasına neden olan çeteleşmeleri yaratan durum gerçeklere sırt
çevirmemizden kaynaklandı.
Egemenliği altındaki halklara adalet yerine zor ve zulmü dayatan
despot yapılanmaların, idarelerin ve devletlerin geleceği yoktur ve olamaz,
bunun tarihte sayısız örnekleri vardır. “Zulüm asla payidar olmaz.” özdeyişi,
her toplum ve herkes için geçerlidir. Örneğin, nüfusumuzun büyük çoğunluğu
Müslümandır. İnanç özgürlüğü en kutsal bir haktır ve ülkemizde başka inançta
olan insanlarla beraber herkesin inancına saygı duymak insan olmanın
özelliklerinden başlıcasıdır. Örneğin, etnik farklılıklar insanların doğuştan
sahip oldukları olgulardır. Bunların yok sayılması, dinlerinin, kültürlerinin
önüne türlü, çeşitli yasal ve fiilî engeller konulması ülkemizde acı sonuçlar
doğurmuş ve yıkımlara neden olmuştur.
Demokrasinin yetkinleştirilmesi, daha fazla özgürlük ve bu temel
üzerinde toplumsal barışın sağlanması, kuşkusuz, tek bir partinin tek başına
omuzlayacağı bir şey değildir. Sorunlarımızın çözümü ve yetkin bir demokratik
toplumsal yapının oluşturulması özgürlükten ve demokrasiden yana olan toplumsal
kesimlerin el ele vermesiyle gerçekleşecektir. Yanlışları eleştirip buna karşı
çıkmak kuşkusuz muhalefetin en doğal hakkıdır ama sırf muhalefet ediyor
görünmek için, ülkenin çıkarına olan şeylere karşı çıkmanın da doğru ve yapıcı
bir muhalefetle ilgisi olmayacağı açıktır.
Ben, bu ülkenin bir Kürt bireyi olarak, Hükûmetimizin
özgürlüklerin genişletilmesi konusundaki çabalarını saygı ve sevinçle
karşılıyorum. Kürtçenin devlet televizyonunda yayına geçmesi, üniversitelerde
Kürtçenin de içinde olduğu dillerde eğitim ve araştırma bölümlerinin açılması,
Kürt edebiyatının başeserlerinden olan Mem ü Zin’in Kültür Bakanlığınca
yayımlanması, Kürt dilinin, kimliğinin tanınması, inanç özgürlüğünün önünün
daha da açılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün Batı standartlarına
yükseltilmesi için yapılan yasal değişiklikler, yargı erkinin daha güvenilir ve
bağımsız bir yapıya kavuşması konusunda yapılan yasal değişiklikler, ekonomik
yatırımların ve altyapı hizmetlerinin adaletli bir biçimde bölgelere
dağıtılması, bu ve bunun gibi gelişmeler toplumumuzun aydın geleceğinin, refah
ve mutluluğunun habercisidir.
Şunu da belirtmeliyim: İleriye doğru olan değişim ve gelişmeler
toplumun büyük kesiminin rızası ve desteği olmadan yaşama geçirilemez. Bir şey
salt doğru olmakla hayat bulamaz. O doğrunun yaşama geçmesi, onun aynı zamanda
geçerli olmasını da gerektirir. Emir ve talimatlarla, zor ve baskıyla isteklerin
demokratik talepler gibi gösterilerek ısrar edilmesi, aslında demokratik
gelişmelerin önünü tıkamaktan başka bir işe yaramaz. Tam bir demokrasi, Türk’ü,
Kürt’ü ve diğer tüm etnik grupları ve tüm toplumsal kesimleriyle halkımıza en
layık yönetim biçimidir. Bunun gerçekleştirilmesi konusunda çaba gösterenlere
karşı çıkmak Türkiye'nin çıkarına
değildir. Demokrasiyi yerleştirme konusunda AK PARTİ toplumun büyük kesiminin
desteğini almıştır. Bunun anlamı: Bu konuda halk sizinle beraber ve siz doğru
yoldasınız. Sıra demokratik, yeni bir anayasa ve daha kararlı demokratik
adımlarda.
Yarınların daha özgür, daha gelişmiş, barış içinde ve daha
demokrat bir Türkiye'nin olacağına, bunu halkımızın desteğiyle
gerçekleştireceğimize tüm yüreğimle inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLŞEN ORHAN (Devamla) – Daha fazla özgürlük ve demokrasi
yolundaki çabalarımızı sevinçle karşılıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.
AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Emin Nedim Öztürk,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçeleri üzerinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu yıl şubat ayında çıkardığımız 5952 sayılı Kanun’la Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığını kurduk. Terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejileri geliştiren, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyon sağlayan Müsteşarlık, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu ve
İstihbarat Değerlendirme Merkezini oluşturarak görevine devam etmektedir.
Terörle mücadelenin sadece güvenlik tedbirleriyle başarıya ulaşamayacağı artık
herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu sorunun güvenlik boyutu
yanında siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik, kültürel ve uluslararası boyutu
da vardır. Terörle mücadele, konunun bütün sosyal boyutlarıyla derinlemesine
inceleme ve araştırmasını yapmak, çözüm odaklı stratejiler üretmek ve bu alanda
faaliyet gösteren kurumların koordinasyonunu sağlamak Müsteşarlığın kurulmasını
zorunlu kılmıştır. Müsteşarlığın başına tecrübeli bir bürokratımızın getirilmesini
de memnuniyetle karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımız teknoloji ve
yetişmiş personeliyle bugün dünya standartlarında çalışan bir teşkilat hâline
gelmiştir. Vatandaşın huzuru, devletin birlik ve bütünlüğü için ülkemiz
üzerinde oynanmak istenen oyunları bozan emniyet teşkilatımız takdire şayan
hizmetler sunmaktadır. Hükûmetimizin bu teşkilatımıza her alanda maddi ve
manevi destek olduğunu görüyoruz. Daha kaliteli, etkin ve verimli güvenlik
hizmetleri sunmak için polisimizin yetki ve görev sorumlulukları alanında
iyileştirmeler yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatı ülke
genelinde bin üç yüze yakın polis merkezi, il ve ilçe hizmet birimleri ve 250
bini aşan personeliyle büyük bir özveriyle halkımızın can ve mal emniyetini
sağlamaktadır. Polisimizin nicelik ve nitelik açısından gücünü artırmak için
İçişleri Bakanlığımızın eğitim konusunda çok ciddi gayretleri olduğunu
görüyoruz. Her yıl 100 binin üzerinde polisimiz hizmet içi eğitimden
geçirilerek hukukun üstünlüğüne saygılı bir polis olması için çalışılmaktadır.
2003 yılında, polisimizin yüzde 20’si üniversite mezunu iken şimdi, yeni bir
vizyonla, yeni bir uygulamayla, emniyet teşkilatının yüzde 85’i, üniversite
eğitimi görmüş polislerimizden oluşmaktadır. Bu, Hükûmetimizin teşkilata
verdiği önemin ciddi bir örneğidir. İçişleri Bakanımızı ve Emniyet Genel
Müdürümüzü özellikle kutlamak ve tebrik etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir milletin dünyada başarılı olması,
tıpkı bireyin kendi hedeflerine yoğunlaşmasında olduğu gibi, toplum olarak
millî hedefleri belirleyip ciddi çalışmasına bağlıdır. Millî kimlik, millî
motivasyonun temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle, millî kimliği zayıflatmaya
çalışmak, yerine başka kimlik yerleştirmeye çalışmak, toplu intihar demektir.
Kendi millî kimliğini benimseyememiş insanlar, hem kendilerine hem de içinde
bulundukları topluma zarar verirler. Hangi etnik, dinî veya siyasi gerekçeyle
olursa olsun, millî kimliği reddeden insanlar, toplumla ters düşmüşlerdir ve
çatışma içindedirler.
Bu duygu ve düşünceler ile 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü ile
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının bütçelerinin ülkemize, milletimize
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı, Nurettin Akman,
Çankırı Milletvekili.
Buyurun Sayın Akman.
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
“Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere
Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.”
Jandarma Marşı’ndaki bu dizelerde anlamını bulan ve ülkemiz yüz
ölçümünün yüzde 92’sinde emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak,
kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek ve
gerekli tedbirleri almak ve uygulamakla görevli jandarmamız, bu görevlerinin yanı
sıra, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korumalarını sağlamak, adli
işlemleri yerine getirmek, askerî kanun ve nizamların kendisine verdiği
görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Yüz yetmiş bir yıldır ulusuna ve ülkesine azim ve kararlılıkla
hizmet eden jandarmamızın fedakâr ve başarıya inanmış mensupları eş ve
çocuklarıyla birlikte, haritalarda yeri, ismi dahi bulunmayan çok uzak yurt
köşelerinde her türlü ülke nimetinden uzak, ancak vatan sevgisi ve insanına
duyduğu hizmet aşkıyla, gururla, onurla, yılmadan, usanmadan özveri ve
fedakârlıkla görevlerini yerine getirmeye devam etmektedirler.
Onlar Çanakkale’de İstiklal Savaşı’nda ülkemizin bütünlüğü uğrunda
nasıl kahramanca savaştılarsa, bugün de birliğimize, beraberliğimize ve ülke
bütünlüğümüze kasteden bölücü teröre karşı yürütülen mücadelede daima ön
saflarda yer alan, bu uğurda canlarını ve kanlarını çekinmeden feda eden ve
edecek olan isimsiz kahramanlardır.
Değerli milletvekilleri, güvenlik kavramının her geçen gün yeni
bir boyut kazandığı ve güvenliği etkiyen parametrelerin sürekli değiştiği,
terör örgütleri ve suç odaklarının gelişen iletişim ve bilgi çağının etkisiyle
geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde karmaşık, sistemli, organize ve küresel boyuta
ulaştığı günümüz ortamında toplumun da jandarmamızdan beklentileri artmış
bulunmaktadır. Jandarma Genel Komutanlığı bu beklentileri karşılamak ve
güvenlik hizmetlerini daha etkin, süratli, verimli ve koordineli bir şekilde
icra edebilmek maksadıyla, çağın gereklerine göre gelişim ve değişime ayak
uydurmaya, 21’inci yüzyılın kendisine yükleyeceği sorumlulukları da karşılamaya
hazır bulunmaktadır.
Ayrıca, jandarmamız Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve Askeri
Statülü Kolluk Kuvvetleri Birliğine üye olan 11 ülkeden 1’i olup dünya
jandarmaları içinde etkin bir konuma sahiptir. Avrupa Jandarma Kuvvetine ise 13
Mayıs 2009 tarihinden bu yana gözlemci sıfatıyla katılmış bulunmaktadır.
Ülkemizin iç güvenliğinin sağlanmasında bu derece önemli bir rol üstlenen jandarmanın
görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi, günümüz şartlarına
uygun modern araç, silah, teçhizat ve özel malzeme ile donatılması, yeterli
kaynağın sağlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu kapsamda 4 milyar 563 milyon 661
bin liralık ödenek 2011 bütçesinden sağlanmakta, bununla, yasa dışı göçle
mücadelenin sosyal, ekonomik, politik, hukuki boyutları da dikkate alındığında,
sınırlarımız ve çevresinde görev yapan birimlerin teknolojik imkânlarla
donatılması, Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemleri Projesi olan
JEMUS’un hızla tamamlanması gerekmektedir.
Önceki yıllardan yapımı devam eden inşaat ve projelerin
tamamlanması ve uygun olmayan şartlarda iskân edilen birliklerin hizmet
binalarının bakım ve onarımı ile yiyecek, giyecek, özel malzeme alımları gibi
zorunlu giderlerin karşılanması hedeflenmektedir. Diğer taraftan, TOKİ
tarafından sınır boylarında yüz doksan üç adet jandarma karakoluyla ilgili
inşaat ve diğer işlemler devam etmektedir.
Jandarmamız, yüksek fizik ve moral gücüne sahip, eğitimli ve
nitelikli personeli, devamlı gelişen fonksiyonel teşkilatı, sahip olduğu yüksek
teknoloji ürünü silah, araç ve malzeme sistemleriyle, görev yaptığı her yerde,
kanunların ve nizamların öngördüğü şekilde, tüm Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli
bir gücü ve teminatı olmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde
görev yapan ve emekli olan astsubaylarımızın 1’inci dereceye çıkarılması ve
uzman jandarmalarımızın kademe ilerlemesiyle alakalı yasa tekliflerinin de bir
an evvel kanunlaşmasını temenni ediyorum.
Yine bu vesileyle, memleketimizin en ücra köşesinde çok zor
şartlar altında görev yapan jandarma personelimize şükranlarımızı sunuyor,
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi ve emekli jandarma
personelini de minnetle anıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı İsmail Göksel, Niğde
Milletvekili.
Buyurun Sayın Göksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımıza bağlı olarak kurulan Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Mardin Dargeçit’te görevliyken şehit
olan Uzman Jandarma Kıdemli 4. Kademe Çavuş Kenan Erdem’in ailesine,
yakınlarına, tüm Niğdeli hemşehrilerime ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 1982 yılında İçişleri Bakanlığına bağlı
olarak kurulan Sahil Güvenlik Komutanlığı uluslararası hukuk kuralları uyarınca
egemenlik ve denetimimiz altında bulunan tüm deniz alanlarında faaliyetlerini
sürdürmektedir. Bu egemenlik, kayıtsız şartsız Türk milletinin egemenliğidir.
Stratejistler diyor ki: “Boğazları kontrol eden yani egemen olan
denizleri kontrol eder. Denizleri kontrol edenler dünyayı kontrol eder.” İşte
“Egemen olur dünyaya.” diyor. Bu, çok önemli bir görevdir. Türkiye yüz
ölçümünün yaklaşık yarısına eşit büyüklükteki deniz yetki alanlarımızda kendine
tevdi edilen görevleri icra ederken can ve mal güvenliğini ön planda tutan
Sahil Güvenlik Komutanlığı Hopa’dan İğneada’ya, Enez’den Çevlik’e kadar altmış
beş üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış, muhtelif büyüklükte sahil
güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir. Sahil Güvenlik
Komutanlığı en son teknolojiyle donatılmış ekipmanlarıyla mavi vatanda yasa
dışı göç, kaçakçılık -buna insan kaçakçılığı da dâhil- deniz kirliliğine karşı
mücadele ve arama kurtarma görevlerini başarıyla icra etmektedir.
Sahil Güvenlik Komutanlığında 2010 yılında on bir aylık dönemde
icra edilen faaliyetleri bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum. 368 adet
arama ve kurtarma olayında 1.719 insan hayatı ve 109 tekne kurtarılmıştır.
Yakalanan suçlular -kaçakçılık da dâhil- ilgili makamlara tevdi edilmiştir.
Bunun yanında, 2010 yılı içerisinde Sahil Güvenlik Komutanlığında 88
vatandaşımıza tıbbi tahliye yapılmış, 2 vatandaşımıza organ naklinin yapılması
maksadıyla 2 adet sahil güvenlik helikopteri görevlendirilmiştir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın devam eden bazı projelerinden bahsetmek istiyorum.
Denizlerimizin MOBESE’si olarak sahil gözetleme radar sistemi projesi ihale
aşamasına gelmiştir. İnşallah, Türk uydusu fırlatıldığında kontrol edilmeyen bir
nokta kalmayacaktır, kıyılarımız, limanlarımız, denizlerimiz, ekonomik
alanlarımız, kıta sahanlığımız dâhil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte, arkadaşlar, bugün Ege’de barış varsa Sahil Güvenlik
Komutanlığının kurulmasıyla vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ağır deniz
ve hava şartlarında arama kurtarma ve diğer görevleri icra edebilecek
helikopterler ile 1.700 tonluk sahil güvenlik arama kurtarma gemileri ülkemiz
tersanelerinde yapılmıştır. Daha cumartesi günü arama ve kurtarma gemilerinden
ikincisi de “Vira bismillah” diyerek denize indirilmiştir. 190 tonluk sahil
güvenlik botu inşa çalışmaları Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tersanesinde devam
etmektedir.
Tüm dünyada örnek alınan, vuruş ve duruş gücüyle birçok ülkenin
beğenisini toplamakla birlikte ülkemizde üretilen botların yurt dışına
ihracatında Sahil Güvenlik Komutanlığının teslimat ve eğitim konularında örnek
davranışları bütçemize de, güvenliğimize de büyük katkılar sağlamaktadır.
Bu entegrasyon çerçevesinde, 2006 yılında Sayın Başbakanımız
tarafından imzalanan Ulusal Eylem Planı’nda da belirtildiği gibi, AB ülkeleri
sahil güvenlik komutanlıkları arasında örnek seviyede birlik, teşkilat ve
platform standartlarına ulaşmıştır. Bu maksatla Sahil Güvenlikte çalışan tüm
görevlilerimizi tebrik ediyorum.
Bütçenin, İçişleri Bakanlığımız bütçesinin yüzde 2’sini teşkil
eden, yeni kurulan ve büyük görev alanı olan bu kuruluşumuza daha çok destek
yapmak zorunluluğu vardır. Bu hususta çalışan tüm personelimizi kutluyor ve
teşekkür ediyorum. Süreyi de bitirmiş bulunuyorum. Büyük Atatürk’ü saygıyla
anıyorum, diyor ki: “Az zamanda çok işler yapacağız.” Beş dakikada bütün konuyu
anlatacağız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Ufuk Uras.
Buyurun Sayın Uras. (BDP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma süremizin Sayın
Hatibin konuşması tamamlanana kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun, süreniz yirmi dakikadır. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli vekiller; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü bu Genel Kurul toplantısında,
Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine, ulusal ve
uluslararası kamuoyuna yansıyan bilgiler ve Hükûmetin pek de cömert olmayan
sınırlı bilgilendirmeleri üzerinden görüş ve değerlendirmelerimizi sayın
heyetinizle paylaşmaya çalışacağız. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ne denli zorlu bir coğrafyada
bulunduğunu hem tarihimiz hem de bugünümüz yeterince bize göstermektedir.
Yalnız bugünün uluslararası ilişkileri ve dengelerinden kaynaklanan sorunlar
değil, bünyesinden yirmi yedi devlet çıkan Osmanlıdan devraldığımız
ilişkilerden de beslenen çeşitli sorunlar nedeniyle de bunu her dönemde çok
sıcak bir şekilde yaşıyoruz. Yerelliğin neredeyse devrini tamamladığı,
küreselleşmenin giderek hâkim eğilim hâlini aldığı günümüz dünyasında, dış
politika da devletin özel alanı olmaktan çıkıp sivil siyasetin ve yurttaşların
üzerinde söz söylediği ve saydamlaşma talebini yükselttiği bir açık politik
zemin hâline gelmeye başlamıştır.
Örneğin, son WikiLeaks olayının politik şahsiyetlerimiz ve ülkeler
hakkında yarattığı sansasyonel sızıntılar olağanüstü ilgi gördü. Az kalsın dış
politikayı bırakıp iç politikayı bu sızıntı belgelerine endeksliyorduk. Bu
diplomatik depremin temel mahiyetini anladığımız hâlen şüphelidir. Uluslararası
basında bu, bir tür “yeni Pearl Harbor baskını” gibi algılanıyor. Derslerle
dolu bu gelişmeyi iç hesapların hırsına kurban etmek üzereyiz. Hâlbuki
karakteristiğini geçtiğimiz yüz elli yılda alan dünya diplomasisini temelden
sarsabilecek bir vakayla karşı karşıyayız.
Saydamlık talebi dünya ölçüsünde önü alınamaz bir hâle gelmiştir.
En son Rus televizyonunda gördüm, Dışişleri Bakanlığı Rusya’da artık elektronik
daktilo yerine mekanik daktiloya geçme noktasına bile geldiğine göre, bu,
paranoyanın gücünü gösteriyor.
Dış politikayı sadece bir devlet politikası değil, alternatif sivil
seçeneklerin değerlendirilebileceği, siyasi partilerin birbirinden farklı
görüşler getirebileceği bir zemin olarak ele almak gerek çünkü dış politikada
ülkenin çıkarı, kamu çıkarı dediğimizde bundan ne anladığımız belli
olmayabilir, farklı olabilir. Örneğin, Bakanlığımızla Ermeni patrikhanesinin
seçiminde 6 bin imza toplayıp “Patrikhaneye biz seçmek istiyoruz patriğimizi.”
diyen cemaatin görüşünü mü esas alacağız yoksa “Hayır, ben sizin ruhani
liderinizi seçmenizi değil benim ilişkimi esas alıyorum.” mu diyeceğiz? Bütün
bu konularda farklılıklar doğaldır, olmalıdır. İşte Tezkerede bunu çok açık bir
şekilde gördük. AK PARTİ’nin getirdiği Tezkereye CHP karşı çıkabilecekken karşı
çıkmadı, CHP, AK PARTİ, MHP birleşti bir BDP grubu karşı çıktı. Bu konularda farklı
görüşlerin olması doğaldır.
Gününü doldurmuş anlayışların daha fazla sürdürülemeyeceği bir
zemine doğru gidiyoruz. Dışişleri Bakanlığının bu gelişmelerden gereken olumlu
dersleri çıkarmasını, Bakanlığın çalışma alışkanlık ve metodolojisini yeni
durum üzerinden gözden geçirmesini, atılan yeni adımlar hakkında Meclis ve
kamuoyunu da aydınlatmasını bekliyoruz. Örneğin, yeni bir gelişme olarak
Teşkilat Kanunu benim de içinde olduğum Dışişleri Komisyonunda görüşülürken ilk
defa Komisyona KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası dâhil edildi, görüşlerini
ifade ettiler ve bir tür bir demokrasi örneği olarak bundan mutlu olduk ama iş
yeri temsilcileri bugün hâlâ diyor ki: “Diğer bakanlıkların personeliyle
aramızdaki makas açılıyor, 5.500 kişinin 2.500’ü hâlâ sözleşmeli personel
kapsamında, çalışma koşullarının iyileştirilmesi lazım, 4/B statüsündeki
personelin iş güvencesine kavuşturulması lazım.” gibi görüşleri sendikamız
ifade ediyor. O yüzden teşkilatın kendi içinde demokratikleşmesi, özlük
haklarına sahip olması çok daha nitelikli bir çalışmayı ortaya koyacaktır.
Hatırlanacağı gibi, AKP Hükûmeti Türkiye’nin dış politikasının
temel duruşunun komşularla sıfır problem olduğunu ifade etmişti. Bu politika,
Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’da ülkenin istikrar ve güvenliğini riske sokan
her gerilim ve anlaşmazlıklara karşı diyalog ve sivil diplomasiyle çıkış
yolunun aranmasıydı. Sorunların askerî değil, sivil siyasi çözümle ele alınması
anlayışına dayanıyordu. Yaklaşım böyle olmakla beraber, izlenen çizginin böyle
mi olduğu, bekleneni verip vermediğini tartışmalıyız ama burada bazı vekillerin
konuşmalarından görüyorum ki hâlâ şiddet politikası, nefret politikası, gerilim
politikası bir alternatif olarak sürdürülüyor. Bu, kabul edilebilir bir şey
değil.
Elbette ki dış politika alanı, bütün süreçlerini tek başına bir
ülkenin belirlediği ve dolayısıyla basit bir başarı-başarısızlık ikilemi
içerisinde ele alınabilecek bir konu değil. Çünkü belirleyeni çok, tarihsel
faktörlerin hepsinin devrede olduğu, tek tek ülkelerin içinde bulunduğu
bağların birçok şeyi belirlediği karmaşık bir alanda bulunuyoruz. Üstelik
atılan her adımın etkilerinin hemen yirmi dört saat içinde sonuçlarının
alınmayacağı, zamana yayılacağı çok açık bir gerçeklik.
İşte, İran konusu böyle bir mesele. İran’a nükleer bahaneyle,
ABD’nin kumandasında, İsrail’in açık ve bazı Arap ülkelerinin örtülü destek
vereceği uluslararası bir koalisyonun askerî operasyon düzenlemesine grup
olarak kesinlikle karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. Bölgemizde ve
komşularımızda elbette nükleer silah bulundurulmasını istemeyiz ama çifte
standarda da düşmemeliyiz. Bu melanetin içinde Türkiye ev sahibi mi olacaktır,
bu melanetin ev sahibi mi olacaktır, yoksa barışın bir aktörü mü olacaktır,
buna hızla karar vermemiz gerekiyor. Sivil toplum örgütlerinde “Komşuma
dokunma.” politikasına kulak verilmesi önemlidir. Nükleer silahlanmaya karşı
hassasiyetin, İsrail’i de içerecek bir şekilde sürdürülmesi son derece
önemlidir. Nükleer kalkan konusu bu açıdan turnusol kâğıdıdır. WikiLeaks belgeleri
sayesinde, NATO mahreçli nükleer bombalar ve yarattığı riskin ortaya çıktığını
yani bizim bütün iddialarımızın aslında doğru olduğunu bir kere daha görmüş
bulunuyoruz.
Değerli vekiller, ana muhalefet partisi sayın konuşmacısının
anti-amerikan tutumunu son derece olumlu bulduğumu ifade ederim. Demek ki
önümüzdeki süreçte İncirlik’e ilişkin, NATO’ya ilişkin eylemlerimizde artık
yalnız kalmayacağız. Yalnız, Irak yönetimine ilişkin demin de söylediğim
olumsuz tutum, örneğin “Amerikan piyonu” şeklindeki yaklaşım kabul edilemez
çünkü o zaman “Siz NATO oyununda, NATO satrancında şah mısınız? Vezir mi
sayıyorsunuz kendinizi?” diye sorarlar. O zaman gelin, NATO’ya karşı,
İncirlik’e karşı kendi içimizde tutarlı olmak istiyorsak bu zeminde ortak bir
hat geliştirin.
AKP Hükûmetinin dış politika adımlarının hem ülke içinde hem
uluslararası arenada da tartışma yarattığı ortadadır, öyle ki konu Türkiye'nin
ekseninin değişip değişmediği noktasına gelmiştir. Peki, önceki eksen neydi,
ondan çok mu memnunduk ya da eskiden çok kötüydü de bu Hükûmet döneminde mi
şaha kalktık soruları önemini koruyor.
Eksen dediğiniz, eksen kayması dediğiniz disk kayması gibi bir şey
değil, böyle “tık” diye bir şey olacak ve ekseniniz kayacak… Ben pek eksen
kaymadığını Dışişleri Komisyonu üyesi olarak gelen heyetlerin bilişiminden
görüyorum. Dış ilişkilerde ne olduğunu bilemiyorum çünkü BDP Grubu olarak dış
gezilerde ve ilişkilerde vebalı muamelesi gördüğümüz için, ambargo yediğimiz
için diğer partilerin anlaşmasıyla hiçbir dış toplantıya katılmadık. Oralarda
bir eksen kayması olup olmadığını katılan milletvekillerimiz daha iyi bilirler
ama Venezüella Dostluk Grubu üyesiyim, Chavez bütün Orta Doğu’yu dolaşıyor
“Gelin, Chavez’i de Türkiye’ye davet edelim, hiç değilse enerji politikamızda
rahatlık sağlar.” dediğimizde eksenin kaymadığını görüyorum. “Gelin, Abazalarla
ilgili bir tutum alalım, 23 Nisanda Abhazya gençlerini de çağırın.”
dediğimizde, bakıyorsunuz eksen sapasağlam duruyor. Zaten bizim temsilciler de
Çin heyetiyle görüştüklerinde Uygur meselesinde Çin’in bütünlüğünün esas
olduğunu söylüyorlar, Sırbistan’ın bütünlüğünün esas olduğunu söylüyorlar.
Demek ki buralarda eksen kaymıyor. Peki, diyeceksiniz “Kaddafi’den insan
hakları ödülü almak nedir?” Onu eksen kaymasından çok başka bir kaymayla izah
etmek gerekiyor.
Şimdi, Kıbrıs sorunu tabii bizim açımızdan çok önemli, burada bir
çıkmaza sürüklendiğimizi görüyoruz. Birleşmiş Milletlerin ve AB’nin
desteklediği Annan Planı’na ne KKTC ne de Türkiye “Hayır.” dedi. Rum tarafı ve
AB’nin katı tavrı nedeniyle süreç açmaza sürüklendi ama bazı limanların kısmen
açılması ve KKTC’deki askerlerden bir bölümünün geri çekilmesi yoluyla acaba
süreç zorlanamaz mıydı?
Şimdiki iki ayrı devlet durumunu nihai durum hâline getirmek gibi
bir niyet olmadığı ifade edildiğine göre, “Biz üzerimize düşeni yaptık.”
rahatlığının arkasındaki neden nedir sorusunu sormamız gerekiyor.
Türkiye'nin dış politikası ve AB hedefini Kıbrıs sorununa rehin
vermemeliyiz. Eşit siyasal haklara dayalı iki kesimli ve iki toplumlu bir federasyon
modelinde bu sorunun kısa zamanda çözüme kavuşması için inisiyatif almaktan
imtina etmemeliyiz. Otuz altı yıl, kaybedilen otuz altı yıl yeter gibi
gözüküyor. Tabii, ideal durum, İngiliz üsleri de dâhil olmak üzere, bütün
adanın demilitarizasyonunu savunmak olmalıdır.
Demin söylediğim gibi, küreselleşme aslında kendi içinde karşıtını
yaratıyor. Her alanda biz barışın küreselleşmesini savunabiliriz. Çok
eksenlilikle küreselleşme bağdaşıyor mu bilmiyorum. Bugün Çin’in Dünya Ticaret
Örgütüne girmesini sağlayan ABD’nin kendisidir. Çok kutuplu dünyadan, bazı
vekiller zaman zaman “Tek kutuplu dünyaya geçtik.” diyorlar ama tek ve kutup
birlikte telaffuz edilemez bir hegemonik dünya var. Hegemonya rızanın
örgütlenmesiyse dünyanın bu hâline biz razı değiliz, razı olmamak durumundayız.
“Avrasya Seçeneği” diye uydurulan seçeneğin Avrasya’ya
baktığınızda merkezinde ABD ve Batı’yı görürsünüz. Türkiye'nin Avrasya
ülkeleriyle Türk cumhuriyetleriyle dış ticaretinin yüzde 4 oranında olması
zaten durumu yeterince özetliyor.
Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesinde de benzer bir
durumla karşı karşıyayız. Stadyumlarda atılan barışçıl adımlar bir başka
ülkeyle ilişkinin kıskacına takılabiliyor. Her 24 Nisan günü “ABD Başkanı
jenosit kelimesini kullanacak mı?” diye ulusal endişelere sürüklendiğimizi
görüyoruz. Türkiye bu konuda diplomatik cesaretini hiçbir ülkenin ipoteği
altına sokmamalıdır. Kapıların açılması hem Türkiye'nin hem de komşularının
lehine olacaktır. Bölgede barış, demokrasi ve istikrar aktörü olmak istiyorsak
öncelikle bize ve komşularımıza hizmet edecek olumlu adımlarımıza yönelik dış
ambargolardan kurtulmalıyız. Bu mesele bizim meselemizdir, başka
parlamentoların meselesi değildir.
Irak’la ve Kürt Bölgesel Yönetimi’yle ilişkilerimizde de benzer
bir sorun söz konusudur. Malum, Kürt sorunu bizim en temel sorunumuzdur. Çok
can ve kan kaybettik. Acımız derindir. Henüz çözüme de ulaşmış değiliz ama ağır
da olsa temel sebebin ülkenin siyasal modelinde, geleneksel anlayışlarda ve
ondan kaynaklanan acımasız, kör uygulamalarda olduğunu görür gibiyiz. Hâl
böyleyken, içeride yaşadığımız sorunlarla uğraşırken Kürt yurttaşlarımızın
hemen yanı başındaki akrabalarıyla ve Irak Hükûmeti ve partileriyle ilişkilerin
bozulması kabul edilemez. Dış politika zaten soy merkezli olamaz, yurttaş
merkezli olmalıdır. Kendi içimizde demokratik ve barışçı çözüme bağlamamız
gereken bu sorunu Irak’a havale etmemiz de kabul edilemez. Bu gerilimin çok
uzun sürdüğünü görüyoruz, şimdilerde durumun böyle gidemeyeceğini görüyoruz.
Türkiye kendi içinden kaynaklanan bir sorunu hiçbir komşusu üzerinden ve ona
havale ederek çözemez. O nedenle, Irak iç siyasetinin bir iç aktörü olmayı
küresel bir despot olarak ABD uygun
görebilir ama Türkiye bundan uzak durmalıdır. Bu coğrafya artık ülkesel ve bölgesel
mühendislikleri kaldıramayacak kadar şişmiş görünüyor. Son Cumhurbaşkanlığı
seçiminden de buna ilişkin yeterince ders çıkarılmalıdır.
O yüzden, demin söylediğim gibi demokratik, diplomatik çözüm
yerine hâlâ askerî operasyonlardan medet ummak kabul edilemez. Defalarca
denenen kara operasyonlarının hâlâ burada savunulması kabul edilemez. Batı
açısından üç tane Irak vardır arkadaşlar: Normal, süper, kurşunsuz. Biz
komşumuza yani Irak’a bu gözle bakamayız. Enerji ve su politikası gibi
küreselleşmenin devasa meselelerinde bir barış ortamına kavuşmamız Kürt
sorununun demokratik siyasi çözümünü gerektiriyor. O zaman, sıfır sorun politikası bizim
açımızdan içimiz dışımızın bir olması gereken, “Yurtta barış, dünyada barış”
politikası olmalıdır.
İşte, ana dilde eğitim
hakkı gündeme geldiğinde bir bakıyorsunuz Genelkurmay Başkanlığı hemen tepki
veriyor. Beklenir ki tepkiyi Dil Kurumu versin yani Dil Kurumu desin ki mesela
“Öyle değil ama böyle.” Herhangi bir çocuğunuz üç dil, dört dil bildiğinde “Ya, ne kadar iyi, ne kadar kültürlü bir
çocuk.” dersiniz. “Piyano çalıyor, keman çalıyor, şiir okuyor, çok kültürlü,
çok dilli.” dersiniz, o bireyde takdir ettiğiniz topluma denk düştüğünde, bu
sefer buna tepki gösteriyoruz.
Dillerimiz, kültürlerimiz, kimliklerimiz, inançlarımızın hepsi
bizi zenginleştirir. Kürtlerin Kürtçe konuşması şaşkınlık yaratmamalıdır. Dili
kelepçelemek doğru bir politika değildir. Yıllardan beri siyasette yasaklı,
sokakta işsiz, savaşta ölü olmayalım dedik.
NATO’ya bakalım. Bu kadar itiraz edilen askerî bürokrasi NATO’da
iki dil üzerinden ilişki kurmuyor mu? Bizim, Türk cumhuriyetleriyle kurduğumuz
ilişkilere baktığımızda biz tercüman kullanmıyor muyuz? Yani bir kendi
toplumumuzla yüzleşmeliyiz, bir de uluslararası ilişkilerdeki vazettiğimiz
vakaların ne ölçüde gerçekleşip gerçekleşmediğini de sorgulamalıyız iki yanlı.
Şimdi, bilinmeyen dil konuşulduğunda “Bilinmeyen dil konuşuluyor.”
deniliyor. Ben size bilinmeyen -biliyor musunuz bilmiyorum- bir şiir okuyayım,
onu da “Bilinmeyen dil” diye yazacak mısınız bakalım?
“Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur.
Herkesi sen dost mu sandın, belki ol ağyâr olur.
Sâdıkâne belki ol âlemde bir serdâr olur.
Yâr olur, ağyâr olur, serdâr olur, didâr olur.”
Sizin işinizi zorlamak için söylemiyorum ama, artık bunu da
“Bilinmeyen dil” diye umarım yazmazsınız.
Yasaklarımızı kaldırmalıyız. Dilekçe hakkı, herhangi bir anayasal,
yasal değişikliği gerektirmiyor, dilekçe hakkı söz konusu olmalı her alanda.
Sayın Bakanımıza geçen gün söyledim “TRT’de Yılmaz Güney filmleri
yasak, biliyor musunuz?” “Hayır, nasıl olur!” dedi. Üstelik Yılmaz Güney’in
“Kasımpaşalı Recep” diye bir filmi var. “Hani, onunla başlayabilirsiniz.”
dedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kasımpaşalı Recep bir tane olur, iki tane
olmaz!
MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Her türlü yasağa karşı olmamız
gerekiyor.
12 Eylül darbesini yapan, Kenan Evren Kışlası… Ben Fenerbahçeliyim
ama, Nazizm’i savunan Saraçoğlu’nun “Saraçoğlu Stadı” diye adının verilmesi de
dâhil olmak üzere bütün yasakların kalkması gerekiyor.
Olumlu bir şey var tabii, geçen gün Fatsa Belediyesine rica ettik.
12 Eylül deyince akla Fatsa gelir. Terzi Fikri’nin yaptığı caddeye “Kenan Evren
Caddesi” adını koymuşlardı, oy birliğiyle demeyelim, MHP’nin 2 üyesinin reddi
dışında, topluca, Fatsa’da, Sevgi Caddesi oldu, Kenan Evren Caddesi’nin adı
değiştirildi. Darısı diğer kışlaların caddelerin, okulların adına.
O yüzden, bu konjonktürde bütün yasakları kaldırmalı ve silahlar
susmuşken, güven verici adımları atmalıyız ki, dış ülkelerle ilişkimizde de bir
örnek model oluşturabilelim.
Burada, Habur konusunda herkes bir yarışmaya girdi. Biz Habur’da
süreci izlemiştik. Bütün sakilliklerine rağmen, oradaki insanların sevinci
“Artık çocuklarımız ölmeyecek”ti. Ama hiç kimse buraya çıkan Sevahir Bayındır
ve arkadaşlarının Habur’la ilgili hazırladığı dosyaya bakmak gereksinimi
duymadı. Oradaki 17 bin insan nasıl topluma kazandırılacak? Nasıl oradaki,
kamplardaki insanların insanca yaşama koşulları sağlanacak?
Siyasetse, negatif siyaset değil pozitif siyaset üzerinden adım
atmamız gerekiyor. “ Kimliklerimiz
ve kültürlerimiz bizi parçalar mı?” sorusuna Miloseviç “Parçalar.” dediği için
Yugoslavya’da tek tipleşme oldu. Bize Yugoslavya’yı örnek verenlere söylemek
gerekir ki çok kültürlülük, çok kimliklilik bizi zenginleştirir, parçalamaz.
Bir dalga kıyıya doğru giderken önündeki dalganın sükûnetini
görünce şaşırır “Görmüyor musun, kıyıya gidince yok olup gideceğiz.” der,
önündeki dalga “Yanılıyorsun, biz aynı zamanda denizin bir parçasıyız, denize
kavuşacağız.” der.
Kimliklerimiz birer tespih tanesiyse o tespih tanelerini oluşturan
ip yani ortak değerlerimiz bizi ayakta tutuyor. Ortak değerlerimiz ile
kimliklerimizi ve kültürlerimizi özgürce yaşamak asla birbiriyle çelişen özellikler
değildir. O yüzden, önümüzdeki süreçte bu adımları kararlılıkla atarsak dış
politikada da iç politikada da elimiz son derece rahat olur.
Orhan Pamuk İstanbul’a “Dünyanın merkezi.” diyordu. Çok kültürlü,
çok kimlikli bir Avrupa ile çok kültürlü çok kimlikli bir Türkiye mücadelesinin
senkronizasyonu da bizim için önemlidir. Hakikaten, Avrupa kültürünün
merkezinin aslında Bizans’ı da katarak Anadolu olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu
coğrafyasındaki değerlerin siyaseten karşılığını yaratacak reformların sağlanması
ülkemizin önünü açacaktır, Türkiye’yi
demokratikleştirecektir, uluslararası ilişkilerde de örnek bir ülke
olarak somut adımlar atabileceğiz.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uras.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.
Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşma yapmak üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en
içten duygularımla selamlarım.
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Kimi selamlıyorsun? AKP’liler mi var?
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Evet, tabii, Türkiye'nin en önemli
icraatçı bir bakanlığının bütçesi üzerinde görüşüyoruz ama burada kamuoyunun da
bilgisi ve duyurusu bakımından da söylemek istiyorum ki bizi izleyen değerli
halkımız, ne yazık ki böyle önemli bir bakanlığın bütçesinin görüşüldüğü şu
saatlerde önümdeki sıraların tamamıyla boş olduğunu görmenin de büyük bir
üzüntü verdiğini belirtmek istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Niye tamamıyla olsun canım! Bizi yok mu
sayıyorsunuz? Bizi niye yok sayıyorsunuz?
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Evet, bu konuda tabii ki çok önemli
konulara değinmek istiyorum. Neden mi? Çünkü bu Bakanlıkta uzun süre görev
yapan bir mülki idare amiri olarak en azından Sayın Bakanımın, İçişleri
Bakanımın ve başta onun Müsteşarı ve diğer kurmay heyetinin de bu
söyleyeceklerime herhâlde kulak vereceğini, önemseyeceklerini düşünerek
sözlerime başlamak istiyorum.
Bu Bakanlık, 759.492 kilometrekarelik bu ülkenin hemen hemen her
kilometrekaresinde etkinliğinin, çalışmasının ve hizmetinin yürütüldüğü bir
bakanlıktır. Bu nedenle, İçişleri Bakanlığının bu coğrafyada hizmet ürettiği
alanın genişliğiyle ilgili olarak sorunları ve değineceğim konular da bu
kapsamda büyük ve önemlidir.
Evvela konuşmama başlamadan önce, dün Diyarbakır’ın Silvan
ilçesinde meydana gelen ve -bundan önceki- 19 Aralık olaylarını protesto eden
-kadın inisiyatifine karşı- tam da İlçe Emniyet Müdürlüğünün önünden geçerken
el bombası atıldığı iddiasıyla yaralanan kişilere acil şifalar diliyorum ve bu
olayı kınıyorum.
Yine bu antidemokratik uygulamayı protesto etmek amacıyla
Diyarbakır il merkezinde partililerimizin bugünü kınamaya yönelik yapmış
oldukları demokratik kitle hareketini, bir terörün ve baskının örneğini
gösterecek şekilde il binasını ve meydanıyla beraber abluka altına alan, daha
sonra kitleyi dağıtmak üzere el bombası ve saldırıyla gerçekleştirilen bu olayı
da burada kınayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında da belirttiğim gibi bu
Bakanlık gerçekten önemli bir bakanlıktır. Bu Bakanlığın elinin uzanmadığı
Anadolu’nun hiçbir köşesi olmadığını belirttim. Bu nedenle, sorunları da bu
çapta devasa sorunlardır. Benim bölgemin ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı,
“Kürt coğrafyası” olarak adlandırdığımız bu bölgede otuz yıldan bu yana
sürdürülen baskı, zulüm ve terörle sözüm ona mücadele kapsamında yapılan köy
boşaltmalarına, üç binin üzerinde yakılan, yıkılan köylere karşı köylülerin
zararlara uğramalarına ilişkin yapılan değerlendirmelere değinmeden
geçemeyeceğim. Bunu da bu amaçla kurulan zarar tazmin komisyonlarının bu
bölgede içler acısı hâlini de yakın bölgemden, Muş’un merkez ve ilçelerinden
örneklerle gözlerinizin önüne sermek istiyorum.
Sayın Bakan Bütçe Plan Komisyonunda yaptığı konuşmada başvuru
sayısını 359.028 olarak belirtiyor ve bunun 251.149 adedinin
sonuçlandırıldığını ve 1 milyar 965 milyona yakın da ödeneğin bu kişilere
ödendiğini söylüyor. Evet, belki bu ödemeler rakamsal olarak doğrudur ama
bölgede yaptığımız incelemelerde, tamamıyla iktidar partisine yakın olan ve
korucuların hem aracı hem de kendi tazminleriyle ilgili yaptıkları başvurularda
dosyalarının çok kısa sürede sonuçlandığını görüyoruz. Yapılan bu zararlara,
verilen bu yıkımlara karşı tutulan tutanaklarda sadece maddi zarar tazmini
olarak değerlendiriliyor.
Değerli milletvekilleri, buradaki bu insanlar diri diri
yakıldılar, buradaki bu insanlar hayvanlarıyla beraber kendi yurtlarında, kendi
barınaklarında göz göre göre yakıldılar ama her nedense, bunlarla ilgili
tutanaklarda, bunların bir sosyal yara olarak nasıl buradan göç ettirilmeye
çalıştırıldıklarına ve bunların sosyal sıkıntılarına da hiç değinilmiyor. Bu
komisyonların büyük bir kısmı da tamamıyla kamu kurumlarından oluşan ve
tamamıyla kendi istekleri doğrultusunda oluşturulan raporlara dayalı olarak
yapılıyor. Bu raporların oluşturulmasında istenen belgeler de bunların
tamamıyla aleyhinde olan belgeler. Güvenlik birimlerinden ve jandarmadan böyle
bir olayın olup olmadığı soruluyor. Tabii ki jandarma da kendi kayıtlarında
böyle bir olayını bildirmediğini rapor ettiği zaman da bu dosyaların büyük bir
çoğunluğu karara bağlanmadan ret kararıyla sonuçlanıyor.
Yine, avukatların ve vekillerinin bu dosyaları inceleme istemine
karşı burada buna karşı bir tutumla tamamıyla dosyalar avukatlardan gizleniyor.
Benim hazırlanan sulhnamelerle ilgili olarak da bölgemde yaptığım incelemede bu
sulhnameler, tamamıyla bir dayatma biçiminde ve o insanları bunu kabule mecbur
edecek bir şekilde dayatılarak, vatandaş gelecekteki zararının neresinden
dönerse kârdır düşüncesiyle, bir bakıma zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Ben bunlara çok basit bir örnekle size bir konuyu anlatmak
istiyorum. Kendim her gittiğimde bu komisyonlarla ilgili, çalışan arkadaşlarla
görüşme yapıyorum ve bunlardan mesela Malazgirt ilçesinin Boyçapkın köyünde ta
1993 yılında bütün mal varlığının yakılması sonucu orada 2004 yılında yasal
süresi içinde başvuran aynı köyden Ali Gören, Kâzım Gören, Şehmuz Ünal ve Muhyettin
Ünal adlı kişilerin şu ana kadar daha raporları dahi hazırlanmamıştır. Çünkü
bunlar koruculara yakın kişiler değildir, çünkü bunlar o mağduriyetlerinde bu
devleti şikâyet etme cesaretini gösteren kişilerdir. Yine Malazgirt ilçesinde
Tendürek, Hasuna, Hasanpaşa, Keranlık, Nurettin, Kutka, Bahçe, Yaramış, Zikreş,
Alika ve Kasmirıza isimli köylerde de binlerce vatandaşın bu komisyonlarda
yapmış oldukları başvurular hâlen sonuçlanmış değildir. Bu sonuçlanmamanın
nedeni de sayın valilerle ve komisyon başkanlarıyla bire bir yaptığımız
görüşmelerde ve yaptığımız telefonlarda, işlerin çok yoğun olması,
komisyonların sık sık bir arada bulunmamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle, bu
şikâyetlerle ilgili olarak her ne kadar biz buradan gerekli temaslarda bulunduksa
da maalesef ödemeler bir buçuk ve bir yıldan önce yapılamıyor ve hâlen 2009,
2008 yıllarıyla ilgili karara bağlanmış olan dosyalar beklemede, orada
duruyordu.
Değineceğim önemli konulardan biri de değerli milletvekilleri,
demokratik açılımla ilgili olarak Hükûmetin yayımlamış olduğu kitapçığında,
koruculuk sisteminin belli bir süre sonra kaldırılacağı ve bu hizmetlerin
palyatif bir hizmet olduğu şeklindedir. Ancak, bugüne kadar bu hizmetin hâlen
devlet tarafından diretilerek ve bu konuda da yeni kadroların alınması şeklinde
birtakım girişimlerin olduğunu duyuyoruz. Ben, bu konuyla ilgili olarak sadece
Muş il özelinde Genelkurmay Başkanlığının İçişleri Bakanlığından 20’sinin
merkez, diğer 20’sinin de ilçelerde olmak üzere toplam 80 adet köy korucusu
kadrosunun yeniden istendiğinin duyumu üzerine Bakanlıkla temasa geçtim. Ancak,
bugüne değin bunun gerçek olup olmadığını bana ilgili birimler maalesef
iletmemişlerdir. Demek ki bu Hükûmetin, hâlen koruculuk sisteminin belki diğer
illerde de kadrolarını artırarak devam ettirmesi gibi bir projesi vardır.
İçişleri Bakanlığıyla ilgili olarak değinilecek o kadar çok konu
var ki bunlar içinde belli satır başlarıyla durmak istediğim konulardan birisi
de bu yer isimlerinin değiştirilmesine ilişkin işlemlerdir. Bilindiği gibi bu
işlemler yapılarak bu coğrafyanın kendi kültüründen, kendi geçmişinden kaynaklı
Kürt kültürüyle özdeşleşen ve onları çağrıştıran bir sürü isimleri tek taraflı
bir dayatmayla, geçmiş hükûmetlerin devamı olarak bu Hükûmet tarafından da aynı
şekilde değiştirilmesine devam edilmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri, yayınlanan 1940 yılındaki
genelgeyle ve yine 1957 yılında oluşturulan Ad Değiştirme İhtisas Komisyonuyla
tek taraflı bu yer, coğrafi isimler ve köy isimleri değiştirilmiş
bulunmaktadır. En son İçişleri Bakanlığı İl İdaresi Genel Müdürlüğünün çeşitli
periyotlarla yayınladığı 1978 ve 1968 yılı köy isimlerine baktığımızda, toplam
28 bin yerin coğrafi terimlerinin değiştirilmiş olduğunu ve bunun 12.211
adedinin de köy isimleri olduğunu görüyoruz. Kendi seçim bölgem olan Muş ilinde
359 köyün şu anda 297’si İçişleri Bakanlığının bu köy isimleriyle ilgili
kitapçığın değerlendirilmesinde değiştirilmiş olarak görülüyor.
Şimdi de Sayın İçişleri Bakanı, açılımdan sorumlu koordinatör
bakan olarak her konuşmasında bu konularla ilgili olarak eski yer isimlerinin
tekrar iade edileceğini ve bunlara eski isimlerinin verileceğini dile
getiriyor. Sayın Bakanın daha önce de kendilerine ben iletmiştim. Nasıl ki bu
yer isimlerini değiştirirken siz bu halka sormadıysanız, nasıl ki 1940’lara
dayalı bir genelgeyle ve yine 1957’lerde oluşturduğunuz bir Ad Değiştirme
İhtisas Komisyonuyla bunu yapmayı başardıysanız, şimdi de İl İdaresi Kanunu’nun
(2/Ç ve D) maddelerini gerekçe yapmanıza hiç gerek yok. Bu konularla ilgili
olarak yetki tamamıyla sizin elinizde. Siz, aynen o genelgenin kapsamı
doğrultusunda, buralarda da il ve ilçelerin valileri ve kaymakamlarıyla, yine
belli birimlerden oluşan bu komisyonlarla, o halkın kültürüyle, o halkın
geçmişiyle ve o halkın değerleriyle özdeşleşen eski isimlerin tekrar bu
komisyonun da incelemesi ve il özel idaresinin de görüşünü, il genel meclisinin
görüşünü, gerekiyorsa il ve ilçe idare kurullarının görüşünü alarak, çok
rahatlıkla bunları yapma yetkisine sahipsiniz.
Ben, buradan Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Elinizi vicdanınıza
koyun. Siz bu yerlerin ismini geçmişten bu yana değiştirirken Kürt halkının ve
diğer halkların iznine ve görüşüne başvurdunuz mu ki şimdi sırf bu işi yokuşa
sürmek için belli birtakım kriterlerin ve birtakım dayatmaların yerine
getirilmesini istiyorsunuz?
Bakın, ben bu meslekte görev yaparken Artvin ilinin ve çevre
illerinin köylerini de gezdim. Hâlen burada Artvin ilini bilen
milletvekillerimiz vardır. Halkımız bizi dinliyor. Gidin Yusufeli’nin köylerini
gezin, gidin Şavşat’ın köylerini gezin, gidin Tortum’un köylerini gezin ve
oralarda, hem fiilî olarak o dönemin halkının bir değer yargısı olan, o
dönemdeki halkın benimsediği o köy isimlerini hâlen “de facto” olarak, fiilî
olarak geçerli olduğunu ve halkın bu isimleri dile getirdiğini göreceksiniz.
Yine, orada, bana göre basiretli ve ileri görüşlü mülki idare
amirlerinin çoğu da bu köy isimlerinin Türkçe isimlerini yazdıkları gibi,
altına da coğrafi terimleriyle beraber, kolay bulunması ve halkın hafızasındaki
yere saygılı olarak eski Gürcü dilindeki isimlerini de burada hepsi aynı
şekilde yazmışlar ve bu nedenle diyorum ki bu işi fazla sürüncemede bırakmadan
bir an önce bunu da hemen hayata geçirmenizi bu halk sizden bekliyor.
Değindiğim gibi bu Bakanlığın Türkiye'nin bir sürü konularıyla,
hizmetleriyle ilgili işlevlerinin yanında son dönemde kamuoyunu da yakından
ilgilendiren Silah Kanunu Tasarısı’yla ilgili de bu tartışmalarda bir iki söz
etmeden geçmek istemiyorum.
Sayın Bakanım, bu konu benim de içinde bulunduğum İçişleri
Komisyonunda enine boyuna tartışıldı. Siz bu konuda herhâlde silah ithal eden
veya bu silahın Türkiye’deki ticaretini yapan kişilerin baskısı altında mı
kaldınız ki şimdi bir alt komisyonla bu silah taşıma sayısını ve ruhsatsız
bulundurma sayısını artırıyor, hele hele af tüfeklerinin tamamıyla ruhsat dışı
bırakılmasını istiyorsunuz? Bununla dünyanın ve ülkelerin silahsızlandığı bir
dönemde acaba bu halkın, her türlü ortamda her türlü psikolojik baskı altında
bulunan bu insanların her gün birer cinayet işlemesini mi sağlamak istiyorsunuz?
Bu nedenle bu konudaki hem silah taşıma ruhsatının yaşıyla ilgili hem de
sayısıyla ilgili bu düzenlemeyi bir an önce düzelterek komisyona sunmanızı
istiyoruz.
Bu Bakanlığın görev alanı içinde bulunan önemli bir alan da il
genel meclisi üyelerinin konumuyla ve 53 binin üzerinde mahalle ve köy
muhtarını ilgilendiren mahalle ve köy muhtarlarının özlük hakları ve sosyal
haklarıdır. Bunlara da değinmeden geçmekle bu ülkenin kalkınmasında özveriyle
çalışan bu kadirbilir il genel meclisi üyelerine ve muhtarlarına bence kötülük
yapmış oluruz. Bu nedenle, en kısa sürede, ayda ancak 520 bin lira almakta olan
il genel meclisi üyelerinin maaş statüleriyle yine ayda 320 bin lira alan köy
muhtarlarının, mahalle muhtarlarının bu konumlarının da bir an önce düzeltilmesi
gerektiğini burada belirtmek istiyorum.
Zamanımın bu son sürecinde de yine Sayın Başbakanın 11 Aralık günü
Mardin’de yapmış olduğu bir konuşmasından alıntıya yanıt vermek istiyorum.
Sayın Başbakan burada diyordu ki: “Biz biliyoruz, faili meçhulleri çok iyi
biliyoruz, Diyarbakır Cezaevi’ni de biliyoruz. Biz yakılan, yıkılan, boşaltılan
köyleri, olağanüstü hâl durumunu, bunları da biliyoruz.” Evet Sayın Başbakanım,
sadece bunları bilmek önemli değil. Ben de size diyorum ki: Bunların açığa
çıkmasını istiyorsanız hemen, derhâl bu ülkede, bizim de verdiğimiz, diğer
partilerin de vermiş olduğu hakikatleri araştırma komisyonunu oluşturun, gelin
bunları birlikte su yüzüne çıkaralım. Gelin, bu hakikatleri araştırma
komisyonuyla Muş’un Vartinis beldesinde diri diri yakılan ve şu anda halkın
önünde bir müze gibi duran o 10 kişinin hesabını onu yakan güvenlik
birimlerinden soralım diyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz sırası Ahmet Deniz
Bölükbaşı, Ankara Milletvekili…
Buyurun Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuşacağım Dışişleri Bakanlığımız bütçesinin
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin klişe sloganlara dayalı dış politika anlayışının
temel sakatlıklarından birisi, söylemler ile eylemler, iddialar ile gerçekler
arasındaki derin uçurumdur. Konuşmamda bu garabeti iki güncel dış politika
sorununu ele alarak gerçekler ışığında değerlendirmek ve görüşlerimizi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sayın Dışişleri Bakanının Meclise sunduğu “2011 Yılına Girerken
Dış Politikamız” başlıklı kitapçıkta şu ifadeler yer almıştır: “Türkiye,
uyguladığı ilkeli ve akılcı dış politika sonucunda geleceğin de belirleyicisi
aktörlerden biri olmuştur. Artık, ilkeli yaklaşımlarıyla birçok konuda
uluslararası gelişmelerin seyrini tayin edebilen, çok daha güçlü ve saygın bir
ülke olduğumuz kuşku götürmez bir gerçektir.”
Değerli milletvekilleri, şimdi ele alacağımız iki konu olan
İsrail’in Mavi Marmara barbarlığı sonrası AKP Hükûmetinin tutumu ve Ermenistan
protokolleri komedisine dönelim ve bu iddiaların siyasi bir hayal görme mi
yoksa siyasi amaçlı bir hayal ticareti mi olduğuna gerçeklerin ışığında bakmaya
çalışalım.
İsrail’in Mavi Marmara saldırısının üzerinden iki yüz üç gün
geçmiştir. Saldırının hemen akabinde AKP grup toplantısında konuşan Sayın
Başbakan bu konuda, hepiniz hatırlayacaksınız, şunları söylemiştir: “Türkiye
olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet
değildir, bir kabile devleti hiç değildir. Kimse Türkiye’yle aşık atmaya,
Türkiye'nin sabrını test etmeye kalkmamalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne kadar
kıymetliyse düşmanlığı da o kadar şiddetlidir. İsrail, Türkiye’yi başkalarına
benzetmek gibi bir hatanın içine düşmesin. Böyle bir hata işlemeye kalkmasının
bedeli ağır olur.”
Şu sözler de Sayın Dışişleri Bakanına aittir: “Bu olay bölge
tarihinde belirleyici bir andır, bizim 11 Eylülümüzdür. Artık hiçbir şey eskisi
gibi olmayacaktır.”
Değerli milletvekilleri, bunları söyleyen AKP Hükûmeti iki yüz üç
gün içinde İsrail’in Türkiye’yi tatmin edecek özlü bir adım atmasını sağlayamamıştır.
Hükûmetin bu konudaki sicilini değerlendirmede elimizde iki temel referans
bulunmaktadır. Birincisi, Sayın Bakanın Birleşmiş Milletlerde 31 Mayıs 2010
günü yaptığı konuşma, ikincisi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin ittifakla
kabul ettiği karardır. Bu iki belgede Türkiye'nin talepleri, beklentileri ve
şartları açıkça ortaya konulmuştur.
Sayın Dışişleri Bakanı bu belgeleri ya işine geldiği şekilde
yorumlamakta, bazı şartları görmezden gelerek unutturmaya çalışmakta ya da
Meclis kararında olduğu gibi yok farz etmektedir.
Sayın Dışişleri Bakanı, sürekli olarak Birleşmiş Milletlerde yedi
şart öne sürdüklerini, bunun beşinin yerine geldiğini iddia etmektedir. Ancak
Sayın Bakan, Birleşmiş Milletlerde yedi değil sekiz şart dile getirilmiştir. Ne
hikmetse bunlardan, sorumlu makamlar ve saldırının failleri hakkında uygun
uluslararası yasal adımların ivedilikle atılması talebini unutmuş
görünmektedir. Yerine getirildiğini iddia ettiği uluslararası soruşturma
konusundaki ifadeleri de maalesef gerçekleri yansıtmamaktadır. Birleşmiş
Milletlerde bağlayıcı ve yaptırım gücü olan bir karar çıkartılamamış, bağımsız
bir uluslararası soruşturma komisyonu kurulması mümkün olamamıştır. Genel
Sekreterin kurduğu soruşturma paneli ölü doğmuş, göstermelik bir girişim olarak
kalmıştır. Panelin bugüne kadar raporunu hazırlayamamasının nedeni, AKP
Hükûmetinin panele katılan İsrail temsilcisinin veto hakkını baştan kabul etmiş
olmasıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin Eylül 2010’da kabul
ettiği uluslararası veri toplama misyonunun raporunun da hiçbir bağlayıcılığı,
etkisi ve kıymeti harbiyesi olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Yüce
Meclisin Haziran 2010’da bu konuda kabul ettiği karar ise AKP Hükûmeti
tarafından âdeta yok farz edilmektedir. Bu kararda şu üç husus Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesi olarak ortaya konulmuştur: Olayın sorumlularının
yargılanarak cezalandırılması, Türkiye'nin İsrail’e karşı millî ve uluslararası
yargı yollarına başvurması ve AKP Hükûmetinin İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik
ilişkileri gözden geçirerek gerekli etkin önlemleri alması. Bugüne kadar bu
kararın, bu temel gereklerinden hiç birisi AKP Hükûmetince yerine
getirilmemiştir. Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, sadece hamasi nutuklarla,
sahte meydan okumalarla ipe un sermişlerdir. İsrail ile siyasi, askerî ve
ekonomik ilişkileri ciddi biçimde gözden geçirerek etkili önlemler almaktan
kaçınmışlar, savunma sanayi iş birliği aynen ve kesintisiz sürmüştür. Sayın
Başbakanın, Türkiye'nin uluslararası hukukun verdiği bütün imkânları
kullanacağını söylemesine rağmen Türkiye'nin yargı yollarına başvurması
Hükûmetin gündeminden çıkmıştır. AKP Hükûmeti bu konuda da ricat etmiştir.
Sayın Başbakanın “Kimse Türkiye’yle aşık atmaya, sabrını test etmeye kalkmasın;
bunun bedeli çok ağır olur.” dediği, Sayın Bakanın da 11 Eylülümüz olarak
nitelendirdiği olayın üzerinden iki yüz üç gün geçtikten sonra karşımızdaki
tablo şudur: Özür ve tazminat yoktur, uluslararası bağımsız soruşturma yoktur,
sorumluların cezalandırılması yoktur, Türkiye’nin uluslararası yargı yollarına
başvurması yoktur. Sadece gemiler ve yolcular serbest bırakılmıştır. Bunun da
ötesinde, Hükûmetin son dönemde görüntüyü kurtaracak bir çıkış yolu arayışına
girdiği ve İsrail’in kuru bir üzüntü beyanı, teessür ve esef açıklaması ve
tazminat konusunun ele alınmasıyla yetinmeye hazır olduğu anlaşılmıştır. Bugün
geldiğimiz noktada inkâr ve tevil götürmeyecek gerçekler bunlardır.
Değerli milletvekilleri, Ermenistan protokolleri konusunda
yaşananlar da AKP Hükûmetinin dış politikasının bir iflas tablosu olduğunu
tescil eden diğer bir konu olmuştur. Sayın Bakanın Ermeni taleplerini büyük
ölçüde karşılayan, Türkiye için her yönüyle temelden sakat olan bu protokolleri
imzalaması bizim açımızdan akademik ve siyasi hayatının en büyük gafleti
olmuştur. Nitekim protokolleri Anayasa’ya uygunluk açısından denetleyen
Ermenistan Anayasa Mahkemesi 18 Ocak 2010 tarihinde açıkladığı kararında protokollerin
Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebini, ortak sınırı tanımamasını ve
soykırım yalanı kampanyasını etkilemediğini ve Ortak Tarih Komisyonunda onlara
göre soykırım gerçeğinin görüşülmeyeceğini açıkça tespit ve tescil etmiştir. Bu
arada protokolleri onay için Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk eden Dışişleri
Bakanlığımız, bu kararın protokollerin lafzına ve ruhuna aykırı ön koşullar ve
kısıtlayıcı hükümler içerdiğini, kararın bu hâliyle protokolleri müzakere
gerekçesini ve hedeflenen temel amacı sakatladığını açıklamak durumunda
kalmıştır. Ermenistan tarafı 22 Nisan 2010 tarihinde de protokollerin Ermeni
Parlamentosunda onay işlemlerini durdurmuştur. AKP Hükûmeti bütün bu gelişmeler
karşısında hâlâ protokolleri Meclisten çekmemekte, Erivan’ın peşinde koşmakta
ve protokolleri bu hâliyle bir şekilde onaylamak için imkân ve fırsat
kollamaktadır. Tüm bu gerçekler ortadayken Dışişleri Bakanlığının Plan ve Bütçe
Komisyonunda dağıttığı kitapçıkta şu hayret verici ifadeler yer almıştır: “Her
hâl ve kârda söz konusu protokollere ilişkin nihai karar yüce Meclisimiz
tarafından alınacaktır.”
Sayın Bakana buradan sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu ne
demektir? Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı değişmeyeceğine ve Ermenistan’da
onay işlemleri durdurulduğuna göre protokolleri hâlâ neden Meclisten
çekmiyorsunuz? “Nihai kararı her hâl ve kârda yüce Meclisimiz verecektir.”
diyorsunuz. Yüce Meclis nasıl karar verecektir? Önünüzde iki yol bulunmaktadır:
Ya protokolleri Meclisten çekin ya da çekme niyetiniz yoksa onay sürecini
başlatın. Meclis çoğunluğu nedeniyle bu konuda belirleyici olacak AKP
milletvekilleridir. Bu bakımdan ya konuyu zamana bırakarak 12 Haziran 2011
seçimleri sonrası iktidar olabilirseniz bunları mevcut hâliyle onaylayacağınızı
dürüstçe söyleyin ya da protokolleri Genel Kurulun önüne getirin ve AKP
milletvekillerine dış politikada onur ve haysiyet imtihanından geçme imkânı
verin.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı, Sayın Bakanla Plan ve Bütçe
Komisyonundan kalan Ege sorunları, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi tartışmasına
değinerek tamamlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi “Kırmızı Kitap” olarak adlandırılan bu gizli belge
kısa bir süre önce değiştirilmiştir. Bu süreçte AKP Hükûmetinin yeni vizyonuna
uygun olarak belgede devrim niteliğinde köklü değişiklikler yapıldığı basında
çarşaf çarşaf tefrika edilmiştir. Bu çerçevede Sayın Bakanın aktif dış politika
anlayışı doğrultusunda tehdit değerlendirmelerinin değiştiği, Ege’de
karasularının genişletilmesinin savaş sebebi olmaktan çıktığı basına
yansımıştır. Sayın Bakan, basına yansıyan bu bilgilerin kaynağı herhâlde bizler
değiliz. Bunları basına veren Hükûmettir, Hükûmete yakın çevrelerdir.
Sayın Bakan, bu konuların basına Hükûmet tarafından sorumsuzca
sızdırılmasından sonra bunu Meclis çatısı altında size sormamız, kabul
edersiniz ki bizim en doğal hakkımızdır. Komisyonda konuyu bu anlayışla gündeme
getirmiştim. Buna karşılık Sayın Bakanın verdiği cevap, alışageldiğimiz tarz ve
üslubuyla pek bağdaşmamıştır. Sayın Başbakan bize bunların gizli bilgiler
olduğunu, madem bunlar gizlidir bununla ilgili yapılacak yorumları konusunda en
fazla da bu devlet tecrübesine sahip olan milletvekili ve büyükelçilerin dikkat
etmesi gerektiğini söylemiştir.
Sayın Bakan, bu sözlerin herhâlde adresini şaşırdınız. Bunu bize
değil, bu bilgileri basına veren Hükûmet kaynaklarına söyleyin. Hükûmetin, bir
taraftan bunları basına verip kamuoyu oluştururken diğer yandan “Bu nedir?”
diye soran muhalefete devlet sırrı dersi vermeye kalkışması siyasi
nezaketsizliğin ötesinde, siyasi riyakârlık sayılacaktır. Sayın Bakan da kabul
edeceklerdir ki dış politikada gizlilik ve devlet sırrı konularında bize söz
söylemeleri izaha muhtaç bir garabettir.
Sayın Bakan önceki görevlerinde Ege müzakereleri hakkında Sayın
Başbakanla yaptığımız görüşmelere Dışişleri memurları dışındaki kişilerin
katılmaması konusundaki hassasiyetimize bizzat şahit olmuştur. Bu bakımdan,
kendisi açısından bir talihsizlik olan bize verdiği cevabı yadırgadığımı
belirtmek ister, yüce Meclisinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölükbaşı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bekir
Aksoy, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
bütçeleri hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Sizleri selamlıyorum.
İçişleri Bakanlığı ülkede kamu düzenini, kamu güvenliğini ve
huzuru sağlamakla görevli, mükellef bir bakanlıktır. Bir ülkede atılacak her
ileri adımın temelinde güvenlik yatar. Bu açıdan, İçişleri Bakanlığı önemli bir
bakanlıktır. Bugün Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı hakkında, aşayişi
muhil suçlar hakkında, belediyeler hakkında ve terörle mücadele konusunda bazı
şeyler söyleyeceğiz.
Öncelikle, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu
görüşülürken, gerek komisyonda gerek Genel Kurulda olumlu eleştirilerimiz oldu.
Aynı şeyi tekrar ediyorum: Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu vardır. Bu
Kurulun toplantılarının mutat hâle getirilmesi, artı, bu Kurulda alınan
kararlar diğer bakanlıkları ilgilendiriyorsa ilgili bakanlıkların bu kararları
geciktirmeksizin yerine getirmesi hükmü kanunla yeniden düzenlenmelidir.
İkincisi, yine bu Müsteşarlıkta İstihbaratı Değerlendirme
Merkezinde kimlerin yer alacağı kanunda yoktur. İstihbaratı Değerlendirme
Merkezi çok önemli bir merkezdir. Bu Merkezin de Genelkurmayın, Emniyet Genel
Müdürlüğünün, MİT’in, Jandarmanın ve Sahil Güvenliğin istihbarat başkanlarının
yer alacağı bir merkez hâline getirilmesi kanunla düzenlenmelidir.
Belediyeler... Belediyelerle alakalı maalesef çıkarttığınız ve
övündüğünüz Belediyeler Kanunu ve Özel İdare Kanunu ile âdeta taşrada yerel
iktidarlar oluşturdunuz. Bununla da kalınmadı, bunların akçalı denetimleri
Mülkiye Teftiş Heyetinden alındı ve başıboş bırakıldı. Bugün, bütün
belediyelerdeki yolsuzlukların temeli belediye şirketleri marifetiyle, gerek
gazetelere yansıyanlar gerek bizim bildiklerimiz itibarıyla söylüyorum, tamamen
başıboşluk içerisinde. Onun için, bir an evvel bu kanunları, biraz değişiklik
yaparak belediyeleri ve şirketlerini de kapsayacak şekilde akçalı denetimin
mülkiye müfettişlerine tevdisi mutlaka sağlanmalıdır.
Asayişi muhil suçlarda maalesef artış var. Fuhuş, hırsızlık,
cinayet, intihar, darp, yaralama vesaire. Bu artışlar sosyal çürümeyi getirir.
Bu alanda polisin performans değerlendirmesi yapılmalıdır ve önleyici kolluğa
önem verilmelidir.
Bu arada, Sayın Bakan, polisin askerlik meselesini çözün.
Gazetelerde okuduğumuz kadarıyla “Üzerinde çalışılıyor.” deniliyor. “İki ay
temel eğitim, toplam beş ay askerlik.” deniliyor. Böyle şey olmaz. Kırk beş gün
temel eğitim ve terhis bu işin çözümüdür. Mutlaka bu işin üzerinde durun.
Efendim, esas önemli konumuz, terörle mücadele. Yıllardır
söyledik, PKK’nın stratejik hedefleri: Birinci kademede kültürel hakların elde
edilmesi, İkinci kademede özerklik, üçüncü kademede federasyon, dördüncü
kademede bağımsızlık. Bu stratejik hedefler karşısında iki yol vardır: Ya
müzakere ya mücadele. Müzakere yolunu seçersen terör örgütünün stratejik
hedeflerini masanın bir köşesine koyarsın, diğer tarafa da Türkiye
Cumhuriyeti’nin vazgeçilmezleri olan tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek
dil ve üniter devlet ilkelerini korsun. Böyle bir müzakerenin mümkün
olamayacağını söyledik.
Mücadele yolunu seçersen Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak paydalarını
ilan edersin. Bu ortak paydada rızaya dayalı birlikte yaşamanın yolunu ararsın.
Ortak paydaya itiraz edenlere karşı da bütün imkân ve kabiliyetinle, mücadeleyi
zaafa düşürecek her türlü beyanattan kaçınarak mücadele edersin. Maalesef Sayın
Hükûmet bu alanda, polis tabiriyle, belki meseleyi aspirin tedavisiyle çözerim
düşüncesiyle müzakere yolunu seçmiştir. Bunun ciddi göstergesi de önce “Kürt
açılımı”, sonunda “demokratik açılım”, daha sonra da “millî birlik ve kardeşlik
açılımı” adını alan ve hâlâ ne olduğu anlaşılamayan, aslında ayrıkçılığa mevzi
kazandıran bir açılımdır.
Açılım ilk meyvesini Habur rezaletiyle vermiştir. Habur’da
birliğe, bütünlüğe başkaldırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün millî
mukaddesleri çiğnenmiştir. Habur girişinin böyle cereyan edeceğini tahmin
edememek, Hükûmetin de devletin de aymazlığıdır. Bu aymazlığın esas sebebi de
Sayın Hükûmetin kendini aydın ilan eden fakat toplumda hiçbir karşılığı olmayan
bazı kişilerin, Soros beslemelerinin, mütareke dönemi iş birlikçi yazarlarının
fikrî torunlarının kılavuzluğu ve temayülleridir. Oysa Hükûmetin esas görevi,
olacakların ve olmayacakların ciddi analizini yaparak, temayüllerle yönlenmek
değil, temayülleri yönlendirmektir.
Açılımın getirdiklerine devam ediyoruz. KCK örgütleniyor.
Anayasası var, yürütme ve yargısı var, vergi topluyor. Haziran 2010’da,
Diyarbakır’da bölge belediye başkanları ve il genel meclisi üyeleri toplanıyor.
Belediyelerin merkezî Hükûmetten tamamen bağımsız hâle getirilmesi için
mücadele edilmesi kararı alınıyor. Ağustos 2010’da, Demokratik Toplum
Kongresinde demokratik özerklik ilan ediliyor. İşin fiiliyata geçmesi için de
belediyelere “eş başkan” adı altında parti komiserleri tayin ediliyor. “Öz
savunma gücü” adı altında kolluk görevi görecek milis güçler oluşturuluyor.
Kamuda iki dilli bölge yaratmak faaliyeti başlıyor, bu, Meclise kadar
taşınıyor. Diyarbakır’da doksan yedi köy ve mezraya Kürtçe tabela asılıyor.
Belediye personeline de Kürtçe bilme mecburiyeti getirileceği açıklanıyor.
Bütün bu gelişmeler, kendini aydın zanneden ve kendini bu açılımın kılavuzu
görenler tarafından “demokrasi ve özgürlük” diye alkışlanıyor. Yine bu
gelişmeler karşısında Sayın Hükûmetten ses yok. Kendini suyun akışına bırakmış
“Dur bakalım ne olacak?” mantığıyla hareket ediyor.
Bütün bunlar suçtur. Bu suçlar karşısında Hükûmetten ses yok,
savcılardan ses yok. Hükûmetin, savcıların harekete geçmesi için illa yumurta
mı atmak lazım? Bu açılım, açılımdan sonraki gelişmeler, gelişmeler
karşısındaki suskunluk, güneydoğudaki ülkenin birliğine, dirliğine sadakatle
bağlı milyonlarca vatandaşın aklını karıştırmıştır. Onları iki arada bir derede
bırakmıştır.
Bütün bu gelişmelerden duyduğumuz en büyük endişemiz de Türkler
ile Kürtler arasında duygu kaymasının yaratılacağıdır. Duygu kayması nefret
tohumları ekmeye başlarsa işi toparlayamayız. Toplumlar arasındaki duygu
kayması tarihte hep terör örgütleri, onların siyasi temsilcileri ve iş
birlikçiler tarafından yaratılmış ve tahrik edilmiştir. Çok dikkatli olmak
zorundayız. Bunun en acı örneği, tarihte Hınçak ve Taşnak Ermeni örgütlerinin
ve düşmanla iş birliği yapan iş birlikçi Ermenilerin, Türklerle Ermeniler
arasında yarattığı duygu kaymasıdır. Bu gelişmeleri dikkate alarak Sayın
Hükûmet tedbir almalıdır.
Diğer taraftan, Hükûmetin bu gelişmelere seyirci tavrından
kendilerine güç vehmedenler, demokratik özerklik ilan etmek, öz savunma gücü
kurmak, belediyeleri merkezî hükûmetten bağımsız hâle getirmek, kamuda iki
dilli bölge yaratmak, hülasa paralel devlet oluşturmak, bu işler için de
“başkaldırı” sözünü kullanmak hayır getirmez; kesimler arasındaki zıtlaşmayı
artırır, duygu kaymasını hızlandırır, bin yıllık kardeşliğe zarar verir. Kuzey
Irak’taki oluşuma bakıp Barzani ve Talabani’ye heveslenerek yola çıkmak
yanlıştır. Şimdilik Barzani ve Talabani’nin Sam amcası vardır, bunun nereye
kadar devam edeceği de meçhuldür. Maazallah böyle bir gelişmede Türkiye
Cumhuriyeti Sam amca falan tanımaz, gereğini yapar. Türkiye Cumhuriyeti’nde
Türkiye’yi coğrafyalara ayırmaya müsaade etmeyiz; çok dilli, çok milletli
yapıya müsaade etmeyiz; millî devlet ve üniter yapının tahribatına da müsaade
etmeyiz.
Muhterem arkadaşlarım, bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesi görüşülürken Sayın Bülent Arınç bir konuşmasında “Sizin bile yarınız
Kürtçe bilmiyor, nasıl iletişim kuracaksınız? Mecliste Türkçe konuşmak
ihtiyaçtan kaynaklanıyor, eğitim dilinin Türkçe olması da ihtiyaçtan
kaynaklanıyor.” diyor. Devleti yönetenler konuştuklarına dikkat etmeli. Eğer
“İhtiyaçtan kaynaklanıyor.” diyorsa -ki öyle diyor- bu işin muhatabı kalkar der
ki: “O ihtiyacı gidermek Meclis Başkanının görevidir. Herkese kulaklık dağıt,
simultane tercüme getir, herkes de anlasın.” Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı bu
kürsüde kalkıp “İhtiyaçtan değil, bu kürsüde herkes Türkçe konuşmaya
mecburdur.” demek zorunda, zorunda. (MHP
sıralarından alkışlar) Onun için herkes, devleti yönetenler bunlara dikkat
etmelidir.
Terörle mücadelede şehit olan askerimize, polisimize,
öğretmenimize, bütün kamu görevlilerine Allah’tan rahmet diliyorum,
gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum.
Hepinize teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Hasan
Özdemir, Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kurulduğu 1845 yılından günümüze kadar emniyet teşkilatımız günün
bütün teknik imkânlarıyla ve alanlarında yetişmiş personeliyle hizmet vermiştir
ve vermeye devam etmektedir. Vatandaşın huzuru için, devletin birlik ve
bütünlüğü için yüz altmış beş yıldır suç ve suçlu ile mücadele eden emniyet
teşkilatımız, bugün ülke genelinde bin üç yüze yakın polis merkezi ve 230 bini
aşkın personeliyle halkımızın can, mal ve ırz emniyetini sağlama gayreti
içerisindedir ancak AKP hükûmetleriyle birlikte emniyet teşkilatımızın daha
kaliteli ve etkin hizmet vermesi için gerekli olan maddi ve fiziki, çevresel ve
yasal düzenlemeler bir türlü gerçekleştirilememiştir. Bu konuda vermiş
olduğumuz Meclis araştırmalarına ve kanun tekliflerine de hiçbir cevap
olmamıştır. Hizmet binaları, lojmanları, özlük hakları, çalışma koşulları gibi
problemli alanlarda hâlen bir çözüm ortaya konulamamıştır.
Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımızın içerisinde
bulunduğu sorunlar kurumsal işleyişi etkilemekte, hizmette kalite ve
devamlılığı belirlemektedir. Gerek personelin özlük haklarına dair sorunlar
gerekse de kurumsal yapılanmaya dair düzenlemeler bir an önce çözüme
kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede:
İlk olarak: Polise yalnızca asli görevini yapma imkânı sağlayan
düzenlemeler yapılmalı, polis, bina ve kişi koruma ile tebligat işlerinden
acilen kurtarılmalıdır.
İkinci olarak: Uluslararası Çalışma Örgütünün standart günlük
çalışma süresi günde 8, haftada 40, ayda 160 saattir. Polisimiz ise günde 12,
haftada 72, ayda 288 saat çalışmaktadır. Polisimiz, uluslararası çalışma
standartlarına göre yüzde 60 fazla çalışma yapmakta ve üzülerek söylüyorum,
karşılığını alamamaktadır. Çalışma koşullarındaki yoğunluk ve çalışmanın
karşılığını alamama durumu zaman zaman emniyet teşkilatı içerisinde intihar
vakalarının yaşanmasına sebep olmaktadır. Polisimizin iyi bir şekilde dinlendirilerek
göreve gönderilmesi gerekmektedir.
Üçüncü olarak: Üniversite mezunu polisler yirmi altı-yirmi yedi
yaş ortalamaları ile göreve başlamaktadırlar. Görevde yükselme sınavlarına
girebilmek için otuz beş yaş sınırı ve altı sene fiilî hizmet süresinin
düşürülmesi, polis motivasyonu için şart görünmektedir.
Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaş durumlarında çalışma
koşulları ve diğer benzer devlet memurlarıyla karşılaştırıldığında haksızlıklar
vardır. Örneğin birinci sınıf mülki idare amiri 4.280, il jandarma alay
komutanı 4.134 lira alırken birinci sınıf emniyet müdürü 3.600 lira maaş
almaktadır. Diğer bir ifadeyle birinci sınıf emniyet müdürleri, benzer görevde
olanlara göre bin lira eksik ücretle çalışmaktadır. Yine birinci sınıf emniyet
müdürlerinin 4.500 TL’lik makam göstergesi, 5.800 TL’lik ek gösterge alması
gerekmektedir.
Diğer bir konu da polis memurlarıyla ilgilidir. Teşkilat
içerisinde üniversite mezunu polis memurlarının yüzde 82’ye ulaştığı Sayın
Bakan tarafından övünülerek anlatılmaktadır ancak diğer devlet
memurluklarındaki üniversite mezunu çalışanlar 3.600 TL ek göstergeye
çıkmaktayken emniyet teşkilatı mensupları maalesef çıkamamaktadır. Bu tür
haksızlıkların acilen giderilmesi gerekmektedir.
Beşincisi: Polisimiz emekli olduğunda da maaşında ortalama bin
liraya yakın düşüş olmaktadır. Bundan dolayı, yaşları gelen polislerin birçoğu
emekli olamamaktadır. Polis maaşının büyük bir bölümü tazminat ve fazla
mesailerden oluşmaktadır. Tazminat ve fazla mesai ücretleri emekli maaşına
yansımadığından, emekliye ayrılan personelin maaşı yarı yarıya düşmektedir.
Polisimizin emekli maaşına yansıyacak düzenlemeler bir an önce yerine
getirilmelidir. Bu konuda verdiğimiz kanun teklifinin yüzüne bile
bakılmamıştır.
Altıncı olarak: Emniyet teşkilatı mensuplarımızın lojmanlarında
niceliksel bir yetersizlik vardır. Lojman yetersizliği ve ekonomik
yetersizliklerden dolayı bugün başta büyükşehirlerimiz olmak üzere polislerimiz
şehir merkezlerine en az bir ile bir buçuk saat mesafede bulunan yerlerde ve
gecekondularda ikamet etmektedir. Polisimizin lojman sorunu da bir an önce
çözülmelidir.
Son olarak: Emniyet teşkilatımız, gerek görev alanı gerekse
personel sayısıyla ülkemizin çalışma alanı en yoğun kurumlarından biridir.
Teşkilatın kurumsal olarak rahat bir çalışma alanına kavuşturulması
gerekmektedir. Bu gereklilik, sadece kurumsal bir yenilemeyi değil, toplumsal
beklenti ve ihtiyaçları karşılamada da etkinliği getirecek bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede emniyet teşkilatının bugün
230 bini bulan personeliyle Genel Müdürlük çatısı altında örgütlenmesi yeterli
değildir. Hâlbuki Emniyet Genel Müdürü, bilindiği gibi İçişleri Bakanlığı
Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle atanmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü,
İçişleri Bakanlığındaki diğer genel müdürlüklerden farklı bir teşkilatlanma
yapısı içerisindedir. Buna göre emniyet teşkilatının müsteşarlık seviyesine
getirilmesi gerekmektedir. Bu müsteşarlığa bağlı personel, trafik, asayiş,
lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel müdürlükleri kurulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde toplumsal olaylarda
polisin rolüyle ilgili olarak siyasal iktidarla polis arasında ilişki gündeme
gelmiştir. Polis ve siyasi iktidar ile polis arasında ilişki gündeme gelmiştir.
Polis ve siyasal iktidar ilişkileri, yasalarla çizilen sınırlar içerisinde,
samimiyete, itimada ve polislik mesleğinin profesyonel niteliklerine saygı
gösterilmesine dayandırılmalıdır. Siyasi güç kullanarak polisin görev ve yetki
sınırlarının ötesinde polisimize baskı yapılmamalıdır.
Sözlerime burada son verirken, başta bütün şehitlerimiz ve şehit
emniyet teşkilatı mensuplarımız olmak üzere, vefat eden bütün emniyet
mensuplarımıza Allah’tan rahmet, gazi ve emekli emniyet teşkilatı
mensuplarımıza sağlık ve mutluluk dileklerimi belirtirken görevlerini fedakârca
yerine getiren emniyet teşkilatı mensuplarına başarılı bir meslek hayatı
diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçesinin ülkemize, milletimize ve emniyet teşkilatımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Kamil Erdal
Sipahi, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Size ve yüce Meclise saygılar
sunarım.
Türk coğrafyasının yüzde 92’sinde güvenliği sağlayan, en sorunlu
Irak sınırında şerefli hudut görevi icra eden, Atatürk’ün tanımıyla, yurt, ulus
ve cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı kanun ordusu olan şerefli Türk
jandarmasının değerli mensuplarını, bir jandarma çocuğu ve bünyesinde görev
yapmış olmaktan onur duyduğum Türk jandarmasını saygıyla anıyorum, aziz şehitlerine
rahmetler diliyorum.
Mardin Dargeçit’teki şehidimiz, açılımın başlangıcından bu yana
176’ncı şehidimizdi. İşte açılımınız, işte eseriniz!
Diğer yandan, 2682 sayılı Yasa ile kurulan ve 8.333 kilometrelik
kara sularımızın bekçisi olan Sahil Güvenlik Komutanlığının leventlerine de en
iyi dileklerimi sunuyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Sahil Güvenliğin kaldırılıp görevinin Gümrük
Muhafazaya verileceğine dair bir haber yayınlamıştı, böyle bir garabete inanmak
istemedik, zaten arkası da gelmedi. Ancak iktidarın öyle uygulamalarını yaşadık
ki ihtiyatla yaklaşıyoruz, olur ya, Polis Akademisinde çalıştay yapılıp sahil
açılımı başlatılabilir.
Aynı şekilde, kara sınırlarında güvenlik için Avrupa Birliği
talimatlı bir başka garabet daha var. Özenti ve açılım ürünü hudut güvenlik
birimi hudutları mı koruyacak yoksa hudutları PKK ve iş birlikçi aşiretlerin
insafına mı bırakacak, merak etmekteyiz. Bu zırva tekrar gündeme gelecek mi,
onu da bilmiyoruz.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını, terörle mücadelenin yeni
harikası olarak İktidarınızın yedinci yılında kurdunuz. Bu Müsteşarlık kurulalı
akıl verme aşiret reislerinden, talimat İmralı canisinden, PKK ile protokol
Hükûmetinizden, şehirlerde isyan provaları muhataplarınızdan. Öz savunma
güçleri, Yüksekova modelleri, ikili eğitim; bölücü talepler ardı ardına.
Önergeyle de sordum Sayın Bakan: Bu gibi talepler karşısında ne yaptınız? Yasal
soruşturma, suç duyurunuz var mı? Yoksa Diyarbakır Belediye Başkanının açıktan
hakareti gibi sineye mi çekeceksiniz? Yoksa bunlar, katlandığınız mütareke
zilletinin maddelerini mi teşkil ediyor?
PKK ile müzakere ve mütareke uygulamalarını siz başlattınız, “Aman
bizim referandumun başına bir şey gelmesin, sen eylem yaptırma, dile bizden ne
dilersen.” Ardından, “Seneye seçim var, eylem yaptırma, seçimden sonra
istediğin gibi yeni Anayasa da yaparız, değiştirilemez ilkeleri de
değiştiririz.” Oyun bu. Pazarlık bir kere başladı mı yeni miatlar, yeni şartlar
bitmez.
Yaptığınız İmralı pazarlığında şartlardan birisi, hakikatleri
araştırma ve uzlaşma komisyonu kurulmasıydı. Siz ne yaptınız? Daha aradan bir
ay geçmeden İçişleri Komisyonuna bir yasa tasarısı getirdiniz. Kolluk gözetim
komisyonu kuruyorsunuz ama komisyonda kolluk kuvvetlerinin temsilcisi bile yok.
İmralı’nın talimatını alladınız pulladınız, adını değiştirdiniz, yutturmaya
çalışıyorsunuz.
Düşmanlık teröriste, katile değil; onlarla mücadele edenlere,
kendi ordunuza, canını esirgememiş kahramanlara; düşmanlık Tekel işçilerine,
üniversite öğrencilerine. Lütfen, öğrencilerin masum tepki kıvılcımını intikam
ateşine çevirmeyin, istismar ve provokasyonlara benzin dökmeyin.
Molotofkokteyliyle masum insanları öldürenleri taş atan çocuk
yapıp akladınız. Öğrenci tepkilerine, ekmek parası derdindeki Tekel işçilerine
neden tahammülünüz yok? Sayenizde Türkiye, demokrasi sıralamasında 167 ülke
arasında 89’uncu sıraya indi, hibrit rejim hâline geldi. Sayın Bakan, defalarca
sordum, cevap vermekten kaçtınız. Geçen yıl, Kırıkkale’de Şehit Astsubay Serhat
Gencer’in mezarı sizin açılımcılarınızca tahrip edildi. 94’te şehit olan Serhat
Gencer’in 2009’da işlediği suç, babasının lanet olası açılıma karşı çıkmasıydı.
Bir yılı geçti, nerede soruşturma, nerede müfettiş, nerede suçlular? Şehit
mezarını tahrip eden açılımcılara neden müsamaha? Bu nasıl Bakanlık? Bu nasıl
Müslümanlık?
Sınır ve iç güvenlik karakollarından iki yılda sadece on tanesinin
bitirilmesi bir marifet değil, bir utanç vesilesidir, İktidara seçim meydanı
hazırlamayı iyi beceren TOKİ için bir yüz karasıdır.
Bir diğer konu, Denizcilik Müsteşarlığı insan kaçakçılığına ve
kaçak avlanmaya mâni olmak için yüksek yerlere gözetleme kuleleri kuruyormuş.
İzmir’de bunlardan on iki tanesi yapılıyor. İnsan kaçakçılığı ve kaçak
avlanmaya Denizcilik Müsteşarlığı bakacaksa İçişleri Bakanlığı neye bakacak?
Jandarma teşkilatında 25 bin uzman jandarma var. Yine defalarca
sordum, lise mezunu olmak şartıyla işe alınıp ortaokul mezunu gibi ücret alıyor
ve öyle emekli oluyorlar, üstelik yarısından çoğu yüksek tahsil yapmış. Böyle
adaletsiz ve sakat bir uygulama başka hangi meslek grubunda var? Yasa
değişikliği teklif ettik, haberiniz yok mu?
39 bin polisimizin askerlik sorunu var. Bu sayıya gelinceye kadar
aklınız neredeydi? Polislerimiz, ardından doktorlar, ardından öğretmenler… Her
meslek mensubunun kendine göre haklı nedenleri var. Apartman güvenlik görevlisi
için bile askerlik yapma şartı aranırken vatandaşın ırzını, namusunu, canını,
malını emanet ettiğiniz, silah verdiğiniz kişiler askerlik yapmadan nasıl polis
yapıldı? Önce bunun cevabını verin. Birikenler için bir çözüm bulunur,
bulunmaz, burası ayrı ama polis askerlik yapmasın mantığı yanlış, bu yola
girildi mi arkası gelmez, birçok meslek mensubu sıraya girer.
Son olarak, Meclise sevk ettiğiniz ve alt komisyondan geçen
silahlanma yasası zırvası. Yivsiz silah yani pompalı tüfek taşıma yaşı on
sekize iniyormuş, oldu olacak ilköğretime kadar indirin! İsteyen, beş adet
silah edinebilecekmiş her birisi iki yüzer mühimmatıyla birlikte, üstelik ciddi
bir sağlık kontrolü olmadan ve güya aklananlar dâhil.
Sayın Bakan, böyle bir tasarıyı uygun görecek son kişi İçişleri
Bakanıdır. Yılda 4 bin kişinin ateşli silahla öldürüldüğü bir ülkede siz,
asayişten mi sorumlusunuz yoksa vatandaşların birbirini öldürmelerini
kolaylaştırmak, teşvik etmekten mi sorumlusunuz? Yani diyorsunuz ki: “AKP
Hükûmeti, vatandaşı koruyamıyor, vatandaş silahlanıp kendi kendini korusun.”
Bir silah çetesi reisi diyor ki: “Silah kanunu için Mecliste önemli kişilerle
lobi yaktık. Çıkarsa 60 bin müşterimiz olur.” Cevap sizin.
Polisimiz şimdiye kadar ihtiyacı olan hangi silah sistemini almak
istedi de alamadı, bir örnek gösterin. Ağır silahların kaydı Millî Savunma
Bakanlığında tutuluyordu, kaldırılıyor. Ağır silah kaydı bundan sonra AKP Genel
Merkezinde mi tutulacak yoksa Deniz Fenerinde mi? Bu tasarıyı lütfen eklemeye,
çıkarmaya, düzeltmeye kalkmayın, özür dileyip, yırtıp atın.
Garip teşkilatlanmalar, vatandaşı veya birilerini silahlandırma
çabası, masum tepkilere tahammülsüzlük ve uygulandığınız kaba şiddet örnekleri
maalesef kafanızın arkasında bir alternatif ordu kurma fikrini göstermekte.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Şandır, ne diyor
duyuyor musunuz?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Kafanızın arkasında Deniz Feneri
lejyonerleri var veya AKP’nin molla rejim muhafızları kurmak var.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sizin elemanınız, ben
şimdi bir şey söylersem rahatsız olursunuz.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sayın Bakan, içişleri bakanlarının,
millî savunma bakanlıklarının görev alanlarına girmeye kalktığı, onun yetki ve
sorumluluk alanlarına nüfuz etmeye çalıştığı rejimlerin…
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ne kadar terbiyesiz bir
konuşma yapıyor, görüyorsunuz, kavramları görüyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çıkıp siz de cevap verebilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - …adına ya “faşizm” denir veya
“molla rejimi” denir. Siz açılımla berbat ettiğiniz kendi görev alanınızın
dışına taşmaya kalkmayın, benzerlerini ve sonlarını tarihten okuyun ve lütfen
aklınızı başınıza alın diyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, arkadaşımız eleman değil,
bir milletvekili. Sayın Milletvekilimiz görüşlerini ifade ediyor. Terbiyesizce
de ifade etmiyor, çıkar, cevap verirsiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Milletvekili ama terbiyeli
olması gerekir.
BAŞKAN – Şimdi şahsı adına lehinde söz isteyen Abdülhadi Kahya,
Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, muhterem milletvekili
arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı nedeniyle
özellikle görüşülen kurumlar ama İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla ve
hürmetle selamlıyorum.
Hiç şüphesiz, hepimiz yüce duygularla siyaset yapıyoruz, yüksek
hedefler doğrultusunda çalışıyoruz ve biliyoruz ki her şeyin temelinde insana
hizmet hissi vardır. Onun için devamlı diyoruz ve her zaman söylemeye devam
edeceğiz: “Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü.” Bu deyiş, bizim siyaset
anlayışımızın temel felsefesidir ve onun için yine diyoruz ki: “İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın.”
İşte, köklü devlet geleneğimizde çok önemli yeri olan en temel
bakanlıklardan birisi durumundaki İçişleri Bakanlığı, vatandaşlarımıza hizmet
etmek için, merkez ve bağlı kuruluşları aracılığıyla çalışmaya devam etmektedir.
Taşrada, mahallî idarelerimiz, kaymakamlıklar, valilikler; merkezde ise Emniyet
Genel Müdürlüğü, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı -ki bu kurum geçen yıl
çıkardığımız bir kanunla tesis edilmiştir- Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil
Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla bu temel hizmetler yürütülmektedir.
Devletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamak, kamu düzeninin ve genel ahlakın
korunması, toplumsal asayişin sağlanması, suç işlenmesinin engellenmesi, terör
örgütleriyle mücadele, organize suç örgütleriyle mücadele, bu Bakanlığımızın
görev alanı içerisindeki önemli vazifelerdendir. Dolayısıyla, çok hassas bir
alanda görev icra etmektedir İçişleri Bakanlığı.
Bu hizmetler için 2011 yılına mahsusen ayrılan bütçe, 2 milyar 252
milyon 16 bin Türk lirasıdır. Bu rakama baktığımızda, 2010 yılı rakamlarına
göre yüzde 8,5 gibi bir azalma olmakla beraber, bu azalmanın nedeni, daha önce
Bakanlık teşkilatı olarak faaliyet gösteren Sivil Savunma Genel Müdürlüğünün
kapatılması, bu Genel Müdürlüğün görev ve yetkilerinin Başbakanlığa bağlı bir
kuruluş olan Afet İşleri Başkanlığına devri ile bazı kalemlerin bu bütçede yer
almamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum da göz önüne alınarak bu değerler bir
önceki yıla göre sabitlendiğinde, Bakanlık bütçesinde reel olarak yüzde 13
artış gerçekleştiği görülür.
Sayın Başkan, pek muhterem milletvekilleri; şüphesiz ve pek
tabiidir ki birçok hizmetler gerçekleştirilmiştir ama şöyle kısaca temas edecek
olursak:
Terörden doğan zararların karşılanması bu dönemde sağlandı.
Mahallî idareler reformuyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi bu
dönemde sağlandı; demokrasi tepeden inmeci bir anlayışla başlamaz çünkü,
demokrasi mahallinde başlar.
KÖYDES ve BELDES projeleriyle kırsal kesimin altyapı eksiklikleri
ilk kez ciddi anlamda bu dönemde giderildi.
Kimlik Paylaşım Sistemi Projesi bu dönemde uygulamaya konuldu.
Adres Kayıt Sistemi Projesi bu dönemde hayata geçirildi.
e-İçişleri Projesi bu dönemde uygulanıyor.
MERNİS projesi, MOBESE kayıt sisteminin ülkemizin dört bir yanında
kimi ilçelere kadar yaygınlaştırılması bu dönemde icraata konuldu.
Bütün bu yapılanlar vatandaşlarımızın devletine olan güvenini
tesis etme maksadına mündemiç olduğu gibi, hak ettiği hizmeti görmesi anlamında
da gerçekleştirilmiştir. Son bir yıl içerisinde -az önce de ifade ettiğim gibi-
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı çıkardığımız bir kanunla kurulmuş,
Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklikler yapılmıştır.
Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; cumhuriyet
tarihinin en kapsamlı mahallî idareler reformu bizim dönemimizde
gerçekleştirilmiş; bu manada KÖYDES ve BELDES projeleriyle kırsal kesimin içme
suyu, yol, menfez gibi altyapı hizmetleri büyük ölçüde giderilmiştir. Ülkemiz
şu anda Avrupa’nın en güvenli ülkelerinden birisi durumuna gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, en önemlisi, insan hak ve hürriyetleri
noktasında, hukukun üstünlüğü kapsamında ve demokrasinin yerleşmesi anlamında
bugüne kadar insanımızın refahının önündeki en büyük engel olan, âdeta gizli
güçler hâlinde çalışan organize suç örgütleriyle, kim olursa olsunlar yılmadan
mücadele edilmiştir. İlk kez, millet iradesi üstünde oyun oynayanlar da dâhil
olmak üzere, bu suç şebekeleri bugün hukukun emrettiği çerçevede
yargılanmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye'nin 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kahya.
Şimdi söz sırası İçişleri Bakanı Beşir Atalay’da.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün iki önemli bakanlığımızın bütçesini görüyoruz, Dışişleri ve
İçişleri bakanlıkları. Doğrusu, şunu hepimiz biliyoruz: Bütçe hakkı yüce
Meclisin en önemli haklarından birisidir ve en önemli denetleme
fonksiyonlarından birisidir. Onun için, burada söz alan, katkı veren bütün
milletvekili arkadaşlarıma, grup adına söz alan, şahsı adına söz alan bütün
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Hazırlık yapan, burada konuşan bütün
arkadaşlarımın görüşleri bizim için değerlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ile
bağlı kuruluşları olan Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bizim bütçemizin
içinde yer alan başlıca kuruluşlardır ve Bakanlığımız, iç güvenlik, trafik,
nüfus ve vatandaşlık, mahallî idarelerin hizmetlerinin koordinasyonu ve
denetimi, il ve ilçe yönetimleri gibi devletin en temel, en yaygın görev ve
sorumluluklarını üstlenmiş, ülkenin her köşesinde geniş bir şekilde
örgütlenerek vatandaşlarımıza en iyi hizmeti sunmak için çalışmaktadır.
Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu görevleri, merkezde 6 ana
hizmet birimi, 7 danışma ve denetim birimi, 4 yardımcı hizmet birimi ile 4
bağlı kuruluşu, taşrada ise 81 il valiliği ve 892 ilçe kaymakamlığı ve bunlara
bağlı alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir.
Bakanlığımızın başta vali ve kaymakamlarımız olmak üzere her
kademedeki görevlileri, polis, jandarma ve sahil güvenlik personeli bu
görevlerini titizlikle yerine getirmektedir. Bakanlık olarak görevli ve sorumlu
olduğumuz bu alanlarda benimsediğimiz hizmet anlayışımız ve son bir yılda
yaptığımız çalışmalarla ilgili ben doğrusu biraz yüce heyetinize bilgi sunmak
istiyordum ancak burada gündeme getirilen, değerli milletvekillerimizin gündeme
getirdiği bazı konular var, onun için mümkün olduğunca onlara öncelik vermiş
olacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce -burada üzerinde
duruldu- şunu ifade edeyim: Devlet ve Hükûmet olarak demokratik açılım
çalışmalarımıza devam ediyoruz. Demokratik açılım süreci yürüyor, millî birlik
ve kardeşlik projemiz ciddi, titiz çalışmalarla devam ediyor ve biz bunda
kararlıyız. Milletimizin kardeşliği için ve bütünlüğü için, ülkemizin birlik ve
bütünlüğü için bu çalışmayı yürütüyoruz.
Devletimiz, bütün vatandaşlarına daha fazla sahip çıkmaya
çalışıyor. Zamanında görülen, gösterilen bazı ihmalleri bugün kapatmaya
çalışıyoruz ve mağduriyet duygusu içinde hiçbir vatandaşımız kalsın
istemiyoruz. Bütün vatandaşlarımızın devletine güveni artsın, devletine sadakati, bağlılığı artsın ve ülkemiz büyük
bir Türkiye olarak yoluna devam etsin. Bu projeyi bunun için yürütüyoruz ve
bunun için tabular bugün kalktı. Bunun için sorunların hepsi konuşuluyor.
Türkiye açık bir toplum, her şey daha rahat konuşuluyor ve konuşulacak.
Türkiye, bu prangadan inşallah kurtulacak. Türkiye, bu prangalardan kurtularak
daha büyük Türkiye olacak.
ŞENOL BAL (İzmir) – İnanıyor musunuz buna?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – AK PARTİ bunun için
çalışıyor ve şuna yürekten inanıyoruz: Bütünlüğümüz bununla pekişecek. Türkiye,
bununla esas bütünlüğünü sağlayacak ve biz tabii, özgürlüklerden korkmuyoruz.
AK PARTİ iktidar olduğu günden bugüne demokrasiyi güçlendirmek ve
özgürlük alanlarını artırmak için çalışıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Demokrasiyi yok ettiniz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) – Burada, güçlü, büyük Türkiye ve bunun için muhalefetten de biz
katkı istiyoruz, bu sorunları çözmek için katkı istiyoruz. Bu sorunları çözmek
için katkı istiyoruz muhalefet partilerimizden açık yürekle ve her şeyi
paylaşmak istiyoruz. Her ülkede bu büyük sorunlar iktidar ve muhalefetiyle
paylaşarak çözülmüştür.
AHMET BUKAN (Çankırı) – İçeriğini anlayalım ki katkı verelim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onun için de Cumhuriyet
Halk Partisinin Sayın Genel Başkanının son kurultaydaki bu konudaki konuşmasını
önemli görüyoruz ve bu konuda ileride daha fazla yardımlaşacağımızın işaretini
gördük.
ŞENOL BAL (İzmir) – Hayırlı olsun, hayırlı olsun!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, bunları da açıkça
burada söylemek istiyorum.
Tabii, bu süreç yürüyor. Yeter ki provoke edilmesin, yeter ki
bunlardan nemalanan birileri, terörden fayda uman, terörün devam etmesinden
fayda uman birileri engellemesin. Bu süreç, inşallah, büyük bir titizlikle
yürütülüyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onlar kim Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, bunun içinde…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Medet umanlar kim?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunun içinde tabii bazı
konular var ki onlara pratik olarak değineceğim. Yer isimleriyle ilgili Sayın
Yaman ifade etti. Tekrar burada yüce heyetinize bilgi olarak sunuyorum:
Ülkemizin her köşesinde otuz altı bin köyümüz var. Köylerimizin hepsiyle ilgili
ve beldelerimizle ilgili, orada yaşayan vatandaşlarımız, köyünün isminin A değil
de B olmasını istiyorsa kaymakamlığa başvuruyor, orada küçük bir referandum
yapılıyor, köyün nüfusunun yüzde 50’sinden fazlası eğer köyünün isminin
değişmesini istiyorsa bu İçişleri Bakanlığına yazılıyor ve biz de
değiştiriyoruz. Bu, yasalarımızda yürüyen bir sistemdir ve bugüne kadar köyde
köyünün ismini değiştirmek isteyen köylüler olmuş da -böyle yüzde 50’den fazla-
bizim de buna “Olumsuz” dediğimiz bir
tane yoktur ve bu, İçişleri Bakanlığının yetkisindedir. Bunu bir defa
daha burada ifade ediyorum.
Tabii, burada, bir sayın sözcümüz “Ne olduğu anlaşılamayan millî
birlik, kardeşlik projesi.” diye ifade etti ama ne olduğu anlaşılamayan, buna
rağmen de kendilerince içi doldurulan bir şey oluyor. Bir sürü suçlamalarda
bulundu. İşte, “Hükûmetten ses yok.” dedi. Bizce yürüttüğümüz sürecin her
boyutu açık ve hızla Türkiye bu konuda -inşallah- mesafe alıyor. Devletimizin
bütün kademeleri çalışıyor. Vatandaşımızın aklı çok karışık değil aslında,
vatandaşımız çözüme doğru giden yoldan umutlu. Ben dün de, hafta sonu da
Başbakanımızla Muş’ta, Bitlis’teydim. Biz oralarda da gördük. Efendim,
ülkemizin her köşesinde vatandaş bir umut içinde. Artık terör olmasın, artık
ülkemiz barış içinde, kardeşlik içinde yoluna devam etsin, insanlar bunu
istiyor. Yeter ki kin ve nefret duygularıyla, etnik politika yaparak birileri
bunu engellemesin.
Bizim üniter yapımız -bakın, buna inanın- böyle sağlanacaktır,
böyle güçlenecektir. Yani bu sorunlar bittiğinde, Türkiye'nin bütünlüğü,
kardeşliği daha artacaktır. Eğer çözülmezse, gelecekte Türkiye bunları daha zor
çözecek veya daha büyük sorunlarla karşılaşacaktır. Yüce Mecliste bunu ben
özellikle, burada, tekrar arz etmek istiyorum.
Şundan emin olun, vatandaşlarımız bunu biliyor: AK PARTİ ve AK
PARTİ Hükûmeti ülkemizde birliğin, bütünlüğün çimentosudur, garantisidir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Vay be! Çimentoya bak, bozulmuş
çimento.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz bölgesel siyaset
yapmıyoruz, biz etnik siyaset yapmıyoruz.
ŞENOL BAL (İzmir) – Ayıp ya, ayıp valla! Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına ayrımcılık yapıyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz ülkemizin her
köşesindeki bütün vatandaşlarımızı kucaklıyoruz ve hepsini birbirine çimentoyla
bağlamak istiyoruz. Bozulan duyguları tamir etmek istiyoruz, restore etmek
istiyoruz, ihmalleri kapatmak istiyoruz. Bundan emin olun.
Şimdi, tabii, enteresan şeyler, yani ben burada, bu konularda
bazen grupların kendi içindeki konuşmalarda da…
Diğer konulara geçiyorum. Entegre sınır yönetimiyle ilgili, bir
sayın hatip burada, tabii, ben o hatibin üslubunu burada kullanamam, o üslubu
kendisine aittir ama düşünce olarak hiç çalışmayan, hiç bilmeyen, ön yargılı,
hiç anlamayan, söyledikleri hiçbir konuyu anlamamış bir konuşmacı burada
çıkmış, yüzü sapsarı hiddetten, kin ve nefretle konuşma yapıyor. Bakın burada
biz bütçe görüşüyoruz. Entegre sınır sistemi Türkiye’de kurulacaktır. Bütün AB
dokümanlarında, müktesebatında bu vardır. Bütün Avrupa Birliği ülkeleri sivil
bir, polisten de askerden de farklı sınır güvenliği kurmuştur ve biz de yirmi
dördüncü faslın açılma şartı olarak bunu kurmak durumundayız ve biz çalışıyoruz
şu anda. Entegre sınır yönetimi kurulacaktır. Polisten ayrı, İçişleri Bakanlığı
bünyesinde, yaklaşık 50 bin mevcudu olan ve tek uzmanlık alanı sınır olan bir
teşkilat kurulacaktır. Bugün polis akademisinde bölümünü açtık, bu sene,
önümüzdeki sene polis meslek yüksekokulunu açıyoruz. Tek burada verilecek
eğitim sınır güvenliğidir yani o konuda uzman insanlar ömür boyu sınır
güvenliğiyle ilgili konularla uğraşacaktır. Bunu da burada ifade edeyim.
Ayrıca kolluk gözetim mekanizması. Bakın yani hiç bilinmeyen bir
konu. Kolluk gözetim mekanizması İçişleri Komisyonundan daha geçen hafta geçti.
Bu hatibin bağlı olduğu gruptan -ki grup adına konuşuyor- başka bir
konuşmacımız, orada şeyde üyedir, o partimizin üyeleri vardır İçişleri Komisyonunda
ve çok onayladılar, memnun oldular. Şimdi kolluk gözetim mekanizmasını bile
terörle irtibatlayan bir mantık, hiç bilmeyen, çalışmayan. Kolluk gözetim
mekanizması, vatandaşın, güvenlik güçlerinden, eğer yanlış tutumlar olursa
vatandaşın şikâyet edeceği bir mekanizmadır ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarının
başkanlığındadır.
Bunları burada niye ifade ediyorum? Çelişkili... Bir sayın sözcü
çıkıyor, Sayın Aksoy sağ olsun, çok memnun oldum “Polisin askerliğini bir an
önce Meclise getirin, kırk beş gün yeter. Polis uzun askerlik yapmasın.” diyor.
Başka bir sözcü, aynı partinin, grubun sözcüsü çıkıyor “Polis niye askerlik
yapmayacakmış?” diyor. Şimdi, bunları tabii anlamakta zorluk çekiyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz anlayamazsınız zaten, anlamak
istemiyorsunuz. Farklı bir şey söylemediler Sayın Bakan, aynı şeyi söylediler.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Evet, silah yasası,
bakın, şimdi değineceğim. İnanın burada arkadaşlarım için ben üzüldüm. Silah
yasası, İçişleri Bakanlığının değil, bakın, Hükûmetin bir tasarısıdır, tasarı
Meclistedir. İnsaf için şu tasarıyı alıp bunun içinde ne var diye bir bakılsın.
Bu -bunu istemek- bizim hakkımız değil mi arkadaşlar? Silah yasası, bakın, bu
silah yasasında “On sekiz yaş düşürülüyor.” deniyor. Değerli arkadaşlar, bizim
tasarımızda, av tüfekleri için bile mevcut durumda on sekiz yaş, biz
tasarımızda bunu yirmi bir yaşa yükseltmeyi teklif ettik Hükûmet olarak. Yani
bir açın, insafla, mevcut uygulamada ne var, Meclise gelen tasarıda ne var?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Silah niçin kullanılır Sayın Bakan,
otomobil mi bu? İçişleri Bakanlığı silah yapımcısı, dağıtıcısı değil ki.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunun bugün çıkması da
söz konusu değil, bu tasarı iki yıl önce Meclise gönderilmiş ve –vakit çok az,
onun için- bakın, burada havalı tüfekler tasarı içine alınıyor. Şu anda havalı
tüfeklere ruhsat getiriyoruz. Şu anda Türkiye’de silah ruhsatının sayısı
yoktur, sınırsız, bir insan isterse 10 tane bile ruhsat alır, bir başıboşluk
var. Biz bunu en fazla 5’le sınırlıyoruz. Bizim burada getirdiğimiz, Avrupa
Birliği standardını getirmek ve bugün başıboş olan silahlandırmayı azaltmak.
ŞENOL BAL (İzmir) – Sekiz yıldır ne yaptınız?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şu anda daha bu
komisyonda, alt komisyonda. Sanki birileri de çıkıyor “Teksas yasası” diye…
Cahil bir muhabir -geçen gün baktım- bir program yapıyor, “Teksas yasası” diye.
Hiçbir unsuru doğru değil, inanın hiçbir unsuru doğru değil. Biz, pompalı
tüfekleri bile ruhsat içine alıyoruz arkadaşlar, havai fişeklere bile sınır
getiriyoruz. Yani bunların da tabii bilinmesini istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki, gündüz havai fişek atılacak değil
mi artık? Kızılay’da gündüz havai fişek atılacak mı?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunun dışında, değerli
arkadaşlar, şunları da ifade etmek istiyorum: Sayın Yalçınkaya burada şöyle
şeyler ifade ediyor, özgürlükler, vesaireyle ilgili. Şimdi, bakın -son beş
dakikam- öğrencimiz de kıymetli, polisimiz de kıymetli, bütün güvenlik
güçlerimiz de kıymetli ve Türkiye çok çağdaş bir gösteri ve yürüyüş kanununa ve
sistemine sahip.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Öğrenciler polisi dövdü.” dedin ya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve bizim en önemli
hedefimiz Hükûmette, özgürlükleri artırmak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Senin özgürlük anlayışın bu mu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bizler özgürlükler
mücadelesi vererek buralara geldik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öğrenciliğimizden beri bu alanları genişletmek için hep uğraştık
Başbakanımızdan başlayarak hepimiz.
ŞENOL BAL (İzmir) – Özgürlükler ne durumda?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, ben bilgi vereyim.
(CHP sıralarından gürültüler)
Keşke getirip o olayları ekranda ben sizlere seyrettirsem. Ben
İstanbul’da oturdum bütün polis yöneticileriyle “Bu böyle olmamalıydı, şöyle
olmalıydı” alternatifini, hepsini çalıştık biz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz hastaneye biber gazı sıktınız, ne
anlarsınız özgürlükten!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, o gün altı grup
var. Değerli milletvekilleri, altı grup altı farklı yerden, öğrenciler...
Bunların dört tanesi geliyor basın açıklaması yapıyor ve gidiyorlar. Onlara tek
söylenen şu, polisin söylediği: “Lütfen trafiği aksatmayın, çevreye de zarar
vermeyin. Gelin, istediğiniz açıklamayı yapın, dağılın.” Dört grup böyle ama
iki grup dağılmıyor “İlla biz oraya gideceğiz, toplantının olduğu yere.”
AHMET BUKAN (Çankırı) – Hani özgürlük?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Polis orada bir fiziki engel
oluşturuyor ama bakın, değerli arkadaşlar, gözümle gördüm ve yani yanlış bir
beyanı hiçbir manada söylemeyiz biz, bulunmayız, kimseyi aldatmayız. İlk,
polise bayrakların sopalarıyla saldırı öğrenciden geliyor.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Gebze’de ne oldu?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Otobüsleri şehre sokmadınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın arkadaşlar, eğer
öğrenciye o polis orada müdahale etmeseydi sizler derdiniz ki: “Polis görevini
niye yapmadı?” Yoksa o özgürlükleri biz savunuyoruz. Bütün öğrencilerimiz
istediği yerde düşüncesini açıklar ama sopalarla polise saldırarak falan
düşünce açıklanmaz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya siz böyle derseniz o polisin
önünü alamazsınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, bunu ben…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ böyle söylüyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sonra, bakın, burada
gündeme getiriliyor hamile kız falan. Bütün detayı saniye saniye… Bu kız
öğrenci değil; tamam, olmayabilir; polise sopasıyla vuran o. Doktordan rapor
var, orada bu kızımıza hiçbir darp, hiçbir vurma olmamış.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye düşürdü o zaman çocuğunu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, ben diğer
boyutlarını konuşmuyorum, çok özel bir alanıdır kızımızın ama yani polisin
burada yaptığı bir şey yok.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Soruşturma açtınız mı
soruşturma?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bundan emin olun, bu çok
istismar ediliyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – En güzel istismarı yapıyorsun şimdi, en
güzel istismarı yapıyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Değerli arkadaşlarımız,
biz, bu konuda, emin olun...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O kız çocuğu senin çocuğun olsaydı
aynı lafları söyler miydin Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - ...sonuna kadar açığız.
Kayseri’yle ilgili, bakın, burada ifade ettiler. Ben size bir iki
rakam vereceğim. Bizim en önemli misyonumuzdan birisi açıklık, şeffaflık ve
yolsuzlukla mücadele. [CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]
Bakın, ben size rakamlar vereyim. Ben 2004...
AHMET BUKAN (Çankırı) - Belediyelerinizin hepsinde yolsuzluk var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sağına soluna bak, sağına soluna,
yolsuzlukları araştırıyorsan sağına soluna bak, Başbakana bak.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Harun geldiniz, Karun gidiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bakın, 2004-2010 yılları
arasında 55 belediye başkanını görevden
almışız. Bunların AK PARTİ’li 21,
CHP 9, DYP 8, MHP 5 ve bağımsız 2.
Şimdi, soruşturma olarak son bir yıl içinde 295 soruşturma izni
vermişim ben Bakanlık olarak belediye başkanlarıyla ilgili ve bunların içinden
138’i AK PARTİ’li belediye başkanıyla ilgili, 72’si CHP’li belediye, 31’i
MHP’li, 13’ü BDP’li ve bağımsız vesaire...
AYLA AKAT ATA (Batman) – BDP’lilerin yolsuzlukla ilgisi olmadığını
söyleyin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bakın, biz bu konularda
kimsenin gözünün yaşına bakmayız ama bakın...
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Paçadan akıyor paçadan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - ...Kayseri’yle ilgili her
şey bizim web sitemizde de var. Biz, haksızlığa karşı da çıkarız, haksız yere
iftiraya uğrayanı da savunuruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Belediye başkanını savunmak sana
düşmez Sayın Bakan, sen İçişleri Bakanısın.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Haksız yere iftiraya
uğrayan belediye başkanını savunmak da bizim görevimiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen adaleti çalıştır, belediye
başkanını savunmak sana düşmez.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Biz bu konularda hiç
ayrım yapmayız, bundan emin olun. Ve dolayısıyla burada Cumhuriyet Halk Partisi
zor bir adım attı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye zorunuza gitti?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Hiç çalışmadan -yani
“aymazlık” diye onun için dedim, bu hakaret falan değil- yani işini iyi
yapmayan, tembellik; evrak çalışmamış, dosya çalışmamış, bir tane milletvekili,
birisi, üç beş tane uydurma evrak getirmiş, onunla çıkıyor Genel Başkan, en
önemli bütçe görüşmesinde burada kırmızı dosyalarla falan gelerek bunu ifade
ediyor ve bunun altı boş çıkıyor, bütün mesele bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu evraklar uydurma değil Sayın
Bakan. Savcının, mahkemenin evrakları uydurma evrak değil. Sen Bakansın
“uydurma evrak” diyorsun. Bu CHP’nin evrakı değil, mahkemenin evrakı, savcının
evrakı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, bizim dönemimizin
en önemli simgesi, güvenlikte, çetelerle mücadeledir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Savcının evrakı, “uydurma evrak”
diyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …çetelerle, mafyayla,
organize suç örgütleriyle mücadeledir.
AHMET BUKAN (Çankırı) – Doğru, İstanbul belli; hangi çeteler
olduğu İstanbul’da belli.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bugün ortalıkta gezen
mafya görüntüleri yoktur, çete yoktur.
AHMET BUKAN (Çankırı) – İstanbul’un her tarafı mafya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, Türkiye'nin her
tarafına kamu görevlileri de olan pek çok kişi ya sağlık alanında ya başka
alanda gözaltına alınmıştır, tutuklanmıştır. Biz bunlarda acımayız arkadaşlar.
Bunu bilin.
AHMET BUKAN (Çankırı) – AKP’nin olduğu her yerde çete var, her
yerde!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Ben bütçemize gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi en derin saygılarla selamlıyorum. Sağ olun. Yeni yılınızı da bu
vesileyle kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında
Genel Başkanımızı ve partimizi kastederek “uydurma evrak” dedi, aşağılayıcı
ifadelerde bulundu. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye…
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
Bir saniye sayın milletvekilleri…
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, bir hususun altını çizmek
isterim. Sayın Bakanım “Yolsuzlukla mücadelede önemli mesafeler kat ettik.”
dedikten sonra BDP’li belediye başkanları hakkında da soruşturma açıldığını
ifade ettiler.
BAŞKAN – Her parti için söyledi.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Hiçbir belediye başkanımız hakkında
yolsuzlukla mücadeleden dolayı dava açılmamıştır, soruşturma açılmamıştır ama
belediye başkanlarımızın düşünceyi ifade noktasında haklarında açılan davalar
da vardır.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Soruşturma” dedim,
“yolsuzluk” demedim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – 3 belediye başkanımız cezaevine
alınmıştır, 2’si şu an cezaevindedir, 1’inin de belediye başkanlığının
düşürülmesi için kendisine fezleke gitmiştir. Yolsuzlukla mücadele noktasında,
yolsuzlukla ilgili herhangi bir soruşturma ya da hazırlanan bir fezlekenin
konusu değildir BDP’li belediye başkanları.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sözleriniz tutanaklara geçmiştir.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bana da söz hakkı verir
misiniz?
BAŞKAN – Sayın İnce, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika
söz veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani bütün Türkiye'nin gözünün önünde olan bir olaya “Polis
öğrencileri değil öğrenciler polisi dövdü.” diyen bir İçişleri Bakanından zaten
bunu beklerdim. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, “uydurma evrak” diyor, orada Kayseri Vali Yardımcısının
imzası var. Bakın, bunları çözmenin yolu var, çok basit. Sayın Bakan, çok
basit. Şimdi, yarın getirirsiniz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasını bu Meclise getirirsiniz, biz
“evet” oyu veririz, siz ne yaparsınız bilmem. Bunu yaparız. Yüreğiniz varsa,
gelip bunu yaparsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, daha geçen gün, geçen hafta,
geçen dönem, 22’nci Dönemde Kocaeli Milletvekilimize komisyonlar kurdunuz. Üç
buçuk yıldır milletvekili değil bu arkadaşımız. Geçen hafta aklandı mahkemede,
onun dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili biz Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri “evet” dedik, siz “hayır” dediniz. Önce suçladınız, hakkında
komisyonlar kurdunuz, sonra dokunulmazlığını kaldırmadınız!
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Kayseri Belediye Başkanının
dokunulmazlığı mı var?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Aynı şeyi burada yapıyorsunuz. Yani
diyor ki Sayın Bakan “Şu kadar AKP’li belediyeye…” Siz oraya gönderdiğiniz
müfettişleri, onları aklamaya göndermişsinizdir, aklamaya! Siz zaten… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Öyle!
Partinizin kısaltılmışını “AK PARTİ” yapmayın, “Aklayan Parti”
yapın. Aslında biz size şimdiye kadar “AKP” diyorduk, şimdiden sonra size “AK
PARTİ” diyebiliriz, çünkü aklıyorsunuz kendinizi. Çıkardığınız yasalarla
aklıyorsunuz, görevi kötüye kullanmanın cezasını düşürüyorsunuz; işte, belediye
başkanlarınızı aklıyorsunuz. Neler yapmadınız ki daha!
AHMET YENİ (Samsun) – Millet cevabını verecek!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz ne kadar kendinizi aklamaya
çalışırsanız çalışın, Mecliste, komisyonda bekleyen dosya sayısı belli. 724
tane dosya var. İçlerinde CHP’liler de var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Hadi gelin, hepsini birden kaldıralım
dokunulmazlıkları. Bu yürek yoksa, bu cesaret yoksa boşuna konuşuyorsunuz siz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Başkanım, bir dakikalık…
BAŞKAN – Sayın Bakan, sadece bir dakika.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, konuşmasında bilerek yalan
söylediğine veya yanılttığına ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bir dakika sadece.
Sayın Grup Başkan Vekili ya bilerek yalan söylüyor veya
yanıltıyor.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan, lütfen…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, ayıp ya! Sen nasıl
bakansın ya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Rüşvetle ilgili iddia
olursa sayın milletvekilleri, idareden falan izin alınmaz, savcılık işlemi
yapar. Zaten Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı da bize gönderdiğini rüşvet
suçlamasıyla göndermiyor, sadece görevi ihmal ve kötüye kullanmayla ilgili
İçişleri Bakanlığının teftişi söz konusu, yoksa diğer kısmını, rüşvet iddiasını
Cumhuriyet Başsavcılığı Kayseri’de araştırmıştır, dokuz ay sürmüştür, yaklaşık
50 kişiyi dinlemiştir ve ondan sonra da takipsizlik kararı vermiştir.
Bilgilerinize arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, Sayın Bakan bana “Yalancı”
dedi. Ya düzeltme yapsın ya da ben cevap vereyim. (AK PARTİ sıralarından “Doğru
söyledi.” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye…
Sayın İnce, yerinizden bir dakika süre vereceğim.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, kendisini yalancılıkla itham eden
sözlerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bir bakan konuşurken üslubuna dikkat edecek, hele bu bakan
İçişleri Bakanıysa. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Açık açık benim yalan söylediğimi söyledi. Ben siyaseten hiç yalan
söylemedim, hiç. Ama Atatürk Orman Çiftliğinde gece görüşüp sonra bu görüşme
meydana çıktı diye oradaki gariban güvenlik görevlisini işten atan Bakanın
söyledikleri beni hiç ilgilendirmiyor. O çocukları işinden ettiniz, ekmeğinden
ettiniz. Neyi konuşuyorsunuz siz!
Öğrencileri savunmak yerine onları coplayan polisleri
savunuyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Söz istiyorum. Yalan
söylüyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kim yalan söylüyor?
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen yalan söylüyorsun! Sen yalan
söylüyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yalan söylüyorsun!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen yalan söylüyorsun. Yalancı sensin!
BAŞKAN – Sayın İnce…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Senden bakan olmaz, kalk o
koltuktan! Ayıp ya!
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yalan söylüyorsun!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Oturduğun makamın ağırlığını bil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yalancı sensin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yaşından başından da utanmıyorsun.
Ayıptır ya! Senden bakan olur mu!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bize bakan lazım değil, gören lazım,
gören. Sen ancak bakan olursun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Neredeyse tabanca çekeceksin
millete! Senden bakan olur mu!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen….
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, hiç doğru
olmayan bir şey söyledi.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen… Sayın Şandır’a bir söz vereyim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Emrindeki polislerle saldıracağını mı
zannediyorsun CHP milletvekillerine! Ne zannediyorsun!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp be! Senden bakan olmaz!
MUHARREM İNCE (Yalova) – İstersen polisleri bizim üstümüze gönder!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Getir şimdi, getir polisleri!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na söz
vereceğim, ancak Sayın Şandır’ın bir talebi var.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, İçişleri Bakanı grubumuza
ait 2 milletvekili arasındaki farklı konuşmaya işaret etti. Bir farklılık
olmadığını ifade etmek istiyorum müsaade ederseniz buradan ya da…
BAŞKAN – Yerinizden Sayın Şandır; bir dakika…
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, MHP Grubu adına konuşan iki
milletvekilinin farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, öncelikle teşekkür
ediyorum.
Sayın İçişleri Bakanı bizim 2 konuşmacımız arasında polislerin
askerlik sorununun çözümü konusunda bir çelişki olduğunu, bir zıtlık olduğunu
ifade etti. Anlaşılıyor ki Sayın İçişleri Bakanı bizim konuşmacılarımızı doğru
değerlendirmemiş, iyi dinlememiş.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türk polisinin askerlik
sorununun çözülmesini istiyoruz. Hatta daha pratik, Sayın Bekir Aksoy’un
ifadesiyle, daha kısaltılmış bir sürede bu askerlik sorununun çözülmesini talep
ediyoruz. Diğer hatip arkadaşımız Kamil Sipahi Bey’in de polislerin askerlik
sorununun çözülmemesi yönünde bir fikri olmamıştır. Bunun tutanaklara geçmesini
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) - Sayın
Başkan 60’a dörde göre bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Bakan ismimi verip
ona göre…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman.
4.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, yerleşim yeri isimlerinin
değiştirilmesi için referandum yapılması gerektiği hakkındaki sözlerine ilişkin
açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, konuşmamda belirttiğim, İçişleri Bakanlığının hizmet
alanıyla ilgili, Türkiye'nin yüzölçümüne ilişkin rakamda bir dil sürçmesini
düzeltmek istiyorum. Buradaki miktar 759.452 kilometre kare olması gerekirken
yanlışlıkla 759.492 kilometre kare olarak söylenmiştir. Bunu düzeltmek
istiyorum.
İkincisi: Sayın Bakanım, bu yer isimlerinin verilmesi konusunda
5442 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesinin (Ç) ve (D) bentlerini gerekçe göstererek
bu onayın verilmesi için referandumu önerdi. Bende Sayın Bakanıma soruyorum:
Siz zaman zaman, ta 1970’lere, 1978’lere ve 1980’lere kadar bu işleri yaparken
bu halka sordunuz mu ki, referandum yaptınız mı ki şimdi bu halktan, referandum
yapılmasını istiyoruz? Bu nedenle bu isimlerin tekrar iadesini talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımızın 2011 mali yılı bütçe tasarısının yüce Meclisin
onayına sunulması vesilesiyle huzurunuzda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, dün akşam bir kalp ameliyatı geçiren Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’na Cenabıhak’tan acil şifalar
diliyorum ve Kıbrıs Türk toplumuna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bu
vesileyle de bir kez daha yüce Meclisin huzurunda Cumhurbaşkanımıza sağlık
dileklerimizi iletmek istiyorum.
Bütçe görüşmeleri, aslında yıllık bir muhasebe yapabilmek
açısından gerçekten büyük bir imkân sağlıyor. Bu vesileyle ben de 2010 yılı
içinde uluslararası konjonktürde yaşadığımız değişimler ve Türk dış
politikasının bu değişimlere verdiği tepkiler ve Türk dış politikasının
stratejik hedefleri doğrultusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Süre sınırlaması dolayısıyla aslında çok daha kapsamlı bir değerlendirmemizi
bir kitapçık hâlinde sizlere biraz sonra sunacağız. Bu nedenle, detaylara
girmeksizin genel perspektifle ilgili sunuşumu takdim etmek istiyorum.
Uluslararası sistem çok yoğun bir dönüşüm süreci geçiriyor,
klasik, jeostratejik dengeler sarsılıyor, küreselleşmenin getirdiği imkânlarla
uluslararası ekonomik, politik, güç dengeleri yeniden şekilleniyor; daha önce
gündemde olmayan çevre gibi, iklim değişikliği gibi, enerji stratejilerinin
küreselleşmesi gibi konular gündemimize giriyor. Bu derece yoğun bir dönüşüm
yaşayan, uluslararası konjonktürde bu dönüşümün dinamiklerini anlayan, ivme
kazanan bu tarih akışının ritmini tutabilen ülkeler önümüzdeki on yıllarda
uluslararası ilişkileri yönlendiren ülkeler olacaklar, aksine statik
yaklaşımlarla alışılagelmiş tepkiler verenler, defansif tepkilerle, savunmacı
tepkilerle bulundukları statükoyu korumaya çalışanlar ise bu tarihî akışının
dışında kalacaklar. Bu nedenledir ki takip ettiğimiz dış politika vizyoner,
ilkeli ve etkin bir dış politika olmak zorunda. Bu bir tercih meselesi değil,
bir zarurettir. Hangi Hükûmet olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ni gelecek on
yıllara taşımak için vizyoner, ilkeli ve etkili bir dış politika geliştirmek
zorunda. Bu açıdan bakıldığında sekiz yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde üç
temel hedefi gerçekleştirmeye çalıştık.
Birincisi: Bu küresel dönüşümün, uluslararası sistemik dönüşümün
ritmini yakalamak ve bu ritimde etkili olabilmek için küresel forumlardaki,
küresel örgütlerdeki etkili gücümüzü artırmak.
İkincisi: Soğuk savaş döneminden devraldığımız stratejik
yönelişlerimizi, stratejik ittifaklarımızı, bağlantılarımızı güçlendirmek,
tahkim etmek.
Üçüncüsü de: Bölgesel alanlarda, komşu havzalarda yönlendirici,
barış kurucu, barışı, istikrarı, refahı temin edici bir rol üstlenmek.
Birinci hedef açısından bakıldığında, 2010 yılında çok ciddi
mesafeler aldık. Her şeyden önce, küresel alanda en önemli uluslararası organ
olan Birleşmiş Milletler sisteminde son bir yıl içinde çok etkin bir dış
politika takip ettik. Bu ayın sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliğimiz bitmiş olacak. Ancak, iki yıl içinde öylesine etkin bir üyelik
süreci yürüttük ki, son Birleşmiş Milletler Irak özel toplantısına katıldığımda
birçok muhatabım Türkiye'nin tekrar ne zaman aday olacağını sordu. Çünkü iki
yıl içinde 2 dışişleri bakanları, 1 cumhurbaşkanları zirvesi yaptık. Barış
koruma misyonu konusunda, terörizmle mücadele konusunda özel oturumlar tertip
ettik. Terörizmle mücadele komisyon başkanlığı yaptık. Birleşmiş Milletler
adına Afganistan’da lider ülke konumu üstlendik. Kongo, Kore, Somali
konularında komite başkanlıkları ve uluslararası toplantılarda ev sahiplikleri
yaptık. Bu son derece etkin politika dolayısıyla, önümüzdeki dönemde,
önümüzdeki on yıl içinde, on yılı geçmemek şartıyla, tekrar Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliğine aday olmaya kararlıyız.
Bu çerçevede, bu etkinliğimizin bir devamı mahiyetinde, inşallah,
önümüzdeki mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan sonra en kapsamlı
Birleşmiş Milletler faaliyeti olan En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’na ev
sahipliği yapacağız, 13-14 Mayısta. Buraya 192 ülkeden temsilci katılacak ve 50
ülkeyi kapsayan En Az Gelişmiş Ülkeler Grubunun on yıllık dönem başkanlığını da
üstlenmiş olacağız. Onlar adına, uluslararası sistemin vicdanı, uluslararası
eşitsizliklere karşı bu eşitsizliklerle mücadelenin bayraktarlığı rolünü
Türkiye üstlenecek. Artık sadece doğu ile batı arasında değil, kuzey ile güney
arasındaki bütün gerilimlerde de etkin bir dış politika takip etmeye devam edeceğiz.
Medeniyetler ittifakıyla kültürler arasındaki gerilimi azaltırken en az
gelişmiş ülkeler konusunda aldığımız inisiyatifle de ekonomik gerilimleri sona
erdirmeye çalışacağız. Bir anlamda uluslararası sistemin vicdanı olma rolümüzü
sürdüreceğiz.
Benzer şekilde, Finlandiya’yla birlikte arabuluculuk girişimini
başlattık ve uluslararası bir arabulucular grubu oluşturuyoruz. Nükleer
silahsızlanma konusunda da Türkiye, Japonya, Avustralya ve Almanya’yla birlikte
yeni bir inisiyatif başlattı. Bu bağlamda, P5+1 ile İran arasındaki nükleer
görüşmelerin ocak ayının sonunda Türkiye'de yapılacağını da bir kez daha
dikkatlerinize getirmek istiyorum. Türkiye, nükleer enerji konusunda bütün
ülkelerin barışçıl yollarla nükleer enerji elde etme konusundaki hakkına sahip
çıkacak ama nükleer silahlara da en güçlü sesle karşı çıkacaktır.
Yine benzer şekilde, ele aldığımız inisiyatiflerle İstanbul’u bir
Birleşmiş Milletler şehri hâline getirmek için çabamızı sürdürüyoruz. Birleşmiş
Milletler bölgesel nüfus bürosunu aldık, önümüzdeki dönemde İstanbul’da bir
barış enstitüsü kurmak suretiyle ve yine benzer şekilde, yerel yönetimlerle
ilgili son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın aldığı yeni görevle
İstanbul’da bir küresel yönetim merkezi kurmak suretiyle, İstanbul’u
uluslararası sistemin merkez şehirlerinden biri hâline getireceğiz.
Bu çerçevede G-20 üyeliği konusunda aktivitelerimizi,
faaliyetlerimizi daha da artıracağız. Türkiye G-20’nin sıradan bir ülkesi
değildir. Biz G-20’nin, uluslararası ekonomik politiğin ana organı olmasına
önem veriyoruz. Geçmişte G-20 daha teknik bir nitelikteydi, daha siyasi bir
niteliğe bürünmesi ve Türkiye'nin bu konuda etkin bir rol üstlenmesi konusunda
da çalışmalarımızı devam ettireceğiz.
Çevre zirvelerinde ve enerji güvenliği konularında da Türkiye çok
ciddi inisiyatifler almıştır ve almaya devam edecektir.
Bu çerçevede, yine bu uluslararası etkinlikler bağlamında, daha
önce soğuk savaş döneminden intikal eden İslam Konferansı Örgütü, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, NATO, AGİT gibi
bağlantılarımız yanında son sekiz sene içinde, Arap Birliği ve Körfez İşbirliği
Konseyi’yle stratejik iş birlikleri kurduk, Afrika Birliği ile stratejik
diyalog mekanizması kurduk. Bu sene içinde ise Latin Amerika örgütü MERCOSUR’la
stratejik iş birliği anlaşması imzaladık, ASEAN’la yine özel statülü iş birliği
anlaşmasına imza attık. CICA dönem başkanlığını üstlendik.
Asya’da, Avrupa’da ve Afrika’da ne kadar uluslararası örgüt varsa,
Türkiye bunlarla stratejik iş birliğini geliştirecek ve bütün bu alanlarda
etkin söz sahibi olmak konumunu sürdürecek.
Buralardaki Türk vatandaşlarımızın aldığı görevler de son derece
çarpıcı şekilde, neredeyse geometrik şekilde artıyor. Son dönemde, bu yıl
içinde, NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, Türk Dünyası İşbirliği Konseyi Genel
Sekreterliği, Enerji Şartı Konferans Başkanlığı, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri Özel Temsilciliği, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı
-geçen yılın sonunda, bu senenin başındaydı- gibi uluslararası örgütlerde aktif
rol alan vatandaşlarımızın, milletvekillerimizin, büyükelçilerimizin sayısı
gittikçe artıyor.
Küresel alanda bu derece sesi gür çıkan Türkiye Cumhuriyeti
devletinin, tabii ki, geleneksel stratejik ittifaklara önem vermemesi söz
konusu olamaz. Bu çerçevede, Avrupa Birliği bizim için stratejik öncelik
niteliğini sürdürmeye devam ediyor. Avrupa Birliği, Türkiye için sadece bir dış
politika meselesi değildir; iki yüz yıllık modernleşme tecrübesinin,
modernleşme sürecinin en önemli aşamalarından biridir ve Avrupa Birliğiyle
ilgili çalışmalarımızı aksatmaksızın sürdüreceğiz. Bu yolda önümüze engeller
çıkaracaklar, bazen siyasi engeller koyacaklar, bazen haksız şekilde Kıbrıs
konusunu gündeme getirmeye çalışacaklar, bazen İslamafobi, yabancı karşıtlığı
gibi unsurları kullanarak Avrupa’da bizi engellemeye çalışanlar olacak. Bütün
bunlara rağmen, Türkiye, Avrupa Birliği yolundaki kararlı yürüyüşüne devam
edecek çünkü biz Avrupa tarihinin bir parçasıyız ve Avrupa’nın geleceği de
bundan sonra en çok Türkiye’den sorulacak, bu gerçeği kimse göz ardı edemez.
Yine bu çerçevede, bu dönem, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
Başkanlığını da devraldık. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı bugün
itibarıyla bir Türk, aranızdan çok değerli milletvekilimiz Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı da bendenizim. Dolayısıyla,
Avrupa Konseyinin yasama ve yürütme organlarının başında iki Türk bulunuyor.
Avrupa’nın geleceği konusundaki her türlü kararı almaya kararlıyız ve bu
dönemi, Avrupa Konseyinin yeniden yapılanma dönemi olarak ilan ettik. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de dahil olmak üzere Avrupa Konseyinin kurumlarını
yeniden inşa edeceğiz.
NATO’da Türkiye eskisinden çok daha aktif, belirleyici bir
politika yürütmektedir. Son Lizbon zirvesi de gösterdi ki, Türkiye’nin
tercihleri NATO için zorunlu tercihler hâline gelmiştir ve NATO politikaları
Türkiye’yle birlikte şekillenmektedir. Nitekim, geçen seneden devraldığımız bir
konu itibarıyla, neticelendiği için sizlerle paylaşmak istiyorum, NATO Genel
Sekreter Yardımcılığına da bir Türk Büyükelçi, Sayın Hüseyin Diriöz getirildi.
Bu, NATO tarihi boyunca aldığımız en üst düzey görevdir ve en stratejik genel
başkan yardımcılıklarından birini üstlendi.
Yine soğuk savaştan bugüne intikal eden önemli stratejik ilişkimiz
olması itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkimize büyük bir önem
veriyoruz. Bu ilişkiyi kuru “jeopolitik”, “stratejik” iş birliği kavramlarının
ötesine taşımak istiyoruz. Onun için Sayın Obama burada, bu Mecliste “model
ortaklık” kavramını ortaya attığında, bu kavramın içinin doldurulması için
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sadece askerî değil, ekonomik
ilişkilerin de geliştirilmesinin gerektiğini kendilerine her düzeyde vurguladık
ve nihayet Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan ve dış ticaretten sorumlu Devlet
Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan muhataplarıyla Türk-Amerikan ilişkilerinin
ekonomik geleceği konusunda ortak bir komite oluşturdular.
Bu vesileyle bir hususu, gündemde olan bir hususu yüce
Meclisimizin huzurundan bir anlamda yüce milletimize ve uluslararası kamuoyuna
duyurmak istiyorum: Son günlerde tekrar Türkiye’yi hedef alacak şekilde sözde
soykırım tasarılarını gündeme getirme çabaları var. Özellikle Amerikan
Temsilciler Meclisinin kapanışına yakın bir dönemde baskın bir girişimle bu
kararı Temsilciler Meclisinin Genel Kuruluna getirme çabası geçtiğimiz cuma
günü yaşandı, yarın da bu çabayı sürdürme konusunda bazı girişimler olduğunu
biliyoruz. Bu konuda ilk haberler bize ulaşır ulaşmaz hem Washington
Büyükelçiliğimiz oradaki muhatapları nezdinde hem de ben Sayın Clinton’la
doğrudan temas kurarak gerekli uyarılarda bulundum. Biz artık bu tasarıların
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerde Demokles’in
kılıcı gibi bu ilişkilerin üzerinde sallanmasına izin veremeyiz. Bu çerçevede
Sayın Başbakanımız da Sayın Obama’ya bugün bir mektup gönderdiler. Bu iftiralar
karşısında, bu hafıza dayatmaları karşısında Türk milleti ulusal onurunu
korumaya kararlıdır ve (AK PARTİ sıralarından alkışlar) yüce Meclisimizin de bu
konuda her zaman gösterdiği duyarlılığı göstereceğinden eminim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne zaman Sayın Bakan, ne zaman?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu bağlamda, yine
Amerika Birleşik Devletleri ile yürüttüğümüz çalışmalar ve küresel
politikalarla bölge politikaları arasındaki en önemli ara konulardan birisi de
terörizmle mücadele konusudur. Bu konudaki etkin iş birliğimizi de ve etkin
çalışmalarımızı da hem Amerika Birleşik Devletleri hem Avrupa Birliği hem de
bölge ülkeleri nezdinde sürdürmeye kararlıyız.
Üçüncü hedef olarak, bölge politikaları çerçevesinde komşu
havzalarda derinliğimizi, etkimizi ve bu havzalardaki barış, huzur, refah kurma
misyonumuzu geliştirme konusundaki çalışmalarımız 2010 yılında da devam etti.
Dört temel ilkeyi hep zikredegeldik bölge politikaları
çerçevesinde:
Birincisi, herkes için güvenlik. Gerek Balkanlarda gerek Orta
Doğu’da, gerek Kafkaslarda, Orta Asya’da herkes için güvenliği esas alan bir
dış politika takip ediyoruz.
İkincisi, üst düzey siyasi diyalog. Bütün bu bölgelerde, Hükûmetimiz,
doğrudan üst düzey siyasi diyaloğa büyük bir önem vermektedir.
Üçüncüsü, ekonomik entegrasyon. Biz, Balkanlarla, Kafkasya’yla,
Orta Asya’yla, Orta Doğu’yla mutlak anlamda vizelerin kalktığı, her türlü
insan, mal serbestiyetinin sağlandığı serbest ticaret, serbest vize rejiminin
uygulanmasını istiyoruz. Bu, bizim müteşebbisimize büyük bir imkân
sağlayacaktır ve bir anlamda, tarihin normalleşmesini de temin edecektir.
Dördüncüsü de kültürel etkileşim. Bu toprakların hepsi, bu
bölgelerin hepsi bizimle tarihdaştır. Nasıl vatandaşlarımızın hukukunu korumak
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizlerin görevidir, tarihdaşlarımızla
bağlarımızı korumak da millet olarak Türk milletinin tarihî bir misyonudur. Bu
çerçevede, hangi etnik ve mezhebî kökenden olursa olsun, bütün
tarihdaşlarımızla buluşmaya kararlıyız, tarihdaşlarımızla aramıza giren bütün
engelleri kaldırmaya da kararlıyız; onun için, bölge ölçekli politikalar
yürütüyoruz; onun için, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz; yine, onun için,
ikili ilişkilerimizde yeni arayışlar içindeyiz.
Bölge ölçekli mekanizmalar çerçevesinde, Körfez İşbirliği
Konseyiyle kurduğumuz stratejik diyaloğu, Balkanlarda bu sene içinde Güneydoğu
Avrupa Ülkeleri Zirvesi Platformu’na Başkanlık yapmamızı zikredebilirim.
Yine, Orta Asya’da, yirmi yıl sonra ilk defa Türk dünyası bir yapı
içinde bir araya geldi ve Türk Dünyası İşbirliği Konseyi kuruldu. Bu, daha
önceki zirvelerin kurumsal bir nitelik taşıması ve… Merkezi de İstanbul’da
oldu. Bu sene 15-16 Eylülde yaptığımız ikinci zirveyle de Türk Dünyası
İşbirliği Konseyi fiilen tarih sahnesine çıkmış oldu.
Yine, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz. Balkanlarda,
Bosna-Hersek-Türkiye-Sırbistan arasında, yine Bosna-Hersek-Türkiye-Hırvatistan
arasında; Orta Doğu’da, Türkiye-Ürdün-Lübnan-Suriye arasında; Orta Asya’da
Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan arasında bu benzer mekanizmalarla iş birliğini
geliştiriyoruz ve nihayet ikili ilişkilerimize yeni bir mahiyet kazandırıyoruz.
Aslında, “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” adında yeni bir
mekanizmayı bölge literatürüne soktuk. Sayın Başbakanımızın eş başkanlığında
muhataplarıyla yapılan ortak kabine toplantıları anlayışına dayanan bu yaklaşım
ile şimdiye kadar Suriye, Irak, Rusya, Yunanistan, Lübnan, Ürdün ve Libya’yla
bu toplantıları gerçekleştirdik, önümüzdeki dönemde -Azerbaycan’la anlaşmayı
yaptık- Azerbaycan’la, Kazakistan’la, Bulgaristan’la da benzer mekanizmaları
kuracağız. Bu bölgelerde vize kaldırma çalışmalarımızı en etkin şekilde de
sürdürmeye kararlıyız. Böylece, bölgeyle bütünleşme çabalarımız en üst noktaya
ulaşacak.
Bazı sorun alanlarıyla ilgili politikamızı da vurgulamak
istiyorum. Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü ve egemenliği Balkan politikamızın
esasıdır. Bosna-Hersek’te bu dönemde sürdürülen hükûmet kurma çalışmalarına
katkımızı vermeye devam ediyoruz. Geçen sene içinde, bir sene içinde
Saraybosna’ya 9 kere gittim, gerekirse 19 kere gideceğiz ama Bosna-Hersek
halkının bir daha benzer acıları yaşamasına izin vermeyeceğiz.
Yine, Orta Doğu’da, Irak’ta hükûmet çalışmalarında her türlü
katkıyı vermeye çalıştık. Bizim için Iraklı Iraklıdır, etnik ve mezhebî
kökenine bakmayız, hepsi kardeşimizdir, hepsi tarihdaşımızdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onların birinin burnunun kanamasına izin vermeyiz.
Bugünlerde inşallah Irak Hükûmeti bütün grupları kapsayan o hükûmet
çalışmalarını tamamlayacak ve güçlü bir devlet olarak tekrar aramıza dönecek.
Irak’la ilgili ilişkilerimizi geliştirmeye kararlıyız.
Benzer şekilde Lübnan’da bir kriz çıkmasına, Lübnanlı
kardeşlerimizin aralarında problem olmasına izin vermeyeceğiz. Onun içindir ki
Sayın Başbakanımızın Lübnan ziyaretinde hepimizin gururla takip ettiği o
muhteşem tablolar ortaya çıktı. Bugün Orta Doğu’da, Balkanlarda, Orta Asya’da
Türk Bayrağı egemenliğin, özgürlüğün, onurun simgesi olarak her yerde
dalgalanıyor ve dalgalanmaya devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Asya politikalarımızı bir bütün olarak görüyoruz; Kafkasya, Orta
Asya, Güney Asya, Doğu Asya politikaları bizim için bir bütündür. Orta
Asya’daki her türlü iş birliği çalışmasına katkı vereceğiz. Orada da,
Kırgızistan’da iç çatışmalar çıktığı anda müdahil olduk. 2 kez Kırgızistan’a bu
vesileyle gittim. 2’nci gidişimde bütün çatışan tarafları, 120 çatışan lideri
bir araya topladık, 1 Ekimdeydi; tek bir söz aldık onlardan: 10 Ekimde
yapılacak seçimlerin suhuletle yapılmasını temin etmek. Bunun için beraber bir
barış ağacı diktik. Hamdolsun, bir hafta sonra yapılan seçimlerde en ufak bir
gerginlik yaşanmadı. O oturuma, Ulusal Uzlaşı Toplantısına Kırgızistan Cumhurbaşkanı
Sayın Roza Otunbayeva ile bendeniz eş başkanlık yaptık ve başka herhangi bir
yabancı yetkili oldu. Kırgızistan’da da var olmaya devam edeceğiz,
Bosna-Hersek’te de, Irak’ta da, Lübnan’da da, Azerbaycan’da da. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu ülkelerin, bu devletlerin ayağa kalkmaları için ne
gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bu bizim tarihî misyonumuzun bir gereği.
İsrail’le ilişkilerimiz konusu gündeme geldi. İsrail konusunda
takip ettiğimiz politika da tamamıyla ilkesel bir politikadır. Taleplerimizi
net olarak dile getirdik, uluslararası toplumu harekete geçirdik. Evet, Sayın
Başbakanımızın bu kürsüden daha önce söylediği gibi, bu işin peşini bırakacak
değiliz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, vatandaşlarının hukukunu korumaya
kararlıdır ve bu konuda herhangi bir taviz vermek de söz konusu değildir. Her
türlü çalışmayı yapacağız, bütün uluslararası forumlarda bunu dile getireceğiz
ve özür ve tazminat da dâhil olmak üzere bütün taleplerimizin yerine
getirmesinin takipçisi olacağız.
İran konusunda nükleer müzakereler suretiyle İran’ın uluslararası
toplumla barışması konusunda her türlü çabayı gösterdik, göstermeye devam
edeceğiz ve bu konuda herhangi bir yeni gerilimin bölgemizi esareti altına
almasına izin vermeyeceğiz.
Afrika’da bütün dünyanın ilgisini çeken bir yeni stratejik açılım
gerçekleştirdik; 19 Afrika ülkesinde büyükelçilik açma kararı almıştık, bunun
8’ini tamamıyla tekmil ettik, bitirdik. Bu yıl içinde geri kalanları da
tamamlayacağız. Böylece, iki sene önce 12 büyükelçimizin olduğu Afrika
kıtasında 31 büyükelçimiz olacak ve bütün kıtalarda, Afrika’da, Asya’da,
Pasifik’te, Latin Amerika’da, Türk Bayrağı her yerde dalgalanacak ve
dalgalandığı yere de barış, huzur, güvenlik ve istikrar getirecek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz, uluslararası toplumda sesi gür çıkan, geçmiş stratejik
bağlantıları güçlü şekilde devam ettiren, bölgesinde de öncü rolle barışı,
huzuru, güvenliği sağlayan bir dış politikayı devam ettireceğiz.
Bu düşüncelerle yeni bütçemize destek vereceğinizi ümit ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, şahsı adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, İçişleri Bakanlığının
bütçesi üzerine şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, adil bütçeler, adil yönetimler ve
demokratik uygulamalar için vardır ama ne yazık ki AKP Hükûmeti bu anlayıştan
uzaktır. Demin Sayın İçişleri Bakanının söylediklerinin aksine bu ülke
coğrafyasında en demokratik bir eyleme bile tahammül etmeyen polis, muhalif
kesimlere cop, biber gazı ve gözaltılarla amansızca mücadele etmektedir.
Kürtler söz konusu olunca saldırıların dozu daha da artarak gerçek mermi,
panzer ve gaz bombaları kullanılmaktadır. Bu olaylar sonucunda onlarca çocuk ve
büyük, polis kurşunuyla yaşamlarını yitirmiştir. 2010 yılında sadece Hakkâri ve
ilçelerinde toplumsal olaylarda polisin orantısız güç kullanması sonucunda 20’ye
yakın çocuk ve yetişkin atılan gaz mermileriyle ağır yaralanmışlardır.
Bir de güvenlik güçleri tarafından öldürülenlerden birkaç örnek
verirsek, Hakkâri de İkbal Yaşar, Fahrettin Şedal, Abdülsamet Erip, Enver
Turan; Diyarbakır’da Ceylan Önkol, Aydın Erdem, Ferhat Taruk, Çekdar Kınay;
Şırnak’ta 18 aylık Mehmet Aytun, 10 yaşındaki Diren Basan, 8 yaşındaki Umut
Furkan Akçil ve 4 yaşındaki Saliha İdem; Van’da 14 yaşındaki Mehmet Nuri
Tançoban, 13 yaşındaki Oğuzcan Akyürek güvenlik güçlerinin kullandığı gaz mermileri
ve gerçek kurşunlarla yaşamlarını yitirmişlerdir. Bunlar sadece birkaç kişi.
Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyoruz: Bir hafta önce
Yüksekova’da Sedat Karadağ’ı silahla ağır yaralayan kar maskeli polis ve
jandarmalar hakkında bir işlem başlattınız mı yoksa bu da diğer olaylar gibi
maskeli demokrasinin kurbanı mı olacaktır? Biraz önce isimlerini saydığım
öldürülen çocukların failleri hakkında Sayın Bakan herhangi bir soruşturma,
yasal işlem başlatmış mıdır?
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, polis ve jandarma bu yetkiyi
ve de zorbalığı tam da birinci elden gelen talimatlardan almaktadır. Ne diyordu
Sayın Başbakan -bunu çokça söylüyoruz ama yanlış her şeyi anlaşılıncaya kadar
söylemekte de devam edeceğiz- “Çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yapın.”
diyordu, son olarak da “Ben polisimi ezdirmem.” diyordu. Kimse polisi ezmiyor,
maalesef, hep polis yurttaşı eziyor. Ama kusura bakmayın Sayın Başbakan, Sayın
Bakan, biz de bu ülkenin gençlerini ve çocuklarını polis ve jandarmalarınıza
öldürtmeyeceğiz. Bu halkın geleceğini, kardeşliğini ve barışını sizin ayrımcı
ve şiddet politikalarınıza da kurban ettirmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül referandumu ardından yüzde 95
boykotun çıktığı Hakkâri ve Şırnak için Sayın Başbakan “Bu iller için özel tedbirlerimiz
var.” demişti. Bu açıklamanın hemen ardından Sayın İçişleri Bakanı jet hızıyla
havadan Hakkâri’ye indi, oradan da Şırnak’a geçti. Sayın Bakan hiçbir sivil
toplum kuruluşu ve bireyiyle görüşme yapmadı, sadece güvenlik güçleriyle
görüşmeler yaptı. Soruyoruz Sayın Bakana: Bu ziyaretiniz sonucunda Hakkâri’de
hangi özel güvenlik birimlerini uygulamaya koydunuz?
Zaman dar, son olarak başka bir şey söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, tüm yaşanan bu acılar, hukuksuzluklar
yetmiyormuş gibi demin bazı konuşmacılar da savcılara bir kez daha çağrı
yaptılar, empatiden uzaklaşarak Kürt halkının değer yargılarını incittiler ve
işte bu da tam çeyrek asır şiddet ve çatışma kültürüdür. Bilinmelidir ki ana
dil ve demokratik hakların kullanımı kimsenin iznine bağlı değildir. (BDP
sıralarından alkışlar) Kürt halkının hassasiyetlerine ve değer yargılarına
hakaret etmek de hiç kimsenin haddi değildir.
Bu ifadelerle konuşmama son verirken tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş görüşmelerin
devam etmesine dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İçtüzük madde 72 gereğince
görüşmelerin devam etmesini arz ve talep ederiz.
M. Rıza Yalçınkaya Birgen Keleş Ali Koçal
Bartın İstanbul Zonguldak
Tayfur Süner Ergün Aydoğan Atilla Kart
Antalya Balıkesir Konya
Osman
Kaptan
Antalya
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yeterince açıklık getirilmediği için.
BAŞKAN – Oylarınıza sunacağım: Kabul edenler…
III. – YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz. (AK
PARTİ sıralarından “Oylamaya geçti” sesleri) Bir dakikadır ayakta bekliyorum.
[AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın İnce, Sayın Ekici, Sayın Köse, Sayın Güner, Sayın Özdemir,
Sayın Tütüncü, Sayın Erbatur, Sayın Yalçınkaya, Sayın Güvel, Sayın Oksal, Sayın
Süner, Sayın Ersin, Sayın Pazarcı, Sayın Küçük, Sayın Aydoğdu, Sayın Barış,
Sayın Elekdağ, Sayın Emek, Sayın Susam, Sayın Yıldız.
İki dakika süre veriyorum yoklama için.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Soru sormak için sisteme giren Sayın Tankut, Sayın Güvel,
Sayın Çalış, Sayın Çelik, Sayın Varlı, Sayın Uslu, Sayın Özdemir, Sayın Süner,
Sayın Taner, Sayın Paksoy, Sayın Enöz, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Orhan,
Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya, Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın
Şandır ve Sayın Aydoğan, yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır; on
dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.
Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, bugün basına düşen
haberlerde Diyarbakır’da yapılan sözde Demokratik Özerklik Çalıştayında Kürt
sorununun çözümü için demokratik özerklik modeli taslağı hazırlandığı ve
taslakta hedefin demokratik özerk Kürdistan inşası olduğu belirtilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde bir milletvekili bu Mecliste “Anayasa’yı ve yasaları beklemeyeceğiz,
Kürtçeyi her alanda kullanacağız.” demiştir. Dolayısıyla Hükûmetinizin bilerek
veya bilmeyerek destek verdiği bu ihanet açılımı devam ederken İçişleri Bakanı
olarak devletin yasalarını tanımayan, ülkeyi bölmeyi açıkça ilan edenlere karşı
çok mu çaresizsiniz yoksa çok mu hoşgörülüsünüz? “Anayasa ve yasaları
beklemeyeceğiz.” cümlesi son derece manidardır. Acaba PKK ve onun
temsilcilerine Anayasa’nın ve yasaların onların istekleri doğrultusunda
değiştirileceği sözünü mü verdiniz ki böyle konuşmaktadırlar?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.
İçişleri Bakanını Grup Başkan Vekilimize söylediği sözler
nedeniyle özür dilemeye davet ediyorum.
Sayın Bakan, komşularla sıfır sorun var diye yola çıktınız,
neredeyse tüm ülkelerle yaşanan sorunlar arttı. Azerbaycan’la durumumuz hiç
olmadığı kadar kötü, Irak siyasetinde hiçbir belirleyiciliğimiz kalmadı,
Ermenistan açılımının sonuçları ortada, Orta Doğu’da barış sürecinin tamamen
dışında kaldık, Avrupa’yla ilişkiler en alt düzeyde, Mısır’da ders kitaplarında
Osmanlı işgalci olarak tanımlanmaktadır, Kıbrıs konusunda hiçbir ilerleme
yoktur. Öz eleştiri yaptığınızda kendinizi başarılı buluyor musunuz?
İkinci sorum: İslam ülkeleri toplantılarında Kıbrıs ile ilgili
alınan kararların hiçbiri uygulanmamıştır. Kıbrıs’ın izolasyonu en sert biçimde
devam etmekte, AB verdiği sözleri tutmamaktadır. Bu konuda bir politika
zafiyeti gözleniyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim ilk üç sorum Sayın İçişleri Bakanına:
Sayın Bakan, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin bir sonraki
yerel yönetimler seçimlerinde statüsü ne olacak?
İkinci sorum: İstanbul ilinde binaların yüzde 80’inin yapı
kullanım izni olmadığı tespit edilmiştir. Bu problemi çözmeyle ilgili bir
çalışmanız var mı?
Bir diğer sorum: Sahil güvenlik ve hudut güvenliğiyle ilgili yeni
düzenleme çalışmanız var mı?
Bir diğer sorum Sayın Dışişleri Bakanına:
Sayın Bakan, Hükûmetinizce Neçirvan Barzani Türkiye’ye davet
edildi, sonrasında da Erbil’de açıklama yaptı: “Türkiye stratejik
ortağımızdır.” Diplomatik olarak bu ne demektir, açıklar mısınız?
BAŞKAN – Sayın Varlı...
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dışişleri Bakanına soruyorum:
Sayın Bakan konuşmasında Irak ile ilişkilerimizden bahsederken
“Orada yaşayan bütün halklar bizim kardeşimizdir. Bunların burunlarının
kanamasına bile müsaade etmeyiz.” dedi. Ancak biliyoruz ki yüzlerce Türkmen
katledildi. Sayın Bakanın bu konuda tepkisi nedir, bunu bilmiyoruz.
İki: Ermeni protokolüyle ilgili hiçbir açıklamada bulunmadınız.
Bunun sebebi bu konuda utandığınız için söyleyecek sözünüz olmadığından mı
kaynaklanıyor?
Üç: Rasmussen Danimarka Başbakanıyken ülkede Peygamber
Efendimiz’in karikatürleri dolaştırıldı. Rasmussen daha sonra NATO Genel
Sekreterliğine aday olduğunda Sayın Başbakan haklı olarak tepki koydu, “Özür
dilemezse oy vermeyiz.” dedi. Ancak Türkiye Rasmussen’e olumlu oy kullandı.
Bunun izahı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelik...
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben iki
soru soracağım, ikisini de İçişleri Bakanına yöneltmek istiyorum.
Birincisi: Geçen gün bir ile bir vali atanıyor altmış dört
yaşında, on bir ay sonra yaş haddinden emekli olacak. Aynı ilin valisi iki yılı
doldurmadan görevden alınıyor. Atama gerekçeleri nedir? Bu soruyu Isparta
Milletvekilimiz Sayın Korkmaz adına da soruyorum.
Diğer sorum: Belediyelerde en büyük yolsuzluk, kanımca, imar
yolsuzluklarıdır. Bu hususta acaba kaç adet soruşturma açılmıştır?
Soruşturmaların akıbeti ne olmuştur? Ankara ve İstanbul Büyükşehir
Belediyelerinde basında yer alan imar yolsuzlukları iddiaları hakkında ne
yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım İçişleri Bakanımıza.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında şehit yakınları ile
gazilerimiz veya yakınlarına tanınan istihdam hakkı kapsamında Bakanlığınızda
atama bekleyen kaç başvuru vardır?
İkinci sorum: Birçok vatandaşlık işlemleri T.C. kimlik numarasıyla
yapılmaktadır. Bu sebeple, muhtarlıklarımızın gelir kaybını nasıl telafi etmeyi
düşünüyorsunuz? Muhtarlarımızın sorunlarını giderici bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum:
Personel giderleri tertibinden yapılan ödemelerde ödül ve
ikramiyeler kaleminden kullanılan ödeneklerin maalesef bazı görevlilere düzenli
bir gelir kaynağı hâline geldiği gözlenirken, bazı görevli memurların yıl
içerisinde hiçbir maaş taltifiyle ödüllendirilmedikleri görülmektedir. Bugün
karakollar, Hassas Bölgeler Koruma Şubesi, muhabere, Eğitim Şube Müdürlüğü ve
diğer destek şube müdürlüklerinde… Bunlar da teşkilatın tüm yüklerini
sırtlarında taşımaktadırlar. Bu kalemden ödenen ödeneklerin sürekli aynı
görevlere yazılmaması, saydığım birimlerdeki görevlilere de yazılması konusunda
hassasiyet gösterilmesi ve dağılımda adaletin sağlanması için herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Bakan, 2010 yaz mevsimi süresince
Antalya’da birçok turist servisi kaza yapmıştır. Bu kazalarda ölen ve yaralanan
turistlerimiz olmuştur. Turistik amaçlı taşımacılıkta kullanılan araçların
standartları, yollardaki hız durumları ve şoförlerin araçları kullanım süreleri
yeterince denetlenmekte midir? Bu denetimler Kültür ve Turizm Bakanlığıyla
koordineli bir biçimde düzenli olarak yapılmakta mıdır?
Sayın İçişleri Bakanını, Grup Başkan Vekilimize “yalancı” diye
hitap etmiştir, özür dilemeye davet ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın İçişleri Bakanına: Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsündeki Kürtçe konuşmalar karşısında Meclis Başkanının ve
sizin “Türkiye'nin resmî dili Türkçedir.” açıklaması yapmanıza rağmen, neden
bugüne kadar, hemen hemen her konuda ahkâm kesen ve şu anda güneydoğuda bulunan
Sayın Başbakan bir açıklama yapmamaktadır? Bu, partinizin politikası gereği
midir?
İki: Dün Kanal7 Televizyonundaki bir programda, muhabirin, PKK
elebaşı Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla demeç vermelerini nasıl
karşıladığınızı sorması üzerine, sizin “Öcalan kendi siyasetini savunuyor.”
şeklinde cevap verdiğinize dair vatandaştan gelen tepkiler var. Bu konunun
doğrusu nedir, işin aslı nedir?
Üç: Belli grupların güvenlik güçlerine taşlarla, molotoflarla
saldırması karşısında polisimize itidal tavsiye ederken, haklarını arayan
işçilerin ve masum taleplerini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Ben İçişleri Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan, iktidara gelirken
“Araba saltanatını önleyeceğiz.” dediniz, katbekat artırdınız. Örneğin,
Fransa’da kamuya ait taşıt sayısı 9 bin, Japonya’da 10 bin, Almanya’da 11 bin,
İngiltere’de 12 bin adettir, bizde ise 115 bindir. Fakir fukaranın paralarıyla
alınan bu araçlar resmî, gayriresmî işlerde kullanılmaktadır. Aynı zamanda, söz
konusu araçlar hem sivil hem resmî iki plaka taşımaktadırlar. Bu konuda bir
tedbir almayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Hâlen yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve benzer
sebeplerle Bakanlığınızca açığa alınan belediye başkanı sayısı kaçtır?
Partilerine göre dağılımı nedir?
Üçüncü sorum: Terörle mücadele kapsamında güvenlik kuvvetlerine
yardımcı olan köy korucusu sayısı kaçtır? Köy korucularının 600 bin TL
civarında maaş dışında diğer sosyal hakları ne durumdadır? Bu konuda bir
düzenleme yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mavi Marmara’daki şehit edilen vatandaşlarımız için uluslararası
hukuk işletiliyor mu? Son durum nedir? İsrail Türkiye’ye özür ya da tazminat
ödemeyi reddetti. Bu durumda ne yapacaksınız?
ABD’de sözde Ermeni soykırım tasarısının yarın Genel Kurula
indirileceği biliniyor. Siz ne yapıyorsunuz?
Yunanistan’ın kara sularını 12 mile çıkarması hâlinde “casus
belli” dediğimiz, yani savaş sebebi sayacağımız daha önce karar altına
alınmıştı. Şimdi bu kararımızın Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nden çıkarıldığı
söyleniyor, bu doğru mudur?
Sayın Bakan, bu gelişmelerin hepsi ülkemizin aleyhine
gelişmelerdir. Bunlar dış politikadaki sıfır sorun politikalarınızın bir sonucu
mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun sayın bakanlar… (CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan önce Grup
Başkanvekilimizden özür dilesin, ondan sonra Sayın Bakanı dinleyeceğiz, yoksa
dinlemeyeceğiz Sayın Bakanı.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, sisteme giremediğim için…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekili…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, bakın, sisteme giremediğimi
söyledim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Adil davranmanız lazım, sisteme benim dışımdaki
o şeylerden dolayı giremediğimi söyledim ve söz verdiniz, soru sormama imkân
tanıyacağınızı söylediniz.
BAŞKAN – Sayın Yaman, benim yapabileceğim bir şey yok ki, liste
elimde, henüz… Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın Şandır ve Sayın Aydoğan’a da söz
veremedim.
Sayın Bakan, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Bakın, teknik personel de size durumu izah
etti, yani daha başlangıcından itibaren…
(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Bakan…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan önce özür dileyecek,
ondan sonra dinleyeceğiz, aksi takdirde dinlemeyeceğiz Sayın Bakanı.
BAŞKAN – Başlasın konuşmaya, ondan sonra, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Üç dakikam geçti Sayın
Başkan, üç dakikamız gitti. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan Meclise saygılı olacak,
saygılı olmayı öğrenecek!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Kamu malına zarar veriyorsunuz, kamu malına
zarar vermeyin!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Oturduğu makamın hakkını verecek
önce Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Soru-cevap işlemine devam edeceğiz.
Sayın Bakan, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Hani söz verecektiniz Sayın Başkan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Güvel’in bir sorusu vardı, “Komşu ülkelerle sıfır sorun.”
ilkesine rağmen problemlerimizin arttığını iddia etti ve öz eleştiri yapıp
yapmadığımı sordu.
Bu görevi yürüten birisi olarak şunu ifade etmek isterim: Her gece
yatmadan önce, her sabah da kalktığımızda öz eleştiri yaparız, bu görevin
gereğidir. Gerektiğinde de, sağlam temelde bir eleştiri olduğunda da bunu
dikkate alırız ancak şimdi gerçekten elimizi vicdanımıza koyalım ve bakalım:
Komşu ülkelerle ilişkilerimiz bahsedildiği gibi sıkıntılı mı? Yani dünyada veya
bölgemizde herhangi bir gözlemci, herhangi bir ülke, Türkiye’yle bölge
ülkelerinden herhangi biri arasında kısa dönemde, orta vadede bir kriz
beklentisi içinde mi? Böyle bir şey söz konusu değil. Bütün komşularımızla
ilişkilerimiz en üst düzeyde gelişmiştir ve bu ilişkileri geliştirmeye devam
edeceğiz.
Azerbaycan’la ilişkilerimiz soruldu. Azerbaycan ile Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nı imzaladık ve ilk defa,
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tarihinde ilk defa iki Hükûmet ortak toplantı
yapacak. Geldiğimiz ilişki düzeyi budur. Azerbaycan’la Nabucco dâhil, Şahdeniz,
Bakû-Tiflis-Ceyhan gibi tarihî projeler bizim iktidarımız döneminde hayata
geçirilmiştir.
Orta Doğu barış sürecinin dışında kaldığımızı iddia etti, böyle
bir şey söz konusu değil. Zaten Orta Doğu barış sürecinin tıkandığı nokta bütün
dünyaca malum. Daha on beş gün önce de Sayın Abbas Ankara’daydı ve Orta Doğu
barış süreciyle ilgili katkılarımızı talep etti.
Yine Irak’taki etkimizin azaldığından bahsettiler. Söz konusu
değil. Irak’ın her köşesiyle dostluk, kardeşlik bağlarımız sürüyor ve bundan
sonra da ebediyete kadar sürecek. Irak’la ilişkilerimiz iki egemen komşu ülke
olarak, içişlerine müdahale etmeyen iki komşu ülke olarak ama toplumsal
ilişkileri de öne çıkaran bir politika çerçevesinde en etkin şekilde
yürütülmektedir.
İkinci sorusu “İslam Konferansı Örgütü Kıbrıs konusunda kararları
uyguluyor mu?” sorusuydu. Doğrusu, gelişmeleri biraz yakından takip etmesini
tavsiye ederim. Yakın dönemde, şu anda on dokuz toplam dış temsilciliği var
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin. Bunun büyük çoğunluğu İslam Konferansı
Örgütü üyeleri ve yakın dönemde -sadece 2006’dan bu yana açılanları söylüyorum-
Kırgızistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri
temsilcilikleri açıldı. Lazkiye ile Magosa arasında ilk defa feribot seferleri
başlatıldı. Bunlar İslam Konferansı Örgütünde yürüttüğümüz etkin politikaların
bir sonucu.
Sayın Çalış “Barzani stratejik ortaklıktan bahsetti, bu konuda
kastı nedir?” diye sordu. Doğrusu bunu, kastının ne olduğunu Sayın Neçirvan
Barzani’ye sormaları gerekir ancak ben daha açık bir ifadeyle bizim kastımızın
bu ilişkilerden ne olduğunu ifade edeyim: Orta Doğu’da, Balkanlarda,
Kafkaslarda, yakın havzalarımızda kimler varsa, hangi etnik gruba, hangi
mezhebe mensup olurlarsa olsunlar bizim sadece stratejik ortağımız değil,
kardeşimizdir, onların da geleceğini kendi geleceğimiz olarak görürüz. Onlar
arasında da bir fark gözetmeyiz.
Sayın Varlı Türkmenlerin durumunu sordu. Türkmenlerin durumuyla
ilgili… En yakından takip ediyoruz. Telafer’deki en ufak bir aşiret arasında
çıkan tartışmaya anında müdahale ediyoruz. Ben Musul’a gittiğimde bir gün
kaldım. Telafer’deki bütün Türkmen aşiretlerini toplayıp orada bir barış
sağlamaya çalıştık. Ancak takdir edersiniz ki, Irak’ın şartları, oradaki
Türkmen kardeşlerimiz arasındaki bazı ailevi ihtilaflar, bu konularda ciddi
sorunlar doğuruyor, ama ister Musul’da olsun, ister Telafer’de olsun, ister
Kerkük’te, ister Diyala’da, Tuzhurmatu’da olsun hepsiyle bütün Türkmen
kardeşlerimizle ilişkilerimiz sürüyor ve son seçimlerde Türkmenlerin sandalye
sayısı -Irak Türkmen Cephesinin- 1’den 6’ya çıktı, bütün Irak Meclisindeki
Türkmenlerin sayısı da 10’u aştı ve ortak bir grup da oluşturdular. İster yakın
bölgemizdeki Kürt kardeşlerimiz olsun ister Sünni Arap kardeşlerimiz, ister Şii
Arap kardeşlerimiz, isterse Türkmen kardeşlerimiz olsun hepsinin canları bizim
için azizdir, onların canlarını korumak konusunda elimizden geleni yapmaya
devam edeceğiz.
Sayın Enöz, Mavi Marmara konusunu sordu. Bu konuyu gün be gün
takip ediyoruz ve biraz önce izah ettiğim gibi, her zeminde bu konuyu gündemde
tutmaya devam edeceğiz.
Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’yle ilgili Sayın Bölükbaşı da
sormuştu, bir kez daha teyit ediyorum: Bu belgeler gizlidir, bu belgelerle
ilgili yapılan spekülasyonların tümü asılsızdır.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekrar saygıyla selamlıyorum. Biraz önce görüşmelerde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın İnce’yle ilgili şartlı bir
cümle kullandım, hiç kimseyi rencide etmek gibi bir niyetim yok. Eğer öyle bir
şey anlaşıldıysa, düzeltiyorum, “yanlış bilgilendirme” diye alınsın o, tutanağa
da öyle geçsin. Yoksa, bu görüşmeler içinde bazen sürçülisan hepimizde
olabilir.
Burada Sayın Çelik’in sorusu vali atamasıyla ilgili. Yani Sayın
Çelik valilikten gelmedir, valiliğin istisnai görevlendirme olduğunu bilirler.
Belediyelerde imar yolsuzluğuyla ilgili, imarla ilgili bugüne
kadar tabii belediyelerde doğrudur, imar konusu çok soruşturma yapılır.
2004-2010 yılları arasında imar mevzuatına aykırılık gerekçesiyle Bakanlık
makamından alınan ön inceleme onaylarının partilere göre dağılımı: AK PARTİ
451, CHP 306, MHP 111, DP 111, BDP 13, diğer 65, toplam 1.057’dir.
Onun dışında, Sayın Özdemir’in söyledikleri var. Şimdi, burada
bilgiler var ama vakit yetmeyecek. Özellikle ben Sayın Özdemir’e, polisimizin
mali hakları, özlük haklarıyla ilgili hem konuşmasında hem de sorusunda gündeme
getirdiği hususlar için teşekkür ediyorum, destek kabul ediyoruz, hassasiyeti
bizim için önemlidir.
Antalya’yla ilgili, bu şeylerle ilgili burada yine bilgi var, ben
onu Sayın Süner’e yazılı olarak göndereceğim. Otobüs ve özellikle turistleri
taşıyan otobüslerle ilgili, onu da biz önemli görüyoruz.
“Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma vesaireyle ilgili şu anda açığa
alınan var mı?” Tam sebepleri, gerekçeleri burada yok ama şu anda açıkta olan 8
belediye başkanı hâlen vardır, onu da ifade etmiş olayım.
Diğer bir soru şehitlerimizle ilgili. Şehit yakınlarından şu anda
kaç kişi işe alınmak için başvurmuş, bekliyor? Bu konuda yüce heyetinizi
toplamıyla ilgili bilgilendireyim. Biliyorsunuz, 3713 sayılı Kanun gereğince
şehitlerimizin bir yakını işe alınır. Şu ana kadar memur olarak 7.841, işçi
olarak 2.294 ve sözleşmeli olarak da 681, toplam 10.816 kişi şehit yakını
olarak işe alınmıştır. Şu anda da hâlen başvurmuş ve işlemi devam eden yirmi
dosya mevcuttur.
Bunun dışında, araba saltanatı gibi, arabalarla ilgili bir sorusu
var Sayın Paksoy’un. O konuda biz kendisine -bu ve benzeri bazı sorular var-
bilgileri sunalım.
Köy korucularıyla ilgili soru var. Biliyorsunuz, köy korucularının
özlük haklarıyla ilgili 22’nci Dönemde Parlamentomuz ciddi bir düzenleme yaptı.
İlk defa sosyal güvenlik hakkı verildi, yeşil kart, sağlık sigortası uygulaması
ve emeklilik hakkı verildi ama özlük haklarıyla ilgili yine talepleri var
tabii, sizlere de bunlar geliyordur, biliyorum.
Bir de muhtarlarla ilgili soru vardı. Onu daha önce de ifade
ettim, muhtarlarımızla ilgili bir köy kanunu çalışmamız var. Bu,
Bakanlığımızdan çıktı. Üzerinde çok uzun çalışıldı. Şu anda Bakanlar Kurulunun
gündemindedir. Hem köylerimizde ciddi bir, farklı bir düzenleme getiriliyor -ta
1924 yılında çıkmış Köy Kanunu’muz yeniden ilk defa düzenleniyor- hem de orada
köy ve mahalle muhtarlarımızla ilgili özlük hakları konusunda düzeltmeler
yapılacak. Bu konuda da daha ayrıntılı çalışmalar o tasarımız içinde mevcuttur.
Onun dışında, burada, özellikle, tabii, terörle mücadele
konusunda, işte güneydoğudaki bazı çalışmalar, özerklik, vesaire kavramları
konusunda, bunlarla ilgili bu kısa sürede doğrusu değerlendirme yapmak da
istemiyorum. Yazılı olarak şey yapalım.
Tabii, insanlar bir şeyleri konuşuyorlar falan, yani
değerlendiriyorlar. Onların gerekçeleri kendilerine aittir ama bazı şeyler var
ki, iki dil falan gibi, Türkiye’de uygulamada, pratikte fazla bir yeri yok.
Türkiye’de her şey rahatça konuşuluyor ama o tür şeylerin pratikte, uygulamada
veya mevzuatımızla ilgili falan şu anda bir geçerliliği yok, bir önemi yok.
Onları ifade etmek isterim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.009.182.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 128.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.658.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 805.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 63.700.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 81.610.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 11.931.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.171.014.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 868.850.742,44
- Bütçe Gideri : 863.834.419,05
- Ödenek Üstü Gider : 41.585.475,94
- İptal Edilen Ödenek : 35.686.145,59
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 10.915.653,74
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.960.367.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 547.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.502.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 400.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.362.416.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.980.071.625,00
- Bütçe Gideri : 1.958.372.457,52
- Ödenek Üstü Gider : 1.652.909,23
- İptal Edilen Ödenek :
23.352.076,71
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10-84 KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1.– Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 14.666.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.666.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 196.201.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 10.002.730.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 3.797.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 375.604.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.578.334.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 6.469.693.084,24
- Bütçe Gideri : 8.012.844.240,55
- Ödenek Üstü Gider : 1.587.137.196,48
- İptal Edilen Ödenek :
43.855.641,66
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 16.611.427,80
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.– Jandarma Genel Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 4.563.661.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan ve
Toplum Refahı Hizmetleri 3.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.566.661.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Jandarma Genel Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 3.885.236.798,54
- Bütçe Gideri : 3.771.997.733,00
- Ödenek Üstü Gider : 123.305.935,22
- İptal Edilen Ödenek : 235.017.929,43
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 227.883.797,14
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83- SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 316.246.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 316.246.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 230.376.311,60
- Bütçe Gideri : 191.934.001,95
- Ödenek Üstü Gider : 1.261.914,62
- İptal Edilen Ödenek : 39.628.868,80
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 34.978.048,07
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi
kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, on birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Şimdi on ikinci tur görüşmelere başlayacağız.
On ikinci turda; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu,
Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
G) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite
Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Millî Prodüktivite
Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent Enstitüsü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Standartları Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Standartları Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma işlemi ile ilgili açıklamalar daha önce yapıldığı için
tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri konuşmaların bitimine
kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.
Bilgilerinize sunulur.
On ikinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
AK PARTİ Grubu adına: Tuğrul Yemişci, İzmir Milletvekili; Mustafa
Cumur, Trabzon Milletvekili; Yusuf Ziya İrbeç, Antalya Milletvekili; Abdulkadir
Akgül, Yozgat Milletvekili; Mahmut Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili;
Mahmut Dede, Nevşehir Milletvekili; Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili;
Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet Nezir Karabaş,
Bitlis Milletvekili; Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Cemaleddin Uslu, Edirne
Milletvekili; İzzetin Yılmaz, Hatay Milletvekili; Recep Taner, Aydın
Milletvekili; Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Mehmet Ali Susam, İzmir
Milletvekili; Ali Rıza Ertemür, Denizli Milletvekili; Gökhan Durgun, Hatay
Milletvekili; Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde söz isteyen Mahmut Esat Güven, Kars Milletvekili;
aleyhte söz isteyen Kemalettin Nalcı, Tekirdağ Milletvekili.
Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Tuğrul
Yemişci’de.
Buyurun Sayın Yemişci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2011 yılı bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2011
yılı bütçesi 717 milyon TL. Ayrıca, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları
bütçesi ise toplam 678 milyon TL. Bunların ikisinin toplamı, yaklaşık olarak
1,4 milyar TL büyüklüğünde bir bütçeye sahip.
Bakanlığın çok geniş görev ve ilgi alanı içerisinde ben bazılarına
değinmek istiyorum:
Çağımızda teknolojinin, bilginin, ARGE’nin ne kadar önemli
olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili Bakanlığın görev sahası içinde teknoloji
geliştirme bölgeleri olduğunu da hep birlikte geçtiğimiz dönemde gördük.
Bunlardan 26 tanesi hâlihazır faaliyette. 2011 yılı bütçesi içerisinde
teknoloji bölgelerine ayrılan payın 25 milyon TL olduğunu görüyoruz. Bu kaynak
yetersiz ancak geçtiğimiz altı yıla baktığımızda ise gene teknoloji geliştirme
bölgelerine ayrılan toplam altı yıllık kaynağın yaklaşık 50 milyar TL civarında
olduğunu gördüğümüzde gene de bu yıl için ayrılan payın az olmadığını
söyleyebiliriz. Daha fazla kaynak ayrılırsa tabii ki daha iyi olur.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın bu sene gerçekleştirdiği -2010
yılı içinde- gene bir etkinlik: Uluslararası Zeytin Konseyine ülkemiz tekraren
üye oldu. Bilindiği gibi ülkemizde zeytin üzerine epey bir kampanya başlatıldı
ve 110 milyon olan zeytin ağaç varlığımız yaklaşık 160 milyona çıktı. Tabii ki
böyle önemli bir üründe ilgili Bakanlık, Uluslararası Zeytin Konseyine üye olması sevindirici bir husus.
2010 yılı Eylül ayında gene esnafla ilgili -Bakanlığımız esnafla
da ilgili Bakanlık bilindiği üzere- kredilerde bir ayarlama yapıldı, faizler
yüzde 5’e indirilmiş oldu. Bir yıl vadeli esnaf faizi yüzde 5, limitleri de 50
bin TL’den 100 bin TL’ye çıkmış oldu.
Yine Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın uhdesinde olan konulardan
kooperatiflerle ilgili bir yasa geçtiğimiz haziran ayında yürürlüğe girmişti.
Bununla da yapı kooperatifleri -yaklaşık sayıları 70 bin tane olan- Bayındırlık
Bakanlığına devredildi. Geriye kalan yaklaşık 13 bin kooperatifle de Bakanlığın
ilgisi daha fazla olacak bu yasayla.
Ayrıca, yine 2010 yılı içinde Bakanlığımızı ilgilendiren bir yasa
yürürlüğe girdi. 26/3/2010 tarihinde yürürlüğe giren Sebze ve Meyveler ile
Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun, diğer bir deyişle Hal Yasası, bu da yürürlüğe girdi. Ancak
bununla ilgili çalışmaları Bakanlığımız takip etmekte.
Dileğimiz o ki hallerin ve pazar yerlerinin hem Bakanlığın
yönetmelik ve diğer çalışmalarını hem de belediyelerin bir an önce bu
çalışmaları bitirmesi ve bunun neticesinde üreticinin, tüketicinin ve burada
ticaret yapanların bu yeni yasayla daha iyi imkânlara sahip olması.
Ayrıca, diğer bir konu, belediyelerimizin hallerdeki müktesep
hakkı olan, halde kullanımı bulunan iş yerlerinin süresi bittiğinde –ki uzun
bir süre verildi- yeniden ihale yöntemiyle verilecekti. Bu da memnuniyet
verici.
Ben, Bakanlığın çok geniş görev sahası içinde ancak bu kadar kısa
bir vakitte az bir konuya değindim. Bu vesileyle 2011 yılı merkezî bütçesinin
Bakanlığımıza, ülkemize, ekonomimize hayırlı olmasını temenni ederken yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yemişci.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa Cumur, Trabzon
Milletvekili.
Buyurun Sayın Cumur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 3,2 milyon KOBİ’ye, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğine bağlı 360 oda ve borsalara, 1,3 milyon oda ve borsa
üyelerine, 72 bin kooperatife, 3,7 milyon kooperatif ortağına, 590 bin tarım
satış kooperatifi ortağına, 2 milyona yakın esnaf ve sanatkâra, 3.119 esnaf ve
sanatkâr odasına, 82 esnaf ve sanatkâr birliğine, 13 esnaf ve sanatkâr
konfederasyonuna, 210 bin şeker pancarı üreticisine yani kısaca 72 milyon
vatandaşımıza hizmet vermektedir. Hükûmetimiz her alanda olduğu gibi özellikle
de sanayi ve ticaret alanında cumhuriyet tarihinin en önemli atılımlarını ve
açılımlarını yapmakta, üretim, sanayi, teknoloji, iç ve dış ticaret imkân ve
kapasitemiz gün geçtikçe genişlemektedir.
AK PARTİ Hükûmeti olarak, insanımız ve milletimizin hem ülke
içinde hem de kıyasıya rekabetin yaşandığı uluslararası platformda yeni
teknolojik gelişmeler, üretim ve ihracat kapasitesiyle kendini gösterebilmesi,
ticaret hacminin artması için hummalı bir çalışma içerisindeyiz. Bu
çalışmalarımız, gerek ilgili bakanlık ve kurumlarımızın rakamlarında gerekse de
uluslararası kuruluşların açıkladığı raporlarda takip edilmektedir.
Küreselleşen dünya, artık ulusal sınırların içine kendisini
hapseden ekonomilerin yaşama ve var olma imkânlarının kalmadığını acımasız bir
biçimde bizlere göstermektedir. Bu konuda, Türkiye, proaktif olarak yani
olaylar meydana gelmeden önce geliştirdiği politikalar ve aldığı tedbirlerle
küresel dünyanın önemli aktörleri arasına girmiştir. Bu konuda tüm dünyanın
yaşadığı küresel kriz, Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye’yi
teğet geçmiştir. Sayın Başbakanımızın bu sözünü eleştirenler dünyada yaşanan
küresel ekonomik krizi gördükten sonra kriz gerçekten tüm dünyayı kavuruyor
gerçeğini zaman zaman itiraf etmek zorunda kalmışlardır. İşte AK PARTİ olarak
genelde insanımızın ve milletimizin, özelde de sanayici ve üreticimizin
yararına olacak her türlü tedbiri, yasal düzenlemeyi ve önlerini açacak
gelişmeleri onlara sunmak, onlara zemin hazırlamak konusunda önemli bir misyon
yüklenmiş bulunuyoruz. 2011 bütçesiyle önümüzdeki yıl önemli ve kalıcı
yatırımlara imza atılacak. Özellikle bugüne kadar sanayimizin belkemiğini
teşkil eden küçük ve orta ölçekli sanayicilerimize yönelik yaptığımız
düzenlemeler, getirdiğimiz imkânlar onlara vermiş olduğumuz önemin de bir
göstergesidir. Ondan sonra da bu konuda yeni gelişmelerin önünü açacağız.
Bugün her ilimizde hatta her ilçemizde organize sanayi
bölgelerimiz mevcuttur. Ben bu vesileyle bizim Trabzon ilimizde hem Akçaabat
ilçemizde hem Vakfıkebir ilçemizde hem Beşikdüzü ilçemizde yapılan organize
sanayi bölgelerine, Sanayi Bakanımıza ve tüm Sanayi Bakanlığı çalışanlarına,
verdikleri desteklerden dolayı teşekkür ediyoruz.
AK PARTİ İktidarının temel sanayi felsefesinin bir gereği olarak
bu sanayi bölgelerinin organize sanayi bölgelerinin sayılarını arttırmak ve
bunlardaki istihdamı çoğaltmak bir hedef olarak belirlenmiştir. Bundan önce 66
adet olan organize sanayi bölgeleri AK PARTİ İktidarı döneminde 131 adede
yükselmiş ve 835 bin kişiye ek istihdam kaynağı sağlanmıştır. Kullandırılan
kredi faiz oranları son yıllarda yaşanan küresel ekonomik krizin sanayici
üzerindeki etkilerini azaltmak için alınan tedbirler kapsamında 1/1/2009
tarihinden geçerli olmak üzere kalkınmada öncelikli olan bölgelerde yüzde 1,
normal illerde 3, gelişmiş illerde de 6’ya düşürülmüştür. 89 adedi son sekiz
yılda olmak üzere toplam 438 adet küçük sanayi sitesi üstyapısı ve altyapısı
inşaatı tamamlanmıştır. Tamamlanan küçük sanayi sitesi projeleriyle yaklaşık
460 bin kişiye istihdam sağlanmıştır.
Bu vesileyle, Sanayi Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cumur.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Yusuf Ziya İrbeç, Antalya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Merkezi bütçeleri
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rekabet Kurumu, piyasa şartlarında tüketicilerin, başka bir
ifadeyle halkımızın zarar gördüğü uygulamaların önüne geçmeye odaklanmaktadır.
Ülkemizde yürürlükte olan rekabet kurumlarının uluslararası standartlarda
olması, serbest piyasa ekonomisinin kurumsallaşması ve iktisadi hedeflerin daha
etkin ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi bakımından büyük önem
taşımaktadır.
Rekabet Kurumu, ülkemiz rekabet politikasının uygulanmasında
hayati bir rol üstlenmektedir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile
yönlendirilen rekabet politikası, devlet yardımları ile ilgili yasanın da günün
gelişen şartlarına göre düzenlenmesi sonucu daha dinamik bir yapıya
kavuşturulmuştur.
Avrupa Komisyonunun 2010 İlerleme Raporu’nda da olumlu bir gelişme
olarak nitelendirdiği bu durum, ilgili diğer raporlarda da teyit edilmektedir.
Bu bakımdan, rekabet politikası faslında müzakerelerin kısa bir süre içinde açılması
gerekliliğine ilişkin beklentimiz gerçekçi ve haklı bir taleptir.
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un uygulanmasında, rekabeti
önemli ölçüde azaltan şirket birleşme ve devralmalarının engellenmesi önemli
bir yer tutmaktadır. Bu bakımdan, Rekabet Kurumu tarafından 1997 yılından bu
yana uygulanmakta olan “Birleşme ve Devralma Tebliği” gelişen şartlara göre
yeniden gözden geçirilmiş ve 2011 yılında yürürlüğe girmek üzere yenilenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de daha bilinçli bir
rekabet ortamının oluşması açısından Rekabet Kurumunun bilimsel yayınlara da
destek vermeye başlamış olması ve üniversitelerle yakın dirsek teması içinde
bulunması, toplumun ilgili kesimlerinin bilgilendirilmesi bakımından oldukça
önemli kurumsal bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bilim dünyasıyla
yakın ilişki, rekabet hukukunun geliştirilmesi ve kurum faaliyetlerinin
etkinleştirilmesinde de doğrudan katkı sağlayabilmektedir.
Rekabet Kurumunun faaliyetlerinde sürekliliğin sağlanabilmesi
açısından dış dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi de büyük önem
taşımaktadır. Bu bakımdan kurum OECD ve UNCTAD’ın yanı sıra Uluslararası
Rekabet Ağı gibi platformlarda ülkemizi temsil etmektedir. Yüzden fazla rekabet
otoritesinin üye bulunduğu Uluslararası Rekabet Ağının dokuzuncu yıllık
konferansı 2010 yılı Nisan ayında, ülkemizin ev sahipliğinde, İstanbul’da
gerçekleşmiştir. Bu gibi çaba ve faaliyetler hem ülkemizin tanıtımı hem de
uluslararası arenada saygınlığımızın artması bakımından faydalı olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, verimliliği artırmaya yönelik çalışmalar
bugün hem ülkemiz açısından hem de küresel anlamda büyük bir önem kazanmış
bulunmaktadır. Millî Prodüktivite Merkezi uzun yıllardan beri sürdürmekte
olduğu eğitim, danışmanlık, araştırma ve yayın hizmetleriyle verimlilik bilgi
ve bilincinin ülkemizde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında önemli bir rol
üstlenmiştir.
Bu çalışmalar hem kamu kuruluşları ve hem de özel kesimde
ağırlıklı olarak imalat sanayisinde faaliyet gösteren KOBİ’lerde
yoğunlaşmıştır. Ayrıca Millî Prodüktivite Merkezi son yıllarda çalışmalarını
Anadolu illerinde yaygınlaştırma konusunda önemli bir mesafe de katetmiş
bulunmaktadır. Bu kapsamda günümüze kadar elli beş ilimizde verimliliği
artırmaya yönelik özel projeler uygulanmış olup bu projeler kapsamında Millî
Prodüktivite Merkezi, illerimizin kamu idareleri ve özel sektör temsilcisi
kuruluşlarıyla iş birliğine dayalı ilişkiler ağı kurmuştur. Bu projeler
kapsamında düzenlenen verimlilik eğitimi ve bilinçlendirme programlarıyla
binlerce kamu ve özel sektör çalışanına ulaşılmış, çok sayıda kamu ve özel
sektör kuruluşuna verimlilik danışmanlığı hizmetleri verilmiştir.
Bugün ülkemizde makro planlardan hükûmet programlarına ve sektörel
gelişme programlarına kadar birçok ulusal belgede karşımıza çıkan verimlilik
odaklı büyüme anlayışının benimsenmesinde de gene Millî Prodüktivite Merkezinin
çalışmalarının ve hizmetlerinin etkileri görülmektedir. Millî Prodüktivite
Merkezinin uzun yıllara dayanan teorik ve uygulamalı birikimlerinden de
yararlanarak ülkemizde kalıcı ve sürdürülebilir bir verimlilik politikası
oluşturulması ve tüm makro değişkenlerin verimlilik odaklı ve sosyal içerikli
yaklaşımlarla yönlendirilmesi orta dönemde ülkemizin temel stratejisi
olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin ülkemizdeki rekabet
ve verimlilik kültürlerinin yerleşmesine katkı sağlayacağına olan inancımı
vurgular, Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Merkezi bütçelerinin hayırlı
olmasını temenni eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İrbeç.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Abdulkadir Akgül, Yozgat
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde esnaf ve
sanatkârlarımız ile KOBİ’lerimiz ekonomik kriz ve küreselleşmeden kaynaklanan
yüksek rekabet, yetersiz sermaye, gelenekçi ticari modeller, proje üretememe,
tüketici tercihlerine cevap verememe, iş birliği ve kümelenme kültürünün
eksikliği gibi önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Oysa KOBİ’ler ile esnaf ve
sanatkârlarımız sağlıklı bir sosyal yapının, gelir dağılımındaki dengenin ve
ticaretteki dinamizmin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Değişen piyasa koşullarına hızlı uyum yetenekleri, esnek üretim
yapılarının kriz dönemlerinde sağladığı yavaşlatıcı etki, bölgeler arası
dengeli büyüme, işsizliğin azaltılması ve yeni iş alanları açılmasındaki
katkıları ve daha sayamadığımız bir dizi olumlu özellikleri nedeniyle
ülkemizdeki ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel taşlarıdır.
Esnaf ve sanatkârlarımız yetersiz sermayelerini karşılamak üzere
1950 yılında kurulmaya başlayan ve bugün sayıları bin dokuz yüz elliyi bulan
esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla ucuz kredi
temin edebilmektedirler. Hükûmetimiz bu çerçevede son sekiz yılda periyodik
olarak kredi faizlerini yüzde 59’lardan yüzde 5’e indirmiş, kredi limitlerini 5
bin Türk lirasından 100 bin Türk lirasına çıkarmış, toplam yıl içinde
kullandırılan kredi miktarını 150 bin Türk lirasından 3,2 milyar Türk lirasına
çıkarmıştır. Bu krediler de 1 milyonun üzerinde esnaf ve sanatkâra fayda
sağlamaktadır.
Yine, ülkemiz için önemi büyük olan KOBİ’lerimizin payını ve
etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide
entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla 12
Nisan 1990 tarih ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresinin Kurulması Hakkında Kanun’la KOSGEB kurulmuştur. KOSGEB,
kuruluşundan bugüne imalat sanayisinde faaliyet gösteren KOBİ’ler ile esnaf ve
sanatkârlarımızın uygun kalite ve standartlarda üretim yapmaları, ürünlerinin
pazarlanması, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için gerekli teçhizat,
malzeme, laboratuvar, atölye araçları ve ham maddelerinin temini, işletmelerin
kurumsallaşması ve finansal darboğazlarının giderilmesi gibi konularda
danışmanlık, yönlendirme, rehberlik ve eğitim hizmetleri ve finansal destekler
sağlamıştır.
2009 yılının Mayıs ayında Hükûmetimiz tarafından önemli bir adım
atılarak KOSGEB Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Değişiklik neticesinde bu
tarihe kadar KOSGEB’in hedef kitlesi 400 bine yakın imalat sanayi KOBİ’si iken
yaklaşık 8 kat artarak bu rakam 3,4 milyona çıkmıştır. Veri tabanına kayıtlı
işletme sayısı 120 bin civarındayken şu anda bu rakam 450 binin üzerine
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOBİ’ler ile esnaf ve
sanatkârlarımız bu ülkenin can damarı ve ekonominin lokomotifidir. Ülkemizde
işletmelerin yüzde 99’undan fazlası KOBİ ile sayıları 2 milyonu aşan esnaf ve
sanatkârlarımızdan oluşmaktadır. Hükûmetimiz KOBİ’ler ile esnaf ve
sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların rekabet güçlerini artıracak projelere
her zaman büyük önem vermiştir. Bu çerçevede tüm kuruluşların katkıları alınmak
suretiyle yapılan bütün çalışmalar, araştırmalar ve toplantılar sonucunda Esnaf
ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı
hazırlanmıştır. Bu Eylem Planı’nın temel hedefi esnaf ve sanatkârların rekabet
gücünün artırılması, değişim ve dönüşümün desteklenmesi olarak belirlenmiştir.
10 Nisan 2010 tarihinde Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna
açıklanan Eylem Planı’nda bu hedefe ulaşmak için yedi öncelik ve otuz tedbir
geliştirilmiştir. KOSGEB bu projede aktif rol alan bir kuruluşumuzdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin kredi ve
kefalet kooperatifleriyle KOSGEB tarafından kullandırdığı kredi faiz
desteklerine yoğun başvuru yapılmış, bankaların KOBİ’lerle esnaf ve
sanatkârlarımıza kredi kullandırma konusundaki algıları yeni bir şekil
almıştır. Bu destek programlarına olan yoğun talep üzerine bu programların 2011
yılında da uygulanmasında fayda görülmektedir. İnanıyorum ki reel ekonominin
can damarı olan bu işletmelerimizin de imkân ve fırsatları en iyi şekilde
değerlendirilerek büyüme ve kalkınmamızın öncüsü olmaya devam edecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgül.
AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Mahmut Mücahit Fındıklı,
Malatya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün gerek Patent Enstitüsü gerekse Akreditasyon
Kurumuyla ilgili bütçe görüşmelerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Rekabetin boyut değiştirdiği günümüzde, sanayi ve ticaret
yaşamında yeni ekonomi, fikrî mülkiyet, fikrî sermaye, ARGE, markalaşma,
tasarım, inovasyon gibi kavramları çok kullanmaya başladık. Artık bir ürün veya
hizmeti sadece üretmek yetmiyor, ürüne kattığınız yenilik, farklılık, tasarım
rekabet gücünüzü belirliyor. Bundan yirmi yıl öncesinde bir işletmenin toplam
değerleri içinde fikir ürünleri yüzde 20 yer tutmaktaydı, bugün ise yüzde
80’ini işgal ediyor. Artık ne kadar özgün tasarımınız, katma değeriniz, yüksek
patentiniz varsa o kadar güçlü ekonomisiniz. Son otuz yılda gelişmiş
ekonomilerde büyümenin yarıdan fazlasının kaynağını ARGE ve inovasyon
sağlamaktadır. Ülkemizde de 2008 yılında yürürlüğe giren ARGE Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Kanunu ile işletmelerimize KOSGEB, TÜBİTAK, Teknoloji Geliştirme
Vakfı gibi kurumlarca destekler veriliyor. Özellikle Sayın Başbakanımızın ve
Sanayi Bakanlığımızın ARGE yatırımlarıyla ilgili yapmış olduğu hamlelerle bu
rakamların müracaat sayılarının ve patent sayılarının hızla arttığını
görmekteyiz.
Yine Bakanlığımızın hazırlamış olduğu Sanayi Strateji Belgesi’nde
yer alan 72 eylemin 20’sinin firmaların teknolojik gelişimine ayrılmış olması
bu duyarlılığın ifadesidir.
Sevindirici olan patent sayıları içerisinde yerli başvuruların
toplam başvurular içindeki ağırlığının her geçen gün artması. Özellikle 2009
yılında patent ve faydalı modelde yerli başvuruların toplam başvurulara oranı
yüzde 54’e ulaşmış. Patent mevzuatının yenilendiği 1995 yılında ise sadece
yüzde 12’si yerli başvuruydu, verilen tescil belgelerinde de her 3 belgenin 1’i
yerli kişi veya işletmeye aittir.
Patent ve faydalı model birlikte değerlendirildiğinde 2008
yılından itibaren yılda 10 binin üzerinde buluş için başvuru yapıldığını
görüyoruz. Aynı şekilde, 2009 yılında 72 binin üzerinde marka tescili başvurusu
yapılmış olup bunun 62 bini yerlidir. Bütün bu rakamların ülke ve millî
ekonomimizdeki artışının ana kaynağı ARGE politikalarında ve sanayi
politikalarında Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın izlediği cesur destek
politikaları yatmaktadır.
Bildiğiniz gibi, coğrafi işaretler belli nitelikleriyle geldikleri
yerle özdeşleşmiş ürün adlarıdır. Coğrafi işaretlerin etkin şekilde
kullanılması kırsal kalkınmada önemli bir rol üstlenmektedir. Ülkemizde bugüne
kadar 135 ürüne coğrafi işaret tescili verilmiş, bunlardan ikisi seçim bölgeme
ait Malatya kayısısı ve Arapgir Köhnü üzümüdür. Bu oran, Avrupa’da yıllık
patent veri tabanları gerektiği gibi araştırılıp değerlendirilmediği için
mükerrer ARGE çalışmaları yüzünden yaklaşık 60 milyar avroluk bir israf söz konusudur.
Avrupa’daki bu israf Türkiye’de de maalesef tekrarlanmaktadır. Bu konuda gerek
Patent Enstitümüzün gerek üniversitelerimizin gerekse araştırma yapan bütün
şirket ve hocalarımızın dikkat etmesi gerekir. Bu, bizde de çok yüksektir.
TÜBİTAK projelerinde, üniversitelerin araştırma projelerinde mükerrer
çalışmalar mevcuttur. Kaynaklarımızı iyi değerlendirmek zorundayız. ARGE’ye
ayırdığımız kaynakların hem reel sektör hem kamu tarafından titiz şekilde
harcanması, veri tabanlarının dikkatle gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Akreditasyonla ilgili de bir iki söylemek istediğim konu:
Akreditasyon on bir yıldır görevdedir. En önemli özelliklerinden bir tanesi
katma bütçeden hiç pay almaması. Kendi imkânlarıyla ve kendi döner sermayesiyle
devam etmektedir. Bildiğiniz gibi küresel ekonomi, insan, mal ve paranın
sınırsız dolaşmasını tanzim eder, talep eder. Akreditasyon kurumlarının da
ticareti kolay hâle getirebilmek, standardı yükseltebilmek adına ciddi
faaliyetleri devam etmektedir. Akreditasyon Kurumuna da bu arada emeği geçenleri
kutluyor, tebrik ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Kısa zamanda özetlemeye çalıştım.
Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fındıklı.
AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Mahmut Dede, Nevşehir
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Dede.
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT DEDE (Nevşehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın bugünkü
görüşmelerinde yer alan Türk Standartları Enstitüsünün bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, standardizasyon kavramı, küreselleşen
dünyada ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesini, uluslararası pazarda rekabet
şansının artırılmasını sağlayan en önemli stratejik araçlardan biridir.
Günümüzde Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler
güçlü standardizasyon altyapıları sayesinde dünya ekonomisinde söz sahibi
olmuşlardır.
Türk Standartları Enstitüsü, 1954 yılından bu yana, tam elli altı
yıldır standardizasyon alanında hizmet vermektedir. Bugün itibarıyla TSE’nin
yayınladığı standart sayısı otuz bin beş yüzü bulmuştur. Avrupa standartlarının
yüzde 99,7’si Türk standardı olarak uyumlaştırılmıştır. TSE, Uluslararası
Standardizasyon Teşkilatının geçtiğimiz eylül ayında Oslo’da gerçekleştirilen
33’üncü Genel Kurulunda, en yüksek oyu alan ülke olarak yirmi ülkeden oluşan
ISO Konseyine seçilmiştir.
TSE, standardizasyon çalışmalarının yanı sıra belgelendirme,
gözetim, muayene, kalibrasyon ve laboratuvar hizmetleri gibi alanlarda hizmet
sunmaktadır. TSE’nin 1964 yılından bu yana TSE marka sistemiyle sürdürdüğü
belgelendirme faaliyetleri dünya çapında saygı görmektedir. İhtiyari belgelendirme
sistemlerinin yanı sıra uluslararası birçok belgelendirme sistemine dâhil olan
TSE, Avrupa Birliği mevzuatının gerektirdiği “CE” işareti konusunda da öncü
olarak görev almıştır. Son olarak bilgi teknolojileri ürün ve sistemlerinin
güvenliğini içeren Ortak Kriterler Belgelendirme Sistemi konusunda Nisan 2010
ayında yapılan uluslararası denetimlerden başarıyla çıkmış ve Kasım ayı
içerisinde Türkiye’ye “Sertifika Üretici Ülke” unvanını kazandırmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSE’nin kendi alanındaki
etkinliği, ülkemiz sanayisinin ve ticaretinin büyük sıçramalar yaparak
uluslararası pazarlardaki fiyat ve kalite rekabetine karşı koyabilmesi
açısından son derece önemlidir. Son iki buçuk yılda Türk Standartları Enstitüsü
27 ülkeyle iş birliği anlaşması imzalamış, böylece anlaşma yapılan ülke sayısı
69’a, kuruluş sayısı ise 95’e ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde Türkiye, ulusal ve
uluslararası alanlarda etkinliğini artırmış, ülkemiz ekonomisini sağlam bir
temel, sağlam bir zemin üzerinde inşa etmek için birçok reformu cesaretle ve
kararlılıkla gerçekleştirmiştir. Uygulamaya koyduğu standardizasyon ve kalite
politikalarıyla ekonomiye yeni kazanımlar sağlamıştır. Türkiye’yi 2023 yılında
dünyanın en güçlü ekonomisine sahip on ülke arasında görme hedefimize ulaşmak
için millî bir standardizasyon ve kalite stratejisi izlememiz ve bu konuda
toplumsal duyarlılığı geliştirmemiz şarttır. Çünkü kayıt dışı ekonominin önüne
geçilmesinde, yeni istihdam alanları açılmasında, kaynakların verimli bir
şekilde değerlendirilmesinde, Türk sanayi ürünlerinin ulusal ve uluslararası
pazarlarda tercih edilir markalar hâline gelmesinde, ihracat grafiğimizin
yükselmesinde millî standardizasyon ve kalite politikalarımızın etkisi son
derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda ulusal ve
uluslararası düzeyde çok başarılı çalışmalara imza atan Türk Standartları
Enstitüsü ülkemizin vazgeçilmez bir değeridir. Bu çerçevede, Türk sanayisinin
dünya ile rekabet edebilmesinde anahtar bir rol üstlenen Türk Standartları
Enstitüsünün ve 2011 yılı mali bütçesinin ülkemize, sanayimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dede.
AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Antalya Milletvekili
Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 mali yılı bütçe kanun
tasarısının on ikinci turunda Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış buluyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin halkımız, Meclisimiz ve ülkemiz için iyiliklere vesile
olmasını bütün kalbimle diliyorum.
Turizm, dünyada ulaşım ve iletişim imkânlarının gelişmesiyle
birlikte önemli bir ekonomik alana dönüşmüştür. 2010 yılı sonuçlarına göre şu
anda 1 milyara yakın insan dünyayı geziyor ve 1 trilyon dolara yaklaşan turizm
gelirinden ülkeler pay elde etmeye çalışmaktadır. Turizm, aynı zamanda
toplumları birbirine tanıştıran, kitleleri birbirine tanıştırıp kaynaştıran bir
alan olduğu için, ekonomik boyutunun ötesinde büyük bir barış, büyük bir
diyalog, büyük bir uzlaşma imkânı olarak da ön plana çıkmaktadır. Çok zengin bir
toprakta yaşıyoruz. Anadolu toprakları, binlerce, on binlerce yıldan bu yana
üzerinde çeşitli uygarlıkların var olduğu bir toprak. Hangi dönemde hangi
inanca, kültüre, geleneğe, geçmişe sahip olursa olsun, şu anda bu topraklarda
ne varsa hepsi bizimdir ve hepsi insanlık adına, bizim taşıdığımız bir tür
kutsal mirastır, emanettir, hazinedir. Bir tek taşı geçmişten gelen bir tek
varlığı, bir tek rengi, bir tek özelliği kaybetmeden, soldurmadan geleceğe
taşımaya çalışıyoruz. Böyle yaptığımız takdirde turizmin de sürdürülebilir bir
özellik kazanacağının farkında olmalıyız.
Kültür alanında koruma, planlama, kazı ve araştırma çalışmaları
yapılıyor. Tespitler, tescilli yapılara yardım, yenileme, bakım, onarım, teşhir
ve yayın çalışmaları yapılıyor. Ülkemizde, 2010 yılı Kasım ayı itibarıyla 189
müzemiz ve 130 düzenlenmiş ören yerimiz vardır. Kazı ve araştırma çalışmalarına
genel bütçenin sağladığı imkânların çok daha üzerinde katkı yapmaya
çalışılıyor. 2003 yılında kazılara ayrılan kaynak 1,668 milyon iken 2010 yılında
DÖSİMM ve DSİ Genel Müdürlüğü imkânlarıyla birlikte, hep beraber 25,906 milyon
Türk lirasına ulaştırılmıştır.
Turizmi ülkemizde çeşitlendirmeye çalışmaktayız. Türkiye, kitle
turizmiyle yola çıktı ve bugün geldiğimiz yolda kitle turizminin hâlâ çok büyük
bir payı ve önemi vardır ama biz öteki alanları, kış turizmini, kongre
turizmini, termal turizmi, spor turizmini, sağlık turizmini, kültür turizmini,
şehir turizmini ve yemek turizmini de bunlara katıp turizmi çeşitlendirdiğimiz
takdirde turizmden elde ettiğimiz gelirin daha da artacağını biliyoruz ve ona
göre çalışıyoruz.
Kütüphane alanında da önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu
bağlamda, birçok ilimiz yeni modern kütüphanelere kavuşturulmuştur.
Sinema alanında iyi gelişmeler yaşanmaktadır ve Bakanlığımızın
desteklediği filmler, 2010 yılı içinde ulusal ve uluslararası alanda on beş
ödül kazanmıştır.
Değerli milletvekilleri, turizmden gelen katkı payları ve bütçe
imkânları olabileceği kadar altyapıya seferber edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü
bir bölgede eğer arıtma tesisi yoksa, deniz temiz değilse, doğa iyi
kullanılmıyorsa turizmi sürdürülebilir kılmak mümkün değildir. Kaynaklarımız
başka alanlarda çarçur edilmeden doğrudan doğruya altyapıya seferber
edilmektedir. Yerel yönetimlerin altyapı uygulama ve çevre düzenleme
projelerine bu yıl 102 milyon 542 bin TL destek sağlanmıştır.
Şu anda dünyadaki turizm otoritesinin yaptığı sınıflandırmada
dünyanın en önemli nitelikli 100 konaklama tesisinin en az 20’si Türkiye'de
bulunmaktadır. Bu başarının oluşmasında ülkemiz turizminin lokomotifi olan ve
640 kilometre sahil şeridi olan, yılın üç yüz gününü güneşli geçiren ve birçok
uygarlığı kucaklamış olan Antalya’mızı da anmadan geçemeyiz. 2002 yılında
Antalya’mıza gelen misafir sayısı 4 milyon civarındayken içinde bulunduğumuz
2010 yılında 10 milyonu aşmak üzeredir. Yine aynı yıllarda 218 bin olan yatak sayısı günümüzde Bakanlıktan tescilli
olarak 355 bini aşmıştır. Bu rakamlar ülkemiz turizminin üçte 1’ine Antalya’nın
sahip olduğunu göstermektedir. 2008 yılında Belek Avrupa'nın en iyi golf
destinasyonu seçilmiştir ve 2012 yılında da Dünya Golf Turnuvası’na ev
sahipliği yapacaktır. Elbette ki Antalya ilimizin bu aşamayı katetmesinde
hükûmetlerimizin payı büyük olmuştur.
Ülkemize gelen turist sayısı 2002’de 13 milyon iken 2010 yılında
28,5 milyon kişiye, turizm gelirimiz de 8,5 milyar dolardan 23 milyar dolara
ulaşmıştır.
Yapmış oldukları bütün bu çalışmalardan dolayı başta Sayın
Bakanımız ve değerli bürokratlarımızı, halkımız ve Antalyalı hemşehrilerimiz
adına tebrik ediyor, 2011 yılı bütçe kanununun ülkemize hayırlı olması
dileklerimle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Azize Sibel Gönül, Kocaeli
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisimizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Atatürk 1933 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaptığı bir konuşmada “Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk
milletinin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,
fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik
duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf
ettirmek millî ülkümüzdür.” demişti.
Evet, tiyatro ve operamızın bugün ulaştığı nokta, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde olması gereken bir konudur.
1949 yılında özel bir kanunla kuruluşunun üzerinden tam altmış yıl
geçmiş olan devlet tiyatroları, opera ve balesi genel müdürlükleri, bu
sanatları akademik kurallarla profesyonel performanslarını gerçekleştiren
kurumsal yapılar olarak bu sanatların uluslararası açılımlarını hayata
geçirmekte, tüm dünyada büyük ilgi gören uluslararası festival ve yarışmaların
örneklerini ülkemizde de gerçekleştirmekte ve uluslararası platformlarda
Türkiye’nin adından söz ettirmektedir.
Hükûmetimiz, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yaymaya
önem vermektedir. Anadolu’nun her köşesine sanat götürme kararlılığıyla, yerel
renklerimizi soldurmadan ulusaldan evrensele taşımaya çalışarak kendi
özgürlüğümüz içinde dünyada var olmaya, kendi kimliğimizi tanır hâle getirmeye
çalışıyoruz.
Sayın milletvekilleri, sanat, üretildiği dönemin toplumsal
yaşamına ayna tutar ve o toplumun kültürel kimliğini ortaya koyar. Bir ülkede
sanatta kaydedilen gelişmeler ve gösterilen başarılar, kamu bilincinin
geliştiğine, düşünce gücünün ve özgürlüğünün arttığına, o toplumun ortak bir
estetik düzeye ulaştığına işaret eder.
Devlet Tiyatroları, 2009-2010 tiyatro sezonunda yirmi bir ilde ve
elli dört sahnede perdelerini açmıştır. 2010-2011 tiyatro sezonunda dört yeni
il ilave ederek yirmi beş il ve elli sekiz sahnede temsillerini vermeye devam
edecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde opera ve balenin zor ve
anlaşılmaz olmaktan çıkarılarak bu alanlara çok sayıda insanımızın sevgi ve
merakını kazandırmak, toplumumuzun bu sanatlara talebini artırmak, bu sanatları
toplumun tüm kesimlerinin yararına sunmak misyonunu taşıyan Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü yurt içinde turneler gerçekleştirmek için azami gayret
ve özen göstermektedir.
Gençlerin ve çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak,
artırmak, halkımızın kültür ve sanatı talep etmesini, aktif yaratıcı süreçlerde
yer almasını sağlamak üzere Bakanlığımız altı kentimizde müdürlükler kurarak
halkımızın kültürel yaşamına sürekli olarak katkıda bulunabilecek sosyal hizmet
altyapısını halkımızın hizmetine sunmuştur.
Devlet tiyatro, opera ve balesi genel müdürlükleri, çocukların ve
gençlerin eğitimine sanat yoluyla katkıda bulunmayı en üst düzeyde
önemsemektedir. Bu amaçla çocuk tiyatrosu, çocuk korosu, çocuk balesi kurmuş,
böylece çocuklara yönelik temsiller vererek perdelerini açmıştır. Ayrıca Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile hem Devlet Tiyatroları
hem de Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü arasında SHÇEK himayesi altındaki
çocuk ve gençlere eğitim verilmesini hedefleyen bir iş birliği protokolü
imzalanmıştır.
Eğitim Bakanlığı ile koordineli olarak Her Okul Bir Tiyatro
Projesi kapsamında ilköğretim öğrencilerinin kendi oyunlarını kendi okullarında
sahnelemeleri sağlanmış, opera ve bale sanatlarının tanıtılması, sevdirilmesi
amacıyla Eğitimde Kültür Sanat Kozası CD’leri hazırlanmış ve dağıtılmıştır.
Bütün Çocuklar Tiyatroya Projesi kapsamında daha önce hiç tiyatro
izlememiş 500 bin çocuğun ücretsiz olarak tiyatro izlemesi sağlanmıştır. Bu iki
kurumumuz uluslararası kuruluşlara olan üyeliklerinin yanında, uluslararası
festivaller sayesinde de sanatla kentleri bütünleştirmekte, farklı tarihsel
mekânlarda etkinlikler yaparak hem o mekânlara hem de etkinliklere dikkat
çekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sanatın en iyi yaşayabileceği,
yeşerebileceği iklimler kuşkusuz barış iklimleridir. Sanatın tahammül edemediği
tek şey savaş ve ekonomik buhranlardır. Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğümüzün uluslararası barışa destek sağlayacak projeler içerisinde
yer almaya devam edeceği inancı ve bu sanatların sahnelenmesi için altyapısı
olan sahne ve binaların artırılması temennisiyle bütçelerin her iki kuruma
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin şu andaki mevcut sanayi
ihracat ve ithalat politikasına baktığımız zaman biraz geriye de gitmemiz
gerekiyor. Türkiye, planlı üretime, planlı sanayiye aslında 1960’lı yıllarda
başlamıştır. Daha önce yapılan planlar var ama çağdaş plan, sağlıklı, düzenli
plan 1963’lü yıllardan sonra başlamış.
1980 yılına kadar Türkiye’de ithal ikameci bir politika izlenmiş.
Tabii, o dönemler, Türkiye'nin kendi sanayisini geliştirmesinde, kendi istihdam
gücü için, kendi öz gücü, üretim gücü için istihdam yaratılmasında da önemli
etkileri olmuştur ancak 1980’li yıllarda hem küreselleşmeyle hem uluslararası
ticarette rekabetin artmasıyla bu politika uygulanamaz hâle gelmiştir.
1980’den sonra da yeni bir politika uygulanmaya başlanmıştır.
Neoliberal politikalar dediğimiz politikalar… 12 Eylül darbesinin etkisiyle de
susturulmuş bir toplum, kapatılmış sendikalar, sesi kısılmış işçi sınıfı ve
emekçiler, bu politikaların uygulanmasında önemli katkı sunmuştur. Bu dönemdeki
politikalar, aslında, tümüyle yatırımın, üretimin, ihracata yönelik sermayenin,
yatırım yapanın, ticaret yapanın daha çok para kazanmasına yönelik bir
politikadır. Elbette ki her ülkenin, tabii ki Türkiye’nin de büyüyen,
küreselleşen ve sınırların gevşediği, ticari anlamda ortadan kalktığı bir
dönemde küresel sermaye politikalarına, rekabete, sanayileşmeye, ihracat ve
ithalata önem vermesi gerekiyor. Ancak Türkiye’de uygulanan, tümüyle ihracata
yönelik üretimin öne çıkarıldığı, istihdamın, bölgeler arası eşitsizliklerin,
gelir dağılımının hiç dikkate alınmadığı bir dönem olmuş ve bugüne kadar da bu
uygulanıyor. Hatta 2002’de AKP’nin iktidar olmasından bu yana bu politikalar
daha yoğun ve daha ciddi bir şekilde uygulanıyor ve bu politikanın etkisiyle
Türkiye sürekli cari açık vermeye başlamış, 2002’den sonra da bu cari açık
gittikçe yükselmeye başlamıştır.
Tabii, ihracata yönelik üretim ve sanayileşme politikası, ihracat
ve ithalat dengesini, cari açığı artırdığı gibi, istihdam yaratma gücünü de azaltmıştır.
Türkiye'nin son yirmi yılına baktığımız zaman, özellikle bu ihracata yönelik
sanayileşme politikaları dönemine baktığımız zaman sanayide, üretimde,
verimlilikte, gayrisafi yurt içi hasıladaki büyüme ile istihdam yaratma
arasındaki büyüme tümüyle zıt. Yani bir taraftan bir büyüme var, sanayide bir
büyüme var, üretimde, verimlilikte bir büyüme var, ihracatta bir büyüme var ama
bu büyüme iş gücü ve istihdam yaratmıyor ve bu bir tercihtir, yani siz elbette
ki sanayileşen, sanayisini büyüten, komşularıyla, dünyayla rekabet yapan bir
ülke yaratacaksınız ama bu yarattığınız değerlerin tümünü de ülkenin, ülke
insanının, emekçinin, üretenin adil bir bölüşümü ve zenginleşmesi için de
yapacaksınız. Fakat siz üretimi büyütüp, siz ihracatı büyütüp bunun için de
çalışanın, emekçinin, emeğiyle geçinenin, tarım kesiminde üretenin yaşam
standardını, gelirini gittikçe düşürdüğünüz zaman belli çevrelere, ticaret
yapana, uluslararası ve yerli sermaye çevrelerine para kazandırmanın dışında
bir sonuç elde etmeyeceksiniz.
Birçok zaman başta daha önceki ve şimdiki Sanayi Bakanı, Sayın
Başbakan, Hükûmet yetkilileri işte sanayiyi büyüttüklerini, üretimi
büyüttüklerini, ihracatı 100 milyar dolarlı rakamlara ulaştırdıklarını
söylüyorlar. Peki, biz de soruyoruz: Bu süre içinde, hem 1980 ağırlıklı,
1990’dan bugüne kadar, sizin iktidar olduğunuz döneme kadarki iktidarlar hem de
siz bu süre içinde ne kadar istihdam yarattınız sanayide, sanayideki istihdam
ne kadar büyüdü? Sanayide ve Türkiye'nin genelinde emekçi ne kadar refah içinde,
gelirinde ne kadar büyüme oldu? Çağdaş yaşamında, örgütlülüğünde,
sendikalaşmasında kapitalist ve rekabetçi piyasanın temel öznesi olan, üretenin
de tek kaynağı, üretimden kaynaklı olan örgütlülüğü ne kadar gelişti? Buna
bakmamız lazım. Nitekim 1980’li 90’lı yallardan sonra hem genel olarak
sendikacılık hem sendikaların üye sayısı gittikçe azalıyorken AKP İktidarından
bu yana neredeyse dibe vurdu, yerde sürüklüyor.
Siz, örgütlü olmayan, sendikası olmayan, üretmekten ve emekten
kaynaklı örgütlülüğü olmayan bir ülkede gelir bölüşümünü, üretenin, emekçinin
kendi hakkını korumasını nasıl sağlayacaksınız? Yani iyi niyetle, işte şeyi
sevmekle, “Ben vatandaşımı severim.” demekle, ne dünyada ne Türkiye’de ne
Müslüman ülkelerde ne Hristiyan ülkelerde bunun örneği yoktur. Her ülkede
insanın refah düzeyi, gelir bölüşümü, o toplumunun demokrasi ve örgütlülüğüyle
ölçülür. Demokrasinin olmadığı, toplumun örgütlü olmadığı hiçbir ülkede, bir
insan Müslüman olduğu için, bir insan dindar olduğu için halka refah sağlamamıştır.
Siz demokratik bir toplumu yaratırsınız, iş gücünü, insanların üretim gücünü
artırırsınız, demokrasiyi geliştirirsiniz, toplumsal her kesim o demokratik
yapı içinde örgütlenip kendi hakkını da savunur.
Nitekim, ihracat ve ithalat rakamlarına baktığımız zaman, 2008
yılında ihracat rakamı 132 milyar dolar. Doğru, büyük bir rakam. Sürekli, başta
Sayın Başbakan, Sanayi Bakanımız, Hükûmet yetkilileri bununla övünür ama
ithalat rakamına bakmadığımız zaman bunun hiçbir anlamı yok. İthalat da 201
milyar dolar.
Ha, ne oluyor, siz sanayileşmeyi ihracat üzerinden kurduğunuz
zaman, daha fazla ihracat yapma üzerine kurduğunuz zaman ne oluyor? Ham
maddeden ara üretime, yedek parçaya kadar üretim yapan kesimler çok daha fazla
kazanmak için, hem yerli sermaye hem dış sermaye bu üretimin bu kısmını, ham
maddesini, yedek parçasını, yan ürününü Türkiye’de üretme yerine dışarıdan
ithal ederek -çünkü ithalatın da önünü açıyorsunuz- getirip burada monte edip
satmaktadır.
Bunun ekonomiye yansıması nedir? İşte, hep şundan bahsederiz:
Türkiye’de üretimin önemli bir kısmını KOBİ’ler yapıyor, Türkiye’deki
işletmelerin yüzde 98’i, 99’u da KOBİ’lerden oluşuyor ama ham maddenin, ara
üretimin, yedek parçanın rahatlıkla ithal edildiği bir sanayide bu kesimler
sürekli zor durumda kalıyor ve bir taraftan büyüme sağlanıyorken, rakamlar
büyüyorken, ihracat büyüyorken, ithalat büyüyorken ülkenin genel gayrisafi yurt
içi hasılası büyüyorken istihdam gelişmiyor. KOBİ’ler, küçük esnaf, üretim
yapan diğer kesimler gittikçe işini kaybediyor ve gittikçe fakirleşiyor.
Değerli milletvekilleri, tabii, hem sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme hem
gelir bölüşümünde adalet hem de huzur, güven ve demokratik bir ortam için en
önemli koşullardan biri bölgeler arası eşitsizliği gidermektir. Dünyanın hiçbir
ülkesi bölgeler arası eşitsizliği asgariye düşürmeden, bölgeler arası
eşitsizliğe müdahale etmeden demokratik bir ortamı, barış içinde ve refah
içinde bir toplumu gerçekleştiremez. Ha, Türkiye’de, bakalım, bölgeler
arasındaki eşitsizlikte geçmişte durum neydi? Özellikle AKP İktidarının her
zaman “Biz, işte, doğuya, güneydoğuya bu kadar yatırım yaptık. Edirne ile
Hakkâri, İzmir ile Ağrı aynı olacak.” dedikleri duruma bir bakalım, ne yapılmış
bu süre içinde, biraz bu rakamlara bakalım.
Şimdi, bugün, Avrupa’nın ve gelişmiş ülkelerinin birçoğunda hem az
gelişmişliği hem dezavantajları korumak için teşvikler sağlanır. Genelde
teşvikler de yardım ve destekler de öncelikli olarak bölgeler arası gelişmişlik
farkını ortadan kaldırmak, küçük ve orta çaplı firmaları teknik ve bilgi
yönünden desteklemek, teknoloji yeniliklerini desteklemek, mesleki eğitimi
teşvik etmek, tarım endüstrisinin özendirilmesi ve gelişmesini
sağlamaktır. Ama Türkiye’de nasıl
gelişiyor? Bölgeler arası dengesizlik, bilinen bu konuda rakamlar, bu aradaki
uçurumlar, hepsi bilinmesine rağmen Türkiye’de maalesef bu şekilde
gelişmemiştir. Şimdi rakamlara baktığımız zaman 2000 yılında doğu ve
güneydoğuya sağlanan teşvikin toplamı yüzde 5,5’tur; 2001 yılında 11,5’tir;
2002 yılında 11,6’dır; 2003 yılında, AKP’nin iktidar olduğu yılda 8,4’tür; 2004
yılında 11,5’tir ve bu 2005’te 8,5; 2006’da 8,7; 2007’de 8,9; 2008’de 10,4 ve
genel ortalamada da 9,3’tür.
Değerli milletvekilleri, şimdi siz yıllardır bir taraftan Kürt
sorunu, bir taraftan bölgedeki çatışma, savaş ortamı, bunun yarattığı göçler,
bir taraftan köylerin boşalıp kentlere gelmesi, tüm bunlar yaşanıyorken ve
doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti devleti iktidarları boyunca bu bölge geri
bırakılmışken Avrupa’nın sürekli öne çıkardığı, Avrupa Birliği ilişkilerinde de
ekonomik anlamda hep dile getirdiği, sizlerin de hep “Doğuya ve güneydoğuya
özel ihtimam göstereceğiz.” dediğiniz dönemde yapılan gerçek rakamlar burada,
yapılan bunlardır. Bu politikalarla, bu mantıkla hem bölgeler arası eşitsizliği
gidermek mümkün değil hem de Kürt sorununa, Kürtlere farklı bakış, ayrımcı
bakışı ortadan kaldırmak mümkün değil.
Yine en büyük sıkıntılardan biri tümüyle serbest piyasaya
bırakılmış, devletin sosyal devlet olma görevini yapmadığı dezavantajlı gruplar
da bu anlamda büyük sıkıntı yaşamışlar. Bu dönemde sürekli kadın istihdamı
düşmüş. Zaten kadının üretimin içinde yer alma oranı düşükken, bu
politikalarla, kadının istihdamın içindeki yeri gittikçe aşağılara gelmiştir.
Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde, Suudi Arabistan gibi, Afrika ülkeleri
gibi çok az sayıda ülkeyi çıkarırsak kadının istihdamdaki yeri, kadının
üretimdeki sayısı dünyadaki diğer ülkelerin neredeyse tümünün üzerindedir, bu
konuda şampiyon olmuşuz ve yine, bu tür, bir taraftan, bu tarz, tümüyle ihracata
yönelik üretme mantığı, diğer taraftan da yıllardır tartışılmasına rağmen diğer
hükûmetler tarafından da yerine getirilmeyen vaatler üretimde kayıt dışını
gittikçe arttırmış. Neredeyse Türkiye’deki üretimin yarısı kayıt dışı ve burada
da en dezavantajlı grup olan çocuklar büyük zararlar görmekte. Türkiye’de çocuk
işçilik sayısı, başta sanayinin alt imalat sanayinde olmak üzere, neredeyse
dünyanın birçok ülkesinin üzerinde bir duruma gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de gerçekten bir an önce sanayinin
geliştirilmesi ama başta az gelişmiş bölgelere teşvikler, KOBİ’lere, küçük
esnafa teşvikler olmak üzere, bir an önce üretici kesimleri dikkate alan, tarım
kesimini dikkate alan, tarımsal endüstriyi dikkate alan, teşviki dezavantajlı
gruplara yapan bir mantığı geliştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız sürece
hem işsizlik artacak hem bölgeler arasındaki eşitsizlik hem de genel olarak alt
grupla üst grup arasındaki makas gittikçe artacaktır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Pervin
Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yaşar Kemal şöyle der:
“Dünyamız ne büyük mutluluktur ki on binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir.
Her kültürün bir rengi, bir kokusu vardır. Dünyamızın bir çiçeğinin koparılması
dünyamızdan bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Dünyanın şimdi başı belada.
Dünyamız şimdi tek kültürlü bir dünyaya doğru başını almış gidiyor. Bu
insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Tek kültürlü bir dünyada insanlığın
hâlini göz önüne getirelim. Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir
insanlık ve tek dile kalmış bir dünya hapı yutmuştur.”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz gerçekten de binbir
çiçekli bir kültür bahçesi idi. Her birinin ayrı bir rengi, ayrı bir kokusu olan
binbir çiçek. Her biri koparıldılar tek tek çünkü asırlardır ama özellikle son
yüzyıldır farklı kokmak, farklı bir renge sahip olmak bu ülkenin hükümranları
tarafından suç sayıldı ve mahkûm edildi. Medeniyetler beşiği Anadolu toprakları
zulüm politikalarının hükmü altında yitirdi bütün güzel kokularını. 1915
sürgününde bu toprakların kadim halkı Ermeniler gönderildi yurtlarından.
Yokluğun, sürgünlüğün, perişanlığın acıları Ermenilerin feryadı oldu. Kürt
müziğinin duayeni olan Ermeni sanatçı sevgili Aram Tigran “Bir rüzgâr esti
dağıttı yuvamızı. Öksüzüz, sürgünüz, taştan bir yuvanın hasretindeyiz.” diyordu
Bılbılo şarkısında. Nitekim, geçen yıl vefat ettiğinde halkına verilen cezanın
ölümde dahi sona ermediği gösterildi. Öyle zalim bir sürgünlük kararı vardı ki
hakkında tek vasiyeti olan Diyarbakır’a gömülme isteği Hükûmet tarafından kesin
bir dille reddedildi.
Yine, Süryaniler, Keldaniler, Aramiler farklı olmalarının bedelini
canlarıyla ödediler. Geri kalanlar ise buradaki topraklarda yarattıkları
onlarca kültürel ve ekonomik değerleri terke zorlanıp dünyanın başka ülkelerine
sürgüne yollandılar.
1914 yılında 200 bin civarında olan Süryani sayısının bugün 15 bin
civarında olduğu tahmin edilmektedir. 1955 yıllarında devlet desteği ile Türk
ve Müslüman olmayanların malları yağmalandı, birçoğu öldürüldü ve önemli bir
kısmı da bugün kültür başkenti ilan edilen İstanbul’dan göçe zorlandılar. 1925
yılında 100 bin olan Rum nüfusun sayısının 2006 yılında 4 bin olduğu
belirlendi.
Bir zamanlar onlarca dilin konuşulduğu bu topraklarda farklı
diller ile beraber binlerce yıllık deneyimlerle oluşturulan kültürel birikimler
de bir bir yitip gitmeye yüz tuttu. İşte, bu yüzden olsa gerek, Anadolu
topraklarından hep ağıtlar yükseldi farklı farklı dillerde. Osmanlı zamanında
onlarca dilin konuşulduğu ülkemizde bu dillerin ancak sayısı parmakla sayılacak
kadar az olan bir kısmı günümüze değin yaşayabildi. Yok olan her dille bir
kültür, bir zenginlik, bir güzel koku yitirildi. Bugün itibarıyla, coğrafi
özelliklerin ve nüfusun kalabalıklığının verdiği avantajla Kürtçe varlığını
hâlâ güçlü bir şekilde sürdürebilmiştir ve kimi yerlerde Arapça, Lazca ve
Gürcüce gibi diller kısıtlı bir kesim tarafından konuşulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katliam, sürgün ve
asimilasyon politikaları kültürel anlamda bu toprakları çorak diyarlar hâline
getirdi ve maalesef ülkemizin son yüzyılını tekçi anlayışla acılara boğan bu
zihniyet varlığını bugüne kadar taşımış, bu dillerin de bir an önce yok olması
için her türlü çabayı göstermiştir. Rafael Lemkin’e göre soykırım, sadece bir
milletin ya da etnisitenin temsilcilerinin yok edilmesi değil, aynı zamanda
onun kültürel ve millî değerlerinin ortadan kaldırılmasıdır.
Türkiye özelinde millî benlikleri ve kültürel yapıları yok etme
adına gösterilen faaliyetleri de kültürel soykırımdan saymamak ne yazık ki
mümkün değildir. Nitekim halkların sürgüne gönderilmesi bu ülkeyi yönetenlere
yetmedi, onların bıraktığı bütün eserlere saldırma, bu eserleri yakıp yıkma ve
yozlaştırma sistematik bir devlet politikası hâlinde yürütüldü.
Bu bağlamda, 1940 ve 2000 yılları arasında tam 12.211 köyün ismi
değiştirildi. Aynı zamanda şehir ve dağ, nehir gibi coğrafi yerlerin de
isimleri Türkçeye devşirildi. Bu değişikliklerin neredeyse tamamı Ermeni, Laz,
Gürcü ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yapıldı. Aynı şekilde sürgüne gönderilen
halklardan kalan tarihî eserler de sistemli bir şekilde yıkımların hedefi
hâline getirildi. Farklı dinlere mensup halklardan kalan ibadethaneler
küçültücü amaçlarla, çirkin faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlar hâline
getirildi.
UNESCO'nun 1974 tarihli verilerine göre 1923'ten sonra kalan 913
Ermeni tarihî eserinden 464'ü tamamen yok edildi, 252'si harap duruma
getirildi, 197'si ise revizyona ihtiyaç olunan bir durumdadır. Ermeni
ibadethaneleri, farklı yerleşim birimlerinde bir yandan ahır ve depo olarak
kullanılıp harap edilirken, diğer taraftan bu ibadethanelerin önemli bir kısmı
da hızla camiye dönüştürüldü.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan halkların
kimlikleri, tarihsel gelişim süreçleri ve kültür sanat değerleri, Türk Tarih
Kurumu ve Türk Dil Kurumu tarafından bilimsel dayanaklardan uzak bir şekilde
çarpıtıldı. Farklı dillerde icra edilen sanat eserleri devlet sanatçıları
tarafından sistematik bir şekilde maniple edilerek, kaynak belirtilmeksizin,
Türkçe icra edilmiş gibi seslendirildi. Bu durum, kültürel olarak bir eserin
orijinini, ait olduğu etnik yapıyı yok saymaktan başka bir şey değildi ve
amaçlanan, tamamen kültürel asimilasyon ve çarpıtmaydı.
Yazarlarımız, aydınlarımız ve sanatçılarımız ya faili hâlâ bulunamayan
kurşunların hedefi oldular ya da sürgünde ömür tüketmek zorunda kaldılar.
Anıları önünde hürmetle, minnetle eğildiğim Mihemed Arif Cizrawi, Kırapetê
Xaço, Aram Tigran, Ayşe Şan, Mehmed Uzun, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya
sürgünlüğün acılarında solan değerlerimizden sadece birkaçıydı. Çoğulculuğa,
kültüre, sanata ve millî benliklere karşı bu ülkenin siyasileri tarafından
beslenen düşmanlık, her birinin hayatını birer trajediye çevirdi.
Yıllarca, çekilen sinema filmlerinde ve televizyon programlarında Ermeniler
ve Rumlar cani olarak, Lazlar Türkçeyi biraz komik konuşan Türkler ve Kürtler
de Türkçeyi kaba konuşan ilkeller olarak tanıtıldı ki bu durum hâlâ da
böyledir. Kürt yerleşkelerinde insanlar tamamen Kürtçe konuşmalarına rağmen
hâlâ sinema yapıtlarında, televizyon dizi ve programlarında bu gerçeklik
tamamen inkâra getirilmekte, Kürtlerin cahil oldukları için Türkçeyi kaba ve
komik konuştuğu izlenimi verilmektedir. Şimdi bu durumu kültürel soykırımın bir
eylem biçimi olan kültürel asimilasyondan başka bir şekilde tanımlamanın yolu
var mıdır? Bütün bu çarpık kültür icrasının hegemonyası altında, siyasilerin de
öncülük ettiği şekilde, bu ülke yurttaşları birbirlerine hakaret etme
maksadıyla “Ermeni”, “kâfir”, “kıro” tabirlerini kullanmadı mı? Batı’ya göç
eden Kürtlerde kuyruk aranmadı mı? Kürt olmanın kendisi aşağılayıcı bir nitelik
olarak algılanmadı mı? Dolmuşta, parkta, Kürtçe konuştu diye insanlar linç
edilmek istenmedi mi? Çok uzak değil, daha birkaç yıl önce Hrant Dink Ermeni
olduğu için öldürülmedi mi? Okullar, psikolojik ve fiziksel şiddet kullanarak
çocuklara Türkçenin zorla öğretildiği binalar olarak kullanılmadı mı? Şimdi
hâlâ da devam eden bu uygulamaları nasıl kabul edilebilir olarak görmemiz
beklenir bizden? Dilimizin, kültürümüzün yok olup gidişine sessiz kalmamızı
istemek hangi akla, hakla dayandırılabilir? Asimilasyona karşı verdiğimiz
mücadele ve Kürtçenin kullanımını güçlendirme çabamız hangi akılla, hangi
insani duyarlılıkla bölücülük olarak kabul edilebilir?
“Kürtlerin yaşadığı yerlerde Türkçenin yanında Kürtçe de
kullanılsın.” gibi en temel insan hakkını temel alan talebimiz Meclis Başkanı
Mehmet Ali Şahin tarafından hangi hak temel alınarak palavra ilan edilip
sistemin nöbetçileri göreve çağrılmaktadır. Üstelik çok dilli bir ülkenin Parlamentosuna
Başkanlık yapan biri bu vahim sözleri sarf etmektedir. İnsana hakkını teslim
eden demokratik bir anlayışı bile bünyesinde taşımayan bir Meclis Başkanımızın
olması ülke demokrasisinin gelişimi açısından hakikaten siyasetçi olarak
ümitlerimizi kırmış, birer Kürt yurttaş olarak da bizleri üzmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Sayın Kültür Bakanı; bir
Kızılderili atasözü şöyle der: “Bu dünyada hayatta kalabilmek için beyaz adamın
dilini öğrenmeliyiz ama sonsuza kadar yaşamak için kendi dilimizi bilmemiz
gerek.”
Bizler de her halk gibi aidiyetimiz ve bütün renklerimiz ile
insanlık yaşadıkça yaşamak istiyoruz ve bu nedenle de halkımızın doğuştan sahip
olduğu bu temel haklarının savunucusu olmaktan geri durmamızın mümkün
olmadığını özellikle belirtmek istiyoruz fakat bu mücadelenin yalnız Kürtlere
değil, bütün Türkiye halklarına kazandıracağının, Türkiye’yi daha uygar bir
aşamaya taşıyacağı gerçeğinin bilincinde olmak da ısrarımızın bir diğer
nedenini oluşturmaktadır. Bu nedenle bu ülkeyi bölerek yönetmeyi politik bir
rota hâline getirenlerin “bölücülük” laflarının bir hükmü bulunmamaktadır.
Bizim yüzümüzü döndüğümüz taraf yeni bir dil oluşmasını mümkün kılanlar
olacaktır çünkü bizim acil ihtiyacımız, zihinlerde kökleşmiş olan faşist mantalitenin
değiştiği, düşmanlık söylemlerinin terk edildiği bir ortak akıldır. Biz ancak
bu akılla kurtarabiliriz bugünümüzü ve geleceğimizi. Bu anlamda siyasetin
öncülüğü ve ön açıcılığı tartışılmaz bir gerçekliktir. Ancak, kültürel alan
bütün çarpık oluşumların tek tek yıkılabileceği, bağnazlıktan ve ırkçı
anlayışlardan kurtuluşu mümkün kılan, umutlu düşüncelerin inşa edilebileceği en
önemli sahadır.
İnsanın üretimi olan kültürün nesnesi yine insandır. İşte Kültür
Bakanlığı da böylesine önemli, yaşamsal faaliyetlerinden sorumludur. Bu nedenle
bu ülkenin farklı renklerine ve kokularına sahip çıkmak, her biri farklı
medeniyetlere ait olan yapıları korumak, halkların kültürel gelişimlerine katkı
sunmak, kısacası bu ülkenin bir asırdır hiç hak etmediği kadar yağmaya,
haksızlığa maruz kalmış kültürel mirasını korumak konusunda hassasiyet gütmek
elzem bir konudur.
Tek dile, tek renge mahkûm edilmiş bir kültür anlayışının artık
zamanı geçmiştir. Değişimin gerekliliği bir an önce yerine getirilmelidir.
Kürtçe oyuna devlet tiyatrosunda sahne verilmesi, büyük Kürt edebiyatçı Ahmedi
Hani’nin “Mem ü Zin” eserinin Kültür Bakanlığı tarafından üç farklı dilde
basılması bizlere memnuniyet vermiştir. Ancak, bunların henüz çok ufak
başlangıçlar olduğunu, Kürt kültür ve sanatına daha acil şekilde daha fazla
destek sunulması gerektiğini de önemli ifade etmek isterim. Nitekim, yıllardır
yasaklar ve maddi imkânsızlıklar altında, binbir zorluk ve fedakârlıkla icra
edilen Kürt kültür ve sanatının Bakanlıkça verilecek desteğe ihtiyacı vardır ve
bu destek bir hak olarak teslim edilmesi gereken bir emanet niteliğindedir.
Kürt kültür eserlerinin Bakanlıkça hazırlanan bir proje ile araştırılıp tasnif
edilerek koruma altına alınması kültür mirasımıza verilen değerin bir ifadesi
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yanlış kalkınma hedefleri
doğrultusunda Hükûmetin desteği ile birer yağma alanı hâline getirilerek sular
altına gömülen tarihî varlıklarımız bir bir yitirilmektedir. Diğer taraftan,
birçok tarihî yapı ve alanlarımız tamamen kendi kaderine tek edilmiş,
ilgisizlik ve bakımsızlık karşısında her geçen gün daha büyük bir hızla tahrip
olmaktadır.
Tarihî varlıklarımız enerji politikalarının, iklim koşullarının ve
bilinçsiz kullanım amaçlarının yıkıcı etkilerine terk edilmiştir. Samsat’ın,
Zeugma’nın daha birçok tarihî zenginliğimizin sular altına gömülmesinden sonra
sıra Hasankeyf ve Allianoi'ye geldi. Hükûmet düzeyinde kâr etmeyi esas alan
zihniyetin bir ürünü olarak her türlü varlığımızın yok sayıldığı, en yakıcı
gerçeklerimizin başında gelmektedir.
Sayın başkan, değerli milletvekilleri; bütçeden yüzde 1’i bile
bulmayan bir düzeyde olan en az payın Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılması
kültüre, sanata verilen değerin göstergesi niteliğindedir. Bu bütçeyle bu
alandaki faaliyetlerin çok kolaylıkla yürütülmeyeceğinin farkındayız. Bu
nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan bütçe payının yükseltilmesi
gerektiğini düşünmekteyiz.
Bununla beraber, bütün kesimlerin kültürel değerlerinin korunup
kollanması gerekliliğinin esas alınarak, sanatın herkes için üretilmesi ve yurt
genelinde toplumun bütün kesimlerinin faydalanabildiği alanlar hâline
getirilmesi gerektiği inancındayız. Kültür başkenti ilan edilen,
gecekonduların, yoksulların, itilmişlerin ve evsizlerin şehri İstanbul'da operaya,
müzik dinletilerine sadece belirli bir elit kesim ulaşabiliyorsa, İstanbul’da
olduğu gibi yurdun genelinde tiyatro, konser ve sanatsal gösterilerden toplumun
sadece çok ufak bir kesimi faydalanıyorsa, bu ülkede bu faaliyetler iyi
yönetilemiyor demektir.
Bu noktada Bakanlığın olduğu kadar Hükûmetin de ihmal ettiği büyük
sorumlulukları vardır. Ben bu kürsüde dile getirdiğimiz eleştiri ve
önerilerimizin dikkate alınmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygı ile
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, Kültür Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Aslında, arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum, benim konuşmam yoktu ama Sayın Bakanımızın bir iki açıklaması vardı,
bundan dolayı cevap verme ihtiyacı duydum.
Sayın Bakanımızla 11 Aralıkta Ahmet Kaya’yı anma gecesinde bir
aradaydık, Sayın Bakanımızla yan yanaydık, eş başkanlarımız da vardı, bu “Mem ü
Zin” kitabı Sayın Osman Baydemir’e ve bize hediye edildiğinde döndü bize
“Aldınız mı?” dedi Sayın Bakan. Biz “Almadık.” dedik. “Ama göndereceğim.” dedi.
Biz de kendisine “Teşekkür ediyoruz, çok önemli bir çalışma yaptınız.” dedik.
Sayın Bakanımız bize döndü dedi ki: “Bunu Mecliste de der misiniz?” Biz deriz
yani biz kapalı kapılar arkasında farklı şeyler, Mecliste farklı şeyler
konuşmayız. Siz, bizi iyi tanırsınız. Biz gerçekten, eğer önemli bir şey
yapılmışsa, önemli bir adım atılmışsa bunu takdir ederiz. Biz, sadece muhalefet
olarak yani beyaz ve siyah olarak hayata bakmıyoruz. Siz, gerçekten Kültür
Bakanlığında önemli şeyler yaptınız, bundan dolayı tekrar size teşekkür
ediyoruz ama şöyle bir belirlemeniz var, diyorsunuz ki: “Benim gördüğüm
kadarıyla arkadaşlarımız bu gelişmeyi görüyorlar.” Bu dille ilgili diyorsunuz.
İkili ilişkilerde de bunun yanlış olduğunu, sözüm ona bizlerin böyle bir şey
söylediğini… Oysaki biz o gecede böyle bir görüşme yapmadık ve konuşmadık. Biz,
gerçekten, dille ilgili düşüncelerimizi açık ve net olarak ifade ettik ve bizim
arkadaşlarımızdan da sizlerle orada konuşanlar olmadı yani biz hepimiz töhmet
altındayız. Ama herkes Barış ve Demokrasi Partisini çok iyi tanır ve bilir yani
kapalı kapılar arkasında farklı şeyler, burada farklı şeyler söyleyeceğini asla
kimse kafasından geçirmesin.
Sayın Bakanım, şimdi, bu dille ilgili taleplerimizle ilgili
kamuoyunda fırtınalar koparılıyor. Bir taraftan Meclis Başkanı, bu Parlamentoda
-biraz önce arkadaşımızın da dediği gibi- yani farklı renklerin bu Parlamentoda
sesi olması gerekirken tam yasaklayıcı bir zihniyetle hareket ediyor. Diğer bir
taraftan, Cumhurbaşkanımız ve Meclis Başkanımız savcıları göreve davet ediyor.
Bu yetmiyor, hemen arkasından, Genelkurmay Başkanı bir açıklama yapıyor
-e-muhtıra- bakın: “Türk Silahlı Kuvvetleri, devletin, Anayasa’mızda yer alan,
Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmez bütünlüğünü,
cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında ulus devlet, üniter devlet,
laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir.”
Yani ihtilaller bunun için yapılır. Her ihtilal yapıldığında da bunlar
radyolarda, televizyonlarda okunur.
Şimdi, asıl sizin, Sayın Meclis Başkanının, Cumhurbaşkanının -ve
sizi tanıyorum, biliyorum, demokrat kimliğinizi biliyorum- bunlara karşı bir
duruş sergilemeniz gerekiyordu, bize karşı değil. Yani ana dil, herkesin ana
dili ne kadar kutsalsa Kürtlerin ana dili de bir o kadar kutsaldır. Sizin bu
ihtilalcilere ve bize tepeden bakan, halkın iradesini yok sayan bu askerlere
cevap vermeniz gerekirken, dönüp bize cevap vermeniz gerçekten bizi
yaralamaktadır.
Şunu açık ve net olarak söylüyoruz: Biz, hiçbir dönem, bu kürsüde
iki farklı dil konuşalım demedik; biz “bilinmeyen bir dil” sözcüğünü yüreğimize
sığdıramıyoruz, bunu reddediyoruz dedik. Biz gerçekten oturup konuşacağız
arkadaşlar. Çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz, yoksa
tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz? Aslında, bu teklik
politikaları ülkeyi bugüne kadar bu hâle getiren politikalardır. Yani Türk’ün
Türk gibi yaşaması gerekir, Ermeni’nin Ermeni gibi yaşaması gerekir, Alevi’nin
Alevi gibi yaşaması lazım, Kürt’ün de Kürt gibi yaşaması gerektiğini
söylüyoruz. Onun için, zaman zaman burada arkadaşlarımız bu politikaları
eleştirdikleri içindir ki, biz sürekli hedef tahtasındayız. Yani biz parti
olarak acılardan beslenen bir parti değiliz. Bu acıların bir an önce ortadan
kaldırılması gerekir. Yani varlığımızı yasaklayarak, dilimizi yasaklayarak
insanı insandan saymamakla eş değerdedir. Onun için bu bir lütuf değildir, bir
halkın en demokratik hakkıdır.
Şimdi, siz kendinize göre, bir Kürtlük, bir Kürtçe hayata
geçiriyorsunuz. Başbakan Muş’a gidiyor, Kürtçeden alıntılar yapabiliyor, Sayın
Arınç burada konuşuyor ama biz konuşunca… Tabii biz… Yani size serbest ama biz
Kürtlüğe hizmet ettiğimizde, bu Kürtlük bize yasak. Böyle bir anlayış olabilir
mi? Yani böyle bir Parlamento, böyle bir Parlamento Başkanı olabilir mi? Ne
diyor? Diyor ki: “Palavra dil.” Ne demek “Palavra?” Yani benim dilimin nasıl
palavra olduğunu söyleyebilirsin Sayın Meclis Başkanı? Yani dilim varmıyor size
bir şey söylemeye ama herkesin diline dikkat etmesi gerekir. Biz, hepimiz, bu
ülkede birlikte yaşamak istiyoruz ama bütün dillere, bütün kimliklere özgürlük
talep ediyoruz ve bu özgürlüğün bir an önce hayata geçmesi için çaba sarf
ediyoruz, partimiz de bu noktada bedeller ödüyor, gerekirse yine bedel ödemeye
hazırız. Herkes şunu iyi bilsin: Biz zorun, zulmün önünde boyun eğen bir
gelenekten değil, bir feda kültüründen geliyoruz. Bunun hayata geçmesi için de
ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.41
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci turu üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uslu.
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi bütçeleri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri, bu
vesileyle saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının web
sitesinden bir metin okuyorum: “Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayi, ticaret,
teknoloji, tüketiciler, esnaf, sanatkâr ve KOBİ’leri kapsayan geniş bir
yelpazede, 72 milyon insanımızın tamamına hizmet sunmaktadır. Bütün
faaliyetlerimizin ortak amacı, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınma sürecini
hızlandırmak ve ülkemizin dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olma hedefine
katkı sağlamaktır.” Evet, gerçekten hoş ve güzel, iddialı bir mesaj, Sayın
Bakanın bir sunuşu.
Değerli milletvekilleri, gerçekten de Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız, Türkiye’deki yatırımlarla, üretimlerle, ticaretle ve
tüketicilerle, tüketici haklarıyla doğrudan ilişkisi olan çok önemli bir
bakanlığımız. Dolayısıyla, burada görev yapan değerli arkadaşlarımı da Bakanlık
personelini de kutlamak istiyorum çünkü bir dönem, bu Bakanlığın bir mensubu
idim ben de.
Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesinin 717 milyon 377 bin
TL olduğunu görüyoruz. Temenni ederiz ki bu bütçeyle, sanayi ve ticaretin
geliştirilmesine önemli katkılarda bulunulsun. Sayın Bakanın Plan ve Bütçe
Komisyonundaki bir sunuş konuşması dikkatimi çekti. Özellikle dünya
ekonomisinde küreselleşmenin de etkisiyle, yaşanan kriz bütün ülkeleri
etkilerken Türkiye'nin bu krize en son giren ama ilk çıkan ülke olduğunu,
dolayısıyla, bu krizden de fazla hasar görmeden çıktığımızı belirtiyor. Gerçi,
sonraki kapanış konuşmasında da bu ifadeleri “Biraz daha düzelmeye yakın,
hasarın kontrol altına alınması anlamında ciddi adımlar attık.” şeklinde
değerlendirmiş.
Gerçekten durum böyleyse yani iyi bir ekonomimiz varsa ve bu
krizden de etkilenmemiş isek yine, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda 2011 yılı için
yazılanları burada okumak istiyorum, bir kıyaslama açısından dikkatimi çekti:
“Diğer taraftan sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği, düşük fiyatlı
ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı, kamunun
sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği,
vergi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar hâlâ devam etmektedir.” şeklinde
ifade edilmektedir. Bunlar Devlet Planlama Teşkilatının 2011 yılı için yazılan
-ama geçen yıl da öyle, muhtemelen gelecek yıl da bu şekilde yazacağı-
metinler. Eğer Sayın Bakanın ifade ettiği gibi olsa bu metinler niye bu şekilde
yazılıyor? Belki de Sayın Bakanın ifade ettiği makroekonomik dengeler iyi
görülse de, bu şekilde gösterilmeye çalışılsa da ne yazık ki gelir dağılımında
ciddi bozukluklar var.
Bakınız, imalat sanayisi genelinde kapasite kullanım oranı kasım
ayında yüzde 75,9 olarak açıklandı; bu, 2007’nin hâlâ altında görülüyor. 2010
yılı üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre üretim yüzde 3,4; verimlilik yüzde
5,7 azalmış. İstihdamda yüzde 2,4’lük bir artış görülmekle beraber işsizlik
hâlâ yüzde 11,3 seviyelerinde, 3 milyon insanımız hâlâ işsiz. Genç nüfusa
baktığımızda, bu yüzde 20’nin üzerinde bir oranı ortaya koyuyor. Bunlar
gerçekten çok önemli olumsuzluklar değerli milletvekilleri.
Ekim ayı itibarıyla dış ticaret açığı 55,1 milyar dolar olmuş,
ithalat artışı ihracat artışından 4 kat fazla. Cari açık ekim itibarıyla 35,7
milyar dolar olarak görülüyor.
Bir de en önemlisi kayıt dışılık var. Kayıt dışı ekonomi kavramı
genellikle “Devletten gizli yürütülen ve dolayısıyla, kamu denetim, gözetim,
yükümlülük ve teşviklerinin dışında kalan yasal ekonomik faaliyetler.” olarak
tanımlanmakta. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının önemli görevler üstlendiğini
söyledik, ancak bu kayıt dışı ekonomiyi de görmezlikten gelemeyiz. Kayıt
dışılık hem devlete hem çalışana ciddi zararlar ortaya koymakta. Bu oran da
yüzde 45’ler seviyesindeyse burada ciddi bir olumsuzluk var değerli
milletvekilleri. Her ne kadar Çalışma Bakanı evvelki gün kendi bütçesinin
görüşülmesinde bu kayıt dışı rakamının önceden daha yüksek olduğunu, sonradan
bu rakamlara düştüğünü ifade etse de yüzde 45 hiçbir ülke için kabul
edilebilecek bir oran değildir. Bunu açıklıkla ifade ediyorum.
Ayrıca, bu Hükûmetin
geçtiğimiz yıllarda, aşağı yukarı 2003’ten beri sürekli bir yapılandırma
çalışmalarına tanık oluyoruz. Geriye baktığımızda, neredeyse her yıl bu
çalışmalar yapılmakta. Vergi barışı yapıldı. Bunlar, açıkçası, biraz da reel
ekonomideki sıkıntıları ortaya koyuyor.
Şimdi, bütün bunları değerlendirdiğimizde, ekonominin iyi olduğunu
kabul edersek, esnaf, çiftçi, sanayici ve girişimcilerimiz çok iyi durumda
olduğu için mi, yoksa zor durumda oldukları için mi bu çalışmalar yapılıyor, bu
yapılandırma çalışmaları yürütülüyor? Hakikaten, bütün kesimler zor durumdadır
değerli milletvekilleri ve ödeme güçlüğü içerisine düştükleri için bu
yapılandırma çalışmaları da sürdürülmektedir.
Buna en çok ihtiyaç duyan, yani bu yapılandırma çalışmalarına en
çok ihtiyaç duyan kesim de esnaf ve sanatkârlarımız. Esnaf ve sanatkârlarımızın
temel sorunları, yüksek rekabete ayak uyduramama, yeterli sermayeye sahip olamama,
değişen tüketici tercihlerine hızlı cevap verememe, yatırım ve istihdam
maliyetlerini karşılayamama, finansmana erişimde sıkıntı yaşama gibi karşımıza
çıkmaktadır. Ayrıca, AKP döneminde ivme kazanan büyük marketçilik süreci, esnaf
ve sanatkârların faaliyet alanlarını daralttığı gibi, bu kesimi iş yapamaz
duruma getirmiştir. Faaliyete geçen her alışveriş merkezinin yetmiş beş
meslekteki esnaf ve sanatkârı yok olma yolunda tehdit ettiği bilinen bir
gerçektir.
Sayın Bakan bu konuda geçen yıl kendisine yönelttiğimiz bir
soruda, bu büyük marketlerle, alışveriş merkezleriyle ilgili yasa tasarısının
ne zaman geleceğini sorduğumuzda “Bantta.” dediler, “Bantta ve geliyor.”
dediler. Bu nasıl bir bantsa…
Havaalanlarında yürüyen bantlar vardır, yaklaşırsanız çalışır, eğer durursanız
çalışmaz. Sayın Bakan bu yasayı dikkate alır da bu bandı çalıştırırsa umarım
esnaf ve sanatkârlarımız açısından bir önemli iş yapmış olacaktır.
KOSGEB desteklemeleri, diğer adıyla can suyu kredileri esnaf
kesimini hüsrana uğratmıştır. Esasen, Sayın KOSGEB Başkanı ve çalışanlarının bu
konudaki gayretini biliyorum, onlara da bu anlamda teşekkür etmem lazım. Ancak
sorun KOSGEB’de değil, KOSGEB’in uygulamaları ve özellikle esnaf ve
sanatkârımızın bu krediye ulaşamaması. Faizini KOSGEB’in verdiği desteğin
sadece bankanın tahsil zorunluluğu nedeniyle kredi çoğunlukla ihtiyacı
olanlara değil mevduatı olanlara
verilmiştir. Üstelik bu krediyi kullanmak isteyen esnaf ve sanatkârın sigorta
ve vergi borçları bu kredilerden kesintiye uğramaktadır. Sicil affının bankalar
tarafından görmezden gelinmesi ve KOSGEB’in veri tabanında yaşanan aksaklıklar
krediye ulaşmayı daha da güç hâle getirmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu, vergi ve özellikle Marmara Bölgesi’nde
yaşanan bu depremden sonra bu felaketle ilgili kullandırılan afet kredilerinin
geriye ödenmesinde esnafımızın ciddi sıkıntıları var. Ayrıca emekli olup da
çalışmaya devam eden esnaf ve sanatkârımızdan kesilen BAĞ-KUR destekleme primi
uygulamasına şiddetle son verilmelidir. Gerçekten, yirmi beş-otuz yıl bu ülkede çalışmış, emekliliği hak etmiş,
geçinememekten dolayı yeni bir işe niyet etmiş bir insandan, bir emekliden bu
kesintinin yapılmaması lazım.
Süremin sonuna doğru geliyorum, tarım satışlarla ilgili birkaç şey
söylemek istiyorum: Sayın Bakan bu
konuda da bu yasa ne yazık ki gecikti. Birliklerin bu yasaya ihtiyacı var.
Finansman zorlukları var birliklerin. Özellikle bu yapılandırma süresi
31/12/2008’de sona erdi ve bu süreden itibaren de birlikler bir boşluk
içerisindeler. Kaynak kullanımına ciddi ihtiyaçları var. Bu konuda bu yasanın
bir an önce yürürlüğe girmesi lazım.
Bir de Bakanlığın denetim görevini, birlikler üzerinde bu denetim
görevini yapmadığını düşünüyorum. Zira, Bakanlığın görevleri arasında olmasına
rağmen birlikler denetimsizlikten dolayı kendi başlarına Bakanlığın desteğine
ihtiyaç duymaktadırlar.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İzzettin
Yılmaz, Hatay Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı ile Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Partim ve
şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomimizin atomları sayılan, toplam ekonomik sistem içerisinde
en önemli pay sahibi olan esnaf ve sanatkârlarımız ekonominin bel kemiği
konumundadır. Anayasa’nın 173’üncü maddesinde çok açık bir şekilde belirtilen
“Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.” hükmü, esnaf
ve sanatkârın Anayasa ile korunan, gerçekte elinden alınan hakkını ifade
etmektedir.
KOBİ’ler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı yani KOSGEB tarafından verilen kredilerden
neredeyse yok denecek kadar az seviyede yararlanmışlardır. Krediler, bürokratik
engeller yüzünden esnaf için bir hayal olmuştur. Mevzuat o kadar karmaşıktır ki
KOBİ’ler bu kredilere başvurmaya cesaret bile edememektedirler.
AKP hükûmetleri döneminde milyonlarca esnaf ve sanatkâr -kasaptan
manava, berberden terziye, bakkaldan marangoza, taksiciden nakliyeciye kadar-
çaresizlik içerisinde, iş yapamaz durumda, hayatlarının en zor günlerini
yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Artık bu insanlar kârdan falan vazgeçtiler,
tamamıyla baba ocağını tüttürmeye çalışıyorlar. Dükkânlar artık siftaha hasret
kalmış, esnaf dert alıp sıkıntı satmaktadır. KOBİ’lerin çalıştırılması, üretime
kazandırılması çok önem arz etmektedir. Bu sayede esnaf rahat bir nefes
alabileceği gibi, rekabetçi bir piyasanın oluşumuna da katkı sağlamış
olacaktır.
Kıymetli milletvekilleri, KOSGEB, Türkiye ekonomisinde iş yerleri
ve istihdam payları yönünden büyük bir öneme sahip olan küçük ve orta ölçekli
sanayi işletmelerinin etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini
yükseltmek, sanayide bütünleşmeyi ekonomik gelişmelere uygun bir şekilde
gerçekleştirmek amacıyla 1990 yılında kurulmuştur ama ne yazık ki AKP
hükûmetleri döneminde istenilen hedefe bir türlü ulaşılamamıştır. Türkiye
İstatistik Kurumu, TÜİK kayıtlarına göre 2009 yılında ülkemizde 3 milyon 225
bin 462 işletme, 3 milyon 222 bin 133 KOBİ bulunmaktadır ama bu rakam 2010 yılı
Ağustos ayı sonu itibarıyla KOSGEB veri tabanında 336 bin 962 KOBİ olarak
görülmektedir. KOSGEB kredi faiz destekleri kapsamında kullandırılacak krediler
sekiz yıllık AKP döneminde 200 bin civarında seyretmiştir yani bu rakam KOBİ
sayısını düşününce devede kulak kalmıştır. Ayrıca geçen sene hizmet sektörü de
bu krediler kapsamına dâhil edilmiş ama pratiğe geçirilemeyerek kâğıt üzerinde
kalmıştır.
Kıymetli milletvekilleri, küçük işletmelerin kredi alabilmelerinde
önemli bir engel teşkil eden, teminat sıkıntısının aşılmasında önemli bir
mekanizma olan esnaf kredi kefalet kooperatifleri ve Kredi Garanti Fonu
uygulamalarının daha etkin kılınması sağlanmalıdır. Ülkemizde kurulduğu 1951
yılından beri esnaf ve sanatkârların kredilendirilmesinde önemli fonksiyonlar
üstlenen esnaf kredi ve kefalet kooperatiflerinin güçlendirilmesi, değişen
koşullara uygun şekilde yeniden yapılandırılması esnaf ve sanatkârların
finansman sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır. Ayrıca esnaf ve
sanatkârlarımız 28 çeşit vergi ve harç ödemektedirler. Bu vergi ve harçlara
sosyal güvenlik primi yükü de ilave edildiğinde esnaf ve sanatkârlarımızın
nefes alacak hâli kalmamıştır. Dolaylı
vergilerin ve sosyal güvenlik primlerinin azaltılması hâlinde hem esnaf ve sanatkârlarımızın mali yükü hafifleyecek hem
de vatandaşlarımızın alım gücünün yükselmesiyle beraber piyasalarda bir
canlanma ortaya çıkacaktır. Sonuçta dolaylı vergiler toplam vergiler
içerisindeki payının azalmasına rağmen gelir üzerinden alınan vergilerin
artmasıyla toplam vergi gelirlerinde de artış görülecektir. Bu noktada atılacak
her adım esnafımızı ekonomiye yeniden kazandırmak için atılmış önemli bir hamle
olacaktır. Bunların dışında, Hükûmetin akla mantığa uymayan uygulamaları üreten
kesimi sıkıntıya sokmaktadır. Örneğin 5510 sayılı Kanun’a göre BAĞ-KUR, SSK
veya Emekli Sandığından emekli olduktan sonra esnaf ve sanatkârlık faaliyetinde
bulunanların emekli aylıklarından 2008 yılından itibaren yüzde 12 oranında
kesilmekte olan sosyal güvenlik destek primi şu anda yüzde 14,5 olarak
kesilmektedir. Bu oran, her yıl artırılmak suretiyle 2011 yılında yüzde 15’e
yükselecektir.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere ekonomik sistem
bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Hükûmetin masa başında rakamlarla
oynayarak takdim ettiği mutluluk tablosu boş hayallerden ibaret bir
kandırmacadır. AKP Hükûmetinin yabancı yatırımcı sevdası bu memleketin
evlatlarını işsizliğe, yoksulluğa, sefalete sürüklemiştir. Durumun ciddiyetini
anlamak için Sayın Başbakanın sokağa çıkması yeterlidir, belki bu sayede soruna
yabancı kalmaktan kurtulabilir.
Esnaf ve sanatkârlarımızın krizden çıkabilmesi için, öncelikle
Sayın Başbakan tarafından küçümsenen çiftçinin, işçinin, memurun, emeklinin
durumunun iyi olması gerekmektedir. Ancak bu sayede iç talebin canlanması ve
üretim artışının başlaması sağlanacaktır. Hükûmetin iç talebi canlandırmaya
yönelik ciddi bir çabası görülmemektedir.
Sayın Başbakanın nisan ayında büyük ümitlerle açıkladığı “ESDEP”
yani “Esnaf Eylem Planı” büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. KOBİ’lerin
sorunları çözüleceği yerde sıkıntıları artarak devam etmektedir. Esnaf Eylem
Planı, cansuyu kredisi gibi Hükûmetin boş vaatlerinden bir tanesi olarak
kalmıştır.
KOBİ’lere nefes alacak önerilerimizi sıraladığımızda, KOBİ’ler
teknolojik altyapı, ARGE hizmetleri ve pazarlama faaliyetleri açısından
desteklenmeli, KOBİ’ler açısından kredi sistemi yeniden düzenlenerek küçük
işletmeler lehinde uygulamalara yer verilmelidir. Bu amaçla kredi limitleri
yükseltilerek, kredileri uzun vadeli ve düşük faiz oranlarıyla
kullandırılmaları sağlanmalıdır.
KOSGEB tarafından KOBİ’lere sağlanan kredilerdeki zorluklar
ortadan kaldırılmalı, bürokratik yükler engellenmelidir.
KOSGEB veri tabanındaki aksaklıkların giderilmesi amacıyla ana
server mutlaka güçlendirilmelidir, ancak bu sayede KOSGEB başvurularındaki
sıkışıklığın önlenmesi mümkün olacaktır.
Emekli olan esnaflarımızdan kesilen sosyal güvenlik destek primi
mutlaka kaldırılmalıdır.
KOBİ’leri karmaşık vergi sistemine ezdirmemek için, vergi
mevzuatının sadeleştirilerek daha adaletli bir vergi sisteminin temini
sağlanmalıdır. Bu doğrultuda atılacak adımlardan en önemlisi, KOBİ’lere gerçek
usulle geçtikten sonra tekrar basit usule dönüş imkânı sağlanmasıdır. Ayrıca
basit usulde vergilendirilen KOBİ’lerden gelir vergisi alınmayarak küçük esnaf
ve sanatkârların asgari ücret düzeyinde çalışanlarına vergi muafiyeti
getirilmelidir. Bu sayede hem iş verenlerin nefes almaları hem de işsizliğin
azalması sağlanacaktır. Bu şekilde soruna gerçekçi çözümler üretilmiş olur,
yoksa KOBİ’lerin sorunlarının artarak devam etmesi kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, Türk Akreditasyon Kurumu Türkiye'nin hem
ulusal hem uluslararası platformda ürettiği malı denetleyen, ürünlerin belli
bir standarda getirilmesini amaçlayan çok önemli bir kurumdur. İthalatın ve
ihracatımızın belli bir kalitede sürdürülmesini sağlarken Türk malının da dünya
piyasalarında saygınlığını artırmaktadır.
Ticaretimizin geliştirilmesi için anahtar konumunda bulunan bu
kuruma hak ettiği değer maalesef ki verilememiştir. Türk Akreditasyon Kurumunun
görevi sadece denetlemeyle sınırlı kalmamalıdır, bunun yanında ürünlerin,
hizmetlerin uluslararası standartlara kavuşturulması için gereken öncü bilgi ve
danışmanlık hizmetleri de verilmelidir. Ayrıca, atılması gereken adımlardan bir
tanesi de ihracatçımızın sattığı malın standartlarını artırmak için gereken
ekonomik desteklerin sağlanması amacıyla bağlantılı kurumlarla iş birliğini
sağlayan bir kurum olmalıdır. Bu sayede kurumun kuruluş amacı gerçekleştirilmiş
olacaktır. Aksi takdirde ağır işleyen bürokratik engellerden bir tanesi olarak
ticaretin sırtında bir kambur olarak duracaktır.
Bu yönde yapılacak her türlü olumlu çalışmanın sonuna kadar
destekçisi ve takipçisi olacağımızı beyan eder, bu duygu ve düşüncelerle grubum
ve şahsım adına 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Recep Taner, Aydın
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsü ve
Türk Standartları Enstitüsünün 2011 yılı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1994 yılında kurulan Türk Patent
Enstitüsü Türkiye’de sınai mülkiyet hakları konusundaki sistemin altyapısını
oluşturan ve yeniliklerin etkin şekilde korunmasını temin eden bir
kuruluşumuzdur. Özellikle üniversitelerimizde sanayi ve ticaret odalarının iş
birliği hâlinde üretilen bilgi ve yeniliklerin üretime kazandırılması
noktasında çalışma yapmaktadır.
Yine, aynı şekilde, elli beş yıl önce ticaret ve sanayi odalarının
bünyesinde faaliyete başlayan TSE bugünkü yapısına 132 sayılı Kanun’la
kavuşmuştur. Özellikle AKP İktidarı döneminde çıkartılan 5018 sayılı Yasa kapsamına
alınarak idari ve mali özerklik yapısı bozulmuş, daha önceleri devlet
bütçesinden pay almadan hizmet veren kuruluş bu Yasa ile maalesef iktidarın
kontrolüne girerek tarafsız ve hakem olma özelliğini kaybetmiştir.
TSE ile paralel hizmet veren birçok kuruluş Yasa kapsamından
çıkartılırken TSE çıkartılmamıştır. Sanayici ve ticaret erbabı ile tüketiciler
arasında hakem kuruluş olan ve iktidarın kontrolü elinde tutma hevesi yüzünden
AKP standartları enstitüsü hâline gelmiştir.
Ülkemizde ve uluslararası alanlarda güvenilir, bağımsız, karar
alabilme yeteneği gelişmiş, şeffaf ve verimli çalışan bir TSE istiyorsak 5018
sayılı Yasa’dan kurtulunması gerekir.
Değerli milletvekilleri, TPE ve TSE personel yönetmeliğinde son
sekiz yılda yetmişten fazla değişiklik yapılarak kurum iktidara bağlı hâle
getirilmiştir. Liyakatin yerini mensubiyet almış, teknik olması gereken kurumda
ehliyetsiz kişiler yandaşlık kriterleri ile işe yerleştirilmiş ve örnek olarak
verecek olursak genel sekreterler huzurlarınızda.
Dün mesaiye bakmaksızın cansiparane çalışan kurum personeli bugün
eli kolu bağlanmış ve baskı altındadır. Haksız ve hukuksuz uygulamalar idare
ile personelin arasını açmış ve karşı karşıya getirmiştir. Neticesinde de
yüzlerce dava kurum ile personeli arasında devam etmektedir.
TSE Genel Kurul raporlarına ve faaliyet raporlarına baktığımızda
da 2002 yılına kadar kendi gelirleri ve giderleriyle denk bir bütçe sağlayan,
her dönem pozitif olan kurum son yıllarda yatırım yapmamasına rağmen hizmet
gelirleri kurum giderlerini karşılamayan bir bütçe ortaya çıkarmaktadır. Geçmiş
dönemlerde geliştirdiği laboratuvarlar, teknolojilerle Orta Doğu ve Balkanların
en büyük ve en etkili belgelendirme kuruluşu olan TSE, AB standartlarını
yakalamış, bağımsız, tarafsız ve rekabet edebilir, uluslararası uyumu sağlamış
bir yapıdan iktidara bağlı bir hâle gelmiştir. TSE’deki değişim o noktalara
ulaşmıştır ki, yıllardır TSE Spor Kulübüyle özdeşleşen üzerinde Atatürk resmi,
tarihteki Türk devletleri ve bayrakları ile soy ağacının olduğu takvimler
basılamaz olmuştur.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı öncesinde ithal mallarda
sağlık ve kalite açısından standartlara uygunluk denetimleri yapılırken
Hükûmetin yanlış politikaları sonucu bu uygulamalar yumuşatılmış, ülkemiz âdeta
üçüncü dünya ülkelerinin ve özellikle Uzak Doğu ülkelerinin, Çin, Tayland, Kore
gibi ülkelerin çöplüğü hâline gelmiştir. Piyasada giderek artan kalitesiz ve
ithal ürünlerin yol açtığı haksız rekabet neticesinde ülkemizde ciddi, kaliteli
ve sağlıklı üretim yapan üretici, malını ihraç etmenin yollarını aramış, Türk
piyasası ise “ucuzcu” tabir edilen korsan, merdiven altı işletmeler ile Çin
mallarına kalmıştır. Eğer bugün ülkemizde sağlık problemleri özellikle kanser
vakaları her geçen gün artıyorsa bunun en önemli nedenlerinin başında gerekli
denetimleri yapmayan, tüketicilere sunulan sağlıksız ve kalitesiz malların
piyasaya hâkim olmasıdır. Türk vatandaşı bu kadar hor görülmemeli ve de halkın
sağlığıyla böylesine oynanmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP, önceki bütçelerde olduğu gibi bu
bütçede de sekiz yıllık iktidarlarına rağmen hâlâ geçmişi karalamaktadır.
İktidar dönemleriyle ilgili bölünmüş yol yaptıklarından
bahsedenler, yapılan yollarla ilgili gerekli kontroller yapılmadığından
asfaltların her yıl yenilendiğinden bahsetmiyorlar.
Enflasyonu düşürdüklerinden bahsediyorlar ama, 57’nci Hükûmetin
yüzde 64’te aldığı enflasyonu yüzde 29,7’de devrettiğinden bahsetmiyorlar.
AKP İktidarında banka batmadığından bahsedenler, Bankalar
Kanunu’nu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu, Mevduat Sigorta Fonu’nu
57’nci Hükûmetin hayata geçirdiğinden bahsetmiyorlar.
İhracatın arttığından bahsediyorlar ama, ithalatın çok daha fazla
arttığından, bundan dolayı seksen yıllık cumhuriyet tarihinin 247 milyar dolar
olan dış ticaret açığının çok daha fazlasını sekiz yılda vererek 380 milyar
dolar açık verdiklerinden bahsetmiyorlar.
Yine, aynı şekilde seksen yıllık cari açığın 2 katını sekiz yılda
cari açık vererek ortaya çıkardıklarından bahsetmiyorlar.
Geçen seksen yılda ülkenin iç ve dış borç stoku toplamda 220
milyar dolar iken, geçen sekiz yılda iç-dış borç toplamını 510 milyar dolara
çıkardıklarından bahsetmiyorlar.
Bugün için vatandaşımızın mevduat bankalarına tüketici kredisi ve
kredi kartı kredisi olarak 163 milyar TL borcu olduğundan, yani bebeden dedeye
herkesin kişi başına düşen borç miktarının 2.268 TL olduğundan bahsetmiyorlar.
Yine, aynı şekilde tarım alanında Hükûmet, gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 1’ini destek olarak vereceğim demesine rağmen, 2002 yılında
yüzde 0,62 olan desteğin 2011’de yüzde 0,49 olarak belirlendiğinden
bahsetmiyorlar.
Değerli milletvekilleri, zeytinde, zeytinyağında, pamukta, incirde
sekiz yıldır fiyatlar yerinde sayarken, sütte, buğdayda kısmen artış olmuş ama
bu artışlar maalesef ürün girdi maliyetlerinin çok çok altında kalmıştır.
Siyasi olarak baktığımızda da 2002 yılında sıfır noktasında
aldığınız terör tekrar vatandaşımızın canını acıtmaya başlamıştır. “Açılım” adı
altında, terörle mücadeleden müzakere sürecine geçilmiş, Habur rezaletleri
yaşanmış, terörist başıyla görüşüldüğünü iddia edenleri şerefsizlikle
suçlayanlar, sonrasında, kendilerinin değil ama emirlerindeki devlet
kademelerinin görüştüğünü kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Dün, 1999-2002 sürecinde bir tane açıklamasını, demecini yazılı ve
görsel medyada bulamayacağınız bebek katilinin her hafta haftalık demeçleri,
yol haritaları, tehditleri normal hâle gelmiştir. Nelerin karşılığında alındığı
bilinmeyen eylemsizlik kararları gazetelerin manşetlerini süslemiştir. Verilen
tavizler yeni taviz beklentilerini doğurmuş, Meclis kürsüsünde Anayasa’mızın
amir hükümlerine rağmen, Kürtçe konuşmalar yapılmış ve iş, Türk Bayrağı'nın
yanına başka bayrak asma istemine, iki dillilik talebi ile resmî dilimiz
Türkçenin dışında Kürtçenin resmî dil olmasının talebine gelmiştir.
Bir taraftan, devletin güvenlik güçlerine taş, havai fişek,
molotof atanlara şefkatle yaklaşılması talimatı verilmiş, hatta taş atan
çocuklarla ilgili af yasaları çıkarılmış; diğer taraftan, slogan ve yumurta
atanlar ile haklarını arayan Tekel işçileri, gazlarla, coplarla gözaltına
alınmışlar ve dağıtılmışlardır.
Yine Ergenekon davalarıyla dün terörle mücadele edenler Silivri’ye
doldurulurken, yurt dışında vatandaşımızı dolandıranlar, holdingler ve Deniz
Feneri davaları, maalesef ülke gündeminden düşürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP TANER (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, 2011 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve
Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kültür, yaşadığımız her şeydir. Geleneğimiz, örfümüz, ananemiz,
hepsi kültürümüzü oluşturan parçalardır. İdrak ettiğimiz bu yeni yüzyılda çağ
değişmiştir. Bunu bugün bazılarımız tam olarak anlayamamış olabilir, ama
ileride tarihçiler buna işaret edecekler ve bu çağı belki de “Bilgi çağı”
olarak adlandıracaklardır.
Küreselleşme olgusunun yaşandığı bu dönemde milletlerin kültürleri
daha da önem kazanmıştır. Bu süreçte tarihin her döneminde olduğu gibi
kültürlerini koruyamayan toplumların varlıklarını devam ettirme şansları
bulunmamaktadır. Tanzimat’tan bu yana, yani geçen iki yüz yıllık süre
içerisinde Batılılaşma veya daha doğru deyimiyle çağdaşlaşma çabaları hep ödünç
bilgiyle sağlanmaya çalışıldı. Dolayısıyla da tam bir başarıdan bahis bugün
dahi mümkün değil.
Cumhuriyetimizin 90’ıncı yılını geride bıraktığımız bu yeni çağda,
artık beynimize kazımamız gereken bir gerçek var: Ödünç bilgiyle kalkınmanız
mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, işte, kültürümüz ve takip etmemiz gereken
siyaset bu anlamda çok büyük bir önem arz etmektedir. Sekiz yıldır iş başında
bulunan AKP İktidarı, bugüne kadar, maalesef tarihî bir perspektif içerisinde
kültür politikası oluşturamamıştır. Bu süre ülkemiz açısından çok büyük bir
kayıp olmuştur. Eksik bilgi veya daha da kötüsü, bildiğini yeter saymak yanlış
tanıya sebep olur. Bu da hâliyle yanlış tedavinin kapısını açar. AKP’nin akıl
hocalarından bir akademisyen, bir Türk destanını, Ergenekon’u -herhâlde
yaranmak adına- “Uydurmadır, aslında böyle bir destan yoktur.” diyerek sınırlı
bilgisiyle yok saymaya çalışıyor. 19’uncu yüzyılın başında Finlandiya’da Doktor
Elias Lönnrot isminde bir tıp doktoru, halk bilimcinin yaptıklarından haberdar
olsa, sanıyorum bu hatayı yapmazdı. Doktor Lönnrot, halktan derlediği hikâye ve
halk şarkılarıyla “Kalevala” diye bir destan ortaya çıkarıyor. Bu destan temel
eğitimde zorunlu kılınıyor ve sadece bu destan ile Finlandiya, uzun yıllar
sonra, İsveç’in boyunduruğundan kurtuluyor, dilini ihya ediyor ve
bağımsızlığında bu derleme destan önemli bir yer tutuyor.
İşte, değerli arkadaşlar, bu örnekten de anlayacağınız gibi, bu
çağda dünyayı bilmeli ama ondan daha önemlisi, kendi tarihimize, kendi
kültürümüze mutlaka sahip çıkmalıyız. Bunu yapmadığımız takdirde, ödünç
bilgiyle ve başkalarının size izin verdiği kadar teknoloji ile çağdaş
medeniyeti yakalamanız mümkün değil. Tabii ki dışarıdan teknolojiyi, sanatı,
işinize yarayan ne varsa hepsini alabilirsiniz ama bunu kendi kültürünüzle
yoğurup içselleştiremezseniz, daha da önemlisi, kendinizden kaynaklı buluş ve
gelişmeler sağlamadan gelişme ve kalkınma mümkün olmaz. İşte, kültür, bütün bu
yapmanız gerekenlerin arkasındaki büyük felsefedir.
Büyük Türk milliyetçisi rahmetli Atatürk “Bence medeniyeti
kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu noktayı nazarımı izah için kültür
ne demek tarif edeyim: Bir insan cemiyetinin devlet hayatında, fikir hayatında
yani ilimde, sosyal hayatta, güzel sanatlarda, iktisadi hayatta yani ziraatta,
sanatta, ticarette, kara, deniz, havaya ait ulaştırma işlerinde yapabildiği
şeylerin sonucu.” demektedir.
Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanlığı bunlardan sadece
kültürün önemli bir kolu olan sanat boyutuyla ilgilenmeye çalışmaktadır. Bu
nedenle ben de satır başları itibarıyla bu konuya değineceğim. Ama önce geçen
sekiz yıldır sürdürülen bir yanlışa dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP
İktidarının ilk yıllarında Kültür Bakanlığı Turizm Bakanlığıyla birleştirilerek
büyük bir yanlış yapılmıştır. Belki bazılarınız hatırlar, o dönemde değişik
partilere mensup ve o tarihe kadar Kültür Bakanlığı yapmış birçok değerli
şahsiyet müşterek bir bildiri yayınlayarak buna dikkat çekmişlerdi ama
maalesef, her zaman olduğu gibi bu haklı ve yapıcı seslenişlere kulak asılmadı
ve o yanlış sekiz yıldır devam ediyor. Kültür, bir sanayi dalı olan turizmin
ham maddesi veya cephanesi değildir. Konuyu bu şekilde ele almak ve meseleye bu
gözlükle bakmak hem milletimize hem de kültürümüze karşı yapılan büyük bir haksızlıktır.
Turizm bir sanayidir ve ülkenin ekonomisiyle alakalı önemli girdi
sağlamaktadır. Bunu azımsamıyoruz, küçümsemiyoruz ama kültürümüzü bu gelirin
malzemesi olarak görmek ve öyle davranmak da temel felsefede çok büyük bir
yanlıştır. Bu bakanlıklar ayrılmalı ve kültüre hak ettiği değer verilmeli
ve bu konuda daha kapsamlı bir çalışma
yapılmalıdır.
Vaktimin darlığı nedeniyle turizm konusunda fazla bir şey söyleme
şansına sahip değilim ama sanıyorum geçen aylarda yaşanan Savarona hadisesi
başlı başına hem turizmde durduğumuz yeri hem de kültürümüzün turizmin emrinde
ne hâle geldiğinin acı bir örneği olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle başka bir önemli konuya da
değinmek istiyorum. Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama 12 Eylül darbesi siyasi ve
sosyal hayatımızı yaralamakla beraber ve belki de daha fazla kültür hayatımızı
hırpaladı. O güne kadar bir yükseliş içinde olan Türk sineması sekteye uğradı,
sinema işletmeciliği el değiştirdi, yabancı filmlerin dağıtımı kolaylanarak
zaten ekonomik olarak kırılgan yerli sinemamız durma noktasına getirildi.
Televizyonlar da bu boşluktan istifade ederek yabancı dizilerle saatlerini
doldurdular yani yabancı kültürlerin saldırısına uğradık. Üzerinden otuz yıl
geçmesinin ardından, sinemamız ve televizyon dizileri başta olmak üzere, görsel
sanatlar kendini yeni yeni toplamaya başladı. Bu hadiseler edebiyatımızda da
tiyatrolarımızda da hep yaşandı. Geçtiğimiz aylarda, burada, 12 Eylül 1980
darbesinin yargılanabilmesi konusu tartışıldı. Yapılan Anayasa madde değişikliği
referandumunun ardından da sözde bir hesap sorma döneminin yolu açıldı.
Bizlerle birlikte o dönemin acılarını yaşamış olan Sayın Bakanın bu konuyu
bilim adamları ve sanatçılarla birlikte araştırmasını bekledim ama, maalesef,
bugüne kadar bu konu hiç ele alınmadı. Bunu da kültür hayatımızda büyük bir
eksik olarak gördüğümü burada ifade etmeliyim.
Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat siyasetten ayrı olamaz.
Sanatın bütün türleri sanatçılar tarafından kurgulanan hayatın akisleridir.
Güzel sanatlar, adından da anlaşılacağı üzere, hayata estetik bakışlı zenginlik
kazandırır ve insanları günlük hayat içinde çaresizliklerden uzaklaştırır.
Siyaset de hayatı yeniden kurgular ve çaresizliklere çözüm üreterek insanlara
umut vermeyi ve daha iyiye ulaşmayı düşündürür. Bu sebeple, tarih boyunca
siyaset ve sanat iç içe olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisinin önceki Genel
Başkanı Merhum Alparslan Türkeş “Sanat, fikirlerin işlenmesinde insana ve
Allah’a yönelişte, beşer ufkunun genişlemesinde en önemli faaliyetlerden
biridir. Sanat, insanı doğruya, iyiye ve güzele yöneltmektedir. Sanat,
ülkülerin kanadıdır.” demektedir. Bugün, siyasetçiler büyük ölçüde sanattan
uzaklaşmış, sanatçılar da siyasetten uzaklaşmıştır. Siyaset ve sanatın geçirgen
halkalarını canlandırmak için biz siyasetçilerin çaba harcaması gerekir. Günlük
parti politikaları ve faaliyetleri arasında mutlaka sanatın çeşitli dallarını
yerleştirmek gerekir. Cumhuriyetin ilk politikacı aydınlarının büyük bölümünün
edebiyatçı, ressam, müzisyen, mimar olduklarını hatırlamakta yarar var. Bugün,
kendilerini “yeni Osmanlıcı” olarak gören veya haklarında böyle yazılar
yazılınca mutlu olan milletvekillerine, bakanlara hatırlatmak isterim.
Osmanlıdaki sanata muhabbet, müzik aşkı, bu neo Osmanlılarda yok; içlerinde ne bir
bestekâr ne iyi bir ressam ne de Sultan Abdülhamid gibi ağaç oyma sanatkârı,
mobilya imal edebilen devlet adamı görmek mümkün değildir. Bunu bir yana
bırakın, Kültür Bakanı haricinde sekiz yıldır, başta Başbakan olmak üzere
mevcut siyasi iktidarın temsilcilerinden birini ne devlet operasında ne bir
bale gösterisinde ne de senfoni orkestrasının bir konserinde görmek mümkün değil.
Geçtiğimiz ay bir devlet sanatçımız “Ankaralı olmam nedeniyle
sorumluluğumdu.” diyerek Ankara’da bir uluslararası müzik festivali düzenledi,
dünyaca ünlü orkestraları getirdi. Hiç olmazsa Ankara milletvekilleri ar belası
gelir diye düşündüm. Onca milletvekilinizden biri bile bu etkinliğe katılmadı.
Değerli milletvekilleri, parasızlıktan daha vahim ne olabilir, hiç
düşündünüz mü? Parasızlıktan daha vahimi borçlu olmak ve onun sıkıntısı içinde
kıvranmaktır. Bugün milletimizin büyük çoğunluğu, başta hamdolsun TOKİ
sayesinde ve yine yanlış ekonomi politikaları nedeniyle parasızlıktan çok daha
sıkıntılı şartlarda, borç sarmalında yaşamaya çalışmaktadır. Bu da hâliyle
kültür ve sanat etkinliklerine ilgiyi büyük ölçüde sekteye uğratmaktadır.
Malumunuz olduğu üzere, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, birey, bir
kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç
kategorisine dolayısıyla kişilik gelişimi düzeyine geçemez. Toplumumuzun büyük
bir kısmını bu borç ödemeye odaklı ve sadece temel ihtiyaçları temin noktasında
hayat şartlarında tuttuğumuz sürece gerçek manada bir kalkınmadan veya çağdaş
bir ülke olma vasatından söz etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Toplumumuzun, günlük kaygılarını bir yana koyup kişisel gelişimi için kültürel
faaliyetlerde bulunabilmelidir; bu, bir siyasi iktidarın temel görevleri
arasındadır.
Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizi kötüleyerek uluslararası
ödül alan namlı yazarlarımız var, belli yayınevlerinin promosyonlarıyla çok
satan yazarlarımız var ama hiç birinin bir cümlesi, bir sözünü hatırlıyor
musunuz veya herhangi birinin bir önerisi toplum hayatımızı etkiliyor mu? Zamanımızın
bu sözde şöhretlerinin herhangi birinin, merhum Sait Faik’in “İnsanı sevmekle
başlar her şey” gibi sade ama anlam dolu bir cümlesini veya toplum hayatımızla
ilgili yararlı bir önerisini hatırlayıp şurada söyleyiverecek biriniz var mı?
Yoktur, çünkü bu şöhretlerin o manada akılda kalacak söyledikleri bir şey
bulunmamaktadır. Onları yitirdiğimiz tarihler itibarıyla, 58’den beri bir Yahya
Kemal, 63’ten beri bir Nazım Hikmet veya 83’den beri bir Necip Fazıl’ın yerine
yenileri yetişemediyse, bu durumu ciddiyetle düşünmemiz gerektiğini ifade etmek
isterim. İşte, değerli arkadaşlar, kültürümüzün içinde bulunduğu durum bu basit
örnekle bile çok iyi anlatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, opera ve bale, cumhuriyetin ilk
zamanlarında bir modernleşme girişimi ve o dönemin aktif sanatları olarak
Batı’dan kopyalanmış ve ülkemize getirilmiştir. Bugün, gerek tiyatro ve gerekse
opera ve bale, çağın değişmesi ve kitle iletişim araçlarının farklılaşmasıyla
bütün dünyada belli bir oranda 18-19’uncu yüzyıllara nispeten önemini
yitirmiştir ancak yine de sosyal yapıda önemli bir biçimlendirme aracı olarak
ve önemli bir kültür faaliyeti olarak bütün dünyada sürdürülegelmektedir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 89’uncu yıldönümünde, hâlâ
kopyalanmış, içselleşmemiş, benimsenmemiş bir operayla karşı karşıyayız, bunun
sorumluluğu iktidardadır. Çocuklara ve gençlere yeterince tanıtılamamış ve
dolayısıyla sevdirilememiş bir tiyatro veya baleyle bir yere varmak mümkün
değildir.
Sekiz yıldır iş başında bulunan bir siyasi iktidarı sadece bina
onarımları ve yeni inşaat işleriyle uğraşıyor diye bu konuya eğildiğini
söylemesini kabul etmemiz mümkün değil.
İstanbul Atatürk Kültür Merkezi meselesinde 21’inci yüzyıla
yakışan bir bina isteyen iktidar, sanatçılarını ve sanat eserlerini 21’inci
yüzyıla yakışmayacak şekilde cezalandırmış durumdadır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ali Susam,
İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bakanlık bütçesiyle ilgili konuşma yaparken, öncelikle Sayın
Bakanın bütçe konuşmasını burada bir kez daha okudum. Daha önce Plan ve Bütçe
Komisyonunda Bakanlık bütçesi görüşülürken oradaydım. Orada da Bakanlığın
konuşması ve sunuşlarını yakından takip ettim. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
bu konuşmalarda ve sözlerde söyledikleriyle, yazdıklarıyla ilgili mutabakat
sağlamak mümkün olabilir ama sanayi ve ticaretimizin ve ülkemizin içinde
bulunduğu ekonomik durumun gerçek değerlendirmesini yaptığınızda, bu
yazılanlarla gerçek hayatın hiç ilgisi olmadığını yakından görmek mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, burada konuşan Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımız da bir konunun altını çizdiler: “Başbakanımız dememiş miydi ki:
Bu kriz bizi teğet geçecek! Bak nasıl teğet geçti, hiçbir etkilenme olmadı.
Biz, bu krizi en hafif atlatan ülkeyiz.”
Şimdi, bu krizin teğet geçtiği kesimler ve sektörler vardır ama
bunların sayısı ve ülke içerisindeki konumu, bir değerlendirme yaptığımızda,
çok azdır. Evet, bu kriz döneminde bankacılık kesimi krizi teğet geçirmiştir,
hatta kârlı geçirmiştir, 2009 yılını 20 milyar bir kârlılıkla kapatmıştır.
Uluslararası sermayeyle iş birliği içerisinde olan büyük işletmelerin bir kısmı
ve iktidarla iş birliği içerisinde olan belirli kesimler, bu krizi teğet
geçerek, krizden az etkilenmiş olabilirler ama Türkiye’de yaşayan sanayici,
tüccar, esnaf, sanatkâr, köylü, emekli, işsiz kesimler bu krizi yüreğinde
hissetmiş, bu kriz o kesimleri delip geçmiştir.
Bakınız, bu konuşmada, Sayın Bakan, sanayi strateji vizyonlarını
hazırladıklarını söylüyorlar ve o sanayi stratejilerinde, Türkiye’nin, bu
strateji sonucunda Avrasya’nın yüksek teknoloji üreten üretim üssü olacağını
söylüyorlar.
Biz, Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile on beş gün önce
İzmir’deydik, Sanayi Odasının toplantısına katıldık. Sanayi Odası Meclis
Başkanı Türkiye’deki sanayicinin durumunu şöyle anlattı: “Uzak Doğu’nun ve
Avrupa’nın lojistik üssü olduk.” dedi, sanayi üssü değil. Sanayi Odası Başkanı
ise Türkiye'nin durumunu ve sanayinin durumunu şu kelimelerle söyledi: “Yapıp
satan ülke değil, yapıp satan sanayi değil, alıp satan sanayi hâline geldik.”
Bu ne demektir? Bu ülkede sanayi ve sanayici üretmekten, teknoloji
geliştirmekten ve ihracatta rekabetçi olabilme şansından uzaklaşmış durumdadır.
Neden böyle olmuştur? Bunun nedeni Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı
ekonomik politikanın sonucudur. Bunu nerede görebilirsiniz? Çok övündüğünüz
ihracatta görebilirsiniz.
Bakın, 2000 yılında ihraç edilen 100 liralık bir üründe 58 lira
ithalat payı varken bugün 100 liralık ihraç ettiğimiz üründe -2008 yılında- 64
liralık ithalat payı vardır. Yani artık, “100 liralık ihracat yaptık.” diye
övünmek yerine, “36 liralık ihracat yaptım.” diye övünmelisiniz. Çünkü Türk
ekonomisi ithalata dayalı bir büyüme ve ithalata dayalı sıcak parayla bir
büyüme politikasını uygulamaktadır. Bunun sonucu ne olmaktadır? Türkiye’de
büyüme olmasına rağmen istihdam artmamaktadır. Neden büyümenin olduğu yerde
işsizlik artmıyor? Çünkü siz büyümenizi ithalata dayalı yaptığınız için Çin
işçisine, Endonezya işçisine veya başka ülkelerde ucuz mal üreten sanayilere
ancak işsizliği önlemede, istihdam yaratmada katkı sağlıyorsunuz ve bugün
Türkiye en temel sorunu olan işsizlikte sizin devraldığınız dönemde 10,2 iken
bugün 12,4’ler civarında, TÜİK’in açıklamaları. Yine, TÜİK’in rakamlarıyla
devam ettiğimde, gençler arasında işsizlik 19,8, iş aramaktan vazgeçenleri de
kattığınızda 29 civarlarına varan genç işsizlerle bir rakama ulaşıyor. Yani
sanayimiz üretimden kopmuş ve hiçbir şekilde işsizliği önleyen bir sanayi
değil.
Kısa sürem olduğu için burada bunu tamamlayıp geçmek istiyorum.
Yani sanayi strateji belgeniz ve sanayi strateji vizyonunuz maalesef hayata
geçmekten uzak bir noktadadır.
Ama burada bir noktayı söyleyeceğim: Özellikle ilgilendiğimiz
esnaf-sanatkârla ilgili bir konuda burada bir not okumak istiyorum. 2007
bütçesi öncesinde 14 Kasım 2007’de burada esnaf-sanatkârların sorunlarıyla
ilgili gündem dışı bir konuşma yaptım. O zaman Adalet Bakanı olan Antalya
Milletvekili Mehmet Ali Şahin -şimdi Meclis Başkanı- bakın ne dedi: “Bugün
Antalya’nın Alanya ilçesi Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve yöneticileri
ziyaretime geldiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanımızı aramıştım, bu konuyu
-hipermarket yasasıyla ilgili- gündeme getirmiştim. Dün gece 2’ye kadar Bakanın
büyük market statüsüyle ilgili çalıştığını, esnaf temsilcisiyle bu tasarıyı
hazırladıklarını, Meclis gündemine getireceğini bana ifade etti.” dedi Mehmet Ali
Şahin. “Ben değerli milletvekili arkadaşımızın benim konuşmama duyarlılığını
anlıyorum, birçok değerlendirmesine de kişisel olarak katıldığımı ifade etmek
istiyorum. Gerçekten gecikmiş bir yasal düzenlemedir. Ama Sanayi Bakanı Sayın
Çağlayan bu konuyu ocak ayı içerisinde Meclise getirecek.” Üç yıl geçti
arkadaşlar. Hipermarket yasasını bu Meclise getirmeyi değil, tam tersine,
hipermarket yasasını getirmemeyi ilke hâline getirdiniz, esnaf-sanatkârı kendi
kaderiyle baş başa bıraktınız ve Sayın Bakan şimdi topu taca atıp başka şeyler,
çevresel etki değerlendirmesi ve belediyelerin üzerine atıyor. Sayın Bakanım,
siz belediye başkanıydınız, bir tane hipermarketin açılmasını engelleyebildiniz
mi? Sayın Bakanım, siz grup başkan vekili olmadan önce genel başkan yardımcısı
olarak yerel yönetimlerden sorumluydunuz, bir tane belediyenize “Hipermarket
açılmasını engelleyin.” diye yazı yazdınız mı? Onun için, Sayın Bakanım, bu
işi, topu taca atmayın, bu yasayı bu Meclise getirin. Ama gördüğüm kadarıyla,
altı ay kalan bu sürede siz getiremeyeceksiniz ama biz getireceğiz 2011
Haziranından sonra.
ALİ GÜNER (Iğdır) – İktidara gelirseniz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Evet, iktidara geleceğiz ve
getireceğiz, buna inanıyoruz, hiç kuşkumuz yok çünkü bu vatandaşın, bu halkın,
bu sanayicinin, sizin sekiz yıllık iktidarınızda ülkeyi ekonomik olarak getirdiğiniz
noktadan size gerekli dersi vermek için hesap soracağına inanıyorum. Bu inançla
mücadele ediyoruz ve bu kararlılıkla da 2011 Haziran seçimlerinde, Türk
halkının desteğini alarak bu ülkede iktidar değişimi olacaktır. Demokratik
kurallarla siz gideceksiniz, biz iktidara geleceğiz ve esnafı, sanatkârı,
sanayiciyi kollayan, üretimi destekleyen bir ekonomik politikayı hayata geçirip
bu ülkede üretim yapanları destekleyen, ihracatı destekleyen ve kaliteyi
arttıran, rekabetçi olan bir sanayiyi kurup Türk ekonomisini kalkındıracağız,
Türk insanına iş sağlayacağız, aş sağlayacağız, istihdamı geliştireceğiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşması Ali Rıza
Ertemür, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertemür. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, küçük ve ortak ölçekli işletmeler, iç
talebin karşılanmasının yanında yarattığı istihdam ve gerçekleştirdiği
ihracatla ekonomimizin can damarlarından biridir. Ülkemizde KOBİ’lerin sayısı
yaklaşık 300 bindir, hizmet ve ticaret sektöründeki KOBİ’leri de kattığımızda
bu rakam 3 milyonu aşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, KOBİ’ler özellikle istihdam alanında
büyük bir yükü kaldırmaktadır. KOBİ’ler ülkemizdeki istihdamın yüzde 60’ını,
yatırımların ise yüzde 40’ını oluşturmaktadır. KOBİ’ler yarattığı katma değerle
de âdeta ekonomimizin lokomotifi konumundadır.
Değerli milletvekilleri, KOBİ’ler, gerek üretim gerek istihdam
gerekse ithalat açısından üstlendiği role rağmen AKP İktidarının yanlış ekonomi
politikalarından en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. AKP
İktidarının sekiz yıllık dönemine baktığımızda, kapısına kilit vuran
fabrikalar, hayatına son veren işadamları, işsizliğe mahkûm edilen insan
manzaralarını görürüz.
Değerli milletvekilleri, küçük ölçekli işletmeler “KOBİ kredisi”
altında büyük sorun yaşamaktadır. En önemli sorunlarından biri de kredinin kime
verileceğine bankalar karar veriyor. Yapmış olduğumuz sicil affına karşın
bankalar ellerindeki kayıtları silmediği için ekonomik gücü daha zayıf olan
küçük işletmelere kredi vermek istemiyorlar. Kredi dağıtımı bankanın insafına
bırakılmamalıdır. Bu konuda acil önlem alınmalıdır. Görüldüğü gibi kredileri
tek bir havuzdan dağıttığınızda büyük firmalar bütün krediyi çekmektedirler.
Değerli milletvekilleri, gelin bu kredileri ayıralım, küçüklerin
ve ihracatçıların kullanacakları miktarları belirleyelim. Bu şekilde, gerçekten
finansmana ihtiyaç duyan küçük ve orta ölçekteki üreticiye de kredi imkânları
sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, KOBİ’leri zor durumda bırakan bir başka
çözüm bekleyen sorunsa ucuz Çin malları ve ara malı gelişindeki artıştır. Bu
artışlar, kriz öncesi dönemlerindeki ucuz ithal girdiye dayalı yüksek dış
açıklara yol açan, istihdam yaratmayan büyüme modeline yeniden dönülmesi
demektir. Bu tehlikeli gidişe bir an önce çözüm bulunması gerekmektedir. Eylül
ayı verilerine göre ara mallardaki yedi aylık net ithalat tutarı geçen yıla
göre yüzde 60’ın üzerinde bir artış göstermiştir. Yedi ayda 34,9 milyar dolar olan
dış ticaret açığında geçen yıla göre kaydedilen 16,5 milyar dolarlık artışın 15
milyar dolardan fazlası net girdi ithalatındaki büyümeden kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, yedi aydaki toplam ihracatla,
sadece ham madde ithalatının yüzde 89,6’sını toplam ithalatın da ancak yüzde
64,80’ini karşılayabildi. Büyük bölümü KOBİ olan yerli ara mal üreticilerini
tehdit eden ithal girdilerdeki patlamaya karşılık Türkiye'nin net ihracatçı
konumunda bulunduğu tüketim mallarındaki net ihracat tutarı ise yerinde saydı.
Bu tablo Türkiye açısından ciddi, tehlikeli bir durumdur. Hükûmet acilen küçük
ve orta işletmeleri hem ucuz ithal mal hem de ekonomiyi büyütmeyen, istihdam
yaratmayan ara malı girişine karşı ciddi ve kalıcı bir önlem almalıdır.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı KOBİ’lerin sorunlarının çözümü konusunda kilit noktadadır, önemli
bir görevi yerine getirmektedir. Bu kurum da AKP’nin kadrolaşma ve yandaş
yaratma çabasından nasibini alan kurumlarımızdan biridir. Uzmanlık ve liyakatin
yerini siyasi kayırmacılık aldığı sürece bu kurumlarımızda yaşanan sorunlara
her geçen gün bir başkası eklenecektir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, KOSGEB’de neler oluyor? İki
yıldır kurumun başında bulunan kurumun başkanı, başında bulunduğu KOSGEB
tarafından dava edilmiştir ve şu anda ağır cezada yargılanmaktadır, iddialar da
gayet ciddidir; buna rağmen hâlâ görevinin başındadır yani hem davacı hem
davalıdır. Böylesi durumlar ancak AKP İktidarında olur.
AKP İktidarının marifetleri ve yaptıkları ortada. Sekiz yılda
ülkeyi, sanayiciyi de küçük ve orta ölçekteki işletmeleri de perişan ettiniz,
ekonomiyi sıcak paraya teslim ettiniz, özelleştiriyoruz diye bankaları
sattınız, Telekom’u sattınız, limanları sattınız, fabrikalar satıldı; ne Tekel
kaldı ne PETKİM, devletin elinde ne var ne yok sattınız, cumhuriyetin yetmiş
yıllık birikimlerini yandaşlarınıza peşkeş çektiniz, kapalı kapılar ardında
pazarlıklar yaptınız ve bugün bütçenin açılışında da Sayın Maliye Bakanımız bu kürsüye
çıkarak 2011 bütçesini açıkladı. Sekiz yılda 1.329 yumurta zenginleştik. Fol
yok, yumurta çok! İşte, sayın milletvekilleri, AKP’nin 2011 bütçesinin durumu
bu.
Bu duygularla 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertemür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Gökhan
Durgun, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Durgun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsü
bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi ve bizi izleyenleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sanayi toplumunda ülkelerin zenginliği ve ekonomik gelişmişliği,
sahip olduğu iş gücü, ham madde ve doğal kaynaklarla ölçülmekteydi ancak bilgi
toplumuna geçiş sürecinin yaşandığı 21’inci yüzyılda ise bu değerler yerini
büyük ölçüde beyin gücü, üretici ve yenilikçi düşünce, bilgi ve teknoloji
üretimi gibi unsurlara bıraktı. Bu gelişmeler neticesinde yeniliklerin mülkiyet
sistemini ifade eden patent, marka ve endüstriyel tasarımdan oluşan sınai
mülkiyet hakları, yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesindeki önemini ve
rolünü daha da artırdı. Başka bir ifadeyle, günümüzde artık ekonomik değerler
fizikî varlıklardan çok, fikrî sermayeyle ölçülmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sınai mülkiyet haklarının korunmasına
önem verilmiş ve sınai mülkiyetin korunması, uluslararası bir birlik
oluşturulması hakkında Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılım sağlanmıştır.
1994 yılında ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsü
kurulmasıyla birlikte sınai mülkiyet hakları konusunda yeni bir aşamaya
geçilmiştir. Ortaya konulan yeniliklerin etkin bir şekilde korunması ve yenilik
üreten kişilerin ve işletmelerin teşvik edilmesi, ülkemiz sanayisinin gelişimi
açısından büyük önem taşımaktadır. Köklü geçmişi bulunan sınai mülkiyetin
işleyişini sağlamakla görevli tek sorumlu kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü
57’nci Hükûmet döneminde temeli atılan ve 2003 yılında tamamlanan yeni yerleşke
binasındaki teknik ve fizikî altyapısıyla dünyanın en iyi ofisleri arasında yer
almaktadır ancak bütün bunlara rağmen, 2002 yılında işbaşına gelen AKP Hükûmeti
tarafından, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi, Türk Patent
Enstitüsünde de hızlı bir kadrolaşma, geçmiş kadroların tasfiyesine yönelik
çalışmalar başlamıştır. Hatta bu kadrolaşmanın gerçekleştirilebilmesi için 2003
yılında yürürlüğe konan 5000 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi ile süreli atanmış
ve henüz görev süreleri bitmemiş olan yöneticilerin görev süreleri sona
erdirilmiştir. Bunların yerine de Enstitüye AKP yanlısı üyeler atanmıştır.
İşte size örnek, hem de Enstitünün başına gelen örnek: Hâlen
mevcut Enstitü Başkanı, AKP Ankara Milletvekili Aşkın Asan’ın eşi Habip
Asan’dır. Alanında uzman olmayan ve kamu tecrübesi bulunmayan, sadece
üniversitelerde öğretim üyeliği yapmış olan bu kişiler tarafından Enstitü iyi
yönetilememiş ve çok sayıda usulsüz, keyfî, hukuka aykırı uygulamalar
yapılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse; Anayasa’nın 128’inci maddesi
gereği devlet memurları ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu
olan asli ve sürekli görevlerde taşeron firma işçileri çalıştırılmıştır. Hiçbir
sorumluluğu olmayan bu taşeron işçilerin ülkemiz için çok büyük bir öneme haiz
olan askerî ve ticari sırlar ile buluşların bulunduğu alanlarda çalıştırılmış olması
oldukça da manidardır. Kaldı ki bu sırların taşeron işçiler tarafından dışarıya
sızdırılıp sızdırılmadığı da henüz bilinmemektedir. Ayrıca, bu taşeron
işçilerin Bakanlık talimatlarına aykırı uygulamalar yapılarak yeni bir ihale
ile sayılarının ve ücretlerinin devlet memuru maaşına eşit bir şekilde
artırıldığı ve örtülü istihdam sağlatılmak suretiyle enstitü yönetimince öz
geçmişleri alınarak işe alındıkları da bilinen bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, bu açıkladığım uygulamalardan daha da
vahim olanı, Enstitü gelirlerinin devlet ve Maliye Bakanlıkları tarafından
yayınlanan kamu haznedarlığı genel tebliğlerinde belirtilen sürelere ve yapılan
protokollere aykırı bir şekilde özel bankalarda tutulması, kamu bankalarına
yapılan para transferlerinin tebliğ hükümlerinde belirtilen sürelerden daha
uzun sürede yapılması suretiyle, özel bankaların Enstitü paralarını kullanarak
çok büyük miktarda faiz gelirleri elde etmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, usulsüz ihaleler yapılmış ve kurum bütçesinden iftar
yemekleri verilmiştir. Bu usulsüz uygulamalardan lojman ve yemek paralarının
yöneticilere borç çıkartılarak tahsil edildiği de bilinmektedir. Bunların yanı
sıra, yine geçmişte, kurum odalarındaki Atatürk fotoğraflarının indirilmesi, 10
Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nün yapılmaması, Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaret,
silahla iş yerine gelinmesi, personelin tehdit edilmesi gibi hukuk dışı
uygulamalar yaşanmıştır. Bu keyfî ve hukuk dışı uygulamalar vermiş olduğumuz
soru önergeleri ile sıkça gündeme getirilmiştir. Ancak verdiğim soru
önergelerine, gerçek durumu tam olarak aktarmayan, eksik bilgiler içeren yani
doğru olmayan cevaplar verilmiş ve bir kısım sorular hiç cevaplandırılmamıştır.
Bunun nedeni acaba Patent Enstitüsü Başkanının sırtını eşi milletvekiline
dayamış olmasından mı kaynaklanmaktadır?
Sayın milletvekilleri, görüldüğü üzere Enstitü yönetimi tarafından
kurum iyi yönetilmemektedir. Başbakanlık ve Bakanlık talimatlarına aykırı
uygulamalar yapılmakta, kurum gelirleri, maalesef özel bankaların haksız bir
şekilde faiz geliri Enstitü yöneticileri ile taşeron işçilerinin bazı
menfaatler elde etmesine yönelik olarak kullanılmaktadır. En önemlisi, bu kurum
yöneticileri yaptıkları bu usulsüz uygulamaları örtbas edebilmek için, hem
Sayın Bakanı hem Türkiye Büyük Millet Meclisini ve kamuoyunu gerçek dışı
beyanlarda bulunarak yanıltmış olmalarıdır. Bu konuda haklarında soruşturma
açıldığı da bilinmektedir.
Dolayısıyla 100 milyon TL’yi aşan bir gelire sahip olan Enstitü
bütçesinin mevcut yöneticiler tarafından usul ve hukuka aykırı olarak
kullanılacağına dair ciddi şüphe ve endişelerimin olduğunu burada bir kez daha
ifade ederek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal’in dediği gibi:
“Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta
cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatçı olamazsınız.”
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Yine “Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretten sonra alnında
ışığı ilk hisseden insandır.” demiştir.
Yine “İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet
ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği
şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
Mustafa Kemal gerçekten sanata, sanatçıya önem vermiştir. O kadar
önem vermiştir ki cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk Kültür Merkezi gibi
önemli bir mimari eseri hayata geçirtmiştir ancak baktığımızda bu mekânın
işlemez hâlde olduğunu görüyorsunuz, atıl olduğunu görüyorsunuz. Hangi dönemde?
Avrupa 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’un yani hava, su, toprak, ateş
elementleriyle yola çıkan 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Ne hikmetse bu ateş,
hava, su, toprak elementleri de daha sonra çıkarılmıştır, kullanılmaz hâle
gelmiştir. Nedeni, çalıntı olduğu anlaşılmıştır. Yani 2010 Avrupa Başkenti ne
yazık ki sanatsal açıdan güdük kalmıştır, mekânsal açıdan güdük kalmıştır,
tarihî, kültürel mirasa da ayrıca ihanet edilmiştir.
Düşününüz ki Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da, İstanbul’u
Avrupa’yla buluşturamamıştır. Birçok Avrupa Kültür Başkenti olan kentlere
baktığımızda, yüzlerce yazarçizer, o kenti ziyarete gelmiştir. O kentin adını duyurma
çabası içerisinde olunmasına rağmen İstanbul’da yaşayanlar bile İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkentini hissedememiştir.
İstanbul’da bir tane opera salonu yok. İstanbul’da ne yazık ki bir
müzemiz var, 80 bin eser sergileniyor Arkeoloji Müzesi’nde, depolarda yatan 1
milyon 300 bin eser var ve Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret eden yabancı sayısı 130
bin civarında. Neresi bu? 2010 Avrupa Kültür Başkenti. 2 metre kazdığında
Osmanlı, 4 metre kazdığında Bizans, 6 metre kazdığında Roma; nitekim 8 metreden
Neolitik Çağı yakaladığımız o güzelim İstanbul. Tarihî, kültürel mirasa öyle
bir ihanet edildi ki -bu, bilgisizlik, cehaletin ta kendisidir- kale surlarının
dibine seksen tane ışıklandırma, her ışıklandırmanın altına da üçer ton beton
döküldü, resmi de burada. Yani Anıtlar Kurulu ne iş yapar? Buraya çivi bile
çakılmaz, çakamazsın, olmaz. Ama ne yazık ki Kültür Bakanlığımız burayı dahi
koruyamadı. Bu büyük bir eksiklik. Sorduk, “Haberim yok.” dedi. E, kim bunun
sorumlusu? 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı. O Ajans ki yaptıkları ortada;
görkemli bir açılış yaptılar, o görkemli açılışta milyonlarca para harcadılar,
o görkemli açılışın sonucunda, ne yazık ki İstanbul’u Avrupa’yla buluşturan
entelektüel bir girişim olmadığı gibi, bilgisizliğin ve cehaletin kurbanı oldular,
İstanbul’u kurban ettiler.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul bir kültür kentidir. O kültür
kentinde 2010 bütçesinden ne yazık ki bir tek mekân yapılamadı. Örneğin, burada
konuştuk biz Ayazağa Kültür Merkezi’ni. Ne oldu Ayazağa Kültür Merkezi’ne?
Ayazağa Kültür Merkezi İKSV’den satın alındı -geri alındı daha doğrusu- ancak
elli gün kullanmak kaydıyla ihale edildi. Olur mu böyle bir şey? O kültür
kentinde bir mekânımız olmayacak mı? Örneğin, Rami Kışlası’nı burada konuştuk.
Rami Kışlası’nda sanatsal mekânlar oluşacak idi. Oluştu mu? Oluşmadı. Niçin?
Neden? Üstelik de, bu 2010 Kültür Başkenti kaynağı olarak da, Çorum’daki
taksiciden de, Konya’daki traktör kullanan çiftçiden de, Rize’deki kamyoncudan
da, her birinden mazot kullanıyor ise 1 kuruş, benzin kullanıyor ise 1,5 kuruş,
bir yıl içerisinde 250 milyon para toplandı. 2008-2009-2010, yani 750 milyon.
Her ne kadar Ajans sponsorlarla da çalışacak dendiyse de, sponsor bulacağına,
sponsor olması gereken Sanayi Odası ve Ticaret Odasının projelerine de ayrıca
Ajans sponsor olmuştur.
Şimdi ben soruyorum: Bu vatandaşımın 1 kuruşu, 1,5 kuruşu nerede?
O 1 kuruş, 1,5 kuruşları bile… Ki ben önümüzdeki günlerde, görüyorum onu,
sanıyorum Ajansı da kapatmaya pek niyetleri yok çünkü bu yılda toplanan 250
milyon da çok tatlı geldi. Hani geçtiğimiz günlerde ne dedik? Benzin fiyatları
4 liraya ulaştı. İşte böyle ulaşıyor. Bu bir kuruş, bir buçuk kuruşlar
Anadolu’nun dört bir yanından insanların alın teri, emeği birilerine rant
olarak gidiyor. Ne adına gidiyor? Avrupa 2010 Kültür Başkenti. Peki, İstanbul Avrupa’yla
buluştu mu? Bir açık hava müzesi açıldı mı? Örneğin, diğer kentlerde olduğu
gibi. Mevcut müzelerimizde bir artış sergilendi mi? Tarihî, kültürel mirasa
sahip çıktık mı? Örneğin, Sulukule yıkıldı, o Sulukule’yi gittim gezdim,
arkeologlarla konuştum, yakın Bizans uzak Osmanlı döneminde yüzeyde taşların
olduğunu arkeologların söylemiş olduğuna tanık oldum. Şimdi, Sayın Bakan hiç
oraya gitti mi? Nitekim Neolitik Çağı yakaladığımız o Marmaray kazılarında son
anda gittiniz, gitmeseydiniz orası da başka bir şey olacaktı, traktörle
girmişlerdi oraya, kepçeyle girmişlerdi düzeltiyorum. Yani bunlar kabul
edilecek şeyler değil. Ne yazık ki İstanbul’a, İstanbul’un tarihî, kültürel
mirasına ihanet ediyoruz.
Bakın, Prag yedi yüz yıllık kent, o yedi yüz yıllık kenti senede
20 milyon insan görüyor, Paris’i 60 milyon insan görüyor. Düşününüz ki binlerce
yıllık tarihî, kültürel mirası olan İstanbul’a kültürel anlamda gelen turist
sayısı -toplamda 4,5 milyon insan geliyor-
ne yazık ki 130 bin kişi Arkeoloji Müzesi’ne gidiyorsa siz hesaplayın.
Demek ki İstanbul Avrupa Kültür Başkenti iflas etmiştir. Avrupa Kültür Başkenti
ateşle, toprakla, havayla, suyla çıktılar havagazı olduğu da anlaşıldı, yazık
oldu benim sokaktaki yurttaşımın bir kuruşuna, bir buçuk kuruşuna.
Değerli arkadaşlarım, ciddi bir kültür erozyonunu yaşıyoruz.
Bakın, İstanbul’da ne bir doğru dürüst tiyatro salonu açıldı ne tiyatroya dönük
bir ilginin oluşumunu sağlayacak
katkılar sunuldu ne bir opera salonu var -sadece Beşiktaş ve Kadıköy
belediyelerinin açtığı salonların dışında- ne de başka bir şey. Büyük bir
erozyonla karşı karşıyayız. Öyle bir kültür erozyonuyla karşı karşıyayız ki
örneğin, İstanbul’da bir rezidans çılgınlığı yaşanıyor. Hadi rezidansları kabul
ettik de o rezidansların ismine baktığınız zaman My World, Misstanbul, Park
Aparts, Spradon, Adanus, Önay Garden, Şua Elite City gibi Amerikanvari isimler.
Bu bir erozyon değil midir? Türkçemizi niye geliştirmiyoruz? Niçin yeni
isimleri Türkçeleştirmiş olarak hayata geçirmiyoruz? Tabii, bunu söylerken
50’li yıllarda başlayan bir Amerikan hayranlığı. O Amerikan hayranlığına
baktığımız zaman, geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım burada o dönemin
Başbakanına bir söz sarf etmişti. Doğru, o sözü asla kabul etmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Uygulamamız böyle Sayın Soysal, bir haftadan bu tarafa.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Arkadaşımız da çıktı, özür diledi ama
aynı kürsüden cumhuriyetin kuruluşuna katkı sunmuş, cumhuriyetin kuruluşunu
sağlayan –burada- İsmet İnönü’ye de “faşizan” dendi, “faşist” dendi, dil
uzatıldı. Aynı özrü Sayın Başbakanın da dilemesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
Şahsı adına lehinde söz isteyen, Mahmut Esat Güven, Kars
Milletvekili.
Buyurun Sayın Güven. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT ESAT GÜVEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere lehte söz almış
bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin ekonomik
kalkınmasını ve toplumsal refah düzeylerini belirleyen en önemli etkenlerin
başında hiç kuşkusuz teknolojik gelişmeler ve bilimsel alandaki ilerlemeler
gelmektedir. Küreselleşen dünyada artan rekabet, teknolojik bilgiye dayalı
üretimi kaçınılmaz hâle getirmiştir. Kendine özgün teknolojisini üreten,
ürettiği teknolojiyi ticaretleştirerek uluslararası pazarlarda satabilen
toplumlar dünya piyasalarına damgasını vurmaktadırlar. Bir ülkenin dünya
pazarlarında rekabet üstünlüğü sağlayabilmesi ve küresel süreçlerde söz sahibi
olabilmesi ancak bilim ve teknoloji alanında gösterdiği başarılarla mümkün
olabilmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız da 2002 yılından bu yana yaptığı
büyük değişimlerle bilim ve teknolojide önemli mesafeler kat etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sınai mülkiyet
başvurularında 2002 yılından bugüne çok büyük artışlar gerçekleşmiştir. Bu
dönemde yerli patent başvuruları yüzde 525 oranında artış göstermiştir. 2008
yılında cumhuriyet tarihinde ilk defa on binin üzerinde buluş için patent ve
faydalı model başvurusu yapılmıştır. Ülkemiz son birkaç yıldır marka ve tasarım
başvurularında Avrupa’da en çok başvuru yapılan ilk üç ülke arasına girmiştir.
Türk Standartları Enstitüsünün yapmış olduğu faaliyetler
çerçevesinde bugüne kadar 30.500’e yakın Türk standardı hazırlanarak Avrupa
Birliği standartlarına yüzde 99 oranında uyum sağlanmış, toplam 11.411 firmanın
24.708 ürününe TSE veya TSEK belgesi verilmiş, 25.614 firmaya 27 bin TSE hizmet
yeterlilik belgesi tahsis edilmiş, 4 bin firmaya kalite sistem belgesi
verilmiştir. TSE’nin laboratuvarlarında her yıl ortalama 30 bin deney raporu hazırlanmakta,
ayrıca ithal malları uygunluk değerlendirmesi alanında yılda ortalama 95 bin
adet ithalat uygunluk belgesi düzenlenmektedir.
Türk Standartları Enstitüsü bu görevleri yerine getirirken devlet
bütçesinin herhangi bir tertibinden ödenek almamakta, gelirleri tamamen verdiği
hizmetlerden meydana gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hizmet ve ticaret
sektörlerindeki KOBİ’leri de KOSGEB hedef kitlesine dâhil eden 5891 sayılı
Kanun, 5 Mayıs 2009 tarih ve 27219 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir. Böylece KOSGEB’in daha önce 400 bin işletme olan hedef
kitlesi yaklaşık 3,1 milyon işletmeye ulaşmıştır.
Yapılan değişiklikle kuruluşun yeni ismi “Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” olmuştur. KOSGEB
Kuruluş Kanunu’nda yapılan değişiklik ile 1990 yılından 2002 yılına kadar 4 bin
KOBİ’ye ulaşılan rakam bugün itibarıyla 450 bindir.
1990-2002 yılları arasında KOSGEB tarafından toplam 25 milyon
dolar tutarında destek verilebilmişken 2003’ten 2010 Aralık ayına kadar verilen
destek tutarı 710 milyon doları bulmuştur.
KOSGEB idaresi başkanlığının toplam bütçesi 2011 yılında bir
önceki yıla göre yüzde 8 oranında artarak 387 milyon 388 bin Türk lirası
olmuştur. KOBİ’lere ayrılan bütçe, yine, 2010 yılına göre yüzde 6 oranında
artırılarak 256 milyon 459 bin Türk lirasına ulaşmıştır.
Ayrıca, KOSGEB başkanlık teşkilatı 49 ilde yer alan hizmet merkez
müdürlükleri ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Kurum, teşkilat yapısını
güçlendirmek için 81 ilde KOSGEB merkez müdürlüğü açılmasına ilişkin karar
almış olup kuruluş çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü üzere AK PARTİ
iktidarları döneminde yaşanan değişim ve dönüşümler Bakanlığımız nezdinde de
fazlasıyla gerçekleşmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT ESAT GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri, Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.15
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci turu üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Nihat Ergün’de.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığımız ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarımızın
2010 yılı faaliyetleri ve 2011 yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız.
Bu vesileyle hepinizi Bakanlığımız ve şahsım adına sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamın başında dünya ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ile
sanayi ve ticaret yapımız hakkında kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
2010 yılı küresel krizden çıkışın başladığı ve önemli bir toparlanmanın
yaşandığı bir yıl oldu, ancak özellikle Avrupa ve Amerika ekonomilerinde finans
sektörü, bütçe açıkları ve borç yapılarından kaynaklanan sıkıntılar, küresel
ekonomi için bir risk oluşturmaya da devam ediyor.
Küresel krizin ülke ekonomilerini bu derece baskı altına almasının
nedenleri incelendiğinde, Türkiye ekonomisinin son yıllarda ne kadar iyi bir
performans gösterdiği de anlaşılacaktır. Özellikle kamu maliyesi ve bankacılık
sektöründe gerçekleştirdiğimiz reformlar ekonomimize direnç kazandırmış, güven
ve istikrar ortamı oluşturmuştur. Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında krizden en az etkilenen ve krizden kalıcı hasar almadan bu süreci
atlatan ülkelerden birisi olmuştur. 2009 yılında bazı kriz tellallarının
ülkenin bir yangın yerine döneceği senaryolarının aksine, Türkiye dinamik özel
sektör yapısı ve zamanında almış olduğu tedbirler sayesinde kriz sürecini en
iyi şekilde yönetmiştir.
Bu düşüncemizde ne kadar haklı olduğumuzu, bu yıl yaşanan
toparlanmadan sonra daha net bir şekilde görmüş olacağız. Bu yılın ilk
çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen
ekonomilerinden birisi olma başarısını gösterdik. Ekim ayı sanayi üretim
endeksi 2005’ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı, yani sadece kriz öncesini
yakalamakla kalmadık, en başarılı günlerimize de geri dönüş yapmaya başladık.
Bugün Türkiye makro reformlarını büyük ölçüde hayata geçirmiş ve ekonomideki
risklerden önemli derecede arınmıştır. Faiz, yüksek faiz ve enflasyon, yüksek
enflasyon oranları büyük ölçüde düşürülmüş, hazinenin borçlanma şartları çok
iyi bir noktaya getirilmiştir.
Gerçekleştirdiğimiz diplomasi atağı Türkiye'nin dünyadaki
itibarını artırırken, yeni ihracat kanallarının açılmasına da imkân
sağlanmıştır. Yakın ve komşu ülkeleri âdeta yeniden keşfeden Türkiye, Güney
Amerika, Afrika, Asya ve Orta Doğu gibi bölge ve kıtalarla ekonomik ve siyasi
ilişkilerini daha dinamik bir boyuta taşımıştır.
10 bin dolar seviyesine ulaşan kişi başına millî gelir son derece
canlı bir iç pazar oluşmasına da zemin hazırlamıştır. 2002 yılında, 2001
krizinden sonraki yılda sadece 91 bin otomobil satılabilirken Türkiye’de, 2009
yılında küresel krize rağmen, 370 bin otomobil, bu yılın ilk on bir ayında ise
410 bin otomobil satışı iç pazarda gerçekleşmiş, yılın tamamında 500 bin
otomobilin aşılması beklenmektedir.
2002’ye göre yıllık buzdolabı ve çamaşır makinesi satışları 2
katına çıkarken, cep telefonu abonesi 23 milyondan 63 milyona, İnternet
kullanıcısı 4 milyondan 30 milyona ulaşmıştır.
Dünya ekonomisinin seyri, Türkiye'nin dünyada artan itibarı ve
gücü, ülkemizde yaşanan ekonomik, demokratik ve sosyal gelişmeler ülkemizi daha
ileriye taşımak için son derece olumlu bir atmosfer meydana getirmiştir. Bundan
sonra yapmamız gereken en önemli iş, bu sağlam makroekonomik temelin üstüne
mikro ölçekli reformları daha güçlü bir şekilde hayata geçirmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın ekonomi ve
ticaret hayatının tüm aktörlerine yönelik alanları mikro reformların hayata
geçmesiyle de doğrudan ilgilidir. Türkiye, artık özel sektörünü güçlendirmek
için gerekli adımları atabilen, uzun vadeli vizyon çizebilen bir ülkedir.
Türkiye, 90’lı yıllar boyunca ve 2000’li yılların başına kadar
şöyle bir tablo sergilemişti: Her şey belirsiz, bir belirsizlik tablosu ama
2000’li yılların başlarından bugüne kadar ise tablo şudur: Türkiye, bir güven
ve istikrar ülkesidir. Bu ortam, özel sektörün küresel rekabet gücü kazanması,
yatırımların, istihdamın ve ihracat gelirlerinin artması için son derece
elverişli bir ortamdır.
Dünyada Türkiye lehine oluşan konjonktürden azami derecede
istifade etmek için stratejik yaklaşımlara ihtiyacımız var. Türkiye, artık
gerekli strateji planlarını hazırlayıp uygulayabiliyor, zira Türkiye artık
önünü gerçekten görebiliyor. Türkiye'nin yıllardır ihtiyaç duymuş olduğu Sanayi
Strateji Belgesi’ni hazırlardık ve Yüksek Planlama Kurulunda imzalandı. Bu
strateji belgesine göre Türkiye’nin vizyonu, bölgesinin ileri teknolojilerde
üretim ve teknoloji merkezi hâline gelmesidir.
Hazırladığımız Sanayi Strateji Belgesi ile rekabet gücünü ve
verimliliği artırmayı, çevreye duyarlı ve sosyal sorumluluk sahibi bir sanayi
sektörü oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu amaca ulaşmak için ise orta ve yüksek
teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içerisindeki payını artırmamız, düşük
teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişi temin etmemiz ve
becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomi içindeki ağırlığını
artırmamız gerekiyor.
Bu amaçları gerçekleştirmek üzere de 72 farklı eylemin yer aldığı
strateji belgemiz sanayimizin ihtiyaçlarıyla bire bir örtüşmektedir. Sanayi
Strateji Belgesi ile işletmelerimizin teknoloji, ARGE, markalaşma, tasarım,
kümelenme, birleşme ve ortaklık gibi alanlarda yönlendirici, doğru politikalar
üretecek araçlar geliştirmiş olacağız. KOBİ desteklerini veya teşvik
programlarını bu strateji belgesinin esaslarına uygun bir şekilde her zaman
revize edebileceğiz. Yatırım ve iş ortamını iyileştirmek için şirket kuruluşu
ve iş yeri açma mevzuatını daha da kolaylaştırmış olacağız. Dışa bağımlılığın
yüksek olduğu bazı sektörlerde yerli ürün geliştirilmesine yönelik girişimleri
kuvvetli bir şekilde destekleyeceğiz. Mesleki eğitimde iş gücü ihtiyaç
planlaması yaparak, hangi meslek dalında eleman açığı ve fazlası olduğunu somut
bir şekilde tespit etme imkânımız da olacak.
Bütün bu eylemlerin hayata geçmesiyle birlikte çok daha rekabetçi
bir iş ortamı oluşturacağız. Bakanlığımız, Sanayi Strateji Belgesi’ne paralel
olarak sektörel strateji belgeleriyle ilgili çalışmaları da sürdürmektedir.
Daha önce tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik
strateji belgeleri uygulamaya konulmuştu, bunların yenileri hazırlanıyor.
Ayrıca, demir çelik, kimya, makine ve otomotiv sektörlerine ait
strateji belgelerini Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunduk. Elektronik ve
seramik sektörlerine yönelik strateji belgelerini ise tamamlama aşamasına
getirdik.
Doğru politika üretmek için doğru bilgilere ihtiyacımız vardır. Bu
nedenle, doğru bilgiler üretmek için de yoğun bir çalışma sürdürüyoruz.
Girişimci Bilgi Sistemi ve Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi Sistemi projeleriyle
ülkemizde faaliyet gösteren tüm ekonomik aktörlere ilişkin faaliyet ve sicil
verilerini tek çatı altında toplamayı amaçlıyoruz. İnşallah, bu projemizi de
2011 yılı içerisinde tamamlayacağız. Bu çalışmalar, yatırımcılar başta olmak
üzere, tüm ekonomi aktörleri için de önemli bir kaynak olacak. Kamu doğru
bilgiye ulaştıkça, ülkenin en önemli sorunlarından biri olan ağır bürokrasi
engeli de tamamen rafa kalkmış olacaktır. Mesela, Mersin’de pilot uygulamasına
başladığımız Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi Sistemiyle tüzel kişiliklerin
kurulması, adres, ana sözleşme değişikliği, sicil kayıtlarının yapılması gibi
işlemleri, tek bir veri tabanı üzerinden ve on-line olarak yapmak mümkün
olacaktır. Geçmişte bir iş başvurusu yapmak için birçok yerden evrak toplaması
gereken vatandaşlarımız, artık İnternet üzerinden kendi şirketini beş dakika
içerisinde kurma imkânı elde etmektedir. Bu, sadece teknolojinin gelişmesiyle
değil, zihniyetin değişmesiyle de çok yakından ilgilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, sadece iyi bir
ekonomi olmayı değil, dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisi olmayı
hedefliyor. Bu nedenle, bilim, teknoloji, ARGE, markalaşma, tasarım, patent ve
yenilikçilik gibi alanlara da özel bir önem veriyoruz. Bugün, “uzak, yakın”
demeden, bütün dünya ülkeleriyle ekonomik ilişki kurabiliyor, dünyanın dört bir
yanına sanayi ürünleri ihraç ediyoruz. Türkiye ihracatının yüzde 90’ından
fazlasını sanayi ürünleri oluşturmaktadır. İhracatı artırmak için, hem
pazarlarımızı genişletiyor hem mevcut pazarlara yeni ürünlerle giriyoruz. Biz,
küresel krizde dahi korumayı başardığımız pazarlarımıza, yeni, daha kaliteli,
ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerle girmeliyiz.
Bakanlık olarak ARGE faaliyetleri için ayırdığımız kaynakların en
verimli şekilde kullanılması için önemli çalışmalar yürütüyoruz. 2008 yılında
ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’u çıkardık. 50 tam zaman, eş
değer ve üzerinde ARGE personeli çalıştıran işletmelere önemli teşvik ve
muafiyetler sağlamaya başladık ve bugüne kadar da 76 işletmeye ARGE merkezi
kuruluşu izni verdik. Bu merkezlerde çalışan ARGE elemanlarının sayısı 10 bini
geçmiştir. Gelişmiş ülkelerde en az yarım asır önce kurulan teknoparklar
konusunda da ne yazık ki bu döneme kadar ciddi bir adım atılamamıştır. Biz
göreve geldiğimizde Türkiye’de kurulu teknopark sayısı sadece 2’yken bugün
kurulu teknopark sayısı 39’a ulaştı ve bunların 26 tanesinde ARGE ve teknoloji
üretimine ve ihracatına başlandı. Teknoparkların sayılarını artırmakla birlikte
etkinliklerini artırmak için de çalışıyoruz. Bu amaca yönelik hazırladığımız
yasal düzenleme de Meclis Genel Kurulumuzun gündeminde ilk sıralardadır.
Üniversite-sanayi iş birliğini artırmayı hedeflediğimiz, Sanayi
Tezleri Programı’na başladığımız 2007 yılından bu yana 760 proje başvurusu
alınmış olup bu projelerden 317 tanesi desteklenmeye uygun bulunmuş ve bugüne
kadar 41 proje sonuçlanmış, üretime dönüşmüş, ürüne dönüşmüş ve pazarlarda bu
projelerin teknolojik sonuçları artık dolaşır hâle gelmiştir. Bu yıl KOSGEB
desteklerinde de yenilikçilik için özel bir başlık açtık ve KOBİ’lerimizi
teknoloji üretmeye teşvik ettik. Teknogirişim sermayesi desteğiyle
gençlerimizin teknoloji odaklı iş fikirlerini hayata geçirmeleri için her yıl
100 gencimize karşılıksız, geri ödemesiz 100 bin Türk lirası hibe desteği
veriyor, kendilerine teknoparklarda yer tahsis ediyoruz. 2011 yılında destek
sağlayacağımız teknogirişimci sayısını da 300’e çıkarmayı planlıyoruz. Bu
gençlerimizle sık sık bir araya geliyor, onların heyecanlarına ortak oluyor,
projelerini yakından takip ediyor ve sorunlarını dinliyoruz. Keşke, bütün
partilerden milletvekili arkadaşlarımız da bu gençlerimizi ziyaret etseler,
onlarla bir bardak çay içseler, Türkiye'nin neler üretmekte olduğunu, nasıl bir
gençlik potansiyeline sahip olduğunu görmüş olsalar. Keşke, bu tip desteklerin
içeriğini zenginleştirmek için neler yapabileceğimizi düşünseler ve bu ülkenin
geleceğine daha çok destek olan fikirlerini bizimle paylaşsalar. Keşke, televizyonlar
ve gazeteler eylemlere yer verdikleri kadar bu gençlerin projelerine ve
ürettikleri teknolojilere de yer verseler.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gazeteler, televizyonlar sizin,
söyleyiverin. Kimi kime şikâyet ediyorsunuz?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Teknoloji ve ARGE
alanlarında attığımız bu adımların meyvelerini de toplamaya başladık. 2008
yılında, cumhuriyet tarihimizde ilk defa, Patent Enstitüsüne 10 binin üzerinde
patent ve faydalı model başvurusu yapıldı. 2009 yılında da küresel ekonomik
krize rağmen, başvuru sayısı 10 bini aşmış bulunmaktadır.
Bilişim, makine, otomotiv, nanoteknoloji, savunma sanayisi gibi
teknoloji yoğun sektörlerde de çok önemli gelişmeler yaşıyoruz. Geçmişte
Türkiye'nin savunma sanayisindeki ihtiyacının sadece yüzde 20’sini kendi
şirketlerimiz karşılayabiliyordu. Bugün artık Savunma Sanayii şirketlerimiz
ihtiyacımızın yüzde 50’sinden fazlasını karşılar hâle gelmiştir. Bugün Türkiye
olarak insansız hava aracı üretebiliyoruz. Bugün Türkiye olarak savaş gemisi,
güdümlü füze üretimine başladık. Yerli uydumuzu uzaya fırlatma aşamasına
geldik. Çok kısa bir zaman içerisinde, artık Türkiye, kendi markasıyla,
modeliyle ve tasarımıyla hem iç piyasada hem dünya piyasalarında yeni bir
otomobille yer alabilecek noktadadır ve bu noktayı yakalamış bulunuyor.
Türkiye, 2020 yılında ise kendi savaş uçağını da yapmayı planlıyor, bunun da
üretimine başlama aşamasına gelmiş bulunuyor.
İşte, bizim vatanseverlik anlayışımız budur. Zira, biz,
memleketimize olan sevgimizi lafla değil icraatla ortaya koyuyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, laf yaptınız, başka bir
şey yapmadınız. 2020’de uçak yapacaksınız, lafını şimdi yapıyorsunuz! Desteksiz
atıyorsunuz, desteksiz!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz, reel ekonomiyi birkaç büyük firmanın başarısına
endekslemenin doğru olmadığını da çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, KOBİ’ler ile
esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların rekabet güçlerini artıracak
projelere her zaman büyük önem verdik. 2002’de fiilî olarak yüzde 47 faizle
kredi kullanan esnaf ve sanatkârlarımız, bugün bir yıldan kısa vadeli
kredilerde yüzde 5, bir yıldan uzun vadeli kredilerde yüzde 6 faizle kredi
kullanabilmektedir. Bakanlık olarak bu yıl Esnaf ve Sanatkârlar Strateji
Belgesi’ni hazırladık ve esnafımızın günümüzün şartlarına uygun bir dönüşüm
yaşaması için gerekli tedbirleri de aldık, belgede yer alan otuz farklı eylemi
program takvimine göre hayata geçirmeye de başladık. Mesela, KOSGEB’in sorumluluklarını
artırarak yeni destek programlarını
hayata geçirdik, Halk Bankası aracılığıyla sağlanan kredilerin hem faizlerini
düşürdük hem de kredi üst limitini 50 bin liradan 100 bin Türk lirasına
çıkardık. Geçen yıl yaptığımız kanun değişikliğiyle KOSGEB’in hedef kitlesini
imalat sanayisi yanında hizmet ve ticaret sektörlerini de kapsayacak şekilde
genişlettik. 2003 yılından bugüne kadar kredi faiz destekleriyle, KOSGEB
vasıtasıyla 136 bine yakın esnaf ve sanatkârımız için, KOBİ’lerimiz için 7,5
milyar liralık kredi hacmini KOSGEB vasıtasıyla oluşturduk. Bu kredilerle
KOBİ’lerin 2,2 milyar dolarlık ihracat yapmasını sağlarken 32 binden fazla
vatandaşımıza da bu KOBİ’lerde istihdam kapısı açmayı başardık. KOSGEB’in yaz
aylarında uygulamaya başladığı altı yeni
destek programı ile desteklerin içeriği zenginlik ve yenilik kazanmış oldu.
Kümelenme, büyüme, yenilikçilik, girişimcilik gibi alanlara
yoğunlaşan bu programlar ekonominin ihtiyaçları ile bire bir örtüşen
programlardır, özellikle girişimcilik programı. Girişimcilik eğitimi alan ve iş
planı hazırlayan “Ben girişimci olmak istiyorum, bir iş kuracağım.” diyen
insanlarımıza önce eğitim veriyor, sonra 5 bin lira kuruluş hazırlığı için hibe
veriyor, sonra 10 bin Türk lirası ofis ve benzeri hazırlıkları için bir hibe
daha veriyoruz. Sonra, 12 bin Türk lirası, yeni kurduğu işletmesinin bir yıllık
harcamaları için ayda bin lira olmak üzere yılda 12 bin lira bir hibe daha
veriyoruz ve bunun dışında “Benim makine, teçhizat ve mal almak için krediye
ihtiyacım var.” diyorsa geri ödemeli olarak faizsiz 70 bin Türk lirası da
ayrıca kredi imkânı, yaklaşık 100 bin Türk lirası, bir girişimciye hibe ve geri
ödemeli destek olarak kredi veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak, ölçek endeksli büyüme kredisi destek programıyla
büyüme hedefi olan KOBİ’lere, ihracat kredisi destek programıyla da ihracat
yapmak isteyen KOBİ’lere iki yeni destek programı hazırladık. Bu iki programla
da 50 bine yakın işletmemiz 3 milyar Türk lirası civarında bir kredi hacmine ulaşmış
oldu.
2011 yılında, KOSGEB tarafından yürütülecek faaliyetlerle,
girişimciliği, bilhassa teknoloji odaklı yenilikçiliği özendirici tedbirleri de
artıracağız.
En önemli hedeflerimizden birisi de 81 ilimizin tamamına KOSGEB
hizmet merkezi açacağız.
KOBİ’lerimiz için yeni bir borsa oluşturmak ve bu borsaya açılacak
KOBİ’ler için destek programları hazırlama yönündeki çalışmalarımız da devam
ediyor.
Planlı sanayileşmenin mekânsal araçları olarak gördüğümüz organize
sanayi bölgelerinin de hem sayılarını hem de bölgelerin cazibesini artırdık.
Bugün Moğolistan, Kazakistan, Ukrayna, Filistin, Mısır ve Azerbaycan gibi
ülkeler model olarak bizim organize sanayi bölgelerimizdeki tecrübelerimizden
yararlanıyor. 1960’lı yıllardan bugüne kadar altyapısı tamamlanan 131 organize
sanayi bölgesinin 66 tanesinin altyapısı bu dönemde tamamlandı. Üstyapı ve
altyapı inşaatı tamamlanan 438 küçük sanayi sitesinin 89 tanesi bu dönemde
tamamlandı.
Değerli arkadaşlar, tüketicinin korunmasına yönelik çalışmalarımız
da artarak devam ediyor. Tüketicilerin mağduriyetinin bir an önce adil bir
şekilde giderilmesi için yasal ve idari çalışmalarımız sürüyor ancak daha da
önemlisi, piyasa gözetim ve denetim faaliyetleriyle bu mağduriyetlerin bir daha
yaşanmaması için gerekli adımları atıyoruz.
Bugün Türkiye, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yaparak
dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olmayı hedefliyor. Bu hedefin
gerçekleşmesinde Bakanlığımızın önemli bir sorumluluğu olduğunun bilincindeyiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – İstihdam yok, işsizlikten bahsetmek
yok; Sanayi Bakanı nasıl olmuş ya!
BAŞKAN – Şimdi söz sırası Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul
Günay’da.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; bu görüşmede, bütçe görüşmesinde Bakanlığımız bütçesiyle ilgili söz
alan ve kendi bakış açılarını bizimle paylaşan bütün arkadaşlarıma teşekkür
ederim. Elbette herkesin bakış açısı farklıdır ve yapılan değerlendirmeler ve
eleştiriler içinde bizim tedirgin olduğumuz noktalar olsa bile, onları,
istifade etmek için önemle not ediyoruz ve bir haklılık payı varsa bunları en
azından gelecek döneme aktarmamak için gereken dikkati, özeni göstermeye
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz, daha çok kültür üzerinden konuşuldu ama
iki temel alanda çalışıyoruz, turizm ve kültür alanlarında çalışıyoruz. Önce,
kısaca değinildiği için ben de kısaca turizmden söze girmek istiyorum.
Geçen yıl ve bu yıl, şükürle ifade etmek istiyorum ki, dünya bir
ekonomik kriz yaşarken ve 2009’da özellikle turizm dünyada eksi sonuçlarla yol
alırken dünyanın önde gelen on turizm ülkesi arasından sadece Türkiye yılı
artıyla kapatmayı başardı. Dünyada yüzde 4 civarında gerileme vardı ki 2008’de,
2007’de, 2006’da bu görülmüyordu, 2009’da biz bu dünyadaki gerilemeye rağmen
yüzde 3 civarında bir artış sağladık ve 26 milyonun üzerinde, 27 milyonun
üzerinde bir rakama çıktık. Bu yıl daha iyiyiz çünkü dünya da toparlanmaya
başladı, dünya da artıya doğru ilerliyor. Bu yıl sanıyorum 28,5 civarında bir
yere varacağız ve gelir itibarıyla geçen yıl 21,2 idik, bu yıl da sanıyorum 23
civarında bir geliri elde etmiş olacağız. Bu önemli bir rakam. Türkiye'nin dış
ticaret açığının yüzde 55’ine 2009 yılında tekabül ediyordu.
Dünyada Türkiye gelişen bir turizm pazarı olarak işaret ediliyor,
dünyada istikrarlı biçimde önde gelen bir turizm pazarı olarak ifade ediliyor.
Hatırlayınız ki 2003 yılında Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı 13 milyon
civarındaydı, bu yıl 28 milyonun üzerine çıkıyoruz. Yani geride bıraktığımız
yedi sekiz yıl içinde Türkiye önceki dönemi katlamış oluyor, 13’ün üzerine 15
daha koymuş oluyor. Gelir itibarıyla da 8,5-9 civarından 21, 22, 23 civarına
giriyoruz. Bunlar önemli gelişmeler elbette.
Dünyadaki bu gelişme çok büyük bir boyuta doğru ilerliyor.
Dünyada, yine, 2009’un rakamlarıyla, 800 milyon insanın üzerinde ziyaretçi var
turizm alanında. Bu, 1 milyara doğru ilerliyor. Gelir portföyü de 1 trilyon
dolara doğru ilerliyor. Biz, bunun içinden önümüzdeki dönemde çok daha büyük
paylar almak için turizmi ülke düzeyinde yaygınlaştırmak, kıyılardan içeriye
çekmek ve çeşitlendirmek amacını güdüyoruz.
Termal alanında, Türkiye'nin Termal Turizm Master Planı’nı yaptık.
Yayla turizmi konusunda yeni projelerimiz var. Yeni bölge destinasyonları
yaratmaya çalışıyoruz. 2007 yılından bu yana Ege Bölgesi’nde İzmir odaklı bir
uluslararası turizm fuarı organize etmeye çalışıyoruz. Geçen yıl Türkiye
Seyahat Acenteleri Birliğinin de iş birliğiyle ve Van Ticaret ve Sanayi
Odasının iş birliğiyle ilk defa Türkiye’de Doğu Anadolu’da bir turizm fuarı
yaptık ve Van’da bir destinasyon oluşturmak için önemli bir adım attık.
Şimdi, Van Gölü ve çevresinde Doğu Anadolu odaklı, Güneydoğu’da
Hatay’dan Mardin’e kadar ilerleyen hat üzerinde, elbette Kapadokya’da, Doğu
Karadeniz’de, Batı Karadeniz’de, Antalya dışında Akdeniz’in doğusunda, başka
alanlarda da yeni farklı konseptlerde turizm yapmaya çalışıyoruz. Türkiye,
kitle turizminde önemli mesafeler aldı.
Şimdi, belki, Türkiye'nin doğasıyla daha iç içe, halkın kültürüyle
iç içe, Türkiye'nin damak tadıyla, halk kültürüyle, müziğiyle iç içe yeni
konseptler geliştirmemiz ve daha yüksek gelir gruplarına yönelen, daha yüksek
gelir ve kültür gruplarına yönelen bir tanıtım kampanyası yapmamız gerekiyor ve
biz, bu alanlarda önemli çalışmalar geliştiriyoruz.
Geçen yıl içinde çeşitli başka bakanlıkların katkılarıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Turizm Komisyonunun ciddi katkılarıyla Doğu Karadeniz
Turizm Odaklı Kalkınma Projesi oluşturduk ve bu yıl bu Proje’nin altyapısı
konusunda önemli adımlar atacağız.
Türkiye'nin tarihine sahip çıkarak, Türkiye'nin doğasına sahip
çıkarak, farklı potansiyellerine sahip çıkarak, şimdiye kadar deniz, kum,
güneşle özdeşleşmiş bulunan Türkiye turizmini daha fazla Türkiye sathında, uzun
mevsimlerde ve farklı coğrafyalarda geliştirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, sevinçle ifade etmek istiyorum, bunun hepinizi
sevindireceğini düşünüyorum: Mesela, dünyada, daha öncede belki söyledim, Mısır
diye çok bilinen bir turizm ülkesi var. Bazı yerlerde sorsanız, Mısır’a gelen
turist sayısının neredeyse Türkiye’ye gelen turist sayısına eşit olduğunu
söyleyen arkadaşlarımız çıkabilir. Mısır’a gelen turist sayısını şu anda aşağı
yukarı Antalya karşılıyor. Yani Antalya öyle bir yere geldi ki bu geride
bıraktığımız on-on beş yıl içinde, aşağı yukarı Mısır’a gelenle Antalya’ya
gelen sayısı eşit olmaya başladı. Antalya Havaalanı geçen yıl 18 milyon yolcu
taşımıştı, bu yıl on bir ayın sonu itibarıyla 18 milyon yolcuya geldik. Türkiye
yolcusunun yüzde 20’sini aşağı yukarı taşıyor Antalya. İstanbul; İstanbul da
aynı, İstanbul havaalanı da aynı durumda. Bunlar artık dünya çapında markalar
olmaya başladılar. Türkiye’den ayrı ve bağımsız olarak Antalya destinasyonu,
İstanbul destinasyonu bilinir hâle geldi.
İstanbul’la ilgili bir yanılsama var. Tabii, önceki yıllarda
Türkiye’ye gelenlerin çok büyük bir çoğunluğu gümrük çıkışlarını İstanbul’da
yaptırdığı için, İstanbul’da kalmamakla birlikte İstanbul’a gelen sayısı çok
yüksek gözüküyordu. Şimdi İstanbul dışında çeşitli gümrük çıkışları var, onlar
işlemlerini orada yaptırıyorlar ve o yüzden İstanbul’a gelen sayısında eskiden
kalmayanlar şimdi İstanbul hesabında gözükmedikleri için düşmüş gibi gözüküyor.
Hâlbuki İstanbul’da doluluk oranlarına bakıyoruz, otel doluluk oranlarına
bakıyoruz ve fiyat ortalamasına bakıyoruz, önceki yıllara göre son birkaç yıl
içinde ciddi bir yükselme var.
Avrupa Kültür Başkentiyle ilgili tabii herkesin eleştirisi
olabilir. Ben, İstanbul’la birlikte Avrupa Kültür Başkenti olan Avrupa’daki iki
şehri biliyorum. Pecs’i gördüm, Pecs bizim Beykoz kadar yok yani Şile kadar
falan bir yer, Essen de Eskişehir kadar bir yer. Pecs’te ve Essen’de ne
yapsanız gözüküyor ama İstanbul, Avrupa’daki, Balkanlardaki ülkelerin tamamı
kadar yani nüfus itibarıyla ve inanılmaz bir coğrafya. İstanbul’da ha bire
gazetelerde kültür etkinlikleri, sanat etkinlikleri çıktı ama sokakta yürürken
bir Pecs veya bir Essen gibi bir
meydandan ibaret olmadığı için bu kadar göremiyorsunuz.
Daha fazlası olamaz mıydı? Kuşkusuz olabilirdi. İyi kaynaklar
kullanıldı mı? Kaynaklar da kullanıldı ama gerçekten bardağın dolu tarafını da
görmemiz lazım. Gerçekten dünya çapında sanatçılar, edebiyatçılar, müzik
insanları, tiyatro insanları geldiler. Ben son haftalar içinde birkaç tane çok
önemli etkinliğe katıldığımı hatırlıyorum. Yani İstanbul’un potansiyeli
yükseldi. Rakamlar zaten gerçeği söylüyor. Dünya Turizm Örgütünün
değerlendirmelerine göre İstanbul, konaklama tesislerinde Avrupa’da 3’üncü
doluluk oranı yaşayan şehir. Avrupa’da konaklama ortalaması yüzde 63,
İstanbul’da 72. Ve İstanbul’un fiyatları Avrupa, Milano fiyatlarına denk hâle
geldi.
Şimdi, İstanbul Arkeoloji Müzesi gerçekten talihsiz bir müzedir,
yani gerçekten özeldir. 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır Osman Hamdi Bey
merhumun büyük emeğiyle. Özgün bir arkeoloji müzesidir ama ne yazık ki uzun
yıllar boyunca -bu uzun yılları elli altmış yıla kadar götürebilirim geriye-
çivi çakılmamış bir müzeydi. Şimdi İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bir temel
sponsorlukla ciddi bir çalışma yapıyoruz ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni
girişinden, satış ünitesinden çatısına, tavanına ve bütün teknik aksamına kadar
elden geçirmeye çalışıyoruz. İstanbul’a 5-6-7 milyon insan gelirken İstanbul
Arkeoloji Müzesi’ne 200 bin kişi -130 bin değil, 200 bin kişi- niye geliyor? Ee
böyle. Yani çok daha aşağılarda bir yerdeydi, şimdi bu rakam yükseliyor.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – 2009…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Bakın, mesela
İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne 2009’da 222 bin kişi gelirken -on birinci ay
itibarıyla- bu yıl 325 bin kişi gelmiş. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bu Avrupa
Kültür Başkenti yılında ve son bir yıl içinde yaşadığı artış oranı yüzde 46. Bu
azdır, kabul ediyorum. Ama arkeoloji müzelerinin, eğer dünya çapında bir isme,
bir tanıtıma ulaştırmamışsanız, birçok yerde talihi böyledir. Antalya, 10
milyona yakın. Bu sene 9,5-10 milyonu göreceğiz Antalya’da. 2008’de 9 milyonu
görmüştük. Antalya Arkeoloji Müzesi’nin de, çok güzel bir müzedir ama 200 bin
ziyaretçisi var. Çünkü açık hava mekânlarını geziyorlar. Ama buna karşılık,
yanılmayalım, İstanbul’da Ayasofya Müzesi’nin ziyaretçisi -on birinci ay sonu
itibarıyla söylüyorum, şu anda rakam daha yüksek- 2 milyon 576 bin. Geçen yıl
on birinci ayda bu rakam 2 milyon 261 bin kişi. Yani Ayasofya Müzesi’nde yüzde
14’lük bir artış var. Topkapı Müzesi, geçen yıl 2 milyon 236 binmiş on bir ayın
sonunda, bu yıl 2 milyon 818 bin. Yüzde 26 artış var.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kaçı yabancı? Mesela ben 130 bin derken
yabancı sayısını kastettim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Yabancı, yerli.
Yani müzeye gelenlerle ilgili bu tasnifleri biz elbette yapıyoruz ama ben
müzemin genel ziyaretçisine bakıyorum ve müzenin ziyaretçisi toplam aynı oranda
artıyor; yerli de artıyor, yabancı da artıyor.
Biz tabii, bizim insanımızın da kültürle, bizim insanımızın da
tarihle tanışmasını istiyoruz. Yani ülke turizme açılsın ama Türkiye gelişsin,
Türkiye'nin toplam yaşam kalitesi yükselsin, bizim böyle bir derdimiz var,
sadece, Türkiye’de yabancıya hizmet etmek değil, bizim insanımızın da tarihten,
kültürden istifade etmesini sağlamak gibi bir derdimiz var.
O yüzden, yani yerlinin önüne bir engel koymak değil, tam tersine,
yerlinin de daha fazla gelmesini sağlamak gibi projelerimiz var. Müze kart
yaptık mesela. Bakın, bunlar şimdiye kadar akıl edilmemiş işlerdi. 2 milyon
Türk vatandaşının cebinde şu anda müze kart var ve Türkiye’de, İstanbul’da
toplam müzeye gelen insan sayısı 2008’den 2009’a, 2010’a her yıl 1 milyon
düzeyinde artıyor. Yani bunlar olumlu gelişmeler.
Ve tabii, Antalya Arkeoloji Müzesi’ni de İstanbul Arkeoloji
Müzesi’ni de daha fazla gündeme getirme konusunda gayretlerimiz var. Ben, yakın
bir gelecekte İstanbul Arkeoloji’nin 500 bin ziyaretçiyi bulacağını
düşünüyorum.
Bizim ayrıca, Antalya’nın ve İstanbul’un dışında, mesela
Gaziantep’te bir müze yapıyoruz -inşallah bir ay sonra hepinizi davet edeceğim-
dünyanın en fazla mozaik sergileyen ülkesi hâline geleceğiz. Yani bu konuda
mozaiğimiz çok olmakla birlikte sergilememiz çok eksikti. Şimdi, bir müze
bitiriyoruz, münhasıran arkeoloji müzesi olacak ve Tunus’u geçen bir arkeoloji
sergisi imkânına kavuşacağız çünkü şunu sevinçle gördüm ki bizim mozaik
zenginliğimiz, İstanbul’daki bazı müzelerden ve Zeugma’dan ibaret değil, aynı
zenginlik Kahramanmaraş’tan geliyor, aynı zenginlik Haleplibahçe’den, Urfa’dan
geliyor. Türkiye'nin birçok yerinde, Hatay’da var zaten…
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Muğla’da var.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Yani
Stratonikeia’da var, Muğla’da var, Türkiye'nin birçok yöresinde var.
Yani müzeler, değerli arkadaşlarım, bizim bilhassa üzerinde
durduğumuz, müzeler, kazılar, kültür varlıklarının ayağa kaldırılması özellikle
üzerinde durduğumuz alanlar çünkü ben şunu istemiyorum: Şimdi, Avrupa’da hafta
sonu tatilcileri var. Toplanıyorlar, küçük paralarla, Akdeniz’de bir adaya
gidiyorlar. “Nereye gittiniz?” diye sorulsa, işte bir adaya gitti... “Adanın
ismi ne?” Çok da önemi yok. “Deniz, kum, güneş” bildiği. Türkiye böyle bir ülke
olmasın. Yani Türkiye şu anda 30 milyonun eşiğine geldi ama “Türkiye’ye geldim;
Türkiye’ye geldim şu müzeyi gördüm, Türkiye’ye geldim şu ören yerini gördüm,
Türkiye’ye geldim…”
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Biz de onu diyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Ama bunlar
olmaya başladı. Yani şu anda Türkiye’deki ören yerlerine, Türkiye’deki
müzelere, Türkiye’deki kazılara, eğer dikkatle bakarsanız, bunlar geçmiş
yıllarda olmadığı kadar olmaya başladı. Yani beni sevimsiz şeyler söylemek
konusunda katiyen zorlamayın. Ben, benim bulunduğum Bakanlıkta on yıl on beş
yıl oturan arkadaşlarımızın Bakanlığın dibindeki köhne çarşıyı bile kaldırmadıklarını
biliyorum ama bunları tekrar etmiyorum, bunları yüksek sesle söylemiyorum,
çünkü bunlar geçmişten bu yana bir anlamda hepimizin ortak eksiklikleri.
Türkiye tarihine, Türkiye kültürüne, ayırmadan her dönemden
gelene -bunun özellikle altını çiziyorum
yani Roma’dan kalmış, Bizans’tan kalmış, Selçuklu’dan kalmış, Osmanlı’dan
kalmış, Pagan döneminden kalmış, hiç ayrım yapmaksızın- “Bu topraklarda ne
varsa hepsi bizimdir.” anlayışıyla ilk defa sahip çıkmaya başlandı. İlk defa
cesaretle biz bu yıl Sümela’da yani birtakım yurttaşlarımızın da birtakım
insanların da gönlünü aldık. Bundan bir kaybımız olmadı.
Önceki akşam ben İstanbul’da bir etnik köken müzikoloğunun bir
anma törenine katıldım, ertesi akşam da kalktım Mevlana’nın Şebiarus’una
gittim. Türkiye gerçekten bütün bu renkleriyle güzel.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, Ali’yle dalga geçtiniz
ama.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Türkiye
gerçekten bu çoğulculuğuyla güzel. Bu renkler, bu kültürler, bu tarih
zenginliği, bunlar bizim büyük hazinemiz ve biz bunlar üzerinden dünyada farklı
bir turizm ülkesi hâline geleceğiz.
Benim hayalim var, bu sabah turizmciler toplantısında da söyledim,
bir vadede inşallah Türkiye’yi… Eğer dünyada belli bir kültür düzeyinde ve
belli bir gelir düzeyinde bir insan hayatında bir kez olsun Türkiye’yi
görmemişse o kendi çevresinde bir eksiklik hissetsin, kendi yüreğinde ve kendi
çevresinde bir eksiklik hissetsin. Türkiye’yi görmek bir prestij meselesi
hâline gelsin, bunu yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yapacağız,
bu konuda çok ciddi ve kararlı adımlar atıyoruz.
Bakın, kazılara, biz, 1 milyon seviyesinden ayırdığımız kaynağı,
şu son yedi sekiz yıl içinde 30 milyon seviyesine çıkardık. Bizim 2005 yılında
çıkarılan bu TEDA Yasası -yani Türk Edebiyatını Dışarıya Taşıma Projesi-
çerçevesinde şu anda sekiz yüzden fazla Türk edebiyatından esere destek verdik,
bunlardan beş yüzden fazlası şu anda yayınlandı, elliye yakın dille -otuz
dokuz, kırk civarında dille- Türk edebiyatının farklı ürünleri şu anda dünya
kitapçılarının vitrinlerini süslüyor.
Arkadaşlarım, bakın, hepimiz eksiklik hissettik galiba değil mi?
Yıllarca, bizim insanımız Almanya’da elli yıldan beri, Almanya’da bir Türk
kültür enstitüsü yok ama Türkiye’de Goethe Enstitüsü var. Öyle mi? Türkiye’de
doğru düzgün İspanyol yok ama Türkiye’de Cervantes Enstitüsü var. Türkiye’de
eskiden beri Fransız Kültür Merkezi, İngiliz Kültür Merkezi var, değil mi?
Şimdi ilk defa Yunus Emre var, 2008’den bu yana Yunus Emre var bütün Balkan ülkelerinde,
Orta Doğu ülkelerinde. Şimdi Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da, Rusya’da
Yunus Emre Enstitüleri açıyoruz, tıpkı Goethe gibi, tıpkı Cervantes gibi.
Türkçeyi öğretecek, Türkçenin lehçelerini öğretecek, Türkçenin bütün
zenginliğini öğretecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu altyapıyı kurmadan, sadece eleştirerek geldiğimiz yer ortada;
bu geldiğimiz yerin çok mükemmel olmadığı, çok yüzümüzü ağartmadığı ortada ama
ilk defa Türkiye kendi diline, kendi kültürüne sahip çıkmanın kurumsal
altyapısını kuruyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İngiltere’dekinin yerini Remzi Gür’den
aldınız, değil mi? İngiltere’dekinin yeri Remzi Gür’den mi, değil mi, onu
öğrenmek istiyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sevgili
arkadaşlarım, bakın, Türk milleti… Bizim güzel bir sözümüz var: “Âyinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz; kişinin görünür rütbei aklı eserinde.” diyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz burada yaptıklarımızı konuşuyoruz. Yani laf
yarıştırma, polemik yapma, bunlardan karşılıklı keyifler alabiliriz. Millet, ne
yaptın ve sen ne yapacaksın ve sen ne yapmıştın, ona bakıyor ve ben size bunu
anlatıyorum. Diyorum ki bakın, Türkiye elli yıldır akıl etmemiş, bir Türk
kültürünü, Türk dilini dünyaya yaymak konusunda bir enstitü kurmayı akıl etmemiş.
2008’den beri yapıyoruz ve şu anda dünyanın farklı coğrafyalarında Yunus Emre
Enstitüleri kuruluyor. Bu hep beraber sevinmemiz gereken…
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki 2008’den önce de siz akıl
etmemişsiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Ondan önce de
kanunu çıkmıştı.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’den önce aklınız neredeydi? Yani
2008’den öncekilerde akıl yok mu demek istiyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, sinema alanında, bir değerli arkadaşım, son yıllarda olumlu bir
gelişme yaşamadığımızı söyledi. Tabii siyasi haberler birinci sayfaya çıkıyor,
spor haberleri de arka sayfaya çıkıyor. Eski Bakan arkadaşım döneminde
çıkarıldı bu yasa, biz onu uyguluyoruz yani 2005’te çıkarılan TEDA düzenlemesi,
kültür varlıklarına yardım düzenlemesi, 2007’de çıkarılan bu Yunus Emre Yasası,
biz onu devam ettiriyoruz. Biz, devam eden, milletten aldığı destekle devam
eden bir cumhuriyet hükûmetiyiz, onun hesabını veriyorum. Ben sadece üç yılın
değil, sekiz yılın hesabını veriyorum. Her anını sorabilirsiniz isterseniz, o
çerçevede söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, sinema konusunda belki haberdar
değilsiniz. Türkiye’de sinema 2003 yılında 17 film üretiyordu, yerli film,
2009’da 70 film ürettik. Biz 2003’te kendi filmlerimize 2 milyon gişe ilgisi
yakalıyorduk, 2008-2009’da bu rakam 23 milyona çıktı. Bunu Avrupa’da hiçbir
sinema başaramıyor. Kendi filmlerimiz çok ciddi bir gişe başarısı elde ediyor.
“Elde ediyor ama bunlar popülist filmler, o yüzden.” Değil. İlk defa, kırk beş
yıl sonra Berlin’den Altın Ayı ödülünü getirdi bizim filmlerimiz. Öyle mi?
Cannes’dan en iyi…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Sizinle ne alakası var Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Evet, bizim
destek verdiğimiz filmler.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz mi yapıyorsunuz filmi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Biz, tabii,
Türk sinemasına destek veriyoruz, Türk sinemasına 2005 yılından bu yana…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bırak Sayın Bakanım, ne alakası var!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Yine bu Hükûmet
döneminde 2005 yılından bu yana çıkarılan bir sinema destek yasasından ötürü
her yıl 10 trilyon civarında destek veriyoruz ve bizim destek verdiğimiz
filmler 100’e yakın ulusal ve uluslararası ödül aldı. Ben size sadece, yani
hepimizin övünmesi gereken Cannes’daki ve Berlin’deki iki ödülden söz ediyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, Altın Koza’ya hiç destek
vermiyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) -Arkadaşlarım,
lütfen… Türkiye’nin bu gelişmelerini lütfen hepimiz sevgiyle karşılayalım.
Bakın, “İstanbul’da kültür sanat merkezi açıldı mı?” İstanbul’da
bir talihsizliğimiz var. AKM, 70 milyon TL’lik bir ihale, yer teslimi
yapılacakken yargı kararıyla durdu. Benim yüreğimin büyük acılarından
birisidir. O yargı kararı olmasa şu anda pırıl pırıl, yepyeni bir AKM olacaktı
ama o yargı kararıyla durdu da biz İstanbul’da kültür sanat merkezi açmaktan
vaz mı geçtik? Siz Haliç Kongre Merkezini görmediniz mi Allah aşkına? Yani siz,
o Haliç’in kıyısındaki emsalsiz bir dünya coğrafyasına pencerelerini,
kapılarını açan, o emsalsiz güzellikteki -ben iddia ediyorum ki AKM’den çok
güzel ve çok modern- Haliç Kongre Merkezini, Kültür Merkezini hiç görmediniz
mi? İstanbul’daki, dünya çapındaki büyük kongreleri yaptığımız Kongre
Merkezini, Lütfi Kırdar’ın yanındaki Kongre Merkezini görmediniz mi? Siz
sadece, İstanbul’da veya Ankara’da bir şey yapılacaksa illa Nişantaşı’na veya
Kızılay’a yapılsın mı istiyorsunuz? Hâlbuki, bakın, biz İstanbul’da, Beykoz’da
bir tiyatro açtık: Ahmet Mithat Efendi Tiyatrosu. Harbiye’de, Kenter’de bir
tiyatro açtık, Şişli Cevahir’de bir tiyatro açtık. Kartal’da bir tiyatro açtık,
adı “Bülent Ecevit Sahnesi.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Eski Genel Başkanın ya.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Üsküdar’da
Tekel’de iki tane tiyatro açtık, Küçükçekmece’de bir tane küçük sahne,
Zeytinburnu’nda açtık.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’den önceki bakana haksızlık yaptın
Ertuğrul Bey.
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, şunları söylemek istiyorum: Türkiye kültür ve sanat yaşamında
büyük bir hızla yol alıyor ve Türkiye dünya turizminin marka ülkelerinden
birisi hâline geldi. Bunu milletimiz sayesinde yapıyoruz. Milletimize yürekten
teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına aleyhte söz isteyen Kemalettin Nalcı,
Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DEMİR (Tokat) – Neden bahsedeceksin? Hoş şeyler söyle.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı bütçesi
görüşmelerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve genel istek üzerine bir teşekkür etmek istiyorum ben
burada. Ben Sanayi Bakanlığı üzerine konuşacağım için Turizm Bakanımıza
teşekkür ediyorum çünkü o en azından burada şunu söylemedi: “Tarihi 2002’den
sonra biz yazdık.” kelimesini kullanmadı. Bunun için teşekkür edebiliriz
efendim.
Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Cumhuriyetimizin en köklü ve en
işlevsel kuruluşlarından birisidir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve
sorumlulukları arasında günün şartlarına ve teknolojisinin gereksinimlerine
göre sanayi politikalarımızın belirlenmesini sağlamak, tasarrufların sanayi
yatırımlarına kanalize edilmesine yardımcı olmak, sanayi işletmeleri ve sanayi
mamulleri ile ilgili hizmetleri yürütmek, kalite kontrolünü yapmak, evrensel
kabul görmüş tüketici haklarının korunmasını sağlamak gibi görevleri
sayılabilir.
Değerli milletvekilleri, sizinle burada Sanayi ve Ticaret
Bakanımızın söylediklerini hep birlikte dinledik. Ben sanayinin kalbinden gelen
bir milletvekiliyim, Tekirdağ Milletvekiliyim. Çorlu, Çerkezköy bugün özel
sektörün sanayi olarak seçmiş olduğu bir bölgedir.
Ben Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum. Doğrudur, buradaki
konuşmalarında şunu söyledi: “90’lı ve 2002’li yılların başına kadar bu ülkede
bir güvensizlik vardı. 2002’den sonra bu ülkeye bir güven geldi.” Doğru mudur?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Çok doğru.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Doğrudur. İnsanlar şunu gördü. Sayın
milletvekili, siz o zaman o bölgeye geleceksiniz. İnsanlar Bulgaristan’a kaçtı,
orada fabrika da kurdu; Mısır’a gitti, fabrika kurdu. Bugün Türkmenistan’da
fabrika kuruyor. Bu mu önünü görmek oluyor, bu mu önünü görmek oluyor sayın
milletvekili? (MHP sıralarından alkışlar)
Tekstil bu ülkede kaçıyor. Tekstilci şu soruyu soruyor...
OKTAY VURAL (İzmir) – Bulgaristan’a hizmet ediyorlar.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) - Ülke o güne kadar önünü görebiliyor
da sayın milletvekili, bu ülkede yaşıyorsan gelip benim bölgemde bu olayı
yaşayacaksın.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Malatya’ya geliyor, Malatya’ya Sayın
Milletvekili.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Doğrudur efendim, ora da bizim
ülkemiz ama bu ülkede şuna dikkat etmemiz lazım.
Şimdi, Sayın Bakanımız buraya çıktı, çok güzel anlattı: “500 bin
otomobil sınırına geldik.” Değil mi Sayın Bakanım? Ama şunu söylemeyi unuttu:
Bu 500 bin otomobilin içinde yüzde kaçı krediyle alındı? Ben söylüyorum: Yüzde
100’ü. Bu ne biçim alım gücü? Yüzde 100’ü Sayın Bakanım. İnsanların
geleceğini... 150 milyar dolar bu insanları siz bankalara borçlandırdınız.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ödeme gücü olan alır.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – O zaman ödeme gücü var.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Lütfen... Lütfen... Ondan sonra
kartlar için, bankalar için bu Mecliste af çıkartan da bizleriz. Bunlar
övünülecek şeyler değil.
Sayın Bakanımız ihracatın yüzde 90’ının sanayi ürünleri olduğunu
beyan etti burada. İthalatın yüzde kaçı sanayi ürünleri acaba? Sayın Bakanım,
yüzde 90’ı... İthalatın da yüzde 90’ı ihracatın içine giren mamullerdir. O
kadar... Açıp bakacaksınız, açıp bakacaksınız sayın milletvekilleri.
Tabii, burada Sayın Bakanımız şunu söyledi. Yani 100 kişiye...
Yahu Sayın Bakanım, bir Sanayi ve Ticaret Bakanlığına yakışmayacak rakamlar.
Ben 5 bin kişi, 10 bin kişi beklerdim. 100 kişiyi, 300 genci desteklediğinizi
söylediniz ve muhalefet milletvekillerinin o gençlerin çalışmalarını gidip
görmelerini istediniz ve ne iş yaptığımızı sordunuz.
Ben size söyleyeyim: Muhalefet milletvekilleri öğrencilerin
okuması için, sizin döneminizde okuyamayacak duruma düşmüş olan öğrencilere
burs veriyor. Ben şahsım olarak 10 kişiye veriyorum. 100 kişiye destek
vermekle, bunu burada konuşmak bir Sanayi Bakanlığının bütçesine yakışmaz.
Şimdi, küçük esnaftan bahsettiniz Sayın Bakanım. Ben size hemen
hatırlatayım. Bir can suyu kredisi çıkarttınız, milletin canını aldınız. Ben
anlatayım. Can suyu kredisinde esnaf gitti… Bankaların istediği evrakları
sayayım ben size. Bir, yazılmış senedin olmayacak, çekin olmayacak, vergi
borcun olmayacak, SSK borcun olmayacak. Bunları olan insanın zaten can suyuna
ihtiyacı yok, ticaretini yapar.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.
Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmeler, konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma sırası: Sayın Yaman, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın
Nalcı, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Varlı, Sayın Orhan, Sayın Özdemir,
Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın Yalçın, Sayın Buldan, Sayın Güvel, Sayın İnan,
Sayın Hıdır, Sayın Akcan, Sayın Cengiz, Sayın Doğan, Sayın Asil, Sayın Akkuş,
Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Torlak, Sayın Ertugay ve Sayın Enöz.
Sayın Yaman, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına: Sayın Bakanım, geçen
hafta, iki gün önce Muş’ta bir sürü açılışlar Sayın Başbakanla yaptınız. Siz de
oradaydınız ve ben, Tarım Makineleri İhtisas Sanayi Sitesinin de açılışını
yaptığını öğrendim. İki gün önce Malazgirt’teki bu siteyi gezdim. 12 binadan
oluşan sitenin şu anda hâlen su sistemi ve su tesisatı yok. Susuz çalışan bir
sanayi. Aynı şekilde ısıtma tesisatı da yok. Acaba bu tür yerleri böyle Erbakan
usulü açmayı içinize sindiriyor musunuz ve buralarda ne zaman su ve ısıtma
sistemini oluşturacaksınız?
İkinci sorum Sayın Turizm Bakanına: Sayın Bakanım, beş yıldır
Malazgirt Kalesi’yle ilgili ve yine Malazgirt Kültür Merkezi’nin ihtiyaçlarıyla
ilgili sürekli duyurularınız oluyor ancak bugüne değin bunların hiçbirinin
yerine gelmemesinin üzüntüsü içindeyim. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yıldız, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın bakanlarım, bize kitapçıklarınızı gönderiyorsunuz,
konuşmalarınızı gönderiyorsunuz, yine faaliyetlerinizi ve mali tablolarınızı
gönderiyorsunuz. Ne zaman gönderiyorsunuz? Bakanlıklarınızın bütçesi görüşülmeden
beş dakika önce gönderiyorsunuz. Yani burada yazdıklarınıza, konuştuklarınıza,
ifade ettiklerinize güvenmediğiniz için mi bir hafta önce gönderemiyorsunuz?
Biz bunları okumadan geliyoruz, burada inceleme fırsatımız da olmuyor.
Sayın Turizm Bakanıma soruyorum: “Her şey dâhil”den doğan
sorunları sorsam ne cevap vereceksiniz?
Sanayi Bakanıma soruyorum: Sanayicimizin küresel sermayeyle
rekabet edeceğini söylüyorsunuz. Bu enerji girdileriyle benim sanayicim onlarla
nasıl rekabet edecek? Bunu ifade edebilir misiniz diye soruyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Kültür Bakanına. Yaklaşık 137 bin şehidimizin anısına
yapılan Kütahya ili Dumlupınar Şehitliği sınırları içerisinde ve yakın çevresinde
ne yazık ki ziyaretçilerin zorunlu ihtiyaçlarını giderebilecekleri lavabo ve
benzeri tesisler bulunmamaktadır. Acaba Bakanlık olarak bu önemli eksiği
giderebilir misiniz?
İkinci sorum Sayın Sanayi Bakanına: Adı 1954 yılından beri “Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği” olan bir meslek kuruluşunun ismi, Eylül
2010’da yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında “Türk” kelimesi
çıkarılarak “Türkiye” konması yönünde bir kararla değiştirilmiştir. Bu kararda
Bakanlığınızın etkisi olmuş mudur? Bu değişiklikte Hükûmetinizce başlatılan
sözde demokratik açılım projesinin bir etkisi var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Nalcı…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sanayi Bakanıma bir sorum olacak. Sayın Bakanım, konuşma
yapmadan önce ben bir sanayiciyle konuştum ve kendisine aynı şeyi sordum “Siz
olsaydınız Bakana hangi soruyu sorardınız?” diye ve şunu söyledi: “Sanayi
Avrupa’dan kaçtı, nedeni ise girdiler, girdi maliyetleri.” Bugün Türkiye’de de
mevcut sanayi kaçıyor, bunun da nedeni
sanayi içindeki bulunan girdiler. Bu durumda mevcut Türkiye’deki enerji
girdileriyle sanayicilik yapmak mümkün müdür? Mümkün olmadığına göre bu
sanayideki şeyle bu işsizliği ve istihdamı nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?
İkinci bir şey de: Burada elimizde bir kitapçık var. “2000 Yılına
Girerken Dış Politikamız” diye ama üzerinde ilginç bir not var. Bunu da
açıklamanızı istiyorum. 20 Aralık 2010 günü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sanayi Bakanına: Türk Patent Enstitüsü bütün yasal
düzenlemeleri yok sayarak ve hukuk dışı keyfî uygulama yaparak mükerrer marka
verdiği için Ankara Üçüncü Fikir ve Sanayi Haklar Hukuk Mahkemesince 2006/496
esas 2010/174 karar sayısıyla manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiş midir? Bu
tazminatı sorumlulara rücu etmeyi düşünüyor musunuz?
Türk Patent Enstitüsü patent başvuru sayısında dünya ve Avrupa
sıralamasında kaçıncı sıradadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Turizm Bakanına: Nemrut ile ilgili Malatya ve Adıyaman
valiliklerince imzalanacak protokole ilişkin bir soru önergesi vermiştim.
Yanıtınızda protokolün Bakanlıkça düzenlenmediğini belittiniz. Bu protokol için
herhangi bir araştırma yaptınız mı? Yapmadıysanız sizden ricam bu konuyla
ilgilenmenizdir.
İkinci sorum Sanayi Bakanınadır: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
KOSGEB’in yeterli sayıda küçük ve orta ölçekli girişimciye kredi vermediğini
kendi seçim bölgem Adıyaman’dan bilmekteyim. Daha çok ihtiyacı olan bölgelere
kredilerin dağıtılması ve kredilerin anlamına uygun işlemesi için bölgelerin
sosyoekonomik gelişme düzeyine göre kota uygulamayı düşünmekte misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Turizm Bakanına: Altın Koza Film Festivali’ne
vermiş olduğunuz desteği yeterli buluyor musunuz, sizi tatmin ediyor mu? Aynı
zamanda, Adana’nın Yumurtalık ve Karataş ilçelerini turizm teşvik kapsamına
almayı düşünüyor musunuz?
Akdamar, milletimizi çok okşamasa da tamiratına milyonlarca lira
para harcayıp yaptınız. Aynı şekilde Alparslan Sultan’ın Anadolu’ya girerken
ilk cuma namazını kıldığı Ani Harabeleri’ni ve içerisindeki camiyi onarmayı da
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum Ticaret Bakanına: Esnafımız, az önce Sayın Köse’nin
de dile getirdiği gibi, Adana’da da Ceyhan’da da esnafımız KOSGEB kredilerine
başvurmalarına rağmen alamadıklarından şikâyet ediyorlar. Bu konuda esnafımıza
bir müjde vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üreticiler, karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle
mesleki faaliyetleriyle ilgili ihtiyaçlarını sağlamak, ürünlerini daha iyi
şartlarda değerlendirmek ve ekonomik menfaatlerini korumak amacıyla aralarında
sınırlı sorumlu tarım satış kooperatiflerini kurmuşlardır. Uzun yıllar Türk
ekonomisine ve çiftçisine başarıyla hizmet etmiş olan tarım satış
kooperatifleri, bugün itibarıyla fiyat oluşturma yeteneklerini kaybetmiş
durumdadırlar. Destekleme alımı kapsamındaki tarım ürünleriyle ilgili
sıkıntılar Hükûmet tarafından kısmen halledilmiş olsa bile, destekleme alımı
kapsamında olmayan kuru üzüm, incir gibi ürünlerde ciddi bir finans problemi vardır.
Dünyanın hiçbir yerinde tarım ürünlerinin pazara çıkmasıyla normal
mekanizmaların satın almasını beklemek mümkün değildir. Hükûmetinizin, tarım
satış kooperatiflerinin finans ihtiyacını karşılamak için herhangi bir
hazırlığı var mıdır?
Sayın Bakana ikinci sorum da alışveriş merkezleriyle ilgilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum: Gaziantepli küçük
esnafın ve KOBİ’lerin bankalara olan kredi borçları nedeniyle ciddi sorunlar
yaşanmaktadır. İcra ve mahkeme safhasında olan bu işletmeler için yeni bir
projeniz var mıdır? Varsa ne zaman uygulanacaktır?
İkinci sorum: Gaziantep’te kadınların iş hayatına katılımını
artıracak şekilde meslek teknik bilgisi eğitimi veren kaç eğitim kurumu vardır?
Bu sayının artırılması için yürütülen herhangi bir projeniz var mıdır?
Kültür Bakanına soruyorum: Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
sahip olduğu tarihî ve kültürel yapısı itibarıyla kültür turizmi açısından
oldukça cazip bir bölgedir. Gaziantep kültür ve turizm konusunda eşit imkânlara
sahip olmakla birlikte bu potansiyeli yerinde kullanamamaktadır. Mevcut
potansiyelin etkin kullanımı ve tanıtımı ile turizm sektörü ilimizde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner… Son soru aynı zamanda.
RECEP TANER (Aydın) – Kültür ve Turizm Bakanımıza: Kültür
Bakanlığınca halk kütüphaneleri için abone olunan Yörük kültür ve geleneklerini
anlatan Yörtürk dergisi abonelik kapsamından çıkarılmıştır. Yörtürk dergisinin
aboneliğinin Bakanlığınıza getirdiği yük ne kadardır?
İki: Cuma namazı için Ani Harabeleri’ne giriş yapan
partililerimizden ücret kesilmişti. Aynı uygulamayı Akdamar Adası’na veya
Sümela Manastırı’na ayin için gidenlere de yaptınız mı?
Sanayi Bakanımıza: Son beş yılda TPE’nin tescil işlemlerine karşı
kaç dava açılmıştır ve kaçı kurum aleyhine sonuçlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanlar, buyurun, süreleriniz beşer dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım, Sayın Nuri Yaman arkadaşımız Malazgirt Kalesi’yle ilgili sordu.
Malazgirt Kalesi’nde -arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre- şu anda 550 bin TL
paramız var Malazgirt Anıtı’nın çevre düzenlenmesi için ama ihale henüz
başarılamamış, 2011’in başında gerçekleşeceğini zannediyorum.
“Her şey dâhil” sistemini Sayın Yıldız sordu. “Her şey dâhil”
sisteminin bazı sorunları var ama Türkiye’ye çok sayıda insan gelmesi açısından
faydaları oldu. Biz “her şey dâhil”
sisteminin kalitesini kontrol etmeye çalışıyoruz şu anda. Yani “her şey dâhil”
içinde fiyat, rekabet çerçevesinde nasıl belirlenirse belirlensin sunulan
hizmetin, ürünlerin niteliğini belirlemeye, yükseltmeye çalışıyoruz ve sistemi
Türkiye'nin lehine bir pazarlama sorunu olarak taşımaya, devam ettirmeye
çalışıyoruz.
Kütahya Dumlupınar Şehitliği’ni Sayın Işık, ben de ziyaret ettim
ve gerçekten –geçen yıl, önceki yıl- çok üzüntü duydum. Yani Kütahya Dumlupınar
Şehitliği tarihî ismine uygun durumda değil. İlgili kurumları ki Çevre
Bakanlığının bir birimiyle millî parklar ve Silahlı Kuvvetler, her iki kurumu
da aradım. Sanıyorum ki bir iyileştirme olacaktır. Bizim orada altyapı için,
yani bahsettiğiniz mekânların yapılması içinde kurul kararımız mevcut. Ben, çok
simgesel bir yer olduğunu düşünüyorum ve gerçekten çok daha gösterişli bir hâle
gelmesi dileğinizi paylaşıyorum.
Sayın Doğan, Nemrut’la ilgili valiliklerin bir protokol girişimi
var. Biz her iki tarafta da hem Adıyaman hem de Malatya yönünde karşılama
merkezleri ihalelerimizi yaptık. Malatya inşaatı başladı, sanıyorum Adıyaman
inşaatı da –ihale gecikmişti- başlamak noktasındadır.
Sayın Varlı Altın Koza’yı sordu. Biz bu yıl makul ölçülerde, geçen
yılki ölçülerde yardım ettik. Tabii, Türkiye’de arkadaşlar, çok sayıda talep
olmaya başladı. Yani bunların hepsinin devlet desteğinden çok yüksek rakamlarla
desteklenmesi çok mümkün olmuyor. 250 bin yardım etmişiz bu yıl, önümüzdeki yıl
inşallah imkânlarımız artabilir.
Akdamar 2006’da restore edilmişti. Biz bu yıl Akdamar ayininden
önce Van Kalesi üzerinde yıllardır bir tek neredeyse kırık minaresi kalmış
bulunan Süleyman Camisi’ni restore ettik ve Süleyman Camisi’ni şu anda ibadete
açık durumda tutuyoruz ki bu yıllardan beri yapılmayan bir şeydi.
Onun dışında Ani’deki cami, Sultan Alparslan’ın ilk namazı kıldığı
söylenen Ani’deki caminin de restorasyonu sürüyor. Yine, bu vesileyle Ani’yle
ilgili soruya cevap vermiş olayım. Biz, bir ören yerine ücretsiz girmek konusunda
bir müracaat olduğu zaman onu değerlendiriyoruz. Eğer arkadaşlarımız, “Orada, o
gün geniş bir katılım olacak, ücretsiz girelim.” demiş olsalardı ben onu canla
başla kabul ederdim ama bize müracaat olmayınca memurlar görevlerini yapmışlar.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yapmayın Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Orada “Cumayı bile tek başına kıl.” dediniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Ayrıca
Sümela’da da toplu bilet…
OKTAY VURAL (İzmir) – Orada kılınacak Cuma namazına bile dil uzattın!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sümela’da ve
Akdamar’da da biletten muaf tutulmamış ayrıca. Yani orada da bize bir talep
yoktu.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, Cuma namazı zaten toplu
kılınıyor efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – İki tarafta da
biletten muafiyet olmamış ama yani Ani için bu müracaat olsaydı gerçekten
değerlendirirdim. Gelecek yıl değerlendiririz eğer müracaatınız olacaksa.
Yörtürk dergisini izin verirseniz takip edeyim, size bilgi
vereyim.
Galiba bana sorulan sorular bunlardı.
Tekrar teşekkür ederim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Evet, ben de
arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın Yaman, Muş’taki tarım makineleri sanayi sitesi Bakanlığımız
tarafından altyapısı yapılan bir sanayi sitesi değil, Muş Valiliği tarafından
yapılmakta olan bir sanayi sitesi ama bize de başvurulursa biz küçük sanayi
sitelerini de kredilendiriyoruz. Hatta teşvik bölgelerinde yüzde 1 faizli on
beş yıla kadar altyapısını ve üstyapısını tamamen biz kredilendirebiliyoruz.
Dolayısıyla, bir başvuru olursa biz onların eksik kalan konularını tamamlarız
ama şu ana kadarki bölümü bizimle alakalı olan bir bölüm değil. Sanayi
Bakanlığından bu konuda bir talepte bulunulmadığı için Muş Valiliğinin…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sanayi sitesi mi…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Hayır, hayır,
kooperatif müracaat edecek.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Kooperatif yok efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Kooperatif yoksa
o ayrı bir konu. Biz kooperatifleri destekliyoruz.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Adamlara kiralamış zaten idare yani özel
idarenin kiracısı onlar.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Muş Valiliği
kendisi bir sanayi sitesi yapmak istiyorsa o ayrı bir konu. Muş Valiliğinin
yaptığı sanayi sitesi Muş Valiliği tarafından sürdürülen bir şeydir. Onu bir
kooperatife devreder ve bizim mevzuatımıza uygun bir şekilde bize başvurulursa
biz altyapısını, üst yapısını her şeyini üstlenerek gerçekleştirebiliriz. Bunu
ifade etmek istedim.
Türk Mühendisler Mimarlar Odasıyla ilgili konu bizim
Bakanlığımızla ilgili bir husus değil. Dolayısıyla bu Bayındırlık Bakanlığıyla
ilgili, görev alanında olan bir konu. Oradaki değişiklik bizim bilgimiz
dâhilinde veya onayımızla olan bir değişiklik değil. Bunu da arkadaşlara ifade
etmek istiyorum.
Sayın Köse Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde KOSGEB destekleriyle
alakalı bir soru sordu. Bölgesel destekleri artırmak amacıyla Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde KOSGEB’in özel bir destek paketi var, hâlen de uygulanmaktadır. Bu
destek paketinden GAP bölgesindeki işletmeler yararlanabilmektedir. Ayrıca,
bölgesel desteklerden bu yıl, 2011 yılı içerisinde DAP bölgesiyle ilgili de,
Doğu Anadolu Projesi kapsamındaki alanla ilgili de bazı destek programları
uygulanacaktır. Şu anda GAP bölgesiyle ilgili destekler devam etmektedir.
Sayın Varlı, Adana’da ve Ceyhan’da KOSGEB kredisi alamayanlarla
ilgili bir soru sordu. Bütçe imkânları çerçevesinde ancak biz finansman desteği
sağlayabiliyoruz. Yani burada bizim sağladığımız destek 50 bin işletmeye imkân
veren bir destekken 80 bin işletme başvurdu, kaynaklarımızı yeniden gözden
geçirdik, yaklaşık 65 bin işletmeye çıkartabildik bu son açıkladığımız destek
programını. Dolayısıyla 2009 sonunda da 100 bin işletmeye destek vermiştik ama
100 binin çok üzerinde başvuru olduğu için, biz 100 binle sınırlı
tutabiliyoruz. Bütçe imkânlarımız arttıkça bu destek programları da elbette
artacaktır. Şu andaki imkânlarımıza göre bir destek paketi vermek durumunda
kaldık.
Patentle ilgili soruya gelince: Sayın Aydoğan bir soru sormuştu.
Ankara 3. Sınai Mülkiyet Mahkemesi tarafından böyle bir karar var, 2006 yılında
bir marka için verilmiş. Temyiz için kararlar Yargıtayda. Bu süreç devam
ediyor.
2010 yılında patent başvurularında Türkiye Avrupa’da 8’inci
sırada, marka başvurularında Avrupa’da 2’nci sırada, tasarım başvurularında
-endüstriyel tasarım özellikle- ilk 3 içerisinde yer almaktadır. Bunu, dünyada
patent artış oranı olarak hesap ettiğimizde, Türkiye Çin’den sonra 2’nci sırada
yer almaktadır. Gerçekten patent başvurularında Türkiye'de çok ciddi bir artış
olduğunu ifade edebilirim.
Sayın Özdemir, Gaziantep’te bankalara borcu olan KOBİ’ler için ne
söyleyebiliriz, KOBİ borç yapılandırılmasıyla alakalı? Bankalarla ilgili borç
yapılandırması konusu ayrı bir konudur. Dolayısıyla bizim KOSGEB
desteklerinden, kamuya borcu olanlarla ilgili bu borcunu ödemek amacıyla da
desteklerimizden yararlanabilmektedir KOBİ’ler. Eğer bu tür borçların ödenmesi
amacıyla bizden talepte bulunurlarsa onlara da yardımcı olma imkânımız vardır.
KOSGEB kredisi alamayanlar, son destek programından alamayanlar
için 2011 yılı bütçesinden de yeni bir destek programı, kredi faiz destek
programı uygulama imkânımız olacaktır. Onu da şimdiden KOBİ’lerimiz için bir
müjde olarak ifade etmek mümkün.
Sanayi Türkiye’den kaçıyor mu? Kemalettin Nalcı Bey özellikle
girdiler sebebiyle sanayinin Türkiye’den kaçtığını ifade etti. Bazı sektörlerde
dışarıya, Mısır’a, Endonezya’ya işçilik maliyetlerinin ucuzluğu sebebiyle giden
sektörler olabilir ama tekstilde, hazır giyimde, Türkiye iddiasını sürdüren bir
ülkedir, hâlâ ihracatta 2’nci sırayı tekstil almaktadır. Dolayısıyla,
markalaşmaya önem veren, tasarıma önem veren bir tekstil anlayışına, ileri
teknolojiyle üretilen bir tekstil anlayışına doğru Türkiye gitmektedir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tekstilde sadece taşınmaya destek var
Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Türkiye’de diğer
sektörlerde, birçok sektörde yeni yatırımlar yapılmaktadır, yatırım
teşvikleriyle alakalı kayıtlara baktığınızda, sanayinin Türkiye’den
kaçmadığını, bilakis Türkiye'nin nitelikli sanayileşme konusunda önemli bir
adım attığını görürsünüz. Mesela, demir çelik sektöründe Türkiye 15-16 milyon
ton demir çelik üretimi yaparken, bugün 26 milyon ton demir çelik üretimi yapan
bir ülke hâline gelmiştir.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, tekstilde kaçış var.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Türkiye,
sanayide, sanayinin başka yerlere kaçtığı bir ülke değildir. Otomotiv
sektöründe …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
19 – SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 255.667.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.465.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 462.675.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 69.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 719.877.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
TL)
- Toplam Ödenek : 726.300.729,99
- Bütçe Gideri : 584.680.938,58
- İptal Edilen Ödenek : 141.619.791,41
- Ertesi Yıla Devredilen Ödenek :
11.757.724,14
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1.– Rekabet Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 28.688.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 17.062.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 45.750.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 560.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 45.189.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 45.750.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Rekabet Kurumu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 41.474.010,00
- Bütçe Gideri : 33.063.187,36
- İptal Edilen Ödenek : 8.410.822,64
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 38.711.954,00
- Yılı Net Tahsilatı : 31.128.825,63
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.23 – MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.– Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
02 Savunma
Hizmetleri 1.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetler 300.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 14.601.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 14.902.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 698.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 7.902.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.301.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.902.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Milli Prodüktivite Merkezî
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 13.537.000,00
- Bütçe Gideri : 12.864.793,43
- İptal Edilen Ödenek : 672.206,57
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 8.118.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 11.182.625,95
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 18.044.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.400.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 366.943.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 387.388.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.275.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 237.388.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 76.706.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 19.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilatı 11.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 327.388.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 416.632.300,00
- Bütçe Gideri : 254.901.419,58
- İptal Edilen Ödenek : 161.730.880,42
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 270.330.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 377.748.574,99
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.– Türk Akreditasyon Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.933.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.933.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 7.500.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 16.500.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türk Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 7.206.000,00
- Bütçe Gideri : 6.099.038,69
- İptal Edilen Ödenek : 1.106.961,31
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 5.066.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 8.436.672,18
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24 – TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.– Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 10.088.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
02 Savunma
Hizmetleri 10.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 768.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 24.900.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 35.766.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 83.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 118.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türk Patent Enstitüsü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 33.012.138,00
- Bütçe Gideri : 24.697.512,19
- İptal Edilen Ödenek : 8.314.625,81
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 97.989.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 86.143.754,27
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22 – TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ
1.– Türk Standartları Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 29.577.580
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetler 2.325.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 155.532.420
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 187.435.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 152.873.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 77.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve
İadeler (-) -202.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 229.671.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2009 Yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türk Standartları Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 205.279.069,60
- Bütçe Gideri : 172.515.374,90
- İptal Edilen Ödenek : 32.763.694,70
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 225.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 201.235.304,85
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 334.867.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.012.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 8.968.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 496.223.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 55.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 668.941.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.510.066.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.090.645.091,56
- Bütçe Gideri : 1.071.307.987,45
- Ödenek Üstü Gider : 18.524.141,70
- İptal Edilen Ödenek : 37.861.245,81
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 18.302.108,10
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 17.577.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 950.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 772.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 147.671.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 166.970.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.820.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 163.880.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 270.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 166.970.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 141.833.000,00
- Bütçe Gideri : 134.691.208,89
- İptal Edilen Ödenek : 7.141.791,11
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 140.998.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 135.305.153,19
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 16.712.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.990.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 118.058.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 136.761.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 5.020.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 131.676.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 65.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 136.761.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 120.020.379,00
- Bütçe Gideri : 114.101.641,01
- İptal Edilen Ödenek : 5.918.737,99
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 110.839.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 117.405.067,30
BAŞKAN – (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Böylece, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî
Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü,
Türk Standartları Enstitüsü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyoruz.
Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 21 Aralık 2010 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.49