Normal 17612 2 0 2011-01-26T14:17:00Z 2011-01-26T14:17:00Z 125 73912 421302 TBMM 3510 988 494226 12.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 87

37’nci Birleşim

20 Aralık 2010 Pazartesi

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

 

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Rekabet Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezî  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Millî Prodüktivite Merkezî  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı  Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ

1.- Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Patent Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ

1.- Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Standartları Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera  ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

O) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Konuşmacılara  ek süre vermemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İçişleri  Bakanı  Beşir  Atalay’ın,  Yalova  Milletvekili  Muharrem İnce’nin, konuşmasında bilerek yalan söylediğine veya yanılttığına ilişkin açıklaması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, kendisini yalancılıkla itham eden sözlerine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, MHP Grubu adına konuşan iki milletvekilinin farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesi için referandum yapılması gerektiği hakkındaki sözlerine ilişkin açıklaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16691)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün açtığı kurslara katılanların sigorta primlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16712)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir vakfın DSİ’ye bağlı bir sosyal  tesiste konaklamasına  ilişkin  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16716)

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya Akdağ Kayak Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16719)

5.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, taklit ve sahte ürünlerin piyasadaki payına ve marka ihlaline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/17010)

6.- Niğde  Milletvekili  Mümin İnan’ın, Niğde’de ticarete başlayan ve ticaretten ayrılan  müteşebbis sayısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/17014)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, kare kod sistemine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/17062)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.04’te açılarak dört oturum yaptı.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Yargıtay,

Danıştay,

Adalet Bakanlığı,

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin,

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay,

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, sözlerini çarpıttığına ilişkin birer açıklamada bulundular.

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir kitabı yanlış değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin bir konuşma yaptı.

Alınan karar gereğince 20 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 22.19’da son verildi.

                                                           Nevzat PAKDİL

                                                             Başkan Vekili

         Bayram ÖZÇELİK                                                                    Yusuf COŞKUN

                  Burdur                                                                                     Bingöl

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                           Gülşen ORHAN

                                                                    Van

                                                                Kâtip Üye

 

                                                                                                                                No.: 47

II. - GELEN KÂĞITLAR

20 Aralık 2010 Pazartesi

Sözlü Soru Önergeleri

1.-    Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İsviçre bankalarında hesabı olan Türk vatandaşlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2286) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

2.-    Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, protestocu gençlere güvenlik güçlerince yapılan müdahaleye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2287) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

3.-    Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2288) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

4.-    Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehrine yapılması düşünülen tünel projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2289) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

5.-    Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki tarım arazisi miktarı ile DSİ raporunda belirtilen arazi miktarının farklı olmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2290) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-    İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, emniyet güçlerinin protestocu öğrencilere karşı orantısız güç kullanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17306) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

2.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye-İsrail ilişkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17307) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

3.-    Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, son beş yılda yapılan protesto ve gösteri yürüyüşlerine ve polis müdahalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17308) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

4.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, uluslararası doğrudan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17309) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

5.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, çiftçilere kullandırılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17310) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

6.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, esnafa kullandırılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17311) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

7.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, teşvik sisteminden yararlananlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17312) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

8.-    Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, sulama kooperatiflerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17313) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

9.-    İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal Türkler cinayeti davasını etkileme girişimleriyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17314) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

10.-  Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir vali yardımcısı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17315) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

11.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17316) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

12.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KÖY-DES Projesi kapsamında Denizli Merkez’de yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17317) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

13.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ekonomik krizin Denizli’ye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17318) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

14.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, SEÇSİS Programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17319) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

15.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17320) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

16.-  Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17321) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

17.-  İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ulusal Kanal’ın, kablolu TV yayın lisansı ve yayın izni başvurusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17322) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

18.-  Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17323) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

19.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı cami onarımlarında yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17324) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

20.-  Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, TSK’dan ilişiği kesilen personelin hak kaybının giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17325) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

21.-  Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, KİT Komisyonunun aldığı bazı kurumların incelenmesi ve soruşturulması kararının uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17326) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

22.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, bir köyde meydana gelen doğal afetin yol açtığı maddi zararların giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17327) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

23.-  Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17328) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

24.-  İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal Türkler cinayeti davasının zaman aşımına uğratılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17329) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

25.-  Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’de yayınlanan bir programa ve eski bir futbolcuya ödenen ücrete ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)  yazılı soru önergesi (7/17330) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

26.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’nin personel alım sınavına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)  yazılı soru önergesi (7/17331) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

27.-  Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Ulusal Kanal’ın Kablolu TV yayın lisansı ve yayın izni başvurusuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)  yazılı soru önergesi (7/17332) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

28.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2007-2010 yılları arasında Adana’daki protestolu senet ve karşılıksız çeklere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)  yazılı soru önergesi (7/17333) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

29.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu bankalarından borçlananların af kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)  yazılı soru önergesi (7/17334) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

30.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki spor tesislerine ve lisanslı sporcu sayısına ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak)  yazılı soru önergesi (7/17335) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

31.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunlarına ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak)  yazılı soru önergesi (7/17336) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

32.-  İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, Wikileaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17337) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

33.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yapılması planlanan nükleer santralin olası etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17338) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

34.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir gazetecinin göz altına alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17339) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

35.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir beldenin sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17340) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

36.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17341) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

37.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17342) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

38.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17343) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

39.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Baro başkanlarının protokol listesindeki yerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17344) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

40.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17345) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

41.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17346) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

42.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinin araştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17347) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

43.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, haklarında inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılan ve tutuklanan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17348) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

44.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KÖY-DES Projesi kapsamında Acıpayam’da yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17349) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

45.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emniyet güçlerinin protestocu öğrencilere karşı orantısız güç kullanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17350) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

46.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kolluk Gözetim Komisyonu kurulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17351) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

47.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, kültür balıkçılığı yapanların ödediği kira bedellerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17352) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

48.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, kaçak göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17353) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

49.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17354) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

50.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün elektrik sorununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17355) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

51.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir beldenin elektrik şebekesinin yenilenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17356) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

52.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir uzmanı kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17357) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

53.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Devlet liselerinde başarısız olanların akşam liselerine nakil yaptırdığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17358) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

54.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köy ilköğretim okulunun bakım ve onarımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17359) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

55.-  İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, eğitim sisteminin iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17360) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

56.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, 07 Aralık 2010’da yapılan öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17361) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

57.-  İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Wikileaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17362) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

58.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TSK’nın NATO operasyonlarında görevlendirilen personeline ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17363) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

59.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Rize’de antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17364) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

60.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17365) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

61.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karabük’de antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17366) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

62.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’de antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17367) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

63.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mardin’de antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17368) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

64.-  Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Diyarbakır Devlet Hastanesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17369) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

65.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17370) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

66.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığının sayaç alım ihalesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17371) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

67.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, KOSGEB kredisinin kullanımına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17372) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

68.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, ülkemizin tohum ihtiyacına ve ithal edilen tohum miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17373) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

69.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da tarım  dışı amaçlar için kullanılan sulanabilir arazi miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17374) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

70.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de tarım dışı amaçlar için kullanılan sulanabilir arazi miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17375) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

71.-  Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı hayvansal ürünlerin yüzde sıfır oranında gümrük vergisiyle ithal edilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17376) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

72.-  Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, TKDK ile ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17377) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

73.-  Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, TİB’in izin verdiği telefon dinlemelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17378) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

74.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-İstanbul treninin yeniden sefere başlayıp başlamayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17379) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

75.-  Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, gümrüklerde el konulan mallara ve soruşturmalara ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/17380) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

76.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, SHÇEK’e bağlı yurtlarda kalan çocukların sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/17381) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)

77.-  Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Amasra ve Bartın’da yapılması planlanan termik santrallerin ÇED sürecine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17382) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)

78.-  Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars eski Vali Konağının restore edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17383) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)

 

 

       

 

 

 

20 Aralık 2010 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

On birinci turda; Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

                                      

(x) 575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağına eklidir.

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

On birinci turdaki grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Şükrü Mustafa Elekdağ, İstanbul Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili; Atilla Kart, Konya Milletvekili; Ali Oksal, Mersin Milletvekili; Hulusi Güvel, Adana Milletvekili.

AK PARTİ Grubu adına: Canan Kalsın, İstanbul Milletvekili; Suat Kınıklıoğlu, Çankırı Milletvekili ; Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa Milletvekili; Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Milletvekili; Gülşen Orhan, Van Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili; Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili; İsmail Göksel, Niğde Milletvekili.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili; Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ahmet Deniz Bölükbaşı, Ankara Milletvekili; Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili; Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili; Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.

Şahısları adına:

Lehinde: Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili.

Aleyhinde: Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, konuşma süresi tamamlandıktan sonra bir dakika ek süre verilmeyecektir.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şükrü Mustafa Elekdağ, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elekdağ, süreniz on dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk dış politikasının öncelikli hedefi, Türkiye'nin ulusal ve toprak bütünlüğünün korunması ve ülkemizin karşılaştığı bu tür tehditlerin bertaraf edilmesidir. Dış politikamızın başarısı da her şeyden önce bu görevi yerine getirip getirmediğiyle ölçülür. Hâlen Türkiye'nin karşılaştığı yaşamsal tehdit PKK teröründen kaynaklanıyor. Bu tehdidin iç boyutunun yanında bir de soruna çözüm arayışlarını çıkmaza sokan dış boyutu vardır. Konuşmamda Türkiye'nin belini büken bu dış boyutun etkisizleştirilmesi hususunda Türk dış politikasının üstüne düşen önemli görevi yerine getirip getirmediği sorusuna yanıt arayacağım.

Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelede Türkiye'nin ne durumda olduğuna göz attığımız zaman çok karanlık ve endişe verici bir tabloyla karşılaşıyoruz. Terörle silahlı mücadele alanında stratejik inisiyatif PKK’nın eline geçmiş, Hükûmet seçim öncesi dönemde PKK’nın terör eylemlerinde bulunmamasını sağlamak ve siyasi rant elde etmek amacıyla terör örgütüyle müzakere ve pazarlık sürecini başlatmıştır. Bu süreçte, Öcalan-Kandil ekseni “demokratik çözüm” adını verdiği şartları devlete veya Hükûmete -gerçekte ikisi arasında bir fark yoktur- dayatmaya çalışmıştır. Öcalan-Kandil ekseninin masaya koyduğu demokratik çözüm projesi, Anayasa’da vatandaşlık tanımının değiştirilmesini, Kürt kimliğinin Anayasa’da güvence altına alınmasını, Kürtçe eğitim ve öğretime geçilmesini, güneydoğuda özerklik ilanını ve Öcalan’ı da kapsayan bir genel af çıkarılmasını öngörüyor.

Öcalan üç gün önce avukatları vasıtasıyla bir açıklama yaparak demokratik çözüm şartları kabul edilmediği takdirde korkunç bir iç savaşı başlatacağı tehdidinde bulundu. Açıklamanın bazı bölümlerini okuyorum: “Çok önemli bir altı aya giriyoruz. Bu altı ay iyi değerlendirilirse çözüme kapı aralanabilir, aksi takdirde kimsenin hesaplayamayacağı kadar korkunç bir savaş gelişebilir. Olumlu gelişmeler olmazsa haziranı beklemem, martta da aradan çekilirim. Önümüzdeki altı ay demokratik çözüm için son şanstır, aksi takdirde çatışmalar başlar, korkunç bir savaş gelişebilir. Ünlü bir tarihçi ‘Böyle dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yoktur.’ diyor. Çözüm gelişmezse bizi  böyle bir dönem bekliyor. Kimin öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı bile ağzında köpüklerle öldü. Çözümsüzlük uzarsa Türkiye’yi de böyle tehlikeler bekliyor. Onun için bu örneği veriyorum.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, “Bu ne rezalet? Böyle dehşet verici bir ültimatomu Stalin bile Türkiye’ye vermemişti.” diyeceksiniz. Evet, teröristbaşı mart ayına kadar şartları kabul edilmediği takdirde Türkiye’de kimin ölüp kimin kalacağı belli olmayan korkunç bir savaşı başlatacağı tehdidini savuruyor ve hedef tahtasının başına Sayın Cumhurbaşkanını da koymaya cüret ediyor.

Türkiye bu akla durgunluk veren noktaya nasıl geldi değerli arkadaşlarım? Bu soruyu yanıtlamak zor değil. Bu noktaya İktidarın şu dört hatasında ısrar etmesi sonucu gelinmiştir.

1) Kürt açılımı veya demokratik açılım denilen girişimin sakat temeller üzerine bina edilmesi.

2) Terörle mücadelede aşırı zafiyete düşülmesi.

3) Siyasi rant hesabıyla PKK ile müzakere yapılması ve müzakereye oturulması.

4) PKK’nın elindeki silahı bırakmamakta ısrar etmesine rağmen devletin örgütle müzakereye oturmayı kabul etmesinin Öcalan-Kandil ekseni tarafından Hükûmetin teslim bayrağını çektiği olarak yorumlanması.

Çizdiğim bu tablo şu iki gerçeğin zihnimize kazınmasını zorunlu kılıyor değerli arkadaşlarım: Birincisi, teslimiyetçi bir zihniyetle iç barışın sağlanamayacağıdır; ikincisi, PKK’nın Kuzey Irak’ta dağ kadrosu tasfiye edilmeden Türkiye'nin ne PKK ne de Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulamayacağıdır. İşte bu noktada, değerli arkadaşlarım, diplomasinin devreye girmesi zorunlu oluyor.

Burada bir gerçeği tüm açıklığıyla dile getirelim. PKK’nın hayatta kalmasını ve vurucu gücünü muhafaza etmesini sağlayan Amerika Birleşik Devletleri’dir. Amerika’nın Irak’ı işgal ettikten sonraki dönemde Türkiye’ye karşı ikiyüzlü bir siyaset uyguladığı artık tamamen ortaya çıkmıştır. Amerika, bir yandan PKK’yla mücadelede yanımızda olduğu izlenimini yaptığı açıklamalar ve sağladığı bazı jest niteliğindeki desteklerle yaratmaya çalışmıştır ama öte yandan da PKK’nın tasfiyesi için gerekli boyutta desteği Türkiye’ye hiçbir zaman vermemiş, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak bölgesine etkin ve sonuç alacak nitelikte bir kara operasyonunda bulunmasını önlemiştir. Bu bağlamda, Amerika, himayesine aldığı Barzani’nin de PKK’yı barındırmasına, korumasına ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmasına yeşil ışık yakmıştır.

Washington’un NATO müttefiki Türkiye’ye karşı böylesine hasmane bir tutum içine girmesinin iki nedeni vardır değerli arkadaşlarım. 

Birinci nedeni: Tarihte ilk defa olarak Orta Doğu bölgesindeki tüm Kürt örgüt ve faaliyetleri Amerika’nın denetim ve kontrolü altına girmiştir. Bu şekilde Washington, icabında bölge jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği müthiş bir diplomatik levyeyi elde etmiştir.

Bugünün koşullarında Barzani de, Öcalan da, PKK da, PJAK da Amerika’nın piyonları konumundadırlar. Washington, PKK’dan, Amerika’nın Orta Doğu stratejisinde bir manipülasyon aracı olarak yararlanıyor; PKK’nın uzantısı olan PJAK’ı, İran’da rejimi çökertmek için kullanıyor; PKK içindeki Suriyeli elamanları, Suriye’ye karşı kullanmayı tasarlıyor. Bu nedenlerle de PKK’nın tasfiyesini arzu etmiyor.

Amerika’nın Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamasının ikinci nedeni ise: Obama yönetiminin, Amerika’nın baş düşmanı olarak gördüğü İran’a AKP İktidarının destek verdiğine inanmasıdır. Ankara’nın İran’a yönelik politikası, Washington tarafından, İran’ın siyasi ve ekonomik baskı ve yaptırımlara karşı direncini artırdığı ve nükleer silah üretmesine yardımcı olduğu şeklinde algılanıyor ve her zaman açığa vurulmasa da ciddi tepkilere yol açıyor.

Ankara’nın azami dikkatle değerlendirmesi gereken husus, başta Amerika olmak üzere tüm Batı dünyası ile tüm Arap âleminin üzerinde ittifak ettikleri görüştür. Bu da, İran’ın nükleer silah yapmak hususunda kararlı olduğu ve Orta Doğu’nun bir cehenneme dönmemesi için İran’ın bu ihtirasının mutlaka önlenmesinin zorunlu olduğudur.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı bu görüşte olmayabilir ancak izlediği politikanın Türkiye’ye çıkardığı ve çıkaracağı ağır faturaların hesabını gerçekçi bir şekilde yaptığı söylenebilir mi? Şurası bilinen bir şey ki, Türk Hükûmetinin İran politikası, Obama yönetiminin tüylerini diken diken ediyor ve bu rahatsızlık nedeniyle: “Türkler, Amerika’nın baş düşmanına ve maruz kaldığı tehdide açıktan destek veriyorlarsa biz neden onların karşılaştığı PKK tehdidinde duyarlı olalım.” şeklinde bir tepkiye yol açıyor. Bu tepkinin fiiliyata intikali de Washington tarafından PKK örgütünün Kuzey Irak’taki vurucu gücünün ayakta kalmasını temin eden şartların yaratılması ve örgüte Barzani vasıtasıyla moral ve maddi destek sağlanması şeklinde oluyor. Amerika’nın dostlukla bağdaşmayan bu davranışı, dış politikamızın enine boyuna bir sorgulanmaya tabi tutulmasını gerektirmiyor mu?

Bu söylediklerimiz, Türkiye ile Amerika’nın ilişkilerini ortaklaşa masaya yatırarak etraflı bir değerlendirme ve karşılıklı ayarlamalara tabi tutmalarının çok acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını göstermiyor mu?

Sözlerime son verirken açıklanan WikiLeaks belgeleri arasında bulunan Almanya’daki Amerikan Büyükelçisi tarafından Washington’a gönderilen 12 Kasım 2009 tarihli gizli rapora temas edeceğim. Raporda Amerikan Dışişleri Bakanı ve Bakan Yardımcısı Philip Gordon’un Alman muhatabına Türkiye’deki İncirlik Üssü’nde Amerika’nın nükleer silahlarının mevcut olduğunu açıklayan ifadesi yer alıyor. Hemen belirteyim ki İncirlik’te 90 adet B-61 tipi taktik nükleer bombanın sığınaklarda muhafaza edildiği daha önce yayınlanan Amerikan Hava Kuvvetleri Komutanlığı kaynaklı bilgileri içeren belgelerde açıklanmıştı. Şimdi bu bilgiler doğrulanmış olmaktadır.

Soğuk savaş döneminde Varşova Paktı’yla Sovyetler Birliği’ne karşı düzenlenen NATO savunma planları çerçevesinde Türkiye’de konuşlanmış bulunan bu nükleer bombaların o dönemde bir gerekçesi mevcuttu. Bu da Sovyetler Birliği’ni Türkiye’ye karşı nükleer silah kullanmaktan caydırmaktı. Ancak Varşova Paktı çökmüştür değerli arkadaşlarım, Rusya Türkiye için bir tehdit kaynağı olmaktan çıkmıştır. Bu itibarla hâlâ İncirlik’te…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü bitireyim. 

BAŞKAN – Veremiyoruz…

Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – İki dakika vermeyecek misiniz?

BAŞKAN – Ek süre vermiyoruz Sayın Elekdağ, öyle kararlaştırıldı, bütçe boyunca…

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sözlerimi iki dakikada toparlarım…

BAŞKAN – Efendim?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Birazcık tolerans Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bütçenin başlamasından itibaren öyle kararlaştırıldı, genel anlamda vermiyoruz Sayın Elekdağ, lütfen, kusura kalmayın. 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani verebilirsiniz Sayın Başkan. Böyle bir uygulama yok.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen… Kusura kalmayın…

MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman Başbakana da vermeyeceksiniz, Başbakana da vermeyeceksiniz…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Zabıtlara geçsin Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bak, bir partinin Grup Başkan Vekili olarak konuşmalarınıza dikkat ediniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz de Meclis Başkanı olarak uygulamalarınıza dikkat ediniz.

BAŞKAN – Ben, uygulamalarıma dikkat ediyorum ve herkese aynı şeyi yapıyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman Başbakana da vermeyeceksiniz.

Meclis Başkan Vekilliği yapmış…

BAŞKAN – Bu bütçe görüşmeleri devam ederken ilk uygulama başlatıldığında bu tavrınızı koymanız gerekirdi.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Meclisin açılışında…

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum. Kusura kalmayın lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Meclisin açılışında Meclisi yönetmiş bir başkana bir dakika süre verebilirsiniz.

BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Allah’ın kanunu değil bu. Lütfen…

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, çok teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Lütfen Sayın Başkan…

BAŞKAN – Rica ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, siz konuşmanıza başlamadan önce ben ilan ettim zaten vermeyeceğimi.

Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Başbakana da vermeyeceksiniz yalnız. Böyle bir şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Ayıp ya! Otur yerine!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Otur yerine be! Ne karışıyorsun?

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen oturur musunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Seninle mi konuşuyorum ben? Başkanla konuşuyorum. Terbiyeli olun bir kere.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ederim. Lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, lütfen süre verin. Zaten bir dakika geçti bile.

BAŞKAN – Geçsin Sayın İnce.

AHMET YENİ (Samsun) – Kaideye uyacağız, kaideye.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir uygulama olmaz.

BAŞKAN – Uygulamayı ilan ettim ben.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir uygulama olmaz.

BAŞKAN – Geçen hafta bu şekilde uygulandı Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sayın İnce. Uygulama başlatıldığında neredeydiniz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, lütfen… Siz bu konuları bilen bir insansınız. Lütfen oturur musunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, milletvekillerinin birinden bir dakika alıyorum, Sayın Elekdağ’a verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hangi milletvekili?

BAŞKAN – Sayın İnce, bunun usulü bu değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnce, yani sesinizi çok yüksek çıkartmakla neyi çözeceğinizi zannediyorsunuz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Rıza Yalçınkaya’nın dokuz dakikasını sekiz dakikaya düşürüyorum. Bir dakikasını Sayın Elekdağ’a verin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp ya yaptığınız, ayıp! Yani amacınız Meclisi yönetmek mi, terör uygulamak mı?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Rıza Yalçınkaya’nın dokuz dakikasını sekiz dakikaya düşürdüm.

BAŞKAN – Önceden bildirecektiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir dakikasını ilave edin.

BAŞKAN – Tamam. O sizin grup meseleniz. Eğer Sayın Yalçınkaya sekiz dakika konuşacaksa…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, Sayın Yalçınkaya sekiz dakika. Verin bir dakikasını.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu itibarla bu silahların hâlâ İncirlik’te muhafaza edilmesi için hiçbir izah edilebilir gerekçe mevcut değildir.

Ben şimdi Sayın Dışişleri Bakanımıza soruyorum: Bu silahları hangi karanlık amaçlara hizmet için ülkemizde konuşlandırıyorsunuz? Yunanistan, Araksos Hava Üssü’ndeki aynı tip nükleer silahları topraklarından çıkarmışken, Türkiye bu nükleer silahları neden topraklarında muhafaza ediyor? Yunanistan’ın yaptığı gibi bu silahları hemen Türkiye’den defediniz. Silahların Türkiye’den çıkarılması, İran’ı ve diğer bazı Orta Doğu ülkelerini, Türkiye’nin kontrolünde olmayan bu silahlara karşı duydukları endişeden kurtaracaktır. Diğer taraftan Türkiye’nin kendi üssünü yapmış olması, bölge barış ve istikrarı açısından fevkalade önemli olan 2012 yılında toplanacak Orta Doğu’nun Nükleer Silahlardan Arındırılması Konferansı’nda çok daha etkili ve yapıcı bir rol oynamasını sağlayacaktır.

Zaman darlığı nedeniyle, Amerikan Temsilciler Meclisine sunulması söz konusu olan Ermeni karar tasarısı, rafa kaldırılan protokoller konusuyla füze kalkanı meselesini ele alamadık. Önümüzdeki günlerde çıkacak fırsatlardan yararlanarak bu konularda görüşlerimizi açıklayacağız.

Bu düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili.

Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen yıl 18 Aralıkta İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine yapmış olduğum konuşmamın başında, Sıhhiye Abdi İpekçi Parkı’nda demokratik bir biçimde, kırmadan, dökmeden, kimseye zarar vermeden, kimsenin canını yakmadan haklarını arayan Tekel işçilerine karşı orantısız güç kullanılmasına müsaade eden İçişleri Bakanını kınamış ve siyasi sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye davet etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, yıl 2010, tarih 4 Aralık, bu kez aynı orantısız güç, Başbakan’ın İstanbul’da üniversite rektörleriyle buluşması sırasında üniversite öğrencilerine uygulanıyor. Demokratik bir biçimde eğitimle ilgili kaygılarını dile getirmek isteyen üniversite öğrencileri de orantısız güç kullanımından payını alıyor. İşte Hükûmetin demokratik anlayışı bu, demokrasi anlayışı bu. Ortaya konulan bu tavır, referandumdan önce İktidar tarafından halka verilen “Daha ileri demokrasi” sözlerinin coplu ve biber gazlı olarak halka dönüşüdür.

Değerli arkadaşlar, eğitimle ilgili kaygılarını ve sorunlarını dile getirmek isteyen öğrencilerimize uygulanan şiddet, hiçbir uygarlık, insanlık, demokrasi ve hukuk anlayışıyla bağdaşmaz. Öğrencilerin gösterisi barışçıdır, herhangi bir şiddet unsuru yoktur ama maalesef, medeni bir ülkede asla hoş görülmeyecek bir şiddetle karşılaşmışlardır. Geleceğimizin güvencesi dediğimiz öğrencilerimize emniyet güçleri tarafından uygulanan şiddet sonucunda bir kız evladımızın bebeğini kaybetmesi cinayettir. Ellerinde herhangi bir saldırı aracı olmayan çocuklarımıza bu muameleyi reva gören, bu bastırma operasyonu için talimat veren yetkilileri koruyan, kollayan İçişleri Bakanının sorumluluğu çok fazladır. Bu nedenle, bu durumun hafife alınacak bir yanı yoktur. Sayın Bakanı tekrar siyasi sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı tabii ki asayişi önleyici, güvenliği sağlayıcı önlemleri alacaktır. Ancak bunu bir polis devleti anlayışı içerisinde değil, tam tersine hukuk devleti anlayışı içerisinde, evrensel temel hak ve özgürlüklere saygılı bir anlayış içerisinde yerine getirmelidir.

Sayın Başbakan her yerde, her ortamda sevgiden ve hoşgörüden bahsediyor. Daha geçen yıl Hazreti Mevlânâ’yı anma etkinliklerinde “Şiddet, öfke, nefret, kin, husumet tarih boyunca insanlığa keder ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.” demedi mi? Bu seneki etkinlikte “Kemikleşmiş ön yargıları, asabiyeti, öfkeyi, kini, sevgisizliği bir yana bırakalım. Kimsenin ama kimsenin kalbini kırmayalım.” demedi mi? Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Sayın Başbakan, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ne söylüyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Sayın Başbakan, Hazreti Mevlânâ’nın dediği gibi: “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”

Başbakan diğer bir söyleminde Arapça bir atasözünden bahsederek “Men dakka dukka.” diyor. Yani “Kim vurursa onu da vururlar.” diyor. “Kötülük yapan kötülük bulur.” demeye getiriyor. Türkçedeki “eden bulur” deyimi de aynı anlamı taşıyor ama maalesef eden bulmuyor. AKP İktidarı sayesinde her şey yapanın yanına kâr kalıyor. Yolsuzluklara göz yumanlardan, hukuku çiğneyerek öğrencileri perişan edenlerden, hamile bir kızımızın çocuğunun ölümüne neden olanlardan hesap sorulmuyor.

Mecliste milletvekillerine ait yedi yüz yirmi dört dokunulmazlık dosyası var. Bunların büyük bir çoğunluğu yolsuzluk dosyasıdır. Bu dosyaların aydınlatılması için milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmıyor. Bu nasıl “Men dakka dukka.”, bu nasıl “eden bulur” anlayışı, anlamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bunun dahası da var. 2002-2010 yılları arasında AKP’li belediye başkanları hakkında İçişleri Bakanlığına ulaşan şikâyet ve ihbarlarla ilgili ön inceleme başlatılması gerekirken İçişleri Bakanlığınca işleme konulmama onayları alınarak şikâyet ve yolsuzluklar örtbas ediliyor. Sayın Bakan AKP’li belediye başkanlarını korumaya devam ediyor. Onların yolsuzluklarını, onlar hakkında yapılan şikâyetleri gizliyor. Belediyelerde yaşanan yolsuzluk olaylarının örtbas edilmesi için bütün entrikaları çeviriyor. Sonra da yolsuzlukları ortaya çıkaran herkese büyük bir aymazlıkla hakaretler yağdırıyor.

Sayın Bakan, her şey ortada, neyi gizliyorsunuz? Bırakın artık koruma, kollama görevi yapmayı, gereğini yapın, yoksa gene yapanın yanına kâr kalıyor. Bir olay olduğunda hemen müfettiş görevlendirdiğinizi açıklıyor ve olayların üzerine ciddiyetle gittiğinizi söylüyorsunuz ama bunun böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Sayın Bakan, nasıl ve yanlı bir davranışa sahip olduğunuzu artık herkes çok iyi biliyor. Devlet yönetme anlayışınız ve denetimlerin nasıl yapıldığı ortada, her şey göstermelik.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin her zaman güven ortamında olması ve bu ortamda huzurlu bir biçimde yaşamımızı sürdürmek hepimizin en büyük arzusudur fakat Türkiye'nin suç istatistiklerine ilişkin rakamlar hâlâ kimseye güven ortamı sunmuyor. Bugün, bu ülkede hâlâ terör olayları, soygunlar, adam yaralamalar, çocuk kaçırmalar, hırsızlıklar önlenemiyorsa bu ülkede huzurun sağlandığından bahsetmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, silah bulundurma yaşını on sekize indiren, isteyene beş silah ruhsatı alma hakkı veren Silah Kanunu Tasarısı da bu Hükûmet tarafından hazırlanıp Meclise sunuldu. Durup dururken neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Ülkenin bu kadar, dağ gibi birikmiş sorunları varken bu yasanın çıkartılmak istenmesindeki aciliyet nedir? Silah üreticisi lobilerin baskısı altında mı kaldınız, yoksa bu işten ciddi kazanç sağlayacak birileri mi var? Yoksa “Biz devletin temel görevi olan güvenlik hizmetlerini yerine...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, teşekkür ediyorum, süreniz tamamlandı.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – “...getiremiyoruz da, herkes kendisini korusun” mu demek istiyorsunuz?

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, İçişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı nasıl kuruldu, hangi aşamalardan sonra kuruldu? Bunları ana başlıklarıyla kronolojik olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde “Erdoğan’ın Özel Timi” başlıklı, Yavuz Donat imzalı haber. Ne diyor bu haberde? İçişleri ve Adalet Bakanlığından oluşturulan, önünde sır ve gizlilik engeli bulunmayan, Başbakana doğrudan bağlı, operasyonel yeteneği olan, Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüme mesafesindeki bir mekânda çalışmalarını sürdüren bir karargâh yapılanması. Tarih 11 Temmuz 2003. Bu fiilî karargâh, Başbakan, İçişleri ve Adalet Bakanı ağırlıklı olarak kamu gücünü ve yetkisini kötüye kullandığı ve bu süreç süreklilik kazandığı içindir ki -elbette bu bakanlıkların tüzel kimliklerini ayırarak söylüyorum- bu birimler artık illegal bir yapıya dönüşmüştür. Bunların devamını biraz sonra ifade edeceğim. Bu süreç 11 Temmuz 2003 tarihinden bu yana tarafımızdan takip edilmektedir.

3 Temmuz 2005 bir Pazar günü, Meclis Genel Kurulu çalışıyor, 5397 sayılı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Yasası’yla başlayan kritik yapılanma ve Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın meşruiyet uyarısı. Aynı gün Cargill de yasalaştı ve Sayın Ersönmez Yarbay, bugün bu sıralarda yok değerli arkadaşlarım.

Danıştay saldırısından sonra Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in Meclis Genel Kurulunda 17/5/2006 tarihinde “Hissiyatımı sizinle paylaşmak isterim. Birtakım sürprizlere de hazırlıklı olun.” şeklinde yaptığı konuşma. Sayın Bakanın ve Hükûmetin saldırı öncesi yasal olmayan kolluk çalışmaları hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteren ayrı bir süreç.

Aralık 2007, Tanık Koruma Kanunu. Bu Kanun’un özellikle siyasi niteliği olan yargılamalarda yine yasaya aykırı olarak, araç olarak, Hükûmet organizesiyle, müdahalesiyle kullanıldığını görüyoruz. Yasal şartları oluşmadığı hâlde 5 Temmuz 2008’den evvel gizli tanık uygulamasının fiilen başlatıldığını görüyoruz.

Devam ediyorum. Jandarma, MİT ve emniyetin, Türkiye genelindeki iletişimin tespitine yönelik uygulamaları, Adalet Bakanlığı uygulamaları. Başbakanlık örtülü ödenek harcamalarındaki olağanüstü artışlar. Bu harcamaların, özellikle kritik davalardaki, siyasi niteliği olan davalardaki soruşturma dönemlerine denk gelmesini de, böyle bir tesadüfü de yine bilgilerinize, takdirlerinize sunuyorum.

Olabildiğince aşama aşama sizi bilgilendirmeye gayret edeceğim, somut olacak anlatacağım. Başbakan Yardımcısı Ekren, bu artışı gizli haber alma giderleriyle açıklamıştı. Başbakanlık örtülü ödeneğinin başında da Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren ilişki içinde olduğu ve sahtecilikten mahkûm olan bir kişinin bulunduğunu ve Başbakanın ilk icraat olarak 25 Mart 2003 tarihinde bu görevlendirmeyi, bu atamayı yaptığını, yine yeri gelmişken bilgi ve takdirlerinize sunuyorum.

Bakıyoruz, bu tasarıyla, daha doğrusu Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu’yla, bir bürokrata örtülü ödenek kullanma yetkisinin tanındığını görüyoruz. Bu nerede olur? Bu demokrasilerde olmaz, bu polis devletlerinde olur, bu hukuk devletlerinde olmaz değerli milletvekilleri. Millî iradeye inanıyorsanız, bürokratın örtülü ödenek kullanmasına göz yumamazsınız. Böyle bir demokrasi yok.

Devam ediyoruz. Aslında getirilen bu kanunla ne yapılıyor biliyor musunuz? Bu kurum Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde ikinci bir Millî Güvenlik Kurulu yapılanmasını gerçekleştiren bir kurumdur. Birinci Millî Güvenlik Kurulunu kaldırıyoruz diye ahkâm kesenler, ikinci Millî Güvenlik Kurulunu kurarak, aslında bir kurumsal yapıyı harekete geçiriyorlar.

Bakın, böyle bir yapılanmada kaçınılmaz olarak ne ortaya çıkıyor? Terör söylemi gerekçe gösterilerek, kamu düzeni gerekçe gösterilerek iktidar politikaları aleyhindeki her türlü düşüncenin izlenmesi ve toplumun yönlendirilmesinin alt ayakları, anayasal ayakları, yasal ayakları oluşturulmuş oluyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulurken bu Müsteşarlığın kurulmasının temel gerekçesi olarak ne gösterilmişti? Efendim, terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak amacıyla bu müsteşarlık kuruluyor. Bunun operasyonel bir özelliği olmayacak, böyle bir misyonu olmayacak. Biz, bunun doğru olmadığını, bir yanıltmaca olduğunu ısrarla o zaman ifade etmiştik. Bu söylemlerimizin doğru olduğunu Hükûmet, kendi uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Ne yapmıştır? Operasyonel görevi olmayan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına da gizli ihale muafiyeti tanınmıştır, tıpkı Jandarmaya, Millî İstihbarat Teşkilatına, Emniyete tanındığı gibi. Bu gizli ihale muafiyetiyle hangi imkân getirilmiştir? Bu Müsteşarlık da savunma, güvenlik, istihbaratla ilgili uçak, helikopter, gemi, denizaltı gibi ağır silah ve mühimmatı almak noktasında yetkilendirilmiştir. Hani operasyonel görevi olmayacaktı, böyle bir niteliği olmayacaktı? Bunun anlamı nedir? Bunun açıklaması nedir? Bunun anlamı şudur: Ucu açık ve kayıt dışı örgütlenmedir hem silah mekanizmasıyla hem de insan unsuruyla. Ne yapıyoruz? 81 ilde il sosyal etüt proje müdürlükleri kuruyoruz. Devamında da ilçelerde yetkili bürolar kurma yetkisini tanıyoruz. “Nasıl kurulacak? Ne kadar kurulacak? Yabancı uzman istihdamı söz konusu olacak mı?” diye soruyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki -11 Şubat 2010 tarihli tutanaklarda mevcuttur- “Bu örgütlerde, bu teşkilatlarda yabancı uzman çalışıp çalışmadığını ben bilmiyorum.” Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı bunu söylüyor. Acaba Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı hâlen bilmemeye devam ediyor mu? Hangi ülkenin Bakanı bu Bakan? Hangi ülkenin Bakanı? Sen kendi sorumluluğunda görev sürdüren o personelin niteliğini bilmeyeceksin de kim bilecek? Hangi ülkenin Bakanısın? Bu cevapları bugün de ısrarla bekliyoruz, takip ediyoruz, sormaya devam edeceğiz.

Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sizi İç Tüzük madde 63’e göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet ediyorum ve usul tartışması açılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Usul tartışmasını niye açacaksınız Sayın İnce?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Davranışınızla ilgili efendim.

BAŞKAN - Hangi davranışımla ilgili Sayın İnce?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Az önceki tartıştığımız konu.

BAŞKAN – Sayın İnce, az önceki davranışım, Sayın Elekdağ konuşmasına başlamadan önce, daha önceki uygulamalarda, yani bir haftadan bu tarafa Genel Kurulda yapılan uygulamalarda olduğu gibi ek süre vermeyeceğimi ilan ettim. Tutanakları getirtip, okuyabilirsiniz. Geçen haftadan bu tarafa Genel Kurulda sayın konuşmacıların beş dakika, on dakika, her kaç dakika ise konuşma sürelerinden sonra bir dakika süre verilmemektedir.

 MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bu keyfi bir uygulamadır. Ben de sekiz yıldır bu Mecliste bütçe görüşmelerine katılıyorum. Yani bu, bir hafta önce başlatılmış keyfî bir uygulamadır. Siz Danışma Kurulu yapmadan, partilerin grup başkan vekilleriyle görüşmeden, böyle bir teamül var buna uymadan keyfî olarak yapılan bu davranışı sürdürme eğilimindesiniz. Bu davranışınız, bu tutumunuz doğru değildir, usul tartışması açılmasını istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, geçen hafta tüm grup…

BAŞKAN – Sayın İnce, bütün gelişmiş ülkelerde, özellikle Batı’da tüm parlamentolarda sayın konuşmacıların konuşma süresinden sonra hiçbir süre verilmemektedir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

BAŞKAN - Eğer bir yanlışlık varsa Türkiye Büyük Millet Meclisindeki daha önceki uygulamalarda vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisini idare eden başkan vekilleri geçen haftadan itibaren bu uygulamayı başlatmışlardır, böyle de devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, grup başkan vekillerinin geçen haftadan mutabakatı vardır. Sayın Başkan, tüm grupların mutabakatı çerçevesinde yapıldı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Başkanlık Divanının son bir haftadır Batılı ülkeleri örnek almasını takdirle karşılıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de Sayın İnce; katkı sağlarsanız sevinirim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Keşke sekiz yıldır tüm uygulamalarınızda Batılı ülkeleri örnek alsaydınız. Bu Batılılık değildir, bu keyfiliktir. Lütfen, usul tartışmasını açınız.

BAŞKAN – Sayın İnce, benim şahsi uygulamalarımı söylüyorsanız, benim şahsım adına soruyorsanız…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bütçelerde…

BAŞKAN - Hayır, 2002 yılında, başladığım günden itibaren bu şekilde yapmaktayım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır, veriyorsunuz.

BAŞKAN - Ancak, başka yöneticiler değiştirdiği için, genel anlamda birlik beraberlik sağlansın diye yapıldı ama geçen haftadan bu tarafa ve bundan sonra da bu şekilde uygulanacaktır.

Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bu uygulamanız, milletvekilinin sesini kesmeye yönelik bir uygulamadır, doğru değildir. Lütfen bir usul tartışması…

BAŞKAN – Sayın İnce, usul tartışması açıyorum.

Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, aleyhte…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de lehte istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Lehte istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Konuşmacılara ek süre vermemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bütçe, Büyük Millet Meclisinin en önemli işidir. Bundan daha önemli bir işimiz yoktur. Bunu “Kısa kes de Aydın havası olsun. Yahu, bu bir dakika da nereden çıktı? Bir an önce bitirip gidelim.” böyle bir anlayışla yönetmek Başkanlık Divanının görevleriyle uyuşmuyor. Bu doğru değildir yani siz, burada… Başbakan da herhangi bir milletvekili de aynı haklara sahiptir ancak tabii ki bu ülkenin Başbakanına ekstradan bir süre verilmesine sesimiz çıkmaz, bu yanlış da değildir. Bu Meclisi açarken, Meclis Başkanı olarak görev yapmış bir değerli milletvekiline, o kadar ısrarımıza rağmen, bir dakika süre vermemek keyfî bir davranıştır, doğru bir davranış değildir. Bu konuda siz, bütçeye bir yükmüş gibi bakamazsınız. Sonra, buradaki uygulamalarınızda birtakım değişiklikler yapacaksanız, partilerin grup başkan vekilleriyle bir araya gelmeniz lazım.

Bir başka konu da bütçelerde karar yeter sayısı istenmiyor, yoklama istenmiyor ama bu yazılı bir kural değil yani İç Tüzük’ün hiçbir yerinde “Bütçelerde yoklama istenmez.” diye yazmıyor ama muhalefet de bunu istemiyor. Siz de şöyle bir şey yapamazsınız: Bu uygulamayı Sayın Meral Akşener başlattı, sonra Sayın Mumcu da buna uydu. Siz de “Muhalefet bunu nasıl olsa yaptı.” diye “Oh!” dediniz, rahatladınız, bu uygulamayı sürdürüyorsunuz. Lütfen, bu uygulamadan vazgeçiniz. Milletvekillerinin sesini kısmayınız. Yani bir dakika süre verdiniz, 20 kişi konuşsa yirmi dakika yapar. Ne olur Büyük Millet Meclisi yirmi dakika fazla çalışırsa? Bu, bütçeyi yük görmenizden kaynaklanıyor.

Lütfen, Büyük Millet Meclisinin birincil görevi olan bütçe yapma konusunda birer dakika süreyi veriniz. İnsanlar selam vermek istiyor, sözlerini tamamlamak istiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Milletvekillerine saygısızlık. Böyle bir şey olabilir mi? En azından selamlama…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın İnce, bu uygulamanın başladığı geçen haftadan bugüne kadar grup olarak buna karşı çıkmamanızı, bugün bu şekilde davranmanızı bir hakkın suistimali olarak değerlendiriyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz.

BAŞKAN - Aleyhte Mersin Milletvekili Mehmet Şandır…

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten gereksiz, lüzumsuz bir tartışmanın içine düştük. Sayın Meclis Başkan Vekili, Sayın Elekdağ’a bir dakikalık süreyi vermeliydi, özel olarak vermeliydi ve bu tartışma da yaşanmamalıydı. Gerçekten bütçe görüşmeleri önemlidir, bir genel görüşme niteliğindedir ve bu konuda muhalefetin söyleyecekleri vardır. Böyle on dakika, beş dakika sürelerle bu görüşleri ifade etmek mümkün olamamaktadır, bunu hep beraber yaşıyoruz. Meclis yönetiminin teamüle dönüşen uygulaması bütçe görüşmelerinde daha elastiki davranmaktır, daha toleranslı davranmaktır. Bu konuda grup başkan vekilleri olarak kendi aramızda vardığımız bazı mutabakatlarla bazen birbirimize süreler aktarmak, ilave süreler temin etmek, talep etmek gibi bir usul de gelişmiştir. Ama geçen haftadan bu yana ne Danışma Kurulunda konuşuldu ne grup başkan vekilleriyle böyle bir mutabakata varıldı. Teşekkür için ilave edilen bir dakikalık süre verilmez oldu. Bu, doğru değil. İki yanlış var: Biri, böyle bir kural koyacaksanız, bu konuda grup başkan vekilleriyle bir mutabakata varmanız gerekir. Ama bütçe görüşmelerinde bu kadar katı olmak, bu kadar kuralcı olmak bu türlü tartışmalara sebep olmaktadır. Bununla süre kazanamazsınız, bununla öyle suhuletli bir ortam yaratamazsınız.

Dolayısıyla, yanlış olmuştur bu tavır. Bu tavrın düzeltilmesi bence faydalı olur, gerekli olur.

Bu duygularla teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Yalnız Sayın Şandır şunu hatırlatmam gerekiyor: Ek süre verilmesi ne Anayasa’da ne yasada ne İç Tüzük’te ne de hiçbir yönetmelikte bulunmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu kadar şekilcilik olmaz Parlamento çalışmalarında!

BAŞKAN – Tutumum lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de Sayın Şandır’ın görüşüne katılıyorum; yani bu tartışma yaşanmamalıydı gerçekten. Bugüne kadar bu kürsüden hitap eden konuşmacılara tüm Meclis başkan vekillerimiz toleranslı davranmakta ve talepleri hâlinde, sözlerini tamamlamaları için ilave süre vermekteydi. Ancak, Sayın Başkan da biraz önce ifade etti, geçen haftaki görüşmelerde bu sürecin, bu uygulamanın bütçe görüşmelerine münhasır olmak üzere adaletsiz bir durum ortaya çıkardığı iddiası veya gerekçesiyle bu ilave sürelerin tamamen kaldırılması şeklinde bir uygulama başlatıldı Sayın Akşener tarafından. Sayın Akşener’in nöbetçi olduğu günde böyle bir uygulama başlatıldı.

Altını çizerek söylüyorum, hiçbir grubumuz da buna itiraz etmedi. Çok net olarak söylüyorum, hiçbir grubumuz buna itiraz etmedi. Belki oturup konuşup, Danışma Kurulunda ya da bir başka şekilde bir araya gelinip bir karar alınmadı ancak itiraz da edilmediği için… Hatta Sayın Akşener, o gün erken bitti, hemen hemen tüm milletvekilleri tarafından da alkışlandı. Böyle de bir tablo ortaya çıktı. İyi niyetli bir yaklaşım. Yani, burada, kesinlikle en ufak bir art niyet ya da muhalefetin sesinin kesilmesi, kısılması gibi bir amaç olmadığı ortada.

Ayrıca, gerekçelerden bir tanesi de şu: Sayımızın çok olması nedeniyle bizde konuşmacı sayısı fazla, bütün turlarda. Mesela bakın, bugünkü turda  -yanlış bilmiyorsam- BDP’nin 2 konuşmacısı var, yine bizim 8 konuşmacımız var, diğerlerinin 4 ya da  en fazla 5 konuşmacıları var. Her konuşmacıya bir dakika ek süre verildiğinde bu bizim lehimize, AK PARTİ lehine bir durum, bir haksızlık ortaya çıkarıyor. Gerekçelerinden bir tanesi de bu aslında, böyle bir uygulamanın başlatılmasının nedeni ve samimiyetle söylüyorum, bakın arkadaşlar, bunu geçen haftaki tartışmalarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne kadar adaletli!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.

Tutumum lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında biz de BDP olarak bu tartışmayı çok doğru bulmuyoruz. Ama bütçe görüşmelerinin başladığı ilk günde Sayın Pakdil’in adaletsiz bir uygulaması vardı yani AKP’ye, diğer gruplara, elli dakikalık bir süreye onar dakika ekleyerek adaletsiz bir tablo ortaya çıkmıştı. Bizim de itirazlarımız olmuştu. Ondan sonra Meral Hanım Meclisin ilk gününden bugüne kadar çok adil bir davranış içerisinde bulundu. Kendisine hep teşekkür ettik. Bundan sonra diğer Meclis başkan vekillerinin de Meral Hanım gibi adil davranmaları gerektiğini… Zaman zaman size de eleştirilerimiz oldu ama bugün de çok adilsiniz, teşekkür ediyorum. Çünkü hep BDP’ye karşı böyle bir ön yargınız oldu.

Şimdi şuna da katılmıyoruz: “Ya şu şahsiyetler çok önemlidir, ona biraz fazla…” Peki, diğer milletvekilleri önemsiz midir sevgili arkadaşlar? Yani sürekli bu tartışmalardan kaçınmamız gerekir. Evet, burada adil bir şekilde Parlamento yönetilmelidir. Dört grubumuz var, üç grubun Meclis Başkan Vekili var ama Barış ve Demokrasi Partisinin yok. Diliyorum, umuyorum, önümüzdeki seçimlerde, bütün hilelerinize rağmen, bütün antidemokratik uygulamalara rağmen, dünyada olmayan yüzde 10’luk baraj ülkemizde var, bunu aşarak, gelerek, burada önümüzdeki dönem bir Meclis Başkan Vekiliyle BDP kendisini temsil eder, bu adaletsizlik de ortadan kalkar.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmelerinin başlangıcından beri yeni bir usul teamül hâline gelmiştir. Bu teamülle, İç Tüzük’e aykırı olan eski teamüle de son verilmiştir. Çünkü, İç Tüzük’te süreler kesin olarak kurala bağlanmış olup, konuşma sürelerinin uzatılmasına yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Konuşma sürelerinin uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve eşitsiz uygulamalara neden olmaktadır. Yeni teamül ile keyfîlik ve eşitsizliğe tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle, bu yeni uygulamanın bundan sonra da devam ettirilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir ve görüşüm de değişmemiştir.

Teşekkür ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Oy çokluğuyla.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet çokluğuyla, millet.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Avrupa standartlarında demokrasi!

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Ali Oksal, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Oksal. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Adil olmak kim siz kim, yanından geçersiniz!

BAŞKAN – Sayın Oksal, süreniz yedi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ OKSAL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin kendini topluma en somut şekilde gösterdiği idari birim İçişleri Bakanlığıdır. Toplum, hükûmetini, İçişleri Bakanlığının ve özellikle de Emniyet Genel Müdürlüğünün faaliyetleriyle tanır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Emniyet Genel Müdürlüğü, Anayasa’daki hak ve hürriyetleri korumak, kamu düzenini ve asayişi sağlamakla görevlidir. Bu denli zorlu görevler beraberinde önemli sorumlulukları da getirmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğümüzün bu sorumlulukların altından hakkıyla kalkabilmesi için çağı yakalayan demokratik bir anlayışla yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerekmektedir. AKP Hükûmetinin demokrasiyi tanımayan yönetim anlayışı, devletin tüm kurumlarında olduğu gibi emniyet teşkilatında da kendini göstermiştir.

Bizim burada eleştiri konusu yaptığımız işte bu anlayıştır. Hükûmetin demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde gerçekleşen eylemlere bile tahammülü olmazken emniyet teşkilatının farklı bir tavır sergilemesini beklemek elbette ki mümkün olamaz. Emniyet teşkilatımız siyasi iktidarın elinde hoşgörüsüz ve ezici bir yapıya dönüşmüş, iktidarın kendi zihniyetindeki polisi yaratmak için sekiz yıldır verdiği uğraş, 1 Mayıs 2007’de, 1 Mayıs 2008’de, Tekel işçilerinin eyleminde ve öğrenci protestolarında en bariz şekilde görülmüştür.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında demokrasiye ve halkımızın özgür yaşama duyduğu inancı sarsan olayların başında toplantı ve gösteri yapma hakkının çok sert önlemlerle bastırılıyor olması yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, her protesto ve her toplantı ideolojik bağlantılı değildir. İstanbul’da yaşanan olaylarda bütün amaçları sadece okumak ve eğitim harçlarının düşürülmesini istemek olan öğrencilerimiz, polis tarafından coplanmış, biber gazı sıkılmış ve insan haysiyetine yakışmayacak bir muameleye tabi tutulmuştur. Ardından Siyasal Bilgiler Fakültesinde gerçekleşen olaylarda elbette ki yumurta eylemini tasvip etmiyoruz, öğrencilerimizin hak arama eylemi suça dönüşmemeli ama bu eylemden sonra iktidar mensupları, öğrencilerimizin, örgüt üyesi, birer militan, hatta Ergenekon’la bağlantılı olduklarını söyleyerek öğrencilerimizi âdeta polisimize hedef olarak gösterdiler. Hiç kimse öğrencileri aşağılamak ve haksız çıkartmak için onları illegal örgüt üyesi olarak tanımlama hakkına sahip değildir.

Sayın Başbakan da bütçe görüşmelerinde öğrenci olaylarıyla ilgili talihsiz açıklamalarda bulundu, ezilen öğrenciler olduğu hâlde “Polisimi ezdirtmem.” dedi. Sayın Başbakan polisini ezdirtmez ama hak arayan işçilerini, hak arayan emeklilerini, hak arayan sivil toplum örgütlerini ve sendikalarını ezdirir, öğrencilerini, gencecik çocuklarını ezdirir, cemaatten olmayan her kesim ezilir, ezilmeyen kurum kalmaz, hepsine de polis alet edilir ancak unutmayınız ki polisimiz, tehlikeli manevralarla kırılma noktasına getirilmeyecek kadar önemli bir kurumdur. Unuttuğunuz bir başka gerçek ise hiçbir iktidar ebedî değildir. Sayın Başbakan, yine, bütçe görüşmelerinde, protesto yapan öğrencilerimizi kastederek “O öğrencilerden başka milyonlarca öğrencimiz var.” dedi. Biz de diyoruz ki: Sayın Başbakan, o gençlerimiz zaten milyonlarca öğrencinin sesi olarak ortaya çıktı. İstedikleri sadece kendileri için değil, “milyonlarca” dediğiniz tüm öğrenciler için. Onların hepsi bizim gençlerimiz, bizim evlatlarımız, bu toprağın ve bu ülkenin çocukları.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyıl Türkiye’si böyle görüntülere layık değildir. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük anlayışı bu değildir. İktidar, sınırlarını bilmelidir. İktidar olmak yıkıcı bir güç olmak değildir. Zira, korkuya dayanan bir barış, bastırılmış bir savaştan başka bir şey değildir. Bu ülkede güvenliğin teminatı polisse yarınların teminatı da gençlerimizdir. Her ikisinden de vazgeçemeyiz.

Değerli milletvekilleri, İktidar, daha demokratik bir Türkiye’yi, daha özgür bir Türkiye’yi bakın nasıl kuruyor: Gizli telefon dinlemeleri Türkiye’de kanayan bir yara. Bu sorun hâlâ bitmedi, biz artık söylemekten bıktık.

Bir başka olay, Kurtuluş Parkı’nda el ele dolaşan ve banklarda oturan çiftlere GBT uygulaması yapılarak haklarında tutanak tutulması.

Yine, geçtiğimiz hafta, Ankara Ümitköy’de içkili bir lokantaya çocuklarıyla birlikte geldikleri için anne ve babalar hakkında polis memurlarınca tutanak düzenlenmiş, o esnada lokantada bulunan Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu bunun açık bir mahalle baskısı olduğunu söyleyerek olaya büyük bir tepki göstermiştir. Polis memurlarınca yapılan bu haksız işleme Ankara Emniyet Müdürü anında müdahale ederek üzüntülerini ifade etmiştir.

Değinmek istediğim bir diğer konu da faili meçhul cinayetlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi, faili meçhul cinayetlerin araştırılması için konuyu Meclise taşıyarak araştırma komisyonu kurulmasını istemiş ancak bu öneri AKP’nin oylarıyla reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, merkezi New York’ta olan İnsan Hakları İzleme Örgütü 2010 yılında bazı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarda Türkiye’de, son dönemlerde art arda yaşanan toplumsal olaylarda kolluk görevlilerin halka karşı aşırı güç kullandığı görülmüş ve Hükûmete, giderek artan polis şiddetiyle mücadele etmesi gerektiği söylenmiştir.

Sayın milletvekilleri, siyasi iktidar hukukun üstünlüğünü içine sindiremedikçe, gerçek demokrasi değerlerini yaşatamadıkça İçişleri Bakanlığımızın hizmet içi eğitimleri de, emniyet teşkilatındaki üniversite mezunu sayısının artırılması da, işkenceye sıfır tolerans politikası da, kolluk etik ilkeleri de, insan haklarının zorunlu dersler arasına alınması da sözde var olmanın ötesine geçemeyecektir.

Değerli milletvekilleri, özgürlüğün kaybedildiği yerde onurlu bir yaşam sürdürülemez. Özgür yarınlar için bugünden başlamalıyız diyorum çünkü geleceği satın alabilecek tek şey bugündür.

Bu istek ve temennilerle Emniyet Genel Müdürlüğü bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oksal.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Adana Milletvekili Hulusi Güvel.

Buyurun Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Jandarma Genel Komutanlığı 245 bin personel, Sahil Güvenlik Komutanlığı ise yaklaşık 503 personelle hizmet vermektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünde  230 binden fazla personelimiz bulunmaktadır. Her üç kurumumuz da suçun önlenmesi ve suçla mücadele konusunda zor şartlar altında hizmet yapmaktadırlar. Güvenliğimizi sağlamak için çalışan tüm personelimize şükranlarımızı sunuyoruz. Hakikaten de iç güvenliğimizi ve asayişimizi sağlamakla görevli personel, gece gündüz demeden trafikten sınır güvenliğine, asayişten kaçakçılığa kadar bütün görev alanlarında başarılı bir şekilde hizmet vermektedirler. Ancak bu başarıyı gölgeleyen unsurların varlığı da ortadadır. Bu durumun altının özellikle çizilmesi gerekmektedir çünkü kamu güvenliği hizmeti sunulurken hukukun üstünlüğü öncelikli olmak zorundadır. Eğer “güvenlik” kavramı ile hukuk ve insan hakları arasında denge bozulur ise geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da yaşanan görüntüler kaçınılmaz olarak her tarafta görülür. Anayasa’yla güvence altına alınmış gösteri yapma haklarını kullanan öğrencilere uygulanan şiddet hiçbir çağdaş ülkede, hiçbir çağdaş demokraside kabul edilebilir bir uygulama değildir. Öğrencileri, işçileri, sizi eleştirenleri, bunun için gösteri yapanları anlamaya çalışmak, eleştiri hakkına saygı duymak zorundasınız. Bu, demokrasimizin bir gereğidir. Buna tahammül edemiyorsanız, bu insanlar hoşunuza gidecek biçimde davranmıyor diye şiddet uyguluyorsanız “demokratım” demenin hiçbir anlamı yoktur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; eğer ortada bir sorun varsa bunu ortaya koymak gerekmektedir. Kolluk kuvvetlerimizin toplumsal olaylara müdahale biçiminde sorunlar vardır. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir. Bu yalnızca bir eğitim sorunu değildir. Bunu doğru teşhis etmek zorundayız. Sorun aynı zamanda bir algı sorunu, demokrasiyi içselleştirme sorunudur. Polis orantısız güç kullandığında buna karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek iradeyi göstermek gerekmektedir. İktidara muhalif olanlara şiddet uygulandığında bunu kabullenmek, görmezden gelmek, en hafif tabiriyle “çifte standart” anlamına gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık bütçesi sunumunu yaparken “Delilden sanığa ulaşma yöntemi güvenlik birimlerimizde başarıyla uygulanmaktadır.” diye konuşmuştu. Bu sözleri  duyunca acaba Sayın Bakan ile aynı ülkede mi yaşıyoruz diye doğrusu çok merak ettim. Ülkemizde sürmekte olan pek çok soruşturmada insanlar önce suçlu ilan edilmekte ve suçlanandan masumiyetini ispatlaması beklenmektedir.

Bugün ülkemizde emniyet mensuplarının isimlerinin karıştığı dinleme skandalları vardır. Yasak olduğu hâlde emniyetçe basına servis edildiği iddia edilen belgeler vardır. Bir cemaatin emniyet içinde, özellikle istihbarat şubesinde yapılandığına ilişkin çok ciddi iddialar vardır. Özellikle toplumsal olaylarda kolluk kuvvetlerinin orantısız, aşırı ve keyfî güç kullanması vardır. Bunlar, bir hukuk devletine yakışmayan uygulamalardır ve bunların önüne geçilememektedir.

İl emniyet müdürlüğü yapmış, istihbarat şubesinde çalışmış, daire başkanlığı yapmış, kamuoyunda güvenilir bulunan bir bürokrat Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstihbarat Şube Müdürlüğünde bir cemaat kadrolaşması olduğunu, bu cemaate mensup kişilerin devlet içinde devlet gibi davrandıklarını, kontrolden çıktıklarını, bazı kişilerin itibarlarını düşürmek için çalışma yaptıklarını ifade etmiştir. Ayrıca, bu cemaatin yalnızca emniyet teşkilatı içinde değil, devletin her kademesinde kadrolaştığı, devletin çıkarlarını değil, cemaatin çıkarlarını korudukları iddia edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu iddialar çok vahim iddialardır. Devletin bir biriminin, özellikle halkın güvenliğini sağlamakla görevli bir biriminin çeşitli kişilere düzenlenen komplolara alet olduğu, hatta komployu bizzat düzenlediği yolunda böylesi iddialar çağdaş demokrasilerde ilgili bakanın istifasını gerektirir ancak yaratılan bu korku ikliminde kimse bu iddiaların üzerine gidecek cesareti gösterememektedir.

Bunları aşmadan demokrasiden söz edilmeyeceğini bir kez daha belirtiyor, 2010 yılı komutanlıklarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.

AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Canan Kalsın, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan küreselleşme sürecinin yeni evresi olarak ifade edilen son yirmi yılı geride bırakırken bu yüzyıl insanoğlunun önüne birçok iş birliği imkânı açarken bir taraftan da yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası terör örgütlerinden insan kaçakçılığına, savaşlardan iklim değişikliğine, küresel ve ekonomik krizlerden salgın hastalıklara, insan hakları ihlallerinden daha birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızı ilerlemeye paralel olarak dünyamız birbirine yakınlaşırken bir taraftan da münferit sorunlar bölgesel istikrarsızlara, bölgesel istikrarsızlıklar da küresel güven bunalımına ve krizlere yol açabilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılına kadar etkin olmayan, bekle gör politikasıyla inisiyatif almayan bir dış politikadan, ülkemiz, 2002’den itibaren kendi bölgesi ve küresel krizlerde etkin rol almakta, vizyon sahibi bir dış politika ile bölgesi ve bölge ötesi konularda birçok alanda artan ağırlığı ile gündemi belirlenen değil gündemi belirleyen bir ülke hâlini almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışla, krizden çözüme giden bir anlayış değil, olası krizlerin önüne geçilmesini ve mevcut sorunların çözümünü hızlandıracak cesur ve kararlı adımlar atılmaktadır. Bütün bunları binlerce yıllık devlet geleneğimiz ve yeni dış politika vizyonumuz ile gerçekleştiriyoruz. Yakın zamana kadar komşularıyla kavgalı, hep müphem bir dış tehdit algısından, komşuları ile sıfır sorun ilkesiyle hareket ederek komşularımızla artan sorunları değil artan ticaret hacmimizi konuşuyoruz. O bölgede bulunan halkımız, sınırların kalktığı ülkelerle yakın ticaret ilişkileri kuruyor ve bu bölgenin de kalkınmasına önayak oluyor.

Birçok örnekle ifade etmek gerekirse, bunlardan iki örnekle… Ülkemizin Irak’a ihracatı 2003’ten itibaren sürekli artış göstermiştir. 2003 yılında 829 milyon dolar olan ihracatımız 2008 yılı itibarıyla bir önceki yıla oranla yüzde 37 oranında artışla 3,9 milyar dolar seviyesine ulaşmış, ikili ticaret hacmi ise 5,2 milyar seviyesini aşmıştır. Küresel krizin etkisiyle ihracatımız yüzde 30 azalırken bile Irak'la ihracatımız yüzde 52 oranında artmıştır. Türk müteahhitleri 2003-2008 yılları arasında Irak'ta toplam 6,2 milyar dolar değerinde 440 civarında iş üstlenmişlerdir.

Yine, İran'la 2008 yılında 10,2 milyar doları aşan ikili ticaret hacmimizle, İran ihracatımızda en büyük 8’inci ticaret ortağımız konumundadır. Beklentimiz 2011 yılında ihracatımızın 20 milyar dolar seviyesine çıkartılmasıdır.

Bu iki örnek bile komşularımızla sıfır sorun stratejisinin bölgemize ve ülkemize olan katkılarını ortaya sermektedir. Diğer taraftan, artık Türkiye’de eğitime ayrılan bütçe artıyor. 56 ülke ile vize ortadan kalkması ile vize işlemleri ile yoğrulan elçiliklerimizde artık ikili ilişkilere yoğunlaşan, o ülkenin dilini öğrenen yetkin Dışişleri mensuplarımız var.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2002'den itibaren AK PARTİ İktidarı ile gerçekleştirilen reformlar ile özgürlüklerinden ödün vermeden güvenlik dengesini yakalamış bir Türkiye var. Batı ve Amerika 11 Eylül travması ile kişi özgürlüklerini ikinci plana atarken Türkiye’nin bu anlamda yapmış oldukları takdire şayandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesindeki konulara duyarlı, kriz önleme politikaları ile Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar coğrafyasında çatışma alanları ve donmuş ihtilaflar konusunda cesur adımlar atan bir Türkiye var. Sadece bölge halklarıyla tarihi, kültürel ve beşeri yakınlığımız değil, bölgede meydana gelebilecek olumsuz gelişmelerin Türkiye'ye doğrudan ve dolaylı etkileri de bizim bölge meselelerine odaklanmamızı zorunlu kılıyor. Bölgede istikrar ve barışın sağlanabilmesi için diyalog kanallarını açık tutmakta ve yine barışın, önde gelen bölge ülkelerinin katılımı ile sağlanabileceğine inanıyoruz. Bu anlamda, Lübnan ve Suriye anlaşmazlığında ve yine Filistin meselesinde yaklaşımımız bu yönde olmaktadır, İran konusunda da aynı yaklaşımı sergiledik.

Yine, yakın coğrafyamızda bulunan Afganistan'da, Kurtuluş Savaşı’nda bize yardımcı olan bu ülkenin aziz evlatlarına bugün askerimiz ve dışişleri mensuplarımız orada okullar yapmakta, köprüler yapmakta ve gönüller arası köprüler oluşturmaktadır.

Yine, 1911'lerde İmparatorluk dağılırken orada büyükelçilik açan vizyon, bugün 18 Afrika ülkesinde büyükelçilik açmakta ve bu anlamda iyi bir vizyon sergilemektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalsın.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Suat Kınıklıoğlu, Çankırı Milletvekili.

Buyurun Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasının sona ermesinden bu yana yirmi yıl geçmesine rağmen küresel alanda kuşatıcı, bütün ülkeleri belirli ilkeler etrafında bütünleştirici yeni bir düzen oluşturulamamıştır. Hem küresel siyasal düzende hem küresel ekonomik düzende hem de küresel kültürel düzende çok ciddi gerilimler vardır. 2002 yılından bu yana yürüttüğümüz dış siyasetin doğru anlaşılması için, böyle bir küresel düzlemde hareket ettiğimizi anlamamız gerekmektedir. Bu üç gerilim alanının gösterdiği gibi bir küresel idarenin sorunuyla karşı karşıyayız. Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi yükselen güçlerin küresel karar verme mekanizmalarında nereye oturtulması gerektiği konusunda devam eden bir tartışma vardır. Bu vesileyle, Sayın Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun, Plan ve Bütçe Komisyonunda temas ettiği üç ana gerilim alanına değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, iki kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu bir dünya düzenine geçiyoruz. Bu süreçte önemli ve ağırlıklı ülkelerin yeniden tanımlandığı bir durum söz konusu. Bu geçiş dönemindeki siyasal, ekonomik ve kültürel etkinliğimiz ve saygınlığımız, şekillenecek yeni küresel düzendeki yer ve ağırlığımıza doğrudan yansıyacaktır. Her ne kadar Birleşmiş Milletler örgütündeki reform çabaları devam etse de bunların bu aşamada başarıya ulaştığını söylemek güçtür. Birçok uluslararası örgütte olduğu gibi burada da geleneksel güçlerin, özellikle Avrupa ülkelerinin şiddetli mukavemetiyle karşılaşıyoruz. Küresel düzenin ağırlık merkezinin ve dinamizminin giderek doğuya kaydığı, Türkiye gibi yükselen güçlerin müesses nizama meydan okuduğu bir dönemde, siyasal düzenin reform edilmesi etrafındaki gerilimlerin bir süre daha devam etmesi beklenmelidir.

Türkiye, hem izlediği komşuluk siyaseti hem de bölgesel ve küresel alandaki aktivizmiyle yeni düzenin ağırlıklı aktörlerinden biri olacağını şimdiden göstermektedir.

Siyasal alanla karşılaştırıldığında ekonomik alanda küresel idare mekanizmasının daha çabuk adapte olduğu görülmektedir ve Türkiye'nin küresel karar verme mekanizmalarının da içerisinde olduğu görülmektedir. G 8 modelinden G 20 modeline geçilmesi, bu alandaki gerilimlerin bir an önce çözülmesi konusundaki iradeyi göstermektedir. Biz bunu olumlu karşılamaktayız. Zaten şu an 1 trilyon dolara yakın gayrisafi millî hasılasıyla dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan ve 2050 yılında Avrupa’nın 2’nci büyük ekonomisi olmaya aday olan ülkemizin küresel karar verme mekanizmalarında yer almaması düşünülemezdi. Bu yüzden Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in “BRIC” olarak adlandırılan yükselen ekonomiler kategorisine Türkiye'nin de eklenerek, bu kategorinin “BRICT” olarak anılması daha doğru olacaktır.

Bu bağlamda, ABD Dışişleri Bakanlığının hazırladığı ve geçen hafta Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın açıkladığı “Dört Yıllık Diplomasi ve Kalkınma Değerlendirmesi” isimli raporda günümüzün jeopolitik görünümü tarif edilirken şu ifadeye yer verilmektedir: “Son yirmi yılda jeopolitik ve jeoekonomik manzara önemli değişiklikler arz etmektedir. Türkiye, Brezilya, Çin ve Rusya gibi yükselen güçler, 21’inci yüzyılın küresel ve bölgesel etki merkezleri olarak öne çıkmaktalar. Anılan yükselen güçler ekonomik olarak büyüdükçe, hem bölgelerinde hem de küresel düzen üzerinde etkilerini artıracaklardır. Beklentilerimiz, bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam edeceği istikametindedir.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel düzenin üçüncü gerilim alanı da kültürel alandadır. Avrupa merkezli kültür dışında, özellikle diğer medeniyet havzalarında, Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika’da uyanan yeni kültürel hareketlilikler vardır. Türkiye, bu alanda da Medeniyetler İttifakı Projesi’yle dikkat çekmektedir. Fakat sadece medeniyetler ittifakıyla yetinmiyoruz. Bu meyanda, kim olduğumuz, nasıl yaşadığımız küresel kültürel gerginliklerin çözümlenmesinde de büyük önem arz etmektedir.

Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan laik cumhuriyetimiz, demokrasi, kadın erkek eşitliği ve insan hakları gibi evrensel değerleri geleneksel değerlerimizle uyumlu olarak yaşatabilmekte ve geliştirebilmektedir. Aynı zamanda, Orta Doğu, Afrika ve Uzak Doğu’da da model ve ilham kaynağı olarak dikkat çekmekteyiz. Bunun getirdiği ağır sorumluluğun idrakindeyiz. Bu sorumluluk bizlere hâlen çözmemiz gereken bazı sorunların varlığını da hatırlatmaktadır.

Sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın fedakâr mensuplarını da anmamak bir vefasızlık olur. Diplomatlarımızın iktidarımızın iddialı, etkin ve çok boyutlu siyasi politikalarının icrasında vazgeçilmez bir rol oynadığını hatırlamalıyız.

Dışişleri Bakanlığı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor ve Dışişleri Bakanlığı mensuplarımızı tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kınıklıoğlu.

AK PARTİ adına üçüncü konuşmacı Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın Önen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanunu tasarısında Dışişleri Bakanlığının bütçesi üzerinde grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, AK PARTİ döneminde aktif ve çok boyutlu bir dış politika izlemeyi kendine prensip olarak belirlemiştir. Uluslararası alanda hızla değişen dinamiklerin sağlıklı biçimde değerlendirilmesi ve doğru hareket tarzlarının belirlenebilmesi sorunlara toplu bir bakışı, içekapanık değil, açılımcı ve katılımcı yaklaşımları zorunlu kılmaktadır. Türkiye, hem ulusal çıkarlarının hem küresel beklenti ve önceliklerinin gereği olarak bu doğrultuda üstüne düşeni kararlılıkla yapmaktadır. Uluslararası sistemde ve bölgemizde dengelerde yaşanmakta olan ciddi değişimlere ayak uydurabilmek ve dahası, yönlendirebilmek amacıyla yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Artık bölgemizde Türkiye’ye rağmen değil, Türkiye’yle birlikte politikalar yapılmaktadır. Doğu ile batı arasında giderek genişleyen mal ve hizmet hareketlerinin geçiş noktasında, Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’dan oluşan geniş bir coğrafyanın merkezinde bulunan ülkemiz, İstanbul’dan üç saatlik uçuşla elliden fazla ülkeye, 1,5 milyarlık nüfusa ve 25 trilyon dolarlık pazara erişim sağlayabilecek ender ülkelerden birisidir.

Daha önceki yıllar ve dönemlerde de bu stratejik önemimiz vardı ama bunun kıymetini bilen, bunu hayata geçirebilen iktidarlar, siyasi liderler maalesef yoktu. Türkiye son dönemde bu stratejik ve coğrafi konumundan dolayı çevresindeki ülkeler için bir çekim merkezi hâline gelmiştir.

Bugün, AK PARTİ’yle Türkiye, etkili biçimde kullanmaya başladığı coğrafi avantajlarının yanı sıra tarihî ve kültürel derinliği artan, reel gücü ve en önemlisi gelecek için vaat ettiği büyük potansiyeli ile dünyanın sayılı bölgesel aktörlerindendir.

Küresel barış ve güvenliğe azami şekilde katkıda bulunuyoruz. Artık sadece krizlere tepki veren bir ülke değil, krizleri olmadan fark edebilen, bunlara etkin bir şekilde müdahale edebilen, hedeflediği düzeni inşa etme yönünde harekete geçip fark yaratabilen bir ülke hâline geldik.

Sahip olduğumuz demokratik, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı çoğulcu rejimle, bir bir hayata geçirdiğimiz köklü reformlarla ulaştığımız ekonomik seviyeyle ve gelişmiş insan kaynaklarımızla hem uluslararası alanda etkin roller oynamayı hem de iyi bir örnek olmayı bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz.

Ülkemiz uluslararası örgütlerde aktif ve etkin bir politikayla prestijini ve dünyadaki algısını olumlu yönde yeniden inşa ederken doğal olarak bunun için sağlam ve önemli bir bütçeye gereksinim duymaktadır. Bu gayretlerimizin temel amacı, Balkanlardan Orta Doğu’ya, oradan da Orta Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada istikrarın korunmasını sağlamak ve gözetmek üzere Türkiye’yi Avrasya’nın en önemli aktörlerinden biri hâline getirmektedir.

Asya bölgesi genel olarak dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı demektir. Dünyadaki Türk nüfusunun ve Müslüman nüfusunun yine neredeyse tamamı bu bölgede yaşamaktadır. Dünyadaki enerji kaynaklarının ve enerji kavşaklarının yine önemli ve mühim bir kısmı burada yer almaktadır.

Bu önem ve strateji bağlamında Türkiye’nin Asya ve Uzak Doğu Asya ile ilişkileri gelişmekte, ziyaretler artmakta, coğrafi uzaklık engel olmaktan çıkarılmaktadır. Bu şekilde, Türkiye’nin Asya ülkeleriyle ticari ilişkilerinin 2003 yılı ile 2009 yılı arasında yüzde 25 ve 30 oranında arttığını görmekteyiz. Gelişen ticari ilişkiler sayesinde Türkiye’nin Asya’da söz sahibi ülkeler konumuna gelmesi yolunda önemli aşamalar kaydedilmiştir.

Hükûmetlerimiz döneminde Asya’da bölgesel ve uluslararası örgütlere ilişkin bir iş birliği gelişmektedir. CICA dönem başkanlığını iki yıllığına Kazakistan’dan alan Türkiye, ayrıca kurucusu olduğu Asya’da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi’nde lider rolü oynamaktadır. Bu gelişmeler halkımıza büyük gurur vermektedir.

Ayrıca Türkiye, D 8, ECO, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz İşbirliği Görev Gücü gibi örgütlerin kurucu üyesi olarak uluslararası örgütlerde son derece aktif bir politika izlemektedir. Dünyada büyük sorunların olduğu bir bölgede istikrar ve huzur abidesi olan ülkemiz, tarihî, kültürel ve sosyal birikimiyle ve batı ile doğu arasındaki konumuyla dünyadaki bu özelliğini en iyi kullanabilecek ülkedir.

Sonuç olarak, dış politika alanında kat ettiğimiz mesafenin itici gücü, barış ve istikrar yolunda vizyonlu bir politika, güçlü bir ekonomi, farklılıklara saygı gösteren bir yaklaşımla Türkiye, gücünün etkisinde, kendine özgüveni olan büyük bir ülkedir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Önen.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kıyıklık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Başkan ve değerli üyeler; 2011 yılı İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçe tasarılarıyla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sizleri ve aziz milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben daha çok, İçişleri Bakanlığının kuruluşlarından olan yerel yönetimlerle ilgili görüşlerimi açıklayacağım.

Türkiye'de 1994 yılı yerel yönetimler seçimleri büyük bir kırılmaya sahne olmuş. O güne kadar hemen hemen, halkın hiç dikkatini çekmeyen, içinde yaşadıkları hâlde varlıklarından da haberdar olmadıkları yerel yönetimler o tarihten itibaren önem kazanmaya başlamıştır. Bunun da mimarı, şu andaki, ülkemizin de dünyanın en ileri ülkelerinden biri hâline gelmesine sebep olan Sayın Başbakanımızdır ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır. Sayın Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığındaki büyük hizmetleri ve başarılı çalışmaları bugünkü merkezî yönetimde de başarılı olmasına ve bırakın Türkiye’yi, dünya tarafından da hakikaten kendisinin gıptayla tebrik edilip, takip edilip bir lider olarak görülmesine de sebep olmuştur.

AHMET BUKAN (Çankırı) – İstanbul’daki binaların yüzde 80’inde iskân yok, iskân! İstanbul’u methediyorsun.

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) - Kabul edersiniz etmezsiniz.

Değerli arkadaşlar, aslında yerel yönetimler, yerelde yapılan siyaset gerçekten çok önemli bir siyasettir. Çünkü orada siyasiler halkla direkt, karşı karşıya, ru be ru, daima birlikte olurlar ve orada edindikleri siyasi tecrübeler merkezî yönetimde başarılarını da artırır. Şöyle Meclise bakın, ben inceledim, Meclisteki milletvekillerimizin yüzde 30 kadarı yerel yönetimlerden buraya gelmişler. Niye? Çünkü, orada insanı, insani değerleri ve insanlarla ilişkileri en iyi staj yaptığınız bir mevkidir, yerel yönetimler.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ ve Hükûmetimiz, yerel yönetimlerin önemini anladığı için, halkın geleceğinin, refahının, huzurunun oradan başladığını bildiği için, demokrasinin beşiğinin de oralar olduğunu çok iyi gördüğü için yerel yönetimlerle ilgili 2002 yılından itibaren çok büyük reformlar yaptı. Bunu kabul edelim etmeyelim ama yerel yönetimlerde bu değişiklikler halkın rahatlamasına, yerel yöneticilerin daha iyi hizmet vermelerine sebep oldu.

Bakın, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nu yaptık biz. O güne kadar parça parçaydı bütün büyükşehirler ve imarı her belde kendine göre yapıyordu. Büyükşehirin içinde birçok imar değişikliklerini beldeler yapıyordu, altyapılar maalesef uyumsuzdu, ulaşım içinden çıkılamayacak hâldeydi. Bununla bu birlikteliği sağladık. Belediye Kanunu’nu yaptık ve daha önce belediyelerin maalesef vesayet ve yetkileriyle ilgili birçok konularda tıkandığını görüyorduk. Ben çok iyi hatırlıyorum, Sayın Başbakanımız bir Çin seyahatine sırf vesayetten dolayı, idari vesayetten dolayı, davetli olduğu, biletini de aldığı hâlde gidememişti bir valinin emriyle ve bu değişiklikler yapıldı. Gelirler artırıldı. Ben şöyle bir bakıyorum, 2002 yılında yerel yönetimlere devredilen paralarla 2010 yılında devredilen paralar arasında tam 3 misli, bazı bölümlerde de 4 misli fark olmuş.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Kaç tane borçsuz belediye var?

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – Ben rakamlarla sizi boğmak istemiyorum ama bunlar bir gerçek.

İl özel idareleri daha özerkleşmiş ve bir yerel yönetim hâline gelmiş, valilerin vesayetinden de tamamen kurtarılmış.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Vali kimin valisi? Ne biçim konuşuyorsun?

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – KÖYDES ve BELDES: Ben, bulanlara ve projeleri bugüne kadar uygulayanlara da çok teşekkür ediyorum. Köylerin ve küçük belediyelerin altyapılarını, yollarını, sularını bunlarla bölmüşler, ortadan kaldırmışlar. Acaba diyorum, bizden önceki yöneticiler veya siyasetçiler ne yapıyordu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET BUKAN (Çankırı) – Hiçbir şey yapmamışlar, hepsini siz yaptınız.

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) – Ben, bu duygularla, hem Bakanlığımızın bütçesini tebrik ediyor, çalışanlara teşekkür ediyor ve AK PARTİ Hükûmetine de hele ki varsınız diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bütçeyle ilgili ne konuştun?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kıyıklık.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, bütçeyle ilgili ne konuştun? Tamam, mesajlar Başbakana ulaştı.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhtiyacı yok, sizin gibi değil onlar.

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Gülşen Orhan, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de toplumsal, ekonomik ve diğer pek çok alanda çözüm bekleyen sorunlarımız var. Çağımız, dünyadaki gelişim ve dönüşümlerin baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği bir çağdır. Gelişen, dönüşen, özgür ve eşit bir yapılanmayı yaratmaya çalışan bir devlet, yurttaşlarının da güven ve desteğini arkasına alarak yoluna devam eder. Özgür ve eşit geleceğin yaratılması her şeyden önce geçmişimizle yüzleşmeyi gerektirir. Yıllar yılı çekilen sıkıntılar ve acıların nedenleri ve bu nedenlerin yol açtığı yıkıntıları açık yüreklilikle ortaya koyup bunların bir daha tekrarlanmaması için içten ve kararlı çabalar gereklidir.

Geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmaması, hangi görüş ve inançta olursa olsun tüm insanlarımızın geleceğe güvenle baktığı, toplumsal barış ve adaletin var olduğu, toplumun tüm kesimlerinin birbirini anladığı, birbirine güvendiği ve yönetimlerini bu doğrultuda oluşturduğu, muhalefetlerini çağdaş ve yapıcı bir anlayışla dile getirmesiyle olanaklıdır.

Toplumsal gerçekleri görüp değerlendirirken çözümler oluşturup yaşama geçiremediğimizden sorunlarımız zaman içinde büyüyüp günümüze ulaşmıştır. Binlerce faili meçhuller için ortam yaratan, binlerce insanımızın canından olmasına neden olan çeteleşmeleri yaratan durum gerçeklere sırt çevirmemizden kaynaklandı.

Egemenliği altındaki halklara adalet yerine zor ve zulmü dayatan despot yapılanmaların, idarelerin ve devletlerin geleceği yoktur ve olamaz, bunun tarihte sayısız örnekleri vardır. “Zulüm asla payidar olmaz.” özdeyişi, her toplum ve herkes için geçerlidir. Örneğin, nüfusumuzun büyük çoğunluğu Müslümandır. İnanç özgürlüğü en kutsal bir haktır ve ülkemizde başka inançta olan insanlarla beraber herkesin inancına saygı duymak insan olmanın özelliklerinden başlıcasıdır. Örneğin, etnik farklılıklar insanların doğuştan sahip oldukları olgulardır. Bunların yok sayılması, dinlerinin, kültürlerinin önüne türlü, çeşitli yasal ve fiilî engeller konulması ülkemizde acı sonuçlar doğurmuş ve yıkımlara neden olmuştur.

Demokrasinin yetkinleştirilmesi, daha fazla özgürlük ve bu temel üzerinde toplumsal barışın sağlanması, kuşkusuz, tek bir partinin tek başına omuzlayacağı bir şey değildir. Sorunlarımızın çözümü ve yetkin bir demokratik toplumsal yapının oluşturulması özgürlükten ve demokrasiden yana olan toplumsal kesimlerin el ele vermesiyle gerçekleşecektir. Yanlışları eleştirip buna karşı çıkmak kuşkusuz muhalefetin en doğal hakkıdır ama sırf muhalefet ediyor görünmek için, ülkenin çıkarına olan şeylere karşı çıkmanın da doğru ve yapıcı bir muhalefetle ilgisi olmayacağı açıktır.

Ben, bu ülkenin bir Kürt bireyi olarak, Hükûmetimizin özgürlüklerin genişletilmesi konusundaki çabalarını saygı ve sevinçle karşılıyorum. Kürtçenin devlet televizyonunda yayına geçmesi, üniversitelerde Kürtçenin de içinde olduğu dillerde eğitim ve araştırma bölümlerinin açılması, Kürt edebiyatının başeserlerinden olan Mem ü Zin’in Kültür Bakanlığınca yayımlanması, Kürt dilinin, kimliğinin tanınması, inanç özgürlüğünün önünün daha da açılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün Batı standartlarına yükseltilmesi için yapılan yasal değişiklikler, yargı erkinin daha güvenilir ve bağımsız bir yapıya kavuşması konusunda yapılan yasal değişiklikler, ekonomik yatırımların ve altyapı hizmetlerinin adaletli bir biçimde bölgelere dağıtılması, bu ve bunun gibi gelişmeler toplumumuzun aydın geleceğinin, refah ve mutluluğunun habercisidir.

Şunu da belirtmeliyim: İleriye doğru olan değişim ve gelişmeler toplumun büyük kesiminin rızası ve desteği olmadan yaşama geçirilemez. Bir şey salt doğru olmakla hayat bulamaz. O doğrunun yaşama geçmesi, onun aynı zamanda geçerli olmasını da gerektirir. Emir ve talimatlarla, zor ve baskıyla isteklerin demokratik talepler gibi gösterilerek ısrar edilmesi, aslında demokratik gelişmelerin önünü tıkamaktan başka bir işe yaramaz. Tam bir demokrasi, Türk’ü, Kürt’ü ve diğer tüm etnik grupları ve tüm toplumsal kesimleriyle halkımıza en layık yönetim biçimidir. Bunun gerçekleştirilmesi konusunda çaba gösterenlere karşı çıkmak Türkiye'nin  çıkarına değildir. Demokrasiyi yerleştirme konusunda AK PARTİ toplumun büyük kesiminin desteğini almıştır. Bunun anlamı: Bu konuda halk sizinle beraber ve siz doğru yoldasınız. Sıra demokratik, yeni bir anayasa ve daha kararlı demokratik adımlarda.

Yarınların daha özgür, daha gelişmiş, barış içinde ve daha demokrat bir Türkiye'nin olacağına, bunu halkımızın desteğiyle gerçekleştireceğimize tüm yüreğimle inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLŞEN ORHAN (Devamla) – Daha fazla özgürlük ve demokrasi yolundaki çabalarımızı sevinçle karşılıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçeleri üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu yıl şubat ayında çıkardığımız 5952 sayılı Kanun’la Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını kurduk. Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştiren, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlayan Müsteşarlık, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu ve İstihbarat Değerlendirme Merkezini oluşturarak görevine devam etmektedir. Terörle mücadelenin sadece güvenlik tedbirleriyle başarıya ulaşamayacağı artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu sorunun güvenlik boyutu yanında siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik, kültürel ve uluslararası boyutu da vardır. Terörle mücadele, konunun bütün sosyal boyutlarıyla derinlemesine inceleme ve araştırmasını yapmak, çözüm odaklı stratejiler üretmek ve bu alanda faaliyet gösteren kurumların koordinasyonunu sağlamak Müsteşarlığın kurulmasını zorunlu kılmıştır. Müsteşarlığın başına tecrübeli bir bürokratımızın getirilmesini de memnuniyetle karşıladığımı belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımız teknoloji ve yetişmiş personeliyle bugün dünya standartlarında çalışan bir teşkilat hâline gelmiştir. Vatandaşın huzuru, devletin birlik ve bütünlüğü için ülkemiz üzerinde oynanmak istenen oyunları bozan emniyet teşkilatımız takdire şayan hizmetler sunmaktadır. Hükûmetimizin bu teşkilatımıza her alanda maddi ve manevi destek olduğunu görüyoruz. Daha kaliteli, etkin ve verimli güvenlik hizmetleri sunmak için polisimizin yetki ve görev sorumlulukları alanında iyileştirmeler yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatı ülke genelinde bin üç yüze yakın polis merkezi, il ve ilçe hizmet birimleri ve 250 bini aşan personeliyle büyük bir özveriyle halkımızın can ve mal emniyetini sağlamaktadır. Polisimizin nicelik ve nitelik açısından gücünü artırmak için İçişleri Bakanlığımızın eğitim konusunda çok ciddi gayretleri olduğunu görüyoruz. Her yıl 100 binin üzerinde polisimiz hizmet içi eğitimden geçirilerek hukukun üstünlüğüne saygılı bir polis olması için çalışılmaktadır. 2003 yılında, polisimizin yüzde 20’si üniversite mezunu iken şimdi, yeni bir vizyonla, yeni bir uygulamayla, emniyet teşkilatının yüzde 85’i, üniversite eğitimi görmüş polislerimizden oluşmaktadır. Bu, Hükûmetimizin teşkilata verdiği önemin ciddi bir örneğidir. İçişleri Bakanımızı ve Emniyet Genel Müdürümüzü özellikle kutlamak ve tebrik etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir milletin dünyada başarılı olması, tıpkı bireyin kendi hedeflerine yoğunlaşmasında olduğu gibi, toplum olarak millî hedefleri belirleyip ciddi çalışmasına bağlıdır. Millî kimlik, millî motivasyonun temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle, millî kimliği zayıflatmaya çalışmak, yerine başka kimlik yerleştirmeye çalışmak, toplu intihar demektir. Kendi millî kimliğini benimseyememiş insanlar, hem kendilerine hem de içinde bulundukları topluma zarar verirler. Hangi etnik, dinî veya siyasi gerekçeyle olursa olsun, millî kimliği reddeden insanlar, toplumla ters düşmüşlerdir ve çatışma içindedirler.

Bu duygu ve düşünceler ile 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının bütçelerinin ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı, Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili.

Buyurun Sayın Akman.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere

Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.”

Jandarma Marşı’ndaki bu dizelerde anlamını bulan ve ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92’sinde emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak, kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek ve gerekli tedbirleri almak ve uygulamakla görevli jandarmamız, bu görevlerinin yanı sıra, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korumalarını sağlamak, adli işlemleri yerine getirmek, askerî kanun ve nizamların kendisine verdiği görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.

Yüz yetmiş bir yıldır ulusuna ve ülkesine azim ve kararlılıkla hizmet eden jandarmamızın fedakâr ve başarıya inanmış mensupları eş ve çocuklarıyla birlikte, haritalarda yeri, ismi dahi bulunmayan çok uzak yurt köşelerinde her türlü ülke nimetinden uzak, ancak vatan sevgisi ve insanına duyduğu hizmet aşkıyla, gururla, onurla, yılmadan, usanmadan özveri ve fedakârlıkla görevlerini yerine getirmeye devam etmektedirler.

Onlar Çanakkale’de İstiklal Savaşı’nda ülkemizin bütünlüğü uğrunda nasıl kahramanca savaştılarsa, bugün de birliğimize, beraberliğimize ve ülke bütünlüğümüze kasteden bölücü teröre karşı yürütülen mücadelede daima ön saflarda yer alan, bu uğurda canlarını ve kanlarını çekinmeden feda eden ve edecek olan isimsiz kahramanlardır.

Değerli milletvekilleri, güvenlik kavramının her geçen gün yeni bir boyut kazandığı ve güvenliği etkiyen parametrelerin sürekli değiştiği, terör örgütleri ve suç odaklarının gelişen iletişim ve bilgi çağının etkisiyle geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde karmaşık, sistemli, organize ve küresel boyuta ulaştığı günümüz ortamında toplumun da jandarmamızdan beklentileri artmış bulunmaktadır. Jandarma Genel Komutanlığı bu beklentileri karşılamak ve güvenlik hizmetlerini daha etkin, süratli, verimli ve koordineli bir şekilde icra edebilmek maksadıyla, çağın gereklerine göre gelişim ve değişime ayak uydurmaya, 21’inci yüzyılın kendisine yükleyeceği sorumlulukları da karşılamaya hazır bulunmaktadır.

Ayrıca, jandarmamız Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Birliğine üye olan 11 ülkeden 1’i olup dünya jandarmaları içinde etkin bir konuma sahiptir. Avrupa Jandarma Kuvvetine ise 13 Mayıs 2009 tarihinden bu yana gözlemci sıfatıyla katılmış bulunmaktadır.

Ülkemizin iç güvenliğinin sağlanmasında bu  derece önemli bir rol üstlenen jandarmanın görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi, günümüz şartlarına uygun modern araç, silah, teçhizat ve özel malzeme ile donatılması, yeterli kaynağın sağlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu kapsamda 4 milyar 563 milyon 661 bin liralık ödenek 2011 bütçesinden sağlanmakta, bununla, yasa dışı göçle mücadelenin sosyal, ekonomik, politik, hukuki boyutları da dikkate alındığında, sınırlarımız ve çevresinde görev yapan birimlerin teknolojik imkânlarla donatılması, Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemleri Projesi olan JEMUS’un hızla tamamlanması gerekmektedir.

Önceki yıllardan yapımı devam eden inşaat ve projelerin tamamlanması ve uygun olmayan şartlarda iskân edilen birliklerin hizmet binalarının bakım ve onarımı ile yiyecek, giyecek, özel malzeme alımları gibi zorunlu giderlerin karşılanması hedeflenmektedir. Diğer taraftan, TOKİ tarafından sınır boylarında yüz doksan üç adet jandarma karakoluyla ilgili inşaat ve diğer işlemler devam etmektedir.

Jandarmamız, yüksek fizik ve moral gücüne sahip, eğitimli ve nitelikli personeli, devamlı gelişen fonksiyonel teşkilatı, sahip olduğu yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve malzeme sistemleriyle, görev yaptığı her yerde, kanunların ve nizamların öngördüğü şekilde, tüm Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir gücü ve teminatı olmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve emekli olan astsubaylarımızın 1’inci dereceye çıkarılması ve uzman jandarmalarımızın kademe ilerlemesiyle alakalı yasa tekliflerinin de bir an evvel kanunlaşmasını temenni ediyorum.

Yine bu vesileyle, memleketimizin en ücra köşesinde çok zor şartlar altında görev yapan jandarma personelimize şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi ve emekli jandarma personelini de minnetle anıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı İsmail Göksel, Niğde Milletvekili.

Buyurun Sayın Göksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımıza bağlı olarak kurulan Sahil Güvenlik Komutanlığımızın bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Mardin Dargeçit’te görevliyken şehit olan Uzman Jandarma Kıdemli 4. Kademe Çavuş Kenan Erdem’in ailesine, yakınlarına, tüm Niğdeli hemşehrilerime ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 1982 yılında İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan Sahil Güvenlik Komutanlığı uluslararası hukuk kuralları uyarınca egemenlik ve denetimimiz altında bulunan tüm deniz alanlarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu egemenlik, kayıtsız şartsız Türk milletinin egemenliğidir.

Stratejistler diyor ki: “Boğazları kontrol eden yani egemen olan denizleri kontrol eder. Denizleri kontrol edenler dünyayı kontrol eder.” İşte “Egemen olur dünyaya.” diyor. Bu, çok önemli bir görevdir. Türkiye yüz ölçümünün yaklaşık yarısına eşit büyüklükteki deniz yetki alanlarımızda kendine tevdi edilen görevleri icra ederken can ve mal güvenliğini ön planda tutan Sahil Güvenlik Komutanlığı Hopa’dan İğneada’ya, Enez’den Çevlik’e kadar altmış beş üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış, muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir. Sahil Güvenlik Komutanlığı en son teknolojiyle donatılmış ekipmanlarıyla mavi vatanda yasa dışı göç, kaçakçılık -buna insan kaçakçılığı da dâhil- deniz kirliliğine karşı mücadele ve arama kurtarma görevlerini başarıyla icra etmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığında 2010 yılında on bir aylık dönemde icra edilen faaliyetleri bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum. 368 adet arama ve kurtarma olayında 1.719 insan hayatı ve 109 tekne kurtarılmıştır. Yakalanan suçlular -kaçakçılık da dâhil- ilgili makamlara tevdi edilmiştir. Bunun yanında, 2010 yılı içerisinde Sahil Güvenlik Komutanlığında 88 vatandaşımıza tıbbi tahliye yapılmış, 2 vatandaşımıza organ naklinin yapılması maksadıyla 2 adet sahil güvenlik helikopteri görevlendirilmiştir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın devam eden bazı projelerinden bahsetmek istiyorum. Denizlerimizin MOBESE’si olarak sahil gözetleme radar sistemi projesi ihale aşamasına gelmiştir. İnşallah, Türk uydusu fırlatıldığında kontrol edilmeyen bir nokta kalmayacaktır, kıyılarımız, limanlarımız, denizlerimiz, ekonomik alanlarımız, kıta sahanlığımız dâhil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İşte, arkadaşlar, bugün Ege’de barış varsa Sahil Güvenlik Komutanlığının kurulmasıyla vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ağır deniz ve hava şartlarında arama kurtarma ve diğer görevleri icra edebilecek helikopterler ile 1.700 tonluk sahil güvenlik arama kurtarma gemileri ülkemiz tersanelerinde yapılmıştır. Daha cumartesi günü arama ve kurtarma gemilerinden ikincisi de “Vira bismillah” diyerek denize indirilmiştir. 190 tonluk sahil güvenlik botu inşa çalışmaları Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tersanesinde devam etmektedir.

Tüm dünyada örnek alınan, vuruş ve duruş gücüyle birçok ülkenin beğenisini toplamakla birlikte ülkemizde üretilen botların yurt dışına ihracatında Sahil Güvenlik Komutanlığının teslimat ve eğitim konularında örnek davranışları bütçemize de, güvenliğimize de büyük katkılar sağlamaktadır.

Bu entegrasyon çerçevesinde, 2006 yılında Sayın Başbakanımız tarafından imzalanan Ulusal Eylem Planı’nda da belirtildiği gibi, AB ülkeleri sahil güvenlik komutanlıkları arasında örnek seviyede birlik, teşkilat ve platform standartlarına ulaşmıştır. Bu maksatla Sahil Güvenlikte çalışan tüm görevlilerimizi tebrik ediyorum.

Bütçenin, İçişleri Bakanlığımız bütçesinin yüzde 2’sini teşkil eden, yeni kurulan ve büyük görev alanı olan bu kuruluşumuza daha çok destek yapmak zorunluluğu vardır. Bu hususta çalışan tüm personelimizi kutluyor ve teşekkür ediyorum. Süreyi de bitirmiş bulunuyorum. Büyük Atatürk’ü saygıyla anıyorum, diyor ki: “Az zamanda çok işler yapacağız.” Beş dakikada bütün konuyu anlatacağız.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Ufuk Uras.

Buyurun Sayın Uras. (BDP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma süremizin Sayın Hatibin konuşması tamamlanana kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun, süreniz yirmi dakikadır. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli vekiller; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü bu Genel Kurul toplantısında, Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine, ulusal ve uluslararası kamuoyuna yansıyan bilgiler ve Hükûmetin pek de cömert olmayan sınırlı bilgilendirmeleri üzerinden görüş ve değerlendirmelerimizi sayın heyetinizle paylaşmaya çalışacağız. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ne denli zorlu bir coğrafyada bulunduğunu hem tarihimiz hem de bugünümüz yeterince bize göstermektedir. Yalnız bugünün uluslararası ilişkileri ve dengelerinden kaynaklanan sorunlar değil, bünyesinden yirmi yedi devlet çıkan Osmanlıdan devraldığımız ilişkilerden de beslenen çeşitli sorunlar nedeniyle de bunu her dönemde çok sıcak bir şekilde yaşıyoruz. Yerelliğin neredeyse devrini tamamladığı, küreselleşmenin giderek hâkim eğilim hâlini aldığı günümüz dünyasında, dış politika da devletin özel alanı olmaktan çıkıp sivil siyasetin ve yurttaşların üzerinde söz söylediği ve saydamlaşma talebini yükselttiği bir açık politik zemin hâline gelmeye başlamıştır.

Örneğin, son WikiLeaks olayının politik şahsiyetlerimiz ve ülkeler hakkında yarattığı sansasyonel sızıntılar olağanüstü ilgi gördü. Az kalsın dış politikayı bırakıp iç politikayı bu sızıntı belgelerine endeksliyorduk. Bu diplomatik depremin temel mahiyetini anladığımız hâlen şüphelidir. Uluslararası basında bu, bir tür “yeni Pearl Harbor baskını” gibi algılanıyor. Derslerle dolu bu gelişmeyi iç hesapların hırsına kurban etmek üzereyiz. Hâlbuki karakteristiğini geçtiğimiz yüz elli yılda alan dünya diplomasisini temelden sarsabilecek bir vakayla karşı karşıyayız.

Saydamlık talebi dünya ölçüsünde önü alınamaz bir hâle gelmiştir. En son Rus televizyonunda gördüm, Dışişleri Bakanlığı Rusya’da artık elektronik daktilo yerine mekanik daktiloya geçme noktasına bile geldiğine göre, bu, paranoyanın gücünü gösteriyor.

Dış politikayı sadece bir devlet politikası değil, alternatif sivil seçeneklerin değerlendirilebileceği, siyasi partilerin birbirinden farklı görüşler getirebileceği bir zemin olarak ele almak gerek çünkü dış politikada ülkenin çıkarı, kamu çıkarı dediğimizde bundan ne anladığımız belli olmayabilir, farklı olabilir. Örneğin, Bakanlığımızla Ermeni patrikhanesinin seçiminde 6 bin imza toplayıp “Patrikhaneye biz seçmek istiyoruz patriğimizi.” diyen cemaatin görüşünü mü esas alacağız yoksa “Hayır, ben sizin ruhani liderinizi seçmenizi değil benim ilişkimi esas alıyorum.” mu diyeceğiz? Bütün bu konularda farklılıklar doğaldır, olmalıdır. İşte Tezkerede bunu çok açık bir şekilde gördük. AK PARTİ’nin getirdiği Tezkereye CHP karşı çıkabilecekken karşı çıkmadı, CHP, AK PARTİ, MHP birleşti bir BDP grubu karşı çıktı. Bu konularda farklı görüşlerin olması doğaldır.

Gününü doldurmuş anlayışların daha fazla sürdürülemeyeceği bir zemine doğru gidiyoruz. Dışişleri Bakanlığının bu gelişmelerden gereken olumlu dersleri çıkarmasını, Bakanlığın çalışma alışkanlık ve metodolojisini yeni durum üzerinden gözden geçirmesini, atılan yeni adımlar hakkında Meclis ve kamuoyunu da aydınlatmasını bekliyoruz. Örneğin, yeni bir gelişme olarak Teşkilat Kanunu benim de içinde olduğum Dışişleri Komisyonunda görüşülürken ilk defa Komisyona KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası dâhil edildi, görüşlerini ifade ettiler ve bir tür bir demokrasi örneği olarak bundan mutlu olduk ama iş yeri temsilcileri bugün hâlâ diyor ki: “Diğer bakanlıkların personeliyle aramızdaki makas açılıyor, 5.500 kişinin 2.500’ü hâlâ sözleşmeli personel kapsamında, çalışma koşullarının iyileştirilmesi lazım, 4/B statüsündeki personelin iş güvencesine kavuşturulması lazım.” gibi görüşleri sendikamız ifade ediyor. O yüzden teşkilatın kendi içinde demokratikleşmesi, özlük haklarına sahip olması çok daha nitelikli bir çalışmayı ortaya koyacaktır.

Hatırlanacağı gibi, AKP Hükûmeti Türkiye’nin dış politikasının temel duruşunun komşularla sıfır problem olduğunu ifade etmişti. Bu politika, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’da ülkenin istikrar ve güvenliğini riske sokan her gerilim ve anlaşmazlıklara karşı diyalog ve sivil diplomasiyle çıkış yolunun aranmasıydı. Sorunların askerî değil, sivil siyasi çözümle ele alınması anlayışına dayanıyordu. Yaklaşım böyle olmakla beraber, izlenen çizginin böyle mi olduğu, bekleneni verip vermediğini tartışmalıyız ama burada bazı vekillerin konuşmalarından görüyorum ki hâlâ şiddet politikası, nefret politikası, gerilim politikası bir alternatif olarak sürdürülüyor. Bu, kabul edilebilir bir şey değil.

Elbette ki dış politika alanı, bütün süreçlerini tek başına bir ülkenin belirlediği ve dolayısıyla basit bir başarı-başarısızlık ikilemi içerisinde ele alınabilecek bir konu değil. Çünkü belirleyeni çok, tarihsel faktörlerin hepsinin devrede olduğu, tek tek ülkelerin içinde bulunduğu bağların birçok şeyi belirlediği karmaşık bir alanda bulunuyoruz. Üstelik atılan her adımın etkilerinin hemen yirmi dört saat içinde sonuçlarının alınmayacağı, zamana yayılacağı çok açık bir gerçeklik.

İşte, İran konusu böyle bir mesele. İran’a nükleer bahaneyle, ABD’nin kumandasında, İsrail’in açık ve bazı Arap ülkelerinin örtülü destek vereceği uluslararası bir koalisyonun askerî operasyon düzenlemesine grup olarak kesinlikle karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. Bölgemizde ve komşularımızda elbette nükleer silah bulundurulmasını istemeyiz ama çifte standarda da düşmemeliyiz. Bu melanetin içinde Türkiye ev sahibi mi olacaktır, bu melanetin ev sahibi mi olacaktır, yoksa barışın bir aktörü mü olacaktır, buna hızla karar vermemiz gerekiyor. Sivil toplum örgütlerinde “Komşuma dokunma.” politikasına kulak verilmesi önemlidir. Nükleer silahlanmaya karşı hassasiyetin, İsrail’i de içerecek bir şekilde sürdürülmesi son derece önemlidir. Nükleer kalkan konusu bu açıdan turnusol kâğıdıdır. WikiLeaks belgeleri sayesinde, NATO mahreçli nükleer bombalar ve yarattığı riskin ortaya çıktığını yani bizim bütün iddialarımızın aslında doğru olduğunu bir kere daha görmüş bulunuyoruz.

Değerli vekiller, ana muhalefet partisi sayın konuşmacısının anti-amerikan tutumunu son derece olumlu bulduğumu ifade ederim. Demek ki önümüzdeki süreçte İncirlik’e ilişkin, NATO’ya ilişkin eylemlerimizde artık yalnız kalmayacağız. Yalnız, Irak yönetimine ilişkin demin de söylediğim olumsuz tutum, örneğin “Amerikan piyonu” şeklindeki yaklaşım kabul edilemez çünkü o zaman “Siz NATO oyununda, NATO satrancında şah mısınız? Vezir mi sayıyorsunuz kendinizi?” diye sorarlar. O zaman gelin, NATO’ya karşı, İncirlik’e karşı kendi içimizde tutarlı olmak istiyorsak bu zeminde ortak bir hat geliştirin.

AKP Hükûmetinin dış politika adımlarının hem ülke içinde hem uluslararası arenada da tartışma yarattığı ortadadır, öyle ki konu Türkiye'nin ekseninin değişip değişmediği noktasına gelmiştir. Peki, önceki eksen neydi, ondan çok mu memnunduk ya da eskiden çok kötüydü de bu Hükûmet döneminde mi şaha kalktık soruları önemini koruyor.

Eksen dediğiniz, eksen kayması dediğiniz disk kayması gibi bir şey değil, böyle “tık” diye bir şey olacak ve ekseniniz kayacak… Ben pek eksen kaymadığını Dışişleri Komisyonu üyesi olarak gelen heyetlerin bilişiminden görüyorum. Dış ilişkilerde ne olduğunu bilemiyorum çünkü BDP Grubu olarak dış gezilerde ve ilişkilerde vebalı muamelesi gördüğümüz için, ambargo yediğimiz için diğer partilerin anlaşmasıyla hiçbir dış toplantıya katılmadık. Oralarda bir eksen kayması olup olmadığını katılan milletvekillerimiz daha iyi bilirler ama Venezüella Dostluk Grubu üyesiyim, Chavez bütün Orta Doğu’yu dolaşıyor “Gelin, Chavez’i de Türkiye’ye davet edelim, hiç değilse enerji politikamızda rahatlık sağlar.” dediğimizde eksenin kaymadığını görüyorum. “Gelin, Abazalarla ilgili bir tutum alalım, 23 Nisanda Abhazya gençlerini de çağırın.” dediğimizde, bakıyorsunuz eksen sapasağlam duruyor. Zaten bizim temsilciler de Çin heyetiyle görüştüklerinde Uygur meselesinde Çin’in bütünlüğünün esas olduğunu söylüyorlar, Sırbistan’ın bütünlüğünün esas olduğunu söylüyorlar. Demek ki buralarda eksen kaymıyor. Peki, diyeceksiniz “Kaddafi’den insan hakları ödülü almak nedir?” Onu eksen kaymasından çok başka bir kaymayla izah etmek gerekiyor.

Şimdi, Kıbrıs sorunu tabii bizim açımızdan çok önemli, burada bir çıkmaza sürüklendiğimizi görüyoruz. Birleşmiş Milletlerin ve AB’nin desteklediği Annan Planı’na ne KKTC ne de Türkiye “Hayır.” dedi. Rum tarafı ve AB’nin katı tavrı nedeniyle süreç açmaza sürüklendi ama bazı limanların kısmen açılması ve KKTC’deki askerlerden bir bölümünün geri çekilmesi yoluyla acaba süreç zorlanamaz mıydı?

Şimdiki iki ayrı devlet durumunu nihai durum hâline getirmek gibi bir niyet olmadığı ifade edildiğine göre, “Biz üzerimize düşeni yaptık.” rahatlığının arkasındaki neden nedir sorusunu sormamız gerekiyor.

Türkiye'nin dış politikası ve AB hedefini Kıbrıs sorununa rehin vermemeliyiz. Eşit siyasal haklara dayalı iki kesimli ve iki toplumlu bir federasyon modelinde bu sorunun kısa zamanda çözüme kavuşması için inisiyatif almaktan imtina etmemeliyiz. Otuz altı yıl, kaybedilen otuz altı yıl yeter gibi gözüküyor. Tabii, ideal durum, İngiliz üsleri de dâhil olmak üzere, bütün adanın demilitarizasyonunu savunmak olmalıdır.

Demin söylediğim gibi, küreselleşme aslında kendi içinde karşıtını yaratıyor. Her alanda biz barışın küreselleşmesini savunabiliriz. Çok eksenlilikle küreselleşme bağdaşıyor mu bilmiyorum. Bugün Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne girmesini sağlayan ABD’nin kendisidir. Çok kutuplu dünyadan, bazı vekiller zaman zaman “Tek kutuplu dünyaya geçtik.” diyorlar ama tek ve kutup birlikte telaffuz edilemez bir hegemonik dünya var. Hegemonya rızanın örgütlenmesiyse dünyanın bu hâline biz razı değiliz, razı olmamak durumundayız.

“Avrasya Seçeneği” diye uydurulan seçeneğin Avrasya’ya baktığınızda merkezinde ABD ve Batı’yı görürsünüz. Türkiye'nin Avrasya ülkeleriyle Türk cumhuriyetleriyle dış ticaretinin yüzde 4 oranında olması zaten durumu yeterince özetliyor.

Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesinde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Stadyumlarda atılan barışçıl adımlar bir başka ülkeyle ilişkinin kıskacına takılabiliyor. Her 24 Nisan günü “ABD Başkanı jenosit kelimesini kullanacak mı?” diye ulusal endişelere sürüklendiğimizi görüyoruz. Türkiye bu konuda diplomatik cesaretini hiçbir ülkenin ipoteği altına sokmamalıdır. Kapıların açılması hem Türkiye'nin hem de komşularının lehine olacaktır. Bölgede barış, demokrasi ve istikrar aktörü olmak istiyorsak öncelikle bize ve komşularımıza hizmet edecek olumlu adımlarımıza yönelik dış ambargolardan kurtulmalıyız. Bu mesele bizim meselemizdir, başka parlamentoların meselesi değildir.

Irak’la ve Kürt Bölgesel Yönetimi’yle ilişkilerimizde de benzer bir sorun söz konusudur. Malum, Kürt sorunu bizim en temel sorunumuzdur. Çok can ve kan kaybettik. Acımız derindir. Henüz çözüme de ulaşmış değiliz ama ağır da olsa temel sebebin ülkenin siyasal modelinde, geleneksel anlayışlarda ve ondan kaynaklanan acımasız, kör uygulamalarda olduğunu görür gibiyiz. Hâl böyleyken, içeride yaşadığımız sorunlarla uğraşırken Kürt yurttaşlarımızın hemen yanı başındaki akrabalarıyla ve Irak Hükûmeti ve partileriyle ilişkilerin bozulması kabul edilemez. Dış politika zaten soy merkezli olamaz, yurttaş merkezli olmalıdır. Kendi içimizde demokratik ve barışçı çözüme bağlamamız gereken bu sorunu Irak’a havale etmemiz de kabul edilemez. Bu gerilimin çok uzun sürdüğünü görüyoruz, şimdilerde durumun böyle gidemeyeceğini görüyoruz. Türkiye kendi içinden kaynaklanan bir sorunu hiçbir komşusu üzerinden ve ona havale ederek çözemez. O nedenle, Irak iç siyasetinin bir iç aktörü olmayı küresel bir  despot olarak ABD uygun görebilir ama Türkiye bundan uzak durmalıdır. Bu coğrafya artık ülkesel ve bölgesel mühendislikleri kaldıramayacak kadar şişmiş görünüyor. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminden de buna ilişkin yeterince ders çıkarılmalıdır.

O yüzden, demin söylediğim gibi demokratik, diplomatik çözüm yerine hâlâ askerî operasyonlardan medet ummak kabul edilemez. Defalarca denenen kara operasyonlarının hâlâ burada savunulması kabul edilemez. Batı açısından üç tane Irak vardır arkadaşlar: Normal, süper, kurşunsuz. Biz komşumuza yani Irak’a bu gözle bakamayız. Enerji ve su politikası gibi küreselleşmenin devasa meselelerinde bir barış ortamına kavuşmamız Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü gerektiriyor.  O zaman, sıfır sorun politikası bizim açımızdan içimiz dışımızın bir olması gereken, “Yurtta barış, dünyada barış” politikası olmalıdır.

 İşte, ana dilde eğitim hakkı gündeme geldiğinde bir bakıyorsunuz Genelkurmay Başkanlığı hemen tepki veriyor. Beklenir ki tepkiyi Dil Kurumu versin yani Dil Kurumu desin ki mesela “Öyle değil ama böyle.” Herhangi bir çocuğunuz üç dil, dört dil bildiğinde  “Ya, ne kadar iyi, ne kadar kültürlü bir çocuk.” dersiniz. “Piyano çalıyor, keman çalıyor, şiir okuyor, çok kültürlü, çok dilli.” dersiniz, o bireyde takdir ettiğiniz topluma denk düştüğünde, bu sefer buna tepki gösteriyoruz.

Dillerimiz, kültürlerimiz, kimliklerimiz, inançlarımızın hepsi bizi zenginleştirir. Kürtlerin Kürtçe konuşması şaşkınlık yaratmamalıdır. Dili kelepçelemek doğru bir politika değildir. Yıllardan beri siyasette yasaklı, sokakta işsiz, savaşta ölü olmayalım dedik.

NATO’ya bakalım. Bu kadar itiraz edilen askerî bürokrasi NATO’da iki dil üzerinden ilişki kurmuyor mu? Bizim, Türk cumhuriyetleriyle kurduğumuz ilişkilere baktığımızda biz tercüman kullanmıyor muyuz? Yani bir kendi toplumumuzla yüzleşmeliyiz, bir de uluslararası ilişkilerdeki vazettiğimiz vakaların ne ölçüde gerçekleşip gerçekleşmediğini de sorgulamalıyız iki yanlı.

Şimdi, bilinmeyen dil konuşulduğunda “Bilinmeyen dil konuşuluyor.” deniliyor. Ben size bilinmeyen -biliyor musunuz bilmiyorum- bir şiir okuyayım, onu da “Bilinmeyen dil” diye yazacak mısınız bakalım?

“Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur.

Herkesi sen dost mu sandın, belki ol ağyâr olur.

Sâdıkâne belki ol âlemde bir serdâr olur.

Yâr olur, ağyâr olur, serdâr olur, didâr olur.”

Sizin işinizi zorlamak için söylemiyorum ama, artık bunu da “Bilinmeyen dil” diye umarım yazmazsınız.

Yasaklarımızı kaldırmalıyız. Dilekçe hakkı, herhangi bir anayasal, yasal değişikliği gerektirmiyor, dilekçe hakkı söz konusu olmalı her alanda.

Sayın Bakanımıza geçen gün söyledim “TRT’de Yılmaz Güney filmleri yasak, biliyor musunuz?” “Hayır, nasıl olur!” dedi. Üstelik Yılmaz Güney’in “Kasımpaşalı Recep” diye bir filmi var. “Hani, onunla başlayabilirsiniz.” dedim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kasımpaşalı Recep bir tane olur, iki tane olmaz!

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Her türlü yasağa karşı olmamız gerekiyor.

12 Eylül darbesini yapan, Kenan Evren Kışlası… Ben Fenerbahçeliyim ama, Nazizm’i savunan Saraçoğlu’nun “Saraçoğlu Stadı” diye adının verilmesi de dâhil olmak üzere bütün yasakların kalkması gerekiyor.

Olumlu bir şey var tabii, geçen gün Fatsa Belediyesine rica ettik. 12 Eylül deyince akla Fatsa gelir. Terzi Fikri’nin yaptığı caddeye “Kenan Evren Caddesi” adını koymuşlardı, oy birliğiyle demeyelim, MHP’nin 2 üyesinin reddi dışında, topluca, Fatsa’da, Sevgi Caddesi oldu, Kenan Evren Caddesi’nin adı değiştirildi. Darısı diğer kışlaların caddelerin, okulların adına.

O yüzden, bu konjonktürde bütün yasakları kaldırmalı ve silahlar susmuşken, güven verici adımları atmalıyız ki, dış ülkelerle ilişkimizde de bir örnek model oluşturabilelim.

Burada, Habur konusunda herkes bir yarışmaya girdi. Biz Habur’da süreci izlemiştik. Bütün sakilliklerine rağmen, oradaki insanların sevinci “Artık çocuklarımız ölmeyecek”ti. Ama hiç kimse buraya çıkan Sevahir Bayındır ve arkadaşlarının Habur’la ilgili hazırladığı dosyaya bakmak gereksinimi duymadı. Oradaki 17 bin insan nasıl topluma kazandırılacak? Nasıl oradaki, kamplardaki insanların insanca yaşama koşulları sağlanacak?

Siyasetse, negatif siyaset değil pozitif siyaset üzerinden adım atmamız gerekiyor. “       Kimliklerimiz ve kültürlerimiz bizi parçalar mı?” sorusuna Miloseviç “Parçalar.” dediği için Yugoslavya’da tek tipleşme oldu. Bize Yugoslavya’yı örnek verenlere söylemek gerekir ki çok kültürlülük, çok kimliklilik bizi zenginleştirir, parçalamaz.

Bir dalga kıyıya doğru giderken önündeki dalganın sükûnetini görünce şaşırır “Görmüyor musun, kıyıya gidince yok olup gideceğiz.” der, önündeki dalga “Yanılıyorsun, biz aynı zamanda denizin bir parçasıyız, denize kavuşacağız.” der.

Kimliklerimiz birer tespih tanesiyse o tespih tanelerini oluşturan ip yani ortak değerlerimiz bizi ayakta tutuyor. Ortak değerlerimiz ile kimliklerimizi ve kültürlerimizi özgürce yaşamak asla birbiriyle çelişen özellikler değildir. O yüzden, önümüzdeki süreçte bu adımları kararlılıkla atarsak dış politikada da iç politikada da elimiz son derece rahat olur.

Orhan Pamuk İstanbul’a “Dünyanın merkezi.” diyordu. Çok kültürlü, çok kimlikli bir Avrupa ile çok kültürlü çok kimlikli bir Türkiye mücadelesinin senkronizasyonu da bizim için önemlidir. Hakikaten, Avrupa kültürünün merkezinin aslında Bizans’ı da katarak Anadolu olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu coğrafyasındaki değerlerin siyaseten karşılığını yaratacak reformların sağlanması ülkemizin önünü açacaktır, Türkiye’yi  demokratikleştirecektir, uluslararası ilişkilerde de örnek bir ülke olarak somut adımlar atabileceğiz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uras.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.08

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.

Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşma yapmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Kimi selamlıyorsun? AKP’liler mi var?

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Evet, tabii, Türkiye'nin en önemli icraatçı bir bakanlığının bütçesi üzerinde görüşüyoruz ama burada kamuoyunun da bilgisi ve duyurusu bakımından da söylemek istiyorum ki bizi izleyen değerli halkımız, ne yazık ki böyle önemli bir bakanlığın bütçesinin görüşüldüğü şu saatlerde önümdeki sıraların tamamıyla boş olduğunu görmenin de büyük bir üzüntü verdiğini belirtmek istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Niye tamamıyla olsun canım! Bizi yok mu sayıyorsunuz? Bizi niye yok sayıyorsunuz?

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Evet, bu konuda tabii ki çok önemli konulara değinmek istiyorum. Neden mi? Çünkü bu Bakanlıkta uzun süre görev yapan bir mülki idare amiri olarak en azından Sayın Bakanımın, İçişleri Bakanımın ve başta onun Müsteşarı ve diğer kurmay heyetinin de bu söyleyeceklerime herhâlde kulak vereceğini, önemseyeceklerini düşünerek sözlerime başlamak istiyorum.

Bu Bakanlık, 759.492 kilometrekarelik bu ülkenin hemen hemen her kilometrekaresinde etkinliğinin, çalışmasının ve hizmetinin yürütüldüğü bir bakanlıktır. Bu nedenle, İçişleri Bakanlığının bu coğrafyada hizmet ürettiği alanın genişliğiyle ilgili olarak sorunları ve değineceğim konular da bu kapsamda büyük ve önemlidir.

Evvela konuşmama başlamadan önce, dün Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde meydana gelen ve -bundan önceki- 19 Aralık olaylarını protesto eden -kadın inisiyatifine karşı- tam da İlçe Emniyet Müdürlüğünün önünden geçerken el bombası atıldığı iddiasıyla yaralanan kişilere acil şifalar diliyorum ve bu olayı kınıyorum.

Yine bu antidemokratik uygulamayı protesto etmek amacıyla Diyarbakır il merkezinde partililerimizin bugünü kınamaya yönelik yapmış oldukları demokratik kitle hareketini, bir terörün ve baskının örneğini gösterecek şekilde il binasını ve meydanıyla beraber abluka altına alan, daha sonra kitleyi dağıtmak üzere el bombası ve saldırıyla gerçekleştirilen bu olayı da burada kınayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında da belirttiğim gibi bu Bakanlık gerçekten önemli bir bakanlıktır. Bu Bakanlığın elinin uzanmadığı Anadolu’nun hiçbir köşesi olmadığını belirttim. Bu nedenle, sorunları da bu çapta devasa sorunlardır. Benim bölgemin ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı, “Kürt coğrafyası” olarak adlandırdığımız bu bölgede otuz yıldan bu yana sürdürülen baskı, zulüm ve terörle sözüm ona mücadele kapsamında yapılan köy boşaltmalarına, üç binin üzerinde yakılan, yıkılan köylere karşı köylülerin zararlara uğramalarına ilişkin yapılan değerlendirmelere değinmeden geçemeyeceğim. Bunu da bu amaçla kurulan zarar tazmin komisyonlarının bu bölgede içler acısı hâlini de yakın bölgemden, Muş’un merkez ve ilçelerinden örneklerle gözlerinizin önüne sermek istiyorum.

Sayın Bakan Bütçe Plan Komisyonunda yaptığı konuşmada başvuru sayısını 359.028 olarak belirtiyor ve bunun 251.149 adedinin sonuçlandırıldığını ve 1 milyar 965 milyona yakın da ödeneğin bu kişilere ödendiğini söylüyor. Evet, belki bu ödemeler rakamsal olarak doğrudur ama bölgede yaptığımız incelemelerde, tamamıyla iktidar partisine yakın olan ve korucuların hem aracı hem de kendi tazminleriyle ilgili yaptıkları başvurularda dosyalarının çok kısa sürede sonuçlandığını görüyoruz. Yapılan bu zararlara, verilen bu yıkımlara karşı tutulan tutanaklarda sadece maddi zarar tazmini olarak değerlendiriliyor.

Değerli milletvekilleri, buradaki bu insanlar diri diri yakıldılar, buradaki bu insanlar hayvanlarıyla beraber kendi yurtlarında, kendi barınaklarında göz göre göre yakıldılar ama her nedense, bunlarla ilgili tutanaklarda, bunların bir sosyal yara olarak nasıl buradan göç ettirilmeye çalıştırıldıklarına ve bunların sosyal sıkıntılarına da hiç değinilmiyor. Bu komisyonların büyük bir kısmı da tamamıyla kamu kurumlarından oluşan ve tamamıyla kendi istekleri doğrultusunda oluşturulan raporlara dayalı olarak yapılıyor. Bu raporların oluşturulmasında istenen belgeler de bunların tamamıyla aleyhinde olan belgeler. Güvenlik birimlerinden ve jandarmadan böyle bir olayın olup olmadığı soruluyor. Tabii ki jandarma da kendi kayıtlarında böyle bir olayını bildirmediğini rapor ettiği zaman da bu dosyaların büyük bir çoğunluğu karara bağlanmadan ret kararıyla sonuçlanıyor.

Yine, avukatların ve vekillerinin bu dosyaları inceleme istemine karşı burada buna karşı bir tutumla tamamıyla dosyalar avukatlardan gizleniyor. Benim hazırlanan sulhnamelerle ilgili olarak da bölgemde yaptığım incelemede bu sulhnameler, tamamıyla bir dayatma biçiminde ve o insanları bunu kabule mecbur edecek bir şekilde dayatılarak, vatandaş gelecekteki zararının neresinden dönerse kârdır düşüncesiyle, bir bakıma zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor.

Ben bunlara çok basit bir örnekle size bir konuyu anlatmak istiyorum. Kendim her gittiğimde bu komisyonlarla ilgili, çalışan arkadaşlarla görüşme yapıyorum ve bunlardan mesela Malazgirt ilçesinin Boyçapkın köyünde ta 1993 yılında bütün mal varlığının yakılması sonucu orada 2004 yılında yasal süresi içinde başvuran aynı köyden Ali Gören, Kâzım Gören, Şehmuz Ünal ve Muhyettin Ünal adlı kişilerin şu ana kadar daha raporları dahi hazırlanmamıştır. Çünkü bunlar koruculara yakın kişiler değildir, çünkü bunlar o mağduriyetlerinde bu devleti şikâyet etme cesaretini gösteren kişilerdir. Yine Malazgirt ilçesinde Tendürek, Hasuna, Hasanpaşa, Keranlık, Nurettin, Kutka, Bahçe, Yaramış, Zikreş, Alika ve Kasmirıza isimli köylerde de binlerce vatandaşın bu komisyonlarda yapmış oldukları başvurular hâlen sonuçlanmış değildir. Bu sonuçlanmamanın nedeni de sayın valilerle ve komisyon başkanlarıyla bire bir yaptığımız görüşmelerde ve yaptığımız telefonlarda, işlerin çok yoğun olması, komisyonların sık sık bir arada bulunmamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle, bu şikâyetlerle ilgili olarak her ne kadar biz buradan gerekli temaslarda bulunduksa da maalesef ödemeler bir buçuk ve bir yıldan önce yapılamıyor ve hâlen 2009, 2008 yıllarıyla ilgili karara bağlanmış olan dosyalar beklemede, orada duruyordu.

Değineceğim önemli konulardan biri de değerli milletvekilleri, demokratik açılımla ilgili olarak Hükûmetin yayımlamış olduğu kitapçığında, koruculuk sisteminin belli bir süre sonra kaldırılacağı ve bu hizmetlerin palyatif bir hizmet olduğu şeklindedir. Ancak, bugüne kadar bu hizmetin hâlen devlet tarafından diretilerek ve bu konuda da yeni kadroların alınması şeklinde birtakım girişimlerin olduğunu duyuyoruz. Ben, bu konuyla ilgili olarak sadece Muş il özelinde Genelkurmay Başkanlığının İçişleri Bakanlığından 20’sinin merkez, diğer 20’sinin de ilçelerde olmak üzere toplam 80 adet köy korucusu kadrosunun yeniden istendiğinin duyumu üzerine Bakanlıkla temasa geçtim. Ancak, bugüne değin bunun gerçek olup olmadığını bana ilgili birimler maalesef iletmemişlerdir. Demek ki bu Hükûmetin, hâlen koruculuk sisteminin belki diğer illerde de kadrolarını artırarak devam ettirmesi gibi bir projesi vardır.

İçişleri Bakanlığıyla ilgili olarak değinilecek o kadar çok konu var ki bunlar içinde belli satır başlarıyla durmak istediğim konulardan birisi de bu yer isimlerinin değiştirilmesine ilişkin işlemlerdir. Bilindiği gibi bu işlemler yapılarak bu coğrafyanın kendi kültüründen, kendi geçmişinden kaynaklı Kürt kültürüyle özdeşleşen ve onları çağrıştıran bir sürü isimleri tek taraflı bir dayatmayla, geçmiş hükûmetlerin devamı olarak bu Hükûmet tarafından da aynı şekilde değiştirilmesine devam edilmektedir.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri, yayınlanan 1940 yılındaki genelgeyle ve yine 1957 yılında oluşturulan Ad Değiştirme İhtisas Komisyonuyla tek taraflı bu yer, coğrafi isimler ve köy isimleri değiştirilmiş bulunmaktadır. En son İçişleri Bakanlığı İl İdaresi Genel Müdürlüğünün çeşitli periyotlarla yayınladığı 1978 ve 1968 yılı köy isimlerine baktığımızda, toplam 28 bin yerin coğrafi terimlerinin değiştirilmiş olduğunu ve bunun 12.211 adedinin de köy isimleri olduğunu görüyoruz. Kendi seçim bölgem olan Muş ilinde 359 köyün şu anda 297’si İçişleri Bakanlığının bu köy isimleriyle ilgili kitapçığın değerlendirilmesinde değiştirilmiş olarak görülüyor.

Şimdi de Sayın İçişleri Bakanı, açılımdan sorumlu koordinatör bakan olarak her konuşmasında bu konularla ilgili olarak eski yer isimlerinin tekrar iade edileceğini ve bunlara eski isimlerinin verileceğini dile getiriyor. Sayın Bakanın daha önce de kendilerine ben iletmiştim. Nasıl ki bu yer isimlerini değiştirirken siz bu halka sormadıysanız, nasıl ki 1940’lara dayalı bir genelgeyle ve yine 1957’lerde oluşturduğunuz bir Ad Değiştirme İhtisas Komisyonuyla bunu yapmayı başardıysanız, şimdi de İl İdaresi Kanunu’nun (2/Ç ve D) maddelerini gerekçe yapmanıza hiç gerek yok. Bu konularla ilgili olarak yetki tamamıyla sizin elinizde. Siz, aynen o genelgenin kapsamı doğrultusunda, buralarda da il ve ilçelerin valileri ve kaymakamlarıyla, yine belli birimlerden oluşan bu komisyonlarla, o halkın kültürüyle, o halkın geçmişiyle ve o halkın değerleriyle özdeşleşen eski isimlerin tekrar bu komisyonun da incelemesi ve il özel idaresinin de görüşünü, il genel meclisinin görüşünü, gerekiyorsa il ve ilçe idare kurullarının görüşünü alarak, çok rahatlıkla bunları yapma yetkisine sahipsiniz.

Ben, buradan Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Elinizi vicdanınıza koyun. Siz bu yerlerin ismini geçmişten bu yana değiştirirken Kürt halkının ve diğer halkların iznine ve görüşüne başvurdunuz mu ki şimdi sırf bu işi yokuşa sürmek için belli birtakım kriterlerin ve birtakım dayatmaların yerine getirilmesini istiyorsunuz?

Bakın, ben bu meslekte görev yaparken Artvin ilinin ve çevre illerinin köylerini de gezdim. Hâlen burada Artvin ilini bilen milletvekillerimiz vardır. Halkımız bizi dinliyor. Gidin Yusufeli’nin köylerini gezin, gidin Şavşat’ın köylerini gezin, gidin Tortum’un köylerini gezin ve oralarda, hem fiilî olarak o dönemin halkının bir değer yargısı olan, o dönemdeki halkın benimsediği o köy isimlerini hâlen “de facto” olarak, fiilî olarak geçerli olduğunu ve halkın bu isimleri dile getirdiğini göreceksiniz.

Yine, orada, bana göre basiretli ve ileri görüşlü mülki idare amirlerinin çoğu da bu köy isimlerinin Türkçe isimlerini yazdıkları gibi, altına da coğrafi terimleriyle beraber, kolay bulunması ve halkın hafızasındaki yere saygılı olarak eski Gürcü dilindeki isimlerini de burada hepsi aynı şekilde yazmışlar ve bu nedenle diyorum ki bu işi fazla sürüncemede bırakmadan bir an önce bunu da hemen hayata geçirmenizi bu halk sizden bekliyor.

Değindiğim gibi bu Bakanlığın Türkiye'nin bir sürü konularıyla, hizmetleriyle ilgili işlevlerinin yanında son dönemde kamuoyunu da yakından ilgilendiren Silah Kanunu Tasarısı’yla ilgili de bu tartışmalarda bir iki söz etmeden geçmek istemiyorum.

Sayın Bakanım, bu konu benim de içinde bulunduğum İçişleri Komisyonunda enine boyuna tartışıldı. Siz bu konuda herhâlde silah ithal eden veya bu silahın Türkiye’deki ticaretini yapan kişilerin baskısı altında mı kaldınız ki şimdi bir alt komisyonla bu silah taşıma sayısını ve ruhsatsız bulundurma sayısını artırıyor, hele hele af tüfeklerinin tamamıyla ruhsat dışı bırakılmasını istiyorsunuz? Bununla dünyanın ve ülkelerin silahsızlandığı bir dönemde acaba bu halkın, her türlü ortamda her türlü psikolojik baskı altında bulunan bu insanların her gün birer cinayet işlemesini mi sağlamak istiyorsunuz? Bu nedenle bu konudaki hem silah taşıma ruhsatının yaşıyla ilgili hem de sayısıyla ilgili bu düzenlemeyi bir an önce düzelterek komisyona sunmanızı istiyoruz.

Bu Bakanlığın görev alanı içinde bulunan önemli bir alan da il genel meclisi üyelerinin konumuyla ve 53 binin üzerinde mahalle ve köy muhtarını ilgilendiren mahalle ve köy muhtarlarının özlük hakları ve sosyal haklarıdır. Bunlara da değinmeden geçmekle bu ülkenin kalkınmasında özveriyle çalışan bu kadirbilir il genel meclisi üyelerine ve muhtarlarına bence kötülük yapmış oluruz. Bu nedenle, en kısa sürede, ayda ancak 520 bin lira almakta olan il genel meclisi üyelerinin maaş statüleriyle yine ayda 320 bin lira alan köy muhtarlarının, mahalle muhtarlarının bu konumlarının da bir an önce düzeltilmesi gerektiğini burada belirtmek istiyorum.

Zamanımın bu son sürecinde de yine Sayın Başbakanın 11 Aralık günü Mardin’de yapmış olduğu bir konuşmasından alıntıya yanıt vermek istiyorum. Sayın Başbakan burada diyordu ki: “Biz biliyoruz, faili meçhulleri çok iyi biliyoruz, Diyarbakır Cezaevi’ni de biliyoruz. Biz yakılan, yıkılan, boşaltılan köyleri, olağanüstü hâl durumunu, bunları da biliyoruz.” Evet Sayın Başbakanım, sadece bunları bilmek önemli değil. Ben de size diyorum ki: Bunların açığa çıkmasını istiyorsanız hemen, derhâl bu ülkede, bizim de verdiğimiz, diğer partilerin de vermiş olduğu hakikatleri araştırma komisyonunu oluşturun, gelin bunları birlikte su yüzüne çıkaralım. Gelin, bu hakikatleri araştırma komisyonuyla Muş’un Vartinis beldesinde diri diri yakılan ve şu anda halkın önünde bir müze gibi duran o 10 kişinin hesabını onu yakan güvenlik birimlerinden soralım diyorum.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz sırası Ahmet Deniz Bölükbaşı, Ankara Milletvekili…

Buyurun Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuşacağım Dışişleri Bakanlığımız bütçesinin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

AKP Hükûmetinin klişe sloganlara dayalı dış politika anlayışının temel sakatlıklarından birisi, söylemler ile eylemler, iddialar ile gerçekler arasındaki derin uçurumdur. Konuşmamda bu garabeti iki güncel dış politika sorununu ele alarak gerçekler ışığında değerlendirmek ve görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Dışişleri Bakanının Meclise sunduğu “2011 Yılına Girerken Dış Politikamız” başlıklı kitapçıkta şu ifadeler yer almıştır: “Türkiye, uyguladığı ilkeli ve akılcı dış politika sonucunda geleceğin de belirleyicisi aktörlerden biri olmuştur. Artık, ilkeli yaklaşımlarıyla birçok konuda uluslararası gelişmelerin seyrini tayin edebilen, çok daha güçlü ve saygın bir ülke olduğumuz kuşku götürmez bir gerçektir.”

Değerli milletvekilleri, şimdi ele alacağımız iki konu olan İsrail’in Mavi Marmara barbarlığı sonrası AKP Hükûmetinin tutumu ve Ermenistan protokolleri komedisine dönelim ve bu iddiaların siyasi bir hayal görme mi yoksa siyasi amaçlı bir hayal ticareti mi olduğuna gerçeklerin ışığında bakmaya çalışalım.

İsrail’in Mavi Marmara saldırısının üzerinden iki yüz üç gün geçmiştir. Saldırının hemen akabinde AKP grup toplantısında konuşan Sayın Başbakan bu konuda, hepiniz hatırlayacaksınız, şunları söylemiştir: “Türkiye olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet değildir, bir kabile devleti hiç değildir. Kimse Türkiye’yle aşık atmaya, Türkiye'nin sabrını test etmeye kalkmamalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne kadar kıymetliyse düşmanlığı da o kadar şiddetlidir. İsrail, Türkiye’yi başkalarına benzetmek gibi bir hatanın içine düşmesin. Böyle bir hata işlemeye kalkmasının bedeli ağır olur.”

Şu sözler de Sayın Dışişleri Bakanına aittir: “Bu olay bölge tarihinde belirleyici bir andır, bizim 11 Eylülümüzdür. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.”

Değerli milletvekilleri, bunları söyleyen AKP Hükûmeti iki yüz üç gün içinde İsrail’in Türkiye’yi tatmin edecek özlü bir adım atmasını sağlayamamıştır. Hükûmetin bu konudaki sicilini değerlendirmede elimizde iki temel referans bulunmaktadır. Birincisi, Sayın Bakanın Birleşmiş Milletlerde 31 Mayıs 2010 günü yaptığı konuşma, ikincisi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin ittifakla kabul ettiği karardır. Bu iki belgede Türkiye'nin talepleri, beklentileri ve şartları açıkça ortaya konulmuştur.

Sayın Dışişleri Bakanı bu belgeleri ya işine geldiği şekilde yorumlamakta, bazı şartları görmezden gelerek unutturmaya çalışmakta ya da Meclis kararında olduğu gibi yok farz etmektedir.

Sayın Dışişleri Bakanı, sürekli olarak Birleşmiş Milletlerde yedi şart öne sürdüklerini, bunun beşinin yerine geldiğini iddia etmektedir. Ancak Sayın Bakan, Birleşmiş Milletlerde yedi değil sekiz şart dile getirilmiştir. Ne hikmetse bunlardan, sorumlu makamlar ve saldırının failleri hakkında uygun uluslararası yasal adımların ivedilikle atılması talebini unutmuş görünmektedir. Yerine getirildiğini iddia ettiği uluslararası soruşturma konusundaki ifadeleri de maalesef gerçekleri yansıtmamaktadır. Birleşmiş Milletlerde bağlayıcı ve yaptırım gücü olan bir karar çıkartılamamış, bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu kurulması mümkün olamamıştır. Genel Sekreterin kurduğu soruşturma paneli ölü doğmuş, göstermelik bir girişim olarak kalmıştır. Panelin bugüne kadar raporunu hazırlayamamasının nedeni, AKP Hükûmetinin panele katılan İsrail temsilcisinin veto hakkını baştan kabul etmiş olmasıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin Eylül 2010’da kabul ettiği uluslararası veri toplama misyonunun raporunun da hiçbir bağlayıcılığı, etkisi ve kıymeti harbiyesi olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Yüce Meclisin Haziran 2010’da bu konuda kabul ettiği karar ise AKP Hükûmeti tarafından âdeta yok farz edilmektedir. Bu kararda şu üç husus Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi olarak ortaya konulmuştur: Olayın sorumlularının yargılanarak cezalandırılması, Türkiye'nin İsrail’e karşı millî ve uluslararası yargı yollarına başvurması ve AKP Hükûmetinin İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkileri gözden geçirerek gerekli etkin önlemleri alması. Bugüne kadar bu kararın, bu temel gereklerinden hiç birisi AKP Hükûmetince yerine getirilmemiştir. Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, sadece hamasi nutuklarla, sahte meydan okumalarla ipe un sermişlerdir. İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkileri ciddi biçimde gözden geçirerek etkili önlemler almaktan kaçınmışlar, savunma sanayi iş birliği aynen ve kesintisiz sürmüştür. Sayın Başbakanın, Türkiye'nin uluslararası hukukun verdiği bütün imkânları kullanacağını söylemesine rağmen Türkiye'nin yargı yollarına başvurması Hükûmetin gündeminden çıkmıştır. AKP Hükûmeti bu konuda da ricat etmiştir. Sayın Başbakanın “Kimse Türkiye’yle aşık atmaya, sabrını test etmeye kalkmasın; bunun bedeli çok ağır olur.” dediği, Sayın Bakanın da 11 Eylülümüz olarak nitelendirdiği olayın üzerinden iki yüz üç gün geçtikten sonra karşımızdaki tablo şudur: Özür ve tazminat yoktur, uluslararası bağımsız soruşturma yoktur, sorumluların cezalandırılması yoktur, Türkiye’nin uluslararası yargı yollarına başvurması yoktur. Sadece gemiler ve yolcular serbest bırakılmıştır. Bunun da ötesinde, Hükûmetin son dönemde görüntüyü kurtaracak bir çıkış yolu arayışına girdiği ve İsrail’in kuru bir üzüntü beyanı, teessür ve esef açıklaması ve tazminat konusunun ele alınmasıyla yetinmeye hazır olduğu anlaşılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada inkâr ve tevil götürmeyecek gerçekler bunlardır.

Değerli milletvekilleri, Ermenistan protokolleri konusunda yaşananlar da AKP Hükûmetinin dış politikasının bir iflas tablosu olduğunu tescil eden diğer bir konu olmuştur. Sayın Bakanın Ermeni taleplerini büyük ölçüde karşılayan, Türkiye için her yönüyle temelden sakat olan bu protokolleri imzalaması bizim açımızdan akademik ve siyasi hayatının en büyük gafleti olmuştur. Nitekim protokolleri Anayasa’ya uygunluk açısından denetleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi 18 Ocak 2010 tarihinde açıkladığı kararında protokollerin Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebini, ortak sınırı tanımamasını ve soykırım yalanı kampanyasını etkilemediğini ve Ortak Tarih Komisyonunda onlara göre soykırım gerçeğinin görüşülmeyeceğini açıkça tespit ve tescil etmiştir. Bu arada protokolleri onay için Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk eden Dışişleri Bakanlığımız, bu kararın protokollerin lafzına ve ruhuna aykırı ön koşullar ve kısıtlayıcı hükümler içerdiğini, kararın bu hâliyle protokolleri müzakere gerekçesini ve hedeflenen temel amacı sakatladığını açıklamak durumunda kalmıştır. Ermenistan tarafı 22 Nisan 2010 tarihinde de protokollerin Ermeni Parlamentosunda onay işlemlerini durdurmuştur. AKP Hükûmeti bütün bu gelişmeler karşısında hâlâ protokolleri Meclisten çekmemekte, Erivan’ın peşinde koşmakta ve protokolleri bu hâliyle bir şekilde onaylamak için imkân ve fırsat kollamaktadır. Tüm bu gerçekler ortadayken Dışişleri Bakanlığının Plan ve Bütçe Komisyonunda dağıttığı kitapçıkta şu hayret verici ifadeler yer almıştır: “Her hâl ve kârda söz konusu protokollere ilişkin nihai karar yüce Meclisimiz tarafından alınacaktır.”

Sayın Bakana buradan sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu ne demektir? Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı değişmeyeceğine ve Ermenistan’da onay işlemleri durdurulduğuna göre protokolleri hâlâ neden Meclisten çekmiyorsunuz? “Nihai kararı her hâl ve kârda yüce Meclisimiz verecektir.” diyorsunuz. Yüce Meclis nasıl karar verecektir? Önünüzde iki yol bulunmaktadır: Ya protokolleri Meclisten çekin ya da çekme niyetiniz yoksa onay sürecini başlatın. Meclis çoğunluğu nedeniyle bu konuda belirleyici olacak AKP milletvekilleridir. Bu bakımdan ya konuyu zamana bırakarak 12 Haziran 2011 seçimleri sonrası iktidar olabilirseniz bunları mevcut hâliyle onaylayacağınızı dürüstçe söyleyin ya da protokolleri Genel Kurulun önüne getirin ve AKP milletvekillerine dış politikada onur ve haysiyet imtihanından geçme imkânı verin.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı, Sayın Bakanla Plan ve Bütçe Komisyonundan kalan Ege sorunları, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi tartışmasına değinerek tamamlamak istiyorum.

Bildiğiniz gibi “Kırmızı Kitap” olarak adlandırılan bu gizli belge kısa bir süre önce değiştirilmiştir. Bu süreçte AKP Hükûmetinin yeni vizyonuna uygun olarak belgede devrim niteliğinde köklü değişiklikler yapıldığı basında çarşaf çarşaf tefrika edilmiştir. Bu çerçevede Sayın Bakanın aktif dış politika anlayışı doğrultusunda tehdit değerlendirmelerinin değiştiği, Ege’de karasularının genişletilmesinin savaş sebebi olmaktan çıktığı basına yansımıştır. Sayın Bakan, basına yansıyan bu bilgilerin kaynağı herhâlde bizler değiliz. Bunları basına veren Hükûmettir, Hükûmete yakın çevrelerdir.

Sayın Bakan, bu konuların basına Hükûmet tarafından sorumsuzca sızdırılmasından sonra bunu Meclis çatısı altında size sormamız, kabul edersiniz ki bizim en doğal hakkımızdır. Komisyonda konuyu bu anlayışla gündeme getirmiştim. Buna karşılık Sayın Bakanın verdiği cevap, alışageldiğimiz tarz ve üslubuyla pek bağdaşmamıştır. Sayın Başbakan bize bunların gizli bilgiler olduğunu, madem bunlar gizlidir bununla ilgili yapılacak yorumları konusunda en fazla da bu devlet tecrübesine sahip olan milletvekili ve büyükelçilerin dikkat etmesi gerektiğini söylemiştir.

Sayın Bakan, bu sözlerin herhâlde adresini şaşırdınız. Bunu bize değil, bu bilgileri basına veren Hükûmet kaynaklarına söyleyin. Hükûmetin, bir taraftan bunları basına verip kamuoyu oluştururken diğer yandan “Bu nedir?” diye soran muhalefete devlet sırrı dersi vermeye kalkışması siyasi nezaketsizliğin ötesinde, siyasi riyakârlık sayılacaktır. Sayın Bakan da kabul edeceklerdir ki dış politikada gizlilik ve devlet sırrı konularında bize söz söylemeleri izaha muhtaç bir garabettir.

Sayın Bakan önceki görevlerinde Ege müzakereleri hakkında Sayın Başbakanla yaptığımız görüşmelere Dışişleri memurları dışındaki kişilerin katılmaması konusundaki hassasiyetimize bizzat şahit olmuştur. Bu bakımdan, kendisi açısından bir talihsizlik olan bize verdiği cevabı yadırgadığımı belirtmek ister, yüce Meclisinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölükbaşı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçeleri hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri selamlıyorum.

İçişleri Bakanlığı ülkede kamu düzenini, kamu güvenliğini ve huzuru sağlamakla görevli, mükellef bir bakanlıktır. Bir ülkede atılacak her ileri adımın temelinde güvenlik yatar. Bu açıdan, İçişleri Bakanlığı önemli bir bakanlıktır. Bugün Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı hakkında, aşayişi muhil suçlar hakkında, belediyeler hakkında ve terörle mücadele konusunda bazı şeyler söyleyeceğiz.

Öncelikle, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu görüşülürken, gerek komisyonda gerek Genel Kurulda olumlu eleştirilerimiz oldu. Aynı şeyi tekrar ediyorum: Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu vardır. Bu Kurulun toplantılarının mutat hâle getirilmesi, artı, bu Kurulda alınan kararlar diğer bakanlıkları ilgilendiriyorsa ilgili bakanlıkların bu kararları geciktirmeksizin yerine getirmesi hükmü kanunla yeniden düzenlenmelidir.

İkincisi, yine bu Müsteşarlıkta İstihbaratı Değerlendirme Merkezinde kimlerin yer alacağı kanunda yoktur. İstihbaratı Değerlendirme Merkezi çok önemli bir merkezdir. Bu Merkezin de Genelkurmayın, Emniyet Genel Müdürlüğünün, MİT’in, Jandarmanın ve Sahil Güvenliğin istihbarat başkanlarının yer alacağı bir merkez hâline getirilmesi kanunla düzenlenmelidir.

Belediyeler... Belediyelerle alakalı maalesef çıkarttığınız ve övündüğünüz Belediyeler Kanunu ve Özel İdare Kanunu ile âdeta taşrada yerel iktidarlar oluşturdunuz. Bununla da kalınmadı, bunların akçalı denetimleri Mülkiye Teftiş Heyetinden alındı ve başıboş bırakıldı. Bugün, bütün belediyelerdeki yolsuzlukların temeli belediye şirketleri marifetiyle, gerek gazetelere yansıyanlar gerek bizim bildiklerimiz itibarıyla söylüyorum, tamamen başıboşluk içerisinde. Onun için, bir an evvel bu kanunları, biraz değişiklik yaparak belediyeleri ve şirketlerini de kapsayacak şekilde akçalı denetimin mülkiye müfettişlerine tevdisi mutlaka sağlanmalıdır.

Asayişi muhil suçlarda maalesef artış var. Fuhuş, hırsızlık, cinayet, intihar, darp, yaralama vesaire. Bu artışlar sosyal çürümeyi getirir. Bu alanda polisin performans değerlendirmesi yapılmalıdır ve önleyici kolluğa önem verilmelidir.

Bu arada, Sayın Bakan, polisin askerlik meselesini çözün. Gazetelerde okuduğumuz kadarıyla “Üzerinde çalışılıyor.” deniliyor. “İki ay temel eğitim, toplam beş ay askerlik.” deniliyor. Böyle şey olmaz. Kırk beş gün temel eğitim ve terhis bu işin çözümüdür. Mutlaka bu işin üzerinde durun.

Efendim, esas önemli konumuz, terörle mücadele. Yıllardır söyledik, PKK’nın stratejik hedefleri: Birinci kademede kültürel hakların elde edilmesi, İkinci kademede özerklik, üçüncü kademede federasyon, dördüncü kademede bağımsızlık. Bu stratejik hedefler karşısında iki yol vardır: Ya müzakere ya mücadele. Müzakere yolunu seçersen terör örgütünün stratejik hedeflerini masanın bir köşesine koyarsın, diğer tarafa da Türkiye Cumhuriyeti’nin vazgeçilmezleri olan tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil ve üniter devlet ilkelerini korsun. Böyle bir müzakerenin mümkün olamayacağını söyledik.

Mücadele yolunu seçersen Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak paydalarını ilan edersin. Bu ortak paydada rızaya dayalı birlikte yaşamanın yolunu ararsın. Ortak paydaya itiraz edenlere karşı da bütün imkân ve kabiliyetinle, mücadeleyi zaafa düşürecek her türlü beyanattan kaçınarak mücadele edersin. Maalesef Sayın Hükûmet bu alanda, polis tabiriyle, belki meseleyi aspirin tedavisiyle çözerim düşüncesiyle müzakere yolunu seçmiştir. Bunun ciddi göstergesi de önce “Kürt açılımı”, sonunda “demokratik açılım”, daha sonra da “millî birlik ve kardeşlik açılımı” adını alan ve hâlâ ne olduğu anlaşılamayan, aslında ayrıkçılığa mevzi kazandıran bir açılımdır.

Açılım ilk meyvesini Habur rezaletiyle vermiştir. Habur’da birliğe, bütünlüğe başkaldırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün millî mukaddesleri çiğnenmiştir. Habur girişinin böyle cereyan edeceğini tahmin edememek, Hükûmetin de devletin de aymazlığıdır. Bu aymazlığın esas sebebi de Sayın Hükûmetin kendini aydın ilan eden fakat toplumda hiçbir karşılığı olmayan bazı kişilerin, Soros beslemelerinin, mütareke dönemi iş birlikçi yazarlarının fikrî torunlarının kılavuzluğu ve temayülleridir. Oysa Hükûmetin esas görevi, olacakların ve olmayacakların ciddi analizini yaparak, temayüllerle yönlenmek değil, temayülleri yönlendirmektir.

Açılımın getirdiklerine devam ediyoruz. KCK örgütleniyor. Anayasası var, yürütme ve yargısı var, vergi topluyor. Haziran 2010’da, Diyarbakır’da bölge belediye başkanları ve il genel meclisi üyeleri toplanıyor. Belediyelerin merkezî Hükûmetten tamamen bağımsız hâle getirilmesi için mücadele edilmesi kararı alınıyor. Ağustos 2010’da, Demokratik Toplum Kongresinde demokratik özerklik ilan ediliyor. İşin fiiliyata geçmesi için de belediyelere “eş başkan” adı altında parti komiserleri tayin ediliyor. “Öz savunma gücü” adı altında kolluk görevi görecek milis güçler oluşturuluyor. Kamuda iki dilli bölge yaratmak faaliyeti başlıyor, bu, Meclise kadar taşınıyor. Diyarbakır’da doksan yedi köy ve mezraya Kürtçe tabela asılıyor. Belediye personeline de Kürtçe bilme mecburiyeti getirileceği açıklanıyor. Bütün bu gelişmeler, kendini aydın zanneden ve kendini bu açılımın kılavuzu görenler tarafından “demokrasi ve özgürlük” diye alkışlanıyor. Yine bu gelişmeler karşısında Sayın Hükûmetten ses yok. Kendini suyun akışına bırakmış “Dur bakalım ne olacak?” mantığıyla hareket ediyor.

Bütün bunlar suçtur. Bu suçlar karşısında Hükûmetten ses yok, savcılardan ses yok. Hükûmetin, savcıların harekete geçmesi için illa yumurta mı atmak lazım? Bu açılım, açılımdan sonraki gelişmeler, gelişmeler karşısındaki suskunluk, güneydoğudaki ülkenin birliğine, dirliğine sadakatle bağlı milyonlarca vatandaşın aklını karıştırmıştır. Onları iki arada bir derede bırakmıştır.

Bütün bu gelişmelerden duyduğumuz en büyük endişemiz de Türkler ile Kürtler arasında duygu kaymasının yaratılacağıdır. Duygu kayması nefret tohumları ekmeye başlarsa işi toparlayamayız. Toplumlar arasındaki duygu kayması tarihte hep terör örgütleri, onların siyasi temsilcileri ve iş birlikçiler tarafından yaratılmış ve tahrik edilmiştir. Çok dikkatli olmak zorundayız. Bunun en acı örneği, tarihte Hınçak ve Taşnak Ermeni örgütlerinin ve düşmanla iş birliği yapan iş birlikçi Ermenilerin, Türklerle Ermeniler arasında yarattığı duygu kaymasıdır. Bu gelişmeleri dikkate alarak Sayın Hükûmet tedbir almalıdır.

Diğer taraftan, Hükûmetin bu gelişmelere seyirci tavrından kendilerine güç vehmedenler, demokratik özerklik ilan etmek, öz savunma gücü kurmak, belediyeleri merkezî hükûmetten bağımsız hâle getirmek, kamuda iki dilli bölge yaratmak, hülasa paralel devlet oluşturmak, bu işler için de “başkaldırı” sözünü kullanmak hayır getirmez; kesimler arasındaki zıtlaşmayı artırır, duygu kaymasını hızlandırır, bin yıllık kardeşliğe zarar verir. Kuzey Irak’taki oluşuma bakıp Barzani ve Talabani’ye heveslenerek yola çıkmak yanlıştır. Şimdilik Barzani ve Talabani’nin Sam amcası vardır, bunun nereye kadar devam edeceği de meçhuldür. Maazallah böyle bir gelişmede Türkiye Cumhuriyeti Sam amca falan tanımaz, gereğini yapar. Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkiye’yi coğrafyalara ayırmaya müsaade etmeyiz; çok dilli, çok milletli yapıya müsaade etmeyiz; millî devlet ve üniter yapının tahribatına da müsaade etmeyiz.

Muhterem arkadaşlarım, bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi görüşülürken Sayın Bülent Arınç bir konuşmasında “Sizin bile yarınız Kürtçe bilmiyor, nasıl iletişim kuracaksınız? Mecliste Türkçe konuşmak ihtiyaçtan kaynaklanıyor, eğitim dilinin Türkçe olması da ihtiyaçtan kaynaklanıyor.” diyor. Devleti yönetenler konuştuklarına dikkat etmeli. Eğer “İhtiyaçtan kaynaklanıyor.” diyorsa -ki öyle diyor- bu işin muhatabı kalkar der ki: “O ihtiyacı gidermek Meclis Başkanının görevidir. Herkese kulaklık dağıt, simultane tercüme getir, herkes de anlasın.” Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı bu kürsüde kalkıp “İhtiyaçtan değil, bu kürsüde herkes Türkçe konuşmaya mecburdur.” demek zorunda, zorunda.  (MHP sıralarından alkışlar) Onun için herkes, devleti yönetenler bunlara dikkat etmelidir.

Terörle mücadelede şehit olan askerimize, polisimize, öğretmenimize, bütün kamu görevlilerine Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurulduğu 1845 yılından günümüze kadar emniyet teşkilatımız günün bütün teknik imkânlarıyla ve alanlarında yetişmiş personeliyle hizmet vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Vatandaşın huzuru için, devletin birlik ve bütünlüğü için yüz altmış beş yıldır suç ve suçlu ile mücadele eden emniyet teşkilatımız, bugün ülke genelinde bin üç yüze yakın polis merkezi ve 230 bini aşkın personeliyle halkımızın can, mal ve ırz emniyetini sağlama gayreti içerisindedir ancak AKP hükûmetleriyle birlikte emniyet teşkilatımızın daha kaliteli ve etkin hizmet vermesi için gerekli olan maddi ve fiziki, çevresel ve yasal düzenlemeler bir türlü gerçekleştirilememiştir. Bu konuda vermiş olduğumuz Meclis araştırmalarına ve kanun tekliflerine de hiçbir cevap olmamıştır. Hizmet binaları, lojmanları, özlük hakları, çalışma koşulları gibi problemli alanlarda hâlen bir çözüm ortaya konulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımızın içerisinde bulunduğu sorunlar kurumsal işleyişi etkilemekte, hizmette kalite ve devamlılığı belirlemektedir. Gerek personelin özlük haklarına dair sorunlar gerekse de kurumsal yapılanmaya dair düzenlemeler bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede:

İlk olarak: Polise yalnızca asli görevini yapma imkânı sağlayan düzenlemeler yapılmalı, polis, bina ve kişi koruma ile tebligat işlerinden acilen kurtarılmalıdır.

İkinci olarak: Uluslararası Çalışma Örgütünün standart günlük çalışma süresi günde 8, haftada 40, ayda 160 saattir. Polisimiz ise günde 12, haftada 72, ayda 288 saat çalışmaktadır. Polisimiz, uluslararası çalışma standartlarına göre yüzde 60 fazla çalışma yapmakta ve üzülerek söylüyorum, karşılığını alamamaktadır. Çalışma koşullarındaki yoğunluk ve çalışmanın karşılığını alamama durumu zaman zaman emniyet teşkilatı içerisinde intihar vakalarının yaşanmasına sebep olmaktadır. Polisimizin iyi bir şekilde dinlendirilerek göreve gönderilmesi gerekmektedir.

Üçüncü olarak: Üniversite mezunu polisler yirmi altı-yirmi yedi yaş ortalamaları ile göreve başlamaktadırlar. Görevde yükselme sınavlarına girebilmek için otuz beş yaş sınırı ve altı sene fiilî hizmet süresinin düşürülmesi, polis motivasyonu için şart görünmektedir.

Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaş durumlarında çalışma koşulları ve diğer benzer devlet memurlarıyla karşılaştırıldığında haksızlıklar vardır. Örneğin birinci sınıf mülki idare amiri 4.280, il jandarma alay komutanı 4.134 lira alırken birinci sınıf emniyet müdürü 3.600 lira maaş almaktadır. Diğer bir ifadeyle birinci sınıf emniyet müdürleri, benzer görevde olanlara göre bin lira eksik ücretle çalışmaktadır. Yine birinci sınıf emniyet müdürlerinin 4.500 TL’lik makam göstergesi, 5.800 TL’lik ek gösterge alması gerekmektedir.

Diğer bir konu da polis memurlarıyla ilgilidir. Teşkilat içerisinde üniversite mezunu polis memurlarının yüzde 82’ye ulaştığı Sayın Bakan tarafından övünülerek anlatılmaktadır ancak diğer devlet memurluklarındaki üniversite mezunu çalışanlar 3.600 TL ek göstergeye çıkmaktayken emniyet teşkilatı mensupları maalesef çıkamamaktadır. Bu tür haksızlıkların acilen giderilmesi gerekmektedir.

Beşincisi: Polisimiz emekli olduğunda da maaşında ortalama bin liraya yakın düşüş olmaktadır. Bundan dolayı, yaşları gelen polislerin birçoğu emekli olamamaktadır. Polis maaşının büyük bir bölümü tazminat ve fazla mesailerden oluşmaktadır. Tazminat ve fazla mesai ücretleri emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personelin maaşı yarı yarıya düşmektedir. Polisimizin emekli maaşına yansıyacak düzenlemeler bir an önce yerine getirilmelidir. Bu konuda verdiğimiz kanun teklifinin yüzüne bile bakılmamıştır.

Altıncı olarak: Emniyet teşkilatı mensuplarımızın lojmanlarında niceliksel bir yetersizlik vardır. Lojman yetersizliği ve ekonomik yetersizliklerden dolayı bugün başta büyükşehirlerimiz olmak üzere polislerimiz şehir merkezlerine en az bir ile bir buçuk saat mesafede bulunan yerlerde ve gecekondularda ikamet etmektedir. Polisimizin lojman sorunu da bir an önce çözülmelidir.

Son olarak: Emniyet teşkilatımız, gerek görev alanı gerekse personel sayısıyla ülkemizin çalışma alanı en yoğun kurumlarından biridir. Teşkilatın kurumsal olarak rahat bir çalışma alanına kavuşturulması gerekmektedir. Bu gereklilik, sadece kurumsal bir yenilemeyi değil, toplumsal beklenti ve ihtiyaçları karşılamada da etkinliği getirecek bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede emniyet teşkilatının bugün 230 bini bulan personeliyle Genel Müdürlük çatısı altında örgütlenmesi yeterli değildir. Hâlbuki Emniyet Genel Müdürü, bilindiği gibi İçişleri Bakanlığı Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle atanmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığındaki diğer genel müdürlüklerden farklı bir teşkilatlanma yapısı içerisindedir. Buna göre emniyet teşkilatının müsteşarlık seviyesine getirilmesi gerekmektedir. Bu müsteşarlığa bağlı personel, trafik, asayiş, lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel müdürlükleri kurulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde toplumsal olaylarda polisin rolüyle ilgili olarak siyasal iktidarla polis arasında ilişki gündeme gelmiştir. Polis ve siyasi iktidar ile polis arasında ilişki gündeme gelmiştir. Polis ve siyasal iktidar ilişkileri, yasalarla çizilen sınırlar içerisinde, samimiyete, itimada ve polislik mesleğinin profesyonel niteliklerine saygı gösterilmesine dayandırılmalıdır. Siyasi güç kullanarak polisin görev ve yetki sınırlarının ötesinde polisimize baskı yapılmamalıdır.

Sözlerime burada son verirken, başta bütün şehitlerimiz ve şehit emniyet teşkilatı mensuplarımız olmak üzere, vefat eden bütün emniyet mensuplarımıza Allah’tan rahmet, gazi ve emekli emniyet teşkilatı mensuplarımıza sağlık ve mutluluk dileklerimi belirtirken görevlerini fedakârca yerine getiren emniyet teşkilatı mensuplarına başarılı bir meslek hayatı diliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2011 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize, milletimize ve emniyet teşkilatımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Türk coğrafyasının yüzde 92’sinde güvenliği sağlayan, en sorunlu Irak sınırında şerefli hudut görevi icra eden, Atatürk’ün tanımıyla, yurt, ulus ve cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı kanun ordusu olan şerefli Türk jandarmasının değerli mensuplarını, bir jandarma çocuğu ve bünyesinde görev yapmış olmaktan onur duyduğum Türk jandarmasını saygıyla anıyorum, aziz şehitlerine rahmetler diliyorum.

Mardin Dargeçit’teki şehidimiz, açılımın başlangıcından bu yana 176’ncı şehidimizdi. İşte açılımınız, işte eseriniz!

Diğer yandan, 2682 sayılı Yasa ile kurulan ve 8.333 kilometrelik kara sularımızın bekçisi olan Sahil Güvenlik Komutanlığının leventlerine de en iyi dileklerimi sunuyorum.

Geçtiğimiz günlerde, Sahil Güvenliğin kaldırılıp görevinin Gümrük Muhafazaya verileceğine dair bir haber yayınlamıştı, böyle bir garabete inanmak istemedik, zaten arkası da gelmedi. Ancak iktidarın öyle uygulamalarını yaşadık ki ihtiyatla yaklaşıyoruz, olur ya, Polis Akademisinde çalıştay yapılıp sahil açılımı başlatılabilir.

Aynı şekilde, kara sınırlarında güvenlik için Avrupa Birliği talimatlı bir başka garabet daha var. Özenti ve açılım ürünü hudut güvenlik birimi hudutları mı koruyacak yoksa hudutları PKK ve iş birlikçi aşiretlerin insafına mı bırakacak, merak etmekteyiz. Bu zırva tekrar gündeme gelecek mi, onu da bilmiyoruz.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını, terörle mücadelenin yeni harikası olarak İktidarınızın yedinci yılında kurdunuz. Bu Müsteşarlık kurulalı akıl verme aşiret reislerinden, talimat İmralı canisinden, PKK ile protokol Hükûmetinizden, şehirlerde isyan provaları muhataplarınızdan. Öz savunma güçleri, Yüksekova modelleri, ikili eğitim; bölücü talepler ardı ardına. Önergeyle de sordum Sayın Bakan: Bu gibi talepler karşısında ne yaptınız? Yasal soruşturma, suç duyurunuz var mı? Yoksa Diyarbakır Belediye Başkanının açıktan hakareti gibi sineye mi çekeceksiniz? Yoksa bunlar, katlandığınız mütareke zilletinin maddelerini mi teşkil ediyor?

PKK ile müzakere ve mütareke uygulamalarını siz başlattınız, “Aman bizim referandumun başına bir şey gelmesin, sen eylem yaptırma, dile bizden ne dilersen.” Ardından, “Seneye seçim var, eylem yaptırma, seçimden sonra istediğin gibi yeni Anayasa da yaparız, değiştirilemez ilkeleri de değiştiririz.” Oyun bu. Pazarlık bir kere başladı mı yeni miatlar, yeni şartlar bitmez.

Yaptığınız İmralı pazarlığında şartlardan birisi, hakikatleri araştırma ve uzlaşma komisyonu kurulmasıydı. Siz ne yaptınız? Daha aradan bir ay geçmeden İçişleri Komisyonuna bir yasa tasarısı getirdiniz. Kolluk gözetim komisyonu kuruyorsunuz ama komisyonda kolluk kuvvetlerinin temsilcisi bile yok. İmralı’nın talimatını alladınız pulladınız, adını değiştirdiniz, yutturmaya çalışıyorsunuz.

Düşmanlık teröriste, katile değil; onlarla mücadele edenlere, kendi ordunuza, canını esirgememiş kahramanlara; düşmanlık Tekel işçilerine, üniversite öğrencilerine. Lütfen, öğrencilerin masum tepki kıvılcımını intikam ateşine çevirmeyin, istismar ve provokasyonlara benzin dökmeyin.

Molotofkokteyliyle masum insanları öldürenleri taş atan çocuk yapıp akladınız. Öğrenci tepkilerine, ekmek parası derdindeki Tekel işçilerine neden tahammülünüz yok? Sayenizde Türkiye, demokrasi sıralamasında 167 ülke arasında 89’uncu sıraya indi, hibrit rejim hâline geldi. Sayın Bakan, defalarca sordum, cevap vermekten kaçtınız. Geçen yıl, Kırıkkale’de Şehit Astsubay Serhat Gencer’in mezarı sizin açılımcılarınızca tahrip edildi. 94’te şehit olan Serhat Gencer’in 2009’da işlediği suç, babasının lanet olası açılıma karşı çıkmasıydı. Bir yılı geçti, nerede soruşturma, nerede müfettiş, nerede suçlular? Şehit mezarını tahrip eden açılımcılara neden müsamaha? Bu nasıl Bakanlık? Bu nasıl Müslümanlık?

Sınır ve iç güvenlik karakollarından iki yılda sadece on tanesinin bitirilmesi bir marifet değil, bir utanç vesilesidir, İktidara seçim meydanı hazırlamayı iyi beceren TOKİ için bir yüz karasıdır.

Bir diğer konu, Denizcilik Müsteşarlığı insan kaçakçılığına ve kaçak avlanmaya mâni olmak için yüksek yerlere gözetleme kuleleri kuruyormuş. İzmir’de bunlardan on iki tanesi yapılıyor. İnsan kaçakçılığı ve kaçak avlanmaya Denizcilik Müsteşarlığı bakacaksa İçişleri Bakanlığı neye bakacak?

Jandarma teşkilatında 25 bin uzman jandarma var. Yine defalarca sordum, lise mezunu olmak şartıyla işe alınıp ortaokul mezunu gibi ücret alıyor ve öyle emekli oluyorlar, üstelik yarısından çoğu yüksek tahsil yapmış. Böyle adaletsiz ve sakat bir uygulama başka hangi meslek grubunda var? Yasa değişikliği teklif ettik, haberiniz yok mu?

39 bin polisimizin askerlik sorunu var. Bu sayıya gelinceye kadar aklınız neredeydi? Polislerimiz, ardından doktorlar, ardından öğretmenler… Her meslek mensubunun kendine göre haklı nedenleri var. Apartman güvenlik görevlisi için bile askerlik yapma şartı aranırken vatandaşın ırzını, namusunu, canını, malını emanet ettiğiniz, silah verdiğiniz kişiler askerlik yapmadan nasıl polis yapıldı? Önce bunun cevabını verin. Birikenler için bir çözüm bulunur, bulunmaz, burası ayrı ama polis askerlik yapmasın mantığı yanlış, bu yola girildi mi arkası gelmez, birçok meslek mensubu sıraya girer.

Son olarak, Meclise sevk ettiğiniz ve alt komisyondan geçen silahlanma yasası zırvası. Yivsiz silah yani pompalı tüfek taşıma yaşı on sekize iniyormuş, oldu olacak ilköğretime kadar indirin! İsteyen, beş adet silah edinebilecekmiş her birisi iki yüzer mühimmatıyla birlikte, üstelik ciddi bir sağlık kontrolü olmadan ve güya aklananlar dâhil.

Sayın Bakan, böyle bir tasarıyı uygun görecek son kişi İçişleri Bakanıdır. Yılda 4 bin kişinin ateşli silahla öldürüldüğü bir ülkede siz, asayişten mi sorumlusunuz yoksa vatandaşların birbirini öldürmelerini kolaylaştırmak, teşvik etmekten mi sorumlusunuz? Yani diyorsunuz ki: “AKP Hükûmeti, vatandaşı koruyamıyor, vatandaş silahlanıp kendi kendini korusun.” Bir silah çetesi reisi diyor ki: “Silah kanunu için Mecliste önemli kişilerle lobi yaktık. Çıkarsa 60 bin müşterimiz olur.” Cevap sizin.

Polisimiz şimdiye kadar ihtiyacı olan hangi silah sistemini almak istedi de alamadı, bir örnek gösterin. Ağır silahların kaydı Millî Savunma Bakanlığında tutuluyordu, kaldırılıyor. Ağır silah kaydı bundan sonra AKP Genel Merkezinde mi tutulacak yoksa Deniz Fenerinde mi? Bu tasarıyı lütfen eklemeye, çıkarmaya, düzeltmeye kalkmayın, özür dileyip, yırtıp atın.

Garip teşkilatlanmalar, vatandaşı veya birilerini silahlandırma çabası, masum tepkilere tahammülsüzlük ve uygulandığınız kaba şiddet örnekleri maalesef kafanızın arkasında bir alternatif ordu kurma fikrini göstermekte.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Şandır, ne diyor duyuyor musunuz?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Kafanızın arkasında Deniz Feneri lejyonerleri var veya AKP’nin molla rejim muhafızları kurmak var.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sizin elemanınız, ben şimdi bir şey söylersem rahatsız olursunuz.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sayın Bakan, içişleri bakanlarının, millî savunma bakanlıklarının görev alanlarına girmeye kalktığı, onun yetki ve sorumluluk alanlarına nüfuz etmeye çalıştığı rejimlerin…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ne kadar terbiyesiz bir konuşma yapıyor, görüyorsunuz, kavramları görüyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çıkıp siz de cevap verebilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - …adına ya “faşizm” denir veya “molla rejimi” denir. Siz açılımla berbat ettiğiniz kendi görev alanınızın dışına taşmaya kalkmayın, benzerlerini ve sonlarını tarihten okuyun ve lütfen aklınızı başınıza alın diyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, arkadaşımız eleman değil, bir milletvekili. Sayın Milletvekilimiz görüşlerini ifade ediyor. Terbiyesizce de ifade etmiyor, çıkar, cevap verirsiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Milletvekili ama terbiyeli olması gerekir.

BAŞKAN – Şimdi şahsı adına lehinde söz isteyen Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı nedeniyle özellikle görüşülen kurumlar ama İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.

Hiç şüphesiz, hepimiz yüce duygularla siyaset yapıyoruz, yüksek hedefler doğrultusunda çalışıyoruz ve biliyoruz ki her şeyin temelinde insana hizmet hissi vardır. Onun için devamlı diyoruz ve her zaman söylemeye devam edeceğiz: “Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü.” Bu deyiş, bizim siyaset anlayışımızın temel felsefesidir ve onun için yine diyoruz ki: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

İşte, köklü devlet geleneğimizde çok önemli yeri olan en temel bakanlıklardan birisi durumundaki İçişleri Bakanlığı, vatandaşlarımıza hizmet etmek için, merkez ve bağlı kuruluşları aracılığıyla çalışmaya devam etmektedir. Taşrada, mahallî idarelerimiz, kaymakamlıklar, valilikler; merkezde ise Emniyet Genel Müdürlüğü, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı -ki bu kurum geçen yıl çıkardığımız bir kanunla tesis edilmiştir- Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla bu temel hizmetler yürütülmektedir. Devletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamak, kamu düzeninin ve genel ahlakın korunması, toplumsal asayişin sağlanması, suç işlenmesinin engellenmesi, terör örgütleriyle mücadele, organize suç örgütleriyle mücadele, bu Bakanlığımızın görev alanı içerisindeki önemli vazifelerdendir. Dolayısıyla, çok hassas bir alanda görev icra etmektedir İçişleri Bakanlığı.

Bu hizmetler için 2011 yılına mahsusen ayrılan bütçe, 2 milyar 252 milyon 16 bin Türk lirasıdır. Bu rakama baktığımızda, 2010 yılı rakamlarına göre yüzde 8,5 gibi bir azalma olmakla beraber, bu azalmanın nedeni, daha önce Bakanlık teşkilatı olarak faaliyet gösteren Sivil Savunma Genel Müdürlüğünün kapatılması, bu Genel Müdürlüğün görev ve yetkilerinin Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olan Afet İşleri Başkanlığına devri ile bazı kalemlerin bu bütçede yer almamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum da göz önüne alınarak bu değerler bir önceki yıla göre sabitlendiğinde, Bakanlık bütçesinde reel olarak yüzde 13 artış gerçekleştiği görülür.

Sayın Başkan, pek muhterem milletvekilleri; şüphesiz ve pek tabiidir ki birçok hizmetler gerçekleştirilmiştir ama şöyle kısaca temas edecek olursak:

Terörden doğan zararların karşılanması bu dönemde sağlandı.

Mahallî idareler reformuyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi bu dönemde sağlandı; demokrasi tepeden inmeci bir anlayışla başlamaz çünkü, demokrasi mahallinde başlar.

KÖYDES ve BELDES projeleriyle kırsal kesimin altyapı eksiklikleri ilk kez ciddi anlamda bu dönemde giderildi.

Kimlik Paylaşım Sistemi Projesi bu dönemde uygulamaya konuldu.

Adres Kayıt Sistemi Projesi bu dönemde hayata geçirildi.

e-İçişleri Projesi bu dönemde uygulanıyor.

MERNİS projesi, MOBESE kayıt sisteminin ülkemizin dört bir yanında kimi ilçelere kadar yaygınlaştırılması bu dönemde icraata konuldu.

Bütün bu yapılanlar vatandaşlarımızın devletine olan güvenini tesis etme maksadına mündemiç olduğu gibi, hak ettiği hizmeti görmesi anlamında da gerçekleştirilmiştir. Son bir yıl içerisinde -az önce de ifade ettiğim gibi- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı çıkardığımız bir kanunla kurulmuş, Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklikler yapılmıştır.

Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; cumhuriyet tarihinin en kapsamlı mahallî idareler reformu bizim dönemimizde gerçekleştirilmiş; bu manada KÖYDES ve BELDES projeleriyle kırsal kesimin içme suyu, yol, menfez gibi altyapı hizmetleri büyük ölçüde giderilmiştir. Ülkemiz şu anda Avrupa’nın en güvenli ülkelerinden birisi durumuna gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, en önemlisi, insan hak ve hürriyetleri noktasında, hukukun üstünlüğü kapsamında ve demokrasinin yerleşmesi anlamında bugüne kadar insanımızın refahının önündeki en büyük engel olan, âdeta gizli güçler hâlinde çalışan organize suç örgütleriyle, kim olursa olsunlar yılmadan mücadele edilmiştir. İlk kez, millet iradesi üstünde oyun oynayanlar da dâhil olmak üzere, bu suç şebekeleri bugün hukukun emrettiği çerçevede yargılanmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye'nin 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kahya.

Şimdi söz sırası İçişleri Bakanı Beşir Atalay’da.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün iki önemli bakanlığımızın bütçesini görüyoruz, Dışişleri ve İçişleri bakanlıkları. Doğrusu, şunu hepimiz biliyoruz: Bütçe hakkı yüce Meclisin en önemli haklarından birisidir ve en önemli denetleme fonksiyonlarından birisidir. Onun için, burada söz alan, katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarıma, grup adına söz alan, şahsı adına söz alan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Hazırlık yapan, burada konuşan bütün arkadaşlarımın görüşleri bizim için değerlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ile bağlı kuruluşları olan Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bizim bütçemizin içinde yer alan başlıca kuruluşlardır ve Bakanlığımız, iç güvenlik, trafik, nüfus ve vatandaşlık, mahallî idarelerin hizmetlerinin koordinasyonu ve denetimi, il ve ilçe yönetimleri gibi devletin en temel, en yaygın görev ve sorumluluklarını üstlenmiş, ülkenin her köşesinde geniş bir şekilde örgütlenerek vatandaşlarımıza en iyi hizmeti sunmak için çalışmaktadır.

Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu görevleri, merkezde 6 ana hizmet birimi, 7 danışma ve denetim birimi, 4 yardımcı hizmet birimi ile 4 bağlı kuruluşu, taşrada ise 81 il valiliği ve 892 ilçe kaymakamlığı ve bunlara bağlı alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir.

Bakanlığımızın başta vali ve kaymakamlarımız olmak üzere her kademedeki görevlileri, polis, jandarma ve sahil güvenlik personeli bu görevlerini titizlikle yerine getirmektedir. Bakanlık olarak görevli ve sorumlu olduğumuz bu alanlarda benimsediğimiz hizmet anlayışımız ve son bir yılda yaptığımız çalışmalarla ilgili ben doğrusu biraz yüce heyetinize bilgi sunmak istiyordum ancak burada gündeme getirilen, değerli milletvekillerimizin gündeme getirdiği bazı konular var, onun için mümkün olduğunca onlara öncelik vermiş olacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce -burada üzerinde duruldu- şunu ifade edeyim: Devlet ve Hükûmet olarak demokratik açılım çalışmalarımıza devam ediyoruz. Demokratik açılım süreci yürüyor, millî birlik ve kardeşlik projemiz ciddi, titiz çalışmalarla devam ediyor ve biz bunda kararlıyız. Milletimizin kardeşliği için ve bütünlüğü için, ülkemizin birlik ve bütünlüğü için bu çalışmayı yürütüyoruz.

Devletimiz, bütün vatandaşlarına daha fazla sahip çıkmaya çalışıyor. Zamanında görülen, gösterilen bazı ihmalleri bugün kapatmaya çalışıyoruz ve mağduriyet duygusu içinde hiçbir vatandaşımız kalsın istemiyoruz. Bütün vatandaşlarımızın devletine güveni artsın, devletine  sadakati, bağlılığı artsın ve ülkemiz büyük bir Türkiye olarak yoluna devam etsin. Bu projeyi bunun için yürütüyoruz ve bunun için tabular bugün kalktı. Bunun için sorunların hepsi konuşuluyor. Türkiye açık bir toplum, her şey daha rahat konuşuluyor ve konuşulacak. Türkiye, bu prangadan inşallah kurtulacak. Türkiye, bu prangalardan kurtularak daha büyük Türkiye olacak.

ŞENOL BAL (İzmir) – İnanıyor musunuz buna?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – AK PARTİ bunun için çalışıyor ve şuna yürekten inanıyoruz: Bütünlüğümüz bununla pekişecek. Türkiye, bununla esas bütünlüğünü sağlayacak ve biz tabii, özgürlüklerden korkmuyoruz.

AK PARTİ iktidar olduğu günden bugüne demokrasiyi güçlendirmek ve özgürlük alanlarını artırmak için çalışıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Demokrasiyi yok ettiniz Sayın Bakan.

 İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada, güçlü, büyük Türkiye ve bunun için muhalefetten de biz katkı istiyoruz, bu sorunları çözmek için katkı istiyoruz. Bu sorunları çözmek için katkı istiyoruz muhalefet partilerimizden açık yürekle ve her şeyi paylaşmak istiyoruz. Her ülkede bu büyük sorunlar iktidar ve muhalefetiyle paylaşarak çözülmüştür.

AHMET BUKAN (Çankırı) – İçeriğini anlayalım ki katkı verelim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onun için de Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanının son kurultaydaki bu konudaki konuşmasını önemli görüyoruz ve bu konuda ileride daha fazla yardımlaşacağımızın işaretini gördük.

ŞENOL BAL (İzmir) – Hayırlı olsun, hayırlı olsun!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, bunları da açıkça burada söylemek istiyorum.

Tabii, bu süreç yürüyor. Yeter ki provoke edilmesin, yeter ki bunlardan nemalanan birileri, terörden fayda uman, terörün devam etmesinden fayda uman birileri engellemesin. Bu süreç, inşallah, büyük bir titizlikle yürütülüyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onlar kim Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, bunun içinde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Medet umanlar kim?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunun içinde tabii bazı konular var ki onlara pratik olarak değineceğim. Yer isimleriyle ilgili Sayın Yaman ifade etti. Tekrar burada yüce heyetinize bilgi olarak sunuyorum: Ülkemizin her köşesinde otuz altı bin köyümüz var. Köylerimizin hepsiyle ilgili ve beldelerimizle ilgili, orada yaşayan vatandaşlarımız, köyünün isminin A değil de B olmasını istiyorsa kaymakamlığa başvuruyor, orada küçük bir referandum yapılıyor, köyün nüfusunun yüzde 50’sinden fazlası eğer köyünün isminin değişmesini istiyorsa bu İçişleri Bakanlığına yazılıyor ve biz de değiştiriyoruz. Bu, yasalarımızda yürüyen bir sistemdir ve bugüne kadar köyde köyünün ismini değiştirmek isteyen köylüler olmuş da -böyle yüzde 50’den fazla- bizim de buna “Olumsuz” dediğimiz bir  tane yoktur ve bu, İçişleri Bakanlığının yetkisindedir. Bunu bir defa daha burada ifade ediyorum.

Tabii, burada, bir sayın sözcümüz “Ne olduğu anlaşılamayan millî birlik, kardeşlik projesi.” diye ifade etti ama ne olduğu anlaşılamayan, buna rağmen de kendilerince içi doldurulan bir şey oluyor. Bir sürü suçlamalarda bulundu. İşte, “Hükûmetten ses yok.” dedi. Bizce yürüttüğümüz sürecin her boyutu açık ve hızla Türkiye bu konuda -inşallah- mesafe alıyor. Devletimizin bütün kademeleri çalışıyor. Vatandaşımızın aklı çok karışık değil aslında, vatandaşımız çözüme doğru giden yoldan umutlu. Ben dün de, hafta sonu da Başbakanımızla Muş’ta, Bitlis’teydim. Biz oralarda da gördük. Efendim, ülkemizin her köşesinde vatandaş bir umut içinde. Artık terör olmasın, artık ülkemiz barış içinde, kardeşlik içinde yoluna devam etsin, insanlar bunu istiyor. Yeter ki kin ve nefret duygularıyla, etnik politika yaparak birileri bunu engellemesin.

Bizim üniter yapımız -bakın, buna inanın- böyle sağlanacaktır, böyle güçlenecektir. Yani bu sorunlar bittiğinde, Türkiye'nin bütünlüğü, kardeşliği daha artacaktır. Eğer çözülmezse, gelecekte Türkiye bunları daha zor çözecek veya daha büyük sorunlarla karşılaşacaktır. Yüce Mecliste bunu ben özellikle, burada, tekrar arz etmek istiyorum.

Şundan emin olun, vatandaşlarımız bunu biliyor: AK PARTİ ve AK PARTİ Hükûmeti ülkemizde birliğin, bütünlüğün çimentosudur, garantisidir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Vay be! Çimentoya bak, bozulmuş çimento.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz bölgesel siyaset yapmıyoruz, biz etnik siyaset yapmıyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Ayıp ya, ayıp valla! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ayrımcılık yapıyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz ülkemizin her köşesindeki bütün vatandaşlarımızı kucaklıyoruz ve hepsini birbirine çimentoyla bağlamak istiyoruz. Bozulan duyguları tamir etmek istiyoruz, restore etmek istiyoruz, ihmalleri kapatmak istiyoruz. Bundan emin olun.

Şimdi, tabii, enteresan şeyler, yani ben burada, bu konularda bazen grupların kendi içindeki konuşmalarda da…

Diğer konulara geçiyorum. Entegre sınır yönetimiyle ilgili, bir sayın hatip burada, tabii, ben o hatibin üslubunu burada kullanamam, o üslubu kendisine aittir ama düşünce olarak hiç çalışmayan, hiç bilmeyen, ön yargılı, hiç anlamayan, söyledikleri hiçbir konuyu anlamamış bir konuşmacı burada çıkmış, yüzü sapsarı hiddetten, kin ve nefretle konuşma yapıyor. Bakın burada biz bütçe görüşüyoruz. Entegre sınır sistemi Türkiye’de kurulacaktır. Bütün AB dokümanlarında, müktesebatında bu vardır. Bütün Avrupa Birliği ülkeleri sivil bir, polisten de askerden de farklı sınır güvenliği kurmuştur ve biz de yirmi dördüncü faslın açılma şartı olarak bunu kurmak durumundayız ve biz çalışıyoruz şu anda. Entegre sınır yönetimi kurulacaktır. Polisten ayrı, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, yaklaşık 50 bin mevcudu olan ve tek uzmanlık alanı sınır olan bir teşkilat kurulacaktır. Bugün polis akademisinde bölümünü açtık, bu sene, önümüzdeki sene polis meslek yüksekokulunu açıyoruz. Tek burada verilecek eğitim sınır güvenliğidir yani o konuda uzman insanlar ömür boyu sınır güvenliğiyle ilgili konularla uğraşacaktır. Bunu da burada ifade edeyim.

Ayrıca kolluk gözetim mekanizması. Bakın yani hiç bilinmeyen bir konu. Kolluk gözetim mekanizması İçişleri Komisyonundan daha geçen hafta geçti. Bu hatibin bağlı olduğu gruptan -ki grup adına konuşuyor- başka bir konuşmacımız, orada şeyde üyedir, o partimizin üyeleri vardır İçişleri Komisyonunda ve çok onayladılar, memnun oldular. Şimdi kolluk gözetim mekanizmasını bile terörle irtibatlayan bir mantık, hiç bilmeyen, çalışmayan. Kolluk gözetim mekanizması, vatandaşın, güvenlik güçlerinden, eğer yanlış tutumlar olursa vatandaşın şikâyet edeceği bir mekanizmadır ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarının başkanlığındadır.

Bunları burada niye ifade ediyorum? Çelişkili... Bir sayın sözcü çıkıyor, Sayın Aksoy sağ olsun, çok memnun oldum “Polisin askerliğini bir an önce Meclise getirin, kırk beş gün yeter. Polis uzun askerlik yapmasın.” diyor. Başka bir sözcü, aynı partinin, grubun sözcüsü çıkıyor “Polis niye askerlik yapmayacakmış?” diyor. Şimdi, bunları tabii anlamakta zorluk çekiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz anlayamazsınız zaten, anlamak istemiyorsunuz. Farklı bir şey söylemediler Sayın Bakan, aynı şeyi söylediler.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Evet, silah yasası, bakın, şimdi değineceğim. İnanın burada arkadaşlarım için ben üzüldüm. Silah yasası, İçişleri Bakanlığının değil, bakın, Hükûmetin bir tasarısıdır, tasarı Meclistedir. İnsaf için şu tasarıyı alıp bunun içinde ne var diye bir bakılsın. Bu -bunu istemek- bizim hakkımız değil mi arkadaşlar? Silah yasası, bakın, bu silah yasasında “On sekiz yaş düşürülüyor.” deniyor. Değerli arkadaşlar, bizim tasarımızda, av tüfekleri için bile mevcut durumda on sekiz yaş, biz tasarımızda bunu yirmi bir yaşa yükseltmeyi teklif ettik Hükûmet olarak. Yani bir açın, insafla, mevcut uygulamada ne var, Meclise gelen tasarıda ne var?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Silah niçin kullanılır Sayın Bakan, otomobil mi bu? İçişleri Bakanlığı silah yapımcısı, dağıtıcısı değil ki.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunun bugün çıkması da söz konusu değil, bu tasarı iki yıl önce Meclise gönderilmiş ve –vakit çok az, onun için- bakın, burada havalı tüfekler tasarı içine alınıyor. Şu anda havalı tüfeklere ruhsat getiriyoruz. Şu anda Türkiye’de silah ruhsatının sayısı yoktur, sınırsız, bir insan isterse 10 tane bile ruhsat alır, bir başıboşluk var. Biz bunu en fazla 5’le sınırlıyoruz. Bizim burada getirdiğimiz, Avrupa Birliği standardını getirmek ve bugün başıboş olan silahlandırmayı azaltmak.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sekiz yıldır ne yaptınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şu anda daha bu komisyonda, alt komisyonda. Sanki birileri de çıkıyor “Teksas yasası” diye… Cahil bir muhabir -geçen gün baktım- bir program yapıyor, “Teksas yasası” diye. Hiçbir unsuru doğru değil, inanın hiçbir unsuru doğru değil. Biz, pompalı tüfekleri bile ruhsat içine alıyoruz arkadaşlar, havai fişeklere bile sınır getiriyoruz. Yani bunların da tabii bilinmesini istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki, gündüz havai fişek atılacak değil mi artık? Kızılay’da gündüz havai fişek atılacak mı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunun dışında, değerli arkadaşlar, şunları da ifade etmek istiyorum: Sayın Yalçınkaya burada şöyle şeyler ifade ediyor, özgürlükler, vesaireyle ilgili. Şimdi, bakın -son beş dakikam- öğrencimiz de kıymetli, polisimiz de kıymetli, bütün güvenlik güçlerimiz de kıymetli ve Türkiye çok çağdaş bir gösteri ve yürüyüş kanununa ve sistemine sahip.

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Öğrenciler polisi dövdü.” dedin ya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve bizim en önemli hedefimiz Hükûmette, özgürlükleri artırmak.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Senin özgürlük anlayışın bu mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bizler özgürlükler mücadelesi vererek buralara geldik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Öğrenciliğimizden beri bu alanları genişletmek için hep uğraştık Başbakanımızdan başlayarak hepimiz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Özgürlükler ne durumda?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, ben bilgi vereyim. (CHP sıralarından gürültüler)

Keşke getirip o olayları ekranda ben sizlere seyrettirsem. Ben İstanbul’da oturdum bütün polis yöneticileriyle “Bu böyle olmamalıydı, şöyle olmalıydı” alternatifini, hepsini çalıştık biz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz hastaneye biber gazı sıktınız, ne anlarsınız özgürlükten!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, o gün altı grup var. Değerli milletvekilleri, altı grup altı farklı yerden, öğrenciler... Bunların dört tanesi geliyor basın açıklaması yapıyor ve gidiyorlar. Onlara tek söylenen şu, polisin söylediği: “Lütfen trafiği aksatmayın, çevreye de zarar vermeyin. Gelin, istediğiniz açıklamayı yapın, dağılın.” Dört grup böyle ama iki grup dağılmıyor “İlla biz oraya gideceğiz, toplantının olduğu yere.”

AHMET BUKAN (Çankırı) – Hani özgürlük?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Polis orada bir fiziki engel oluşturuyor ama bakın, değerli arkadaşlar, gözümle gördüm ve yani yanlış bir beyanı hiçbir manada söylemeyiz biz, bulunmayız, kimseyi aldatmayız. İlk, polise bayrakların sopalarıyla saldırı öğrenciden geliyor.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Gebze’de ne oldu?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Otobüsleri şehre sokmadınız Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın arkadaşlar, eğer öğrenciye o polis orada müdahale etmeseydi sizler derdiniz ki: “Polis görevini niye yapmadı?” Yoksa o özgürlükleri biz savunuyoruz. Bütün öğrencilerimiz istediği yerde düşüncesini açıklar ama sopalarla polise saldırarak falan düşünce açıklanmaz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya siz böyle derseniz o polisin önünü alamazsınız Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, bunu ben…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ böyle söylüyorsun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sonra, bakın, burada gündeme getiriliyor hamile kız falan. Bütün detayı saniye saniye… Bu kız öğrenci değil; tamam, olmayabilir; polise sopasıyla vuran o. Doktordan rapor var, orada bu kızımıza hiçbir darp, hiçbir vurma olmamış.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye düşürdü o zaman çocuğunu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, ben diğer boyutlarını konuşmuyorum, çok özel bir alanıdır kızımızın ama yani polisin burada yaptığı bir şey yok.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Soruşturma açtınız mı soruşturma?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bundan emin olun, bu çok istismar ediliyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – En güzel istismarı yapıyorsun şimdi, en güzel istismarı yapıyorsun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Değerli arkadaşlarımız, biz, bu konuda, emin olun...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O kız çocuğu senin çocuğun olsaydı aynı lafları söyler miydin Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - ...sonuna kadar açığız.

Kayseri’yle ilgili, bakın, burada ifade ettiler. Ben size bir iki rakam vereceğim. Bizim en önemli misyonumuzdan birisi açıklık, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele. [CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)] Bakın, ben size rakamlar vereyim. Ben 2004...

AHMET BUKAN (Çankırı) - Belediyelerinizin hepsinde yolsuzluk var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sağına soluna bak, sağına soluna, yolsuzlukları araştırıyorsan sağına soluna bak, Başbakana bak.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Harun geldiniz, Karun gidiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bakın, 2004-2010 yılları arasında 55 belediye  başkanını  görevden  almışız.  Bunların AK PARTİ’li 21, CHP 9, DYP 8, MHP 5 ve bağımsız 2.

Şimdi, soruşturma olarak son bir yıl içinde 295 soruşturma izni vermişim ben Bakanlık olarak belediye başkanlarıyla ilgili ve bunların içinden 138’i AK PARTİ’li belediye başkanıyla ilgili, 72’si CHP’li belediye, 31’i MHP’li, 13’ü BDP’li ve bağımsız vesaire...

AYLA AKAT ATA (Batman) – BDP’lilerin yolsuzlukla ilgisi olmadığını söyleyin Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bakın, biz bu konularda kimsenin gözünün yaşına bakmayız ama bakın...

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Paçadan akıyor paçadan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - ...Kayseri’yle ilgili her şey bizim web sitemizde de var. Biz, haksızlığa karşı da çıkarız, haksız yere iftiraya uğrayanı da savunuruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Belediye başkanını savunmak sana düşmez Sayın Bakan, sen İçişleri Bakanısın.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Haksız yere iftiraya uğrayan belediye başkanını savunmak da bizim görevimiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen adaleti çalıştır, belediye başkanını savunmak sana düşmez.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Biz bu konularda hiç ayrım yapmayız, bundan emin olun. Ve dolayısıyla burada Cumhuriyet Halk Partisi zor bir adım attı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye zorunuza gitti?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Hiç çalışmadan -yani “aymazlık” diye onun için dedim, bu hakaret falan değil- yani işini iyi yapmayan, tembellik; evrak çalışmamış, dosya çalışmamış, bir tane milletvekili, birisi, üç beş tane uydurma evrak getirmiş, onunla çıkıyor Genel Başkan, en önemli bütçe görüşmesinde burada kırmızı dosyalarla falan gelerek bunu ifade ediyor ve bunun altı boş çıkıyor, bütün mesele bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu evraklar uydurma değil Sayın Bakan. Savcının, mahkemenin evrakları uydurma evrak değil. Sen Bakansın “uydurma evrak” diyorsun. Bu CHP’nin evrakı değil, mahkemenin evrakı, savcının evrakı.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, bizim dönemimizin en önemli simgesi, güvenlikte, çetelerle mücadeledir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Savcının evrakı, “uydurma evrak” diyorsun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …çetelerle, mafyayla, organize suç örgütleriyle mücadeledir.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Doğru, İstanbul belli; hangi çeteler olduğu İstanbul’da belli.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bugün ortalıkta gezen mafya görüntüleri yoktur, çete yoktur.

AHMET BUKAN (Çankırı) – İstanbul’un her tarafı mafya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, Türkiye'nin her tarafına kamu görevlileri de olan pek çok kişi ya sağlık alanında ya başka alanda gözaltına alınmıştır, tutuklanmıştır. Biz bunlarda acımayız arkadaşlar. Bunu bilin.

AHMET BUKAN (Çankırı) – AKP’nin olduğu her yerde çete var, her yerde!

 İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben bütçemize gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ediyorum. Hepinizi en derin saygılarla selamlıyorum. Sağ olun. Yeni yılınızı da bu vesileyle kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Genel Başkanımızı ve partimizi kastederek “uydurma evrak” dedi, aşağılayıcı ifadelerde bulundu. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye…

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Bir saniye sayın milletvekilleri…

Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, bir hususun altını çizmek isterim. Sayın Bakanım “Yolsuzlukla mücadelede önemli mesafeler kat ettik.” dedikten sonra BDP’li belediye başkanları hakkında da soruşturma açıldığını ifade ettiler.

BAŞKAN – Her parti için söyledi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Hiçbir belediye başkanımız hakkında yolsuzlukla mücadeleden dolayı dava açılmamıştır, soruşturma açılmamıştır ama belediye başkanlarımızın düşünceyi ifade noktasında haklarında açılan davalar da vardır.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – “Soruşturma” dedim, “yolsuzluk” demedim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – 3 belediye başkanımız cezaevine alınmıştır, 2’si şu an cezaevindedir, 1’inin de belediye başkanlığının düşürülmesi için kendisine fezleke gitmiştir. Yolsuzlukla mücadele noktasında, yolsuzlukla ilgili herhangi bir soruşturma ya da hazırlanan bir fezlekenin konusu değildir BDP’li belediye başkanları.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bana da söz hakkı verir misiniz?

BAŞKAN – Sayın İnce, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika söz veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yani bütün Türkiye'nin gözünün önünde olan bir olaya “Polis öğrencileri değil öğrenciler polisi dövdü.” diyen bir İçişleri Bakanından zaten bunu beklerdim. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, “uydurma evrak” diyor, orada Kayseri Vali Yardımcısının imzası var. Bakın, bunları çözmenin yolu var, çok basit. Sayın Bakan, çok basit. Şimdi, yarın getirirsiniz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasını bu Meclise getirirsiniz, biz “evet” oyu veririz, siz ne yaparsınız bilmem. Bunu yaparız. Yüreğiniz varsa, gelip bunu yaparsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, daha geçen gün, geçen hafta, geçen dönem, 22’nci Dönemde Kocaeli Milletvekilimize komisyonlar kurdunuz. Üç buçuk yıldır milletvekili değil bu arkadaşımız. Geçen hafta aklandı mahkemede, onun dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri “evet” dedik, siz “hayır” dediniz. Önce suçladınız, hakkında komisyonlar kurdunuz, sonra dokunulmazlığını kaldırmadınız!

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Kayseri Belediye Başkanının dokunulmazlığı mı var?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Aynı şeyi burada yapıyorsunuz. Yani diyor ki Sayın Bakan “Şu kadar AKP’li belediyeye…” Siz oraya gönderdiğiniz müfettişleri, onları aklamaya göndermişsinizdir, aklamaya! Siz zaten… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Öyle!

Partinizin kısaltılmışını “AK PARTİ” yapmayın, “Aklayan Parti” yapın. Aslında biz size şimdiye kadar “AKP” diyorduk, şimdiden sonra size “AK PARTİ” diyebiliriz, çünkü aklıyorsunuz kendinizi. Çıkardığınız yasalarla aklıyorsunuz, görevi kötüye kullanmanın cezasını düşürüyorsunuz; işte, belediye başkanlarınızı aklıyorsunuz. Neler yapmadınız ki daha!

AHMET YENİ (Samsun) – Millet cevabını verecek!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz ne kadar kendinizi aklamaya çalışırsanız çalışın, Mecliste, komisyonda bekleyen dosya sayısı belli. 724 tane dosya var. İçlerinde CHP’liler de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hadi gelin, hepsini birden kaldıralım dokunulmazlıkları. Bu yürek yoksa, bu cesaret yoksa boşuna konuşuyorsunuz siz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Başkanım, bir dakikalık…

BAŞKAN – Sayın Bakan, sadece bir dakika.

Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, konuşmasında bilerek yalan söylediğine veya yanılttığına ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bir dakika sadece.

Sayın Grup Başkan Vekili ya bilerek yalan söylüyor veya yanıltıyor.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, ayıp ya! Sen nasıl bakansın ya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Rüşvetle ilgili iddia olursa sayın milletvekilleri, idareden falan izin alınmaz, savcılık işlemi yapar. Zaten Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı da bize gönderdiğini rüşvet suçlamasıyla göndermiyor, sadece görevi ihmal ve kötüye kullanmayla ilgili İçişleri Bakanlığının teftişi söz konusu, yoksa diğer kısmını, rüşvet iddiasını Cumhuriyet Başsavcılığı Kayseri’de araştırmıştır, dokuz ay sürmüştür, yaklaşık 50 kişiyi dinlemiştir ve ondan sonra da takipsizlik kararı vermiştir.

Bilgilerinize arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, Sayın Bakan bana “Yalancı” dedi. Ya düzeltme yapsın ya da ben cevap vereyim. (AK PARTİ sıralarından “Doğru söyledi.” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye…

Sayın İnce, yerinizden bir dakika süre vereceğim.

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, kendisini yalancılıkla itham eden sözlerine ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bir bakan konuşurken üslubuna dikkat edecek, hele bu bakan İçişleri Bakanıysa. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Açık açık benim yalan söylediğimi söyledi. Ben siyaseten hiç yalan söylemedim, hiç. Ama Atatürk Orman Çiftliğinde gece görüşüp sonra bu görüşme meydana çıktı diye oradaki gariban güvenlik görevlisini işten atan Bakanın söyledikleri beni hiç ilgilendirmiyor. O çocukları işinden ettiniz, ekmeğinden ettiniz. Neyi konuşuyorsunuz siz!

Öğrencileri savunmak yerine onları coplayan polisleri savunuyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Söz istiyorum. Yalan söylüyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kim yalan söylüyor?

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen yalan söylüyorsun! Sen yalan söylüyorsun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yalan söylüyorsun!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen yalan söylüyorsun. Yalancı sensin!

BAŞKAN – Sayın İnce…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Senden bakan olmaz, kalk o koltuktan! Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yalan söylüyorsun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Oturduğun makamın ağırlığını bil.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yalancı sensin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yaşından başından da utanmıyorsun. Ayıptır ya! Senden bakan olur mu!      

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bize bakan lazım değil, gören lazım, gören. Sen ancak bakan olursun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Neredeyse tabanca çekeceksin millete! Senden bakan olur mu!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen….

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, hiç doğru olmayan bir şey söyledi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen… Sayın Şandır’a bir söz vereyim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Emrindeki polislerle saldıracağını mı zannediyorsun CHP milletvekillerine! Ne zannediyorsun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp be! Senden bakan olmaz!

MUHARREM İNCE (Yalova) – İstersen polisleri bizim üstümüze gönder!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Getir şimdi, getir polisleri!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                              

Kapanma Saati: 15.37

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Şimdi, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na söz vereceğim, ancak Sayın Şandır’ın bir talebi var.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, İçişleri Bakanı grubumuza ait 2 milletvekili arasındaki farklı konuşmaya işaret etti. Bir farklılık olmadığını ifade etmek istiyorum müsaade ederseniz buradan ya da…

BAŞKAN – Yerinizden Sayın Şandır; bir dakika…

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, MHP Grubu adına konuşan iki milletvekilinin farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, öncelikle teşekkür ediyorum.

Sayın İçişleri Bakanı bizim 2 konuşmacımız arasında polislerin askerlik sorununun çözümü konusunda bir çelişki olduğunu, bir zıtlık olduğunu ifade etti. Anlaşılıyor ki Sayın İçişleri Bakanı bizim konuşmacılarımızı doğru değerlendirmemiş, iyi dinlememiş.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türk polisinin askerlik sorununun çözülmesini istiyoruz. Hatta daha pratik, Sayın Bekir Aksoy’un ifadesiyle, daha kısaltılmış bir sürede bu askerlik sorununun çözülmesini talep ediyoruz. Diğer hatip arkadaşımız Kamil Sipahi Bey’in de polislerin askerlik sorununun çözülmemesi yönünde bir fikri olmamıştır. Bunun tutanaklara geçmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

M. NURİ YAMAN (Muş) -  Sayın Başkan 60’a dörde göre bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Bakan ismimi verip ona göre…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman.

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesi için referandum yapılması gerektiği hakkındaki sözlerine ilişkin açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, konuşmamda belirttiğim, İçişleri Bakanlığının hizmet alanıyla ilgili, Türkiye'nin yüzölçümüne ilişkin rakamda bir dil sürçmesini düzeltmek istiyorum. Buradaki miktar 759.452 kilometre kare olması gerekirken yanlışlıkla 759.492 kilometre kare olarak söylenmiştir. Bunu düzeltmek istiyorum.

İkincisi: Sayın Bakanım, bu yer isimlerinin verilmesi konusunda 5442 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesinin (Ç) ve (D) bentlerini gerekçe göstererek bu onayın verilmesi için referandumu önerdi. Bende Sayın Bakanıma soruyorum: Siz zaman zaman, ta 1970’lere, 1978’lere ve 1980’lere kadar bu işleri yaparken bu halka sordunuz mu ki, referandum yaptınız mı ki şimdi bu halktan, referandum yapılmasını istiyoruz? Bu nedenle bu isimlerin tekrar iadesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın 2011 mali yılı bütçe tasarısının yüce Meclisin onayına sunulması vesilesiyle huzurunuzda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün akşam bir kalp ameliyatı geçiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’na Cenabıhak’tan acil şifalar diliyorum ve Kıbrıs Türk toplumuna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bu vesileyle de bir kez daha yüce Meclisin huzurunda Cumhurbaşkanımıza sağlık dileklerimizi iletmek istiyorum.

Bütçe görüşmeleri, aslında yıllık bir muhasebe yapabilmek açısından gerçekten büyük bir imkân sağlıyor. Bu vesileyle ben de 2010 yılı içinde uluslararası konjonktürde yaşadığımız değişimler ve Türk dış politikasının bu değişimlere verdiği tepkiler ve Türk dış politikasının stratejik hedefleri doğrultusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Süre sınırlaması dolayısıyla aslında çok daha kapsamlı bir değerlendirmemizi bir kitapçık hâlinde sizlere biraz sonra sunacağız. Bu nedenle, detaylara girmeksizin genel perspektifle ilgili sunuşumu takdim etmek istiyorum.

Uluslararası sistem çok yoğun bir dönüşüm süreci geçiriyor, klasik, jeostratejik dengeler sarsılıyor, küreselleşmenin getirdiği imkânlarla uluslararası ekonomik, politik, güç dengeleri yeniden şekilleniyor; daha önce gündemde olmayan çevre gibi, iklim değişikliği gibi, enerji stratejilerinin küreselleşmesi gibi konular gündemimize giriyor. Bu derece yoğun bir dönüşüm yaşayan, uluslararası konjonktürde bu dönüşümün dinamiklerini anlayan, ivme kazanan bu tarih akışının ritmini tutabilen ülkeler önümüzdeki on yıllarda uluslararası ilişkileri yönlendiren ülkeler olacaklar, aksine statik yaklaşımlarla alışılagelmiş tepkiler verenler, defansif tepkilerle, savunmacı tepkilerle bulundukları statükoyu korumaya çalışanlar ise bu tarihî akışının dışında kalacaklar. Bu nedenledir ki takip ettiğimiz dış politika vizyoner, ilkeli ve etkin bir dış politika olmak zorunda. Bu bir tercih meselesi değil, bir zarurettir. Hangi Hükûmet olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ni gelecek on yıllara taşımak için vizyoner, ilkeli ve etkili bir dış politika geliştirmek zorunda. Bu açıdan bakıldığında sekiz yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde üç temel hedefi gerçekleştirmeye çalıştık.

Birincisi: Bu küresel dönüşümün, uluslararası sistemik dönüşümün ritmini yakalamak ve bu ritimde etkili olabilmek için küresel forumlardaki, küresel örgütlerdeki etkili gücümüzü artırmak.

İkincisi: Soğuk savaş döneminden devraldığımız stratejik yönelişlerimizi, stratejik ittifaklarımızı, bağlantılarımızı güçlendirmek, tahkim etmek.

Üçüncüsü de: Bölgesel alanlarda, komşu havzalarda yönlendirici, barış kurucu, barışı, istikrarı, refahı temin edici bir rol üstlenmek.

Birinci hedef açısından bakıldığında, 2010 yılında çok ciddi mesafeler aldık. Her şeyden önce, küresel alanda en önemli uluslararası organ olan Birleşmiş Milletler sisteminde son bir yıl içinde çok etkin bir dış politika takip ettik. Bu ayın sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğimiz bitmiş olacak. Ancak, iki yıl içinde öylesine etkin bir üyelik süreci yürüttük ki, son Birleşmiş Milletler Irak özel toplantısına katıldığımda birçok muhatabım Türkiye'nin tekrar ne zaman aday olacağını sordu. Çünkü iki yıl içinde 2 dışişleri bakanları, 1 cumhurbaşkanları zirvesi yaptık. Barış koruma misyonu konusunda, terörizmle mücadele konusunda özel oturumlar tertip ettik. Terörizmle mücadele komisyon başkanlığı yaptık. Birleşmiş Milletler adına Afganistan’da lider ülke konumu üstlendik. Kongo, Kore, Somali konularında komite başkanlıkları ve uluslararası toplantılarda ev sahiplikleri yaptık. Bu son derece etkin politika dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, önümüzdeki on yıl içinde, on yılı geçmemek şartıyla, tekrar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine aday olmaya kararlıyız.

Bu çerçevede, bu etkinliğimizin bir devamı mahiyetinde, inşallah, önümüzdeki mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan sonra en kapsamlı Birleşmiş Milletler faaliyeti olan En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’na ev sahipliği yapacağız, 13-14 Mayısta. Buraya 192 ülkeden temsilci katılacak ve 50 ülkeyi kapsayan En Az Gelişmiş Ülkeler Grubunun on yıllık dönem başkanlığını da üstlenmiş olacağız. Onlar adına, uluslararası sistemin vicdanı, uluslararası eşitsizliklere karşı bu eşitsizliklerle mücadelenin bayraktarlığı rolünü Türkiye üstlenecek. Artık sadece doğu ile batı arasında değil, kuzey ile güney arasındaki bütün gerilimlerde de etkin bir dış politika takip etmeye devam edeceğiz. Medeniyetler ittifakıyla kültürler arasındaki gerilimi azaltırken en az gelişmiş ülkeler konusunda aldığımız inisiyatifle de ekonomik gerilimleri sona erdirmeye çalışacağız. Bir anlamda uluslararası sistemin vicdanı olma rolümüzü sürdüreceğiz.

Benzer şekilde, Finlandiya’yla birlikte arabuluculuk girişimini başlattık ve uluslararası bir arabulucular grubu oluşturuyoruz. Nükleer silahsızlanma konusunda da Türkiye, Japonya, Avustralya ve Almanya’yla birlikte yeni bir inisiyatif başlattı. Bu bağlamda, P5+1 ile İran arasındaki nükleer görüşmelerin ocak ayının sonunda Türkiye'de yapılacağını da bir kez daha dikkatlerinize getirmek istiyorum. Türkiye, nükleer enerji konusunda bütün ülkelerin barışçıl yollarla nükleer enerji elde etme konusundaki hakkına sahip çıkacak ama nükleer silahlara da en güçlü sesle karşı çıkacaktır.

Yine benzer şekilde, ele aldığımız inisiyatiflerle İstanbul’u bir Birleşmiş Milletler şehri hâline getirmek için çabamızı sürdürüyoruz. Birleşmiş Milletler bölgesel nüfus bürosunu aldık, önümüzdeki dönemde İstanbul’da bir barış enstitüsü kurmak suretiyle ve yine benzer şekilde, yerel yönetimlerle ilgili son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın aldığı yeni görevle İstanbul’da bir küresel yönetim merkezi kurmak suretiyle, İstanbul’u uluslararası sistemin merkez şehirlerinden biri hâline getireceğiz.

Bu çerçevede G-20 üyeliği konusunda aktivitelerimizi, faaliyetlerimizi daha da artıracağız. Türkiye G-20’nin sıradan bir ülkesi değildir. Biz G-20’nin, uluslararası ekonomik politiğin ana organı olmasına önem veriyoruz. Geçmişte G-20 daha teknik bir nitelikteydi, daha siyasi bir niteliğe bürünmesi ve Türkiye'nin bu konuda etkin bir rol üstlenmesi konusunda da çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

Çevre zirvelerinde ve enerji güvenliği konularında da Türkiye çok ciddi inisiyatifler almıştır ve almaya devam edecektir.

Bu çerçevede, yine bu uluslararası etkinlikler bağlamında, daha önce soğuk savaş döneminden intikal eden İslam Konferansı Örgütü, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, NATO, AGİT gibi bağlantılarımız yanında son sekiz sene içinde, Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Konseyi’yle stratejik iş birlikleri kurduk, Afrika Birliği ile stratejik diyalog mekanizması kurduk. Bu sene içinde ise Latin Amerika örgütü MERCOSUR’la stratejik iş birliği anlaşması imzaladık, ASEAN’la yine özel statülü iş birliği anlaşmasına imza attık. CICA dönem başkanlığını üstlendik.

Asya’da, Avrupa’da ve Afrika’da ne kadar uluslararası örgüt varsa, Türkiye bunlarla stratejik iş birliğini geliştirecek ve bütün bu alanlarda etkin söz sahibi olmak konumunu sürdürecek.

Buralardaki Türk vatandaşlarımızın aldığı görevler de son derece çarpıcı şekilde, neredeyse geometrik şekilde artıyor. Son dönemde, bu yıl içinde, NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, Türk Dünyası İşbirliği Konseyi Genel Sekreterliği, Enerji Şartı Konferans Başkanlığı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilciliği, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı -geçen yılın sonunda, bu senenin başındaydı- gibi uluslararası örgütlerde aktif rol alan vatandaşlarımızın, milletvekillerimizin, büyükelçilerimizin sayısı gittikçe artıyor.

Küresel alanda bu derece sesi gür çıkan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, tabii ki, geleneksel stratejik ittifaklara önem vermemesi söz konusu olamaz. Bu çerçevede, Avrupa Birliği bizim için stratejik öncelik niteliğini sürdürmeye devam ediyor. Avrupa Birliği, Türkiye için sadece bir dış politika meselesi değildir; iki yüz yıllık modernleşme tecrübesinin, modernleşme sürecinin en önemli aşamalarından biridir ve Avrupa Birliğiyle ilgili çalışmalarımızı aksatmaksızın sürdüreceğiz. Bu yolda önümüze engeller çıkaracaklar, bazen siyasi engeller koyacaklar, bazen haksız şekilde Kıbrıs konusunu gündeme getirmeye çalışacaklar, bazen İslamafobi, yabancı karşıtlığı gibi unsurları kullanarak Avrupa’da bizi engellemeye çalışanlar olacak. Bütün bunlara rağmen, Türkiye, Avrupa Birliği yolundaki kararlı yürüyüşüne devam edecek çünkü biz Avrupa tarihinin bir parçasıyız ve Avrupa’nın geleceği de bundan sonra en çok Türkiye’den sorulacak, bu gerçeği kimse göz ardı edemez.

Yine bu çerçevede, bu dönem, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanlığını da devraldık. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı bugün itibarıyla bir Türk, aranızdan çok değerli milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı da bendenizim. Dolayısıyla, Avrupa Konseyinin yasama ve yürütme organlarının başında iki Türk bulunuyor. Avrupa’nın geleceği konusundaki her türlü kararı almaya kararlıyız ve bu dönemi, Avrupa Konseyinin yeniden yapılanma dönemi olarak ilan ettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dahil olmak üzere Avrupa Konseyinin kurumlarını yeniden inşa edeceğiz.

NATO’da Türkiye eskisinden çok daha aktif, belirleyici bir politika yürütmektedir. Son Lizbon zirvesi de gösterdi ki, Türkiye’nin tercihleri NATO için zorunlu tercihler hâline gelmiştir ve NATO politikaları Türkiye’yle birlikte şekillenmektedir. Nitekim, geçen seneden devraldığımız bir konu itibarıyla, neticelendiği için sizlerle paylaşmak istiyorum, NATO Genel Sekreter Yardımcılığına da bir Türk Büyükelçi, Sayın Hüseyin Diriöz getirildi. Bu, NATO tarihi boyunca aldığımız en üst düzey görevdir ve en stratejik genel başkan yardımcılıklarından birini üstlendi.

Yine soğuk savaştan bugüne intikal eden önemli stratejik ilişkimiz olması itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkimize büyük bir önem veriyoruz. Bu ilişkiyi kuru “jeopolitik”, “stratejik” iş birliği kavramlarının ötesine taşımak istiyoruz. Onun için Sayın Obama burada, bu Mecliste “model ortaklık” kavramını ortaya attığında, bu kavramın içinin doldurulması için Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sadece askerî değil, ekonomik ilişkilerin de geliştirilmesinin gerektiğini kendilerine her düzeyde vurguladık ve nihayet Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan ve dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan muhataplarıyla Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik geleceği konusunda ortak bir komite oluşturdular.

Bu vesileyle bir hususu, gündemde olan bir hususu yüce Meclisimizin huzurundan bir anlamda yüce milletimize ve uluslararası kamuoyuna duyurmak istiyorum: Son günlerde tekrar Türkiye’yi hedef alacak şekilde sözde soykırım tasarılarını gündeme getirme çabaları var. Özellikle Amerikan Temsilciler Meclisinin kapanışına yakın bir dönemde baskın bir girişimle bu kararı Temsilciler Meclisinin Genel Kuruluna getirme çabası geçtiğimiz cuma günü yaşandı, yarın da bu çabayı sürdürme konusunda bazı girişimler olduğunu biliyoruz. Bu konuda ilk haberler bize ulaşır ulaşmaz hem Washington Büyükelçiliğimiz oradaki muhatapları nezdinde hem de ben Sayın Clinton’la doğrudan temas kurarak gerekli uyarılarda bulundum. Biz artık bu tasarıların Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerde Demokles’in kılıcı gibi bu ilişkilerin üzerinde sallanmasına izin veremeyiz. Bu çerçevede Sayın Başbakanımız da Sayın Obama’ya bugün bir mektup gönderdiler. Bu iftiralar karşısında, bu hafıza dayatmaları karşısında Türk milleti ulusal onurunu korumaya kararlıdır ve (AK PARTİ sıralarından alkışlar) yüce Meclisimizin de bu konuda her zaman gösterdiği duyarlılığı göstereceğinden eminim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne zaman Sayın Bakan, ne zaman?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu bağlamda, yine Amerika Birleşik Devletleri ile yürüttüğümüz çalışmalar ve küresel politikalarla bölge politikaları arasındaki en önemli ara konulardan birisi de terörizmle mücadele konusudur. Bu konudaki etkin iş birliğimizi de ve etkin çalışmalarımızı da hem Amerika Birleşik Devletleri hem Avrupa Birliği hem de bölge ülkeleri nezdinde sürdürmeye kararlıyız.

Üçüncü hedef olarak, bölge politikaları çerçevesinde komşu havzalarda derinliğimizi, etkimizi ve bu havzalardaki barış, huzur, refah kurma misyonumuzu geliştirme konusundaki çalışmalarımız 2010 yılında da devam etti.

Dört temel ilkeyi hep zikredegeldik bölge politikaları çerçevesinde:

Birincisi, herkes için güvenlik. Gerek Balkanlarda gerek Orta Doğu’da, gerek Kafkaslarda, Orta Asya’da herkes için güvenliği esas alan bir dış politika takip ediyoruz.

İkincisi, üst düzey siyasi diyalog. Bütün bu bölgelerde, Hükûmetimiz, doğrudan üst düzey siyasi diyaloğa büyük bir önem vermektedir.

Üçüncüsü, ekonomik entegrasyon. Biz, Balkanlarla, Kafkasya’yla, Orta Asya’yla, Orta Doğu’yla mutlak anlamda vizelerin kalktığı, her türlü insan, mal serbestiyetinin sağlandığı serbest ticaret, serbest vize rejiminin uygulanmasını istiyoruz. Bu, bizim müteşebbisimize büyük bir imkân sağlayacaktır ve bir anlamda, tarihin normalleşmesini de temin edecektir.

Dördüncüsü de kültürel etkileşim. Bu toprakların hepsi, bu bölgelerin hepsi bizimle tarihdaştır. Nasıl vatandaşlarımızın hukukunu korumak Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizlerin görevidir, tarihdaşlarımızla bağlarımızı korumak da millet olarak Türk milletinin tarihî bir misyonudur. Bu çerçevede, hangi etnik ve mezhebî kökenden olursa olsun, bütün tarihdaşlarımızla buluşmaya kararlıyız, tarihdaşlarımızla aramıza giren bütün engelleri kaldırmaya da kararlıyız; onun için, bölge ölçekli politikalar yürütüyoruz; onun için, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz; yine, onun için, ikili ilişkilerimizde yeni arayışlar içindeyiz.

Bölge ölçekli mekanizmalar çerçevesinde, Körfez İşbirliği Konseyiyle kurduğumuz stratejik diyaloğu, Balkanlarda bu sene içinde Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Zirvesi Platformu’na Başkanlık yapmamızı zikredebilirim.

Yine, Orta Asya’da, yirmi yıl sonra ilk defa Türk dünyası bir yapı içinde bir araya geldi ve Türk Dünyası İşbirliği Konseyi kuruldu. Bu, daha önceki zirvelerin kurumsal bir nitelik taşıması ve… Merkezi de İstanbul’da oldu. Bu sene 15-16 Eylülde yaptığımız ikinci zirveyle de Türk Dünyası İşbirliği Konseyi fiilen tarih sahnesine çıkmış oldu.

Yine, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz. Balkanlarda, Bosna-Hersek-Türkiye-Sırbistan arasında, yine Bosna-Hersek-Türkiye-Hırvatistan arasında; Orta Doğu’da, Türkiye-Ürdün-Lübnan-Suriye arasında; Orta Asya’da Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan arasında bu benzer mekanizmalarla iş birliğini geliştiriyoruz ve nihayet ikili ilişkilerimize yeni bir mahiyet kazandırıyoruz. Aslında, “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” adında yeni bir mekanizmayı bölge literatürüne soktuk. Sayın Başbakanımızın eş başkanlığında muhataplarıyla yapılan ortak kabine toplantıları anlayışına dayanan bu yaklaşım ile şimdiye kadar Suriye, Irak, Rusya, Yunanistan, Lübnan, Ürdün ve Libya’yla bu toplantıları gerçekleştirdik, önümüzdeki dönemde -Azerbaycan’la anlaşmayı yaptık- Azerbaycan’la, Kazakistan’la, Bulgaristan’la da benzer mekanizmaları kuracağız. Bu bölgelerde vize kaldırma çalışmalarımızı en etkin şekilde de sürdürmeye kararlıyız. Böylece, bölgeyle bütünleşme çabalarımız en üst noktaya ulaşacak.

Bazı sorun alanlarıyla ilgili politikamızı da vurgulamak istiyorum. Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü ve egemenliği Balkan politikamızın esasıdır. Bosna-Hersek’te bu dönemde sürdürülen hükûmet kurma çalışmalarına katkımızı vermeye devam ediyoruz. Geçen sene içinde, bir sene içinde Saraybosna’ya 9 kere gittim, gerekirse 19 kere gideceğiz ama Bosna-Hersek halkının bir daha benzer acıları yaşamasına izin vermeyeceğiz.

Yine, Orta Doğu’da, Irak’ta hükûmet çalışmalarında her türlü katkıyı vermeye çalıştık. Bizim için Iraklı Iraklıdır, etnik ve mezhebî kökenine bakmayız, hepsi kardeşimizdir, hepsi tarihdaşımızdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onların birinin burnunun kanamasına izin vermeyiz. Bugünlerde inşallah Irak Hükûmeti bütün grupları kapsayan o hükûmet çalışmalarını tamamlayacak ve güçlü bir devlet olarak tekrar aramıza dönecek. Irak’la ilgili ilişkilerimizi geliştirmeye kararlıyız.

Benzer şekilde Lübnan’da bir kriz çıkmasına, Lübnanlı kardeşlerimizin aralarında problem olmasına izin vermeyeceğiz. Onun içindir ki Sayın Başbakanımızın Lübnan ziyaretinde hepimizin gururla takip ettiği o muhteşem tablolar ortaya çıktı. Bugün Orta Doğu’da, Balkanlarda, Orta Asya’da Türk Bayrağı egemenliğin, özgürlüğün, onurun simgesi olarak her yerde dalgalanıyor ve dalgalanmaya devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Asya politikalarımızı bir bütün olarak görüyoruz; Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya, Doğu Asya politikaları bizim için bir bütündür. Orta Asya’daki her türlü iş birliği çalışmasına katkı vereceğiz. Orada da, Kırgızistan’da iç çatışmalar çıktığı anda müdahil olduk. 2 kez Kırgızistan’a bu vesileyle gittim. 2’nci gidişimde bütün çatışan tarafları, 120 çatışan lideri bir araya topladık, 1 Ekimdeydi; tek bir söz aldık onlardan: 10 Ekimde yapılacak seçimlerin suhuletle yapılmasını temin etmek. Bunun için beraber bir barış ağacı diktik. Hamdolsun, bir hafta sonra yapılan seçimlerde en ufak bir gerginlik yaşanmadı. O oturuma, Ulusal Uzlaşı Toplantısına Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Roza Otunbayeva ile bendeniz eş başkanlık yaptık ve başka herhangi bir yabancı yetkili oldu. Kırgızistan’da da var olmaya devam edeceğiz, Bosna-Hersek’te de, Irak’ta da, Lübnan’da da, Azerbaycan’da da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ülkelerin, bu devletlerin ayağa kalkmaları için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bu bizim tarihî misyonumuzun bir gereği.

İsrail’le ilişkilerimiz konusu gündeme geldi. İsrail konusunda takip ettiğimiz politika da tamamıyla ilkesel bir politikadır. Taleplerimizi net olarak dile getirdik, uluslararası toplumu harekete geçirdik. Evet, Sayın Başbakanımızın bu kürsüden daha önce söylediği gibi, bu işin peşini bırakacak değiliz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, vatandaşlarının hukukunu korumaya kararlıdır ve bu konuda herhangi bir taviz vermek de söz konusu değildir. Her türlü çalışmayı yapacağız, bütün uluslararası forumlarda bunu dile getireceğiz ve özür ve tazminat da dâhil olmak üzere bütün taleplerimizin yerine getirmesinin takipçisi olacağız.

İran konusunda nükleer müzakereler suretiyle İran’ın uluslararası toplumla barışması konusunda her türlü çabayı gösterdik, göstermeye devam edeceğiz ve bu konuda herhangi bir yeni gerilimin bölgemizi esareti altına almasına izin vermeyeceğiz.

Afrika’da bütün dünyanın ilgisini çeken bir yeni stratejik açılım gerçekleştirdik; 19 Afrika ülkesinde büyükelçilik açma kararı almıştık, bunun 8’ini tamamıyla tekmil ettik, bitirdik. Bu yıl içinde geri kalanları da tamamlayacağız. Böylece, iki sene önce 12 büyükelçimizin olduğu Afrika kıtasında 31 büyükelçimiz olacak ve bütün kıtalarda, Afrika’da, Asya’da, Pasifik’te, Latin Amerika’da, Türk Bayrağı her yerde dalgalanacak ve dalgalandığı yere de barış, huzur, güvenlik ve istikrar getirecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz, uluslararası toplumda sesi gür çıkan, geçmiş stratejik bağlantıları güçlü şekilde devam ettiren, bölgesinde de öncü rolle barışı, huzuru, güvenliği sağlayan bir dış politikayı devam ettireceğiz.

Bu düşüncelerle yeni bütçemize destek vereceğinizi ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerine şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, adil bütçeler, adil yönetimler ve demokratik uygulamalar için vardır ama ne yazık ki AKP Hükûmeti bu anlayıştan uzaktır. Demin Sayın İçişleri Bakanının söylediklerinin aksine bu ülke coğrafyasında en demokratik bir eyleme bile tahammül etmeyen polis, muhalif kesimlere cop, biber gazı ve gözaltılarla amansızca mücadele etmektedir. Kürtler söz konusu olunca saldırıların dozu daha da artarak gerçek mermi, panzer ve gaz bombaları kullanılmaktadır. Bu olaylar sonucunda onlarca çocuk ve büyük, polis kurşunuyla yaşamlarını yitirmiştir. 2010 yılında sadece Hakkâri ve ilçelerinde toplumsal olaylarda polisin orantısız güç kullanması sonucunda 20’ye yakın çocuk ve yetişkin atılan gaz mermileriyle ağır yaralanmışlardır.

Bir de güvenlik güçleri tarafından öldürülenlerden birkaç örnek verirsek, Hakkâri de İkbal Yaşar, Fahrettin Şedal, Abdülsamet Erip, Enver Turan; Diyarbakır’da Ceylan Önkol, Aydın Erdem, Ferhat Taruk, Çekdar Kınay; Şırnak’ta 18 aylık Mehmet Aytun, 10 yaşındaki Diren Basan, 8 yaşındaki Umut Furkan Akçil ve 4 yaşındaki Saliha İdem; Van’da 14 yaşındaki Mehmet Nuri Tançoban, 13 yaşındaki Oğuzcan Akyürek güvenlik güçlerinin kullandığı gaz mermileri ve gerçek kurşunlarla yaşamlarını yitirmişlerdir. Bunlar sadece birkaç kişi.

Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyoruz: Bir hafta önce Yüksekova’da Sedat Karadağ’ı silahla ağır yaralayan kar maskeli polis ve jandarmalar hakkında bir işlem başlattınız mı yoksa bu da diğer olaylar gibi maskeli demokrasinin kurbanı mı olacaktır? Biraz önce isimlerini saydığım öldürülen çocukların failleri hakkında Sayın Bakan herhangi bir soruşturma, yasal işlem başlatmış mıdır?

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, polis ve jandarma bu yetkiyi ve de zorbalığı tam da birinci elden gelen talimatlardan almaktadır. Ne diyordu Sayın Başbakan -bunu çokça söylüyoruz ama yanlış her şeyi anlaşılıncaya kadar söylemekte de devam edeceğiz- “Çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yapın.” diyordu, son olarak da “Ben polisimi ezdirmem.” diyordu. Kimse polisi ezmiyor, maalesef, hep polis yurttaşı eziyor. Ama kusura bakmayın Sayın Başbakan, Sayın Bakan, biz de bu ülkenin gençlerini ve çocuklarını polis ve jandarmalarınıza öldürtmeyeceğiz. Bu halkın geleceğini, kardeşliğini ve barışını sizin ayrımcı ve şiddet politikalarınıza da kurban ettirmeyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül referandumu ardından yüzde 95 boykotun çıktığı Hakkâri ve Şırnak için Sayın Başbakan “Bu iller için özel tedbirlerimiz var.” demişti. Bu açıklamanın hemen ardından Sayın İçişleri Bakanı jet hızıyla havadan Hakkâri’ye indi, oradan da Şırnak’a geçti. Sayın Bakan hiçbir sivil toplum kuruluşu ve bireyiyle görüşme yapmadı, sadece güvenlik güçleriyle görüşmeler yaptı. Soruyoruz Sayın Bakana: Bu ziyaretiniz sonucunda Hakkâri’de hangi özel güvenlik birimlerini uygulamaya koydunuz?

Zaman dar, son olarak başka bir şey söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, tüm yaşanan bu acılar, hukuksuzluklar yetmiyormuş gibi demin bazı konuşmacılar da savcılara bir kez daha çağrı yaptılar, empatiden uzaklaşarak Kürt halkının değer yargılarını incittiler ve işte bu da tam çeyrek asır şiddet ve çatışma kültürüdür. Bilinmelidir ki ana dil ve demokratik hakların kullanımı kimsenin iznine bağlı değildir. (BDP sıralarından alkışlar) Kürt halkının hassasiyetlerine ve değer yargılarına hakaret etmek de hiç kimsenin haddi değildir.

Bu ifadelerle konuşmama son verirken tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

 İçtüzük madde 72 gereğince görüşmelerin devam etmesini arz ve talep ederiz.

        M. Rıza Yalçınkaya                      Birgen Keleş                              Ali Koçal

                   Bartın                                     İstanbul                                 Zonguldak

             Tayfur Süner                         Ergün Aydoğan                           Atilla Kart

                  Antalya                                   Balıkesir                                    Konya

                                                            Osman Kaptan

                                                                  Antalya

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yeterince açıklık getirilmediği için.

BAŞKAN – Oylarınıza sunacağım: Kabul edenler…

III. – YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Oylamaya geçti” sesleri) Bir dakikadır ayakta bekliyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın İnce, Sayın Ekici, Sayın Köse, Sayın Güner, Sayın Özdemir, Sayın Tütüncü, Sayın Erbatur, Sayın Yalçınkaya, Sayın Güvel, Sayın Oksal, Sayın Süner, Sayın Ersin, Sayın Pazarcı, Sayın Küçük, Sayın Aydoğdu, Sayın Barış, Sayın Elekdağ, Sayın Emek, Sayın Susam, Sayın Yıldız.

İki dakika süre veriyorum yoklama için.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Soru sormak için sisteme giren Sayın Tankut, Sayın Güvel, Sayın Çalış, Sayın Çelik, Sayın Varlı, Sayın Uslu, Sayın Özdemir, Sayın Süner, Sayın Taner, Sayın Paksoy, Sayın Enöz, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya, Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın Şandır ve Sayın Aydoğan, yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır; on dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.

Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, bugün basına düşen haberlerde Diyarbakır’da yapılan sözde Demokratik Özerklik Çalıştayında Kürt sorununun çözümü için demokratik özerklik modeli taslağı hazırlandığı ve taslakta hedefin demokratik özerk Kürdistan inşası olduğu belirtilmiştir. Geçtiğimiz günlerde bir milletvekili bu Mecliste “Anayasa’yı ve yasaları beklemeyeceğiz, Kürtçeyi her alanda kullanacağız.” demiştir. Dolayısıyla Hükûmetinizin bilerek veya bilmeyerek destek verdiği bu ihanet açılımı devam ederken İçişleri Bakanı olarak devletin yasalarını tanımayan, ülkeyi bölmeyi açıkça ilan edenlere karşı çok mu çaresizsiniz yoksa çok mu hoşgörülüsünüz? “Anayasa ve yasaları beklemeyeceğiz.” cümlesi son derece manidardır. Acaba PKK ve onun temsilcilerine Anayasa’nın ve yasaların onların istekleri doğrultusunda değiştirileceği sözünü mü verdiniz ki böyle konuşmaktadırlar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

İçişleri Bakanını Grup Başkan Vekilimize söylediği sözler nedeniyle özür dilemeye davet ediyorum.

Sayın Bakan, komşularla sıfır sorun var diye yola çıktınız, neredeyse tüm ülkelerle yaşanan sorunlar arttı. Azerbaycan’la durumumuz hiç olmadığı kadar kötü, Irak siyasetinde hiçbir belirleyiciliğimiz kalmadı, Ermenistan açılımının sonuçları ortada, Orta Doğu’da barış sürecinin tamamen dışında kaldık, Avrupa’yla ilişkiler en alt düzeyde, Mısır’da ders kitaplarında Osmanlı işgalci olarak tanımlanmaktadır, Kıbrıs konusunda hiçbir ilerleme yoktur. Öz eleştiri yaptığınızda kendinizi başarılı buluyor musunuz?

İkinci sorum: İslam ülkeleri toplantılarında Kıbrıs ile ilgili alınan kararların hiçbiri uygulanmamıştır. Kıbrıs’ın izolasyonu en sert biçimde devam etmekte, AB verdiği sözleri tutmamaktadır. Bu konuda bir politika zafiyeti gözleniyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Benim ilk üç sorum Sayın İçişleri Bakanına:

Sayın Bakan, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin bir sonraki yerel yönetimler seçimlerinde statüsü ne olacak?

İkinci sorum: İstanbul ilinde binaların yüzde 80’inin yapı kullanım izni olmadığı tespit edilmiştir. Bu problemi çözmeyle ilgili bir çalışmanız var mı?

Bir diğer sorum: Sahil güvenlik ve hudut güvenliğiyle ilgili yeni düzenleme çalışmanız var mı?

Bir diğer sorum Sayın Dışişleri Bakanına:

Sayın Bakan, Hükûmetinizce Neçirvan Barzani Türkiye’ye davet edildi, sonrasında da Erbil’de açıklama yaptı: “Türkiye stratejik ortağımızdır.” Diplomatik olarak bu ne demektir, açıklar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Varlı...

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dışişleri Bakanına soruyorum:

Sayın Bakan konuşmasında Irak ile ilişkilerimizden bahsederken “Orada yaşayan bütün halklar bizim kardeşimizdir. Bunların burunlarının kanamasına bile müsaade etmeyiz.” dedi. Ancak biliyoruz ki yüzlerce Türkmen katledildi. Sayın Bakanın bu konuda tepkisi nedir, bunu bilmiyoruz.

İki: Ermeni protokolüyle ilgili hiçbir açıklamada bulunmadınız. Bunun sebebi bu konuda utandığınız için söyleyecek sözünüz olmadığından mı kaynaklanıyor?

Üç: Rasmussen Danimarka Başbakanıyken ülkede Peygamber Efendimiz’in karikatürleri dolaştırıldı. Rasmussen daha sonra NATO Genel Sekreterliğine aday olduğunda Sayın Başbakan haklı olarak tepki koydu, “Özür dilemezse oy vermeyiz.” dedi. Ancak Türkiye Rasmussen’e olumlu oy kullandı. Bunun izahı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik...

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben iki soru soracağım, ikisini de İçişleri Bakanına yöneltmek istiyorum.

Birincisi: Geçen gün bir ile bir vali atanıyor altmış dört yaşında, on bir ay sonra yaş haddinden emekli olacak. Aynı ilin valisi iki yılı doldurmadan görevden alınıyor. Atama gerekçeleri nedir? Bu soruyu Isparta Milletvekilimiz Sayın Korkmaz adına da soruyorum.

Diğer sorum: Belediyelerde en büyük yolsuzluk, kanımca, imar yolsuzluklarıdır. Bu hususta acaba kaç adet soruşturma açılmıştır? Soruşturmaların akıbeti ne olmuştur? Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinde basında yer alan imar yolsuzlukları iddiaları hakkında ne yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorularım İçişleri Bakanımıza.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında şehit yakınları ile gazilerimiz veya yakınlarına tanınan istihdam hakkı kapsamında Bakanlığınızda atama bekleyen kaç başvuru vardır?

İkinci sorum: Birçok vatandaşlık işlemleri T.C. kimlik numarasıyla yapılmaktadır. Bu sebeple, muhtarlıklarımızın gelir kaybını nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Muhtarlarımızın sorunlarını giderici bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanına soruyorum:

Personel giderleri tertibinden yapılan ödemelerde ödül ve ikramiyeler kaleminden kullanılan ödeneklerin maalesef bazı görevlilere düzenli bir gelir kaynağı hâline geldiği gözlenirken, bazı görevli memurların yıl içerisinde hiçbir maaş taltifiyle ödüllendirilmedikleri görülmektedir. Bugün karakollar, Hassas Bölgeler Koruma Şubesi, muhabere, Eğitim Şube Müdürlüğü ve diğer destek şube müdürlüklerinde… Bunlar da teşkilatın tüm yüklerini sırtlarında taşımaktadırlar. Bu kalemden ödenen ödeneklerin sürekli aynı görevlere yazılmaması, saydığım birimlerdeki görevlilere de yazılması konusunda hassasiyet gösterilmesi ve dağılımda adaletin sağlanması için herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Bakan, 2010 yaz mevsimi süresince Antalya’da birçok turist servisi kaza yapmıştır. Bu kazalarda ölen ve yaralanan turistlerimiz olmuştur. Turistik amaçlı taşımacılıkta kullanılan araçların standartları, yollardaki hız durumları ve şoförlerin araçları kullanım süreleri yeterince denetlenmekte midir? Bu denetimler Kültür ve Turizm Bakanlığıyla koordineli bir biçimde düzenli olarak yapılmakta mıdır?

Sayın İçişleri Bakanını, Grup Başkan Vekilimize “yalancı” diye hitap etmiştir, özür dilemeye davet ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın İçişleri Bakanına: Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsündeki Kürtçe konuşmalar karşısında Meclis Başkanının ve sizin “Türkiye'nin resmî dili Türkçedir.” açıklaması yapmanıza rağmen, neden bugüne kadar, hemen hemen her konuda ahkâm kesen ve şu anda güneydoğuda bulunan Sayın Başbakan bir açıklama yapmamaktadır? Bu, partinizin politikası gereği midir?

İki: Dün Kanal7 Televizyonundaki bir programda, muhabirin, PKK elebaşı Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla demeç vermelerini nasıl karşıladığınızı sorması üzerine, sizin “Öcalan kendi siyasetini savunuyor.” şeklinde cevap verdiğinize dair vatandaştan gelen tepkiler var. Bu konunun doğrusu nedir, işin aslı nedir?

Üç: Belli grupların güvenlik güçlerine taşlarla, molotoflarla saldırması karşısında polisimize itidal tavsiye ederken, haklarını arayan işçilerin ve masum taleplerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Ben İçişleri Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan, iktidara gelirken “Araba saltanatını önleyeceğiz.” dediniz, katbekat artırdınız. Örneğin, Fransa’da kamuya ait taşıt sayısı 9 bin, Japonya’da 10 bin, Almanya’da 11 bin, İngiltere’de 12 bin adettir, bizde ise 115 bindir. Fakir fukaranın paralarıyla alınan bu araçlar resmî, gayriresmî işlerde kullanılmaktadır. Aynı zamanda, söz konusu araçlar hem sivil hem resmî iki plaka taşımaktadırlar. Bu konuda bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Hâlen yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve benzer sebeplerle Bakanlığınızca açığa alınan belediye başkanı sayısı kaçtır? Partilerine göre dağılımı nedir?

Üçüncü sorum: Terörle mücadele kapsamında güvenlik kuvvetlerine yardımcı olan köy korucusu sayısı kaçtır? Köy korucularının 600 bin TL civarında maaş dışında diğer sosyal hakları ne durumdadır? Bu konuda bir düzenleme yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son soru, Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mavi Marmara’daki şehit edilen vatandaşlarımız için uluslararası hukuk işletiliyor mu? Son durum nedir? İsrail Türkiye’ye özür ya da tazminat ödemeyi reddetti. Bu durumda ne yapacaksınız?

ABD’de sözde Ermeni soykırım tasarısının yarın Genel Kurula indirileceği biliniyor. Siz ne yapıyorsunuz?

Yunanistan’ın kara sularını 12 mile çıkarması hâlinde “casus belli” dediğimiz, yani savaş sebebi sayacağımız daha önce karar altına alınmıştı. Şimdi bu kararımızın Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nden çıkarıldığı söyleniyor, bu doğru mudur?

Sayın Bakan, bu gelişmelerin hepsi ülkemizin aleyhine gelişmelerdir. Bunlar dış politikadaki sıfır sorun politikalarınızın bir sonucu mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun sayın bakanlar… (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan önce Grup Başkanvekilimizden özür dilesin, ondan sonra Sayın Bakanı dinleyeceğiz, yoksa dinlemeyeceğiz Sayın Bakanı.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, sisteme giremediğim için…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekili…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, bakın, sisteme giremediğimi söyledim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Adil davranmanız lazım, sisteme benim dışımdaki o şeylerden dolayı giremediğimi söyledim ve söz verdiniz, soru sormama imkân tanıyacağınızı söylediniz.

BAŞKAN – Sayın Yaman, benim yapabileceğim bir şey yok ki, liste elimde, henüz… Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya, Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın Şandır ve Sayın Aydoğan’a da söz veremedim.

Sayın Bakan, buyurun.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Bakın, teknik personel de size durumu izah etti, yani daha başlangıcından itibaren…

(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Bakan…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan önce özür dileyecek, ondan sonra dinleyeceğiz, aksi takdirde dinlemeyeceğiz Sayın Bakanı.

BAŞKAN – Başlasın konuşmaya, ondan sonra, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Üç dakikam geçti Sayın Başkan, üç dakikamız gitti. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan Meclise saygılı olacak, saygılı olmayı öğrenecek!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kamu malına zarar veriyorsunuz, kamu malına zarar vermeyin!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Oturduğu makamın hakkını verecek önce Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.34

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on birinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Soru-cevap işlemine devam edeceğiz.

Sayın Bakan, buyurun.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hani söz verecektiniz Sayın Başkan?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Güvel’in bir sorusu vardı, “Komşu ülkelerle sıfır sorun.” ilkesine rağmen problemlerimizin arttığını iddia etti ve öz eleştiri yapıp yapmadığımı sordu.

Bu görevi yürüten birisi olarak şunu ifade etmek isterim: Her gece yatmadan önce, her sabah da kalktığımızda öz eleştiri yaparız, bu görevin gereğidir. Gerektiğinde de, sağlam temelde bir eleştiri olduğunda da bunu dikkate alırız ancak şimdi gerçekten elimizi vicdanımıza koyalım ve bakalım: Komşu ülkelerle ilişkilerimiz bahsedildiği gibi sıkıntılı mı? Yani dünyada veya bölgemizde herhangi bir gözlemci, herhangi bir ülke, Türkiye’yle bölge ülkelerinden herhangi biri arasında kısa dönemde, orta vadede bir kriz beklentisi içinde mi? Böyle bir şey söz konusu değil. Bütün komşularımızla ilişkilerimiz en üst düzeyde gelişmiştir ve bu ilişkileri geliştirmeye devam edeceğiz.

Azerbaycan’la ilişkilerimiz soruldu. Azerbaycan ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nı imzaladık ve ilk defa, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tarihinde ilk defa iki Hükûmet ortak toplantı yapacak. Geldiğimiz ilişki düzeyi budur. Azerbaycan’la Nabucco dâhil, Şahdeniz, Bakû-Tiflis-Ceyhan gibi tarihî projeler bizim iktidarımız döneminde hayata geçirilmiştir.

Orta Doğu barış sürecinin dışında kaldığımızı iddia etti, böyle bir şey söz konusu değil. Zaten Orta Doğu barış sürecinin tıkandığı nokta bütün dünyaca malum. Daha on beş gün önce de Sayın Abbas Ankara’daydı ve Orta Doğu barış süreciyle ilgili katkılarımızı talep etti.

Yine Irak’taki etkimizin azaldığından bahsettiler. Söz konusu değil. Irak’ın her köşesiyle dostluk, kardeşlik bağlarımız sürüyor ve bundan sonra da ebediyete kadar sürecek. Irak’la ilişkilerimiz iki egemen komşu ülke olarak, içişlerine müdahale etmeyen iki komşu ülke olarak ama toplumsal ilişkileri de öne çıkaran bir politika çerçevesinde en etkin şekilde yürütülmektedir.

İkinci sorusu “İslam Konferansı Örgütü Kıbrıs konusunda kararları uyguluyor mu?” sorusuydu. Doğrusu, gelişmeleri biraz yakından takip etmesini tavsiye ederim. Yakın dönemde, şu anda on dokuz toplam dış temsilciliği var Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin. Bunun büyük çoğunluğu İslam Konferansı Örgütü üyeleri ve yakın dönemde -sadece 2006’dan bu yana açılanları söylüyorum- Kırgızistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri temsilcilikleri açıldı. Lazkiye ile Magosa arasında ilk defa feribot seferleri başlatıldı. Bunlar İslam Konferansı Örgütünde yürüttüğümüz etkin politikaların bir sonucu.

Sayın Çalış “Barzani stratejik ortaklıktan bahsetti, bu konuda kastı nedir?” diye sordu. Doğrusu bunu, kastının ne olduğunu Sayın Neçirvan Barzani’ye sormaları gerekir ancak ben daha açık bir ifadeyle bizim kastımızın bu ilişkilerden ne olduğunu ifade edeyim: Orta Doğu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, yakın havzalarımızda kimler varsa, hangi etnik gruba, hangi mezhebe mensup olurlarsa olsunlar bizim sadece stratejik ortağımız değil, kardeşimizdir, onların da geleceğini kendi geleceğimiz olarak görürüz. Onlar arasında da bir fark gözetmeyiz.

Sayın Varlı Türkmenlerin durumunu sordu. Türkmenlerin durumuyla ilgili… En yakından takip ediyoruz. Telafer’deki en ufak bir aşiret arasında çıkan tartışmaya anında müdahale ediyoruz. Ben Musul’a gittiğimde bir gün kaldım. Telafer’deki bütün Türkmen aşiretlerini toplayıp orada bir barış sağlamaya çalıştık. Ancak takdir edersiniz ki, Irak’ın şartları, oradaki Türkmen kardeşlerimiz arasındaki bazı ailevi ihtilaflar, bu konularda ciddi sorunlar doğuruyor, ama ister Musul’da olsun, ister Telafer’de olsun, ister Kerkük’te, ister Diyala’da, Tuzhurmatu’da olsun hepsiyle bütün Türkmen kardeşlerimizle ilişkilerimiz sürüyor ve son seçimlerde Türkmenlerin sandalye sayısı -Irak Türkmen Cephesinin- 1’den 6’ya çıktı, bütün Irak Meclisindeki Türkmenlerin sayısı da 10’u aştı ve ortak bir grup da oluşturdular. İster yakın bölgemizdeki Kürt kardeşlerimiz olsun ister Sünni Arap kardeşlerimiz, ister Şii Arap kardeşlerimiz, isterse Türkmen kardeşlerimiz olsun hepsinin canları bizim için azizdir, onların canlarını korumak konusunda elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Sayın Enöz, Mavi Marmara konusunu sordu. Bu konuyu gün be gün takip ediyoruz ve biraz önce izah ettiğim gibi, her zeminde bu konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz.

Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’yle ilgili Sayın Bölükbaşı da sormuştu, bir kez daha teyit ediyorum: Bu belgeler gizlidir, bu belgelerle ilgili yapılan spekülasyonların tümü asılsızdır.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar saygıyla selamlıyorum. Biraz önce görüşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın İnce’yle ilgili şartlı bir cümle kullandım, hiç kimseyi rencide etmek gibi bir niyetim yok. Eğer öyle bir şey anlaşıldıysa, düzeltiyorum, “yanlış bilgilendirme” diye alınsın o, tutanağa da öyle geçsin. Yoksa, bu görüşmeler içinde bazen sürçülisan hepimizde olabilir.

Burada Sayın Çelik’in sorusu vali atamasıyla ilgili. Yani Sayın Çelik valilikten gelmedir, valiliğin istisnai görevlendirme olduğunu bilirler.

Belediyelerde imar yolsuzluğuyla ilgili, imarla ilgili bugüne kadar tabii belediyelerde doğrudur, imar konusu çok soruşturma yapılır. 2004-2010 yılları arasında imar mevzuatına aykırılık gerekçesiyle Bakanlık makamından alınan ön inceleme onaylarının partilere göre dağılımı: AK PARTİ 451, CHP 306, MHP 111, DP 111, BDP 13, diğer 65, toplam 1.057’dir.

Onun dışında, Sayın Özdemir’in söyledikleri var. Şimdi, burada bilgiler var ama vakit yetmeyecek. Özellikle ben Sayın Özdemir’e, polisimizin mali hakları, özlük haklarıyla ilgili hem konuşmasında hem de sorusunda gündeme getirdiği hususlar için teşekkür ediyorum, destek kabul ediyoruz, hassasiyeti bizim için önemlidir.

Antalya’yla ilgili, bu şeylerle ilgili burada yine bilgi var, ben onu Sayın Süner’e yazılı olarak göndereceğim. Otobüs ve özellikle turistleri taşıyan otobüslerle ilgili, onu da biz önemli görüyoruz.

“Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma vesaireyle ilgili şu anda açığa alınan var mı?” Tam sebepleri, gerekçeleri burada yok ama şu anda açıkta olan 8 belediye başkanı hâlen vardır, onu da ifade etmiş olayım.

Diğer bir soru şehitlerimizle ilgili. Şehit yakınlarından şu anda kaç kişi işe alınmak için başvurmuş, bekliyor? Bu konuda yüce heyetinizi toplamıyla ilgili bilgilendireyim. Biliyorsunuz, 3713 sayılı Kanun gereğince şehitlerimizin bir yakını işe alınır. Şu ana kadar memur olarak 7.841, işçi olarak 2.294 ve sözleşmeli olarak da 681, toplam 10.816 kişi şehit yakını olarak işe alınmıştır. Şu anda da hâlen başvurmuş ve işlemi devam eden yirmi dosya mevcuttur.

Bunun dışında, araba saltanatı gibi, arabalarla ilgili bir sorusu var Sayın Paksoy’un. O konuda biz kendisine -bu ve benzeri bazı sorular var- bilgileri sunalım.

Köy korucularıyla ilgili soru var. Biliyorsunuz, köy korucularının özlük haklarıyla ilgili 22’nci Dönemde Parlamentomuz ciddi bir düzenleme yaptı. İlk defa sosyal güvenlik hakkı verildi, yeşil kart, sağlık sigortası uygulaması ve emeklilik hakkı verildi ama özlük haklarıyla ilgili yine talepleri var tabii, sizlere de bunlar geliyordur, biliyorum.

Bir de muhtarlarla ilgili soru vardı. Onu daha önce de ifade ettim, muhtarlarımızla ilgili bir köy kanunu çalışmamız var. Bu, Bakanlığımızdan çıktı. Üzerinde çok uzun çalışıldı. Şu anda Bakanlar Kurulunun gündemindedir. Hem köylerimizde ciddi bir, farklı bir düzenleme getiriliyor -ta 1924 yılında çıkmış Köy Kanunu’muz yeniden ilk defa düzenleniyor- hem de orada köy ve mahalle muhtarlarımızla ilgili özlük hakları konusunda düzeltmeler yapılacak. Bu konuda da daha ayrıntılı çalışmalar o tasarımız içinde mevcuttur.

Onun dışında, burada, özellikle, tabii, terörle mücadele konusunda, işte güneydoğudaki bazı çalışmalar, özerklik, vesaire kavramları konusunda, bunlarla ilgili bu kısa sürede doğrusu değerlendirme yapmak da istemiyorum. Yazılı olarak şey yapalım.

Tabii, insanlar bir şeyleri konuşuyorlar falan, yani değerlendiriyorlar. Onların gerekçeleri kendilerine aittir ama bazı şeyler var ki, iki dil falan gibi, Türkiye’de uygulamada, pratikte fazla bir yeri yok. Türkiye’de her şey rahatça konuşuluyor ama o tür şeylerin pratikte, uygulamada veya mevzuatımızla ilgili falan şu anda bir geçerliliği yok, bir önemi yok. Onları ifade etmek isterim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dışişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                1.009.182.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                                128.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                 3.658.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                                    805.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                  63.700.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Eğitim Hizmetleri                                                               81.610.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                  11.931.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                   TOPLAM                                                                     1.171.014.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

                                                        A    C E T V E L İ

                                                                                     (TL)

                                                                                                             

- Toplam Ödenek                            :    868.850.742,44

- Bütçe Gideri                                  :    863.834.419,05

- Ödenek Üstü Gider                       :      41.585.475,94

- İptal Edilen Ödenek                      :      35.686.145,59

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek       :      10.915.653,74

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                              1.960.367.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                 Savunma Hizmetleri                                                             547.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               1.502.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                               400.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                               

                     TOPLAM                                                                   2.362.416.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

                                                                                  (TL)

                                                                                                                                     

- Toplam Ödenek                        :   1.980.071.625,00

- Bütçe Gideri                              :   1.958.372.457,52

- Ödenek Üstü Gider                   :          1.652.909,23

- İptal Edilen Ödenek                  :        23.352.076,71

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10-84  KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1.– Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                           14.666.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                      14.666.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                  196.201.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                       10.002.730.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                                3.797.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                Eğitim Hizmetleri                                                            375.604.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                

                    TOPLAM                                                                  10.578.334.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                         (TL)

                                                                                                                            

- Toplam Ödenek                                 :   6.469.693.084,24

- Bütçe Gideri                                      :   8.012.844.240,55

- Ödenek Üstü Gider                           :   1.587.137.196,48

- İptal Edilen Ödenek                           :        43.855.641,66

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                     16.611.427,80

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.– Jandarma Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                           4.563.661.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06              İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri                                      3.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                  TOPLAM                                                                      4.566.661.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Jandarma Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                               (TL)

                                                                                                                                     

- Toplam Ödenek                                  :        3.885.236.798,54

- Bütçe Gideri                                       :        3.771.997.733,00

- Ödenek Üstü Gider                            :           123.305.935,22

- İptal Edilen Ödenek                            :           235.017.929,43

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek             :           227.883.797,14

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83- SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          316.246.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                     316.246.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                               (TL)

                                                                                                                                     

- Toplam Ödenek                                   :        230.376.311,60

- Bütçe Gideri                                        :        191.934.001,95

- Ödenek Üstü Gider                             :            1.261.914,62

- İptal Edilen Ödenek                             :          39.628.868,80

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek              :          34.978.048,07

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, on birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.02

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi on ikinci tur görüşmelere başlayacağız.

On ikinci turda; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

G) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Rekabet Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezî  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Millî Prodüktivite Merkezî  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

     1.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

    2.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ

1.- Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Patent Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ

1.- Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk Standartları Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera  ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma işlemi ile ilgili açıklamalar daha önce yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri konuşmaların bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.

Bilgilerinize sunulur.

On ikinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK PARTİ Grubu adına: Tuğrul Yemişci, İzmir Milletvekili; Mustafa Cumur, Trabzon Milletvekili; Yusuf Ziya İrbeç, Antalya Milletvekili; Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili; Mahmut Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili; Mahmut Dede, Nevşehir Milletvekili; Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili; Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili; Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili; İzzetin Yılmaz, Hatay Milletvekili; Recep Taner, Aydın Milletvekili; Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili; Ali Rıza Ertemür, Denizli Milletvekili; Gökhan Durgun, Hatay Milletvekili; Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde söz isteyen Mahmut Esat Güven, Kars Milletvekili; aleyhte söz isteyen Kemalettin Nalcı, Tekirdağ Milletvekili.

Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’de.

Buyurun Sayın Yemişci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi 717 milyon TL. Ayrıca, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları bütçesi ise toplam 678 milyon TL. Bunların ikisinin toplamı, yaklaşık olarak 1,4 milyar TL büyüklüğünde bir bütçeye sahip.

Bakanlığın çok geniş görev ve ilgi alanı içerisinde ben bazılarına değinmek istiyorum:

Çağımızda teknolojinin, bilginin, ARGE’nin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili Bakanlığın görev sahası içinde teknoloji geliştirme bölgeleri olduğunu da hep birlikte geçtiğimiz dönemde gördük. Bunlardan 26 tanesi hâlihazır faaliyette. 2011 yılı bütçesi içerisinde teknoloji bölgelerine ayrılan payın 25 milyon TL olduğunu görüyoruz. Bu kaynak yetersiz ancak geçtiğimiz altı yıla baktığımızda ise gene teknoloji geliştirme bölgelerine ayrılan toplam altı yıllık kaynağın yaklaşık 50 milyar TL civarında olduğunu gördüğümüzde gene de bu yıl için ayrılan payın az olmadığını söyleyebiliriz. Daha fazla kaynak ayrılırsa tabii ki daha iyi olur.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın bu sene gerçekleştirdiği -2010 yılı içinde- gene bir etkinlik: Uluslararası Zeytin Konseyine ülkemiz tekraren üye oldu. Bilindiği gibi ülkemizde zeytin üzerine epey bir kampanya başlatıldı ve 110 milyon olan zeytin ağaç varlığımız yaklaşık 160 milyona çıktı. Tabii ki böyle önemli bir üründe ilgili Bakanlık, Uluslararası Zeytin  Konseyine üye olması sevindirici bir husus.

2010 yılı Eylül ayında gene esnafla ilgili -Bakanlığımız esnafla da ilgili Bakanlık bilindiği üzere- kredilerde bir ayarlama yapıldı, faizler yüzde 5’e indirilmiş oldu. Bir yıl vadeli esnaf faizi yüzde 5, limitleri de 50 bin TL’den 100 bin TL’ye çıkmış oldu.

Yine Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın uhdesinde olan konulardan kooperatiflerle ilgili bir yasa geçtiğimiz haziran ayında yürürlüğe girmişti. Bununla da yapı kooperatifleri -yaklaşık sayıları 70 bin tane olan- Bayındırlık Bakanlığına devredildi. Geriye kalan yaklaşık 13 bin kooperatifle de Bakanlığın ilgisi daha fazla olacak bu yasayla.

Ayrıca, yine 2010 yılı içinde Bakanlığımızı ilgilendiren bir yasa yürürlüğe girdi. 26/3/2010 tarihinde yürürlüğe giren Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, diğer bir deyişle Hal Yasası, bu da yürürlüğe girdi. Ancak bununla ilgili çalışmaları Bakanlığımız takip etmekte.

Dileğimiz o ki hallerin ve pazar yerlerinin hem Bakanlığın yönetmelik ve diğer çalışmalarını hem de belediyelerin bir an önce bu çalışmaları bitirmesi ve bunun neticesinde üreticinin, tüketicinin ve burada ticaret yapanların bu yeni yasayla daha iyi imkânlara sahip olması.

Ayrıca, diğer bir konu, belediyelerimizin hallerdeki müktesep hakkı olan, halde kullanımı bulunan iş yerlerinin süresi bittiğinde –ki uzun bir süre verildi- yeniden ihale yöntemiyle verilecekti. Bu da memnuniyet verici.

Ben, Bakanlığın çok geniş görev sahası içinde ancak bu kadar kısa bir vakitte az bir konuya değindim. Bu vesileyle 2011 yılı merkezî bütçesinin Bakanlığımıza, ülkemize, ekonomimize hayırlı olmasını temenni ederken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yemişci.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa Cumur, Trabzon Milletvekili.

Buyurun Sayın Cumur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 3,2 milyon KOBİ’ye, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı 360 oda ve borsalara, 1,3 milyon oda ve borsa üyelerine, 72 bin kooperatife, 3,7 milyon kooperatif ortağına, 590 bin tarım satış kooperatifi ortağına, 2 milyona yakın esnaf ve sanatkâra, 3.119 esnaf ve sanatkâr odasına, 82 esnaf ve sanatkâr birliğine, 13 esnaf ve sanatkâr konfederasyonuna, 210 bin şeker pancarı üreticisine yani kısaca 72 milyon vatandaşımıza hizmet vermektedir. Hükûmetimiz her alanda olduğu gibi özellikle de sanayi ve ticaret alanında cumhuriyet tarihinin en önemli atılımlarını ve açılımlarını yapmakta, üretim, sanayi, teknoloji, iç ve dış ticaret imkân ve kapasitemiz gün geçtikçe genişlemektedir.

AK PARTİ Hükûmeti olarak, insanımız ve milletimizin hem ülke içinde hem de kıyasıya rekabetin yaşandığı uluslararası platformda yeni teknolojik gelişmeler, üretim ve ihracat kapasitesiyle kendini gösterebilmesi, ticaret hacminin artması için hummalı bir çalışma içerisindeyiz. Bu çalışmalarımız, gerek ilgili bakanlık ve kurumlarımızın rakamlarında gerekse de uluslararası kuruluşların açıkladığı raporlarda takip edilmektedir.

Küreselleşen dünya, artık ulusal sınırların içine kendisini hapseden ekonomilerin yaşama ve var olma imkânlarının kalmadığını acımasız bir biçimde bizlere göstermektedir. Bu konuda, Türkiye, proaktif olarak yani olaylar meydana gelmeden önce geliştirdiği politikalar ve aldığı tedbirlerle küresel dünyanın önemli aktörleri arasına girmiştir. Bu konuda tüm dünyanın yaşadığı küresel kriz, Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye’yi teğet geçmiştir. Sayın Başbakanımızın bu sözünü eleştirenler dünyada yaşanan küresel ekonomik krizi gördükten sonra kriz gerçekten tüm dünyayı kavuruyor gerçeğini zaman zaman itiraf etmek zorunda kalmışlardır. İşte AK PARTİ olarak genelde insanımızın ve milletimizin, özelde de sanayici ve üreticimizin yararına olacak her türlü tedbiri, yasal düzenlemeyi ve önlerini açacak gelişmeleri onlara sunmak, onlara zemin hazırlamak konusunda önemli bir misyon yüklenmiş bulunuyoruz. 2011 bütçesiyle önümüzdeki yıl önemli ve kalıcı yatırımlara imza atılacak. Özellikle bugüne kadar sanayimizin belkemiğini teşkil eden küçük ve orta ölçekli sanayicilerimize yönelik yaptığımız düzenlemeler, getirdiğimiz imkânlar onlara vermiş olduğumuz önemin de bir göstergesidir. Ondan sonra da bu konuda yeni gelişmelerin önünü açacağız.

Bugün her ilimizde hatta her ilçemizde organize sanayi bölgelerimiz mevcuttur. Ben bu vesileyle bizim Trabzon ilimizde hem Akçaabat ilçemizde hem Vakfıkebir ilçemizde hem Beşikdüzü ilçemizde yapılan organize sanayi bölgelerine, Sanayi Bakanımıza ve tüm Sanayi Bakanlığı çalışanlarına, verdikleri desteklerden dolayı teşekkür ediyoruz.

AK PARTİ İktidarının temel sanayi felsefesinin bir gereği olarak bu sanayi bölgelerinin organize sanayi bölgelerinin sayılarını arttırmak ve bunlardaki istihdamı çoğaltmak bir hedef olarak belirlenmiştir. Bundan önce 66 adet olan organize sanayi bölgeleri AK PARTİ İktidarı döneminde 131 adede yükselmiş ve 835 bin kişiye ek istihdam kaynağı sağlanmıştır. Kullandırılan kredi faiz oranları son yıllarda yaşanan küresel ekonomik krizin sanayici üzerindeki etkilerini azaltmak için alınan tedbirler kapsamında 1/1/2009 tarihinden geçerli olmak üzere kalkınmada öncelikli olan bölgelerde yüzde 1, normal illerde 3, gelişmiş illerde de 6’ya düşürülmüştür. 89 adedi son sekiz yılda olmak üzere toplam 438 adet küçük sanayi sitesi üstyapısı ve altyapısı inşaatı tamamlanmıştır. Tamamlanan küçük sanayi sitesi projeleriyle yaklaşık 460 bin kişiye istihdam sağlanmıştır.

Bu vesileyle, Sanayi Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cumur.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Yusuf Ziya İrbeç, Antalya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Merkezi bütçeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rekabet Kurumu, piyasa şartlarında tüketicilerin, başka bir ifadeyle halkımızın zarar gördüğü uygulamaların önüne geçmeye odaklanmaktadır. Ülkemizde yürürlükte olan rekabet kurumlarının uluslararası standartlarda olması, serbest piyasa ekonomisinin kurumsallaşması ve iktisadi hedeflerin daha etkin ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Rekabet Kurumu, ülkemiz rekabet politikasının uygulanmasında hayati bir rol üstlenmektedir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile yönlendirilen rekabet politikası, devlet yardımları ile ilgili yasanın da günün gelişen şartlarına göre düzenlenmesi sonucu daha dinamik bir yapıya kavuşturulmuştur.

Avrupa Komisyonunun 2010 İlerleme Raporu’nda da olumlu bir gelişme olarak nitelendirdiği bu durum, ilgili diğer raporlarda da teyit edilmektedir. Bu bakımdan, rekabet politikası faslında müzakerelerin kısa bir süre içinde açılması gerekliliğine ilişkin beklentimiz gerçekçi ve haklı bir taleptir.

Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un uygulanmasında, rekabeti önemli ölçüde azaltan şirket birleşme ve devralmalarının engellenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu bakımdan, Rekabet Kurumu tarafından 1997 yılından bu yana uygulanmakta olan “Birleşme ve Devralma Tebliği” gelişen şartlara göre yeniden gözden geçirilmiş ve 2011 yılında yürürlüğe girmek üzere yenilenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de daha bilinçli bir rekabet ortamının oluşması açısından Rekabet Kurumunun bilimsel yayınlara da destek vermeye başlamış olması ve üniversitelerle yakın dirsek teması içinde bulunması, toplumun ilgili kesimlerinin bilgilendirilmesi bakımından oldukça önemli kurumsal bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bilim dünyasıyla yakın ilişki, rekabet hukukunun geliştirilmesi ve kurum faaliyetlerinin etkinleştirilmesinde de doğrudan katkı sağlayabilmektedir.

Rekabet Kurumunun faaliyetlerinde sürekliliğin sağlanabilmesi açısından dış dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu bakımdan kurum OECD ve UNCTAD’ın yanı sıra Uluslararası Rekabet Ağı gibi platformlarda ülkemizi temsil etmektedir. Yüzden fazla rekabet otoritesinin üye bulunduğu Uluslararası Rekabet Ağının dokuzuncu yıllık konferansı 2010 yılı Nisan ayında, ülkemizin ev sahipliğinde, İstanbul’da gerçekleşmiştir. Bu gibi çaba ve faaliyetler hem ülkemizin tanıtımı hem de uluslararası arenada saygınlığımızın artması bakımından faydalı olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, verimliliği artırmaya yönelik çalışmalar bugün hem ülkemiz açısından hem de küresel anlamda büyük bir önem kazanmış bulunmaktadır. Millî Prodüktivite Merkezi uzun yıllardan beri sürdürmekte olduğu eğitim, danışmanlık, araştırma ve yayın hizmetleriyle verimlilik bilgi ve bilincinin ülkemizde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında önemli bir rol üstlenmiştir.

Bu çalışmalar hem kamu kuruluşları ve hem de özel kesimde ağırlıklı olarak imalat sanayisinde faaliyet gösteren KOBİ’lerde yoğunlaşmıştır. Ayrıca Millî Prodüktivite Merkezi son yıllarda çalışmalarını Anadolu illerinde yaygınlaştırma konusunda önemli bir mesafe de katetmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda günümüze kadar elli beş ilimizde verimliliği artırmaya yönelik özel projeler uygulanmış olup bu projeler kapsamında Millî Prodüktivite Merkezi, illerimizin kamu idareleri ve özel sektör temsilcisi kuruluşlarıyla iş birliğine dayalı ilişkiler ağı kurmuştur. Bu projeler kapsamında düzenlenen verimlilik eğitimi ve bilinçlendirme programlarıyla binlerce kamu ve özel sektör çalışanına ulaşılmış, çok sayıda kamu ve özel sektör kuruluşuna verimlilik danışmanlığı hizmetleri verilmiştir.

Bugün ülkemizde makro planlardan hükûmet programlarına ve sektörel gelişme programlarına kadar birçok ulusal belgede karşımıza çıkan verimlilik odaklı büyüme anlayışının benimsenmesinde de gene Millî Prodüktivite Merkezinin çalışmalarının ve hizmetlerinin etkileri görülmektedir. Millî Prodüktivite Merkezinin uzun yıllara dayanan teorik ve uygulamalı birikimlerinden de yararlanarak ülkemizde kalıcı ve sürdürülebilir bir verimlilik politikası oluşturulması ve tüm makro değişkenlerin verimlilik odaklı ve sosyal içerikli yaklaşımlarla yönlendirilmesi orta dönemde ülkemizin temel stratejisi olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin ülkemizdeki rekabet ve verimlilik kültürlerinin yerleşmesine katkı sağlayacağına olan inancımı vurgular, Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Merkezi bütçelerinin hayırlı olmasını temenni eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İrbeç.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİ’lerimiz ekonomik kriz ve küreselleşmeden kaynaklanan yüksek rekabet, yetersiz sermaye, gelenekçi ticari modeller, proje üretememe, tüketici tercihlerine cevap verememe, iş birliği ve kümelenme kültürünün eksikliği gibi önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Oysa KOBİ’ler ile esnaf ve sanatkârlarımız sağlıklı bir sosyal yapının, gelir dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Değişen piyasa koşullarına hızlı uyum yetenekleri, esnek üretim yapılarının kriz dönemlerinde sağladığı yavaşlatıcı etki, bölgeler arası dengeli büyüme, işsizliğin azaltılması ve yeni iş alanları açılmasındaki katkıları ve daha sayamadığımız bir dizi olumlu özellikleri nedeniyle ülkemizdeki ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel taşlarıdır.

Esnaf ve sanatkârlarımız yetersiz sermayelerini karşılamak üzere 1950 yılında kurulmaya başlayan ve bugün sayıları bin dokuz yüz elliyi bulan esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla ucuz kredi temin edebilmektedirler. Hükûmetimiz bu çerçevede son sekiz yılda periyodik olarak kredi faizlerini yüzde 59’lardan yüzde 5’e indirmiş, kredi limitlerini 5 bin Türk lirasından 100 bin Türk lirasına çıkarmış, toplam yıl içinde kullandırılan kredi miktarını 150 bin Türk lirasından 3,2 milyar Türk lirasına çıkarmıştır. Bu krediler de 1 milyonun üzerinde esnaf ve sanatkâra fayda sağlamaktadır.

Yine, ülkemiz için önemi büyük olan KOBİ’lerimizin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla 12 Nisan 1990 tarih ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresinin Kurulması Hakkında Kanun’la KOSGEB kurulmuştur. KOSGEB, kuruluşundan bugüne imalat sanayisinde faaliyet gösteren KOBİ’ler ile esnaf ve sanatkârlarımızın uygun kalite ve standartlarda üretim yapmaları, ürünlerinin pazarlanması, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için gerekli teçhizat, malzeme, laboratuvar, atölye araçları ve ham maddelerinin temini, işletmelerin kurumsallaşması ve finansal darboğazlarının giderilmesi gibi konularda danışmanlık, yönlendirme, rehberlik ve eğitim hizmetleri ve finansal destekler sağlamıştır.

2009 yılının Mayıs ayında Hükûmetimiz tarafından önemli bir adım atılarak KOSGEB Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Değişiklik neticesinde bu tarihe kadar KOSGEB’in hedef kitlesi 400 bine yakın imalat sanayi KOBİ’si iken yaklaşık 8 kat artarak bu rakam 3,4 milyona çıkmıştır. Veri tabanına kayıtlı işletme sayısı 120 bin civarındayken şu anda bu rakam 450 binin üzerine çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOBİ’ler ile esnaf ve sanatkârlarımız bu ülkenin can damarı ve ekonominin lokomotifidir. Ülkemizde işletmelerin yüzde 99’undan fazlası KOBİ ile sayıları 2 milyonu aşan esnaf ve sanatkârlarımızdan oluşmaktadır. Hükûmetimiz KOBİ’ler ile esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların rekabet güçlerini artıracak projelere her zaman büyük önem vermiştir. Bu çerçevede tüm kuruluşların katkıları alınmak suretiyle yapılan bütün çalışmalar, araştırmalar ve toplantılar sonucunda Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu Eylem Planı’nın temel hedefi esnaf ve sanatkârların rekabet gücünün artırılması, değişim ve dönüşümün desteklenmesi olarak belirlenmiştir.

10 Nisan 2010 tarihinde Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanan Eylem Planı’nda bu hedefe ulaşmak için yedi öncelik ve otuz tedbir geliştirilmiştir. KOSGEB bu projede aktif rol alan bir kuruluşumuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin kredi ve kefalet kooperatifleriyle KOSGEB tarafından kullandırdığı kredi faiz desteklerine yoğun başvuru yapılmış, bankaların KOBİ’lerle esnaf ve sanatkârlarımıza kredi kullandırma konusundaki algıları yeni bir şekil almıştır. Bu destek programlarına olan yoğun talep üzerine bu programların 2011 yılında da uygulanmasında fayda görülmektedir. İnanıyorum ki reel ekonominin can damarı olan bu işletmelerimizin de imkân ve fırsatları en iyi şekilde değerlendirilerek büyüme ve kalkınmamızın öncüsü olmaya devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgül.

AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Mahmut Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gerek Patent Enstitüsü gerekse Akreditasyon Kurumuyla ilgili bütçe görüşmelerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rekabetin boyut değiştirdiği günümüzde, sanayi ve ticaret yaşamında yeni ekonomi, fikrî mülkiyet, fikrî sermaye, ARGE, markalaşma, tasarım, inovasyon gibi kavramları çok kullanmaya başladık. Artık bir ürün veya hizmeti sadece üretmek yetmiyor, ürüne kattığınız yenilik, farklılık, tasarım rekabet gücünüzü belirliyor. Bundan yirmi yıl öncesinde bir işletmenin toplam değerleri içinde fikir ürünleri yüzde 20 yer tutmaktaydı, bugün ise yüzde 80’ini işgal ediyor. Artık ne kadar özgün tasarımınız, katma değeriniz, yüksek patentiniz varsa o kadar güçlü ekonomisiniz. Son otuz yılda gelişmiş ekonomilerde büyümenin yarıdan fazlasının kaynağını ARGE ve inovasyon sağlamaktadır. Ülkemizde de 2008 yılında yürürlüğe giren ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Kanunu ile işletmelerimize KOSGEB, TÜBİTAK, Teknoloji Geliştirme Vakfı gibi kurumlarca destekler veriliyor. Özellikle Sayın Başbakanımızın ve Sanayi Bakanlığımızın ARGE yatırımlarıyla ilgili yapmış olduğu hamlelerle bu rakamların müracaat sayılarının ve patent sayılarının hızla arttığını görmekteyiz.

Yine Bakanlığımızın hazırlamış olduğu Sanayi Strateji Belgesi’nde yer alan 72 eylemin 20’sinin firmaların teknolojik gelişimine ayrılmış olması bu duyarlılığın ifadesidir.

Sevindirici olan patent sayıları içerisinde yerli başvuruların toplam başvurular içindeki ağırlığının her geçen gün artması. Özellikle 2009 yılında patent ve faydalı modelde yerli başvuruların toplam başvurulara oranı yüzde 54’e ulaşmış. Patent mevzuatının yenilendiği 1995 yılında ise sadece yüzde 12’si yerli başvuruydu, verilen tescil belgelerinde de her 3 belgenin 1’i yerli kişi veya işletmeye aittir.

Patent ve faydalı model birlikte değerlendirildiğinde 2008 yılından itibaren yılda 10 binin üzerinde buluş için başvuru yapıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, 2009 yılında 72 binin üzerinde marka tescili başvurusu yapılmış olup bunun 62 bini yerlidir. Bütün bu rakamların ülke ve millî ekonomimizdeki artışının ana kaynağı ARGE politikalarında ve sanayi politikalarında Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın izlediği cesur destek politikaları yatmaktadır.

Bildiğiniz gibi, coğrafi işaretler belli nitelikleriyle geldikleri yerle özdeşleşmiş ürün adlarıdır. Coğrafi işaretlerin etkin şekilde kullanılması kırsal kalkınmada önemli bir rol üstlenmektedir. Ülkemizde bugüne kadar 135 ürüne coğrafi işaret tescili verilmiş, bunlardan ikisi seçim bölgeme ait Malatya kayısısı ve Arapgir Köhnü üzümüdür. Bu oran, Avrupa’da yıllık patent veri tabanları gerektiği gibi araştırılıp değerlendirilmediği için mükerrer ARGE çalışmaları yüzünden yaklaşık 60 milyar avroluk bir israf söz konusudur. Avrupa’daki bu israf Türkiye’de de maalesef tekrarlanmaktadır. Bu konuda gerek Patent Enstitümüzün gerek üniversitelerimizin gerekse araştırma yapan bütün şirket ve hocalarımızın dikkat etmesi gerekir. Bu, bizde de çok yüksektir. TÜBİTAK projelerinde, üniversitelerin araştırma projelerinde mükerrer çalışmalar mevcuttur. Kaynaklarımızı iyi değerlendirmek zorundayız. ARGE’ye ayırdığımız kaynakların hem reel sektör hem kamu tarafından titiz şekilde harcanması, veri tabanlarının dikkatle gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Akreditasyonla ilgili de bir iki söylemek istediğim konu: Akreditasyon on bir yıldır görevdedir. En önemli özelliklerinden bir tanesi katma bütçeden hiç pay almaması. Kendi imkânlarıyla ve kendi döner sermayesiyle devam etmektedir. Bildiğiniz gibi küresel ekonomi, insan, mal ve paranın sınırsız dolaşmasını tanzim eder, talep eder. Akreditasyon kurumlarının da ticareti kolay hâle getirebilmek, standardı yükseltebilmek adına ciddi faaliyetleri devam etmektedir. Akreditasyon Kurumuna da bu arada emeği geçenleri kutluyor, tebrik ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Kısa zamanda özetlemeye çalıştım. Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fındıklı.

AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Mahmut Dede, Nevşehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dede.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT DEDE (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın bugünkü görüşmelerinde yer alan Türk Standartları Enstitüsünün bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, standardizasyon kavramı, küreselleşen dünyada ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesini, uluslararası pazarda rekabet şansının artırılmasını sağlayan en önemli stratejik araçlardan biridir. Günümüzde Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler güçlü standardizasyon altyapıları sayesinde dünya ekonomisinde söz sahibi olmuşlardır.

Türk Standartları Enstitüsü, 1954 yılından bu yana, tam elli altı yıldır standardizasyon alanında hizmet vermektedir. Bugün itibarıyla TSE’nin yayınladığı standart sayısı otuz bin beş yüzü bulmuştur. Avrupa standartlarının yüzde 99,7’si Türk standardı olarak uyumlaştırılmıştır. TSE, Uluslararası Standardizasyon Teşkilatının geçtiğimiz eylül ayında Oslo’da gerçekleştirilen 33’üncü Genel Kurulunda, en yüksek oyu alan ülke olarak yirmi ülkeden oluşan ISO Konseyine seçilmiştir.

TSE, standardizasyon çalışmalarının yanı sıra belgelendirme, gözetim, muayene, kalibrasyon ve laboratuvar hizmetleri gibi alanlarda hizmet sunmaktadır. TSE’nin 1964 yılından bu yana TSE marka sistemiyle sürdürdüğü belgelendirme faaliyetleri dünya çapında saygı görmektedir. İhtiyari belgelendirme sistemlerinin yanı sıra uluslararası birçok belgelendirme sistemine dâhil olan TSE, Avrupa Birliği mevzuatının gerektirdiği “CE” işareti konusunda da öncü olarak görev almıştır. Son olarak bilgi teknolojileri ürün ve sistemlerinin güvenliğini içeren Ortak Kriterler Belgelendirme Sistemi konusunda Nisan 2010 ayında yapılan uluslararası denetimlerden başarıyla çıkmış ve Kasım ayı içerisinde Türkiye’ye “Sertifika Üretici Ülke” unvanını kazandırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSE’nin kendi alanındaki etkinliği, ülkemiz sanayisinin ve ticaretinin büyük sıçramalar yaparak uluslararası pazarlardaki fiyat ve kalite rekabetine karşı koyabilmesi açısından son derece önemlidir. Son iki buçuk yılda Türk Standartları Enstitüsü 27 ülkeyle iş birliği anlaşması imzalamış, böylece anlaşma yapılan ülke sayısı 69’a, kuruluş sayısı ise 95’e ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde Türkiye, ulusal ve uluslararası alanlarda etkinliğini artırmış, ülkemiz ekonomisini sağlam bir temel, sağlam bir zemin üzerinde inşa etmek için birçok reformu cesaretle ve kararlılıkla gerçekleştirmiştir. Uygulamaya koyduğu standardizasyon ve kalite politikalarıyla ekonomiye yeni kazanımlar sağlamıştır. Türkiye’yi 2023 yılında dünyanın en güçlü ekonomisine sahip on ülke arasında görme hedefimize ulaşmak için millî bir standardizasyon ve kalite stratejisi izlememiz ve bu konuda toplumsal duyarlılığı geliştirmemiz şarttır. Çünkü kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesinde, yeni istihdam alanları açılmasında, kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesinde, Türk sanayi ürünlerinin ulusal ve uluslararası pazarlarda tercih edilir markalar hâline gelmesinde, ihracat grafiğimizin yükselmesinde millî standardizasyon ve kalite politikalarımızın etkisi son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda ulusal ve uluslararası düzeyde çok başarılı çalışmalara imza atan Türk Standartları Enstitüsü ülkemizin vazgeçilmez bir değeridir. Bu çerçevede, Türk sanayisinin dünya ile rekabet edebilmesinde anahtar bir rol üstlenen Türk Standartları Enstitüsünün ve 2011 yılı mali bütçesinin ülkemize, sanayimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dede.

AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 mali yılı bütçe kanun tasarısının on ikinci turunda Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış buluyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin halkımız, Meclisimiz ve ülkemiz için iyiliklere vesile olmasını bütün kalbimle diliyorum.

Turizm, dünyada ulaşım ve iletişim imkânlarının gelişmesiyle birlikte önemli bir ekonomik alana dönüşmüştür. 2010 yılı sonuçlarına göre şu anda 1 milyara yakın insan dünyayı geziyor ve 1 trilyon dolara yaklaşan turizm gelirinden ülkeler pay elde etmeye çalışmaktadır. Turizm, aynı zamanda toplumları birbirine tanıştıran, kitleleri birbirine tanıştırıp kaynaştıran bir alan olduğu için, ekonomik boyutunun ötesinde büyük bir barış, büyük bir diyalog, büyük bir uzlaşma imkânı olarak da ön plana çıkmaktadır. Çok zengin bir toprakta yaşıyoruz. Anadolu toprakları, binlerce, on binlerce yıldan bu yana üzerinde çeşitli uygarlıkların var olduğu bir toprak. Hangi dönemde hangi inanca, kültüre, geleneğe, geçmişe sahip olursa olsun, şu anda bu topraklarda ne varsa hepsi bizimdir ve hepsi insanlık adına, bizim taşıdığımız bir tür kutsal mirastır, emanettir, hazinedir. Bir tek taşı geçmişten gelen bir tek varlığı, bir tek rengi, bir tek özelliği kaybetmeden, soldurmadan geleceğe taşımaya çalışıyoruz. Böyle yaptığımız takdirde turizmin de sürdürülebilir bir özellik kazanacağının farkında olmalıyız.

Kültür alanında koruma, planlama, kazı ve araştırma çalışmaları yapılıyor. Tespitler, tescilli yapılara yardım, yenileme, bakım, onarım, teşhir ve yayın çalışmaları yapılıyor. Ülkemizde, 2010 yılı Kasım ayı itibarıyla 189 müzemiz ve 130 düzenlenmiş ören yerimiz vardır. Kazı ve araştırma çalışmalarına genel bütçenin sağladığı imkânların çok daha üzerinde katkı yapmaya çalışılıyor. 2003 yılında kazılara ayrılan kaynak 1,668 milyon iken 2010 yılında DÖSİMM ve DSİ Genel Müdürlüğü imkânlarıyla birlikte, hep beraber 25,906 milyon Türk lirasına ulaştırılmıştır.

Turizmi ülkemizde çeşitlendirmeye çalışmaktayız. Türkiye, kitle turizmiyle yola çıktı ve bugün geldiğimiz yolda kitle turizminin hâlâ çok büyük bir payı ve önemi vardır ama biz öteki alanları, kış turizmini, kongre turizmini, termal turizmi, spor turizmini, sağlık turizmini, kültür turizmini, şehir turizmini ve yemek turizmini de bunlara katıp turizmi çeşitlendirdiğimiz takdirde turizmden elde ettiğimiz gelirin daha da artacağını biliyoruz ve ona göre çalışıyoruz.

Kütüphane alanında da önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda, birçok ilimiz yeni modern kütüphanelere kavuşturulmuştur.

Sinema alanında iyi gelişmeler yaşanmaktadır ve Bakanlığımızın desteklediği filmler, 2010 yılı içinde ulusal ve uluslararası alanda on beş ödül kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, turizmden gelen katkı payları ve bütçe imkânları olabileceği kadar altyapıya seferber edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü bir bölgede eğer arıtma tesisi yoksa, deniz temiz değilse, doğa iyi kullanılmıyorsa turizmi sürdürülebilir kılmak mümkün değildir. Kaynaklarımız başka alanlarda çarçur edilmeden doğrudan doğruya altyapıya seferber edilmektedir. Yerel yönetimlerin altyapı uygulama ve çevre düzenleme projelerine bu yıl 102 milyon 542 bin TL destek sağlanmıştır.

Şu anda dünyadaki turizm otoritesinin yaptığı sınıflandırmada dünyanın en önemli nitelikli 100 konaklama tesisinin en az 20’si Türkiye'de bulunmaktadır. Bu başarının oluşmasında ülkemiz turizminin lokomotifi olan ve 640 kilometre sahil şeridi olan, yılın üç yüz gününü güneşli geçiren ve birçok uygarlığı kucaklamış olan Antalya’mızı da anmadan geçemeyiz. 2002 yılında Antalya’mıza gelen misafir sayısı 4 milyon civarındayken içinde bulunduğumuz 2010 yılında 10 milyonu aşmak üzeredir. Yine aynı yıllarda 218 bin olan  yatak sayısı günümüzde Bakanlıktan tescilli olarak 355 bini aşmıştır. Bu rakamlar ülkemiz turizminin üçte 1’ine Antalya’nın sahip olduğunu göstermektedir. 2008 yılında Belek Avrupa'nın en iyi golf destinasyonu seçilmiştir ve 2012 yılında da Dünya Golf Turnuvası’na ev sahipliği yapacaktır. Elbette ki Antalya ilimizin bu aşamayı katetmesinde hükûmetlerimizin payı büyük olmuştur.

Ülkemize gelen turist sayısı 2002’de 13 milyon iken 2010 yılında 28,5 milyon kişiye, turizm gelirimiz de 8,5 milyar dolardan 23 milyar dolara ulaşmıştır.

Yapmış oldukları bütün bu çalışmalardan dolayı başta Sayın Bakanımız ve değerli bürokratlarımızı, halkımız ve Antalyalı hemşehrilerimiz adına tebrik ediyor, 2011 yılı bütçe kanununun ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Atatürk 1933 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada “Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.” demişti.

Evet, tiyatro ve operamızın bugün ulaştığı nokta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olması gereken bir konudur.

1949 yılında özel bir kanunla kuruluşunun üzerinden tam altmış yıl geçmiş olan devlet tiyatroları, opera ve balesi genel müdürlükleri, bu sanatları akademik kurallarla profesyonel performanslarını gerçekleştiren kurumsal yapılar olarak bu sanatların uluslararası açılımlarını hayata geçirmekte, tüm dünyada büyük ilgi gören uluslararası festival ve yarışmaların örneklerini ülkemizde de gerçekleştirmekte ve uluslararası platformlarda Türkiye’nin adından söz ettirmektedir.

Hükûmetimiz, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yaymaya önem vermektedir. Anadolu’nun her köşesine sanat götürme kararlılığıyla, yerel renklerimizi soldurmadan ulusaldan evrensele taşımaya çalışarak kendi özgürlüğümüz içinde dünyada var olmaya, kendi kimliğimizi tanır hâle getirmeye çalışıyoruz.

Sayın milletvekilleri, sanat, üretildiği dönemin toplumsal yaşamına ayna tutar ve o toplumun kültürel kimliğini ortaya koyar. Bir ülkede sanatta kaydedilen gelişmeler ve gösterilen başarılar, kamu bilincinin geliştiğine, düşünce gücünün ve özgürlüğünün arttığına, o toplumun ortak bir estetik düzeye ulaştığına işaret eder.

Devlet Tiyatroları, 2009-2010 tiyatro sezonunda yirmi bir ilde ve elli dört sahnede perdelerini açmıştır. 2010-2011 tiyatro sezonunda dört yeni il ilave ederek yirmi beş il ve elli sekiz sahnede temsillerini vermeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde opera ve balenin zor ve anlaşılmaz olmaktan çıkarılarak bu alanlara çok sayıda insanımızın sevgi ve merakını kazandırmak, toplumumuzun bu sanatlara talebini artırmak, bu sanatları toplumun tüm kesimlerinin yararına sunmak misyonunu taşıyan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü yurt içinde turneler gerçekleştirmek için azami gayret ve özen göstermektedir.

Gençlerin ve çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak, artırmak, halkımızın kültür ve sanatı talep etmesini, aktif yaratıcı süreçlerde yer almasını sağlamak üzere Bakanlığımız altı kentimizde müdürlükler kurarak halkımızın kültürel yaşamına sürekli olarak katkıda bulunabilecek sosyal hizmet altyapısını halkımızın hizmetine sunmuştur.

Devlet tiyatro, opera ve balesi genel müdürlükleri, çocukların ve gençlerin eğitimine sanat yoluyla katkıda bulunmayı en üst düzeyde önemsemektedir. Bu amaçla çocuk tiyatrosu, çocuk korosu, çocuk balesi kurmuş, böylece çocuklara yönelik temsiller vererek perdelerini açmıştır. Ayrıca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile hem Devlet Tiyatroları hem de Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü arasında SHÇEK himayesi altındaki çocuk ve gençlere eğitim verilmesini hedefleyen bir iş birliği protokolü imzalanmıştır.

Eğitim Bakanlığı ile koordineli olarak Her Okul Bir Tiyatro Projesi kapsamında ilköğretim öğrencilerinin kendi oyunlarını kendi okullarında sahnelemeleri sağlanmış, opera ve bale sanatlarının tanıtılması, sevdirilmesi amacıyla Eğitimde Kültür Sanat Kozası CD’leri hazırlanmış ve dağıtılmıştır.

Bütün Çocuklar Tiyatroya Projesi kapsamında daha önce hiç tiyatro izlememiş 500 bin çocuğun ücretsiz olarak tiyatro izlemesi sağlanmıştır. Bu iki kurumumuz uluslararası kuruluşlara olan üyeliklerinin yanında, uluslararası festivaller sayesinde de sanatla kentleri bütünleştirmekte, farklı tarihsel mekânlarda etkinlikler yaparak hem o mekânlara hem de etkinliklere dikkat çekmektedir.

Değerli milletvekilleri, sanatın en iyi yaşayabileceği, yeşerebileceği iklimler kuşkusuz barış iklimleridir. Sanatın tahammül edemediği tek şey savaş ve ekonomik buhranlardır. Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi Genel Müdürlüğümüzün uluslararası barışa destek sağlayacak projeler içerisinde yer almaya devam edeceği inancı ve bu sanatların sahnelenmesi için altyapısı olan sahne ve binaların artırılması temennisiyle bütçelerin her iki kuruma hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin şu andaki mevcut sanayi ihracat ve ithalat politikasına baktığımız zaman biraz geriye de gitmemiz gerekiyor. Türkiye, planlı üretime, planlı sanayiye aslında 1960’lı yıllarda başlamıştır. Daha önce yapılan planlar var ama çağdaş plan, sağlıklı, düzenli plan 1963’lü yıllardan sonra başlamış.

1980 yılına kadar Türkiye’de ithal ikameci bir politika izlenmiş. Tabii, o dönemler, Türkiye'nin kendi sanayisini geliştirmesinde, kendi istihdam gücü için, kendi öz gücü, üretim gücü için istihdam yaratılmasında da önemli etkileri olmuştur ancak 1980’li yıllarda hem küreselleşmeyle hem uluslararası ticarette rekabetin artmasıyla bu politika uygulanamaz hâle gelmiştir.

1980’den sonra da yeni bir politika uygulanmaya başlanmıştır. Neoliberal politikalar dediğimiz politikalar… 12 Eylül darbesinin etkisiyle de susturulmuş bir toplum, kapatılmış sendikalar, sesi kısılmış işçi sınıfı ve emekçiler, bu politikaların uygulanmasında önemli katkı sunmuştur. Bu dönemdeki politikalar, aslında, tümüyle yatırımın, üretimin, ihracata yönelik sermayenin, yatırım yapanın, ticaret yapanın daha çok para kazanmasına yönelik bir politikadır. Elbette ki her ülkenin, tabii ki Türkiye’nin de büyüyen, küreselleşen ve sınırların gevşediği, ticari anlamda ortadan kalktığı bir dönemde küresel sermaye politikalarına, rekabete, sanayileşmeye, ihracat ve ithalata önem vermesi gerekiyor. Ancak Türkiye’de uygulanan, tümüyle ihracata yönelik üretimin öne çıkarıldığı, istihdamın, bölgeler arası eşitsizliklerin, gelir dağılımının hiç dikkate alınmadığı bir dönem olmuş ve bugüne kadar da bu uygulanıyor. Hatta 2002’de AKP’nin iktidar olmasından bu yana bu politikalar daha yoğun ve daha ciddi bir şekilde uygulanıyor ve bu politikanın etkisiyle Türkiye sürekli cari açık vermeye başlamış, 2002’den sonra da bu cari açık gittikçe yükselmeye başlamıştır.

Tabii, ihracata yönelik üretim ve sanayileşme politikası, ihracat ve ithalat dengesini, cari açığı artırdığı gibi, istihdam yaratma gücünü de azaltmıştır. Türkiye'nin son yirmi yılına baktığımız zaman, özellikle bu ihracata yönelik sanayileşme politikaları dönemine baktığımız zaman sanayide, üretimde, verimlilikte, gayrisafi yurt içi hasıladaki büyüme ile istihdam yaratma arasındaki büyüme tümüyle zıt. Yani bir taraftan bir büyüme var, sanayide bir büyüme var, üretimde, verimlilikte bir büyüme var, ihracatta bir büyüme var ama bu büyüme iş gücü ve istihdam yaratmıyor ve bu bir tercihtir, yani siz elbette ki sanayileşen, sanayisini büyüten, komşularıyla, dünyayla rekabet yapan bir ülke yaratacaksınız ama bu yarattığınız değerlerin tümünü de ülkenin, ülke insanının, emekçinin, üretenin adil bir bölüşümü ve zenginleşmesi için de yapacaksınız. Fakat siz üretimi büyütüp, siz ihracatı büyütüp bunun için de çalışanın, emekçinin, emeğiyle geçinenin, tarım kesiminde üretenin yaşam standardını, gelirini gittikçe düşürdüğünüz zaman belli çevrelere, ticaret yapana, uluslararası ve yerli sermaye çevrelerine para kazandırmanın dışında bir sonuç elde etmeyeceksiniz.

Birçok zaman başta daha önceki ve şimdiki Sanayi Bakanı, Sayın Başbakan, Hükûmet yetkilileri işte sanayiyi büyüttüklerini, üretimi büyüttüklerini, ihracatı 100 milyar dolarlı rakamlara ulaştırdıklarını söylüyorlar. Peki, biz de soruyoruz: Bu süre içinde, hem 1980 ağırlıklı, 1990’dan bugüne kadar, sizin iktidar olduğunuz döneme kadarki iktidarlar hem de siz bu süre içinde ne kadar istihdam yarattınız sanayide, sanayideki istihdam ne kadar büyüdü? Sanayide ve Türkiye'nin genelinde emekçi ne kadar refah içinde, gelirinde ne kadar büyüme oldu? Çağdaş yaşamında, örgütlülüğünde, sendikalaşmasında kapitalist ve rekabetçi piyasanın temel öznesi olan, üretenin de tek kaynağı, üretimden kaynaklı olan örgütlülüğü ne kadar gelişti? Buna bakmamız lazım. Nitekim 1980’li 90’lı yallardan sonra hem genel olarak sendikacılık hem sendikaların üye sayısı gittikçe azalıyorken AKP İktidarından bu yana neredeyse dibe vurdu, yerde sürüklüyor.

Siz, örgütlü olmayan, sendikası olmayan, üretmekten ve emekten kaynaklı örgütlülüğü olmayan bir ülkede gelir bölüşümünü, üretenin, emekçinin kendi hakkını korumasını nasıl sağlayacaksınız? Yani iyi niyetle, işte şeyi sevmekle, “Ben vatandaşımı severim.” demekle, ne dünyada ne Türkiye’de ne Müslüman ülkelerde ne Hristiyan ülkelerde bunun örneği yoktur. Her ülkede insanın refah düzeyi, gelir bölüşümü, o toplumunun demokrasi ve örgütlülüğüyle ölçülür. Demokrasinin olmadığı, toplumun örgütlü olmadığı hiçbir ülkede, bir insan Müslüman olduğu için, bir insan dindar olduğu için halka refah sağlamamıştır. Siz demokratik bir toplumu yaratırsınız, iş gücünü, insanların üretim gücünü artırırsınız, demokrasiyi geliştirirsiniz, toplumsal her kesim o demokratik yapı içinde örgütlenip kendi hakkını da savunur.

Nitekim, ihracat ve ithalat rakamlarına baktığımız zaman, 2008 yılında ihracat rakamı 132 milyar dolar. Doğru, büyük bir rakam. Sürekli, başta Sayın Başbakan, Sanayi Bakanımız, Hükûmet yetkilileri bununla övünür ama ithalat rakamına bakmadığımız zaman bunun hiçbir anlamı yok. İthalat da 201 milyar dolar.

Ha, ne oluyor, siz sanayileşmeyi ihracat üzerinden kurduğunuz zaman, daha fazla ihracat yapma üzerine kurduğunuz zaman ne oluyor? Ham maddeden ara üretime, yedek parçaya kadar üretim yapan kesimler çok daha fazla kazanmak için, hem yerli sermaye hem dış sermaye bu üretimin bu kısmını, ham maddesini, yedek parçasını, yan ürününü Türkiye’de üretme yerine dışarıdan ithal ederek -çünkü ithalatın da önünü açıyorsunuz- getirip burada monte edip satmaktadır.

Bunun ekonomiye yansıması nedir? İşte, hep şundan bahsederiz: Türkiye’de üretimin önemli bir kısmını KOBİ’ler yapıyor, Türkiye’deki işletmelerin yüzde 98’i, 99’u da KOBİ’lerden oluşuyor ama ham maddenin, ara üretimin, yedek parçanın rahatlıkla ithal edildiği bir sanayide bu kesimler sürekli zor durumda kalıyor ve bir taraftan büyüme sağlanıyorken, rakamlar büyüyorken, ihracat büyüyorken, ithalat büyüyorken ülkenin genel gayrisafi yurt içi hasılası büyüyorken istihdam gelişmiyor. KOBİ’ler, küçük esnaf, üretim yapan diğer kesimler gittikçe işini kaybediyor ve gittikçe fakirleşiyor.

Değerli milletvekilleri, tabii, hem  sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme hem gelir bölüşümünde adalet hem de huzur, güven ve demokratik bir ortam için en önemli koşullardan biri bölgeler arası eşitsizliği gidermektir. Dünyanın hiçbir ülkesi bölgeler arası eşitsizliği asgariye düşürmeden, bölgeler arası eşitsizliğe müdahale etmeden demokratik bir ortamı, barış içinde ve refah içinde bir toplumu gerçekleştiremez. Ha, Türkiye’de, bakalım, bölgeler arasındaki eşitsizlikte geçmişte durum neydi? Özellikle AKP İktidarının her zaman “Biz, işte, doğuya, güneydoğuya bu kadar yatırım yaptık. Edirne ile Hakkâri, İzmir ile Ağrı aynı olacak.” dedikleri duruma bir bakalım, ne yapılmış bu süre içinde, biraz bu rakamlara bakalım.

Şimdi, bugün, Avrupa’nın ve gelişmiş ülkelerinin birçoğunda hem az gelişmişliği hem dezavantajları korumak için teşvikler sağlanır. Genelde teşvikler de yardım ve destekler de öncelikli olarak bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, küçük ve orta çaplı firmaları teknik ve bilgi yönünden desteklemek, teknoloji yeniliklerini desteklemek, mesleki eğitimi teşvik etmek, tarım endüstrisinin özendirilmesi ve gelişmesini sağlamaktır.  Ama Türkiye’de nasıl gelişiyor? Bölgeler arası dengesizlik, bilinen bu konuda rakamlar, bu aradaki uçurumlar, hepsi bilinmesine rağmen Türkiye’de maalesef bu şekilde gelişmemiştir. Şimdi rakamlara baktığımız zaman 2000 yılında doğu ve güneydoğuya sağlanan teşvikin toplamı yüzde 5,5’tur; 2001 yılında 11,5’tir; 2002 yılında 11,6’dır; 2003 yılında, AKP’nin iktidar olduğu yılda 8,4’tür; 2004 yılında 11,5’tir ve bu 2005’te 8,5; 2006’da 8,7; 2007’de 8,9; 2008’de 10,4 ve genel ortalamada da 9,3’tür.

Değerli milletvekilleri, şimdi siz yıllardır bir taraftan Kürt sorunu, bir taraftan bölgedeki çatışma, savaş ortamı, bunun yarattığı göçler, bir taraftan köylerin boşalıp kentlere gelmesi, tüm bunlar yaşanıyorken ve doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti devleti iktidarları boyunca bu bölge geri bırakılmışken Avrupa’nın sürekli öne çıkardığı, Avrupa Birliği ilişkilerinde de ekonomik anlamda hep dile getirdiği, sizlerin de hep “Doğuya ve güneydoğuya özel ihtimam göstereceğiz.” dediğiniz dönemde yapılan gerçek rakamlar burada, yapılan bunlardır. Bu politikalarla, bu mantıkla hem bölgeler arası eşitsizliği gidermek mümkün değil hem de Kürt sorununa, Kürtlere farklı bakış, ayrımcı bakışı ortadan kaldırmak mümkün değil.

Yine en büyük sıkıntılardan biri tümüyle serbest piyasaya bırakılmış, devletin sosyal devlet olma görevini yapmadığı dezavantajlı gruplar da bu anlamda büyük sıkıntı yaşamışlar. Bu dönemde sürekli kadın istihdamı düşmüş. Zaten kadının üretimin içinde yer alma oranı düşükken, bu politikalarla, kadının istihdamın içindeki yeri gittikçe aşağılara gelmiştir. Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde, Suudi Arabistan gibi, Afrika ülkeleri gibi çok az sayıda ülkeyi çıkarırsak kadının istihdamdaki yeri, kadının üretimdeki sayısı dünyadaki diğer ülkelerin neredeyse tümünün üzerindedir, bu konuda şampiyon olmuşuz ve yine, bu tür, bir taraftan, bu tarz, tümüyle ihracata yönelik üretme mantığı, diğer taraftan da yıllardır tartışılmasına rağmen diğer hükûmetler tarafından da yerine getirilmeyen vaatler üretimde kayıt dışını gittikçe arttırmış. Neredeyse Türkiye’deki üretimin yarısı kayıt dışı ve burada da en dezavantajlı grup olan çocuklar büyük zararlar görmekte. Türkiye’de çocuk işçilik sayısı, başta sanayinin alt imalat sanayinde olmak üzere, neredeyse dünyanın birçok ülkesinin üzerinde bir duruma gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de gerçekten bir an önce sanayinin geliştirilmesi ama başta az gelişmiş bölgelere teşvikler, KOBİ’lere, küçük esnafa teşvikler olmak üzere, bir an önce üretici kesimleri dikkate alan, tarım kesimini dikkate alan, tarımsal endüstriyi dikkate alan, teşviki dezavantajlı gruplara yapan bir mantığı geliştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız sürece hem işsizlik artacak hem bölgeler arasındaki eşitsizlik hem de genel olarak alt grupla üst grup arasındaki makas gittikçe artacaktır diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yaşar Kemal şöyle der: “Dünyamız ne büyük mutluluktur ki on binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her kültürün bir rengi, bir kokusu vardır. Dünyamızın bir çiçeğinin koparılması dünyamızdan bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Dünyanın şimdi başı belada. Dünyamız şimdi tek kültürlü bir dünyaya doğru başını almış gidiyor. Bu insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Tek kültürlü bir dünyada insanlığın hâlini göz önüne getirelim. Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya hapı yutmuştur.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz gerçekten de binbir çiçekli bir kültür bahçesi idi. Her birinin ayrı bir rengi, ayrı bir kokusu olan binbir çiçek. Her biri koparıldılar tek tek çünkü asırlardır ama özellikle son yüzyıldır farklı kokmak, farklı bir renge sahip olmak bu ülkenin hükümranları tarafından suç sayıldı ve mahkûm edildi. Medeniyetler beşiği Anadolu toprakları zulüm politikalarının hükmü altında yitirdi bütün güzel kokularını. 1915 sürgününde bu toprakların kadim halkı Ermeniler gönderildi yurtlarından. Yokluğun, sürgünlüğün, perişanlığın acıları Ermenilerin feryadı oldu. Kürt müziğinin duayeni olan Ermeni sanatçı sevgili Aram Tigran “Bir rüzgâr esti dağıttı yuvamızı. Öksüzüz, sürgünüz, taştan bir yuvanın hasretindeyiz.” diyordu Bılbılo şarkısında. Nitekim, geçen yıl vefat ettiğinde halkına verilen cezanın ölümde dahi sona ermediği gösterildi. Öyle zalim bir sürgünlük kararı vardı ki hakkında tek vasiyeti olan Diyarbakır’a gömülme isteği Hükûmet tarafından kesin bir dille reddedildi.

Yine, Süryaniler, Keldaniler, Aramiler farklı olmalarının bedelini canlarıyla ödediler. Geri kalanlar ise buradaki topraklarda yarattıkları onlarca kültürel ve ekonomik değerleri terke zorlanıp dünyanın başka ülkelerine sürgüne yollandılar.

1914 yılında 200 bin civarında olan Süryani sayısının bugün 15 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. 1955 yıllarında devlet desteği ile Türk ve Müslüman olmayanların malları yağmalandı, birçoğu öldürüldü ve önemli bir kısmı da bugün kültür başkenti ilan edilen İstanbul’dan göçe zorlandılar. 1925 yılında 100 bin olan Rum nüfusun sayısının 2006 yılında 4 bin olduğu belirlendi.

Bir zamanlar onlarca dilin konuşulduğu bu topraklarda farklı diller ile beraber binlerce yıllık deneyimlerle oluşturulan kültürel birikimler de bir bir yitip gitmeye yüz tuttu. İşte, bu yüzden olsa gerek, Anadolu topraklarından hep ağıtlar yükseldi farklı farklı dillerde. Osmanlı zamanında onlarca dilin konuşulduğu ülkemizde bu dillerin ancak sayısı parmakla sayılacak kadar az olan bir kısmı günümüze değin yaşayabildi. Yok olan her dille bir kültür, bir zenginlik, bir güzel koku yitirildi. Bugün itibarıyla, coğrafi özelliklerin ve nüfusun kalabalıklığının verdiği avantajla Kürtçe varlığını hâlâ güçlü bir şekilde sürdürebilmiştir ve kimi yerlerde Arapça, Lazca ve Gürcüce gibi diller kısıtlı bir kesim tarafından konuşulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katliam, sürgün ve asimilasyon politikaları kültürel anlamda bu toprakları çorak diyarlar hâline getirdi ve maalesef ülkemizin son yüzyılını tekçi anlayışla acılara boğan bu zihniyet varlığını bugüne kadar taşımış, bu dillerin de bir an önce yok olması için her türlü çabayı göstermiştir. Rafael Lemkin’e göre soykırım, sadece bir milletin ya da etnisitenin temsilcilerinin yok edilmesi değil, aynı zamanda onun kültürel ve millî değerlerinin ortadan kaldırılmasıdır.

Türkiye özelinde millî benlikleri ve kültürel yapıları yok etme adına gösterilen faaliyetleri de kültürel soykırımdan saymamak ne yazık ki mümkün değildir. Nitekim halkların sürgüne gönderilmesi bu ülkeyi yönetenlere yetmedi, onların bıraktığı bütün eserlere saldırma, bu eserleri yakıp yıkma ve yozlaştırma sistematik bir devlet politikası hâlinde yürütüldü.

Bu bağlamda, 1940 ve 2000 yılları arasında tam 12.211 köyün ismi değiştirildi. Aynı zamanda şehir ve dağ, nehir gibi coğrafi yerlerin de isimleri Türkçeye devşirildi. Bu değişikliklerin neredeyse tamamı Ermeni, Laz, Gürcü ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yapıldı. Aynı şekilde sürgüne gönderilen halklardan kalan tarihî eserler de sistemli bir şekilde yıkımların hedefi hâline getirildi. Farklı dinlere mensup halklardan kalan ibadethaneler küçültücü amaçlarla, çirkin faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlar hâline getirildi.

UNESCO'nun 1974 tarihli verilerine göre 1923'ten sonra kalan 913 Ermeni tarihî eserinden 464'ü tamamen yok edildi, 252'si harap duruma getirildi, 197'si ise revizyona ihtiyaç olunan bir durumdadır. Ermeni ibadethaneleri, farklı yerleşim birimlerinde bir yandan ahır ve depo olarak kullanılıp harap edilirken, diğer taraftan bu ibadethanelerin önemli bir kısmı da hızla camiye dönüştürüldü.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan halkların kimlikleri, tarihsel gelişim süreçleri ve kültür sanat değerleri, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu tarafından bilimsel dayanaklardan uzak bir şekilde çarpıtıldı. Farklı dillerde icra edilen sanat eserleri devlet sanatçıları tarafından sistematik bir şekilde maniple edilerek, kaynak belirtilmeksizin, Türkçe icra edilmiş gibi seslendirildi. Bu durum, kültürel olarak bir eserin orijinini, ait olduğu etnik yapıyı yok saymaktan başka bir şey değildi ve amaçlanan, tamamen kültürel asimilasyon ve çarpıtmaydı.

Yazarlarımız, aydınlarımız ve sanatçılarımız ya faili hâlâ bulunamayan kurşunların hedefi oldular ya da sürgünde ömür tüketmek zorunda kaldılar. Anıları önünde hürmetle, minnetle eğildiğim Mihemed Arif Cizrawi, Kırapetê Xaço, Aram Tigran, Ayşe Şan, Mehmed Uzun, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya sürgünlüğün acılarında solan değerlerimizden sadece birkaçıydı. Çoğulculuğa, kültüre, sanata ve millî benliklere karşı bu ülkenin siyasileri tarafından beslenen düşmanlık, her birinin hayatını birer trajediye çevirdi.

Yıllarca, çekilen sinema filmlerinde ve televizyon programlarında Ermeniler ve Rumlar cani olarak, Lazlar Türkçeyi biraz komik konuşan Türkler ve Kürtler de Türkçeyi kaba konuşan ilkeller olarak tanıtıldı ki bu durum hâlâ da böyledir. Kürt yerleşkelerinde insanlar tamamen Kürtçe konuşmalarına rağmen hâlâ sinema yapıtlarında, televizyon dizi ve programlarında bu gerçeklik tamamen inkâra getirilmekte, Kürtlerin cahil oldukları için Türkçeyi kaba ve komik konuştuğu izlenimi verilmektedir. Şimdi bu durumu kültürel soykırımın bir eylem biçimi olan kültürel asimilasyondan başka bir şekilde tanımlamanın yolu var mıdır? Bütün bu çarpık kültür icrasının hegemonyası altında, siyasilerin de öncülük ettiği şekilde, bu ülke yurttaşları birbirlerine hakaret etme maksadıyla “Ermeni”, “kâfir”, “kıro” tabirlerini kullanmadı mı? Batı’ya göç eden Kürtlerde kuyruk aranmadı mı? Kürt olmanın kendisi aşağılayıcı bir nitelik olarak algılanmadı mı? Dolmuşta, parkta, Kürtçe konuştu diye insanlar linç edilmek istenmedi mi? Çok uzak değil, daha birkaç yıl önce Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürülmedi mi? Okullar, psikolojik ve fiziksel şiddet kullanarak çocuklara Türkçenin zorla öğretildiği binalar olarak kullanılmadı mı? Şimdi hâlâ da devam eden bu uygulamaları nasıl kabul edilebilir olarak görmemiz beklenir bizden? Dilimizin, kültürümüzün yok olup gidişine sessiz kalmamızı istemek hangi akla, hakla dayandırılabilir? Asimilasyona karşı verdiğimiz mücadele ve Kürtçenin kullanımını güçlendirme çabamız hangi akılla, hangi insani duyarlılıkla bölücülük olarak kabul edilebilir?

“Kürtlerin yaşadığı yerlerde Türkçenin yanında Kürtçe de kullanılsın.” gibi en temel insan hakkını temel alan talebimiz Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından hangi hak temel alınarak palavra ilan edilip sistemin nöbetçileri göreve çağrılmaktadır. Üstelik çok dilli bir ülkenin Parlamentosuna Başkanlık yapan biri bu vahim sözleri sarf etmektedir. İnsana hakkını teslim eden demokratik bir anlayışı bile bünyesinde taşımayan bir Meclis Başkanımızın olması ülke demokrasisinin gelişimi açısından hakikaten siyasetçi olarak ümitlerimizi kırmış, birer Kürt yurttaş olarak da bizleri üzmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Sayın Kültür Bakanı; bir Kızılderili atasözü şöyle der: “Bu dünyada hayatta kalabilmek için beyaz adamın dilini öğrenmeliyiz ama sonsuza kadar yaşamak için kendi dilimizi bilmemiz gerek.”

Bizler de her halk gibi aidiyetimiz ve bütün renklerimiz ile insanlık yaşadıkça yaşamak istiyoruz ve bu nedenle de halkımızın doğuştan sahip olduğu bu temel haklarının savunucusu olmaktan geri durmamızın mümkün olmadığını özellikle belirtmek istiyoruz fakat bu mücadelenin yalnız Kürtlere değil, bütün Türkiye halklarına kazandıracağının, Türkiye’yi daha uygar bir aşamaya taşıyacağı gerçeğinin bilincinde olmak da ısrarımızın bir diğer nedenini oluşturmaktadır. Bu nedenle bu ülkeyi bölerek yönetmeyi politik bir rota hâline getirenlerin “bölücülük” laflarının bir hükmü bulunmamaktadır. Bizim yüzümüzü döndüğümüz taraf yeni bir dil oluşmasını mümkün kılanlar olacaktır çünkü bizim acil ihtiyacımız, zihinlerde kökleşmiş olan faşist mantalitenin değiştiği, düşmanlık söylemlerinin terk edildiği bir ortak akıldır. Biz ancak bu akılla kurtarabiliriz bugünümüzü ve geleceğimizi. Bu anlamda siyasetin öncülüğü ve ön açıcılığı tartışılmaz bir gerçekliktir. Ancak, kültürel alan bütün çarpık oluşumların tek tek yıkılabileceği, bağnazlıktan ve ırkçı anlayışlardan kurtuluşu mümkün kılan, umutlu düşüncelerin inşa edilebileceği en önemli sahadır.

İnsanın üretimi olan kültürün nesnesi yine insandır. İşte Kültür Bakanlığı da böylesine önemli, yaşamsal faaliyetlerinden sorumludur. Bu nedenle bu ülkenin farklı renklerine ve kokularına sahip çıkmak, her biri farklı medeniyetlere ait olan yapıları korumak, halkların kültürel gelişimlerine katkı sunmak, kısacası bu ülkenin bir asırdır hiç hak etmediği kadar yağmaya, haksızlığa maruz kalmış kültürel mirasını korumak konusunda hassasiyet gütmek elzem bir konudur.

Tek dile, tek renge mahkûm edilmiş bir kültür anlayışının artık zamanı geçmiştir. Değişimin gerekliliği bir an önce yerine getirilmelidir. Kürtçe oyuna devlet tiyatrosunda sahne verilmesi, büyük Kürt edebiyatçı Ahmedi Hani’nin “Mem ü Zin” eserinin Kültür Bakanlığı tarafından üç farklı dilde basılması bizlere memnuniyet vermiştir. Ancak, bunların henüz çok ufak başlangıçlar olduğunu, Kürt kültür ve sanatına daha acil şekilde daha fazla destek sunulması gerektiğini de önemli ifade etmek isterim. Nitekim, yıllardır yasaklar ve maddi imkânsızlıklar altında, binbir zorluk ve fedakârlıkla icra edilen Kürt kültür ve sanatının Bakanlıkça verilecek desteğe ihtiyacı vardır ve bu destek bir hak olarak teslim edilmesi gereken bir emanet niteliğindedir. Kürt kültür eserlerinin Bakanlıkça hazırlanan bir proje ile araştırılıp tasnif edilerek koruma altına alınması kültür mirasımıza verilen değerin bir ifadesi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yanlış kalkınma hedefleri doğrultusunda Hükûmetin desteği ile birer yağma alanı hâline getirilerek sular altına gömülen tarihî varlıklarımız bir bir yitirilmektedir. Diğer taraftan, birçok tarihî yapı ve alanlarımız tamamen kendi kaderine tek edilmiş, ilgisizlik ve bakımsızlık karşısında her geçen gün daha büyük bir hızla tahrip olmaktadır.

Tarihî varlıklarımız enerji politikalarının, iklim koşullarının ve bilinçsiz kullanım amaçlarının yıkıcı etkilerine terk edilmiştir. Samsat’ın, Zeugma’nın daha birçok tarihî zenginliğimizin sular altına gömülmesinden sonra sıra Hasankeyf ve Allianoi'ye geldi. Hükûmet düzeyinde kâr etmeyi esas alan zihniyetin bir ürünü olarak her türlü varlığımızın yok sayıldığı, en yakıcı gerçeklerimizin başında gelmektedir.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; bütçeden yüzde 1’i bile bulmayan bir düzeyde olan en az payın Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılması kültüre, sanata verilen değerin göstergesi niteliğindedir. Bu bütçeyle bu alandaki faaliyetlerin çok kolaylıkla yürütülmeyeceğinin farkındayız. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan bütçe payının yükseltilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Bununla beraber, bütün kesimlerin kültürel değerlerinin korunup kollanması gerekliliğinin esas alınarak, sanatın herkes için üretilmesi ve yurt genelinde toplumun bütün kesimlerinin faydalanabildiği alanlar hâline getirilmesi gerektiği inancındayız. Kültür başkenti ilan edilen, gecekonduların, yoksulların, itilmişlerin ve evsizlerin şehri İstanbul'da operaya, müzik dinletilerine sadece belirli bir elit kesim ulaşabiliyorsa, İstanbul’da olduğu gibi yurdun genelinde tiyatro, konser ve sanatsal gösterilerden toplumun sadece çok ufak bir kesimi faydalanıyorsa, bu ülkede bu faaliyetler iyi yönetilemiyor demektir.

Bu noktada Bakanlığın olduğu kadar Hükûmetin de ihmal ettiği büyük sorumlulukları vardır. Ben bu kürsüde dile getirdiğimiz eleştiri ve önerilerimizin dikkate alınmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygı ile selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Aslında, arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, benim konuşmam yoktu ama Sayın Bakanımızın bir iki açıklaması vardı, bundan dolayı cevap verme ihtiyacı duydum.

Sayın Bakanımızla 11 Aralıkta Ahmet Kaya’yı anma gecesinde bir aradaydık, Sayın Bakanımızla yan yanaydık, eş başkanlarımız da vardı, bu “Mem ü Zin” kitabı Sayın Osman Baydemir’e ve bize hediye edildiğinde döndü bize “Aldınız mı?” dedi Sayın Bakan. Biz “Almadık.” dedik. “Ama göndereceğim.” dedi. Biz de kendisine “Teşekkür ediyoruz, çok önemli bir çalışma yaptınız.” dedik. Sayın Bakanımız bize döndü dedi ki: “Bunu Mecliste de der misiniz?” Biz deriz yani biz kapalı kapılar arkasında farklı şeyler, Mecliste farklı şeyler konuşmayız. Siz, bizi iyi tanırsınız. Biz gerçekten, eğer önemli bir şey yapılmışsa, önemli bir adım atılmışsa bunu takdir ederiz. Biz, sadece muhalefet olarak yani beyaz ve siyah olarak hayata bakmıyoruz. Siz, gerçekten Kültür Bakanlığında önemli şeyler yaptınız, bundan dolayı tekrar size teşekkür ediyoruz ama şöyle bir belirlemeniz var, diyorsunuz ki: “Benim gördüğüm kadarıyla arkadaşlarımız bu gelişmeyi görüyorlar.” Bu dille ilgili diyorsunuz. İkili ilişkilerde de bunun yanlış olduğunu, sözüm ona bizlerin böyle bir şey söylediğini… Oysaki biz o gecede böyle bir görüşme yapmadık ve konuşmadık. Biz, gerçekten, dille ilgili düşüncelerimizi açık ve net olarak ifade ettik ve bizim arkadaşlarımızdan da sizlerle orada konuşanlar olmadı yani biz hepimiz töhmet altındayız. Ama herkes Barış ve Demokrasi Partisini çok iyi tanır ve bilir yani kapalı kapılar arkasında farklı şeyler, burada farklı şeyler söyleyeceğini asla kimse kafasından geçirmesin.

Sayın Bakanım, şimdi, bu dille ilgili taleplerimizle ilgili kamuoyunda fırtınalar koparılıyor. Bir taraftan Meclis Başkanı, bu Parlamentoda -biraz önce arkadaşımızın da dediği gibi- yani farklı renklerin bu Parlamentoda sesi olması gerekirken tam yasaklayıcı bir zihniyetle hareket ediyor. Diğer bir taraftan, Cumhurbaşkanımız ve Meclis Başkanımız savcıları göreve davet ediyor. Bu yetmiyor, hemen arkasından, Genelkurmay Başkanı bir açıklama yapıyor -e-muhtıra- bakın: “Türk Silahlı Kuvvetleri, devletin, Anayasa’mızda yer alan, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında ulus devlet, üniter devlet, laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir.” Yani ihtilaller bunun için yapılır. Her ihtilal yapıldığında da bunlar radyolarda, televizyonlarda okunur.

Şimdi, asıl sizin, Sayın Meclis Başkanının, Cumhurbaşkanının -ve sizi tanıyorum, biliyorum, demokrat kimliğinizi biliyorum- bunlara karşı bir duruş sergilemeniz gerekiyordu, bize karşı değil. Yani ana dil, herkesin ana dili ne kadar kutsalsa Kürtlerin ana dili de bir o kadar kutsaldır. Sizin bu ihtilalcilere ve bize tepeden bakan, halkın iradesini yok sayan bu askerlere cevap vermeniz gerekirken, dönüp bize cevap vermeniz gerçekten bizi yaralamaktadır.

Şunu açık ve net olarak söylüyoruz: Biz, hiçbir dönem, bu kürsüde iki farklı dil konuşalım demedik; biz “bilinmeyen bir dil” sözcüğünü yüreğimize sığdıramıyoruz, bunu reddediyoruz dedik. Biz gerçekten oturup konuşacağız arkadaşlar. Çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz, yoksa tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz? Aslında, bu teklik politikaları ülkeyi bugüne kadar bu hâle getiren politikalardır. Yani Türk’ün Türk gibi yaşaması gerekir, Ermeni’nin Ermeni gibi yaşaması gerekir, Alevi’nin Alevi gibi yaşaması lazım, Kürt’ün de Kürt gibi yaşaması gerektiğini söylüyoruz. Onun için, zaman zaman burada arkadaşlarımız bu politikaları eleştirdikleri içindir ki, biz sürekli hedef tahtasındayız. Yani biz parti olarak acılardan beslenen bir parti değiliz. Bu acıların bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. Yani varlığımızı yasaklayarak, dilimizi yasaklayarak insanı insandan saymamakla eş değerdedir. Onun için bu bir lütuf değildir, bir halkın en demokratik hakkıdır.

Şimdi, siz kendinize göre, bir Kürtlük, bir Kürtçe hayata geçiriyorsunuz. Başbakan Muş’a gidiyor, Kürtçeden alıntılar yapabiliyor, Sayın Arınç burada konuşuyor ama biz konuşunca… Tabii biz… Yani size serbest ama biz Kürtlüğe hizmet ettiğimizde, bu Kürtlük bize yasak. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yani böyle bir Parlamento, böyle bir Parlamento Başkanı olabilir mi? Ne diyor? Diyor ki: “Palavra dil.” Ne demek “Palavra?” Yani benim dilimin nasıl palavra olduğunu söyleyebilirsin Sayın Meclis Başkanı? Yani dilim varmıyor size bir şey söylemeye ama herkesin diline dikkat etmesi gerekir. Biz, hepimiz, bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz ama bütün dillere, bütün kimliklere özgürlük talep ediyoruz ve bu özgürlüğün bir an önce hayata geçmesi için çaba sarf ediyoruz, partimiz de bu noktada bedeller ödüyor, gerekirse yine bedel ödemeye hazırız. Herkes şunu iyi bilsin: Biz zorun, zulmün önünde boyun eğen bir gelenekten değil, bir feda kültüründen geliyoruz. Bunun hayata geçmesi için de ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.

Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.41

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Uslu.

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri, bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının web sitesinden bir metin okuyorum: “Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayi, ticaret, teknoloji, tüketiciler, esnaf, sanatkâr ve KOBİ’leri kapsayan geniş bir yelpazede, 72 milyon insanımızın tamamına hizmet sunmaktadır. Bütün faaliyetlerimizin ortak amacı, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınma sürecini hızlandırmak ve ülkemizin dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olma hedefine katkı sağlamaktır.” Evet, gerçekten hoş ve güzel, iddialı bir mesaj, Sayın Bakanın bir sunuşu.

Değerli milletvekilleri, gerçekten de Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, Türkiye’deki yatırımlarla, üretimlerle, ticaretle ve tüketicilerle, tüketici haklarıyla doğrudan ilişkisi olan çok önemli bir bakanlığımız. Dolayısıyla, burada görev yapan değerli arkadaşlarımı da Bakanlık personelini de kutlamak istiyorum çünkü bir dönem, bu Bakanlığın bir mensubu idim ben de.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesinin 717 milyon 377 bin TL olduğunu görüyoruz. Temenni ederiz ki bu bütçeyle, sanayi ve ticaretin geliştirilmesine önemli katkılarda bulunulsun. Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki bir sunuş konuşması dikkatimi çekti. Özellikle dünya ekonomisinde küreselleşmenin de etkisiyle, yaşanan kriz bütün ülkeleri etkilerken Türkiye'nin bu krize en son giren ama ilk çıkan ülke olduğunu, dolayısıyla, bu krizden de fazla hasar görmeden çıktığımızı belirtiyor. Gerçi, sonraki kapanış konuşmasında da bu ifadeleri “Biraz daha düzelmeye yakın, hasarın kontrol altına alınması anlamında ciddi adımlar attık.” şeklinde değerlendirmiş.

Gerçekten durum böyleyse yani iyi bir ekonomimiz varsa ve bu krizden de etkilenmemiş isek yine, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda 2011 yılı için yazılanları burada okumak istiyorum, bir kıyaslama açısından dikkatimi çekti: “Diğer taraftan sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği, düşük fiyatlı ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı, kamunun sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği, vergi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar hâlâ devam etmektedir.” şeklinde ifade edilmektedir. Bunlar Devlet Planlama Teşkilatının 2011 yılı için yazılan -ama geçen yıl da öyle, muhtemelen gelecek yıl da bu şekilde yazacağı- metinler. Eğer Sayın Bakanın ifade ettiği gibi olsa bu metinler niye bu şekilde yazılıyor? Belki de Sayın Bakanın ifade ettiği makroekonomik dengeler iyi görülse de, bu şekilde gösterilmeye çalışılsa da ne yazık ki gelir dağılımında ciddi bozukluklar var.

Bakınız, imalat sanayisi genelinde kapasite kullanım oranı kasım ayında yüzde 75,9 olarak açıklandı; bu, 2007’nin hâlâ altında görülüyor. 2010 yılı üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre üretim yüzde 3,4; verimlilik yüzde 5,7 azalmış. İstihdamda yüzde 2,4’lük bir artış görülmekle beraber işsizlik hâlâ yüzde 11,3 seviyelerinde, 3 milyon insanımız hâlâ işsiz. Genç nüfusa baktığımızda, bu yüzde 20’nin üzerinde bir oranı ortaya koyuyor. Bunlar gerçekten çok önemli olumsuzluklar değerli milletvekilleri.

Ekim ayı itibarıyla dış ticaret açığı 55,1 milyar dolar olmuş, ithalat artışı ihracat artışından 4 kat fazla. Cari açık ekim itibarıyla 35,7 milyar dolar olarak görülüyor.

Bir de en önemlisi kayıt dışılık var. Kayıt dışı ekonomi kavramı genellikle “Devletten gizli yürütülen ve dolayısıyla, kamu denetim, gözetim, yükümlülük ve teşviklerinin dışında kalan yasal ekonomik faaliyetler.” olarak tanımlanmakta. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının önemli görevler üstlendiğini söyledik, ancak bu kayıt dışı ekonomiyi de görmezlikten gelemeyiz. Kayıt dışılık hem devlete hem çalışana ciddi zararlar ortaya koymakta. Bu oran da yüzde 45’ler seviyesindeyse burada ciddi bir olumsuzluk var değerli milletvekilleri. Her ne kadar Çalışma Bakanı evvelki gün kendi bütçesinin görüşülmesinde bu kayıt dışı rakamının önceden daha yüksek olduğunu, sonradan bu rakamlara düştüğünü ifade etse de yüzde 45 hiçbir ülke için kabul edilebilecek bir oran değildir. Bunu açıklıkla ifade ediyorum.

Ayrıca, bu Hükûmetin  geçtiğimiz yıllarda, aşağı yukarı 2003’ten beri sürekli bir yapılandırma çalışmalarına tanık oluyoruz. Geriye baktığımızda, neredeyse her yıl bu çalışmalar yapılmakta. Vergi barışı yapıldı. Bunlar, açıkçası, biraz da reel ekonomideki sıkıntıları ortaya koyuyor.

Şimdi, bütün bunları değerlendirdiğimizde, ekonominin iyi olduğunu kabul edersek, esnaf, çiftçi, sanayici ve girişimcilerimiz çok iyi durumda olduğu için mi, yoksa zor durumda oldukları için mi bu çalışmalar yapılıyor, bu yapılandırma çalışmaları yürütülüyor? Hakikaten, bütün kesimler zor durumdadır değerli milletvekilleri ve ödeme güçlüğü içerisine düştükleri için bu yapılandırma çalışmaları da sürdürülmektedir.

Buna en çok ihtiyaç duyan, yani bu yapılandırma çalışmalarına en çok ihtiyaç duyan kesim de esnaf ve sanatkârlarımız. Esnaf ve sanatkârlarımızın temel sorunları, yüksek rekabete ayak uyduramama, yeterli sermayeye sahip olamama, değişen tüketici tercihlerine hızlı cevap verememe, yatırım ve istihdam maliyetlerini karşılayamama, finansmana erişimde sıkıntı yaşama gibi karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, AKP döneminde ivme kazanan büyük marketçilik süreci, esnaf ve sanatkârların faaliyet alanlarını daralttığı gibi, bu kesimi iş yapamaz duruma getirmiştir. Faaliyete geçen her alışveriş merkezinin yetmiş beş meslekteki esnaf ve sanatkârı yok olma yolunda tehdit ettiği bilinen bir gerçektir.

Sayın Bakan bu konuda geçen yıl kendisine yönelttiğimiz bir soruda, bu büyük marketlerle, alışveriş merkezleriyle ilgili yasa tasarısının ne zaman geleceğini sorduğumuzda “Bantta.” dediler, “Bantta ve geliyor.” dediler.  Bu nasıl bir bantsa… Havaalanlarında yürüyen bantlar vardır, yaklaşırsanız çalışır, eğer durursanız çalışmaz. Sayın Bakan bu yasayı dikkate alır da bu bandı çalıştırırsa umarım esnaf ve sanatkârlarımız açısından bir önemli iş yapmış olacaktır.

KOSGEB desteklemeleri, diğer adıyla can suyu kredileri esnaf kesimini hüsrana uğratmıştır. Esasen, Sayın KOSGEB Başkanı ve çalışanlarının bu konudaki gayretini biliyorum, onlara da bu anlamda teşekkür etmem lazım. Ancak sorun KOSGEB’de değil, KOSGEB’in uygulamaları ve özellikle esnaf ve sanatkârımızın bu krediye ulaşamaması. Faizini KOSGEB’in verdiği desteğin sadece bankanın tahsil zorunluluğu nedeniyle kredi çoğunlukla ihtiyacı olanlara  değil mevduatı olanlara verilmiştir. Üstelik bu krediyi kullanmak isteyen esnaf ve sanatkârın sigorta ve vergi borçları bu kredilerden kesintiye uğramaktadır. Sicil affının bankalar tarafından görmezden gelinmesi ve KOSGEB’in veri tabanında yaşanan aksaklıklar krediye ulaşmayı daha da güç hâle getirmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumu, vergi ve özellikle Marmara Bölgesi’nde yaşanan bu depremden sonra bu felaketle ilgili kullandırılan afet kredilerinin geriye ödenmesinde esnafımızın ciddi sıkıntıları var. Ayrıca emekli olup da çalışmaya devam eden esnaf ve sanatkârımızdan kesilen BAĞ-KUR destekleme primi uygulamasına şiddetle son verilmelidir. Gerçekten, yirmi beş-otuz yıl  bu ülkede çalışmış, emekliliği hak etmiş, geçinememekten dolayı yeni bir işe niyet etmiş bir insandan, bir emekliden bu kesintinin yapılmaması lazım.

Süremin sonuna doğru geliyorum, tarım satışlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Sayın Bakan  bu konuda da bu yasa ne yazık ki gecikti. Birliklerin bu yasaya ihtiyacı var. Finansman zorlukları var birliklerin. Özellikle bu yapılandırma süresi 31/12/2008’de sona erdi ve bu süreden itibaren de birlikler bir boşluk içerisindeler. Kaynak kullanımına ciddi ihtiyaçları var. Bu konuda bu yasanın bir an önce yürürlüğe girmesi lazım.

Bir de Bakanlığın denetim görevini, birlikler üzerinde bu denetim görevini yapmadığını düşünüyorum. Zira, Bakanlığın görevleri arasında olmasına rağmen birlikler denetimsizlikten dolayı kendi başlarına Bakanlığın desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ile Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomimizin atomları sayılan, toplam ekonomik sistem içerisinde en önemli pay sahibi olan esnaf ve sanatkârlarımız ekonominin bel kemiği konumundadır. Anayasa’nın 173’üncü maddesinde çok açık bir şekilde belirtilen “Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.” hükmü, esnaf ve sanatkârın Anayasa ile korunan, gerçekte elinden alınan hakkını ifade etmektedir.

KOBİ’ler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı yani KOSGEB tarafından verilen kredilerden neredeyse yok denecek kadar az seviyede yararlanmışlardır. Krediler, bürokratik engeller yüzünden esnaf için bir hayal olmuştur. Mevzuat o kadar karmaşıktır ki KOBİ’ler bu kredilere başvurmaya cesaret bile edememektedirler.

AKP hükûmetleri döneminde milyonlarca esnaf ve sanatkâr -kasaptan manava, berberden terziye, bakkaldan marangoza, taksiciden nakliyeciye kadar- çaresizlik içerisinde, iş yapamaz durumda, hayatlarının en zor günlerini yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Artık bu insanlar kârdan falan vazgeçtiler, tamamıyla baba ocağını tüttürmeye çalışıyorlar. Dükkânlar artık siftaha hasret kalmış, esnaf dert alıp sıkıntı satmaktadır. KOBİ’lerin çalıştırılması, üretime kazandırılması çok önem arz etmektedir. Bu sayede esnaf rahat bir nefes alabileceği gibi, rekabetçi bir piyasanın oluşumuna da katkı sağlamış olacaktır.

Kıymetli milletvekilleri, KOSGEB, Türkiye ekonomisinde iş yerleri ve istihdam payları yönünden büyük bir öneme sahip olan küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide bütünleşmeyi ekonomik gelişmelere uygun bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1990 yılında kurulmuştur ama ne yazık ki AKP hükûmetleri döneminde istenilen hedefe bir türlü ulaşılamamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK kayıtlarına göre 2009 yılında ülkemizde 3 milyon 225 bin 462 işletme, 3 milyon 222 bin 133 KOBİ bulunmaktadır ama bu rakam 2010 yılı Ağustos ayı sonu itibarıyla KOSGEB veri tabanında 336 bin 962 KOBİ olarak görülmektedir. KOSGEB kredi faiz destekleri kapsamında kullandırılacak krediler sekiz yıllık AKP döneminde 200 bin civarında seyretmiştir yani bu rakam KOBİ sayısını düşününce devede kulak kalmıştır. Ayrıca geçen sene hizmet sektörü de bu krediler kapsamına dâhil edilmiş ama pratiğe geçirilemeyerek kâğıt üzerinde kalmıştır.

Kıymetli milletvekilleri, küçük işletmelerin kredi alabilmelerinde önemli bir engel teşkil eden, teminat sıkıntısının aşılmasında önemli bir mekanizma olan esnaf kredi kefalet kooperatifleri ve Kredi Garanti Fonu uygulamalarının daha etkin kılınması sağlanmalıdır. Ülkemizde kurulduğu 1951 yılından beri esnaf ve sanatkârların kredilendirilmesinde önemli fonksiyonlar üstlenen esnaf kredi ve kefalet kooperatiflerinin güçlendirilmesi, değişen koşullara uygun şekilde yeniden yapılandırılması esnaf ve sanatkârların finansman sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır. Ayrıca esnaf ve sanatkârlarımız 28 çeşit vergi ve harç ödemektedirler. Bu vergi ve harçlara sosyal güvenlik primi yükü de ilave edildiğinde esnaf ve sanatkârlarımızın nefes alacak hâli  kalmamıştır. Dolaylı vergilerin ve sosyal güvenlik primlerinin azaltılması hâlinde hem esnaf ve  sanatkârlarımızın mali yükü hafifleyecek hem de vatandaşlarımızın alım gücünün yükselmesiyle beraber piyasalarda bir canlanma ortaya çıkacaktır. Sonuçta dolaylı vergiler toplam vergiler içerisindeki payının azalmasına rağmen gelir üzerinden alınan vergilerin artmasıyla toplam vergi gelirlerinde de artış görülecektir. Bu noktada atılacak her adım esnafımızı ekonomiye yeniden kazandırmak için atılmış önemli bir hamle olacaktır. Bunların dışında, Hükûmetin akla mantığa uymayan uygulamaları üreten kesimi sıkıntıya sokmaktadır. Örneğin 5510 sayılı Kanun’a göre BAĞ-KUR, SSK veya Emekli Sandığından emekli olduktan sonra esnaf ve sanatkârlık faaliyetinde bulunanların emekli aylıklarından 2008 yılından itibaren yüzde 12 oranında kesilmekte olan sosyal güvenlik destek primi şu anda yüzde 14,5 olarak kesilmektedir. Bu oran, her yıl artırılmak suretiyle 2011 yılında yüzde 15’e yükselecektir.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere ekonomik sistem bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Hükûmetin masa başında rakamlarla oynayarak takdim ettiği mutluluk tablosu boş hayallerden ibaret bir kandırmacadır. AKP Hükûmetinin yabancı yatırımcı sevdası bu memleketin evlatlarını işsizliğe, yoksulluğa, sefalete sürüklemiştir. Durumun ciddiyetini anlamak için Sayın Başbakanın sokağa çıkması yeterlidir, belki bu sayede soruna yabancı kalmaktan kurtulabilir.

Esnaf ve sanatkârlarımızın krizden çıkabilmesi için, öncelikle Sayın Başbakan tarafından küçümsenen çiftçinin, işçinin, memurun, emeklinin durumunun iyi olması gerekmektedir. Ancak bu sayede iç talebin canlanması ve üretim artışının başlaması sağlanacaktır. Hükûmetin iç talebi canlandırmaya yönelik ciddi bir çabası görülmemektedir.

Sayın Başbakanın nisan ayında büyük ümitlerle açıkladığı “ESDEP” yani “Esnaf Eylem Planı” büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. KOBİ’lerin sorunları çözüleceği yerde sıkıntıları artarak devam etmektedir. Esnaf Eylem Planı, cansuyu kredisi gibi Hükûmetin boş vaatlerinden bir tanesi olarak kalmıştır.

KOBİ’lere nefes alacak önerilerimizi sıraladığımızda, KOBİ’ler teknolojik altyapı, ARGE hizmetleri ve pazarlama faaliyetleri açısından desteklenmeli, KOBİ’ler açısından kredi sistemi yeniden düzenlenerek küçük işletmeler lehinde uygulamalara yer verilmelidir. Bu amaçla kredi limitleri yükseltilerek, kredileri uzun vadeli ve düşük faiz oranlarıyla kullandırılmaları sağlanmalıdır.

KOSGEB tarafından KOBİ’lere sağlanan kredilerdeki zorluklar ortadan kaldırılmalı, bürokratik yükler engellenmelidir.

KOSGEB veri tabanındaki aksaklıkların giderilmesi amacıyla ana server mutlaka güçlendirilmelidir, ancak bu sayede KOSGEB başvurularındaki sıkışıklığın önlenmesi mümkün olacaktır.

Emekli olan esnaflarımızdan kesilen sosyal güvenlik destek primi mutlaka kaldırılmalıdır.

KOBİ’leri karmaşık vergi sistemine ezdirmemek için, vergi mevzuatının sadeleştirilerek daha adaletli bir vergi sisteminin temini sağlanmalıdır. Bu doğrultuda atılacak adımlardan en önemlisi, KOBİ’lere gerçek usulle geçtikten sonra tekrar basit usule dönüş imkânı sağlanmasıdır. Ayrıca basit usulde vergilendirilen KOBİ’lerden gelir vergisi alınmayarak küçük esnaf ve sanatkârların asgari ücret düzeyinde çalışanlarına vergi muafiyeti getirilmelidir. Bu sayede hem iş verenlerin nefes almaları hem de işsizliğin azalması sağlanacaktır. Bu şekilde soruna gerçekçi çözümler üretilmiş olur, yoksa KOBİ’lerin sorunlarının artarak devam etmesi kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, Türk Akreditasyon Kurumu Türkiye'nin hem ulusal hem uluslararası platformda ürettiği malı denetleyen, ürünlerin belli bir standarda getirilmesini amaçlayan çok önemli bir kurumdur. İthalatın ve ihracatımızın belli bir kalitede sürdürülmesini sağlarken Türk malının da dünya piyasalarında saygınlığını artırmaktadır.

Ticaretimizin geliştirilmesi için anahtar konumunda bulunan bu kuruma hak ettiği değer maalesef ki verilememiştir. Türk Akreditasyon Kurumunun görevi sadece denetlemeyle sınırlı kalmamalıdır, bunun yanında ürünlerin, hizmetlerin uluslararası standartlara kavuşturulması için gereken öncü bilgi ve danışmanlık hizmetleri de verilmelidir. Ayrıca, atılması gereken adımlardan bir tanesi de ihracatçımızın sattığı malın standartlarını artırmak için gereken ekonomik desteklerin sağlanması amacıyla bağlantılı kurumlarla iş birliğini sağlayan bir kurum olmalıdır. Bu sayede kurumun kuruluş amacı gerçekleştirilmiş olacaktır. Aksi takdirde ağır işleyen bürokratik engellerden bir tanesi olarak ticaretin sırtında bir kambur olarak duracaktır.

Bu yönde yapılacak her türlü olumlu çalışmanın sonuna kadar destekçisi ve takipçisi olacağımızı beyan eder, bu duygu ve düşüncelerle grubum ve şahsım adına 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Recep Taner, Aydın Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsünün 2011 yılı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1994 yılında kurulan Türk Patent Enstitüsü Türkiye’de sınai mülkiyet hakları konusundaki sistemin altyapısını oluşturan ve yeniliklerin etkin şekilde korunmasını temin eden bir kuruluşumuzdur. Özellikle üniversitelerimizde sanayi ve ticaret odalarının iş birliği hâlinde üretilen bilgi ve yeniliklerin üretime kazandırılması noktasında çalışma yapmaktadır.

Yine, aynı şekilde, elli beş yıl önce ticaret ve sanayi odalarının bünyesinde faaliyete başlayan TSE bugünkü yapısına 132 sayılı Kanun’la kavuşmuştur. Özellikle AKP İktidarı döneminde çıkartılan 5018 sayılı Yasa kapsamına alınarak idari ve mali özerklik yapısı bozulmuş, daha önceleri devlet bütçesinden pay almadan hizmet veren kuruluş bu Yasa ile maalesef iktidarın kontrolüne girerek tarafsız ve hakem olma özelliğini kaybetmiştir.

TSE ile paralel hizmet veren birçok kuruluş Yasa kapsamından çıkartılırken TSE çıkartılmamıştır. Sanayici ve ticaret erbabı ile tüketiciler arasında hakem kuruluş olan ve iktidarın kontrolü elinde tutma hevesi yüzünden AKP standartları enstitüsü hâline gelmiştir.

Ülkemizde ve uluslararası alanlarda güvenilir, bağımsız, karar alabilme yeteneği gelişmiş, şeffaf ve verimli çalışan bir TSE istiyorsak 5018 sayılı Yasa’dan kurtulunması gerekir.

Değerli milletvekilleri, TPE ve TSE personel yönetmeliğinde son sekiz yılda yetmişten fazla değişiklik yapılarak kurum iktidara bağlı hâle getirilmiştir. Liyakatin yerini mensubiyet almış, teknik olması gereken kurumda ehliyetsiz kişiler yandaşlık kriterleri ile işe yerleştirilmiş ve örnek olarak verecek olursak genel sekreterler huzurlarınızda.

Dün mesaiye bakmaksızın cansiparane çalışan kurum personeli bugün eli kolu bağlanmış ve baskı altındadır. Haksız ve hukuksuz uygulamalar idare ile personelin arasını açmış ve karşı karşıya getirmiştir. Neticesinde de yüzlerce dava kurum ile personeli arasında devam etmektedir.

TSE Genel Kurul raporlarına ve faaliyet raporlarına baktığımızda da 2002 yılına kadar kendi gelirleri ve giderleriyle denk bir bütçe sağlayan, her dönem pozitif olan kurum son yıllarda yatırım yapmamasına rağmen hizmet gelirleri kurum giderlerini karşılamayan bir bütçe ortaya çıkarmaktadır. Geçmiş dönemlerde geliştirdiği laboratuvarlar, teknolojilerle Orta Doğu ve Balkanların en büyük ve en etkili belgelendirme kuruluşu olan TSE, AB standartlarını yakalamış, bağımsız, tarafsız ve rekabet edebilir, uluslararası uyumu sağlamış bir yapıdan iktidara bağlı bir hâle gelmiştir. TSE’deki değişim o noktalara ulaşmıştır ki, yıllardır TSE Spor Kulübüyle özdeşleşen üzerinde Atatürk resmi, tarihteki Türk devletleri ve bayrakları ile soy ağacının olduğu takvimler basılamaz olmuştur.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı öncesinde ithal mallarda sağlık ve kalite açısından standartlara uygunluk denetimleri yapılırken Hükûmetin yanlış politikaları sonucu bu uygulamalar yumuşatılmış, ülkemiz âdeta üçüncü dünya ülkelerinin ve özellikle Uzak Doğu ülkelerinin, Çin, Tayland, Kore gibi ülkelerin çöplüğü hâline gelmiştir. Piyasada giderek artan kalitesiz ve ithal ürünlerin yol açtığı haksız rekabet neticesinde ülkemizde ciddi, kaliteli ve sağlıklı üretim yapan üretici, malını ihraç etmenin yollarını aramış, Türk piyasası ise “ucuzcu” tabir edilen korsan, merdiven altı işletmeler ile Çin mallarına kalmıştır. Eğer bugün ülkemizde sağlık problemleri özellikle kanser vakaları her geçen gün artıyorsa bunun en önemli nedenlerinin başında gerekli denetimleri yapmayan, tüketicilere sunulan sağlıksız ve kalitesiz malların piyasaya hâkim olmasıdır. Türk vatandaşı bu kadar hor görülmemeli ve de halkın sağlığıyla böylesine oynanmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP, önceki bütçelerde olduğu gibi bu bütçede de sekiz yıllık iktidarlarına rağmen hâlâ geçmişi karalamaktadır.

İktidar dönemleriyle ilgili bölünmüş yol yaptıklarından bahsedenler, yapılan yollarla ilgili gerekli kontroller yapılmadığından asfaltların her yıl yenilendiğinden bahsetmiyorlar.

Enflasyonu düşürdüklerinden bahsediyorlar ama, 57’nci Hükûmetin yüzde 64’te aldığı enflasyonu yüzde 29,7’de devrettiğinden bahsetmiyorlar.

AKP İktidarında banka batmadığından bahsedenler, Bankalar Kanunu’nu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu, Mevduat Sigorta Fonu’nu 57’nci Hükûmetin hayata geçirdiğinden bahsetmiyorlar.

İhracatın arttığından bahsediyorlar ama, ithalatın çok daha fazla arttığından, bundan dolayı seksen yıllık cumhuriyet tarihinin 247 milyar dolar olan dış ticaret açığının çok daha fazlasını sekiz yılda vererek 380 milyar dolar açık verdiklerinden bahsetmiyorlar.

Yine, aynı şekilde seksen yıllık cari açığın 2 katını sekiz yılda cari açık vererek ortaya çıkardıklarından bahsetmiyorlar.

Geçen seksen yılda ülkenin iç ve dış borç stoku toplamda 220 milyar dolar iken, geçen sekiz yılda iç-dış borç toplamını 510 milyar dolara çıkardıklarından bahsetmiyorlar.

Bugün için vatandaşımızın mevduat bankalarına tüketici kredisi ve kredi kartı kredisi olarak 163 milyar TL borcu olduğundan, yani bebeden dedeye herkesin kişi başına düşen borç miktarının 2.268 TL olduğundan bahsetmiyorlar.

Yine, aynı şekilde tarım alanında Hükûmet, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini destek olarak vereceğim demesine rağmen, 2002 yılında yüzde 0,62 olan desteğin 2011’de yüzde 0,49 olarak belirlendiğinden bahsetmiyorlar.

Değerli milletvekilleri, zeytinde, zeytinyağında, pamukta, incirde sekiz yıldır fiyatlar yerinde sayarken, sütte, buğdayda kısmen artış olmuş ama bu artışlar maalesef ürün girdi maliyetlerinin çok çok altında kalmıştır.

Siyasi olarak baktığımızda da 2002 yılında sıfır noktasında aldığınız terör tekrar vatandaşımızın canını acıtmaya başlamıştır. “Açılım” adı altında, terörle mücadeleden müzakere sürecine geçilmiş, Habur rezaletleri yaşanmış, terörist başıyla görüşüldüğünü iddia edenleri şerefsizlikle suçlayanlar, sonrasında, kendilerinin değil ama emirlerindeki devlet kademelerinin görüştüğünü kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Dün, 1999-2002 sürecinde bir tane açıklamasını, demecini yazılı ve görsel medyada bulamayacağınız bebek katilinin her hafta haftalık demeçleri, yol haritaları, tehditleri normal hâle gelmiştir. Nelerin karşılığında alındığı bilinmeyen eylemsizlik kararları gazetelerin manşetlerini süslemiştir. Verilen tavizler yeni taviz beklentilerini doğurmuş, Meclis kürsüsünde Anayasa’mızın amir hükümlerine rağmen, Kürtçe konuşmalar yapılmış ve iş, Türk Bayrağı'nın yanına başka bayrak asma istemine, iki dillilik talebi ile resmî dilimiz Türkçenin dışında Kürtçenin resmî dil olmasının talebine gelmiştir.

Bir taraftan, devletin güvenlik güçlerine taş, havai fişek, molotof atanlara şefkatle yaklaşılması talimatı verilmiş, hatta taş atan çocuklarla ilgili af yasaları çıkarılmış; diğer taraftan, slogan ve yumurta atanlar ile haklarını arayan Tekel işçileri, gazlarla, coplarla gözaltına alınmışlar ve dağıtılmışlardır.

Yine Ergenekon davalarıyla dün terörle mücadele edenler Silivri’ye doldurulurken, yurt dışında vatandaşımızı dolandıranlar, holdingler ve Deniz Feneri davaları, maalesef ülke gündeminden düşürülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP TANER (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 2011 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür, yaşadığımız her şeydir. Geleneğimiz, örfümüz, ananemiz, hepsi kültürümüzü oluşturan parçalardır. İdrak ettiğimiz bu yeni yüzyılda çağ değişmiştir. Bunu bugün bazılarımız tam olarak anlayamamış olabilir, ama ileride tarihçiler buna işaret edecekler ve bu çağı belki de “Bilgi çağı” olarak adlandıracaklardır.

Küreselleşme olgusunun yaşandığı bu dönemde milletlerin kültürleri daha da önem kazanmıştır. Bu süreçte tarihin her döneminde olduğu gibi kültürlerini koruyamayan toplumların varlıklarını devam ettirme şansları bulunmamaktadır. Tanzimat’tan bu yana, yani geçen iki yüz yıllık süre içerisinde Batılılaşma veya daha doğru deyimiyle çağdaşlaşma çabaları hep ödünç bilgiyle sağlanmaya çalışıldı. Dolayısıyla da tam bir başarıdan bahis bugün dahi mümkün değil.

Cumhuriyetimizin 90’ıncı yılını geride bıraktığımız bu yeni çağda, artık beynimize kazımamız gereken bir gerçek var: Ödünç bilgiyle kalkınmanız mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, işte, kültürümüz ve takip etmemiz gereken siyaset bu anlamda çok büyük bir önem arz etmektedir. Sekiz yıldır iş başında bulunan AKP İktidarı, bugüne kadar, maalesef tarihî bir perspektif içerisinde kültür politikası oluşturamamıştır. Bu süre ülkemiz açısından çok büyük bir kayıp olmuştur. Eksik bilgi veya daha da kötüsü, bildiğini yeter saymak yanlış tanıya sebep olur. Bu da hâliyle yanlış tedavinin kapısını açar. AKP’nin akıl hocalarından bir akademisyen, bir Türk destanını, Ergenekon’u -herhâlde yaranmak adına- “Uydurmadır, aslında böyle bir destan yoktur.” diyerek sınırlı bilgisiyle yok saymaya çalışıyor. 19’uncu yüzyılın başında Finlandiya’da Doktor Elias Lönnrot isminde bir tıp doktoru, halk bilimcinin yaptıklarından haberdar olsa, sanıyorum bu hatayı yapmazdı. Doktor Lönnrot, halktan derlediği hikâye ve halk şarkılarıyla “Kalevala” diye bir destan ortaya çıkarıyor. Bu destan temel eğitimde zorunlu kılınıyor ve sadece bu destan ile Finlandiya, uzun yıllar sonra, İsveç’in boyunduruğundan kurtuluyor, dilini ihya ediyor ve bağımsızlığında bu derleme destan önemli bir yer tutuyor.

İşte, değerli arkadaşlar, bu örnekten de anlayacağınız gibi, bu çağda dünyayı bilmeli ama ondan daha önemlisi, kendi tarihimize, kendi kültürümüze mutlaka sahip çıkmalıyız. Bunu yapmadığımız takdirde, ödünç bilgiyle ve başkalarının size izin verdiği kadar teknoloji ile çağdaş medeniyeti yakalamanız mümkün değil. Tabii ki dışarıdan teknolojiyi, sanatı, işinize yarayan ne varsa hepsini alabilirsiniz ama bunu kendi kültürünüzle yoğurup içselleştiremezseniz, daha da önemlisi, kendinizden kaynaklı buluş ve gelişmeler sağlamadan gelişme ve kalkınma mümkün olmaz. İşte, kültür, bütün bu yapmanız gerekenlerin arkasındaki büyük felsefedir.

Büyük Türk milliyetçisi rahmetli Atatürk “Bence medeniyeti kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu noktayı nazarımı izah için kültür ne demek tarif edeyim: Bir insan cemiyetinin devlet hayatında, fikir hayatında yani ilimde, sosyal hayatta, güzel sanatlarda, iktisadi hayatta yani ziraatta, sanatta, ticarette, kara, deniz, havaya ait ulaştırma işlerinde yapabildiği şeylerin sonucu.” demektedir.

Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanlığı bunlardan sadece kültürün önemli bir kolu olan sanat boyutuyla ilgilenmeye çalışmaktadır. Bu nedenle ben de satır başları itibarıyla bu konuya değineceğim. Ama önce geçen sekiz yıldır sürdürülen bir yanlışa dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP İktidarının ilk yıllarında Kültür Bakanlığı Turizm Bakanlığıyla birleştirilerek büyük bir yanlış yapılmıştır. Belki bazılarınız hatırlar, o dönemde değişik partilere mensup ve o tarihe kadar Kültür Bakanlığı yapmış birçok değerli şahsiyet müşterek bir bildiri yayınlayarak buna dikkat çekmişlerdi ama maalesef, her zaman olduğu gibi bu haklı ve yapıcı seslenişlere kulak asılmadı ve o yanlış sekiz yıldır devam ediyor. Kültür, bir sanayi dalı olan turizmin ham maddesi veya cephanesi değildir. Konuyu bu şekilde ele almak ve meseleye bu gözlükle bakmak hem milletimize hem de kültürümüze karşı yapılan büyük bir haksızlıktır. Turizm bir sanayidir ve ülkenin ekonomisiyle alakalı önemli girdi sağlamaktadır. Bunu azımsamıyoruz, küçümsemiyoruz ama kültürümüzü bu gelirin malzemesi olarak görmek ve öyle davranmak da temel felsefede çok büyük bir yanlıştır. Bu bakanlıklar ayrılmalı ve kültüre hak ettiği değer verilmeli ve  bu konuda daha kapsamlı bir çalışma yapılmalıdır.

Vaktimin darlığı nedeniyle turizm konusunda fazla bir şey söyleme şansına sahip değilim ama sanıyorum geçen aylarda yaşanan Savarona hadisesi başlı başına hem turizmde durduğumuz yeri hem de kültürümüzün turizmin emrinde ne hâle geldiğinin acı bir örneği olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle başka bir önemli konuya da değinmek istiyorum. Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama 12 Eylül darbesi siyasi ve sosyal hayatımızı yaralamakla beraber ve belki de daha fazla kültür hayatımızı hırpaladı. O güne kadar bir yükseliş içinde olan Türk sineması sekteye uğradı, sinema işletmeciliği el değiştirdi, yabancı filmlerin dağıtımı kolaylanarak zaten ekonomik olarak kırılgan yerli sinemamız durma noktasına getirildi. Televizyonlar da bu boşluktan istifade ederek yabancı dizilerle saatlerini doldurdular yani yabancı kültürlerin saldırısına uğradık. Üzerinden otuz yıl geçmesinin ardından, sinemamız ve televizyon dizileri başta olmak üzere, görsel sanatlar kendini yeni yeni toplamaya başladı. Bu hadiseler edebiyatımızda da tiyatrolarımızda da hep yaşandı. Geçtiğimiz aylarda, burada, 12 Eylül 1980 darbesinin yargılanabilmesi konusu tartışıldı. Yapılan Anayasa madde değişikliği referandumunun ardından da sözde bir hesap sorma döneminin yolu açıldı. Bizlerle birlikte o dönemin acılarını yaşamış olan Sayın Bakanın bu konuyu bilim adamları ve sanatçılarla birlikte araştırmasını bekledim ama, maalesef, bugüne kadar bu konu hiç ele alınmadı. Bunu da kültür hayatımızda büyük bir eksik olarak gördüğümü burada ifade etmeliyim.

Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat siyasetten ayrı olamaz. Sanatın bütün türleri sanatçılar tarafından kurgulanan hayatın akisleridir. Güzel sanatlar, adından da anlaşılacağı üzere, hayata estetik bakışlı zenginlik kazandırır ve insanları günlük hayat içinde çaresizliklerden uzaklaştırır. Siyaset de hayatı yeniden kurgular ve çaresizliklere çözüm üreterek insanlara umut vermeyi ve daha iyiye ulaşmayı düşündürür. Bu sebeple, tarih boyunca siyaset ve sanat iç içe olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisinin önceki Genel Başkanı Merhum Alparslan Türkeş “Sanat, fikirlerin işlenmesinde insana ve Allah’a yönelişte, beşer ufkunun genişlemesinde en önemli faaliyetlerden biridir. Sanat, insanı doğruya, iyiye ve güzele yöneltmektedir. Sanat, ülkülerin kanadıdır.” demektedir. Bugün, siyasetçiler büyük ölçüde sanattan uzaklaşmış, sanatçılar da siyasetten uzaklaşmıştır. Siyaset ve sanatın geçirgen halkalarını canlandırmak için biz siyasetçilerin çaba harcaması gerekir. Günlük parti politikaları ve faaliyetleri arasında mutlaka sanatın çeşitli dallarını yerleştirmek gerekir. Cumhuriyetin ilk politikacı aydınlarının büyük bölümünün edebiyatçı, ressam, müzisyen, mimar olduklarını hatırlamakta yarar var. Bugün, kendilerini “yeni Osmanlıcı” olarak gören veya haklarında böyle yazılar yazılınca mutlu olan milletvekillerine, bakanlara hatırlatmak isterim. Osmanlıdaki sanata muhabbet, müzik aşkı, bu neo Osmanlılarda yok; içlerinde ne bir bestekâr ne iyi bir ressam ne de Sultan Abdülhamid gibi ağaç oyma sanatkârı, mobilya imal edebilen devlet adamı görmek mümkün değildir. Bunu bir yana bırakın, Kültür Bakanı haricinde sekiz yıldır, başta Başbakan olmak üzere mevcut siyasi iktidarın temsilcilerinden birini ne devlet operasında ne bir bale gösterisinde ne de senfoni orkestrasının bir  konserinde görmek mümkün değil.

Geçtiğimiz ay bir devlet sanatçımız “Ankaralı olmam nedeniyle sorumluluğumdu.” diyerek Ankara’da bir uluslararası müzik festivali düzenledi, dünyaca ünlü orkestraları getirdi. Hiç olmazsa Ankara milletvekilleri ar belası gelir diye düşündüm. Onca milletvekilinizden biri bile bu etkinliğe katılmadı.

Değerli milletvekilleri, parasızlıktan daha vahim ne olabilir, hiç düşündünüz mü? Parasızlıktan daha vahimi borçlu olmak ve onun sıkıntısı içinde kıvranmaktır. Bugün milletimizin büyük çoğunluğu, başta hamdolsun TOKİ sayesinde ve yine yanlış ekonomi politikaları nedeniyle parasızlıktan çok daha sıkıntılı şartlarda, borç sarmalında yaşamaya çalışmaktadır. Bu da hâliyle kültür ve sanat etkinliklerine ilgiyi büyük ölçüde sekteye uğratmaktadır. Malumunuz olduğu üzere, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine dolayısıyla kişilik gelişimi düzeyine geçemez. Toplumumuzun büyük bir kısmını bu borç ödemeye odaklı ve sadece temel ihtiyaçları temin noktasında hayat şartlarında tuttuğumuz sürece gerçek manada bir kalkınmadan veya çağdaş bir ülke olma vasatından söz etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Toplumumuzun, günlük kaygılarını bir yana koyup kişisel gelişimi için kültürel faaliyetlerde bulunabilmelidir; bu, bir siyasi iktidarın temel görevleri arasındadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizi kötüleyerek uluslararası ödül alan namlı yazarlarımız var, belli yayınevlerinin promosyonlarıyla çok satan yazarlarımız var ama hiç birinin bir cümlesi, bir sözünü hatırlıyor musunuz veya herhangi birinin bir önerisi toplum hayatımızı etkiliyor mu? Zamanımızın bu sözde şöhretlerinin herhangi birinin, merhum Sait Faik’in “İnsanı sevmekle başlar her şey” gibi sade ama anlam dolu bir cümlesini veya toplum hayatımızla ilgili yararlı bir önerisini hatırlayıp şurada söyleyiverecek biriniz var mı? Yoktur, çünkü bu şöhretlerin o manada akılda kalacak söyledikleri bir şey bulunmamaktadır. Onları yitirdiğimiz tarihler itibarıyla, 58’den beri bir Yahya Kemal, 63’ten beri bir Nazım Hikmet veya 83’den beri bir Necip Fazıl’ın yerine yenileri yetişemediyse, bu durumu ciddiyetle düşünmemiz gerektiğini ifade etmek isterim. İşte, değerli arkadaşlar, kültürümüzün içinde bulunduğu durum bu basit örnekle bile çok iyi anlatılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, opera ve bale, cumhuriyetin ilk zamanlarında bir modernleşme girişimi ve o dönemin aktif sanatları olarak Batı’dan kopyalanmış ve ülkemize getirilmiştir. Bugün, gerek tiyatro ve gerekse opera ve bale, çağın değişmesi ve kitle iletişim araçlarının farklılaşmasıyla bütün dünyada belli bir oranda 18-19’uncu yüzyıllara nispeten önemini yitirmiştir ancak yine de sosyal yapıda önemli bir biçimlendirme aracı olarak ve önemli bir kültür faaliyeti olarak bütün dünyada sürdürülegelmektedir.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 89’uncu yıldönümünde, hâlâ kopyalanmış, içselleşmemiş, benimsenmemiş bir operayla karşı karşıyayız, bunun sorumluluğu iktidardadır. Çocuklara ve gençlere yeterince tanıtılamamış ve dolayısıyla sevdirilememiş bir tiyatro veya baleyle bir yere varmak mümkün değildir.

Sekiz yıldır iş başında bulunan bir siyasi iktidarı sadece bina onarımları ve yeni inşaat işleriyle uğraşıyor diye bu konuya eğildiğini söylemesini kabul etmemiz mümkün değil.

İstanbul Atatürk Kültür Merkezi meselesinde 21’inci yüzyıla yakışan bir bina isteyen iktidar, sanatçılarını ve sanat eserlerini 21’inci yüzyıla yakışmayacak şekilde cezalandırmış durumdadır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkeş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlık bütçesiyle ilgili konuşma yaparken, öncelikle Sayın Bakanın bütçe konuşmasını burada bir kez daha okudum. Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık bütçesi görüşülürken oradaydım. Orada da Bakanlığın konuşması ve sunuşlarını yakından takip ettim. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bu konuşmalarda ve sözlerde söyledikleriyle, yazdıklarıyla ilgili mutabakat sağlamak mümkün olabilir ama sanayi ve ticaretimizin ve ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumun gerçek değerlendirmesini yaptığınızda, bu yazılanlarla gerçek hayatın hiç ilgisi olmadığını yakından görmek mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, burada konuşan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız da bir konunun altını çizdiler: “Başbakanımız dememiş miydi ki: Bu kriz bizi teğet geçecek! Bak nasıl teğet geçti, hiçbir etkilenme olmadı. Biz, bu krizi en hafif atlatan ülkeyiz.”

Şimdi, bu krizin teğet geçtiği kesimler ve sektörler vardır ama bunların sayısı ve ülke içerisindeki konumu, bir değerlendirme yaptığımızda, çok azdır. Evet, bu kriz döneminde bankacılık kesimi krizi teğet geçirmiştir, hatta kârlı geçirmiştir, 2009 yılını 20 milyar bir kârlılıkla kapatmıştır. Uluslararası sermayeyle iş birliği içerisinde olan büyük işletmelerin bir kısmı ve iktidarla iş birliği içerisinde olan belirli kesimler, bu krizi teğet geçerek, krizden az etkilenmiş olabilirler ama Türkiye’de yaşayan sanayici, tüccar, esnaf, sanatkâr, köylü, emekli, işsiz kesimler bu krizi yüreğinde hissetmiş, bu kriz o kesimleri delip geçmiştir.

Bakınız, bu konuşmada, Sayın Bakan, sanayi strateji vizyonlarını hazırladıklarını söylüyorlar ve o sanayi stratejilerinde, Türkiye’nin, bu strateji sonucunda Avrasya’nın yüksek teknoloji üreten üretim üssü olacağını söylüyorlar.

Biz, Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile on beş gün önce İzmir’deydik, Sanayi Odasının toplantısına katıldık. Sanayi Odası Meclis Başkanı Türkiye’deki sanayicinin durumunu şöyle anlattı: “Uzak Doğu’nun ve Avrupa’nın lojistik üssü olduk.” dedi, sanayi üssü değil. Sanayi Odası Başkanı ise Türkiye'nin durumunu ve sanayinin durumunu şu kelimelerle söyledi: “Yapıp satan ülke değil, yapıp satan sanayi değil, alıp satan sanayi hâline geldik.” Bu ne demektir? Bu ülkede sanayi ve sanayici üretmekten, teknoloji geliştirmekten ve ihracatta rekabetçi olabilme şansından uzaklaşmış durumdadır. Neden böyle olmuştur? Bunun nedeni Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı ekonomik politikanın sonucudur. Bunu nerede görebilirsiniz? Çok övündüğünüz ihracatta görebilirsiniz.

Bakın, 2000 yılında ihraç edilen 100 liralık bir üründe 58 lira ithalat payı varken bugün 100 liralık ihraç ettiğimiz üründe -2008 yılında- 64 liralık ithalat payı vardır. Yani artık, “100 liralık ihracat yaptık.” diye övünmek yerine, “36 liralık ihracat yaptım.” diye övünmelisiniz. Çünkü Türk ekonomisi ithalata dayalı bir büyüme ve ithalata dayalı sıcak parayla bir büyüme politikasını uygulamaktadır. Bunun sonucu ne olmaktadır? Türkiye’de büyüme olmasına rağmen istihdam artmamaktadır. Neden büyümenin olduğu yerde işsizlik artmıyor? Çünkü siz büyümenizi ithalata dayalı yaptığınız için Çin işçisine, Endonezya işçisine veya başka ülkelerde ucuz mal üreten sanayilere ancak işsizliği önlemede, istihdam yaratmada katkı sağlıyorsunuz ve bugün Türkiye en temel sorunu olan işsizlikte sizin devraldığınız dönemde 10,2 iken bugün 12,4’ler civarında, TÜİK’in açıklamaları. Yine, TÜİK’in rakamlarıyla devam ettiğimde, gençler arasında işsizlik 19,8, iş aramaktan vazgeçenleri de kattığınızda 29 civarlarına varan genç işsizlerle bir rakama ulaşıyor. Yani sanayimiz üretimden kopmuş ve hiçbir şekilde işsizliği önleyen bir sanayi değil.

Kısa sürem olduğu için burada bunu tamamlayıp geçmek istiyorum. Yani sanayi strateji belgeniz ve sanayi strateji vizyonunuz maalesef hayata geçmekten uzak bir noktadadır.

Ama burada bir noktayı söyleyeceğim: Özellikle ilgilendiğimiz esnaf-sanatkârla ilgili bir konuda burada bir not okumak istiyorum. 2007 bütçesi öncesinde 14 Kasım 2007’de burada esnaf-sanatkârların sorunlarıyla ilgili gündem dışı bir konuşma yaptım. O zaman Adalet Bakanı olan Antalya Milletvekili Mehmet Ali Şahin -şimdi Meclis Başkanı- bakın ne dedi: “Bugün Antalya’nın Alanya ilçesi Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve yöneticileri ziyaretime geldiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanımızı aramıştım, bu konuyu -hipermarket yasasıyla ilgili- gündeme getirmiştim. Dün gece 2’ye kadar Bakanın büyük market statüsüyle ilgili çalıştığını, esnaf temsilcisiyle bu tasarıyı hazırladıklarını, Meclis gündemine getireceğini bana ifade etti.” dedi Mehmet Ali Şahin. “Ben değerli milletvekili arkadaşımızın benim konuşmama duyarlılığını anlıyorum, birçok değerlendirmesine de kişisel olarak katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten gecikmiş bir yasal düzenlemedir. Ama Sanayi Bakanı Sayın Çağlayan bu konuyu ocak ayı içerisinde Meclise getirecek.” Üç yıl geçti arkadaşlar. Hipermarket yasasını bu Meclise getirmeyi değil, tam tersine, hipermarket yasasını getirmemeyi ilke hâline getirdiniz, esnaf-sanatkârı kendi kaderiyle baş başa bıraktınız ve Sayın Bakan şimdi topu taca atıp başka şeyler, çevresel etki değerlendirmesi ve belediyelerin üzerine atıyor. Sayın Bakanım, siz belediye başkanıydınız, bir tane hipermarketin açılmasını engelleyebildiniz mi? Sayın Bakanım, siz grup başkan vekili olmadan önce genel başkan yardımcısı olarak yerel yönetimlerden sorumluydunuz, bir tane belediyenize “Hipermarket açılmasını engelleyin.” diye yazı yazdınız mı? Onun için, Sayın Bakanım, bu işi, topu taca atmayın, bu yasayı bu Meclise getirin. Ama gördüğüm kadarıyla, altı ay kalan bu sürede siz getiremeyeceksiniz ama biz getireceğiz 2011 Haziranından sonra.

ALİ GÜNER (Iğdır) – İktidara gelirseniz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Evet, iktidara geleceğiz ve getireceğiz, buna inanıyoruz, hiç kuşkumuz yok çünkü bu vatandaşın, bu halkın, bu sanayicinin, sizin sekiz yıllık iktidarınızda ülkeyi ekonomik olarak getirdiğiniz noktadan size gerekli dersi vermek için hesap soracağına inanıyorum. Bu inançla mücadele ediyoruz ve bu kararlılıkla da 2011 Haziran seçimlerinde, Türk halkının desteğini alarak bu ülkede iktidar değişimi olacaktır. Demokratik kurallarla siz gideceksiniz, biz iktidara geleceğiz ve esnafı, sanatkârı, sanayiciyi kollayan, üretimi destekleyen bir ekonomik politikayı hayata geçirip bu ülkede üretim yapanları destekleyen, ihracatı destekleyen ve kaliteyi arttıran, rekabetçi olan bir sanayiyi kurup Türk ekonomisini kalkındıracağız, Türk insanına iş sağlayacağız, aş sağlayacağız, istihdamı geliştireceğiz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşması Ali Rıza Ertemür, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertemür. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, küçük ve ortak ölçekli işletmeler, iç talebin karşılanmasının yanında yarattığı istihdam ve gerçekleştirdiği ihracatla ekonomimizin can damarlarından biridir. Ülkemizde KOBİ’lerin sayısı yaklaşık 300 bindir, hizmet ve ticaret sektöründeki KOBİ’leri de kattığımızda bu rakam 3 milyonu aşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’ler özellikle istihdam alanında büyük bir yükü kaldırmaktadır. KOBİ’ler ülkemizdeki istihdamın yüzde 60’ını, yatırımların ise yüzde 40’ını oluşturmaktadır. KOBİ’ler yarattığı katma değerle de âdeta ekonomimizin lokomotifi konumundadır.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’ler, gerek üretim gerek istihdam gerekse ithalat açısından üstlendiği role rağmen AKP İktidarının yanlış ekonomi politikalarından en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. AKP İktidarının sekiz yıllık dönemine baktığımızda, kapısına kilit vuran fabrikalar, hayatına son veren işadamları, işsizliğe mahkûm edilen insan manzaralarını görürüz.

Değerli milletvekilleri, küçük ölçekli işletmeler “KOBİ kredisi” altında büyük sorun yaşamaktadır. En önemli sorunlarından biri de kredinin kime verileceğine bankalar karar veriyor. Yapmış olduğumuz sicil affına karşın bankalar ellerindeki kayıtları silmediği için ekonomik gücü daha zayıf olan küçük işletmelere kredi vermek istemiyorlar. Kredi dağıtımı bankanın insafına bırakılmamalıdır. Bu konuda acil önlem alınmalıdır. Görüldüğü gibi kredileri tek bir havuzdan dağıttığınızda büyük firmalar bütün krediyi çekmektedirler.

Değerli milletvekilleri, gelin bu kredileri ayıralım, küçüklerin ve ihracatçıların kullanacakları miktarları belirleyelim. Bu şekilde, gerçekten finansmana ihtiyaç duyan küçük ve orta ölçekteki üreticiye de kredi imkânları sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’leri zor durumda bırakan bir başka çözüm bekleyen sorunsa ucuz Çin malları ve ara malı gelişindeki artıştır. Bu artışlar, kriz öncesi dönemlerindeki ucuz ithal girdiye dayalı yüksek dış açıklara yol açan, istihdam yaratmayan büyüme modeline yeniden dönülmesi demektir. Bu tehlikeli gidişe bir an önce çözüm bulunması gerekmektedir. Eylül ayı verilerine göre ara mallardaki yedi aylık net ithalat tutarı geçen yıla göre yüzde 60’ın üzerinde bir artış göstermiştir. Yedi ayda 34,9 milyar dolar olan dış ticaret açığında geçen yıla göre kaydedilen 16,5 milyar dolarlık artışın 15 milyar dolardan fazlası net girdi ithalatındaki büyümeden kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, yedi aydaki toplam ihracatla, sadece ham madde ithalatının yüzde 89,6’sını toplam ithalatın da ancak yüzde 64,80’ini karşılayabildi. Büyük bölümü KOBİ olan yerli ara mal üreticilerini tehdit eden ithal girdilerdeki patlamaya karşılık Türkiye'nin net ihracatçı konumunda bulunduğu tüketim mallarındaki net ihracat tutarı ise yerinde saydı. Bu tablo Türkiye açısından ciddi, tehlikeli bir durumdur. Hükûmet acilen küçük ve orta işletmeleri hem ucuz ithal mal hem de ekonomiyi büyütmeyen, istihdam yaratmayan ara malı girişine karşı ciddi ve kalıcı bir önlem almalıdır.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı KOBİ’lerin sorunlarının çözümü konusunda kilit noktadadır, önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bu kurum da AKP’nin kadrolaşma ve yandaş yaratma çabasından nasibini alan kurumlarımızdan biridir. Uzmanlık ve liyakatin yerini siyasi kayırmacılık aldığı sürece bu kurumlarımızda yaşanan sorunlara her geçen gün bir başkası eklenecektir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, KOSGEB’de neler oluyor? İki yıldır kurumun başında bulunan kurumun başkanı, başında bulunduğu KOSGEB tarafından dava edilmiştir ve şu anda ağır cezada yargılanmaktadır, iddialar da gayet ciddidir; buna rağmen hâlâ görevinin başındadır yani hem davacı hem davalıdır. Böylesi durumlar ancak AKP İktidarında olur.

AKP İktidarının marifetleri ve yaptıkları ortada. Sekiz yılda ülkeyi, sanayiciyi de küçük ve orta ölçekteki işletmeleri de perişan ettiniz, ekonomiyi sıcak paraya teslim ettiniz, özelleştiriyoruz diye bankaları sattınız, Telekom’u sattınız, limanları sattınız, fabrikalar satıldı; ne Tekel kaldı ne PETKİM, devletin elinde ne var ne yok sattınız, cumhuriyetin yetmiş yıllık birikimlerini yandaşlarınıza peşkeş çektiniz, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yaptınız ve bugün bütçenin açılışında da Sayın Maliye Bakanımız bu kürsüye çıkarak 2011 bütçesini açıkladı. Sekiz yılda 1.329 yumurta zenginleştik. Fol yok, yumurta çok! İşte, sayın milletvekilleri, AKP’nin 2011 bütçesinin durumu bu.

Bu duygularla 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertemür.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Gökhan Durgun, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Durgun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsü bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizi izleyenleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sanayi toplumunda ülkelerin zenginliği ve ekonomik gelişmişliği, sahip olduğu iş gücü, ham madde ve doğal kaynaklarla ölçülmekteydi ancak bilgi toplumuna geçiş sürecinin yaşandığı 21’inci yüzyılda ise bu değerler yerini büyük ölçüde beyin gücü, üretici ve yenilikçi düşünce, bilgi ve teknoloji üretimi gibi unsurlara bıraktı. Bu gelişmeler neticesinde yeniliklerin mülkiyet sistemini ifade eden patent, marka ve endüstriyel tasarımdan oluşan sınai mülkiyet hakları, yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesindeki önemini ve rolünü daha da artırdı. Başka bir ifadeyle, günümüzde artık ekonomik değerler fizikî varlıklardan çok, fikrî sermayeyle ölçülmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında sınai mülkiyet haklarının korunmasına önem verilmiş ve sınai mülkiyetin korunması, uluslararası bir birlik oluşturulması hakkında Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılım sağlanmıştır. 1994 yılında ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsü kurulmasıyla birlikte sınai mülkiyet hakları konusunda yeni bir aşamaya geçilmiştir. Ortaya konulan yeniliklerin etkin bir şekilde korunması ve yenilik üreten kişilerin ve işletmelerin teşvik edilmesi, ülkemiz sanayisinin gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır. Köklü geçmişi bulunan sınai mülkiyetin işleyişini sağlamakla görevli tek sorumlu kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü 57’nci Hükûmet döneminde temeli atılan ve 2003 yılında tamamlanan yeni yerleşke binasındaki teknik ve fizikî altyapısıyla dünyanın en iyi ofisleri arasında yer almaktadır ancak bütün bunlara rağmen, 2002 yılında işbaşına gelen AKP Hükûmeti tarafından, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi, Türk Patent Enstitüsünde de hızlı bir kadrolaşma, geçmiş kadroların tasfiyesine yönelik çalışmalar başlamıştır. Hatta bu kadrolaşmanın gerçekleştirilebilmesi için 2003 yılında yürürlüğe konan 5000 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi ile süreli atanmış ve henüz görev süreleri bitmemiş olan yöneticilerin görev süreleri sona erdirilmiştir. Bunların yerine de Enstitüye AKP yanlısı üyeler atanmıştır.

İşte size örnek, hem de Enstitünün başına gelen örnek: Hâlen mevcut Enstitü Başkanı, AKP Ankara Milletvekili Aşkın Asan’ın eşi Habip Asan’dır. Alanında uzman olmayan ve kamu tecrübesi bulunmayan, sadece üniversitelerde öğretim üyeliği yapmış olan bu kişiler tarafından Enstitü iyi yönetilememiş ve çok sayıda usulsüz, keyfî, hukuka aykırı uygulamalar yapılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse; Anayasa’nın 128’inci maddesi gereği devlet memurları ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olan asli ve sürekli görevlerde taşeron firma işçileri çalıştırılmıştır. Hiçbir sorumluluğu olmayan bu taşeron işçilerin ülkemiz için çok büyük bir öneme haiz olan askerî ve ticari sırlar ile buluşların bulunduğu alanlarda çalıştırılmış olması oldukça da manidardır. Kaldı ki bu sırların taşeron işçiler tarafından dışarıya sızdırılıp sızdırılmadığı da henüz bilinmemektedir. Ayrıca, bu taşeron işçilerin Bakanlık talimatlarına aykırı uygulamalar yapılarak yeni bir ihale ile sayılarının ve ücretlerinin devlet memuru maaşına eşit bir şekilde artırıldığı ve örtülü istihdam sağlatılmak suretiyle enstitü yönetimince öz geçmişleri alınarak işe alındıkları da bilinen bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, bu açıkladığım uygulamalardan daha da vahim olanı, Enstitü gelirlerinin devlet ve Maliye Bakanlıkları tarafından yayınlanan kamu haznedarlığı genel tebliğlerinde belirtilen sürelere ve yapılan protokollere aykırı bir şekilde özel bankalarda tutulması, kamu bankalarına yapılan para transferlerinin tebliğ hükümlerinde belirtilen sürelerden daha uzun sürede yapılması suretiyle, özel bankaların Enstitü paralarını kullanarak çok büyük miktarda faiz gelirleri elde etmesi sağlanmıştır.

Ayrıca, usulsüz ihaleler yapılmış ve kurum bütçesinden iftar yemekleri verilmiştir. Bu usulsüz uygulamalardan lojman ve yemek paralarının yöneticilere borç çıkartılarak tahsil edildiği de bilinmektedir. Bunların yanı sıra, yine geçmişte, kurum odalarındaki Atatürk fotoğraflarının indirilmesi, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nün yapılmaması, Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaret, silahla iş yerine gelinmesi, personelin tehdit edilmesi gibi hukuk dışı uygulamalar yaşanmıştır. Bu keyfî ve hukuk dışı uygulamalar vermiş olduğumuz soru önergeleri ile sıkça gündeme getirilmiştir. Ancak verdiğim soru önergelerine, gerçek durumu tam olarak aktarmayan, eksik bilgiler içeren yani doğru olmayan cevaplar verilmiş ve bir kısım sorular hiç cevaplandırılmamıştır. Bunun nedeni acaba Patent Enstitüsü Başkanının sırtını eşi milletvekiline dayamış olmasından mı kaynaklanmaktadır?

Sayın milletvekilleri, görüldüğü üzere Enstitü yönetimi tarafından kurum iyi yönetilmemektedir. Başbakanlık ve Bakanlık talimatlarına aykırı uygulamalar yapılmakta, kurum gelirleri, maalesef özel bankaların haksız bir şekilde faiz geliri Enstitü yöneticileri ile taşeron işçilerinin bazı menfaatler elde etmesine yönelik olarak kullanılmaktadır. En önemlisi, bu kurum yöneticileri yaptıkları bu usulsüz uygulamaları örtbas edebilmek için, hem Sayın Bakanı hem Türkiye Büyük Millet Meclisini ve kamuoyunu gerçek dışı beyanlarda bulunarak yanıltmış olmalarıdır. Bu konuda haklarında soruşturma açıldığı da bilinmektedir.

Dolayısıyla 100 milyon TL’yi aşan bir gelire sahip olan Enstitü bütçesinin mevcut yöneticiler tarafından usul ve hukuka aykırı olarak kullanılacağına dair ciddi şüphe ve endişelerimin olduğunu burada bir kez daha ifade ederek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.

Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına son konuşmacı Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal’in dediği gibi:

“Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatçı olamazsınız.”

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Yine “Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretten sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” demiştir.

Yine “İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

Mustafa Kemal gerçekten sanata, sanatçıya önem vermiştir. O kadar önem vermiştir ki cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli bir mimari eseri hayata geçirtmiştir ancak baktığımızda bu mekânın işlemez hâlde olduğunu görüyorsunuz, atıl olduğunu görüyorsunuz. Hangi dönemde? Avrupa 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’un yani hava, su, toprak, ateş elementleriyle yola çıkan 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Ne hikmetse bu ateş, hava, su, toprak elementleri de daha sonra çıkarılmıştır, kullanılmaz hâle gelmiştir. Nedeni, çalıntı olduğu anlaşılmıştır. Yani 2010 Avrupa Başkenti ne yazık ki sanatsal açıdan güdük kalmıştır, mekânsal açıdan güdük kalmıştır, tarihî, kültürel mirasa da ayrıca ihanet edilmiştir.

Düşününüz ki Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturamamıştır. Birçok Avrupa Kültür Başkenti olan kentlere baktığımızda, yüzlerce yazarçizer, o kenti ziyarete gelmiştir. O kentin adını duyurma çabası içerisinde olunmasına rağmen İstanbul’da yaşayanlar bile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentini hissedememiştir.

İstanbul’da bir tane opera salonu yok. İstanbul’da ne yazık ki bir müzemiz var, 80 bin eser sergileniyor Arkeoloji Müzesi’nde, depolarda yatan 1 milyon 300 bin eser var ve Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret eden yabancı sayısı 130 bin civarında. Neresi bu? 2010 Avrupa Kültür Başkenti. 2 metre kazdığında Osmanlı, 4 metre kazdığında Bizans, 6 metre kazdığında Roma; nitekim 8 metreden Neolitik Çağı yakaladığımız o güzelim İstanbul. Tarihî, kültürel mirasa öyle bir ihanet edildi ki -bu, bilgisizlik, cehaletin ta kendisidir- kale surlarının dibine seksen tane ışıklandırma, her ışıklandırmanın altına da üçer ton beton döküldü, resmi de burada. Yani Anıtlar Kurulu ne iş yapar? Buraya çivi bile çakılmaz, çakamazsın, olmaz. Ama ne yazık ki Kültür Bakanlığımız burayı dahi koruyamadı. Bu büyük bir eksiklik. Sorduk, “Haberim yok.” dedi. E, kim bunun sorumlusu? 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı. O Ajans ki yaptıkları ortada; görkemli bir açılış yaptılar, o görkemli açılışta milyonlarca para harcadılar, o görkemli açılışın sonucunda, ne yazık ki İstanbul’u Avrupa’yla buluşturan entelektüel bir girişim olmadığı gibi, bilgisizliğin ve cehaletin kurbanı oldular, İstanbul’u kurban ettiler.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul bir kültür kentidir. O kültür kentinde 2010 bütçesinden ne yazık ki bir tek mekân yapılamadı. Örneğin, burada konuştuk biz Ayazağa Kültür Merkezi’ni. Ne oldu Ayazağa Kültür Merkezi’ne? Ayazağa Kültür Merkezi İKSV’den satın alındı -geri alındı daha doğrusu- ancak elli gün kullanmak kaydıyla ihale edildi. Olur mu böyle bir şey? O kültür kentinde bir mekânımız olmayacak mı? Örneğin, Rami Kışlası’nı burada konuştuk. Rami Kışlası’nda sanatsal mekânlar oluşacak idi. Oluştu mu? Oluşmadı. Niçin? Neden? Üstelik de, bu 2010 Kültür Başkenti kaynağı olarak da, Çorum’daki taksiciden de, Konya’daki traktör kullanan çiftçiden de, Rize’deki kamyoncudan da, her birinden mazot kullanıyor ise 1 kuruş, benzin kullanıyor ise 1,5 kuruş, bir yıl içerisinde 250 milyon para toplandı. 2008-2009-2010, yani 750 milyon. Her ne kadar Ajans sponsorlarla da çalışacak dendiyse de, sponsor bulacağına, sponsor olması gereken Sanayi Odası ve Ticaret Odasının projelerine de ayrıca Ajans sponsor olmuştur.

Şimdi ben soruyorum: Bu vatandaşımın 1 kuruşu, 1,5 kuruşu nerede? O 1 kuruş, 1,5 kuruşları bile… Ki ben önümüzdeki günlerde, görüyorum onu, sanıyorum Ajansı da kapatmaya pek niyetleri yok çünkü bu yılda toplanan 250 milyon da çok tatlı geldi. Hani geçtiğimiz günlerde ne dedik? Benzin fiyatları 4 liraya ulaştı. İşte böyle ulaşıyor. Bu bir kuruş, bir buçuk kuruşlar Anadolu’nun dört bir yanından insanların alın teri, emeği birilerine rant olarak gidiyor. Ne adına gidiyor? Avrupa 2010 Kültür Başkenti. Peki, İstanbul Avrupa’yla buluştu mu? Bir açık hava müzesi açıldı mı? Örneğin, diğer kentlerde olduğu gibi. Mevcut müzelerimizde bir artış sergilendi mi? Tarihî, kültürel mirasa sahip çıktık mı? Örneğin, Sulukule yıkıldı, o Sulukule’yi gittim gezdim, arkeologlarla konuştum, yakın Bizans uzak Osmanlı döneminde yüzeyde taşların olduğunu arkeologların söylemiş olduğuna tanık oldum. Şimdi, Sayın Bakan hiç oraya gitti mi? Nitekim Neolitik Çağı yakaladığımız o Marmaray kazılarında son anda gittiniz, gitmeseydiniz orası da başka bir şey olacaktı, traktörle girmişlerdi oraya, kepçeyle girmişlerdi düzeltiyorum. Yani bunlar kabul edilecek şeyler değil. Ne yazık ki İstanbul’a, İstanbul’un tarihî, kültürel mirasına ihanet ediyoruz.

Bakın, Prag yedi yüz yıllık kent, o yedi yüz yıllık kenti senede 20 milyon insan görüyor, Paris’i 60 milyon insan görüyor. Düşününüz ki binlerce yıllık tarihî, kültürel mirası olan İstanbul’a kültürel anlamda gelen turist sayısı -toplamda 4,5 milyon insan geliyor-  ne yazık ki 130 bin kişi Arkeoloji Müzesi’ne gidiyorsa siz hesaplayın. Demek ki İstanbul Avrupa Kültür Başkenti iflas etmiştir. Avrupa Kültür Başkenti ateşle, toprakla, havayla, suyla çıktılar havagazı olduğu da anlaşıldı, yazık oldu benim sokaktaki yurttaşımın bir kuruşuna, bir buçuk kuruşuna.

Değerli arkadaşlarım, ciddi bir kültür erozyonunu yaşıyoruz. Bakın, İstanbul’da ne bir doğru dürüst tiyatro salonu açıldı ne tiyatroya dönük bir ilginin oluşumunu  sağlayacak katkılar sunuldu ne bir opera salonu var -sadece Beşiktaş ve Kadıköy belediyelerinin açtığı salonların dışında- ne de başka bir şey. Büyük bir erozyonla karşı karşıyayız. Öyle bir kültür erozyonuyla karşı karşıyayız ki örneğin, İstanbul’da bir rezidans çılgınlığı yaşanıyor. Hadi rezidansları kabul ettik de o rezidansların ismine baktığınız zaman My World, Misstanbul, Park Aparts, Spradon, Adanus, Önay Garden, Şua Elite City gibi Amerikanvari isimler. Bu bir erozyon değil midir? Türkçemizi niye geliştirmiyoruz? Niçin yeni isimleri Türkçeleştirmiş olarak hayata geçirmiyoruz? Tabii, bunu söylerken 50’li yıllarda başlayan bir Amerikan hayranlığı. O Amerikan hayranlığına baktığımız zaman, geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım burada o dönemin Başbakanına bir söz sarf etmişti. Doğru, o sözü asla kabul etmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Uygulamamız böyle Sayın Soysal, bir haftadan bu tarafa.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Arkadaşımız da çıktı, özür diledi ama aynı kürsüden cumhuriyetin kuruluşuna katkı sunmuş, cumhuriyetin kuruluşunu sağlayan –burada- İsmet İnönü’ye de “faşizan” dendi, “faşist” dendi, dil uzatıldı. Aynı özrü Sayın Başbakanın da dilemesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

Şahsı adına lehinde söz isteyen, Mahmut Esat Güven, Kars Milletvekili.

Buyurun Sayın Güven. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT ESAT GÜVEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere lehte söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin ekonomik kalkınmasını ve toplumsal refah düzeylerini belirleyen en önemli etkenlerin başında hiç kuşkusuz teknolojik gelişmeler ve bilimsel alandaki ilerlemeler gelmektedir. Küreselleşen dünyada artan rekabet, teknolojik bilgiye dayalı üretimi kaçınılmaz hâle getirmiştir. Kendine özgün teknolojisini üreten, ürettiği teknolojiyi ticaretleştirerek uluslararası pazarlarda satabilen toplumlar dünya piyasalarına damgasını vurmaktadırlar. Bir ülkenin dünya pazarlarında rekabet üstünlüğü sağlayabilmesi ve küresel süreçlerde söz sahibi olabilmesi ancak bilim ve teknoloji alanında gösterdiği başarılarla mümkün olabilmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız da 2002 yılından bu yana yaptığı büyük değişimlerle bilim ve teknolojide önemli mesafeler kat etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sınai mülkiyet başvurularında 2002 yılından bugüne çok büyük artışlar gerçekleşmiştir. Bu dönemde yerli patent başvuruları yüzde 525 oranında artış göstermiştir. 2008 yılında cumhuriyet tarihinde ilk defa on binin üzerinde buluş için patent ve faydalı model başvurusu yapılmıştır. Ülkemiz son birkaç yıldır marka ve tasarım başvurularında Avrupa’da en çok başvuru yapılan ilk üç ülke arasına girmiştir.

Türk Standartları Enstitüsünün yapmış olduğu faaliyetler çerçevesinde bugüne kadar 30.500’e yakın Türk standardı hazırlanarak Avrupa Birliği standartlarına yüzde 99 oranında uyum sağlanmış, toplam 11.411 firmanın 24.708 ürününe TSE veya TSEK belgesi verilmiş, 25.614 firmaya 27 bin TSE hizmet yeterlilik belgesi tahsis edilmiş, 4 bin firmaya kalite sistem belgesi verilmiştir. TSE’nin laboratuvarlarında her yıl ortalama 30 bin deney raporu hazırlanmakta, ayrıca ithal malları uygunluk değerlendirmesi alanında yılda ortalama 95 bin adet ithalat uygunluk belgesi düzenlenmektedir.

Türk Standartları Enstitüsü bu görevleri yerine getirirken devlet bütçesinin herhangi bir tertibinden ödenek almamakta, gelirleri tamamen verdiği hizmetlerden meydana gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hizmet ve ticaret sektörlerindeki KOBİ’leri de KOSGEB hedef kitlesine dâhil eden 5891 sayılı Kanun, 5 Mayıs 2009 tarih ve 27219 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Böylece KOSGEB’in daha önce 400 bin işletme olan hedef kitlesi yaklaşık 3,1 milyon işletmeye ulaşmıştır.

Yapılan değişiklikle kuruluşun yeni ismi “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” olmuştur. KOSGEB Kuruluş Kanunu’nda yapılan değişiklik ile 1990 yılından 2002 yılına kadar 4 bin KOBİ’ye ulaşılan rakam bugün itibarıyla 450 bindir.

1990-2002 yılları arasında KOSGEB tarafından toplam 25 milyon dolar tutarında destek verilebilmişken 2003’ten 2010 Aralık ayına kadar verilen destek tutarı 710 milyon doları bulmuştur.

KOSGEB idaresi başkanlığının toplam bütçesi 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8 oranında artarak 387 milyon 388 bin Türk lirası olmuştur. KOBİ’lere ayrılan bütçe, yine, 2010 yılına göre yüzde 6 oranında artırılarak 256 milyon 459 bin Türk lirasına ulaşmıştır.

Ayrıca, KOSGEB başkanlık teşkilatı 49 ilde yer alan hizmet merkez müdürlükleri ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Kurum, teşkilat yapısını güçlendirmek için 81 ilde KOSGEB merkez müdürlüğü açılmasına ilişkin karar almış olup kuruluş çalışmaları devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü üzere AK PARTİ iktidarları döneminde yaşanan değişim ve dönüşümler Bakanlığımız nezdinde de fazlasıyla gerçekleşmiş bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT ESAT GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Sayın milletvekilleri, Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.15

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Nihat Ergün’de.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarımızın 2010 yılı faaliyetleri ve 2011 yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu vesileyle hepinizi Bakanlığımız ve şahsım adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında dünya ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ile sanayi ve ticaret yapımız hakkında kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. 2010 yılı küresel krizden çıkışın başladığı ve önemli bir toparlanmanın yaşandığı bir yıl oldu, ancak özellikle Avrupa ve Amerika ekonomilerinde finans sektörü, bütçe açıkları ve borç yapılarından kaynaklanan sıkıntılar, küresel ekonomi için bir risk oluşturmaya da devam ediyor.

Küresel krizin ülke ekonomilerini bu derece baskı altına almasının nedenleri incelendiğinde, Türkiye ekonomisinin son yıllarda ne kadar iyi bir performans gösterdiği de anlaşılacaktır. Özellikle kamu maliyesi ve bankacılık sektöründe gerçekleştirdiğimiz reformlar ekonomimize direnç kazandırmış, güven ve istikrar ortamı oluşturmuştur. Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında krizden en az etkilenen ve krizden kalıcı hasar almadan bu süreci atlatan ülkelerden birisi olmuştur. 2009 yılında bazı kriz tellallarının ülkenin bir yangın yerine döneceği senaryolarının aksine, Türkiye dinamik özel sektör yapısı ve zamanında almış olduğu tedbirler sayesinde kriz sürecini en iyi şekilde yönetmiştir.

Bu düşüncemizde ne kadar haklı olduğumuzu, bu yıl yaşanan toparlanmadan sonra daha net bir şekilde görmüş olacağız. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olma başarısını gösterdik. Ekim ayı sanayi üretim endeksi 2005’ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı, yani sadece kriz öncesini yakalamakla kalmadık, en başarılı günlerimize de geri dönüş yapmaya başladık. Bugün Türkiye makro reformlarını büyük ölçüde hayata geçirmiş ve ekonomideki risklerden önemli derecede arınmıştır. Faiz, yüksek faiz ve enflasyon, yüksek enflasyon oranları büyük ölçüde düşürülmüş, hazinenin borçlanma şartları çok iyi bir noktaya getirilmiştir.

Gerçekleştirdiğimiz diplomasi atağı Türkiye'nin dünyadaki itibarını artırırken, yeni ihracat kanallarının açılmasına da imkân sağlanmıştır. Yakın ve komşu ülkeleri âdeta yeniden keşfeden Türkiye, Güney Amerika, Afrika, Asya ve Orta Doğu gibi bölge ve kıtalarla ekonomik ve siyasi ilişkilerini daha dinamik bir boyuta taşımıştır.

10 bin dolar seviyesine ulaşan kişi başına millî gelir son derece canlı bir iç pazar oluşmasına da zemin hazırlamıştır. 2002 yılında, 2001 krizinden sonraki yılda sadece 91 bin otomobil satılabilirken Türkiye’de, 2009 yılında küresel krize rağmen, 370 bin otomobil, bu yılın ilk on bir ayında ise 410 bin otomobil satışı iç pazarda gerçekleşmiş, yılın tamamında 500 bin otomobilin aşılması beklenmektedir.

2002’ye göre yıllık buzdolabı ve çamaşır makinesi satışları 2 katına çıkarken, cep telefonu abonesi 23 milyondan 63 milyona, İnternet kullanıcısı 4 milyondan 30 milyona ulaşmıştır.

Dünya ekonomisinin seyri, Türkiye'nin dünyada artan itibarı ve gücü, ülkemizde yaşanan ekonomik, demokratik ve sosyal gelişmeler ülkemizi daha ileriye taşımak için son derece olumlu bir atmosfer meydana getirmiştir. Bundan sonra yapmamız gereken en önemli iş, bu sağlam makroekonomik temelin üstüne mikro ölçekli reformları daha güçlü bir şekilde hayata geçirmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın ekonomi ve ticaret hayatının tüm aktörlerine yönelik alanları mikro reformların hayata geçmesiyle de doğrudan ilgilidir. Türkiye, artık özel sektörünü güçlendirmek için gerekli adımları atabilen, uzun vadeli vizyon çizebilen bir ülkedir.

Türkiye, 90’lı yıllar boyunca ve 2000’li yılların başına kadar şöyle bir tablo sergilemişti: Her şey belirsiz, bir belirsizlik tablosu ama 2000’li yılların başlarından bugüne kadar ise tablo şudur: Türkiye, bir güven ve istikrar ülkesidir. Bu ortam, özel sektörün küresel rekabet gücü kazanması, yatırımların, istihdamın ve ihracat gelirlerinin artması için son derece elverişli bir ortamdır.

Dünyada Türkiye lehine oluşan konjonktürden azami derecede istifade etmek için stratejik yaklaşımlara ihtiyacımız var. Türkiye, artık gerekli strateji planlarını hazırlayıp uygulayabiliyor, zira Türkiye artık önünü gerçekten görebiliyor. Türkiye'nin yıllardır ihtiyaç duymuş olduğu Sanayi Strateji Belgesi’ni hazırlardık ve Yüksek Planlama Kurulunda imzalandı. Bu strateji belgesine göre Türkiye’nin vizyonu, bölgesinin ileri teknolojilerde üretim ve teknoloji merkezi hâline gelmesidir.

Hazırladığımız Sanayi Strateji Belgesi ile rekabet gücünü ve verimliliği artırmayı, çevreye duyarlı ve sosyal sorumluluk sahibi bir sanayi sektörü oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu amaca ulaşmak için ise orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içerisindeki payını artırmamız, düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişi temin etmemiz ve becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomi içindeki ağırlığını artırmamız gerekiyor.

Bu amaçları gerçekleştirmek üzere de 72 farklı eylemin yer aldığı strateji belgemiz sanayimizin ihtiyaçlarıyla bire bir örtüşmektedir. Sanayi Strateji Belgesi ile işletmelerimizin teknoloji, ARGE, markalaşma, tasarım, kümelenme, birleşme ve ortaklık gibi alanlarda yönlendirici, doğru politikalar üretecek araçlar geliştirmiş olacağız. KOBİ desteklerini veya teşvik programlarını bu strateji belgesinin esaslarına uygun bir şekilde her zaman revize edebileceğiz. Yatırım ve iş ortamını iyileştirmek için şirket kuruluşu ve iş yeri açma mevzuatını daha da kolaylaştırmış olacağız. Dışa bağımlılığın yüksek olduğu bazı sektörlerde yerli ürün geliştirilmesine yönelik girişimleri kuvvetli bir şekilde destekleyeceğiz. Mesleki eğitimde iş gücü ihtiyaç planlaması yaparak, hangi meslek dalında eleman açığı ve fazlası olduğunu somut bir şekilde tespit etme imkânımız da olacak.

Bütün bu eylemlerin hayata geçmesiyle birlikte çok daha rekabetçi bir iş ortamı oluşturacağız. Bakanlığımız, Sanayi Strateji Belgesi’ne paralel olarak sektörel strateji belgeleriyle ilgili çalışmaları da sürdürmektedir. Daha önce tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik strateji belgeleri uygulamaya konulmuştu, bunların yenileri hazırlanıyor.

Ayrıca, demir çelik, kimya, makine ve otomotiv sektörlerine ait strateji belgelerini Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunduk. Elektronik ve seramik sektörlerine yönelik strateji belgelerini ise tamamlama aşamasına getirdik.

Doğru politika üretmek için doğru bilgilere ihtiyacımız vardır. Bu nedenle, doğru bilgiler üretmek için de yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. Girişimci Bilgi Sistemi ve Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi Sistemi projeleriyle ülkemizde faaliyet gösteren tüm ekonomik aktörlere ilişkin faaliyet ve sicil verilerini tek çatı altında toplamayı amaçlıyoruz. İnşallah, bu projemizi de 2011 yılı içerisinde tamamlayacağız. Bu çalışmalar, yatırımcılar başta olmak üzere, tüm ekonomi aktörleri için de önemli bir kaynak olacak. Kamu doğru bilgiye ulaştıkça, ülkenin en önemli sorunlarından biri olan ağır bürokrasi engeli de tamamen rafa kalkmış olacaktır. Mesela, Mersin’de pilot uygulamasına başladığımız Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi Sistemiyle tüzel kişiliklerin kurulması, adres, ana sözleşme değişikliği, sicil kayıtlarının yapılması gibi işlemleri, tek bir veri tabanı üzerinden ve on-line olarak yapmak mümkün olacaktır. Geçmişte bir iş başvurusu yapmak için birçok yerden evrak toplaması gereken vatandaşlarımız, artık İnternet üzerinden kendi şirketini beş dakika içerisinde kurma imkânı elde etmektedir. Bu, sadece teknolojinin gelişmesiyle değil, zihniyetin değişmesiyle de çok yakından ilgilidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, sadece iyi bir ekonomi olmayı değil, dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisi olmayı hedefliyor. Bu nedenle, bilim, teknoloji, ARGE, markalaşma, tasarım, patent ve yenilikçilik gibi alanlara da özel bir önem veriyoruz. Bugün, “uzak, yakın” demeden, bütün dünya ülkeleriyle ekonomik ilişki kurabiliyor, dünyanın dört bir yanına sanayi ürünleri ihraç ediyoruz. Türkiye ihracatının yüzde 90’ından fazlasını sanayi ürünleri oluşturmaktadır. İhracatı artırmak için, hem pazarlarımızı genişletiyor hem mevcut pazarlara yeni ürünlerle giriyoruz. Biz, küresel krizde dahi korumayı başardığımız pazarlarımıza, yeni, daha kaliteli, ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerle girmeliyiz.

Bakanlık olarak ARGE faaliyetleri için ayırdığımız kaynakların en verimli şekilde kullanılması için önemli çalışmalar yürütüyoruz. 2008 yılında ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’u çıkardık. 50 tam zaman, eş değer ve üzerinde ARGE personeli çalıştıran işletmelere önemli teşvik ve muafiyetler sağlamaya başladık ve bugüne kadar da 76 işletmeye ARGE merkezi kuruluşu izni verdik. Bu merkezlerde çalışan ARGE elemanlarının sayısı 10 bini geçmiştir. Gelişmiş ülkelerde en az yarım asır önce kurulan teknoparklar konusunda da ne yazık ki bu döneme kadar ciddi bir adım atılamamıştır. Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de kurulu teknopark sayısı sadece 2’yken bugün kurulu teknopark sayısı 39’a ulaştı ve bunların 26 tanesinde ARGE ve teknoloji üretimine ve ihracatına başlandı. Teknoparkların sayılarını artırmakla birlikte etkinliklerini artırmak için de çalışıyoruz. Bu amaca yönelik hazırladığımız yasal düzenleme de Meclis Genel Kurulumuzun gündeminde ilk sıralardadır.

Üniversite-sanayi iş birliğini artırmayı hedeflediğimiz, Sanayi Tezleri Programı’na başladığımız 2007 yılından bu yana 760 proje başvurusu alınmış olup bu projelerden 317 tanesi desteklenmeye uygun bulunmuş ve bugüne kadar 41 proje sonuçlanmış, üretime dönüşmüş, ürüne dönüşmüş ve pazarlarda bu projelerin teknolojik sonuçları artık dolaşır hâle gelmiştir. Bu yıl KOSGEB desteklerinde de yenilikçilik için özel bir başlık açtık ve KOBİ’lerimizi teknoloji üretmeye teşvik ettik. Teknogirişim sermayesi desteğiyle gençlerimizin teknoloji odaklı iş fikirlerini hayata geçirmeleri için her yıl 100 gencimize karşılıksız, geri ödemesiz 100 bin Türk lirası hibe desteği veriyor, kendilerine teknoparklarda yer tahsis ediyoruz. 2011 yılında destek sağlayacağımız teknogirişimci sayısını da 300’e çıkarmayı planlıyoruz. Bu gençlerimizle sık sık bir araya geliyor, onların heyecanlarına ortak oluyor, projelerini yakından takip ediyor ve sorunlarını dinliyoruz. Keşke, bütün partilerden milletvekili arkadaşlarımız da bu gençlerimizi ziyaret etseler, onlarla bir bardak çay içseler, Türkiye'nin neler üretmekte olduğunu, nasıl bir gençlik potansiyeline sahip olduğunu görmüş olsalar. Keşke, bu tip desteklerin içeriğini zenginleştirmek için neler yapabileceğimizi düşünseler ve bu ülkenin geleceğine daha çok destek olan fikirlerini bizimle paylaşsalar. Keşke, televizyonlar ve gazeteler eylemlere yer verdikleri kadar bu gençlerin projelerine ve ürettikleri teknolojilere de yer verseler.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gazeteler, televizyonlar sizin, söyleyiverin. Kimi kime şikâyet ediyorsunuz?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Teknoloji ve ARGE alanlarında attığımız bu adımların meyvelerini de toplamaya başladık. 2008 yılında, cumhuriyet tarihimizde ilk defa, Patent Enstitüsüne 10 binin üzerinde patent ve faydalı model başvurusu yapıldı. 2009 yılında da küresel ekonomik krize rağmen, başvuru sayısı 10 bini aşmış bulunmaktadır.

Bilişim, makine, otomotiv, nanoteknoloji, savunma sanayisi gibi teknoloji yoğun sektörlerde de çok önemli gelişmeler yaşıyoruz. Geçmişte Türkiye'nin savunma sanayisindeki ihtiyacının sadece yüzde 20’sini kendi şirketlerimiz karşılayabiliyordu. Bugün artık Savunma Sanayii şirketlerimiz ihtiyacımızın yüzde 50’sinden fazlasını karşılar hâle gelmiştir. Bugün Türkiye olarak insansız hava aracı üretebiliyoruz. Bugün Türkiye olarak savaş gemisi, güdümlü füze üretimine başladık. Yerli uydumuzu uzaya fırlatma aşamasına geldik. Çok kısa bir zaman içerisinde, artık Türkiye, kendi markasıyla, modeliyle ve tasarımıyla hem iç piyasada hem dünya piyasalarında yeni bir otomobille yer alabilecek noktadadır ve bu noktayı yakalamış bulunuyor. Türkiye, 2020 yılında ise kendi savaş uçağını da yapmayı planlıyor, bunun da üretimine başlama aşamasına gelmiş bulunuyor.

İşte, bizim vatanseverlik anlayışımız budur. Zira, biz, memleketimize olan sevgimizi lafla değil icraatla ortaya koyuyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, laf yaptınız, başka bir şey yapmadınız. 2020’de uçak yapacaksınız, lafını şimdi yapıyorsunuz! Desteksiz atıyorsunuz, desteksiz!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, reel ekonomiyi birkaç büyük firmanın başarısına endekslemenin doğru olmadığını da çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, KOBİ’ler ile esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların rekabet güçlerini artıracak projelere her zaman büyük önem verdik. 2002’de fiilî olarak yüzde 47 faizle kredi kullanan esnaf ve sanatkârlarımız, bugün bir yıldan kısa vadeli kredilerde yüzde 5, bir yıldan uzun vadeli kredilerde yüzde 6 faizle kredi kullanabilmektedir. Bakanlık olarak bu yıl Esnaf ve Sanatkârlar Strateji Belgesi’ni hazırladık ve esnafımızın günümüzün şartlarına uygun bir dönüşüm yaşaması için gerekli tedbirleri de aldık, belgede yer alan otuz farklı eylemi program takvimine göre hayata geçirmeye de başladık. Mesela, KOSGEB’in sorumluluklarını artırarak yeni  destek programlarını hayata geçirdik, Halk Bankası aracılığıyla sağlanan kredilerin hem faizlerini düşürdük hem de kredi üst limitini 50 bin liradan 100 bin Türk lirasına çıkardık. Geçen yıl yaptığımız kanun değişikliğiyle KOSGEB’in hedef kitlesini imalat sanayisi yanında hizmet ve ticaret sektörlerini de kapsayacak şekilde genişlettik. 2003 yılından bugüne kadar kredi faiz destekleriyle, KOSGEB vasıtasıyla 136 bine yakın esnaf ve sanatkârımız için, KOBİ’lerimiz için 7,5 milyar liralık kredi hacmini KOSGEB vasıtasıyla oluşturduk. Bu kredilerle KOBİ’lerin 2,2 milyar dolarlık ihracat yapmasını sağlarken 32 binden fazla vatandaşımıza da bu KOBİ’lerde istihdam kapısı açmayı başardık. KOSGEB’in yaz aylarında uygulamaya başladığı  altı yeni destek programı ile desteklerin içeriği zenginlik ve yenilik kazanmış oldu.

Kümelenme, büyüme, yenilikçilik, girişimcilik gibi alanlara yoğunlaşan bu programlar ekonominin ihtiyaçları ile bire bir örtüşen programlardır, özellikle girişimcilik programı. Girişimcilik eğitimi alan ve iş planı hazırlayan “Ben girişimci olmak istiyorum, bir iş kuracağım.” diyen insanlarımıza önce eğitim veriyor, sonra 5 bin lira kuruluş hazırlığı için hibe veriyor, sonra 10 bin Türk lirası ofis ve benzeri hazırlıkları için bir hibe daha veriyoruz. Sonra, 12 bin Türk lirası, yeni kurduğu işletmesinin bir yıllık harcamaları için ayda bin lira olmak üzere yılda 12 bin lira bir hibe daha veriyoruz ve bunun dışında “Benim makine, teçhizat ve mal almak için krediye ihtiyacım var.” diyorsa geri ödemeli olarak faizsiz 70 bin Türk lirası da ayrıca kredi imkânı, yaklaşık 100 bin Türk lirası, bir girişimciye hibe ve geri ödemeli destek olarak kredi veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Son olarak, ölçek endeksli büyüme kredisi destek programıyla büyüme hedefi olan KOBİ’lere, ihracat kredisi destek programıyla da ihracat yapmak isteyen KOBİ’lere iki yeni destek programı hazırladık. Bu iki programla da 50 bine yakın işletmemiz 3 milyar Türk lirası civarında bir kredi hacmine ulaşmış oldu.

2011 yılında, KOSGEB tarafından yürütülecek faaliyetlerle, girişimciliği, bilhassa teknoloji odaklı yenilikçiliği özendirici tedbirleri de artıracağız.

En önemli hedeflerimizden birisi de 81 ilimizin tamamına KOSGEB hizmet merkezi açacağız.

KOBİ’lerimiz için yeni bir borsa oluşturmak ve bu borsaya açılacak KOBİ’ler için destek programları hazırlama yönündeki çalışmalarımız da devam ediyor.

Planlı sanayileşmenin mekânsal araçları olarak gördüğümüz organize sanayi bölgelerinin de hem sayılarını hem de bölgelerin cazibesini artırdık. Bugün Moğolistan, Kazakistan, Ukrayna, Filistin, Mısır ve Azerbaycan gibi ülkeler model olarak bizim organize sanayi bölgelerimizdeki tecrübelerimizden yararlanıyor. 1960’lı yıllardan bugüne kadar altyapısı tamamlanan 131 organize sanayi bölgesinin 66 tanesinin altyapısı bu dönemde tamamlandı. Üstyapı ve altyapı inşaatı tamamlanan 438 küçük sanayi sitesinin 89 tanesi bu dönemde tamamlandı.

Değerli arkadaşlar, tüketicinin korunmasına yönelik çalışmalarımız da artarak devam ediyor. Tüketicilerin mağduriyetinin bir an önce adil bir şekilde giderilmesi için yasal ve idari çalışmalarımız sürüyor ancak daha da önemlisi, piyasa gözetim ve denetim faaliyetleriyle bu mağduriyetlerin bir daha yaşanmaması için gerekli adımları atıyoruz.

Bugün Türkiye, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yaparak dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olmayı hedefliyor. Bu hedefin gerçekleşmesinde Bakanlığımızın önemli bir sorumluluğu olduğunun bilincindeyiz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – İstihdam yok, işsizlikten bahsetmek yok; Sanayi Bakanı nasıl olmuş ya!

BAŞKAN – Şimdi söz sırası Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’da.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; bu görüşmede, bütçe görüşmesinde Bakanlığımız bütçesiyle ilgili söz alan ve kendi bakış açılarını bizimle paylaşan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Elbette herkesin bakış açısı farklıdır ve yapılan değerlendirmeler ve eleştiriler içinde bizim tedirgin olduğumuz noktalar olsa bile, onları, istifade etmek için önemle not ediyoruz ve bir haklılık payı varsa bunları en azından gelecek döneme aktarmamak için gereken dikkati, özeni göstermeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biz, daha çok kültür üzerinden konuşuldu ama iki temel alanda çalışıyoruz, turizm ve kültür alanlarında çalışıyoruz. Önce, kısaca değinildiği için ben de kısaca turizmden söze girmek istiyorum.

Geçen yıl ve bu yıl, şükürle ifade etmek istiyorum ki, dünya bir ekonomik kriz yaşarken ve 2009’da özellikle turizm dünyada eksi sonuçlarla yol alırken dünyanın önde gelen on turizm ülkesi arasından sadece Türkiye yılı artıyla kapatmayı başardı. Dünyada yüzde 4 civarında gerileme vardı ki 2008’de, 2007’de, 2006’da bu görülmüyordu, 2009’da biz bu dünyadaki gerilemeye rağmen yüzde 3 civarında bir artış sağladık ve 26 milyonun üzerinde, 27 milyonun üzerinde bir rakama çıktık. Bu yıl daha iyiyiz çünkü dünya da toparlanmaya başladı, dünya da artıya doğru ilerliyor. Bu yıl sanıyorum 28,5 civarında bir yere varacağız ve gelir itibarıyla geçen yıl 21,2 idik, bu yıl da sanıyorum 23 civarında bir geliri elde etmiş olacağız. Bu önemli bir rakam. Türkiye'nin dış ticaret açığının yüzde 55’ine 2009 yılında tekabül ediyordu.

Dünyada Türkiye gelişen bir turizm pazarı olarak işaret ediliyor, dünyada istikrarlı biçimde önde gelen bir turizm pazarı olarak ifade ediliyor. Hatırlayınız ki 2003 yılında Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı 13 milyon civarındaydı, bu yıl 28 milyonun üzerine çıkıyoruz. Yani geride bıraktığımız yedi sekiz yıl içinde Türkiye önceki dönemi katlamış oluyor, 13’ün üzerine 15 daha koymuş oluyor. Gelir itibarıyla da 8,5-9 civarından 21, 22, 23 civarına giriyoruz. Bunlar önemli gelişmeler elbette.

Dünyadaki bu gelişme çok büyük bir boyuta doğru ilerliyor. Dünyada, yine, 2009’un rakamlarıyla, 800 milyon insanın üzerinde ziyaretçi var turizm alanında. Bu, 1 milyara doğru ilerliyor. Gelir portföyü de 1 trilyon dolara doğru ilerliyor. Biz, bunun içinden önümüzdeki dönemde çok daha büyük paylar almak için turizmi ülke düzeyinde yaygınlaştırmak, kıyılardan içeriye çekmek ve çeşitlendirmek amacını güdüyoruz.

Termal alanında, Türkiye'nin Termal Turizm Master Planı’nı yaptık. Yayla turizmi konusunda yeni projelerimiz var. Yeni bölge destinasyonları yaratmaya çalışıyoruz. 2007 yılından bu yana Ege Bölgesi’nde İzmir odaklı bir uluslararası turizm fuarı organize etmeye çalışıyoruz. Geçen yıl Türkiye Seyahat Acenteleri Birliğinin de iş birliğiyle ve Van Ticaret ve Sanayi Odasının iş birliğiyle ilk defa Türkiye’de Doğu Anadolu’da bir turizm fuarı yaptık ve Van’da bir destinasyon oluşturmak için önemli bir adım attık.

Şimdi, Van Gölü ve çevresinde Doğu Anadolu odaklı, Güneydoğu’da Hatay’dan Mardin’e kadar ilerleyen hat üzerinde, elbette Kapadokya’da, Doğu Karadeniz’de, Batı Karadeniz’de, Antalya dışında Akdeniz’in doğusunda, başka alanlarda da yeni farklı konseptlerde turizm yapmaya çalışıyoruz. Türkiye, kitle turizminde önemli mesafeler aldı.

Şimdi, belki, Türkiye'nin doğasıyla daha iç içe, halkın kültürüyle iç içe, Türkiye'nin damak tadıyla, halk kültürüyle, müziğiyle iç içe yeni konseptler geliştirmemiz ve daha yüksek gelir gruplarına yönelen, daha yüksek gelir ve kültür gruplarına yönelen bir tanıtım kampanyası yapmamız gerekiyor ve biz, bu alanlarda önemli çalışmalar geliştiriyoruz.

Geçen yıl içinde çeşitli başka bakanlıkların katkılarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Turizm Komisyonunun ciddi katkılarıyla Doğu Karadeniz Turizm Odaklı Kalkınma Projesi oluşturduk ve bu yıl bu Proje’nin altyapısı konusunda önemli adımlar atacağız.

Türkiye'nin tarihine sahip çıkarak, Türkiye'nin doğasına sahip çıkarak, farklı potansiyellerine sahip çıkarak, şimdiye kadar deniz, kum, güneşle özdeşleşmiş bulunan Türkiye turizmini daha fazla Türkiye sathında, uzun mevsimlerde ve farklı coğrafyalarda geliştirmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sevinçle ifade etmek istiyorum, bunun hepinizi sevindireceğini düşünüyorum: Mesela, dünyada, daha öncede belki söyledim, Mısır diye çok bilinen bir turizm ülkesi var. Bazı yerlerde sorsanız, Mısır’a gelen turist sayısının neredeyse Türkiye’ye gelen turist sayısına eşit olduğunu söyleyen arkadaşlarımız çıkabilir. Mısır’a gelen turist sayısını şu anda aşağı yukarı Antalya karşılıyor. Yani Antalya öyle bir yere geldi ki bu geride bıraktığımız on-on beş yıl içinde, aşağı yukarı Mısır’a gelenle Antalya’ya gelen sayısı eşit olmaya başladı. Antalya Havaalanı geçen yıl 18 milyon yolcu taşımıştı, bu yıl on bir ayın sonu itibarıyla 18 milyon yolcuya geldik. Türkiye yolcusunun yüzde 20’sini aşağı yukarı taşıyor Antalya. İstanbul; İstanbul da aynı, İstanbul havaalanı da aynı durumda. Bunlar artık dünya çapında markalar olmaya başladılar. Türkiye’den ayrı ve bağımsız olarak Antalya destinasyonu, İstanbul destinasyonu bilinir hâle geldi.

İstanbul’la ilgili bir yanılsama var. Tabii, önceki yıllarda Türkiye’ye gelenlerin çok büyük bir çoğunluğu gümrük çıkışlarını İstanbul’da yaptırdığı için, İstanbul’da kalmamakla birlikte İstanbul’a gelen sayısı çok yüksek gözüküyordu. Şimdi İstanbul dışında çeşitli gümrük çıkışları var, onlar işlemlerini orada yaptırıyorlar ve o yüzden İstanbul’a gelen sayısında eskiden kalmayanlar şimdi İstanbul hesabında gözükmedikleri için düşmüş gibi gözüküyor. Hâlbuki İstanbul’da doluluk oranlarına bakıyoruz, otel doluluk oranlarına bakıyoruz ve fiyat ortalamasına bakıyoruz, önceki yıllara göre son birkaç yıl içinde ciddi bir yükselme var.

Avrupa Kültür Başkentiyle ilgili tabii herkesin eleştirisi olabilir. Ben, İstanbul’la birlikte Avrupa Kültür Başkenti olan Avrupa’daki iki şehri biliyorum. Pecs’i gördüm, Pecs bizim Beykoz kadar yok yani Şile kadar falan bir yer, Essen de Eskişehir kadar bir yer. Pecs’te ve Essen’de ne yapsanız gözüküyor ama İstanbul, Avrupa’daki, Balkanlardaki ülkelerin tamamı kadar yani nüfus itibarıyla ve inanılmaz bir coğrafya. İstanbul’da ha bire gazetelerde kültür etkinlikleri, sanat etkinlikleri çıktı ama sokakta yürürken bir Pecs veya  bir Essen gibi bir meydandan ibaret olmadığı için bu kadar göremiyorsunuz.

Daha fazlası olamaz mıydı? Kuşkusuz olabilirdi. İyi kaynaklar kullanıldı mı? Kaynaklar da kullanıldı ama gerçekten bardağın dolu tarafını da görmemiz lazım. Gerçekten dünya çapında sanatçılar, edebiyatçılar, müzik insanları, tiyatro insanları geldiler. Ben son haftalar içinde birkaç tane çok önemli etkinliğe katıldığımı hatırlıyorum. Yani İstanbul’un potansiyeli yükseldi. Rakamlar zaten gerçeği söylüyor. Dünya Turizm Örgütünün değerlendirmelerine göre İstanbul, konaklama tesislerinde Avrupa’da 3’üncü doluluk oranı yaşayan şehir. Avrupa’da konaklama ortalaması yüzde 63, İstanbul’da 72. Ve İstanbul’un fiyatları Avrupa, Milano fiyatlarına denk hâle geldi.

Şimdi, İstanbul Arkeoloji Müzesi gerçekten talihsiz bir müzedir, yani gerçekten özeldir. 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır Osman Hamdi Bey merhumun büyük emeğiyle. Özgün bir arkeoloji müzesidir ama ne yazık ki uzun yıllar boyunca -bu uzun yılları elli altmış yıla kadar götürebilirim geriye- çivi çakılmamış bir müzeydi. Şimdi İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bir temel sponsorlukla ciddi bir çalışma yapıyoruz ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni girişinden, satış ünitesinden çatısına, tavanına ve bütün teknik aksamına kadar elden geçirmeye çalışıyoruz. İstanbul’a 5-6-7 milyon insan gelirken İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne 200 bin kişi -130 bin değil, 200 bin kişi- niye geliyor? Ee böyle. Yani çok daha aşağılarda bir yerdeydi, şimdi bu rakam yükseliyor.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – 2009…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Bakın, mesela İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne 2009’da 222 bin kişi gelirken -on birinci ay itibarıyla- bu yıl 325 bin kişi gelmiş. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bu Avrupa Kültür Başkenti yılında ve son bir yıl içinde yaşadığı artış oranı yüzde 46. Bu azdır, kabul ediyorum. Ama arkeoloji müzelerinin, eğer dünya çapında bir isme, bir tanıtıma ulaştırmamışsanız, birçok yerde talihi böyledir. Antalya, 10 milyona yakın. Bu sene 9,5-10 milyonu göreceğiz Antalya’da. 2008’de 9 milyonu görmüştük. Antalya Arkeoloji Müzesi’nin de, çok güzel bir müzedir ama 200 bin ziyaretçisi var. Çünkü açık hava mekânlarını geziyorlar. Ama buna karşılık, yanılmayalım, İstanbul’da Ayasofya Müzesi’nin ziyaretçisi -on birinci ay sonu itibarıyla söylüyorum, şu anda rakam daha yüksek- 2 milyon 576 bin. Geçen yıl on birinci ayda bu rakam 2 milyon 261 bin kişi. Yani Ayasofya Müzesi’nde yüzde 14’lük bir artış var. Topkapı Müzesi, geçen yıl 2 milyon 236 binmiş on bir ayın sonunda, bu yıl 2 milyon 818 bin. Yüzde 26 artış var. 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kaçı yabancı? Mesela ben 130 bin derken yabancı sayısını kastettim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Yabancı, yerli. Yani müzeye gelenlerle ilgili bu tasnifleri biz elbette yapıyoruz ama ben müzemin genel ziyaretçisine bakıyorum ve müzenin ziyaretçisi toplam aynı oranda artıyor; yerli de artıyor, yabancı da artıyor.

Biz tabii, bizim insanımızın da kültürle, bizim insanımızın da tarihle tanışmasını istiyoruz. Yani ülke turizme açılsın ama Türkiye gelişsin, Türkiye'nin toplam yaşam kalitesi yükselsin, bizim böyle bir derdimiz var, sadece, Türkiye’de yabancıya hizmet etmek değil, bizim insanımızın da tarihten, kültürden istifade etmesini sağlamak gibi bir derdimiz var.

O yüzden, yani yerlinin önüne bir engel koymak değil, tam tersine, yerlinin de daha fazla gelmesini sağlamak gibi projelerimiz var. Müze kart yaptık mesela. Bakın, bunlar şimdiye kadar akıl edilmemiş işlerdi. 2 milyon Türk vatandaşının cebinde şu anda müze kart var ve Türkiye’de, İstanbul’da toplam müzeye gelen insan sayısı 2008’den 2009’a, 2010’a her yıl 1 milyon düzeyinde artıyor. Yani bunlar olumlu gelişmeler.

Ve tabii, Antalya Arkeoloji Müzesi’ni de İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni de daha fazla gündeme getirme konusunda gayretlerimiz var. Ben, yakın bir gelecekte İstanbul Arkeoloji’nin 500 bin ziyaretçiyi bulacağını düşünüyorum.

Bizim ayrıca, Antalya’nın ve İstanbul’un dışında, mesela Gaziantep’te bir müze yapıyoruz -inşallah bir ay sonra hepinizi davet edeceğim- dünyanın en fazla mozaik sergileyen ülkesi hâline geleceğiz. Yani bu konuda mozaiğimiz çok olmakla birlikte sergilememiz çok eksikti. Şimdi, bir müze bitiriyoruz, münhasıran arkeoloji müzesi olacak ve Tunus’u geçen bir arkeoloji sergisi imkânına kavuşacağız çünkü şunu sevinçle gördüm ki bizim mozaik zenginliğimiz, İstanbul’daki bazı müzelerden ve Zeugma’dan ibaret değil, aynı zenginlik Kahramanmaraş’tan geliyor, aynı zenginlik Haleplibahçe’den, Urfa’dan geliyor. Türkiye'nin birçok yerinde, Hatay’da var zaten…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Muğla’da var.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Yani Stratonikeia’da var, Muğla’da var, Türkiye'nin birçok yöresinde var.

Yani müzeler, değerli arkadaşlarım, bizim bilhassa üzerinde durduğumuz, müzeler, kazılar, kültür varlıklarının ayağa kaldırılması özellikle üzerinde durduğumuz alanlar çünkü ben şunu istemiyorum: Şimdi, Avrupa’da hafta sonu tatilcileri var. Toplanıyorlar, küçük paralarla, Akdeniz’de bir adaya gidiyorlar. “Nereye gittiniz?” diye sorulsa, işte bir adaya gitti... “Adanın ismi ne?” Çok da önemi yok. “Deniz, kum, güneş” bildiği. Türkiye böyle bir ülke olmasın. Yani Türkiye şu anda 30 milyonun eşiğine geldi ama “Türkiye’ye geldim; Türkiye’ye geldim şu müzeyi gördüm, Türkiye’ye geldim şu ören yerini gördüm, Türkiye’ye geldim…”

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Biz de onu diyoruz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Ama bunlar olmaya başladı. Yani şu anda Türkiye’deki ören yerlerine, Türkiye’deki müzelere, Türkiye’deki kazılara, eğer dikkatle bakarsanız, bunlar geçmiş yıllarda olmadığı kadar olmaya başladı. Yani beni sevimsiz şeyler söylemek konusunda katiyen zorlamayın. Ben, benim bulunduğum Bakanlıkta on yıl on beş yıl oturan arkadaşlarımızın Bakanlığın dibindeki köhne çarşıyı bile kaldırmadıklarını biliyorum ama bunları tekrar etmiyorum, bunları yüksek sesle söylemiyorum, çünkü bunlar geçmişten bu yana bir anlamda hepimizin ortak eksiklikleri.

Türkiye tarihine, Türkiye kültürüne, ayırmadan her dönemden gelene    -bunun özellikle altını çiziyorum yani Roma’dan kalmış, Bizans’tan kalmış, Selçuklu’dan kalmış, Osmanlı’dan kalmış, Pagan döneminden kalmış, hiç ayrım yapmaksızın- “Bu topraklarda ne varsa hepsi bizimdir.” anlayışıyla ilk defa sahip çıkmaya başlandı. İlk defa cesaretle biz bu yıl Sümela’da yani birtakım yurttaşlarımızın da birtakım insanların da gönlünü aldık. Bundan bir kaybımız olmadı.

Önceki akşam ben İstanbul’da bir etnik köken müzikoloğunun bir anma törenine katıldım, ertesi akşam da kalktım Mevlana’nın Şebiarus’una gittim. Türkiye gerçekten bütün bu renkleriyle güzel.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, Ali’yle dalga geçtiniz ama.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Türkiye gerçekten bu çoğulculuğuyla güzel. Bu renkler, bu kültürler, bu tarih zenginliği, bunlar bizim büyük hazinemiz ve biz bunlar üzerinden dünyada farklı bir turizm ülkesi hâline geleceğiz.

Benim hayalim var, bu sabah turizmciler toplantısında da söyledim, bir vadede inşallah Türkiye’yi… Eğer dünyada belli bir kültür düzeyinde ve belli bir gelir düzeyinde bir insan hayatında bir kez olsun Türkiye’yi görmemişse o kendi çevresinde bir eksiklik hissetsin, kendi yüreğinde ve kendi çevresinde bir eksiklik hissetsin. Türkiye’yi görmek bir prestij meselesi hâline gelsin, bunu yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yapacağız, bu konuda çok ciddi ve kararlı adımlar atıyoruz.

Bakın, kazılara, biz, 1 milyon seviyesinden ayırdığımız kaynağı, şu son yedi sekiz yıl içinde 30 milyon seviyesine çıkardık. Bizim 2005 yılında çıkarılan bu TEDA Yasası -yani Türk Edebiyatını Dışarıya Taşıma Projesi- çerçevesinde şu anda sekiz yüzden fazla Türk edebiyatından esere destek verdik, bunlardan beş yüzden fazlası şu anda yayınlandı, elliye yakın dille -otuz dokuz, kırk civarında dille- Türk edebiyatının farklı ürünleri şu anda dünya kitapçılarının vitrinlerini süslüyor.

Arkadaşlarım, bakın, hepimiz eksiklik hissettik galiba değil mi? Yıllarca, bizim insanımız Almanya’da elli yıldan beri, Almanya’da bir Türk kültür enstitüsü yok ama Türkiye’de Goethe Enstitüsü var. Öyle mi? Türkiye’de doğru düzgün İspanyol yok ama Türkiye’de Cervantes Enstitüsü var. Türkiye’de eskiden beri Fransız Kültür Merkezi, İngiliz Kültür Merkezi var, değil mi? Şimdi ilk defa Yunus Emre var, 2008’den bu yana Yunus Emre var bütün Balkan ülkelerinde, Orta Doğu ülkelerinde. Şimdi Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da, Rusya’da Yunus Emre Enstitüleri açıyoruz, tıpkı Goethe gibi, tıpkı Cervantes gibi. Türkçeyi öğretecek, Türkçenin lehçelerini öğretecek, Türkçenin bütün zenginliğini öğretecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu altyapıyı kurmadan, sadece eleştirerek geldiğimiz yer ortada; bu geldiğimiz yerin çok mükemmel olmadığı, çok yüzümüzü ağartmadığı ortada ama ilk defa Türkiye kendi diline, kendi kültürüne sahip çıkmanın kurumsal altyapısını kuruyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İngiltere’dekinin yerini Remzi Gür’den aldınız, değil mi? İngiltere’dekinin yeri Remzi Gür’den mi, değil mi, onu öğrenmek istiyoruz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bakın, Türk milleti… Bizim güzel bir sözümüz var: “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; kişinin görünür rütbei aklı eserinde.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz burada yaptıklarımızı konuşuyoruz. Yani laf yarıştırma, polemik yapma, bunlardan karşılıklı keyifler alabiliriz. Millet, ne yaptın ve sen ne yapacaksın ve sen ne yapmıştın, ona bakıyor ve ben size bunu anlatıyorum. Diyorum ki bakın, Türkiye elli yıldır akıl etmemiş, bir Türk kültürünü, Türk dilini dünyaya yaymak konusunda bir enstitü kurmayı akıl etmemiş. 2008’den beri yapıyoruz ve şu anda dünyanın farklı coğrafyalarında Yunus Emre Enstitüleri kuruluyor. Bu hep beraber sevinmemiz gereken…

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki 2008’den önce de siz akıl etmemişsiniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Ondan önce de kanunu çıkmıştı.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’den önce aklınız neredeydi? Yani 2008’den öncekilerde akıl yok mu demek istiyorsunuz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sinema alanında, bir değerli arkadaşım, son yıllarda olumlu bir gelişme yaşamadığımızı söyledi. Tabii siyasi haberler birinci sayfaya çıkıyor, spor haberleri de arka sayfaya çıkıyor. Eski Bakan arkadaşım döneminde çıkarıldı bu yasa, biz onu uyguluyoruz yani 2005’te çıkarılan TEDA düzenlemesi, kültür varlıklarına yardım düzenlemesi, 2007’de çıkarılan bu Yunus Emre Yasası, biz onu devam ettiriyoruz. Biz, devam eden, milletten aldığı destekle devam eden bir cumhuriyet hükûmetiyiz, onun hesabını veriyorum. Ben sadece üç yılın değil, sekiz yılın hesabını veriyorum. Her anını sorabilirsiniz isterseniz, o çerçevede söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sinema konusunda belki haberdar değilsiniz. Türkiye’de sinema 2003 yılında 17 film üretiyordu, yerli film, 2009’da 70 film ürettik. Biz 2003’te kendi filmlerimize 2 milyon gişe ilgisi yakalıyorduk, 2008-2009’da bu rakam 23 milyona çıktı. Bunu Avrupa’da hiçbir sinema başaramıyor. Kendi filmlerimiz çok ciddi bir gişe başarısı elde ediyor. “Elde ediyor ama bunlar popülist filmler, o yüzden.” Değil. İlk defa, kırk beş yıl sonra Berlin’den Altın Ayı ödülünü getirdi bizim filmlerimiz. Öyle mi? Cannes’dan en iyi…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Sizinle ne alakası var Sayın Bakan?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Evet, bizim destek verdiğimiz filmler.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz mi yapıyorsunuz filmi?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Biz, tabii, Türk sinemasına destek veriyoruz, Türk sinemasına 2005 yılından bu yana…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bırak Sayın Bakanım, ne alakası var!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Yine bu Hükûmet döneminde 2005 yılından bu yana çıkarılan bir sinema destek yasasından ötürü her yıl 10 trilyon civarında destek veriyoruz ve bizim destek verdiğimiz filmler 100’e yakın ulusal ve uluslararası ödül aldı. Ben size sadece, yani hepimizin övünmesi gereken Cannes’daki ve Berlin’deki iki ödülden söz ediyorum.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, Altın Koza’ya hiç destek vermiyorsunuz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) -Arkadaşlarım, lütfen… Türkiye’nin bu gelişmelerini lütfen hepimiz sevgiyle karşılayalım.

Bakın, “İstanbul’da kültür sanat merkezi açıldı mı?” İstanbul’da bir talihsizliğimiz var. AKM, 70 milyon TL’lik bir ihale, yer teslimi yapılacakken yargı kararıyla durdu. Benim yüreğimin büyük acılarından birisidir. O yargı kararı olmasa şu anda pırıl pırıl, yepyeni bir AKM olacaktı ama o yargı kararıyla durdu da biz İstanbul’da kültür sanat merkezi açmaktan vaz mı geçtik? Siz Haliç Kongre Merkezini görmediniz mi Allah aşkına? Yani siz, o Haliç’in kıyısındaki emsalsiz bir dünya coğrafyasına pencerelerini, kapılarını açan, o emsalsiz güzellikteki -ben iddia ediyorum ki AKM’den çok güzel ve çok modern- Haliç Kongre Merkezini, Kültür Merkezini hiç görmediniz mi? İstanbul’daki, dünya çapındaki büyük kongreleri yaptığımız Kongre Merkezini, Lütfi Kırdar’ın yanındaki Kongre Merkezini görmediniz mi? Siz sadece, İstanbul’da veya Ankara’da bir şey yapılacaksa illa Nişantaşı’na veya Kızılay’a yapılsın mı istiyorsunuz? Hâlbuki, bakın, biz İstanbul’da, Beykoz’da bir tiyatro açtık: Ahmet Mithat Efendi Tiyatrosu. Harbiye’de, Kenter’de bir tiyatro açtık, Şişli Cevahir’de bir tiyatro açtık. Kartal’da bir tiyatro açtık, adı “Bülent Ecevit Sahnesi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Eski Genel Başkanın ya.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Üsküdar’da Tekel’de iki tane tiyatro açtık, Küçükçekmece’de bir tane küçük sahne, Zeytinburnu’nda açtık.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’den önceki bakana haksızlık yaptın Ertuğrul Bey.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şunları söylemek istiyorum: Türkiye kültür ve sanat yaşamında büyük bir hızla yol alıyor ve Türkiye dünya turizminin marka ülkelerinden birisi hâline geldi. Bunu milletimiz sayesinde yapıyoruz. Milletimize yürekten teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına aleyhte söz isteyen Kemalettin Nalcı, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DEMİR (Tokat) – Neden bahsedeceksin? Hoş şeyler söyle.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve genel istek üzerine bir teşekkür etmek istiyorum ben burada. Ben Sanayi Bakanlığı üzerine konuşacağım için Turizm Bakanımıza teşekkür ediyorum çünkü o en azından burada şunu söylemedi: “Tarihi 2002’den sonra biz yazdık.” kelimesini kullanmadı. Bunun için teşekkür edebiliriz efendim.

Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Cumhuriyetimizin en köklü ve en işlevsel kuruluşlarından birisidir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve sorumlulukları arasında günün şartlarına ve teknolojisinin gereksinimlerine göre sanayi politikalarımızın belirlenmesini sağlamak, tasarrufların sanayi yatırımlarına kanalize edilmesine yardımcı olmak, sanayi işletmeleri ve sanayi mamulleri ile ilgili hizmetleri yürütmek, kalite kontrolünü yapmak, evrensel kabul görmüş tüketici haklarının korunmasını sağlamak gibi görevleri sayılabilir.

Değerli milletvekilleri, sizinle burada Sanayi ve Ticaret Bakanımızın söylediklerini hep birlikte dinledik. Ben sanayinin kalbinden gelen bir milletvekiliyim, Tekirdağ Milletvekiliyim. Çorlu, Çerkezköy bugün özel sektörün sanayi olarak seçmiş olduğu bir bölgedir.

Ben Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum. Doğrudur, buradaki konuşmalarında şunu söyledi: “90’lı ve 2002’li yılların başına kadar bu ülkede bir güvensizlik vardı. 2002’den sonra bu ülkeye bir güven geldi.” Doğru mudur?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Çok doğru.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Doğrudur. İnsanlar şunu gördü. Sayın milletvekili, siz o zaman o bölgeye geleceksiniz. İnsanlar Bulgaristan’a kaçtı, orada fabrika da kurdu; Mısır’a gitti, fabrika kurdu. Bugün Türkmenistan’da fabrika kuruyor. Bu mu önünü görmek oluyor, bu mu önünü görmek oluyor sayın milletvekili? (MHP sıralarından alkışlar)

Tekstil bu ülkede kaçıyor. Tekstilci şu soruyu soruyor...

OKTAY VURAL (İzmir) – Bulgaristan’a hizmet ediyorlar.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) - Ülke o güne kadar önünü görebiliyor da sayın milletvekili, bu ülkede yaşıyorsan gelip benim bölgemde bu olayı yaşayacaksın.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Malatya’ya geliyor, Malatya’ya Sayın Milletvekili.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Doğrudur efendim, ora da bizim ülkemiz ama bu ülkede şuna dikkat etmemiz lazım.

Şimdi, Sayın Bakanımız buraya çıktı, çok güzel anlattı: “500 bin otomobil sınırına geldik.” Değil mi Sayın Bakanım? Ama şunu söylemeyi unuttu: Bu 500 bin otomobilin içinde yüzde kaçı krediyle alındı? Ben söylüyorum: Yüzde 100’ü. Bu ne biçim alım gücü? Yüzde 100’ü Sayın Bakanım. İnsanların geleceğini... 150 milyar dolar bu insanları siz bankalara borçlandırdınız.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ödeme gücü olan alır.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – O zaman ödeme gücü var.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Lütfen... Lütfen... Ondan sonra kartlar için, bankalar için bu Mecliste af çıkartan da bizleriz. Bunlar övünülecek şeyler değil.

Sayın Bakanımız ihracatın yüzde 90’ının sanayi ürünleri olduğunu beyan etti burada. İthalatın yüzde kaçı sanayi ürünleri acaba? Sayın Bakanım, yüzde 90’ı... İthalatın da yüzde 90’ı ihracatın içine giren mamullerdir. O kadar... Açıp bakacaksınız, açıp bakacaksınız sayın milletvekilleri.

Tabii, burada Sayın Bakanımız şunu söyledi. Yani 100 kişiye... Yahu Sayın Bakanım, bir Sanayi ve Ticaret Bakanlığına yakışmayacak rakamlar. Ben 5 bin kişi, 10 bin kişi beklerdim. 100 kişiyi, 300 genci desteklediğinizi söylediniz ve muhalefet milletvekillerinin o gençlerin çalışmalarını gidip görmelerini istediniz ve ne iş yaptığımızı sordunuz.

Ben size söyleyeyim: Muhalefet milletvekilleri öğrencilerin okuması için, sizin döneminizde okuyamayacak duruma düşmüş olan öğrencilere burs veriyor. Ben şahsım olarak 10 kişiye veriyorum. 100 kişiye destek vermekle, bunu burada konuşmak bir Sanayi Bakanlığının bütçesine yakışmaz.

Şimdi, küçük esnaftan bahsettiniz Sayın Bakanım. Ben size hemen hatırlatayım. Bir can suyu kredisi çıkarttınız, milletin canını aldınız. Ben anlatayım. Can suyu kredisinde esnaf gitti… Bankaların istediği evrakları sayayım ben size. Bir, yazılmış senedin olmayacak, çekin olmayacak, vergi borcun olmayacak, SSK borcun olmayacak. Bunları olan insanın zaten can suyuna ihtiyacı yok, ticaretini yapar.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.

Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmeler, konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Yaman, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Nalcı, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Varlı, Sayın Orhan, Sayın Özdemir, Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın Yalçın, Sayın Buldan, Sayın Güvel, Sayın İnan, Sayın Hıdır, Sayın Akcan, Sayın Cengiz, Sayın Doğan, Sayın Asil, Sayın Akkuş, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Torlak, Sayın Ertugay ve Sayın Enöz.

Sayın Yaman, buyurun.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına: Sayın Bakanım, geçen hafta, iki gün önce Muş’ta bir sürü açılışlar Sayın Başbakanla yaptınız. Siz de oradaydınız ve ben, Tarım Makineleri İhtisas Sanayi Sitesinin de açılışını yaptığını öğrendim. İki gün önce Malazgirt’teki bu siteyi gezdim. 12 binadan oluşan sitenin şu anda hâlen su sistemi ve su tesisatı yok. Susuz çalışan bir sanayi. Aynı şekilde ısıtma tesisatı da yok. Acaba bu tür yerleri böyle Erbakan usulü açmayı içinize sindiriyor musunuz ve buralarda ne zaman su ve ısıtma sistemini oluşturacaksınız?

İkinci sorum Sayın Turizm Bakanına: Sayın Bakanım, beş yıldır Malazgirt Kalesi’yle ilgili ve yine Malazgirt Kültür Merkezi’nin ihtiyaçlarıyla ilgili sürekli duyurularınız oluyor ancak bugüne değin bunların hiçbirinin yerine gelmemesinin üzüntüsü içindeyim. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın bakanlarım, bize kitapçıklarınızı gönderiyorsunuz, konuşmalarınızı gönderiyorsunuz, yine faaliyetlerinizi ve mali tablolarınızı gönderiyorsunuz. Ne zaman gönderiyorsunuz? Bakanlıklarınızın bütçesi görüşülmeden beş dakika önce gönderiyorsunuz. Yani burada yazdıklarınıza, konuştuklarınıza, ifade ettiklerinize güvenmediğiniz için mi bir hafta önce gönderemiyorsunuz? Biz bunları okumadan geliyoruz, burada inceleme fırsatımız da olmuyor.

Sayın Turizm Bakanıma soruyorum: “Her şey dâhil”den doğan sorunları sorsam ne cevap vereceksiniz?

Sanayi Bakanıma soruyorum: Sanayicimizin küresel sermayeyle rekabet edeceğini söylüyorsunuz. Bu enerji girdileriyle benim sanayicim onlarla nasıl rekabet edecek? Bunu ifade edebilir misiniz diye soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Kültür Bakanına. Yaklaşık 137 bin şehidimizin anısına yapılan Kütahya ili Dumlupınar Şehitliği sınırları içerisinde ve yakın çevresinde ne yazık ki ziyaretçilerin zorunlu ihtiyaçlarını giderebilecekleri lavabo ve benzeri tesisler bulunmamaktadır. Acaba Bakanlık olarak bu önemli eksiği giderebilir misiniz?

İkinci sorum Sayın Sanayi Bakanına: Adı 1954 yılından beri “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği” olan bir meslek kuruluşunun ismi, Eylül 2010’da yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında “Türk” kelimesi çıkarılarak “Türkiye” konması yönünde bir kararla değiştirilmiştir. Bu kararda Bakanlığınızın etkisi olmuş mudur? Bu değişiklikte Hükûmetinizce başlatılan sözde demokratik açılım projesinin bir etkisi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Sanayi Bakanıma bir sorum olacak. Sayın Bakanım, konuşma yapmadan önce ben bir sanayiciyle konuştum ve kendisine aynı şeyi sordum “Siz olsaydınız Bakana hangi soruyu sorardınız?” diye ve şunu söyledi: “Sanayi Avrupa’dan kaçtı, nedeni ise girdiler, girdi maliyetleri.” Bugün Türkiye’de de mevcut  sanayi kaçıyor, bunun da nedeni sanayi içindeki bulunan girdiler. Bu durumda mevcut Türkiye’deki enerji girdileriyle sanayicilik yapmak mümkün müdür? Mümkün olmadığına göre bu sanayideki şeyle bu işsizliği ve istihdamı nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?

İkinci bir şey de: Burada elimizde bir kitapçık var. “2000 Yılına Girerken Dış Politikamız” diye ama üzerinde ilginç bir not var. Bunu da açıklamanızı istiyorum. 20 Aralık 2010 günü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Sanayi Bakanına: Türk Patent Enstitüsü bütün yasal düzenlemeleri yok sayarak ve hukuk dışı keyfî uygulama yaparak mükerrer marka verdiği için Ankara Üçüncü Fikir ve Sanayi Haklar Hukuk Mahkemesince 2006/496 esas 2010/174 karar sayısıyla manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiş midir? Bu tazminatı sorumlulara rücu etmeyi düşünüyor musunuz?

Türk Patent Enstitüsü patent başvuru sayısında dünya ve Avrupa sıralamasında kaçıncı sıradadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Turizm Bakanına: Nemrut ile ilgili Malatya ve Adıyaman valiliklerince imzalanacak protokole ilişkin bir soru önergesi vermiştim. Yanıtınızda protokolün Bakanlıkça düzenlenmediğini belittiniz. Bu protokol için herhangi bir araştırma yaptınız mı? Yapmadıysanız sizden ricam bu konuyla ilgilenmenizdir.

İkinci sorum Sanayi Bakanınadır: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde KOSGEB’in yeterli sayıda küçük ve orta ölçekli girişimciye kredi vermediğini kendi seçim bölgem Adıyaman’dan bilmekteyim. Daha çok ihtiyacı olan bölgelere kredilerin dağıtılması ve kredilerin anlamına uygun işlemesi için bölgelerin sosyoekonomik gelişme düzeyine göre kota uygulamayı düşünmekte misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Turizm Bakanına: Altın Koza Film Festivali’ne vermiş olduğunuz desteği yeterli buluyor musunuz, sizi tatmin ediyor mu? Aynı zamanda, Adana’nın Yumurtalık ve Karataş ilçelerini turizm teşvik kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

Akdamar, milletimizi çok okşamasa da tamiratına milyonlarca lira para harcayıp yaptınız. Aynı şekilde Alparslan Sultan’ın Anadolu’ya girerken ilk cuma namazını kıldığı Ani Harabeleri’ni ve içerisindeki camiyi onarmayı da düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum Ticaret Bakanına: Esnafımız, az önce Sayın Köse’nin de dile getirdiği gibi, Adana’da da Ceyhan’da da esnafımız KOSGEB kredilerine başvurmalarına rağmen alamadıklarından şikâyet ediyorlar. Bu konuda esnafımıza bir müjde vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üreticiler, karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle mesleki faaliyetleriyle ilgili ihtiyaçlarını sağlamak, ürünlerini daha iyi şartlarda değerlendirmek ve ekonomik menfaatlerini korumak amacıyla aralarında sınırlı sorumlu tarım satış kooperatiflerini kurmuşlardır. Uzun yıllar Türk ekonomisine ve çiftçisine başarıyla hizmet etmiş olan tarım satış kooperatifleri, bugün itibarıyla fiyat oluşturma yeteneklerini kaybetmiş durumdadırlar. Destekleme alımı kapsamındaki tarım ürünleriyle ilgili sıkıntılar Hükûmet tarafından kısmen halledilmiş olsa bile, destekleme alımı kapsamında olmayan kuru üzüm, incir gibi ürünlerde ciddi bir finans problemi vardır. Dünyanın hiçbir yerinde tarım ürünlerinin pazara çıkmasıyla normal mekanizmaların satın almasını beklemek mümkün değildir. Hükûmetinizin, tarım satış kooperatiflerinin finans ihtiyacını karşılamak için herhangi bir hazırlığı var mıdır?

Sayın Bakana ikinci sorum da alışveriş merkezleriyle ilgilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum: Gaziantepli küçük esnafın ve KOBİ’lerin bankalara olan kredi borçları nedeniyle ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İcra ve mahkeme safhasında olan bu işletmeler için yeni bir projeniz var mıdır? Varsa ne zaman uygulanacaktır?

İkinci sorum: Gaziantep’te kadınların iş hayatına katılımını artıracak şekilde meslek teknik bilgisi eğitimi veren kaç eğitim kurumu vardır? Bu sayının artırılması için yürütülen herhangi bir projeniz var mıdır?

Kültür Bakanına soruyorum: Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sahip olduğu tarihî ve kültürel yapısı itibarıyla kültür turizmi açısından oldukça cazip bir bölgedir. Gaziantep kültür ve turizm konusunda eşit imkânlara sahip olmakla birlikte bu potansiyeli yerinde kullanamamaktadır. Mevcut potansiyelin etkin kullanımı ve tanıtımı ile turizm sektörü ilimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner… Son soru aynı zamanda.

RECEP TANER (Aydın) – Kültür ve Turizm Bakanımıza: Kültür Bakanlığınca halk kütüphaneleri için abone olunan Yörük kültür ve geleneklerini anlatan Yörtürk dergisi abonelik kapsamından çıkarılmıştır. Yörtürk dergisinin aboneliğinin Bakanlığınıza getirdiği yük ne kadardır?

İki: Cuma namazı için Ani Harabeleri’ne giriş yapan partililerimizden ücret kesilmişti. Aynı uygulamayı Akdamar Adası’na veya Sümela Manastırı’na ayin için gidenlere de yaptınız mı?

Sanayi Bakanımıza: Son beş yılda TPE’nin tescil işlemlerine karşı kaç dava açılmıştır ve kaçı kurum aleyhine sonuçlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanlar, buyurun, süreleriniz beşer dakikadır.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Nuri Yaman arkadaşımız Malazgirt Kalesi’yle ilgili sordu. Malazgirt Kalesi’nde -arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre- şu anda 550 bin TL paramız var Malazgirt Anıtı’nın çevre düzenlenmesi için ama ihale henüz başarılamamış, 2011’in başında gerçekleşeceğini zannediyorum.

“Her şey dâhil” sistemini Sayın Yıldız sordu. “Her şey dâhil” sisteminin bazı sorunları var ama Türkiye’ye çok sayıda insan gelmesi açısından faydaları oldu.  Biz “her şey dâhil” sisteminin kalitesini kontrol etmeye çalışıyoruz şu anda. Yani “her şey dâhil” içinde fiyat, rekabet çerçevesinde nasıl belirlenirse belirlensin sunulan hizmetin, ürünlerin niteliğini belirlemeye, yükseltmeye çalışıyoruz ve sistemi Türkiye'nin lehine bir pazarlama sorunu olarak taşımaya, devam ettirmeye çalışıyoruz.

Kütahya Dumlupınar Şehitliği’ni Sayın Işık, ben de ziyaret ettim ve gerçekten –geçen yıl, önceki yıl- çok üzüntü duydum. Yani Kütahya Dumlupınar Şehitliği tarihî ismine uygun durumda değil. İlgili kurumları ki Çevre Bakanlığının bir birimiyle millî parklar ve Silahlı Kuvvetler, her iki kurumu da aradım. Sanıyorum ki bir iyileştirme olacaktır. Bizim orada altyapı için, yani bahsettiğiniz mekânların yapılması içinde kurul kararımız mevcut. Ben, çok simgesel bir yer olduğunu düşünüyorum ve gerçekten çok daha gösterişli bir hâle gelmesi dileğinizi paylaşıyorum.

Sayın Doğan, Nemrut’la ilgili valiliklerin bir protokol girişimi var. Biz her iki tarafta da hem Adıyaman hem de Malatya yönünde karşılama merkezleri ihalelerimizi yaptık. Malatya inşaatı başladı, sanıyorum Adıyaman inşaatı da –ihale gecikmişti- başlamak noktasındadır.

Sayın Varlı Altın Koza’yı sordu. Biz bu yıl makul ölçülerde, geçen yılki ölçülerde yardım ettik. Tabii, Türkiye’de arkadaşlar, çok sayıda talep olmaya başladı. Yani bunların hepsinin devlet desteğinden çok yüksek rakamlarla desteklenmesi çok mümkün olmuyor. 250 bin yardım etmişiz bu yıl, önümüzdeki yıl inşallah imkânlarımız artabilir.

Akdamar 2006’da restore edilmişti. Biz bu yıl Akdamar ayininden önce Van Kalesi üzerinde yıllardır bir tek neredeyse kırık minaresi kalmış bulunan Süleyman Camisi’ni restore ettik ve Süleyman Camisi’ni şu anda ibadete açık durumda tutuyoruz ki bu yıllardan beri yapılmayan bir şeydi.

Onun dışında Ani’deki cami, Sultan Alparslan’ın ilk namazı kıldığı söylenen Ani’deki caminin de restorasyonu sürüyor. Yine, bu vesileyle Ani’yle ilgili soruya cevap vermiş olayım. Biz, bir ören yerine ücretsiz girmek konusunda bir müracaat olduğu zaman onu değerlendiriyoruz. Eğer arkadaşlarımız, “Orada, o gün geniş bir katılım olacak, ücretsiz girelim.” demiş olsalardı ben onu canla başla kabul ederdim ama bize müracaat olmayınca memurlar görevlerini yapmışlar.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yapmayın Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Orada “Cumayı bile tek başına kıl.” dediniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Ayrıca Sümela’da da toplu bilet…

OKTAY VURAL (İzmir) – Orada kılınacak Cuma namazına bile dil uzattın!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sümela’da ve Akdamar’da da biletten muaf tutulmamış ayrıca. Yani orada da bize bir talep yoktu.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, Cuma namazı zaten toplu kılınıyor efendim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – İki tarafta da biletten muafiyet olmamış ama yani Ani için bu müracaat olsaydı gerçekten değerlendirirdim. Gelecek yıl değerlendiririz eğer müracaatınız olacaksa.

Yörtürk dergisini izin verirseniz takip edeyim, size bilgi vereyim.

Galiba bana sorulan sorular bunlardı.

Tekrar teşekkür ederim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Evet, ben de arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman, Muş’taki tarım makineleri sanayi sitesi Bakanlığımız tarafından altyapısı yapılan bir sanayi sitesi değil, Muş Valiliği tarafından yapılmakta olan bir sanayi sitesi ama bize de başvurulursa biz küçük sanayi sitelerini de kredilendiriyoruz. Hatta teşvik bölgelerinde yüzde 1 faizli on beş yıla kadar altyapısını ve üstyapısını tamamen biz kredilendirebiliyoruz. Dolayısıyla, bir başvuru olursa biz onların eksik kalan konularını tamamlarız ama şu ana kadarki bölümü bizimle alakalı olan bir bölüm değil. Sanayi Bakanlığından bu konuda bir talepte bulunulmadığı için Muş Valiliğinin…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sanayi sitesi mi…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Hayır, hayır, kooperatif müracaat edecek.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Kooperatif yok efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Kooperatif yoksa o ayrı bir konu. Biz kooperatifleri destekliyoruz.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Adamlara kiralamış zaten idare yani özel idarenin kiracısı onlar.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Muş Valiliği kendisi bir sanayi sitesi yapmak istiyorsa o ayrı bir konu. Muş Valiliğinin yaptığı sanayi sitesi Muş Valiliği tarafından sürdürülen bir şeydir. Onu bir kooperatife devreder ve bizim mevzuatımıza uygun bir şekilde bize başvurulursa biz altyapısını, üst yapısını her şeyini üstlenerek gerçekleştirebiliriz. Bunu ifade etmek istedim.

Türk Mühendisler Mimarlar Odasıyla ilgili konu bizim Bakanlığımızla ilgili bir husus değil. Dolayısıyla bu Bayındırlık Bakanlığıyla ilgili, görev alanında olan bir konu. Oradaki değişiklik bizim bilgimiz dâhilinde veya onayımızla olan bir değişiklik değil. Bunu da arkadaşlara ifade etmek istiyorum.

Sayın Köse Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde KOSGEB destekleriyle alakalı bir soru sordu. Bölgesel destekleri artırmak amacıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde KOSGEB’in özel bir destek paketi var, hâlen de uygulanmaktadır. Bu destek paketinden GAP bölgesindeki işletmeler yararlanabilmektedir. Ayrıca, bölgesel desteklerden bu yıl, 2011 yılı içerisinde DAP bölgesiyle ilgili de, Doğu Anadolu Projesi kapsamındaki alanla ilgili de bazı destek programları uygulanacaktır. Şu anda GAP bölgesiyle ilgili destekler devam etmektedir.

Sayın Varlı, Adana’da ve Ceyhan’da KOSGEB kredisi alamayanlarla ilgili bir soru sordu. Bütçe imkânları çerçevesinde ancak biz finansman desteği sağlayabiliyoruz. Yani burada bizim sağladığımız destek 50 bin işletmeye imkân veren bir destekken 80 bin işletme başvurdu, kaynaklarımızı yeniden gözden geçirdik, yaklaşık 65 bin işletmeye çıkartabildik bu son açıkladığımız destek programını. Dolayısıyla 2009 sonunda da 100 bin işletmeye destek vermiştik ama 100 binin çok üzerinde başvuru olduğu için, biz 100 binle sınırlı tutabiliyoruz. Bütçe imkânlarımız arttıkça bu destek programları da elbette artacaktır. Şu andaki imkânlarımıza göre bir destek paketi vermek durumunda kaldık.

Patentle ilgili soruya gelince: Sayın Aydoğan bir soru sormuştu. Ankara 3. Sınai Mülkiyet Mahkemesi tarafından böyle bir karar var, 2006 yılında bir marka için verilmiş. Temyiz için kararlar Yargıtayda. Bu süreç devam ediyor.

2010 yılında patent başvurularında Türkiye Avrupa’da 8’inci sırada, marka başvurularında Avrupa’da 2’nci sırada, tasarım başvurularında -endüstriyel tasarım özellikle- ilk 3 içerisinde yer almaktadır. Bunu, dünyada patent artış oranı olarak hesap ettiğimizde, Türkiye Çin’den sonra 2’nci sırada yer almaktadır. Gerçekten patent başvurularında Türkiye'de çok ciddi bir artış olduğunu ifade edebilirim.

Sayın Özdemir, Gaziantep’te bankalara borcu olan KOBİ’ler için ne söyleyebiliriz, KOBİ borç yapılandırılmasıyla alakalı? Bankalarla ilgili borç yapılandırması konusu ayrı bir konudur. Dolayısıyla bizim KOSGEB desteklerinden, kamuya borcu olanlarla ilgili bu borcunu ödemek amacıyla da desteklerimizden yararlanabilmektedir KOBİ’ler. Eğer bu tür borçların ödenmesi amacıyla bizden talepte bulunurlarsa onlara da yardımcı olma imkânımız vardır.

KOSGEB kredisi alamayanlar, son destek programından alamayanlar için 2011 yılı bütçesinden de yeni bir destek programı, kredi faiz destek programı uygulama imkânımız olacaktır. Onu da şimdiden KOBİ’lerimiz için bir müjde olarak ifade etmek mümkün.

Sanayi Türkiye’den kaçıyor mu? Kemalettin Nalcı Bey özellikle girdiler sebebiyle sanayinin Türkiye’den kaçtığını ifade etti. Bazı sektörlerde dışarıya, Mısır’a, Endonezya’ya işçilik maliyetlerinin ucuzluğu sebebiyle giden sektörler olabilir ama tekstilde, hazır giyimde, Türkiye iddiasını sürdüren bir ülkedir, hâlâ ihracatta 2’nci sırayı tekstil almaktadır. Dolayısıyla, markalaşmaya önem veren, tasarıma önem veren bir tekstil anlayışına, ileri teknolojiyle üretilen bir tekstil anlayışına doğru Türkiye gitmektedir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tekstilde sadece taşınmaya destek var Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Türkiye’de diğer sektörlerde, birçok sektörde yeni yatırımlar yapılmaktadır, yatırım teşvikleriyle alakalı kayıtlara baktığınızda, sanayinin Türkiye’den kaçmadığını, bilakis Türkiye'nin nitelikli sanayileşme konusunda önemli bir adım attığını görürsünüz. Mesela, demir çelik sektöründe Türkiye 15-16 milyon ton demir çelik üretimi yaparken, bugün 26 milyon ton demir çelik üretimi yapan bir ülke hâline gelmiştir.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, tekstilde kaçış var.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Türkiye, sanayide, sanayinin başka yerlere kaçtığı bir ülke değildir. Otomotiv sektöründe …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

19 – SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                     255.667.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                              1.465.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             462.675.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                                        69.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                         719.877.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                         TL)          

- Toplam Ödenek                                 :   726.300.729,99

- Bütçe Gideri                                      :   584.680.938,58

- İptal Edilen Ödenek                           :   141.619.791,41

- Ertesi Yıla Devredilen Ödenek          :     11.757.724,14

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.07- REKABET KURUMU

1.– Rekabet Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                    28.688.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                            17.062.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                                        45.750.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)  

03                Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                           560.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                                 45.189.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                      45.750.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Rekabet Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                              (TL)            

- Toplam Ödenek                       :    41.474.010,00

- Bütçe Gideri                            :    33.063.187,36

- İptal Edilen Ödenek                 :      8.410.822,64

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                                                                                    (TL)           

- Bütçe Tahmini                 :                                                                 38.711.954,00

- Yılı Net Tahsilatı             :                                                                 31.128.825,63

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.23 – MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.– Millî Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)     

02               Savunma Hizmetleri                                                                1.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler                                 300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                          14.601.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                   TOPLAM                                                                      14.902.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)           

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 698.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                           7.902.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                         5.301.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                  TOPLAM                                                                             13.902.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Milli Prodüktivite Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                    (TL)           

- Toplam Ödenek                 :           13.537.000,00

- Bütçe Gideri                       :           12.864.793,43

- İptal Edilen Ödenek           :                672.206,57

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                     (TL)          

- Bütçe Tahmini                 :      8.118.000,00

- Yılı Net Tahsilatı             :    11.182.625,95

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.30 - KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)      

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                     18.044.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                 2.400.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                           366.943.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                   TOPLAM                                                                        387.388.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)      

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                         2.275.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                 237.388.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                  76.706.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                                   19.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Alacaklardan Tahsilatı                                                     11.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                                     327.388.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                               (TL)             

- Toplam Ödenek                     :    416.632.300,00

- Bütçe Gideri                           :    254.901.419,58

- İptal Edilen Ödenek               :    161.730.880,42

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                        (TL)             

- Bütçe Tahmini                  :   270.330.000,00

- Yılı Net Tahsilatı              :   377.748.574,99

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.– Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                                                       Açıklama                                     (TL)    

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             6.933.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                          6.933.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)      

03                Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                        7.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                                   9.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                    TOPLAM                                                                       16.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 2.– Türk Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A – C E T V E L İ

                                                                    (TL)        

- Toplam Ödenek                     :          7.206.000,00

- Bütçe Gideri                          :          6.099.038,69

- İptal Edilen Ödenek               :          1.106.961,31

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B - CETVELİ

                                                         (TL)       

- Bütçe Tahmini                 :        5.066.000,00

- Yılı Net Tahsilatı             :        8.436.672,18

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.24 – TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ

1.– Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)    

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                                 10.088.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

02                 Savunma Hizmetleri                                                             10.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                768.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                         24.900.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                     TOPLAM                                                                      35.766.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)          

03                Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                      83.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                                 35.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                    118.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk Patent Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                         (TL)           

- Toplam Ödenek                  :   33.012.138,00

- Bütçe Gideri                        :   24.697.512,19

- İptal Edilen Ödenek            :     8.314.625,81

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

                                                     (TL)                

- Bütçe Tahmini                :    97.989.000,00

- Yılı Net Tahsilatı            :    86.143.754,27

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü  Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.22 – TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ

1.– Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                                                       Açıklama                                     (TL)

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                                      29.577.580

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler                                   2.325.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                            155.532.420

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                     TOPLAM                                                                         187.435.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR BÜTÇESİ

KOD                                                       Açıklama                                     (TL)            

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                           152.873.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                        77.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Red ve İadeler (-)                                                                      -202.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                   TOPLAM                                                                           229.671.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2009 Yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk Standartları Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                              (TL)                

- Toplam Ödenek                  :        205.279.069,60

- Bütçe Gideri                       :        172.515.374,90

- İptal Edilen Ödenek            :          32.763.694,70

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                              (TL)             

- Bütçe Tahmini                  :        225.000.000,00

- Yılı Net Tahsilatı              :        201.235.304,85

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)          

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                     334.867.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                            1.012.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                8.968.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             496.223.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                                   55.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                 668.941.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                        1.510.066.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                       (TL)          

- Toplam Ödenek                           :        1.090.645.091,56

- Bütçe Gideri                                :        1.071.307.987,45

- Ödenek Üstü Gider                     :             18.524.141,70

- İptal Edilen Ödenek                     :             37.861.245,81

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek      :             18.302.108,10

BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)   

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                  17.577.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                 950.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                                 772.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

08                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                             147.671.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                    TOPLAM                                                                     166.970.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR BÜTÇESİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)        

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                            2.820.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                     163.880.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                          270.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                  TOPLAM                                                                        166.970.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                        (TL)              

- Toplam Ödenek                              :    141.833.000,00

- Bütçe Gideri                                    :    134.691.208,89

- İptal Edilen Ödenek                        :        7.141.791,11

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                      (TL)           

- Bütçe Tahmini              :     140.998.000,00

- Yılı Net Tahsilatı          :     135.305.153,19

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                                                       Açıklama                                     (TL)     

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                    16.712.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                1.990.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

08               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                               118.058.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                   TOPLAM                                                                       136.761.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR BÜTÇESİ

KODU                                                    Açıklama                                     (TL)        

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                         5.020.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                 131.676.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                         65.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                                     136.761.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                         (TL)             

- Toplam Ödenek           :        120.020.379,00

- Bütçe Gideri                :        114.101.641,01

- İptal Edilen Ödenek     :            5.918.737,99

BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                      (TL)           

- Bütçe Tahmini                 :  110.839.000,00

- Yılı Net Tahsilatı             :  117.405.067,30

BAŞKAN – (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

  Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir

Böylece, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü, Türk Standartları Enstitüsü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyoruz.

Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 21 Aralık 2010 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.49