DÖNEM: 23 CİLT: 86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36’ncı
Birleşim
19 Aralık 2010 Pazar
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.- Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) YARGITAY
1.- Yargıtay 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DANIŞTAY
1.- Danıştay 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Devlet Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir kitabı
yanlış değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması
IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, bedelli askerlikle
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.
Vecdi Gönül’ün cevabı (7/16668)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, gözlem istasyonu inşa etmek üzere ağaçların kesilmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/16791)
3.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, TOKİ konutlarının yapıldığı bir bölgedeki
kanalizasyon sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16862)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TÜİK’de çalışan
geçici personelin sendika üyeliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16882)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Diyarbakır’da bir gölette meydana gelen boğulma
olayına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/16883)
6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Bor’da yapılan TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16886)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Trakya’daki tarım arazilerinde yaşanan kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16902)
8.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, DSİ personelinin ücretlerinin iyileştirilmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/16904)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2006-2010 yılları arası
kum, çakıl ve taş ocakları için yapılan ÇED raporu başvuruları ve sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/16906)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki kum,
çakıl ve taş ocakları için alınan ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16909)
11.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir televizyon
kanalında yayınlanan programa ve RTÜK’ün verdiği cezalara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/16913)
12.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, reçetesiz ilaçların
reklamına izin veren kanun tasarısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16917)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da
nükleer enerji santrali kurulmasına dair anlaşmadaki üçüncü tarafın
sorumluluğuna ve santralin ticari ömrüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16943)
14.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’da kamu
binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17048)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir
açıklamasına, cemevlerinin statüsüne ve Diyanet İşleri
Başkanlığı personelinin naklen atanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/17078)
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’ın enerji üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17080)
17.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı
yoluyla çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17116)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, nükleer santral
ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/17159)
19.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’a doğalgaz getirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17160)
20.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, elektrik abonmanlığı bulunmayan kamu kurum ve
kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/17229)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bandırma Bor Tesisleri
İşletme Müdürüne ve Bigadiç Bor İşletmesindeki atamalara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17230)
22.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Allianoi
Antik Kenti ile ilgili bir açıklamasına ve bir iddiaya ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17255)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak beş oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,
Sağlık Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
2010 yılı Haziran ayında yapılan 99’uncu Uluslararası Çalışma
Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200
sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük
Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu;
Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, tezkere üzerinde, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer tarafından
Genel Kurula bilgi verildi.
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın sözlerini yanlış
değerlendirdiğine,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın proton hızlandırıcısının çalışıp çalışmadığıyla ve
garantisinin başlayıp başlamadığıyla ilgili sorularına cevap vermediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2010 Pazar günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 20.47’de son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Gülşen ORHAN |
|
Burdur |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
|
|
Bolu |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
19 Aralık 2010 Pazar
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Dokuzuncu turda;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,
Yargıtay, Danıştay bütçeleri yer almaktadır.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (x)
A)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B)
TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
YARGITAY
1.-
Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, ilk günkü uygulamada ben, bütün arkadaşlarıma ek
süre vermiştim ama sonraki dönemde diğer başkan vekili arkadaşlarımız hiç
kimseye söz vermeyerek adaleti o yönde tesis ettiler. Dolayısıyla, ben de bugün
o arkadaşlarımızın uygulamalarına devam edeceğim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Süresi biten arkadaşlarımız kürsüyü terk edeceklerdir. Bilgilerinize
arz ediyorum.
Söz almak için
sisteme gireceğiniz sizlerin de malumudur.
Dokuzuncu turda,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu: Akın Birdal, Diyarbakır; Hasip Kaplan, Şırnak; Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis; Hamit Geylani, Hakkâri milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Zeki Ertugay, Erzurum; Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu; İsmet Büyükataman,
Bursa; Faruk Bal, Konya; Ali Uzunırmak, Aydın
milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Gürol Ergin, Muğla; Vahap Seçer,
Mersin; Yaşar Ağyüz, Gaziantep; Fevzi Topuz, Muğla;
İsa Gök, Mersin; Turgut Dibek, Kırklareli milletvekilleri.
AK PARTİ Grubu: Özkan
Öksüz, Konya; Ali Koyuncu, Bursa; Mehmet Erdoğan, Adıyaman; Yaşar Karayel,
Kayseri; Muhyettin Aksak, Erzurum; İkram Dinçer, Van; Ali Öztürk, Konya;
Musa Sıvacıoğlu, Kastamonu; Canan Candemir
Çelik, Bursa; Yılmaz Tunç, Bartın milletvekilleri.
Şahısları adına:
Lehinde: Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili.
Aleyhinde: Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar
Milletvekili.
İlk söz, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Akın Birdal, Diyarbakır
Milletvekili.
Süresi 20 dakika.
Buyurun Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı
çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi
üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bugün, 19 Aralık
2010. Günler, insanlara değişik anıları, olayları anımsatır. Bugünün size ne
anımsattığını bilmiyorum ama bana, ülkemizde insanlığa karşı işlenen iki suçu
anımsatıyor.
Birincisi -ki
bugün yine Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde bunu konuşacağız- 19 Aralık
ölüme dönüş operasyonunun -28 siyasi mahkûmun ve 2 de güvenlik görevlisi
askerin yaşamını yitirdiği- yıl dönümü, 10’uncu yılı.
İkincisi de yine
bugün başlayan, 19 Aralık günü başlayan, tam otuz iki yıl önce Çiçek
Sinemasının saldırıya uğraması, sonra TÖB-DER üyesi 2 öğretmenin
katledilmesiyle başlayan Kahramanmaraş katliamının, 24 Aralıkta 105 Alevi
yurttaşımızın katlinin yıl dönümü. O nedenle, bu hafta bir
araştırma önergesi verdik, Kahramanmaraş katliamının faillerinin açığa
çıkarılması, bu trajedinin yol açtığı sonuçlar, ne kadar göçe neden olduğu ve
ardından Kahramanmaraş katliamının nasıl örtüldüğü ve gizlendiği ki belleğimizi
bir canlandıralım: Örneğin, o zaman Başbakan Sayın Bülent Ecevit, merhum,
kendisine bir süre sonra bu katliamının faillerinin listesi veriliyor ama ne
yazık ki Sayın Ecevit bunu dosyanın içine koyuyor ve yaşamını yitirinceye kadar
da açıklamıyor ve sonra, Sayın Ecevit yaşamını yitirdikten sonra gazeteci Can
Dündar’ın ve kimi gazetecilerin yaptığı araştırmalar sonucu Kahramanmaraş
katliamının failleri açığa çıkıyor. Eğer Kahramanmaraş katliamının
failleriyle yüzleşilmiş olsaydı belki Çorum ve daha
sonra da Sivas trajedileri, katliamları yaşanmamış olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, dün de 18 Aralıktı ki bu gün, bütçe başlığımızla yakından
ilgili bir cinayetin 32’nci yıl dönümü. KÖY-KOOP Adako
Birlik Genel Müdürü ve Çukurova Ziraat Mühendisleri Odası Bölge Başkanı Akın
Özdemir’in katledilişinin 32’nci yılıydı. İşte, bugün
görüşeceğimiz tarım ve toprak bütçesi sadece toprak ve hayvan sorunlarıyla
ilgilidir deyip geçemeyiz, toprağın hasretlerini konuşmalıyız, yoksul köylünün
bu duruma geliş nedenlerini, açlığını ve yoksulluğunu konuşmalıyız, üreticinin,
tüketicinin sorunlarını konuşmalıyız çünkü -ekonomiyle demokrasinin ilişkisini
geçtiğimiz hafta da sizlere sunmuştuk- toprağın suyu demokrasidir, toprağın
bereketi için demokrasi olmazsa olmazıdır. Toprağın bereketi ve
özgürlüğü için bu topraklarda yatanları unutmamalıyız, ekmek-hak ilişkisini
doğru kurmalıyız.
Nitekim, 1980 faşist askerî darbesi ile darbe sonrası üretim ilişkilerine
baktığımız zaman, üretici güçlerin nasıl gerilediğine baktığımız zaman, o
darbenin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarını da tespit etmiş oluruz ki 1983
yılında darbe Anayasası’na karşı ilk başkaldırı, ilk itiraz, yine, yitirdiğimiz
değerli yazarlarımızdan Aziz Nesin’le başlamıştı. Aydınlarla bir araya gelindi
ve “aydınlar dilekçesi” hazırlandı. Gasbedilen haklar ve özgürlükler General Evren’e,
Çankaya’ya iletildi. Daha sonra da “ekmek ve hak dilekçesi” hazırlandı; ekmekle
hakkın, ekmekle demokrasinin, ekmekle barışın ilişkisi anımsatıldı. İşte, 24
Ocak kararları, IMF ve
Dünya Bankası her alanda üretimi geriletmiş ve neoliberal
politikaların, emperyalist mali kurumların o ekonomi politikalarının Türkiye’de
uygulanabilirliğine olanak yaratmış ve darbe yaratılmıştır ve sonra da
bugünlere gelinmiştir.
Dün Adana ve
Mersin’de ailesi, Ziraat Mühendisleri Odamız ve dostlarıyla anılan Akın Özdemir
“Türkiye, toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülke olmaktan kurtulamamıştır.”
demişti. Ne yazık ki yıllar sonra Türkiye'nin gerçeği budur ve değişmemiştir.
Yine, Akın
Özdemir’in bir söyleşisinde şöyle diyordu: “Sokrat da ölmüştür, Sokrat’a zehir
veren zindancı da ölmüştür. Ama bugün de yaşayan Sokrat’tır.” Akın Özdemir’in
ve diğer demokrasi, barış, özgürlük ve gelecek için ölenlerin adları var ama
onları öldürenler unutulmuştur. Akın Özdemir de bugün yaşıyor. Örneğin, dün belki… Şimdi,
gerçekten eğer demokrasi istiyorsak, barış istiyorsak, özgürlük istiyorsak o
yolda ölenleri unutmamalıyız ve unutturmamalıyız. Bu bağlamda bugüne kadar Akın
Özdemir’i yaşatan meslek odamızı, dostlarını, yoldaşlarını da buradan
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gündemi bazen kaydırmanın adı manipülasyon,
şaşırtmadır. Örneğin, şu anda Türkiye'nin temel bir gündemi varsa bakarsınız
bir yetkili, bazen bu yetkili Çankaya’dan olabilir, bazen bu yetkili
Genelkurmaydan olabilir, bazen Yargıtayın -bilmem- en
üst düzeyinde biri olabilir, bazen de Hükûmetin başı
olabilir. Hiç olmadık bir şeyi, temel bir sorun tartışılırken ve insanın insan
olmaktan kaynaklanan ve sonra da uluslararası hukukla güvence altına alınan hak
ve özgürlükleri konuşulurken bakarsınız gündeme bir konu atılır, gündem maniple
edilir ve o temel sorun arka plana itilmeye çalışılır. Tıpta da biliyorsunuz manipülasyon, şaşırtma, örneğin disk kayması olanların
yeniden o kaymanın yerine getirilmesi sırasındaki yapılan manipülasyona “Tıpta
şaşırtma” diyorlar. Bir fıtık hastası olanlar, bel hastası olanlar bunu
bilirler. Bir de tarımda şaşırtma var, o da işte “sıcak ya da
soğuk yastık” deriz, tohumları o yastıklara, kasalara atarsınız, orada fide
elde edilir, o fideler kasalardan alınır, toprağa aktarılır ve buna da “Tarımda
şaşırtma” denilir ama bazen bu şaşırtmayı bilmeyenler şaşırtmayı şöyle
anlatırlar: Fideyi elimize alırız, iki tane çukur kazarız, bu çukura koyuyor
gibi yapar, şaşırtır, buna koyarız. İşte, bugün Türkiye’de AKP
İktidarının yaptığı bu; bilimden, akıldan, gerçekten uzaklaşıp, sözde bilimsel
olarak, tarım veya işte üretim ilişkilerinde şaşırtma yapmaktadır.
Şimdi, 1980
öncesi, biliyorsunuz, tarım ürünlerinde ve gıda ürünlerinde kendi kendine yeten
yedi ülkeden biriyken şimdi tarım resmimize, üretim ilişkilerimize, üretim
güçlerine ve köylünün hâline, hatta üreticinin ve tüketicinin hâline bakmak
gerekir. Gerçekten niçin, neden? Eğer bu
karşılığı doğru bulursak bu üretim ilişkilerinde toprağın beklentileri,
hasretleri, köylünün beklentilerine demokrasiyle, barışla doğrudan
ilişkilendirerek karşılık verebiliriz.
Kuşkusuz biz
burada bölge milletvekili olarak
-kuşkusuz Türkiye milletvekiliyiz ama- elbette ki bölgenin toprağının,
insanının, hayvanının açlığı daha çok bizi ilgilendirmektedir. Ki Sayın Bakan
da yine bölgenin bir insanı olarak herhâlde Sayın Bakanı da -en az benim gibi-
daha çok ilgilendiriyor olması gerekir.
Ama ne yazık ki
değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta KONDA’nın
yaptığı bir dizi bilimsel araştırma sonuçları açıklandı. Örneğin, işte
Türklerin açlığının yüzde 12 dolaylarında iken Kürtlerin açlık sınırının yüzde
23 olduğu saptanmıştır ve yoksulluk sınırının Türkiye’de Türk emekçilerinin,
çalışanlarının yüzde 22 olmasına karşılık Kürtlerin yüzde 53 olduğu
saptanmıştır. Şimdi, işsizliği böyle, yoksulluğu böyle…
Şimdi, peki, biz,
bu ayrımcı, ırkçı Anayasa’ya hâlâ niye sahip çıkıyoruz? Demokratik, sivil,
eşitlikçi, özgürlükçü, hak ve özgürlükleri herkes için hukukun güvencesi altına
almış bir anayasayı neden çıkarmıyoruz? Bu sorunun da karşılığı ne yazık ki
hâlâ verilememektedir.
Şimdi, tarım
sektörünün 90’lı yıllardan bu yana sürekli kan kaybettiği, iç ticaret
hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhine geliştiği, sektörün genelinde
üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, bazı alt sektörlerde
üretimde geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal yoksulluğun dayanılmaz boyutlara
ulaştığı bilinmektedir. Kuşkusuz, doğal ve çevresel yaşam kaynakları bakımından
oldukça şanslı, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en
zengin ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin hak etmediği bu yapı kendiliğinden
doğmamıştır. IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla yürütülmekte olan sözde reform
programı, neoliberal politikaların tarımda da
uygulanması bu yıkım tablosunun ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. 2000’li
yılların başından beri uygulanan IMF ve Dünya Bankası dayatmalı tasfiye
politikaları tarım sektöründe büyük bir istikrarsızlığa da yol açmıştır.
Sayın
milletvekilleri, tarımın gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki paylarındaki gerileme bu politikaların nasıl zarar verdiğini açıkça
ortaya koymaktadır. Buna göre tarımın gayrisafi millî hasıla
içindeki payı, yurt içi hasıla içindeki payı 1970 yılında yüzde 32 iken 1980
yılında yüzde 25; 1990 yılında yüzde 17; 2000 yılında yüzde 13; 2005 yılında
yüzde 11 olmuştur yani otuz beş yılda tarımın üçte 2’si kaybolmuştur. Oysa
ülkenin nüfusu neredeyse yüzde 100 artmıştır bu süre içerisinde. Ortaya çıkan
açık, ithalatla karşılanmaya çalışılmıştır. 2008 yılında tarım ürünleri
ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 2009 yılında kriz nedeniyle
gerileyen ithalat, 2010 yılında ise yeniden tırmanmaya başlamıştır.
Ekonominin genel
olarak büyüdüğü 2003 ve 2007 yıllarında tarımda önemli küçülmeler yaşanmıştır.
2007 ise sektörün yüzde 7’lik bir üretim azalması yaşadığı yıl olmuştur. Bu
yüksek oranlı küçülmenin ardından, tarım 2008’de yüzde 4,6 ve 2009’da da
ortalama yüzde 3,3 oranında büyümüştür. Ancak 2008 ve 2009 yıllarındaki
büyümeler, tarımı 2006 yılı seviyesine getirmeye yetmemiştir.
2010 yılı için
tarımsal desteklemeye ayrılan pay 5 milyar 605 milyon TL’dir. Bu rakamın 5
milyar 869 milyon TL olması beklenmektedir. 2011 yılı için ise 6 milyar 125
milyon TL ayrılmıştır. Bu rakamlar bütçenin yaklaşık yüzde 2’sidir. Oysa tam
üye olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran yaklaşık yüzde 40
dolaylarındadır.
Bunların yanı
sıra tarımsal desteklemelerin yetersizliği, üretim fiyatları ile girdi
fiyatları arasındaki farkın üretici aleyhine açılması tarımsal büyümenin
önündeki engellerin en başında gelmektedir. Bu engeller sonucunda, 2002 yılında
tarımdan geçimini sağlayan çiftçi, üretici sayısı 7,4 milyon iken 2009 sonu
itibarıyla bu sayı 5,2 milyona gerilemiştir. Başka bir deyişle, uygulanan
yanlış politikalar 2 milyonu aşkın üreticinin tarımdan kopmasına yol açmıştır.
2002-2009
döneminde toplam işlenen alan 2,5 milyon hektar, toplam tarım alanı ise 2,1
milyon hektar azalmıştır. 2002-2009 döneminde ülke nüfusu 3,2 milyon kişi
artarken, mısır, çeltik ve meyveler dışında tarımsal üretim artmamıştır.
Uygulanan
politikalar, tarımı geliştirmeye, üretimi artırmaya dönük değil, aksine yok
etmeye yöneliktir. Bu politikalar ülkeyi en iddialı olduğu hububatta bile dışa
bağımlı duruma getirmiştir. Buğday ekim alanı 9,3 milyon hektar iken 1,3 milyon
hektar azalarak günümüzde 8 milyon hektara düşmüştür. Bu dönemde 14 milyon ton
buğday ithalatı yapılarak karşılığında 3,8 milyar dolar ithalat parası
ödenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
1988’de 2 milyon hektar olan bakliyat ekim alanı 2008 yılı itibarıyla 970 bin
hektara inmiştir. 1990 yılında 300 milyon doların üzerine çıkan ihracat
değeriyle dünyanın en büyük bakliyat ihracatçısı olan Türkiye, siyasi çıkarlar
ve sadece günü kurtarmayı amaçlayan yanlış tarım politikaları sonucu 2009
yılında bakliyat alanında Hindistan’dan sonra ikinci en büyük ithalatçı ülke
konumuna düşmüştür.
Şimdi, burada
tabii, Tekelin alkollü içkiler bölümündeki MEY Alkollü İçkiler Sanayi ve
Ticaretin özelleştirilmesi, konsorsiyumun geldiği
durum, bunlar hep var ama zaman darlığı nedeniyle, biraz da belki yararlanılır
düşüncesiyle çıkışı anlatmaya çalışayım. Nasıl olur da yeniden kendi kendine
yeten ve gerçekten toprağı, hayvanı, insanı açlıktan kurtarılmış bir ülkeye
dönüştürebiliriz, ona dair de bazı önerilerimizi getireceğiz.
Şimdi, kuşkusuz
biz Kürt sorununu Türkiye'nin demokrasi sorunuyla başat sorunu olarak
görmekteyiz. Her nedenle dün, örneğin ana muhalefet partisi bir dizi, kırk bir
başlıkta, çözüm yolları getirdi ama nedense Kürt sorunu denilemedi.
Şimdi,
arkadaşlar, gerçeği görmeden sorun çözülmez. Önce bir defa hastalığı doğru
teşhis edeceğiz ve sonra da çözüm yollarını arayacağız. Bundan çekinmemek
gerekir, kaygılanmamak gerekir. Yani, herkesin bildiğini neden başkalarından
gizlemeye ya da kendimizden saklamaya kalkışıyoruz, doğrusu bu da anlaşılır
gibi değil çünkü biliyoruz biz bu göçün en çok bölgemizde olduğunu. Gerçekten
çatışmanın, savaşın getirdiği sonuçlarda üretimden üreticilerimizin nasıl
koparıldığını, hayvancılığın nasıl yok edildiğini, meraların yasaklandığını,
yayla yasaklarının getirildiğini ve çobanların gerilla diye öldürüldüğü…
Bunları, hep bu trajedileri hepimiz biliyoruz. O nedenle şimdi, bir defa bu
sorunu çözmeliyiz eğer ülkenin açlığından, yoksulluğundan bir kaygı taşıyorsak.
Bu sorunu demokratik olarak çözmeliyiz ve bu göçleri durdurmalıyız. Göçlerden
geri dönüşü özendirici ekonomik, demokratik önlemler almalıyız ve bu zararları
karşılamalıyız ve yeri, yurdu, evi, toprağından sökülüp atılan insanlardan özür
dilemeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, bir de tabii gerçekten, demokrasi, örgütlü sivil toplum rejimidir
her yerde ama sanayi alanında işçilerin örgütlenmesi, emekçilerin
sendikalaşması, kırsal alanda onların ekonomik, demokratik mücadele örgütü
kooperatiflerde… Ki 1980 öncesi tarihimizden de yararlanmıyoruz, başarılı
işlerimizden de yararlanmıyoruz. Örneğin 1980 öncesi KÖY-KOOP diye -1163
sayılı- tek tip ama çok amaçlı, tarımsal amaçlı kooperatif modelini getirdik ve
59 ilde birliğimiz vardı, 4.324 köyde köy kalkınma kooperatiflerimiz vardı, 2,5
milyon ortağımız vardı. Neydi bu kooperatiflerin işlevi? Bir üreticinin
gerçekten, üretimin başlangıcında üretim girdileri ne gerekliyse doğrudan,
aracısız, tüccarsız, tefecisiz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Peki, ben tabii Sayın Başkanın uyarısına uyuyorum ve demokratik
kooperatifçilik ve toprak-insan ilişkilerini düzenleyen bir demokratik toprak
reformu demokrasiyle ilişkilendirilerek üretim sorunlarını çözeriz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1848 yılında
kurulan ama günümüze gelinceye kadar kuşa çevrilen Nâfıa
Nezaretiyle ilgili söz aldım, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilgili. Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, DSİ gitti,
DHMİ gitti, DLH gitti, Karayolları gitti. Ee, ne
kaldı elde? Bir Kadastro Genel Müdürlüğü kaldı, TOKİ de Başbakana bağlandı.
Tabii, insan şaşırıyor, bu kadar bir bakanlık kuşa çevrilebilir mi? Ama yine de
üzülmeyin Bakanlığınızın bankası var, hiçbir bakanlığın bankası yok, hiç
olmazsa banka sahibisiniz, İller Bankasını şey yaptınız, kuruluşunu yaptık
geçen günlerde.
Tabii, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, bu çok önemli, mülkiyet hukukunu ilgilendiriyor,
bununla bağlantılı kuruluşlar var, İller Bankası Genel Müdürlüğü nezdinde.
Yalnız, ben bir
şey söylemek istiyorum. Elimde bir harita var. Ben bu haritayı Meclis
Kütüphanesinin girişinde, hemen gazete okunan bölümden çektim. Bu bir harita. Bu harita, 1946’da Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bir harita, üzerinde öyle yazıyor.
Benim seçim
bölgem, İdil, Cizre, Şırnak’ın iki ilçesini saydım, görüntüsünü aldım. Bu
haritada orijinal köy isimleri var. 1946’nın orijinal köy isimleri var. Ne var?
Harapşeref, Hespist, Bafi, Haraprappin, Gijal, Cinibir, Huser ve Cizre’ye kadar bu isimler var. Meclis Başkanlığı
kaldırmadan bütün arkadaşlara öneririm, Meclis Kütüphanesine gitsin, bu
haritayı görsünler ve Kadastro Genel Müdürlüğüne de bu çalışması nedeniyle
teşekkür ediyorum. Sayın Bakandan da o haritadan bir tane istiyorum, inşallah
bize verirler.
Bir arkadaşımız
sormuştu, cevabı da verilmemişti, merak ediyorum, tekrar soracağım: Şu an
Meclisimizin tapusu var mı, ruhsatı var mı?
Çankaya Köşküyle
ilgili İnternet sitesi diyor ki: “Ankara Şehremaneti Çankaya Köşkü için 30
Mayıs 1921’de Mustafa Kemal’e armağan edilmiştir.” Tapu kaydı var mı? Öyle mi
geçiyor?
Emvali metruke
yazılan ve özellikle azınlıklardan kalan gayrimenkullerin tasfiyesiyle ilgili
1928 bütçesinde 300 bin lira gizli ödenek ayrılmış ve bu gizli ödenek, bugünün
hesabıyla baktığımız zaman, oldukça yüksek bir para 276,4 trilyon, 2008
itibarıyla çıkan bir rakam. 66 tasfiye defteri tutulmuş, bunların bedeli
buradan mı ödendi?
Ayasofya’nın
tapusu Fatih Sultan Mehmet Vakfında, öyle mi geçiyor?
Madımak’ın
tapusunu aldınız, hayırlı olsun, geç de olsa doğru yaptınız.
Büyükada Rum
Yetimhanesinin tapusunu devretmek için illa ki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde mahkûm mu olmak gerekiyordu?
Yine Akdamar
Adası’nın tapusu kimde? Orada İsa’dan yedi bin yıl önce bir taş bulunduğunu
söylüyor alimler, üzerinde “O” ve “Q” resimleri
varmış, ölümsüzlük işareti diye ifade ediyorlar, Haç varmış, oysaki, İsa’yla
beraber Haç çıktı. Nasıl oluyor da yedi bin sene önce böyle bir durum var? Ahlat’ta yine milattan öncesine ait Türk eserlerinin
kayıtlarda olduğunu bazı alimler söylüyor Güneş Teorisi çerçevesinde. 1071’de
Türkler geldi, Kürtlerle birlikte Malazgirt Savaşı’yla Anadolu’ya açıldılar.
Milattan önce de orada öyle bir durum var mıydı?
Bakanlığınızın
bütçesine de bakıyorum, iki tane F35 uçağı etmiyor! Şimdi ben ne diyeceğim? Ne
anlatayım? Çok büyük hedefleriniz var. Teknik Araştırma ve Uygulama Genel
Müdürlüğü var. akıllı kentler kuracaksınız, KENTGES
var. Arkasından, kent-kır ayrımını kaldıracaksınız. Bu akıllı projelerin içinde
en önemlisi, enerjiyle ilgili olan yeni yapılanma var.
Yalnız şunu
sormak istiyorum: 1999 depremini yaşadık ve BOTAŞ hattının geçtiği fay hatları
var. Şimdi de Nabucco geçiyor bu fay hatlarının
üzerinden. Ama bu boru hatlarının geçtiği şehirlerde de bir bakıyorsunuz, boru
hattının üstünde binalar yapılıyor; oysaki 50 metre sağında solunda inşaat
yasağı var. Ee, niye bunlar oluyor? Bu tür yerler
devam ediyor mu? Bunu sormak istiyorum.
Kıyı alanlarıyla
ilgili planlamaya gelince; 2B’yi mi bekliyorsunuz? Kıyı alanları mı kaldı?
Doğa, tarih, kültür gidiyor.
Tabii biz, yerel
yönetimleri önemsiyoruz hatta biz, yerel yönetimlerin özerkleşmesini hem
siyasal demokrasiyi tabana yapmak açısından hem hantal, vesayetçi gelenekten
kurtulmak açısından yaşamsal buluyoruz. Dünya insanlığının biriktirmiş olduğu
deneyimlerin tartışılması Türkiye özgününe indirgenmesiyle netleşebilir. Türkiye idari yapılanmasını yerleştirmesi ihtiyacı karşısında
ortaya çıkan “Dar bölgecilik egemen olur, bölücülüğe kapı açar.” gibi
endişeleri giderecek boyutta ve üniter yapının
korunmasını esas alacak modeller üretebilecek olgunluğa Türkiye’nin eriştiğini
düşünüyoruz ve bu nedenle partimizin Demokratik Özerklik Projesi’nin Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en büyük birlik ve demokrasi projesi olmasının ötesinde
en önemli yerel yönetme, yerel iktidar projesi olduğunu söylüyoruz. Bu
projemizi bakanlığınız okudu mu yerel yönetimler şartı ile birlikte?
Mücavir alan
keşmekeşini ne zaman sona erdireceksiniz? BİKAP ARGE çalışmalarınıza para
yetiyor mu? Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemi niye yerinde sayıyor? “Enerji
Verimliliği Kanunu için 2011’de başlayacağız.” diyorsunuz. TOKİ önce başlayacak
mı? Ben soruyorum: Önce TOKİ’den
başlayacak mısınız.
Geliyorum,
2011’de 1.780 aileye iskân sağladığınızı, sağlamayı planladığınızı belirtiyorsunuz.
Mahmur’daki 15 bin mülteci… Türkiye’den, şiddet, baskı, işkence, faili meçhul
cinayet ve köy yakması sonrası Mahmur’a geçen, göçen 15 bin tane yurttaşımız
var. Sizin iskân projenizin içinde mi bu? Yalnız Birleşmiş Milletler Mülteciler
Komiserliğine mi havale ediyorsunuz? Bu sorunu uluslararasılaştırmak
mı istiyorsunuz?
Hasankeyf’i sular
altında bıraktınız. Başbakan iki ay önce gitti, tapu dağıttı. Şöyle bir imza
aldınız köylülerden: “5543 sayılı Yasa ve İskân Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde
açıklandığı gibi, iskâna ilişkin bilgileri aldım.” diye imza attırmışsınız. Kesmeköprü köylüleri isyan ediyor: “Hani beş yıl ödemesiz,
hani yirmi yıl vadeli… Ben ne borç ödeyeceğimi bilmiyorum, bana bir ev teslim
edildi.” diyor. Şimdi soruyorum: Başbakan, Ilısu’ya gidip
orada, bu baraja, Hasankeyf’in sular altında kalmasına karşı çıkan Sezen
Aksu’yu, Tarkan’ı, Şivan’ı bölücü terörist ilan
ediyor da bu ev teslimi, Allah aşkına… Bu tür tarzlar “Salako”
filmlerinde bile olmaz! Bu şekilde teslimat olmaz arkadaşlar. İnsan tapu verir,
insan senet verir, borcunu bilir, ne ödeyeceğini bilir yani bu böyle… “Salako” filmlerinde böyle dağıtıldığını gördünüz mü,
izlediniz mi arkadaşlar?
Şimdi, Başbakan…
TOKİ evleri yapıyor, tabii sizin alanınıza girmiyor ama direkt giriyor. Şırnak’taki
evleri 1.080 TL taksitle veriyor, 4 milyar lira aylık geliri olması lazım.
Tabii, Cudi, Gabar
manzaralı olduğu için mi çok pahalı Şırnak’taki TOKİ evleri merak ediyorum;
Mersin, Boğaz yok.
Yine, Silopi’de
kurumlara yapılan konutlar var. Buna ne diyorsunuz? Orada, özel, BİM gibi
mağazalara da yer veriliyor. Buna ne diyorsunuz? Gerçekten sosyal devlet
anlayışıyla bağdaşıyor mu?
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Mehmet Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bayındırlık Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün Bayındırlık Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Tabii,
genelde Türkiye’de şöyle bir yapı var: Bakanlarımız, yetkililerimiz kendi
bakanlıkları, kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili konularda düşünce
belirttikleri zaman dünyanın içinde bulunduğu durum, Türkiye’de şu an girmeye
çalıştığımız ve “Neden bizi bir an önce almıyorlar?” dediğimiz Avrupa
Birliğinin standartları nedir? İnsanlık şu anda nasıl yaşıyor, nasıl bakıyor?
Onları dikkate almak yerine, biz de çeşitli tarihler belirleriz. Bazen kendi
içimizde hesabımıza geldiği zaman, işte AKP -şu anda 2010’dayız- hesabına gelir
2007’ye, 2008’e göre bazı kıstasları belirler, genelde de 2002’ye göre, işte
iktidara başladığı döneme göre kıstaslar belirler, “İşte ne kadar geliştik?”
der. Bunun mantığı olmadığını, bunun gerçekçi olmadığını, bunun bugünkü
dünyadaki yaşam, dünyadaki anlayışla bir alakasının olmadığını söylüyoruz. Eğer
siz dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyseniz, eğer iddianız çağdaş, yaşanabilir
bir Türkiye ve bir kentsel yapı anlayışınız varsa Türkiye’de bayındırlığı da,
yapılaşmayı da, kentselleşmeyi de ona göre belirleyeceksiniz. Yani “Biz,
dünyaya göre, gelişkin dünyaya göre, Avrupa’ya göre neyi eksik yaptık, neleri
yapmadık; önümüzdeki planlama nedir, neden yapmadık, bunun için halkımızdan
özür diliyoruz.” demek gerekirken tam tersi yapılıyor.
Ben bazı konulara
kısaca değinip geçeceğim. Türkiye’de hep söyleniyor, zaten biliniyor,
Türkiye’de nüfusun yüzde 98’i deprem riski, birinci, ikinci, üçünde, dördüncü
derecede deprem riski olan alanlarda yaşıyor; bir deprem ülkesi. Böyle bir
ülkede, toplam yapıların yüzde 67’si kaçak veya ruhsatsızdır. Şimdi soruyorum…
Sayın Bakan veya yetkililer herhalde büyük olasılıkla şunu söyleyecekler:
“2002’de bu kadarı kaçak ve ruhsatsızdı, biz bu kadar yaptık.” diyecektir. Ve
yine Türkiye’de, mevcut yapı, konut stokunun yüzde 40’ı kullanılmaz durumda
yine aynı şekilde. Peki, bu nasıl bir standart? Yani, şimdi Avrupa Birliğine
girmek istiyoruz, birçok zaman da Avrupa Birliğine girmek gerekiyor,
desteklenmesi gerekiyor, Avrupa Birliğinin de Türkiye’yi alması gerekiyor;
doğrudur ama Türkiye'nin yapması gereken şeyler var. Siz, bir deprem bölgesinde
yaşıyorsunuz, nüfusunuzun yüzde 98’i deprem riski altında ve mevcut konut
stokunun yüzde 40’ı kullanılmaz durumdadır. Peki, ne düşünüyorsunuz, bunlar
için önünüzdeki planlama nedir, bunun için bütçenize ne koydunuz? 2011
bütçesinde, 2012-2013 bütçesinde ne var, cumhuriyetin 100’üncü yılı olan
2023’te bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Yok bunlar. Genelde süslü laflar
söylenir, geçilir.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Türkiye’de en önemli konulardan biri, Kamu İhale
Kanunu. Türkiye’de de halkın gözünde zaten biliyorsunuz “ihale” denildiği
zaman, genelde yapı ve konut ihaleleri anlaşılır. Geçmişte de en büyük
sorunlar, sıkıntılar ve yolsuzluklar burada yapılmış. Onun için halkın
kafasında da yer etmiştir. “İhale” denildiği zaman… Diğer alanlarda -her alanda
bugün devlet, kamu ihaleler yapıyor- değişik alanlarda yapı ve inşaat
ihalelerine göre çok daha büyük, kapsamlı ihaleler var, ama insanların kafasına
“ihale” denildiği zaman inşaat ihaleleri geliyor. Bunun nedeni nedir? “Türkiye
deprem ülkesidir.” dedik, yıllardır en ufak bir deprem olduğunda, en ufak bir
afet yaşandığında en büyük zararı gören konutlar devletin yaptığı konutlardır;
yani, devletin “Ben yapıyorum.” dediği, devlet adına yapılan, devletin ihale
ettiği, devletin kontrol etmesi gereken, devletin müteahhitlere
iş verdiği, işi taahhüt eden kişiler tarafından yapılan binalar. Onun için,
insanların kafasında bu kamu ihaleleriyle ilgili ciddi kuşkular var ve biz de
bunu pratikte de yaşıyoruz. Kamu İhale Yasası 17 defa değişti şimdiye kadar.
Neden değişiyor? Çünkü ihaleler yapıldığı zaman, gerçekten, bir işi en iyi
şekilde yapacak, en kaliteli şekilde yapacak, en ucuz şekilde yapacak kişi
aranmıyor. İhale, nasıl, iktidar olanın, gücü elinde bulunduranın yakınına
verilecek, nasıl rant sağlanacak, bunun üzerine
yapılıyor ve Avrupa Birliğinin her zaman Türkiye'nin önüne koyduğu,
eleştirdiği, bir an önce yapması gereken konulardan biri olmasına rağmen, her
seferinde, geçmiş iktidarlar da sekiz yıldır AKP de her seferinde İhale Kanunu
yaptığı zaman, mutlaka bazı boşluklar bırakıp bu boşluklardan nasıl çıkar elde
ederiz veya kendi çevremize rant sağlarız gibi bir gerçeklik var. Bu konunun
bir an önce düzenlenmesi gerekiyor.
Yine biraz önce
belirttik, gerçekten, İller Bankası İller İdaresi Müdürlüğü bugüne kadar belki
Türkiye'deki mevcut kurumlar içinde en çok çalışan kurumlardan biri. Ama
sonuçta belediyelerimizin, kent belediyeleri, il belediyeleri dâhil, ilçe
belediyelerinin birçoğu ve beldelerimizin neredeyse tümünün kent suyu, içme
suyu sorunu, çöp depolama sorunu, kanalizasyon sorunları var. Şimdi şunu
söyleyebiliriz, tabii ki birçok zaman dile getiriliyor: “İşte daha önce
şöyleydi, birçok yere zaten su bile gitmiyordu, kanalizasyon hiçbirinde yoktu,
çöp sorunu zaten eskiden çok daha yoğundu, biz bu konuda epey adımlar attık.”
Fakat değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz,
Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa Birliği de bu kentlerde çöp sorunun bu
şekilde çözümsüz olduğu, birçok kentte… Bitlis’e gitmişsinizdir. Bitlis’te hep
şeyden bahsediliyor, evet yollar yapıldı ama,
Bitlis’te şu anda katı atık şeyi de yapılıyor ama şu anda hâlâ çöpler dereye
dökülüyor! Doğru, bir an önce o katı atık deposunun, Bitlis, Tatvan, Norşin ve iki belediyemizi kapsayan katı atık deposunun bir
an önce şeye geçirilmesi, diğer belediyelerin de bu kapsama alınması gerekiyor.
Ama sonuçta, bazı konularda, bu konuda yatırım yapılmış olmasına rağmen birçok
yerde hâlâ kanalizasyon çözümlenmiş değil, arıtma bu konuda yok, kent içinde ya
kanalizasyon yok veya kanalizasyon olsa bile kentin dışında bir yere, açığa
veya bir yere akıtılıyor veya çöpler yine bu şekilde dağıtılıyor.
Bahsettiğimiz,
birçok zaman ana yoldan geçerken gördüğümüz iller, ilçeler, yol üzerindeki
iller ilçeler… Şimdi, küçük beldelerimize, diğer alanlarımıza, ilçelerimize
baktığımız zaman durum gerçekten içler acısı.
Yine afet
konutları… Gerçekten Türkiye’de en önemli konulardan biri
afet konutları ve afet konutları Türkiye'nin en büyük afetlerinden biri. Çünkü
şu mantıkla bakılıyor: Bir şekilde afetin olduğu yerde vatandaş başvuruyor,
hele özellikle köyler başvuruyorlar, Bakanlık tarafından bunun -veya şimdi afet
işleri tarafından, Başbakanlığa bağlı- gündeme alınması bile çok önemli birçok
zaman devlet şunu diyor: “Ben bu kadar para size veriyorum, gidin yapın.” Araya
biraz da vurgun şeyi de girer, müteahhitler giriyor,
gerçekten “afet” denilebilecek konutlar yapılıyor.
Şimdi, Bitlis’te Rahva’da afet konutları yapıldı. Biz o dönem il genel
meclis üyesi olan arkadaşımız… O zaman mücavir alanlar dışındaydı, il özel
idaresi yapıyordu, defalarca önerge verdik, orada afet konutu olmayacağını,
bunun bir afet olduğunu söyledik. Ana yolun üzerinde, şu anda kenti taşıyacağımız
denilen yerde ve bir çukurda, rüzgâra ve sele açık ve şimdi bu afet
konutlarının yıkılmasından bahsediliyor. O gündemde olduğunu söylüyordu, Rahva afet konutlarının yıkılacağı söyleniyor, gündemde.
Yine en önemli
konulardan biri iskan. Bugün şunu söylüyoruz: Çağdaş
insanın, İnsan Hakları Beyannamesi’ne göre, her insanın yaşama, beslenme ve
barınma hakkı var. Bu ülkede 10 binlerce koçer
yaşıyor. Yaylalarını yasakladınız. Birçoğu şimdi bile dağda yaşıyor, bir konutu
yok. Sosyal devletin bunlara konut yapması gerekir. Bu konuda projeniz var mı?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karabaş.
Son olarak, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri Milletvekili.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Yargıtay ve Danıştay bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yargının temel sorunlarını, ülkenin demokratik, hukuk ve toplumsal
barışından soyut olarak ele almak olanaklı değildir. Sayın Birdal
da, kısaca, olayın nedenlerini açtı. Bakınız, bugün 19 Aralık. Tam on yıl önce
bugün Türkiye cezaevlerinde gerçekten yaşam durdu. Sadece bir olayın altını
çizmekle yetineceğim çünkü fazla zamanımız yok.
Hatırlayacaksınız,
çok sayıda tutuklu ve hükümlü F tipi hücre sistemine karşı başlattıkları açlık
grevini ölüm orucuna çevirmeleri üzerine Adalet ve İçişleri Bakanlığının iş birliğiyle
19 Aralık 2000 tarihinde, sözüm ona, “Hayata Dönüş” eş zamanlı operasyonla,
yirmi cezaevinde 30 kişi katledilerek, cezaevlerini kana buladılar. Olayın baş
sorumluları olan dönemin Başbakanı, Adalet ve İçişleri Bakanları ile hâlen
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görevli dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü hakkında bugüne değin ne geçen
yönetimler ne AKP yönetimi tarafından herhangi bir dava açılmamıştır. Peki,
sormak gerekmez mi, nerede yargı, nerede hâkimler, nerede savcılar? Bayrampaşa
Cezaevinde 12 kişiyi öldürmekten ve 29 kişiyi öldürmeye teşebbüsten 39
jandarmanın yargılandığı davanın ilk duruşması tam on yıl sonra, 23 Kasım günü
İstanbul’da başladı. Duruşmaya ben de katıldım ancak ne yazık ki bu davada da
tıpkı diğer davalar gibi 39 erin yargılanmasıyla kapatılacağı kuşkusunu çokça
derinden yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı gibi yargı
birliği de yoktur. Bakınız, her iki yargının da temyiz mahkemeleri vardır çünkü
yargı askerî ve sivil mahkemelere ayrılmaktadır. Sivil yargı da kendi içinde
DGM’lere rahmet okutacak özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri
nedeniyle ikiye ayrılmıştır. Âdeta savaş dönemine göre yapılanmış bir yargıyla
adalete erişilmesi olanaklı değildir.
Bir kez daha
belirtelim, altını çizerek: Çokça olayda yaşanan yargı savaşının bir ağır
şiddetini de Şemdinli’de yaşadık. Şemdinli davası Türkiye yargısının içinde
bulunduğu açmazların, hukuksuzluğun ve de siyasallaşmanın en büyük örneğidir.
Şemdinli davası hem AKP Hükûmeti hem de Türkiye hukuk
sistemi açısından iflas etmiştir. Daha önce de söylemiştim,
Şemdinli davası hukuk sistemimizin sinesinde ağılı bir hançerdir çünkü cinayet
planlarıyla, doküman ve silahlarıyla suçüstü yakalanan 3 yurttaşın katilleri
iyi çocukların Van Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla aldıkları otuz dokuz yıl
cezayı, Yargıtay görevsizlik kararıyla bozdu ve âdeta “Alın, tahliye edin.”
dercesine dosyayı Van Askerî Ceza Mahkemesine gönderdi. Nitekim bu
mahkeme de gereken mesajı aldı ve ilk celsede sanıkları tahliye etti.
Ne var ki asker
kişiler ancak askerî hizmetleri esnasında ve askerî bir suç işledikleri
takdirde askerî ceza mahkemelerinde yargılanır. Hâlen beğenmediğimiz mevzuat da
böyledir. Ancak, Şemdinli davası sanıkları 2 astsubayla birlikte bir de sivil
itirafçıdan ibarettir. Yine olay sivil mahalde gerçekleşmiş ve 3 sivil de
yaşamını yitirmiştir. Peki, biliyor musunuz, Van Askerî Ceza Mahkemesi de
sanıkları tahliye ettikten çok kısa bir süre sonra görevsizlik kararı vererek
dosyayı Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. İşte bu gelgit kanuniliğin
vahametinde davanın savcısı Ferhat Sarıkaya da görevden alındı, Şemdinli
davasının çözüm ucu da ancak Dolmabahçe Sarayı’na kadar uzanabildi. Böylece
hadise Sayın Erdoğan ve Sayın Büyükanıt’ın uzlaşma
görüşmeleriyle de noktalandı.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti 2007 yılında Polis Vazife ve
Selahiyet Yasası’ndaki değişiklikle polisin
yetkilerini de oldukça artırmıştır. Özellikle silah kullanma yetkisi
genişletilerek yargısız infazlara âdeta davetiye çıkarmıştır. Bunun sonucunda
“Yargısız infaz.” dediğimiz “Dur” ihtarı, rastgele ateş açma olaylarında
güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 2010 yılında 28 kişi yaşamını
yitirmiştir. Daha bir hafta önce Yüksekova’da sanatsal bir etkinlikten dönen bir
grup gencin içinde olduğu araçlar kar maskeli jandarmalar ve polis panzerleri
tarafından durdurulmuş, gençler araçlardan indirilerek yere yatırılmış ve
aralarındaki Sedat Karadağ adındaki genç oradan uzaklaştırılarak silahla
kafasına vurulmuş, infaz edilmek istenmiştir. Ne yazık ki Hakkâri Valisi bir
kez daha, Geçitli ve benzer olaylarda olduğu gibi, bu olaydan da durumdan
vazife çıkarmıştır. Bir yerel polis muhabiri gibi haber atlama telaşıyla,
yörede meydana gelen her olay için bir saat bile geçmeden resmî raporlar
düzenlemektedir. Bu raporlar hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmadan, “Olayı
PKK işledi.”, “Kendi aralarında bir husumet sonucu işlendi.”, “Mağdur kendi
kendisini vurdu.” gibi iddialarla gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, bir kişi
jandarma ve polisi gözü önünde ve onlara hiçbir zarar vermeden, hatta onların
kolları arasında nasıl kendisini vurabilir? Böylesi bir intihar eylemi görülmüş
müdür? Bu, hayatın doğal akışına aykırıdır.
Yaşam tehlikesini
kısmen atlatan mağdurun ilk beyanı, olay yerinde bulunan diğer gençlerin
anlatımları ve aralarında konuşan askerlerin duyulan sesleri, güvenlik
güçlerinin infaz eylemlerini kanıtlamaktadır.
Yetkili ve
sorumlu makamları yasal gereğini yapmaya çağırıyoruz. Biz de bu hadisenin
takipçisi olacağız.
Değerli
arkadaşlar, gençliği potansiyel tehlike gören bir sistemin değişim ve dönüşüm
iradesi gösterip gençleşmesi mümkün değildir çünkü köhneleşmiş ve çürümüş
yapının devamı için suskun toplum istenmektedir, öncelikle de gençliğin ve
kadının sesinin boğmak istemektedirler.
Bakınız, Meclis
Kütüphanesinde bulunan ve Kürtçe yazdığım son kitabımın adı “Ciwan Denge Bedengiye ne”dir yani
“Gençlik Sessizliğin Sesidir” Onun için diyoruz ki bu sesi hiçbir güç
susturamaz.
Sayın
milletvekilleri, tehdit kültürü her makamda ve her alanda devam ediyor. Meclis
Başkanı Sayın Şahin de Kürtlerin ana dilini susturmaya teşebbüs etmektedir.
Allah’ın bahşettiği dilimize sahiplenmemizi “Palavra kokan seçim propagandası.”
şeklinde yorumluyor. Ayrıca, parti kapatma da dâhil savcıları âdeta göreve çağırıyor.
Ama savcılardan önce bir kez daha Genelkurmay yeniden askeri vesayetle durumdan
görev çıkardı bile. Onun için diyoruz ki: “Meclis Başkanının görevi bu mudur?”
Merak etmesin, bu ülkede bu işi yapan çok kişi ve kurum vardır, kendisine ihbar
sırası gelmez bile. Onun için, teşebbüsü de ne yazık ki nakıs kalmıştır.
Değerli
arkadaşlar, önceleri “Yanlış hesaplar Bağdat’tan döner.” diyordular. Şimdi
Türkiye’deki yanlış hukuksuzluk uygulamaları kararı ise…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani.
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) - …Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döndü. HADEP’in
kapatılmasına ilişkin, Türkiye’yi, yine, Sözleşme’nin 11’inci maddesine
aykırılıktan mahkûm etmiştir. Umarız, dileriz, Türkiye bu ayıptan kurtulur.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her vesileyle bu kürsüde
ifade ettiğimiz bir husus var, bir kez daha bunu ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum: Tarım stratejik bir sektördür, insanoğlu için
vazgeçilmezdir ve daha da önemlisi, ülkemiz bu açıdan çok şanslı bir ülkedir.
Bir başka ifadeyle, tarımın ülkemiz için olağanüstü bir sosyal ve ekonomik
değeri vardır. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarlarının tarım ve
hayvancılıkla ilgili politikaları, uygulamaları ve bu bütçeler gösteriyor ki bu
iktidar bu önemin farkında değildir.
Tarım ve tarım
kesimini gözden çıkardığı yaptığı uygulamalardan bellidir. Bunun içindir ki
bugün bu ülkede üretici, çiftçi perişandır; üretim düşmüştür, temel ürünler
dâhil Türkiye bağımlı hâle gelmiş ve ithalatçı konuma düşürülmüştür ve maalesef
bu vahim durum Hükûmetin umurunda olmadığı kadar
Sayın Bakan da durumun ciddiyetinin farkında değildir. Bakın, bir müddet önce
bu Mecliste “Arkadaşlar, hiçbir zaman Türkiye kendi kendine yeterli olmadı, o
bir masaldı.” diyen Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği
beyanatta “Türkiye tarımda dünya 8’inciliğine yükseldi, bu konuda Avrupa
Birliğinden üstünüz.” diyebilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu büyük bir
çelişkidir ve büyük bir tutarsızlıktır. Doğrusu bu ifadelerin ikisi de
yanlıştır. Gerçek şudur: Sayın Bakan, devri iktidarınızdan önce bu ülke kendine
yeterli bir ülkeydi, bugün sayenizde tamamen bağımlı hâle geldik.
Türkiye’nin
üretim potansiyelini değerlendiremediniz, değerlendirmeye de niyetiniz yok.
Türkiye et, süt, tahıl gibi temel ürünlerde dahi dışarıya bağımlı hâle geldi.
İşte Türkiye’ye armağan ettiğiniz tablo şu: Kendine yeterli ve on beş yıldır
bir gram et ithal etmeyen bu ülke bugün kasaplık canlı hayvan, et, kurbanlık
hayvan ithal ediyor. Bir dediğiniz bir dediğinize uymuyor. Önce “Sadece canlı
hayvan ithal edeceğiz.” dediniz, sonra karkas et ithal ettiniz; “Kurbanlıkta
sıkıntı yok.” dediniz, kurbanlık ithal ettiniz; “Sadece Kurban Bayramı’yla
sınırlı kurbanlık koyun ithal edeceğiz.” dediniz, şimdi kurban sonrası olmasına
rağmen kasaplık koyun ithal etmeyi düşünüyorsunuz. Kurban Bayramı geçeli bir ay
olmasına rağmen ve de et ithalatı devam etmesine rağmen et fiyatlarındaki
yükseliş bir türlü durmuyor, insanlar sayenizde et yiyemiyor. İki yılda 850 bin
damızlık süt hayvanı kesime gitmiş. Ne Türk halkı, çocuklarımız yeteri kadar
süt içebiliyor ne de süt üreticisi ayakta durabiliyor. Türkiye süt tozu ithal
ediyor. Sonuçta üretici çaresiz, tüketici perişan. Bu
tablo, bu ülke için utanılacak bir tablodur.
Gelelim bitkisel
üretime: TÜİK’in 2010 verilerine göre Türkiye
ihtiyacı olan ayçiçeğinin yüzde 54’ünü, kırmızı mercimeğin yüzde 55’ini, yeşil
mercimeğin yüzde 35’ini, pirincin yüzde 35’ini, mısırın yüzde 20’sini ithal
ediyor. Yine aynı verilere göre, 2008-2009 üretim döneminde Türkiye 3 milyon
628 bin ton buğday ithal etmiş, bu dönemde buğday ithalat şampiyonu olmuş.
Türkiye’nin sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde buğday ithalatına ödediği para
yaklaşık 3,7 milyar dolardır. Şimdi, Sayın Bakan “Biz bu buğdayı dahilde işleme rejimi kapsamında alıyoruz ve bunu işleyerek
un ihraç ediyoruz yani bir katma değer yaratıyoruz.” diye açıklama yapıyor. Bu
asla doğru değil. Türkiye 2009 yılında 902 milyon dolarlık buğday ithal etmiş,
ihraç ettiği un miktarı sadece 581 milyon dolar. Nerede katma değer? Ben size
söyleyeyim: Katma değer falan yok. İthal ettiğiniz buğdayı Sayın Bakan, iç
piyasada kullandınız. Bu zaten bu ülke için sürpriz değil çünkü 9,3 milyon
hektar olan buğday ekim alanı 8 milyon hektarlara düştü. Dolayısıyla üretimin
düştüğü de gayet açıkça görülüyor.
Sayın Bakan,
Türkiye önceki dönemlerde de buğday ithal etti ancak bunu kaliteyi artırmak,
paçalda kullanmak üzere sınırlı miktarda bir ithalat yapmıştır. Bunu, bu
yaptığınız ithalatla karıştırmayın. Sizi buradan, yüce Meclisin huzurunda ikaz
ediyorum: Türkiye’nin 2030 yılı nüfusu 100 milyon olarak öngörülüyor. Yaklaşık
bu nüfusu besleyebilmek için 5,5-6 milyon ton ilave buğdaya ihtiyacımız var.
Bunun anlamı şu: Bu kafayla, bu politikalarla bu ülke tarımını idare etmeye
devam ederseniz, bugün yaptığınız yanlışlıkların bedelini Türkiye önümüzdeki on
yıllarda aç kalarak ödeyecektir.
Yem sektörünün en
önemli ham maddesi ve buğdaydan sonra en çok ekilen tahıl arpada durum çok daha
vahimdir. İktidarınıza kadar, bırakın kendi ihtiyacını karşılamayı, yılda 1
milyon ton arpa ihraç eden Türkiye bu üründe de ithalatçı konuma gelmiş. 2002
yılında 8,3 milyon ton olan arpa üretimi 2008 yılında 5,9 milyon tona düşmüş.
Hayvancılıktaki
çöküşü, etteki krizi, şu son yedi ayda yaşadıklarımızın esas sebeplerini
buralarda, yüksek yem maliyetlerinde aramak lazım.
Tekstil
sektörünün lokomotifi beyaz altın pamuğun durumu çok daha kötüdür. Üretim her
geçen yıl düşmektedir. 2002’de 2 milyon 542 bin ton olan kütlü pamuk üretimi
2009’da 1 milyon 725 bin tona düşmüştür. Onun içindir ki pamuk üretimi
bakımından dünyada 6’ncı sırada olan Türkiye bugün Çin’den sonra en büyük pamuk
ithalatçısı ülke konumuna gelmiştir. Türkiye sadece 2009 yılında 1 milyar dolarlık pamuk ithal
etmiştir. 2002-2009 yılları arasında ithalata ödenen para 7 milyar 200 milyon
dolardır. Bugün, Türkiye, aralarında Etiyopya, Burkina
Faso, Zimbabwe ve Tanzanya gibi harita da bile yerini
göstermekte zorlanacağınız ülkeler dâhil 38 ülkeden pamuk ithal etmektedir.
Yine, 2009 yılı
verilerine göre 1 milyon 675 bin ton yağlık ayçiçeği, 1 milyon 140 bin ton
soya, 459 bin ton mısır, 225 bin ton kırmızı mercimek, 183 bin ton pirinç ithal
etmiş. Bu liste böyle uzayıp gidiyor, vaktimin darlığından söyleyemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, her vesileyle yüksek tarımsal potansiyelinin altını
çizdiğimiz, kahve ve kakao gibi birkaç ürün hariç, hemen her türlü ürünün
yetiştiği, doğru politikalarla iyi değerlendirildiği takdirde sadece kendisini
değil, bölgesini de besleyecek bu ülke artık net tarım ürünleri ithalatçısı
ülke konumuna düşürülmüştür ve bu potansiyel heba edilmiştir. Son sekiz yılda
Türkiye’nin işlenmemiş tarımsal ürün ithalat tutarı 28 milyar 167 milyon
dolardır ve 2 milyar dolardan fazla bir dış ticaret açığımız vardır.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bu ülkenin 24,5 milyon hektar tarım alanı var ve bu
alan Avrupa Birliği üyesi 5 ülkenin toplam yüz ölçümünden fazladır;
İngiltere’nin yüz ölçümüne eşit büyüklüktedir, Türkiye’nin her yıl nadasa
bıraktığı alan Hollanda’nın yüz ölçümü kadardır. Böyle bir varlığa sahip bu
ülkenin işlenmemiş tarım ürünleri ithalatı ihracatından fazla ise kim ne derse
desin, Sayın Bakan burada gelip nasıl bir savunma yaparsa yapsın bu ülke tarımı
feci durumda demektir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke bu duruma durup dururken gelmedi. Sekiz yıllık AKP
İktidarının yanlış politikaları ve yüksek girdiler altında ezilen Türk çiftçisi
artık üretemez hâle geldi. Bakın, 2002-2010 arasında tüketici fiyatları artışı
yüzde 145 olurken mazot, gübre, tohumluk, sulama fiyatları enflasyonun çok çok üzerinde arttı. DAP gübresinin fiyatındaki artış yüzde
203, üredeki artış yüzde 174, mazot -zaten şampiyon- yüzde 177 ve Türk
çiftçisine dünyanın en pahalı mazotunu kullandırıyorsunuz.
Sulama
ücretlerine bakalım: Hububatta sulama ücretleri 2002 yılına göre yüzde 225
artmış, buğdaydaki fiyat artışı sadece yüzde 42. Şeker pancarı ve pamukta
sulama ücretleri yüzde 234 artmış, pancardaki fiyat artışı sadece yüzde 46,
pamuktaki sadece yüzde 6. Ayçiçeğinde durum aynı şekilde, yüzde 230 civarında
sulama ücreti artışı var, ayçiçeği fiyat artışı yüzde 50 civarında. Narenciyede zaten durum gerçekten perişan, yüzde 230’luk bir artış
var. Mandalina, portakal gibi ürünlerde bu dönemdeki fiyat artışı sıfır ve
narenciye üreticisinin ürünü dalında kalmıştır, toplayamamıştır. Bugün 25
kuruşa dahi satamamıştır. Buradan laf atan arkadaşlar gitsin seçim bölgesinde
onun izahını kendi insanlarına versinler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gidemezler…
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, FAO’nun 2009
yılı verilerine göre Türkiye buğday üreten 121 ülke arasında buğdayı en
pahalıya üreten 21 ülke arasında. Bakın, girdiler 5 misli artmış, fiyatlar
sadece ona karşı 1 misli artmış. Böyle bir şartta, bu tabloda durumun ne kadar
vahim olduğu açıkça görülmektedir.
İşte tablo bu. Sayın Başbakanın son bütçe konuşmasında “Tarıma 36 milyar dolar
aktardık. Çiftçinin alın terinin karşılığını verdik. Çiftçi
mutlu.” dediği tarımın durumu bu. Bunu yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.
Bu sebeplere
bağlı olarak tarım toprakları boşaldı, 2 milyon hektar toprak ekilmiyor. 2,5
milyon insan toprağından koptu, işsizler ordusuna eklendi. 2001 yılında 7,9
olan işsizlik bugün yüzde 14’lere çıktı. İşsizliği absorbe
eden sektör tarım işsizliğin kaynağı oldu. Zaten yedi yılda tarımdaki toplam
büyüme yüzde 8,7 yani ortalama her yıl yüzde 1,2. Bu, 2002 yılındaki yüzde
8,8’lik bir yıllık büyümenin bile altındadır. Şimdi, yeni bir mali af
çıkarıyorsunuz. Bu affın içerisinde her kesim var, çiftçi yok.
Son olarak şunu
ifade etmek istiyorum, zaman darlığından geçiyorum, Bütçe rakamlarına fazla
girmiyorum: Bugüne kadar doğru ve işe yarar bir destekleme politikası olmayan Hükûmetin, bu bütçede tarım desteklerine ayırdığı miktar da
son derece yetersizdir, her yıl düştüğü gibi bugün binde 50’lerin altına
düşmüştür. Bu anlayışla, bu yaklaşımla, bu kafayla hiçbir problemi
çözemezsiniz. Gelin, bu konularda başından beri ısrarla yaptığımız
önerilerimize kulak verin, tarıma gerektiği kadar kaynak aktarın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – …Ülke kalkınmasındaki tercihlerinizin başına alın ve çiftçinin,
üreticinin, toprağından alın teriyle kazancını sağlamak isteyen insanların bu
dramına son verin diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, birazdan iktidarın sayın sözcüleri bu kürsüden “Tarımda şunu
yaptık, bunu verdik.” sözleriyle ahkâm keseceklerdir. Şimdi ben de sizlere,
Milliyetçi Hareket Partisinin kısa koalisyon döneminde kendisine bağlı Tarım
Bakanlığında yaptığı ilkleri ve reformları özetlemeye çalışacağım. Bu
vesileyle, o günün Tarım Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp’e
buradan saygılarımı iletiyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, tarımda ilk defa Yeniden Yapılandırma Programı uygulamaya
başlanmış, buna bağlı olarak da ilk defa Çiftçi Kayıt Sistemi ve tarımsal envanter çalışması ile işletmeler kayıt altına alınmıştır.
İlk defa faizsiz,
karşılıksız ve geri ödemesiz doğrudan gelir desteği Milliyetçi Hareket Partisi
döneminde başlatılmıştır. Yine alternatif ürün projesi bütçeden ödenek
ayrılarak yürürlüğe konmuş ve sorunlu tarımsal alanların tespiti ve iyileştirme
projesi hayata geçirilmiştir.
İlk defa yetmiş
beş yıllık Hayvan Islahı Kanunu değiştirilmiş, böylece damızlık hayvanların
yurt içinden temini sağlanmıştır. İlk defa hayvanlar küpelendirilerek
kimliklendirme çalışması o dönemde başlamıştır. Kaba
yem üretiminin desteklenmesi, yurt içinde yetiştirilen belgeli damızlık
hayvanların desteklenmesi, damızlık düvelerin satışından parasal destek
verilmesi ile ilk defa biyoteknoloji ve genetik
mühendisliği kullanılarak Anadolu alacası ve Anadolu esmeri ırkları ıslah
çalışmaları başlatılmıştır.
İktidar bu projeye
sahip çıkabilseydi, bugün elin angusuna bu ülke
ihtiyaç duymayacaktı. İlk defa hayvanını tohumlatan üreticiye ve suni tohumlama
sonucu doğan buzağılara parasal destekler verilmiştir. Ön soy kütüğü ve soy
kütüğü kayıtları çalışması başlatılmıştır. Bizzat ahırdaki besi hayvanı küpelenip parasal destek verilmiştir. Yurt içi hayvan
hareketini kontrol etmek, salgın hastalıkları önlemek, hayvansal üretimi
artırmak için Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ilk defa mera tespiti ve ıslahı çalışmalarını Milliyetçi
Hareket Partisi başlatmıştır. Yine ilk defa sözleşmeli yetiştirici projesi ile
yetiştirici-sanayici entegrasyonu sağlanmıştır.
Yetkilendirilmiş veteriner hekimlik sistemi o dönem hayata geçirilmiştir.
Cumhuriyet
tarihinde ilk defa çiftçimize mazot, gübre ve diğer girdilerine destek olarak
karşılıksız, faizsiz ve geri ödemesiz doğrudan gelir desteği Milliyetçi Hareket
Partisi tarafından verilmiştir, başlatılmıştır. Bakın, bunu iktidar ne yaptı?
Bu desteğin bir kısmını kesip “mazot desteği” diye çiftçiye yutturup bunun
adına da “reform” dedi.
Değerli
milletvekilleri, ilk defa özel kontrol gıda laboratuvarlarına
izin verilmiştir. Bakanlık bünyesinde Pazarlama Dairesi ve Dış Ticaret Dairesi
Başkanlığı kurulmuştur.
Yine ilk defa
tarladan sofraya gıda sağlığı ve kalitesini takip için İyi Tarım Uygulamaları
Yönetmeliği ile ilk defa Organik Tarım Uygulama Yönetmeliği MHP döneminde
çıkarılmıştır ve yine ilk defa Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı kurularak Türk
tarımı elektronik ortamda izlenirken illerin tarımsal master
planları hazırlanmaya başlanmıştır.
Toprak Mahsulleri
Ofisi ilk defa ürün alım ve satım fiyatlarını birlikte açıklayarak üretici,
tüketici, sanayici ve ihracatçıyı spekülatörlere ve
çıkarcılara ezdirmemiştir değerli milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisine bağlı Tarım Bakanlığında yaptığımız ilklerin ve reformların
sadece bir kısmından bahsedebildim.
Şimdi, birazdan
allayıp pullandıracağınız sekiz yıllık iktidarınızın ilklerine gelmek istiyorum:
Sizin döneminizde
ilk defa hayvan varlığımız ortalama yüzde 50 azalmıştır. İlk defa kurbanlık
hayvan ithali size nasip olmuştur ve ilk defa tarımsal ithalatımız 3 milyar
dolardan 11 milyar dolara çıkmıştır dolayısıyla sekiz yılda 56 milyar dolar
iktidarınızca ecnebi çiftçinin cebine gönderilmiştir. İlk defa döneminizde
tarımsal destekler bir bölgeyle sınırlı tutularak maalesef ayrımcılık
yapılmıştır ve döneminizde 3 milyon çiftçimiz maalesef toprağı terk etmiştir.
Değerli iktidar,
bunlar övünülecek değil, aslında dövünülecek işlerdir. Üzülerek ifade ediyorum
ki: Tarımda taş üstünde taşınız yoktur.
“Bizimdir.”
diyebileceğiniz bir ilkiniz, bir projeniz var mı? Ben söyleyeyim: İlk olarak
“Bin köye bin tarımcı gönderiyoruz.” dediniz. Bu görevlilerin de paralarını
ödemediğiniz için maalesef bu projeniz de iflas etmiştir.
Sonuç olarak:
Döneminizde çiftçinin tarımsal üretimi düşmüş, ithalat artmış, verdiğiniz
kredilerle çiftçi borca batırılmış ve döneminizde anguslar,
donmuş etler ithal edilmiştir ve döneminizde tarım ve hayvancılık
çökertilmiştir. Buna bağlı olarak da tarıma dayalı illerdeki göç sonucu -bunu
altını çizerek ifade ediyorum ki- bu illerdeki milletvekili sayıları düşmüştür.
Sadece sadece bu, tarımın çöktüğünün en önemli
kanıtıdır değerli milletvekilleri. Bütün bunlardan görülüyor ki Türk tarımına
kim hizmet etmiş, Türk tarımını kim geriye götürmüştür.
Değerli
milletvekilleri, beni bağışlayın, şunu merak ediyorum: Acaba Sayın Başbakanımız
Sayın Tarım Bakanını çağırıp “Ya, Mehdi, çiftçiye şu kadar destek verdik, şu
kadar teşvik verdik, hayvancılıkta bölgesel teşvikler dağıttık, yetmedi, kesik
et, canlı hayvan, hatta kurbanlık ithal ettik; hâlâ bu et fiyatları neden
düşmüyor Mehdi?” diye sormuyor mu? Dese de demese de aslında fazla söze gerek
yok, mal meydandadır diyorum.
Bütçenin hayırlı
olmasını tekrar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2011 Mali
Yılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin hangi alanlara ne kadar kaynak ayıracağını, hangi
alanlardan ne kadar kaynak toplayacağını gösteren bütçenin kuşkusuz en önemli
özelliği nimet ve külfetin vatandaşlarımız arasında katkıları ölçüsünde hakça
ve adil dağıtılıp dağıtılmadığıdır. 2011 yılı programında temel amacın küresel
krizden çıkış sürecinde büyümeye istikrar kazandırılması, istihdamın
artırılması, kamu dengelerinin iyileştirilmesi, fiyat istikrarının sağlanmasına
yönelik olarak enflasyonun daha düşük seviyelere indirilmesi ve cari açığın
kontrol altında tutulması olduğu ifade edilmektedir. Ancak, daha program
uygulamaya başlamadan, henüz görüşülme aşamasındayken programda revizyonlar
başlamış, fert başına gayrisafi yurt içi hasıla
değiştirilmiş, kamu dengelerinde daha bütçe uygulamaya başlamadan önemli
değişiklikler olacağı ortaya çıkmış, cari işlemler açığı kontrolden çıkmış,
istihdamın problem olmaktan çıkarılacağına dair hiçbir emare görülememiştir.
Kriz döneminde Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının ne ölçüde küçüldüğü,
buna rağmen 2010 yılının ilk yarısında gerçekleşen yüksek oranlı gayrisafi yurt
içi hasıla büyümesinin geçmişteki kayıpları bile
karşılayamadığı açıkça ifade edilebilir.
Hükûmet hiçbir yapısal ve radikal tedbir hedeflememektedir. İç ve dış
makroekonomik gelişmelere ve belirsizliğe seyirci kalarak iş âlemini sıcak
paraya ezdirecek, kurları ve faizleri, maliye ve para politikasını etkin bir
biçimde kullanmayacaktır. Ayrıca, ekonomiyi mevcut dış risklerden korumak için
ne Orta Vadeli Program’da ne de bütçede herhangi bir tedbir bulunmamakta,
büyümenin özel sektör tüketimi ve yatırımlarına dayalı olarak kendiliğinden
ortaya çıkması beklenmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından hazırlanan bütçelerde, gelir
politikaları açısından büyüme, yatırım ve istihdamın desteklenmesi ve kayıt
dışılığın azaltılmasına yönelik somut uygulamalar yer almamaktadır, bu amaçlar
doğrultusunda aktif bir vergi ve gelir politikası uygulanmamaktadır; vergi
sisteminde dile getirilen etkinlik, basitlik ve adalet ilkeleri hep geri planda
kalmaktadır; vergi kanunlarında yer alan istisna ve muafiyetler vergi
adaletiyle uyumlu değildir; yeterli olmayan vergi denetiminde adil
davranılmamaktadır; yerli yatırımcılar özendirilmemektedir; bunun sonucu olarak
ne yazık ki ithalat patlaması yaşanmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, devleti var eden en önemli organlardan biri olması hasebiyle
tapu kadastro teşkilatı oldukça önemlidir. Bu teşkilat, Türkiye’nin bütün
ilçelerine kadar yayılmış, binlerce çalışanıyla ve tapu teşkilatları yanında
kadastro teşkilatıyla oldukça tecrübe kazanmış çalışanlardan oluşan bir
teşkilattır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, merkez ve taşrada yaklaşık 17
bin personelle, 22 tapu ve kadastro bölge müdürlüğü, 1.018 tapu sicil
müdürlüğü, 325 kadastro müdürlüğü olarak ülkemizin en küçük ilçelerinde dahi
yılda ortalama 6 milyon işlem yaparak 20 milyon vatandaşımıza hizmet
vermektedir.
Tapu ve Kadastro
Modernizasyon Projesi’yle eski yıllarda üretilmiş tapu kadastro bilgilerinin
günümüzdeki ihtiyaç ve şartlara uygun olarak bilgisayar ortamına aktarılarak
kullanıma sunulması son derece önemlidir.
Bunların yanında,
gayrimenkul değerlerinin belirlenmesi ve kayıt altına alınması alanında hukuki,
teknik ve idari yapının oluşturulması çerçevesini ve politikasını belirlemek
amacıyla başlatılan çalışma önemli bir boşluğu dolduracaktır.
e-Devlet Projesi’nin temel bileşenlerinden birisi olan TAKBİS
Projesi’nin hayata geçirilerek yerel yönetimlerin ve ilgili kuruluşların,
teknik anlamda, Tapu ve Kadastroyla ilişkileri bağlamında doğru, güvenilir ve
güncel bilgilerin zamanında sunulması amacıyla yaygınlaştırma çalışmaları devam
etmektedir.
Farklı
standartlarda üretilen mükerrer haritaların ve kaynak israfının önüne geçilmesi
için ülke genelindeki tüm haritaların belli bir standartta yapılması amacıyla
Harita Bilgi Bankası oluşturulmuştur. Türkiye’de kadastrolama işinin bir an
önce bitirilmesi için teknik altyapının buna uygun olarak geliştirilip, daha
sonra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı birimlerin fonksiyonlarını icra
edebilmesi için en son teknolojiyle donatmak, bilgili elemanları oraya
yerleştirmek ve bunu koordine etmek gerekir.
Millî Emlak Genel
Müdürlüğünün fonksiyonu ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün fonksiyonları
birbirine çakışır vaziyettedir. Bu çok başlılığı bu noktada ortadan kaldırmak
son derece önemlidir. Bunu ortadan kaldırmak için Millî Emlak Genel
Müdürlüğünün bir biçimde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gibi Bayındırlık ve
İskân Bakanlığıyla ilişkilendirilmesi zaruret hâline gelmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye’de mortgage uygulanması
nedeniyle ev alım satım işlemleri yoğunlaşmış ve bu yoğunluk nedeniyle
çalışanların yaptığı işler düne göre katbekat artmıştır. Bu itibarla,
çalışanların Medeni Kanun’un 1007’nci maddesi gereğince sorumlulukları da bu
nispette artmıştır. Bu sebeple, tapu sicil müdürlüklerinde işlerin daha hızlı
yapılabilmesi için TAKBİS yazılım uygulamasına geçilmiş, TAKBİS yazılımının
uygulamaya konulmasının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hâlâ aksaklıklar
tamamlanmamıştır. Bu sistem İnternet üzerinden çalışmakta olup İnternet ağında
problem olduğunda, vatandaş, memurun işleri aksattığını düşünmekte ve
çalışanlarla münakaşaya girmektedir. Dolayısıyla, bu güzide teşkilatın adı
maalesef hep kötü anılır olmuştur. Buna mutlaka bir çare bulup tapu sicil
müdürlük çalışanlarının bu şaibeli durumlardan kurtarılarak rahatlatılması son
derece önemlidir.
Türkiye’de
kadastro çalışmalarının tamamlandığı yönünde başarı açıklamaları yapılsa da
mevcut kadastro çalışmasının büyük bölümü yeni teknolojiyle bağdaşmamaktadır.
Bu bölümün yeni teknoloji sistemine geçirilmesi gerekmektedir ve bu işi yapacak
yetişmiş personel kadastro müdürlüklerinde mevcuttur. Bir an önce, ikinci
kadastro çalışması başlatılmalıdır ve bu çalışmanın dünya standartlarında
yapılması gerekmektedir.
“Lisanslı Harita
ve Kadastro Bürosu” diye ifade edilen, kısa adı LİHKAB olan uygulamayla
kadastro müdürlüklerinin vatandaşa yapmış olduğu hizmet özel sektöre
aktarılmıştır ve bu uygulama devleti küçültmektedir; bu uygulama, vatandaşın
100 ila 200 lira ödemesiyle yapılan işleminin LİHKAB sistemiyle 400 liraya
yapılması noktasına gelmiştir. Bu, vatandaşa yüzde 100 yeni bir yük getirmek
demektir. Ayrıca, bu uygulama, kadastro müdürlüğü çalışanlarının ayda 400 ila
500 lira civarında ücretlerinin düşmesine sebebiyet vermektedir. Bir an önce,
bu LİHKAB uygulamasının durdurulması, vatandaşın ve kadastro çalışanlarının
mağduriyetlerinin giderilmesi icap etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün tapu sicil müdürlüklerini
üvey evlat gibi görmekten vazgeçip bu kurumun eleman eksikliğini kapanan
kurumlardan gelen elemanlar ile kapatmaya çalışmak yerine, bir yıllık kurslar
açıp burada her türlü bilgi donanımı ile yetiştirerek tapu sicil müdürlüklerine
göndermesinde büyük yarar vardır. Bu, tapu sicil müdürlüklerinin kalitesini artıracaktır.
Tapu sicil müdürlüğü çalışanları, dünyada benzeri olmayan sorumluluk sistemiyle
çalıştırılmaktadır. Çalışanların yapacağı hata sonucu doğacak mali sorumluluk,
ölse dahi Medeni Kanun’un 1007’nci maddesiyle varislerine intikal edecek
şekilde düzenlenmiştir. Bu da çalışanları stres altına almaktadır. Medeni
Kanun’un 1007’nci maddesinin on yıl ile sınırlandırılması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Büyükataman.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Devamla) – Konuyla alakalı ifade edeceğimiz daha çok şey olmasına rağmen,
vaktin sınırlı olması itibarıyla burada konuşmama son veriyor ve yüce
heyetinizi tekrar en içten duygularımla selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal, Konya Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bal,
buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay ve Anayasa
Mahkemesi bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle
bağımsız ve tarafsız yargı özlemiyle Yargıtayın Sayın
başkanlarını, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanını, değerli üyelerini ve
çalışanlarını saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtay bütçesi 2009 yılı Orta Vadeli Program’a göre 2011
yılında 86 milyon lira olarak öngörülmüştü. Oysa -huzurunuza getirilen bütçede-
Yargıtay bütçesi 76 milyon lira olarak Meclisin huzuruna getirilmiştir, 10
milyon liralık tenkisatın sebebi nedir? Acaba, Adalet ve Kalkınma Partisinin
bütçe hazırlarken bir yıl sonra ne olacağını görememe gibi bir feraset
noksanlığı mı vardır? Yoksa Yargıtayın hizmetleriyle
ilgili olmak üzere AKP’nin beklentisi mi farklıdır?
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtayın hizmetleriyle ilgili,
sizlere rakamlar vermek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin çok gelişmiş
ortaya sunduğu, iddia olarak ortaya sunduğu, teknolojiyi yargıya taşıdığı iddia
edilen verilerine göre, ancak 2008 yılının rakamlarına ulaşabilmekteyiz yani
21’inci yüzyılda, Adalet Bakanlığı, yargıda ne olup bittiğini öğrenebilmek için
iki yıl geriden takip etmektedir. İşte, biz de bu 2008 yılı verilerine
baktığımız zaman, 2005 yılında cumhuriyet savcılıklarına gelen evrakın burada
işlem görme ve işlemi tamamlama süresi ortalama 306 gün idi, 2008 yılında bu
rakam 346’ya çıkmıştır yani savcılığa işi düşen bir kişi, bir yıldan uzunca bir
süre, işleminin tekemmül etmesini beklemektedir. 2005 yılında bir ceza davası
ortalama 234 günde bitmekte idi, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında bu
rakam, 2008 yılı itibarıyla 258 güne çıkmıştır. 2005 yılında bir dosyanın
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında 159 günde işlemi tamamlanmakta iken AKP’nin
devri iktidarında bu rakam 479 güne çıkmıştır yani yaklaşık 3 kat artmıştır.
2005 yılında, bir ceza davası, Yargıtay ilgili ceza dairesinde 159 günde
tamamlanabilmekte, görüşülebilmekte iken bu, 2008 yılı itibarıyla 359 güne
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, elimizde bir rekorlar kitabı verisi bulunmamaktadır ancak ben,
uzun yıllar yargıya hizmet etmiş bir kişi olarak size ifade etmek isterim ki bu
bir dünya rekoru olsa gerektir. Bu dünya rekorunun getirdiği bir başka sorun da
yüce heyetin karşısındadır; o da uzun yıllar yargılamanın bu suretle devam
edişi, zaman aşımı süreci nedeniyle, davaların zaman aşımı nedeniyle ortadan
kalkmasına, suç faillerinin cezasız kalmasına neden olmaktadır. On binlerce,
yüz binlerce dava, bu şekilde ortada kalmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında, Yargıtayda, 320 bin dava
dosyası vardı, Hukuk Genel Kurulunda. Bu rakam 2008 yılı itibarıyla yüzde 140
oranında artmıştır. 2002 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 317 bin
dosya gelmekteydi, bu rakam yüzde 200’e yakın bir oranda artışla 664.720’ye
ulaşmıştır. Dolayısıyla, Yargıtayın yükü artmıştır,
bu yükün altından kalkılacak hâl kalmamıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi de mevcut Anayasa değişikliğiyle birlikte çok fonksiyonlar
yüklenmiş bir mahkeme hâline dönüştürülmüştür. Bu itibarla da Anayasa Mahkemesi
bireysel başvurudan daireler şeklinde çalışmaya kadar bir yapılanmaya gitmiştir
ancak Anayasa Mahkemesinin bütçesi yüzde 1 oranında artırılmaktadır. Demek ki
AKP, Anayasa Mahkemesine böyle bir misyon biçmemiş,
sadece Anayasa Mahkemesinin yapısında bir değişiklik yapmak suretiyle yandaş
bir yargı kurumu hâline getirme amacıyla hareket etmiş ve Anayasa’yı da bu
sebeple değiştirmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin güncel sorunları yerinde durmaktadır. Gerekçeli kararların
yazılamaması, zamanında yazılmaması nedeniyle hukukun işlememesi, Anayasa’da
yeri bulunmamasına rağmen, Anayasa Mahkemesinin çalışmasına ilişkin kendi iç
kurallarına göre bir hüküm bulunmamasına rağmen, yürürlüğün durdurulması
kararlarının verilmesine devam edilmektedir. Bireysel başvuruyla ilgili yeni
bir çözüm ve yeni bir yapılanma öngörülmemiştir ve dolayısıyla, altyapısı
bulunmayan, bir oldubittiyle mahkemenin üzerine bırakılan bu sorun önümüzdeki
yıllarda Türkiye’nin çok başlı hukuk olarak ciddi bir şekilde başını ağrıtacak
bir konu hâline gelmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesiyle ilgili sorun Anayasa
Mahkemesi üyelerinin istenilen şekilde oluşturulmasıyla sona ermiş gibi görünmektedir,
aynen YÖK’te olduğu gibi. AKP YÖK’ten şikâyet eden bir partiydi, YÖK’ü ele
geçirdikten sonra YÖK’ten şikâyeti ortadan kalkmıştır. Anayasa Mahkemesini de
ele geçirdikten sonra oradaki sorun da ortadan kalkmış gibi görünüyor. Oysa, biraz önce anlattığım, Anayasa Mahkemesinin güncel
sorunları, bir hukuk devletinde, özellikle 21’inci yüzyılın demokratik
değerlerini ve demokratik gereklerini ortaya koyan hukuk devleti ilkesine göre,
karşılaşılmaması gereken bir sorundur. Ama bir Anayasa Mahkemesi Başkanı
düşününüz ki AKP’nin ortaya koymuş olduğu PKK terör açılımına destek olmak
amacıyla Anayasa değişikliğinde bir başat rolü üstlenmektedir, bir başaktör
rolü üstlenmektedir ve Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilebileceğini dahi
ileri sürebilecek kadar pervasızca hareket edebilmektedir. Arkasından gelen
tepkilere göre de “Ben, olumlu bir şekilde, iyileştirme amacıyla söyledim.”
gibi bir tevile gitmiştir. Oysa, zırva tevil götürmez.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi Başkanının yol vermek istediği Anayasa’nın ilk
üç maddesi şudur: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” Bunu nasıl daha olumlu
hâle getirerek değiştireceksiniz Sayın Başkan? Devam ediyor: “Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Bunu daha
nasıl olumlu hâle getirerek değiştireceksiniz Sayın Başkan? Devam ediyor,
değiştirilemeyecek 3’üncü maddesi: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen,
beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti
Ankara’dır.” Bunu daha nasıl olumlu hâle getireceksiniz Sayın Başkan?
Sayın Başkanın
niyeti farklıdır. Sayın Başkan, AKP’nin yandaş yargı kurumu hâline getirildiği
Anayasa Mahkemesine, AKP’nin bin yıllık kardeşlik hukukunu bölecek, tahrip
edecek, PKK’yla mücadeleyi bırakıp müzakereye başlayan, mütarekeye başlayan
politikalarına yol açmak, onlara ön açmak amacıyla böyle bir misyonu
üstlenmiştir. Böyle bir Anayasa Mahkemesi Başkanının Türkiye’ye verebileceği,
Türk demokrasisine verebileceği ve Türk Anayasa hukukuna verebileceği herhangi
bir şey kalmamıştır.
Şimdi burada
Sayın Adalet Bakanı yok ama Sayın Adalet Bakanının geçmişte verdiği, Mecliste
yapmış olduğu bir konuşmasını sizlere hatırlatarak sözlerimi tamamlamaya
çalışacağım.
Sayın Adalet
Bakanı -doğru bir şekilde- İbni Haldun’dan alıntı
yaparak diyor ki: “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.”
Sizin sekiz yıllık iktidarınız boyunca önce yargıyı siyasallaştırmak, arkadan
siyasal yargı kurumu yaratmak ve bu çerçeve içerisinde de yargıyı “AKP
yandaşları ile yandaşı olmayanlar” şeklinde ikiye böldükten sonra. Türkiye’de
hâkimin, hakim, fehim, mekin,
müstakim ve metin gibi sıfatlarını AKP yandaşlığı ile özdeşleştirdikten sonra
yargıya yapabileceğimiz hiçbir işlem yoktur diyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, şunu bir daha gözden geçirir misiniz? Hoş olmuyor.
FARUK BAL
(Devamla) – Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın
Ali Uzunırmak.
Buyurun Efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî
yönetim bütçesinin Danıştay bölümünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kurucu iktidarlar, iradesini ve felsefesini kurumların misyon ve vizyonu, kabulleri ve tarifleriyle kurumlara
yükler ve rejime şeklini verir. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal
hukuk devletidir. Devlet kurumdur, devlet kuramdır, devlet kuraldır. Devlet
kurumdur, devlet kuramdır; kuramlar tariflerdir, kabullerdir. Kurallar
hukuktur. Kurumlar, vizyona ve misyona sahiptirler; vizyon
ve misyonlarını, görev yetki ve sorumluluklarını Anayasa ve yasalardan alır.
Demokrasi, halk
iradesi, hukuk ilişkilerini, birbirine mecburiyetini bir düzlemde ele almazsak
doğru yorumlara ve doğru sonuçlara varamayız. Halk iradesi, sadece tercih etmiş
bir çoğunluk yönetimi değildir. Halk iradesi, bütün seçilmişleriyle,
tercihleriyle bir topyekûnun ifadesidir. Eğer halk iradesini sadece
seçilmişlerin, kanun yapan, yasa yapan ve kanunu, yasayı yaparken hukukun
üstünlüğünden, evrensel hukuktan, insan haklarından yoksun bir şekilde sadece
yasa yapan bir çoğunluk olarak ele alırsanız o zaman siz demokrasiyi ve hukukun
üstünlüğünü hiçe saymış olursunuz. O rejimin adı demokrasi olmaz, çoğunluğun
zulmü hâline gelir.
Seçim olması
demek, mutlaka demokrasinin yerine geldiği şartı demek değildir. Totaliter
rejimlerde de seçimler
vardır ama orada hukukun üstünlüğünden öteye politbüro
vardır. Teokratik rejimlerde de seçimler vardır. Orada hukukun üstünlüğünden
öteye mollalar vardır ve hukuku ilgilendiren sorunlar olduğunda da “Ulemaya
danışalım. “denilir.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye'miz çok önemli bir sosyal vetireyi yaşamaktadır.
Bu sosyal vetirenin temelinde yatan gerçek nedir? Kurucu iktidarın, kurucu
iradenin, felsefenin düşmanlığını ve karşıtlığının savaşını veren iktidarda bir
muhalefet vardır. Kurucu iradeye ve kurucu felsefeye olan karşıtlığını kurumlar
üzerinden, rejime karşı olan mücadelesini kurumlar üzerinden veren bir muhalif
iktidar vardır kurucu iradeye muhalif ve buradaki kurumların en başında da
hukukun üstünlüğü, hukuk teminatı, demokrasi ilişkilerinde en önemli kurum
olarak başta gelen kurumlardan biri olan Danıştay vardır. Çünkü Danıştay neden
önemlidir değerli milletvekilleri? Her şeyden önce
demokrasilerde hukukun üstünlüğünde yürütmenin iş ve işlemlerini denetleyen,
hukuka uygunluğunu denetleyen idarenin, yürütmenin denetimi olan hukuk
uygunluğu Danıştayın elindedir ve işte eğer
seçilmişlerin, çoğunluğun hukuku tanımadan her türlü işlem yapabilmesinin
denetlendiği tek yer Danıştay olduğu için bugün çoğunluk olan AKP’nin Sayın
Genel Başkanı Başbakan Danıştaydan şikâyet etmekte ve
hukuku denetleyen, hukuk denetimi yapan bir kurumu ayağına pranga olarak
görmektedir. Bu, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından yüz kızartıcı
bir siyaset anlayışıdır.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki rejimin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün
teminatı olan denetimler kurumlar tarafından vizyon, misyon, görev, yetki ve sorumluluk
çerçevesinde yönetilmektedir. Çağdaş normlar içerisinde birtakım kurumların
reorganizasyonu gerekebilir. Burada kurumları savunurken hiçbir zaman statükoyu savunmuyoruz ama statükoyu savunmamak, statükoyu
değiştirmek adına kurumlara olan karşıtlığını, kurumlara olan düşmanlığını ve
dolayısıyla kurumların vizyonuna, misyonuna olan düşmanlığını birçok
kurumumuzun içindeki yetersiz kişiler, yanlış tercih edilmiş kişiler veya
kasıtlı kişiler veya hatalı kişiler vasıtasıyla kurumları rencide ederek,
kurumları sahipsiz durumuna getirip o kurumlar üzerinden rejime ve o kurumlar
üzerinden demokrasiye savaş açmak bir iktidarın en son tercih etmesi gereken
yol olmalıdır. Bu kurumların reorganizasyonu gerekiyorsa, hele hele ki anayasal kurumların reorganizasyonu gerekiyorsa o
parlamentonun en büyük mutabakatıyla ve en büyük müşterekliğiyle yapılmalıdır.
Yoksa tek parti çoğunluğuna dayalı yapılan bu değişiklikler ülkemizi hayra
götürmeyecektir.
İşte buradan
bunun için söylüyorum. On dakikalık bir sürede bütçenin, sadece Danıştay
bütçemizin ekonomik büyüklükleri, faydaları, zararları üzerinde durmayacağım,
onlardan daha önemlisi olan işte bu siyasi argümanlar
üzerinde duruyorum. Çünkü bilmeden bu savaşa alet olan, belki çoğunluğun
içerisindeki iyi niyetli arkadaşlarımı uyarmak istiyorum. Bu işi bilerek yapan
ve bilerek alet olanlara da bir manifesto veriyorum buradan. Dolayısıyla ülkede
ulemaya sorularak hukukun üstünlüğünden bahsedilemez.
23 Nisanda
Başbakanlık koltuğuna oturtulan bir çocuğa, on iki-on üç yaşındaki körpecik bir
beyne “İki saat buradasın, astığın astık, kestiğin kestik.” diyerek, hukukun
üstünlüğünden bahsetmeden böyle yüklemelerle o gencecik çocuğun kafasına paslı
çivi çakarak hukukun üstünlüğü temin edilemez. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
sarhoşluk sadece alkolle olmaz ve büyük bir kabuldür ki sarhoşluk insanlardaki
şuuraltını ortaya çıkartır. Dolayısıyla iktidar sarhoşluğu da bazılarının
şuuraltını ortaya çıkartmıştır. Onlarda hukukun üstünlüğü, üstünlerin hukuku
tartışması içerisinde sadece bir göz boyama vardır, sadece günübirlik
konuşmalar vardır ve bugünkü iktidar yolunu şaşırmıştır. Bu yol
şaşırmışlığından dolayıdır ki devletin kurumlarına açtıkları savaşın
neticesinde başka birtakım güçlerin devletin kurumlarına açtıkları savaşı
görmemekteler ve onlar kendi savaşını sürdürürken başkalarının savaşı da
onların karşılıklı birbirlerinin ekmeklerine yağ sürmekte.
Kurumlar sahipsiz
kalmıştır. Devleti korumakla, kollamakla, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü
korumakla, kollamakla Anayasa’dan ve yasalardan görev, yetki ve sorumluluk
almış bütün kurumlarımız hercümerç olmuş durumdadır ve bu hercümerçte Türkiye
Cumhuriyeti devleti âdeta Etniki Eteryalardan,
Kürt Teali Cemiyetlerinden, Rum Pontus Cemiyetlerine varıncaya kadar
Türkiye'nin yaşadığı bir sosyal vetireyi yeniden yaşamaktadır. Dolayısıyla
buradaki iyi niyetli arkadaşlarımızı, hukukun üstünlüğüne inanan kardeşlerimizi
bilhassa bu konularda uyarmak istiyorum. Demokrasilerdeki hukuk denetiminden
kaçmak isteyenlere, kaçacakları bir yerlerinin olmayacağı uyarısını yapmak
istiyorum.
Bu bütçeleri
vesilesiyle geçmişte kamu görevi yaparken şehit olmuş Danıştay yöneticilerimize
de Allah’tan rahmet diliyorum, kuruma da başsağlığı diliyorum. Hukuk denetimi
mücadelesini, yanlış imajlarla, algılamalarla haksızlıklar yapılıyor olsa da
sürdürmelerini ve sonuna kadar sürdürmelerini, demokrasiyi ve hukukun
üstünlüğünü yaşatmalarını temenni ediyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap
Seçer.
Sayın Seçer,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. En önemli
bakanlıklarımızdan bir tanesi olan Tarım Bakanlığının bütçesini müzakere
ediyoruz. Son yıllarda tarım sektörü hem dünyada hem ülkemizde önemli bir hâl
aldı. Tabii, dünyada hızla
nüfus artıyor, ülkemizde hızla nüfus artıyor. Buna bağlı olarak
gıda talepleri artıyor. Ekonomik gelişmeler var. Toplumların refah düzeyi
yükseliyor. Buna bağlı olarak refah düzeyinin yükselmesinden, gelir düzeyinin
yükselmesinden kaynaklanan bir talep değişikliği de var. Küresel ısınma ve
bunun getirdiği iklim değişiklikleri var. Enerji ihtiyacı nüfus arttıkça
dünyada her geçen dönem artıyor. Buna bağlı olarak biliyorsunuz son yıllarda
tarımsal ürünlerden yakıtlar elde ediliyor, biyoyakıtlar
elde ediliyor. Hülasa bütün bu gelişmeler bu sektörü bir kat daha önemli hâle
getirdi.
Ama siz de takdir
edersiniz ki AKP iktidar oldu 2002 yılında, tarıma bakış açısı şuydu: Tarım
tartıda ağır pahada hafif. Sanayileşelim, hizmet sektörünü geliştirelim, inşaat
sektörünü geliştirelim. Bırakalım, başka ülkeler üretsin, biz dolarları
bastırırız, bu tarım ürünlerini ithal ederiz. Ama 2007 yılı gıda krizi dünyada
birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de aklını başına getirdi, AKP Hükûmetinin de aklını başına getirdi. Tarımın ne kadar
önemli olduğu ortaya çıktı. O günden bugüne tabii politikalarda ciddi
değişiklikler var. Uygun gördüğümüz, takdir ettiğimiz politikalar da var
açıkçası ancak gerçekten, Türkiye’de tarım sektörünü ciddi sıkıntılara sokan
kararlar da var. İyiye iyi diyeceğiz, kötüye de kötü diyeceğiz; iyiyi takdir
edeceğiz kötüyü de eleştireceğiz.
Şimdi, Sayın
Bakanın Plan Bütçede tarım bütçesi görüşülürken bir sunumu var, oradan bazı
alıntılar yaptım. Öncelikle şunu söyleyeyim: 2011 yılında öngörülen tarımsal
destek miktarı merkezî bütçeden 6 milyar lira. Bu rakam oldukça, bugünkü
gayrisafi millî hasılayı, dünyanın 17’nci büyük
ekonomisi Türkiye’yi göz önüne aldığınız zaman gerçekten yadırganacak bir
rakam. Daha 2006 yılında yine AKP hükûmetleri
döneminde bir Tarım Kanunu çıktı, hep beraber bu yüce Meclis çıkardı, sizlerin
de AKP Grubunun oylarıyla da çıkmıştı bu yasa. Ne diyordu: “Merkezî bütçeden
tarımsal desteklere ayrılacak pay yüzde 1’den aşağı olamaz.” Ama bakıyorsunuz,
2011 merkezî bütçesi yapılırken 2011’de Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının -öngörülen rakam olarak söylüyorum- 1 trilyon 250 milyar lira olacağı
söyleniyor. Ee, biz yüzde 1’den aşağı tarımsal destek
vermeyeceksek, bugün bu rakamın 12,5 milyar lira gibi bir rakam olması lazım,
ama 6 milyar lira öngörülen tarımsal destek rakamı var.
Diğer ülkelerle,
özellikle tarımı gelişmiş, Avrupa Birliğine bağlı yirmi yedi ülke, Amerika
Birleşik Devletleri, Arjantin, Brezilya’yla bizim üreticilerimizi bir mukayese
edelim, aynı şartlarda mı üretim yapıyor, aynı rakamlarla mı mazotu satın
alıyor, gübreyi satın alıyor, ilacı satın alıyor, tarım elektriğini satın
alıyor? Hayır, burada bir haksız rekabet söz konusu.
Onun için, her
zaman, Sayın Bakanın bir sözü vardır “Tarım iktisadi sektördür.” Ben buna
katılmıyorum, Türkiye için bu geçerli değildir. Her 3 kişiden birinin tarımdan
geçindiği bir ülkede, siz bunu iktisadi sektör olarak algılayamazsınız. Bu
yanlış bir anlayıştır, bunun sosyal boyutu vardır. Bu ülkede insanları aç mı
bırakacaksınız?
İşte, gördünüz,
1,5 milyon insan 2002’den bu yana tarım sektöründen koptu, 2008 küresel
kriziyle beraber tarım yine işsizliği absorbe etti,
böyle bir özelliği var. Bunu niye yok sayıyoruz? 300 bin kişi tekrar tarım
sektörüne döndü, burada bu gerçeği de koymamız gerekiyor. Bu krizde bütün
sektörler etkilendi, ama tarım sektörü kendini korudu, en azından korudu, bir
miktar da tarım Türkiye'de büyüdü ekonomik anlamda, bunları da doğru olarak
ortaya koyalım. İşte, tarım sektörü böyle bir sektör. Onun için, tarım
sektörünü üvey evlat olarak göremezsiniz, bunun bir sosyal boyutu vardır.
Şimdi, Sayın
Bakan diyor ki: “Tohumculuk gelişti.” Ee, Türkiye
yine 200 milyon dolar, yaklaşık olarak, ithalata para ödüyor. ARGE
desteklemeleri yetersiz. Biliyorsunuz, en fazla ithal ettiğimiz tohumlar hibrit tohumlar, bunlar da tabii ciddi çalışmalar, bilimsel
çalışmalar, teknik çalışmalar gerektiren tohumlar. Onun için, ARGE
çalışmalarına destek verilmeli, yetersiz olduğunu buradan belirtmek istiyorum.
Bir önemli argüman daha var, bunu Sayın Başbakan bütçe konuşmasında,
sunum konuşmasında söyledi. Sayın Bakan, Allah aşkına artık bunları söylemeyin:
“Efendim, AKP işbaşına geldiğinde Ziraat Bankası kredi faizleri, tarım kredi
kuruluşlarının kredi faizleri yüzde 69, yüzde 59 civarındaydı. Şimdi ne oldu?
Efendim, biz, bunu yüzde 10’a 12’ye çektik.” Yapmayın, yani bu kadar da yalan
olmaz yani 2002 yılında… Mevduat faizleri, ticari kredi faizleri bugün, o
günlerle mukayese ettiğiniz zaman aynı mı? O gün ticari kredi faizleri yüzde
70-80’lerdeydi, bugün yüzde 7-8’lere düştü. Siz tarım sektörüne Ziraat Bankası
kanalıyla ya da tarım ve kredi kooperatifleri kanalıyla yüzde 10-12 ya da 8
oranında faiz uyguluyoruz diye övünüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Sıfır,
sıfır.” sesleri)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sıfır da var ama onu da söyle.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Tabii, bu et kriz ortaya çıkınca, biliyorsunuz, Sayın Bakan, önce
ortaya çıktı “Türkiye’de hayvan sayısı yeterli, kriz yok, ithalat yapmamıza
gerek yok” dedi. Canlı hayvandan başladı, şimdi et ithalatına kadar gittik. Siz
ilklerin Hükûmetisiniz. Gerçekten, sizleri takdir
ediyorum, bu konuda hakkınızı veriyorum! Çünkü ilk defa, Kurban Bayramı’nda
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti kurbanlık hayvan ithal
etti. Sizi alkışlıyorum. Gerçekten bravo, bravo!
Bir argüman daha var. Sayın Bakan diyor ki: “Süne mücadelesinde
çok mesafe kaydettik -Buğday üretiminde önemlidir- emgili
dane oranı, hasarlı dane oranı yüzde 3,8’di; yüzde 0,8’e düşürdük.” Şimdi,
Toprak Mahsulleri Ofisinin deposunda buğdaylar var, gidelim bir bakalım orada,
bir ortalama alalım, eğer emgili dane oranı, ortalama
dane miktarı yüzde 0,8 çıkarsa ben sizlerden özür dileyeceğim. Böyle bir şey
yok. Sayın Bakanı yanıltıyorlar, böyle bir şey yok.
“Efendim, havadan
mücadeleyi durdurduk.” Gayet doğru, teknik olarak doğru. Yerden
mücadeleyi çiftçi kendi imkânlarıyla yapıyor. Tarım teşkilatlarınızı çalıştırın
canım biraz, oturmasınlar masa başında, mühendislerimiz, teknisyenlerimiz
çıksınlar çiftçiye destek olsunlar, onlara teknik konuda yardımcı olsunlar.
Masa başında oturmakla ziraat yapılmıyor, tarım yapılmıyor değerli
arkadaşlarım.
Arazi
toplulaştırması… Ne oldu? Kırk bir yılda 450 bin hektar, sekiz yılda 665 bin
hektar. Gayet güzel, doğru, artmış ama şunu da söylemiyorsunuz: Kırk bir yıl,
sekiz yıl öne gidelim, 2002’den kırk bir yıl geriye sayalım, 1960’lı, 1970’li,
1980’li yıllarda tarımın Türkiye’deki sosyoekonomik yapısıyla şimdi bir mi? Bir
dönem Türkiye, tarımsal mekanizasyona girmiyordu. Bu, devlet politikasıydı.
Niçin? Bunun sosyal boyutu var diye.
Ben Akdeniz
Bölgesi milletvekiliyim. Biliyorsunuz, pamuk ürününün önemli miktarda üretim
bölgesi. Çok şükür sayenizde şimdi o da kalmadı ama o dönemlerde pamuk hasat
makinesi ithal edilmesi yasaktı. Bu bir devlet politikasıydı. Niçin? Binlerce
insan güneydoğudan bölgemize pamuk toplamaya geliyordu. Onlara orada istihdam
sağlıyorduk, iş sağlıyorduk, aş sağlıyorduk. Dolayısıyla bu tip
değerlendirmeleri yaparken, sizden önceki cumhuriyet hükûmetlerinin
lütfen hakkını verin, hakkını inkâr etmeyin.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de kiraz üretimi arttı, çeltik üretimi arttı, narenciye,
mısır; güzel ama azalan ürünler de var.
Bakın, sekiz on
yıllık süreç içerisinde 1 milyon hektar buğday üretiminde alan olarak azalma
var. Yıllara göre 1 milyon, 2 milyon ton azalma, artma ama en azından yerinde
saymış, bir artış söz konusu yok.
Yine Türkiye
buğday ithal ediyor. Belki üretimle tüketim açısından birbirini karşılıyor ama
kaliteli buğday üretemiyoruz. Az önce süneden bahsettim. İşte,
buğdayın kalitesini etkileyen en büyük, buğday üretimindeki etkili faktörlerden
bir tanesi. Siz gerçekten sizin söylediğiniz gibi iyi mücadele
ediyorsanız, bugün Türkiye, yaklaşık olarak 1 milyon ton, dâhilde işleme rejimi
kapsamında ithal edilenlerden bahsetmiyorum, paçal için, yani kaliteli un
üretimi için buğday ithal etmezdi.
Türkiye,
bakliyatta ihracatçıydı, bugün ithalatçı oldu. Bakınız, 2002-2003 yılında 1
milyon 465 bin ton bakliyat üretmişiz, bugün 803 bin tona düşmüş. 2002-2003’de
ihracatımız 420 bin ton, bugün 222 bin ton; 200 bin ton kayıp var ihracatta.
İthalatçı olmuşuz. 26 bin ton 2002-2003 yılında ithalatımız var, bugün 278 bin
tona çıkmış.
Yağlı tohumlarda
2,5-3 milyar dolar harcıyoruz. İşte, soya ithal ediyoruz, ayçiçeği ithal
ediyoruz, aspir ithal ediyoruz, kanola
ithal ediyoruz. Havza bazlı üretim destekleme modeline
geçtiniz. Doğru, söyleyecek hiçbir şey yok ama verdiğiniz fiyat farkı desteklemelerinde
sorun var, yetersiz. 2,5-3 milyar dolardan bahsediyoruz. Bırakın, bunu yabancı
çiftçiye vermeyelim, bunu üretime katalım. Cebimizden bu parayı veriyorsak,
destek olarak, tarımsal destek olarak verelim, kendi üreticimizin cebine gitsin
değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, zamanım daraldı. Türkiye’de -biliyorsunuz- TMO, önemli görev
yapan kurumlarımızdan bir tanesi. Tarım sektöründe, özellikle hububat
sektöründe çok önemlidir, piyasalarda regüle görevi
yapar. Yani, hasat dönemi girer piyasaya, müdahale fiyatlarıyla, üretici mağdur
olmasın diye, piyasadan mal alır, tüccarın eline tamamen teslim etmez çiftçiyi.
Üretim bittikten sonra fiyatların yükselmesini önlemek için de fiyatları
dengede tutmak için de sanayiye, o üretim döneminde aldığı, hasat döneminde
aldığı malları satar.
Şimdi, bakın, çok
içler acısı durum var. TMO, 2010 yılı içerisinde buğday ihracatı yaptı, çok
enteresan. 2010 yılı içerisinde buğday ihracatımız makarnalıkta 347, ekmeklikte
825 ve arpa ihraç ettik 500 bin ton. Kaç paradan ihraç ettik biliyor musunuz?
182 dolar, makarnalık buğday. Şu anda kaç para? 600 dolar. Beş ay, altı ay,
yedi ay önce biz bunu ihraç ettik, 600 dolar... Ekmeklik buğday ihraç ettik 167
dolara, bugün 400-500 dolar. Arpa ihraç ettik 150 dolara, bugün 350 dolar.
Yazık bu insanlara! Bu vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın ödediği vergilerle
bu zararlar karşılanıyor. Böyle öngörüsüzlük olur mu? Böyle TMO olur mu? Böyle sektörel körlük olur mu? Böyle vizyon
eksikliği olur mu? Değerli arkadaşlar, yapmayın! Şimdi, değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Bir dakika verebilir misiniz?
BAŞKAN – Bitti
efendim.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Çok önemli… (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yok…
Sayın Seçer, bağışlayın beni, kusura bakmayın.
Çok teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı dokuzuncu tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin’e aittir.
Sayın Ergin,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizin nüfusunun üçte 1’ini, çalışan nüfusun dörtte
1’ini oluşturan, gayrisafi ulusal gelirimize yüzde 9-10 katkı sağlayan ve
hepsinden önemlisi, 72 milyonluk nüfusumuzu besleyen bir kesimin bütçesini
görüşüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türk köylüsü, AKP İktidarı döneminde büyük ölçüde
fakirleşmiştir çünkü AKP köylüye ne söz verdiyse tersini yapmıştır. “Mazot gibi
kalemlerdeki ağır vergileri azaltarak çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez
yükü hafifleteceğiz.” dediniz, aksini yaptınız. İktidara geldiğiniz gün 1 lira
24 kuruş olan mazot, bugün 3 lira 13 kuruş; artış yüzde 152. “Gübreyi
ucuzlatacağız.” dediniz. İktidara geldiğiniz 2002 Aralık
ayındaki gübre fiyatları ile bugünkü gübre fiyatlarına bakınız: Şeker gübre 19
kuruştan 52 kuruşa, amonyum nitrat 21 kuruştan 67 kuruşa, üst gübre 26 kuruştan
85 kuruşa, DAB 38 kuruştan 115 kuruşa, taban gübre 27 kuruştan 74 kuruşa
çıkmış; taban gübre yüzde 270, şeker gübre yüzde 274, DAB yüzde 300, amonyum
nitrat yüzde 320, üst gübre yüzde 327 pahalılaşmıştır. Bir ikisi dışında
hiçbir ürünün fiyatı yüzde 100’den fazla artmamıştır. Çiftçiye her yıl
gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’i kadar destek
vereceğim diye kanun çıkardınız, kanun çıktığında bugüne sözünüzü hiç
tutmadınız. Bu yılsa desteği, yüzde 0,5’in de altına düşürdünüz.
Tarım,
iktidarınız döneminde yılda ortalama yüzde 1’in biraz üzerinde büyüdü. 2009’da
yüzde 3,5 olan büyüme, 2010’da yüzde sıfır olacak, 2011’de ise yüzde 1,2
olacağı öngörülüyor. Bu büyüme hızları övünülecek değil, üzerinde ciddi olarak
düşünülecek bir duruma işaret etmektedir.
Çiftçi giderek
daha da borçlanıyor ama para kazanamadığı için borcunu ödeyemiyor. Çiftçinin
geçen yılın mayıs ayında kullandığı kredi 14,9 milyar lira iken bu yılın mayıs
ayında kullandığı kredi 17,8 milyar liraya yükseldi. Çiftçinin takipteki kredi
tutarında yani batık borçlarında geçen yılın mayısı ile bu yılın mayısı
arasında bir yılda yüzde 45 artış oldu. Çiftçi ürününden para kazanamadığı için
artık, ekim yapmıyor, toprağını boş bırakıyor. Sekiz yılda işlenen tarım toprağı
26 milyon 576 bin hektardan 24 milyon 300 bin hektara, buğday ekim alanları 9
milyon 300 bin hektardan 8 milyon 100 bin hektara indi. Halkımızın yüzde 17’si
yoksul, çiftçinin ise yüzde 38’i yani 5 çiftçiden 2’si yoksul. Bunun anlamı
şudur: Tarım artık insanımızı geçindirmiyor.
Sayın Başbakan
bütçe konuşmasında tarım ürünlerindeki artıştan söz ediyor, kirazın ne kadar
arttığını belirtiyor ama buğdaydan, pamuktan, tütünden, etten söz etmiyor. Bir
kısım derneklerin Sri Lanka, Nijerya, Moğolistan, Burkina
Faso, Kamboçya ve Mozambik’te kurban kesmek zorunda
kaldığından, kurban kesmek için 300 bin koyun ithal edildiğinden söz etmiyor.
Dünyaya tütün satan, pamuk satan Türkiye'yi ne hâllere getirdiğinden söz
etmiyor. Narenciyesi dallarda, eli böğründe kalan çiftçimden söz etmiyor.
Sizin
uyguladığınız politika küçük çiftçiyi yok etme politikalarıdır. 3 milyon
hububat üreticisini perişan ettiniz. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım
merkezlerini kapadınız, ürününü kapatılmayan alım merkezine götüren çiftçiye
bin bir sıkıntı yaratıp üreticiyi tüccarın kucağına ittiniz. Ziraat Odaları
Birliğine göre maliyeti 62 kuruş olan buğdaya hem de en kalitelisine 55 kuruş
fiyat verdiniz, primini artırmadınız. Kaldı ki fiyatı geç açıkladığınız için de
Çukurova çiftçisi buğdayını 47 kuruştan satmak zorunda kaldı.
Pamukta durum
daha vahim. 2002 yılında 2 milyon 542 bin ton
olan kütlü pamuk üretimi 2009’da 1 milyon 725 bin tona düştü. Lif pamuk üretimi
900 bin tonlardan 380 bin tona geriledi. Türkiye'nin pamuk ithalatına verdiği
para 2002’de 497 milyar dolar iken son üç yılın her birinde 1 milyar doları
aşan parayı pamuk ithalatına ödedik.
Ayçiçeğinde 80’li
yıllarda 1 milyon 250 bin tona yükselen üretim; yanlış fiyat, prim ve haksız
ithalat politikalarınızla iktidarınız döneminde bu miktara bir türlü ulaşamadı.
Fındığa gelince,
önce FİSKOBİRLİK’i bitirdiniz. FİSKOBİRLİK’i bitirdikten sonra Toprak
Mahsullerini fındık alımına sokup milyarlarca lira görev zararı yaptırdınız.
İki yıldır Toprak Mahsullerinin fındık alımına da son vererek üreticiyi tüccar
karşısında tamamen savunmasız bıraktınız. Karadenizliye zarar verdiğiniz gibi
hazinenin ihracat gelirini azaltarak devleti de zarara soktunuz. Fındıkta
çözümü, üretimi azaltmakta değil ihracatı artırmakta arayın.
Şeker pancarı
üreticisini de perişan ettiniz. İktidarınızdan önce 500 bin çiftçi ailesi şeker
pancarı yetiştiriyordu. Pancar üreten aile sayısı 300 bine düştü. Pancara, hak
ettiği fiyatı hiçbir yıl vermediniz. Şimdi şeker fabrikalarını özelleştirmek
istiyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şeker
fabrikalarının özelleştirilmesine kesinlikle karşıyız.
Tütünde 2002
yılında 405 bin olan tütün üreten çiftçi sayısı bu yıl 70 bine, 160 bin ton
olan tütün üretimi 50-55 bin tona düştü. Düşen üretimden dolayı geçen yıl tütün
ithalatına 388 milyon dolar ödedik.
Zeytin
üreticileri de dertli. 5 asit zeytinyağında fiyat 2,9 ila 3 lira. Son dört
yıldır fiyat bir türlü artmadı. Üreticinin beklentisi zeytinyağına yeterli
fiyat ve prim verilmesi yanında dane zeytine de prim verilmesidir. Üreticinin
bu haklı isteğinin mutlaka karşılanması gerekir.
Narenciyeye
gelince, bu yıl Hatay’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Muğla’da, tüm Ege’de
narenciye üreticileri büyük sıkıntı içinde. Hasat başladığında 83 kuruş olan
limon bugün 25-30 kuruş, mandalina 30-40 kuruş, portakal 40, greyfurt 15 kuruş
ama alıcı yok. İktidara geldiğinizde mandalina 40, portakal 45, limon 50
kuruştu. Sekiz yıl sonrasında bu fiyatlar artmadığı gibi, düşmüş oldu.
Köyceğiz’de bir
narenciye üreticisi tüccara yalvarıyor, “Benim gücüm yetmiyor, sen kes limonumu
da al git, helal olsun, senden hiç para istemiyorum.” diyor. Sıkıntının nedeni,
yanlış ihracat politikaları ve yetersiz ihracat primidir. Ton başına 75 dolar
olan ihracat priminin acilen 125-150 dolara yükseltilmesi gerekiyor. Bunu Sayın
Genel Başkanım da bir Meclis grup konuşmasında söyledi. İnşallah, bu arada bu
düzeltmeyi yapmışsınızdır diyorum ve umuyorum, Mersinli iktidar
Milletvekillimiz Sayın Ali Er kürsüye gelir de narenciye üreticisinin feryadını,
Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu gibi, burada da milletime söyler.
Maliyeti 106
kuruş olan çayda üreticinin eline primle birlikte 100 kuruş geçiyor. Çayda
yaşanan bir başka sıkıntı, ülkemize sürekli olarak kaçak çay girmesidir.
Ülkemize kaçak çay girişi mutlaka önlenmelidir.
Zirai mücadelede
de sınıfta kaldınız. Gerekli karantina önlemlerini zamanında almadığınız için
domates güvesi önce Ege Bölgesi’ne, sonra Akdeniz Bölgesi’ne yayıldı. Üretim 10
milyon tondan 5 milyon tona düştü. Türk halkı sayenizde ilk kez 10 liradan domates yedi.
Çiftçimizin
sulamadan kaynaklanan ciddi elektrik borçları var. Nihayet bu borçların
faizlerinde indirime gideceğinizi anlıyoruz ancak daha önce yaptığınız
düzenlemeler gibi, bu düzenlemenin de sonuç vermemesiyle karşılaşmak
istemiyorsanız ödeme süresini uzun tutun. Çiftçinin kullandığı elektriğin
fiyatını düşürün. Bugün, seracılar, elektriği en yüksek tarifeden
kullanıyorlar.
Yalnız sulamada
kullanılan elektriğin fiyatı değil, sulama ücretleri de çok yüksek. Sulama
ücreti borçlarına da kesin çözüm gerekiyor.
Çiftçiler
Türkiye'min her yerinde icralık durumunda.
Sayın Bakan,
sürekli olarak, hayvancılığa ne kadar büyük destekler verildiğinden söz ediyor.
Bu nasıl destek ki destek arttıkça durum kötüye gitti. Keşke bu destekleri
yapmasaydınız çünkü bu destekler ya bir kısım haramilere gitti ya da siz bu
destekleri doğru yönde ve doğru amaçla kullanmadınız.
Sayın Bakana göre
iktidarları döneminde büyükbaş hayvan sayısı ve hayvan başına verimde artış
olmuş. Gerçek böyleyse Sayın Bakan, neden bugünkü perişanlık? Üretim niye
düştü? Türkiye’de bugün, inkâr edilmesi mümkünsüz, et sıkıntısı yok mu? Kırmızı
et üretimi 2002’de 434 bin ton, bugün 412 bin ton, 2009 rakamı. Et üretimindeki
düşüşün nedeni AKP döneminde nüfusumuz yaklaşık 7 milyon artarken koyun
sayısının 7 milyon düşmesi, bunun yanında sığır sayısında yalnızca 40 bin
artışın oluşudur. Kaldı ki hayvan başına verimde de önemli bir artış
sağlanamamıştır. Sayın Bakanın söyledikleri gerçek olsa, bugün dağ taş, tüm
memleket hayvanla dolu olurdu.
Sayın Bakan, “Pirinçte
olduğu gibi et fiyatındaki artışı da ithalatla düşüreceğiz.” diyor. Sayın
Bakanın pirinç ve et ithalatının farklı sonuçlar vereceğini bilmemesi kendisi
için de, Bakanlık için de, memleket için de bir talihsizliktir. Sayın Bakanın
ette yaşanan sıkıntıya gösterdiği gerekçe evlere şenlik. Şöyle diyor Sayın
Bakan: “Efendim, AKP döneminde refah o derece arttı ki insanımız çok daha fazla
et yemeye başladı, onun için sıkıntı çekiyoruz.” Buna güler misiniz, ağlar
mısınız sevgili milletvekilleri. Sayın Bakanın bir başka gerekçesi de şu: “Son
yıllarda köyden kente göç arttı; bu insanlar koyun yetiştiriyordu, kapılarında
bir iki inek vardı, kente gidince bu üretim son buldu, üretici köylü de
tüketici olunca et sıkıntısı baş gösterdi.” Diyelim ki bu varsayım doğru, iyi
de o köylü acaba niçin köyünü terk edip kentin varoşlarına sığındı? Siz kaç
yıldır köyden kentte göçten övgüyle söz etmiyor muydunuz? Şimdi, çözüm olarak o
insanların köylerine geri dönüşünü mü düşünüyorsunuz? Çözüm, küçük üreticiyi
yok ederek yalnızca büyük üreticiyi desteklemek değildir, hele kasaplık hayvan
ve et ithalatı hiç değildir Sayın Bakan.
Hayvancılıkta
başarısız olunan bir başka konu da, hayvan hastalıklarıyla mücadeledeki
yetersizlik. Türkiye'nin değişik bölgelerinde
hayvan pazarları şap nedeniyle kapatılmış, Trakya Bölgesi hariç kırk iki ile
bağlı yetmiş yedi yerleşim birimi şap nedeniyle karantinaya alınmıştır.
Tüberküloz ve brusella çok yaygındır.
Gıda denetiminde
de büyük sorun var. Salmonella ve listerialı
olduğu belirlenen 12 ton hamburger köftesi ne oldu? İmha edildiği
kanıtlanamadığına göre hastalık amili taşıyan bu köftelerin halkımıza
yedirilmesine nasıl göz yumdunuz? Tarım Bakanının bu konuda bu kürsüden yanıt
vermesini istiyorum.
Balıkçılarımızın
da çözümlenmesi gereken çok ciddi sorunları var. Su Ürünleri Genel Müdürlüğü
yeniden kurulup Su Ürünleri Yasası günün koşullarına acilen uydurulmalıdır.
Balıkçı
barınağını kiralayan su ürünleri kooperatiflerinden kira alınırken Balıkçı
Barınakları Yönetmeliği’ne göre ayrıca her yılın brüt gelirinin yüzde 10’u
kadar katkı payı almak açık bir haksızlıktır. Balıkçı barınaklarını kiralayan
su ürünleri kooperatiflerinin bu yükümlülüğü kaldırılmalıdır.
Avcı balıkçıların
faizleri sorunludur. Su ürünleri yetiştiriciliği kredilerinin faizi yüzde 6,5
iken, su ürünleri avcılık kredilerinin faizi yüzde 9,75 ila yüzde 13
arasındadır. Avcı balıkçıların kredi faizleri de yetiştirici balıkçıların kredi
faizine indirilmelidir.
Balıkçıların
kullandığı ÖTV’siz mazot defterinin dağıtım yetkisi
ve onay hakkı su ürünleri kooperatiflerine verilip merkez birliği
güçlendirilmelidir.
Biraz sonra AKP
sözcüleri ve Sayın Bakan bu kürsüye gelerek çiftçinin durumunu ballandıra ballandıra anlatacak. Ancak, durumu gazete başlıkları şöyle
açıklıyor: “İpoteksiz tek bir tarla bile kalmadı.” “Harmanda öderim diyene
veresiye bitti.” “İcra müdürlükleri çiftçilerin icra borçlarıyla dolup taştı.”
“Aldığı traktörün borcunu ödeyemeyen baba ve 2 oğlu hapiste, anne ise firarda!”
Şu başlık çok gerçekçi: “Tarlamı ekemiyorum. Bu sayede borçsuz tek çiftçi benim
bu köyde.” Ve en anlamlı başlık şu: “Hepimiz züğürt ağa olduk!”
Değerli
milletvekilleri ve Sayın Başkanım, hepinizi tekrar saygıyla selamlarken, yüce Türk
ulusunu ve çiftçi kardeşlerimi de sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergin.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
İktidarının dokuzuncu bütçesini görüşürken Bayındırlık Bakanlığı bütçesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bayındırlık
Bakanlığı, cumhuriyet tarihimizde çok önemli işlere, çok önemli eserlere imza
atmış bir bakanlıktır. Nafia Bakanlığı geleneğinden
gelen -isim değiştirerek gelen- Bakanlık, bugün Bayındırlık İskân Bakanlığı
olarak işlevini yaparken maalesef cumhuriyet dönemindeki etkinliği,
üretkenliği, yaratıcılığı kalmamış ve AKP İktidarı sayesinde -Sayın Bakan
kusura bakmasın- içi boşaltılmış bir bakanlık hâline gelmiştir.
Bu Bakanlığı
etkin, verimli ve denetim mekanizmasının çalıştığı şekilde kılabilseydik,
ihtisaslaştırabilseydik, bugün belediyelerdeki imar yolsuzluklarını, ranta dayalı imar tadilatlarını ve ruhsata aykırı yapıları
büyük ölçüde önlemiş olurduk ama bunu bugüne dek yapamadık. En etkin kurumu son
günlerde, son senelerde Afet İşleriydi; Afet İşlerini de aldık, ne hikmetse,
onu da Sayın Başbakanın emrine verdik. İhtisaslaşmış, kalifiye elemanı olan ve
bu tür sorunlarda müdahale etme yeterliliği olan, eleman bolluğu olan bir
bakanlığı bundan da işlevsiz bıraktık. Saygı duyuyorum, birkaç tane genel
müdürlük kaldı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Teknik Uygulama Genel Müdürlüğü
falan.
Şimdi Sayın Bakan
diyor ki: “Ben bu Bakanlığı ihtisas Bakanlığı hâline getireceğim.”
Sayın Bakan, tren
kaçtı. Niye kaçtı? Ülkemizde sayısız kuruma planlama yetkisi verilirken siz
sessiz kaldınız. Şimdi, düşünün, sayısız kurum Türkiye’de plan yapıyor; çevre
düzen planını Çevre Bakanlığı yapıyor, Turizm Bakanlığı plan yapıyor, Özelleştirme
Kurumu plan yapıyor, TOKİ plan yapıyor, belediyeler irili ufaklı plan yapıyor.
Daha sayacağımız birçok örnekleri var ve bir plan karmaşasıdır Türkiye’de
gidiyor, yeşil alanlar talan ediliyor büyük kentlerde. Bunun nedeni… Siz sata sata özelleştirmeyle rant kaynağı
olan şeyleri bitirdiniz, şimdi kent rantlarına göz diktiniz. Kent rantlarını yaratmak için de belediyeleri etkin kılmanın
yolunu açıyorsunuz. İstanbul’da sayısız örnekleri var, Gaziantep’te en son
-sayısız örneği var- bir fıstık araştırma alanını, çok ucube bir şekilde,
yolsuzluk sırıta sırıta verdiniz. O gün, keşke, Sayın
Başbakan “Şunları şunları yaptık, yolsuzluk mu vardı?” dediği zamanda söz
alabilseydim de 80 trilyonluk vurgunu buradan söyleyebilseydim. İstanbul’da
imar rantları sokak başlarında konuşuluyor. Sayısız
etkin siyasetçilerin yakınlarının bu işe aracılık yaptığı söyleniyor. Bunlar,
bu ülkede yaşıyorsanız, bu ülke insanıysanız sizin kulaklarınıza gelmiyor mu
Sayın Bakan? Ayrıca, siz, görevinizi, imar denetim görevinizi yerine getirmeyen
bir bakanlıksınız.
Bakın, sizin, ne
zaman Anayasa Mahkemesi birtakım yasal maddeleri iptal ederse İmar Kanunu o
zaman aklınıza geliyor. 3194 sayılı İmar Kanunu çok önemlidir. Bugünün
koşullarına uymayan hükümleri vardır. Bunları değiştirmediğiniz müddetçe imar rantlarının, imar yolsuzluklarının önünü alamazsınız. Geçen
yıl 2009 bütçe konuşmanıza baktım. “4708 sayılı Yapı Denetim Yasası’nı tüm
Türkiye’ye yayacağım, çağdaş hâle getireceğim.” diyorsunuz. Geçen gün bir
yetkiliniz, harita mühendisleri odasının bir panelinde “Ocak başından itibaren
yapı denetimini tüm Türkiye’ye yaygınlaştıracağız…” Yapı Denetim Yasası yeniden
düzenlendi Meclise geldi de, komisyona geldi de benim mi haberim yok Sayın
Bakan? Bu kadar uçuk, bu kadar hayalî işlerle uğraşan bir bakanlık
konumundasınız. 4708 sayılı Yasa böyle, 3194 sayılı Yasa böyle.
Büyükşehirlerde, sizden habersiz, habersiz demeyelim, haberli olarak ama
tepeden inme birtakım yetkiler veriliyor büyük şehirlere, siz gene sessiz
kalıyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Ben KENTGES’i
kuracağım.” Kurdun KENTGES’i Sayın Bakan. Ne zaman
kuruyorsun sen KENTGES’i? İmar anarşisi başlamış.
Kentsel Gelişim Stratejisi adı. Çok güzel de açıklamışsınız: “Bakanlığımızca
kentleşmenin yapısal sorunlarının çözümüne; sağlıklı, dengeli ve yaşanabilir
kentsel gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke.” Günaydın Sayın Bakan, günaydın!
Büyük kentler talan edildi, büyük kentler yağmalandı, imar yolsuzlukları aldı
başını gidiyor, siz KENTGES’i kuruyorsunuz! Kaç yılda
kuruyorsunuz? Beş yıldır tartışılıyor bu KENTGES, beş yıldır.
Bakın, size
deminki konuşmama ilişkin bir şey daha söyleyeyim. 13-15 Şubat 2004 tarihinde
İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarı Taslağı çalışma toplantısı yapılmış. 2004…
Altı yıldır bu konuda attığınız bir adım yok. Neyle uğraşıyorsunuz? Şimdi İller
Bankasıyla uğraşıyorsunuz. Umarım, İller Bankasını da belediyelere katkı
sunamayacak boyutta işlevsiz hâle getirmezsiniz çünkü özelleştirme mantığınız o
bankanın da uluslararası kurumlara verilmesini ve belediyeleri uluslararası kurumlara
el açar vaziyete getirmeyi amaçlıyorsunuz.
O bakımdan, size
Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimiz, yapısal dönüşümlerinizi çabuk yapınız.
Kentler elden gittikten sonra dizimizi dövmenin hiçbir anlamı yoktur. Mesela
iki örnek daha vereyim. Galataport projesi yine
tartışılıyor. Niye sesiniz çıkmıyor Sayın Bakan? Haydarport
tartışılıyor. Niye sesinizi çıkmıyor Sayın Bakan? Afet İşleri devredildikten
sonra Giresun’da büyük bir sel felaketi oldu. Bir siyasetçi sözünün arkasında
durabilmelidir. Oraya gittiniz, dediniz ki: “Giresun’u felaket bölgesi ilan
ettim.” Geldiniz, Başbakandan tersini gördünüz, ertesi gün görüş değiştirdiniz.
Ya ilk söylediğiniz doğrudur ya son söylediğiniz doğrudur. İstanbul’da Ayamama’da da aynısını yaptınız ve bu çelişkiler içerisinde
Bayındırlık Bakanlığını maalesef yetkisi sınırlı bir şekilde idame ettirmeye
çalışıyorsunuz.
Yabancı
mühendislerin Türkiye’de çalışma izni çıkarken sesiniz çıkmadı Sayın Bakan.
Bayındırlık Bakanlığında mühendis olarak çalışmak büyük bir onurdu, onun
projelerine imza atmak büyük bir şerefti ama bugün Bayındırlık Bakanlığını öyle
hâle getirdiniz ki içi boşaltılmış, işlevsiz, sesi çıkmayan, imar
tadilatlarını, imar talanlarını her büyük kentte seyreden, imar yağmacılığına
göz yuman bir bakanlık durumundasınız. Böyle Bayındırlık Bakanlığı olmaz, böyle
Bayındırlık Bakanlığı da yapılmaz Sayın Bakan.
Tabii, bunları
söylerken Bayındırlık Bakanlığı olarak deprem kuşağında ülkemizin olduğunu
görmezlikten geliyorsunuz. Deprem risk haritaları nerede? Bitmiş olması
lazımdı. Deprem Şûrasını iptal eden bu Hükûmet değil
midir, AKP Hükûmeti değil midir? Deprem Şûrasını
ortadan kaldırıyorsunuz. Çok ciddi bir kurumu, çok ciddi çalışma yapan bir
kurumu ortadan kaldırıyorsunuz. Mühendis odalarına kulağınız tıkalı, çevrecilere
kulağınız tıkalı, onları umacı gibi görüyorsunuz. Onlar bu ülkenin insanları
değil mi? Onlar dirsek çürütmedi mi? Onların görüşleri yok mu? Ama komisyonlara
bile, onların görüşlerini katmak için zorla çağırıyoruz değerli arkadaşlarım.
Tabii bu Bakanlıkların
işlevi bu durumda da genel siyaset ne durumda? Son zamanlarda siyasi literatürümüze Sayın Başbakan tarafından üç beş tane kelime
ilave edildi. Bunlar yapılıyor da yolsuzluk mu var? Var tabii, var tabii.
Bölünmüş yollarda var, HES’lerde var. HES’lerin enerji lisanslarını yağma ettiren sizin Hükûmetiniz değil mi? Kayseri İl Başkanının 700 tane ruhsat
aldığı buradan söylendi. Tersini ispat edebildiniz mi? Bugün Çalık Grubu
enerjiyi talan ediyor. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattını ihalesiz alan kurum kim?
Kim, kim? 1,5 milyar dolarlık iş. Bunları biraz sorgulayın, aklınızdan geçirin,
bakalım neler oluyor.
Daha neler… “Men dakka dukka.” Vallahi bu laf tam,
cuk, size oturuyor, iktidarınıza oturuyor. Eden bulur. Eden bulacak tabii.
Çiftçiyi ez, emekçiyi ez, memuru ez. Esnaf AVM’lerin
baskısı altında, yasası bekliyor, siz burada uyduruk yasalarla uğraşıyorsunuz.
Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım. Toplumun büyük kesimini düşünmek
zorundasınız. “Men dakka dukka”,
eden bulur. Bunun cezasını ne zaman… 12 Haziran diyorsunuz, 12 Haziranda,
seçimde halkımız bunun hesabını sizden soracaktır.
KEREM ALTUN (Van)
– Göreceğiz, göreceğiz. Merak etme, göreceğiz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Onun için bu yağmacılığa göz yummak sizi kurtarmaz, insanları inim inim inleten bu ekonomik düzeni sürdürmek sizi kurtarmaz,
sizi allı pullu laflar söylemek de kurtarmaz. “Alı, yeşili boyadın da bilmem ne
mi kaldı?” O da size oturuyor. Her şeyi boyadınız çünkü 3 “Y”yi
kaldıramadınız: Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar. Kim
aleyhinizde bir slogan atarsa hemen içeri. Böyle bir şey olur mu ya?
Böyle bir şey olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – “Kriz teğet geçti.” türküsünü yazan insan hakkında dava açan bir
Başbakanla karşı karşıyayız, parasız eğitim afişi astı diye dava açan
Başbakanla, Devlet Bakanıyla karşı karşıyayız. İşte sizin adaletiniz bu.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, teşekkür ederim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Siz “adalet partisi” değilsiniz, “afla kurtulma” partisisiniz. 12 Haziran’da da bunun hesabını
sandıkta vereceksiniz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Muğla
Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’nın Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün asli görevlerine bakarsak
ülkemizin tesis kadastrosunu yaparak tapu sicilini tesis etmek, taşınmaz
mallarla ilgili her türlü akit ve tescil işlemleri yürütmek, Hazinenin
sorumluluğu altındaki tapu sicilini düzenli olarak tutmak, mülk emniyetini
sağlamaktır. Kadastronun ülkemizde, mülkiyet güvencesi, ekonomiye, mekâna
yönelik her türlü planlama faaliyeti, emlak vergilendirme ve yargılama
sürecinde önem taşımaktadır.
1925 yılında
başlayan kadastro süreci, hem politika hem hukuk hem uygulama hem kurum
düzleminde gelişmiştir. 2010 yılına geldiğimizde hâlen ülkemiz kadastro sistemi
sorunlarla karşı karşıyadır. Kuruluş kadastrosu çalışmalarının ülke genelinde
tamamlanamamış olması, özellikle büyük kentler başta olmak üzere, kadastronun
yüzde 60’ının eskimesi, gereksinimleri karşılayamaması ve yenilenmesi gereği,
Türkiye kadastrosunun yalnızca tapu sicillerini kurma hedefi koymuş olması,
yasal altlıkların yetersizliği ve kurumun siyasallaşmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, kentlerin planlaması ve yönetilmesini akılcı bir biçimde
yönlendirebilmek için ülke düzeyinde coğrafi bilgi sistemi, kent bazında ise
kent bilgi sisteminin bir an önce kurulmasına ihtiyaç vardır. 2010 yılına
gelindiğinde bazı Avrupa ülkelerinin ikinci, üçüncü kez kadastro çalışması
yapmasına karşın ülkemiz hâlen ilk tesis kadastrosunu tamamlayamamıştır.
Ülkemizin kadastro çalışmalarının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Orman
alanları, bugüne dek Orman Bakanlığının izlemiş olduğu hatalı politikalar
sonucu orman alanlarımızın kadastrosu yapılamamıştır.
2/B’ler ilk aşamada kadastro ve güncelleme işlemleri
tamamlanan ve büyük bölümü sahil şeridinde yer alan 36 ilde satışa
çıkarılacaktır. Kadastro ve güncelleme çalışması yapılan ve 2/B arazilerinin
ilk etapta satışa sunulması planlanan iller içerisinde İstanbul yer almaktadır.
Yapılan düzenlemeler İstanbul Bebek sırtlarında, Sarıyer sırtlarındaki,
Beykoz’daki, Acarkent’teki hazine ya da 2/B
kapsamındaki havuzlu villaların malikâne sahiplerine tescil edilmesine
yarayacaktır. Anlaşılan devletin mülküne, kamu malına, halkın malı üzerine
kaçak yapı yapanların ödüllendirilmesi, bir anlamda yasa dışılığın olağan hâle
getirilmesi, suçun yaygınlaştırılması dönemine geçilmiş olacaktır.
2/B düzenlemesi
içinde köylümüz yok. Köylümüzün düşünülmediğini bir örnekle açıklamak
istiyorum: Muğla ili Fethiye ilçesi Karaçulha
mevkisinde bulunan araziler ile Yarenbelini ve Derepınar meraları 2/B alanları içerisinde olmadığı hâlde
2/B içine alınmak istenmektedir. Yüzyıllardır atalarından beri topraklarını
kullanmakta olan köylülerimizle rant amaçlı yakılıp ya
da yapılaşan ormanlık alanları ayırt etmek gerekmektedir. Kısaca, devletin
hüküm ve tasarrufunda bulunmayan, tam aksine öteden beni köylümüze ait olup
ekilen, biçilen arazilerin ve kullanılan meraların serbest olarak arazi tapularını
bedelsiz olarak hak sahiplerine vermek gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, lisanslı harita kadastro mühendisleri büroları faaliyete geçti
fakat onlarca büro şu anda yaşam mücadelesi vermektedir. 2005 yılında yürürlüğe
giren 5368 sayılı Kanun’la bu bürolara verilen cins değişikliği yetkisi, 2009
yılında Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan değişiklikle ortadan kaldırılmıştır.
Açılan lisans sınavında beş yıl deneyim koşulu getirilmesi nedeniyle 3 bin genç
harita mühendisi bu sınava girememiştir. Ayrıca Anadolu’da mevcut harita
mühendislik büroları kapanmayla karşı karşıya kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kadastronun ülkemizin mülkiyet güvencesi, mekâna yönelik her
türlü planlama faaliyeti, emlak vergilendirme ve yargılama için taşıdığı önem
yeterince kavranmış değildir. AKP Hükûmeti ve
bakanları bugüne kadar sorunları çözmek yerine göz ardı etmeyi tercih etmiştir.
Sorunun boyutuna bir örnek verecek olursak, Muğla ilinin Bodrum Mazı köyünün
kıyı kenar düzenlemesinin dışında kadastro çalışmaları bundan tam altı yıl önce
başlamış ancak üç yıl önce de bitirilmiş. Bitirilmiş olmasına rağmen askıya
çıkartılıp tapular vatandaşların adına tescil edilmesi gerekirken bir türlü
çalışmalar bitirilmemektedir. Bunun sebebi nedir?
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin iktidara
gelmesinden sonra Bakanlığın görev alanı hızla daraltılmış olup neredeyse
tasfiye sürecine girmiştir. AKP’nin bu politikaları sonucunda kurumun kapatılan
bölge müdürlüğü, kadastro müdürlüğü, taşra birimleri dikkate alındığında
ortalama yüzde 50 civarında daraltılmıştır. Vatandaşların tapu işlemleri için
taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu müdürlüğünde işlem yapılması zorunluluğunu
kaldırdınız. İşlemlerin ülkenin herhangi bir yerindeki tapu müdürlüğünde
yürütülmesi çağdaş bir uygulamadır. Fakat sistem, altyapının hazır olmaması,
altyapının hazır hâle gelmemesi nedeniyle, vatandaşın saatlerce, hatta günlerce
kuyrukta beklemesine neden olabilir. Kaliteli iş yapısının bozulması söz
konusudur. Büyükşehirlerde iş yoğunluğu o kadar artar ki asıl büyükşehirlerde
hizmet alacak olanlara hizmet veremez duruma düşersiniz.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle tapu ve
kadastro hizmetleri paralı hâle gelecek, tüm kamusal alan çok uluslu
şirketlerin talanına açılacak, daha çok vergi, daha az ve kalitesiz hizmet
verilecek, kamu çalışanlarının iş güvencesi ortadan kaldırılacak, sözleşmeli
personel çalışma esası, tam ve kısmi zamanlı sözleşmelerle çalışma barışı
bozulacak, sosyal hak ve güvenceli istihdam ortadan kaldırılacak, işsizlik ve
yoksulluk yaygınlaşacaktır. Tapu kadastro
hizmetlerini ücretsiz alan halk bundan sonra müşteri olarak görülecek, adım adım hizmetler özelleştirilecektir.
Bu arada,
müfettiş kadrolarını kaldırdınız. Bu durum denetimden kaçma değil midir?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, topraklarımızın tapu
yoluyla satılmasıdır. AKP İktidarının sekiz yıllık verilerine baktığımızda,
Türkiye topraklarının haraç mezat satıldığını da görmekteyiz. Toprak satışının
gelindiği noktaya bir göz atacak olursak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – …yetmiş sekiz bin parça taşınmaz, toplam 55 milyon metrekare alan
86 bin kişiye satılmış.
Değerli
arkadaşlar, zamanımız kısa olduğu için bu kadar.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Topuz, çok teşekkür ediyorum.
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Sayın Başkanım, bundan önceki konuşmacı, Giresun afet konusuyla
alakalı yanlış bir bilgi verdi, ben bir açıklamada…
BAŞKAN – Giresun
afet konusuyla ilgili olarak Sayın Bakana hitaben konuştu. Sayın Bakan cevap
verecektir Ali Bey ona. Milletvekillerinin milletvekillerine cevabı yok.
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Bilgi noksanlığı var da, ben açıklayayım demiştim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan konuşur.
Kırklareli
Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR
(Giresun) – İç Tüzük 60’a göre hakkım yok mu Başkanım?
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtay ve Danıştayın 2011 yılı
bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.
Aslında Yargıtay
ve Danıştaydan konuşacağız ama Sayın Bakan yok,
Adalet Bakanımız yok. Bürokrat arkadaşlarımız vardı, sanıyorum onların da bir
kısmı yok. Niye böyle bir sıkıştırılmış araya, onu da tam anlayabilmiş değilim.
Çünkü önemli konular, Sayın Bakanın burada olması gerekirdi diye düşünüyorum
öncelikle.
Değerli
arkadaşlar, aslında Yargıtayın da Danıştayın
da sorunları üç aşağı beş yukarı aynı. Yani onlar yüksek mahkemelerimiz.
Anayasa’mız gerçekten kendilerine çok önemli görevler yüklemiş, yıllardan bu
yana görev yapıyorlar ama her ikisi, her iki yüksek mahkememiz de işte son
dönemlerde özellikle çok büyük iş yükü içerisindeler.
Zaman zaman iktidar bunları görmezden geldi, duymazdan geldi.
Bakıyorum, son dönemde, yeni yeni, yavaş yavaş Sayın Başbakan ve iktidar sözcüleri işte
vatandaşımızın davalar nedeniyle mağdur olduğunu, dosyaların gerek Yargıtayda gerek Danıştayda, işte
temyiz mercisinde çok uzun süre kaldığını, zamanaşımına uğradığını, bu nedenle
mutlaka adım atılması gerektiğini söyleyen açıklamalar yapıyorlar. Tabii “Niye
yapıyorlar?” diye bunu düşündüğümüzde, onu da konuşmamız lazım değerli
arkadaşlar.
Şimdi, Yargıtay…
Önce Yargıtayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum,
süremiz de çünkü sınırlı. Yani Yargıtayda bugün
rakamlara bakıldığında, bir buçuk milyondan fazla dosya bekliyor arkadaşlar,
bir milyon altı yüz bin civarı dosya var Yargıtayda,
bekliyor. Bunlar tabii zaman içerisinde incelenecek. Aynı şey Danıştayda da var. Danıştayda da
yaklaşık iki yüz bin civarı dosya şu anda orada bekliyor. Gerek ilk derece
mahkemesi olarak gerekse temyiz aşamasında bekliyorlar, onların da incelenmesi
gerekiyor.
“Sorun nasıl
çözülecek?” diye konuşuluyor. Aslında sorunun nasıl çözüleceğini gerek Yargıtay
gerek Danıştay Hükûmete zamanında, yıllar önce, hâlâ
bu yıl da geçerli olmak üzere dile getirmişler. Yani işin ev sahibi onlar, yani
işi bilen onlar, işin özünü bilen onlar ama iktidarın niyeti üzüm yemek
olmadığı için kulaklar tıkanmış, işte gözler görmemiş. Şimdi yeni yeni duyuyoruz ki “Daire sayılarını artıralım, Yargıtayın ve Danıştayın şu anki
yükünü bu daire sayılarıyla çözmesi mümkün değil. Yargıtaya
yirmi tane daire ilave edelim, Danıştaya yedi
civarında daire ilave edelim, bu yeni dairelerle de bu iş yükünü çözelim.”
İstanbul’da trafik sıkıştığı zaman ne yapıyorsunuz? Köprü ilave etmeye
çalışıyorsunuz. Yani bir olmadı, iki, üç, devam… Onun gibi.
Değerli
arkadaşlar, işin çözümünün o olmadığını Yargıtay da, Danıştay da söylemiş.
Aslında 22’nci dönemde -ki o dönemde ben yoktum ama AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın birçoğu bilirler- burada 2004 yılında bir kanun çıktı, yani
bölge adliye mahkemeleri, istinaf mahkemeleriyle ilgili olarak bir kanun çıktı.
Onun yürürlük tarihinin de 2005’in Haziranı olduğunu ben biliyorum ve 2005’in
Haziranından sonra iki yıl içerisinde o mahkemelerin mutlaka faaliyete geçmesi
gerekiyordu, yani çıkan kanunun geçici maddesine göre 2007’nin Haziran ayında
istinaf mahkemelerinin -burada hukukçu arkadaşlarımız var, onlar da biliyorlar-
faaliyete geçmesi gerekiyordu.
Şimdi, o
mahkemeler ne iş yapacak? Avrupa’daki ülkelerde ne iş yapıyorsa bizde de aynı
işi yapacak. Yani, değerli arkadaşlar, bugün Avrupa’da hiçbir ülkede tek
dereceli temyiz yok. Yani, Avrupa Birliğinden çok bahsediyoruz, burada
ağzımızdan düşürmüyoruz, iktidar partisi milletvekilleri veya Sayın Bakan,
bakanlar da sıkıştıkça Avrupa Birliğine sığınıyorlar ama bakın değerli
arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi var, orada da
adil yargılanmayla ilgili hükümler düzenleniyor, mutlaka iki aşamalı bir temyiz
öngörülüyor. Bugün hiçbir Avrupa ülkesinde bizde olduğu gibi adliye mahkemeleri
yani yerel mahkemeler ve ondan sonra dosyaların doğrudan Yargıtaya
gittiği başka bir ülke yok, arada ayrı bir çözüm var. Yani bizim yaptığımız
gibi bölge adliye mahkemelerinin olması gerekiyordu.
Şimdi, bölge
adliye mahkemeleri kurulsa ne olurdu? Bakın, bölge adliye
mahkemeleri kurulmuş olsa, işte, beş yıla kadar olan hapis cezalarıyla ilgili
olan suçlar, bildiğim kadarıyla 5 bin liraya yani eski parayla 5 milyar liraya
kadar olan alacak davaları, özel hukuk davaları, miktarı ne olursa olsun her
türlü para cezasına ilişkin davalar, yine on yıla kadar olan beraat kararıyla
ilgili davalar o bölge adliye mahkemelerine gidecekti, istinaf mahkemelerine,
orada görülecekti ve eğer zamanında bunlar kurulmuş olsaydı Yargıtayın
iş yükü zaten yüzde 50-60 azalmış olacaktı, bugün bu sıkıntılar yaşanmayacaktı.
Niye yapılmadığını biraz sonra anlatacağım. Herkes biliyor, aslında
malumun ilanına gerek yok bence.
Aynı şey Danıştayda da geçerli değerli arkadaşlar. Danıştay da
yaklaşık iki yüz bin dosyayla boğuşuyor, fiziki şartları yıllardır aynı. Buraya
ben baktım, çıkan her arkadaşımız Danıştay bütçesi konuşulurken aynı şeyleri
söylemiş, “Gidin orada görün dosyaları. İşte masaların üzerinde, fiziki
şartlar, odalarda 7-8 kişi oturuyor, hâkimler sabahlara kadar, hafta sonuna
kadar dosya inceliyor.” denmiş. Aslında Danıştay da çözümün nerede olduğunu Hükûmete, Bakanlığa… O yüzden “Sayın Bakan burada
olmalıydı.” diye söylüyorum ya. Yani bu yılın şubat ayında onlar da kendileri
çözüm önerilerini, on bir maddelik bir taslak -“kanun teklifi” diyelim-
hazırlamışlar, Bakanlığa sunmuşlar. Danıştay da şunu diyor: “Öyle dosyalar var
ki yani daha doğrusu öyle olaylar, öyle ihtilaflar var ki -belki zamanında Danıştayın
iş yükünün az olduğu dönemler diyelim- ilgili kanunlar, çok değişik kanunlar
var. O kanunlardan gelen ihtilaflarda Danıştay yetkilendirilmiş veya
görevlendirilmiş. O dosyaları, o davaları ve o kanunları -burada birkaç
tanesini en azından vatandaşlarımız da bizi dinliyor yani iktidarın da
niyetinin ne olduğunu görmek adına belirtmek istiyorum- bunları doğrudan bize
veya temyizen bize göndermeyin. Bunlar çok basit
dosyalar, bunlar çok basit ihtilaflar. Bunlar bölgelerinde yani idare
mahkemeleri, bölge idare mahkemelerinde çözülmesi gereken konular.” demişler ve
bununla ilgili çözüm önerilerini getirmişler.
Bakın, ben size
birkaç tane örnek vereyim: Değerli arkadaşlar, vatandaş çocuğunu okula,
ilkokula yazdıramıyor, olay sonunda Danıştaya
geliyor. Bakın, okula gidiyor, yazdıramıyor, Danıştaya
geliyor ve çocuk okuldan, liseden, üç gün okuldan uzaklaştırma alıyor, olay Danıştaya geliyor. Şimdi, üniversitede okuyan öğrenci
disiplin cezası alıyor, yine Danıştaya geliyor. Asker
ailesine yardımda sorun var diyelim, öyle bir kanun var çünkü ilgili kanun, o
kanunda bakıyorsunuz ihtilaf Danıştaya geliyor.
Memuru lojmandan çıkarıyor idare veya o haksızlığa uğradığını söylüyor, o
ihtilaf da Danıştaya geliyor. Memuru sürüyorlar -en
çok yaptığınız işlerden bir tanesi şu anda- o da gidiyor, dava açıyor.
Onunla ilgili de
bir şey söylemek isterim, ilimle ilgili. Değerli arkadaşlar, benim ilime yetmiş
beş gün evvel vali atandı, Elâzığ Valisi Sayın Muammer Muşmal,
yetmiş beş gün önce. Yetmiş beş gün sonra Sayın Valiyi, çıkan son kararnameyle
merkeze aldınız. Yani düşünebiliyor musunuz, yetmiş beş gün! Daha öncesi belli,
Elâzığ’da üç kere merkeze alınmıştı, kendisi mahkemeye başvurmuş, yargı
kararıyla tekrar göreve dönmüş, benim ilime vali olarak atandıktan sonra…
Arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Yani, Sayın Başbakan, ben bütçe
görüşmelerini burada izlerken takip ettim, geldi şu kürsüye, bize bakarak,
Sayın Genel Başkanımıza bakarak “Biz devlet yönetiyoruz devlet!” demişti.
Arkadaşlar, devlet böyle mi yönetilir? Siz devleti AKP gibi görüyorsunuz,
açıkça söylüyorum, devleti AKP, yani bir parti gibi görüyorsunuz. Şimdi, Vali
Bey’in bir eşi var, çocukları var, okula yazdırılmış… Yani insan unsuru, insan
değeri yok. Bunun ötesinde benim ilime de bir saygı yok. Yani Kırklareli iline
bir vali gönderiliyor, insanlar tanımaya çalışıyor, bakılıyor ve o vali yetmiş
gün sonra görevden alınıyor, buraya, kararnameyle… Bunun devlet yönetimiyle
falan hiç alakası yok, ayıptır. Bunu da burada belirtmekte yarar görüyorum.
Onun dışında, çok
sayıda konu var: Altmış beş yaşını doldurmuş muhtaçlara bağlanan aylıkla ilgili
uygulamalar oraya geliyor, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na
ihtilafla ilgili bir konu Danıştaya geliyor. Değerli
arkadaşlar, baktığımızda, işin özünü söylemek istiyorum, bu ihtilafların hiçbir
şekilde Danıştaya gelmemesi lazım, yani bölgesinde,
idare mahkemelerinde görülmesi gerekiyor. Aynı şekilde Yargıtayda
olduğu gibi, yani istinaf mahkemelerinin çözmesi gereken konuların yerinde
çözülmesi gerekiyor. Avrupa Birliğine söz vermiştik, “İki aşamalı temyiz
yapacağız.” diyoruz, yıllardır savsaklıyoruz. Peki, amaç ne arkadaşlar, amaç
ne? Her çıktığımda söylemeye çalışıyorum, yani Genel Başkanımız da söylüyor,
bizler de söylüyoruz: Sizin bir gizli gündeminiz var. Bu gündeminiz gereği
planınızı yapmışsınız, programınızı yapmışsınız, hesaplamışsınız, kitabını
yazmışsınız, diyorsunuz ki “Biz oralara gelmeden evvel alt işleri bitirmeliyiz,
Anayasa değişikliği yaptık, HSYK'yı oluşturduk.”
Hatırlıyorum burada Cemil Çiçek Adalet Bakanıyken Yargıtayda
30 tane üye boşluğu vardı, aylarca o HSYK toplanıp da o üyeleri atamadı.
“Vatandaşı düşünen bir iktidar öyle mi yapar?” demiştim, “Niçin vatandaşın
dosyalarının bakılmasına engel oluyorsunuz?” diye. Aynı şey şu anki Adalet
Bakanı Sayın Ergin döneminde de Yargıtayda boş olan
11 üye vardı, orada da aylarca Müsteşar gönderilmedi. Daha öncesinde Müsteşar
hakkında suç duyurusunda bulunmuştu, Fahri Kasırga hakkında, hatırlıyorum ben. Yani niyet farklı. Niyet ne şu anda? “HSYK oluştu, Anayasa
değişikliği geçti, bizim istediğimiz gibi olay var, biz Yargıtaya
20 tane ilave daire yaparsak, oraya bu HSYK’dan kendi
adamlarımızı atarsak Yargıtay bizim kontrolümüze geçer, Danıştaya
kanunla 7 tane daire kurarsak, oraya HSYK’da bu
oluşmuş yeni yapıyla biz atama yaparsak Danıştay bize geçer, her taraf sütliman
olur. Bu saatten sonra hiç kimsenin bize ses çıkaracak hâli kalmaz.”
diyorsunuz. İşin özü bu yani niyetiniz bu. Bunu da buradan açıkça söylemek
istiyorum.
Sürem de bitti.
Saygılar
sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
AK PARTİ Grubu
adına Özkan Öksüz, Konya Milletvekili.
Sayın Öksüz,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Tarım Bakanlığı bütçemizin
Türkiye’mize hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.
Biz, tarımı
sosyal alan olmaktan çok, stratejik ve rekabete dayalı iktisadi bir sektör
olarak ele aldık. Tarım Strateji Belgesi hazırladık. Yıllardır, bu ülke madem
tarım ülkesiydi, çeşitli hükûmetlerde bulunan
partilerimiz iktidarlarında dahi bir tarım kanunu, bir gıda kanunu, bir biyogüvenlik kanunu, tohumculuk kanunu, tarım sigortaları
kanunu, toprak kanunu gibi kanunları çıkarmamışlardır. Yani tarım ülkesi olan
bir ülkede tarım kanunu ve toprak kanunu yok. Bunlarla birlikte on dört tane
temel kanun çıkardık.
Biz
devraldığımızda tarımın gayrisafi millî hasıla
içindeki payı 23 milyar dolardı, şu anda 56 milyar dolardır. Bugün Türkiye
nüfusunun yüzde 25’i tarımla uğraşmakta, gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı yüzde 8’dir.
2002 yılında
Türkiye’deki tarım ihracatı 4 milyar dolardı, şu andaki ihracatımız 11,2 milyar
dolar. Demin arkadaşımızın biri tarımla ilgili ihracatı konuşmadı, tarımla
ilgili ithalatı konuştu, onu da konuşmak istiyorum. Bakın, 2002 yılında 3
milyar 995 bin ithalat var, 4 milyon 52 bin ihracat var arkadaşlar. Şu andaki
rakamı veriyorum: 9 milyar 631 ithalat var, 11 milyar 191 milyon da ihracatımız
var. Aradaki fark 2,5 milyon, artı. Şimdi bunun içinde neler var? İthalatın
içinde bazı şeyler var arkadaşlar. İthalatta tabii, sentetik ve rejenere kauçuk, odun hamuru ve kâğıt döküntüleri, dokumaya
elverişli lifler ve döküntüler… Bunların aslında tarımla ilgisi yok ama
ithalatta tarımın kalemine yazılıyor arkadaşlar. Asıl olarak tarımda eğer bunu
şey yapmazsak, kale almazsak -sanayi yatırımı çünkü bunlar- o zaman 6 milyar
108 bin ithalat oluyor, 11 milyar 191 bin de ihracat oluyor arkadaşlar. O zaman
fark 5 milyarın üzerinde arkadaşlar tarım olarak.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Biraz daha zorlasan sıfıra indirirsin.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) – Arkadaşlar biraz önce “Doğrudan gelir desteğini veriyorduk.”
diyorlardı.
FARUK BAL (Konya)
– 2,80 yerde niye yatıyor Özkan Bey?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Evet, doğrudan gelir desteği veriyordunuz. Kime veriyordunuz?
Doğrudan gelir desteğini çiftçiye vermiyordunuz, toprak sahibine veriyordunuz…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Siz kime verdiniz?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - …dağı taşı kendi üzerine tapu yapana veriyordunuz. Biz bunu
kaldırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Ezbere konuşuyorsun!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) – Biz şu anda kime veriyoruz? Çiftçiye veriyoruz, üretime veriyoruz.
Bakın, biz ilk
geldiğimizden beri mazota destek verdik. Bakın, çiftçi gidiyor, toprağını
tahlil ediyor, tahliline para veriyoruz. Çiftçi tohum ekiyor, tohumuna para
veriyoruz. Çifçinin…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. El insaf Özkan Bey, el
insaf!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - ...mazotuna para veriyoruz, çiftçinin gübresine para veriyoruz.
Buğdayını ve arpasını sattığında ona prim veriyoruz arkadaşlar.
Şimdi, biraz önce
dendi ki: “2002 yılında vermiş olduğunuz destek 1 milyar 8’di. Şu anda ne
kadar?” Şu anda 5 milyar 700’ün üzerinde arkadaşlar.
Gene, demin
arkadaşımızın biri, Vahap Seçer’di:
“Efendim, tabii şu anda şeyler düştü. O zamanda faizler çok yüksekti. Faizler
yüksek olunca tarım faizi de…” diyor. E indirseydiniz, niye indirmediniz
mevduat faizlerini! İşte, onları da biz indirdik. Dolayısıyla şeyin de faizi
iniyor arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Biraz da bana cevap ver.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Bunların hepsini birlikte mütalaa etmeniz lazım arkadaşlar.
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Şu dediklerine inanıyor musun acaba?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Gene arkadaşımızın biri, herhâlde Hocamdı: “2002 yılından bu yana
tarla şeyleri azaldı 2 milyon 285 bin.” diyor. Hektar azalmasına rağmen…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Bir dakika… Bir dakika… Ben demiyorum, TÜİK diyor, TÜİK.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - …tarım ürünlerinde artış var arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Nede artış var?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Tarım ürünlerinde artış var.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Tütün mü arttı? Pamuk mu arttı? Hangisi arttı? Bitirdiniz be! Tarımı
bitirdiniz!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Bak, tarımda 1,3; meyvede 23,2; sebzede 8,6; toplamda 6,2 artış
var. Neden kaynaklanıyor?
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Hiçbir üründe artış yok!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Yapmış olduğumuz politika, gütmüş olduğumuz politikadan
kaynaklanıyor arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yok ya!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi memnun.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sen öyle bil!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi memnun olmasa sizlere rey verir. Niye vermiyor? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 4 seferdir şeye katılıyorsunuz, o çiftçi size… Çiftçimiz
memnun arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Boş konuşuyorsun, boş!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi öyle, batmıyor, köylü batmıyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) – Çiftçi ve köylü batmış olsaydı, sizleri iktidara getirirdi.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öksüz.
Ali Koyuncu,
Bursa Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ali, sen ölçülü konuş.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Stand-up yok, stand-up yok!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Değerli dostlar, buraya çıkan çok önemli konuşmacı değerli
arkadaşlar şunu söylediler, Serdaroğlu dedi ki:
“Buraya AK PARTİ’nin hatipleri çıkacak,
milletvekilleri çıkacak, yaptıklarını anlatacak. Bunları anlatmasınlar.” Ben
uyuyorum Serdaroğlu’nun tavsiyesine.
Cumhuriyet Halk
Partisinden de yine Vahap arkadaşımız “Geçmiş hükûmetlerin de hakkını verin.” dedi. Şimdi, geçmiş hükûmetlerin de hakkını vereceğim sizlere uyarak. Farklı
konuşacaktım, sizlere uyuyorum. Sizleri seviyoruz Yaradan’dan ötürü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 21 Temmuz 1944, sayfa 5, Vatan gazetesi, “Hayat pahalılığı…” diyor.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Milattan önceye git sen, 1944 az olur!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Onun akabinde, ekmek karneye bağlanmış bir vaziyette. “Eyüp
Sultan’da, mülki amirlerden…” (CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) – 2’nci Dünya Savaşı, 2’nci Dünya Savaşı…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Tarih oku, tarih oku!
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Senin babanı harp sahasında şehit düşürmeyenlerin getirdiği konum o.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Sayın Başkan, konuşturmuyorlar.
Mülki amirlerden
bir tanesinin Eyüp Sultan’da babasının mezarı var. Babasının mezarına gidiyor,
kurban kesecek babasına hayır olsun diye. Bir bakıyor ki… Hamala koyunu,
kurbanı yüklüyor, Eyüp Sultan’a geliyor. Kurbanı kesiyor ama o mülki amir
babasına kurban kesmekten pişman oluyor. Neden? Diyor ki “Orada o kadar çocuk,
o kadar çok ihtiyar başıma üşüştü ki ceketimin kolları yırtıldı, koyunu
paramparça ettiler, beni de açlıktan insanlar yiyecekti.” diyor, Vatan
gazetesi.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Şimdi de öyle, şimdi de öyle!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, 1944… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Şimdi de aşevlerinde öyle, gıda dağıtılan yerlerde öyle!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Şimdi, onun akabinde, buğdayı ithal ediyorsunuz. Bakın, yine 18
Haziran 1944, Vatan gazetesi “Ülkenin bir ziraat ve tarım politikası yok.”
diyor.
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Bu tarafa gel.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Ekmek karneye bağlanmış ve bu noktada karne için “Üç suçlu dün
yapılan duruşma sonucunda mahkûm edildi.”, “Ekmek karnesi basanların
mahkemesi.”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yavrum, ekmeği karneye bağlayan, babanın şehit olmasını önledi,
ülkeyi harbe sokmadı.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Geçmiş hükûmetlerin hakkını veriyorum.
Ondan sonra diyor
ki: “İkişer kilo un tevzisi için emir geldi.”, “Akaryakıt darlığı doruk
noktasına ulaştı.” 24/05/1979.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet döneminden bahset, cumhuriyet
döneminde ne oldu, ondan bahset yüreğin yetiyorsa.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Geliyorum, geliyorum.
“Alanya’da yakıt
karneye bağlandı.”, “Samsun’da motorinin yüzde 60’ı traktörlere verilecek.”
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – 1940’tan bahsedeceğine kurtuluş yıllarından bahset, 1923’ten bahset.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Geliyorum, geliyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlar, atı bağlamışlar traktörün önüne, bu manzaraları bu ülke yaşadı,
geçmiş hükûmetlerin hakkını veriyorum. Ne zaman? 19/9/1979…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Kim iktidarda?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …ve de “Rize’de Ecevit’in
otobüsünde de mozot bitti.” diyor o dönemlerde.
“Şeftali krizi. MHP’li bakan ‘olur’ verdi DSP’li bakana, Hazine ise ‘Para yok.’
dedi.”, “Bir çuval patates 1 milyon.” Haydi bakalım. “İşler tıkandı.” Milliyet
gazetesi. “Çay ve hububat üreticisi fiyat bekliyor. Banka patladı, bütçe
çatladı.”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – TRT seni örnek olarak alacak Ali, hadi gözün aydın.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Evet, arkadaşlar, burada, “Kemer sıkma sırası çiftçiye geldi.” 03/12/1999, Milliyet gazetesi.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – 1923’ten bahset ya, Allah aşkına. Kurtuluş Savaşı’ndan bahset, o
zamanda Cumhuriyet Halk Partisi vardı, hadi yüreğin yetiyorsa!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp diyor ki: “Niyet
mektubunu delmeyeceğiz. Buğday fiyatını IMF’nin dediği gibi belirleyeceğiz.”
Sonra ne yaptınız? IMF ile protokolü imzaladınız. Sonra? Mozota
özel tüketim vergisini siz koydunuz değerli arkadaşlar.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Mozot, mozot,
doğru.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Mozot değil, mazot, mazot.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Burası Parlamento ne yapıyor ya? Burası stand
up yeri değil ki.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Sonra ne yaptınız? Tarımdaki destekleri kaldırdınız. Siz beş tane
destek veriyorsunuz, biz on yedi tane ürüne destek veriyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Karma yem sübvansiyonunu, kimyevi gübre desteğini siz
kaldırdınız, üretici kuruluşlara tohum ve fidan desteğini siz kaldırdınız,
zirai mücadeleye veteriner ilaç desteğini siz kaldırdınız. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Koyuncu...
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Tabii, sizler de istemiyordunuz bu destekleri kaldırmayı…
BAŞKAN – Sayın
Koyuncu… Sayın Koyuncu…
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …ama politikanız, IMF politikasıydı…
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Kurtuluş Savaşı dönemindeki Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinden bahset
istiyorsan!
BAŞKAN - Sayın
Koyuncu…
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan’ın politikası değildi ki. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) IMF politikasını bu ülkede uyguladınız.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yalan söylüyorsun Ali, her şeyi yalan söylüyorsun!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Onun akabinde, şimdi buradaki arkadaşlar diyorlar ki yüzde 1’lik
var ya şu yüzde 1’lik, tarımla ilgili, temcit pilavı gibi bunu söylüyorsunuz
değerli arkadaşlar. Ya, hesap mı bilmiyorsunuz, kitap mı bilmiyorsunuz, okuyun
yazın, alt alta, üst üste.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Yeter be!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Be kardeşim, sadece destekleme politikasının içerisinde…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Matematiği siz bilmiyorsunuz, matematiği!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …buğdaya verilen desteklemenin yanında diğer destekler yok mu?
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Mazota gel, mazota!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Sübvansiyonlu, Ziraat Bankasından kredi vermiyor muyuz? Devlet Su
İşlerinin sadece tarıma yaptığı yatırım ne kadar biliyor musunuz? 2,970 milyar
TL. Yani siz bunları da…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kendi köyünü su bastı be, kendi köyünü! Kendi köyün sular altında
kaldı.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bu var, ondan sonra, Ziraat Bankasının sübvansiyonlu kredileri var,
topladığınızda, yüzde 1’den daha fazlasına tekabül ediyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Hayırlı,
uğurlu olsun. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından gürültüler, alkışlar (!)]
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Söylediğine kendin de gülüyorsun oğlum!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – İşportacılar gibi yaptın işi.
BAŞKAN – Adıyaman
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, tarım, sosyal olmaktan daha ziyade, stratejik, iktisadi ve
rekabete dayalı önemli bir sektör. Bugün ülke nüfusunun yüzde
25’i hâlen bu sektörde. Tarımın millî gelir içindeki payı yüzde 8,
ihracattaki payı yüzde 11. 20’den fazla temel tarım ürününün üretiminde, 10’dan
fazla tarım ürününün ihracatında, dünyada ilk 5 sıradayız. Tarımsal üretim
değeri açısından dünyada 8’inci, Avrupa Birliği ülkeleri arasında 1’inci
sıradayız.
Tarım, üzerinde
negatif anlamda en fazla popülizmin yapıldığı bir
alan. AK PARTİ döneminde, bu sektörde de çok önemli iyileştirmelere şahit
olmaktayız ancak ne yazık ki muhalefet partisinin çok değerli milletvekillerinin
ezberlerini değiştirmeyen söylemlerine bir kez daha şahit olduk.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yavrum, o senin ezber dediğin, bilgi, bilgi!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Onlar Onuncu Yıl Marşı’nı söylemeye devam etsinler, biz AK PARTİ
İktidarı boyunca Türkiye’de yüzüncü yıl marşının mısralarını yazıyoruz, yüzüncü
yıl marşını bestelemeye devam ediyoruz. (AK PARTİ alkışlar)
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Senin zekan ona yetmez, o bilgi; ezber
değil!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Yapılan desteklemelerle gelişen tarım sektörünün millî gelire
katkısı son yedi yılda 2 kattan fazla artarak, 2002 yılında 36 milyar TL iken
2009 yılında 79 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde 3 milyon tarım işletmesi, 21 milyon parsel
üzerinde tarımsal faaliyette bulunur ancak işletmelerdeki ölçek küçüklüğü ve
parçalılık tarım sektörünün yapısal sorunlarından birisidir. İşte, Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme gibi
tarımsal altyapı hizmetlerini yürütürken kırsalın çalışan, üreten, yaşanan ve
korunan alanlar hâline getirilmesine yardımcı olur.
Kuraklık küresel
bir tehdit, bundan da en fazla su kaynaklarımız ve tarım etkilenmekte.
Dolayısıyla, suyun verimli kullanılmasını sağlayacak toplulaştırma ve modern
sulama sistemleri gibi tedbirlerin alınması gerekli. Arazi toplulaştırması,
basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması tarım sektörünün ve Hükûmetimizin
temel önceliklerinden birisidir.
Arazi
toplulaştırması ile parsel sayısı azalmakta, şekilleri düzelmekte, her parsel
yol ve sulama kanalına kavuşturulmaktadır. Yani toplulaştırmayla arazi sulamaya
uygun bir hâle getiriliyor. Bu nedenle, sulama projeleriyle toplulaştırma
projelerinin birlikte ve eş zamanlı yürütülmesi zorunludur.
Ülkemizde ilk
arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleri 1961 yılında
başlamıştır. 1961-2002 arası kırk bir yılda 450 bin hektar alan
toplulaştırılırken son sekiz yılda 691 bin hektar alanda toplulaştırma
çalışması tamamlanmıştır. GAP Eylem Planı’yla birlikte bu çalışmalara hız verilmiş,
GAP bölgesinde 7 ilde 75 projeyle 2 milyon 61 bin hektar alanda bu çalışmalara
devam edilmektedir. Bu alan ülkemizde bugüne dek yapılan toplam çalışmaların
yaklaşık 2 katıdır. KOP ve DAP’ta planlanan
çalışmalarla birlikte 2 milyon 438 bin hektar alanda da toplulaştırma
çalışmaları devam etmekte.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; GAP Eylem Planı kapsamında Adıyaman ilinde 3 ilçede, 83
köyümüzde toplam 78.648 hektar alanın toplulaştırma ihalesi 2010 yılında
yapılarak çalışmalara başlanmıştır. Bu projeyle 1.672 kilometre tarla yolu ve
73 yerleşim biriminde de kanalizasyon şebekesinin yapılmasına başlanmıştır.
Tarım Reform
Genel Müdürlüğü, köy içi yollar, köy gelişme alanları ve kanalizasyon gibi
sosyal altyapı yatırımlarının rehabilitasyonuna yönelik
çalışmaları da yapmaktadır. Genel Müdürlüğün en önemli projelerinden birisi de
arazi ıslahıdır. Harran Ovası’ndaki taban suyu ve çoraklaşma problemleriyle
ilgili çalışmalar devam etmekte. Topraksız çiftçilere toprak veriliyor, arazi
kullanım planlaması çalışmalarını hâlen yürütüyor.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi geçen yıla göre yüzde 51 artışla
gündemdedir. Bu kurumun desteklenmesi ülke menfaatleri açısından da büyük önem
arz etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik başarılı
çalışmalar sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün ve 2011 yılı bütçemizin
tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Yaşar Karayel,
Kayseri Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin
modernleşmesi ve kalkınması, bayındırlık ve iskân faaliyetleriyle doğrudan
alakalıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, şehirleşme, yapılaşma alanlarında
gerçekleştirdiği alt ve üstyapı hizmetleri ile ülkemizin kalkınmasında yüz
altmış yılı aşkın süredir önemli görevler yerine getirmiştir. Bakanlık,
kuruluşundan bugüne kadar, değişen şartlara göre, ülkenin kalkınmasında önemli
sorumluluklar da üstlenmiştir.
Türkiye’de,
yeryüzünün en aktif deprem kuşaklarından birisinin içerisinde bulunması
dolayısıyla etkili bir yapı denetim sisteminin uygulanması zorunlu hâle
gelmiştir. Yıllar boyu durgunluk yaşayan inşaat sektörü, Hükûmetimizin
görevde olduğu dönemlerde âdeta bir inşaat sektöründe patlama yaşanmıştır. Hükûmetimizin, hızlı inşaat sektörüyle birlikte kentsel
dönüşüm çalışmaları, büyük altyapı projeleri, toplu konut uygulamalarıyla
birlikte âdeta yaşanabilir şehirler oluşmuş, Türkiye'nin görüntüsü değişmiştir.
Duble yollarla birlikte diğer ulaşım projeleri, eğitim yapıları, adliye
sarayları, sağlık hizmetlerinin yapıldığı yapılar, inşaat sektörünün canlanması
üzerinde çok önemli etkileri olmuştur.
Yine, Hükûmetimiz döneminde yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde
de büyük gelişmeler kaydedilmiş, dünyada otuz bir firmayla Çin’den sonra ikinci
büyüklükte inşaat sektörünün
başarılı hizmetlerini dünya çapında sürdürmeye devam etmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; e-devlet uygulaması olarak tüm yapı kooperatiflerinin iş ve
işlemlerinin elektronik ortamda yürütüldüğü, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Yapı Kooperatifleri Otomasyonu ve Denetleme Projesi sonucunda
oluşturulacak yazılım programı kooperatifler ile üyelerinin de hizmetine
sunulacaktır.
Kooperatifler
Kanunu, yeniden ele alınmalı ve belli sayının üzerinde üyesi olan tüm
kooperatiflerin kendi oluşturulacakları üst birlikler tarafından mutlaka
denetimi sağlanmalıdır. Devletin denetimi de ancak bu üst birlikler sayesinde
olmalıdır.
Sanayi
Bakanlığına bağlı konut yapı, küçük sanayi sitesi yapı, toplu işyeri yapı
kooperatifi adı altındaki tüm kooperatifler Bayındırlık Bakanlığına
devredilerek buraların da kontrolü Bayındırlık Bakanlığı tarafından
yapılmalıdır.
Bakanlıkça
çıkarılacak sertifikasyon mevzuatıyla denetimler daha etkin hâle gelecek,
inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştırılamayacak,
müteahhitlerin sınıflandırılması ve yetki belgesi verilmesi gibi hususlar
bir yıl içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir.
Tasarının, inşaat
ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştıramayacağına ilişkin
hüküm 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihe kadar ise çalışacak
ustalara geçici ustalık belgesi tanzim edilecektir. Proje, ruhsat ve eklerine
aykırı yapı yapan veya yapıları yaparken kamuya olan sosyal güvenlik primlerini
yerine getirmeyenler, ikinci bir inşaat için ruhsat alamayacaklardır.
Topraklarının
yüzde 96’sı farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip olan ülkemizde nüfusun
yüzde 92’sinin de bu bölgelerde yaşadığını hepimiz biliyoruz. Ülkemizde etkili
bir yapı denetimi sisteminin uygulanması mutlaka gereklidir. Hâlen ülke
topraklarımızın yüzde 24’üne ve nüfus olarak da yüzde 50’sine tekabül eden
bölgelerde yapı denetim çalışmaları sürdürülmektedir. 1 Ocak 2011 tarihinden
itibaren de yapı denetim sisteminin tüm ülke genelinde uygulanmasına
başlanacaktır.
Yapı denetim
alanında görev alan firma sayısı 8 Kasım 2010 tarihi itibarıyla 820’ye,
sistemde görev alan insan sayısı ise denetçi, mühendis, mimar, kontrolör,
yardımcı kontrolör elamanlarıyla birlikte 36.625’e ulaşmıştır. Denetim işleri
biten, sertifika alarak sistemden çıkartılan inşaatlar hariç, yaklaşık olarak
131 milyar TL bedelli 259 milyon metrekare inşaat denetlenmektedir. Bu konudaki
eksiklikler de çalışmalarla giderilecektir.
Enerji Performans
Yönetmeliği’nin uygulanmasıyla binalarımızda yüzde 25-yüzde 50
arasında enerji tasarrufu sağlanmıştır. İller Bankası tarafından belediyelere 2009 yılında 1 milyar
83 milyon, 2010 yılında da 1 milyar 183 milyon TL kredi kullandırılmış, bu
sayede yerel yönetimlerin hizmetlerinde büyük kolaylıklar sağlanmıştır. 2011
yılında 1.780 ailenin iskânı için etüt, proje çalışması yapılarak, bu yerler yatırım
programına alınarak ihaleleri yapılacak ve hızla iskânları sağlanacaktır.
2011 yılı
bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, emeği geçen
herkese teşekkür eder, Bakanlığın bir an önce teşkilat yasasına kavuşmasını da
dileyerek hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karayel.
Muhyettin Aksak, Erzurum Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2011
mali yılı bütçe görüşmelerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı kuruluşlarımıza, Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü dâhil olmak üzere, 1 milyar 170 milyon 512 bin Türk
Lirası ödenek ayrılmıştır. Tabii, arkadaşlarımız ve Bayındırlık Bakanımız bütçe
konusunda geniş bilgiler vereceklerdir.
Ama
Erzurum’umuzda çok önemli bir yatırım ve gelişme var, ben o konuda sizlere
bilgi vermek istiyorum. 2011 Üniversite Oyunları, hepimizin bildiği gibi
Erzurum’umuzda yapılacaktır. Artık gün sayıyoruz ve bunun heyecanını yaşıyoruz.
Bu konuda Konaklı
Kayak Merkezi artık faaliyete geçmiş durumdadır. Konaklı Kayak Merkezimiz
saatte 8 bin kayakçıya hizmet verebilecek bir yatırımı üstlenmiştir ve bu
yatırımın heyecanını Erzurumlular olarak bizler yaşıyoruz. Konaklı Kayak
Merkezimizde yeni hizmet binası bitmiştir, kayak okulu yapılmıştır;
yemekhanesi, bakım binası tamamen bitmiştir, 2011 Üniversite Oyunlarına hazır
hâle getirilmiştir. Yine liftler, kayak yapmak amacıyla gelenleri pistlerin “start” noktasına kadar taşıyan mekanik taşıma sistemleri
yapılmıştır. Pistlerle birlikte kar yapma sistemleri ve göletler de
bitirilmiştir. Birçok milletvekili arkadaşımızdan ve halkımızdan şu soruyla karşı
karşıya kalıyoruz biz her zaman: Kar yağmazsa ne olacak? Kar yağmazsa hiçbir
şey olmayacak, bu yarışmalar yapılacaktır çünkü bunlarla ilgili göletler
yapılmıştır, suni kar üretme imkânları oluşturulmuştur.
Yine Palandöken
Kayak Merkezimizde ek tesisler yapılarak bu bölgemiz de yenilenmiş durumdadır.
Burada da 2011 Üniversite Oyunlarıyla ilgili çok ciddi hizmetler sunulacaktır.
Kandilli Kayak
Merkezimizde yine yurt binası, sosyal tesisler, bakım onarım binası, yarış
yönetim binası, yarış kontrol binaları, pistler, kar yapma sistemleri ve
göletler yollarına varana kadar yapılmıştır, hazır hâle getirilmiştir.
Yine
Erzurum’umuzda 2011’le ilgili yapılan tesislerin içerisinde buz pateni, buz
hokeyi, curling tesisleri, 5 adet salon yapılmıştır.
Bunlar 3 bin kişilikle 2 bin kişilik arasında değişmektedir.
Kayakla atlama
tesisleri Erzurum’umuzda bitirilmiştir. Ben ülkemizin başka bir yerinde bu
tesislerden görmedim. Kayakla atlama tesisi ilk defa Erzurum’umuzda yapılmıştır
ve bu, Erzurum’umuzda artık bir simge oluşturmuştur.
Bütün
milletvekili arkadaşlarımızı -muhalefet ve iktidar milletvekilleri beraber
olmak üzere- Erzurum’a davet ediyoruz. İnşallah, hep beraber bunların zevkini
çıkaracağız, bu güzel tesisleri bu gururla hep beraber görmüş olacağız. Tabii
bu konuda, milletvekillerimizin bir kısmının yer konusunda sıkıntı çektiklerini
biliyorum. Evet, yer konusunda da bizler Erzurum milletvekilleri olarak
milletvekillerimize yer temin etmeyi üzerimize almış durumdayız. Bu konuda
hiçbir milletvekilimiz sıkıntı çekmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, üniversite
stadyumunun, 2011 Üniversite Oyunlarının başlangıcının ve bitişinin yapılacağı
Erzurum Stadyumunun çok ciddi harcamalar yapılarak üstleri kapatılmış,
yenilenmiştir ve üniversite stadyumu da hazır hâle getirilmiştir.
Ayrıca, Erzurum
Oyunlar Köyü kurulmuştur. Burada yaklaşık olarak 5.500 sporcu ve yönetici
misafir edilecektir. Bu Oyunlar Köyünün bir özelliği de Oyunlar Köyü Kredi
Yurtlar Bölge Müdürlüğümüz tarafından yapılmıştır ve müsabakalar bittikten
sonra, organizasyon bittikten sonra üniversite öğrencilerimize yurt olarak
hizmet verecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Tabii, Sayın Başkanım, anlatacağım çok şey var. Erzurum’a söz
verseniz iyi olur ama…
Evet, ben bu
vesileyle hepinize teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum. Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Erzurum büyük
memleket, bir anda bitmiyor anlatılarak.
Van Milletvekili
İkram Dinçer.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
23’üncü Dönem
milletvekilleri olarak görev yaptığımız dönem içinde Türkiye'nin son bütçe
kanun tasarısını görüşüyoruz. Bizler, iktidarıyla, muhalefetiyle milletimize
hizmet etmenin şeref ve onurunu ömür boyu taşıyacağız.
Değerli
milletvekilleri, müsaadenizle kısaca demokrasi tarihimize ve AK PARTİ’nin bu süreçteki yerine değinmek istiyorum zira bugün
yapılanların önemini kavramak geçmişi bilmekle olur.
Değerli
milletvekilleri, 1946’ya kadar süregelen tek parti iktidarından sonra
demokrasimiz ne yazık ki sürekli yara alarak bugünlere geldi. Demokrasimiz ilk
yarayı rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarıyla aldı. Bu üzücü
hadiseden on yıl sonra 1971 Askerî Muhtırası’yla demokrasi bir kez daha sekteye
uğratıldı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 80’li yıllara geldiğimizde sözüm ona onca müdahale
demokrasinin gelmesi için yetmemişti. Bunun için sokakların kan gölüne dönmesi,
sabah sağcıyı vuran silahın akşam solcuyu vurması ve böylece bir darbenin daha
olması gerekiyordu. 1980 darbesinden sonra tek başına iktidar olan rahmetli
Turgut Özal daha önceki demokratların yaşadıkları gibi hedef tahtasına
oturtuldu. Bu anlayış 28 Şubat postmodern darbe
süreciyle devam ettirilmek istense de halkımız bu zihniyete ilk seçimde AK PARTİ’yi tek başına iktidara taşıyarak “dur” dedi.
Değerli
milletvekilleri, 2002’de iktidara gelen AK PARTİ döneminde çok önemli iç ve dış
gelişmeler yaşandı. Orta Asya’dan Balkanlara, Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya kadar
dünyanın birçok yerinde dengeler değişti. Dünya ekonomisi büyük bir kriz
yaşadı. Dünyada bunlar olurken Türkiye'nin önünün kapatılması için içeride de büyük
gayretler sarf edildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 oy şartını getirerek
cumhuriyet tarihinde olmayan bir uygulamayı dayattılar. İnternet sitelerinden
toplanan haberlerle partimize kapatma davası açtılar. Başbakanımıza suikast
planları yaptılar. Vatandaşlarımızı başı örtülü-başı açık, sağcı-solcu,
Kürt-Türk, Sünni-Alevi diye fişlediler. Her gün yeni bir darbe planı
hazırladılar ama bütün bu baskılara karşı İktidarımız, yılmadan, korkmadan ve
usanmadan hizmetlerine devam etti ve Allah izin verirse bundan sonra da
halkımızın desteğiyle devam edecektir.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ İktidarı insaf sınırını aşan eleştiri ve baskılara rağmen
her alanda hizmetlerini sürdürmektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün
16 ve 17’nci yüzyılın tarihine ışık tutacak Osmanlı dönemini tapu arşivlerini
ortaya çıkaracak bir sistemi hayata geçirmesi önemli bir çalışmadır.
Ben, bu
vesileyle, başta Bayındırlık Bakanımız olmak üzere, Genel Müdürümüz ve bütün
Genel Müdürlük çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. Daha müreffeh, daha
ilerlemiş ve daha özgür bir Türkiye'nin inşasında emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum.
2011 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Konya
Milletvekili Sayın Ali Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay
bütçesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yargıtay,
Anayasa’mızın 154’üncü maddesiyle kurulan yüksek bir mahkemedir. Bugün için
Yargıtay, 11 ceza dairesinde ve 32 hukuk dairesinde olmak üzere toplam 250
Yargıtay üyesiyle görev yapmaktadır.
Yargıtay, adliye
mahkemelerimizden verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara
da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmaktadır.
30 Eylül 2010
tarihi itibarıyla ceza dairelerinde 198.507, hukuk dairelerinde 284.281 olmak
üzere toplam 482.788 dava dosyası gelmiş olup bu davaların 392.177 adedi
sonuçlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına da yine aynı dönemde 371.668
dava dosyası gelmiş, bunların da 338.068 kadarı sonuçlanmıştır.
Yargıtay
Başkanlığının 2011 yılı bütçe tasarısı 76 milyon 418 bin lira olup 2010
bütçesine göre yüzde 12 civarında artış sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtay, son inceleme mahkemesi olarak karar verdiğinden, başka
bir deyimle, aynı zamanda içtihat mahkemesidir. İçtihatlar, kanun ve tüzüklerden
sonra bir meselenin çözümünde mahkemelerin başvurdukları bir çözüm yoludur.
Yargıtay, ağır iş yükü altında gerçekten içtihat üretmekte zorlanmaktadır hatta
birbirine zıt içtihatlar da çıkabilmektedir. Bu durum, içtihatlara başvuran ilk
derece mahkemelerini zor durumda bırakmaktadır. Bu nedenle, Yargıtayda
yeniden içtihat üretebilmek, iş yükünü ve dava sürecini azaltabilmek için yeni
dairelerin hemen kurulması gerekmektedir. Zaten Yargıtay Başkanının da sık sık basında da yer aldığı gibi, yeni daireler kurulması
yönünde talepleri olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa’mızın madde 138’de “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.” denilmektedir.
İnsanlar adalete
ihtiyaç duyduklarında mahkemelere başvururlar. Aradığı adaleti bulamadığı ya da
adaletin çok geç gelmesi hâllerinde toplumda adalete olan güven duygusu zarar
görecek, dolayısıyla hukuk düzeni bozulacaktır. O hâlde adaletin tecelli
etmesinde fiilen adalet hizmetinde görev alanların sorumluluğu daha büyüktür.
Geçtiğimiz
dönemlerde yargıyı ve mensuplarını zaafa uğratma çabaları olmuştur. Örneğin,
yargı mensubu yaşantısına, eşinin yaşam biçimine göre fişlenmiştir. Bazı
Yargıtay üyeleri hakkında basında ses kayıtları yer almış, Yargıtay, CD
üzerinden dosya birleştirip sanığı tahliye edebilmiştir.
YARSAV mensupları
aslında birer hâkim olmalarına rağmen sanki siyasi parti mensubu gibi basına
açıklamalarda bulunmuş hatta referandum süresince Anayasa değişikliğine “hayır”
denilmesi konusunda görevlerinin de dışına çıkarak ziyaret adı altında
toplantılar yapabilmiştir.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sen valilere bak!
ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) – Burada saymadığım hâller ve bütün bunlar yargıyı, yargının
kararlarını tartışılır hâle getiriyor ve yargıya güveni azaltıyor. Özellikle
ses kayıtlarında ismi geçen Yargıtay üyesi hakkındaki hukuki işlemin bir an
önce sonuçlandırılmasını hatta bu üyenin yargıyı zan altında tutmaması adına
görevinden ayrılmasını toplum beklemektedir.
Bir sanığın
tutukluluğu nedeniyle hâkimlerin Yargıtayca tazminata
mahkûm edilmeleri de sanığın sağlık durumuyla ilgili heyet raporlarının
adliyeden saklandığının ortaya çıkmasından sonra bir kez daha kamu vicdanı
huzursuz edilmiştir.
Bedensel yaralar
hızla tedavi edilir, sadece kişi üzerinde iz bırakabilir ancak adli hatalar
kamu vicdanını yaralar, iyileşmesi çok uzun zaman alır ve toplumda iz bırakır.
O hâlde, sağlıklı toplum, sağlıklı hukuk düzeni, sağlıklı adalet için herkesin
ve özellikle mesleki sorumluluk nedeniyle yargı mensuplarının adalete saygı
göstermeleri, adaleti kusursuz gerçekleştirmeleri beklenmektedir; zira adalet,
mülkün temelidir.
Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Kastamonu
Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2011 yılı Yargıtay bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtayımız “Divanı Ahkâmı Adliye”
adıyla 1868 yılında kurularak yüz kırk iki yıldan bu yana, adalet hizmetlerinin
en üst noktasında, zirvede bir kurum olarak görevini ifa ediyor. Tabii Yargıtayımızın iş yükünden, benden önce konuşan, hem
Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisine mensup
arkadaşlarımız sorunlarını uzun uzun dile getirdiler,
dosya sayılarından bahsettiler, binalarından bahsettiler. Tabii ki muhalefet
olması dolayısıyla, her zaman olduğu gibi, sadece bardağın boş tarafını görerek
dolu tarafını görmeme gibi bir durum da sergilediler.
Yargıtayımız elbette ki bu hizmetleri verirken, şu anda, 32 daireyle birlikte,
250 üyesi, 1.300 çalışanı, 451 tane de tetkik hâkimiyle bu görevi vermeye
çalışıyor. Öteden beri Yargıtayın bu çalışmaları,
diğer yüksek mahkemelerin çalışmaları elbette ki tartışma konusu olmuştur,
muhalefet de tabii ki bunu dile getirecek ama ifade ettiğim gibi, bizim burada
beklediğimiz, hakkın da teslim edilmesidir.
Arkadaşlar, daha
ben ayın 17’sinde Yargıtay Genel Sekreteri, aynı zamanda Yargıtay üyesi olan
Salih Kocalar Bey’i de ziyaret ettim. Yargıtayla
ilgili olarak oradaki birtakım sayıları aldım. Evet, söylenen
rakamlar doğrudur, Yargıtayın iş yükü fazladır,
dairelere milyonlarca dosya geliyor, bunların altından kalkmak da mümkün
değildir ama Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, şu anda, Adalet Bakanlığı
Yargı Stratejisi Reformu gibi bir çalışmayı başlatmış, önümüzdeki dönem
içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak Türkiye'de adli anlamda
neler yapılması gerekiyorsa her birisinin üstesinden tek tek
gelinecektir. Mesela binalardan bahsedildi. Tabii ki
mehabeti olan binalarda bu yargı hizmetinin verilmesi lazım. Biliyorsunuz
Anayasa Mahkemesi bizim dönemimizde yapıldı, şu anda orada yargı faaliyetine
devam ediyor. Aynı zamanda, Danıştay binası bitme aşamasına gelmiş, yirmi iki
asansörüyle birlikte bir yüksek mahkeme olarak görevine devam edecek.
Ben bilgileri
daha da yeni almıştım. Yargıtay Genel Sekreterimiz, elbette ki arsa problemleri
olduğuna, arsa temin edildiği takdirde derhâl inşaatına başlanabileceğine,
parasal bakımdan da hiçbir problemin olmadığına değindiler.
Faruk Bey,
Değerli Arkadaşım, bahsederken “Teknik donanımdan bahsediliyor, yargının
hızlanmasından bahsediyorsunuz ama ben sadece iki yıl önceki verileri
alabildim.” dedi. Ben de aynı verileri almakla birlikte, ceza dairelerinden
olsun, hukuk dairelerinden olsun, Yargıtay Savcılığından olsun bütün verileri
aldım. Aynı zamanda “İki yıl geriden takip ediyor.” dediler, ben ayın on
yedisinde yani daha iki gün önce 2010 yılına ait tüm bilgileri de aldım, on
dakika içerisinde de bunu çıkardılar, bana getirdiler. Bakın, 1/1/2010–17/12/2010 tarihi itibarıyla hukuk dairelerine
gelen toplam sayı 361.328, karara bağlanan 328.104; ceza dairelerine gelen
toplam dosya sayısı 260.234, karara bağlanan 197.024 dosya olmak üzere on
dakika içerisinde çıkarıp bana bunu verdiler.
Bir ara, Ankara
Adliyesine uğradığımda taşraya gönderilecek bir talimat söz konusu idi. Ben
oraya da sormuştum: “Bu talimat kaç günde gider, kaç günde gelir?” Dediler ki:
“Şimdi, biz UYAP kapsamındayız. Artık öylesine sistemli çalışıyor ki hemen
buradaki işlemi bitirdikten sonra, biz UYAP kanalıyla bunu ilgili mahkemesine
veyahut da savcılığına hemen göndereceğiz, on dakika içerisinde mahallinde
olacak.” UYAP kapsamıyla olsun, diğer teknik donanımlarla olsun, hâkimlerin ve
savcıların eğitimleriyle olsun gerçekten bu İktidar döneminde belki de
istediğimiz düzeyde değil ama tarihî dönemlerinden birisini de Yargıtayımız yaşıyor, diğer mahkemelerimiz yaşıyor. Oradaki
dava sayıları elbette ki çok fazla ama bunların üstesinden gelebilmek için
–ifade ettiğim gibi- yargı stratejimizi önümüze koyduk, bundan sonra tek tek onlara sıra geldi.
Adliye
binalarının hem illerimizde hem de ilçelerimizde tek tek
yapılıyor olması, elbette ki bir mana ifade etmeli. Elbette ki, geciken adalet adalet değildir. Bütün bunların üstesinden gelebilmek için
de yeterli olan bütçenin ayrılması, personelinin eğitilmesi ve gece gündüz
orada çalışacak nitelikli ve kalifiyeli elamanlarla donatılması gerekiyor.
Bütün bunların hepsini de, biz, bu İktidar döneminde elbette yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu, teşekkür ediyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Bu beş dakikalık süre içerisinde, elbette ki hepsine değinmek
mümkün değil.
2011 yılı
Yargıtay bütçemizin ve tüm bütçemizin ulusumuza hayırlı olmasını diliyor,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bursa
Milletvekili Canan Candemir Çelik.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 mali yılı Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, grubum ve şahsım adına, sizleri ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1868 yılında “Şûra-yı Devlet” adıyla
kurulmuş bulunan, 1924 Anayasası’yla anayasal bir kurum hâline getirilen
Danıştay, 1961 ve 1982 Anayasalarında da “yüksek idare mahkeme” olarak yerini
almıştır. Anayasa’da öngörülen yüksek mahkemelerden biri olan Danıştay,
Anayasa’nın 155’inci maddesine göre yürütme organına yardımcı bir inceleme,
danışma ve karar organı olmanın yanı sıra, idarenin yargı yoluyla
denetlenmesinde de etkin ve önemli görev yapan bir kuruluştur. İdari yargının
en üst birimi olan Danıştayın, bireysel özgürlüklerin
artırılması ve demokrasinin standartlarının yükseltilmesi için, kararlarında
hukukun üstünlüğünü temel argüman olarak alması hukuk
devleti ilkesinin sağlanmasında ve içselleştirilmesinde çok önemli bir işleve sahip
olacaktır.
Danıştayın bugün yaşadığı en önemli sorun, ağır iş yüküdür. Bu, kuşkusuz
yalnızca idari yargının değil, tüm yargı sistemimizin sorunudur. Bu önemli
sorunun aşılabilmesi ve olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için ülkemizde kamu
denetçiliği sisteminin altyapısının oluşturulması çok büyük önem arz
etmektedir. Nitekim bu amaçla AK PARTİ İktidarı döneminde vatandaşımızın yargı
öncesi bazı dileklerini ve şikâyetlerini aktarabilecekleri yapının oluşumu için
gerekli adımlar süratle atılmış ve son Anayasa değişikliğiyle kamu denetçiliği
sistemi Türk hukuk sistemine dâhil edilmiştir.
Kamu Denetçiliği
Kurumunun, kamu idaresinin işleyişiyle ilgili şikâyetleri daha başta
çözümleyerek uyuşmazlıkların yargıya intikalini azaltacağı kuşkusuzdur. Kurumun
yargının iş yükünü azaltan fonksiyonuna ilave olarak ülkemizde katılımcı ve
özgürlükçü demokrasinin gelişmesinde de katkı yapacağı bilinmelidir. Halkımız
bu ve benzeri kurumlar aracılığıyla kamu yönetimine bizzat katılmış olacaktır
ki bu da demokrasimizin kalite ve standardını yükselten çok önemli bir unsur
olacaktır. Önümüzdeki süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisimizce yasal
düzenlemesi de yapılarak seçilecek olan kamu denetçisi yıllardır konuşulan bir
hayali gerçekleştirmiş olacaktır. Biz, toplumumuzun daha da
demokratikleşmesine, uzlaşma anlayışının yerleşmesine paralel olarak
mahkemelere intikal ettirilecek uyuşmazlıkların giderek azalacağına ve bunun da
sonuçta mahkemelerin iş yükünü önemli ölçüde hafifleteceğine yürekten
inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, adaletin tecellisinin sağlanması için gerçekleştirilen bu
yapısal düzenlemelerin yanı sıra fiziki mekânların iyileştirilmesi konusunda da
AK PARTİ döneminde
çok önemli mesafeler katedilmiştir. Ülkemizin dört
bir yanında, illerimizde, ilçelerimizde inşa edilen adalet sarayları gibi Danıştayın da fiziki durumunun iyileştirilmesi için Hükûmetimiz Eskişehir yolunda yeni hizmet binası için
gerekli çalışmaları başlatmış ve 2010 bütçesine başladığımız tarih olan 14
Aralık 2009 tarihinde temelleri atılmıştır. İnşaat hâlen devam etmekte olup
çalışmalar tamamlandığı takdirde oluşturulacak uygun çalışma ortamında
hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde süreceğine yürekten inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, genel bütçe kapsamında bu yıl Danıştayımıza
ayrılan pay 2010 yılına oranla yüzde 20,8 oranında artırılmış olup toplam bütçe
101 milyon 172 bin 500 Türk lirası olarak belirlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken 2011 mali yılı bütçesinin Danıştay
camiamıza, ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştayın 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sultan Abdülaziz
tarafından 1868 yılında “Şûra-yı Devlet” adıyla
kurulan Danıştay, cumhuriyet dönenimde de 1927 yılında yeniden çalışmalarına
başlamış, 61 ve 82 anayasalarımızda da “İdarelerin hiçbir eylem ve işlemi yargı
denetimi dışında bırakılamaz.” hükmünün bir gereği olarak yürütme organına
yardımcı bir inceleme, danışma organı olmasının yanı sıra idare mahkemelerince
verilen kararların son inceleme mercisi olarak yönetimin yargı yoluyla
denetlenmesi görevini üstlenmiştir.
Anayasa’mızın
2’nci maddesinde belirtildiği şekliyle “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik
ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Hukuk devleti, yönetenlerin
keyfî eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan,
hukukun üstünlüğüne dayanan devlettir. Hukuka uymak yalnızca vatandaş için
değil devlet için de bir zorunluluk olup demokratik hukuk devletinin bir
gereğidir. Danıştay, bir yüksek yargı organı olarak “kuvvetler ayrılığı” ilkesi
gereğince idarenin tüm iş ve işlemlerinin hukuka uygunluk denetimini Anayasa ve
kanunlarımız çerçevesinde belli kurallara bağlı olarak gerçekleştirmekle
görevlidir. Hukuk devleti, tüm kamu işlemlerinin ancak hukuka uygunlukları
yönünden yargı denetimine tabi olmasını gerektirir.
Yargı
kuruluşları, kamu işlemlerinin dayandıkları takdir yetkisini denetleyemez, bir
başka ifadeyle, yerindelik denetimi yapamaz ancak ülkemizde, yargının, çeşitli
kararlarıyla yerindelik denetimi yaparak kamu hukukunun önemli bir kuralını
ihlal ettiği görülmektedir.
Danıştayın, ekonomiden eğitime, sağlıktan toplu taşımacılığa kadar uzanan
geniş bir alanda yönetimin takdir yetkisi içerisinde kalan birçok kararı iptal
ettiği, müdahaleci bir tutum içinde olduğu, görev alanının sınırlarını aşarak
yetki gasbında bulunduğu ve âdeta yürütmenin yerine
geçerek ona ait yetkileri kullanmaya çalıştığı görülmektedir.
Yargının,
yerindelik gibi siyasi sorumluluk gerektiren alanlara, ayrı uzmanlık gerektiren
konulara dalmadan, bütün dikkatini hukuka uygunluk denetimine yönlendirmesi gerekir.
Aksi takdirde, hukuk devleti ilkesi yerine yargıçlar devleti ilkesi hâkim olur
ki bu da kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeler ve demokratik hukuk devletiyle
bağdaşmaz.
12 Eylül
tarihinde gerçekleştirilen halk oylamasıyla Anayasa’mızda yapılan değişiklikle
“idari yargıda yerindelik denetiminin yapılamayacağı” şeklindeki temel kamu
hukuku kuralı kuvvetli bir şekilde vurgulanmıştır. Bu değişikliğe paralel
olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu’muzda da gerekli
değişiklikler yapılarak gerekli uyum sağlanmalı, idari eylem ve işlemlerin
iptalinde keyfîliğe yol açan hükümler çıkarılmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adalet hizmetlerine yapılan harcamanın temel hak ve
özgürlüklerin teminatına, toplumsal barış ve huzura yapılan bir yatırım olduğu
düşüncesindeyiz. Bunun bir göstergesi olarak, AK PARTİ İktidarında,
adliyelerimiz, elverişsiz apartman dairelerinden ve iş hanlarından, daktilo
seslerinden, karbon kâğıtlarından kurtularak bilgisayarlarla donatılan
saraylara kavuşmuştur. Bu güzel icraatlardan ilk derece mahkemeleri gibi,
Anayasa Mahkememiz başta olmak üzere, yüksek yargı organlarımız da nasibini
almış, yetersiz ve büyüklüğüne yakışmayan hizmet binalarından kurtulmaya
başlamıştır. Danıştay için de Ankara’da Eskişehir yolu mevkisinde 62 bin metrekarelik
arsa üzerinde inşa edilmekte olan, toplam kapalı inşaat alanı 72 bin metrekare
olan ve 22 bloktan oluşacak hizmet binası 65 milyon lira bedelle ihale edilmiş,
geçen yıl başlayan inşaatın 25 Ocak 2012 tarihinde tamamlanması planlanmıştır. Danıştayın 100 milyon lirayı aşan 2011 yılı bütçesinin
önemli bölümü Danıştay hizmet binası inşaatı için harcanacak, böylece Danıştay
da diğer yargı kuruluşlarımız gibi modern ve geniş imkânlara sahip bir hizmet
binasına kavuşmuş olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle Danıştayımızın ve diğer tüm
kurumlarımızın 2011 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunç.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı dokuzuncu tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası, şahsı
adına lehte olmak üzere Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’e
aittir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın dokuzuncu turundaki kurum bütçeleri ve Tarım Bakanlığı adına lehte
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarım, geleneğimiz ve geleceğimizdir. Ülkemizi, ürettiği
ürünlerle besleyen ve doyuran çiftçilerimizin sorunlarını, onların
problemlerini çözmek ödevimiz ve görevimizdir. Sekiz yıldır Hükûmetimiz
bu konuda çok etkili, verimli çalışmalar yapmış, yüce Meclisten pek çok yasalar
çıkarılmış ve bu çıkarılan yasalarla, insanlarımızın aşılmaz gibi görülen
dertleri, çözülmez gibi görülen problemleri çözüm noktasına getirilmiştir.
Elbette daha pek
çok yapılması gereken iş vardır, elbette daha pek çok sorun vardır. Örneğin, global dünyada global ısınmayla beraber kuraklık gibi pek
çok sorunlarla, beklenilmeyen afetlerle -geçen haftalarda Aydın’ımızda da büyük
bir sorun yaşadık, bir sel afeti yaşadık- bu gibi sorunlarla tarımsal üretim
bahçelerimiz, tarlalarımız, üstü açık bahçelerimiz, meyve bahçelerimiz, üretim
alanlarımız zarar görmektedir. Onun için, TARSİM sigortalarını, yüzde 50
destekli tarımsal sigortalarımızı mutlaka geliştirecek yol ve yöntemlerin bu
2011 yılı bütçemizde de artarak geliştiğini görmeliyiz, görüyoruz.
Bunun dışında,
tarıma verdiğimiz önem ve ehemmiyetle Hükûmetimiz hem
üretim desteklerini hem de ihracat desteklerini şekillendirmektedir. Malum,
üretim destekleri, mazot destekleri, gübre destekleri, sertifikalı fidan
destekleri, sertifikalı tohum destekleri, hayvan başına verilen desteklemeler,
suni tohumlamadan doğan buzağılara verilen desteklemeler gibi hem bitkisel
üretimde hem hayvancılıkta gayet önemli bir noktadadır. Keza, yem bitkileri
destekleri de hayvancılıkta son zamanlarda yaşadığımız et açığıyla beraber çok
büyük önem arz etmekte ve Hükûmetimiz 2011 yılında,
2010 yılı bütçesini yüzde 9,9 artırarak 6 milyar liraya ulaşan 2011 yılı
bütçesinde, bu sorunları…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ya, Sayın Bakan “Et açığı yok.” dedi, sen “Et açığı var.” diyorsun;
olmadı Ahmet Bey!
AHMET ERTÜRK
(Devamla) - …bu çözülme noktasında, çok hızlı hareket ettiğimiz pratik sorunlarımızı
çözme konusunda da iyi bir ivme hazırlamaktadır.
Gene, damlama ve
yağmurlama sulamada, son zamanlarda hayvancılıkta da sıfır faizli desteklemeler
eklenmek suretiyle üretime verilen desteklemelerle, hasat edilen ürünlere -ki
bunların başında buğday, pamuk, mısır, ayçiçeği, yağlı tohumlar, zeytinyağı,
çay gibi ürünler gelmektedir- verilen
üretim desteklemeleriyle, ayrıca bir de ihracat desteklemeleriyle -örneğin yurt
dışına satılan, geçen hafta da Meclisimizde konuşulan- yaş sebze meyveyle ilgili
konularda -örneğin narenciyede 75 dolar olan ihracat desteği 50 dolar
artırılarak bugün 125 dolara çıkmaktadır- değerli bakanlarımıza, Hükûmetimizin değerli üyelerine ve katkı sağlayan tüm
milletvekillerimize, üreticilerimiz adına tabii, teşekkür ediyoruz. Narenciye üreten bir ilin milletvekili olarak, bu, bizim için de
çok önem arz ediyor, ülkemiz için de çok önem arz ediyor çünkü pek çok ürünü
yurtdışına sattığımız zaman hem üreticimiz kazanıyor hem de ülkemiz kazanıyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Demek, söyleye söyleye yaptınız Ahmet Bey!
AHMET ERTÜRK
(Devamla)- Keza, hayvancılıkta da -örneğin sütte Okul Sütü Projemiz’de
de sütte süt tozu- dahilde işleme rejiminde ithal edilen süt tozunun da ithal
edilmeyerek yerli süt tozu işleyen fabrikalarımızdan bisküvicilerin ve çukulatıcıların alınması yönündeki sütte regülasyon
kararıyla da süt konusundaki riskler veya süt fiyatları düşer mi gibi endişeler
de ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tarlada izi olanın harmanda yüzü olacaktır. Biz bu 2011 yılı
bütçemizde tarlada izimizi daha da derinleştiriyoruz ve sekiz yıllık
iktidarımız döneminde hep tarlada izi olan bir iktidarın mensupları olduk.
Çiftçilerimize, üreticilerimize, ürettiği ürünlerle bizi besleyen, doyuran
insanlarımızın sorunlarıyla, hep onlara çözüm ve çare bulmak için çaba ve
gayret harcadık. İnşallah, 2011 yılı bütçemizde de bu sorunları çözebilecek bir
dik duruş sergileyerek insanlarımızın daha çok üreten ve daha çok ürettiğiyle
yurt dışına daha çok satan bir Türkiye ve böylece dünyanın sekizinci büyük
tarım ülkesi olan Türkiye'mize güzellikler getirilmesini bu yeni bütçeyle
diliyorum. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tarlada iziniz var mı bilmem ama ambarda parmak iziniz var!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına lehte
konuşma tamamlanmıştır.
Hükûmet adına ilk konuşmacı Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa
Demir.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2010 yılı faaliyetleri ile 2011 yılı bütçe
tasarısı hakkında bilgi sunmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, şehirleşme ve yapılaşma alanlarında
kuruluşundan beri gerçekleştirdiği planlama, alt ve üst yapı hizmetleriyle
ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler yerine getirmiştir. İnsanlık tarihi
kadar eski olan inşaat faaliyetlerinin yapım teknolojileri açısından ulaştığı
seviye, çağı yakalama ve dışa açılma çabası içinde olan ülkemizi yakından
ilgilendirmektedir. Hükûmetimizin görevde olduğu süre
zarfında gerek Bakanlığımızın çalışmaları ve gerekse Hükûmetimizin
diğer icraatları sonucunda Türk inşaat ve yapı sektörü ile yapı malzemeleri
sektöründe çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Yıllar boyu durgunluk yaşayan,
hatta bazı yıllarda gerileme içine düşen inşaat sektörü Hükûmetimizin
görevde olduğu dönemde âdeta bir dönüm noktası yaşamıştır. Geçmiş dönem
verileri de dikkate alındığında inşaat sektörünün bizim dönemimizde altın
çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Ekonomik büyüme, inşaat sektörünü 2005
yılından itibaren bütün sektörler içerisinde birinci sıraya yükseltmiştir.
İnşaat sektöründe yaşanan gelişmeler, ülkemizi yapı malzemeleri alanında pek
çok ürünün üretiminde ve ihracatında da dünyanın ve Avrupa’nın ön sıralarına
taşımıştır.
Bu gelişmelere
paralel olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, merkezî
hükûmet teşkilatı içinde şehirleşme ve yapılaşma
konuları çerçevesinde yürüttüğü çalışmalarını yeniden yapılandırmaktadır. Dolayısıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı artık bugün mimarlık,
mühendislik konularında mevzuat geliştirerek sektörün daha sağlıklı gelişimine
yön veren; proje, müşavirlik ve mühendislik hizmetlerinin ulusal düzeyde bir
bütünlük içinde yürütülmesini sağlayan; ülkemizdeki imar, yapı ve planlama
hizmetlerindeki görev ve yetki karmaşası ile görev boşluklarını önleyerek daha
etkili, verimli ve ekonomik hizmet ürütebilme imkânına kavuşmuş, bütüncül bir
anlayışla ülke düzeyinde planlama ve yapılaşma alanlarında uygulama birliği
sağlayan, imar hizmetleri konusunda mahallî idarelerle işbirliğini artırarak
onlara rehberlik eden ve yol gösteren bir Bakanlık olarak yoluna devam etmek
durumundadır. Bu sebeple, yerleşme ve şehirleşme ve yapılaşma
konularında deneyimi ve birikimi bulunan Bakanlığımızın, yeni yapısıyla bu
alanlardaki üst kamu otoritesi olma vasfına kavuşturulması gerekmektedir.
Planlamayla
ilgili yetkilerin farklı kurumlarda bulunması planlamada yetki karmaşasına,
zaman ve kaynak israfına ve plan bütünlüğünün bozulmasına sebebiyet
vermektedir. Planlama sistemindeki bu dağınıklık aynı zamanda kentsel ve kırsal
yerleşme problemlerine de yol açmakta, her düzeydeki plan ve içeriğinin
bölgesel ve yerel koşullar da dikkate alınarak yeniden tanımlanması ve planlama
konusunda dil birliğinin sağlanması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca,
kentleşmenin yasal sorunlarının çözümüne, sağlıklı, dengeli, yaşanabilir kentsel
gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke, strateji ve eylemlerin ortaya konması,
bunların uygulama esaslarının belirlenmesi ve bir eylem programına bağlanması
gerekmektedir. Bu amaçla ulusal bir doküman olan ve kısaca “KENTGES” olarak
isimlendirilen Kentsel Gelişme Stratejisi hazırlanmış, Yüksek Planlama
Kurulunun onayıyla ve Resmî Gazetede de yayınlanarak şu anda yürürlüğe
girmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birçok kez, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
özellikle içinin boşaltıldığı, önemini kaybettiği şeklinde ifadeyi, muhalefet
partimizin çok değerli sözcüleri bunu hem Plan Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerde hem burada ifade ettiler. Biz orada da… Plan
Bütçe konuşmasında da ben ifade ettim, burada da tekrar ifade ediyorum:
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı geçmişte, özellikle cumhuriyetin kurulduğu
yıllardan itibaren gelişerek büyüyen, kamu adına her türlü planlama,
projelendirme, yapım ve denetim işlerini yapan bir bakanlık idi ama ülkenin
gelişmesi, sektörün gelişmesi, mühendislik alanlarındaki elemanlarımızın,
mühendislerimizin sayısının artması, bu alandaki sektörel
kurumsallaşmanın sağlanmasıyla birlikte geldiğimiz noktada artık görüyoruz ki,
Türkiye, özellikle bu alanda çok büyük miktarlarda, hem özel sektörde hem kamu
alanlarında yatırımları hızla devam ettiren bir ülkedir. Artık bir kamu
otoritesinin geçmişte olduğu gibi hâlâ uygulama planlarına varana kadar plan
yapıp, özellikle yapımların projelerini yapıp, bunları ihale edip yaptıran,
denetleyen -eski kontrollük mekanizmasını ifade ediyorum- bu hüviyetini
sürdürme imkânı kalmamıştır. Aslında, bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından
başka kurumlara devredildiği ifade edilen kuruluşlar; Karayolları, Devlet Su
İşleri, DHMİ, DLH, Devlet Demiryollarına bir baktığımızda bu alandaki tüm iş ve
işlemlerini de artık kendilerinin yapmadığını görüyoruz aslında.
Planlama
çalışmaları… Evet, yetki devri söz konusudur gibi biz de buna Bakanlık olarak
katılmıyoruz. Eğer bir plan yetkisi olabilecekse merkezî, yüksek, tek bir
otoritede toplanmasında çok büyük yarar var ama esası itibarıyla tüm uygulama
planlarının üst ölçekleriyle birlikte mutlaka yerel yönetimlerde bulunması
gerekir, bunu bir kere daha burada ifade etmek istiyorum. Ama buna rağmen
merkezde bazı plan yetkilerinin bulunması gereği de vardır, bu plan
yetkilerinin de tek bir kurumda toplanması çok daha yaralı olacaktır ki KENTGES
Belgesi bunu açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Artık o diğer kurumların
da tüm imar planlarını dışarıdaki plan bürolarına yaptırdığını, projelerin
sektördeki proje müelliflerine yaptırıldığını, kurumların yalnız ihaleleri
gerçekleştirerek hatta oradaki denetim görevini bile müşavirlik firmalarına,
ihale şartnamesine yerleştirerek yaptırdığını görüyoruz. Bunların
artık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında bizzat yapım işlerinin kalması diye
bir durum söz konusu olmadığını geldiğimiz bu durumda görüyoruz ama Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının aslında tüm mimarlık ve mühendislik uygulamalarının, tüm
planlama, plan çalışması yapan sektör aktörleri başta olmak üzere,
projelendirme, yapım, kamu adına yapım süreçlerini, politika üreten,
mevzuatlarını hazırlayan, o sistemi sağlıklı bir şekilde destekleyen ve bir
sistem dâhilinde sağlıklı bir şekilde işleten bir kurum olmak durumunda
olduğunu bu KENTGES Strateji Belgesi bir kere daha ortaya koymuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Bu KENTGES
Strateji Belgesi’nde 151 kurum, kuruluş, plan yetkilerini de elinde bulunduran
tüm kamu kuruluşlarının da temsilcileri dâhil olmak üzere, sektör temsilcileri,
meslek odaları, özel sektör temsilcileri, yerel yönetimler, tüm taraflardan
500’e yakın uzman bizzat iki yıl içerisinde çalışmış ve çok nitelikli, çok
nitelikli, çok özel, çok toparlayıcı, çok güzel bir üst politika belgesi olarak
önümüze bugün konmuş olan, Resmî Gazete’de de yayımlanarak hayatiyete geçmiş
olan bir KENTGES Strateji Belgesi’ne sahip olmuş bulunuyoruz. Aslında, birçok konuda konuşulan, ifade edilen, bugüne kadar
geçmişte mimarlık ve mühendislik uygulamalarından şikâyet ettiğimiz birçok
konuya kesin çözüm üreten, tam bir çatı, tam bir hedef ve yol gösteren bir
belgeye sahip olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
bu Belge, geçtiğimiz iki ay içerisinde yayınlandı. Tüm sayın
milletvekillerimize bu Strateji Belgesi’nden ben ulaştırmayı burada ifade etmek
istiyorum. Sayın milletvekillerimizin bu Strateji Belgesi’ni çok iyi
incelemelerini, bundan sonra, özellikle bu Strateji Belgesi’yle ortaya
çıkabilecek olan yeni uygulamalarda da tüm sayın milletvekillerimizin desteğini
bir kere daha arkamızda, yanımızda görmek istediğimizi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle bu KENTGES Strateji Belgesi’ni biz ayrıca
-şu anda izleme komitesini oluşturduk- Bayındırlık Bakanlığının başkanlığında,
Devlet Planlama Teşkilatının da yer aldığı kamu kurum ve kuruluşlarının
temsilcileriyle birlikte ilgili eylemlerin sorumlu kuruluş olarak ifade edilen
kamu kurum ve kuruluşlarını, bu eylemlerin uygulama planlarını onlardan
alacağız. Ocak ayında bir toplantı yapıyoruz. Bir yıllık programlar hâlinde
bunları temin edip hayata, o programlara uyup uymadıklarını bu izleme komitesi
aracılığıyla takip etmeye çalışacağız.
Bir şeyi daha
yapmayı planlıyoruz. Özellikle her yıl bu KENTGES Strateji Belgesi’ne katkı
sağlayan, bu Belge’nin ortaya çıkmasına emek veren 500 uzmanla birlikte her yıl
toplanarak Strateji Belgesi’nin öngördüğü eylem planlarının uygulama
safhalarını da bizzat değerlendirmeye tabi tutmayı planlıyoruz.
Yine bir
çalışmayı öngörüp, yaklaşık üçer yıllık dilimler hâlinde, statik bir belge
olmadığını ifade etme açısından, yeni ilave eylem ve politikaları öngörülme
noktasında yeni teknik çalışmalarla birlikte Strateji Belgesi’ni her üç yılda
bir yenilemeyi planladığımızı ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum. Aksi
takdirde, böyle bir politika belgesi olmadan, eğer, bazen Bakanlık olarak,
bazen Hükûmet olarak da bazı uygulamaları,
stratejileri ortaya koyduğunuzda, özellikle mimarlık ve mühendislik alanında
uygulamaları gerçekleştirememek durumuyla karşı karşıya kalınabiliyor. Çünkü bu
alan tamamen nitelikli bir meslek alanıdır. Bir tek meslek mensuplarının ancak
tarafından icra edilebilecek bir alan olduğu için. Böyle bir üst politika
belgesi çatısı altında bu çalışmaları yürütmekte çok büyük fayda olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; planlama yetkileri Bakanlığımızda bulunan kıyı
alanlarındaki sorunlar burada ifade edildi. Biz Plan Bütçe konuşmasında da
ifade ettik. Özellikle Türkiye’de tüm kıyı kenar çizgilerini 2014 yılı sonuna
kadar tamamlamayı şu anda programımıza aldık, çalışmalarımızı devam
ettiriyoruz.
Yine bir başka
proje özellikle kıyı alanlarıyla ilgili. Antalya ilinde ve Kocaeli Körfez bölgesinde, Samsun’da biz bu
çalışmaları, bütünleşik plan çalışmalarını yaptık. Çok güzel bir katılım
sağlayarak bunu gerçekleştirdik, ki, o illerimizin
milletvekilleri de bu konuda bilgilendirildi. Bizzat bu çalışmaların
bilgilendirme toplantılarına da katılarak bana şunu, bu çalışmaların
niteliğini, katılımcılığı ve ortaya konan plan anlayışı noktasındaki
takdirlerini ilettiler. Ben de sayın milletvekillerimize ve çalışmayı yapan tüm
Bakanlık çalışanlarımıza teşekkür etmeyi bir kere daha borç biliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz bu çalışmayı yaparken tüm kıyı alanlarıyla ilgili
hem onayladığımız planlarda hem diğer kurum ve kuruluşların yaptığı o kıyı
alanlarındaki yatırımlarla alakalı plan çalışmalarında hem bizim kıyı kenar
çizgisi tespitlerini bir elektronik ortamda, web ortamında bir kayıt altına
alıp tüm ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kullanımına sunmayı hedefledik. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmayı da 2014 yılı
sonuna kadar bitirmeyi planlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine Bakanlığımızın, özellikle yüce Meclisin de kabulüyle,
takdiriyle birlikte yasalaşan Kooperatifler Kanunu’nda bir değişiklikle Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı yetkisinde olan yapı kooperatifleri, bildiğiniz gibi,
özellikle 13 Aralık itibarıyla Bakanlığımızın yetkisine geçmiş bulunuyor.
Yaptığımız çalışmalarla birlikte şu anda bu konuda yetkilerimizi kullanmaya
başladık. Önümüzdeki 2011 yılı içerisinde, yapı kooperatifçiliği alanında
geçmişte kaybedilen güven olgusunu yeniden kazandıracak çalışmaları tamamlamayı
planlıyoruz. Özellikle tüm yapı kooperatiflerini elektronik ortamda kayıt
altına alacağız, genel kurullarda alınan kararların nasıl uygulandığını, hangi
seyirde uygulandığını, yönetim kurulunun bu konudaki icraatlarından tüm kooperatif
üyelerini haberdar edecek bir sistemin şu anda yazılımına başladık. Yani bu
konudaki en önemli problem neydi yapı kooperatifleri alanında? Özellikle yönetim kurullarının, genel kurullarda alınan kararlarla,
kooperatifin kuruluş amacına uygun insanların -gerek sanayi yapısı olabilir
gerek konut kooperatiflerinde konut edinme amacıyla olabilir- daha çok orada,
üyelerin kooperatife üye oluş amaçları doğrultusunda faaliyet yapılmaması en
büyük problem alanı idi. Bu konuda, aidatların ödenip ödenmediğini artık her
üye, kooperatifteki o oluşturulan ortamda, kendisine şifre verilerek, bir tek
kendi kooperatif üyelerinin görebilecek olduğu bir sistem üzerinden
kooperatifin faaliyetlerini izler hâle gelecek. Dolayısıyla,
kooperatifin kuruluşu, ferdileşme ve tasfiye işlemlerini kolaylaştırıcı
düzenlemeleri de 2011 yılında tamamlamayı planlıyoruz. Ümit ediyorum, 2012 yılı
içerisine geldiğimizde artık yapı kooperatifçiliğinin, hafızalarımızda bulunan
o güven yok etmiş olan veya güven bunalımını oluşturan problem alanlarını
tamamen çözme noktasında çalışmalarımızı yürütmeyi planlıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu arada Bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir
tanesi mahallî idarelere imar hizmetleri konusunda onlara yol gösterilmesi ve
mahallî idarelere rehberlik edilmesi amacıyla dört yıldan beri yerel
yönetimlerin imar hizmetleri projesi konusunda da çalışmalarımız hızla devam
ediyor. Bu çalışmalarımızın hedef kitlesi, özellikle il özel idare genel
sekreteri, ilgili teknik personeldir. Bu projeyle, imar ve yapı konularında
yapılan yasal ve idari düzenlemeler hakkında yerel yönetimlerde görevli
uygulayıcıların bilgilendirilmesi yoluyla, mevzuatın ülke genelinde
uygulanabilirliğinin ve uygulama birliğinin sağlanması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle Bakanlığımızın yetki alanı içerisinde olan
kıyı yapılarıyla ilgili plan onaylarında yeni bir tebliğ yayımlayarak, yaklaşık
iki buçuk yıl süren plan onay süreçlerini üç aya indirdiğimizi huzurlarınızda
ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine yaptığımız bir çalışmayı da hatırlarsanız,
özellikle bu kat irtifakından kat mülkiyetine geçişle alakalı bir düzenleme
yapmıştık. Artık Türkiye’de yapı kullanma izin kâğıdı alındığında, tapu
kadastro müdürlüklerine gönderildiğinde resen kat mülkiyetine geçişini temin
ettik. Bu alan çok büyük bir problem alanıydı. Yine bürokrasiyi azaltma
noktasında yaptığımız çok önemli çalışmalardan bir tanesi, yapı kullanma izin
kâğıdını inşaat itibarıyla hak etmiş, tamamlamış ama müteahhidin sigorta ve
vergi borçlarından dolayı yapı kullanma izin kâğıdı alamayan vatandaşlarımızın
bu problemlerini çözücü… İmar Kanunu’nda -yine sizin oylarınızla kabul edilen-
yapılan değişiklikle birlikte vatandaşı artık o sigorta ve vergi borcunun
ödenip ödenmemesine bakmaksızın yapı kullanma izin kâğıdını alır hâle
getirdiğimizi de ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii süre çok az, aslında konuşulacak çok şey var.
Ben hemen şu anda Bakanlığımızın geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde ifade
ettiğimiz ama bu sene artık uygulama safhasına geçtiğimiz iki konuyu da ifade
edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Bunlardan bir
tanesi, Sayın Ağyüz de burada konuşmasında ifade etti
Yapı Denetimi Kanunu’yla alakalı… Sayın Ağyüz, tabii
bu, kanunla, değişiklikle yaygınlaştırılmıyor, Bakanlar Kurulu kararıyla
yaygınlaştırılabildiği için yasadaki hüküm gereği, Yedinci ayda Bakanlar Kurulu
kararı yayımlandı ve 1/1/2012 tarihinden itibaren on
dokuz pilot ilde uygulanan Yapı Denetimi Kanunu’nu tüm ülke sathına
yaygınlaştırmış bulunuyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada çok sağlıklı bir sistem işlettiğimizi düşünüyoruz.
Müracaatlar alındı kuruluşlarla alakalı, noter huzurunda kuralar çekilerek asil
ve yedek yapı denetimi firmalarının her ilde sıralaması yapıldı. Tabii bu
kurayı çekmeden, her ilde ne kadar yapı denetiminin… Oradaki inşaat ruhsat alma
potansiyeline bakarak tespit edilmiş bir yapı denetimi bürosu sayısı her ile
göre belirlendi. Şu anda yapı denetim bürolarının yetki belgeleri veriliyor,
denetim elemanlarının yetki belgeleri hızlı bir şekilde veriliyor ve Ocak 1
itibarıyla tüm ülke sathında Yapı Denetimi Kanunu gereği yapı denetimini
gerçekleştirmeyi başarmış olacağız.
Yine çok önemli
konulardan bir tanesi, enerji verimliliği noktasında, bildiğiniz gibi Temmuzun
1’i itibarıyla Enerji Performans Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Fakat orada bir
önemli olgu var, aslında bu işin can damarlarından bir tanesi, yeni inşaat
ruhsatı alacak olan yapılara enerji kimlik belgesi vermeyi 1/1/2011’den
itibaren başlatıyoruz. Bu konudaki elektronik yazılım tamamlandı, eğitimler
tamamlandı. Yani Ocak 1’den itibaren her ruhsat alacak yapı, o yapının enerji
performansı noktasındaki özelliklerini ve niteliklerini gösteren enerji kimlik
belgesine sahip olacak.
Bu belge ne önem
arz edecek? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de
“yapı” kavramı, “yapı” dediğimizde, “daire” dediğimizde, “bina” dediğimizde
artık insanlarımızca fiyatından, yerinden, mevkisinden daha önce enerji
alanındaki verimliliğini ifade eden bu belge aranır hâle gelecek dolayısıyla
ülkemizdeki kıt enerji kaynaklarımızı da göz önüne aldığımızda, tüketilen
enerjinin, tüm enerjinin yüzde 40’ının konutlarda ve yapılarda tüketildiğini
düşündüğümüzde bu konudaki, tasarruf noktasındaki millî ekonomiye katkısını
takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok önemli bir çalışmamız da, özellikle 1/1/2012’de yürürlüğe girecek olan ama geçtiğimiz perşembe
günü de Resmî Gazete’de yayınlanan, özellikle “Yap-sat müteahhitliği.” diye
ifade ettiğimiz ve şantiye şefleri ve belgeli usta çalıştırmayla alakalı
yönetmeliktir. Tüm Türkiye’deki özel müteahhitlik
alanını kayıt altına alıp, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapan sektör
aktörlerinin yani müteahhitlerin o eksikliği gidermedikçe, bir de kamuya
sigorta ve vergi borçları anlamında mali mükellefiyetlerini yerine getirmedikçe
artık Türkiye’de inşaat yapma imkânı kalmayacak, bu düzenlemeyi başarmış
oluyoruz.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı -tam bu noktada şunu ifade etmek istiyorum ki aynen konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi- mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin ülkede
-kamuda ve özel sektörde- her alanda sağlıklı uygulanmasını temin edecek bir
kamu otoritesi olma noktasında 2011 yılı içerisinde inşallah tüm yapılanmasını
tamamlamış olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; süre az kaldı, aslında söylenecek çok şey var, İller
Bankası çok verimli bir çalışma içerisinde, 2009 yılında 1 milyar lira kaynak
kullandırırken 2010 yılında 2 milyar liranın üzerine çıktı. 2011 yılında 1,5
milyar lira hedefimiz var, ümit ediyorum yine 2 milyar liranın üzerine çıkmayı
planlıyoruz.
Bu arada Tapu
Kadastro -söz bitti ama burada da çok değerli konuşmacılar ifade ettiler- artık
dünyada alanı itibarıyla en kapasiteli, en seri hizmet veren, bilgi ve iletişim
teknolojilerini en üst düzeyde kullanan kuruluş hâline gelmiş oldu ve tüm parti
gruplarının, tüm sayın milletvekillerimizin desteğiyle de, üç saatlik bir zaman
dilimi içerisinde yeni teşkilat kanunu yasalaştı. Ben tüm sayın milletvekillerimize, tüm heyetinize en derin
şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yeni bir yola
girmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının kendi gelişimi içerisindeki kat
ettiği her mesafe, 73 milyon insanımıza, çocuklarımıza ve torunlarımıza çok
sağlıklı, hayırlı hizmetlere vesile olacaktır diye düşünüyorum.
2011 yılı
bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet adına ikinci konuşmacı Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığımın 2011
yılı bütçesi ve 2009 yılı kesin hesabının görüşmesi vesilesiyle tarım
sektörünün geliştirilmesine yönelik, bugüne kadar yaptığımız faaliyetlerimizi
ve geleceğe dönük hedeflerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; esas itibarıyla Bakanlığımla ilgili sunuşu yapmadan
önce, biraz önce çok değerli milletvekillerimizin ifade ettikleri bazı
hususlarla alakalı olarak bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Değerli
milletvekillerimizin kendi kendine yeterlilikten bahsetmesi ve benim bunu
eleştirmem söz konusu edildi. Değerli arkadaşlar, ben şunu söylüyorum, dün
söyledim, bugün de söylüyorum: “Türkiye, kendi kendine yeten 7 ülkeden
1’isidir.” sözü gerçeği yansıtmıyordu çünkü bunun bir ölçüsü yoktu, yani
geçmişte de Türkiye tarım ithalatı yapıyordu. Bu gerçeği milletin gözünden
saklamamak lazım. Türkiye'nin geçmişte tarım ürünü ithal etmiş olması da büyük
bir nakisa değildi ama bugün kalkıp, sanki ilk defa, Türkiye bir tarım ürünü
ithal ediyormuş gibi bunu söylemek, gerçekleri çarpıtmaktır.
Şimdi, 1970 yılı,
Türkiye’nin toplam ithalatı 947 milyon, nüfusu 35 milyon, Türkiye’nin tarım
ürünü ithalatı 101 milyon. Yüzde kaç? İthalatının yüzde 10,7’si, sene 1970, 35
milyon Türkiye’nin nüfusu var ve ithalatının yüzde yaklaşık 11’ini tarım
ürünleri ithalatı oluşturuyor. Sene 1990
-atlayarak geliyorum
vakit almamak için- Türkiye’nin toplam ithalatı 22 milyar, Türkiye’nin tarım
ürünü ithalatı 2 milyar 911 milyon, yüzde 13 Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı,
nüfusu 55 milyon. 2000, yani bizim devraldığımız iktidarın, Hükûmetin
döneminde Türkiye’nin nüfusu 64 milyon, Türkiye’nin toplam tarım ithalatı 2
milyar 127 milyon ve Türkiye’nin tarım ürünü ihracatı 1 milyar 683 milyon.
Yani, o dönemde Türkiye net tarım ithalatçısı. Şimdi bugüne
geliyorum: Bugün Türkiye 73 milyon nüfusa sahip ve değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı 9 milyar 600 milyon, biraz önce arkadaşlarım
açıkladı, bunun 3,5 milyarı da tarımın kullanmadığı hammaddeler, yani kâğıt
hamuru gibi kauçuk gibi vesaire, bunlar da bunun içerisinde; 3,5 milyarını bu
teşkil ediyor, geriye, tamamı 9 milyar 600 milyon. Peki, Türkiye’nin
tarım ihracatı ne? Türkiye’nin tarım ürünü ihracatı 11 milyar 200 milyon.
Şimdi…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Peki, onun dışındaki tarım girdileri nelerdir, onları da bir
söyleyin! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bir dakika, bunu
2002-2009 mukayesesi için söylüyorum…
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Bunlar doğru değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben sizi dinledim, siz de beni
dinleyin, gerçeklerden rahatsız olmayın. Şimdi, bakın, AK PARTİ dönemi
2003-2010…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yahu neresi rahatsızlık Sayın Bakan, öbürünü söylüyorsun, bunu da
söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O da burada.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Siz gelene kadar 2 milyar dolar ithalat açığı yoktu!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamamı, bütün dönem,
ki bu bütün dönem içerisinde tarihin en büyük kuraklık dönemlerinden birini
yaşamış Türkiye. Türkiye’nin -bütün AK PARTİ dönemini söylüyorum- tarım ürünü
ihracatı toplam 71 milyar 166 milyon, Türkiye’nin toplam tarım ürünü ithalatı
67 milyar lira, aradaki fark 3 milyar 267 milyon lira. Türkiye
net ihracatçı. Bütün AK PARTİ dönemini kapsadığımızda da durum
değişmiyor. Şimdi, bunu niye söylüyorum? Burada söylendi biraz önce, onun için
söylüyorum. “Türkiye net tarım ithalatçısı.” dendi. Bu gerçek değildir. Ne
milletimize haksızlık yapın ne Türk tarım sektörüne haksızlık yapın ne de bu Hükûmetin başarılarını boş yere karalamaya çalışın. Tenkit
edecekseniz başka şeyleri tenkit edin ama bunu söylemeyin.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Tarımsal ham maddelerde net ithalatçıyız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – TÜİK söylüyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, dünyada tarımı gelişmiş bilinen
ülkeler var. Ben şimdi size bir şey söyleyeceğim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Doğruları söyleyin.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Kesinlikle çarpıtıyorsunuz Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, geçen sene Hollanda 53
milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Avustralya 9 milyar dolarlık tarım
ürünü ithal etmiş, Kanada 26 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Fransa 53
milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş. Şimdi, arkadaşlar, bu listede on bir
tane ülke var, bunların arasında Türkiye de var, bunlar net tarım ihracatçısı
ülkeler. Bu listede de net tarım ithalatçısı ülkeler var. Bunlar ne kadar? Otuz
iki tane. Bakın, bunun içerisinde Almanya var, Rusya var, İngiltere var,
Portekiz var, İtalya var, Akdeniz ülkeleri ve diğer, bizim gelişmiş diye
bildiğimiz ülkeler.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Senin toprakların, iklimin oralarda var mı? Senin dört farklı iklimin
orada var mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla, arkadaşlar, bunları
konuşurken gerçekleri konuşacağız.Türkiye bu dönemde
arttı…
Şimdi bir
arkadaşımız dedi ki: “Türkiye buğday ithal ediyor.” Doğru, buğday ithal ediyor.
Şimdi, ben size onun gerçeklerini söyleyeceğim. O nedir?
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Yalan mı söylüyoruz da gerçeklerini söyleyeceksin?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Değerli arkadaşlar, Türkiye 2009
yılında 3,4 milyon ton buğday karşılığı ithalat yapmış. Şimdi, buğday ve mamul
madde ihracatı aynı dönemde 3,5 milyon ton, 1,2 milyar dolar. Şimdi, Türkiye
buğdayı vatandaşına yedirmek için, ihtiyacı olduğu için değil, Türkiye’nin
ihracatçısı, getirip işleyip ihraç etmek üzere bu buğdayı ithal ediyor. Siz
buna karşı mısınız?
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Tamamı öyle değil, doğruları konuşun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye'nin sanayicisinin…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – İçeride yok diye dışarıdan alıyor, içeride olsa dışarıdan alır mı
Sayın Bakan! İçeride olsa dışarıdan getirir mi, bunu söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …böyle bir ithalat yapmasına
karşı mısınız? Böyle bir ihracat yapmasına karşı mısınız? Siz söyleyin. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
Evet…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Kardeşim, içeride olsa dışarıdan getirir mi? Aynı şeyi ette de
yapıyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bakın, bir şey daha
söyleyeceğim değerli milletvekilleri. Burası çok önemli bak: 2002 yılında
Türkiye, dünya buğday unu ihracatında sıralamada değil! Bakın, sıralamada
değil!
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Vatandaşa, millete doğruları söyleyecek!
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Şimdi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2002 yılında Türkiye, dünya
buğday unu ihracatında sıralamada değil. Bak…
VAHAP SEÇER (Mersin)
– Katma değer katıyorsun. Un ihracatınla buğday ithalatına bak!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – İthalata ödediğin bedel daha fazla! Kimi kandırıyorsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sabret… Sabret… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
Değerli
arkadaşlar, 2003 yılında AK PARTİ’yle birlikte
dünyada 3’üncü; 2004, 2005, 2006’da dünyada 1’inci; 2007, 2008’de 2’nci; 2009
yılında miktar olarak dünyada 1’inci, değer olarak da 2’nci sıradadır. Nerede? Buğday unu ihracatında. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Şimdi bana söyleyin: Siz
Türkiye’de sanayicinin, tüccarın…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Hayalî bunlar, hayalî rakamlar!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …buğdayı satın alıp…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Hayalî ya, hepsi hayalî!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …getirip, işleyip, ihraç
etmesine karşı mısınız! Bunu söyleyin…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Fiktif, fiktif!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Hayalî bunlar hayalî, Bakanım!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …veya siz bir gün şayet iktidar
olabilirseniz siz Türkiye’de böyle bir ithalatın yapılmasına…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Fabrikalar kapandı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …dolayısıyla böyle bir ihracatın
yapılmasına karşı mı duracaksınız hükûmet olarak!
Bana bunu da söyleyin de ben onu da bileyim!
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Bakan, 2009’da 902 milyon dolar ithalat yaptınız mı,
yapmadınız mı? Un ithalatını da söyleyin!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, 1,2
milyar dolar ihracat var.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Un ihracatıyla Zafer Bey övünsün, sen niye övünüyorsun anlamıyorum!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Tarım Bakanı mı o, Ticaret Bakanı mı anlamadım ben! Ne alakası var!
Un ihracatıyla Tarım Bakanı övünüyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …Türkiye'nin 2002 yılında… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri, lütfen…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …toplam tarımsal ürün miktarı 96
milyon tondur…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Bakanı dinleyemiyoruz Sayın Başkan, lütfen. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar karşılıklı konuşmayalım, lütfen.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …2009 yılında 102 milyon tona
çıkmıştır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sözü olan çıkar konuşur Sayın Başkan. Bu kadar tahammülsüzlük
olmaz. Dinleyelim Sayın Bakanı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Kardeşim, doğruları konuşsunlar!
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Sana mı soracak ne konuşacağını!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğrular sizin yedeğinizde deği, benim söylediğim devletin rakamları.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Bana sormayacak, vicdanında…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli kardeşlerim…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakanı dinleyin lütfen.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, Sayın Gürol Ergin dedi ki: “1980’li yıllardaki 1 milyon
250 bin ton ayçiçeği üretimine henüz ulaşılamadı.”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Evet, evet.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 1980 yılında ayçiçeği üretimi
750 bin ton, 750 bin ton. Tamam… (CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Say, say.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı dinleyemiyoruz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2005 yılında 975 bin ton…
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Böyle bir şey olmaz ki! Bu kadar saygısızlık olmaz Sayın Başkan!
Lütfen…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Doğru konuş, ağzını topla, bana “Saygısız” diyemezsin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, ben devraldım 850 bin tonda
değerli arkadaşlar.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan!
BAŞKAN – Sayın Canikli lütfen… Siz buyurun…
Sayın Ergin,
lütfen…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Benim Hükûmetim
850 bin ton ayçiçeği devraldı 2002 yılında.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan!
BAŞKAN – Buyurun
efendim... Buyurun siz…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ne rezaleti! Rezalet yalan söylemektir, yalan.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ayıptır ya! Bırakın Sayın Bakanı dinleyelim…
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen buyurun efendim. Konuşmasına devam etsin
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2010 yılında
1 milyon 220 bin tona çıkmış, 1 milyon 220 bin tona çıkmış. AK PARTİ 850 bin
tondan almış, 1 milyon 220 bin tona çıkarmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunun daha artık söylenecek bir şeyi var mı?
Değerli
arkadaşlar, ben “Dünyanın tarımsal üretim sıralamasında, gayrisafi yurt içi hasılasında, Türkiye 8’inci sıraya AK PARTİ’yle
geldi.” dedim, bir milletvekilimiz de bize “Yalan.” dedi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başbakan dedi, “Bana bildiğim matematiği unutturdunuz.” dedi.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Arkadaşlarımız eğer bilmiyorsa
İnternet sitesinin adresini vereceğim, Dünya Bankasının databankı:
“dünyabankası.org” Buraya girin, dünya sıralamasını
da, Türkiye sıralamasını da size söylesinler. Ben rakamları oradan aldım, Dünya
Bankasının verisi bu. Türkiye, tarımsal üretimde, tarımsal üretim değerinde
11’inci sıradan, 2008 yılında 8’inci sıraya çıktı, 56 milyar dolar karşılıkla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bu ne kadardı biliyor musunuz? 23
milyar dolardı.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Onun için mi ithalatımız arttı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye'nin bütün çiftçilerinin,
bütün tarlalarda ektiği, biçtiği, yetiştirdiği bütün ürün değerinin tamamı 23
milyar dolardı. Nüfus azaldı, şimdi 56 milyar dolara çıktı. 2008 yılında Dünya
Bankasının rakamı da bu değerli arkadaşlar.
Şimdi,
arkadaşlarımız bir sürü ilklerden bahsettiler, “Biz yönetmelikler çıkardık.”
dediler, doğrudur, çok teşekkür ediyoruz, güzel yönetmelikler çıktı o tarihte
fakat biz de çoğu ilk defa olmak üzere on dört tane kanun çıkardık yönetmelik
değil.
İlklerden bir
tanesi de şudur: Söyleyin bana, eğer daha önce Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım
sektörü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatının yayınını “Başarıya
giden yollar” diye, bu şekilde yayınladıysa bana getirin, ben söyleyeyim,
buyurun. Bu İngilizce metni, orijinal olsun diye söyledim, orijinalini getirdim
buraya. Bunun Türkçesi de var, Türkçeye çevrildi. “Başarıya giden yollar”
Türkiye’de tarım sektörünün kaydettiği gelişmeyi, kırsal kalkınmadaki
gelişmesini ve tarımsal verimlilikteki artışını FAO dünyaya örnek olarak
gösterdi.
ALİ KOYUNCU (Bursa)
– Türkçesini dağıtın Sayın Bakanım, Türkçesini okuyalım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki biz bunları, bu başarıları durduk yerde yakalamadık
size şimdi söyleyeceğim. Bakın, 1.480 farklı tarımsal ürünü 161 ülkeye ihraç
ediyordu Türk tarım sektörü, bugün 1.530 farklı tarımsal ürünü 177 ülkeye ihraç
eden bir sektör hâline geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, kişi başına tarımsal gelir -biraz önce söylediğim- 23 milyar
doların karşılığı bin dolardı Türkiye’de. Yani çiftçinin yıllık ürettiği
değerin karşılığı kişi başına, çiftçi başına bin dolardı, bugün bu, 2.870
dolar. 1,8 milyar nakit tarımsal destek vardı, yalnız o tabii, seçim yılı
olduğu için öyleydi, şimdi size onun iki yıl öncesini söyleyeceğim. 2000
yılında 344 milyon dolar Türk tarım sektörüne verilen destek, 2001 yılında 593
milyon dolar.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Gayrisafi yurt içi hasılaya oranını söyle
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2002’de
seçim olunca 1,8 milyara çıktı. Peki, biz ne yaptık bunu? Değerli arkadaşlar,
biz de bunu bu sene, 2010 yılında 5 milyar 733 milyon olarak belirledik ve
bunun da şu gün itibarıyla 5 milyar 300 milyonu ödendi, ay sonuna kadar, yani
önümüzdeki hafta içerisinde de bir 300 milyon ödenecek, 5 milyar 600 milyonu
ödeniyor. Ayrıca, bunun da 127 milyon da doğal afet için ödediğimiz para var,
bu dâhil değil bu rakama. Topladığınız zaman 5 milyar 700…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gayrisafi millî hasıladan aldığı payı
söyleyin Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Gayrisafi millî hasılaya biz arttı diyoruz, siz “Artmadı.” diyorsunuz.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Ondan düştü.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Söyle söyle, oradaki faizi söyle, çiftçinin
faizini söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani, gayrisafi millî hasıla, Türkiye'nin millî geliri arttı dediğimizde siz
diyorsunuz ki: “Hayır artmadı.”
MUHARREM VARLI
(Adana) – O zamankiyle şimdikini karşılaştırın bakalım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, onu siz söyleyin.
Değerli
arkadaşlar, bu şekilde, 5,7 milyar nakit destek ödedik.
MUHARREM VARLI
(Adana) – O dergileri mergileri göstermek iş değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 12 tane kalemde tarımsal destek
vardı, bugün, 61 kalem tarımsal desteğe çıktı. Tarımsal kredi faiz oranları
yüzde 59’du. Bu yanlış anlaşılmasın, tarımla ilgili özel kredi sübvansiyonu
2001 yılında kaldırılmıştı, meşhur “Derviş yasaları” içerisinde. Bunun da
altını çizerek söyleyeyim yani o tarihte artık tarım kredisi, ticari kredi diye
bir şey kalmamıştı, kaldırılmıştı, tamamı yüzde 59’du. Bugün bunlar,
hayvancılıkta sıfır var, onun dışında da yüzde 9,75’e kadar düşüyor faizler.
Genel sıralama yüzde 13 olmasına rağmen, bunun yüzde 95’i bu aralıkta kredi
kullanıyor kullandırılan kredilerin.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Faizin adı komisyon oldu.
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Memur kefil istediklerini biliyor musun?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sabit sermaye yatırımı: Tarımda,
2,4 milyar lira sabit sermaye yatırımı iken 2010 yılının tahmini 9,5 milyar,
2009’un kesinleşmiş rakamı 6,3 milyar lira. Bu, tarımdaki
sabit sermaye yatırımı. Bu ne demek? Tarımda orta ve uzun vadede gelir
getirecek, üretim yapacak tesislere yatırım yapılması demektir. Demek ki
Türkiye’de, tarımda sabit sermaye yatırımları da önemli miktarda artmıştır.
Türkiye,
uluslararası kuruluşlardan yardım alan bir ülkeydi, şimdi mesela, FAO’da donör bir ülke oldu ve
geçtiğimiz sene, önceki sene, Türkiye, toplam 10 milyon dolarlık, gıda
güvenliğinde fakir ülkelere proje desteğinde bulundu yani artık Türkiye,
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının yardım alan değil, yardım eden
ülkesi hâline geldi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üretim maliyetleri içerisinde tarımsal desteği biz
artırdık. Şunu söyleyeyim: 2010 yılında…
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Girdilere gel Sayın Bakan, girdilere! İlaca,
gübreye, mazota.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Pamukta yüzde 50, ayçiçeğinde yüzde 39,
buğdayda yüzde 24, mısırda yüzde 16, çeltikte yüzde 15, soyada yüzde 51,
maliyetin bu oranlarını biz destek olarak karşıladık. Yani pamuk üreticisi 100
lira para harcadıysa kendisine 50 lira destek olarak ödüyoruz. Bu çok önemli
bir destektir arkadaşlar. Üretim maliyetinin…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Hangi ülkede bu ya?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye’den bahsediyorum,
Türkiye’den.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Türkiye’den mi bahsediyorsunuz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Siz de biraz dolaşın Türkiye’yi,
görürsünüz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ben pamuk eken bir çiftçiyim aynı zamanda Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayvancılık desteklerinde,
bakın, GAP ve DAP projeleri kapsamında 276 milyon TL yatırıma karşılık 81
milyon TL hibe desteği verilerek 50 baş ve üzeri 269 işletme kuruluyor. Bu
işletmeler de bölgedeki hayvancılığa önemli bir katkı sağlayacak.
Değerli
arkadaşlar, 2003-2010 döneminde hayvancılığa toplam 5,5 milyar lira nakit
destek verildi. Şimdi, demin arkadaşlar dediler ki: “Türkiye ilk defa kurbanlık
koyun ithal etti.” Doğru.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Yalan mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğru, doğru, tabii doğru ama
eksik ve yanlış.
Bir şey daha
söyleyeyim size, şimdi, şunu da bilin… (Gürültüler)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Angus var, dana var, inek var, düve
var…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğrudur.
Devri
iktidarınızda sanki ithalat yapılmamış! Şimdi rakamları söyleyeceğim size.
Şimdi,
arkadaşlar, Türkiye tarihinde ilk defa ülkesinin bir bölgesini, Trakya
bölgesini şap hastalığından ari hâle getirdi. Bunu
niye söylemiyorsunuz?
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Avrupa Birliği ona karar verdi ve yaptı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki, bir dakika…
Avrupa Birliğiyle
alakası yok.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Avrupa Birliği projesi olarak yapıldı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kararıdır,
Türkiye Cumhuriyeti’nin uygulamasıdır.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Bakan, bu başarı mı ya?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tarihinde ilk defa bir bölge şap
hastalığından ari hâle geldi.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Bütün bölgelerimizde şap hastalığı kol geziyor; Trakya’da yok,
bununla övünüyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi ben size söylüyorum, bütün
milletime de söyledim, size de söylüyorum değerli milletvekilleri…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, brusellayı
anlatın.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Trakya bölgesine hastalık bulaşmaması açısından biz bu tedbiri aldık ve
doğru bir tedbirdi aldığımız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ruamı anlat, şapı anlat.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Doğru bir tedbirdi çünkü biz -özellikle Trakyalı arkadaşlarım iyi
dinlesinler- en kısa süre içerisinde Trakya’yı Türkiye'nin hayvancılıkla ilgili
ihracat üssü hâline getiriyoruz. Diğer mücadeleleri de yapıyoruz diğer
hastalıklarla ilgili olarak da ve bunu da Türkiye tarihinde ilk defa yapıyor,
yani geçmişte Türkiye’de böyle bir şey yok. Türkiye'nin bir bölgesi hiçbir
zaman şap hastalığından ari olmadı ve bunu
uluslararası otoriteler onaylamadı. (MHP sıralarından gürültüler)
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Hayvan kaçakçılığı var Sayın Bakan.
MUHARREM VARLI
(Adana) – İthal kurbanla bile övünüyorsunuz. Vallahi, helal olsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın,
Ziraat Bankasının verdiği tarımsal kredilerde geriye dönüş yüzde 38’di.
Devraldığımızda, 2002’de, o hani “Bir sürü ilkler yapıldı.” dendi ya, işte o
dönemde buydu. Yani devlet, Ziraat Bankası çiftçiye 100 lira kredi veriyordu,
38 lirasını geri alabiliyordu.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Yüzde 70’i icralıkmış.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bugün yüzde 98’i geri geliyor.
Bu ne demektir? Bu, çiftçinin alım gücü de, ödeme gücü de arttı demektir
değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Tarlasını satıyor, tarlasını.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, kredi limitleri
artırıldı, yedi yıla uzatıldı vade ve işletme kredilerinde yirmi dört aya ulaştırıldı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Daha istiyorsunuz çiftçiden?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatifleri tarafından 14 milyar lira kredi kullandırıldı, 14 milyar lira ve
dediğim gibi, bunun ödeme gücü oldukça yüksek, yüzde 98’lerde.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Krediyle övünmek acziyetin
göstergesi.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, siz, tabii, tarımı bir
faaliyet olarak, verimli bir faaliyet olarak görmüyorsunuz herhâlde, görmek
istemiyorsunuz. Bu da sizin vizyonunuzu gösteriyor, bu
da sizin vizyonunuzu gösteriyor.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Siz görmüyorsunuz Sayın Bakanım, siz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tarımı bitirdiniz Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, hayvansal üretime faizsiz
kredi uygulaması kapsamında, değerli milletvekilleri, 1 Ağustos-15 Aralık
arasında 35.892 çiftçi 2 milyar 582 milyon lira sıfır faizle kredi kullandı,
sıfır faizle.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Çiftçiler değil, holdingler kullanıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayenizde eti korkarak yiyoruz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, biraz
önce Türkiye’de üretimin azalmasından, düşmesinden, tarımın öldüğünden
bahsedildi. Bu, tabii, kesinlikle gerçek de değil, doğru da değil. Bunu millet
de zaten biliyor. Çiftçilerle kendimiz görüştüğümüz zaman, çiftçilerle,
vatandaşla, çiftçi kuruluşlarıyla konuştuğumuzda da zaten bu net bir şekilde
ortaya konuyor.
OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Bak, çiftçi telefon etti, “Sayın Bakanın yüzü kızarmıyor mu?” diyor
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar,
mısırda yüzde 100’lük üretim artışı oldu.
OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Çiftçi telefon etti, “Sayın Bakanın yüzü kızarmıyor mu?” diyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye mısırda üretimini yüzde
100 artırdı, çeltikte yüzde 139 artırdı üretimini. Bu, temel iki üründü.
Türkiye bunların çok büyük bir kısmını ithal ediyordu. Bugün bu alanlardaki
ithalat miktarı oldukça düşük bir seviyeye…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Seneye de “Pamuk arttı.” diyeceksiniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın,
2005-2010 döneminde Türkiye'nin iç ve dış pazar taleplerine uygun çeşitlerle 1
milyon 92 bin dekar alanda yeni meyve bahçesi tesis edildi. Bu da destekle oldu
yani sertifikalı fidan veriyoruz, çiftçiye diyoruz ki: “Yeni meyve bahçesi
tesis et.” O da tesis ediyor ve 1 milyon 92 bin dekar alanda biz bunu
gerçekleştirdik.
Şimdi, tohumdan bahsedildi,
değerli arkadaşlar, sebze tohumunda, Türkiye'nin, hibrit
sebze tohumunda kendine yeterlilik oranı yüzde 10 idi. Bunu, hepiniz
biliyorsunuz. 2004’te burada kanun çıkardık, 2005’te projesini başlattık ve
2005’te başlattığımız projenin meyveleriyle kendine yeterlilik burada hibrit sebze tohumunda yüzde 10’dan, yüzde 36’ya çıktı.
Şimdi, bunu bu
kadar kısa süre içerisinde -ziraat ile uğraşanlar bilirler çiftçiler bilirler,
yani bir tohumun geliştirilmesinin kaç yıl aldığını bilirler- buraya geldi. Ama
bir şey daha söyleyeyim, orada da toplumun kafasını kimse bulandırmasın:
Hububatta, bakliyatta ve standart sebze çeşitlerindeki oran çok çok yüksek. Hububat ve bakliyatta Türkiye, bütünüyle kendi
tohumlarını, kendi yetiştirdiği tohumlarını kullanıyor yani yüzde 100’ünü kendi
yetiştirmiş olduğu tohumlukları kullanıyor. Hububatta da öyle, bakliyatta da
öyle, standart sebzede de yani açık alanda yetiştirilen sebzelerde de böyle ama
seralarda yetiştirilen sebze tohumluklarında -ki bunlara hibrit
tohum deniyor biliyorsunuz- Türkiye, biz devraldığımızda yüzde 10 oranında
ihtiyacını karşılıyordu, bugün bu yüzde 35’lere çıktı. İnanın bunu bu kadar
süre içerisinde, dört-dört buçuk yıl içerisinde buraya çıkarmak çok çok büyük bir başarı ve bunu da Türkiye’de tohumla
uğraşanlar da, çiftçiler de çok çok iyi biliyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sami Bey’in dönemini saymıyor musunuz? Yazık! Yazık!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sami Bey’in dönemini söylüyorum,
benim arkadaşımdır Sami Bey.
GÜROL ERGİN (Muğla)
– Kendinden önceki
Bakanı niye yok sayıyorsun?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sen, Sami Bey’i benim kadar sevemezsin merak etme.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, dünyanın üçüncü büyük Tohum Gen Bankasını kurdu bu
dönemde, bu senenin başında açılışı yapıldı. 250 bin çeşit örnek kapasiteli
Tohum Gen Bankasını Türkiye yaptı ve kurdu.
Türkiye, Orta
Anadolu’da, Konya’da geçtiğimiz günlerde bir kuraklık test merkezi, dünyanın en
modern, benzeri dünyada iki tane yerde olan bir kuraklık test merkezi kurdu.
Burası da bir araştırma merkezi.
Yine, Tıbbi ve
Aromatik Bitkiler Araştırma Merkezini Antalya’da bu dönemde kurdu.
Biraz önce
söylendi, gıda güvenliğiyle ilgili, Türkiye, 6 milyon 300 bin avro tutarında
bir ulusal gıda referans laboratuvarını da geçtiğimiz
aylarda hizmete açtı.
Şimdi, gıda
sağlığıyla ilgili reçeteli zirai ilaç satışı uygulamasına geçildi bizim
dönemimizde ve 11 bin teknik personele reçete yazma yetkisi verildi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz daha az ilaç kullanıyoruz. Sadece süne mücadelesinde 900 ton
yılda ilaç kullanılırken bu 180 tonlara düştü ve bunu da yer aletlerine geçişle
başardık.
Değerli
arkadaşlar, tabii, emgili dane oranından bahsedildi. Emgili dane oranı Türkiye ortalaması 0,8’dir. Koruma
Kontrol Genel Müdürlüğü 59 ilin ortalamasını, buğday yetiştirilen ilin
ortalamasını, çalışmasını yaptı ve 0,8 emgili dane
oranı. Eskiden bu yüzde 3,8’di, biz devraldığımızda.
Değerli
arkadaşlar…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Biz de inandık!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Biz de inandık şimdi!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Önemli olan milletin
inanmasıdır, sizinki bir şey ifade etmiyor.
2002 yılında
Türkiye 55 bin ton ilaç kullanıyordu, bugün 37 bin tona düştü.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yalandan kim ölmüş Sayın Bakan? Yolsuzluğu tespit eden müfettişi
görevden aldınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Size cevap verecek kadar
seviyemi koruyorum, merak etmeyin!
Değerli
arkadaşlar…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hırsızların seviyesi yüksek oluyor tabii!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
güvenilir gıda arzında, dediğim gibi, Türkiye çok önemli mesafe katetti.
39 bin denetim yapılıyordu, 274 bin denetime çıktı yani bu halkın
sağlığıyla ilgili çok önemli bir gelişme.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Peki, bu mikroplu, hastalıklı hamburgerleri kim yedi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bir başka konu şu: Kırsal
kalkınma konusunda Türkiye tarihinin en büyük projesini gerçekleştirdi. Bu alanda, değerli arkadaşlar, 1.126 tane bitkisel ürün işleme,
paketleme tesisi açıldı; 621 hayvansal ürün işleme, paketleme tesisi açıldı;
247 tarımsal ürün depolama tesisi, 191 alternatif enerjili sera, 26 su ürünleri
işleme, paketleme tesisi, 6 hayvansal atık işleme tesisi, 529 toplu basınçlı
sulama projesi olmak üzere 2.960 tane proje yüzde 50 hibe destek verilmek
suretiyle hayata geçti. Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarıma
dayalı kırsal kalkınma faaliyetlerinin en önemli projesinin sonuçları bugüne
kadar. Ayın sonuna kadar bunun sayısı 3 bini geçiyor ve buraya bizim ödediğimiz
para 486 milyon lira hibe desteği, 30 bin kişiye de burada istihdam sağlandı.
Yani kırsal kalkınmada hem yeni tesis açtırıyoruz, tarıma dayalı sanayiyi
geliştiriyoruz, tarım ile sanayiyi entegre ediyoruz
hem istihdam yaratıyoruz hem tarımsal ürünlerin katma değerini artıracak
tesisler kuruyoruz.
Keza, tarımsal
kalkınma kooperatifleri. Bir arkadaşımız yine burada bahsetti, KÖY-KOOP’tan bahsetti. Değerli arkadaşlar, son sekiz yılda
1.800 tane tarımsal kalkınma kooperatifi projesine 1 milyar 551 milyon lira kredi
tahsis edildi ve burada da 178 bin aile bu kooperatiflerde iş sahibi oldu.
Arazi
toplulaştırması yine bizim üzerinde çok önemle durduğumuz bir konu. Cumhuriyet
tarihinde 450 bin yani başlangıçta 1961-2002 arasında 451 bin hektar alanda
toplulaştırma yapılmış. 2003-2010 arasında 691 bini tamamlandı ve şu anda
yapımı devam eden, çalışması devam eden 2 milyon 61 bin hektar GAP’ta,
377 bin hektar da GAP dışında olmak üzere 2 milyon 438 bin hektar alanda da
çalışma devam ediyor.
Harran Ovası’nda
çoraklaşan, tuzlanmaya mahkûm edilen arazileri de kurtarıyoruz. Orayla ilgili
olarak 41 bin hektar araziyi kurtarmak için de geçen sene proje başlattık. 2011
sonu itibarıyla inşallah bitiyor. 41 bin hektar alanı da orada tuzlanmaktan
kurtarıyoruz, çoraklaşmaktan kurtarıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sertifikalı tarım danışmanlığı müesseseni hayata
geçirdik. Dendi ki: “Mühendisler masada oturmasın.” Doğru. 5 bin tane mühendisi
ve veterineri köylere gönderdik. Şimdi, 2.500 tane daha gönderiyoruz,
önümüzdeki ay çalışmalarını başlatıyoruz, 2.500 daha. Böylece 7.500 kişi
tarımda, merada, tarlada çiftçinin yanında çalışmış oluyor. Bu da yine bizim
kullandığımız önemli bir argüman, önemli bir çalışma.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 bütçemiz 6 milyar lira tarımsal destekleme
ödemesini kapsıyor ama destek sadece bundan ibaret değil, diğer desteklerimiz
de var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. Katkılarınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet
Sayın Ergin…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Ne
söylendi efendim?
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sözümün gerekçesi: Sayın Bakan benim sözümü çarpıttı. Ben “82 yılında
1 milyon 250 bin ton ayçiçeği üretildi.” demedim. Ben “80’li yıllarda 1 milyon
250 bin tona ulaşan ayçiçeği üretimine AKP döneminde hiç ulaşılamadı.” dedim. O
farklı bir rakam verdi ve benim sözümü çarpıtmış oldu. İzin verirseniz…
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Kayıtlara geçmiştir.
BAŞKAN – Hayır,
kayıtlara geçti de… Biz şu anda nereden bakıp bunu doğrulayacağız, Sayın
Bakanın veya sizin sözlerinizi?
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Daha söyleyeceklerim var. Açıklayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ergin, kayıtlara geçti efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından ben de söz istiyorum.
BAŞKAN –
Kayıtlara geçti, buyurun efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Bakan bize de verdiği cevaplarda, ki
konuşmasının önemli bir kısmında cevaben söyledi. Benim verdiğim bütün ithalat
ve ihracatla ilgili rakamlar hem TÜİK’in rakamlarıdır
hem de Un Sanayi Sektör Raporu’dur. Sayın Bakan bu rakamları tamamen
çarpıtmıştır. Şu anda Türkiye'nin ithalatı ve ihracatıyla ilgili verdiği
rakamlar doğru değildir. Ayrıca kürsüde Dünya Bankasının başarı öyküsü diye
sunduğu raporda gösterdiği, Türkiye’yle mukayese ettiği ülkeler üçüncü dünya
ülkeleridir.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dünya Bankası değil FAO,
FAO!
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Bakanın daha doğru bilgiler vermesini temenni ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan bakanlıklarla ilgili şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Tarım
Bakanlığıyla ilgili olarak, onun bütçesiyle ve faaliyetiyle ilgili olarak
birkaç şey söylemek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın övüne övüne söylediği,
vizyona dayalı yönetim anlayışının sonucu diye takdim ettiği Trakya bölgesinin
şaptan ari olması hadisesi 1987 yılına aittir ama o
Trakya bölgesinde eğer hayvan almaya giderseniz size iki tane hayvan takdim
ederler. Eğer kan tahlili yapılarak tüberküloz ve bruselloz
bakımından ari ise size teklif ettikleri fiyat farklı,
kan tahlili yapılmadan tüberküloz ve brusellozdan ari
olduğu belgelenmemiş olan materyalden istenen para ayrı. Bu ne anlama gelir
biliyor musunuz? Trakya da dâhil olmak üzere Türkiye’de şakır şakır şakır sekiz seneden beri bruselloz ve tüberküloz hastalığı var. Bu hem hayvandan
hayvana hem hayvandan insana bulaşan zoonoz
hastalıklardır.
Şimdi, vizyon ortaya koyarken bunları ifade etmek zorundasınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz niye yapmadınız? Üç buçuk
yıl niye yapmadınız?
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Birlikte çalıştığınız bürokratlar 90 öncesinde de o bakanlıkta
çalışıyordu. Bu konularla ilgili bütün detayını size net bir şekilde verirler.
Ben size farklı şeyler söylemek istiyorum değerli milletvekilleri. İnanıyorum
ki size de geliyor bu problemler. Türkiye’de bitkisel üretim var, sebze
üretiyoruz. Rusya, Ukrayna “İthalatı durdurdum.” diyor. Niye? Patates güvesi
nedeniyle “Almayacağım” diyor. Bu patates güvesi bizden kaynaklanmadı, bize
geldi ve bize yerleşti. Bunun önüne geçecek, bunu ortadan kaldıracak önlemi
almak vizyonlu olmayı gerektirir.
Çalıştığınız
Kabinede, Kabinenin başı bulunan Sayın Başbakana bildiği matematiği
unutturmamak vizyonlu olmayı gerektirir Sayın Bakan.
Bir muhalefet
milletvekili burada konuşurken, ister orada otururken ister burada otururken
onunla dalga geçer gibi gülmemek devlet adamı olmayı gerektirir Sayın Bakan.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
pek çok çiftçiden talep alıyoruz “Ne olur şunu dile getirin.” Tesadüfen Sayın
Bayındırlık Bakanı Mustafa Bey’le beraber aynı anda bir arada bulunuyorlar.
Tarım arazilerine fabrika kurdurmayalım, tamam, iyi de tarım arazisinde sera
kurmayalım mı? Yüzde 50’sinden fazla araziye sera kuramazsınız. Uygulamada olan bu. Siz istihdama yönelik, üretime yönelik
politikayı geliştirecekseniz, o zaman sera kurulabilecek arazinin tamamında
sera kurdurmanın tedbirini ve teşvikini vererek önlemini almanız gerekir Sayın
Bakan.
Adamın bir
arazisi var, 3 dekar. O 3 dekar arazinin tamamında ahır kurup üretim yapmak
istiyor, bu ahırda yetiştireceği hayvanların yemini çevrede var olan arazileri
kiralayarak üretmek istiyor, ama gidin, o adam, o arazide, arazinin sadece
yüzde 5’inde inşaat yapabilir. Doğru mu Sayın Vekilim?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Değişti, o değişti.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Niye? Şimdi, bakın ne oldu? Sayın Koyuncu, ne oldu?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Değişti, genişletildi.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Değişti. Ne değişti? Var olan uygulamadaki konulan kural değişti.
İşte, vizyonu olmak bunu sekiz sene önce değiştirmeyi
veya sekiz sene öncesinde koymamayı gerektirir, önümüzü görmeyi gerektirir.
Bütün bunları
yaparken, üretici birliklerine büyük önem düşüyor diyoruz. Arı yetiştiricileri
birliği var. Adamları sıkıntıya sokacak şekilde mahkemeye vereceksiniz, beraat
edecekler, size yanlış bilgi verip yanlış yönlendirenler hakkında hiçbir işlem
yapmayacaksınız. Bu, vizyonu olmayı gerektirir. Eğer
bu böyle olmazsa, markete gidersiniz 7,5 liradan bal bulursunuz, aynı rafta 40
liradan da bal vardır. Allah aşkına, soruyorum: Kavanozda 1 kilo balın fiyatı
7,5 lira ile 40 lira arasında nasıl değişir? Bu, insanların sağlığını riske
atmak değil midir? Vizyonu olmak, o raflara giderek bunun, bu fiyat
farklılığının nereden kaynaklandığını ortaya koymak ve arkasından da bunun
tedbirini alarak insanların sağlıklı beslenmesini temin etmeyi gerektirir
diyorum.
Her şeye rağmen,
bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse,
buyurun efendim.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Adıyaman’da tütün ekimi ve alımına dair Hükûmetinizin
farklı bir uygulamaya gitmesi 2011 yılında söz konusu mudur?
Yine, başta GAP
olmak üzere Adıyaman’da 2010 yılında kaç kişi ve kuruluşa suni tohumlama
destekleme primi ödenmiştir?
Kırmızı et ve
hayvancılık konusunda yaşanan sorunlarla ilgili herhangi bir araştırma
komisyonu kurulmasıyla ilgili bir düşünceniz var mıdır?
Narenciye ihracat
teşvik miktarını artırmayı düşünüyor musunuz?
Biyogenetik Yasası’na göre etiket zorunluluğu getirilmiştir. Bu etiket
zorunluluğu niye uygulanmıyor?
Adıyaman ve Kâhta
Adalet Sarayının ihale durumu nedir? Ne zaman bitecektir?
Son olarak, Sayın
Bakanım, yeni seçilen HSYK üyelerine hemen 2011 model araç alınmasının ve
maaşlarına 2 bin liraya yakın zam yapılmasının nedenleri nelerdir?
BAŞKAN – Sayın
Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakan, bu soru Eskişehir’in Çifteler ilçesinden bir
çiftçimizden geldi: “Yıllarca hayvan besledik, uyguladığınız politikalar
sonrası damızlık hayvanlarımızı bile kestirmek zorunda kaldık. Bugün, bizden
esirgediğiniz desteği et ve canlı hayvan ithal etmek suretiyle yabancı çiftçiye
veriyorsunuz. Bizi fakirleştirdiniz, yabancıyı zengin ettiniz. En büyük
girdimiz gübre çiftçiye lazım olduğu aylarda 2 katına çıkıyor, Bakanlığınızdan
tıs yok. Mercedes otomobilin deposuna konulan mazot ile benim üretim için
traktörüme koyduğum mazot aynı para. Her litre mazot için devlete 2 lira vergi
ödüyoruz. Allah aşkına, daha ne bekliyorsunuz, canımızı mı alacaksınız?
Malımız, mülkümüz bitti, canımızı almadan istifa etmeyi düşünüyor musunuz?”
diye soruyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
İran’daki Razi Kimya Tesislerinin ortaklık yapısı hakkındaki 22
milletvekilimiz imzasıyla Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçe ilgisi
nedeniyle Tarım Bakanlığına havale edilmiştir.
Bakanlığınız bu
konuda Teftiş Kurulunu harekete geçirmiş midir? Geçirmediyse gerekçesi
nelerdir? Türkiye’nin en büyük dış yatırımı olan bu tesislerden Türkiye’ye
bugüne kadar hangi miktarda gübre getirilmiştir?
İkinci sorum:
Döner sermaye işçilerinizi Sağlık Bakanlığında olduğu gibi kadroya geçirmeyi
düşünüyor musunuz?
Yine bir başka
soru: Dünyanın en iyi pamuğunu yetiştiren Gediz havzasında ve Manisa’da pamuk
eken kalmadı. İktidarınız döneminde 7 milyar dolarlık pamuk ithal ettiniz.
Stratejik bir ürün olan pamuk tekrar özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Bu
konuda ne yapıyorsunuz?
Dünyanın en
pahalı mazotunu Türk çiftçisi kullanıyor; bundan haberiniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Çalış...
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim sorularım
Tarım Bakanına. Karamanlı çiftçilerimizin mesajlarını soracağım:
Sayın Bakanım,
bir çiftçimiz “99 kuruşa rafineriden çıkan mazotu bize 3 liraya satıyorsunuz.
Bunu hangi vicdan ölçüleriyle izah edeceksiniz?” diyorlar. “Ucuz mazot, renkli
mazot sözünüz ne oldu?” diyorlar.
Bir başka
çiftçimiz “Buğday primlerini Kurban Bayramı’ndan önce ödeyecektiniz, unuttunuz
mu?” diyor.
Bir başka
çiftçimiz “Bayramlarda Sayın Bakanın mesajlarını alıyoruz ama bizim
beklediğimiz mesajlar alın terimizin para ettiğinin haberini almaktır. Bunların
paralarını Sayın Bakan kendisi mi ödüyor, devletin sırtına mı yüklüyor?” diyor.
Bir başka
çiftçimiz “Kredi için bankaya gittim. İpotek, apartman ve memur kefil
istiyorlar. Ben bunları bulamıyorum, bana bir çözüm yolu göstersin.” diyor.
Bir başka
çiftçimiz “Sıfır faizle damlama kredisi aldım. Yarısını ödedim, 1 taksiti
aksadı; tamamını serbest piyasa faizine çevirdiler. Bunun içinden nasıl
çıkacağız?” diyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Tarım Bakanımıza
soruyorum: Sayın Bakan, her konuşmanızda “Türkiye, sekiz yılda -verdiklerinizle
tarımda oluşmuş- dünyanın sayılı ülkelerinden biri oldu.” diyorsunuz ama
Bakanlığınız döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk defa kurbanlık ithal edildi,
canlı hayvanın, kırmızı etin her türlüsü dışarıdan getirildi; pamuğa, bitkisel
yağa, mısırdan soyaya, hatta sarımsağa kadar her türlü tarım ürünü ithal
edildi. Hem bu kadar destek, bu kadar ihracat,
bu kadar büyüme, bu kadar üretim ve yatırım artışı olacak, hem de her şey ithal
edilecek; hangi ülkede, hangi bakanlık başarabilir? Evet, Sayın Bakan, nasıl
başardınız? Çiftçiyi öldürdünüz, bu işi beceremediniz. Yoksa,
bahsettiğiniz Türkiye sanal âlemde mi bulunmaktadır? Bir başka ülkede, böyle
başarısız bir bakan istifa ederdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Tarım
Bakanına soruyorum: Demin, geçmiş yıllara ait rakamlar verdiniz, 70’li, 2000’li
yıllara. Burada, doğrudan tahıl ithalatı, mısır, pamuk ithalatı ne kadardır?
Bunlarla alakalı, tarım aletleri, traktör ithalatının miktarı ne kadardır? Bu birinci sorum.
İkincisi: İç
Anadolu çiftçisi belki mecburiyetten buğday ekiyor ama Çukurova çiftçisi buğday
ekmiyor; gerçi ektiği de son yağışlarla herhâlde çıkmayacak gibi. Çukurova
çiftçisinin buğday ekmesini teşvik etmek için prim artışını düşünüyor musunuz? Çünkü, buğday çok stratejik bir üründür, mutlaka ekilmesi ve
Türkiye’ye yeterli seviyede ekilmesi gerekmektedir.
Üçüncüsü de Sayın
Bayındırlık Bakanına: Devlet hastanelerinde döner sermayeden orada çalışanlara
belli bir miktar ödeniyor. Siz de tapu çalışanlarına böyle bir ödeme yapmayı
planlıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım Sayın
Tarım Bakanınadır:
1) Bakanlığınız
döneminde tarla içi geliştirme ve toplulaştırma çalışmaları için ayrılan
yatırım ödeneklerinin bölgelere göre dağılımı nasıldır? Bu ödeneklerin ne
kadarı seçim bölgeniz Diyarbakır’a harcanmıştır?
2) Çevre ve Orman
Bakanlığının kıl keçisi yetiştiricilerini yok etme projesine karşılık Tarım
Bakanlığı ne yapmıştır? Bu konuda ne tür tedbirler almıştır?
3) Bakanlığınız
döneminde işsiz ziraat mühendislerinin sayısı kaça yükselmiştir? Kadrolu veya
sözleşmeli ziraat mühendisi istihdamı için 2011 yılı programınız nedir?
4) Tarım
desteklerinin gayrisafi yurt içi hasılanın en az yüzde
1’i olmasını öngören Tarım Kanunu bir AKP fantezisi olarak mı çıkarılmıştır?
Önümüzdeki yıl hedefiniz nedir?
Son sorum: Size
göre Türkiye'nin sadece güneydoğu illerinde mi tarım yapılmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta Aydın Koçarlı ve Söke bölgelerinde
meydana gelen sel afeti neticesinde çiftçilerimiz zor durumdadır. Afet
kapsamına alınmasını düşünüyor musunuz?
Ayrıca, doğal
afete uğrayan bölgelerdeki zarara uğrayan çiftçilerimizin tarım kredi, TARİŞ,
Ziraat Bankası ve diğer özel bankalara olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor
musunuz?
İki: Diğer tüm
ürünlerde olduğu gibi zeytinyağı yerine, zeytinin kendisine ve de Kur'an’da geçen diğer bir meyve olan incire destek
düşünüyor musunuz?
Son olarak
toplulaştırma yapılan yerlerin tapuları bankalarca asıl tapu olarak kabul
edilmemektedir. Topraktan başka bir mal varlığı olmayan çiftçilerimiz bu konuda
sıkıntıdadır. Bu konuda bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, az
önceki konuşmanızda çok güzel bir tarım tablosunu Türkiye için çizdiniz. Sadece
2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için çiftçimiz kaç kilogram buğday
satıyordu, bugün 1
litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday satmak zorunda kalıyor? Bunun
cevabını istiyorum.
Diğer sorum: 1
Ağustos 2010 yılında uygulamaya koyduğunuz ve hayvancılıkla ilgili bir kısmı
faizsiz kredilere bugüne kadar kaç kişi başvurmuştur? Bu başvurularla
hayvancılığın içerisinde bulunduğu krizin aşılacağına inanıyor musunuz?
Ayrıca, bu
kredilere başvuranlar ipotek şartlarının çok ağır olduğundan yakınmaktadırlar.
Bu şartların hafifletilmesini düşünüyor musunuz?
Yine, son bir
hafta ve on gündür Kozan, Ceyhan, Yumurtalık ve diğer ilçelerle birlikte
Adana’da aşırı yağışlar meydana gelmiştir ve bu yağışlar çerçevesinde de
çiftçilerimiz gerçekten ziyan görmüşlerdir. Bu mağduriyeti giderebilmek için
hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, buyurun.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına soruyorum: Çiftçiye tarım kredi ve
Ziraat Bankası aracılığıyla kullandırdığınız kredileri artırmakla, daha doğrusu
“Yaklaşık 20 misli artırdık.” diye övünüyorsunuz ve söylüyorsunuz. Bir başka
açıdan baktığımızda, çiftçiyi cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı
kadar borçlandırmışsınız demektir. Şu anda çiftçilerimizin tarım kredi ve
Ziraat Bankasına ne kadar borcu vardır, bu borcun ne kadarı ödenmiştir? Özel
bankalar aracılığıyla kullandırılan krediler ne kadardır?
Soru 2: Çiftçiye
teşvik amacıyla sıfır faizli verilen kredilerin bir taksiti günümüzde
ödenmezse, çiftçinin borcunun tamamına serbest piyasa faizi uyguluyorsunuz.
Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın bakanlarım,
buyurun efendim.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, Sayın Varlı’nın
sorusu banaydı. Özellikle bu döner sermaye konusu, bildiğiniz gibi, Tapu
Kadastro Teşkilat Kanunu’nun görüşülmesi esnasında da yüce Mecliste konuşuldu,
orada da ifade ettik; bu konuyla alakalı Maliye Bakanlığı topyekûn bir çalışma
yapıyor. Dolayısıyla, kuruluşların döner sermayeyle ilgili ayrı ayrı çalışma yapması Bakanlar Kurulunda konuşuldu ve bu
uygun görülmedi. Maliye Bakanlığı bu konuda çalışmasını yapıyor. Ümit ediyorum,
yakın bir gelecekte Tapu Kadastro dâhil olmak üzere bu çalışma yapılır ve bizim
de hak ederek… O çalışanlarımız, tapu kadastroda, özellikle sicil
müdürlüklerinde çok ağır, çok yoğun ve çok dikkatli bir çalışma içerisindeler.
Çalışma arkadaşlarımızın böyle bir maddi imkâna kavuşmasını ben de Bakan olarak
arzu ediyorum. Çalışma geldiğinde de yüce Meclisin bu konuda takdirini,
desteklerini yanımızda görmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın Eker.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Köse’nin tütünle ilgili bir sorusu vardı.
Adıyaman’da, biz, alternatif ürün desteği uygulaması başlattık tütünle ilgili
olarak ve dekara 120 lira alternatif ürün desteği veriyoruz, eğer tütün yerine
başka bir ürün ekmişse, ekiyorsa. Adıyaman’da da 6.401 üreticiye 27.833 dekar
alan için 3 milyon 340 bin TL ödeme gerçekleşti alternatif ürün kapsamında.
Tabii, sizin kırmızı etle vesaireyle ilgili de
sorularınız var.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, kırmızı etle ilgili olarak bizim aldığımız tedbirler var.
Bizim, tabii, üzerinde hassasiyetle durduğumuz ve mutlaka geliştirmeyi arzu
ettiğimiz husus Türkiye'deki hayvansal üretimin geliştirilmesidir yani
Türkiye'nin kendi potansiyelinin harekete geçirilmesi ve bunun arttırılmasıdır.
Şimdi, bu
çerçevede, sadece 2010 yılı içerisinde aldığımız iki tane tedbir var. Sadece
2010’daki özel tedbirleri söylüyorum, diğer yıllara sari
olan tedbirler, onlar zaten devam ediyor. Bunlardan bir tanesi şu: 35 bin
kişiden daha fazla çiftçi yaklaşık 2,5 milyar lira faizsiz kredi aldı, bu 1
Ağustos tarihinden 15 Aralık tarihine kadar geçen süre içerisinde. Bu,
Türkiye'de hem süt sığırcılığının hem koyunculuğun hem mandacılığın hem besi
faaliyetlerinin yatırımlarını kredilendirmek maksadıyla, faiz ödemeden, iki
yılı ödemesiz, toplam yedi yıl içerisinde çiftçilerimizin geri ödeyebilecekleri
tarzda bir proje. Biz bununla… Yani eğer 35 binin üzerinde çiftçi buraya kredi
için müracaat etmiş ve 2,5 milyar lira civarında bir kredi kullanmışsa bu,
tabii, bu alanda yapılan yatırımı göstermesi açısından çok önemli.
İkincisi, bunun
limiti 8,5 milyon lira, en üst limit 8,5 milyon lira yani öyle zannedildiği
gibi veya iddia edildiği gibi -bir kişi çok miktarda bir parayı alıp da- bir
kişi için veya birkaç kişi için verilen bir kredi değil, limit 8,5 milyon lira
en fazla kullanılabilecek. Dolayısıyla bu, yakın ve orta vadede çok önemli bir
katkı sağlayacak. İkincisi, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri için.
Biraz önce bir arkadaşımız söyledi, yani “Türkiye’de sadece Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da mı tarım yapılıyor?” şeklinde.
Değerli
arkadaşlar, biz desteklemeleri üretimle ilişkilendiriyoruz, verimlilikle
ilişkilendiriyoruz. Türkiye'nin neresinde Türkiye için stratejik değeri olan,
stratejik önemi olan, Türkiye'nin insanlarının beslenmesi için gerekli olan
ürünler üretiliyorsa biz oralarda destekleme yapıyoruz. Bu, Türkiye'nin doğusu,
güneydoğusu da olur, Türkiye'nin batısı da olur ama hatır için de bir bölgeyi
ne dışlarız ne de hatır için bir bölgeyi içeri alırız.
Şimdi, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde GAP Eylem Planı ile oradan kaynağa aktarılmak
suretiyle gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde gerek Doğu Anadolu
illerinde 50 başın üzerinde içinde hayvan bulunan büyük işletmelerin tesisi
için biz yüzde 40 hibe destek uygulaması başlattık ve 270 civarında proje
onaylandı bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, bunlar yine 2010 yılı
içerisinde yapılan çalışmalar ve bunların da biz tabii sonuçlarını alacağız ama
daha önceden zaten Hükûmet olarak başlattığımız gerek
yem ile ilgili, yem üretimiyle ilgili destekler gerek suni tohumlama ile ilgili
çalışmalar gerekse Türkiye’de damızlık üretimini artırmaya dönük tedbirler,
bunlar zaten hayvancılığı ve dolayısıyla kırmızı et üretimini belli bir noktaya
kadar getirecektir. O konuda da
herhangi bir endişe olmasın.
Peki, kısa vadede
ne oluyor? Kısa vadede, piyasada, maalesef bizim fiyatların, üretici fiyatıyla
tüketici fiyatı arasında henüz arzu ettiğimiz denge olmadı. Şimdi, 26 Nisan
tarihine göre, demin yine bir arkadaşımız kürsüden sormuştu, bugünkü perakende
fiyatlarında, dokuz marketin Türkiye ortalama fiyatını söylüyorum, yüzde 21
civarında kıyma fiyatında düşme var, yüzde 19 civarında da kuşbaşında düşme
var, kırmızı et fiyatını söylüyorum. Yani aldığımız tedbirlerle kısa süre
içerisinde bu sağlandı, yani bugün geldiğimiz fiyatın seviyesi bu. Yani
fiyatlar düştü değerli arkadaşlar, yüzde 21 civarında kıymada, yüzde 18-19
civarında da kuşbaşında bir düşme söz konusu.
Gelen miktarı da
söyleyeyim size: Gelen miktar yaklaşık 35 bin ton, yani 35 bin ton. Şimdi, bu
35 bin ton eti… Yani gelen, tamamı bu. Bir de 160 bin
civarında da büyükbaş hayvan geldi, tamamı bu. Şimdi, bunu 1990’lı yıllardaki
ithalatla mukayese ettiğiniz zaman, 1990’lı yıllardaki ithalat bu yıl
yaptığımız ithalatın katbekat üzerinde. Ama biz, ilanihaye
buna dayalı olarak bu memlekette fiyat regülasyonunu düşünmüyoruz. Aslolan, Türkiye’de üretimin artırılması, üretimin gücünün
geliştirilmesidir. Onu da bu çerçevede sağlayacağımızı bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Sayın Çalış’ın, “Hububat, bakliyat primi bayramda ödenecekti.”
diye bir sorusu oldu. Değerli arkadaşlar, bayramdan önce bir miktar ödendi,
doğru, yani 150 milyon civarındaki kısmı. Bunlar, satışlar bir yandan çiftçinin
lehine devam ettiği için, çiftçi, geç satsın, dolayısıyla pazarın durumuna göre
yüksek fiyatla satsın, ondan sonra prim alsın istiyor. Bize gelen, ulaşan
icmalleri biz her ayın belli bir gününde ödüyoruz. Örneğin, aralık ayında da
225 milyon lira ödeyeceğiz hububat primini. Geçen ay ödemiştik, bayramdan önce,
doğrudur, ödedik.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Nereye ödediniz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Türkiye’de, nereden icmal
geldiyse oraya ödüyoruz, nereden icmal geldiyse oraya ödüyoruz, il il ödüyoruz. Bu ay 225 milyon ödüyoruz. Bugün Aralığın
19’u. Bu ay içerisinde, çarşamba, perşembe muhtemelen, en geç cumaya kadar
ödenecek bu para. Onu özellikle ifade ediyorum. Bundan sonra da her ay yine
gelen icmallere göre… Türkiye’de çiftçiler diyor ki, bu çiftçinin talebidir:
“Ben daha sonraki aylarda satacağım. Benim depom var dolayısıyla ben o zaman
satacağım, primini o zaman alayım.” Mayısa kadar bu, bu şekilde devam ediyor ve
bundan sonraki süreçte ödenecek.
“Pamuk için
tedbiriniz var mı?” dedi Sayın Enöz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ben biraz önce kürsüde de söyledim, tekrar söylüyorum: Yani eğer
biz bir ürünün maliyetinin yüzde 50’sini karşılıyorsak yani üretici eğer 100
lira harcıyorsa, ben bunun 50 lirasını kendisine destek olarak ödüyorsam bu
önemli bir destektir, bu düşük bir destek değildir. Yani bunu şimdi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süremiz
tamamlandı, diğer sorulara artık yazılı cevap verirsiniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Geri kalan sorulara yazılı
cevap vereceğim.
BAŞKAN – Sayın
Ergin’in otuz saniyelik bir talebi vardı.
Buyurun Sayın
Bakanım.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Köse’nin
bir sorusu vardı: “Kâhta Adalet Sarayı ihale edilecek mi?” 6 Aralık 2010
tarihinde ihalesi yapıldı, şu anda incelemeleri yapılıyor, 8 Aralıkta da
Adıyaman merkezin adliye sarayı ihalesi yapıldı. İhale kesinleştikten sonra yer
teslimiyle inşaatlara başlanacak.
Bir diğer
sorusunda da, yeni HSYK üyelerine sıfır kilometre araç alınmasını sordu Sayın
Köse. Yeni bir uygulama değil, önceki HSYK’da da
görev yapan HSYK üyelerimize makam aracı ve şoför tahsis edilmekteydi. Üye
sayısı arttığı için mecburen tüm üyelere yeni araçlar ve şoför tahsis
edilmiştir.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın Uzunırmak’ın çok kısa bir söz talebi var 60’a göre, ona söz
vereyim ve bitireyim.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tarım
Bakanımıza üç önergem var. Bunlardan bir tanesi: İstatistikler devletin
istatistikleridir, doğrudur ama küpeleme işleminin
kendi döneminde kaç defa af çıkarılarak yeni küpelemeler
yapıldığını, dolayısıyla kayıt altında olmayanların kayıt altına girerek sanki
istatistiklerin büyümüş gibi görünmesi sıkıntıdır, açlık oradan doğmaktadır.
İki: Destek için
altyapı hazırlıkları yapılmıştır, destek enstrümanları
ve çeşitleri değişmiştir. Bundan önceki hükûmetlerde,
daha önceki Hükûmetlerde DFİF’ten,
tarım satış kooperatifleriyle, destek alımlarıyla yapılan eğer destekleri
görmek istiyorsa Sayın Bakan, Hazinedeki görev zararlarına ve birtakım konulara
bir baksın. Bugünkü destek kalemleri, doğrudur, artış vardır ama eski destekler
daha büyük desteklerdir. Yani bu doğrudan gelir destekleri ve prim
desteklerinden önce alım destekleri vardır tarım satış kooperatifleriyle.
Çiftçi o zaman daha mutludur. O günkü verilen…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
Sayın Temür yok değil mi efendim burada? Yok.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır. Zaten arkadaşlarımızın kısa bir açıklaması oldu.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şimdi sırasıyla dokuzuncu turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17-
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.–
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 80.568.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 675.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.600.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.182.753.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 720.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 89.823.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 29.667.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 10.580.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.398.387.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 6.473.745.508,00
- Bütçe Gideri : 6.351.165.359,90
- Ödenek Üstü Gider : 19.077.557,82
- İptal Edilen Ödenek : 141.657.705,92
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.233.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 539.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 332.101.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 338.874.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.–
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 197.038.300,00
- Bütçe Gideri : 160.355.607,04
- Ödenek Üstü Gider : 140.149,47
- İptal Edilen Ödenek : 36.822.842,43
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
14
- BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.–
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.973.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 539.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 439.556.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 127.812.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 674.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 588.555.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.440.593.147,55
- Bütçe Gideri : 1.285.523.619,71
- İptal Edilen Ödenek : 81.028.201,38
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 74.041.326,46
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
14.81
- TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 581.690.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 267.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 581.957.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.–
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 495.177.935,13
- Bütçe Gideri : 389.540.077,12
- Ödenek Üstü Gider : 2.325.804,24
- İptal Edilen Ödenek : 107.858.266,41
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 105.395,84
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Yargıtay 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
04-
YARGITAY
1.–
Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 17.754.269
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 58.663.731
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.418.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 53.662.900,00
- Bütçe Gideri : 52.226.000,24
- İptal Edilen Ödenek : 1.436.899,76
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
05
- DANIŞTAY
1.–
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.192.416
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 92.903.284
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 76.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 101.172.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 42.281.799,00
- Bütçe Gideri : 40.483.416,73
- İptal Edilen Ödenek : 1.798.382,27
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay ve Danıştayın
2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesapları kabul edilmiştir. Bütçelerin kurumlarımıza hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Onuncu turda
Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri yer almaktadır.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
J)
ADALET BAKANLIĞI
1.-
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şu andan itibaren soru-cevap işlemi için sisteme
girebilirsiniz.
Onuncu turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya; Osman Ertuğrul, Aksaray; Emin
Haluk Ayhan, Denizli milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin; Malik Ecder Özdemir, Sivas; Ali İhsan Köktürk, Zonguldak; Birgen
Keleş, İstanbul; Orhan Ziya Diren, Tokat milletvekilleri.
AK PARTİ Grubu
adına Mustafa Ünal, Karabük; İlknur İnceöz, Aksaray;
İhsan Koca, Malatya; Mevlüt Akgün, Karaman; Halil Mazıcıoğlu, Gaziantep; Kayhan Türkmenoğlu, Van; Sadık Badak, Antalya; Mehmet Sait Dilek, Isparta milletvekilleri.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri;
Akın Birdal, Diyarbakır; Hasip
Kaplan, Şırnak milletvekilleri.
Şahısları adına
lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.
Evet, ilk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal’a aittir.
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı
bütçesiyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
aktarmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle
Adalet Bakanlığı çalışanlarını, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri
müdürlerimizi, kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, seçim personelimizi
bağımsız ve tarafsız yargı özlemiyle, huzur ve güven içerisinde bir yargı
özlemiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimin başında, üç gün önce Konya’nın Bozkır ilçesinde ağırlıklı olmak
üzere meydana gelen ağır bir kar ve arkasından yağmur yağışı nedeniyle ortaya
çıkan felaket sebebiyle üzüntülerimi buradan hemşehrilerimle
paylaşmak ve Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük, Seydişehir, Derebucak ve Beyşehir
ilçeleriyle bunların köy ve beldelerinde meydana gelen tahribat nedeniyle Hükûmetin bu bölgeyi afet bölgesi olarak ilan etmesi
talebimi huzurunuzda dile getirmek istiyorum.
Bu kapsam
içerisinde bu bölgede çok ciddi bir miktarda tarım alanı hâlen sular
altındadır. Dolayısıyla zaten borçlu olan çiftçilerimiz, köylülerimizin ecri
misil borçlarının ve diğer zirai borçlarının ertelenmesi ve afet kapsamı
içerisinde de gerekli devlet desteğinin bu hemşehrilerimize
sağlanmasını temenni etmek istiyorum.
Diğer taraftan da
bu bölgelerde, köylerde, beldelerde ve ilçelerin belediyelerinde -başta Bozkır,
Ahırlı, Yalıhüyük olmak üzere- ortaya çıkan altyapı tesislerindeki harabiyetin giderilebilmesi için devlet desteğinin esirgenmemesi
düşüncesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bunun anlamı, Adalet ve
Kalkınma Partisinin siyasi sorumluluğunda bulunan Adalet Bakanlığının 9’uncu
bütçesini birlikte değerlendireceğiz, görüşeceğiz. Sekiz yıllık iktidar süresi
içerisinde ve dokuz bütçe görüşmeleri sırasında adaletin sorunları ve adliye
ile meşgul olanların dilek ve temennileri aşağı yukarı değişmemiş bir şekilde
devam etmektedir.
Genel olarak
adliyeyle ilgili sorunlar: Adalet mensuplarında siyasi baskı, telefon
dinlemeleri, müfettiş tahakkümü gibi sebeplerle ortaya çıkan motivasyon
eksikliğidir, araç gereç yetersizliği ve teknolojik destekten yoksunluktur,
dokümantasyon eksikliğidir, standardizasyon eksikliğidir, reorganizasyon eksikliğidir
ve otomasyon bozukluğudur. Bunlar, adliyenin ve adalet işlerinin temel
sorunlarıdır. Sekiz yıl önce böyleydi, aradan sekiz yıl geçti, bugün de aynı
sorunlar devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bunlardan ibaret değildir adaletin ve adaletle ilgili olanların
sorunları. Sekiz yıl önce suç ve hukuki ihtilafları doğuran sebeplerin asgariye
indirilememesi bir sorundu. Sekiz yıl sonra bu sorun aynen karşımızda
durmaktadır. Sekiz yıl önce bazı suç ve hukuki ihtilafların yargı önüne
gidilmeden sonuçlandırılması, çözüme kavuşturulması bir sorundu. Gereksiz yere
mahkemelere dava açılmak suretiyle üzerlerine bindirilen yük hâlen devam
etmektedir ve bugün bu sorun çözülmemiştir. Sekiz yıl önce yargıda usul
hatalarının, insani hataların ve maddi hataların minimize edilmesi bir sorundu.
Bugün de bu sorun aynen devam etmektedir. Sekiz yıl önce insan hakları
ihlalleri, adil yargılanma hakkının ihlali ve davaların makul sürede
bitirilememesi bir sorundu, bugün de bu sorun devam etmektedir. Hâkim ve savcı
açığının giderilememesi bir sorundu, bugün de bu sorun devam etmektedir. Bu
sorunlara ilaveler olmuştur, eksilmeler olmamıştır.
Kapatılan
adliyelerle 136 küçük ilçemizde insanların adalete erişimi geciktirilmiş ve
ulaşılamaz hâle getirilmiştir. Bu kapsamda Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören,
Güneysınır, Taşkent, Ahırlı, Derebucak ve Yalıhüyük ilçelerinde, Konya’nın bu
ilçelerinde adliyeler kapatılmıştır. Buna çözüm bulunamamıştır.
Sekiz yıl önce
personel şikâyet etmekteydi. Yazı işleri müdürleri, icra müdürleri, cezaevi
müdürleri, seçim müdürleri, kâtipler, mübaşirler, infaz koruma memurları, adli
sicil memurları talep etmekteydi. Yetersiz maaştan şikâyet etmekteydi,
maaşlardaki adaletsizlikten şikâyet etmekteydi ve eşit işe eşit ücret talep
etmekteydi. Nöbet ücreti talep etmekteydi, fazla mesai ücreti talep etmekteydi,
yargı ödeneği talep etmekteydi, iş riski tazminatı talep etmekteydi, adalet
hizmeti tazminatı talep etmekteydi, ek göstergelerde düzelme yapılmasını talep
etmekteydi, teknik destek tazminatı talep etmekteydi, kreş, servis, yiyecek ve
giyecek yardımı talep etmekteydi. Adliyelerde çalışan 4/B ve 4/C kapsamındaki
çalışanlar sorunlarının çözülmesini talep etmekteydi. Aradan sekiz yıl geçti.
Sekiz yıl sonunda değişen bir şey olmadı. Bu talepler
bugün yine karşımızda güncelliğini korumaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu süre içerisinde iş yükünde -iş yükü bir sorundu-
ciddi artışlar olmuştur. Bu ciddi artışları önleyecek hiçbir tedbir
alınamamıştır. Sekiz yıl önce yani 2002 yılında hukuk mahkemelerinde açılan
davaların adedi 1 milyon 982 bindi. 2008 yılı itibarıyla açılan davaların adedi
2 milyon 521 bin küsura ulaşmıştır, artış oranı yüzde 40’tır. Cumhuriyet
savcılıklarında soruşturma evresindeki dosya sayısı 2 milyon 935 bindi. Sekiz
yıl sonra bu rakam yüzde 50’lik bir artış ile 5 milyon 674 binlik bir rakama
ulaşmıştır ki bu, belki, cumhuriyet tarihinde rekor bir artışı ortaya
koymaktadır, buna bir çözüm getirilememiştir.
Diğer taraftan,
bir ceza davası 2005 yılı itibarıyla iki yıl dört ay sekiz günlük bir süre
içerisinde tamamlanabilmekteydi, 2008 yılı rakamları itibarıyla bir ceza davası
üç yıl on bir ay on yedi günde tamamlanabilmektedir. Bir ceza davasındaki
davanın sonuçlanması için artan süre bir yıl yedi ay dokuz günlük bir rakama ulaşmaktadır
ki bu, AKP’nin sekiz yıllık Adalet Bakanlığı sorumluluğunu üstlendiği bu
düzeyde bir rekorun ifadesidir.
Diğer taraftan,
Yargıtay hukuk dairelerinde iş sayısı 2002 yılından 2008 yılına gelene kadar
yüzde 140 oranında artmıştır, ceza davalarındaki iş sayısı ise yüzde 180
oranında artmıştır. İşte bu, AKP’nin sekiz yıllık icraatının en bariz, en
çarpıcı rakamlarıdır.
Bu rakamlar dün
böyleydi, bugün de böyledir. Bugün böyle olması, sekiz yılın Türkiye’de adalet
açısından heba edildiğinin bir ifadesidir. Bu rakamlardaki iş yükü artışı,
AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantının
neticesinde artan hırsızlık, gasp, yağma, kapkaç gibi mal aleyhine işlenen
suçlardaki patlamadır. Diğer bir ifadeyle, AKP Hükûmetinin
hukuka aykırı eylem ve işlemleridir. İş yükünün bu derece patlaması, AKP’nin
sekiz yıllık devri iktidarında fakirleşen insanların elektrik, su telefon,
doğal gaz faturasını ödeyememeleri, doğal gaz faturası ödeyemeyenlerin, su
faturası ödeyemeyenlerin düştükleri icra suçlarıyla ilgilidir. Bir başka açıdan ise AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında
alevlenen terör, çete ve insan kaçakçılığı gibi suçlarda patlamadır, AKP’nin
sekiz yıllık iktidarında perişan olan esnafın ödenmeyen çekidir, bonosudur,
AKP’nin sekiz yıllık iktidarında mecalsiz kalan çiftçinin mazot borcu, gübre
borcu, elektrik borcu, banka borcudur, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında
fakirleşen memurun, SSK’lının, BAĞ-KUR’lunun,
emeklinin kredi borcudur, kira borcudur. En önemlisi ise hukuk adına bir
cinayete eş nitelikteki, hukuk hafızası kaybına eş nitelikteki ve ceza hukuku
alanında bir kültür ihtilali, Mao’yu aratmayacak bir
kültür ihtilali niteliğindeki Kabahatler Kanunu, Ceza
Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişikliklerle bir dosyanın 4
defa hâkim huzuruna getirilmesidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP sekiz yıllık iktidarında yargının temel sorunlarına bir
çözüm getirememiş, aksine yeni yeni sorunlar
üretmiştir. Yargının feryadına, figanına, çığlığına cevap veremeyen AKP, bu arada,
devleti partileştirmek, devlet kadrolarına parti militanlarını yerleştirmek
gibi kendi açısından bir başarıyı elde etmiştir, Türkiye Cumhuriyeti devletini
AKP’lileştirmiştir. Bununla yetinmemiştir, yandaş sermaye yaratmıştır ve
sermayeyi partileştirmiştir. Bununla da yetinmemiştir, yandaş basın
yaratmıştır, basını korkutmuştur, sindirmiştir. Toplumu ikiye bölmüştür AKP,
yandaş olanlar, olmayanlar. Yandaş olanlara üstün bir hukuk yaratmıştır, yandaş
olmayanları ise ötekileştirmiş ve bir kenarda mahzun bir şekilde geleceğini,
kaderini bekler hâlde bırakmıştır.
İşte, bu
üstünlere yaratılan hukuk, Adalet Bakanlığının korumakla, sağlamakla mükellef
olduğu “hukukun üstünlüğü” kavramını ortadan kaldırmıştır. “Hukukun üstünlüğü”
kavramı ortadan kalkınca yaratılan üstünlere hukuk bir yandaş yargı da
yaratmaya vesile olmuştur. Yandaş yargı yandaş yargıçla beslenmiş ve netice
itibarıyla da hâkim teminatı ilkesi ortadan kaldırılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hukukun üstünlüğü ile üstünlerin hukuku arasında fark olduğunu
daha önceki konuşmalarımda ifade etmiştim. Münafıklığın alametini saymıştım,
üstünlere sağlanan hukukun alametlerinden de size bahsetmiştim. Bunlara bir kez
daha değinmek mecburiyeti hasıl oldu.
Üstünlere
sağlanan hukukta değerli milletvekilleri, yargı silah olarak kullanılır. Sayın
Başbakan aleyhine İnternet’ten indirilen haberlere göre on sekiz adet suikast
soruşturması yapılmıştır. Eğer bu doğru ise 21’inci yüzyılda Türkiye
Cumhuriyeti devleti Başbakanına on sekiz tane suikastın yapılması çok vahim bir
durumdur. Bu vahim durumu ortaya koyacak netlikte, kesinlikte, yargının bunları
sonuçlandırması gerekmektedir ancak ekmek arası bıçakla suikast teşebbüsü,
yargının silah olarak kullanıldığının bir işaretidir. Eğer yargı silah olarak
kullanılıyorsa o ülkede hukukun üstünlüğü değil, üstünlere sağlanan bir hukuk
geçerlidir ve üstünlere sağlanan bu hukukun da “Devletin Başbakanına on sekiz
suikast yapıldı.” iddiasıyla silaha dönüştürülmesi bir vahameti ifade
etmektedir.
Sayın Başbakan
Yardımcısına suikast yapıldığı ifade edildi. Bu amaçla ordunun en kıymetli
noktası olan kripto odasına, en gizli odalarına kadar
girildi. Sonuç ne oldu? Sayın Bakanın, sanırım, bunu, üstünlere hukuk için
yargının silah olarak mı kullanıldığı, yoksa gerçekten Başbakan Yardımcısına
böyle bir suikast var ise bunun sonucu hakkında bir bilgi vermesi
gerekmektedir.
Üstünlere
sağlanan hukukta adalet önemli değildir, maksat önemlidir. Maksadı hasıl etmek için yargı, yargısız infaz aracı olarak kullanılır.
Yargının yargısız infaz aracı olarak kullanıldığı en önemli olayda sadece
Türkiye'nin değil, bütün dünyanın bir bilim adamı olarak değer verdiği, takdir
ettiği Sayın Mehmet Haberal kitap yazıyor, “Benim
suçum ne?” diye. Sayın Bakan, Sayın Mehmet Haberal’ın
suçu nedir, kaç aydır, kaç yıldır içeride yatmaktadır? Ona yapılan yargısız
infazı onun şahsında, onlar gibi yargısız infazdan, yan gelip yatan değil,
cezaevlerinde yatanları kastediyorum, buradan saygıyla selamlamak istiyorum.
Yaşın yanında kurularla beraber yargısız infaza tabi tutulanlara da sabırlar
diliyorum. Yargısız infaza bir başka örnek, Adana Büyükşehir Belediye
Başkanıdır.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Türkiye hukuk devleti, hukuk! (MHP sıralarından gürültüler)
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sana mı kaldı hukuk!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) - Adana Büyükşehir Belediye Başkanının suçu nedir Sayın Başkan, Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın MHP’li olmanın dışında? Onlarca
müfettişi, onlarca teftiş konusunu gündeme getirip görevden aldıktan sonra bu
soruşturmaların, bu araştırmaların neticesi ne oldu? Müsteşar Muavininizi oraya
göndererek açılmış olan davaları “bir inşaat incelemesi” bahanesi adı altında
yönlendirme… İşte hukukun üstünlüğü ile üstünlere sağlanan hukuk arasındaki
fark budur.
Bunun gibi Konya
Ereğli Belediye Başkanı… Bir gece kendisinin, akrabalarının, belediyenin,
eşinin dostunun hepsinin evi basılıyor, özel eşyaları, belediyenin bütün
kayıtları kuyudatı alınıp götürülüyor. Nereye? Polis dairesine. Ne yapılıyor?
İki aydır nerede Sayın Başkan bunlar? İki aydır Ereğli Belediye Başkanlığında
belediye işleri durdu, ödemelerini yapamıyorlar. Ne yapıyorlar? Ereğli Belediye
Başkanına suç ihdası için bilirkişi incelemesi yapıyorlar. İsimsiz, imzasız bir
mektup ile Milliyetçi Hareket Partisinin Belediye Başkanına yapılan bu muamele,
üstünlere sağlanan hukuka ilişkin bir özel önemli örnektir.
Size başka bir
örnek daha vereyim. Tabii zülfüyâre dokunacaktır bu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bir işlemi nedeniyle dava edilir, bu
davanın neticesinde aleyhine karar verilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) – On yedi dakika çabuk doldu.
Adalet Bakanlığı
bütçesinin her şeye rağmen hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Aksaray
Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı, bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hükûmetlerin birincil görevleri
arasında öncelikle suç oranlarını azaltmak, ekonomik koşulların düzeltilmesi,
vatandaşlarımızın gelir düzeyini yükseltecek, istihdamı artıracak yapısal
önlemlerin alınması yer alır. Bugün, Türkiye ekonomisine üretmeyen, tüketime ve
ithalata dayalı bir yapı kazandırılmıştır. AKP iktidar olduğu günden bu yana,
terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı ve işsizlik gibi bu milletin
gerçek sorunlarıyla uğraşmak yerine, aksine, her ne pahasına olursa olsun iktidarlarını
korumak ve güçlendirmek uğruna, içeride ve dışarıda özellikle birlik ve
beraberliğimizi bozacak, birçok konuda akıl sınırlarımızı zorlayacak ödünler
vermiştir.
Hatırlamak
gerekirse referandum öncesi süreçte de AKP’nin sihirli sözcükleri özgürlük,
tarafsızlık, bağımsızlıktı yani daha fazla demokrasiydi. Ancak verilen sözler
ve vaatler unutulmuştur.
Mevcut duruma
bakıldığında, yasama, yürütme ve en son yargı da artık Hükûmete
bağımlı hâle gelmiştir. Demokrasinin dördüncü gücü sayılan basın da AKP’nin
işine gelmeyen hiçbir haberi veremiyor, mizahçıları bile susmuş durumdadır.
Peki, nerede daha fazla özgürlük? Nerede tarafsızlık? Nerede tahammül? Nerede
daha fazla demokrasi?
Artık, tüm
kontrol ve güç AKP’nin elindedir. “Padişahım çok yaşa!” demeyenlerin vay
hâline! Ancak padişah da bir beşer. Beşer de şaşarsa
ne olacak? Sizin kabul edemediğiniz demokrasi, işte bir beşere bağımlı
olunmadığı için güzeldir.
Sayın
milletvekilleri, bütçesi üzerinde konuştuğum Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğüne bağlı 107 bin yatak kapasiteli cezaevlerimizde 2010 Kasım ayı
sonu itibarıyla mahkûm sayısı yaklaşık 122 bindir. Dünya standartlarında
tutuklu ve hükümlü oranlarının üçte 1’ini tutuklu, üçte 2’sini ise hükümlüler
oluşturmaktadır. Ülkemizle karşılaştırıldığında durumumuz oldukça kötüdür.
Ülkemizde yaklaşık 122 bin mahkûmla tutuklu sayısı 58 bini, hükümlülerin sayısı
ise 64 bini buluyor. Cezaevlerimizde yatan kişilerin yarıya yakınını tutuklular
oluşturmaktadır.
Şimdi, Hükûmetin hedefinde cezaevlerinin kapasitesinin 107 binden
142 bine çıkarılması vardır. Başbakanımız diyor ki: “Cezaevi de ihtiyaç.” Tabii
ki ihtiyaç ancak ekonomiyi kâğıt üzerinde değil, gerçekten düzeltin, insanları
iş güç sahibi yapın. İşi, aşı olan insan kolay kolay
hukuksuzluk yapmaz. O zaman cezaevlerinin kapasitesini artırmaya da gerek
kalmaz.
Sayın
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde ceza ve infaz kurumlarında
çalışanların sıkıntılarına da değinmek istiyorum. Müdüründen idare memuruna,
infaz koruma memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar
altında görev yapmaktadırlar. Özellikle cezaevi personeli arasında en çok
sıkıntıları olan, yedi gün yirmi dört saat sistemiyle, vardiya usulü çalışan,
içeride yatan mahkûmların her türlü saldırılarına ve tehditlerine maruz kalan infaz
koruma memurlarıdır. Yaptıkları görev bakımından benzer
görevleri yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında
olmaları gerekirken idari hizmetler sınıfına dâhil edilen infaz koruma
memurları, benzer görevleri yaptıkları sınıfların sahip oldukları fiilî hizmet
zammı, yıpranma tazminatı, nöbet ücreti gibi özlük ve sosyal haklardan mahrum
bırakılmışlardır, güvenlik ve asayiş hizmeti verenlerle bir tutulmuş, sendika
kurma hakkından mahrum bırakılmışlardır. Ceza infaz kurumları çalışanlarına
verilen ücretin, eş değer görev yapan güvenlik güçlerine verilen ücretin
düzeyine çıkarılması gerekmektedir. Ayrıca, ceza infaz kurumlarında sözleşmeli
olarak çalışan, unvanı da aynı olup aynı görevi yapanların maaşlarının ve
sosyal haklarının eşitlenmesi, sözleşmeli çalışanların verimini daha da
artıracaktır.
Bir başka konu
ise cezaevlerinde yatan mahkûmların hem kendileri için hem de bir nebze de olsa
üretime katkı sağladıkları için, gerekli olan iş yurtlarının önemi büyüktür.
Mevcut sistemin şartları daha da iyileştirilerek yaygınlaştırılması
gerekmektedir.
Sayın
milletvekilleri, yolsuzluğun kısaca tanımı, hepimizin bildiği gibi, toplumun
bütününe ait olan kaynakların toplumsal yarar yerine kişisel yararlar için
kullanılmasıdır. Peki, yolsuzluk davranışı nedir? Bir kişinin sahip olduğu
karar verme gücünü kendine ya da bir başkasına özel çıkar sağlayacak şekilde
kullanmasıdır. İktidar tarafından büyük ihalelerin ve özelleştirmelerin
kimlere, nasıl verildiği malumunuzdur.
Ben, önemine
binaen başka bir konuya değineceğim. Bakanlıkların merkez ve taşra
teşkilatlarına atadığınız bürokratlar, belki bir yıl önce tefrişatı veya
tadilatı yapılmış kurum odalarını yeniden, sil baştan donatıyor,
kullanılabilecek durumda olan donatım malzemelerini kaldırıyor, atıyor, yerine
lüks donatım malzemelerini alıyor veya yaptırıyor ya da bu bürokratlar, kamu
binalarında gereksiz bakım ve onarımlar çıkarmaktadır. Yazıktır, günahtır. Bu
ne vicdana sığar ne hukuka sığar. Siz kimin parasını böyle hoyratça
harcıyorsunuz? Şimdi ise doğrudan temin limitini 30 bin liradan 50 bin liraya
çıkardınız, daha rahat ve fazla savurganlık yapsınlar diye. Bu, görevi kötüye
kullanmadır. Siz gerçi Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkardığınız yasa ile
görevi kötüye kullanmaya da af getirdiniz ve cezalarını indirdiniz. “Efendim,
kamuda yapılan harcamaların denetimi yapılıyor.” ama bu denetim nasıl
yapılıyor? Kâğıt üzerinde yapılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ERTUĞRUL
(Devamla) – AKP’nin, cumhuriyet döneminin Lale Devri’ni yaşıyorlar ama inşallah
bu Lale Devri yakında son bulacaktır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertuğrul.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İGEME bütçeleri üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz aldım.
Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılı
bütçesinin seçim bütçesi değil, büyüme bütçesi olduğu söyleniyor. Büyümeden
kasıt, 2003 yılından bu yana AKP hükûmetleri
döneminde yaşamaya alışkın olduğumuz inorganik, hormonlu büyümedir. Nitekim, 2010 yılında büyüme hızı, dokuz aylık dönemde,
sabit fiyatlarla yüzde 8,9 artmıştır. Takvim etkisinden arındırıldığında, 2010
yılı üçüncü üç aylık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6,4
artmıştır ama mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında, artışın bir
önceki çeyreğe göre yüzde 1,1 olduğunu görüyoruz.
Uygulanan
makroekonomik politikalar, milletimizin yoksulluğuna, işsizliğine çare
olmamıştır. Ülke sanayisini, üretimi, rekabet gücünü baltalamış ve istihdamı
bir kanser virüsü gibi sarmıştır. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans
güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm etmiştir. Ülkemizi bir ithalat
cenneti hâline çevirmiştir. Tüketimi körüklemiştir. Ülkenin yetersiz
tasarruflarının birikimine engel olmuştur. Rekor düzeyde cari işlem açıklarına
yol açmıştır. Ülke kaynaklarının satılıp çarçur edilmesine, borçlarımızın
günden güne artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün
içerisine hapsetmiştir. 2011 bütçesi ile de AKP Hükûmetinin
bu kısır döngüyü kırma gibi bir niyeti yoktur.
2010 yılı,
2009’da yaşanan küresel krizin ardından küresel ticaretin yeniden canlanmaya
başladığı bir yıl olmuştur ancak buna mukabil, ülkemizde dış ticarette gidişat
2010 yılında giderek daha vahim bir duruma gelmektedir. Dünyada küresel krizden
çıkma sürecinde maalesef bizim dış ticaret açığımız katlanarak artmaktadır.
İthalat, ihracatın önünde koşmaktadır. Daha da vahimi, ihracat artışı giderek
yavaşlamaktadır. İhracatın yapısında bir değişme yoktur. İhracatın yüzde 50’si
on ülkeye yönelmiştir. İhracatın yaklaşık yüzde 40’ı, büyük ölçekli ihracatçı
firmalar eliyle gerçekleştiril-mektedir. Hâlen firma
bazında tek pazar bağımlılığı devam etmektedir. İhracatın sektörel
bağımlılığı da devam etmektedir.
2010 yılı
Ocak-Ekim döneminde ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde
11,4’lük artışla 93 milyar dolar olmuştur, ithalatımız ise yüzde 30,5 artışla
148 milyar dolara yükselmiştir. Yılın ilk on aylık döneminde ithalat
patlamıştır, ihracattan çok daha hızlı büyümektedir. İhracat ilk dokuz ayda
sadece yüzde 11,4 büyürken ithalat artışı yüzde 30,5 olmuştur. Yılın ilk on
ayında dış ticaret açığı 55 milyar doları aşmıştır. 2010 Ekim ayında ihracat
sadece yüzde 8,8 artarken ithalat yüzde 35,5 oranında artmıştır.
Geçen yıl yüzde
67 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010 yılının ilk on ayında, 2001
yılından bu yana en düşük seviyelerine, yüzde 62,7’ye gerilemiştir.
Net mal ve hizmet
ihracatının performansı, üçüncü çeyrekteki büyümeye katkısı negatiftir.
Önümüzdeki üç yıl için Orta Vadeli Plan’da aldığınız hedeflerde de net mal ve
hizmet ihracatının katkısı, maalesef, negatif görünmektedir.
Esasen ithalat iç
piyasanın talebini karşılamak için artmaktadır. İç talepteki büyüme ithalat ile
karşılanmaktadır. Bu tablo, maalesef, kaygı vericidir. Bunların dahası da var,
lütfen takip edin.
2010 yılı Ekim
ayında yıllık ihracatımız 112 milyar dolar. İhracatımız kriz öncesinde 136
milyar dolar. Bir başka deyişle, son dönemde arttığı söylenen ihracatımız eski
seviyelerinin çok çok gerisinde. Bu durumu
ihracatımız ve dış ticaret performansımızın zafiyetinin göstergesi olarak
yorumlamak mümkün değil mi? Öyle değil midir?
İthalat tam gaz
devam ediyor. 2010 yılı Ekim ayında yıllık bazda 176
milyar dolara ulaştı. Bu gelişmeler sonunda, yıllık ihracatımızın ithalatı
karşılama oranı yüzde 73’lerden ekim ayında yüzde 63’lere geriledi, dış ticaret
açığımız 64 milyar dolara yükseldi. Bakınız -burası önemli- 2003 yılından bu
yana, AKP hükûmetleri döneminde toplam 723 milyar
dolar ihracat gerçekleştirildi, buna mukabil 1,1 trilyon dolar ithalat
gerçekleştirildi. Bu yıllarda verdiğimiz dış ticaret açığı 390 milyar dolar.
Şimdi, 2003-2010 döneminde toplam cari açık 200 milyar doları aştı. Bir başka
ifadeyle, bilanço ağır, yaklaşık 400 milyar dolar dış ticaret açığı var.
Şimdi, Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; Hükûmet tarafından “Biz
bunu nasıl becerdik?” diye hiç düşünmeye gerek yok. Üzerinde kafa yorulması ve
izah için düşünülmesi gerekli bir hususu -dikkatinize mucip olacağı için
söylüyorum- ifade ediyorum: Dış ticaret açığı cumhuriyetin kuruluşundan AKP’ye
kadar 250 milyar dolar, AKP döneminde 390, yıl sonu
itibarıyla sekiz senede 400 milyar dolara ulaşacak. Cari işlemler açığı 75
yılından 2002 yılına kadar 40 milyar dolar, AKP döneminde 200 milyar doları
aşıyor.
Peki, bu masada,
bu kumar masasında bu kayıp kimin kaybı? Bu kayıp Türkiye'nin kaybı, bu kayıp
AKP sayesinde kaybettirildi. Bu yük kimin omzunda? Türk
milletinin omzunda. Bunun ortadan kaldırılması lazım. 2023 yılında
dünyanın 10’uncu en büyük ekonomisi olması istenen, ihracatını 500 milyar
dolara çıkarmak isteyen bir ülkenin öngörüsünün olması ve bu öngörüler
doğrultusunda stratejilerinin olması, stratejilerinin ortaya konması gerekir.
Şimdi, burada
gelinen bir diğer aşama, ülkemizin ihracatının sadece pazar odaklı olarak
düşünülmekle bir yere varılamayacağı, konuya bir de sektörlerin ihracatları
açısından bakılmasının gerektiğidir. Pazarları çeşitlendiriyoruz. İhraç
ettiğimiz sektör ve ürün yapısında bir değişim var mı? Ürünlere ne kadar katma
değer ekledik? Pazarları çeşitlendirirken sektör-pazar eşitlemesi yapıyor
muyuz? Pazar geliştirmeye ilişkin çalışmalarınızı izliyoruz ancak sektörel politikalar konusunda neler yapıldığı, sektörlerin
sorunlarının çözümüne ilişkin doğrudan bir çalışma bizlere ve kamuoyuna
yansımıyor. İhraç sektörlerimiz yine otomotiv, tekstil, hazır giyim, demir
çelik. Yine soracağım, nerede nano tekstil, nano kimya, nano diğer ürünler?
Şimdi, burada
bize müsaade edilen değil, bizim ulaşmak istediğimiz sektörler önemli. Bizim,
sizin ortaya koyduğunuz 2023’teki hedeflere ulaşacağımız sektörleri tespit
etmemiz önemli. Ancak böyle başarıya ulaşmamız mümkündür.
Bakın, bizim
Denizli ilimiz, ihracatta çok iyiydi, 2009’da büyük sıkıntılar yaşadı. Şimdi
ihracat normalleşiyor ama kısaca ben size o ilin nasıl olduğuna dair bir
perspektif vermek istiyorum: 50 bin esnaf, KOSGEB, bunun sadece 9.900’ü
müracaat edebiliyor kredi almak için, ihracatı iyi olan bir il. 1.400’ü almış 9
bin müracaattan. 9 bin müracaattan 1.400’ü aldıktan sonra geriye kalanı
bekliyor. Diğerleri müracaat edememiş, neden? SSK borcu var, vergi borcu var,
bunu çözemiyor. Denizli ihracat yapıyor, kâr marjı son
derece düşmüş, işsizliğin, işçilik ücretinin Türkiye’de en kötü olduğu il. Ne
pahasına oluyor? İplik fiyatlarının ne kadar arttığını Sayın Bakanım sizler
biliyorsunuz ama Denizli’deki ihracatçı kardeşlerimizin bu sorununun, gündeme
getirilmesine tahammül edilemiyor maalesef. Şimdi, bütün
bunların düşünülmesi lazım. Denizli, tahsilat/tahakkuk
oranında vergide, ay ay olarak izlediğim için
söylüyorum, sondan on-on üçüncü il arasında dolaşıyor; bu derece
kötülemiş.
Bakın, Ankara’ya
uçak seferleri koyduk, Anadolujet bıraktı. Birtakım
bürokratların gayretleriyle özel sektör Ankara’ya uçak koydu. Onu 1 bakan, 4
milletvekili açtı. O zaman söyledim “Bunu aynı şekilde kapatırsınız.” dedim ama
son seferinde Ankara’ya uçmak bana nasip oldu. Üzülüyorum, ihracatta bu kadar
mükemmel performans gösteren bir ilin sorunlarını siyasete kurban etmek
maalesef çok kötü. Ne yapmamız lazım? Bu ili, böyle illeri mukayese etmemiz
lazım. Bundan istifade eden iller var. Antep istifade ediyor. Mukayese
ettiğiniz zaman krizde Antep ile Denizli’yi, Anteplilerin gelip Denizli’den
batmak üzere olan fabrikaları satın aldığı söyleniyor.
Şimdi, biz, neyi
kaybettiğimizi, neyi kazandığımızı çok iyi ortaya koyup bunları ne yapmamız
lazım? Düşünmemiz lazım. Biz Denizli milletvekilleri olarak iktidarıyla
muhalefetiyle, ivme vermek gerekirken İktidar yüzünden birbirimize girecek
duruma geliyoruz. Ben, burada Denizli’nin sorunlarını, ihracattaki
problemlerini dile getirirken zevk almıyorum, gurur da duymuyorum ama maalesef
bu İktidarın uyguladığı makroekonomik politikalar durumu son derece vahim hâle
getirmiştir.
Özellikle son
dönemde gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan genişletici para politikaları,
gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının artışına yol açmıştır. Bu
durum, döviz kuru üzerinde aşağı yönde baskı oluşmasına yol açmıştır. Bütün
dünyada benzer problemler vardır. Herkes tedbir için koşuşturuyor. Bizim gerek
şimdiki dış ticaretten sorumlu Bakanımız gerekse daha önceki, bu meseleleri
kamuoyuna getirdi ama siz bu meseleyi kamuoyu önüne koydunuz, yanlış yere
getirdiniz, neden? Bunu Hükûmette çözecektiniz, bunun
çözüm yeri kamuoyu değil. Demek ki Hükûmete bu
problemi anlatmakta sıkıntı var. Çünkü biliyorum, Kabinenin diğer bakanları
bunu anlatmıyor, tersini düşünüyor.
Bakın,
ekonomideki problemler Merkez Bankasının üstünde kaldı. Bugün Merkez Bankasının
son bir haftadır aldığı kararlar ne oluyor? Bütün dünyadaki ekonomik
çevrelerce, ekonomik aktörlerce acayip karşılanmaya başlandı. Bugün daha
gazetelerde var, basında var. Bugün okuyorum, biraz önce buraya gelmeden
İnternet’te gördüm. Bunları çok iyi değerlendirmesi lazım Hükûmetin.
Şimdi, bunların
dışında Türk lirası niye değer kazanıyor? Yıllık sermaye akımları 2009 yılının
Temmuz ayında 794 milyon dolardı, 2010 yılı Eylül ayında 46 milyar dolar oldu.
Bunun sadece 5 milyar doları doğrudan yatırım, 13 milyar doları sıcak para.
Şimdi, sermaye girişiyle birlikte Türk lirasının değer kazanması, faizlerin
düşmesi, kredi kullanımını ve yurt içi talebi ivmeledi. Krediler arttı, artış
tutarı 109 milyar son bir senede. Ama bu borçluluk, vatandaşımızın, milletin
borçlanması, firmaların borçlanması anlamına geliyor.
Şimdi, buralarda
anlatacak çok şey var. Süreyi daraldı, uzatmak istemiyorum. Ama bu dış ticaret
politikasına önem vermemiz lazım.
Sayın Bakanım, bu
kitapta dış ticarete ait figürler var. Bizim bunları dikkate alıp bunu, bir an
önce cari işlemlerle, dış ticaret açığıyla ilgili problemi çözmemiz lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Aksi takdirde bu ülke hormonlu büyümeye devam edecek, istihdam
sıkıntıya girecek, üretim sıkıntıya girecek; biz, Türk milleti olarak
başkalarının işçilerinin istihdamına katkı sağlayacağız.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Ben teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce perşembe ve cuma günleri Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Silifke,
Erdemli, Mersin’de meydana gelen şiddetli dolu ve yağış nedeniyle zarar gören
çiftçilerimizin hepsine geçmiş olsun diyorum, Hükûmetin
bir an önce çiftçilerin zararlarını karşılamalarını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine, Sayın Adalet Bakanının yakını ölmüş, kendisine
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığının az önce bize bastırıp dağıttı bu
“Stratejik Plan” adlı kitapçıkta “Tehditler” bölümünde kamuoyunda yargıya
güvenin istenilen düzeyde olmaması ve yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve
hukukun üstünlüğü ilkelerinin yeterince özümsenmemiş olmasını tehditler olarak
göstermiş. Yine, Adalet Bakanlığının vizyonunu da
misyonunu da tanımlarken hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerinin esas olarak adalet hizmetlerinin adil,
hızlı, etkili bir biçimde sunulmasını sağlayacak politikaları geliştirmek ve
uygulamak olarak tanımlamış.
Şimdi bu
perspektiften bakınca gerçekten Adalet Bakanının buraya yazdığı vizyonu ve misyonunu sağlayabiliyor mu Adalet Bakanlığı, ona
bakalım.
Değerli
arkadaşlarım, eleştirilerimizi yaparken kırk yıl öncesi, otuz yıl öncesinin
uygulamalarını eleştirerek bugünkü uygulamaları aklayamayız. Her
zaman olduğu gibi, Adalet Bakanlığı bütçesine baktığımızda yine pek çok kurumun
gerisinde. Adalet Bakanlığı bütçesi toplam bütçenin yüzde 1,56’sı gibi bir
rakam ve bu siyasal iktidarın adalet anlayışının tescilidir bu rakam, 2002’den
beri sürekli böyle ve savcısı olduğu davalarda istediği gibi karar vermeyen
hâkimleri değiştirmek, istediği savcıya soruşturma yaptırmak, hoşa gitmeyen
kararları veren hâkimlere kurulan komplolara ses çıkartmamak, istenmeyen
soruşturmalarda savcıları arayıp etkilemek, yargıya müdahaleyi güçlendirmek
için yargı reformu kılıfı adı altında HSYK’da ve
Anayasa Mahkemesinde değişikliğe giderek tamamen kendisine bağlı, yandaş bir
yargı yaratmak. İşte, kendisinin strateji planında tanımladığı vizyonla uygulamadaki olaylar budur.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı denilince hukuk, hak, adalet akla gelir;
demokrasi akla gelir. Demokrasi hukuk temeline oturmalıdır, hukuk da adalet
temelinin üzerine oturmalıdır. Adalet ise gücünü toplumsal vicdandan alır ve
toplumsal vicdan da kuralların, hukuk kurallarının herkese eşit bir şekilde uygulanmasıyla
ancak mümkündür. Adalet Bakanlığının demokratik hukuk devletini gerçekleştirme,
demokrasinin standartlarını yükseltmeye yönelik amacı ancak başta Adalet
Bakanlığının kendilerinin olmak üzere hukuk kurallarına kendilerini bağlı
görmeleriyle, hukuk kurallarına uymalarıyla mümkündür. Bu ülkede hukuk
kurallarını uygulamakla görevli olanlar eğer hukuk kurallarına kendileri
uymuyorlarsa ve bu kurallara sadece işçinin, köylünün, emeklinin, memurun yani
yönetilenlerin uymasını bekliyorlarsa bu ülkede demokratik hukuk devletinden
bahsedemeyiz değerli arkadaşlarım.
Demokrasi ve
hukuk kelimeleri bir bütündür, demokrasi ve hukuk mücadelesi birlikte yapılması
gereken bir mücadeledir. Eğer siz hukuk mücadelesine seyirci kalıyorsanız ve
sadece kendi yandaşlarınıza hukuk kurallarını uygulayıp diğerlerini ondan
faydalandırmıyorsanız o zaman demokrasiyi geliştiremezsiniz ve bunun en büyük
tehlikeli yanı da hukukun insanlara sağladığı hukuk güvenliğini yok etmektir.
Yani yarın insanlar başına ne geleceğini bilmeden yaşar duruma geldiklerinde
bunun önünü almak mümkün değildir.
Bugün gerçekten
hâkimlerimizin sorunu var, mübaşirlerin sorunu var, zabıt kâtiplerinin, kalemde
çalışan personelin sorunu var, avukatların sorunu var, yargı ve savunma
olayının temelini oluşturan, bir bacağını oluşturan avukatların çok ciddi
sorunları var.
Baroların
üzerinde Adalet Bakanlığının çok koyu bir vesayeti var. Her vesileyle
vesayetten bahseden siyasal İktidar, nedense Hükûmetin
diğer kurumlardaki vesayetini görmemezlikten geliyor.
Bugün gerçekten
yargı kalitesizleşmiştir, giderek de kalitesizleşiyor ve insanların yargıya
olan güvenleri giderek azalıyor çünkü insanlarımız hak aramaktan bıkmışlardır.
Bugün İstanbul’da on üç- on dört ay sonrasına gün verilmektedir. Mahkemelerde,
senede ya bir kez ya iki kez büyük şehirlerde davalara girilmekte, küçük
yerlerde de iki üç kez davalara girilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yargıda reform değil, yargıda reform adı altında yargıyı siyasal
iktidarın yandaşı hâline getirmek değil, hâkimi memurlaştırmak değil, adalet
binalarını, adliye binalarını Adalet Bakanlığına bağlı devlet daireleri hâline
getirmek değil, yargıda devrime ihtiyaç var. Gerçekten, halkın sorunlarını
çözecek ve halkın adalete en hızlı bir şekilde, en kolay bir şekilde erişmesini
sağlayacak ve en ucuz şekilde adalet hizmetlerinin olmasını sağlayacak reforma
ihtiyaç vardır. İnsanlara adalet kapısında sabahtan akşama kadar adliye
binalarında dava peşinde koşturmuş olmalarından dolayı bıkkınlık gelmiştir.
Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının öncelikle bunları çözmesi gerekmektedir. Saat
altıda, bakkal dükkânı bile açılmadan Adalet Bakanlığının açılarak hâkim ve
savcılarla ilgili web sitesine açıklama yapması, Adalet Bakanının görevleri
arasında değildir.
Sözlerimi şöyle
tamamlamak istiyorum: Bugün adında adalet olan adaletsizliğin, hukuksuzluğun,
keyfîliğin yönetildiği, yönlendirildiği bir bakanlık hâline gelmiştir Adalet
Bakanlığı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bundan bir an önce vazgeçilmelidir çünkü bu tip davranışlar bunu
yapanlara da fayda sağlamamıştır tarihsel hayata baktığımızda.
Adalet Bakanlığı
bütçesinin başta yargı camiası olmak üzere tüm milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemir.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ceza ve infaz kurumları
bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak yaklaşık üç
yıldan bu tarafa Türkiye’de 20’ye yakın cezaevini ziyaret ettik. Bunun dışında,
yurt dışında Almanya’da, Hollanda’da ve son olarak İsviçre’de çeşitli
cezaevlerini ziyaret ettik. Amacımız, Türkiye ile Avrupa’daki cezaevi
koşullarını kıyaslayabilmekti. Hemen baştan söylemeliyim ki son zamanlarda
yapılan bir kısım cezaevlerinin fiziksel yapısı, tutuklu ve hükümlülere
sağlanan olanaklar anlamında Avrupa’daki cezaevlerinden çok fazla bir farkı
yok. Ama hemen arkasından ifade etmeliyim ki ülkemizdeki cezaevlerinin büyük
çoğunluğunu oluşturan ve koğuş sistemine dayalı olan cezaevlerinin fiziki
koşulları gerçekten çok kötü. Van ve Bandırma cezaevlerinde 20 kişilik,
arkadaşlarım, 20 kişilik koğuşlarda 60-70 kişi bir arada, üçlü ranzalarda
yatıyorlar. Ranzalar yetmiyor, yer yatakları yaparak bu cezaevinde yatan
tutuklu ve hükümlüler var.
Kısaca birkaç
cezaevinden örnek vermek istiyorum: Batman M Tipi Cezaevinin kapasitesi 362,
toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 571 Sayın Bakan. Muş E Tipi
Cezaevinin kapasitesi 670, genel toplam insan sayısı 704. Diyarbakır D Tipi
Cezaevinin kapasitesi 688, toplam kalan insan sayısı 759. Yine Diyarbakır E
Tipi Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesi 744, değerli arkadaşlarım, kalan insan
sayısı 1.361; yani 744 kişiye göre yapılmış bir cezaevinde 1.400 kişiyi siz
tutuklu ya da hükümlü sıfatıyla tutuyorsanız o cezaevinde sudan, sıcak sudan,
yemekten, kaliteli hizmetten söz etmenin olanağı yoktur. Sayın Bakan çok
iyi biliyor, çoğu cezaevinde doktor yoktur. Sıcak su yeterince akmıyor.
Cezaevlerinde çoğu yöneticilerin keyfî uyguladıkları disiplin cezası giderek
bir başka cezalandırmaya dönüşmüş vaziyette.
F tipi
cezaevlerinde Sayın Bakan, sizin döneminizde çıkardığınız 46/1 no.lu genelge
hâlâ uygulanamıyor.
Az sayıda bulunan
çocuk cezaevlerinin dışında, Türkiye’de çocuklar daha çok yetişkinlerle
birlikte aynı cezaevinde kalıyorlar ve bu çocuk koğuşlarında 15-20 ergin çocuk
birlikte gece gündüz bir aradalar ve giderek bu çocuklar arasında cinsel taciz
ve istismar suçu artmaktadır. Sayın Bakan, kadın mahkûmların yanında kalan
çocuklar var yani masum çocuklar. Ama, anneleriyle
aynı kaderi paylaşmak durumunda olan bu çocuklara devlet el uzatmalı, bu
çocuklar için mutlaka kadın cezaevlerinde, ayrıca, bu çocuklar için bir kreş
olanağı düzenlenmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım -benden önceki konuşmacı arkadaşlarım söyledi- bugünkü gün
itibarıyla cezaevlerinde 121.098 tutuklu ve hükümlü kalıyor. Bunların da yüzde
50’sinden fazlası “tutuklu” sıfatıyla kalıyor. Oysa,
Sayın Bakan bilir, Batılı ülkelerde bu oran yüzde 15’in üzerinde değildir.
Tutuklamanın giderek fiilî bir cezaya dönüştürülmüş olması, bir taraftan
cezaevi kapasitesini artırmakta, daha önemlisi, insanların adalete olan
güvenini sarsmaktadır.
Sayın Bakan,
merak edip soruyorum: Özel yetkili mahkemelerce gizli tanık ve isimsiz ihbar
mektuplarına dayalı davaların hukuk anlayışıyla, hukuk devletiyle bağdaşır bir
tarafı var mı? Bizim dışımızda kaç hukuk devletinde, özellikle isimsiz ihbar
mektupları ve gizli tanık ifadelerinden oluşan davalar açılır?
Silivri’yi –her
vesileyle söylüyorum- giderek Silivri’yi bir toplama kampına dönüştürdünüz. Bu
ülkenin aydınlarını, demokratlarını, yurtseverlerini, gazetecilerini,
sendikacılarını, bilim adamlarını, rektörlerini iki yıldan bu tarafa bu
cezaevinde tutuyorsunuz.
Şimdi, aynı
toplama kampında yeni bir dava başladı, Balyoz davası. Bu davadan tutuklu
olanları, yine İnsan Hakları Komisyonu olarak birlikte gittik, Hasdal Cezaevinde ziyaret ettik. Hani, kendi savaş uçağını
düşürmeyi planlayan komutanlar, camileri bombalamayı düşünen, planlayan
komutanlarla ilgili dava. Sayın Bakan, elinizi vicdanınıza koyun, hangi hukuk
devletinde, bin sayfalık, on bin sayfalık bir iddianame hazırlandıktan sonra,
davanın başlamasına bir gün kala o mahkemenin başkanı ve üyeleri değiştirilir?
Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi?
Yine Sayın Bakana
soruyorum: Yasalarımızda birinci sınıf hâkim ve savcıların sadece ve sadece Yargıtayda yargılanabilecekleri açık hükümken Erzurum Özel
Yetkili Mahkemesinin eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında düzenlediği hukuk dışı dava adalet
anlayışımıza, adalet tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Asıl yetkili
mahkemeye, Yargıtaya gelmeyen dosya bir türlü
gelmedi. Erzurum-Diyarbakır-İstanbul hattında bu dosyaya 5 bin kilometre yol yaptırdınız
ve yine söylüyorum: Yargıtay tarihinde ilk defa dosyanın asıl evrakı gelmediği
için dosyanın fotokopisi üzerinden karar verilen bir dava oldu ve herhâlde bu
cumhuriyet tarihimizde, hukuk tarihimizde ibretlik bir olaydır. Çok fazla sözü
uzatmaya gerek yok. Sayın Bakan, bugün bozduğunuz bu adalet sistemi gün gelecek
size de lazım olacak.
Çok fazla örneğe
boğmadan güzel bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilinen bir öykü
aslında ama günümüz Türkiye’sine çok uyuyor. Hani çok eski yıllarda krallıkla
yönetilen bir ülkede, sözüm ona, mahkemeler ve hâkimler de varmış. Bu ülkenin
gelenekleri gereği eğer o kentte sıradan bir yurttaş ölürse kilisenin çanı 1
kere, eşraftan birisi ölürse 2 kere, devlet yöneticilerinden birisi ölürse
kilisenin çanı 3 defa çalarmış. Kilisenin çanı, sadece kral öldüğünde 4 defa
çalarmış. Gel zaman git zaman bu kentte bir olay yaşanıyor ve olay mahkemeye
intikal ediyor. Davanın sanığı olarak gösterilen, aslında suçsuz olan,
masumiyeti toplumca bilinen adam hâkim karşısına çıkıyor. Aslında davayı
izleyenler “Bu sıradan, rutin bir dava nasıl olsa beraatla sonuçlanacak.” diye
beklerken, olmadık, anlaşılmadık, o zamana kadar görülmedik bir kararla sanık
mahkûm ediliyor para cezasına. Mahkemeyi izleyen yurttaşların kafasında bir kargaşa,
bir endişe “Nereden çıktı bu karar?” diyerek dağılıyorlar. Biraz sonra
kilisenin çanı çalmaya başlıyor. İlk sesi duyanlar diyorlar ki: “Herhâlde bir
vatandaş öldü.” Çan 2 defa çalıyor, “Eşraftan biri öldü galiba ama kim öldü?”
diye merak ediyorlar. Çan durmuyor, 3 kere çalıyor “Ha, herhâlde devlet
yöneticisi birisi öldü.” diyorlar ama çanın sesi 4’üncü defa duyulduğunda
ahalide bir telaş, herkes bir tarafa koşturuyor, “Eyvah, kralımız öldü galiba!”
diye bir telaş ve bir panik başlıyor. Ama işin kötüsü çan durmuyor; 5 defa, 6
defa çalınca şehirde korkunç bir gerginlik, herkes telaş içerisinde: “Ne oldu?”
O güne kadar yaşanmamış bir olay. Ve bu endişeyle, telaşla herkes kiliseye
doğru koşuyor. Bakıyorlar ki kilisenin çanını her zamanki kilisenin çan görevlisi
çalmıyor, adaletsiz yere mahkûm edilmiş adam çalıyor. İnsanlar yanına
yaklaşıyor ve büyük bir merakla diyorlar ki: “Ne oldu? Ne oldu da, kraldan daha
büyük kim öldü ki sen çanı 5-6 defa çaldın?” Cevap ilginç: “Adalet öldü.”
diyor.
Şimdi, Türkiye’de
çanlar uzun süredir çalıyor Sayın Bakan. Eğer “Biz iktidarız, bize bir şey
olmaz.” diyorsanız, gün gelir hesap döner, bir gün gelir bu keser, onu bunu
kesen keser sizi de kesebilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Adaletin herkese yarayacağına, herkesin adalete ihtiyacı
olduğuna inanmamız gerekiyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle, bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Ali İhsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Akademisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yargı bağımsızlığı, siyasal iktidarlarca en çok kullanılan
ancak içeriği de en çok boşaltılan, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir
koşuludur. Bu anlamda, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile bütçesi üzerinde söz
aldığım Adalet Akademisi, yargı teşkilatının yargı bağımsızlığını
gerçekleştirme hedefine yönelik oluşturduğu en temel iki kurum olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ancak, maalesef, bu kurumlardan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu,
yapılan son Anayasa değişikliğinden sonra ve geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçen yeni yasal çerçevesi itibarıyla, âdeta Adalet
Bakanlığının hâkim ve savcılarla ilgili ikinci müsteşarlığı hâline
dönüştürülmüştür.
Diğer taraftan,
diğer temel kurumumuz olan Adalet Akademisine ve hâkim ve savcılarımızın gerek
meslek öncesi gerekse meslek içi eğitimlerine baktığımızda en az Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda olduğu kadar ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz süreçte hâkim ve savcıların eğitimlerinin Adalet
Bakanlığının alt birimi olan Eğitim Daire Başkanlığınca gerçekleştiriliyor
olması, ayrıca hem eğitimin içeriğinin hem de eğitim merkezinin yönetiminin
Adalet Bakanlığının yani yürütme erkinin kontrolünde olması sadece iç hukuk
çevrelerince değil Avrupa Birliğinin ilerleme ve istişari
ziyaret raporlarında sürekli olarak eleştirilmiştir.
Yargı
Bağımsızlığı Hakkındaki Birleşmiş Milletler Prensipleri’nin 9’uncu Prensibi ve Chisinau Protokolü’ne paralellik arz etmesi açısından
hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde Adalet Bakanlığının etkisinin
azaltılması ve bu eğitimlerin bağımsız yargı çevrelerince gerçekleştirilmesine
de sürekli olarak vurgu yapılmıştır.
Nitekim, bütün bunların sonucu olarak adli, idari ve askerî yargı hâkim ve
savcılarının, noterler ile adalet hizmetlerini gerçekleştirecek yardımcı
personelin ve talep hâlinde avukatların eğitimleri ve geliştirilmeleri için
Adalet Akademisi kurulmuştur. Adalet Akademisi Yasası 31 Temmuz 2003 tarihli
Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un 4’üncü maddesine
baktığımızda da Adalet Akademisinin tüzel kişiliğe sahip olduğuna, idari
olarak, mali olarak ve bilimsel olarak özerk olduğuna vurgulamalar yapılmıştır.
Ancak, değerli
milletvekilleri, gerek Kanun’un düzenlemelerine gerekse 2003 yılından bu yana
süregelen uygulamalarına baktığımızda, Kanun’un 4’üncü maddesinde bahsi geçen
idari, mali ve bilimsel özerkliğin söz konusu olmadığı, Avrupa Birliği ve hukuk
çevrelerince ileri sürülen eleştirilerin hiçbirinin karşılanamadığı ve yargının
diğer alanlarında olduğu gibi kuvvetler ayrılığı ilkesinin çok ağır bir şekilde
ihlal edildiği açık bir şekilde görülmüştür.
Öncelikle,
değerli arkadaşlar, Akademinin idari özerkliği bulunmamaktadır. Çünkü
Akademinin Başkanı, Akademi Yönetim Kurulunun önereceği 3 kişi arasından, bir
idari organ olan, bir yürütme organı olan Bakanlar Kurulu tarafından
atanmaktadır. Adalet Akademisinin Başkanıyla Adalet Bakanlığının Personel Genel
Müdürü de Yönetim Kurulunun doğal üyesidir. Diğer 5 üyeyi
seçen Akademi Genel Kurulunda ise Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı,
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürü, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü ve
Eğitim Daire Başkanı dâhil olmak üzere, Bakanla birlikte, yürütmenin en üst
düzeydeki 9 yöneticisinin bu Genel Kurulda yer aldığı görülmektedir. Öğretim
üyeleri arasından seçilen 4 Kurul üyesi de eklendiğinde, Genel Kurulda Adalet
Bakanlığının ezici bir hâkimiyeti bulunmaktadır. Bu nedenle, Genel Kurulda
yapılan tüm seçimler Adalet Bakanlığının isteği ve iradesi doğrultusunda
sonuçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca “Demokratikleşiyoruz, yargı bağımsızlığını
gerçekleştiriyoruz.” savıyla yaptığımız en son Anayasa değişikliğinde, hepimiz
biliyoruz ki Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarına,
dolayısıyla Adalet Akademisine de geçici ve sürekli hâkim ve savcı atanması
Adalet Bakanlığının münhasır yetkisine verilmiştir.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, 4’üncü maddede
bahsedilen idari özerkliğin söz konusu olmadığı, tam tersine Adalet Bakanlığına
göbekten bağlı bir Adalet Akademisi bulunduğu çok açık bir şekilde
görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Akademi mali olarak da özerk değildir, çünkü Akademinin en
önemli gelir kaynağını Adalet Bakanlığı bütçesine her yıl konulan ödenekler
oluşturmaktadır. Diğer gelirleri yok denecek kadar azdır. Adalet Bakanlığının
bütçesine konulan ödeneklerle Adalet Akademisinin bağımsızlığının, özerkliğinin
gerçekleştirilmesinin olanağı söz konusu değildir, olanağı yoktur. Bu nedenle,
öncelikle Adalet Bakanlığından ayrı bir Adalet Akademisi bütçesi oluşturulmalı
ve her yıl bu bütçeye yeterli ödenek konulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Akademinin bilimsel özerkliği de bulunmamaktadır. İdari yönden
Adalet Bakanlığının ağır etkisi altında bulunan, mali yönden bakıldığında da
Adalet Bakanlığından ayrı bir bütçesi bulunmayan bir akademinin bu koşullarda
bilimsel özerkliğini sağlamasının olanağı yoktur. Nitekim bunun sonucu olarak
adaylara verilen meslek öncesi eğitim nitelik olarak yetersizdir, ders
verenlerin çoğunun da akademik eğitim verme yeterliliği yoktur.
Ayrıca, değerli
arkadaşlar, bunlardan daha da önemlisi, Adalet Bakanlığının kendisine
göbeğinden bağlı Adalet Akademisini bile devre dışı bırakan, fonksiyon gaspı
oluşturan eylemleridir çünkü Adalet Akademisine ait olan hâkimlerin ve
savcıların gerek hizmet öncesi gerekse hizmet içi eğitim görevi, çıkartılan
yönetmeliklerle Adalet Bakanlığının Eğitim Dairesi tarafından sürdürülmeye
çalışılmaktadır. Bu hukuk tanımaz davranış başta YARSAV olmak üzere tüm hukuk
çevrelerince eleştirilmiş ancak Adalet Bakanlığı bütün bu eleştirilere
kulaklarını tıkamış ve Eğitim Yönetmeliği’ni iptal eden Danıştay tarafından
ancak bu hukuk tanımaz süreç sonlandırılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak söylemek istediğimiz olay şudur: Mahkemeler ve
adliyeler Adalet Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatı değildir. Bu nedenle,
Adalet Bakanlığı bağımsız yargıç ve hâkimlerimizin eğitimlerinden elini de,
eteğini de çekmelidir.
Ayrıca, daha da
genel olarak olayı tanımlamak gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Sayın
Başbakan bağımsız yargıda dilediğince at koşturabilme hevesinden vazgeçmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köktürk.
İstanbul
Milletvekili Sayın Birgen Keleş.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
Dış ticaretin
özelliği, çok farklı konulardaki makro politikalardan doğrudan etkilenmesidir.
İthalat, ihracat, ödemeler dengesi kalemleriyle ilgili politikalar da çeşitli
sektörleri, ekonomik ve sosyal yaşamı büyük ölçüde biçimlendirmektedir. Örneğin
Hükûmet uzun süre tarım sektörüne verdiği desteği
üreticiye değil, tarlaların tapusuna sahip olanlara “doğrudan gelir desteği”
adı altında aktarmıştır. Üreticiye girdi satan, üreticinin ürettiklerini belli
fiyattan satın alan kuruluşlar kapatıldığı veya özelleştirildiği için üretici,
özel sektörün ve yabancıların insafına terk edilmiş, çoğu da köyden kente göç
etmiştir. AKP İktidarından önce “dünyada kendisine yeten 7 ülkeden 1’i” olarak
tanımlanan Türkiye'nin bugün önemli miktarda yiyecek maddeleri satın alması ve
gıda ürünleri ithalatının hızla artmasının ardındaki neden budur.
Süt endüstrisi
kurumları ve et ve balık kurumlarının özelleştirilmesi de hayvancılığa büyük
darbe indirmiştir. Yem sanayisi, tohum ve depolama gibi konularda üreticiye
yardımını kesen Hükûmetin kamu sektörüne yatırım
yaptırmama politikasını ısrarla sürdürmesi ve devlet üretme çiftliklerini
özelleştirmesi, bu çiftliklerden tohum, fidan, damızlık gibi konularda yardım
gören, tarım aletlerinin tamiri için bu çiftliklerden destek alan üreticileri
tamamen desteksiz bırakmıştır. Kamu kuruluşlarına sanayi üretimi
yaptırmayacağını iktidara gelir gelmez açıklayan Hükûmet,
özel sektörü ve yabancı yatırımcıları da yatırım yapmaları için teşvik
etmemiştir. Örneğin, özelleştirilen kârlı kamu kuruluşlarına talip olan yerli
ve yabancı girişimcileri aynı alanda, belirli bölgelerde, daha yeni teknoloji
ile fabrika kurmaya teşvik edebilirdi. Likiditenin fazla olduğu ve Türkiye’ye
yöneldiği dönemlerde de bu yapılmadı. O nedenle de yüksek faizle Türkiye’ye
gelen yabancı sermaye, daha çok, alışveriş merkezleri yapmaya, lüks siteler
kurmaya, borsa oyunlarına, özelleştirilen kuruluşları satın almaya, hazinenin
ve kamu kuruluşlarının arazilerini, kıyıları ve ormanları yağmalamaya yöneldi.
Gerek
sanayileşmeyi teşvik etmeyen bu yaklaşım gerekse gümrük birliği ve Avrupa
Birliği ile anlaşmalar imzalayan diğer ülkelerle yapılan benzer ticari
anlaşmalar, ithalatı hızla artırdı. Uygulanan kur politikası ithalatı daha da
kamçıladı. İhracatın aynı hızda artmaması, ticaret açığını artırdı, bu açığın
diğer döviz gelirleriyle kapanmaması da cari işlemler açığını hızla yükseltti.
2002 yılında 1 milyar
doların altında olan cari işlemler açığı, 2003’te 7,5 milyar dolara, 2008’de 42
milyar dolara yükselmiştir. 2010 yılında 45 milyar doları aşması mümkündür.
Gerek bu durum gerek Kasım ayında ülkedeki sıcak paranın 100 milyar doları
aşması, fevkalade tehlikeli bir gelişmedir. Bu noktada cari işlemler açığıyla
ilgili olarak Hükûmeti yıllardır uyardığımızı
hatırlatmak isterim. Hükûmet her seferinde, cari
işlemler açığının finansmanının sorun olmadığını, bu nedenle de önlem almaya
gerek görmediğini söylemekle yetinmiştir. Hükûmet
ithalat yerli üretimi ikame eder duruma geldiğinde de aynı tavrını sürdürmüş ve
önlem almamıştır.
Bugün dünyada bir
anlamda kur savaşları başlamıştır. Ülkeler başka ülkeleri paralarını
değerlendirmeye teşvik etmekte, böylece kendi ithalatlarını daha pahalı hâle
getirerek cari işlemler açıklarını azaltmaya çalışmaktadırlar. Ne var ki,
Türkiye bu konuda da herhangi bir çaba göstermemektedir.
Türkiye’nin
üretimini çok rahatlıkla artırabileceği, hatta ihraç edebileceği hâlde bugün
yeterince pamuk üretmemesini ve büyük bir pamuk ithalatçısı hâline gelmesini
nasıl açıklarsınız Sayın Bakan? 1970’li yıllarda bile ara malı ve yatırım malı
üretimini ve yatırımlarını artırma hedefi ve ciddi girişimleri olan Türkiye’nin
bugün sanayileşme konusundaki pasif tutumumun gerekçesi nedir?
Büyük alışveriş
merkezlerinin ve ithalatın hızla artması, ithal ara ve yatırım mallarının
ihracatçılar ve üreticiler tarafından ucuz diye tercih edilmesi küçük esnafı ve
küçük üreticiyi kepenk kapatmaya zorlamıştır.
Devlet Planlama
Teşkilatının “Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar” isimli çalışması, 2010 ve
2011 yıllarıyla ilgili büyüklüklerin ve bu iki yılda kaydedilen yüzde
değişikliklerinin gerçekçi olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Örneğin, sabit sermaye yatırımlarında olduğu gibi, yüzde 21,7 oranında çok
büyük bir düşüşten sonra, aynı veya benzer bir oranda artış olduğunu söylemek
gerçekçi değildir. Eğer böyle bir tahmin varsa -ki var- o zaman bunun
nedenlerinin açıklanması lazımdır ama kaldı ki hemen arkasından artış hızının
yüzde 15 oranında düşeceği söylenmektedir. İmalat sanayisi sabit sermaye
yatırımları da benzer bir gelişme göstermektedir ve 2009’da yüzde 32,6 oranında
düşüşten sonra, 2010 yılında yüzde 23,8 oranında artış göstereceği tahmin
edilen imalat sanayisi sabit sermaye yatırımlarının 2011 yılında sadece yüzde
4,1 oranında artacağı öngörülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, aslında ihracat ve ithalat tahminleri ve program hedefleri de
tıpkı yatırım büyüklükleri gibi gerçekçi olmaktan uzaktır. Örneğin Dış Ticaret
Müsteşarlığının 2023 stratejisinde, sürdürülebilir büyüme için gerekli ihracat
hedefinin 2023 yılı için 500 milyar dolar olduğu ve bu hedefe doğru adım adım ilerlediğimiz belirtilmektedir. Oysa Türkiye, AKP’nin
göreve geldiği dönemden 2009’a kadar yüzde 117 ancak artırmıştır. 2004’ten
2009’a kadar artışı da yüzde 62’dir ve bugün için, 2010 yılı için öngörülen
miktar sadece 110 milyar dolardır. Bunun 500’e çıkması, kabul edin ki gerçekçi
bir öngörü değildir.
Tabii,
tablolardaki bu gelişmeler aslında Türkiye’nin ciddi bir uzun vadeli
stratejisinin olmamasından, ona dayanarak yıllık planlar yapılmamasından ve
yıllık programların yıllık planlardaki hedeflere ulaşmayı sağlayacak şekilde
hazırlanmamasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki öngörülen büyüklüklerin çok
üstünde ve altında değişmeler olduğu zaman bile normal olarak diğer hedefleri
değiştirmesi gereken Hükûmet en ufak bir gayret sarf
etmemektedir. Bunun içinde son hazırlanan Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli
Mali Plan’da bile birbirleriyle çelişkili, tutarsız hedefler vardır.
Ciddi bir
sanayileşme politikasına ve hedeflerine sahip olmadan, sanayileşme önemli bir
hedef olarak benimsenmeden, maliye politikası, para politikası, yatırım
politikası, ihracat ve ithalat politikasını bu hedefleri gerçekleştirecek
şekilde oluşturmadan ciddi bir sanayileşme sağlamak mümkün değildir. Oysa
sanayileşme, ihracat ve ithalatı sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırdığı
gibi, diğer sanayilerde, kendisine girdi veren ve onun ürünlerini kullanan
diğer sanayilerde yatırımları artırır, üretimi destekler, istihdam yaratır ve
ülkenin kalkınma hızını yükseltir. Son sekiz yıldır ciddi bir hedef olarak
benimsenmemiştir ama sanayileşme.
AKP İktidarı
döneminde ihracatın en önemli kalemleri arasında tekstil sektörü ile otomotiv
sanayisi vardır, ama, değerli arkadaşlarım, burada da
bir geriye gidiş söz konusudur çünkü tekstilde üretim ve ihracat pamuk ipliği,
pamuklu bez gibi ucuz ürünlerde yoğunlaştığı gibi otomotiv ihracatında da ithal
girdi çok artmaktadır ve bir tür montaj sanayisi hâlindedir otomotiv.
Rekabet edebilir
nitelikte ve maliyette mal üretilmediği zaman, çeşitli kitaplarınızda yazılı
olan seyahatler ne kadar sık yapılırsa yapılsın, ihracatı sürekli ve istikrarlı
bir şekilde artırmak mümkün değildir ve siz eğer “İhracatı artırdık.” diye bu
az gelişmiş ülkelere, az kapasitesi olan ülkelere ve sizin az ihracat
yaptığınız ülkelere gidip de sonra övünüyorsanız bilin ki bu, toplumu kandırmak
içindir.
Sayın
milletvekilleri, hazine arazilerini, kamu kuruluşlarını, kamu arazilerini,
ormanları, kıyıları, limanları, vatan topraklarını yabancılara satarak, büyük
miktarlarda borçlanarak, tarımı çökertip sanayileşmeyi bir amaç olmaktan
çıkartarak, sıcak paraya yüksek faiz verip kucak açarak hiçbir ciddi sorunu
çözmediğiniz gibi, genç kuşakların geleceğini ipotek altına alıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – Ben, bunu size bir kez daha hatırlatmayı görev biliyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Orhan Ziya Diren,
Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Diren. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezinin 2011 yılı bütçesi üzerinde
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sanayileşmiş veya sanayileşmekte olan ülkelerdeki ekonomik
gelişmişliğin en temel göstergelerinden biri, o ülkenin ihracat performansıdır.
Bu sebeple, çok hızlı gelişen uluslararası ticaret işlemleri ve büyüyen diğer
ülke ekonomileri karşısında iş dünyasının ve ihracatçımızın devlet tarafından
çeşitli yöntemlerle desteklenmesi gerekmektedir. Bu noktada, İGEME, küresel
rekabet koşullarında pazarlama, tanıtım ve mevzuat konularında ihracatçımıza
yardımcı olunması açısından önemli bir görev üstlenmektedir. Bu özelliği
itibarıyla, İGEME’yi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
her anlamda desteklenmesi gereken bir kurum olarak değerlendirmekteyiz. Kurumda faaliyet göstermeye başlayan Ülke Masaları biriminin
yararlı olacağı düşüncesini taşımaktayız ancak daha önce de İktidara tavsiye
ettiğimiz, yetersiz kalan ticari ataşeliklerin yerine ticari ilişkilerimiz
bulunan her ülkeye İGEME’nin daimî uzman personel
istihdamı ile ticaret noktaları açması, ihracatımızın artırılması ve iş
adamlarımızın dünyaya açılmasının kolaylaşması açısından çok önemli gördüğümüz
bir husustur.
Sayın
milletvekilleri, böyle bir kurumun varlığı önemli olmakla birlikte, maalesef,
İktidar tarafından izlenen yanlış ekonomik politikalar neticesinde, dış
ticaretimiz ve ihracatımız açısından işler hiç de yolunda gitmemektedir. 100
milyar doları aşan ihracat rakamımıza rağmen, ithalat rakamlarının 150 milyar
dolarları aşmasıyla dış ticaret açığımız yüzde 83 artışla 55 milyar dolarlar
seviyesine yükselmiştir.Yani yılın ilk on ayında,
geçen yılın aynı dönemine göre ihracat artışı yüzde 11,4, ithalat artışı ise
yüzde 30,5 oranında gerçekleşmiştir. İzlenmekte olan bu yanlış dış ticaret
politikaları ile ithalatın cazip hâle gelmesi sonucu dış ticaret açığımız daha
da yükselecektir. Bu durum, sonuçta cari açığı, yani döviz açığını büyütecek ve
bu açığı bugüne kadar olduğu gibi sıcak para girişi ile kapatma yolları
denenecektir. Sıcak para ile açık kapatılırken döviz fiyatı düşecek, Türk
parası kıymetlenecek, bu kısır döngü, Türk lirasının döviz karşısında böylesine
değerli olduğu sürece devam edecektir. Düşük döviz kuru nedeniyle Türkiye’de
üretilebilen sanayi ürünleri ihtiyacının ithalat ile karşılanması yüzünden yurt
içinde ara malı üreterek istihdamı artırmada çok önemli bir kurum olan
KOBİ’lerimiz en büyük zararı göreceklerdir ve bu zihniyet değişmedikçe de
maalesef zarar görmeye devam edeceğiz.
Sayın
milletvekilleri, yerli sanayici, turizmci ve üreticinin ülke ekonomisine katkılarının
artarak devam edebilmesi için Türk lirasındaki aşırı değerlenmenin giderilmesi
ve gerçek değerine kavuşturulması gerekmektedir. Üretim, istihdam, yatırım ve
ekonomik büyüme için öncelikle çözülmesi gereken sorun budur. Merkez Bankası,
kur politikasını gözden geçirmeli, fiyat istikrarı adına üretim ve istihdamı
göz ardı etmek yerine, üretim ve istikrarı gözeterek fiyat istikrarını
sağlamalıdır. Bu sayede rekabet gücü artan işletmelerin ayakları yere basar
hâle gelecek, üretim ve ihracat potansiyelimiz mutlaka artacaktır.
Burada, ihracatın
yapısına da dikkat çekmek isterim. İhracatta öne çıkan sektörler otomotiv,
hazır giyim ve kimyasal ürünlerdir. Otomotiv ve kimya ürünleri büyük ölçüde
ithal girdiye dayalıdır, ne kadar ihracat yapılıyorsa o kadar ithalat yapılıyor
anlamı taşımaktadır. Eskiden daha çok yerli girdi ve katma değere dayalı olan
hazır giyim sanayisi de maalesef şimdilerde ucuz ithal girdi kullanmaktadır.
Yani özetle: İhracatta başı çeken üretim dalları aslında ithalatı artıran bir
üretim yapısına sahiptirler. İthalat artışı sadece fiyat ile ilgili olmayıp
kaliteli ürün eksikliği ve birçok ürünün ülkemizde üretilememesinden de
kaynaklanmaktadır. Kalite eksikliği ve üretim yapılamaması açık sektörde
faaliyet gösteren işletmelerimizin kur karşısında yaşadıkları çaresizlikle de
ilgilidir ve İktidar, bu noktada, ara malı üreten işletmelerimizi kaderleriyle
baş başa bırakmıştır. Bu da ihracata dayalı bir üretim ve sanayi stratejisi
geliştirme konusunda somut adımlar atılması gerekliliğini bizlere göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, ihracatı etkileyen önemli hususlardan biri de hiç kuşkusuz,
yaşanan 2008 ekonomik krizidir. “Krizi iyi yönettik, kriz bizi teğet geçti.”
düşüncesinde olan siyasiler bilmeliler ki sadece iktidar yandaşı sermaye için kriz
teğet geçmiştir. İktidar, kriz yönetiminde maalesef sınıfta kalmıştır. Gelişmiş
ülkeler, kriz sonrası üretim ve yatırım için bütçelerinden kaynak ayırırken,
aynı dönemde, Türkiye’de iş başındaki İktidar, üretim ve yatırım bir kenara
bırakıp vergi indirimi gibi tüketimi teşvik edici önlemleri uygulamayı tercih
etmiştir. Böyle bir dönemde, üretim ve çeşitliliğin artırılmasını değil,
stokların eritilmesini hedeflemiş, alım gücü olmayanları dahi düşünmemiştir
yani alınan önlemler, otomotiv örneğinde olduğu gibi, yerli değil yabancı
üreticilerin desteklenmesi sonucunu doğurmuştur. Maalesef, Hükûmet
tarafından, krizden etkilenen sektörlerle ilgili etkili bir çalışma ve
iyileştirme politikası oluşturulmadığı da görülmektedir. Bu noktada,
sanayicimiz, ihracatçılarımız, KOBİ’lerimiz ekonomik desteğe kavuşturulmalı,
uluslararası yakınlaşmalarda siyasi söylemlerden ziyade ekonomik gerçekler konu
edilmeli ve çözümler aranmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini ölçmek için, politik,
ekonomik, sosyal, kültürel ve coğrafik açıdan bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Ülkemiz, tarım, hayvancılık, enerji, yer altı kaynakları ve işsizlik
konularında planı, programı ve kararlılığı olan bir iktidara ihtiyaç
duymaktadır. Tarımda yaşanan verim düşüklüğü ve girdi maliyetlerinin
yüksekliği, hayvancılığın içinde bulunduğu darboğaz, enerji ve akaryakıtta
uygulanan fahiş fiyatlar, işsizlik, yolsuzluk gibi çözüm bekleyen sorunlar,
insanlarımızı canından bezdirmiştir. Sanayicimiz, dünyanın en pahalı enerjisini
kullanarak dünya ülkeleriyle rekabet etmeye çalışmaktadır. Bir an önce, gelir
dağılımındaki adaletsizlikler giderilip toplumdaki bütün sınıflar dengeli bir
biçimde tatmin edilerek ülkede sosyal barış sağlanmalıdır.
Gerçekçi bir kur
politikası ve bunun yanında ihracata yönelik teşvik edici politikalar vakit
kaybedilmeden devreye sokulmalıdır.
Çeşitli
platformlarda 2023’te 500 milyar doları aşacak ihracat hedefi koyan İktidarın,
bu rakamları telaffuz ederken bahsettikleri ihracat hedefine hangi sektörlerle
ve nasıl bir plan ve strateji izleyerek ulaşacaklarını da ortaya koymaları
gerekmektedir.
Buradan uyarmak
istiyorum: Ülke gerçekleri göstermektedir ki Avrupa Birliği pazarı başta olmak
üzere, geleneksel olarak kuvvetli olduğumuz ihracat pazarlarındaki güç kaybımız
endişe verici düzeylere ulaşmıştır.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2011 yılı mali bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Diren.
AK PARTİ Grubu
adına ilk konuşmacı, Karabük Milletvekili Mustafa Ünal.
Sayın Ünal,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Adalet Bakanlığı faaliyetleri hakkında söz
aldım ve bu sözü grubum adına aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ hükûmetleri, eyyamcılığın kolaycı, popülist
ve korunaklı koridorlarında yürümek yerine ülkemizin şiddetle ihtiyacı olan
değişim yokuşunda terlemeyi tercih etmiştir. Bu çabaların en mühim
meyvelerinden birisi de Anayasa değişikliğidir.
Hayatın bütün
ünitelerinin kendisine bağlı ve bağımlı olduğu adalet sisteminin gerçek bir
hukuk devletinde olması gerektiği şekilde dizaynı ve
yargı reformu en önemli önceliklerimizi oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesinin
yeniden yapılandırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik,
şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, memur ve kamu görevlilerine
verilen kınama ve uyarma cezalarının yargıya açılması, sivillerin askerî mahkemelerde
yargılanmasının tamamen önlenmesi, askerî yargının görev alanının daraltılması
ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının sağlanması gibi konular
getirilen düzenlemelerin en önemlileri arasında yer almaktadır.
Anayasa’mızda
yapılan değişikliklerin hayata geçirilmesi için gerekli mevzuat düzenlemeleri
önümüzdeki günlerde yüce Meclisin gündemini oluşturacaktır. Tabii ki yeni bir
Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu da.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bakacağı yıllık dosya
sayısı ortalama 200 iken, ülkemizde bu sayı, hâkimler için 1.078, cumhuriyet
savcıları için ise 1.417 soruşturmadır. Yargılamaların hızlandırılmasını,
vatandaşlarımızın adalete daha iyi erişebilmelerini sağlamak öncelikli
hedefimizdir.
Fiziki kapasite
ve teknik altyapı alanında fevkalade başarılı çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde
2002 yılı sonu itibarıyla adalet hizmet binalarının kapalı alanı toplam 596 bin
metrekare iken, son sekiz yılda yapılan 1 milyon 329 bin metrekare ile birlikte
bugün bu miktar 1 milyon 898 bin metrekareye ulaşmıştır. Devam etmekte olan
inşaatlarla birlikte bu rakam 2 milyon 920 bin metrekareyi aşacaktır. 2003
yılından itibaren 130 adalet sarayı tamamlanmış olup, 27 adalet binasının
inşaatı devam etmekte ve 69 adalet sarayı ise ihale ve proje aşamasında
bulunmaktadır.
2008 yılında
kurulan UYAP SMS Bilgi Sistemi, gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerinde dahi adalet
hizmetleri alanında uygulaması bulunmayan bir sistem olup, e-devletin ötesinde,
mobil devlet (m-devlet) uygulamalarının önemli bir örneğidir. UYAP ile bütün
adliyeler ve ilgili birçok kurum elektronik ağla birbirine bağlanmış
bulunmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu
illerimizin tamamı dâhil olmak üzere altmış ilde adli tıp şube müdürlükleri
faaliyete geçirilmiştir. Sayısı 7 olan adli tıp grup başkanlıklarının 10’a
çıkarılması planlanmıştır. Avrupa Birliğine tam üyelik müzakereleri sürecinde
ülkemizde yargının tarafsızlığının, bağımsızlığının ve etkinliğinin
güçlendirilmesine yönelik Yargı Reformu Stratejisi Belgesi hazırlanarak Avrupa
Birliği Komisyonuna sunulmuştur.
2011 yılı
bütçesinin, ekonomi ve kamu maliyesi politikalarına uygun olarak tam bir
kararlılık ve mali disiplin anlayışı içinde uygulanacağına inancımız tamdır.
Bu düşünce ve
temennilerle 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aksaray
Milletvekili Sayın İlknur İnceöz, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum
adına Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyor, bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti olmak demek, vatandaşların hukuk güvenliğinin
devlet tarafından sağlanması demektir. Bunun sağlanabilmesi için eksiksiz,
zamanında işleyen, çağa uygun adalet sistemimizin olması gerekmektedir. 21’inci
yüzyıl, bilim, teknoloji ve iletişimin dünya medeniyetlerinin üstünde kendini en
üst seviyede hissettirdiği bir bilim çağıdır. Dünyadaki teknolojik gelişmelere
paralel olarak her şey çok hızla değişmekte ve maalesef aynı hızla da
tüketilmektedir.
İktidara
geldiğimiz günden itibaren Hükûmet olarak kanunların
zamana rağmen değil, zamanla birlikte akışını sağlamak için mevcut mevzuatta
birçok değişiklikler yaptık. Yargı mekanizmasının da kendini yenilemesi,
eksikliklerinin giderilmesi, tarafsız, hızlı ve etkin bir şekilde çalışması
için adımlar attık ve atmaya devam edeceğiz.
Adalet sisteminde
değişiklikler yaparken her zaman hukuk devleti anlayışını, hukukun üstünlüğünü
esas aldık.
Sayın
milletvekilleri, 2003 yılından itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu olmak üzere pek çok
kanunda yasal düzenlemeler yaptık, değişiklikler yaptık. Bunun yanında Bilgi
Edinme Kanunu, Elektronik İmza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu gibi pek çok yeni
düzenlemeyi de Hükûmetimiz döneminde yasalaştırmış ve
hayata geçirmiş bulunmaktayız. Bu yasaların olumlu yansımalarını toplum
hayatının her noktasında görmekte ve yaşamaktayız.
Yargıda
çalışmaların daha verimli, personelin daha donanımlı bir şekilde görevlerini
yerine getirmeleri için hizmet içi eğitimlere de gerekli önem verilmiştir.
Ayrıca adaletin temel yapı taşlarından olan hâkim ve savcılarımızın eğitimine
yönelik Adalet Akademisini de yargı sistemimize kazandırdık.
Hâkim ve
savcılarımızın özlük haklarında çok önemli düzenlemeler yapmak suretiyle
hâkimlerimizi, savcılarımızı cüzdanları ile vicdanları arasında sıkışmaktan
kurtardık.
Çağımızın bilim
ve teknoloji, iletişim çağı olduğunu dikkate almak suretiyle Adalet
Bakanlığının tüm birimlerinde bilgi teknolojilerine geçişi sağlamak için önemli
düzenlemeler yaptı.
Benden evvelki
Konuşmacı, Sayın Milletvekilimiz UYAP sisteminden bahsetti. UYAP
sistemiyle hem vatandaş bilgi sistemi hem avukat bilgi sistemi oluşturmak
suretiyle Ulusal Yargı Ağı Projesi çerçevesinde ve mevzuatımıza giren
elektronik imza ile birlikte avukatlarımız sanal âlemde davalarını takip
edebilmekte, imza atmak suretiyle yeni davalar açabilmekte, harçlarını
yatırabilmekte ve vatandaşımız kendi davaları, haklarında takip yapıldığında da
artık cep telefonuna mesaj ulaşabilecek şekilde bir sistemdir. Daha dün
adliyelerde daktilo sesleri varken bugün cep telefonlarına davalı ya da takibe
uğradığınız zaman bilgi sisteminin oluşturulmasından bahsediyoruz. UYAP bu
demektir ve UYAP’la inşallah ben öyle zannediyorum ki
bugün tahmin edemediğimiz, belki de sanal mahkemelerin kurulmasına doğru
gideceğiz diye tahmin ediyorum ve geldiğimiz nokta bu itibarla çok önemlidir.
Tüm bu
düzenlemelerle birlikte yine biliyorum ki daha dün merdiven altlarında
duruşmalar yapılmakta idi, daktilolarla bunlar yapılmaktaydı ama bugün
hakikaten çok modern, dün “bina” dediğimiz yerlerden bugün adalet saraylarına
adalet dağıtır hâle geldik, bu da adaletin saygınlığına ve adına yakışır
şekilde çok önemli bir gelişmedir. Hem metrekare olarak baktığımızda hem adet
olarak baktığımızda hakikaten geldiğimiz nokta çok önemlidir. İnşallah bundan
sonra daha iyi bütçelerle çok daha yapılamayan şeyleri yapma imkânı bulacağız.
Bakın seçime gidiyoruz ama bütçemize baktığımızda seçim bütçesi uygulamayacak
hakikaten her yıl bir önceki yıla göre artan bir bütçeden bahsediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti olmanın koşulu aynı zamanda adalet
mekanizmasında sadece fiziki koşulları iyileştirmekten geçmemektedir, yargının
bağımsız olması ve tarafsız olması gerekir. 12 Eylül 2010 tarihinde tüm
halkımızla birlikte reform niteliğinde bir düzenlemeye hep beraber imza attık.
26 maddeden oluşan 5982 sayılı değişiklikle artık sana, bana, ona göre candaş, yandaş yargı değil hukukun üstünlüğüne inanan tam
bağımsız ve tarafsız bir yargının tesis edilmesi, güven veren bir adalet
sisteminin tesis edilmesine geçilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adalet toplumsal huzur ve barışı sağlar, her şeyin
başı adaletli olmaktan geçer. “Adalet mülkün temelidir.” anlayışıyla güven
veren bir adalet sistemine doğru hızla ilerleyen, gerçekçi bir bütçeyle realist
politikaları hayata geçirmeye çalışan bakanlığımızın 2011 yılı bütçesinin
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Malatya
Milletvekili Sayın İhsan Koca.
Sayın Koca,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi üzerine Adalet ve
Kalkınma Partisi adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye büyük bir reform ve dönüşüm süreci
yaşamaktadır. Bu dönüşüm sürecinde ceza ve adalet sistemimizde de bir dizi
köklü değişiklikler yapılmış ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Mevzuat çalışmalarının yanında, özellikle son sekiz yıllık dönemde ceza infaz
kurumlarımızın sadece fiziki koşullarının iyileştirilmesiyle yetinilmemiş,
hizmetin kalitesini artırmak amacıyla personelin sayısı ve niteliği de
artırılmıştır. Bunun yanında, hükümlü ve tutuklular için iyileştirme
çalışmaları da kurum içi faaliyetlerinin yeniden yapılandırılmasıyla sistem
modernize edilmiştir.
Hiç şüphesiz ki
ceza infaz kurumları, doğası gereği insanın özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır.
Ancak burada kalan kişileri yeniden suç işlemeyen, üretken bireyler olarak
toplumun içinde görmek, onlara sunulan ve insan onuruna yakışan koşullarla
mümkün olabilecektir.
Çok iyi
bilinmelidir ki cezaların infazı başlı başına bir süreçtir. Bu süreçte
hükümlülere, ceza infaz kurumundaki zamanlarını en iyi biçimde
değerlendirebilmeleri için eğitim ve meslek edindirme yanında sportif ve
kültürel faaliyetler de sunulabilmelidir. Bunun için her ceza infaz kurumunda
mesleki eğitim atölyelerinin, çok amaçlı spor salonlarının, açık hava spor
alanlarının, sohbet mekânlarının, kütüphane ve okuma odalarının da olması
gerekmektedir.
Bu nedenle, Hükûmetimiz 2012 ve 2013 yıllarında yapımı planlanan ceza
infaz kurumlarına ilişkin yatırım programlarını öne çekmiş, ayrıca mevcut
projelere ve personel alımına da hız vermiştir. Hükûmetimiz
ayrıca ceza infaz kurumlarımızın her yönden daha iyi standartlara kavuşmasını
sağlama yönündeki gayretlerini de devam ettirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ceza infaz kurumlarının en önemli organlarından biri
de 4301 sayılı Kanun’la kurulan Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumudur. Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş
olan İşyurtları Kurumu, yüksek kurul, daire
başkanlığı ve işyurtları olarak özel kanunla
kurulmuş, özel bütçeli bir kuruluştur. Bu çerçevede, Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İşyurtları Kurumu, hükümlü ve
tutukluların meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve
sanat öğrenmeleri amacına yönelik olarak çalışmalarını sağlamak üzere işyurtları açmak, bu suretle üretilen ekonomik değerleri
pazarlamak amacıyla kurulmuş bir kuruluşumuzdur. Kurum faaliyetlerince sağlanan
özel gelir kaynaklarıyla yargı teşkilatının ihtiyaçlarının karşılanması, bir
taraftan da ceza infaz kurumlarındaki işyurtlarının
geliştirilerek daha fazla sayıda hükümlü ve tutuklunun çalıştırılması
sağlanmaktadır.
Ceza ve tutukevi işyurtları üretimde modernizasyon, branşlaşma, kalite,
araştırma geliştirme ve pazarlama alanlarına yönelik yoğun çalışmalar
sürdürürken atölye faaliyetlerinden elde edilen gelirler yine hükümlü ve
tutukluların rehabilitasyon ve eğitim faaliyetlerine
kullanılmaktadır.
Ceza infaz
kurumları ve tutukevleri işyurtlarında hükümlü ve
tutuklulara mesleki eğitim verildikten sonra, işyurtlarında
sigortalı olarak ücret karşılığı çalışmaları sağlanmakta, tahliye sonrası bir
meslek sahibi olarak topluma katılmalarıyla sosyal bir görevde yerine
getirilmiş olmaktadır.
Kurum, hükümlü ve
tutukluların tahliye sonrası topluma yeniden kazandırılmasının yanı sıra
kendisine sağlanan özel gelir kaynakları ile yargı teşkilatının ihtiyaçlarının
karşılanmasını da hedeflemiştir. Ülke genelinde yeni yapılan adliye
saraylarının tefrişat işlerinin büyük bir kısmı hükümlü ve tutukluların
katkılarıyla işyurtlarınca yapılmaktadır. Bunun
dışında birçok kamu kurum ve kuruluşlarının ülke genelindeki teşkilatlarının
tefrişat, tekstil ve temizlik hizmetlerine kadar birçok ihtiyaçları da hükümlülere
meslek edindirme ve mesleklerini geliştirme kapsamında işyurtlarınca
yapılmaktadır.
Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; bu anlayış ve duygular içerisinde işyurtlarının
suçluyu yeniden kazanmamız açısından daha iyiye ulaşma hedefimizi gerçekleştirmede
ülkemiz ve ceza infaz sistemimize katkılarının artarak devamını temenni ediyor,
2011 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koca.
Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Adalet Akademisi bütçesi üzerinde
AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, “Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi.” diye tarif
edilmektedir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi ancak adaletle sağlanır. Bu
nedenle hukuk ve adalet toplumun ve devletin temelini ve amacını teşkil eder.
Devleti yönetmenin egemen unsurları da aynı zamanda hukuk ve adalettir. Bir
toplumu adalet olmadan yönetmek mümkün değildir. Demokratik hukuk devletlerinde
bağımsız ve hızlı bir yargı düzeni devletin ve toplumun güvencesidir. Yargıya
karşı güvenin sarsılması aynı zamanda devlete olan güvenin de sarsılması
sonucunu doğuracaktır. Geciken adaletin adalet olmadığını hepimiz biliyoruz.
Hızlı, etkin ve sağlıklı bir yargılama sürecinin sağlanması devlet ile toplum
arasındaki bağları güçlendirecektir. Bu nedenle bazı hukukçular, haklı olarak,
adaletsizliğin görüldüğü yerde bir yangından daha önce söndürülmesi gerektiğini
çünkü adaletsizliğin tüm toplumu yakacağını ifade etmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bu bağlamda yargının daha iyi işlemesi için üç önemli araç
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi: Kaliteli yasal düzenlemelere ihtiyaç
vardır. ikincisi: Hâkim, savcı ve yardımcı personel
iyi eğitilmeli ve özellikle meslek içi eğitimde süreklilik sağlanmalıdır.
Sonuncu araç ise yargının fiziki altyapısı ve ihtiyaçları kaliteli bir şekilde
karşılanmalıdır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde yargı
reformu demokratikleşme sürecinin temeli olarak ele alınmıştır. Bu amaçla
adalet sistemimizin çağı yakalaması için çok önemli adımlar atılmıştır. Bir
yandan yıllardan beri Meclisin gündeminde bekleyen temel yasalar bir bir çıkarılmış, diğer yandan Anayasa değişiklikleriyle
yargının demokratikleşmesi bakımından sağlam temeller atılmıştır. Tüm
mevzuatımız Avrupa Birliği üyelik sürecinde yol haritamız olan ulusal programa
uygun şekilde geliştirilmektedir.
Diğer yandan
adliye binalarımız apartman köşelerinden kurtarılarak adalet saraylarına
taşınmıştır. Adalet saraylarının inşası alanında cumhuriyet tarihinin en büyük
atılımı gerçekleştirilmiştir. Bir yandan da hâkim ve savcılarımız özlük
haklarında son yıllardaki en büyük iyileştirmeyi yaşamıştır.
Bütün bunlara
paralel olarak, hâkim ve savcılarımız ile adalet personelinin daha iyi
yetiştirilmeleri için 2003 yılında 4954 sayılı Kanun’la Türkiye Adalet
Akademisi kurulmuştur. Esasen 1985 yılında hâkim ve savcı adaylarının eğitim
merkezi 3221 sayılı Kanun’la kurulmuştu, ancak Türkiye'nin Avrupa Birliğine
aday ülke olması nedeniyle, diğer Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi
bağımsız bir eğitim kurumunun kurulması lüzumu hissedilmiş ve iktidarımız
döneminde Adalet Akademisinin kurulması sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet Akademisinin başlıca hedefleri şunlardır:
1- Adalet ve
hukuk alanını ilgilendiren değişim ve gelişmeleri yakından takip etmek,
2- Bilimsel
araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla özgün bilgi üretmek ve toplumla
paylaşmak,
3- İnsan
haklarına ve hukuka uygun adil ve hızlı yargılama becerisini kazandırmaya
yönelik eğitimleri vermek,
4- Ulusal ve
uluslararası alanda projeler ve çözümler üretmek.
Adalet Akademisi
kurulduğu günden bu yana sınırlı imkânlarına rağmen, hâkim, savcı ve adalet
personeli içerisinden toplam 12.477 katılımcıya eğitim hizmeti sunmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyada her alanda çok hızlı bir değişim ve gelişme
yaşanmaktadır. Dünyada var olan bilginin her beş yılda ikiye katlandığı ifade
edilmektedir. Böyle bir ortamda hukuki sorunlar da daha karmaşık ve güç bir hâl
almaktadır. Bu sorunlara ve çıkan uyuşmazlıklara çözüm üretmek, yeni bilgiler
edinme ihtiyacını ortaya koymaktadır. Günümüzde çok sayıda açılan hukuk
fakültelerinde verilen lisans eğitimi, kaliteli bir adalet sistemi için yeterli
olmamaktadır.
Bu nedenle,
adalet hizmetlerinde görev alan hâkim ve savcılar ile yardımcı adalet
personelinin meslek öncesi ve meslek içi eğitiminin en iyi şekilde yürütülmesi
amaç olmalıdır. Özellikle uzmanlık mahkemelerinde görev yapacak yetişmiş uzmana
ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan Adalet
Akademisinin çalışmaları çok başarılı bir biçimde devam etmiştir.
Bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akgün.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 mali yılı bütçe tasarısı görüşmelerinin onuncu turunda Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 2011
mali yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen başta Gaziantep
Milletvekilimiz Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine ve tüm kamu bürokrasisine huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2008’de gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan finansal krizin küresel
ekonomik krize dönüşerek 2009 yılında da olumsuz etkilerini sürdürmesi
sonucunda dünya ekonomisi 1929 yılındaki Büyük Buhran’dan sonraki en büyük
krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte küresel ekonomi açısından büyük önem
taşıyan mali kuruluşlar dahi batmıştır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerin ekonomik büyüme performansı ve dış ticareti olumsuz yönde
etkilenmiştir. Küresel krizin etkilerini hafifletmek amacıyla alınan bir dizi
parasal ve mali tedbirin sonucunda, 2010 yılında dünya ekonomisi toparlanma
eğilimine girmiş ve küresel ticaret yeniden canlanmaya başlamıştır.
Kararlılıkla
uygulanan yapısal reformlar sonucunda makroekonomik temelleri sağlamlaştırılmış
ve sağlam bir finansal sisteme kavuşmuş olan ülkemiz, geçmişe kıyasla dışsal
şoklara daha dayanıklı hâle gelmiş, dünyanın en güçlü ekonomileri arasına
girmeyi başarmıştır. Ülkemiz, Endonezya’yı da geçerek dünyanın en büyük 15’inci
ekonomisi hâline gelmiştir. Ayrıca, krizin olumsuz etkilerini bertaraf etmek
amacıyla alınan önlemler neticesinde ülkemiz, 2010 yılında krizin etkilerini
üzerinden en hızlı
atan ülkelerden birisi olmuştur. Nitekim,
TÜİK tarafından geçtiğimiz hafta yayınlanan verilere göre ülkemiz, 2010 yılının
ilk dokuz ayında yüzde 8,9’luk büyüme oranı kaydetmiştir. Hâlihazırda dünyanın
en büyük ekonomileri arasında yer alan ülkemiz her geçen gün güçlenmeye devam
etmekte, sadece bölgesinde değil, dünya ekonomisinde ve ticaretinde de önemli
bir güç hâline gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ekonomimizde yaşanan müspet gelişmelere paralel olarak dış
ticaretimizde de olumlu gelişmelere tanık olmaktayız.
Bakınız, 2002
yılından bu yana ihracatımız küresel krize rağmen yılda ortalama yüzde 16 artış
kaydetmiştir. Dış ticaret, ekonomik büyümenin en önemli itici güçlerinden biri
olmuştur. 2002 yılı sonunda 36 milyar dolar ihracat yapan ülkemiz, altı yıl
içerisinde ihracatını yaklaşık 3 kat artırarak 2008’de 132 milyar dolar ihracat
gerçekleştirmiştir.
2009 yılında ise
dünya ekonomisinin yaşamış olduğu kriz bütün ülkeleri etkilediği gibi ülkemizin
ekonomik ve dış ticaret performansını olumsuz yönde etkilemiştir. Bununla
birlikte ülkemiz, küresel kriz akabindeki dış
talepteki ani düşüşe rağmen ihracatını 100 milyar dolar seviyesi üzerinde
tutmayı başarmış, böylece ülkemiz, 2009 yılı için Orta Vadeli Program’da yer
alan 98,5 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşmış ve ihracatı 100 milyar
doları aşan ülkeler listesine girmiştir.
Ben bu vesileyle,
ihracatımızda, Türkiye’mizde büyük emeği geçen Gaziantep’i, Gaziantep
sanayicilerini, Sanayi Odamızı, Organize Sanayi Bölgemizi, Güneydoğu
İhracatçılar Birliğimizi ve tüm üreticilerimizi huzurunuzda tebrik ediyor,
hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Mazıcıoğlu.
Van Milletvekili
Sayın Kayhan Türkmenoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz, dünyanın
önemli bir kısmına ticari anlamda açılma sürecini hızlandırmış, dış ticarette
liberal politikalar izlemiş, gümrük birliğine geçişle dünyanın önde gelen
pazarı Avrupa Birliğiyle ticari entegrasyonu büyük
ölçüde tamamlamıştır. Bugün, Türkiye, dünyanın 224 gümrük bölgesinin 221’ine 40
binden fazla ürün ihracat yapan bir ülke hâline gelmiştir. Bugün, Türkiye, 2009
yılında, dünyanın 198 ülkesinin içerisinde 22’nci sırada ihracatçı bir konuma
gelmiştir. Bugün, Türkiye, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik
firması içerisinde -geçen yıl olduğu gibi- müteahhitlikte de dünyanın 2’nci
sırasına oturmuştur. Geçen yıl 31 olan firma sayımız bu yıl 33 firmaya
çıkmıştır. Yıllık ortalama 20 milyar dolarlık iş alır hâle gelmiş müteahhitlerimiz. Müteahhitlerimiz uluslararası alanda 5.500
projeyi başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, tarım ürünleri ihracatındaki kilit rolünü koruyarak,
otomotiv, demir çelik, tekstil, konfeksiyon gibi
sektörlerde de sanayileşmesini hızla sürdürmeyi başarıyla yürütmektedir.
Hâliyle 2009 yılı ihracatımızda ilk 5 ülke, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya
gibi dev ülkelerdir. 1 milyar doların ihracatını gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı 26’ya
çıkmıştır. Türkiye'nin dünyada ihracat yapmadığı ülke kalmamıştır. 2003 yılında
35 bin olan ihracatçı firmamız, 2009 yılında 49 bine çıkmıştır. Amerikan
üniversitesinde yapılan bir araştırmada, 2009 yılında dünya ticaretinin yüzde
23’ünün kara komşusu olan ülkeler arasında yapıldığı rapor edilmiştir. Bu
vesileyle, bizim, 2002 yılında komşu ülkelerle olan ticaret hacmimiz başarılı
bir şekilde yüzde 8 iken yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. 2010 yılının ilk
dokuz ayında Çin’e ihracatımız yüzde 54,5 artış kaydetmiş, yıl
sonu itibarıyla 2 milyar doları geçecektir; dünya devi Çin’e.
Somut bir örnek
vermek istiyorum: Seçim bölgem Van ilinde 2002 yılında ihracatçı firma sayısı
22 iken bugün 44’e çıkmıştır. 2002 yılında 1,5 milyon dolar ihracat yapan
şehrim, 2009 yılında 17,5 milyon dolar ihracat yapmaktadır; artış yüzde
1.170’tir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de artık ihracat yapmayan hiçbir şehir kalmamıştır. Bu
da gösteriyor ki ticaretteki gelişmeler de Türkiye'nin gelecekte dünya ticareti
açısından çok önemli bir aktör hâline geldiğinin bir ifadesidir.
Değerli
milletvekilleri, hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır.
Bu başarıda emeği geçen başta Sayın Başbakanımız olmak üzere
sanayiciliği, yatırımcılığı, ithalatı, ihracatı çok iyi bilen, sektörün içinden
gelen Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e, müsteşarlığımız döneminde bizim
eski Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen Bey’e, Dış Ticaret
Müsteşarlığımızın ekibine, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, TÜSİAD’a, MÜSİAD’a, TİM’e, TUSKON’a, DEİK’e ve
Müteahhitler Birliğine, kısacası 49 bin ihracatçımıza şükran duygularımı ifade
etmek istiyorum.
Dış Ticaret
Müsteşarlığımızın 2010 yılı bütçesi 124 milyon 979 bin 500 iken 2011 yılında bu
rakam yüzde 531 artışla 788,7 milyon lira olmuştur. Artışın temel nedeni 2010
yılında Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar
Fonu’nun 2011 başından itibaren Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesine alınmasından
kaynaklanmaktadır.
Bu
düşüncelerimle, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Sadık Badak.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçe
kanun tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına, İGEME bütçesi hakkında söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, kurulduğu 1960 yılından bu
yana uluslararası piyasalarda rekabet şansı yakalayabilmeleri amacıyla
firmalarımıza hizmet vermektedir. Yurt içinde potansiyel ihraç ürünleri ile
bunları üreten firmaların tespiti, yurt dışı pazarlama imkânlarının izlenmesi,
hedef ülkelere göre ihracat standartlarını ve bürokratik işlemleri anlatan
bilgilerin yayınlanması, ihracat eğitimlerinin verilmesi İGEME’nin
çalışmalarından bazılarıdır. Elli yıldır elde ettiği bilgilerle İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, âdeta bir ihracat bilgi
bankası hâline gelmiştir. Bir danışman kurum niteliğindedir. Kendi alanında
önemli bir değerimizdir.
Bugün, Türkiye,
otomotiv ve yan sanayi, demir çelik ürünleri, elektrikli makine ve kablolar,
beyaz eşya ve televizyonun aralarında bulunduğu çok sayıda ürünle, Amerika
Birleşik Devletleri, Çin, Almanya, İtalya, İngiltere gibi ülkelerle
sürdürülebilir rekabet şartlarını elde etmiştir. 50 bin firmamızla yıllık 100
milyar dolar ihracatı geçen 32 ülke arasındayız. Ülkemizin yurt dışı ticarette
sağladığı bu başarıda kuşkusuz İGEME’nin de yeri
vardır. Ancak, İGEME’nin geniş bilgi birikimiyle
mevcut fonksiyonların ötesinde rol üstlenmesi gerektiği kanaatindeyiz;
izleyici, yayınlayıcı, raporlayıcı durumdan, yurt dışı pazar şartlarını
oluşturucu ve yönlendirici aktif duruma geçmesi sektör tarafından
beklenilmektedir. İGEME ihracatçı firmalarla paralel çalışmalar yapacak kabiliyete
sahip olmalıdır. 2023 yılında 100 bin firmayla 500 milyar dolar ihracat
hedefimize İGEME’nin yeni yetki ve sorumluluklarla
katkıda bulunabileceğine AK PARTİ olarak inanmaktayız.
Ülkemizin dünya
ticaretinde geldiği noktada kamunun gücüne fakat özel sektörün dinamizmine
sahip ihracat tanıtım ve pazarlama merkezine ihtiyacı vardır. İGEME’nin mevcut bilgi birikimiyle ticari rakibimiz olan
ülkelerin ihracat tanıtım pazarlama kuruluşlarına benzer aktif bir yapıya
dönüştürülmesi dış ticaretimize stratejik güç sağlayacaktır.
Bu yıl İGEME
bünyesinde kurulan 34 masada 71 ülkenin pazar analizine başlanmasını çok önemli
bir gelişme olarak görmekteyiz. “Dünyada beş bölge” başlığı altında oluşturulan
Bakanlığımızın bu kararlarını alkışlıyoruz. Ülkemizin dış ticaret mücadelesinde
yeni bir dönemin başladığını düşünüyoruz.
İGEME’nin “Bölgesinde Lider Ülke Türkiye” hedefimizde dış ticaretimizin
millî takımı içinde önemli bir yere sahip olacağına inanıyoruz. Potansiyel
ihraç ürünleri ve potansiyel pazarlar için sektörel fuarların
İGEME tarafından incelenmeye başlanması da olumlu gelişmelerdendir. 68 alt ürün
grubunda yurt içinde yaklaşık 300 fuar ve yurt dışında bine yakın sektörel fuarın incelenmesiyle dış ticaretimize ciddi
fırsat alanları oluşacağı açıktır. İhracatımızın temel ihtiyaçlarından biri alt
sektörler ve alt pazarlar açısından fırsat ve tehditlerin günlük olarak takip
edilmesidir. Yeni yapılanmanın ihracatçılarımızın bu temel ihtiyacını
karşılayacağını düşünüyoruz. Yeni yapılanmayla İGEME, Güney Kore’nin KOTRA,
Japonya’nın JETRO, Amerika Birleşik Devletleri’nin ITA kuruluşlarının yurt dışı
ticaretlerinde oynadığı rolleri ülkemiz için üstlenebilecektir. Bu doğrultuda
İGEME mevzuatının da gözden geçirilmesinde fayda olduğunu düşünmekteyiz. Yeni
düzenlemelerden doğacak yetki ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için
bütçe ve uzman desteği de Hükûmetimizce İGEME’ye sağlanacaktır.
Bu düşüncelerle,
2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Badak.
AK PARTİ Grubu
adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Dilek.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2011 bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Dünya
ekonomisinde giderek keskinleşen rekabet şartları, yeni rakipler ile
beklenmeyen riskler ve sürekli değişen ticaret yapma şekilleri küresel
ticarette ülkelerin alacağı payı doğrudan etkilemektedir. Nitekim,
önce gelişmiş ülkelerde finansal piyasalarda başlayan, giderek gelişmekte olan
ülkeleri de içine alarak reel sektörü etkileyen küresel kriz ortamında, iş
dünyasının, ihracatçılarımızın devlet tarafından çeşitli projeler ve
faaliyetler ile desteklenmeleri daha da önem kazanmaktadır.
Değişen dünya
pazarlarına ihracatın artırılması için, sanayicimizin, iş adamımızın,
girişimcimizin bu küresel rekabetin getirdiği zorlu ortama kendilerini
hazırlayabilmeleri ve gelişmelere ayak uydurabilmeleri için İGEME çeşitli
faaliyetler yürütmektedir. Bu anlamda, ihracat potansiyeli olan, ihracata
başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan iş dünyasına
profesyonelce ve dünya standartlarında hizmet sunmaktadır. Özellikle,
yaşanmakta olan küresel kriz ortamında Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’ini
oluşturan KOBİ’lerimizin ihracata hazırlanmalarında ve uluslararası pazarlara
açılmalarında İGEME’nin misyonu
daha da önem kazanmıştır. Hatta KOBİ’ler için İGEME hayati bir yol arkadaşı
hâline gelmiştir. Günümüz dünyasında rekabette bir adım öne çıkmada en
belirleyici unsur doğru bilgiye doğru zamanda erişmektir. Yıllardır
gerçekleştirdiği faaliyetlerle ihracatçımıza, sanayicimize, iş adamımıza
enformasyon sağlanması, bilgi aktarımı bu merkez tarafından
gerçekleştirilmektedir. Sadece Türk ihracatçısına değil,
Türkiye ile iş yapmak isteyen yabancı ülke iş adamlarına bilgi ve enformasyon
sağlayarak ihracatımızın artmasına destek olan İGM, yurt dışındaki ithalatçı
firmalara Türk ihraç ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla yabancı
dillerde yayınlar hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilere millî katılımı
organize etmekte, uluslararası projeler ve yerli ihracatçı ile yabancı
ithalatçı arasında doğrudan temas imkânları kurmaktadır.
2011 yılında İGM’nin eğitim programlarını daha da yaygınlaştıracağına,
hiç ihracat yapmayan firmalarımızı da uyguladığı programlarla ihracata
yönlendireceğine inanıyorum. Bu çerçevede pek çok özel programı uygulamaya
koyacak olmasını takdirle karşılıyorum. Bu eğitim programlarıyla ihracatçı
firma sayımızı dolayısıyla ihracatımızı daha yüksek rakamlara çıkarmada ve
cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat
hedefimizi gerçekleştirmede İGM’nin katkısının büyük
olacağına yürekten inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu Merkezimiz yeni ihraç pazarları bulmanın giderek
daha da önem kazandığı ve pazara giriş tekniklerinin farklılaştığı günümüz
dünyasında ihracatçılarımız için gerekli ülke ve pazar araştırmalarını
zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında
en yeni bilgileri ihracatçılarımızın hizmetine sunmaktadır, âdeta
ihracatçılarımızın gözünü açmakta, ufkunu genişletmekte, onlar için bilgi
üretmektedir.
Bağlı bulunduğu
dış ticaretten sorumlu Bakanlığımız tarafından çerçevesi çizilen stratejiler kapsamında
hedef ülkeleri ve öncelikli ülkeleri göz önünde bulundurarak oluşturulan ülke
masaları ile ihracatçılarımıza daha kapsamlı bilgiler sunmaya başlamıştır.
Rekabetçi bir
ihracat stratejisinin önemli sacayaklarından birisi de sağlıklı işleyen ihracat
destekleridir. Bu kapsamda İGEME finansal açıdan da KOBİ’lerimizin yanındadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ihracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf değil, Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe
konulan faaliyetler ve projeler çerçevesinde ihracatçılarımızla iş birliği,
karşılıklı güven ve koordinasyon içerisinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların
bir sonucudur.
Bu çerçevede, İGEME’nin 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'deki
yargı ve adalet sistemi, demokrasinin ve hukukun üstünlüğü
ilkesini gerçekleştirmekten oldukça uzak bir konumdadır. Bunun nedeni, başta
kaynağını 82 Anayasası’ndan alan ve özellikle temyiz mahkemeleri ile yüksek
mahkemelerde ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde görülen ideolojik tutum
ve davranışlardır. Bir neden de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve
işleyişi nedeniyle yargıdaki siyasallaşma eğilimleri ve yargı birliğinin
bulunmamasıdır.
AKP Hükûmeti 3 Kasım 2002’den beri yargıyla ilgili hiçbir köklü
değişiklik ne yazık ki yapamamıştır. Sadece, 2004 yılında DGM’ler kaldırılmış
ancak onun yerine isim değişikliği yapılarak özel yetkili ve görevli ağır ceza
mahkemeleriyle hileli bir dolanma yapmıştır. Bununla da toplumsal muhalefeti
sindirme ve baskı altına alma amaçlanmıştır. AKP Hükûmeti,
DGM’lerin kaldırılmasına gerekçe olarak Türkiye yargı sisteminin AB
standartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla yapıldığını belirtmişse de ancak
tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili alınan karara paralel olarak bu
taahhütlerini unutmuş, eski DGM sistemini yeni CMK ile isim değiştirerek devam
ettirmiştir. Kimsenin beğenmediği 82 Anayasası’nın 37’nci maddesinde de yargı
yetkisine sahip olağanüstü mercilerin kurulamayacağı ve 38’inci maddesinde de
doğal yargıçlık ilkesinin benimsendiğine dair kurallar bulunmaktadır. Demek ki,
bu düzenleme 82 Anayasası’na bile aykırıdır.
Ayrıca, Türkiye
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde düzenlenen hukukun üstünlüğü ve adil
yargılama hakkı gibi temel ilkelere aykırılık da sürdürülmektedir.
Hukuksuzlukları reva görmek için de Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda her tür
düzenleme yapılmış ve soruşturmalar, telefon dinleme, teknik takip, gizli tanık
ifadeleriyle yürütülmektedir. Hukuk mantığıyla çatışan “katalog suç” isnadıyla uzun
süreli tutuklamalar âdeta meşrulaştırılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti, yine AB’ye uyum süreci
çerçevesinde 2005 yılında yürürlüğe koyduğu yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu ve
Türk Ceza Kanunu ile ifade özgürlüğünü tamamen baskı altına alma yolunu izlemiştir.
Yine, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100’üncü maddesiyle özel yetkili ve görevli
ağır ceza mahkemelerinin çok kolay tutuklama yapmasının yolunu açarak “katalog
suçlar” tanımını sisteme monte etmiştir. Özel yetkili savcının katalog
suçlarından herhangi biriyle suçladığı bir kişinin âdeta tutuklama sebebi
olarak gösterilmekte ve kabul edilmektedir. Bu aşırı yetkiyle, toplumsal
muhalefete yapılan baskıyla birlikte siyasi parti temsilcileri, belediye
başkanları ve insan hakları savunucuları çok rahat bir şekilde
tutuklanmaktadırlar.
Ceza Muhakemeleri
Kanunu’ndaki düzenlemeler ve TCK’nın başta 220 ile
314 dâhil yirmiyi aşkın madde kapsamında ifade özgürlüğü tümden baskı altına
alınmış, büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Öyle ki TCK’nın
220/6, 7’nci fıkraları ve 314’ün üçüncü fıkrası ile yasa dışı silahlı örgüt
üyesi olmadıkları ve hiçbir şekilde şiddete başvurmadıkları hâlde binlerce
insan yasa dışı örgüt üyeliğinden tutuklandı ve çoğu da cezalandırıldı.
Hele bir bakın,
AKP Hükûmetinin icat ettiği bu yöntemleri 12
Eylülcüler bile akıl edememiştir.
2006 yılında da
Terörle Mücadele Kanunu değişikliğiyle şiddet yöntemlerine başvurma kriterleri getirilmeden, doğrudan doğruya, tıpkı TCK’nın 220/8’nci maddesinde olduğu gibi, bu kez de Terörle
Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesi ile her tür propaganda, içeriği ne olursa
olsun suç hâline getirilmiştir.
Çocuk Hakları
Sözleşmesi’ne inat çocuklar da büyükler gibi yargılanır oldu.
Artık, bundan
böyle, her yıl 6 Kasım, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21 Mart “Nevroz”, 1 Mayıs
gibi birçok önemli günde yapılan gösterilere katılanlara hemen Terörle Mücadele
Yasası’nın 7’nci maddesi uygulanır hâle gelmiştir.
Ayrıca, bu
amansız baskı, Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı madde kapsamında da basın
üzerinde Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu ve benzeri nedenlerle, Hükûmetin,
başta Anayasa, Siyasi Partiler, Seçim Yasası ve yüzde 10 barajlı milletvekili
seçim yasalarıyla TCK, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve
daha çok, birçok yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak bunun
gerçekleştirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir, toplumun yaşamsal bir
beklentisidir ve her şey bitmiş değildir diyoruz. Aksi hâlde, bu yargı sistemi giderek AKP’yi de şaşkın mağdura
çevirecektir. Halka acımıyorlarsa bari kendilerine acısınlar ve Allah kimseyi
şaşırtmasın diyorum.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz yargının da çözüm bekleyen acil sorunları vardır. Yargı
birliğinin sağlanması için askerî mahkemeler sadece askerî disiplin alanında
kalmalıdır. Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 250, 251 ve 252’nci maddeleri
derhâl kaldırılmalı, özel görevli yetkili mahkeme ve savcılık uygulamasına da
son verilmelidir. Yargıç bağımsızlığı ve güvencesi için mevcut Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bu model ile terk edilmesi gerekiyor. Tamamen hâkim
ve savcılardan oluşan yeni bir yapı kurulmalı, Adalet Bakanlığının vesayetine
de son verilmelidir.
İşe Anayasa’dan
başlayarak başlangıç kısmı tamamen değiştirilmeli, Türkiye’de farklı etnik din
ve dil grup hakları yeniden dizayn edilerek demokratik
bir hukuk güvencesine alınmalıdır.
Temel hak ve
özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşme ve düzenlemelerin yargı tarafından
uygulanması bir zorunluluk hâline gelmiştir artık. Ne var ki yürürlükte bulunan
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi hiçbir şekilde uygulanmamaktadır.
Arkadaşlar, hukuk
ve adaletin olmadığı bir ülkede insan haklarından da söz edilemez. Bu haklar en
çok da cezaevlerinde çiğnenmektedir. 2010 yılında cezaevlerinde tutuklu ve
hükümlü sayısı artmaya devam etmiştir; 30 Kasım tarihi itibarıyla 57.171
tutuklu, 63.927’si hükümlü, toplam 121.098 sayısına ulaşmıştır. Görüldüğü gibi,
tutuklu sayısı hükümlü sayısını yakalamak üzeredir. Dünyanın hiçbir yerinde
böylesi bir uygulama ve böylesi bir hukuksuzluğa rastlanamaz. Yine çocuklarda
1.944’ü tutuklu, 202’si hükümlü ve toplam 2.146’dır. Çocuklarda tutukluluk
oranı yüzde 90’ı bulmaktadır. Bu da Türkiye’de baskıcı bir tutuklama rejiminin
olduğunu göstermektedir. Onun için, tutuklama bir koruma tedbiri olmaktan
çıkmış, bir cezalandırma yöntemine dönüşmüştür.
Sayın Adalet
Bakanına sormak istiyoruz: Keyfî ve de uzun tutuklamaların önüne geçmek için Hükûmet hangi insaf noktasındadır? Uzun tutuklama
haksızlığına son verme adına, Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 100’üncü maddesinin
değiştirilmesi için vermiş olduğumuz yasa teklifi neden sizi hiç
ilgilendirmiyor ve bilinmeyen hukuk anlayışıyla -tırnak içinde- “Bilinmez” bir
dil ile yargılanan 2 bini aşkın seçilmiş Kürt siyasetçileri ne zaman hukuk, hak
yargısında bilinmezliklerden çıkacaklardır?
Sayın
milletvekilleri, önemli bir sorun da, Türkiye’deki cezaevlerinde şu an 95
tutuklu ve hükümlü ağır hastalıkları nedeniyle tahliye edilmeyi beklemektedir
ve bunlar can çekişmektedirler. Benim de ziyaret ettiğim Diyarbakır D tipi
cezaevindeki Halil Güneş ve diğerlerinin durumları gerçekten ciddi boyutlarda
ve ölümcül bir noktadadır. Sanırım benden sonra konuşacak değerli arkadaşımız
Akın Birdal bu konuyu daha da genişletecektir. Bu
nedenle, bu konuyu kendisine bırakıyorum.
Sayın Adalet
Bakanı burada kendisi, daha önce de bu konuda yazışmaların hızlandırılması
amacıyla çalışma başlattıklarını ifade etmiştiler. Kendilerinden bu konuda daha
fazla duyarlı olmalarını rica ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında da Hükûmetin “işkenceye
sıfır tolerans” söylemi lafta kalmaya devam etmiştir. Bu yılın kasım ayı sonuna
kadar, Türkiye İnsan Hakları Vakfına yapılan işkence ve kötü muamele başvuru
sayısı üç yüz on dokuzdur. Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komitenin
Türkiye ile ilgili 2010 tarihinde açıkladığı raporda, işkence ve kötü muamele
uygulamalarının arttığını vurgulamaktadır. Bunun çokça nedeni vardır. Bir kere,
işkence yapan kamu görevlilerinin yargılanması için izin sistemine başvurulması
işkenceye göz yummadan başka bir şey değildir. Bazı savcı ve yargıçların subjektif anlayışlarından kaynaklı zaman aşımı, ceza
erteleme ve benzeri nedenlerle işkence yapan kamu görevlileri cezasız
kalmaktadır. Nitekim, Adalet Bakanlığı resmî
istatistiklerine göre 2008 yılında her bir işkence ve kötü muamele davasına
karşılık 77 polisin haklarında sadece mukavemet davası açılmıştır -bu oran bile
tek başına cezasızlığı ifade etmektedir- ve çoğu da ya davaları zaman aşımına
girmiş ya ortadan kaldırmış veya beraat etmişlerdir.
Yine 2010 yılında
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ciddi müdahaleler yapılmıştır. Bu süreç
içinde 2 kişi yaşamını yitirmiş, 143 kişi yaralanmış, 1.716 kişi gözaltına
alınmış, 152 kişi de tutuklanmıştır. Müdahalelerde işkence dâhil her türlü kötü
muameleye devam edilmiştir. Yine 2010 yılında, örgütlenme özgürlüğü de nasibini
almıştır. Bu kapsamda, 1.116 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 421’i
tutuklanmıştır. Aynı yıl, basın özgürlüğü alanında da ihlaller devam
etmektedir. Tutukluluk hâli devam eden gazeteci sayısı 39’a ulaşmış, yıl içinde
yayını durdurulan gazete ve dergi sayısı ise 12’yi bulmuştur.
Değerli
arkadaşlar, bunların içinde Azadiya Welat gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Vedat Kurşun’a
verilen yüz altmış altı yıllık hapis cezası, Türkiye'nin basın özgürlüğü
konusunda, kurşun ağırlığındaki bulanık bir resim niteliğindedir. Ne yazık ki
tüm yaşananlar, ana dile tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye'nin çözüm bekleyen öncelikli sorunlarından
birisi de ana dil sorunudur çünkü hak, bireyin ve toplumların en doğal hakkı
olup hukuki, beşerî, felsefi ve ilahidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) - Çağımızda bu kadar karşı gelinmez bir gerçekliğe karşı gelmenin de
olanağı yoktur.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Geylani.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdal, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları evrensel, birinin yerine diğeri konulmaz ve
bütünsel ama adalet deyince gerçekten çok ivedi, acil durumlar var. Örneğin
işte, gözaltında birinin işkence görmeme hakkı, çok acil ve ivedi bir şey ve
yine adalet deyince, insan hakları deyince cezaevleri hemen akla geliyor çünkü
cezaevleri kanayan bir yara. İnsan haklarına dayalı bir düzenlemenin yapılmamış
olması, gerçekten, cezaevinde sürekli trajik olaylar yaşanılmasına neden
oluyor, ölümlere neden olunuyor ve insanlar şu anda hasta, umudunu yitirmiş. Oysa, cezaevinde de olsa bir mahkûm demokratik hukuk
devletinin güvencesi altında olmalıdır, yaşam hakkı her durum ve koşul altında
korunmalıdır ama ne yazık ki, işte, bir kişi yaşamını yitirdiği zaman “İşte,
biri daha gitti.” dercesine böyle bir tutum takınılıyor.
Şimdi, sabahleyin
yine söyledim, gerçekten, günler bize her bir şeyi anımsatıyor, tarihimiz
sabıkalı bir tarih. Her bir ajandayı açtığınız zaman -takvimi- o sayfa, o gün,
size bir şey anımsatıyor. İşte, bunlardan biri de 19 Aralık, ölüm operasyonu.
Şimdi, örneğin hâlâ bu operasyonların daha -on yıl aradan geçmesinin ardından-
yeni soruşturma açıldı. Oysa, dönemin Bakanı bu
talimatın, nokta operasyonu talimatının Millî Güvenlik Kurulunda görüşüldüğünü
ve karar altına alındığını söyledi ama nedense -birtakım kurullar var, tabu
hâlinde- hiç bu konuşulmadı, tartışılmadı.
Peki, o zaman,
demokratik kamuoyunun hak ve özgürlük taleplerini yerine getirebilmesini
istemesinin zemini nedir, olanakları nedir? Kendisini ifade etmektir,
gösterilerde bulunmaktadır. Nitekim bugün 19 Aralık, 28 siyasi mahkûmun ve 2
askerin ölümüne neden olan bu operasyonun, devlet operasyonunun telin edilmesi
konusunda bugün İstanbul’da, Ankara Sincan Cezaevinde, Diyarbakır’da ve
Silvan’da gösteriler oldu. Şimdi, az önce haber aldık. Örneğin, Diyarbakır’da
barışçıl… Ya, insanlar nasıl anlatacak böyle insanlığa karşı işlenen suçları,
nasıl tepki gösterecek, nasıl telin edecek? Elbette,
toplanarak ve itiraz ederek ve sesini yükselterek. Bugün Diyarbakır’da
işte böyle bir tepki, sonucunda Diyarbakır il örgütümüzün polis tarafından
abluka altına alınmasına neden oldu. Silvan’da da çoğu kadın olmak üzere
yapılan bu tepki gösterisine bomba atıldı ve bir kadın arkadaşın şu anda eli
bileğinden koptu ve arkadaşlarımızın yardımıyla, helikopter ambulansla şimdi
Ankara’ya getirilmek üzere.
Şimdi, bu nasıl
bir hukuk devleti, anlaşılır gibi değil. Elbette, çünkü,
bakın, daha önce yaşanmış, birbiriyle ilişkili. Bu diyalektiği kurmak gerekir.
Biz hep onu söylüyoruz, “Hep sonuçları üzerinden tartışıyoruz.” diye. Örneğin,
bir milletvekili arkadaşımız -Şırnak Milletvekili arkadaşımız- yine böyle bir
barışçıl gösteride hedef alınarak tazyikli suyla sakat bırakılıyor ve bunun
için hiçbir şey yapılmıyor, özür dilenmiyor, soruşturma açılmıyor ve güvenlik
güçleri cesaretlendiriliyor. İşte, bugünkü durum da… Eğer orada ya da başka
yerlerde, 1 Mayısta, öğrencilere Dolmabahçe’de, Siyasal Bilgiler Fakültesinde
ya da ODTÜ’de güvenlik güçlerinin saldırısı Hükümetçe durdurulsa, önlense, bir
yaptırımı olsa, bugün Silvan’da o güvenlik güçleri buna cesaret edemeyecek. O
nedenle, bir türlü bu adaleti ne yazık ki…
Biz dört yıldır
“adalet, adalet” diye diye, “demokrasi” diye diye, “insan hakları, insan hakları” diye diye, gerçekten… Tabii, az önce konuşuyoruz arkadaşlarla,
eğer bir sorun değişmiyorsa, bizim bu sorunlar üzerindeki yinelemelerimiz de
değişmiyor. Bu nedenle belki yine biz söylemeye devam edeceğiz. Yasama dönemi
de neredeyse bitmek üzere ama ne yazık ki bir türlü düzelmedi ve bu kanayan
yara da durmadı.
Örneğin, yüzlerce
mektup alıyoruz Tekirdağ F Tipi’nden -1 no.lu, 2 no.lu- Edirne’den, Sincan’dan
ve zaman zaman, eksik olmasın, Sayın Bakanın oluruyla
biz, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri olarak, hasta mahkûmları ve
durumu ağır olan mahkûmları ziyaret ediyoruz ve bunların durumlarını rapor
hâline getiriyoruz.
Şimdi, örneğin,
İnsan Hakları Komisyonundan bir arkadaşımız, işte “Biz gidiyoruz, inceliyoruz.”
filan... Arkadaşlar, fiziki değişiklik belki yok. Avrupa Konseyinin tutuklu ve
hükümlülere uygulanması gereken standart kurallarına göre düzenleme yapılmış
olabilir. Asıl olan zihniyet değişikliği. Örneğin, bir kez -nasıl olduysa- bana
da o heyette yer verdiler Komisyonda ve Almanya’ya gittik ve cezaevlerini
gördük. Orada başgardiyan diyelim, infaz koruma sorumlusu, birinci derecede
sorumluya “Nasıl bunlarla ilişkileriniz? Nasıl yürütüyorsunuz? Siz de
mahkûmsunuz bu cezaevinde, akşama kadar siz de buradasınız.” dedik. “Hayır, biz
onları mahkûm olarak görmüyoruz, insan olarak görüyoruz.” dedi. İşte, bence
sorun burada. Gerçekten, her neyle suçlanmış olursa olsun ve her nedenle orada
yatıyor olursa olsun onu insan olarak görmek ve onun haklarına, özgürlüklerine
ve insanlık onuruna bağlı olmak durumundayız. İşte, bu da demokrat
olmakla doğrudan ilgilidir. Yani insanın vicdanıyla ilgilidir. Yoksa bazen
belgelerle adaletin ya da hukukun düzenlenmesi yetmiyor.
Değerli
milletvekilleri, bir de yine sabahleyin, işte bugün başlayan, 19 Aralık, otuz
iki yıl önce ve sonra da Çiçek Sinemasının bombalanması, 2 öğretmenin
öldürülmesi ve ardından da 105 kişinin ölümüne neden olan katliam. Örneğin, dün
bu nedenle gelen, Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu Başkanı Avrupa
Temsilcisi Turgut Öker geliyor, havaalanında
gözaltına alınıyor. Gerekçe: Yaklaşık iki ay önce bir hakaret etmiş yazılı bir
şeyle birine, o nedenle dava açılmış, çağırılmış -adresine ulaşılmış ya da
ulaşılmamış- ve ifade vermeye gelmemiş, o nedenle dün gözaltına aldılar ve
saatlerce arkadaşımız gözaltında bırakıldı.
Şimdi, saldırı
sonucunda resmî verilere göre -biliyorsunuz- 105 kişi öldü, 176 kişi yaralandı, 210
ev, 70 iş yeri tahrip edildi. Resmî olmayan açıklamalara göre de ölü sayısı
falan çok fazla. Biz sıkça şunu söylüyoruz ve tarihten ve başka ülkelerden
örnekler veriyoruz. Şimdi, bu insan
hakları alanında yaşanan trajediler, insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları,
savaş suçları… Bir defa, Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsünü kabul etmek
gerekiyor çünkü bu suçların zaman aşımı olmaz ama ne yazık ki bu statüyü kabul
etmeyen dört beş ülkeden biri. Hadi onu kabul etmiyorsunuz, o zaman tarihimizle
yüzleşecek bu gerçekleri araştırma ve adalet komisyonunu oluşturmalıyız.
Örneğin, işte bu tarihimizdeki böyle gerçekten toplumun vicdanını yaralamış
insanlığa karşı suçlarla yüzleşilmeden bu insanların
vicdanı nasıl diner?
Yani şimdi,
örneğin cezaevlerinde, işte az önce söyledi arkadaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ilk kez tutuklu ve hükümlü sayısı 121.098’e ulaşmış, Sayın Adalet
Bakanlığının kasım ayı açıklamaları itibarıyla ve şimdi bununla da
yetinilmiyor, yeni cezaevleri yapılmaya kalkışılıyor.
Şimdi, mahkûmlar
vardiya usulüyle yatıyorlar yani örneğin 2 kişilik yerde 3 kişi yatıyor ya da 3
kişilik yerde 5 kişi yatıyor ve altı saat sonra kalkıyorlar, yerlerine diğer
mahkûmlar… Niye bu kadar zorluyorsunuz? Eğer demokratikleşme olacaksa,
toplumsal barış olacaksa gelin yeniden toplumla bir uzlaşma sağlansın ve
cezaevlerini boşaltalım. Bunun adına ne derseniz deyin, İnfaz Yasası’nda
değişiklikler de yapılabilir ya da genel bir af da olabilir ama bu da kuşkusuz
siyasi bir iradeyi gerektiriyor.
Şimdi, örneğin
“adalet” diyoruz. Tabii, başlangıcı demokratik, sivil bir Anayasa olmazsa
olmaz. Ama şimdi güncel konular, örneğin yüzde 10 barajı. Bir seçim sürecine
gireceğiz, temsilde adalet… Şimdi, nasıl olur bu? Avrupa Konseyi üye
ülkelerinin hiçbirinde yok biliyorsunuz, sadece yüzde 5 Federal Almanya’da var. O
da eyalet sistemi olduğu için, eyalette belli bir yüzdeyi aldıktan sonra
federal parlamentoda temsil olanağı bulunuyor.
Şimdi, biz,
yeniden bağımsız mı gireceğiz? Düşürün yüzde 5’e, bizim yüzde 10 falan kaygımız
da yok, bakın, yüzde 5’e düşürün. Gerçekten yüzde 13-14 alabiliriz. Bu moral, psikolojik bir şey. Ama ne yazık ki bu konuda da
adil davranılmıyor, adaletin ilk şeyi de adil olmaktır.
Hazine yardımına
gelince: Arkadaşlar, 182 trilyon AKP alıyor, 83 trilyon CHP alıyor, 30 trilyon
da MHP alıyor. Peki, biz 20 kişilik grubu olan bir parti, Barış ve Demokrasi
Partisi neden bu hazine yardımından yararlanamıyoruz? Eğer yararlanılacaksa gerçekten, ki zaten bir oldubittiye getirildi o yasa,
değişikliği yapıldı, daha önce biliyorsunuz grubu olmayan partilere, üç
milletvekili olan kişilere bile bilmem trilyonlarca yardım yapılıyordu.
Örnekleri var bu yasama döneminden önce ama ne yazık ki bu da bir türlü
giderilmedi.
Şimdi, bu hasta
mahkûmların, gerçekten bakın, Güler Zere örneği ve peş peşe her ay cezaevinden
bir cenaze çıkıyor. Biz bu konuda bir yasa önerisinde bulunduk: “Gelin, Adalet
Bakanlığınca belirlenen bir devlet hastanesinin sağlık raporu tahliye için
yeterli olmalıdır ve yine Sayın Cumhurbaşkanı da o yetkisini kullanarak olurunu
versin.” dedik ama şimdi adli tıp… Bakın en son Abdülsamet
Çelik… Şimdi Sincan’da ve gittik kendisini ziyaret ettik ve durumu çok ağır,
bir haftada dört beş ünite kan verilmesi gerekiyor, hijyenik
durum gerekiyor ve bunun cezaevinde kalamayacağına dair yine devlet
hastanesinin verdiği rapor Adli Tıp Kurumunca kabul edilmiyor. Biz yasa teklifimizde
bu adli tıp kurumunu devreden çıkaralım, siyasallaştı, aynen yargı gibi. Ne
yazık ki bugün, biz örneğin askerî vesayetten yakınıyoruz ama asıl vesayet
yargıda arkadaşlar. Gerçekten adını ne koyarsanız koyun ister Ergenekon koyun
ister bilmem ne koyun ama vicdanları yaralayan yargı, hukukun gücü yok, hiç
kimse için yok. O nedenle bu yargı nasıl
demokratikleştirilecekse, galiba hukuk fakültelerinden başlamak gerekiyor,
yargının gücünü, bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, hukukun gücünü herkes
için kullanılabilmesinin kültürü galiba o kürsülerden verilmesi gerekiyor ama
ne yazık ki o kürsülerin de özgürlüğü yok edildiği için YÖK tarafından işte
böyle bir hukuk anlayışıyla, ayrımcı bir anlayışla yargı herkesi yaralıyor. Bu
nedenle buna son vermek gerekiyor.
Şimdi, tutukluluk
hâlinin cezaya dönüşmesi. Örneğin, KCK
davasından… Biz bunu yineliyoruz yine. Kürt muhalefeti tasfiye edilmek
isteniyor KCK adı altında bir operasyonla. Yirmi ayı aştı. Aralarında seçilmiş
arkadaşlarımızın da bulunduğu… On sekiz ay sonra duruşmaya çıktılar, ana dil
hakkı kabul edilmedi ve kendi hukukunu da reddediyor Türkiye Cumhuriyeti
yargısı ve bu hakkı kabul etmediği için hâlâ yatıyorlar. Bakalım, 13 Ocakta,
umuyor ve diliyoruz ki gerçekten yeni yıla yeni umutlar yolunda girebiliriz ve
KCK davasından bu hukuksuzluğun giderilmesi sağlanır ve arkadaşlarımız serbest
bırakılır.
Aynı şekilde,
muhalefetsiz istenilen bir demokrasinin bir halkası da sol sosyalist
muhalefetin tasfiyesidir. “Devrimci karargâh” adı altında, Sosyalist Demokrasi
Partisi Genel Başkanı Doktor Rıdvan Turan’ın ve arkadaşları ve Toplumsal
Özgürlük Platformu sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu ve Tuncay Yılmaz’ın ve arkadaşları yaklaşık
dört aydır, şu anda neyle suçlandıklarını bilmeden “Devrimci Karargâh” adı
altında bir operasyonla cezaevinde tutulmaktadır. Bu nasıl adalettir? O
nedenle, bir an önce arkadaşların iddianamesinin hazırlanmasını, mahkemeye
çıkarılmalarını ve sonra da demokratik siyaset yapma haklarının iadesini umuyor
ve diliyoruz, bekliyoruz.
Evet, Sayın
Başkan uyarmadan sözümü bitiriyorum hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Dış Ticaret
Müsteşarlığıyla ilgili sunumumu yapacağım.
Sayın Bakan,
kitapçıkta diyor ki: “Yetmişi aşkın ülkeyi gezdik, 400 bin kilometre yaptık
kriz süresince.” Güzel. Sayın Bakan, bu Mecliste sizin dışınızda üç grup daha
var, muhalefetten niye birini yanınıza almıyorsunuz? Yani gittiğiniz ülkelerde
ne yaptığınızı Meclis görmesin, denetlemesin, bir şey önermesin diye, yetmiş
ülke geziyorsunuz ama muhalefetten yanınıza 1 üye almıyorsunuz. Bravo size!
Şimdi bakın,
Sayın Bakan: “İhracatı 4 kat artırdık.” Güzel. Sayfa 13, sunumunuz. “29 milyar
dolar geriledik.” Sayfa 15… Sayın Bakan söylüyor, Dış Ticaretten sorumlu.
Geliyoruz Maliye Bakanına: “2011’de ihracat 127 milyar olacak.” Onun sunumu,
sayfa 30. Başbakan ne diyor? “Yıl sonunda 112 milyar
dolara ulaşacak ihracat.” Sayfa 47… Hanginiz doğru söylüyorsunuz? Ya Başbakan
doğru söylemiyor ya 2 bakanı doğru söylemiyor. Üçünüzü bir noktada birleşmeye
davet ediyorum.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Tarihler yanlış.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Rakamlarla oynaya oynaya, ülkeyle oynaya oynaya bir yere varamazsınız.
Bakın, bir gecede
gayrisafi millî hasılayı 2.345 dolar artırdınız, bravo
size! 16 bin dolara çıkardınız gayrisafi millî hasılayı,
hâlâ dünyanın 17’nci ekonomisiyiz. Ya, bir gecede zenginledik, Allah aşkına,
17’nci sıradan 13’e, 14’e düşmedik mi ya? Bu kadar hesap yanlışı olur mu?
Bakın “En fazla
ihracat artışı Doğu, Güneydoğu’da.” diyor. Ne zaman? Yeni, son bir iki senede,
o da Habur Kapısı var, oradan Habur’dan
Mersin’den Konya’ya kadar, Antakya’ya kadar, Antep’e kadar herkes oradan
yapıyor. Ben orayı bırakayım da Sayın Bakanın memleketinden örnek vereceğim, Muş.
Sayın Başbakan
dün Muş’taydı, hava atıyordu. Sayın Bakanın memleketi Muş 2007’ye kadar hiç
ihracat yapmayan illerin arasında yer alıyor. Vallahi bravo, takdir ediyorum.
Muşlu Bakan ama Muş’ta… Muş’un iki kardeş ili var: Tunceli, Ardahan. Bu üç ilin
de bir özelliği var, hayvancılığı meşhur, buradan ihracat yaparlardı,
hayvancılığı geliştirirlerdi. Bunların çanına da ot tıkadınız, hayvancılık da
bırakmadınız, memleketi anguslara teslim ettiniz. Böyle bir durum.
Şimdi, bakın,
“Sınır ticaretinde nefes aldırdık.” diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? “100 milyon
dolarlık ithalat imkânı getirdik firmalara.” Başka? “Bir de esnafa 50 bin
dolar.” Ben Şırnaklıyım. Benim şehrimin yarısı Suriye sınırı, yarısı Irak
sınırı. Bana 100 tane esnaf gösterin ki 50 bin dolar ithalat yaptığını
söylesin. Siz belgelerinizi bana verdiniz. Ne bu yalan? İki paket sigara için
taksileri bağlıyorsunuz. 30 tane genç beş paket sigara için Şenoba’da
öldürüldü, Hakkâri’de öldürüldü, Van’da öldürüldü. Bu mu sizin sınır
ticaretiniz? Beş paket için insan hayatı mahvediliyor.
Bakın,
ithalatımızın en yüksek olduğu ülke Rusya. Enteresan değil mi arkadaşlar?
2009’da 5.629.972. Sırasıyla Almanya, Çin, ABD, İtalya, Fransa, İran,
İngiltere. Eskiden milliyetçiler ne diyordu: “Komünistler Moskova’ya, yallah!”
Şimdi, “Milliyetçiler Moskova’ya.” mı diyeceğiz? Böyle mi değişti dünya? Milliyetçiler
Moskova’ya, yeşil milliyetçiler en önde…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ekonomi mantığı hukuk mantığıyla beraber olmaz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bir dakika, olmaz… Yeşil milliyetçiler, durun bakayım durun. Ha
öyle ithalatın en fazlasını Rusya’yla yapacaksınız, ondan sonra burada
konuşacağız sizinle, olmaz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Doğal gaz alıyoruz, doğal gaz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sizin milliyetçiliğinizi de konuşacağız, dur.
Bakın,
ihracatımızda ilk 10 ülkeye bakıyoruz. Neresi? En başta
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Irak sonra Rusya. Ya kardeşim,
ihracat buraysa, Avrupa’yla yapıyorsanız kriz Amerika’yı, Avrupa’yı vurdu.
Bizim yüzde 65 ithalat ve ihracatımızı yaptığımız Avrupa’da ithalat, ihracat
yüzde 40’lara geriledi. O zaman yeni bir ekonomi politikası gerekiyor, yeni bir
strateji gerekiyor, yeni pazarlar gerekiyor. Gide gide
Güney Amerika’da Sayın Bakan bir tek Brezilya’ya gitmiş. Ne Arjantin’i görmüş
ne başka yere gitmiş ne Latin Amerika ülkelerine gitmiş. Gidip Fidel Castro’nun
bir çayını içseydiniz bari! Chavez’e bir selam
verseydiniz, petrol olurdu!
Sayın Bakanın bu
broşürünü okuyunca insanın şaşırası geliyor. Çok ilginç şeyler söylüyor Sayın
Bakan, diyor ki: “Eğer enerji ithal etmeseydik, dışa bağımlı olmasaydık bizim
cari açığımız o kadar çok olmazdı. Ne kadar olurdu? 6 milyar.” Vallahi,
halanızın da bıyığı olsaydı, halanız olmazsa amcanız olurdu! Ya, bu kadar gayri
bilimsel şeyler bunun içine yazılır mı? Yapmayın! Bakın, şu kitapçıkta o kadar
saçma sapan şeyler var ki, dikkat edin arkadaşlar, size iki örnek daha
vereceğim.
İhracatımızda ilk
10 ürün. Bakın, ben söylemiyorum, bu Dış Ticaretin kitapçığı… En çok ne
satmışız? Demir çelik. Ne kadar? 2.443.801. Şimdi, dinleyin, hemen bir tur
atıyorum, en çok ithal ettiğimiz 10 ürün. Ne ithal etmişiz? Demir çelik. Kaç
katı? 3 katı. 4.734… Ya, arkadaşlar, siz dışarıdan demir alıp, ithal edip ucuza
satıyor musunuz? Yani 10’a alıp 9’a mı satıyorsunuz? Ya, bu şambalot
şirketinin hesapları tutmaz arkadaşlar! Ticarette böyle hesap olmaz.
Bakın, bir tane
daha söyleyeceğim. Mineral yakıtlar ile mineral yağlar ve müstahzarları, en çok
10 ihracatımızdan biri. Ne kadar? 1.482.981. Peki, bakalım, ithalatımızın en
büyük kalemi hangisi? Mineral yakıtlar, mineral yağlar. Ne kadar? 11.562.075.
Tam tamına 7 katı. Allah Allah!
Arkadaşlar, yani
şimdi siz Fas’tan, Tunus’tan azotu ucuza alıp yoksa İran’a pahalıya mı
satıyorsunuz? Allah aşkına, böyle bir alışkanlık… Ya, böyle bir ithalat,
ihracat rejimi olur mu? Ya, biraz akıl var, biraz mantık var arkadaşlar.
Şimdi bakın, Obama’nın Danışmanı Paul Walker
diyor ki: “Avrupa bölgesi 1 trilyon dolarlık pakete rağmen, dağılma riski
taşıyor.” Fransa’da gösteriler var, Yunanistan’ın ekonomisi çöktü, İrlanda’nın
çöktü. Sırada İtalya, İspanya, Portekiz var. Ee, siz?
Sizi teğet geçti. Tabii, size dokunmaz, siz çeliktensiniz. Zaten hiç Türkiye’ye
dokunmadı. Peki, bu ülkelere en çok ihracatı yapan kim?
Türkiye. Sizi bal gibi etkiler. Başka pazar, başka kapı, başka yer
arayacaksınız bu ülke için. Gideceksiniz Hindistan’a, gideceksiniz Çin’e, Uzak
Doğu’ya, o fındığa, kota koyduğunuz fındığa… Her Çinliye bir fındık satarsanız,
her Hindistanlıya bir fıstık satarsanız, üzümünüzü, narenciyenizi, bu ülkenin
zenginliklerini eğer satabilirseniz bu ülkelere, bu ülkenin gerçek madenlerini
bu ülke için çıkarırsanız, petrolde dışarıya bağımlı olmazsanız, doğal gazda
bağlı olmazsanız, Türkiye’yi petrol boru hatlarının geçiş trafiğinden kurtarıp kendi
yenilenebilir enerjinizi sağlarsanız bu ülke düzelir. Bu ülke, bu rakamlarla
zor düzelir, zor.
Arkadaşlar, bizim
Bakanlık ve Hükûmet oturmuş, yatıyor. Onların yerine
kim ne yapıyor? Yine Merkez Bankasına iş düşüyor. Merkez Bankası ne yapıyor?
Vallahi, Merkez Bankası oturmuş, Amerika’nın aldığı, İngiltere’nin aldığı,
Avrupa’nın aldığı önlemlerin bir miniğini almış. Bakın, faizi biraz indirmiş
-bizim İMKB’nin iştahı kabarmış- kredi kartlarının asgari haddini yükseltmiş,
tüketici faizlerini düşürmüş, gayrimenkul faizlerinde uzun süreyi kaldırmış ve
kartla harcamayı zorlaştırmış. Bu size bir şey anlatıyor mu? Anlamıyorsanız
ben anlatsam da boş. Allah size kolaylık versin.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Şahsı adına,
Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kurum
bütçeleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak, Türkiye’nin her karışında herkes için
adalet istiyoruz çünkü adalet, kişilere, zümrelere, kurumlara tabi olmayan
evrensel bir değerdir. Adalet, aynı zamanda çağdaşlığın ve medeniyetin
ölçüsüdür. Adalet, güçlü bir devlet olmanın yegâne güvencesidir. Ancak adaletin
siyasallaşması demokrasiyi yaralar. Demokrasi adaletsiz yaşayamaz. Adaletsiz
bir demokrasi sözde demokrasidir.
AK PARTİ
iktidarları döneminde yapılan çalışmalarla adalet ve demokrasinin
geliştirilmesinde önemli mesafeler kat edilmiştir. Güven veren adalet sistemi
düsturuyla mafya ve çetelerle mücadele edilmiş, demokrasinin özü olan hak ve
özgürlükler sağlanarak egemenliğin asıl sahibi olan milletin adalete güveni
tekrar sağlanmıştır.
Kısaca bunlara
değinecek olursak; yirmi altı maddeden oluşan Anayasa’da reform niteliğinde
değişiklikleri içeren 5982 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Anayasa
Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, yapısının
güçlendirilmiş, görevleri artırılmış, daha tarafsız, bağımsız ve etkili
çalışması sağlanır hâle gelmiştir. Askerî yargının görev alanının daraltılması
ve sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi gibi
konular getirilen düzenlemelerin en önemlileri arasında bulunmaktadır.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine her yıl binlerce başvuru yapılmakta; verilen ihlal
kararları üzerine milyonlarca lira tazminat ödenmektedir. Bu başvuruların iç
hukuk yollarında çözüme bağlanması amacıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkı getirilmiştir.
Bu dönemde
yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’yla insan hak ve
özgürlüklerinin genişletilmesi hedeflenmiştir. Devletçi anlayıştan insan odaklı
anlayışa geçilmiştir.
Adalet
hizmetlerinin zamanında ve etkili bir şekilde tesisi, mahkemelerin görevlerini
gerektiği gibi yerine getirmesinde, hâkim ve cumhuriyet savcılarının yanında,
önemli görevler üstlenen yargı personelinin de yeterli sayıda olması önem
taşımaktadır. Hükûmetimizce yapılan çalışmalar
sonucunda, 2009 yılında, ilk defa sözleşmeli personel istihdamı sağlanmıştır.
Bugün için, yargı teşkilatında yardımcı personel ihtiyacı eskiye oranla büyük
ölçüde giderilmiştir.
Türk yargısının
altyapısının güçlendirilmesi adına, 2003 yılından itibaren 130 adliye binası
tamamlanmış, 27 adalet binasının inşaatları devam etmekte, 69 adalet binası ise
ihale ve proje aşamasında, çalışmalar devam ettirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yakın geçmişte, ceza infaz kurumlarımız terör örgütlerinin
eğitim yuvası olan, adı, isyan, firar, rehin alma, tehdit ve adam öldürme
olaylarıyla anılan yerlerdi. Son sekiz yılda toplam 45 ceza infaz kurumu ve 4
personel eğitim merkeziyle 1 adet rehabilitasyon
merkezi hizmete açılmıştır. İnfaz sisteminin insancıllığını ve etkinliğini
belirleyen en önemli konu, infaz kurumlarının fiziki altyapısıdır. Uluslararası
normlara uymayan 191 ceza infaz kurumu kapatılmıştır. Ceza infaz kurumlarında
son yıllarda her alanda yapılan çalışmalarımız sonucu devlet hâkimiyeti tam
olarak sağlanmıştır.
Ceza infaz
sisteminde amaç, yalnızca suçluyu cezalandırmak olmayıp onu kültürel ve insani
değerlerle bütünleştirerek yeniden topluma kazandırmak, verimli, üretken ve
yasalara saygılı birey hâline getirmektir. Hükümlü ve tutukluların meslek ve
sanatlarını koruyup geliştirmek veya onlara bir meslek ve sanat öğretmek,
ürettikleri ekonomik değerleri pazarlamak için iki yüz on ceza kurumunda
oluşturulan tesis, atölye gibi ünitelerden oluşan iş yurtları faaliyete
geçirilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi bizim dönemimizde kurulmuş; Akademi, özerk yapısıyla hizmet öncesi ve
hizmet içi eğitime getirdiği ivme yanında, gittikçe artan biçimde, hukuk
alanında bilimsel aktör olma yönünde ilerlemektedir.
Yine, 2008
yılında UYAP SMS Bilgi Sistemi’yle avukatların ve bireylerin dosyalarını
adliyeye gitmeden takip etme imkânları getirilmiştir.
Yine, hizmetlerin
yerinde sunulması, zaman ve etkinlik açısından önemlidir. Bu amaçla doğu ve
güneydoğu illerimizin tamamı dâhil olmak üzere altmış ilde adli tıp şube
müdürlükleri faaliyete geçirilmiştir.
Görüşmekte
olduğumuz kuruluşların 2011 yılı bütçelerinin hayırlı olmasını temenni
ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Daniş.
Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Sadullah
Ergin…
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında Genel Kurula bilgi sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yargının daha
etkin, verimli ve rasyonel çalışabilmesi için önemli değişiklikler yapılmakta,
Türkiye de bu yönde önemli adımlar atmakta, çalışmalar yapmaktadır. Bu anlamda,
yargı reformuna ilişkin olarak Türkiye’de ilk defa strateji belgesi hazırlanmış
ve stratejik plan hazırlanarak yapılan çalışmalar belli bir program
çerçevesinde kamuoyuna da deklare edilmek suretiyle icra yoluna gidilmiştir.
Bütün bu
değerlendirmeleri yapmazdan önce, 2002 yılından bu yana yürütülen çalışmaların
başlangıç noktasına bir göz atmak ve hangi noktadan yola çıktığımızın tespitini
yapmak istiyorum. 2002 yılında AK PARTİ hükûmetleri
işbaşına geldiğinde Türk yargısının içinde bulunduğu duruma şöyle bir göz atar
isek ilk derece mahkemelerinde ve yüksek mahkemelerde son derece ağır bir iş
yükünün olduğunu, yargılama sürelerinin makul süreyi aştığını, hâkim ve
cumhuriyet savcısı ile personel eksiğinin çok fazla olduğunu,adalet
hizmet binalarının son derece yetersiz, hükûmet
konaklarının içerisinde giriş ve bodrum katlarda yer aldığını görmek mümkün.
Yine, çağın gerektirdiği bilgi, haberleşme ve diğer teknolojik imkânların
yeterince kullanılamadığı bir atmosfer görmek mümkün. Mesleki yetkinliğin, yabancı
dil eğitiminin yeterli olmadığı bir tablo bizi karşılıyor. Yine, hâkim ve
cumhuriyet savcılarımızın mali ve sosyal haklarının son derece yetersiz olduğu
da bilinen bir gerçek.
Tabii, bu tespiti
yaptıktan sonra, bu sorunlar niçin uzunca süre çözülememiş, bunların
nedenlerine bir göz atmak gerekirse; mevzuatta zaman içerisinde ihtiyaç duyduğu
değişim ve dönüşümü sağlayamamışız, yeterli değişiklikler yapılamamış. Yargının
sorunlarının çözümü için gerekli olan siyasi irade ve siyasi destek yeterince
temin edilememiş 2002’ye kadar ve sorunların çözümünde planlı, programlı
stratejik planlara dayalı çalışmalar maalesef yapılamamış.
Bütün bu
saydıklarımı dört başlık altında toplamak mümkün, 2002 ölçeğinde yargının
sorunlarını ifade ediyorum. Bunlar:
İnsan kaynaklarına
dönük sorunlar.
Fiziki altyapıyla
ilgili sorunlar.
Mevzuatla ilgili
sorunlar.
Bütün bunların
dışında kalan ceza infaz kurumları, adli tıp ve istinaf konularına ilişkin
sorunları da ayrıca belirtmek gerekiyor.
Bunlardan
birincisi: Personele ilişkin sorunlar nasıldı, hangi ölçüdeydi, bugün
geldiğimiz noktada ne durumdayız? 2002 tablosuna baktığımızda, hâkim, savcı
sayısında çok önemli eksiklerimiz vardı. Personel sayısında -zabıt kâtibidir,
infaz koruma memurudur, yazı işleri müdürüdür- bilhassa yargı hizmetinin
üretilmesinde ihtiyaç duyulan personel konusunda ciddi eksiklikler var ve diğer
kurumlardan ödünç elemanlar alınmak suretiyle adliyelerde bu hizmetler
verilmeye çalışılıyor. Yıl 2002. Mahkemelerde psikolog, pedagog, sosyal
çalışmacı gibi uzman personel ya hiç yok ya da son derece sınırlı sayıda var.
2002 tablosuna baktığımızda, bu süre içerisinde hâkim, savcı sayımızda yüzde
23’lük bir artış sağlanmış ama bu gene yeterli değil. Bu rakamı çok daha fazla
arttırmamız gerekiyor. Biraz sonra vereceğim rakamlarla, gelişmiş ülkelerdeki
oranlara baktığımızda bunun ne kadar daha eksik olduğu anlaşılacak.
Gene 2009 yılında
ilk defa sözleşmeli personel almak suretiyle yargı çalışanlarını rahatlatacak,
iş ve işlemleri hızlandıracak tedbirler alınmış ve bugün itibarıyla yüzde
50’nin üzerinde bir personel artışı sağlanmış. Gene 2010 yılı sonunda, bu ay
içerisinde 10 bin civarında yeni bir personel alımına daha çıkılıyor. Ceza
infaz kurumlarımız için infaz koruma memurları ve adliyelerimiz için zabıt
kâtibi, şoför ve sair eleman alımı için sınava çıkıyoruz. Bu da önemli ölçüde
adliyelerimizi rahatlatacak bir adım olacak. Ayrıca, önemlisi, bugün itibarıyla
psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı sıfatında 1.351 uzman yargı hizmetinde
çalışmakta.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de hâkim, savcı sayısını sağlıklı değerlendirebilmek
açısından Avrupa ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen hâkim, savcı sayısına
baktığımızda, Almanya’da 24, Avusturya’da 20, İngiltere’de 17 civarında,
Belçika’da 15, Fransa’da 12, Yunanistan’da 28, Türkiye için de -2008 raporu,
Avrupa Etkin Yargı Komisyonu Raporu’ndan söylüyorum- her 100 bin kişiye 9;
2008’deki rakam bu, şimdi daha yüksek. Fakat burada çok açık, net görülen bir şey var, o da Türkiye'deki
hâkim, savcı sayısı nüfusa oranla gerçekten olması gerekenin çok altında.
Gene hâkim,
savcılarımızın bakmakta oldukları dosya ve işe ilişkin kriterlere
baktığımızda, Avrupa'da bir hâkimin ortalama yılda 200 civarında dosyaya
baktığını ama Türkiye'de bu rakamın 1.078-1.100 arasında bir dosya sayısına
ulaştığını görüyoruz. Cumhuriyet savcılarımızın da durumu bundan çok daha iç
açıcı değil. Bu amaçla, şu anda hâkim, savcı sayısını artırma noktasında önemli
hazırlıklar ve çalışmalar devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, gene yargımızın temel problemlerinden bir tanesi, kaliteli eğitim,
hem hâkim, savcılarımızın mesleki eğitimleri hem de yargı çalışanlarının
eğitimi noktasında, 2002 şartlarında son derece yetersiz, Etlik’teki
eğitim merkezinde sınırlı imkânlarla yapılan bir çalışma var iken, hükûmetlerimiz döneminde Türkiye Adalet Akademisi kuruluyor
ve bugün itibarıyla, aradan geçen süre içerisinde artık, Adalet Akademisi hem
yargı çalışanlarını hem hâkim, savcıları önemli ölçüde eğiten ve bu konuda
gerçekten Türkiye’de yetkin bir otorite olma yolunda önemli ve kararlı adımlar
atan bir noktaya gelmiş durumda. Şu ana kadar 40
bin adalet personeline burada eğitim verilmiş durumda, bu çalışmalar devam
ediyor. Önümüzdeki süreçte, Adalet Akademisinin kapasitesini daha da artırmak
suretiyle, bu eğitim seviyelerini çok daha yukarılara taşımayı hedeflemiş
durumdayız.
Altyapı
sorunlarına geliyorum, bir diğer başlık. 2002 şartlarında Türkiye’de adliye
teşkilatlarımızın, adliyelerimizin fiziki durumu, çalışanlara sunmuş olduğu
imkânlar değerlendirildiğinde maalesef son derece yetersiz bir altyapı
görüyoruz. Türkiye'nin tamamında, seksen bir vilayet merkezinde
ve yargı teşkilatının olduğu tüm ilçelerde yapılmış bulunan, kullanımda olan
adalet binalarının kapalı alan toplamı 569 bin metrekare idi. Bugün gelmiş
olduğumuz noktada bu rakam 2 milyon metrekareyi aşmış durumda değerli
arkadaşlar, 569 bin metrekareden 2 milyon metrekareye gelmiş ve hızla, yeni
binaların yapımı devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl
sonuna kadar 3 milyon metrekareye varacak çalışmalar hızla devam ediyor.
Şubat, mart ayı itibarıyla İstanbul’da adalet saraylarımızın devreye
girmesiyle, sadece iki adliye binamızın kapalı alan toplamı 700 bin
metrekarenin üzerinde olacak ve Türk yargısına hizmet vermeye başlayacak.
Gene teknik
altyapı konusunda, 2002 yılında adliyelerde hizmetler daktiloyla veriliyor idi.
Duruşma zaptı için, tutulması gereken zabıt için seçmen listelerinin arkası
zabıt kâğıdı olarak kullanılıyor idi, bunları çok net yaşadık, gördük,
biliyorsunuz. Bugün itibarıyla tüm adliyelerimiz bilgisayarlarla donatılmış
-yaklaşık 60 bin civarında bilgisayar adliyelerimizde hizmet veriyor- ve bütün
adliyeler ve Danıştay dışındaki tüm yüksek yargı entegre
olmuş, Ulusal Yargı Ağı Projesi ile birbirine bağlanmış durumda. Artık
avukatlarımız adliyeye gitmeden dava açabiliyorlar, dosyaya delil ikame
edebiliyorlar, muhatap tarafın ikame ettiği delili alabiliyorlar, dosyaya harç
yatırabiliyorlar, bütün bunlar için adliyeye gitmesine gerek yok.
Bugün artık
tensip duruşmasında, -tensip duruşması ilk duruşmadır- mahkemenin bundan önce,
2002’den önce üç ayda, beş ayda toplayabileceği birtakım bilgiler, nüfustan
getirtilecek bilgiler, tapudan getirtilecek bilgiler, gümrükten, emniyetten,
adli sicilden getirtilmesi gereken bilgiler aylar alırdı ama şimdi üç beş
dakika içerisinde zabıt kâtibi bunları on-line
hatlarla doğrudan dosyasına indirebiliyor, bütün bu zaman yargılamanın süresini
kısaltma noktasında çok önemli hizmetler görüyor. Ancak yargılamaların Türkiye’de hâlâ çok uzun süreler aldığını da söylemek
durumundayız, zaman aşımı sorunu maalesef devam ediyor ama bunun için ilk
derece mahkemeleri ile yüksek yargının koordinasyon içerisinde çalışması,
birbirini tamamlayan adımların birbirini izlemesi gerekiyor. Siz ilk derece
mahkemelerindeki yargılama sürelerini kısaltsanız bile yüksek yargıdaki
sorunları çözemez isek orada bekleme süreleri artıyor, aşağıdan gelen
dosyaların geliş hızı arttıkça yukarıda birikim daha da fazla oluyor.
Değerli
arkadaşlar, Türk yargısının ve adalet sisteminin rehabilitasyonu
noktasında 2002 şartlarına göre bugün itibarıyla bütçenin içerisinden
kullanılan pay da 2 kat oranında artırılmış durumda. 2002, 2003 yıllarına göre
şu anda adalet hizmetlerine ayrılan bütçe ikiye katlanmış durumdadır.
Yine yüksek
mahkemelerimizin fiziki koşullarına ilişkin olarak bir tespitte bulunmak
istiyorum: 2002 şartlarında Anayasa Mahkemesi Çankaya’da eski bir sendika
binasının fiziki mekânında görev ifa ediyordu, icra ediyordu; Danıştayımız ve Yargıtayımızın
içerisinde bulunduğu şartları çok fazla anlatmama gerek yok. Şu anda Anayasa
Mahkememiz gerçekten, belki Ankara’nın en güzel hizmet binalarından bir
tanesine sahip, uzun yıllar sorun yaşamadan hizmet verebileceği bir fiziki
mekâna kavuştu.
Yine Danıştayımız için, geçtiğimiz yıl temelini attık, inşallah
2011 yılında sonbaharda, eylül-ekim aylarında -Danıştay hizmet binası da
Eskişehir Yolu üzerinde son sürat inşa faaliyetleri devam ediyor- Danıştayımız da fiziki mekân noktasındaki sıkıntıdan
kurtulacak.
Bir diğer yüksek
yargı organımız Yargıtay. Yargıtayımız için hizmet
binası yapılması açısından arsa tahsisi yapılmış, proje çalışmalarına
başlanılmış idi ancak idare mahkemesine açılan bir dava sonucunda bu proje
çalışmaları ve tahsis işlemine ilişkin olarak yürütmeyi durdurma kararları ve
davalar devam ediyor. Bu davaların bitirilmesi bekleniyor proje ihalesine
çıkılması ve binanın ihalesinin yapılabilmesi açısından.
Sayın Bal burada
konuşmasında bir şey sordu, Yargıtay bütçesinden 10 milyonluk bir tenkisat
yapıldığı, bunun sebebini sordu.
FARUK BAL (Konya)
– Orta Vadeli Program’a göre.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Evet, o tenkisat yapılmıştır, kullanılamayacak
kaynağı iade etmiştir Yargıtay çünkü 2010 bütçesi yapılır iken binanın
yapılması için ihalenin yapılabileceği öngörülmüştü ve orada kullanılmak üzere
kaynaklar aktarılmış idi ancak idari yargı yürütmeyi durdurup projeyi
engellediği için bu kaynaklar kullanılamadı ve onun için, bunlar
kullanılabilsin diye iade edildi ama 2011 bütçesine yeniden, bina yapımı için
gerekli ödenekler konulmuş durumda.
Değerli
arkadaşlar, bununla beraber, Türk yargısının ihtiyacını duyduğu en önemli
çalışmalardan bir tanesi modern mevzuata, hukuk altyapımızın, yasal
altyapımızın uluslararası sistemle entegre olmasını
sağlayacak ve özelde Avrupa Birliği ile bizi bir araya getirecek çalışmaların
yapılması ihtiyacı vardı. Çok önemli çalışmalar yapıldı. Hatırlarsanız, AK PARTİ’nin ilk döneminde Kopenhag siyasi kriterlerinin
karşılanabilmesi amacıyla çok yoğun bir yasama faaliyeti yapıldı. Bunlar
içerisinde demokratikleşme yolunda, insan haklarının geliştirilmesi noktasında
ileri çalışmalar yapıldı. Ancak bugün itibarıyla hâlâ Meclis komisyonlarımızda
bekleyen çok önemli yasalarımız var. Bunlar imkân dahilinde,
Genel Kuruldaki gündem dahilinde yasalaştırma çalışmalarına devam edilecek
hususlar.
Bu anlamda
önümüzdeki süreçte temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesine dönük yasa
çalışmalarımız devam edecek. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkemizi ısrarla,
kararlılıkla devam ettireceğiz ve mevzuatımız çağın gereklerine göre yenilenme
sürecini devam ettirecek.
Anayasa reformu
konusunda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum çünkü yakın bir tarihte burada
çok geniş tartışmalar yaptık. 26 maddelik değişiklik esnasında hem
komisyonlarda hem Genel Kurulda çokça konuşuldu. Şu ana kadar yapılanlar kısmi
iyileşmeler getirdi ancak biz AK PARTİ olarak, hem grubumuz hem Hükûmetimizin görüşü olarak ifade ediyorum: Şu ana kadar
yapılanlar pozitif yönde adımlar idi ama yetersiz karşılıyoruz bunları.
İnşallah, 2011 seçimlerinden sonra Türkiye’ye yaraşır ve yakışır yepyeni bir anayasa
yapmak, bu konuda Parlamentoda oluşacak çalışma gruplarına sonuna kadar katkı
vermek niyetimizi de ifade etmek istiyorum.
Yapılan son 26
maddelik değişiklikten sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası
Parlamentomuzda yasalaştı. Onun dışında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yasa’mız, 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda değişiklik öngören
yasa tasarı taslağı ve kamu denetçiliğine ilişkin düzenleme, kişisel verilerin
korunmasına dair kanun tasarısı ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve teşkilatı
hakkındaki yasalar da uyum yasası sıfatıyla önümüze gelecek çalışmalar. Bunlar
bu bütçe çalışmalarından hemen sonra Genel Kurulumuzun huzuruna getirilecek
olan çalışmalar.
Değerli
arkadaşlar, diğer sorun alanlarından bir tanesini sizinle paylaşmak istiyorum:
O da ceza infaz kurumlarımızdaki tablo. Ceza infaz kurumlarımızı kürsüye çıkan
birçok sözcümüz değerlendirdi ama ben şunu ifade edeyim: 2002 tablosunda,
gerçekten ceza infaz mevzuatımız da çağın gereklerine uygun değildi.
Cezaevlerimiz gene çağın gereklerinin çok gerisinde idi. Ama 2004, 2005
yıllarında yapılan çalışmalarla hem İnfaz Yasamız çok daha olumlu bir noktaya
geldi hem de şartları çok kötü olan 191 adet ceza infaz kurumunu kapattık bu
süre içerisinde. Bunun yerine çok daha modern, iyi şartlarda, çağdaş koşulları
taşıyan ceza infaz kurumları inşa edildi. Son sekiz yılda 45 ceza infaz kurumu,
yapılan, 4 personel eğitim merkezi, 1 adet de rehabilitasyon merkezi inşa
edilmiş, hâlen 14
adet ceza infaz kurumumuzun inşaat çalışmaları da devam etmekte.
Değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde tutuklu, hükümlü oranlarına ilişkin çokça
değerlendirmeler yapıldı. Ben hemen son rakamları sizinle paylaşmak istiyorum:
Şu anda cezaevlerimizde 121.131 hükümlü, tutuklu görünüyor, bunların 64 bin
577’si hükümlü -bu, son aylarda olumlu gelişme, tutuklu sayısı azalıyor- 35 bin
203 tutuklu var, 21 bin 351 hükmen tutuklu var. Bu şu demek: Mahkemelerde hüküm
verilmiş ama temyiz aşamasında bekleyen dosyalar 21 bin 351. Bu rakam çok
yüksek. Yüksek yargıdaki tıkanmayı çözebildiğimiz anda Türkiye’deki tutuklu,
hükümlü oranı bir anda yüzde 70’le yüzde 30 oranlarına gelecek, bu da son
derece Türkiye şartlarında uygun bir oran diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumuyla ilgili sıkıntılarımız var. Önemli
gelişmeler, kaydedilen aşamalar olmakla beraber Devlet Denetleme Kurulumuzun
yapmış olduğu denetim ve yapmış olduğu tespitler doğrultusunda bir komisyon
oluşturuldu ve Adli Tıp Kurumunda ciddi bir reform çalışmasını da inşallah
Genel Kurulun huzurlarına getireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bugün itibarıyla sizlere sunmuş olduğumuz 2010-2014 Stratejik
Plan çerçevesinde, Türk yargısının sorunlarını, her aşamada bir bütün olarak,
ilk derece mahkemelerinden yüksek yargının sorunlarının çözümüne varıncaya kadar,
hukuk fakültelerindeki eğitimden başlayıp yardımcı hizmetler ve yargı
hizmetlerinde çalışan tüm personelin sorunlarını çözecek plan, projeler
tamamlanmış, bunlar yargı paydaşlarıyla beraber hazırlanmış ve adımları
atılmaya başlanmıştır. 2010 yılı Avrupa
Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu’nda da bu stratejik plan çerçevesinde
Türkiye’de pozitif adımların atıldığını ve pozitif gelişmelerin yaşandığını çok
net şekilde ifade eden değerlendirmeleri görmek mümkün.
İnşallah,
önümüzdeki süreçte Türk yargısının sorunları minimize edilecek, giderilecek ve
insanımız uzunca bir süredir hasret kaldığı, hızlı işleyen, güçlü adalet
dağıtan, adalet duygularını tatmin eden yargı kararlarıyla buluşacak ve
devletin, mülkün temeli olan adalet hepimizin göğsünü kabartacak bir noktaya
gelecek.
2011 yılı
bütçesinin bizi bu hedefe taşımasını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Çağlayan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bakanlığıma bağlı
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve yine İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, tüm
konuşmacılara teşekkür ediyorum. Yapılan eleştirilerden, getirilen önerilerden
ben ve ekibim en iyi şekilde faydalanmaya çalışacağız. Tabii ki bunların içinde
anlayabildiğimizi, yapılabilir olanları mutlaka değerlendireceğimizi ifade
etmek istiyorum.
Efendim,
öncelikle şunu ifade etmek istiyorum -ki her fırsatta söylüyorum- bir değerli
milletvekili konuşmacı arkadaşım da ifade etti: Benim ekonomiyle ilgim,
üretimle, ihracatla, yatırımla, istihdamla ilgim defter, kitap sayfalarından
gelmiyor. Ben işin mutfağından, ocağından geliyorum. Beş sene işçilik yaptım
üniversite hayatım boyunca, yirmi yedi yıl da aktif sanayicilik yaptım. Yani
üretimi, yatırımı, istihdamı televizyon programlarından öğrenmedim, defterden,
kitaptan da öğrenmedim. Fiilen, bire bir yaşayarak, ihracatı yaparak, ithalatı
yaparak, üretimi yaparak, yanımda çalıştırdığım insanların sigortasını,
maaşlarını ödeyerek bu işi yaptım. Dolayısıyla konuşmam da bu çerçevede
olacaktır.
2009 küresel
krizi üzerine biraz evvel değerli konuşmacılar ifade ettiler. 2009 küresel
krizini, bana göre, anlamakta, değerlendirmekte biraz daha fayda olduğu
kanaatindeyim.
16 trilyon
dolarlık dünya mal ticareti, 2009 yılında, hiç kimsenin öngörmediği, hiç
kimsenin hesap etmediği, Amerika’da başlayan bir mortgage
kriziyle beraber 12,3 trilyon dolara düştü. Yani bir yılda dünya ticaretindeki
düşüş 3,7 trilyon dolardır. 3,7 trilyon dolar demek, bir İngiltere ve
Almanya’nın veya Almanya, Fransa’nın bir yıllık gayrisafi yurt içi hasılası demektir. 3,7 trilyon dolar demek, Afrika
Kıta’sının yaklaşık bir yıllık gayrisafi hasılası
demektir. Kriz, böyle bir kriz. Öncelikle, krizi bir
doğru okumak lazım ve Türkiye’nin de küresel bir oyuncu olarak, küresel
ekonomiye entegre olmuş bir ekonomi olarak, elbette ki
bu küresel gelişmeden, bu küresel krizden bir şekilde etkilenmemesi zaten söz
konusu olamazdı. Türkiye gibi, özellikle ihracatının yüzde
50’sinden fazlasını Avrupa’ya yapan, yine değerli konuşmacı arkadaşlarımızın
söylediği gibi, dünyadaki 224 gümrük bölgesinin 221’ine 20 binden fazla ürün
çeşidiyle ihracat yapan bir ülkenin de dünya ekonomisinin içine girmiş olduğu
böyle bir krizde, yüzlerce bankanın battığı, devletlerin iflas etme noktasına
geldiği ve Avrupa ekonomisinin uzun yıllar sürecek olan ciddi bir bunalıma
girdiği bir ortamda tabii ki Türkiye ekonomisi de, aynen Sayın Başbakanımızın
ifade ettiği gibi, bu küresel krizin teğet geçtiği ender ülke olmuştur. Sayın
Başbakanımızın bu ifadesi bugün çeşitli kuruluşlar tarafından tek tek teyit edilmiştir. Bunu ister kabul edin ister etmeyin.
Bugün, Türkiye bu küresel krizde, özellikle en az, en hafif etkilenen,
bankacılık sektörü hiçbir şekilde etkilenmeyen ve bankacılık sektörüyle beraber
Türkiye’nin kredi notları, iki kere arka arkaya artırılan tek ülke olmuştur.
Rakamlar ortada, ben şimdi 2 kere 2‘yi size 5
diyemem, siz de bana 2 kere 2’yi 3 diye anlatamazsınız. Bu bir kere mümkün
değil. Yani ben makine mühendisiyim, ben fen okudum. 2 kere 2‘nin 4 olduğunu herkes biliyor. Şimdi 2
kere 2’yi 3 göstermeye kalkarsak inandırıcı olmayız, 2 kere 2’ye 5 dersek bu da
inandırıcı olmaz ve bu çerçevede özellikle bazı arkadaşlarımın elindeki kitabı
daha iyi okuması, okuduğunu daha iyi anlaması için bakın bir örnek vereyim,
diyoruz ki biz o kitapta: “Türkiye, 2008 yılında cumhuriyet tarihinin en
başarılı ihracat rakamını yakalamıştır.” Bu, Hükûmetimiz
döneminde 132 milyar dolarlık ihracattır, tarihe altın harflerle yazılmıştır ve
2009 yılında…
MUHARREM VARLI
(Adana) – İthalat nedir Sayın Bakanım, ithalat?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hep ihracattan bahsediyorsunuz, ithalat ne oldu?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) –
Hepsini anlatacağım, hepsini ya. Merak etmeyin daha konuşmam var.
…ihracat 102,2
milyar dolara düşmüştür. Bakın, diyorum ki: “İhracat 29 milyar dolar
azalmıştır.”
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hani teğet geçmişti.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) –
Anlatacağım bak şimdi, anlatıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
Vallahi bir daha
anlatmam bakın. Bak, bir daha anlatmam bunu.
Arkadaşlar, 29
milyar dolar ihracatın -özellikle bazı arkadaşlarımızın dağıtmış olduğumuz
kitapçığı iyi okuması için bunu söylüyorum- sadece 21 milyar doları Türkiye'nin
Avrupa’ya olan ihracatının azalmasından kaynaklanıyor. Peki, şimdi soruyorum
size: Bana hangi biriniz Avrupa’ya Türkiye'nin yapmış olduğu ihracatın 21
milyar dolar azalmasının tek bir sentinin Türk ihracatçısının başarısızlığından
veya rekabet anlayışından, rekabetçiliğinden kaybettiğini söyleyebilirsiniz?
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hükûmetin başarısı mı?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu
tamamıyla 21 milyar dolar Avrupa ekonomisinin daralması, Avrupa ekonomisinin şu
anda hâlâ, girmiş olduğu ciddi krizin oluşması ve talep daralmasından dolayı
olmuştur. Bir kere, benim verdiğim 21 milyar rakamı doğru, rakam doğru da
anlama yanlış.
Geliyorum ikinci
kısmına: 29 milyar doların sadece 6 milyar doları da Türkiye'nin, Birleşik Arap
Emirlikleri’ne –bakın, tek bir ülkeye- yapmış olduğu ihracatın bir yılda 6
milyar dolar azalmasından kaynaklanıyor. Şimdi bana, çıkın biriniz deyin ki 6
milyar dolar azalmanın 6 senti Türkiye'nin rekabet başarısızlığından dolayı
gelişmiştir, ihracatçının rekabet başarısızlığından dolayı gelişmiştir. Bunu
kimse söyleyemez. Bu tamamıyla, Birleşik Arap Emirlikleri’nin gayrimenkul
sektörünün getirmiş olduğu bunalımın, krizin sonucunda sadece demir çelik
sektöründe yaşanan eksilmedir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 21 milyar artı 6 milyar doları koyduğunuz zaman, Türkiye'nin 29 milyar dolarlık ihracat
azalmasının bir tanesi Avrupa Birliği, biri de Birleşik Arap Emirlikleri’dir.
Buraya kadar anlaşıldı mı arkadaşlar? 27 milyar dolar.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Kur politikası doğru mu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, şuna gelmek istiyorum…
Zamanımı iyi
kullanmak istiyorum arkadaşlar, her fırsatta ben size cevap veririm
biliyorsunuz yani bu konuda her türlü cevabı veririm biliyorsunuz.
Şimdi burada,
ihracat rakamı bu ve 98,5 milyar, Orta Vadeli Program hedefimizi biz aslanlar
gibi geçmişiz, 2009 ihracatımızı 102,2 milyar dolara getirmişiz. Eğer biz, 2009
yılında yeni ihracat pazarları, yeni ihracat portföyleri
yaratmamış olsaydık, bizim ihracatımız belki 90 milyar doların altına
düşecekti. Çünkü, tekrar söylüyorum, dünya
ihracatındaki azalma 3,7 trilyon dolardır. Bir kere, bunu bilmek lazım bunun
üzerine yorum yapmak için.
Ve diğer
taraftan, değerli arkadaşlar, gene Sayın Kaplan’ın anlaması için bunu özellikle
söylüyorum, bugün ihracatımız, bu yıl için ihracatımız, önce, daha evvel, daha
küçük bir Orta Vadeli Program’da program hedefimiz vardı, 107,5 milyar dolardı,
sonra bunu 111,7 milyar dolara revize ettik, Sayın Başbakanımızın ifade etmiş
olduğu rakam da 2010 yılı ihracatıdır. Yani yılları, rakamları, sayfaları karıştırırsanız tabii ki
kafanız karışabilir. Ben şimdi ona zihin açıklığı getirmeye çalışıyorum. Ve
2010 ihracatı ile Sayın Başbakanın söylemiş olduğu, 112 milyar doları
ihracatımızın aşacağıdır. Burada bir kargaşa yok, herkesin söylediği rakamlar
belli, yazılan rakamlar belli.
Bakın şimdi, ben,
ihracatı gün gün takip ediyorum. Bizim 1-17 Aralık
2010 tarihinde ihracatımız, bundan iki gün öncesi itibarıyla, 6,6 milyar dolar
olmuştur. Bu gözüküyor ki eğer bir aksilik olmazsa, yılın geri kalan on
gününde, ihracatımız geçen yıla göre bir rekor olacak ve Aralık
ihracatımız 11 milyar doların
üzerinde gerçekleşecektir. Yine, 1 Ocak-17 Aralık 2010 tarihi itibarıyla
baktığımız zaman, bizim şu anda ihracatımız -arkadaşlar, bunu sevinin diye
özellikle hakikaten önemli rakam olduğu için söylüyorum- şu anda, cuma akşamı
itibarıyla Türkiye'nin ihracatı 108,8 milyar dolar olmuştur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geri kalan on gün içinde de… Bizim ihracatımız ortalama günlük
300-500 milyon olur. Sayın Kürşat Tüzmen bunu iyi
bilir, değil mi Sevgili Bakanım, ortalama 300-500 milyon? Şimdi, ben buradan
diyorum ki biz Allah’ın izniyle 112 milyar doları da geçeceğiz, sizi biraz daha
şaşırtacağız ama bu şaşırtmak Türkiye için de…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – İthalat?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Geleceğim.
Şimdi, ihracatta,
değerli arkadaşlar, şuna bakmak lazım: Bizim ihracatımızda yılbaşından bugüne
kadar artış yüzde 16’dır.
Şimdi, biraz
evvel şu söylendi, hakikaten önemsiyorum, değerli bir arkadaşım söyledi, işi
bilen biri söyledi: “İhracatta pazar çeşitliliği gerekiyor, sektörel
çeşitlilik gerekiyor, ihracatçı artışı gerekiyor.” Bir kere, çok teşekkür
ediyorum. Aynen bu rakamları şimdi size ifade edeceğim ama bu konu şu anda
üzerinde çalışmış olduğumuz bir projedir ancak biz 2002’den sonra boş durmadık.
Bakın, 2002’den 2007’ye kadar ben beş yıl yine sanayiciydim, ihracatçıydım, sanayi
odası başkanıydım; fiilen ben de o ordunun içindeyim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – O zaman hep şikâyet ediyordunuz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, 1 milyon
dolar üstü ihracat yapan 2002’de firma sayısı 3.712, 2009 yılında firma sayısı
8.816. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, 100 milyon dolar üstü 2002’de
ihracat yapan firma sayısı 44, 2009’da 100 milyon dolar ihracat yapan firma
sayısı 109. 1 milyar dolar ihracat yapan 2002’de 5 il vardı, 1 milyar dolarlık,
şimdi, ihracat yapan 11 ilimiz var, 11 tane il arkadaşlar ve yine size bir veri
daha, bu son derece önemli: 1 milyar dolar ihracat yapan firma sayısı 2002
tarihinde tahmin edin kaçtı? 1. Bugün kaç?
Bugün itibarıyla, 2009 yılında Türkiye’de 1 milyar dolar üzeri ihracat yapan
firma sayısı tam 8 kat artmış, 8 olmuş. Doğrudur. Yani bunu hakikaten
yapıyoruz. Onun için, bu çerçevede yapmış olduğumuz çalışmaları son derece
önemsediğimizi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yine, sorulan bir soru vardı.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sizin firmanın durumu ne Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, bakın, bu sorulan soruya cevabımı ben
mutlaka size ifade edeceğim, sonra mutlaka arkadaşlarımın heyecanla beklemiş
olduğu ithalat rakamlarını da vereceğim çünkü orada da bir bilgi düzeltmesine
kesinlikle ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, bizim 2002 yılında Avrupa’ya olan ihracatımız yüzde 58
mertebesindeydi, bizim şimdi ihracatımız, şu anda Avrupa pazarlarına olan
ihracatımız yüzde 48. Niye? Çünkü Avrupa pazarlarının uzun süre
toparlanamayacağı belli. Biz onun için yeni ihracat stratejisinde, ülke ve
pazar çeşitlendirmesi yaptık. Şu anda, 2002 yılında yüzde 58’den yüzde 48’e
düştük. Buna karşılık Asya’ya ihracatımız 2002 yılında ihracatımız içinde
sadece yüzde 14’tü, bugün bu rakam yüzde 30 olmuştur. Afrika’ya olan
ihracatımız 2002 yılında sadece yüzde 3,5’tu, bugün itibarıyla yüzde 10’ları
geçmiştir. Alın size bölge çeşitlendirmesini de yaptık Allah’a şükürler olsun.
Bu çerçevede şunu
çok net ifade edeyim: Biraz evvel bir konuşmacımız ifade etti, 2023 yılında 500
milyar dolar hedefinin gerçekleşmeyeceği konusunda zannediyorum bir endişesi
var. Çok Değerli Vekilime diyorum ki: Sayın Vekilim, 500 milyar dolar ihracat
hedefini Türkiye bal gibi gerçekleştirir, hiç endişeniz olmasın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hiçbir endişeniz olmasın. Niye? Yaptıklarımız
yapacaklarımızın teminatıdır.
Bakın, biz
2002’de 36 milyar dolar ihracatı 2008 yılında 132 milyar dolara çıkardık. Yani
ihracatı 4 kat artıran bir hükûmet, 2023 yılında, on
üç yıl içinde de 500 milyar doları geçecek. Eğer bu hedefi önemsemezseniz
ihracatçılarımızı yaralarsınız.
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – İthalat ne kadar Sayın Bakanım, onu söyle.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İthalatı söyle, ithalatı.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın, bugün -bir rakam daha size vereyim,
bunun da bilinmesinde fayda var- yine ihracatçı sayısına baktığımız zaman,
değerli arkadaşlar, 2002’de Türkiye’de toplam ihracatçı sayısı 31.719’du, bugün
itibarıyla ihracatçı sayımız 48.589 ve Türkiye’de ihracat yapmayan il yok, Muş
da dâhil olmak üzere. Muş’un ihracatı da şu anda -Hasip
Bey demin sordu- 14 milyon dolara çıkmıştır, inşallah 514 milyon dolara
çıkacak, Şırnak da diğerleriyle beraber olmak üzere.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çok destek lazım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu noktada, değerli arkadaşlarım, gelmek
istediğim konu şu: Evet, Türkiye ihracatını daha fazla artıracak. Biz
Türkiye'nin şu anda özellikle ithalatının ihracatı karşılama oranını artırmak için gayret sarf
ediyoruz. Türkiye ithalat da yapıyor. Bugün sizin koskoca bildiğiniz Çin,
koskoca bildiğiniz dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri bile 1,6
trilyon dolar ithalat yapıp 1
trilyon dolar da ihracat yapan bir ülke. İthalattan bir kere
korkmanın bir anlamı yok. Ancak şunu söylüyorum: Türkiye'nin ara malına
yönelmesinin sebepleri konusunda yeni bir sanayi stratejisi yazılmıştır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İşte onu konuşalım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – …ve Türkiye'nin özellikle bu konudaki gerek
cari dengesinde gerek dış ticaret açığında biz artık olayı bilimsel çalışıyoruz
ve şu anda önümüzde bizim bir yol haritamız var, bizim radarımız var. Biz,
İGEME vasıtasıyla 34 ülke masası kurduk, şu anda 71 tane ülkenin, kimin ne
ithalat yaptığını ne ihracat yaptığını, ne aldığını ne sattığını tek tek inceliyoruz. Gözümüz açık ve önümüzde iyi bir radarımız
var ve bu çerçevede de hedef ülkeleri, öncelikli ülkeleri belirliyoruz. Efendim
biz Rusya’dan ithalat yapıyoruz.
Değerli vekilim,
bakın şunu size ifade edeyim: İthalat dediğiniz zaman ithalatın içinde ne var?
Ham madde var, ara malı var, tüketim var. Ara malı ithalatı toplam
ithalatımızın yüzde 72’si, tüketim malı yüzde 13, geri kalan yatırım malı.
Bizim yapmış olduğumuz ithalatı ister beğenin ister beğenmeyin, geçmişte
Türkiye'nin yapmış olduğu yanlış politikalardan dolayı enerji alanındaki hatalı
politikalardan dolayı, enerjiyi Türkiye’ye getirip dışa karşı bağımlı hâle
getiren Hükûmetimiz öncesindeki yanlış politikadan
dolayı bugün Türkiye yapmış olduğu ithalatının yüzde 20’sini enerji ithalatı
yapıyor.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, her şeyi değiştirdiniz, onu da değiştirin
.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Eğer bulunan petrol, doğal gaz var da biz
bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008 yılında 48 milyar dolar enerji ithalatı
yaptık arkadaşlar. (MHP sıralarından gürültüler) Bakın, ithalatı sordunuz
anlatıyorum, dinleyin bari.
2008 yılında biz
ithalat olarak 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık. Yani bu konuda ne olur,
yaparken biraz sayfa karıştırın, biraz hesapları karıştırın.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Rüzgâr duruyor, güneş duruyor…
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Enerji fiyatlarındaki artış, değerli
arkadaşlar, 2009-2010 arasında yüzde 23’tür. Petrol fiyatlarını biz tespit
etmiyoruz ve aslında bugün enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiye’ye
getirip doğal gazdan dolayı elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın. Bizim
utanacak bir şeyimiz yok bu konuda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Yapan sizsiniz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ve bugün biz enerji ithalatını azaltmak için
de önemli çalışmalar yapıyoruz. (MHP
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz dinliyoruz burada. Duyamıyoruz, müsaade eder
misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Biz diyoruz ki: Enerji ithalatında bugün Türkiye enerji
çeşitlendirmesine gidiyor. Biz, şimdi, kendi öz kaynaklarımıza dönüyoruz. Kendi
su kaynaklarımızı, kendi termik kaynaklarımızı, kendi kömür kaynaklarımızı,
rüzgâr kaynaklarımızı, güneş kaynaklarımızı, enerjide şimdi bunları
kullanıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kanunu geri çekiyorsunuz, kanunu!
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Öbür türlü ithalata kalkıp, Rusya’dan sizin
bahsetmiş olduğunuz ithalatı getirip burada koyarsak, arkadaşlar, yanlış
yaparız.
AKKİF AKKUŞ
(Mersin) – Niye kanun çıkmadı, niye?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sayın Kaplan, bakın, size… Kitapta demek ki
siz iyi okuyamamışsınız ama ben size not olarak söyleyeyim, tutanaklardan
bakabilirsiniz.
Şimdi, Rusya’dan
bizim yapmış olduğumuz 2009 yılı ithalatı…
AKKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kanunu niye engelliyorsunuz?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar,
bakın, bu rakam çok önemli.
…19,5 milyar
dolardır, Rusya’dan yapmış olduğumuz ithalat. Bunun 15 milyar doları sadece
enerji ithalatıdır.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Türkiye’yi enerjide dışa bağımlı hâle getirdiniz.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bizim Rusya’dan yapmış olduğumuz ithalat ham madde
olarak, madde olarak, plastik olarak, demir çelik olarak sadece geriye 4 milyar
dolar kalıyor. Bizim de şu anda Rusya’ya ihracatımız 3,6 milyar dolardır.
İyi okuyun,
yanlış okumuşsunuz…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İyi okuyun…
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Yahu, kitabı biz dağıttık ama yanlış
değerlendirmeyin lütfen, ne olur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ne yazdıysanız onu okuyacağım!
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Siz iyi bir hatipsiniz, iyi bir okuyucusunuz.
Bir de benim hatırım için bir daha okuyun. O zaman çıkıp bana mutlaka
diyeceksiniz ki “Bu yanlış oldu, doğrusu şudur.” diye.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Cevap alacağım, aynısını okuyacağım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gelmek istediğim konu şu:
Biz, şimdi, yeni bir İhracat Değerlendirme Strateji Kurulu oluşturduk. Bütün
ihracat kararlarımızı, bütün ithalat kararlarımızı Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği, Türkiye İhracatçılar Meclisinin, bütün kurumlarımızın, bütün
teşkilatlarımızın dâhil olduğu bir kurulda belirliyoruz. Türkiye hangi
sektörlerin ihracatında başarılı olacaktır, Türkiye hangi sektörlerde dış
ticaret açığı veriyor? Kimya sektörü, demir çelik sektörü, makine sektörü,
tekstil sektörü ve bunun yanı sıra tarım sektöründe bütün sektörleri tek tek masaya yatırdık ve şu anda özellikle dış ticaret açığı
vermiş olduğumuz sektörleri tek tek inceleyerek girdi
tedarik stratejisi oluşturduk. Bu tedarik stratejisiyle biz ithalata olan
bağlılığımızı asgari düzeye çekecek olan çalışmalar yapıyoruz, yeni teşvik
sistemimizi bunun üzerine oturtuyoruz.
Biraz evvel yine
değerli bir hatip aynen şunu ifade etti: “Avrupa pazarlarının ve Avrupa’nın
Gümrük Birliği Anlaşması Türkiye’ye zarar vermiştir.”
Arkadaşlar, ben,
1 Ocak 1996 yılında Ankara Sanayi Odasının Başkanıydım ve bu konuyu en iyi
çalışanlardan biriydim. O tarihte de ifade etmiştim. O dönem 52’nci Hükûmet vardı. Hükûmetin Başkanı
Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı da Sayın Murat Karayalçın’dı. O tarihte yapılan Gümrük Birliği Anlaşması
ve bugüne geldiğimizde Türkiye Avrupa’yla yapmış olduğu dış ticaretinde
ithalatın ihracatı karşılama oranı 1 Ocak 1996’da yüzde 40’lar mertebesindeyken
bugün yüzde 85’ler mertebesine gelmiştir. Yani Türk sanayisine biraz sıkıntı
getirmekle beraber Gümrük Birliği Türkiye’ye rekabetçiliği öğretmiştir. Ancak
burada söylemem gereken bir şey var: Maalesef o tarihte Dışişleri Bakanlığının
yapmış olduğu hatalı uygulamayla ve Avrupa Birliği anlaşmasına koymamış olduğu
bir maddeyle Türkiye bugün Avrupa’nın yapmış olduğu serbest ticaret
anlaşmalarını maalesef yapamıyor. Niye? Çünkü o tarihte maalesef bizim Hükûmetimiz Avrupa Birliği’yle anlaşma yaparken Avrupa’nın
yapmış olduğu ikili anlaşmalara Türkiye’nin olmaması noktasında kendi çekinceyi
koymuş, kendisi çıkmıştır. Bugün Türkiye Avrupa’yla haksız rekabeti 1 Ocak
1996’daki Hükûmetin yapmış olduğu hatadan dolayı
yaşıyor. Ben o zaman da söyledim bunu, bugün de söylüyorum ve bugün de bu
hatayı düzeltemiyoruz. Şimdi burada tekrar not etmek istiyorum ki: Evet,
ihracat önemli. Sizler de bizim gibi, sağ olun, biliyorum ki ithalatın en
asgariye düşmesini istiyorsunuz. Bu konuda bir anlayış birliğimiz yok
arkadaşlar. Söylemek istediğim hadise: Ne olur bu konuda neler yapılacaksa, ne
olacaksa, sizlerin bu konudaki değerli fikirlerini, değerli bilgilerini alıp
hep birlikte bunları değerlendirelim ve hep birlikte bunu oluşturalım çünkü
Türkiye’nin ihracatı bugün bakın gayrisafi yurt içi hasılanın 2002-2009 arasında yüzde 20’ye
gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ben tabii konuşacak çok şey var ancak zaman
konusunda herhangi bir şekilde zamanı geçirmek istemiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum, sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan iyi anlamadığımı söyledi. Sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – “Bir daha oku” dedim. Ne olur yani?
BAŞKAN – Yani
burada bir kasıt yok “Anlamanız için izah ediyorum.” dedi, burada bir şey yok.
Yani sizin anlayışınızın eksikliğini falan kastetmedi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İki defa ismimi zikretti.
BAŞKAN – Hasip Bey, kayıtlara geçti, burada bir şey yok yani bir
sataşma falan yok. İstirham edeyim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Başkan, anlamadığımı söyledi, anladığımı ifade etmek istiyorum
BAŞKAN – Sayın
Bakanla konuşarak çözemez misiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Başkan, bu İç Tüzük kuralı…
BAŞKAN – İç Tüzük
kuralı böyle ismi geçen her şahsı kürsüye buyur etmek de değildir yani. Böyle
bir İç Tüzük kuralı da yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, “Bir daha okuyun.” dedi, anlamadığımı söyledi.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, anlamak için tekrar…
BAŞKAN – Sayın
Ata, lütfen oturur musunuz efendim.
İkinizi birden
dinleyemem yani, takdir edersiniz ki.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, neyi anladığımı açıklayacağım.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, “Bir daha okuyun” demek…
BAŞKAN – Sayın
Ata, benim bildiğim siz de avukatsınız Hasip Bey de
avukat, herhâlde ihtiyacı yok, avukatlığa ihtiyacı yok Hasip
Bey’in yani kendi meramını izah ediyor.
Yani siz, Bakanın
dediğini anladım diye burada izah edeceksiniz.
Sayın Bakan,
söylediklerinizi anladığını ifade edecek.
Buyurun.
III.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Devlet Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir
kitabı yanlış değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Arkadaşlar, Sayın Bakan benim o kitabı okuduğumu, anlamadığımı
söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şimdi, sizlerin affınıza
sığınıyorum. Burada ilk 10 ürün var, ithalat ürünü var. 10 tane ürün sayıyor,
değil mi arkadaşlar?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – İhracat rakamları…
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Türkiye’nin ithalatının en büyük rakamı enerji değil mi, petrol
değil mi, doğal gaz değil mi? (AK PARTİ sıralarından “Evet” sesleri) Bunun
içinde yok. Ben mi anlamıyorum, Bakan mı anlatamıyor? İlk 10 tane ürünün içinde
yok arkadaşlar! A, durun bakayım. İlk 10 ürünün içinde yok. Siz tasdik ettiniz,
Bakanı yalanladınız.
Bakın, bir şey
daha okuyacağım. Sayın Bakan anlamadığımı söylüyor. Tekstil hazır giyim
sektöründe Avrupa Birliği Çin’e uyguladığı kotayı kaldırdı, 2009’da 2007
seviyesine gelemedik. Deri ve deri mamullerinde 2009’da ihracat azaldı. Kimya
sanayi 2009; 13,9 geriledi. Kauçuk ve plastik ürünleri üretimi yüzde 9,2
azaldı. Taş ve toprağa dayalı sanayi üretimi yüzde 12 küçüldü. Demir çelik
mamulleri yüzde 16 oranında düştü. Elektronik sanayi yüzde 16,1 oranında
azaldı. Bunu ben söylemiyorum arkadaşlar, Hükûmetin
imzasının olduğu 2011 Yılı Mali Programı’nda bu yazıyor, sayfa 164-168.
Anlamadınızsa gidin okuyun onu da.
Yani şimdi burada
siz çekirdekten yetiştiniz de bizim de okuma yazmamız yok, sizin rakamlarınızı
karşılaştırmayı bilmiyoruz, ithalatla ihracat arasındaki kocaman farkı
bilmiyoruz, bir tek siz biliyorsunuz. Zaten her şeyi, demokrasiyi siz
biliyorsunuz, ihracatı siz biliyorsunuz, ithalatı siz biliyorsunuz, ithalatı
siz biliyorsunuz, sizin zamanınızda inekler çok süt veriyor, yumurta ihracatı
arttı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar!) Sizin zamanınızda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Biraz kendinize gelin, çok şımardınız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Devlet Planlama Teşkilatının 9’uncu Kalkınma Planı Resmî Gazete’de,
2011…
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Altında Başbakanın ve Bakanın imzası var. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yalansa buyurun gelin ”yalan” deyin. Buyurun, davet ediyorum. İmza
sizin imzanız, benim değil.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ben söylemiyorum. Anlıyor muyuz, anlamıyor muyuz? Sayın Bakan, en
çok ithalat enerji mi, değil mi?
Espri yaptık,
anlatamadık. Hala-bıyık olayını anlattık anlamadınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Kaplan, tamamlandı.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
J)
ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Son
konuşmacı, şahsı adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.
Sayın Çelik,
buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe tasarısı
hakkında şahsım adına, aleyhte konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, daha üç gün önce, cuma günü, 17 Aralık tarihinde Mersin ilinde
büyük bir afet yaşanmıştır. Özellikle Erdemli, Silifke, Bozyazı, Tekmen’de etkili olan afet ciddi maddi zararlara yol
açmıştır. 2008 yılında da aynı yörede dolu afetini görmüştük ama ne yazık ki Hükûmetçe en ufak bir önlem alınmamış ve yaralar
sarılmamıştır. Üretici mağdur ve perişan olmuş ve daha 2008 yılının borcu
dururken şimdi oluşan yeni afet, ikinci afet dolayısıyla insanların beli
bükülmüştür. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Adalet
Bakanlığının özellikle bütçesi görüşülürken Anayasa değişikliği görüşmelerinde
Adalet Bakanlığının ön alan bir bakanlık olarak aslında o değişikliğin
kapsamına, değerli arkadaşlarım, ciddi bir yargı reformunu getirmesi, adalet
reformunu getirmesi gerekirdi. Ne yazık ki bu yapılmamıştır. Daha palyatif ve 26 maddeden oluşan metin önümüze getirilmiştir.
Bir kere hızlı ve adil yargılamayla ilgili bir hüküm söz konusu değil, yargı
bağımsızlığı söz konusu değil, tabii hâkim esası gözetilmiyor. Bununla ilgili
en ufak bir düzenleme, hüküm içermiyor, çıktı.
Şimdi, Anayasa
değişikliği yapıldı. Elimize ne geçti? Hiçbir şey. Adalet Bakanlığının
bürokratları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi oldu. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu memleketimize hayırlı, uğurlu olsun. Diyeceğimiz bu şu
anda. Bu meyanda, tabii ki, Adalet Bakanlığı Türkiye’de gerçekten toplumsal
değerlerin aşınmasını ve diğer bakanlıklarla birlikte ekonominin daha da iyiye
gitmesini, dolayısıyla toplumun bütüncül olarak adalet temeli üzerinde
yükselmesini temin eden, gözeten bir bakanlık olmalı ama asla böyle bir
bakanlık olarak karşımızda gözükmüyor. Sayın Bakanı da konuşmasında dikkatle
dinledim ve bu bütçe münasebetiyle Sayın Bakanın Genel Kurulumuza vermiş olduğu
bilgilerin doyurucu ve 2011 bütçesi bağlamında bizleri ikna edici bir söylem
olmadığı kanaatine varmış bulunuyoruz.
Aslında bütçeye
baktığımız zaman bu bütçenin istikrardan yoksun, yatırım ve kalkınmayı
içermeyen ve gerçekçi olmayan, sanal bir bütçe olduğunu ve seçime ilişkin bir bütçe
olduğunu, sıcak paraya dayalı bir bütçe olduğunu ve ithalata ve düşük kura
bağlı bir bütçe olduğunu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Üretim
yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, refah
yerine yoksulluğu, tasarruf yerine borçlanmayı, rekabet yerine tekelleşmeyi,
adalet yerine gelir dağılımında adaletsizliği getiren bir bütçe olduğunu
görüyoruz ve bu sebeple bu bütçe toplumda, mahkemelerde davaların artmasına ve
tutuklu ve hükümlü sayısında son üç yılda sadece yüzde 50 artışı ortaya
çıkarmasına, ailelerin çözülmesine ve “açılım” adı altında ülkenin bir etnik
kimlik fetişizmine sokulmakta olduğuna da işaret ediyor. Onun için,
toplumsal huzuru ciddi ciddi ortadan kaldıracağı açık
bir şekilde gözükmektedir.
Yine dış ticaret konusuna
da aslında değinmek istiyorum. Özellikle kendi seçim bölgem olan Mersin’in dış
ticarette önemli bir yere sahip olduğunu biliyorum. Dış ticarette Türkiye’nin
maalesef çok başarılı olduğu söylenemez…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – …Sayın Bakanın söylediği gibi ama dış ticarette başarının aslında
en önemli göstergesi ithalatın ne olduğudur. İthalatın hangi kalemlerden
müteşekkil olduğunu burada Sayın Bakanın açıklaması gerekiyordu.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, süreniz doldu efendim.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Ama her şeye rağmen, ben Türkiye’mize 2011 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını dilemek istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, onuncu turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık,
buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorularım
Sayın Bakan Ergin’e. Hâlen jandarma tarafından yürütülen ceza ve tevkif evleri
dış emniyeti için adli zabıta birlikleri kurulmasına yönelik çalışmanız ne
aşamadadır? Cezaevi personelinin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik
herhangi bir çalışmanız var mıdır?
İkincisi: 12
Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum öncesinde vatandaşlarımıza söylediğiniz
darbecileri yargılama sözünün gereği olarak o günden bugüne kaç kişi hakkında
işlem yaptınız?
Sayın Bakan
Çağlayan’a bundan sonraki sorum.
1923-2002
arasındaki toplam 247 milyar dolarlık dış ticaret açığı sekiz yıllık AKP
döneminde 380 milyar dolara yükselirken aynı dönemdeki 40 milyar dolarlık cari
işlemler açığı da 5 kat artarak 204 milyar dolara çıkmıştır. Bu kötü gidişi
nasıl…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Adalet Bakanına
sormak istiyorum.
Sayın Bakan, 19
Ekim 2009 günü Mahmur ve Kandil’den gelen 34 PKK’lı, Hükûmetinizin
demokratik açılım adını verdiği ancak bize göre ihanet ve yıkım açılımı olan
projeniz çerçevesinde Habur rezaleti olarak akıllarda
kalan seyyar mahkemede sorgulanarak serbest bırakılmışlardı. Kurulan bu
mahkemede Türk Bayrağı'nın ve Atatürk resminin olmadığının belirtilmesiyle
ilgili geçen yıl yine bütçe görüşmelerinde tarafınıza yöneltilen soru üzerine
soruşturma başlatılacağını ifade etmiştiniz. Şimdi, bu soruşturma hangi
aşamadadır? Bu soruşturma tamamlanmış mıdır? Soruşturma sonucu sizin
talimatınızla görevlendirildiği ifade edilen Habur
hâkim ve savcılarıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Habur’a getirilip serbest bırakılan PKK’lılarla ilgili
işlemleri takip eden savcı terfi ettirilmiş midir? Söz konusu Silopi Cumhuriyet
Savcısı şu an nerede görev yapmaktadır? Bütün bunlara…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde bir kısım aday olmak isteyen
hâkim ve savcıya “Aday olmayın, Danıştay ve Yargıtayda
yeni daireler kuracağız, sizi oralarda değerlendireceğiz.” sözü verdiniz mi?
Danıştay ve Yargıtayda kaç daire oluşturmayı
düşünüyorsunuz? Danıştay ve Yargıtaya kaç üye
seçeceksiniz?
İkinci sorum:
Eğer Danıştay ve Yargıtay daire sayılarını çoğaltacaksanız istinaf mahkemeleri
niçin kuruldu? Adalet Komisyonuna getirdiğiniz sonradan geri çektiğiniz
Yargıtay Kanunu Tasarısı’nda üye sayısını yarıya düşürme fikrinden niye
vazgeçtiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet
Bakanım, Bursa’da yapılan yeni adliye sarayının yeriyle ilgili ciddi sıkıntılar
var. Hiçbir hâkim, avukat, savcı bu yerin doğru olduğunu söylemiyor. Küçük bir
araştırma yaparsanız bunu görürsünüz. Hatta vatandaş da memnun değil. Şehrin en
doğusunda, ulaşımın şu anda olmadığı, çevresinde binaların olmadığı bir yere,
yani en uç noktaya adliye sarayı yapmayı düşünüyorsunuz ve dünyanın hiçbir
yerinde de böyle bir uygulama yok. Ama 2-3 tane rantçı müteahhit
orada topladıkları arsalara binalar yapmak üzere ellerini ovuşturmuş
bekliyorlar. Buna, bu durumda araştırma yaparak bu yerin tekrar gözden
geçirilmesini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugünlerde
aklımızdan çıkarmamamız gereken Anayasa’mızın ilk üç maddesi: “Madde 1- Türkiye
Devleti bir Cumhuriyettir.”
“Madde 2- Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
“Madde 3- Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı,
şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal
Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.” hükümlerini amirdir.
Madde 4 ise bu
ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ihtiva etmektedir. Oysa Anayasa Mahkemesi
Başkanı yaptığı bir konuşmada “Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilebileceğini”
söylemiştir.
Bu konuşma AKP
İktidarının PKK açılımının önünü açmak, destek vermek için mi yapılmıştır? Siz
de aynı fikirde misiniz? (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesi)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gel, oradan bağırma! Senin yüreğin yetmez! Sus Ahmet…
AHMET ORHAN
(Manisa) - Aynı fikirde iseniz bu yönde herhangi bir hazırlığınız var mıdır?
BAŞKAN – Sayın
Çalış...
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim birinci
sorum Adalet Bakanına.
Sayın Bakan,
büyükşehir belediye meclisi 12/02/2009 tarih ve 415
sayılı Kararı ile idare mahkemesinin kendi aleyhlerine verdiği kararın
uygulanmasının askıya alınması kararını almıştır.
Adı geçen
Meclisin böyle bir yetkisi var mıdır? Bu, yasalara ve Anayasa’ya uygun mudur?
Bu kişilerle ilgili TCK’nın 257’nci maddesi
uygulanırken bu kişiler korunmuş mudur?
Bir diğer sorum:
Başbakana suikast iddiasıyla Adalet Bakanlığınca kaç adet soruşturma
açılmıştır? Sonuçları nedir? Bu iddialarla, hukuku muarızlarınızı yıldırmak
için kullandığınız yolundaki iddialarla ilgili ne diyorsunuz?
Bir diğer sorum
da Sayın dış ticaretten sorumlu Bakanımıza: Sayın Bakanım, ihracat içinde
istihdam…
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sanayi ve
Ticaret Bakanına soruyorum: Ülkemiz ihracatının kronik sorunu ithalattaki
bağımlılıktır. Bunun değiştirilmesi için ne düşünüyorsunuz? İhracat artışı için
Gaziantep sanayisine özel tedbirleriniz var mı? Yoksa,
gelecekte ne yapacaksınız? 2009 yılında 48.500 ihracatçı firmanın yüzde 50’si
100 bin doların altında ihracat yaptı. Bunların daha fazla ihracat yapması için
çalışmalarınız nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Adalet Bakanına… Mahkemelerin gizlilik kararı verdiği davalarla
ilgili, bu kararı ihlal eden basın yayın kuruluşları hakkında dört bin
civarında soruşturma açıldığını 2009 bütçe görüşmeleri sırasında
açıklamıştınız.
1) Bu
soruşturmaların neticesi ne olmuştur?
2) Yeni açılan
soruşturma var mıdır? Sayısı ne kadardır?
3) Deniz Feneri
davasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş midir ve açılan soruşturma var mıdır?
Bir diğer konu:
Aynı işi yapan, emniyet güçlerine nazaran özlük ve sosyal hakları itibarıyla
zor durumda olan ceza infaz koruma memurları ile idari hizmetlerde çalışanların
özlük haklarında bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Adalet
Bakanımıza… Kahramanmaraş ili Çağlayancerit ilçemiz, hâlihazır merkez nüfusu 13
bin, köyleriyle beraber nüfusu 35 bindir. İlk zamanlarda kurulan mahkeme
2004’te kapatılmıştır. İlçe halkı, 65 kilometre mesafedeki Pazarcık ilçemize
bağlanmıştır. Kahramanmaraş’a uzaklığı 116 kilometredir. Yine, Ekinözü
ilçemizin de mahkemesi aynı şekilde 2004 yılında kapatılmıştır. İlçemizin
merkez nüfusu 6 bin, köylerle birlikte 18 bindir, en yakın ilçeye mesafesi 33
kilometredir. Sayın Bakanım, her iki ilçe halkımız perişandır, bir an önce
mahkemelerinin tekrar açılmasını talep etmektedirler. Bu konuda her iki
ilçemize bir müjde verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Cari işlemler
dengesi açığının 2009 yılında millî gelire oranı yüzde 2,3’e düşmüştür. Bunun
sebepleri nelerdir? Sizce bu bir başarı mıdır?
2010 yılında
ihracatın millî gelire oranı azalmıştır, kriz yılı olan 2009’dan daha düşük bir
seviyededir. Bunun nedeni nelerdir?
TL dövize göre
sizce pahalı mıdır?
Narenciye ve yaş
üzüm ihracatçısına verdiğiniz prim desteğini artırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; uzun bir zamandan beri vatandaşın telefon
konuşmaları yasal olmayan bir şekilde dinlenmektedir. Bu dinlemeler anayasal
hakların ihlal edilmesi değil mi? Yasal olmayan yollardan vatandaşı
dinleyenlere bugüne kadar herhangi bir işlem başlattınız mı? Yasal olmayan
dinlemeleri basına veya kamuoyuna sızdıranlarla ilgili ne gibi işlemlerde
bulundunuz? Telefon dinlemelerini sonlandırmayı düşünüyor musunuz?
İki: Net mal ve
hizmet ihracatının Orta Vadeli Program’ı kapsayan 2011, 2012, 2013 yıllarındaki
katkısı negatif midir? Negatifse bu hesaplar yapılırken Müsteşarlığa soruldu
mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Son olarak Sayın
Fırat…
DENGİR MİR MEHMET
FIRAT (Adana) – Sayın Başkanım, sorum Sayın Adalet Bakanına. Dokuzuncu turda
Yargıtay ve Danıştay bütçeleri görüşüldü ancak her iki yargı kurumunun
başkanları kurumlarının bütçeleri görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisinde
hazır bulunmayıp kendilerini genel sekreterleri vasıtasıyla temsil
ettirmişlerdir. Bu durum, egemenliğin kayıtsız şartsız tecelli ettiği bu yüce
Meclise ve halkımıza saygısızlık değil midir? Tüm parti grupları olarak acaba
bundan böyle bütçeleri görüşülen kurumların en üst düzeyde temsil edilmemeleri hâlinde
bütçelerinin görüşülmemesi uygun olur mu?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bir tek biz kaldık.
BAŞKAN – Hayır,
süre tamamlandı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Hayır, hayır; biz kaldık.
BAŞKAN – Yok,
sizden önce Sayın Dibek var, Sayın Köktürk var.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bendeki listede öyle yazıyor.
BAŞKAN – Hayır,
hayır; sizden önce 2 kişi var Sırrı Bey.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Efendim, bana
gelen soruların tamamına toptan bir cevap vermeye çalışayım. Biraz evvel
konuşmamda da tabii yirmi dakika içinde ancak söyleyebileceklerimi ifade ettim.
Tabii ki ihracatı, dış ticareti, ithalatı anlatmak yirmi dakikaya sığmaz ancak
şunu çok net ifade etmek istiyorum: İhracatımızın ithalatımızı karşılama
oranının artırılması noktasında yoğun gayret sarf ediyoruz.
Bu konuda
birincisi: Enerji çeşitliliğimizin artırılmasıdır. Türkiye'nin enerji
ithalatının bu yolla azaltılması, dış kaynaklara bağımlılığın azaltılması, bir
kere ithalatımıza ve dış ticaretimizde çok önemli kazanımlar verecektir. Bu,
birincisi.
İkincisi: Bu
konuda, özellikle dış ticaret açığını vermiş olduğumuz Uzak Doğu ülkeleri başta
olmak üzere, bu ülkelere olan ihracatımızı artırma noktasında yoğun gayretimiz,
yeni bir stratejimiz var. Bakın, bir konuşmacı arkadaşımız da ifade etmişti,
Çin’e yapmış olduğumuz ihracat ilk defa 2010 yılında 2009 ihracatının yüzde 50
üzerine çıkmıştır. Aynı şekilde, Japonya’ya yapmış olduğumuz heyet ziyaretinde
ve yine Uzak Doğu’ya yapmış olduğumuz birçok ziyarette, bugün, Türk ürünlerinin
yeniden daha fazla iş birliği yapması, daha fazla pazarlara girmesi noktasında
önemli çalışmalar yapıyoruz. Afrika’da çok ciddi potansiyelimiz olduğunu
görüyoruz. Elimizdeki yetmiş bir ülke analiziyle, hedef ve öncelikli ülkeleri
tespit ederek gerek fuarlar gerek sektörel alım
heyetleri gerek satım heyetleri başta olmak üzere, önemli çalışmalarımız var.
Bunun bir diğer enstrümanı da Eximbankın çalışma
sistemi, tabii yeniden değiştiriliyor. Eximbank, bir
başka bakan arkadaşımıza bağlı olmakla beraber, Eximbankın
da ihracatı destekleyen normal bankalar gibi kredi veren değil, ihracata
sigorta kredi desteği getiren, makine teçhizat sektörü başta olmak üzere
ihracat yapmasını ciddi manada destekleyen bir çalışma içindeyiz.
Bunun yanı sıra
şunu çok net ifade etmek isterim ki yine biraz evvel zaman kalmadığı için
söyleyemedim; hizmet ihracatı, Türkiye için son derece önemlidir.
Bakın, Türkiye,
2009 yılında dünyadaki toplam 3,3 trilyon dolarlık hizmet ticareti içinde yüzde
1’lik bir pay alarak 33 milyar dolar hizmet ihracatı gerçekleştirmiştir. Buna
karşılık hizmet ithalatımız ise sadece 16,5 milyar dolardır. Yani Türkiye,
dünyanın hizmet ihracatında dış ticaret fazlası veren, ithalatının 2 katı kadar
da ihracat yapan bir ülkedir. Çünkü bu da neticede döviz kazandırıcı hizmettir.
Nakliye sektörü, navlun, lojistik, turizm sektörü ve inşaat sektörü bu noktada
son derece önemlidir ve bu noktada da çok önemli çalışmalar yapıyoruz.
İthalatın
bağımlılığı konusunda, özellikle sanayimizin yeni bir sanayi stratejisi ve yeni
bir teşvik sistemiyle yapılandırılması noktasında şu anda yoğun çalışmalarımız
var. Ekonomik Koordinasyon Kurulunda da en son yapmış olduğumuz toplantıda
bizim ara mal ithalatını yerli malla ikame edecek olan yeni bir teşvik sistemi
üzerinde, madencilik sektörü başta olmak üzere ve özellikle dünyada bulunan
nadir elementler, nadir metaller konusunda önemli çalışmalarımız var. Bu yolla
ithalatımızın giderek dışa karşı bağımlılığının azaltılması kaçınılmaz ama
bunun yanı sıra tamamen ithal etmek zorunda kalmış olduğumuz mallar var. Tabii,
tamamen ithal etmek zorunda kalmış olduğumuz ham maddeler konusunda ve enerji
kaynakları, madenler konusunda ise bugünden tezi yok özellikle bu kaynakların
girdi tedarikinin, güvenliğin sağlanması noktasında önemli çalışmalar
yapıyoruz. Bunun en sonuncusunu özellikle Afrika pazarında yaptık ve Afrika
pazarında dünyanın çok önemli madenleri var. Bugün Amerika Birleşik Devletleri
ve Çin gibi ülkeler başta olmak üzere bu ülkelerdeki maden kaynaklarına,
işletmesine sahip olmuşlar. Biz de bazı sektörlerde elimizde olmayan nadir
elementler diye anılan elementleri almamız noktasında yoğun çalışmalar sarf
ediyoruz.
Bu noktada yine
ithalatımız için, bizim tabii ithalat önlemleri var. Gerek Dünya Ticaret Örgütü
gerek diğer ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan haklarımızda Türkiye
şu anda dünyada en fazla üretime ve dışarıdan gelen hatalı mala karşı en fazla
dış ticaret engeli koyan ülkedir.
BAŞKAN - Sayın Bakan, Adalet Bakanımıza sadece beş
dakika kaldı.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Tamam, bırakacağım.
Bu noktada gerek
tüketicimizin gerek üreticimizin özellikle bu konudaki mağduriyetinin alınması
anlamında bunlar önemli.
Gaziantep zaten
ihracatta çok başarılı duruma gelmiştir. Hakikaten iftihar ediyoruz,
Türkiye'nin önemli bir ihracat ili olmuştur ve devlet yardımı almadan, ihracat
destekleriyle çok önemli çalışmalar yapıyor.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Bakan, göç çok fazla, göç.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Ben, Sayın Başkanım, izninizle, biraz evvel de
konuştum, konuşma hakkımı Sayın Adalet Bakanına da, eğer mümkünse, devrederek
konuşmamı ben burada bitirmek istiyorum ve yüce heyeti saygı ve sevgiyle,
hürmetle selamlıyorum.
BAŞKAN – Hayır,
Adalet Bakanının konuşma hakkından aldınız zaten, Adalet Bakanına bir şey kalmadı.
Dört küsur dakika kaldı.
Buyurun Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işık’ın
sorusuyla başlıyorum. Sayın Işık, ceza tevkif evlerinin dış güvenliğiyle
ilgili, jandarmadan ne zaman bunun devralınacağına dair bir soru sordular. Buna
ilişkin kanun tasarısı Adalet Komisyonunun gündeminde aslında, bekliyor. Ancak,
yasama organının gündemindeki yoğunluk da dikkate alındığında, Meclis tatile
girmeden önce bunun yapılması için gayret sarf edeceğiz. İnşallah,
yetiştirebilirsek hayırlı bir adım olmuş olur.
Bir diğer sorusu
Sayın Işık’ın: “Anayasa değişikliği esnasında 12 Eylül darbecilerinden hesap
sorulacağını söylemiştiniz. Bununla ilgili şu ana kadar başvuran ne kadar
vatandaş var ve bunlarla ilgili neler yapıldı?” şeklinde bir soru tevcih
ettiler. Şu ana kadar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından almış olduğumuz
bilgileri sizinle paylaşacağım Sayın Işık. Toplamda müşteki sayısı 680
civarında. Toplam iki yüz yetmiş iki dosyada bu şikâyetler toplanmış durumda.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bununla ilgili çalışmalarını yapıyor, görev ve
yetki konusundaki değerlendirmelerinden sonra kararlarını açıklayacaklar.
Bunlar Sayın
Işık’ın sorularına cevap.
Sayın Tankut, Habur’dan gelen 34
kişinin sorgularının yapıldığı mekânda Türk Bayrağı’nın indirilmesine dönük
olarak geçmişte de bir soru yönelttiğini ama bununla ilgili yapılmışsa bir
inceleme sonucunun ne olduğunu sordular. Sayın Tankut,
bu konuyla ilgili yazılı soru önergeleri de gelmiş idi. Yaptırttığımız
araştırmada böyle bir bayrak indirtme hadisesinin kesinlikle vuku bulmadığı,
böyle bir hadisenin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla herhangi bir
işlem yapılmamıştır.
Sayın Asil’in,
HSYK seçimlerinde aday olmak isteyen hâkimlere “‘Aday olmayın, biz sizi farklı
şekilde değerlendiririz.’ gibi sözler söylediniz mi?” gibi bir sorusu var.
Böyle bir şeyin söylenmesi söz konusu değil.
“Yargıtay ve Danıştayda üye artışı olacak mı? Şayet Yargıtay ve Danıştayda üye artışı yapacak iseniz ya da daire artırımı
yapacak iseniz istinaf mahkemelerinin kuruluşuna dair kanunla bu çelişmeyecek
mi?” gibi bir soru var.
Değerli
arkadaşlar, burası önemli, yüksek yargıda şu anda mevcut yığılma ve
yargılamaların gecikmesinden kaynaklı sorun gerçekten yargı sistemimizi bloke
etme noktasına getirmiştir. Burada, zaten, Yargıtayımızın
daha önceden yapmış olduğu daire artırım talepleri vardır ancak istinafla
ilgili yasa çıktıktan sonra istinaf mahkemelerinin kurulacağı dokuz bölgede
bina temini ve buraların hazırlanması çalışmaları son aşamaya gelmiştir.
İstinaf ile Yargıtay ve Danıştayın güçlendirilmesi
çalışmaları birbirlerine alternatif değiller.
Şöyle bir rakam
vermek istiyorum: Bugün itibarıyla Yargıtaya gelmekte
olan dosyaların tamamı kesilse, hiçbir tek dosya Yargıtaya
temyize gelmese bazı dairelerde beş yıl süreyle el vurulamayacak sayıda
dosyanın biriktiği bir gerçek. Dolayısıyla beş yıl, sekiz yıl, on yıl gibi
insanların adalet beklentileriyle buluşamayacağı birçok dosyanın zaman aşımına
uğrama riskiyle karşı karşıyayız.
Şöyle bir
değerlendirme de yapmak istiyorum: Geçtiğimiz yıllarda Yargıtayda
zaman aşımına uğrayan dosyalara baktığımız zaman her yıl ortalama zaman aşımına
uğrayan dosya sayısında yaklaşık yüzde 30’luk bir artış söz konusu. Bu
rakamlara göre 2007 yılında Yargıtayda zaman aşımına
uğramış dosya sayısı 9.111, 2008 yılında 12.354, 2009’da 14.809, 2010’da
tahminî olarak -yıl sonu henüz bitmedi- 19.251
dosyanın zaman aşımına uğraması bekleniyor ve 2014’te de yaklaşık 55 bin
dosyanın zaman aşımına uğrama tehlikesi vardır. Bütün bu risklere karşı hem
istinaf mahkemelerinin ocak sonu itibarıyla başkanlarının atanması cihetinde
kurula teklif götürme durumumuz var. Kurulun takdiri o yönde olur…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Diğerlerini artık
yazılı cevap verirsiniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Mir Dengir Mehmet Fırat, Danıştay ve
Yargıtay başkanlarının burada olmadığını, genel sekreterlerinin olduğunu…
“Şimdiden sonra gelmezlerse gelmeyen kurum başkanı varsa o kurumların
bütçelerini görüşmeyelim.” dedi. Ben kendisine katılıyorum. YÖK Başkanı da
buraya hiç gelmiyor. Başbakanlık bütçesi görüşülürken de Başbakan Yardımcısı
geliyor. Başbakan da gelsin, YÖK Başkanı da gelsin. Sayın Fırat’a katılıyorum,
hangi kurumun başkanı gelmezse onun bütçesini görüşmeyelim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim, tutanaklara geçti.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla,
onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Adalet Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08-
ADALET BAKANLIĞI
1.–
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 988.283.150
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.712.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.896.730.350
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 4.887.725.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 3.043.844.470,00
- Bütçe Gideri : 3.460.035.721,94
- Ödenek Üstü Gider : 442.625.364,33
- İptal Edilen Ödenek : 26.434.112,39
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 7.475.000,00
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları
ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41
- CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.–
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 746.727.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 746.727.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
01 Vergi
Gelirleri 13.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 131.070.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 573.405.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 29.102.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 605.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -455.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 746.727.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.095.006.000,00
- Bütçe Gideri : 816.955.023,23
- İptal Edilen Ödenek : 278.050.976,77
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
– C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 705.806.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 933.418.118,97
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10
- TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.–
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 11.786.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 11.786.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 432.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 11.086.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 268.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.786.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.–
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 10.438.000,00
- Bütçe Gideri : 7.958.392,60
- İptal Edilen Ödenek : 2.479.607,40
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.208.157,60
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
– C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 9.434.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 9.735.746,83
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.83
- DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 58.912.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 11.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 729.771.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 788.694.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 113.145.200,00
- Bütçe Gideri : 108.852.803,54
- İptal Edilen Ödenek : 4.292.396,46
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.31
- İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.–
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.004.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 94.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 13.037.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.135.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 202.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 15.397.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 536.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.135.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 14.549.000,00
- Bütçe Gideri : 12.640.364,45
- İptal Edilen Ödenek : 1.908.635,55
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 14.549.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 12.127.765,82
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezinin 2011 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir. Kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 20 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum.