Normal 25669 2 4 2011-01-26T15:52:00Z 2011-01-26T15:52:00Z 109 72678 414270 TBMM 3452 971 485977 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 86                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

36’ncı Birleşim

19 Aralık 2010 Pazar

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

 

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) YARGITAY

1.- Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) ADALET BAKANLIĞI

 

1.- Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

 

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 

 

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

 

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

 

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

 

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir kitabı yanlış değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması

 

 

 

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, bedelli askerlikle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/16668)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, gözlem istasyonu inşa etmek üzere ağaçların kesilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16791)

3.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, TOKİ konutlarının yapıldığı bir bölgedeki kanalizasyon sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16862)

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TÜİK’de çalışan geçici personelin sendika üyeliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16882)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Diyarbakır’da bir gölette meydana gelen boğulma olayına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16883)

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Bor’da yapılan TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16886)

7.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya’daki tarım arazilerinde yaşanan kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16902)

8.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, DSİ personelinin ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16904)

9.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2006-2010 yılları arası kum, çakıl ve taş ocakları için yapılan ÇED raporu başvuruları ve sonuçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16906)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki kum, çakıl ve taş ocakları için alınan ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16909)

11.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir televizyon kanalında yayınlanan programa ve RTÜK’ün verdiği cezalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16913)

12.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, reçetesiz ilaçların reklamına izin veren kanun tasarısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16917)

13.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer enerji santrali kurulmasına dair anlaşmadaki üçüncü tarafın sorumluluğuna ve santralin ticari ömrüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16943)

14.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’da kamu binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17048)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir açıklamasına, cemevlerinin statüsüne ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin naklen atanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/17078)

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın enerji üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17080)

17.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17116)

18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, nükleer santral ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17159)

19.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’a doğalgaz getirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17160)

20.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, elektrik abonmanlığı bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17229)

21.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bandırma Bor Tesisleri İşletme Müdürüne ve Bigadiç Bor İşletmesindeki atamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17230)

22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Allianoi Antik Kenti ile ilgili bir açıklamasına ve bir iddiaya ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17255)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak beş oturum yaptı.

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;

 

Çevre ve Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,

Sağlık Bakanlığı,

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

2010 yılı Haziran ayında yapılan 99’uncu Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200 sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, tezkere üzerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer tarafından Genel Kurula bilgi verildi.

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın sözlerini yanlış değerlendirdiğine,

Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın proton hızlandırıcısının çalışıp çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp başlamadığıyla ilgili sorularına cevap vermediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2010 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 20.47’de son verildi.

                       

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Gülşen ORHAN

 

Burdur

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Fatih METİN

 

 

 

Bolu

 

 

 

Kâtip Üye

 

 


19 Aralık 2010 Pazar

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Dokuzuncu turda; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay, Danıştay bütçeleri yer almaktadır.

 

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)

 

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) YARGITAY

1.- Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ilk günkü uygulamada ben, bütün arkadaşlarıma ek süre vermiştim ama sonraki dönemde diğer başkan vekili arkadaşlarımız hiç kimseye söz vermeyerek adaleti o yönde tesis ettiler. Dolayısıyla, ben de bugün o arkadaşlarımızın uygulamalarına devam edeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süresi biten arkadaşlarımız kürsüyü terk edeceklerdir. Bilgilerinize arz ediyorum.

Söz almak için sisteme gireceğiniz sizlerin de malumudur.

Dokuzuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu: Akın Birdal, Diyarbakır; Hasip Kaplan, Şırnak; Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis; Hamit Geylani, Hakkâri milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu: Zeki Ertugay, Erzurum; Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu; İsmet Büyükataman, Bursa; Faruk Bal, Konya; Ali Uzunırmak, Aydın milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Gürol Ergin, Muğla; Vahap Seçer, Mersin; Yaşar Ağyüz, Gaziantep; Fevzi Topuz, Muğla; İsa Gök, Mersin; Turgut Dibek, Kırklareli milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu: Özkan Öksüz, Konya; Ali Koyuncu, Bursa; Mehmet Erdoğan, Adıyaman; Yaşar Karayel, Kayseri; Muhyettin Aksak, Erzurum; İkram Dinçer, Van; Ali Öztürk, Konya; Musa Sıvacıoğlu, Kastamonu; Canan Candemir Çelik, Bursa; Yılmaz Tunç, Bartın milletvekilleri.

Şahısları adına:

Lehinde: Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili.

Aleyhinde: Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.

İlk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

Süresi 20 dakika.

Buyurun Sayın Birdal.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün, 19 Aralık 2010. Günler, insanlara değişik anıları, olayları anımsatır. Bugünün size ne anımsattığını bilmiyorum ama bana, ülkemizde insanlığa karşı işlenen iki suçu anımsatıyor.

Birincisi -ki bugün yine Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde bunu konuşacağız- 19 Aralık ölüme dönüş operasyonunun -28 siyasi mahkûmun ve 2 de güvenlik görevlisi askerin yaşamını yitirdiği- yıl dönümü, 10’uncu yılı.

İkincisi de yine bugün başlayan, 19 Aralık günü başlayan, tam otuz iki yıl önce Çiçek Sinemasının saldırıya uğraması, sonra TÖB-DER üyesi 2 öğretmenin katledilmesiyle başlayan Kahramanmaraş katliamının, 24 Aralıkta 105 Alevi yurttaşımızın katlinin yıl dönümü. O nedenle, bu hafta bir araştırma önergesi verdik, Kahramanmaraş katliamının faillerinin açığa çıkarılması, bu trajedinin yol açtığı sonuçlar, ne kadar göçe neden olduğu ve ardından Kahramanmaraş katliamının nasıl örtüldüğü ve gizlendiği ki belleğimizi bir canlandıralım: Örneğin, o zaman Başbakan Sayın Bülent Ecevit, merhum, kendisine bir süre sonra bu katliamının faillerinin listesi veriliyor ama ne yazık ki Sayın Ecevit bunu dosyanın içine koyuyor ve yaşamını yitirinceye kadar da açıklamıyor ve sonra, Sayın Ecevit yaşamını yitirdikten sonra gazeteci Can Dündar’ın ve kimi gazetecilerin yaptığı araştırmalar sonucu Kahramanmaraş katliamının failleri açığa çıkıyor. Eğer Kahramanmaraş katliamının failleriyle yüzleşilmiş olsaydı belki Çorum ve daha sonra da Sivas trajedileri, katliamları yaşanmamış olacaktı.

Değerli milletvekilleri, dün de 18 Aralıktı ki bu gün, bütçe başlığımızla yakından ilgili bir cinayetin 32’nci yıl dönümü. KÖY-KOOP Adako Birlik Genel Müdürü ve Çukurova Ziraat Mühendisleri Odası Bölge Başkanı Akın Özdemir’in katledilişinin 32’nci yılıydı. İşte, bugün görüşeceğimiz tarım ve toprak bütçesi sadece toprak ve hayvan sorunlarıyla ilgilidir deyip geçemeyiz, toprağın hasretlerini konuşmalıyız, yoksul köylünün bu duruma geliş nedenlerini, açlığını ve yoksulluğunu konuşmalıyız, üreticinin, tüketicinin sorunlarını konuşmalıyız çünkü -ekonomiyle demokrasinin ilişkisini geçtiğimiz hafta da sizlere sunmuştuk- toprağın suyu demokrasidir, toprağın bereketi için demokrasi olmazsa olmazıdır. Toprağın bereketi ve özgürlüğü için bu topraklarda yatanları unutmamalıyız, ekmek-hak ilişkisini doğru kurmalıyız.

Nitekim, 1980 faşist askerî darbesi ile darbe sonrası üretim ilişkilerine baktığımız zaman, üretici güçlerin nasıl gerilediğine baktığımız zaman, o darbenin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarını da tespit etmiş oluruz ki 1983 yılında darbe Anayasası’na karşı ilk başkaldırı, ilk itiraz, yine, yitirdiğimiz değerli yazarlarımızdan Aziz Nesin’le başlamıştı. Aydınlarla bir araya gelindi ve “aydınlar dilekçesi” hazırlandı.  Gasbedilen haklar ve özgürlükler General Evren’e, Çankaya’ya iletildi. Daha sonra da “ekmek ve hak dilekçesi” hazırlandı; ekmekle hakkın, ekmekle demokrasinin, ekmekle barışın ilişkisi anımsatıldı. İşte, 24 Ocak kararları, IMF  ve Dünya Bankası her alanda üretimi geriletmiş ve neoliberal politikaların, emperyalist mali kurumların o ekonomi politikalarının Türkiye’de uygulanabilirliğine olanak yaratmış ve darbe yaratılmıştır ve sonra da bugünlere gelinmiştir.

Dün Adana ve Mersin’de ailesi, Ziraat Mühendisleri Odamız ve dostlarıyla anılan Akın Özdemir “Türkiye, toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülke olmaktan kurtulamamıştır.” demişti. Ne yazık ki yıllar sonra Türkiye'nin gerçeği budur ve değişmemiştir.

Yine, Akın Özdemir’in bir söyleşisinde şöyle diyordu: “Sokrat da ölmüştür, Sokrat’a zehir veren zindancı da ölmüştür. Ama bugün de yaşayan Sokrat’tır.” Akın Özdemir’in ve diğer demokrasi, barış, özgürlük ve gelecek için ölenlerin adları var ama onları öldürenler unutulmuştur. Akın Özdemir de bugün  yaşıyor. Örneğin, dün belki… Şimdi, gerçekten eğer demokrasi istiyorsak, barış istiyorsak, özgürlük istiyorsak o yolda ölenleri unutmamalıyız ve unutturmamalıyız. Bu bağlamda bugüne kadar Akın Özdemir’i yaşatan meslek odamızı, dostlarını, yoldaşlarını da buradan selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündemi bazen kaydırmanın adı manipülasyon, şaşırtmadır. Örneğin, şu anda Türkiye'nin temel bir gündemi varsa bakarsınız bir yetkili, bazen bu yetkili Çankaya’dan olabilir, bazen bu yetkili Genelkurmaydan olabilir, bazen Yargıtayın -bilmem- en üst düzeyinde biri olabilir, bazen de Hükûmetin başı olabilir. Hiç olmadık bir şeyi, temel bir sorun tartışılırken ve insanın insan olmaktan kaynaklanan ve sonra da uluslararası hukukla güvence altına alınan hak ve özgürlükleri konuşulurken bakarsınız gündeme bir konu atılır, gündem maniple edilir ve o temel sorun arka plana itilmeye çalışılır. Tıpta da biliyorsunuz manipülasyon, şaşırtma, örneğin disk kayması olanların yeniden o kaymanın yerine getirilmesi sırasındaki yapılan manipülasyona “Tıpta şaşırtma” diyorlar. Bir fıtık hastası olanlar, bel hastası olanlar bunu bilirler. Bir de tarımda şaşırtma var, o da işte “sıcak ya da soğuk yastık” deriz, tohumları o yastıklara, kasalara atarsınız, orada fide elde edilir, o fideler kasalardan alınır, toprağa aktarılır ve buna da “Tarımda şaşırtma” denilir ama bazen bu şaşırtmayı bilmeyenler şaşırtmayı şöyle anlatırlar: Fideyi elimize alırız, iki tane çukur kazarız, bu çukura koyuyor gibi yapar, şaşırtır, buna koyarız. İşte, bugün Türkiye’de AKP İktidarının yaptığı bu; bilimden, akıldan, gerçekten uzaklaşıp, sözde bilimsel olarak, tarım veya işte üretim ilişkilerinde şaşırtma yapmaktadır.

Şimdi, 1980 öncesi, biliyorsunuz, tarım ürünlerinde ve gıda ürünlerinde kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken şimdi tarım resmimize, üretim ilişkilerimize, üretim güçlerine ve köylünün hâline, hatta üreticinin ve tüketicinin hâline bakmak gerekir. Gerçekten niçin, neden?  Eğer bu karşılığı doğru bulursak bu üretim ilişkilerinde toprağın beklentileri, hasretleri, köylünün beklentilerine demokrasiyle, barışla doğrudan ilişkilendirerek karşılık verebiliriz.

Kuşkusuz biz burada bölge milletvekili olarak  -kuşkusuz Türkiye milletvekiliyiz ama- elbette ki bölgenin toprağının, insanının, hayvanının açlığı daha çok bizi ilgilendirmektedir. Ki Sayın Bakan da yine bölgenin bir insanı olarak herhâlde Sayın Bakanı da -en az benim gibi- daha çok ilgilendiriyor olması gerekir.

Ama ne yazık ki değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta KONDA’nın yaptığı bir dizi bilimsel araştırma sonuçları açıklandı. Örneğin, işte Türklerin açlığının yüzde 12 dolaylarında iken Kürtlerin açlık sınırının yüzde 23 olduğu saptanmıştır ve yoksulluk sınırının Türkiye’de Türk emekçilerinin, çalışanlarının yüzde 22 olmasına karşılık Kürtlerin yüzde 53 olduğu saptanmıştır. Şimdi, işsizliği böyle, yoksulluğu böyle…

Şimdi, peki, biz, bu ayrımcı, ırkçı Anayasa’ya hâlâ niye sahip çıkıyoruz? Demokratik, sivil, eşitlikçi, özgürlükçü, hak ve özgürlükleri herkes için hukukun güvencesi altına almış bir anayasayı neden çıkarmıyoruz? Bu sorunun da karşılığı ne yazık ki hâlâ verilememektedir.

Şimdi, tarım sektörünün 90’lı yıllardan bu yana sürekli kan kaybettiği, iç ticaret hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhine geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, bazı alt sektörlerde üretimde geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Kuşkusuz, doğal ve çevresel yaşam kaynakları bakımından oldukça şanslı, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin hak etmediği bu yapı kendiliğinden doğmamıştır. IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla yürütülmekte olan sözde reform programı, neoliberal politikaların tarımda da uygulanması bu yıkım tablosunun ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. 2000’li yılların başından beri uygulanan IMF ve Dünya Bankası dayatmalı tasfiye politikaları tarım sektöründe büyük bir istikrarsızlığa da yol açmıştır.

Sayın milletvekilleri, tarımın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki paylarındaki gerileme bu politikaların nasıl zarar verdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre tarımın gayrisafi millî hasıla içindeki payı, yurt içi hasıla içindeki payı 1970 yılında yüzde 32 iken 1980 yılında yüzde 25; 1990 yılında yüzde 17; 2000 yılında yüzde 13; 2005 yılında yüzde 11 olmuştur yani otuz beş yılda tarımın üçte 2’si kaybolmuştur. Oysa ülkenin nüfusu neredeyse yüzde 100 artmıştır bu süre içerisinde. Ortaya çıkan açık, ithalatla karşılanmaya çalışılmıştır. 2008 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 2009 yılında kriz nedeniyle gerileyen ithalat, 2010 yılında ise yeniden tırmanmaya başlamıştır.

Ekonominin genel olarak büyüdüğü 2003 ve 2007 yıllarında tarımda önemli küçülmeler yaşanmıştır. 2007 ise sektörün yüzde 7’lik bir üretim azalması yaşadığı yıl olmuştur. Bu yüksek oranlı küçülmenin ardından, tarım 2008’de yüzde 4,6 ve 2009’da da ortalama yüzde 3,3 oranında büyümüştür. Ancak 2008 ve 2009 yıllarındaki büyümeler, tarımı 2006 yılı seviyesine getirmeye yetmemiştir.

2010 yılı için tarımsal desteklemeye ayrılan pay 5 milyar 605 milyon TL’dir. Bu rakamın 5 milyar 869 milyon TL olması beklenmektedir. 2011 yılı için ise 6 milyar 125 milyon TL ayrılmıştır. Bu rakamlar bütçenin yaklaşık yüzde 2’sidir. Oysa tam üye olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran yaklaşık yüzde 40 dolaylarındadır.

Bunların yanı sıra tarımsal desteklemelerin yetersizliği, üretim fiyatları ile girdi fiyatları arasındaki farkın üretici aleyhine açılması tarımsal büyümenin önündeki engellerin en başında gelmektedir. Bu engeller sonucunda, 2002 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi, üretici sayısı 7,4 milyon iken 2009 sonu itibarıyla bu sayı 5,2 milyona gerilemiştir. Başka bir deyişle, uygulanan yanlış politikalar 2 milyonu aşkın üreticinin tarımdan kopmasına yol açmıştır.

2002-2009 döneminde toplam işlenen alan 2,5 milyon hektar, toplam tarım alanı ise 2,1 milyon hektar azalmıştır. 2002-2009 döneminde ülke nüfusu 3,2 milyon kişi artarken, mısır, çeltik ve meyveler dışında tarımsal üretim artmamıştır.

Uygulanan politikalar, tarımı geliştirmeye, üretimi artırmaya dönük değil, aksine yok etmeye yöneliktir. Bu politikalar ülkeyi en iddialı olduğu hububatta bile dışa bağımlı duruma getirmiştir. Buğday ekim alanı 9,3 milyon hektar iken 1,3 milyon hektar azalarak günümüzde 8 milyon hektara düşmüştür. Bu dönemde 14 milyon ton buğday ithalatı yapılarak karşılığında 3,8 milyar dolar ithalat parası ödenmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1988’de 2 milyon hektar olan bakliyat ekim alanı 2008 yılı itibarıyla 970 bin hektara inmiştir. 1990 yılında 300 milyon doların üzerine çıkan ihracat değeriyle dünyanın en büyük bakliyat ihracatçısı olan Türkiye, siyasi çıkarlar ve sadece günü kurtarmayı amaçlayan yanlış tarım politikaları sonucu 2009 yılında bakliyat alanında Hindistan’dan sonra ikinci en büyük ithalatçı ülke konumuna düşmüştür.

Şimdi, burada tabii, Tekelin alkollü içkiler bölümündeki MEY Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaretin özelleştirilmesi, konsorsiyumun geldiği durum, bunlar hep var ama zaman darlığı nedeniyle, biraz da belki yararlanılır düşüncesiyle çıkışı anlatmaya çalışayım. Nasıl olur da yeniden kendi kendine yeten ve gerçekten toprağı, hayvanı, insanı açlıktan kurtarılmış bir ülkeye dönüştürebiliriz, ona dair de bazı önerilerimizi getireceğiz.

Şimdi, kuşkusuz biz Kürt sorununu Türkiye'nin demokrasi sorunuyla başat sorunu olarak görmekteyiz. Her nedenle dün, örneğin ana muhalefet partisi bir dizi, kırk bir başlıkta, çözüm yolları getirdi ama nedense Kürt sorunu denilemedi.

Şimdi, arkadaşlar, gerçeği görmeden sorun çözülmez. Önce bir defa hastalığı doğru teşhis edeceğiz ve sonra da çözüm yollarını arayacağız. Bundan çekinmemek gerekir, kaygılanmamak gerekir. Yani, herkesin bildiğini neden başkalarından gizlemeye ya da kendimizden saklamaya kalkışıyoruz, doğrusu bu da anlaşılır gibi değil çünkü biliyoruz biz bu göçün en çok bölgemizde olduğunu. Gerçekten çatışmanın, savaşın getirdiği sonuçlarda üretimden üreticilerimizin nasıl koparıldığını, hayvancılığın nasıl yok edildiğini, meraların yasaklandığını, yayla yasaklarının getirildiğini ve çobanların gerilla diye öldürüldüğü… Bunları, hep bu trajedileri hepimiz biliyoruz. O nedenle şimdi, bir defa bu sorunu çözmeliyiz eğer ülkenin açlığından, yoksulluğundan bir kaygı taşıyorsak. Bu sorunu demokratik olarak çözmeliyiz ve bu göçleri durdurmalıyız. Göçlerden geri dönüşü özendirici ekonomik, demokratik önlemler almalıyız ve bu zararları karşılamalıyız ve yeri, yurdu, evi, toprağından sökülüp atılan insanlardan özür dilemeliyiz.

Değerli arkadaşlar, bir de tabii gerçekten, demokrasi, örgütlü sivil toplum rejimidir her yerde ama sanayi alanında işçilerin örgütlenmesi, emekçilerin sendikalaşması, kırsal alanda onların ekonomik, demokratik mücadele örgütü kooperatiflerde… Ki 1980 öncesi tarihimizden de yararlanmıyoruz, başarılı işlerimizden de yararlanmıyoruz. Örneğin 1980 öncesi KÖY-KOOP diye -1163 sayılı- tek tip ama çok amaçlı, tarımsal amaçlı kooperatif modelini getirdik ve 59 ilde birliğimiz vardı, 4.324 köyde köy kalkınma kooperatiflerimiz vardı, 2,5 milyon ortağımız vardı. Neydi bu kooperatiflerin işlevi? Bir üreticinin gerçekten, üretimin başlangıcında üretim girdileri ne gerekliyse doğrudan, aracısız, tüccarsız, tefecisiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki, ben tabii Sayın Başkanın uyarısına uyuyorum ve demokratik kooperatifçilik ve toprak-insan ilişkilerini düzenleyen bir demokratik toprak reformu demokrasiyle ilişkilendirilerek üretim sorunlarını çözeriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1848 yılında kurulan ama günümüze gelinceye kadar kuşa çevrilen Nâfıa Nezaretiyle ilgili söz aldım, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilgili. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, DSİ gitti, DHMİ gitti, DLH gitti, Karayolları gitti. Ee, ne kaldı elde? Bir Kadastro Genel Müdürlüğü kaldı, TOKİ de Başbakana bağlandı. Tabii, insan şaşırıyor, bu kadar bir bakanlık kuşa çevrilebilir mi? Ama yine de üzülmeyin Bakanlığınızın bankası var, hiçbir bakanlığın bankası yok, hiç olmazsa banka sahibisiniz, İller Bankasını şey yaptınız, kuruluşunu yaptık geçen günlerde.

Tabii, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bu çok önemli, mülkiyet hukukunu ilgilendiriyor, bununla bağlantılı kuruluşlar var, İller Bankası Genel Müdürlüğü nezdinde.

Yalnız, ben bir şey söylemek istiyorum. Elimde bir harita var. Ben bu haritayı Meclis Kütüphanesinin girişinde, hemen gazete okunan bölümden çektim. Bu bir harita. Bu harita, 1946’da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bir harita, üzerinde öyle yazıyor.

Benim seçim bölgem, İdil, Cizre, Şırnak’ın iki ilçesini saydım, görüntüsünü aldım. Bu haritada orijinal köy isimleri var. 1946’nın orijinal köy isimleri var. Ne var? Harapşeref, Hespist, Bafi, Haraprappin, Gijal, Cinibir, Huser ve Cizre’ye kadar bu isimler var. Meclis Başkanlığı kaldırmadan bütün arkadaşlara öneririm, Meclis Kütüphanesine gitsin, bu haritayı görsünler ve Kadastro Genel Müdürlüğüne de bu çalışması nedeniyle teşekkür ediyorum. Sayın Bakandan da o haritadan bir tane istiyorum, inşallah bize verirler.

Bir arkadaşımız sormuştu, cevabı da verilmemişti, merak ediyorum, tekrar soracağım: Şu an Meclisimizin tapusu var mı, ruhsatı var mı?

Çankaya Köşküyle ilgili İnternet sitesi diyor ki: “Ankara Şehremaneti Çankaya Köşkü için 30 Mayıs 1921’de Mustafa Kemal’e armağan edilmiştir.” Tapu kaydı var mı? Öyle mi geçiyor?

Emvali metruke yazılan ve özellikle azınlıklardan kalan gayrimenkullerin tasfiyesiyle ilgili 1928 bütçesinde 300 bin lira gizli ödenek ayrılmış ve bu gizli ödenek, bugünün hesabıyla baktığımız zaman, oldukça yüksek bir para 276,4 trilyon, 2008 itibarıyla çıkan bir rakam. 66 tasfiye defteri tutulmuş, bunların bedeli buradan mı ödendi?

Ayasofya’nın tapusu Fatih Sultan Mehmet Vakfında, öyle mi geçiyor?

Madımak’ın tapusunu aldınız, hayırlı olsun, geç de olsa doğru yaptınız.

Büyükada Rum Yetimhanesinin tapusunu devretmek için illa ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm mu olmak gerekiyordu?

Yine Akdamar Adası’nın tapusu kimde? Orada İsa’dan yedi bin yıl önce bir taş bulunduğunu söylüyor alimler, üzerinde “O” ve “Q” resimleri varmış, ölümsüzlük işareti diye ifade ediyorlar, Haç varmış, oysaki, İsa’yla beraber Haç çıktı. Nasıl oluyor da yedi bin sene önce böyle bir durum var? Ahlat’ta yine milattan öncesine ait Türk eserlerinin kayıtlarda olduğunu bazı alimler söylüyor Güneş Teorisi çerçevesinde. 1071’de Türkler geldi, Kürtlerle birlikte Malazgirt Savaşı’yla Anadolu’ya açıldılar. Milattan önce de orada öyle bir durum var mıydı?

Bakanlığınızın bütçesine de bakıyorum, iki tane F35 uçağı etmiyor! Şimdi ben ne diyeceğim? Ne anlatayım? Çok büyük hedefleriniz var. Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü var. akıllı kentler kuracaksınız, KENTGES var. Arkasından, kent-kır ayrımını kaldıracaksınız. Bu akıllı projelerin içinde en önemlisi, enerjiyle ilgili olan yeni yapılanma var.

Yalnız şunu sormak istiyorum: 1999 depremini yaşadık ve BOTAŞ hattının geçtiği fay hatları var. Şimdi de Nabucco geçiyor bu fay hatlarının üzerinden. Ama bu boru hatlarının geçtiği şehirlerde de bir bakıyorsunuz, boru hattının üstünde binalar yapılıyor; oysaki 50 metre sağında solunda inşaat yasağı var. Ee, niye bunlar oluyor? Bu tür yerler devam ediyor mu? Bunu sormak istiyorum.

Kıyı alanlarıyla ilgili planlamaya gelince; 2B’yi mi bekliyorsunuz? Kıyı alanları mı kaldı? Doğa, tarih, kültür gidiyor.

Tabii biz, yerel yönetimleri önemsiyoruz hatta biz, yerel yönetimlerin özerkleşmesini hem siyasal demokrasiyi tabana yapmak açısından hem hantal, vesayetçi gelenekten kurtulmak açısından yaşamsal buluyoruz. Dünya insanlığının biriktirmiş olduğu deneyimlerin tartışılması Türkiye özgününe indirgenmesiyle netleşebilir. Türkiye idari yapılanmasını yerleştirmesi ihtiyacı karşısında ortaya çıkan “Dar bölgecilik egemen olur, bölücülüğe kapı açar.” gibi endişeleri giderecek boyutta ve üniter yapının korunmasını esas alacak modeller üretebilecek olgunluğa Türkiye’nin eriştiğini düşünüyoruz ve bu nedenle partimizin Demokratik Özerklik Projesi’nin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük birlik ve demokrasi projesi olmasının ötesinde en önemli yerel yönetme, yerel iktidar projesi olduğunu söylüyoruz. Bu projemizi bakanlığınız okudu mu yerel yönetimler şartı ile birlikte?

Mücavir alan keşmekeşini ne zaman sona erdireceksiniz? BİKAP ARGE çalışmalarınıza para yetiyor mu? Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemi niye yerinde sayıyor? “Enerji Verimliliği Kanunu için 2011’de başlayacağız.” diyorsunuz. TOKİ önce başlayacak mı? Ben soruyorum: Önce TOKİ’den başlayacak mısınız.

Geliyorum, 2011’de 1.780 aileye iskân sağladığınızı, sağlamayı planladığınızı belirtiyorsunuz. Mahmur’daki 15 bin mülteci… Türkiye’den, şiddet, baskı, işkence, faili meçhul cinayet ve köy yakması sonrası Mahmur’a geçen, göçen 15 bin tane yurttaşımız var. Sizin iskân projenizin içinde mi bu? Yalnız Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğine mi havale ediyorsunuz? Bu sorunu uluslararasılaştırmak mı istiyorsunuz?

Hasankeyf’i sular altında bıraktınız. Başbakan iki ay önce gitti, tapu dağıttı. Şöyle bir imza aldınız köylülerden: “5543 sayılı Yasa ve İskân Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde açıklandığı gibi, iskâna ilişkin bilgileri aldım.” diye imza attırmışsınız. Kesmeköprü köylüleri isyan ediyor: “Hani beş yıl ödemesiz, hani yirmi yıl vadeli… Ben ne borç ödeyeceğimi bilmiyorum, bana bir ev teslim edildi.” diyor. Şimdi soruyorum: Başbakan, Ilısu’ya gidip orada, bu baraja, Hasankeyf’in sular altında kalmasına karşı çıkan Sezen Aksu’yu, Tarkan’ı, Şivan’ı bölücü terörist ilan ediyor da bu ev teslimi, Allah aşkına… Bu tür tarzlar “Salako” filmlerinde bile olmaz! Bu şekilde teslimat olmaz arkadaşlar. İnsan tapu verir, insan senet verir, borcunu bilir, ne ödeyeceğini bilir yani bu böyle… “Salako” filmlerinde böyle dağıtıldığını gördünüz mü, izlediniz mi arkadaşlar?

Şimdi, Başbakan… TOKİ evleri yapıyor, tabii sizin alanınıza girmiyor ama direkt giriyor. Şırnak’taki evleri 1.080 TL taksitle veriyor, 4 milyar lira aylık geliri olması lazım. Tabii, Cudi, Gabar manzaralı olduğu için mi çok pahalı Şırnak’taki TOKİ evleri merak ediyorum; Mersin, Boğaz yok.

Yine, Silopi’de kurumlara yapılan konutlar var. Buna ne diyorsunuz? Orada, özel, BİM gibi mağazalara da yer veriliyor. Buna ne diyorsunuz? Gerçekten sosyal devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Bayındırlık Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Tabii, genelde Türkiye’de şöyle bir yapı var: Bakanlarımız, yetkililerimiz kendi bakanlıkları, kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili konularda düşünce belirttikleri zaman dünyanın içinde bulunduğu durum, Türkiye’de şu an girmeye çalıştığımız ve “Neden bizi bir an önce almıyorlar?” dediğimiz Avrupa Birliğinin standartları nedir? İnsanlık şu anda nasıl yaşıyor, nasıl bakıyor? Onları dikkate almak yerine, biz de çeşitli tarihler belirleriz. Bazen kendi içimizde hesabımıza geldiği zaman, işte AKP -şu anda 2010’dayız- hesabına gelir 2007’ye, 2008’e göre bazı kıstasları belirler, genelde de 2002’ye göre, işte iktidara başladığı döneme göre kıstaslar belirler, “İşte ne kadar geliştik?” der. Bunun mantığı olmadığını, bunun gerçekçi olmadığını, bunun bugünkü dünyadaki yaşam, dünyadaki anlayışla bir alakasının olmadığını söylüyoruz. Eğer siz dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyseniz, eğer iddianız çağdaş, yaşanabilir bir Türkiye ve bir kentsel yapı anlayışınız varsa Türkiye’de bayındırlığı da, yapılaşmayı da, kentselleşmeyi de ona göre belirleyeceksiniz. Yani “Biz, dünyaya göre, gelişkin dünyaya göre, Avrupa’ya göre neyi eksik yaptık, neleri yapmadık; önümüzdeki planlama nedir, neden yapmadık, bunun için halkımızdan özür diliyoruz.” demek gerekirken tam tersi yapılıyor.

Ben bazı konulara kısaca değinip geçeceğim. Türkiye’de hep söyleniyor, zaten biliniyor, Türkiye’de nüfusun yüzde 98’i deprem riski, birinci, ikinci, üçünde, dördüncü derecede deprem riski olan alanlarda yaşıyor; bir deprem ülkesi. Böyle bir ülkede, toplam yapıların yüzde 67’si kaçak veya ruhsatsızdır. Şimdi soruyorum… Sayın Bakan veya yetkililer herhalde büyük olasılıkla şunu söyleyecekler: “2002’de bu kadarı kaçak ve ruhsatsızdı, biz bu kadar yaptık.” diyecektir. Ve yine Türkiye’de, mevcut yapı, konut stokunun yüzde 40’ı kullanılmaz durumda yine aynı şekilde. Peki, bu nasıl bir standart? Yani, şimdi Avrupa Birliğine girmek istiyoruz, birçok zaman da Avrupa Birliğine girmek gerekiyor, desteklenmesi gerekiyor, Avrupa Birliğinin de Türkiye’yi alması gerekiyor; doğrudur ama Türkiye'nin yapması gereken şeyler var. Siz, bir deprem bölgesinde yaşıyorsunuz, nüfusunuzun yüzde 98’i deprem riski altında ve mevcut konut stokunun yüzde 40’ı kullanılmaz durumdadır. Peki, ne düşünüyorsunuz, bunlar için önünüzdeki planlama nedir, bunun için bütçenize ne koydunuz? 2011 bütçesinde, 2012-2013 bütçesinde ne var, cumhuriyetin 100’üncü yılı olan 2023’te bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Yok bunlar. Genelde süslü laflar söylenir, geçilir.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Türkiye’de en önemli konulardan biri, Kamu İhale Kanunu. Türkiye’de de halkın gözünde zaten biliyorsunuz “ihale” denildiği zaman, genelde yapı ve konut ihaleleri anlaşılır. Geçmişte de en büyük sorunlar, sıkıntılar ve yolsuzluklar burada yapılmış. Onun için halkın kafasında da yer etmiştir. “İhale” denildiği zaman… Diğer alanlarda -her alanda bugün devlet, kamu ihaleler yapıyor- değişik alanlarda yapı ve inşaat ihalelerine göre çok daha büyük, kapsamlı ihaleler var, ama insanların kafasına “ihale” denildiği zaman inşaat ihaleleri geliyor. Bunun nedeni nedir? “Türkiye deprem ülkesidir.” dedik, yıllardır en ufak bir deprem olduğunda, en ufak bir afet yaşandığında en büyük zararı gören konutlar devletin yaptığı konutlardır; yani, devletin “Ben yapıyorum.” dediği, devlet adına yapılan, devletin ihale ettiği, devletin kontrol etmesi gereken, devletin müteahhitlere iş verdiği, işi taahhüt eden kişiler tarafından yapılan binalar. Onun için, insanların kafasında bu kamu ihaleleriyle ilgili ciddi kuşkular var ve biz de bunu pratikte de yaşıyoruz. Kamu İhale Yasası 17 defa değişti şimdiye kadar. Neden değişiyor? Çünkü ihaleler yapıldığı zaman, gerçekten, bir işi en iyi şekilde yapacak, en kaliteli şekilde yapacak, en ucuz şekilde yapacak kişi aranmıyor. İhale, nasıl, iktidar olanın, gücü elinde bulunduranın yakınına verilecek, nasıl rant sağlanacak, bunun üzerine yapılıyor ve Avrupa Birliğinin her zaman Türkiye'nin önüne koyduğu, eleştirdiği, bir an önce yapması gereken konulardan biri olmasına rağmen, her seferinde, geçmiş iktidarlar da sekiz yıldır AKP de her seferinde İhale Kanunu yaptığı zaman, mutlaka bazı boşluklar bırakıp bu boşluklardan nasıl çıkar elde ederiz veya kendi çevremize rant sağlarız gibi bir gerçeklik var. Bu konunun bir an önce düzenlenmesi gerekiyor.

Yine biraz önce belirttik, gerçekten, İller Bankası İller İdaresi Müdürlüğü bugüne kadar belki Türkiye'deki mevcut kurumlar içinde en çok çalışan kurumlardan biri. Ama sonuçta belediyelerimizin, kent belediyeleri, il belediyeleri dâhil, ilçe belediyelerinin birçoğu ve beldelerimizin neredeyse tümünün kent suyu, içme suyu sorunu, çöp depolama sorunu, kanalizasyon sorunları var. Şimdi şunu söyleyebiliriz, tabii ki birçok zaman dile getiriliyor: “İşte daha önce şöyleydi, birçok yere zaten su bile gitmiyordu, kanalizasyon hiçbirinde yoktu, çöp sorunu zaten eskiden çok daha yoğundu, biz bu konuda epey adımlar attık.” Fakat değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz, Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa Birliği de bu kentlerde çöp sorunun bu şekilde çözümsüz olduğu, birçok kentte… Bitlis’e gitmişsinizdir. Bitlis’te hep şeyden bahsediliyor, evet yollar yapıldı ama, Bitlis’te şu anda katı atık şeyi de yapılıyor ama şu anda hâlâ çöpler dereye dökülüyor! Doğru, bir an önce o katı atık deposunun, Bitlis, Tatvan, Norşin ve iki belediyemizi kapsayan katı atık deposunun bir an önce şeye geçirilmesi, diğer belediyelerin de bu kapsama alınması gerekiyor. Ama sonuçta, bazı konularda, bu konuda yatırım yapılmış olmasına rağmen birçok yerde hâlâ kanalizasyon çözümlenmiş değil, arıtma bu konuda yok, kent içinde ya kanalizasyon yok veya kanalizasyon olsa bile kentin dışında bir yere, açığa veya bir yere akıtılıyor veya çöpler yine bu şekilde dağıtılıyor.

Bahsettiğimiz, birçok zaman ana yoldan geçerken gördüğümüz iller, ilçeler, yol üzerindeki iller ilçeler… Şimdi, küçük beldelerimize, diğer alanlarımıza, ilçelerimize baktığımız zaman durum gerçekten içler acısı.

Yine afet konutları… Gerçekten Türkiye’de en önemli konulardan biri afet konutları ve afet konutları Türkiye'nin en büyük afetlerinden biri. Çünkü şu mantıkla bakılıyor: Bir şekilde afetin olduğu yerde vatandaş başvuruyor, hele özellikle köyler başvuruyorlar, Bakanlık tarafından bunun -veya şimdi afet işleri tarafından, Başbakanlığa bağlı- gündeme alınması bile çok önemli birçok zaman devlet şunu diyor: “Ben bu kadar para size veriyorum, gidin yapın.” Araya biraz da vurgun şeyi de girer, müteahhitler giriyor, gerçekten “afet” denilebilecek konutlar yapılıyor.

Şimdi, Bitlis’te Rahva’da afet konutları yapıldı. Biz o dönem il genel meclis üyesi olan arkadaşımız… O zaman mücavir alanlar dışındaydı, il özel idaresi yapıyordu, defalarca önerge verdik, orada afet konutu olmayacağını, bunun bir afet olduğunu söyledik. Ana yolun üzerinde, şu anda kenti taşıyacağımız denilen yerde ve bir çukurda, rüzgâra ve sele açık ve şimdi bu afet konutlarının yıkılmasından bahsediliyor. O gündemde olduğunu söylüyordu, Rahva afet konutlarının yıkılacağı söyleniyor, gündemde.

Yine en önemli konulardan biri iskan. Bugün şunu söylüyoruz: Çağdaş insanın, İnsan Hakları Beyannamesi’ne göre, her insanın yaşama, beslenme ve barınma hakkı var. Bu ülkede 10 binlerce koçer yaşıyor. Yaylalarını yasakladınız. Birçoğu şimdi bile dağda yaşıyor, bir konutu yok. Sosyal devletin bunlara konut yapması gerekir. Bu konuda projeniz var mı?

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Son olarak, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Yargıtay ve Danıştay bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yargının temel sorunlarını, ülkenin demokratik, hukuk ve toplumsal barışından soyut olarak ele almak olanaklı değildir. Sayın Birdal da, kısaca, olayın nedenlerini açtı. Bakınız, bugün 19 Aralık. Tam on yıl önce bugün Türkiye cezaevlerinde gerçekten yaşam durdu. Sadece bir olayın altını çizmekle yetineceğim çünkü fazla zamanımız yok.

Hatırlayacaksınız, çok sayıda tutuklu ve hükümlü F tipi hücre sistemine karşı başlattıkları açlık grevini ölüm orucuna çevirmeleri üzerine Adalet ve İçişleri Bakanlığının iş birliğiyle 19 Aralık 2000 tarihinde, sözüm ona, “Hayata Dönüş” eş zamanlı operasyonla, yirmi cezaevinde 30 kişi katledilerek, cezaevlerini kana buladılar. Olayın baş sorumluları olan dönemin Başbakanı, Adalet ve İçişleri Bakanları ile hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görevli dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü hakkında bugüne değin ne geçen yönetimler ne AKP yönetimi tarafından herhangi bir dava açılmamıştır. Peki, sormak gerekmez mi, nerede yargı, nerede hâkimler, nerede savcılar? Bayrampaşa Cezaevinde 12 kişiyi öldürmekten ve 29 kişiyi öldürmeye teşebbüsten 39 jandarmanın yargılandığı davanın ilk duruşması tam on yıl sonra, 23 Kasım günü İstanbul’da başladı. Duruşmaya ben de katıldım ancak ne yazık ki bu davada da tıpkı diğer davalar gibi 39 erin yargılanmasıyla kapatılacağı kuşkusunu çokça derinden yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı gibi yargı birliği de yoktur. Bakınız, her iki yargının da temyiz mahkemeleri vardır çünkü yargı askerî ve sivil mahkemelere ayrılmaktadır. Sivil yargı da kendi içinde DGM’lere rahmet okutacak özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri nedeniyle ikiye ayrılmıştır. Âdeta savaş dönemine göre yapılanmış bir yargıyla adalete erişilmesi olanaklı değildir.

Bir kez daha belirtelim, altını çizerek: Çokça olayda yaşanan yargı savaşının bir ağır şiddetini de Şemdinli’de yaşadık. Şemdinli davası Türkiye yargısının içinde bulunduğu açmazların, hukuksuzluğun ve de siyasallaşmanın en büyük örneğidir. Şemdinli davası hem AKP Hükûmeti hem de Türkiye hukuk sistemi açısından iflas etmiştir. Daha önce de söylemiştim, Şemdinli davası hukuk sistemimizin sinesinde ağılı bir hançerdir çünkü cinayet planlarıyla, doküman ve silahlarıyla suçüstü yakalanan 3 yurttaşın katilleri iyi çocukların Van Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla aldıkları otuz dokuz yıl cezayı, Yargıtay görevsizlik kararıyla bozdu ve âdeta “Alın, tahliye edin.” dercesine dosyayı Van Askerî Ceza Mahkemesine gönderdi. Nitekim bu mahkeme de gereken mesajı aldı ve ilk celsede sanıkları tahliye etti.

Ne var ki asker kişiler ancak askerî hizmetleri esnasında ve askerî bir suç işledikleri takdirde askerî ceza mahkemelerinde yargılanır. Hâlen beğenmediğimiz mevzuat da böyledir. Ancak, Şemdinli davası sanıkları 2 astsubayla birlikte bir de sivil itirafçıdan ibarettir. Yine olay sivil mahalde gerçekleşmiş ve 3 sivil de yaşamını yitirmiştir. Peki, biliyor musunuz, Van Askerî Ceza Mahkemesi de sanıkları tahliye ettikten çok kısa bir süre sonra görevsizlik kararı vererek dosyayı Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. İşte bu gelgit kanuniliğin vahametinde davanın savcısı Ferhat Sarıkaya da görevden alındı, Şemdinli davasının çözüm ucu da ancak Dolmabahçe Sarayı’na kadar uzanabildi. Böylece hadise Sayın Erdoğan ve Sayın Büyükanıt’ın uzlaşma görüşmeleriyle de noktalandı.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti 2007 yılında Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’ndaki değişiklikle polisin yetkilerini de oldukça artırmıştır. Özellikle silah kullanma yetkisi genişletilerek yargısız infazlara âdeta davetiye çıkarmıştır. Bunun sonucunda “Yargısız infaz.” dediğimiz “Dur” ihtarı, rastgele ateş açma olaylarında güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 2010 yılında 28 kişi yaşamını yitirmiştir. Daha bir hafta önce Yüksekova’da sanatsal bir etkinlikten dönen bir grup gencin içinde olduğu araçlar kar maskeli jandarmalar ve polis panzerleri tarafından durdurulmuş, gençler araçlardan indirilerek yere yatırılmış ve aralarındaki Sedat Karadağ adındaki genç oradan uzaklaştırılarak silahla kafasına vurulmuş, infaz edilmek istenmiştir. Ne yazık ki Hakkâri Valisi bir kez daha, Geçitli ve benzer olaylarda olduğu gibi, bu olaydan da durumdan vazife çıkarmıştır. Bir yerel polis muhabiri gibi haber atlama telaşıyla, yörede meydana gelen her olay için bir saat bile geçmeden resmî raporlar düzenlemektedir. Bu raporlar hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmadan, “Olayı PKK işledi.”, “Kendi aralarında bir husumet sonucu işlendi.”, “Mağdur kendi kendisini vurdu.” gibi iddialarla gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmaktadır.

Ayrıca, bir kişi jandarma ve polisi gözü önünde ve onlara hiçbir zarar vermeden, hatta onların kolları arasında nasıl kendisini vurabilir? Böylesi bir intihar eylemi görülmüş müdür? Bu, hayatın doğal akışına aykırıdır.

Yaşam tehlikesini kısmen atlatan mağdurun ilk beyanı, olay yerinde bulunan diğer gençlerin anlatımları ve aralarında konuşan askerlerin duyulan sesleri, güvenlik güçlerinin infaz eylemlerini kanıtlamaktadır.

Yetkili ve sorumlu makamları yasal gereğini yapmaya çağırıyoruz. Biz de bu hadisenin takipçisi olacağız.

Değerli arkadaşlar, gençliği potansiyel tehlike gören bir sistemin değişim ve dönüşüm iradesi gösterip gençleşmesi mümkün değildir çünkü köhneleşmiş ve çürümüş yapının devamı için suskun toplum istenmektedir, öncelikle de gençliğin ve kadının sesinin boğmak istemektedirler.

Bakınız, Meclis Kütüphanesinde bulunan ve Kürtçe yazdığım son kitabımın adı “Ciwan Denge Bedengiye ne”dir yani “Gençlik Sessizliğin Sesidir” Onun için diyoruz ki bu sesi hiçbir güç susturamaz.

Sayın milletvekilleri, tehdit kültürü her makamda ve her alanda devam ediyor. Meclis Başkanı Sayın Şahin de Kürtlerin ana dilini susturmaya teşebbüs etmektedir. Allah’ın bahşettiği dilimize sahiplenmemizi “Palavra kokan seçim propagandası.” şeklinde yorumluyor. Ayrıca, parti kapatma da dâhil savcıları âdeta göreve çağırıyor. Ama savcılardan önce bir kez daha Genelkurmay yeniden askeri vesayetle durumdan görev çıkardı bile. Onun için diyoruz ki: “Meclis Başkanının görevi bu mudur?” Merak etmesin, bu ülkede bu işi yapan çok kişi ve kurum vardır, kendisine ihbar sırası gelmez bile. Onun için, teşebbüsü de ne yazık ki nakıs kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, önceleri “Yanlış hesaplar Bağdat’tan döner.” diyordular. Şimdi Türkiye’deki yanlış hukuksuzluk uygulamaları kararı ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - …Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döndü. HADEP’in kapatılmasına ilişkin, Türkiye’yi, yine, Sözleşme’nin 11’inci maddesine aykırılıktan mahkûm etmiştir. Umarız, dileriz, Türkiye bu ayıptan kurtulur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her vesileyle bu kürsüde ifade ettiğimiz bir husus var, bir kez daha bunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum: Tarım stratejik bir sektördür, insanoğlu için vazgeçilmezdir ve daha da önemlisi, ülkemiz bu açıdan çok şanslı bir ülkedir. Bir başka ifadeyle, tarımın ülkemiz için olağanüstü bir sosyal ve ekonomik değeri vardır. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarlarının tarım ve hayvancılıkla ilgili politikaları, uygulamaları ve bu bütçeler gösteriyor ki bu iktidar bu önemin farkında değildir.

Tarım ve tarım kesimini gözden çıkardığı yaptığı uygulamalardan bellidir. Bunun içindir ki bugün bu ülkede üretici, çiftçi perişandır; üretim düşmüştür, temel ürünler dâhil Türkiye bağımlı hâle gelmiş ve ithalatçı konuma düşürülmüştür ve maalesef bu vahim durum Hükûmetin umurunda olmadığı kadar Sayın Bakan da durumun ciddiyetinin farkında değildir. Bakın, bir müddet önce bu Mecliste “Arkadaşlar, hiçbir zaman Türkiye kendi kendine yeterli olmadı, o bir masaldı.” diyen Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği beyanatta “Türkiye tarımda dünya 8’inciliğine yükseldi, bu konuda Avrupa Birliğinden üstünüz.” diyebilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu büyük bir çelişkidir ve büyük bir tutarsızlıktır. Doğrusu bu ifadelerin ikisi de yanlıştır. Gerçek şudur: Sayın Bakan, devri iktidarınızdan önce bu ülke kendine yeterli bir ülkeydi, bugün sayenizde tamamen bağımlı hâle geldik.

Türkiye’nin üretim potansiyelini değerlendiremediniz, değerlendirmeye de niyetiniz yok. Türkiye et, süt, tahıl gibi temel ürünlerde dahi dışarıya bağımlı hâle geldi. İşte Türkiye’ye armağan ettiğiniz tablo şu: Kendine yeterli ve on beş yıldır bir gram et ithal etmeyen bu ülke bugün kasaplık canlı hayvan, et, kurbanlık hayvan ithal ediyor. Bir dediğiniz bir dediğinize uymuyor. Önce “Sadece canlı hayvan ithal edeceğiz.” dediniz, sonra karkas et ithal ettiniz; “Kurbanlıkta sıkıntı yok.” dediniz, kurbanlık ithal ettiniz; “Sadece Kurban Bayramı’yla sınırlı kurbanlık koyun ithal edeceğiz.” dediniz, şimdi kurban sonrası olmasına rağmen kasaplık koyun ithal etmeyi düşünüyorsunuz. Kurban Bayramı geçeli bir ay olmasına rağmen ve de et ithalatı devam etmesine rağmen et fiyatlarındaki yükseliş bir türlü durmuyor, insanlar sayenizde et yiyemiyor. İki yılda 850 bin damızlık süt hayvanı kesime gitmiş. Ne Türk halkı, çocuklarımız yeteri kadar süt içebiliyor ne de süt üreticisi ayakta durabiliyor. Türkiye süt tozu ithal ediyor. Sonuçta üretici çaresiz, tüketici perişan. Bu tablo, bu ülke için utanılacak bir tablodur.

Gelelim bitkisel üretime: TÜİK’in 2010 verilerine göre Türkiye ihtiyacı olan ayçiçeğinin yüzde 54’ünü, kırmızı mercimeğin yüzde 55’ini, yeşil mercimeğin yüzde 35’ini, pirincin yüzde 35’ini, mısırın yüzde 20’sini ithal ediyor. Yine aynı verilere göre, 2008-2009 üretim döneminde Türkiye 3 milyon 628 bin ton buğday ithal etmiş, bu dönemde buğday ithalat şampiyonu olmuş. Türkiye’nin sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde buğday ithalatına ödediği para yaklaşık 3,7 milyar dolardır. Şimdi, Sayın Bakan “Biz bu buğdayı dahilde işleme rejimi kapsamında alıyoruz ve bunu işleyerek un ihraç ediyoruz yani bir katma değer yaratıyoruz.” diye açıklama yapıyor. Bu asla doğru değil. Türkiye 2009 yılında 902 milyon dolarlık buğday ithal etmiş, ihraç ettiği un miktarı sadece 581 milyon dolar. Nerede katma değer? Ben size söyleyeyim: Katma değer falan yok. İthal ettiğiniz buğdayı Sayın Bakan, iç piyasada kullandınız. Bu zaten bu ülke için sürpriz değil çünkü 9,3 milyon hektar olan buğday ekim alanı 8 milyon hektarlara düştü. Dolayısıyla üretimin düştüğü de gayet açıkça görülüyor.

Sayın Bakan, Türkiye önceki dönemlerde de buğday ithal etti ancak bunu kaliteyi artırmak, paçalda kullanmak üzere sınırlı miktarda bir ithalat yapmıştır. Bunu, bu yaptığınız ithalatla karıştırmayın. Sizi buradan, yüce Meclisin huzurunda ikaz ediyorum: Türkiye’nin 2030 yılı nüfusu 100 milyon olarak öngörülüyor. Yaklaşık bu nüfusu besleyebilmek için 5,5-6 milyon ton ilave buğdaya ihtiyacımız var. Bunun anlamı şu: Bu kafayla, bu politikalarla bu ülke tarımını idare etmeye devam ederseniz, bugün yaptığınız yanlışlıkların bedelini Türkiye önümüzdeki on yıllarda aç kalarak ödeyecektir.

Yem sektörünün en önemli ham maddesi ve buğdaydan sonra en çok ekilen tahıl arpada durum çok daha vahimdir. İktidarınıza kadar, bırakın kendi ihtiyacını karşılamayı, yılda 1 milyon ton arpa ihraç eden Türkiye bu üründe de ithalatçı konuma gelmiş. 2002 yılında 8,3 milyon ton olan arpa üretimi 2008 yılında 5,9 milyon tona düşmüş.

Hayvancılıktaki çöküşü, etteki krizi, şu son yedi ayda yaşadıklarımızın esas sebeplerini buralarda, yüksek yem maliyetlerinde aramak lazım.

Tekstil sektörünün lokomotifi beyaz altın pamuğun durumu çok daha kötüdür. Üretim her geçen yıl düşmektedir. 2002’de 2 milyon 542 bin ton olan kütlü pamuk üretimi 2009’da 1 milyon 725 bin tona düşmüştür. Onun içindir ki pamuk üretimi bakımından dünyada 6’ncı sırada olan Türkiye bugün Çin’den sonra en büyük pamuk ithalatçısı ülke konumuna gelmiştir. Türkiye sadece 2009 yılında      1 milyar dolarlık pamuk ithal etmiştir. 2002-2009 yılları arasında ithalata ödenen para 7 milyar 200 milyon dolardır. Bugün, Türkiye, aralarında Etiyopya, Burkina Faso, Zimbabwe ve Tanzanya gibi harita da bile yerini göstermekte zorlanacağınız ülkeler dâhil 38 ülkeden pamuk ithal etmektedir.

Yine, 2009 yılı verilerine göre 1 milyon 675 bin ton yağlık ayçiçeği, 1 milyon 140 bin ton soya, 459 bin ton mısır, 225 bin ton kırmızı mercimek, 183 bin ton pirinç ithal etmiş. Bu liste böyle uzayıp gidiyor, vaktimin darlığından söyleyemiyorum.

Değerli milletvekilleri, her vesileyle yüksek tarımsal potansiyelinin altını çizdiğimiz, kahve ve kakao gibi birkaç ürün hariç, hemen her türlü ürünün yetiştiği, doğru politikalarla iyi değerlendirildiği takdirde sadece kendisini değil, bölgesini de besleyecek bu ülke artık net tarım ürünleri ithalatçısı ülke konumuna düşürülmüştür ve bu potansiyel heba edilmiştir. Son sekiz yılda Türkiye’nin işlenmemiş tarımsal ürün ithalat tutarı 28 milyar 167 milyon dolardır ve 2 milyar dolardan fazla bir dış ticaret açığımız vardır.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu ülkenin 24,5 milyon hektar tarım alanı var ve bu alan Avrupa Birliği üyesi 5 ülkenin toplam yüz ölçümünden fazladır; İngiltere’nin yüz ölçümüne eşit büyüklüktedir, Türkiye’nin her yıl nadasa bıraktığı alan Hollanda’nın yüz ölçümü kadardır. Böyle bir varlığa sahip bu ülkenin işlenmemiş tarım ürünleri ithalatı ihracatından fazla ise kim ne derse desin, Sayın Bakan burada gelip nasıl bir savunma yaparsa yapsın bu ülke tarımı feci durumda demektir.

Değerli milletvekilleri, bu ülke bu duruma durup dururken gelmedi. Sekiz yıllık AKP İktidarının yanlış politikaları ve yüksek girdiler altında ezilen Türk çiftçisi artık üretemez hâle geldi. Bakın, 2002-2010 arasında tüketici fiyatları artışı yüzde 145 olurken mazot, gübre, tohumluk, sulama fiyatları enflasyonun çok çok üzerinde arttı. DAP gübresinin fiyatındaki artış yüzde 203, üredeki artış yüzde 174, mazot -zaten şampiyon- yüzde 177 ve Türk çiftçisine dünyanın en pahalı mazotunu kullandırıyorsunuz.

Sulama ücretlerine bakalım: Hububatta sulama ücretleri 2002 yılına göre yüzde 225 artmış, buğdaydaki fiyat artışı sadece yüzde 42. Şeker pancarı ve pamukta sulama ücretleri yüzde 234 artmış, pancardaki fiyat artışı sadece yüzde 46, pamuktaki sadece yüzde 6. Ayçiçeğinde durum aynı şekilde, yüzde 230 civarında sulama ücreti artışı var, ayçiçeği fiyat artışı yüzde 50 civarında. Narenciyede zaten durum gerçekten perişan, yüzde 230’luk bir artış var. Mandalina, portakal gibi ürünlerde bu dönemdeki fiyat artışı sıfır ve narenciye üreticisinin ürünü dalında kalmıştır, toplayamamıştır. Bugün 25 kuruşa dahi satamamıştır. Buradan laf atan arkadaşlar gitsin seçim bölgesinde onun izahını kendi insanlarına versinler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gidemezler…

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, FAO’nun 2009 yılı verilerine göre Türkiye buğday üreten 121 ülke arasında buğdayı en pahalıya üreten 21 ülke arasında. Bakın, girdiler 5 misli artmış, fiyatlar sadece ona karşı 1 misli artmış. Böyle bir şartta, bu tabloda durumun ne kadar vahim olduğu açıkça görülmektedir.

İşte tablo bu. Sayın Başbakanın son bütçe konuşmasında “Tarıma 36 milyar dolar aktardık. Çiftçinin alın terinin karşılığını verdik. Çiftçi mutlu.” dediği tarımın durumu bu. Bunu yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.

Bu sebeplere bağlı olarak tarım toprakları boşaldı, 2 milyon hektar toprak ekilmiyor. 2,5 milyon insan toprağından koptu, işsizler ordusuna eklendi. 2001 yılında 7,9 olan işsizlik bugün yüzde 14’lere çıktı. İşsizliği absorbe eden sektör tarım işsizliğin kaynağı oldu. Zaten yedi yılda tarımdaki toplam büyüme yüzde 8,7 yani ortalama her yıl yüzde 1,2. Bu, 2002 yılındaki yüzde 8,8’lik bir yıllık büyümenin bile altındadır. Şimdi, yeni bir mali af çıkarıyorsunuz. Bu affın içerisinde her kesim var, çiftçi yok.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum, zaman darlığından geçiyorum, Bütçe rakamlarına fazla girmiyorum: Bugüne kadar doğru ve işe yarar bir destekleme politikası olmayan Hükûmetin, bu bütçede tarım desteklerine ayırdığı miktar da son derece yetersizdir, her yıl düştüğü gibi bugün binde 50’lerin altına düşmüştür. Bu anlayışla, bu yaklaşımla, bu kafayla hiçbir problemi çözemezsiniz. Gelin, bu konularda başından beri ısrarla yaptığımız önerilerimize kulak verin, tarıma gerektiği kadar kaynak aktarın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – …Ülke kalkınmasındaki tercihlerinizin başına alın ve çiftçinin, üreticinin, toprağından alın teriyle kazancını sağlamak isteyen insanların bu dramına son verin diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, birazdan iktidarın sayın sözcüleri bu kürsüden “Tarımda şunu yaptık, bunu verdik.” sözleriyle ahkâm keseceklerdir. Şimdi ben de sizlere, Milliyetçi Hareket Partisinin kısa koalisyon döneminde kendisine bağlı Tarım Bakanlığında yaptığı ilkleri ve reformları özetlemeye çalışacağım. Bu vesileyle, o günün Tarım Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp’e buradan saygılarımı iletiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, tarımda ilk defa Yeniden Yapılandırma Programı uygulamaya başlanmış, buna bağlı olarak da ilk defa Çiftçi Kayıt Sistemi ve tarımsal envanter çalışması ile işletmeler kayıt altına alınmıştır.

İlk defa faizsiz, karşılıksız ve geri ödemesiz doğrudan gelir desteği Milliyetçi Hareket Partisi döneminde başlatılmıştır. Yine alternatif ürün projesi bütçeden ödenek ayrılarak yürürlüğe konmuş ve sorunlu tarımsal alanların tespiti ve iyileştirme projesi hayata geçirilmiştir.

İlk defa yetmiş beş yıllık Hayvan Islahı Kanunu değiştirilmiş, böylece damızlık hayvanların yurt içinden temini sağlanmıştır. İlk defa hayvanlar küpelendirilerek kimliklendirme çalışması o dönemde başlamıştır. Kaba yem üretiminin desteklenmesi, yurt içinde yetiştirilen belgeli damızlık hayvanların desteklenmesi, damızlık düvelerin satışından parasal destek verilmesi ile ilk defa biyoteknoloji ve genetik mühendisliği kullanılarak Anadolu alacası ve Anadolu esmeri ırkları ıslah çalışmaları başlatılmıştır.

İktidar bu projeye sahip çıkabilseydi, bugün elin angusuna bu ülke ihtiyaç duymayacaktı. İlk defa hayvanını tohumlatan üreticiye ve suni tohumlama sonucu doğan buzağılara parasal destekler verilmiştir. Ön soy kütüğü ve soy kütüğü kayıtları çalışması başlatılmıştır. Bizzat ahırdaki besi hayvanı küpelenip parasal destek verilmiştir. Yurt içi hayvan hareketini kontrol etmek, salgın hastalıkları önlemek, hayvansal üretimi artırmak için Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ilk defa mera tespiti ve ıslahı çalışmalarını Milliyetçi Hareket Partisi başlatmıştır. Yine ilk defa sözleşmeli yetiştirici projesi ile yetiştirici-sanayici entegrasyonu sağlanmıştır. Yetkilendirilmiş veteriner hekimlik sistemi o dönem hayata geçirilmiştir.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa çiftçimize mazot, gübre ve diğer girdilerine destek olarak karşılıksız, faizsiz ve geri ödemesiz doğrudan gelir desteği Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiştir, başlatılmıştır. Bakın, bunu iktidar ne yaptı? Bu desteğin bir kısmını kesip “mazot desteği” diye çiftçiye yutturup bunun adına da “reform” dedi.

Değerli milletvekilleri, ilk defa özel kontrol gıda laboratuvarlarına izin verilmiştir. Bakanlık bünyesinde Pazarlama Dairesi ve Dış Ticaret Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.

Yine ilk defa tarladan sofraya gıda sağlığı ve kalitesini takip için İyi Tarım Uygulamaları Yönetmeliği ile ilk defa Organik Tarım Uygulama Yönetmeliği MHP döneminde çıkarılmıştır ve yine ilk defa Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı kurularak Türk tarımı elektronik ortamda izlenirken illerin tarımsal master planları hazırlanmaya başlanmıştır.

Toprak Mahsulleri Ofisi ilk defa ürün alım ve satım fiyatlarını birlikte açıklayarak üretici, tüketici, sanayici ve ihracatçıyı spekülatörlere ve çıkarcılara ezdirmemiştir değerli milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisine bağlı Tarım Bakanlığında yaptığımız ilklerin ve reformların sadece bir kısmından bahsedebildim.

Şimdi, birazdan allayıp pullandıracağınız sekiz yıllık iktidarınızın ilklerine gelmek istiyorum:

Sizin döneminizde ilk defa hayvan varlığımız ortalama yüzde 50 azalmıştır. İlk defa kurbanlık hayvan ithali size nasip olmuştur ve ilk defa tarımsal ithalatımız 3 milyar dolardan 11 milyar dolara çıkmıştır dolayısıyla sekiz yılda 56 milyar dolar iktidarınızca ecnebi çiftçinin cebine gönderilmiştir. İlk defa döneminizde tarımsal destekler bir bölgeyle sınırlı tutularak maalesef ayrımcılık yapılmıştır ve döneminizde 3 milyon çiftçimiz maalesef toprağı terk etmiştir.

Değerli iktidar, bunlar övünülecek değil, aslında dövünülecek işlerdir. Üzülerek ifade ediyorum ki: Tarımda taş üstünde taşınız yoktur.

“Bizimdir.” diyebileceğiniz bir ilkiniz, bir projeniz var mı? Ben söyleyeyim: İlk olarak “Bin köye bin tarımcı gönderiyoruz.” dediniz. Bu görevlilerin de paralarını ödemediğiniz için maalesef bu projeniz de iflas etmiştir.

Sonuç olarak: Döneminizde çiftçinin tarımsal üretimi düşmüş, ithalat artmış, verdiğiniz kredilerle çiftçi borca batırılmış ve döneminizde anguslar, donmuş etler ithal edilmiştir ve döneminizde tarım ve hayvancılık çökertilmiştir. Buna bağlı olarak da tarıma dayalı illerdeki göç sonucu -bunu altını çizerek ifade ediyorum ki- bu illerdeki milletvekili sayıları düşmüştür. Sadece sadece bu, tarımın çöktüğünün en önemli kanıtıdır değerli milletvekilleri. Bütün bunlardan görülüyor ki Türk tarımına kim hizmet etmiş, Türk tarımını kim geriye götürmüştür.

Değerli milletvekilleri, beni bağışlayın, şunu merak ediyorum: Acaba Sayın Başbakanımız Sayın Tarım Bakanını çağırıp “Ya, Mehdi, çiftçiye şu kadar destek verdik, şu kadar teşvik verdik, hayvancılıkta bölgesel teşvikler dağıttık, yetmedi, kesik et, canlı hayvan, hatta kurbanlık ithal ettik; hâlâ bu et fiyatları neden düşmüyor Mehdi?” diye sormuyor mu? Dese de demese de aslında fazla söze gerek yok, mal meydandadır diyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını tekrar diliyor, hepinize saygılar  sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletin hangi alanlara ne kadar kaynak ayıracağını, hangi alanlardan ne kadar kaynak toplayacağını gösteren bütçenin kuşkusuz en önemli özelliği nimet ve külfetin vatandaşlarımız arasında katkıları ölçüsünde hakça ve adil dağıtılıp dağıtılmadığıdır. 2011 yılı programında temel amacın küresel krizden çıkış sürecinde büyümeye istikrar kazandırılması, istihdamın artırılması, kamu dengelerinin iyileştirilmesi, fiyat istikrarının sağlanmasına yönelik olarak enflasyonun daha düşük seviyelere indirilmesi ve cari açığın kontrol altında tutulması olduğu ifade edilmektedir. Ancak, daha program uygulamaya başlamadan, henüz görüşülme aşamasındayken programda revizyonlar başlamış, fert başına gayrisafi yurt içi hasıla değiştirilmiş, kamu dengelerinde daha bütçe uygulamaya başlamadan önemli değişiklikler olacağı ortaya çıkmış, cari işlemler açığı kontrolden çıkmış, istihdamın problem olmaktan çıkarılacağına dair hiçbir emare görülememiştir. Kriz döneminde Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının ne ölçüde küçüldüğü, buna rağmen 2010 yılının ilk yarısında gerçekleşen yüksek oranlı gayrisafi yurt içi hasıla büyümesinin geçmişteki kayıpları bile karşılayamadığı açıkça ifade edilebilir.

Hükûmet hiçbir yapısal ve radikal tedbir hedeflememektedir. İç ve dış makroekonomik gelişmelere ve belirsizliğe seyirci kalarak iş âlemini sıcak paraya ezdirecek, kurları ve faizleri, maliye ve para politikasını etkin bir biçimde kullanmayacaktır. Ayrıca, ekonomiyi mevcut dış risklerden korumak için ne Orta Vadeli Program’da ne de bütçede herhangi bir tedbir bulunmamakta, büyümenin özel sektör tüketimi ve yatırımlarına dayalı olarak kendiliğinden ortaya çıkması beklenmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından hazırlanan bütçelerde, gelir politikaları açısından büyüme, yatırım ve istihdamın desteklenmesi ve kayıt dışılığın azaltılmasına yönelik somut uygulamalar yer almamaktadır, bu amaçlar doğrultusunda aktif bir vergi ve gelir politikası uygulanmamaktadır; vergi sisteminde dile getirilen etkinlik, basitlik ve adalet ilkeleri hep geri planda kalmaktadır; vergi kanunlarında yer alan istisna ve muafiyetler vergi adaletiyle uyumlu değildir; yeterli olmayan vergi denetiminde adil davranılmamaktadır; yerli yatırımcılar özendirilmemektedir; bunun sonucu olarak ne yazık ki ithalat patlaması yaşanmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, devleti var eden en önemli organlardan biri olması hasebiyle tapu kadastro teşkilatı oldukça önemlidir. Bu teşkilat, Türkiye’nin bütün ilçelerine kadar yayılmış, binlerce çalışanıyla ve tapu teşkilatları yanında kadastro teşkilatıyla oldukça tecrübe kazanmış çalışanlardan oluşan bir teşkilattır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, merkez ve taşrada yaklaşık 17 bin personelle, 22 tapu ve kadastro bölge müdürlüğü, 1.018 tapu sicil müdürlüğü, 325 kadastro müdürlüğü olarak ülkemizin en küçük ilçelerinde dahi yılda ortalama 6 milyon işlem yaparak 20 milyon vatandaşımıza hizmet vermektedir.

Tapu ve Kadastro Modernizasyon Projesi’yle eski yıllarda üretilmiş tapu kadastro bilgilerinin günümüzdeki ihtiyaç ve şartlara uygun olarak bilgisayar ortamına aktarılarak kullanıma sunulması son derece önemlidir.

Bunların yanında, gayrimenkul değerlerinin belirlenmesi ve kayıt altına alınması alanında hukuki, teknik ve idari yapının oluşturulması çerçevesini ve politikasını belirlemek amacıyla başlatılan çalışma önemli bir boşluğu dolduracaktır.

e-Devlet Projesi’nin temel bileşenlerinden birisi olan TAKBİS Projesi’nin hayata geçirilerek yerel yönetimlerin ve ilgili kuruluşların, teknik anlamda, Tapu ve Kadastroyla ilişkileri bağlamında doğru, güvenilir ve güncel bilgilerin zamanında sunulması amacıyla yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir.

Farklı standartlarda üretilen mükerrer haritaların ve kaynak israfının önüne geçilmesi için ülke genelindeki tüm haritaların belli bir standartta yapılması amacıyla Harita Bilgi Bankası oluşturulmuştur. Türkiye’de kadastrolama işinin bir an önce bitirilmesi için teknik altyapının buna uygun olarak geliştirilip, daha sonra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı birimlerin fonksiyonlarını icra edebilmesi için en son teknolojiyle donatmak, bilgili elemanları oraya yerleştirmek ve bunu koordine etmek gerekir.

Millî Emlak Genel Müdürlüğünün fonksiyonu ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün fonksiyonları birbirine çakışır vaziyettedir. Bu çok başlılığı bu noktada ortadan kaldırmak son derece önemlidir. Bunu ortadan kaldırmak için Millî Emlak Genel Müdürlüğünün bir biçimde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gibi Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilişkilendirilmesi zaruret hâline gelmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de mortgage uygulanması nedeniyle ev alım satım işlemleri yoğunlaşmış ve bu yoğunluk nedeniyle çalışanların yaptığı işler düne göre katbekat artmıştır. Bu itibarla, çalışanların Medeni Kanun’un 1007’nci maddesi gereğince sorumlulukları da bu nispette artmıştır. Bu sebeple, tapu sicil müdürlüklerinde işlerin daha hızlı yapılabilmesi için TAKBİS yazılım uygulamasına geçilmiş, TAKBİS yazılımının uygulamaya konulmasının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hâlâ aksaklıklar tamamlanmamıştır. Bu sistem İnternet üzerinden çalışmakta olup İnternet ağında problem olduğunda, vatandaş, memurun işleri aksattığını düşünmekte ve çalışanlarla münakaşaya girmektedir. Dolayısıyla, bu güzide teşkilatın adı maalesef hep kötü anılır olmuştur. Buna mutlaka bir çare bulup tapu sicil müdürlük çalışanlarının bu şaibeli durumlardan kurtarılarak rahatlatılması son derece önemlidir.

Türkiye’de kadastro çalışmalarının tamamlandığı yönünde başarı açıklamaları yapılsa da mevcut kadastro çalışmasının büyük bölümü yeni teknolojiyle bağdaşmamaktadır. Bu bölümün yeni teknoloji sistemine geçirilmesi gerekmektedir ve bu işi yapacak yetişmiş personel kadastro müdürlüklerinde mevcuttur. Bir an önce, ikinci kadastro çalışması başlatılmalıdır ve bu çalışmanın dünya standartlarında yapılması gerekmektedir.

“Lisanslı Harita ve Kadastro Bürosu” diye ifade edilen, kısa adı LİHKAB olan uygulamayla kadastro müdürlüklerinin vatandaşa yapmış olduğu hizmet özel sektöre aktarılmıştır ve bu uygulama devleti küçültmektedir; bu uygulama, vatandaşın 100 ila 200 lira ödemesiyle yapılan işleminin LİHKAB sistemiyle 400 liraya yapılması noktasına gelmiştir. Bu, vatandaşa yüzde 100 yeni bir yük getirmek demektir. Ayrıca, bu uygulama, kadastro müdürlüğü çalışanlarının ayda 400 ila 500 lira civarında ücretlerinin düşmesine sebebiyet vermektedir. Bir an önce, bu LİHKAB uygulamasının durdurulması, vatandaşın ve kadastro çalışanlarının mağduriyetlerinin giderilmesi icap etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün tapu sicil müdürlüklerini üvey evlat gibi görmekten vazgeçip bu kurumun eleman eksikliğini kapanan kurumlardan gelen elemanlar ile kapatmaya çalışmak yerine, bir yıllık kurslar açıp burada her türlü bilgi donanımı ile yetiştirerek tapu sicil müdürlüklerine göndermesinde büyük yarar vardır. Bu, tapu sicil müdürlüklerinin kalitesini artıracaktır. Tapu sicil müdürlüğü çalışanları, dünyada benzeri olmayan sorumluluk sistemiyle çalıştırılmaktadır. Çalışanların yapacağı hata sonucu doğacak mali sorumluluk, ölse dahi Medeni Kanun’un 1007’nci maddesiyle varislerine intikal edecek şekilde düzenlenmiştir. Bu da çalışanları stres altına almaktadır. Medeni Kanun’un 1007’nci maddesinin on yıl ile sınırlandırılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Büyükataman.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Konuyla alakalı ifade edeceğimiz daha çok şey olmasına rağmen, vaktin sınırlı olması itibarıyla burada konuşmama son veriyor ve yüce heyetinizi tekrar en içten duygularımla selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bal, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle bağımsız ve tarafsız yargı özlemiyle Yargıtayın Sayın başkanlarını, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanını, değerli üyelerini ve çalışanlarını saygıyla selamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtay bütçesi 2009 yılı Orta Vadeli Program’a göre 2011 yılında 86 milyon lira olarak öngörülmüştü. Oysa -huzurunuza getirilen bütçede- Yargıtay bütçesi 76 milyon lira olarak Meclisin huzuruna getirilmiştir, 10 milyon liralık tenkisatın sebebi nedir? Acaba, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütçe hazırlarken bir yıl sonra ne olacağını görememe gibi bir feraset noksanlığı mı vardır? Yoksa Yargıtayın hizmetleriyle ilgili olmak üzere AKP’nin beklentisi mi farklıdır?

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayın hizmetleriyle ilgili, sizlere rakamlar vermek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin çok gelişmiş ortaya sunduğu, iddia olarak ortaya sunduğu, teknolojiyi yargıya taşıdığı iddia edilen verilerine göre, ancak 2008 yılının rakamlarına ulaşabilmekteyiz yani 21’inci yüzyılda, Adalet Bakanlığı, yargıda ne olup bittiğini öğrenebilmek için iki yıl geriden takip etmektedir. İşte, biz de bu 2008 yılı verilerine baktığımız zaman, 2005 yılında cumhuriyet savcılıklarına gelen evrakın burada işlem görme ve işlemi tamamlama süresi ortalama 306 gün idi, 2008 yılında bu rakam 346’ya çıkmıştır yani savcılığa işi düşen bir kişi, bir yıldan uzunca bir süre, işleminin tekemmül etmesini beklemektedir. 2005 yılında bir ceza davası ortalama 234 günde bitmekte idi, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında bu rakam, 2008 yılı itibarıyla 258 güne çıkmıştır. 2005 yılında bir dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında 159 günde işlemi tamamlanmakta iken AKP’nin devri iktidarında bu rakam 479 güne çıkmıştır yani yaklaşık 3 kat artmıştır. 2005 yılında, bir ceza davası, Yargıtay ilgili ceza dairesinde 159 günde tamamlanabilmekte, görüşülebilmekte iken bu, 2008 yılı itibarıyla 359 güne çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, elimizde bir rekorlar kitabı verisi bulunmamaktadır ancak ben, uzun yıllar yargıya hizmet etmiş bir kişi olarak size ifade etmek isterim ki bu bir dünya rekoru olsa gerektir. Bu dünya rekorunun getirdiği bir başka sorun da yüce heyetin karşısındadır; o da uzun yıllar yargılamanın bu suretle devam edişi, zaman aşımı süreci nedeniyle, davaların zaman aşımı nedeniyle ortadan kalkmasına, suç faillerinin cezasız kalmasına neden olmaktadır. On binlerce, yüz binlerce dava, bu şekilde ortada kalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında, Yargıtayda, 320 bin dava dosyası vardı, Hukuk Genel Kurulunda. Bu rakam 2008 yılı itibarıyla yüzde 140 oranında artmıştır. 2002 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 317 bin dosya gelmekteydi, bu rakam yüzde 200’e yakın bir oranda artışla 664.720’ye ulaşmıştır. Dolayısıyla, Yargıtayın yükü artmıştır, bu yükün altından kalkılacak hâl kalmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi de mevcut Anayasa değişikliğiyle birlikte çok fonksiyonlar yüklenmiş bir mahkeme hâline dönüştürülmüştür. Bu itibarla da Anayasa Mahkemesi bireysel başvurudan daireler şeklinde çalışmaya kadar bir yapılanmaya gitmiştir ancak Anayasa Mahkemesinin bütçesi yüzde 1 oranında artırılmaktadır. Demek ki AKP, Anayasa Mahkemesine böyle bir misyon biçmemiş, sadece Anayasa Mahkemesinin yapısında bir değişiklik yapmak suretiyle yandaş bir yargı kurumu hâline getirme amacıyla hareket etmiş ve Anayasa’yı da bu sebeple değiştirmiştir.

Anayasa Mahkemesinin güncel sorunları yerinde durmaktadır. Gerekçeli kararların yazılamaması, zamanında yazılmaması nedeniyle hukukun işlememesi, Anayasa’da yeri bulunmamasına rağmen, Anayasa Mahkemesinin çalışmasına ilişkin kendi iç kurallarına göre bir hüküm bulunmamasına rağmen, yürürlüğün durdurulması kararlarının verilmesine devam edilmektedir. Bireysel başvuruyla ilgili yeni bir çözüm ve yeni bir yapılanma öngörülmemiştir ve dolayısıyla, altyapısı bulunmayan, bir oldubittiyle mahkemenin üzerine bırakılan bu sorun önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin çok başlı hukuk olarak ciddi bir şekilde başını ağrıtacak bir konu hâline gelmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesiyle ilgili sorun Anayasa Mahkemesi üyelerinin istenilen şekilde oluşturulmasıyla sona ermiş gibi görünmektedir, aynen YÖK’te olduğu gibi. AKP YÖK’ten şikâyet eden bir partiydi, YÖK’ü ele geçirdikten sonra YÖK’ten şikâyeti ortadan kalkmıştır. Anayasa Mahkemesini de ele geçirdikten sonra oradaki sorun da ortadan kalkmış gibi görünüyor. Oysa, biraz önce anlattığım, Anayasa Mahkemesinin güncel sorunları, bir hukuk devletinde, özellikle 21’inci yüzyılın demokratik değerlerini ve demokratik gereklerini ortaya koyan hukuk devleti ilkesine göre, karşılaşılmaması gereken bir sorundur. Ama bir Anayasa Mahkemesi Başkanı düşününüz ki AKP’nin ortaya koymuş olduğu PKK terör açılımına destek olmak amacıyla Anayasa değişikliğinde bir başat rolü üstlenmektedir, bir başaktör rolü üstlenmektedir ve Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilebileceğini dahi ileri sürebilecek kadar pervasızca hareket edebilmektedir. Arkasından gelen tepkilere göre de “Ben, olumlu bir şekilde, iyileştirme amacıyla söyledim.” gibi bir tevile gitmiştir. Oysa, zırva tevil götürmez.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi Başkanının yol vermek istediği Anayasa’nın ilk üç maddesi şudur: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” Bunu nasıl daha olumlu hâle getirerek değiştireceksiniz Sayın Başkan? Devam ediyor: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Bunu daha nasıl olumlu hâle getirerek değiştireceksiniz Sayın Başkan? Devam ediyor, değiştirilemeyecek 3’üncü maddesi: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.” Bunu daha nasıl olumlu hâle getireceksiniz Sayın Başkan?

Sayın Başkanın niyeti farklıdır. Sayın Başkan, AKP’nin yandaş yargı kurumu hâline getirildiği Anayasa Mahkemesine, AKP’nin bin yıllık kardeşlik hukukunu bölecek, tahrip edecek, PKK’yla mücadeleyi bırakıp müzakereye başlayan, mütarekeye başlayan politikalarına yol açmak, onlara ön açmak amacıyla böyle bir misyonu üstlenmiştir. Böyle bir Anayasa Mahkemesi Başkanının Türkiye’ye verebileceği, Türk demokrasisine verebileceği ve Türk Anayasa hukukuna verebileceği herhangi bir şey kalmamıştır.

Şimdi burada Sayın Adalet Bakanı yok ama Sayın Adalet Bakanının geçmişte verdiği, Mecliste yapmış olduğu bir konuşmasını sizlere hatırlatarak sözlerimi tamamlamaya çalışacağım.

Sayın Adalet Bakanı -doğru bir şekilde- İbni Haldun’dan alıntı yaparak diyor ki: “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.” Sizin sekiz yıllık iktidarınız boyunca önce yargıyı siyasallaştırmak, arkadan siyasal yargı kurumu yaratmak ve bu çerçeve içerisinde de yargıyı “AKP yandaşları ile yandaşı olmayanlar” şeklinde ikiye böldükten sonra. Türkiye’de hâkimin, hakim, fehim, mekin, müstakim ve metin gibi sıfatlarını AKP yandaşlığı ile özdeşleştirdikten sonra yargıya yapabileceğimiz hiçbir işlem yoktur diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, şunu bir daha gözden geçirir misiniz? Hoş olmuyor.

FARUK BAL (Devamla) – Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun Efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim bütçesinin Danıştay bölümünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kurucu iktidarlar, iradesini ve felsefesini kurumların misyon ve vizyonu, kabulleri ve tarifleriyle kurumlara yükler ve rejime şeklini verir. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Devlet kurumdur, devlet kuramdır, devlet kuraldır. Devlet kurumdur, devlet kuramdır; kuramlar tariflerdir, kabullerdir. Kurallar hukuktur. Kurumlar, vizyona ve misyona sahiptirler; vizyon ve misyonlarını, görev yetki ve sorumluluklarını Anayasa ve yasalardan alır.

Demokrasi, halk iradesi, hukuk ilişkilerini, birbirine mecburiyetini bir düzlemde ele almazsak doğru yorumlara ve doğru sonuçlara varamayız. Halk iradesi, sadece tercih etmiş bir çoğunluk yönetimi değildir. Halk iradesi, bütün seçilmişleriyle, tercihleriyle bir topyekûnun ifadesidir. Eğer halk iradesini sadece seçilmişlerin, kanun yapan, yasa yapan ve kanunu, yasayı yaparken hukukun üstünlüğünden, evrensel hukuktan, insan haklarından yoksun bir şekilde sadece yasa yapan bir çoğunluk olarak ele alırsanız o zaman siz demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü hiçe saymış olursunuz. O rejimin adı demokrasi olmaz, çoğunluğun zulmü hâline gelir.

Seçim olması demek, mutlaka demokrasinin yerine geldiği şartı demek değildir. Totaliter rejimlerde de  seçimler vardır ama orada hukukun üstünlüğünden öteye politbüro vardır. Teokratik rejimlerde de seçimler vardır. Orada hukukun üstünlüğünden öteye mollalar vardır ve hukuku ilgilendiren sorunlar olduğunda da “Ulemaya danışalım. “denilir.

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'miz çok önemli bir sosyal vetireyi yaşamaktadır. Bu sosyal vetirenin temelinde yatan gerçek nedir? Kurucu iktidarın, kurucu iradenin, felsefenin düşmanlığını ve karşıtlığının savaşını veren iktidarda bir muhalefet vardır. Kurucu iradeye ve kurucu felsefeye olan karşıtlığını kurumlar üzerinden, rejime karşı olan mücadelesini kurumlar üzerinden veren bir muhalif iktidar vardır kurucu iradeye muhalif ve buradaki kurumların en başında da hukukun üstünlüğü, hukuk teminatı, demokrasi ilişkilerinde en önemli kurum olarak başta gelen kurumlardan biri olan Danıştay vardır. Çünkü Danıştay neden önemlidir değerli milletvekilleri? Her şeyden önce demokrasilerde hukukun üstünlüğünde yürütmenin iş ve işlemlerini denetleyen, hukuka uygunluğunu denetleyen idarenin, yürütmenin denetimi olan hukuk uygunluğu Danıştayın elindedir ve işte eğer seçilmişlerin, çoğunluğun hukuku tanımadan her türlü işlem yapabilmesinin denetlendiği tek yer Danıştay olduğu için bugün çoğunluk olan AKP’nin Sayın Genel Başkanı Başbakan Danıştaydan şikâyet etmekte ve hukuku denetleyen, hukuk denetimi yapan bir kurumu ayağına pranga olarak görmektedir. Bu, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından yüz kızartıcı bir siyaset anlayışıdır.

Değerli milletvekilleri, elbette ki rejimin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün teminatı olan denetimler kurumlar tarafından vizyon, misyon, görev, yetki ve  sorumluluk çerçevesinde yönetilmektedir. Çağdaş normlar içerisinde birtakım kurumların reorganizasyonu gerekebilir. Burada kurumları savunurken hiçbir zaman statükoyu savunmuyoruz ama statükoyu savunmamak, statükoyu değiştirmek adına kurumlara olan karşıtlığını, kurumlara olan düşmanlığını ve dolayısıyla kurumların vizyonuna, misyonuna olan düşmanlığını birçok kurumumuzun içindeki yetersiz kişiler, yanlış tercih edilmiş kişiler veya kasıtlı kişiler veya hatalı kişiler vasıtasıyla kurumları rencide ederek, kurumları sahipsiz durumuna getirip o kurumlar üzerinden rejime ve o kurumlar üzerinden demokrasiye savaş açmak bir iktidarın en son tercih etmesi gereken yol olmalıdır. Bu kurumların reorganizasyonu gerekiyorsa, hele hele ki anayasal kurumların reorganizasyonu gerekiyorsa o parlamentonun en büyük mutabakatıyla ve en büyük müşterekliğiyle yapılmalıdır. Yoksa tek parti çoğunluğuna dayalı yapılan bu değişiklikler ülkemizi hayra götürmeyecektir.

İşte buradan bunun için söylüyorum. On dakikalık bir sürede bütçenin, sadece Danıştay bütçemizin ekonomik büyüklükleri, faydaları, zararları üzerinde durmayacağım, onlardan daha önemlisi olan işte bu siyasi argümanlar üzerinde duruyorum. Çünkü bilmeden bu savaşa alet olan, belki çoğunluğun içerisindeki iyi niyetli arkadaşlarımı uyarmak istiyorum. Bu işi bilerek yapan ve bilerek alet olanlara da bir manifesto veriyorum buradan. Dolayısıyla ülkede ulemaya sorularak hukukun üstünlüğünden bahsedilemez.

23 Nisanda Başbakanlık koltuğuna oturtulan bir çocuğa, on iki-on üç yaşındaki körpecik bir beyne “İki saat buradasın, astığın astık, kestiğin kestik.” diyerek, hukukun üstünlüğünden bahsetmeden böyle yüklemelerle o gencecik çocuğun kafasına paslı çivi çakarak hukukun üstünlüğü temin edilemez. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, sarhoşluk sadece alkolle olmaz ve büyük bir kabuldür ki sarhoşluk insanlardaki şuuraltını ortaya çıkartır. Dolayısıyla iktidar sarhoşluğu da bazılarının şuuraltını ortaya çıkartmıştır. Onlarda hukukun üstünlüğü, üstünlerin hukuku tartışması içerisinde sadece bir göz boyama vardır, sadece günübirlik konuşmalar vardır ve bugünkü iktidar yolunu şaşırmıştır. Bu yol şaşırmışlığından dolayıdır ki devletin kurumlarına açtıkları savaşın neticesinde başka birtakım güçlerin devletin kurumlarına açtıkları savaşı görmemekteler ve onlar kendi savaşını sürdürürken başkalarının savaşı da onların karşılıklı birbirlerinin ekmeklerine yağ sürmekte.

Kurumlar sahipsiz kalmıştır. Devleti korumakla, kollamakla, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü korumakla, kollamakla Anayasa’dan ve yasalardan görev, yetki ve sorumluluk almış bütün kurumlarımız hercümerç olmuş durumdadır ve bu hercümerçte Türkiye Cumhuriyeti devleti âdeta Etniki Eteryalardan, Kürt Teali Cemiyetlerinden, Rum Pontus Cemiyetlerine varıncaya kadar Türkiye'nin yaşadığı bir sosyal vetireyi yeniden yaşamaktadır. Dolayısıyla buradaki iyi niyetli arkadaşlarımızı, hukukun üstünlüğüne inanan kardeşlerimizi bilhassa bu konularda uyarmak istiyorum. Demokrasilerdeki hukuk denetiminden kaçmak isteyenlere, kaçacakları bir yerlerinin olmayacağı uyarısını yapmak istiyorum.

Bu bütçeleri vesilesiyle geçmişte kamu görevi yaparken şehit olmuş Danıştay yöneticilerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, kuruma da başsağlığı diliyorum. Hukuk denetimi mücadelesini, yanlış imajlarla, algılamalarla haksızlıklar yapılıyor olsa da sürdürmelerini ve sonuna kadar sürdürmelerini, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü yaşatmalarını temenni ediyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer.

Sayın Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. En önemli bakanlıklarımızdan bir tanesi olan Tarım Bakanlığının bütçesini müzakere ediyoruz. Son yıllarda tarım sektörü hem dünyada hem ülkemizde önemli bir hâl aldı. Tabii, dünyada hızla  nüfus artıyor, ülkemizde hızla nüfus artıyor. Buna bağlı olarak gıda talepleri artıyor. Ekonomik gelişmeler var. Toplumların refah düzeyi yükseliyor. Buna bağlı olarak refah düzeyinin yükselmesinden, gelir düzeyinin yükselmesinden kaynaklanan bir talep değişikliği de var. Küresel ısınma ve bunun getirdiği iklim değişiklikleri var. Enerji ihtiyacı nüfus arttıkça dünyada her geçen dönem artıyor. Buna bağlı olarak biliyorsunuz son yıllarda tarımsal ürünlerden yakıtlar elde ediliyor, biyoyakıtlar elde ediliyor. Hülasa bütün bu gelişmeler bu sektörü bir kat daha önemli hâle getirdi. 

Ama siz de takdir edersiniz ki AKP iktidar oldu 2002 yılında, tarıma bakış açısı şuydu: Tarım tartıda ağır pahada hafif. Sanayileşelim, hizmet sektörünü geliştirelim, inşaat sektörünü geliştirelim. Bırakalım, başka ülkeler üretsin, biz dolarları bastırırız, bu tarım ürünlerini ithal ederiz. Ama 2007 yılı gıda krizi dünyada birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de aklını başına getirdi, AKP Hükûmetinin de aklını başına getirdi. Tarımın ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. O günden bugüne tabii politikalarda ciddi değişiklikler var. Uygun gördüğümüz, takdir ettiğimiz politikalar da var açıkçası ancak gerçekten, Türkiye’de tarım sektörünü ciddi sıkıntılara sokan kararlar da var. İyiye iyi diyeceğiz, kötüye de kötü diyeceğiz; iyiyi takdir edeceğiz kötüyü de eleştireceğiz.

Şimdi, Sayın Bakanın Plan Bütçede tarım bütçesi görüşülürken bir sunumu var, oradan bazı alıntılar yaptım. Öncelikle şunu söyleyeyim: 2011 yılında öngörülen tarımsal destek miktarı merkezî bütçeden 6 milyar lira. Bu rakam oldukça, bugünkü gayrisafi millî hasılayı, dünyanın 17’nci büyük ekonomisi Türkiye’yi göz önüne aldığınız zaman gerçekten yadırganacak bir rakam. Daha 2006 yılında yine AKP hükûmetleri döneminde bir Tarım Kanunu çıktı, hep beraber bu yüce Meclis çıkardı, sizlerin de AKP Grubunun oylarıyla da çıkmıştı bu yasa. Ne diyordu: “Merkezî bütçeden tarımsal desteklere ayrılacak pay yüzde 1’den aşağı olamaz.” Ama bakıyorsunuz, 2011 merkezî bütçesi yapılırken 2011’de Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının -öngörülen rakam olarak söylüyorum-           1 trilyon 250 milyar lira olacağı söyleniyor. Ee, biz yüzde 1’den aşağı tarımsal destek vermeyeceksek, bugün bu rakamın 12,5 milyar lira gibi bir rakam olması lazım, ama 6 milyar lira öngörülen tarımsal destek rakamı var.

Diğer ülkelerle, özellikle tarımı gelişmiş, Avrupa Birliğine bağlı yirmi yedi ülke, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Brezilya’yla bizim üreticilerimizi bir mukayese edelim, aynı şartlarda mı üretim yapıyor, aynı rakamlarla mı mazotu satın alıyor, gübreyi satın alıyor, ilacı satın alıyor, tarım elektriğini satın alıyor? Hayır, burada bir haksız rekabet söz konusu.

Onun için, her zaman, Sayın Bakanın bir sözü vardır “Tarım iktisadi sektördür.” Ben buna katılmıyorum, Türkiye için bu geçerli değildir. Her 3 kişiden birinin tarımdan geçindiği bir ülkede, siz bunu iktisadi sektör olarak algılayamazsınız. Bu yanlış bir anlayıştır, bunun sosyal boyutu vardır. Bu ülkede insanları aç mı bırakacaksınız?

İşte, gördünüz, 1,5 milyon insan 2002’den bu yana tarım sektöründen koptu, 2008 küresel kriziyle beraber tarım yine işsizliği absorbe etti, böyle bir özelliği var. Bunu niye yok sayıyoruz? 300 bin kişi tekrar tarım sektörüne döndü, burada bu gerçeği de koymamız gerekiyor. Bu krizde bütün sektörler etkilendi, ama tarım sektörü kendini korudu, en azından korudu, bir miktar da tarım Türkiye'de büyüdü ekonomik anlamda, bunları da doğru olarak ortaya koyalım. İşte, tarım sektörü böyle bir sektör. Onun için, tarım sektörünü üvey evlat olarak göremezsiniz, bunun bir sosyal boyutu vardır.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Tohumculuk gelişti.” Ee, Türkiye yine 200 milyon dolar, yaklaşık olarak, ithalata para ödüyor. ARGE desteklemeleri yetersiz. Biliyorsunuz, en fazla ithal ettiğimiz tohumlar hibrit tohumlar, bunlar da tabii ciddi çalışmalar, bilimsel çalışmalar, teknik çalışmalar gerektiren tohumlar. Onun için, ARGE çalışmalarına destek verilmeli, yetersiz olduğunu buradan belirtmek istiyorum.

Bir önemli argüman daha var, bunu Sayın Başbakan bütçe konuşmasında, sunum konuşmasında söyledi. Sayın Bakan, Allah aşkına artık bunları söylemeyin: “Efendim, AKP işbaşına geldiğinde Ziraat Bankası kredi faizleri, tarım kredi kuruluşlarının kredi faizleri yüzde 69, yüzde 59 civarındaydı. Şimdi ne oldu? Efendim, biz, bunu yüzde 10’a 12’ye çektik.” Yapmayın, yani bu kadar da yalan olmaz yani 2002 yılında… Mevduat faizleri, ticari kredi faizleri bugün, o günlerle mukayese ettiğiniz zaman aynı mı? O gün ticari kredi faizleri yüzde 70-80’lerdeydi, bugün yüzde 7-8’lere düştü. Siz tarım sektörüne Ziraat Bankası kanalıyla ya da tarım ve kredi kooperatifleri kanalıyla yüzde 10-12 ya da 8 oranında faiz uyguluyoruz diye övünüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Sıfır, sıfır.” sesleri)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sıfır da var ama onu da söyle.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Tabii, bu et kriz ortaya çıkınca, biliyorsunuz, Sayın Bakan, önce ortaya çıktı “Türkiye’de hayvan sayısı yeterli, kriz yok, ithalat yapmamıza gerek yok” dedi. Canlı hayvandan başladı, şimdi et ithalatına kadar gittik. Siz ilklerin Hükûmetisiniz. Gerçekten, sizleri takdir ediyorum, bu konuda hakkınızı veriyorum! Çünkü ilk defa, Kurban Bayramı’nda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti kurbanlık hayvan ithal etti. Sizi alkışlıyorum. Gerçekten bravo, bravo!

Bir argüman daha var. Sayın Bakan diyor ki: “Süne mücadelesinde çok mesafe kaydettik -Buğday üretiminde önemlidir- emgili dane oranı, hasarlı dane oranı yüzde 3,8’di; yüzde 0,8’e düşürdük.” Şimdi, Toprak Mahsulleri Ofisinin deposunda buğdaylar var, gidelim bir bakalım orada, bir ortalama alalım, eğer emgili dane oranı, ortalama dane miktarı yüzde 0,8 çıkarsa ben sizlerden özür dileyeceğim. Böyle bir şey yok. Sayın Bakanı yanıltıyorlar, böyle bir şey yok.

“Efendim, havadan mücadeleyi durdurduk.” Gayet doğru, teknik olarak doğru. Yerden mücadeleyi çiftçi kendi imkânlarıyla yapıyor. Tarım teşkilatlarınızı çalıştırın canım biraz, oturmasınlar masa başında, mühendislerimiz, teknisyenlerimiz çıksınlar çiftçiye destek olsunlar, onlara teknik konuda yardımcı olsunlar. Masa başında oturmakla ziraat yapılmıyor, tarım yapılmıyor değerli arkadaşlarım.

Arazi toplulaştırması… Ne oldu? Kırk bir yılda 450 bin hektar, sekiz yılda 665 bin hektar. Gayet güzel, doğru, artmış ama şunu da söylemiyorsunuz: Kırk bir yıl, sekiz yıl öne gidelim, 2002’den kırk bir yıl geriye sayalım, 1960’lı, 1970’li, 1980’li yıllarda tarımın Türkiye’deki sosyoekonomik yapısıyla şimdi bir mi? Bir dönem Türkiye, tarımsal mekanizasyona girmiyordu. Bu, devlet politikasıydı. Niçin? Bunun sosyal boyutu var diye.

Ben Akdeniz Bölgesi milletvekiliyim. Biliyorsunuz, pamuk ürününün önemli miktarda üretim bölgesi. Çok şükür sayenizde şimdi o da kalmadı ama o dönemlerde pamuk hasat makinesi ithal edilmesi yasaktı. Bu bir devlet politikasıydı. Niçin? Binlerce insan güneydoğudan bölgemize pamuk toplamaya geliyordu. Onlara orada istihdam sağlıyorduk, iş sağlıyorduk, aş sağlıyorduk. Dolayısıyla bu tip değerlendirmeleri yaparken, sizden önceki cumhuriyet hükûmetlerinin lütfen hakkını verin, hakkını inkâr etmeyin.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de kiraz üretimi arttı, çeltik üretimi arttı, narenciye, mısır; güzel ama azalan ürünler de var.

Bakın, sekiz on yıllık süreç içerisinde 1 milyon hektar buğday üretiminde alan olarak azalma var. Yıllara göre 1 milyon, 2 milyon ton azalma, artma ama en azından yerinde saymış, bir artış söz konusu yok.

Yine Türkiye buğday ithal ediyor. Belki üretimle tüketim açısından birbirini karşılıyor ama kaliteli buğday üretemiyoruz. Az önce süneden bahsettim. İşte, buğdayın kalitesini etkileyen en büyük, buğday üretimindeki etkili faktörlerden bir tanesi. Siz gerçekten sizin söylediğiniz gibi iyi mücadele ediyorsanız, bugün Türkiye, yaklaşık olarak 1 milyon ton, dâhilde işleme rejimi kapsamında ithal edilenlerden bahsetmiyorum, paçal için, yani kaliteli un üretimi için buğday ithal etmezdi.

Türkiye, bakliyatta ihracatçıydı, bugün ithalatçı oldu. Bakınız, 2002-2003 yılında 1 milyon 465 bin ton bakliyat üretmişiz, bugün 803 bin tona düşmüş. 2002-2003’de ihracatımız 420 bin ton, bugün 222 bin ton; 200 bin ton kayıp var ihracatta. İthalatçı olmuşuz. 26 bin ton 2002-2003 yılında ithalatımız var, bugün 278 bin tona çıkmış.

Yağlı tohumlarda 2,5-3 milyar dolar harcıyoruz. İşte, soya ithal ediyoruz, ayçiçeği ithal ediyoruz, aspir ithal ediyoruz, kanola ithal ediyoruz. Havza bazlı üretim destekleme modeline geçtiniz. Doğru, söyleyecek hiçbir şey yok ama verdiğiniz fiyat farkı desteklemelerinde sorun var, yetersiz. 2,5-3 milyar dolardan bahsediyoruz. Bırakın, bunu yabancı çiftçiye vermeyelim, bunu üretime katalım. Cebimizden bu parayı veriyorsak, destek olarak, tarımsal destek olarak verelim, kendi üreticimizin cebine gitsin değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, zamanım daraldı. Türkiye’de -biliyorsunuz- TMO, önemli görev yapan kurumlarımızdan bir tanesi. Tarım sektöründe, özellikle hububat sektöründe çok önemlidir, piyasalarda regüle görevi yapar. Yani, hasat dönemi girer piyasaya, müdahale fiyatlarıyla, üretici mağdur olmasın diye, piyasadan mal alır, tüccarın eline tamamen teslim etmez çiftçiyi. Üretim bittikten sonra fiyatların yükselmesini önlemek için de fiyatları dengede tutmak için de sanayiye, o üretim döneminde aldığı, hasat döneminde aldığı malları satar.

Şimdi, bakın, çok içler acısı durum var. TMO, 2010 yılı içerisinde buğday ihracatı yaptı, çok enteresan. 2010 yılı içerisinde buğday ihracatımız makarnalıkta 347, ekmeklikte 825 ve arpa ihraç ettik 500 bin ton. Kaç paradan ihraç ettik biliyor musunuz? 182 dolar, makarnalık buğday. Şu anda kaç para? 600 dolar. Beş ay, altı ay, yedi ay önce biz bunu ihraç ettik, 600 dolar... Ekmeklik buğday ihraç ettik 167 dolara, bugün 400-500 dolar. Arpa ihraç ettik 150 dolara, bugün 350 dolar. Yazık bu insanlara! Bu vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın ödediği vergilerle bu zararlar karşılanıyor. Böyle öngörüsüzlük olur mu? Böyle TMO olur mu? Böyle sektörel körlük olur mu? Böyle vizyon eksikliği olur mu? Değerli arkadaşlar, yapmayın! Şimdi, değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bir dakika verebilir misiniz?

BAŞKAN – Bitti efendim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Çok önemli… (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yok… Sayın Seçer, bağışlayın beni, kusura bakmayın.

Çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.04

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı dokuzuncu tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin’e aittir.

Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizin nüfusunun üçte 1’ini, çalışan nüfusun dörtte 1’ini oluşturan, gayrisafi ulusal gelirimize yüzde 9-10 katkı sağlayan ve hepsinden önemlisi, 72 milyonluk nüfusumuzu besleyen bir kesimin bütçesini görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk köylüsü, AKP İktidarı döneminde büyük ölçüde fakirleşmiştir çünkü AKP köylüye ne söz verdiyse tersini yapmıştır. “Mazot gibi kalemlerdeki ağır vergileri azaltarak çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez yükü hafifleteceğiz.” dediniz, aksini yaptınız. İktidara geldiğiniz gün 1 lira 24 kuruş olan mazot, bugün 3 lira 13 kuruş; artış yüzde 152. “Gübreyi ucuzlatacağız.” dediniz. İktidara geldiğiniz 2002 Aralık ayındaki gübre fiyatları ile bugünkü gübre fiyatlarına bakınız: Şeker gübre 19 kuruştan 52 kuruşa, amonyum nitrat 21 kuruştan 67 kuruşa, üst gübre 26 kuruştan 85 kuruşa, DAB 38 kuruştan 115 kuruşa, taban gübre 27 kuruştan 74 kuruşa çıkmış; taban gübre yüzde 270, şeker gübre yüzde 274, DAB yüzde 300, amonyum nitrat yüzde 320, üst gübre yüzde 327 pahalılaşmıştır. Bir ikisi dışında hiçbir ürünün fiyatı yüzde 100’den fazla artmamıştır. Çiftçiye her yıl gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’i kadar destek vereceğim diye kanun çıkardınız, kanun çıktığında bugüne sözünüzü hiç tutmadınız. Bu yılsa desteği, yüzde 0,5’in de altına düşürdünüz.

Tarım, iktidarınız döneminde yılda ortalama yüzde 1’in biraz üzerinde büyüdü. 2009’da yüzde 3,5 olan büyüme, 2010’da yüzde sıfır olacak, 2011’de ise yüzde 1,2 olacağı öngörülüyor. Bu büyüme hızları övünülecek değil, üzerinde ciddi olarak düşünülecek bir duruma işaret etmektedir.

Çiftçi giderek daha da borçlanıyor ama para kazanamadığı için borcunu ödeyemiyor. Çiftçinin geçen yılın mayıs ayında kullandığı kredi 14,9 milyar lira iken bu yılın mayıs ayında kullandığı kredi 17,8 milyar liraya yükseldi. Çiftçinin takipteki kredi tutarında yani batık borçlarında geçen yılın mayısı ile bu yılın mayısı arasında bir yılda yüzde 45 artış oldu. Çiftçi ürününden para kazanamadığı için artık, ekim yapmıyor, toprağını boş bırakıyor. Sekiz yılda işlenen tarım toprağı 26 milyon 576 bin hektardan 24 milyon 300 bin hektara, buğday ekim alanları 9 milyon 300 bin hektardan 8 milyon 100 bin hektara indi. Halkımızın yüzde 17’si yoksul, çiftçinin ise yüzde 38’i yani 5 çiftçiden 2’si yoksul. Bunun anlamı şudur: Tarım artık insanımızı geçindirmiyor.

Sayın Başbakan bütçe konuşmasında tarım ürünlerindeki artıştan söz ediyor, kirazın ne kadar arttığını belirtiyor ama buğdaydan, pamuktan, tütünden, etten söz etmiyor. Bir kısım derneklerin Sri Lanka, Nijerya, Moğolistan, Burkina Faso, Kamboçya ve Mozambik’te kurban kesmek zorunda kaldığından, kurban kesmek için 300 bin koyun ithal edildiğinden söz etmiyor. Dünyaya tütün satan, pamuk satan Türkiye'yi ne hâllere getirdiğinden söz etmiyor. Narenciyesi dallarda, eli böğründe kalan çiftçimden söz etmiyor.

Sizin uyguladığınız politika küçük çiftçiyi yok etme politikalarıdır. 3 milyon hububat üreticisini perişan ettiniz. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım merkezlerini kapadınız, ürününü kapatılmayan alım merkezine götüren çiftçiye bin bir sıkıntı yaratıp üreticiyi tüccarın kucağına ittiniz. Ziraat Odaları Birliğine göre maliyeti 62 kuruş olan buğdaya hem de en kalitelisine 55 kuruş fiyat verdiniz, primini artırmadınız. Kaldı ki fiyatı geç açıkladığınız için de Çukurova çiftçisi buğdayını 47 kuruştan satmak zorunda kaldı.

Pamukta durum daha vahim. 2002 yılında 2 milyon 542 bin ton olan kütlü pamuk üretimi 2009’da 1 milyon 725 bin tona düştü. Lif pamuk üretimi 900 bin tonlardan 380 bin tona geriledi. Türkiye'nin pamuk ithalatına verdiği para 2002’de 497 milyar dolar iken son üç yılın her birinde 1 milyar doları aşan parayı pamuk ithalatına ödedik.

Ayçiçeğinde 80’li yıllarda 1 milyon 250 bin tona yükselen üretim; yanlış fiyat, prim ve haksız ithalat politikalarınızla iktidarınız döneminde bu miktara bir türlü ulaşamadı.

Fındığa gelince, önce FİSKOBİRLİK’i bitirdiniz. FİSKOBİRLİK’i bitirdikten sonra Toprak Mahsullerini fındık alımına sokup milyarlarca lira görev zararı yaptırdınız. İki yıldır Toprak Mahsullerinin fındık alımına da son vererek üreticiyi tüccar karşısında tamamen savunmasız bıraktınız. Karadenizliye zarar verdiğiniz gibi hazinenin ihracat gelirini azaltarak devleti de zarara soktunuz. Fındıkta çözümü, üretimi azaltmakta değil ihracatı artırmakta arayın.

Şeker pancarı üreticisini de perişan ettiniz. İktidarınızdan önce 500 bin çiftçi ailesi şeker pancarı yetiştiriyordu. Pancar üreten aile sayısı 300 bine düştü. Pancara, hak ettiği fiyatı hiçbir yıl vermediniz. Şimdi şeker fabrikalarını özelleştirmek istiyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şeker fabrikalarının özelleştirilmesine kesinlikle karşıyız.

Tütünde 2002 yılında 405 bin olan tütün üreten çiftçi sayısı bu yıl 70 bine, 160 bin ton olan tütün üretimi 50-55 bin tona düştü. Düşen üretimden dolayı geçen yıl tütün ithalatına 388 milyon dolar ödedik.

Zeytin üreticileri de dertli. 5 asit zeytinyağında fiyat 2,9 ila 3 lira. Son dört yıldır fiyat bir türlü artmadı. Üreticinin beklentisi zeytinyağına yeterli fiyat ve prim verilmesi yanında dane zeytine de prim verilmesidir. Üreticinin bu haklı isteğinin mutlaka karşılanması gerekir.

Narenciyeye gelince, bu yıl Hatay’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Muğla’da, tüm Ege’de narenciye üreticileri büyük sıkıntı içinde. Hasat başladığında 83 kuruş olan limon bugün 25-30 kuruş, mandalina 30-40 kuruş, portakal 40, greyfurt 15 kuruş ama alıcı yok. İktidara geldiğinizde mandalina 40, portakal 45, limon 50 kuruştu. Sekiz yıl sonrasında bu fiyatlar artmadığı gibi, düşmüş oldu.

Köyceğiz’de bir narenciye üreticisi tüccara yalvarıyor, “Benim gücüm yetmiyor, sen kes limonumu da al git, helal olsun, senden hiç para istemiyorum.” diyor. Sıkıntının nedeni, yanlış ihracat politikaları ve yetersiz ihracat primidir. Ton başına 75 dolar olan ihracat priminin acilen 125-150 dolara yükseltilmesi gerekiyor. Bunu Sayın Genel Başkanım da bir Meclis grup konuşmasında söyledi. İnşallah, bu arada bu düzeltmeyi yapmışsınızdır diyorum ve umuyorum, Mersinli iktidar Milletvekillimiz Sayın Ali Er kürsüye gelir de narenciye üreticisinin feryadını, Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu gibi, burada da milletime söyler.

Maliyeti 106 kuruş olan çayda üreticinin eline primle birlikte 100 kuruş geçiyor. Çayda yaşanan bir başka sıkıntı, ülkemize sürekli olarak kaçak çay girmesidir. Ülkemize kaçak çay girişi mutlaka önlenmelidir.

Zirai mücadelede de sınıfta kaldınız. Gerekli karantina önlemlerini zamanında almadığınız için domates güvesi önce Ege Bölgesi’ne, sonra Akdeniz Bölgesi’ne yayıldı. Üretim 10 milyon tondan 5 milyon tona düştü. Türk halkı sayenizde ilk kez 10 liradan  domates yedi.

Çiftçimizin sulamadan kaynaklanan ciddi elektrik borçları var. Nihayet bu borçların faizlerinde indirime gideceğinizi anlıyoruz ancak daha önce yaptığınız düzenlemeler gibi, bu düzenlemenin de sonuç vermemesiyle karşılaşmak istemiyorsanız ödeme süresini uzun tutun. Çiftçinin kullandığı elektriğin fiyatını düşürün. Bugün, seracılar, elektriği en yüksek tarifeden kullanıyorlar.

Yalnız sulamada kullanılan elektriğin fiyatı değil, sulama ücretleri de çok yüksek. Sulama ücreti borçlarına da kesin çözüm gerekiyor.

Çiftçiler Türkiye'min her yerinde icralık durumunda.

Sayın Bakan, sürekli olarak, hayvancılığa ne kadar büyük destekler verildiğinden söz ediyor. Bu nasıl destek ki destek arttıkça durum kötüye gitti. Keşke bu destekleri yapmasaydınız çünkü bu destekler ya bir kısım haramilere gitti ya da siz bu destekleri doğru yönde ve doğru amaçla kullanmadınız.

Sayın Bakana göre iktidarları döneminde büyükbaş hayvan sayısı ve hayvan başına verimde artış olmuş. Gerçek böyleyse Sayın Bakan, neden bugünkü perişanlık? Üretim niye düştü? Türkiye’de bugün, inkâr edilmesi mümkünsüz, et sıkıntısı yok mu? Kırmızı et üretimi 2002’de 434 bin ton, bugün 412 bin ton, 2009 rakamı. Et üretimindeki düşüşün nedeni AKP döneminde nüfusumuz yaklaşık 7 milyon artarken koyun sayısının 7 milyon düşmesi, bunun yanında sığır sayısında yalnızca 40 bin artışın oluşudur. Kaldı ki hayvan başına verimde de önemli bir artış sağlanamamıştır. Sayın Bakanın söyledikleri gerçek olsa, bugün dağ taş, tüm memleket hayvanla dolu olurdu.

Sayın Bakan, “Pirinçte olduğu gibi et fiyatındaki artışı da ithalatla düşüreceğiz.” diyor. Sayın Bakanın pirinç ve et ithalatının farklı sonuçlar vereceğini bilmemesi kendisi için de, Bakanlık için de, memleket için de bir talihsizliktir. Sayın Bakanın ette yaşanan sıkıntıya gösterdiği gerekçe evlere şenlik. Şöyle diyor Sayın Bakan: “Efendim, AKP döneminde refah o derece arttı ki insanımız çok daha fazla et yemeye başladı, onun için sıkıntı çekiyoruz.” Buna güler misiniz, ağlar mısınız sevgili milletvekilleri. Sayın Bakanın bir başka gerekçesi de şu: “Son yıllarda köyden kente göç arttı; bu insanlar koyun yetiştiriyordu, kapılarında bir iki inek vardı, kente gidince bu üretim son buldu, üretici köylü de tüketici olunca et sıkıntısı baş gösterdi.” Diyelim ki bu varsayım doğru, iyi de o köylü acaba niçin köyünü terk edip kentin varoşlarına sığındı? Siz kaç yıldır köyden kentte göçten övgüyle söz etmiyor muydunuz? Şimdi, çözüm olarak o insanların köylerine geri dönüşünü mü düşünüyorsunuz? Çözüm, küçük üreticiyi yok ederek yalnızca büyük üreticiyi desteklemek değildir, hele kasaplık hayvan ve et ithalatı hiç değildir Sayın Bakan.

Hayvancılıkta başarısız olunan bir başka konu da, hayvan hastalıklarıyla mücadeledeki yetersizlik. Türkiye'nin değişik bölgelerinde hayvan pazarları şap nedeniyle kapatılmış, Trakya Bölgesi hariç kırk iki ile bağlı yetmiş yedi yerleşim birimi şap nedeniyle karantinaya alınmıştır. Tüberküloz ve brusella çok yaygındır.

Gıda denetiminde de büyük sorun var. Salmonella ve listerialı olduğu belirlenen 12 ton hamburger köftesi ne oldu? İmha edildiği kanıtlanamadığına göre hastalık amili taşıyan bu köftelerin halkımıza yedirilmesine nasıl göz yumdunuz? Tarım Bakanının bu konuda bu kürsüden yanıt vermesini istiyorum.

Balıkçılarımızın da çözümlenmesi gereken çok ciddi sorunları var. Su Ürünleri Genel Müdürlüğü yeniden kurulup Su Ürünleri Yasası günün koşullarına acilen uydurulmalıdır.

Balıkçı barınağını kiralayan su ürünleri kooperatiflerinden kira alınırken Balıkçı Barınakları Yönetmeliği’ne göre ayrıca her yılın brüt gelirinin yüzde 10’u kadar katkı payı almak açık bir haksızlıktır. Balıkçı barınaklarını kiralayan su ürünleri kooperatiflerinin bu yükümlülüğü kaldırılmalıdır.

Avcı balıkçıların faizleri sorunludur. Su ürünleri yetiştiriciliği kredilerinin faizi yüzde 6,5 iken, su ürünleri avcılık kredilerinin faizi yüzde 9,75 ila yüzde 13 arasındadır. Avcı balıkçıların kredi faizleri de yetiştirici balıkçıların kredi faizine indirilmelidir.

Balıkçıların kullandığı ÖTV’siz mazot defterinin dağıtım yetkisi ve onay hakkı su ürünleri kooperatiflerine verilip merkez birliği güçlendirilmelidir.

Biraz sonra AKP sözcüleri ve Sayın Bakan bu kürsüye gelerek çiftçinin durumunu ballandıra ballandıra anlatacak. Ancak, durumu gazete başlıkları şöyle açıklıyor: “İpoteksiz tek bir tarla bile kalmadı.” “Harmanda öderim diyene veresiye bitti.” “İcra müdürlükleri çiftçilerin icra borçlarıyla dolup taştı.” “Aldığı traktörün borcunu ödeyemeyen baba ve 2 oğlu hapiste, anne ise firarda!” Şu başlık çok gerçekçi: “Tarlamı ekemiyorum. Bu sayede borçsuz tek çiftçi benim bu köyde.” Ve en anlamlı başlık şu: “Hepimiz züğürt ağa olduk!”

Değerli milletvekilleri ve Sayın Başkanım, hepinizi tekrar saygıyla selamlarken, yüce Türk ulusunu ve çiftçi kardeşlerimi de sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının dokuzuncu bütçesini görüşürken Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık Bakanlığı, cumhuriyet tarihimizde çok önemli işlere, çok önemli eserlere imza atmış bir bakanlıktır. Nafia Bakanlığı geleneğinden gelen -isim değiştirerek gelen- Bakanlık, bugün Bayındırlık İskân Bakanlığı olarak işlevini yaparken maalesef cumhuriyet dönemindeki etkinliği, üretkenliği, yaratıcılığı kalmamış ve AKP İktidarı sayesinde -Sayın Bakan kusura bakmasın- içi boşaltılmış bir bakanlık hâline gelmiştir.

Bu Bakanlığı etkin, verimli ve denetim mekanizmasının çalıştığı şekilde kılabilseydik, ihtisaslaştırabilseydik, bugün belediyelerdeki imar yolsuzluklarını, ranta dayalı imar tadilatlarını ve ruhsata aykırı yapıları büyük ölçüde önlemiş olurduk ama bunu bugüne dek yapamadık. En etkin kurumu son günlerde, son senelerde Afet İşleriydi; Afet İşlerini de aldık, ne hikmetse, onu da Sayın Başbakanın emrine verdik. İhtisaslaşmış, kalifiye elemanı olan ve bu tür sorunlarda müdahale etme yeterliliği olan, eleman bolluğu olan bir bakanlığı bundan da işlevsiz bıraktık. Saygı duyuyorum, birkaç tane genel müdürlük kaldı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Teknik Uygulama Genel Müdürlüğü falan.

Şimdi Sayın Bakan diyor ki: “Ben bu Bakanlığı ihtisas Bakanlığı hâline getireceğim.”

Sayın Bakan, tren kaçtı. Niye kaçtı? Ülkemizde sayısız kuruma planlama yetkisi verilirken siz sessiz kaldınız. Şimdi, düşünün, sayısız kurum Türkiye’de plan yapıyor; çevre düzen planını Çevre Bakanlığı yapıyor, Turizm Bakanlığı plan yapıyor, Özelleştirme Kurumu plan yapıyor, TOKİ plan yapıyor, belediyeler irili ufaklı plan yapıyor. Daha sayacağımız birçok örnekleri var ve bir plan karmaşasıdır Türkiye’de gidiyor, yeşil alanlar talan ediliyor büyük kentlerde. Bunun nedeni… Siz sata sata özelleştirmeyle rant kaynağı olan şeyleri bitirdiniz, şimdi kent rantlarına göz diktiniz. Kent rantlarını yaratmak için de belediyeleri etkin kılmanın yolunu açıyorsunuz. İstanbul’da sayısız örnekleri var, Gaziantep’te en son -sayısız örneği var- bir fıstık araştırma alanını, çok ucube bir şekilde, yolsuzluk sırıta sırıta verdiniz. O gün, keşke, Sayın Başbakan “Şunları şunları yaptık, yolsuzluk mu vardı?” dediği zamanda söz alabilseydim de 80 trilyonluk vurgunu buradan söyleyebilseydim. İstanbul’da imar rantları sokak başlarında konuşuluyor. Sayısız etkin siyasetçilerin yakınlarının bu işe aracılık yaptığı söyleniyor. Bunlar, bu ülkede yaşıyorsanız, bu ülke insanıysanız sizin kulaklarınıza gelmiyor mu Sayın Bakan? Ayrıca, siz, görevinizi, imar denetim görevinizi yerine getirmeyen bir bakanlıksınız.

Bakın, sizin, ne zaman Anayasa Mahkemesi birtakım yasal maddeleri iptal ederse İmar Kanunu o zaman aklınıza geliyor. 3194 sayılı İmar Kanunu çok önemlidir. Bugünün koşullarına uymayan hükümleri vardır. Bunları değiştirmediğiniz müddetçe imar rantlarının, imar yolsuzluklarının önünü alamazsınız. Geçen yıl 2009 bütçe konuşmanıza baktım. “4708 sayılı Yapı Denetim Yasası’nı tüm Türkiye’ye yayacağım, çağdaş hâle getireceğim.” diyorsunuz. Geçen gün bir yetkiliniz, harita mühendisleri odasının bir panelinde “Ocak başından itibaren yapı denetimini tüm Türkiye’ye yaygınlaştıracağız…” Yapı Denetim Yasası yeniden düzenlendi Meclise geldi de, komisyona geldi de benim mi haberim yok Sayın Bakan? Bu kadar uçuk, bu kadar hayalî işlerle uğraşan bir bakanlık konumundasınız. 4708 sayılı Yasa böyle, 3194 sayılı Yasa böyle. Büyükşehirlerde, sizden habersiz, habersiz demeyelim, haberli olarak ama tepeden inme birtakım yetkiler veriliyor büyük şehirlere, siz gene sessiz kalıyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Ben KENTGES’i kuracağım.” Kurdun KENTGES’i Sayın Bakan. Ne zaman kuruyorsun sen KENTGES’i? İmar anarşisi başlamış. Kentsel Gelişim Stratejisi adı. Çok güzel de açıklamışsınız: “Bakanlığımızca kentleşmenin yapısal sorunlarının çözümüne; sağlıklı, dengeli ve yaşanabilir kentsel gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke.” Günaydın Sayın Bakan, günaydın! Büyük kentler talan edildi, büyük kentler yağmalandı, imar yolsuzlukları aldı başını gidiyor, siz KENTGES’i kuruyorsunuz! Kaç yılda kuruyorsunuz? Beş yıldır tartışılıyor bu KENTGES, beş yıldır.

Bakın, size deminki konuşmama ilişkin bir şey daha söyleyeyim. 13-15 Şubat 2004 tarihinde İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarı Taslağı çalışma toplantısı yapılmış. 2004… Altı yıldır bu konuda attığınız bir adım yok. Neyle uğraşıyorsunuz? Şimdi İller Bankasıyla uğraşıyorsunuz. Umarım, İller Bankasını da belediyelere katkı sunamayacak boyutta işlevsiz hâle getirmezsiniz çünkü özelleştirme mantığınız o bankanın da uluslararası kurumlara verilmesini ve belediyeleri uluslararası kurumlara el açar vaziyete getirmeyi amaçlıyorsunuz.

O bakımdan, size Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimiz, yapısal dönüşümlerinizi çabuk yapınız. Kentler elden gittikten sonra dizimizi dövmenin hiçbir anlamı yoktur. Mesela iki örnek daha vereyim. Galataport projesi yine tartışılıyor. Niye sesiniz çıkmıyor Sayın Bakan? Haydarport tartışılıyor. Niye sesinizi çıkmıyor Sayın Bakan? Afet İşleri devredildikten sonra Giresun’da büyük bir sel felaketi oldu. Bir siyasetçi sözünün arkasında durabilmelidir. Oraya gittiniz, dediniz ki: “Giresun’u felaket bölgesi ilan ettim.” Geldiniz, Başbakandan tersini gördünüz, ertesi gün görüş değiştirdiniz. Ya ilk söylediğiniz doğrudur ya son söylediğiniz doğrudur. İstanbul’da Ayamama’da da aynısını yaptınız ve bu çelişkiler içerisinde Bayındırlık Bakanlığını maalesef yetkisi sınırlı bir şekilde idame ettirmeye çalışıyorsunuz.

Yabancı mühendislerin Türkiye’de çalışma izni çıkarken sesiniz çıkmadı Sayın Bakan. Bayındırlık Bakanlığında mühendis olarak çalışmak büyük bir onurdu, onun projelerine imza atmak büyük bir şerefti ama bugün Bayındırlık Bakanlığını öyle hâle getirdiniz ki içi boşaltılmış, işlevsiz, sesi çıkmayan, imar tadilatlarını, imar talanlarını her büyük kentte seyreden, imar yağmacılığına göz yuman bir bakanlık durumundasınız. Böyle Bayındırlık Bakanlığı olmaz, böyle Bayındırlık Bakanlığı da yapılmaz Sayın Bakan.

Tabii, bunları söylerken Bayındırlık Bakanlığı olarak deprem kuşağında ülkemizin olduğunu görmezlikten geliyorsunuz. Deprem risk haritaları nerede? Bitmiş olması lazımdı. Deprem Şûrasını iptal eden bu Hükûmet değil midir, AKP Hükûmeti değil midir? Deprem Şûrasını ortadan kaldırıyorsunuz. Çok ciddi bir kurumu, çok ciddi çalışma yapan bir kurumu ortadan kaldırıyorsunuz. Mühendis odalarına kulağınız tıkalı, çevrecilere kulağınız tıkalı, onları umacı gibi görüyorsunuz. Onlar bu ülkenin insanları değil mi? Onlar dirsek çürütmedi mi? Onların görüşleri yok mu? Ama komisyonlara bile, onların görüşlerini katmak için zorla çağırıyoruz değerli arkadaşlarım.

Tabii bu Bakanlıkların işlevi bu durumda da genel siyaset ne durumda? Son zamanlarda siyasi literatürümüze Sayın Başbakan tarafından üç beş tane kelime ilave edildi. Bunlar yapılıyor da yolsuzluk mu var? Var tabii, var tabii. Bölünmüş yollarda var, HES’lerde var. HES’lerin enerji lisanslarını yağma ettiren sizin Hükûmetiniz değil mi? Kayseri İl Başkanının 700  tane ruhsat aldığı buradan söylendi. Tersini ispat edebildiniz mi? Bugün Çalık Grubu enerjiyi talan ediyor. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattını ihalesiz alan kurum kim? Kim, kim? 1,5 milyar dolarlık iş. Bunları biraz sorgulayın, aklınızdan geçirin, bakalım neler oluyor.

Daha neler… “Men dakka dukka.” Vallahi bu laf tam, cuk, size oturuyor, iktidarınıza oturuyor. Eden bulur. Eden bulacak tabii. Çiftçiyi ez, emekçiyi ez, memuru ez. Esnaf AVM’lerin baskısı altında, yasası bekliyor, siz burada uyduruk yasalarla uğraşıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım. Toplumun büyük kesimini düşünmek zorundasınız. “Men dakka dukka”, eden bulur. Bunun cezasını ne zaman… 12 Haziran diyorsunuz, 12 Haziranda, seçimde halkımız bunun hesabını sizden soracaktır.

KEREM ALTUN (Van) – Göreceğiz, göreceğiz. Merak etme, göreceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Onun için bu yağmacılığa göz yummak sizi kurtarmaz, insanları inim inim inleten bu ekonomik düzeni sürdürmek sizi kurtarmaz, sizi allı pullu laflar söylemek de kurtarmaz. “Alı, yeşili boyadın da bilmem ne mi kaldı?” O da size oturuyor. Her şeyi boyadınız çünkü 3 “Y”yi kaldıramadınız: Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar. Kim aleyhinizde bir slogan atarsa hemen içeri. Böyle bir şey olur mu ya? Böyle bir şey olur mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – “Kriz teğet geçti.” türküsünü yazan insan hakkında dava açan bir Başbakanla karşı karşıyayız, parasız eğitim afişi astı diye dava açan Başbakanla, Devlet Bakanıyla karşı karşıyayız. İşte sizin adaletiniz bu.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, teşekkür ederim.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Siz “adalet partisi” değilsiniz, “afla kurtulma” partisisiniz.            12 Haziran’da da bunun hesabını sandıkta vereceksiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’nın Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün asli görevlerine bakarsak ülkemizin tesis kadastrosunu yaparak tapu sicilini tesis etmek, taşınmaz mallarla ilgili her türlü akit ve tescil işlemleri yürütmek, Hazinenin sorumluluğu altındaki tapu sicilini düzenli olarak tutmak, mülk emniyetini sağlamaktır. Kadastronun ülkemizde, mülkiyet güvencesi, ekonomiye, mekâna yönelik her türlü planlama faaliyeti, emlak vergilendirme ve yargılama sürecinde önem taşımaktadır.

1925 yılında başlayan kadastro süreci, hem politika hem hukuk hem uygulama hem kurum düzleminde gelişmiştir. 2010 yılına geldiğimizde hâlen ülkemiz kadastro sistemi sorunlarla karşı karşıyadır. Kuruluş kadastrosu çalışmalarının ülke genelinde tamamlanamamış olması, özellikle büyük kentler başta olmak üzere, kadastronun yüzde 60’ının eskimesi, gereksinimleri karşılayamaması ve yenilenmesi gereği, Türkiye kadastrosunun yalnızca tapu sicillerini kurma hedefi koymuş olması, yasal altlıkların yetersizliği ve kurumun siyasallaşmasıdır.

Değerli milletvekilleri, kentlerin planlaması ve yönetilmesini akılcı bir biçimde yönlendirebilmek için ülke düzeyinde coğrafi bilgi sistemi, kent bazında ise kent bilgi sisteminin bir an önce kurulmasına ihtiyaç vardır. 2010 yılına gelindiğinde bazı Avrupa ülkelerinin ikinci, üçüncü kez kadastro çalışması yapmasına karşın ülkemiz hâlen ilk tesis kadastrosunu tamamlayamamıştır. Ülkemizin kadastro çalışmalarının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Orman alanları, bugüne dek Orman Bakanlığının izlemiş olduğu hatalı politikalar sonucu orman alanlarımızın kadastrosu yapılamamıştır.

2/B’ler ilk aşamada kadastro ve güncelleme işlemleri tamamlanan ve büyük bölümü sahil şeridinde yer alan 36 ilde satışa çıkarılacaktır. Kadastro ve güncelleme çalışması yapılan ve 2/B arazilerinin ilk etapta satışa sunulması planlanan iller içerisinde İstanbul yer almaktadır. Yapılan düzenlemeler İstanbul Bebek sırtlarında, Sarıyer sırtlarındaki, Beykoz’daki, Acarkent’teki hazine ya da 2/B kapsamındaki havuzlu villaların malikâne sahiplerine tescil edilmesine yarayacaktır. Anlaşılan devletin mülküne, kamu malına, halkın malı üzerine kaçak yapı yapanların ödüllendirilmesi, bir anlamda yasa dışılığın olağan hâle getirilmesi, suçun yaygınlaştırılması dönemine geçilmiş olacaktır.

2/B düzenlemesi içinde köylümüz yok. Köylümüzün düşünülmediğini bir örnekle açıklamak istiyorum: Muğla ili Fethiye ilçesi Karaçulha mevkisinde bulunan araziler ile Yarenbelini ve Derepınar meraları 2/B alanları içerisinde olmadığı hâlde 2/B içine alınmak istenmektedir. Yüzyıllardır atalarından beri topraklarını kullanmakta olan köylülerimizle rant amaçlı yakılıp ya da yapılaşan ormanlık alanları ayırt etmek gerekmektedir. Kısaca, devletin hüküm ve tasarrufunda bulunmayan, tam aksine öteden beni köylümüze ait olup ekilen, biçilen arazilerin ve kullanılan meraların serbest olarak arazi tapularını bedelsiz olarak hak sahiplerine vermek gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, lisanslı harita kadastro mühendisleri büroları faaliyete geçti fakat onlarca büro şu anda yaşam mücadelesi vermektedir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5368 sayılı Kanun’la bu bürolara verilen cins değişikliği yetkisi, 2009 yılında Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan değişiklikle ortadan kaldırılmıştır. Açılan lisans sınavında beş yıl deneyim koşulu getirilmesi nedeniyle 3 bin genç harita mühendisi bu sınava girememiştir. Ayrıca Anadolu’da mevcut harita mühendislik büroları kapanmayla karşı karşıya kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, kadastronun ülkemizin mülkiyet güvencesi, mekâna yönelik her türlü planlama faaliyeti, emlak vergilendirme ve yargılama için taşıdığı önem yeterince kavranmış değildir. AKP Hükûmeti ve bakanları bugüne kadar sorunları çözmek yerine göz ardı etmeyi tercih etmiştir. Sorunun boyutuna bir örnek verecek olursak, Muğla ilinin Bodrum Mazı köyünün kıyı kenar düzenlemesinin dışında kadastro çalışmaları bundan tam altı yıl önce başlamış ancak üç yıl önce de bitirilmiş. Bitirilmiş olmasına rağmen askıya çıkartılıp tapular vatandaşların adına tescil edilmesi gerekirken bir türlü çalışmalar bitirilmemektedir. Bunun sebebi nedir?

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin iktidara gelmesinden sonra Bakanlığın görev alanı hızla daraltılmış olup neredeyse tasfiye sürecine girmiştir. AKP’nin bu politikaları sonucunda kurumun kapatılan bölge müdürlüğü, kadastro müdürlüğü, taşra birimleri dikkate alındığında ortalama yüzde 50 civarında daraltılmıştır. Vatandaşların tapu işlemleri için taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu müdürlüğünde işlem yapılması zorunluluğunu kaldırdınız. İşlemlerin ülkenin herhangi bir yerindeki tapu müdürlüğünde yürütülmesi çağdaş bir uygulamadır. Fakat sistem, altyapının hazır olmaması, altyapının hazır hâle gelmemesi nedeniyle, vatandaşın saatlerce, hatta günlerce kuyrukta beklemesine neden olabilir. Kaliteli iş yapısının bozulması söz konusudur. Büyükşehirlerde iş yoğunluğu o kadar artar ki asıl büyükşehirlerde hizmet alacak olanlara hizmet veremez duruma düşersiniz.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle tapu ve kadastro hizmetleri paralı hâle gelecek, tüm kamusal alan çok uluslu şirketlerin talanına açılacak, daha çok vergi, daha az ve kalitesiz hizmet verilecek, kamu çalışanlarının iş güvencesi ortadan kaldırılacak, sözleşmeli personel çalışma esası, tam ve kısmi zamanlı sözleşmelerle çalışma barışı bozulacak, sosyal hak ve güvenceli istihdam ortadan kaldırılacak, işsizlik ve yoksulluk yaygınlaşacaktır. Tapu kadastro hizmetlerini ücretsiz alan halk bundan sonra müşteri olarak görülecek, adım adım hizmetler özelleştirilecektir.

Bu arada, müfettiş kadrolarını kaldırdınız. Bu durum denetimden kaçma değil midir?

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, topraklarımızın tapu yoluyla satılmasıdır. AKP İktidarının sekiz yıllık verilerine baktığımızda, Türkiye topraklarının haraç mezat satıldığını da görmekteyiz. Toprak satışının gelindiği noktaya bir göz atacak olursak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – …yetmiş sekiz bin parça taşınmaz, toplam 55 milyon metrekare alan 86 bin kişiye satılmış.

Değerli arkadaşlar, zamanımız kısa olduğu için bu kadar.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Topuz, çok teşekkür ediyorum.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkanım, bundan önceki konuşmacı, Giresun afet konusuyla alakalı yanlış bir bilgi verdi, ben bir açıklamada…

BAŞKAN – Giresun afet konusuyla ilgili olarak Sayın Bakana hitaben konuştu. Sayın Bakan cevap verecektir Ali Bey ona. Milletvekillerinin milletvekillerine cevabı yok.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Bilgi noksanlığı var da, ben açıklayayım demiştim.

BAŞKAN – Sayın Bakan konuşur.

Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ TEMÜR (Giresun) – İç Tüzük 60’a göre hakkım yok mu Başkanım?

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Yargıtay ve Danıştayın 2011 yılı bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.

Aslında Yargıtay ve Danıştaydan konuşacağız ama Sayın Bakan yok, Adalet Bakanımız yok. Bürokrat arkadaşlarımız vardı, sanıyorum onların da bir kısmı yok. Niye böyle bir sıkıştırılmış araya, onu da tam anlayabilmiş değilim. Çünkü önemli konular, Sayın Bakanın burada olması gerekirdi diye düşünüyorum öncelikle.

Değerli arkadaşlar, aslında Yargıtayın da Danıştayın da sorunları üç aşağı beş yukarı aynı. Yani onlar yüksek mahkemelerimiz. Anayasa’mız gerçekten kendilerine çok önemli görevler yüklemiş, yıllardan bu yana görev yapıyorlar ama her ikisi, her iki yüksek mahkememiz de işte son dönemlerde özellikle çok büyük iş yükü içerisindeler.

Zaman zaman iktidar bunları görmezden geldi, duymazdan geldi. Bakıyorum, son dönemde, yeni yeni, yavaş yavaş Sayın Başbakan ve iktidar sözcüleri işte vatandaşımızın davalar nedeniyle mağdur olduğunu, dosyaların gerek Yargıtayda gerek Danıştayda, işte temyiz mercisinde çok uzun süre kaldığını, zamanaşımına uğradığını, bu nedenle mutlaka adım atılması gerektiğini söyleyen açıklamalar yapıyorlar. Tabii “Niye yapıyorlar?” diye bunu düşündüğümüzde, onu da konuşmamız lazım değerli arkadaşlar.

Şimdi, Yargıtay… Önce Yargıtayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, süremiz de çünkü sınırlı. Yani Yargıtayda bugün rakamlara bakıldığında, bir buçuk milyondan fazla dosya bekliyor arkadaşlar, bir milyon altı yüz bin civarı dosya var Yargıtayda, bekliyor. Bunlar tabii zaman içerisinde incelenecek. Aynı şey Danıştayda da var. Danıştayda da yaklaşık iki yüz bin civarı dosya şu anda orada bekliyor. Gerek ilk derece mahkemesi olarak gerekse temyiz aşamasında bekliyorlar, onların da incelenmesi gerekiyor.

“Sorun nasıl çözülecek?” diye konuşuluyor. Aslında sorunun nasıl çözüleceğini gerek Yargıtay gerek Danıştay Hükûmete zamanında, yıllar önce, hâlâ bu yıl da geçerli olmak üzere dile getirmişler. Yani işin ev sahibi onlar, yani işi bilen onlar, işin özünü bilen onlar ama iktidarın niyeti üzüm yemek olmadığı için kulaklar tıkanmış, işte gözler görmemiş. Şimdi yeni yeni duyuyoruz ki “Daire sayılarını artıralım, Yargıtayın ve Danıştayın şu anki yükünü bu daire sayılarıyla çözmesi mümkün değil. Yargıtaya yirmi tane daire ilave edelim, Danıştaya yedi civarında daire ilave edelim, bu yeni dairelerle de bu iş yükünü çözelim.” İstanbul’da trafik sıkıştığı zaman ne yapıyorsunuz? Köprü ilave etmeye çalışıyorsunuz. Yani bir olmadı, iki, üç, devam… Onun gibi.

Değerli arkadaşlar, işin çözümünün o olmadığını Yargıtay da, Danıştay da söylemiş. Aslında 22’nci dönemde -ki o dönemde ben yoktum ama AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın birçoğu bilirler- burada 2004 yılında bir kanun çıktı, yani bölge adliye mahkemeleri, istinaf mahkemeleriyle ilgili olarak bir kanun çıktı. Onun yürürlük tarihinin de 2005’in Haziranı olduğunu ben biliyorum ve 2005’in Haziranından sonra iki yıl içerisinde o mahkemelerin mutlaka faaliyete geçmesi gerekiyordu, yani çıkan kanunun geçici maddesine göre 2007’nin Haziran ayında istinaf mahkemelerinin -burada hukukçu arkadaşlarımız var, onlar da biliyorlar- faaliyete geçmesi gerekiyordu.

Şimdi, o mahkemeler ne iş yapacak? Avrupa’daki ülkelerde ne iş yapıyorsa bizde de aynı işi yapacak. Yani, değerli arkadaşlar, bugün Avrupa’da hiçbir ülkede tek dereceli temyiz yok. Yani, Avrupa Birliğinden çok bahsediyoruz, burada ağzımızdan düşürmüyoruz, iktidar partisi milletvekilleri veya Sayın Bakan, bakanlar da sıkıştıkça Avrupa Birliğine sığınıyorlar ama bakın değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi var, orada da adil yargılanmayla ilgili hükümler düzenleniyor, mutlaka iki aşamalı bir temyiz öngörülüyor. Bugün hiçbir Avrupa ülkesinde bizde olduğu gibi adliye mahkemeleri yani yerel mahkemeler ve ondan sonra dosyaların doğrudan Yargıtaya gittiği başka bir ülke yok, arada ayrı bir çözüm var. Yani bizim yaptığımız gibi bölge adliye mahkemelerinin olması gerekiyordu.

Şimdi, bölge adliye mahkemeleri kurulsa ne olurdu? Bakın, bölge adliye mahkemeleri kurulmuş olsa, işte, beş yıla kadar olan hapis cezalarıyla ilgili olan suçlar, bildiğim kadarıyla 5 bin liraya yani eski parayla 5 milyar liraya kadar olan alacak davaları, özel hukuk davaları, miktarı ne olursa olsun her türlü para cezasına ilişkin davalar, yine on yıla kadar olan beraat kararıyla ilgili davalar o bölge adliye mahkemelerine gidecekti, istinaf mahkemelerine, orada görülecekti ve eğer zamanında bunlar kurulmuş olsaydı Yargıtayın iş yükü zaten yüzde 50-60 azalmış olacaktı, bugün bu sıkıntılar yaşanmayacaktı. Niye yapılmadığını biraz sonra anlatacağım. Herkes biliyor, aslında malumun ilanına gerek yok bence.

Aynı şey Danıştayda da geçerli değerli arkadaşlar. Danıştay da yaklaşık iki yüz bin dosyayla boğuşuyor, fiziki şartları yıllardır aynı. Buraya ben baktım, çıkan her arkadaşımız Danıştay bütçesi konuşulurken aynı şeyleri söylemiş, “Gidin orada görün dosyaları. İşte masaların üzerinde, fiziki şartlar, odalarda 7-8 kişi oturuyor, hâkimler sabahlara kadar, hafta sonuna kadar dosya inceliyor.” denmiş. Aslında Danıştay da çözümün nerede olduğunu Hükûmete, Bakanlığa… O yüzden “Sayın Bakan burada olmalıydı.” diye söylüyorum ya. Yani bu yılın şubat ayında onlar da kendileri çözüm önerilerini, on bir maddelik bir taslak -“kanun teklifi” diyelim- hazırlamışlar, Bakanlığa sunmuşlar. Danıştay da şunu diyor: “Öyle dosyalar var ki yani daha doğrusu öyle olaylar, öyle ihtilaflar var ki  -belki zamanında Danıştayın iş yükünün az olduğu dönemler diyelim- ilgili kanunlar, çok değişik kanunlar var. O kanunlardan gelen ihtilaflarda Danıştay yetkilendirilmiş veya görevlendirilmiş. O dosyaları, o davaları ve o kanunları -burada birkaç tanesini en azından vatandaşlarımız da bizi dinliyor yani iktidarın da niyetinin ne olduğunu görmek adına belirtmek istiyorum- bunları doğrudan bize veya temyizen bize göndermeyin. Bunlar çok basit dosyalar, bunlar çok basit ihtilaflar. Bunlar bölgelerinde yani idare mahkemeleri, bölge idare mahkemelerinde çözülmesi gereken konular.” demişler ve bununla ilgili çözüm önerilerini getirmişler.

Bakın, ben size birkaç tane örnek vereyim: Değerli arkadaşlar, vatandaş çocuğunu okula, ilkokula yazdıramıyor, olay sonunda Danıştaya geliyor. Bakın, okula gidiyor, yazdıramıyor, Danıştaya geliyor ve çocuk okuldan, liseden, üç gün okuldan uzaklaştırma alıyor, olay Danıştaya geliyor. Şimdi, üniversitede okuyan öğrenci disiplin cezası alıyor, yine Danıştaya geliyor. Asker ailesine yardımda sorun var diyelim, öyle bir kanun var çünkü ilgili kanun, o kanunda bakıyorsunuz ihtilaf Danıştaya geliyor. Memuru lojmandan çıkarıyor idare veya o haksızlığa uğradığını söylüyor, o ihtilaf da Danıştaya geliyor. Memuru sürüyorlar -en çok yaptığınız işlerden bir tanesi şu anda- o da gidiyor, dava açıyor.

Onunla ilgili de bir şey söylemek isterim, ilimle ilgili. Değerli arkadaşlar, benim ilime yetmiş beş gün evvel vali atandı, Elâzığ Valisi Sayın Muammer Muşmal, yetmiş beş gün önce. Yetmiş beş gün sonra Sayın Valiyi, çıkan son kararnameyle merkeze aldınız. Yani düşünebiliyor musunuz, yetmiş beş gün! Daha öncesi belli, Elâzığ’da üç kere merkeze alınmıştı, kendisi mahkemeye başvurmuş, yargı kararıyla tekrar göreve dönmüş, benim ilime vali olarak atandıktan sonra… Arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Yani, Sayın Başbakan, ben bütçe görüşmelerini burada izlerken takip ettim, geldi şu kürsüye, bize bakarak, Sayın Genel Başkanımıza bakarak “Biz devlet yönetiyoruz devlet!” demişti. Arkadaşlar, devlet böyle mi yönetilir? Siz devleti AKP gibi görüyorsunuz, açıkça söylüyorum, devleti AKP, yani bir parti gibi görüyorsunuz. Şimdi, Vali Bey’in bir eşi var, çocukları var, okula yazdırılmış… Yani insan unsuru, insan değeri yok. Bunun ötesinde benim ilime de bir saygı yok. Yani Kırklareli iline bir vali gönderiliyor, insanlar tanımaya çalışıyor, bakılıyor ve o vali yetmiş gün sonra görevden alınıyor, buraya, kararnameyle… Bunun devlet yönetimiyle falan hiç alakası yok, ayıptır. Bunu da burada belirtmekte yarar görüyorum.

Onun dışında, çok sayıda konu var: Altmış beş yaşını doldurmuş muhtaçlara bağlanan aylıkla ilgili uygulamalar oraya geliyor, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na ihtilafla ilgili bir konu Danıştaya geliyor. Değerli arkadaşlar, baktığımızda, işin özünü söylemek istiyorum, bu ihtilafların hiçbir şekilde Danıştaya gelmemesi lazım, yani bölgesinde, idare mahkemelerinde görülmesi gerekiyor. Aynı şekilde Yargıtayda olduğu gibi, yani istinaf mahkemelerinin çözmesi gereken konuların yerinde çözülmesi gerekiyor. Avrupa Birliğine söz vermiştik, “İki aşamalı temyiz yapacağız.” diyoruz, yıllardır savsaklıyoruz. Peki, amaç ne arkadaşlar, amaç ne? Her çıktığımda söylemeye çalışıyorum, yani Genel Başkanımız da söylüyor, bizler de söylüyoruz: Sizin bir gizli gündeminiz var. Bu gündeminiz gereği planınızı yapmışsınız, programınızı yapmışsınız, hesaplamışsınız, kitabını yazmışsınız, diyorsunuz ki “Biz oralara gelmeden evvel alt işleri bitirmeliyiz, Anayasa değişikliği yaptık, HSYK'yı oluşturduk.” Hatırlıyorum burada Cemil Çiçek Adalet Bakanıyken Yargıtayda 30 tane üye boşluğu vardı, aylarca o HSYK  toplanıp da o üyeleri atamadı. “Vatandaşı düşünen bir iktidar öyle mi yapar?” demiştim, “Niçin vatandaşın dosyalarının bakılmasına engel oluyorsunuz?” diye. Aynı şey şu anki Adalet Bakanı Sayın Ergin döneminde de Yargıtayda boş olan 11 üye vardı, orada da aylarca Müsteşar gönderilmedi. Daha öncesinde Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunmuştu, Fahri Kasırga hakkında, hatırlıyorum ben. Yani niyet farklı. Niyet ne şu anda? “HSYK oluştu, Anayasa değişikliği geçti, bizim istediğimiz gibi olay var, biz Yargıtaya 20 tane ilave daire yaparsak, oraya bu HSYK’dan kendi adamlarımızı atarsak Yargıtay bizim kontrolümüze geçer, Danıştaya kanunla 7 tane daire kurarsak, oraya HSYK’da bu oluşmuş yeni yapıyla biz atama yaparsak Danıştay bize geçer, her taraf sütliman olur. Bu saatten sonra hiç kimsenin bize ses çıkaracak hâli kalmaz.” diyorsunuz. İşin özü bu yani niyetiniz bu. Bunu da buradan açıkça söylemek istiyorum.

Sürem de bitti.

Saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

AK PARTİ Grubu adına Özkan Öksüz, Konya Milletvekili.

Sayın Öksüz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Tarım Bakanlığı bütçemizin Türkiye’mize hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.

Biz, tarımı sosyal alan olmaktan çok, stratejik ve rekabete dayalı iktisadi bir sektör olarak ele aldık. Tarım Strateji Belgesi hazırladık. Yıllardır, bu ülke madem tarım ülkesiydi, çeşitli hükûmetlerde bulunan partilerimiz iktidarlarında dahi bir tarım kanunu, bir gıda kanunu, bir biyogüvenlik kanunu, tohumculuk kanunu, tarım sigortaları kanunu, toprak kanunu gibi kanunları çıkarmamışlardır. Yani tarım ülkesi olan bir ülkede tarım kanunu ve toprak kanunu yok. Bunlarla birlikte on dört tane temel kanun çıkardık.

Biz devraldığımızda tarımın gayrisafi millî hasıla içindeki payı 23 milyar dolardı, şu anda 56 milyar dolardır. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 25’i tarımla uğraşmakta, gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 8’dir.

2002 yılında Türkiye’deki tarım ihracatı 4 milyar dolardı, şu andaki ihracatımız 11,2 milyar dolar. Demin arkadaşımızın biri tarımla ilgili ihracatı konuşmadı, tarımla ilgili ithalatı konuştu, onu da konuşmak istiyorum. Bakın, 2002 yılında 3 milyar 995 bin ithalat var, 4 milyon 52 bin ihracat var arkadaşlar. Şu andaki rakamı veriyorum: 9 milyar 631 ithalat var, 11 milyar 191 milyon da ihracatımız var. Aradaki fark 2,5 milyon, artı. Şimdi bunun içinde neler var? İthalatın içinde bazı şeyler var arkadaşlar. İthalatta tabii, sentetik ve rejenere kauçuk, odun hamuru ve kâğıt döküntüleri, dokumaya elverişli lifler ve döküntüler… Bunların aslında tarımla ilgisi yok ama ithalatta tarımın kalemine yazılıyor arkadaşlar. Asıl olarak tarımda eğer bunu şey yapmazsak, kale almazsak -sanayi yatırımı çünkü bunlar- o zaman 6 milyar 108 bin ithalat oluyor, 11 milyar 191 bin de ihracat oluyor arkadaşlar. O zaman fark 5 milyarın üzerinde arkadaşlar tarım olarak.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Biraz daha zorlasan sıfıra indirirsin.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Arkadaşlar biraz önce “Doğrudan gelir desteğini veriyorduk.” diyorlardı.

FARUK BAL (Konya) – 2,80 yerde niye yatıyor Özkan Bey?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Evet, doğrudan gelir desteği veriyordunuz. Kime veriyordunuz? Doğrudan gelir desteğini çiftçiye vermiyordunuz, toprak sahibine veriyordunuz…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Siz kime verdiniz?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - …dağı taşı kendi üzerine tapu yapana veriyordunuz. Biz bunu kaldırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ezbere konuşuyorsun!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Biz şu anda kime veriyoruz? Çiftçiye veriyoruz, üretime veriyoruz.

Bakın, biz ilk geldiğimizden beri mazota destek verdik. Bakın, çiftçi gidiyor, toprağını tahlil ediyor, tahliline para veriyoruz. Çiftçi tohum ekiyor, tohumuna para veriyoruz. Çifçinin

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. El insaf Özkan Bey, el insaf!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - ...mazotuna para veriyoruz, çiftçinin gübresine para veriyoruz. Buğdayını ve arpasını sattığında ona prim veriyoruz arkadaşlar.

Şimdi, biraz önce dendi ki: “2002 yılında vermiş olduğunuz destek 1 milyar 8’di. Şu anda ne kadar?” Şu anda 5 milyar 700’ün üzerinde arkadaşlar.

Gene, demin arkadaşımızın biri, Vahap Seçer’di: “Efendim, tabii şu anda şeyler düştü. O zamanda faizler çok yüksekti. Faizler yüksek olunca tarım faizi de…” diyor. E indirseydiniz, niye indirmediniz mevduat faizlerini! İşte, onları da biz indirdik. Dolayısıyla şeyin de faizi iniyor arkadaşlar.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Biraz da bana cevap ver.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Bunların hepsini birlikte mütalaa etmeniz lazım arkadaşlar.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Şu dediklerine inanıyor musun acaba?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Gene arkadaşımızın biri, herhâlde Hocamdı: “2002 yılından bu yana tarla şeyleri azaldı 2 milyon 285 bin.” diyor. Hektar azalmasına rağmen…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bir dakika… Bir dakika… Ben demiyorum, TÜİK diyor, TÜİK.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - …tarım ürünlerinde artış var arkadaşlar.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Nede artış var?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Tarım ürünlerinde artış var.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tütün mü arttı? Pamuk mu arttı? Hangisi arttı? Bitirdiniz be! Tarımı bitirdiniz!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Bak, tarımda 1,3; meyvede 23,2; sebzede 8,6; toplamda 6,2 artış var. Neden kaynaklanıyor?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hiçbir üründe artış yok!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Yapmış olduğumuz politika, gütmüş olduğumuz politikadan kaynaklanıyor arkadaşlar.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok ya!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Çiftçi memnun.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sen öyle bil!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Çiftçi memnun olmasa sizlere rey verir. Niye vermiyor? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 4 seferdir şeye katılıyorsunuz, o çiftçi size… Çiftçimiz memnun arkadaşlar.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Boş konuşuyorsun, boş!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Çiftçi öyle, batmıyor, köylü batmıyor. (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Çiftçi ve köylü batmış olsaydı, sizleri iktidara getirirdi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ali, sen ölçülü konuş.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Stand-up yok, stand-up yok!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Değerli dostlar, buraya çıkan çok önemli konuşmacı değerli arkadaşlar şunu söylediler, Serdaroğlu dedi ki: “Buraya AK PARTİ’nin hatipleri çıkacak, milletvekilleri çıkacak, yaptıklarını anlatacak. Bunları anlatmasınlar.” Ben uyuyorum Serdaroğlu’nun tavsiyesine.

Cumhuriyet Halk Partisinden de yine Vahap arkadaşımız “Geçmiş hükûmetlerin de hakkını verin.” dedi. Şimdi, geçmiş hükûmetlerin de hakkını vereceğim sizlere uyarak. Farklı konuşacaktım, sizlere uyuyorum. Sizleri seviyoruz Yaradan’dan ötürü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, 21 Temmuz 1944, sayfa 5, Vatan gazetesi, “Hayat pahalılığı…” diyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Milattan önceye git sen, 1944 az olur!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onun akabinde, ekmek karneye bağlanmış bir vaziyette. “Eyüp Sultan’da, mülki amirlerden…” (CHP sıralarından gürültüler)

GÜROL ERGİN (Muğla) – 2’nci Dünya Savaşı, 2’nci Dünya Savaşı…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Tarih oku, tarih oku!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Senin babanı harp sahasında şehit düşürmeyenlerin getirdiği konum o.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın Başkan, konuşturmuyorlar.

Mülki amirlerden bir tanesinin Eyüp Sultan’da babasının mezarı var. Babasının mezarına gidiyor, kurban kesecek babasına hayır olsun diye. Bir bakıyor ki… Hamala koyunu, kurbanı yüklüyor, Eyüp Sultan’a geliyor. Kurbanı kesiyor ama o mülki amir babasına kurban kesmekten pişman oluyor. Neden? Diyor ki “Orada o kadar çocuk, o kadar çok ihtiyar başıma üşüştü ki ceketimin kolları yırtıldı, koyunu paramparça ettiler, beni de açlıktan insanlar yiyecekti.” diyor, Vatan gazetesi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şimdi de öyle, şimdi de öyle!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, 1944… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şimdi de aşevlerinde öyle, gıda dağıtılan yerlerde öyle!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, onun akabinde, buğdayı ithal ediyorsunuz. Bakın, yine 18 Haziran 1944, Vatan gazetesi “Ülkenin bir ziraat ve tarım politikası yok.” diyor.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Bu tarafa gel.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ekmek karneye bağlanmış ve bu noktada karne için “Üç suçlu dün yapılan duruşma sonucunda mahkûm edildi.”, “Ekmek karnesi basanların mahkemesi.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yavrum, ekmeği karneye bağlayan, babanın şehit olmasını önledi, ülkeyi harbe sokmadı.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Geçmiş hükûmetlerin hakkını veriyorum.

Ondan sonra diyor ki: “İkişer kilo un tevzisi için emir geldi.”, “Akaryakıt darlığı doruk noktasına ulaştı.” 24/05/1979.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet döneminden bahset, cumhuriyet döneminde ne oldu, ondan bahset yüreğin yetiyorsa.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Geliyorum, geliyorum.

“Alanya’da yakıt karneye bağlandı.”, “Samsun’da motorinin yüzde 60’ı traktörlere verilecek.”

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – 1940’tan bahsedeceğine kurtuluş yıllarından bahset, 1923’ten bahset.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Geliyorum, geliyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, atı bağlamışlar traktörün önüne, bu manzaraları bu ülke yaşadı, geçmiş hükûmetlerin hakkını veriyorum. Ne zaman? 19/9/1979

VAHAP SEÇER (Mersin) – Kim iktidarda?

ALİ KOYUNCU (Devamla) –  …ve de “Rize’de Ecevit’in otobüsünde de mozot bitti.” diyor o dönemlerde. “Şeftali krizi. MHP’li bakan ‘olur’ verdi DSP’li bakana, Hazine ise ‘Para yok.’ dedi.”, “Bir çuval patates 1 milyon.” Haydi bakalım. “İşler tıkandı.” Milliyet gazetesi. “Çay ve hububat üreticisi fiyat bekliyor. Banka patladı, bütçe çatladı.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – TRT seni örnek olarak alacak Ali, hadi gözün aydın.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet, arkadaşlar, burada, “Kemer sıkma sırası çiftçiye geldi.” 03/12/1999, Milliyet gazetesi.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – 1923’ten bahset ya, Allah aşkına. Kurtuluş Savaşı’ndan bahset, o zamanda Cumhuriyet Halk Partisi vardı, hadi yüreğin yetiyorsa!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp diyor ki: “Niyet mektubunu delmeyeceğiz. Buğday fiyatını IMF’nin dediği gibi belirleyeceğiz.” Sonra ne yaptınız? IMF ile protokolü imzaladınız. Sonra? Mozota özel tüketim vergisini siz koydunuz değerli arkadaşlar.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Mozot, mozot, doğru.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Mozot değil, mazot, mazot.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Burası Parlamento ne yapıyor ya? Burası stand up yeri değil ki.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sonra ne yaptınız? Tarımdaki destekleri kaldırdınız. Siz beş tane destek veriyorsunuz, biz on yedi tane ürüne destek veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Karma yem sübvansiyonunu, kimyevi gübre desteğini siz kaldırdınız, üretici kuruluşlara tohum ve fidan desteğini siz kaldırdınız, zirai mücadeleye veteriner ilaç desteğini siz kaldırdınız. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Koyuncu...

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii, sizler de istemiyordunuz bu destekleri kaldırmayı…

BAŞKAN – Sayın Koyuncu… Sayın Koyuncu…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …ama politikanız, IMF politikasıydı…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Kurtuluş Savaşı dönemindeki Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinden bahset istiyorsan!

BAŞKAN - Sayın Koyuncu…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan’ın politikası değildi ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) IMF politikasını bu ülkede uyguladınız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yalan söylüyorsun Ali, her şeyi yalan söylüyorsun!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onun akabinde, şimdi buradaki arkadaşlar diyorlar ki yüzde 1’lik var ya şu yüzde 1’lik, tarımla ilgili, temcit pilavı gibi bunu söylüyorsunuz değerli arkadaşlar. Ya, hesap mı bilmiyorsunuz, kitap mı bilmiyorsunuz, okuyun yazın, alt alta, üst üste.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Yeter be!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Be kardeşim, sadece destekleme politikasının içerisinde…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Matematiği siz bilmiyorsunuz, matematiği!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …buğdaya verilen desteklemenin yanında diğer destekler yok mu?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Mazota gel, mazota!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sübvansiyonlu, Ziraat Bankasından kredi vermiyor muyuz? Devlet Su İşlerinin sadece tarıma yaptığı yatırım ne kadar biliyor musunuz? 2,970 milyar TL. Yani siz bunları da…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kendi köyünü su bastı be, kendi köyünü! Kendi köyün sular altında kaldı.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bu var, ondan sonra, Ziraat Bankasının sübvansiyonlu kredileri var, topladığınızda, yüzde 1’den daha fazlasına tekabül ediyor.

Hepinize saygılar sunuyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Hayırlı, uğurlu olsun. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler, alkışlar (!)]

GÜROL ERGİN (Muğla) – Söylediğine kendin de gülüyorsun oğlum!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İşportacılar gibi yaptın işi.

BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, tarım, sosyal olmaktan daha ziyade, stratejik, iktisadi ve rekabete dayalı önemli bir sektör. Bugün ülke nüfusunun yüzde 25’i hâlen bu sektörde. Tarımın millî gelir içindeki payı yüzde 8, ihracattaki payı yüzde 11. 20’den fazla temel tarım ürününün üretiminde, 10’dan fazla tarım ürününün ihracatında, dünyada ilk 5 sıradayız. Tarımsal üretim değeri açısından dünyada 8’inci, Avrupa Birliği ülkeleri arasında 1’inci sıradayız.

Tarım, üzerinde negatif anlamda en fazla popülizmin yapıldığı bir alan. AK PARTİ döneminde, bu sektörde de çok önemli iyileştirmelere şahit olmaktayız ancak ne yazık ki muhalefet partisinin çok değerli milletvekillerinin ezberlerini değiştirmeyen söylemlerine bir kez daha şahit olduk.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yavrum, o senin ezber dediğin, bilgi, bilgi!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Onlar Onuncu Yıl Marşı’nı söylemeye devam etsinler, biz AK PARTİ İktidarı boyunca Türkiye’de yüzüncü yıl marşının mısralarını yazıyoruz, yüzüncü yıl marşını bestelemeye devam ediyoruz. (AK PARTİ alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Senin zekan ona yetmez, o bilgi; ezber değil!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yapılan desteklemelerle gelişen tarım sektörünün millî gelire katkısı son yedi yılda 2 kattan fazla artarak, 2002 yılında 36 milyar TL iken 2009 yılında 79 milyar TL’ye ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 3 milyon tarım işletmesi, 21 milyon parsel üzerinde tarımsal faaliyette bulunur ancak işletmelerdeki ölçek küçüklüğü ve parçalılık tarım sektörünün yapısal sorunlarından birisidir. İşte, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme gibi tarımsal altyapı hizmetlerini yürütürken kırsalın çalışan, üreten, yaşanan ve korunan alanlar hâline getirilmesine yardımcı olur.

Kuraklık küresel bir tehdit, bundan da en fazla su kaynaklarımız ve tarım etkilenmekte. Dolayısıyla, suyun verimli kullanılmasını sağlayacak toplulaştırma ve modern sulama sistemleri gibi tedbirlerin alınması gerekli. Arazi toplulaştırması, basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması tarım sektörünün ve Hükûmetimizin temel önceliklerinden birisidir.

Arazi toplulaştırması ile parsel sayısı azalmakta, şekilleri düzelmekte, her parsel yol ve sulama kanalına kavuşturulmaktadır. Yani toplulaştırmayla arazi sulamaya uygun bir hâle getiriliyor. Bu nedenle, sulama projeleriyle toplulaştırma projelerinin birlikte ve eş zamanlı yürütülmesi zorunludur.

Ülkemizde ilk arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleri 1961 yılında başlamıştır. 1961-2002 arası kırk bir yılda 450 bin hektar alan toplulaştırılırken son sekiz yılda 691 bin hektar alanda toplulaştırma çalışması tamamlanmıştır. GAP Eylem Planı’yla birlikte bu çalışmalara hız verilmiş, GAP bölgesinde 7 ilde 75 projeyle 2 milyon 61 bin hektar alanda bu çalışmalara devam edilmektedir. Bu alan ülkemizde bugüne dek yapılan toplam çalışmaların yaklaşık 2 katıdır. KOP ve DAP’ta planlanan çalışmalarla birlikte 2 milyon 438 bin hektar alanda da toplulaştırma çalışmaları devam etmekte.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; GAP Eylem Planı kapsamında Adıyaman ilinde 3 ilçede, 83 köyümüzde toplam 78.648 hektar alanın toplulaştırma ihalesi 2010 yılında yapılarak çalışmalara başlanmıştır. Bu projeyle 1.672 kilometre tarla yolu ve 73 yerleşim biriminde de kanalizasyon şebekesinin yapılmasına başlanmıştır.

Tarım Reform Genel Müdürlüğü, köy içi yollar, köy gelişme alanları ve kanalizasyon gibi sosyal altyapı yatırımlarının rehabilitasyonuna yönelik çalışmaları da yapmaktadır. Genel Müdürlüğün en önemli projelerinden birisi de arazi ıslahıdır. Harran Ovası’ndaki taban suyu ve çoraklaşma problemleriyle ilgili çalışmalar devam etmekte. Topraksız çiftçilere toprak veriliyor, arazi kullanım planlaması çalışmalarını hâlen yürütüyor.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi geçen yıla göre yüzde 51 artışla gündemdedir. Bu kurumun desteklenmesi ülke menfaatleri açısından da büyük önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik başarılı çalışmalar sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün ve 2011 yılı bütçemizin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin modernleşmesi ve kalkınması, bayındırlık ve iskân faaliyetleriyle doğrudan alakalıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, şehirleşme, yapılaşma alanlarında gerçekleştirdiği alt ve üstyapı hizmetleri ile ülkemizin kalkınmasında yüz altmış yılı aşkın süredir önemli görevler yerine getirmiştir. Bakanlık, kuruluşundan bugüne kadar, değişen şartlara göre, ülkenin kalkınmasında önemli sorumluluklar da üstlenmiştir.

Türkiye’de, yeryüzünün en aktif deprem kuşaklarından birisinin içerisinde bulunması dolayısıyla etkili bir yapı denetim sisteminin uygulanması zorunlu hâle gelmiştir. Yıllar boyu durgunluk yaşayan inşaat sektörü, Hükûmetimizin görevde olduğu dönemlerde âdeta bir inşaat sektöründe patlama yaşanmıştır. Hükûmetimizin, hızlı inşaat sektörüyle birlikte kentsel dönüşüm çalışmaları, büyük altyapı projeleri, toplu konut uygulamalarıyla birlikte âdeta yaşanabilir şehirler oluşmuş, Türkiye'nin görüntüsü değişmiştir. Duble yollarla birlikte diğer ulaşım projeleri, eğitim yapıları, adliye sarayları, sağlık hizmetlerinin yapıldığı yapılar, inşaat sektörünün canlanması üzerinde çok önemli etkileri olmuştur.

Yine, Hükûmetimiz döneminde yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde de büyük gelişmeler kaydedilmiş, dünyada otuz bir firmayla Çin’den sonra ikinci büyüklükte inşaat sektörünün  başarılı hizmetlerini dünya çapında sürdürmeye devam etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; e-devlet uygulaması olarak tüm yapı kooperatiflerinin iş ve işlemlerinin elektronik ortamda  yürütüldüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı Kooperatifleri Otomasyonu ve Denetleme Projesi sonucunda oluşturulacak yazılım programı kooperatifler ile üyelerinin de hizmetine sunulacaktır.

Kooperatifler Kanunu, yeniden ele alınmalı ve belli sayının üzerinde üyesi olan tüm kooperatiflerin kendi oluşturulacakları üst birlikler tarafından mutlaka denetimi sağlanmalıdır. Devletin denetimi de ancak bu üst birlikler sayesinde olmalıdır.

Sanayi Bakanlığına bağlı konut yapı, küçük sanayi sitesi yapı, toplu işyeri yapı kooperatifi adı altındaki tüm kooperatifler Bayındırlık Bakanlığına devredilerek buraların da kontrolü Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.

Bakanlıkça çıkarılacak sertifikasyon mevzuatıyla denetimler daha etkin hâle gelecek, inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştırılamayacak, müteahhitlerin sınıflandırılması ve  yetki belgesi verilmesi gibi hususlar bir yıl içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir.

Tasarının, inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştıramayacağına ilişkin hüküm 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihe kadar ise çalışacak ustalara geçici ustalık belgesi tanzim edilecektir. Proje, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapan veya yapıları yaparken kamuya olan sosyal güvenlik primlerini yerine getirmeyenler, ikinci bir inşaat için ruhsat alamayacaklardır.

Topraklarının yüzde 96’sı farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip olan ülkemizde nüfusun yüzde 92’sinin de bu bölgelerde yaşadığını hepimiz biliyoruz. Ülkemizde etkili bir yapı denetimi sisteminin uygulanması mutlaka gereklidir. Hâlen ülke topraklarımızın yüzde 24’üne ve nüfus olarak da yüzde 50’sine tekabül eden bölgelerde yapı denetim çalışmaları sürdürülmektedir. 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren de yapı denetim sisteminin tüm ülke genelinde uygulanmasına başlanacaktır.

Yapı denetim alanında görev alan firma sayısı 8 Kasım 2010 tarihi itibarıyla 820’ye, sistemde görev alan insan sayısı ise denetçi, mühendis, mimar, kontrolör, yardımcı kontrolör elamanlarıyla birlikte 36.625’e ulaşmıştır. Denetim işleri biten, sertifika alarak sistemden çıkartılan inşaatlar hariç, yaklaşık olarak 131 milyar TL bedelli 259 milyon metrekare inşaat denetlenmektedir. Bu konudaki eksiklikler de çalışmalarla giderilecektir.

Enerji Performans Yönetmeliği’nin uygulanmasıyla  binalarımızda yüzde 25-yüzde 50 arasında enerji tasarrufu sağlanmıştır. İller Bankası tarafından belediyelere 2009  yılında 1 milyar 83 milyon, 2010 yılında da 1 milyar 183 milyon TL kredi kullandırılmış, bu sayede yerel yönetimlerin hizmetlerinde büyük kolaylıklar sağlanmıştır. 2011 yılında 1.780 ailenin iskânı için etüt, proje çalışması yapılarak, bu yerler yatırım programına alınarak ihaleleri yapılacak ve hızla iskânları sağlanacaktır.

2011 yılı bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, emeği geçen herkese teşekkür eder, Bakanlığın bir an önce teşkilat yasasına kavuşmasını da dileyerek hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayel.

Muhyettin Aksak, Erzurum Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçe görüşmelerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılı merkezî yönetim bütçesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı kuruluşlarımıza, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü dâhil olmak üzere, 1 milyar 170 milyon 512 bin Türk Lirası ödenek ayrılmıştır. Tabii, arkadaşlarımız ve Bayındırlık Bakanımız bütçe konusunda geniş bilgiler vereceklerdir.

Ama Erzurum’umuzda çok önemli bir yatırım ve gelişme var, ben o konuda sizlere bilgi vermek istiyorum. 2011 Üniversite Oyunları, hepimizin bildiği gibi Erzurum’umuzda yapılacaktır. Artık gün sayıyoruz ve bunun heyecanını yaşıyoruz.

Bu konuda Konaklı Kayak Merkezi artık faaliyete geçmiş durumdadır. Konaklı Kayak Merkezimiz saatte 8 bin kayakçıya hizmet verebilecek bir yatırımı üstlenmiştir ve bu yatırımın heyecanını Erzurumlular olarak bizler yaşıyoruz. Konaklı Kayak Merkezimizde yeni hizmet binası bitmiştir, kayak okulu yapılmıştır; yemekhanesi, bakım binası tamamen bitmiştir, 2011 Üniversite Oyunlarına hazır hâle getirilmiştir. Yine liftler, kayak yapmak amacıyla gelenleri pistlerin “start” noktasına kadar taşıyan mekanik taşıma sistemleri yapılmıştır. Pistlerle birlikte kar yapma sistemleri ve göletler de bitirilmiştir. Birçok milletvekili arkadaşımızdan ve halkımızdan şu soruyla karşı karşıya kalıyoruz biz her zaman: Kar yağmazsa ne olacak? Kar yağmazsa hiçbir şey olmayacak, bu yarışmalar yapılacaktır çünkü bunlarla ilgili göletler yapılmıştır, suni kar üretme imkânları oluşturulmuştur.

Yine Palandöken Kayak Merkezimizde ek tesisler yapılarak bu bölgemiz de yenilenmiş durumdadır. Burada da 2011 Üniversite Oyunlarıyla ilgili çok ciddi hizmetler sunulacaktır.

Kandilli Kayak Merkezimizde yine yurt binası, sosyal tesisler, bakım onarım binası, yarış yönetim binası, yarış kontrol binaları, pistler, kar yapma sistemleri ve göletler yollarına varana kadar yapılmıştır, hazır hâle getirilmiştir.

Yine Erzurum’umuzda 2011’le ilgili yapılan tesislerin içerisinde buz pateni, buz hokeyi, curling tesisleri, 5 adet salon yapılmıştır. Bunlar 3 bin kişilikle 2 bin kişilik arasında değişmektedir.

Kayakla atlama tesisleri Erzurum’umuzda bitirilmiştir. Ben ülkemizin başka bir yerinde bu tesislerden görmedim. Kayakla atlama tesisi ilk defa Erzurum’umuzda yapılmıştır ve bu, Erzurum’umuzda artık bir simge oluşturmuştur.

Bütün milletvekili arkadaşlarımızı -muhalefet ve iktidar milletvekilleri beraber olmak üzere- Erzurum’a davet ediyoruz. İnşallah, hep beraber bunların zevkini çıkaracağız, bu güzel tesisleri bu gururla hep beraber görmüş olacağız. Tabii bu konuda, milletvekillerimizin bir kısmının yer konusunda sıkıntı çektiklerini biliyorum. Evet, yer konusunda da bizler Erzurum milletvekilleri olarak milletvekillerimize yer temin etmeyi üzerimize almış durumdayız. Bu konuda hiçbir milletvekilimiz sıkıntı çekmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, üniversite stadyumunun, 2011 Üniversite Oyunlarının başlangıcının ve bitişinin yapılacağı Erzurum Stadyumunun çok ciddi harcamalar yapılarak üstleri kapatılmış, yenilenmiştir ve üniversite stadyumu da hazır hâle getirilmiştir.

Ayrıca, Erzurum Oyunlar Köyü kurulmuştur. Burada yaklaşık olarak 5.500 sporcu ve yönetici misafir edilecektir. Bu Oyunlar Köyünün bir özelliği de Oyunlar Köyü Kredi Yurtlar Bölge Müdürlüğümüz tarafından yapılmıştır ve müsabakalar bittikten sonra, organizasyon bittikten sonra üniversite öğrencilerimize yurt olarak hizmet verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Tabii, Sayın Başkanım, anlatacağım çok şey var. Erzurum’a söz verseniz iyi olur ama…

Evet, ben bu vesileyle hepinize teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Erzurum büyük memleket, bir anda bitmiyor anlatılarak.

Van Milletvekili İkram Dinçer.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

23’üncü Dönem milletvekilleri olarak görev yaptığımız dönem içinde Türkiye'nin son bütçe kanun tasarısını görüşüyoruz. Bizler, iktidarıyla, muhalefetiyle milletimize hizmet etmenin şeref ve onurunu ömür boyu taşıyacağız.

Değerli milletvekilleri, müsaadenizle kısaca demokrasi tarihimize ve AK PARTİ’nin bu süreçteki yerine değinmek istiyorum zira bugün yapılanların önemini kavramak geçmişi bilmekle olur.

Değerli milletvekilleri, 1946’ya kadar süregelen tek parti iktidarından sonra demokrasimiz ne yazık ki sürekli yara alarak bugünlere geldi. Demokrasimiz ilk yarayı rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarıyla aldı. Bu üzücü hadiseden on yıl sonra 1971 Askerî Muhtırası’yla demokrasi bir kez daha sekteye uğratıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 80’li yıllara geldiğimizde sözüm ona onca müdahale demokrasinin gelmesi için yetmemişti. Bunun için sokakların kan gölüne dönmesi, sabah sağcıyı vuran silahın akşam solcuyu vurması ve böylece bir darbenin daha olması gerekiyordu. 1980 darbesinden sonra tek başına iktidar olan rahmetli Turgut Özal daha önceki demokratların yaşadıkları gibi hedef tahtasına oturtuldu. Bu anlayış 28 Şubat postmodern darbe süreciyle devam ettirilmek istense de halkımız bu zihniyete ilk seçimde AK PARTİ’yi tek başına iktidara taşıyarak “dur” dedi.

Değerli milletvekilleri, 2002’de iktidara gelen AK PARTİ döneminde çok önemli iç ve dış gelişmeler yaşandı. Orta Asya’dan Balkanlara, Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya kadar dünyanın birçok yerinde dengeler değişti. Dünya ekonomisi büyük bir kriz yaşadı. Dünyada bunlar olurken Türkiye'nin önünün kapatılması için içeride de büyük gayretler sarf edildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 oy şartını getirerek cumhuriyet tarihinde olmayan bir uygulamayı dayattılar. İnternet sitelerinden toplanan haberlerle partimize kapatma davası açtılar. Başbakanımıza suikast planları yaptılar. Vatandaşlarımızı başı örtülü-başı açık, sağcı-solcu, Kürt-Türk, Sünni-Alevi diye fişlediler. Her gün yeni bir darbe planı hazırladılar ama bütün bu baskılara karşı İktidarımız, yılmadan, korkmadan ve usanmadan hizmetlerine devam etti ve Allah izin verirse bundan sonra da halkımızın desteğiyle devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ İktidarı insaf sınırını aşan eleştiri ve baskılara rağmen her alanda hizmetlerini sürdürmektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün 16 ve 17’nci yüzyılın tarihine ışık tutacak Osmanlı dönemini tapu arşivlerini ortaya çıkaracak bir sistemi hayata geçirmesi önemli bir çalışmadır.

Ben, bu vesileyle, başta Bayındırlık Bakanımız olmak üzere, Genel Müdürümüz ve bütün Genel Müdürlük çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. Daha müreffeh, daha ilerlemiş ve daha özgür bir Türkiye'nin inşasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

2011 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yargıtay, Anayasa’mızın 154’üncü maddesiyle kurulan yüksek bir mahkemedir. Bugün için Yargıtay, 11 ceza dairesinde ve 32 hukuk dairesinde olmak üzere toplam 250 Yargıtay üyesiyle görev yapmaktadır.

Yargıtay, adliye mahkemelerimizden verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmaktadır.

30 Eylül 2010 tarihi itibarıyla ceza dairelerinde 198.507, hukuk dairelerinde 284.281 olmak üzere toplam 482.788 dava dosyası gelmiş olup bu davaların 392.177 adedi sonuçlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına da yine aynı dönemde 371.668 dava dosyası gelmiş, bunların da 338.068 kadarı sonuçlanmıştır.

Yargıtay Başkanlığının 2011 yılı bütçe tasarısı 76 milyon 418 bin lira olup 2010 bütçesine göre yüzde 12 civarında artış sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Yargıtay, son inceleme mahkemesi olarak karar verdiğinden, başka bir deyimle, aynı zamanda içtihat mahkemesidir. İçtihatlar, kanun ve tüzüklerden sonra bir meselenin çözümünde mahkemelerin başvurdukları bir çözüm yoludur. Yargıtay, ağır iş yükü altında gerçekten içtihat üretmekte zorlanmaktadır hatta birbirine zıt içtihatlar da çıkabilmektedir. Bu durum, içtihatlara başvuran ilk derece mahkemelerini zor durumda bırakmaktadır. Bu nedenle, Yargıtayda yeniden içtihat üretebilmek, iş yükünü ve dava sürecini azaltabilmek için yeni dairelerin hemen kurulması gerekmektedir. Zaten Yargıtay Başkanının da sık sık basında da yer aldığı gibi, yeni daireler kurulması yönünde talepleri olmuştur.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın madde 138’de “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” denilmektedir.

İnsanlar adalete ihtiyaç duyduklarında mahkemelere başvururlar. Aradığı adaleti bulamadığı ya da adaletin çok geç gelmesi hâllerinde toplumda adalete olan güven duygusu zarar görecek, dolayısıyla hukuk düzeni bozulacaktır. O hâlde adaletin tecelli etmesinde fiilen adalet hizmetinde görev alanların sorumluluğu daha büyüktür.

Geçtiğimiz dönemlerde yargıyı ve mensuplarını zaafa uğratma çabaları olmuştur. Örneğin, yargı mensubu yaşantısına, eşinin yaşam biçimine göre fişlenmiştir. Bazı Yargıtay üyeleri hakkında basında ses kayıtları yer almış, Yargıtay, CD üzerinden dosya birleştirip sanığı tahliye edebilmiştir.

YARSAV mensupları aslında birer hâkim olmalarına rağmen sanki siyasi parti mensubu gibi basına açıklamalarda bulunmuş hatta referandum süresince Anayasa değişikliğine “hayır” denilmesi konusunda görevlerinin de dışına çıkarak ziyaret adı altında toplantılar yapabilmiştir.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen valilere bak!

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Burada saymadığım hâller ve bütün bunlar yargıyı, yargının kararlarını tartışılır hâle getiriyor ve yargıya güveni azaltıyor. Özellikle ses kayıtlarında ismi geçen Yargıtay üyesi hakkındaki hukuki işlemin bir an önce sonuçlandırılmasını hatta bu üyenin yargıyı zan altında tutmaması adına görevinden ayrılmasını toplum beklemektedir.

Bir sanığın tutukluluğu nedeniyle hâkimlerin Yargıtayca tazminata mahkûm edilmeleri de sanığın sağlık durumuyla ilgili heyet raporlarının adliyeden saklandığının ortaya çıkmasından sonra bir kez daha kamu vicdanı huzursuz edilmiştir.

Bedensel yaralar hızla tedavi edilir, sadece kişi üzerinde iz bırakabilir ancak adli hatalar kamu vicdanını yaralar, iyileşmesi çok uzun zaman alır ve toplumda iz bırakır. O hâlde, sağlıklı toplum, sağlıklı hukuk düzeni, sağlıklı adalet için herkesin ve özellikle mesleki sorumluluk nedeniyle yargı mensuplarının adalete saygı göstermeleri, adaleti kusursuz gerçekleştirmeleri beklenmektedir; zira adalet, mülkün temelidir.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı Yargıtay bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Yargıtayımız “Divanı Ahkâmı Adliye” adıyla 1868 yılında kurularak yüz kırk iki yıldan bu yana, adalet hizmetlerinin en üst noktasında, zirvede bir kurum olarak görevini ifa ediyor. Tabii Yargıtayımızın iş yükünden, benden önce konuşan, hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız sorunlarını uzun uzun dile getirdiler, dosya sayılarından bahsettiler, binalarından bahsettiler. Tabii ki muhalefet olması dolayısıyla, her zaman olduğu gibi, sadece bardağın boş tarafını görerek dolu tarafını görmeme gibi bir durum da sergilediler.

Yargıtayımız elbette ki bu hizmetleri verirken, şu anda, 32 daireyle birlikte, 250 üyesi, 1.300 çalışanı, 451 tane de tetkik hâkimiyle bu görevi vermeye çalışıyor. Öteden beri Yargıtayın bu çalışmaları, diğer yüksek mahkemelerin çalışmaları elbette ki tartışma konusu olmuştur, muhalefet de tabii ki bunu dile getirecek ama ifade ettiğim gibi, bizim burada beklediğimiz, hakkın da teslim edilmesidir.

Arkadaşlar, daha ben ayın 17’sinde Yargıtay Genel Sekreteri, aynı zamanda Yargıtay üyesi olan Salih Kocalar Bey’i de ziyaret ettim. Yargıtayla ilgili olarak oradaki birtakım sayıları aldım. Evet, söylenen rakamlar doğrudur, Yargıtayın iş yükü fazladır, dairelere milyonlarca dosya geliyor, bunların altından kalkmak da mümkün değildir ama Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, şu anda, Adalet Bakanlığı Yargı Stratejisi Reformu gibi bir çalışmayı başlatmış, önümüzdeki dönem içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak Türkiye'de adli anlamda neler yapılması gerekiyorsa her birisinin üstesinden tek tek gelinecektir. Mesela binalardan bahsedildi. Tabii ki mehabeti olan binalarda bu yargı hizmetinin verilmesi lazım. Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi bizim dönemimizde yapıldı, şu anda orada yargı faaliyetine devam ediyor. Aynı zamanda, Danıştay binası bitme aşamasına gelmiş, yirmi iki asansörüyle birlikte bir yüksek mahkeme olarak görevine devam edecek.

Ben bilgileri daha da yeni almıştım. Yargıtay Genel Sekreterimiz, elbette ki arsa problemleri olduğuna, arsa temin edildiği takdirde derhâl inşaatına başlanabileceğine, parasal bakımdan da hiçbir problemin olmadığına değindiler.

Faruk Bey, Değerli Arkadaşım, bahsederken “Teknik donanımdan bahsediliyor, yargının hızlanmasından bahsediyorsunuz ama ben sadece iki yıl önceki verileri alabildim.” dedi. Ben de aynı verileri almakla birlikte, ceza dairelerinden olsun, hukuk dairelerinden olsun, Yargıtay Savcılığından olsun bütün verileri aldım. Aynı zamanda “İki yıl geriden takip ediyor.” dediler, ben ayın on yedisinde yani daha iki gün önce 2010 yılına ait tüm bilgileri de aldım, on dakika içerisinde de bunu çıkardılar, bana getirdiler. Bakın, 1/1/2010–17/12/2010 tarihi itibarıyla hukuk dairelerine gelen toplam sayı 361.328, karara bağlanan 328.104; ceza dairelerine gelen toplam dosya sayısı 260.234, karara bağlanan 197.024 dosya olmak üzere on dakika içerisinde çıkarıp bana bunu verdiler.

Bir ara, Ankara Adliyesine uğradığımda taşraya gönderilecek bir talimat söz konusu idi. Ben oraya da sormuştum: “Bu talimat kaç günde gider, kaç günde gelir?” Dediler ki: “Şimdi, biz UYAP kapsamındayız. Artık öylesine sistemli çalışıyor ki hemen buradaki işlemi bitirdikten sonra, biz UYAP kanalıyla bunu ilgili mahkemesine veyahut da savcılığına hemen göndereceğiz, on dakika içerisinde mahallinde olacak.” UYAP kapsamıyla olsun, diğer teknik donanımlarla olsun, hâkimlerin ve savcıların eğitimleriyle olsun gerçekten bu İktidar döneminde belki de istediğimiz düzeyde değil ama tarihî dönemlerinden birisini de Yargıtayımız yaşıyor, diğer mahkemelerimiz yaşıyor. Oradaki dava sayıları elbette ki çok fazla ama bunların üstesinden gelebilmek için –ifade ettiğim gibi- yargı stratejimizi önümüze koyduk, bundan sonra tek tek onlara sıra geldi.

Adliye binalarının hem illerimizde hem de ilçelerimizde tek tek yapılıyor olması, elbette ki bir mana ifade etmeli. Elbette ki, geciken adalet adalet değildir. Bütün bunların üstesinden gelebilmek için de yeterli olan bütçenin ayrılması, personelinin eğitilmesi ve gece gündüz orada çalışacak nitelikli ve kalifiyeli elamanlarla donatılması gerekiyor. Bütün bunların hepsini de, biz, bu İktidar döneminde elbette yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu, teşekkür ediyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Bu beş dakikalık süre içerisinde, elbette ki hepsine değinmek mümkün değil.

2011 yılı Yargıtay bütçemizin ve tüm bütçemizin ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bursa Milletvekili Canan Candemir Çelik.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, grubum ve şahsım adına, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1868 yılında “Şûra- Devlet” adıyla kurulmuş bulunan, 1924 Anayasası’yla anayasal bir kurum hâline getirilen Danıştay, 1961 ve 1982 Anayasalarında da “yüksek idare mahkeme” olarak yerini almıştır. Anayasa’da öngörülen yüksek mahkemelerden biri olan Danıştay, Anayasa’nın 155’inci maddesine göre yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar organı olmanın yanı sıra, idarenin yargı yoluyla denetlenmesinde de etkin ve önemli görev yapan bir kuruluştur. İdari yargının en üst birimi olan Danıştayın, bireysel özgürlüklerin artırılması ve demokrasinin standartlarının yükseltilmesi için, kararlarında hukukun üstünlüğünü temel argüman olarak alması hukuk devleti ilkesinin sağlanmasında ve içselleştirilmesinde çok önemli bir işleve sahip olacaktır.

Danıştayın bugün yaşadığı en önemli sorun, ağır iş yüküdür. Bu, kuşkusuz yalnızca idari yargının değil, tüm yargı sistemimizin sorunudur. Bu önemli sorunun aşılabilmesi ve olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için ülkemizde kamu denetçiliği sisteminin altyapısının oluşturulması çok büyük önem arz etmektedir. Nitekim bu amaçla AK PARTİ İktidarı döneminde vatandaşımızın yargı öncesi bazı dileklerini ve şikâyetlerini aktarabilecekleri yapının oluşumu için gerekli adımlar süratle atılmış ve son Anayasa değişikliğiyle kamu denetçiliği sistemi Türk hukuk sistemine dâhil edilmiştir.

Kamu Denetçiliği Kurumunun, kamu idaresinin işleyişiyle ilgili şikâyetleri daha başta çözümleyerek uyuşmazlıkların yargıya intikalini azaltacağı kuşkusuzdur. Kurumun yargının iş yükünü azaltan fonksiyonuna ilave olarak ülkemizde katılımcı ve özgürlükçü demokrasinin gelişmesinde de katkı yapacağı bilinmelidir. Halkımız bu ve benzeri kurumlar aracılığıyla kamu yönetimine bizzat katılmış olacaktır ki bu da demokrasimizin kalite ve standardını yükselten çok önemli bir unsur olacaktır. Önümüzdeki süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisimizce yasal düzenlemesi de yapılarak seçilecek olan kamu denetçisi yıllardır konuşulan bir hayali gerçekleştirmiş olacaktır. Biz, toplumumuzun daha da demokratikleşmesine, uzlaşma anlayışının yerleşmesine paralel olarak mahkemelere intikal ettirilecek uyuşmazlıkların giderek azalacağına ve bunun da sonuçta mahkemelerin iş yükünü önemli ölçüde hafifleteceğine yürekten inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, adaletin tecellisinin sağlanması için gerçekleştirilen bu yapısal düzenlemelerin yanı sıra fiziki mekânların iyileştirilmesi konusunda da AK PARTİ  döneminde çok önemli mesafeler katedilmiştir. Ülkemizin dört bir yanında, illerimizde, ilçelerimizde inşa edilen adalet sarayları gibi Danıştayın da fiziki durumunun iyileştirilmesi için Hükûmetimiz Eskişehir yolunda yeni hizmet binası için gerekli çalışmaları başlatmış ve 2010 bütçesine başladığımız tarih olan 14 Aralık 2009 tarihinde temelleri atılmıştır. İnşaat hâlen devam etmekte olup çalışmalar tamamlandığı takdirde oluşturulacak uygun çalışma ortamında hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde süreceğine yürekten inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, genel bütçe kapsamında bu yıl Danıştayımıza ayrılan pay 2010 yılına oranla yüzde 20,8 oranında artırılmış olup toplam bütçe 101 milyon 172 bin 500 Türk lirası olarak belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken 2011 mali yılı bütçesinin Danıştay camiamıza, ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştayın 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında “Şûra- Devlet” adıyla kurulan Danıştay, cumhuriyet dönenimde de 1927 yılında yeniden çalışmalarına başlamış, 61 ve 82 anayasalarımızda da “İdarelerin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında bırakılamaz.” hükmünün bir gereği olarak yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma organı olmasının yanı sıra idare mahkemelerince verilen kararların son inceleme mercisi olarak yönetimin yargı yoluyla denetlenmesi görevini üstlenmiştir.

Anayasa’mızın 2’nci maddesinde belirtildiği şekliyle “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Hukuk devleti, yönetenlerin keyfî eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan, hukukun üstünlüğüne dayanan devlettir. Hukuka uymak yalnızca vatandaş için değil devlet için de bir zorunluluk olup demokratik hukuk devletinin bir gereğidir. Danıştay, bir yüksek yargı organı olarak “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gereğince idarenin tüm iş ve işlemlerinin hukuka uygunluk denetimini Anayasa ve kanunlarımız çerçevesinde belli kurallara bağlı olarak gerçekleştirmekle görevlidir. Hukuk devleti, tüm kamu işlemlerinin ancak hukuka uygunlukları yönünden yargı denetimine tabi olmasını gerektirir.

Yargı kuruluşları, kamu işlemlerinin dayandıkları takdir yetkisini denetleyemez, bir başka ifadeyle, yerindelik denetimi yapamaz ancak ülkemizde, yargının, çeşitli kararlarıyla yerindelik denetimi yaparak kamu hukukunun önemli bir kuralını ihlal ettiği görülmektedir.

Danıştayın, ekonomiden eğitime, sağlıktan toplu taşımacılığa kadar uzanan geniş bir alanda yönetimin takdir yetkisi içerisinde kalan birçok kararı iptal ettiği, müdahaleci bir tutum içinde olduğu, görev alanının sınırlarını aşarak yetki gasbında bulunduğu ve âdeta yürütmenin yerine geçerek ona ait yetkileri kullanmaya çalıştığı görülmektedir.

Yargının, yerindelik gibi siyasi sorumluluk gerektiren alanlara, ayrı uzmanlık gerektiren konulara dalmadan, bütün dikkatini hukuka uygunluk denetimine yönlendirmesi gerekir. Aksi takdirde, hukuk devleti ilkesi yerine yargıçlar devleti ilkesi hâkim olur ki bu da kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeler ve demokratik hukuk devletiyle bağdaşmaz.

12 Eylül tarihinde gerçekleştirilen halk oylamasıyla Anayasa’mızda yapılan değişiklikle “idari yargıda yerindelik denetiminin yapılamayacağı” şeklindeki temel kamu hukuku kuralı kuvvetli bir şekilde vurgulanmıştır. Bu değişikliğe paralel olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu’muzda da gerekli değişiklikler yapılarak gerekli uyum sağlanmalı, idari eylem ve işlemlerin iptalinde keyfîliğe yol açan hükümler çıkarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet hizmetlerine yapılan harcamanın temel hak ve özgürlüklerin teminatına, toplumsal barış ve huzura yapılan bir yatırım olduğu düşüncesindeyiz. Bunun bir göstergesi olarak, AK PARTİ İktidarında, adliyelerimiz, elverişsiz apartman dairelerinden ve iş hanlarından, daktilo seslerinden, karbon kâğıtlarından kurtularak bilgisayarlarla donatılan saraylara kavuşmuştur. Bu güzel icraatlardan ilk derece mahkemeleri gibi, Anayasa Mahkememiz başta olmak üzere, yüksek yargı organlarımız da nasibini almış, yetersiz ve büyüklüğüne yakışmayan hizmet binalarından kurtulmaya başlamıştır. Danıştay için de Ankara’da Eskişehir yolu mevkisinde 62 bin metrekarelik arsa üzerinde inşa edilmekte olan, toplam kapalı inşaat alanı 72 bin metrekare olan ve 22 bloktan oluşacak hizmet binası 65 milyon lira bedelle ihale edilmiş, geçen yıl başlayan inşaatın 25 Ocak 2012 tarihinde tamamlanması planlanmıştır. Danıştayın 100 milyon lirayı aşan 2011 yılı bütçesinin önemli bölümü Danıştay hizmet binası inşaatı için harcanacak, böylece Danıştay da diğer yargı kuruluşlarımız gibi modern ve geniş imkânlara sahip bir hizmet binasına kavuşmuş olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle Danıştayımızın ve diğer tüm kurumlarımızın 2011 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.46

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı dokuzuncu tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası, şahsı adına lehte olmak üzere Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’e aittir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın dokuzuncu turundaki kurum bütçeleri ve Tarım Bakanlığı adına lehte konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, geleneğimiz ve geleceğimizdir. Ülkemizi, ürettiği ürünlerle besleyen ve doyuran çiftçilerimizin sorunlarını, onların problemlerini çözmek ödevimiz ve görevimizdir. Sekiz yıldır Hükûmetimiz bu konuda çok etkili, verimli çalışmalar yapmış, yüce Meclisten pek çok yasalar çıkarılmış ve bu çıkarılan yasalarla, insanlarımızın aşılmaz gibi görülen dertleri, çözülmez gibi görülen problemleri çözüm noktasına getirilmiştir.

Elbette daha pek çok yapılması gereken iş vardır, elbette daha pek çok sorun vardır. Örneğin, global dünyada global ısınmayla beraber kuraklık gibi pek çok sorunlarla, beklenilmeyen afetlerle -geçen haftalarda Aydın’ımızda da büyük bir sorun yaşadık, bir sel afeti yaşadık- bu gibi sorunlarla tarımsal üretim bahçelerimiz, tarlalarımız, üstü açık bahçelerimiz, meyve bahçelerimiz, üretim alanlarımız zarar görmektedir. Onun için, TARSİM sigortalarını, yüzde 50 destekli tarımsal sigortalarımızı mutlaka geliştirecek yol ve yöntemlerin bu 2011 yılı bütçemizde de artarak geliştiğini görmeliyiz, görüyoruz.

Bunun dışında, tarıma verdiğimiz önem ve ehemmiyetle Hükûmetimiz hem üretim desteklerini hem de ihracat desteklerini şekillendirmektedir. Malum, üretim destekleri, mazot destekleri, gübre destekleri, sertifikalı fidan destekleri, sertifikalı tohum destekleri, hayvan başına verilen desteklemeler, suni tohumlamadan doğan buzağılara verilen desteklemeler gibi hem bitkisel üretimde hem hayvancılıkta gayet önemli bir noktadadır. Keza, yem bitkileri destekleri de hayvancılıkta son zamanlarda yaşadığımız et açığıyla beraber çok büyük önem arz etmekte ve Hükûmetimiz 2011 yılında, 2010 yılı bütçesini yüzde 9,9 artırarak 6 milyar liraya ulaşan 2011 yılı bütçesinde, bu sorunları…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ya, Sayın Bakan “Et açığı yok.” dedi, sen “Et açığı var.” diyorsun; olmadı Ahmet Bey!

AHMET ERTÜRK (Devamla) - …bu çözülme noktasında, çok hızlı hareket ettiğimiz pratik sorunlarımızı çözme konusunda da iyi bir ivme hazırlamaktadır.

Gene, damlama ve yağmurlama sulamada, son zamanlarda hayvancılıkta da sıfır faizli desteklemeler eklenmek suretiyle üretime verilen desteklemelerle, hasat edilen ürünlere -ki bunların başında buğday, pamuk, mısır, ayçiçeği, yağlı tohumlar, zeytinyağı, çay gibi ürünler gelmektedir-  verilen üretim desteklemeleriyle, ayrıca bir de ihracat desteklemeleriyle -örneğin yurt dışına satılan, geçen hafta da Meclisimizde konuşulan- yaş sebze meyveyle ilgili konularda -örneğin narenciyede 75 dolar olan ihracat desteği 50 dolar artırılarak bugün 125 dolara çıkmaktadır- değerli bakanlarımıza, Hükûmetimizin değerli üyelerine ve katkı sağlayan tüm milletvekillerimize, üreticilerimiz adına tabii, teşekkür ediyoruz. Narenciye üreten bir ilin milletvekili olarak, bu, bizim için de çok önem arz ediyor, ülkemiz için de çok önem arz ediyor çünkü pek çok ürünü yurtdışına sattığımız zaman hem üreticimiz kazanıyor hem de ülkemiz kazanıyor.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Demek, söyleye söyleye yaptınız Ahmet Bey!

AHMET ERTÜRK (Devamla)- Keza, hayvancılıkta da -örneğin sütte Okul Sütü Projemiz’de de sütte süt tozu- dahilde işleme rejiminde ithal edilen süt tozunun da ithal edilmeyerek yerli süt tozu işleyen fabrikalarımızdan bisküvicilerin ve çukulatıcıların alınması yönündeki sütte regülasyon kararıyla da süt konusundaki riskler veya süt fiyatları düşer mi gibi endişeler de ortadan kaldırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tarlada izi olanın harmanda yüzü olacaktır. Biz bu 2011 yılı bütçemizde tarlada izimizi daha da derinleştiriyoruz ve sekiz yıllık iktidarımız döneminde hep tarlada izi olan bir iktidarın mensupları olduk. Çiftçilerimize, üreticilerimize, ürettiği ürünlerle bizi besleyen, doyuran insanlarımızın sorunlarıyla, hep onlara çözüm ve çare bulmak için çaba ve gayret harcadık. İnşallah, 2011 yılı bütçemizde de bu sorunları çözebilecek bir dik duruş sergileyerek insanlarımızın daha çok üreten ve daha çok ürettiğiyle yurt dışına daha çok satan bir Türkiye ve böylece dünyanın sekizinci büyük tarım ülkesi olan Türkiye'mize güzellikler getirilmesini bu yeni bütçeyle diliyorum. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tarlada iziniz var mı bilmem ama ambarda parmak iziniz var!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına lehte konuşma tamamlanmıştır.

Hükûmet adına ilk konuşmacı Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa Demir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2010 yılı faaliyetleri ile 2011 yılı bütçe tasarısı hakkında bilgi sunmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, şehirleşme ve yapılaşma alanlarında kuruluşundan beri gerçekleştirdiği planlama, alt ve üst yapı hizmetleriyle ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler yerine getirmiştir. İnsanlık tarihi kadar eski olan inşaat faaliyetlerinin yapım teknolojileri açısından ulaştığı seviye, çağı yakalama ve dışa açılma çabası içinde olan ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Hükûmetimizin görevde olduğu süre zarfında gerek Bakanlığımızın çalışmaları ve gerekse Hükûmetimizin diğer icraatları sonucunda Türk inşaat ve yapı sektörü ile yapı malzemeleri sektöründe çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Yıllar boyu durgunluk yaşayan, hatta bazı yıllarda gerileme içine düşen inşaat sektörü Hükûmetimizin görevde olduğu dönemde âdeta bir dönüm noktası yaşamıştır. Geçmiş dönem verileri de dikkate alındığında inşaat sektörünün bizim dönemimizde altın çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Ekonomik büyüme, inşaat sektörünü 2005 yılından itibaren bütün sektörler içerisinde birinci sıraya yükseltmiştir. İnşaat sektöründe yaşanan gelişmeler, ülkemizi yapı malzemeleri alanında pek çok ürünün üretiminde ve ihracatında da dünyanın ve Avrupa’nın ön sıralarına taşımıştır.

Bu gelişmelere paralel olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, merkezî hükûmet teşkilatı içinde şehirleşme ve yapılaşma konuları çerçevesinde yürüttüğü çalışmalarını yeniden yapılandırmaktadır. Dolayısıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı artık bugün mimarlık, mühendislik konularında mevzuat geliştirerek sektörün daha sağlıklı gelişimine yön veren; proje, müşavirlik ve mühendislik hizmetlerinin ulusal düzeyde bir bütünlük içinde yürütülmesini sağlayan; ülkemizdeki imar, yapı ve planlama hizmetlerindeki görev ve yetki karmaşası ile görev boşluklarını önleyerek daha etkili, verimli ve ekonomik hizmet ürütebilme imkânına kavuşmuş, bütüncül bir anlayışla ülke düzeyinde planlama ve yapılaşma alanlarında uygulama birliği sağlayan, imar hizmetleri konusunda mahallî idarelerle işbirliğini artırarak onlara rehberlik eden ve yol gösteren bir Bakanlık olarak yoluna devam etmek durumundadır. Bu sebeple, yerleşme ve şehirleşme ve yapılaşma konularında deneyimi ve birikimi bulunan Bakanlığımızın, yeni yapısıyla bu alanlardaki üst kamu otoritesi olma vasfına kavuşturulması gerekmektedir.

Planlamayla ilgili yetkilerin farklı kurumlarda bulunması planlamada yetki karmaşasına, zaman ve kaynak israfına ve plan bütünlüğünün bozulmasına sebebiyet vermektedir. Planlama sistemindeki bu dağınıklık aynı zamanda kentsel ve kırsal yerleşme problemlerine de yol açmakta, her düzeydeki plan ve içeriğinin bölgesel ve yerel koşullar da dikkate alınarak yeniden tanımlanması ve planlama konusunda dil birliğinin sağlanması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, kentleşmenin yasal sorunlarının çözümüne, sağlıklı, dengeli, yaşanabilir kentsel gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke, strateji ve eylemlerin ortaya konması, bunların uygulama esaslarının belirlenmesi ve bir eylem programına bağlanması gerekmektedir. Bu amaçla ulusal bir doküman olan ve kısaca “KENTGES” olarak isimlendirilen Kentsel Gelişme Stratejisi hazırlanmış, Yüksek Planlama Kurulunun onayıyla ve Resmî Gazetede de yayınlanarak şu anda yürürlüğe girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok kez, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının özellikle içinin boşaltıldığı, önemini kaybettiği şeklinde ifadeyi, muhalefet partimizin çok değerli sözcüleri bunu hem Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde hem burada ifade ettiler. Biz orada da… Plan Bütçe konuşmasında da ben ifade ettim, burada da tekrar ifade ediyorum: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı geçmişte, özellikle cumhuriyetin kurulduğu yıllardan itibaren gelişerek büyüyen, kamu adına her türlü planlama, projelendirme, yapım ve denetim işlerini yapan bir bakanlık idi ama ülkenin gelişmesi, sektörün gelişmesi, mühendislik alanlarındaki elemanlarımızın, mühendislerimizin sayısının artması, bu alandaki sektörel kurumsallaşmanın sağlanmasıyla birlikte geldiğimiz noktada artık görüyoruz ki, Türkiye, özellikle bu alanda çok büyük miktarlarda, hem özel sektörde hem kamu alanlarında yatırımları hızla devam ettiren bir ülkedir. Artık bir kamu otoritesinin geçmişte olduğu gibi hâlâ uygulama planlarına varana kadar plan yapıp, özellikle yapımların projelerini yapıp, bunları ihale edip yaptıran, denetleyen -eski kontrollük mekanizmasını ifade ediyorum- bu hüviyetini sürdürme imkânı kalmamıştır. Aslında, bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından başka kurumlara devredildiği ifade edilen kuruluşlar; Karayolları, Devlet Su İşleri, DHMİ, DLH, Devlet Demiryollarına bir baktığımızda bu alandaki tüm iş ve işlemlerini de artık kendilerinin yapmadığını görüyoruz aslında.

Planlama çalışmaları… Evet, yetki devri söz konusudur gibi biz de buna Bakanlık olarak katılmıyoruz. Eğer bir plan yetkisi olabilecekse merkezî, yüksek, tek bir otoritede toplanmasında çok büyük yarar var ama esası itibarıyla tüm uygulama planlarının üst ölçekleriyle birlikte mutlaka yerel yönetimlerde bulunması gerekir, bunu bir kere daha burada ifade etmek istiyorum. Ama buna rağmen merkezde bazı plan yetkilerinin bulunması gereği de vardır, bu plan yetkilerinin de tek bir kurumda toplanması çok daha yaralı olacaktır ki KENTGES Belgesi bunu açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Artık o diğer kurumların da tüm imar planlarını dışarıdaki plan bürolarına yaptırdığını, projelerin sektördeki proje müelliflerine yaptırıldığını, kurumların yalnız ihaleleri gerçekleştirerek hatta oradaki denetim görevini bile müşavirlik firmalarına, ihale şartnamesine yerleştirerek yaptırdığını görüyoruz. Bunların artık, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında bizzat yapım işlerinin kalması diye bir durum söz konusu olmadığını geldiğimiz bu durumda görüyoruz ama Bayındırlık ve İskân Bakanlığının aslında tüm mimarlık ve mühendislik uygulamalarının, tüm planlama, plan çalışması yapan sektör aktörleri başta olmak üzere, projelendirme, yapım, kamu adına yapım süreçlerini, politika üreten, mevzuatlarını hazırlayan, o sistemi sağlıklı bir şekilde destekleyen ve bir sistem dâhilinde sağlıklı bir şekilde işleten bir kurum olmak durumunda olduğunu bu KENTGES Strateji Belgesi bir kere daha ortaya koymuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Bu KENTGES Strateji Belgesi’nde 151 kurum, kuruluş, plan yetkilerini de elinde bulunduran tüm kamu kuruluşlarının da temsilcileri dâhil olmak üzere, sektör temsilcileri, meslek odaları, özel sektör temsilcileri, yerel yönetimler, tüm taraflardan 500’e yakın uzman bizzat iki yıl içerisinde çalışmış ve çok nitelikli, çok nitelikli, çok özel, çok toparlayıcı, çok güzel bir üst politika belgesi olarak önümüze bugün konmuş olan, Resmî Gazete’de de yayımlanarak hayatiyete geçmiş olan bir KENTGES Strateji Belgesi’ne sahip olmuş bulunuyoruz. Aslında, birçok konuda konuşulan, ifade edilen, bugüne kadar geçmişte mimarlık ve mühendislik uygulamalarından şikâyet ettiğimiz birçok konuya kesin çözüm üreten, tam bir çatı, tam bir hedef ve yol gösteren bir belgeye sahip olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bu Belge, geçtiğimiz iki ay içerisinde yayınlandı. Tüm sayın milletvekillerimize bu Strateji Belgesi’nden ben ulaştırmayı burada ifade etmek istiyorum. Sayın milletvekillerimizin bu Strateji Belgesi’ni çok iyi incelemelerini, bundan sonra, özellikle bu Strateji Belgesi’yle ortaya çıkabilecek olan yeni uygulamalarda da tüm sayın milletvekillerimizin desteğini bir kere daha arkamızda, yanımızda görmek istediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu KENTGES Strateji Belgesi’ni biz ayrıca -şu anda izleme komitesini oluşturduk- Bayındırlık Bakanlığının başkanlığında, Devlet Planlama Teşkilatının da yer aldığı kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileriyle birlikte ilgili eylemlerin sorumlu kuruluş olarak ifade edilen kamu kurum ve kuruluşlarını, bu eylemlerin uygulama planlarını onlardan alacağız. Ocak ayında bir toplantı yapıyoruz. Bir yıllık programlar hâlinde bunları temin edip hayata, o programlara uyup uymadıklarını bu izleme komitesi aracılığıyla takip etmeye çalışacağız.

Bir şeyi daha yapmayı planlıyoruz. Özellikle her yıl bu KENTGES Strateji Belgesi’ne katkı sağlayan, bu Belge’nin ortaya çıkmasına emek veren 500 uzmanla birlikte her yıl toplanarak Strateji Belgesi’nin öngördüğü eylem planlarının uygulama safhalarını da bizzat değerlendirmeye tabi tutmayı planlıyoruz.

Yine bir çalışmayı öngörüp, yaklaşık üçer yıllık dilimler hâlinde, statik bir belge olmadığını ifade etme açısından, yeni ilave eylem ve politikaları öngörülme noktasında yeni teknik çalışmalarla birlikte Strateji Belgesi’ni her üç yılda bir yenilemeyi planladığımızı ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum. Aksi takdirde, böyle bir politika belgesi olmadan, eğer, bazen Bakanlık olarak, bazen Hükûmet olarak da bazı uygulamaları, stratejileri ortaya koyduğunuzda, özellikle mimarlık ve mühendislik alanında uygulamaları gerçekleştirememek durumuyla karşı karşıya kalınabiliyor. Çünkü bu alan tamamen nitelikli bir meslek alanıdır. Bir tek meslek mensuplarının ancak tarafından icra edilebilecek bir alan olduğu için. Böyle bir üst politika belgesi çatısı altında bu çalışmaları yürütmekte çok büyük fayda olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; planlama yetkileri Bakanlığımızda bulunan kıyı alanlarındaki sorunlar burada ifade edildi. Biz Plan Bütçe konuşmasında da ifade ettik. Özellikle Türkiye’de tüm kıyı kenar çizgilerini 2014 yılı sonuna kadar tamamlamayı şu anda programımıza aldık, çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.

Yine bir başka proje özellikle kıyı alanlarıyla ilgili. Antalya ilinde ve Kocaeli Körfez bölgesinde, Samsun’da biz bu çalışmaları, bütünleşik plan çalışmalarını yaptık. Çok güzel bir katılım sağlayarak bunu gerçekleştirdik, ki, o illerimizin milletvekilleri de bu konuda bilgilendirildi. Bizzat bu çalışmaların bilgilendirme toplantılarına da katılarak bana şunu, bu çalışmaların niteliğini, katılımcılığı ve ortaya konan plan anlayışı noktasındaki takdirlerini ilettiler. Ben de sayın milletvekillerimize ve çalışmayı yapan tüm Bakanlık çalışanlarımıza teşekkür etmeyi bir kere daha borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu çalışmayı yaparken tüm kıyı alanlarıyla ilgili hem onayladığımız planlarda hem diğer kurum ve kuruluşların yaptığı o kıyı alanlarındaki yatırımlarla alakalı plan çalışmalarında hem bizim kıyı kenar çizgisi tespitlerini bir elektronik ortamda, web ortamında bir kayıt altına alıp tüm ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kullanımına sunmayı hedefledik. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmayı da 2014 yılı sonuna kadar bitirmeyi planlıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Bakanlığımızın, özellikle yüce Meclisin de kabulüyle, takdiriyle birlikte yasalaşan Kooperatifler Kanunu’nda bir değişiklikle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkisinde olan yapı kooperatifleri, bildiğiniz gibi, özellikle 13 Aralık itibarıyla Bakanlığımızın yetkisine geçmiş bulunuyor. Yaptığımız çalışmalarla birlikte şu anda bu konuda yetkilerimizi kullanmaya başladık. Önümüzdeki 2011 yılı içerisinde, yapı kooperatifçiliği alanında geçmişte kaybedilen güven olgusunu yeniden kazandıracak çalışmaları tamamlamayı planlıyoruz. Özellikle tüm yapı kooperatiflerini elektronik ortamda kayıt altına alacağız, genel kurullarda alınan kararların nasıl uygulandığını, hangi seyirde uygulandığını, yönetim kurulunun bu konudaki icraatlarından tüm kooperatif üyelerini haberdar edecek bir sistemin şu anda yazılımına başladık. Yani bu konudaki en önemli problem neydi yapı kooperatifleri alanında? Özellikle yönetim kurullarının, genel kurullarda alınan kararlarla, kooperatifin kuruluş amacına uygun insanların -gerek sanayi yapısı olabilir gerek konut kooperatiflerinde konut edinme amacıyla olabilir- daha çok orada, üyelerin kooperatife üye oluş amaçları doğrultusunda faaliyet yapılmaması en büyük problem alanı idi. Bu konuda, aidatların ödenip ödenmediğini artık her üye, kooperatifteki o oluşturulan ortamda, kendisine şifre verilerek, bir tek kendi kooperatif üyelerinin görebilecek olduğu bir sistem üzerinden kooperatifin faaliyetlerini izler hâle gelecek. Dolayısıyla, kooperatifin kuruluşu, ferdileşme ve tasfiye işlemlerini kolaylaştırıcı düzenlemeleri de 2011 yılında tamamlamayı planlıyoruz. Ümit ediyorum, 2012 yılı içerisine geldiğimizde artık yapı kooperatifçiliğinin, hafızalarımızda bulunan o güven yok etmiş olan veya güven bunalımını oluşturan problem alanlarını tamamen çözme noktasında çalışmalarımızı yürütmeyi planlıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada Bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir tanesi mahallî idarelere imar hizmetleri konusunda onlara yol gösterilmesi ve mahallî idarelere rehberlik edilmesi amacıyla dört yıldan beri yerel yönetimlerin imar hizmetleri projesi konusunda da çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bu çalışmalarımızın hedef kitlesi, özellikle il özel idare genel sekreteri, ilgili teknik personeldir. Bu projeyle, imar ve yapı konularında yapılan yasal ve idari düzenlemeler hakkında yerel yönetimlerde görevli uygulayıcıların bilgilendirilmesi yoluyla, mevzuatın ülke genelinde uygulanabilirliğinin ve uygulama birliğinin sağlanması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Bakanlığımızın yetki alanı içerisinde olan kıyı yapılarıyla ilgili plan onaylarında yeni bir tebliğ yayımlayarak, yaklaşık iki buçuk yıl süren plan onay süreçlerini üç aya indirdiğimizi huzurlarınızda ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine yaptığımız bir çalışmayı da hatırlarsanız, özellikle bu kat irtifakından kat mülkiyetine geçişle alakalı bir düzenleme yapmıştık. Artık Türkiye’de yapı kullanma izin kâğıdı alındığında, tapu kadastro müdürlüklerine gönderildiğinde resen kat mülkiyetine geçişini temin ettik. Bu alan çok büyük bir problem alanıydı. Yine bürokrasiyi azaltma noktasında yaptığımız çok önemli çalışmalardan bir tanesi, yapı kullanma izin kâğıdını inşaat itibarıyla hak etmiş, tamamlamış ama müteahhidin sigorta ve vergi borçlarından dolayı yapı kullanma izin kâğıdı alamayan vatandaşlarımızın bu problemlerini çözücü… İmar Kanunu’nda -yine sizin oylarınızla kabul edilen- yapılan değişiklikle birlikte vatandaşı artık o sigorta ve vergi borcunun ödenip ödenmemesine bakmaksızın yapı kullanma izin kâğıdını alır hâle getirdiğimizi de ifade etmekte çok büyük fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii süre çok az, aslında konuşulacak çok şey var. Ben hemen şu anda Bakanlığımızın geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde ifade ettiğimiz ama bu sene artık uygulama safhasına geçtiğimiz iki konuyu da ifade edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, Sayın Ağyüz de burada konuşmasında ifade etti Yapı Denetimi Kanunu’yla alakalı… Sayın Ağyüz, tabii bu, kanunla, değişiklikle yaygınlaştırılmıyor, Bakanlar Kurulu kararıyla yaygınlaştırılabildiği için yasadaki hüküm gereği, Yedinci ayda Bakanlar Kurulu kararı yayımlandı ve 1/1/2012 tarihinden itibaren on dokuz pilot ilde uygulanan Yapı Denetimi Kanunu’nu tüm ülke sathına yaygınlaştırmış bulunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok sağlıklı bir sistem işlettiğimizi düşünüyoruz. Müracaatlar alındı kuruluşlarla alakalı, noter huzurunda kuralar çekilerek asil ve yedek yapı denetimi firmalarının her ilde sıralaması yapıldı. Tabii bu kurayı çekmeden, her ilde ne kadar yapı denetiminin… Oradaki inşaat ruhsat alma potansiyeline bakarak tespit edilmiş bir yapı denetimi bürosu sayısı her ile göre belirlendi. Şu anda yapı denetim bürolarının yetki belgeleri veriliyor, denetim elemanlarının yetki belgeleri hızlı bir şekilde veriliyor ve Ocak 1 itibarıyla tüm ülke sathında Yapı Denetimi Kanunu gereği yapı denetimini gerçekleştirmeyi başarmış olacağız.

Yine çok önemli konulardan bir tanesi, enerji verimliliği noktasında, bildiğiniz gibi Temmuzun 1’i itibarıyla Enerji Performans Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Fakat orada bir önemli olgu var, aslında bu işin can damarlarından bir tanesi, yeni inşaat ruhsatı alacak olan yapılara enerji kimlik belgesi vermeyi 1/1/2011’den itibaren başlatıyoruz. Bu konudaki elektronik yazılım tamamlandı, eğitimler tamamlandı. Yani Ocak 1’den itibaren her ruhsat alacak yapı, o yapının enerji performansı noktasındaki özelliklerini ve niteliklerini gösteren enerji kimlik belgesine sahip olacak.

Bu belge ne önem arz edecek? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de “yapı” kavramı, “yapı” dediğimizde, “daire” dediğimizde, “bina” dediğimizde artık insanlarımızca fiyatından, yerinden, mevkisinden daha önce enerji alanındaki verimliliğini ifade eden bu belge aranır hâle gelecek dolayısıyla ülkemizdeki kıt enerji kaynaklarımızı da göz önüne aldığımızda, tüketilen enerjinin, tüm enerjinin yüzde 40’ının konutlarda ve yapılarda tüketildiğini düşündüğümüzde bu konudaki, tasarruf noktasındaki millî ekonomiye katkısını takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir çalışmamız da, özellikle 1/1/2012’de yürürlüğe girecek olan ama geçtiğimiz perşembe günü de Resmî Gazete’de yayınlanan, özellikle “Yap-sat müteahhitliği.” diye ifade ettiğimiz ve şantiye şefleri ve belgeli usta çalıştırmayla alakalı yönetmeliktir. Tüm Türkiye’deki özel müteahhitlik alanını kayıt altına alıp, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapan sektör aktörlerinin yani müteahhitlerin o eksikliği gidermedikçe, bir de kamuya sigorta ve vergi borçları anlamında mali mükellefiyetlerini yerine getirmedikçe artık Türkiye’de inşaat yapma imkânı kalmayacak, bu düzenlemeyi başarmış oluyoruz.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı -tam bu noktada şunu ifade etmek istiyorum ki aynen konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi- mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin ülkede -kamuda ve özel sektörde- her alanda sağlıklı uygulanmasını temin edecek bir kamu otoritesi olma noktasında 2011 yılı içerisinde inşallah tüm yapılanmasını tamamlamış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süre az kaldı, aslında söylenecek çok şey var, İller Bankası çok verimli bir çalışma içerisinde, 2009 yılında 1 milyar lira kaynak kullandırırken 2010 yılında 2 milyar liranın üzerine çıktı. 2011 yılında 1,5 milyar lira hedefimiz var, ümit ediyorum yine 2 milyar liranın üzerine çıkmayı planlıyoruz.

Bu arada Tapu Kadastro -söz bitti ama burada da çok değerli konuşmacılar ifade ettiler- artık dünyada alanı itibarıyla en kapasiteli, en seri hizmet veren, bilgi ve iletişim teknolojilerini en üst düzeyde kullanan kuruluş hâline gelmiş oldu ve tüm parti gruplarının, tüm sayın milletvekillerimizin desteğiyle de, üç saatlik bir zaman dilimi içerisinde yeni teşkilat kanunu yasalaştı. Ben tüm sayın milletvekillerimize, tüm heyetinize en derin şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yeni bir yola girmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının kendi gelişimi içerisindeki kat ettiği her mesafe, 73 milyon insanımıza, çocuklarımıza ve torunlarımıza çok sağlıklı, hayırlı hizmetlere vesile olacaktır diye düşünüyorum.

2011 yılı bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Hükûmet adına ikinci konuşmacı Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımın 2011 yılı bütçesi ve 2009 yılı kesin hesabının görüşmesi vesilesiyle tarım sektörünün geliştirilmesine yönelik, bugüne kadar yaptığımız faaliyetlerimizi ve geleceğe dönük hedeflerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas itibarıyla Bakanlığımla ilgili sunuşu yapmadan önce, biraz önce çok değerli milletvekillerimizin ifade ettikleri bazı hususlarla alakalı olarak bazı açıklamalar yapmak istiyorum.

Değerli milletvekillerimizin kendi kendine yeterlilikten bahsetmesi ve benim bunu eleştirmem söz konusu edildi. Değerli arkadaşlar, ben şunu söylüyorum, dün söyledim, bugün de söylüyorum: “Türkiye, kendi kendine yeten 7 ülkeden 1’isidir.” sözü gerçeği yansıtmıyordu çünkü bunun bir ölçüsü yoktu, yani geçmişte de Türkiye tarım ithalatı yapıyordu. Bu gerçeği milletin gözünden saklamamak lazım. Türkiye'nin geçmişte tarım ürünü ithal etmiş olması da büyük bir nakisa değildi ama bugün kalkıp, sanki ilk defa, Türkiye bir tarım ürünü ithal ediyormuş gibi bunu söylemek, gerçekleri çarpıtmaktır.

Şimdi, 1970 yılı, Türkiye’nin toplam ithalatı 947 milyon, nüfusu 35 milyon, Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı 101 milyon. Yüzde kaç? İthalatının yüzde 10,7’si, sene 1970, 35 milyon Türkiye’nin nüfusu var ve ithalatının yüzde yaklaşık 11’ini tarım ürünleri ithalatı oluşturuyor. Sene 1990                  -atlayarak geliyorum vakit almamak için- Türkiye’nin toplam ithalatı 22 milyar, Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı 2 milyar 911 milyon, yüzde 13 Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı, nüfusu 55 milyon. 2000, yani bizim devraldığımız iktidarın, Hükûmetin döneminde Türkiye’nin nüfusu 64 milyon, Türkiye’nin toplam tarım ithalatı 2 milyar 127 milyon ve Türkiye’nin tarım ürünü ihracatı 1 milyar 683 milyon. Yani, o dönemde Türkiye net tarım ithalatçısı. Şimdi bugüne geliyorum: Bugün Türkiye 73 milyon nüfusa sahip ve değerli arkadaşlar, Türkiye’nin tarım ürünü ithalatı 9 milyar 600 milyon, biraz önce arkadaşlarım açıkladı, bunun 3,5 milyarı da tarımın kullanmadığı hammaddeler, yani kâğıt hamuru gibi kauçuk gibi vesaire, bunlar da bunun içerisinde; 3,5 milyarını bu teşkil ediyor, geriye, tamamı 9 milyar 600 milyon. Peki, Türkiye’nin tarım ihracatı ne? Türkiye’nin tarım ürünü ihracatı 11 milyar 200 milyon. Şimdi…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Peki, onun dışındaki tarım girdileri nelerdir, onları da bir söyleyin! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bir dakika, bunu 2002-2009 mukayesesi için söylüyorum…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Bunlar doğru değil!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben sizi dinledim, siz de beni dinleyin, gerçeklerden rahatsız olmayın. Şimdi, bakın, AK PARTİ dönemi 2003-2010…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yahu neresi rahatsızlık Sayın Bakan, öbürünü söylüyorsun, bunu da söyle!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O da burada.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Siz gelene kadar 2 milyar dolar ithalat açığı yoktu!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamamı, bütün dönem, ki bu bütün dönem içerisinde tarihin en büyük kuraklık dönemlerinden birini yaşamış Türkiye. Türkiye’nin -bütün AK PARTİ dönemini söylüyorum- tarım ürünü ihracatı toplam 71 milyar 166 milyon, Türkiye’nin toplam tarım ürünü ithalatı 67 milyar lira, aradaki fark 3 milyar 267 milyon lira. Türkiye net ihracatçı. Bütün AK PARTİ dönemini kapsadığımızda da durum değişmiyor. Şimdi, bunu niye söylüyorum? Burada söylendi biraz önce, onun için söylüyorum. “Türkiye net tarım ithalatçısı.” dendi. Bu gerçek değildir. Ne milletimize haksızlık yapın ne Türk tarım sektörüne haksızlık yapın ne de bu Hükûmetin başarılarını boş yere karalamaya çalışın. Tenkit edecekseniz başka şeyleri tenkit edin ama bunu söylemeyin.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tarımsal ham maddelerde net ithalatçıyız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika.

GÜROL ERGİN (Muğla) – TÜİK söylüyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, dünyada tarımı gelişmiş bilinen ülkeler var. Ben şimdi size bir şey söyleyeceğim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Doğruları söyleyin.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Kesinlikle çarpıtıyorsunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, geçen sene Hollanda 53 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Avustralya 9 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Kanada 26 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Fransa 53 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş. Şimdi, arkadaşlar, bu listede on bir tane ülke var, bunların arasında Türkiye de var, bunlar net tarım ihracatçısı ülkeler. Bu listede de net tarım ithalatçısı ülkeler var. Bunlar ne kadar? Otuz iki tane. Bakın, bunun içerisinde Almanya var, Rusya var, İngiltere var, Portekiz var, İtalya var, Akdeniz ülkeleri ve diğer, bizim gelişmiş diye bildiğimiz ülkeler.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Senin toprakların, iklimin oralarda var mı? Senin dört farklı iklimin orada var mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla, arkadaşlar, bunları konuşurken gerçekleri konuşacağız.Türkiye bu dönemde arttı…

Şimdi bir arkadaşımız dedi ki: “Türkiye buğday ithal ediyor.” Doğru, buğday ithal ediyor. Şimdi, ben size onun gerçeklerini söyleyeceğim. O nedir?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Yalan mı söylüyoruz da gerçeklerini söyleyeceksin?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Değerli arkadaşlar, Türkiye 2009 yılında 3,4 milyon ton buğday karşılığı ithalat yapmış. Şimdi, buğday ve mamul madde ihracatı aynı dönemde 3,5 milyon ton, 1,2 milyar dolar. Şimdi, Türkiye buğdayı vatandaşına yedirmek için, ihtiyacı olduğu için değil, Türkiye’nin ihracatçısı, getirip işleyip ihraç etmek üzere bu buğdayı ithal ediyor. Siz buna karşı mısınız?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Tamamı öyle değil, doğruları konuşun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye'nin sanayicisinin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – İçeride yok diye dışarıdan alıyor, içeride olsa dışarıdan alır mı Sayın Bakan! İçeride olsa dışarıdan getirir mi, bunu söyle!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …böyle bir ithalat yapmasına karşı mısınız? Böyle bir ihracat yapmasına karşı mısınız? Siz söyleyin. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

Evet…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kardeşim, içeride olsa dışarıdan getirir mi? Aynı şeyi ette de yapıyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bakın, bir şey daha söyleyeceğim değerli milletvekilleri. Burası çok önemli bak: 2002 yılında Türkiye, dünya buğday unu ihracatında sıralamada değil! Bakın, sıralamada değil!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatandaşa, millete doğruları söyleyecek!

VAHAP SEÇER (Mersin) – Şimdi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2002 yılında Türkiye, dünya buğday unu ihracatında sıralamada değil. Bak…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Katma değer katıyorsun. Un ihracatınla buğday ithalatına bak!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika…

VAHAP SEÇER (Mersin) – İthalata ödediğin bedel daha fazla! Kimi kandırıyorsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sabret… Sabret… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Değerli arkadaşlar, 2003 yılında AK PARTİ’yle birlikte dünyada 3’üncü; 2004, 2005, 2006’da dünyada 1’inci; 2007, 2008’de 2’nci; 2009 yılında miktar olarak dünyada 1’inci, değer olarak da 2’nci sıradadır. Nerede? Buğday unu ihracatında. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Şimdi bana söyleyin: Siz Türkiye’de sanayicinin, tüccarın…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayalî bunlar, hayalî rakamlar!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …buğdayı satın alıp…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayalî ya, hepsi hayalî!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …getirip, işleyip, ihraç etmesine karşı mısınız! Bunu söyleyin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Fiktif, fiktif!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayalî bunlar hayalî, Bakanım!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …veya siz bir gün şayet iktidar olabilirseniz siz Türkiye’de böyle bir ithalatın yapılmasına…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Fabrikalar kapandı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …dolayısıyla böyle bir ihracatın yapılmasına karşı mı duracaksınız hükûmet olarak! Bana bunu da söyleyin de ben onu da bileyim!

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, 2009’da 902 milyon dolar ithalat yaptınız mı, yapmadınız mı? Un ithalatını da söyleyin!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, 1,2 milyar dolar ihracat var.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Un ihracatıyla Zafer Bey övünsün, sen niye övünüyorsun anlamıyorum!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Tarım Bakanı mı o, Ticaret Bakanı mı anlamadım ben! Ne alakası var! Un ihracatıyla Tarım Bakanı övünüyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …Türkiye'nin 2002 yılında… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …toplam tarımsal ürün miktarı 96 milyon tondur…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Bakanı dinleyemiyoruz Sayın Başkan, lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar karşılıklı konuşmayalım, lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …2009 yılında 102 milyon tona çıkmıştır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sözü olan çıkar konuşur Sayın Başkan. Bu kadar tahammülsüzlük olmaz. Dinleyelim Sayın Bakanı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kardeşim, doğruları konuşsunlar!

ALİ TEMÜR (Giresun) – Sana mı soracak ne konuşacağını!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğrular sizin yedeğinizde deği, benim söylediğim devletin rakamları.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bana sormayacak, vicdanında…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli kardeşlerim…

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakanı dinleyin lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Sayın Gürol Ergin dedi ki: “1980’li yıllardaki 1 milyon 250 bin ton ayçiçeği üretimine henüz ulaşılamadı.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet, evet.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 1980 yılında ayçiçeği üretimi 750 bin ton, 750 bin ton. Tamam… (CHP sıralarından gürültüler)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Say, say.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı dinleyemiyoruz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2005 yılında 975 bin ton…

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olmaz ki! Bu kadar saygısızlık olmaz Sayın Başkan! Lütfen…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Doğru konuş, ağzını topla, bana “Saygısız” diyemezsin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, ben devraldım 850 bin tonda değerli arkadaşlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın Canikli lütfen… Siz buyurun…

Sayın Ergin, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Benim Hükûmetim 850 bin ton ayçiçeği devraldı 2002 yılında.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan!

BAŞKAN – Buyurun efendim... Buyurun siz…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Ne rezaleti! Rezalet yalan söylemektir, yalan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayıptır ya! Bırakın Sayın Bakanı dinleyelim…

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen buyurun efendim. Konuşmasına devam etsin Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2010 yılında 1 milyon 220 bin tona çıkmış, 1 milyon 220 bin tona çıkmış. AK PARTİ 850 bin tondan almış, 1 milyon 220 bin tona çıkarmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunun daha artık söylenecek bir şeyi var mı?

Değerli arkadaşlar, ben “Dünyanın tarımsal üretim sıralamasında, gayrisafi yurt içi hasılasında, Türkiye 8’inci sıraya AK PARTİ’yle geldi.” dedim, bir milletvekilimiz de bize “Yalan.” dedi.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başbakan dedi, “Bana bildiğim matematiği unutturdunuz.” dedi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Arkadaşlarımız eğer bilmiyorsa İnternet sitesinin adresini vereceğim, Dünya Bankasının databankı: “dünyabankası.org” Buraya girin, dünya sıralamasını da, Türkiye sıralamasını da size söylesinler. Ben rakamları oradan aldım, Dünya Bankasının verisi bu. Türkiye, tarımsal üretimde, tarımsal üretim değerinde 11’inci sıradan, 2008 yılında 8’inci sıraya çıktı, 56 milyar dolar karşılıkla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bu ne kadardı biliyor musunuz? 23 milyar dolardı.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Onun için mi ithalatımız arttı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye'nin bütün çiftçilerinin, bütün tarlalarda ektiği, biçtiği, yetiştirdiği bütün ürün değerinin tamamı 23 milyar dolardı. Nüfus azaldı, şimdi 56 milyar dolara çıktı. 2008 yılında Dünya Bankasının rakamı da bu değerli arkadaşlar.

Şimdi, arkadaşlarımız bir sürü ilklerden bahsettiler, “Biz yönetmelikler çıkardık.” dediler, doğrudur, çok teşekkür ediyoruz, güzel yönetmelikler çıktı o tarihte fakat biz de çoğu ilk defa olmak üzere on dört tane kanun çıkardık yönetmelik değil.

İlklerden bir tanesi de şudur: Söyleyin bana, eğer daha önce Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım sektörü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatının yayınını “Başarıya giden yollar” diye, bu şekilde yayınladıysa bana getirin, ben söyleyeyim, buyurun. Bu İngilizce metni, orijinal olsun diye söyledim, orijinalini getirdim buraya. Bunun Türkçesi de var, Türkçeye çevrildi. “Başarıya giden yollar” Türkiye’de tarım sektörünün kaydettiği gelişmeyi, kırsal kalkınmadaki gelişmesini ve tarımsal verimlilikteki artışını FAO dünyaya örnek olarak gösterdi.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Türkçesini dağıtın Sayın Bakanım, Türkçesini okuyalım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki biz bunları, bu başarıları durduk yerde yakalamadık size şimdi söyleyeceğim. Bakın, 1.480 farklı tarımsal ürünü 161 ülkeye ihraç ediyordu Türk tarım sektörü, bugün 1.530 farklı tarımsal ürünü 177 ülkeye ihraç eden bir sektör hâline geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kişi başına tarımsal gelir -biraz önce söylediğim- 23 milyar doların karşılığı bin dolardı Türkiye’de. Yani çiftçinin yıllık ürettiği değerin karşılığı kişi başına, çiftçi başına bin dolardı, bugün bu, 2.870 dolar. 1,8 milyar nakit tarımsal destek vardı, yalnız o tabii, seçim yılı olduğu için öyleydi, şimdi size onun iki yıl öncesini söyleyeceğim. 2000 yılında 344 milyon dolar Türk tarım sektörüne verilen destek, 2001 yılında 593 milyon dolar.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Gayrisafi yurt içi hasılaya oranını söyle Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2002’de seçim olunca 1,8 milyara çıktı. Peki, biz ne yaptık bunu? Değerli arkadaşlar, biz de bunu bu sene, 2010 yılında 5 milyar 733 milyon olarak belirledik ve bunun da şu gün itibarıyla 5 milyar 300 milyonu ödendi, ay sonuna kadar, yani önümüzdeki hafta içerisinde de bir 300 milyon ödenecek, 5 milyar 600 milyonu ödeniyor. Ayrıca, bunun da 127 milyon da doğal afet için ödediğimiz para var, bu dâhil değil bu rakama. Topladığınız zaman 5 milyar 700…

MUHARREM VARLI (Adana) – Gayrisafi millî hasıladan aldığı payı söyleyin Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Gayrisafi millî hasılaya biz arttı diyoruz, siz “Artmadı.” diyorsunuz.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Ondan düştü.

MUHARREM VARLI (Adana) – Söyle söyle, oradaki faizi söyle, çiftçinin faizini söyle!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani, gayrisafi millî hasıla, Türkiye'nin millî geliri arttı dediğimizde siz diyorsunuz ki: “Hayır artmadı.”

MUHARREM VARLI (Adana) – O zamankiyle şimdikini karşılaştırın bakalım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, onu siz söyleyin.

Değerli arkadaşlar, bu şekilde, 5,7 milyar nakit destek ödedik.

MUHARREM VARLI (Adana) – O dergileri mergileri göstermek iş değil!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 12 tane kalemde tarımsal destek vardı, bugün, 61 kalem tarımsal desteğe çıktı. Tarımsal kredi faiz oranları yüzde 59’du. Bu yanlış anlaşılmasın, tarımla ilgili özel kredi sübvansiyonu 2001 yılında kaldırılmıştı, meşhur “Derviş yasaları” içerisinde. Bunun da altını çizerek söyleyeyim yani o tarihte artık tarım kredisi, ticari kredi diye bir şey kalmamıştı, kaldırılmıştı, tamamı yüzde 59’du. Bugün bunlar, hayvancılıkta sıfır var, onun dışında da yüzde 9,75’e kadar düşüyor faizler. Genel sıralama yüzde 13 olmasına rağmen, bunun yüzde 95’i bu aralıkta kredi kullanıyor kullandırılan kredilerin.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Faizin adı komisyon oldu.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Memur kefil istediklerini biliyor musun?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sabit sermaye yatırımı: Tarımda, 2,4 milyar lira sabit sermaye yatırımı iken 2010 yılının tahmini 9,5 milyar, 2009’un kesinleşmiş rakamı 6,3 milyar lira. Bu, tarımdaki sabit sermaye yatırımı. Bu ne demek? Tarımda orta ve uzun vadede gelir getirecek, üretim yapacak tesislere yatırım yapılması demektir. Demek ki Türkiye’de, tarımda sabit sermaye yatırımları da önemli miktarda artmıştır.

Türkiye, uluslararası kuruluşlardan yardım alan bir ülkeydi, şimdi mesela, FAO’da donör bir ülke oldu ve geçtiğimiz sene, önceki sene, Türkiye, toplam 10 milyon dolarlık, gıda güvenliğinde fakir ülkelere proje desteğinde bulundu yani artık Türkiye, Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının yardım alan değil, yardım eden ülkesi hâline geldi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretim maliyetleri içerisinde tarımsal desteği biz artırdık. Şunu söyleyeyim: 2010 yılında…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Girdilere gel Sayın Bakan, girdilere! İlaca, gübreye, mazota.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Pamukta yüzde 50, ayçiçeğinde yüzde 39, buğdayda yüzde 24, mısırda yüzde 16, çeltikte yüzde 15, soyada yüzde 51, maliyetin bu oranlarını biz destek olarak karşıladık. Yani pamuk üreticisi 100 lira para harcadıysa kendisine 50 lira destek olarak ödüyoruz. Bu çok önemli bir destektir arkadaşlar. Üretim maliyetinin…

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi ülkede bu ya?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye’den bahsediyorum, Türkiye’den.

MUHARREM VARLI (Adana) – Türkiye’den mi bahsediyorsunuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Siz de biraz dolaşın Türkiye’yi, görürsünüz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben pamuk eken bir çiftçiyim aynı zamanda Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayvancılık desteklerinde, bakın, GAP ve DAP projeleri kapsamında 276 milyon TL yatırıma karşılık 81 milyon TL hibe desteği verilerek 50 baş ve üzeri 269 işletme kuruluyor. Bu işletmeler de bölgedeki hayvancılığa önemli bir katkı sağlayacak.

Değerli arkadaşlar, 2003-2010 döneminde hayvancılığa toplam 5,5 milyar lira nakit destek verildi. Şimdi, demin arkadaşlar dediler ki: “Türkiye ilk defa kurbanlık koyun ithal etti.” Doğru.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Yalan mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğru, doğru, tabii doğru ama eksik ve yanlış.

Bir şey daha söyleyeyim size, şimdi, şunu da bilin… (Gürültüler)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Angus var, dana var, inek var, düve var…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğrudur.

Devri iktidarınızda sanki ithalat yapılmamış! Şimdi rakamları söyleyeceğim size.

Şimdi, arkadaşlar, Türkiye tarihinde ilk defa ülkesinin bir bölgesini, Trakya bölgesini şap hastalığından ari hâle getirdi. Bunu niye söylemiyorsunuz?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Avrupa Birliği ona karar verdi ve yaptı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki, bir dakika…

Avrupa Birliğiyle alakası yok.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Avrupa Birliği projesi olarak yapıldı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kararıdır, Türkiye Cumhuriyeti’nin uygulamasıdır.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, bu başarı mı ya?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tarihinde ilk defa bir bölge şap hastalığından ari hâle geldi.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Bütün bölgelerimizde şap hastalığı kol geziyor; Trakya’da yok, bununla övünüyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi ben size söylüyorum, bütün milletime de söyledim, size de söylüyorum değerli milletvekilleri…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, brusellayı anlatın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –  Trakya bölgesine hastalık bulaşmaması açısından biz bu tedbiri aldık ve doğru bir tedbirdi aldığımız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ruamı anlat, şapı anlat.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –  Doğru bir tedbirdi çünkü biz -özellikle Trakyalı arkadaşlarım iyi dinlesinler- en kısa süre içerisinde Trakya’yı Türkiye'nin hayvancılıkla ilgili ihracat üssü hâline getiriyoruz. Diğer mücadeleleri de yapıyoruz diğer hastalıklarla ilgili olarak da ve bunu da Türkiye tarihinde ilk defa yapıyor, yani geçmişte Türkiye’de böyle bir şey yok. Türkiye'nin bir bölgesi hiçbir zaman şap hastalığından ari olmadı ve bunu uluslararası otoriteler onaylamadı. (MHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hayvan kaçakçılığı var Sayın Bakan.

MUHARREM VARLI (Adana) – İthal kurbanla bile övünüyorsunuz. Vallahi, helal olsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Ziraat Bankasının verdiği tarımsal kredilerde geriye dönüş yüzde 38’di. Devraldığımızda, 2002’de, o hani “Bir sürü ilkler yapıldı.” dendi ya, işte o dönemde buydu. Yani devlet, Ziraat Bankası çiftçiye 100 lira kredi veriyordu, 38 lirasını geri alabiliyordu.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Yüzde 70’i icralıkmış.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bugün yüzde 98’i geri geliyor. Bu ne demektir? Bu, çiftçinin alım gücü de, ödeme gücü de arttı demektir değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Tarlasını satıyor, tarlasını.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, kredi limitleri artırıldı, yedi yıla uzatıldı vade ve işletme kredilerinde yirmi dört aya ulaştırıldı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Daha istiyorsunuz çiftçiden?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından 14 milyar lira kredi kullandırıldı, 14 milyar lira ve dediğim gibi, bunun ödeme gücü oldukça yüksek, yüzde 98’lerde.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Krediyle övünmek acziyetin göstergesi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, siz, tabii, tarımı bir faaliyet olarak, verimli bir faaliyet olarak görmüyorsunuz herhâlde, görmek istemiyorsunuz. Bu da sizin vizyonunuzu gösteriyor, bu da sizin vizyonunuzu gösteriyor.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Siz görmüyorsunuz Sayın Bakanım, siz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tarımı bitirdiniz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, hayvansal üretime faizsiz kredi uygulaması kapsamında, değerli milletvekilleri, 1 Ağustos-15 Aralık arasında 35.892 çiftçi 2 milyar 582 milyon lira sıfır faizle kredi kullandı, sıfır faizle.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Çiftçiler değil, holdingler kullanıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayenizde eti korkarak yiyoruz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, biraz önce Türkiye’de üretimin azalmasından, düşmesinden, tarımın öldüğünden bahsedildi. Bu, tabii, kesinlikle gerçek de değil, doğru da değil. Bunu millet de zaten biliyor. Çiftçilerle kendimiz görüştüğümüz zaman, çiftçilerle, vatandaşla, çiftçi kuruluşlarıyla konuştuğumuzda da zaten bu net bir şekilde ortaya konuyor.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Bak, çiftçi telefon etti, “Sayın Bakanın yüzü kızarmıyor mu?” diyor Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, mısırda yüzde 100’lük üretim artışı oldu.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Çiftçi telefon etti, “Sayın Bakanın yüzü kızarmıyor mu?” diyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye mısırda üretimini yüzde 100 artırdı, çeltikte yüzde 139 artırdı üretimini. Bu, temel iki üründü. Türkiye bunların çok büyük bir kısmını ithal ediyordu. Bugün bu alanlardaki ithalat miktarı oldukça düşük bir seviyeye…

MUHARREM VARLI (Adana) – Seneye de “Pamuk arttı.” diyeceksiniz. 

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, 2005-2010 döneminde Türkiye'nin iç ve dış pazar taleplerine uygun çeşitlerle 1 milyon 92 bin dekar alanda yeni meyve bahçesi tesis edildi. Bu da destekle oldu yani sertifikalı fidan veriyoruz, çiftçiye diyoruz ki: “Yeni meyve bahçesi tesis et.” O da tesis ediyor ve 1 milyon 92 bin dekar alanda biz bunu gerçekleştirdik.

Şimdi, tohumdan bahsedildi, değerli arkadaşlar, sebze tohumunda, Türkiye'nin, hibrit sebze tohumunda kendine yeterlilik oranı yüzde 10 idi. Bunu, hepiniz biliyorsunuz. 2004’te burada kanun çıkardık, 2005’te projesini başlattık ve 2005’te başlattığımız projenin meyveleriyle kendine yeterlilik burada hibrit sebze tohumunda yüzde 10’dan, yüzde 36’ya çıktı.

Şimdi, bunu bu kadar kısa süre içerisinde -ziraat ile uğraşanlar bilirler çiftçiler bilirler, yani bir tohumun geliştirilmesinin kaç yıl aldığını bilirler- buraya geldi. Ama bir şey daha söyleyeyim, orada da toplumun kafasını kimse bulandırmasın: Hububatta, bakliyatta ve standart sebze çeşitlerindeki oran çok çok yüksek. Hububat ve bakliyatta Türkiye, bütünüyle kendi tohumlarını, kendi yetiştirdiği tohumlarını kullanıyor yani yüzde 100’ünü kendi yetiştirmiş olduğu tohumlukları kullanıyor. Hububatta da öyle, bakliyatta da öyle, standart sebzede de yani açık alanda yetiştirilen sebzelerde de böyle ama seralarda yetiştirilen sebze tohumluklarında -ki bunlara hibrit tohum deniyor biliyorsunuz- Türkiye, biz devraldığımızda yüzde 10 oranında ihtiyacını karşılıyordu, bugün bu yüzde 35’lere çıktı. İnanın bunu bu kadar süre içerisinde, dört-dört buçuk yıl içerisinde buraya çıkarmak çok çok büyük bir başarı ve bunu da Türkiye’de tohumla uğraşanlar da, çiftçiler de çok çok iyi biliyor.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sami Bey’in dönemini saymıyor musunuz? Yazık! Yazık!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sami Bey’in dönemini söylüyorum, benim arkadaşımdır Sami Bey.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kendinden önceki  Bakanı niye yok sayıyorsun?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sen, Sami Bey’i  benim kadar sevemezsin merak etme.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, dünyanın üçüncü büyük Tohum Gen Bankasını kurdu bu dönemde, bu senenin başında açılışı yapıldı. 250 bin çeşit örnek kapasiteli Tohum Gen Bankasını Türkiye yaptı ve kurdu.

Türkiye, Orta Anadolu’da, Konya’da geçtiğimiz günlerde bir kuraklık test merkezi, dünyanın en modern, benzeri dünyada iki tane yerde olan bir kuraklık test merkezi kurdu. Burası da bir araştırma merkezi.

Yine, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Araştırma Merkezini Antalya’da bu dönemde kurdu.

Biraz önce söylendi, gıda güvenliğiyle ilgili, Türkiye, 6 milyon 300 bin avro tutarında bir ulusal gıda referans laboratuvarını da geçtiğimiz aylarda hizmete açtı.

Şimdi, gıda sağlığıyla ilgili reçeteli zirai ilaç satışı uygulamasına geçildi bizim dönemimizde ve 11 bin teknik personele reçete yazma yetkisi verildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz daha az ilaç kullanıyoruz. Sadece süne mücadelesinde 900 ton yılda ilaç kullanılırken bu 180 tonlara düştü ve bunu da yer aletlerine geçişle başardık.

Değerli arkadaşlar, tabii, emgili dane oranından bahsedildi. Emgili dane oranı Türkiye ortalaması 0,8’dir. Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü 59 ilin ortalamasını, buğday yetiştirilen ilin ortalamasını, çalışmasını yaptı ve 0,8 emgili dane oranı. Eskiden bu yüzde 3,8’di, biz devraldığımızda.

Değerli arkadaşlar…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Biz de inandık!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Biz de inandık şimdi!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Önemli olan milletin inanmasıdır, sizinki bir şey ifade etmiyor.

2002 yılında Türkiye 55 bin ton ilaç kullanıyordu, bugün 37 bin tona düştü.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalandan kim ölmüş Sayın Bakan? Yolsuzluğu tespit eden müfettişi görevden aldınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Size cevap verecek kadar seviyemi koruyorum, merak etmeyin!

Değerli arkadaşlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hırsızların seviyesi yüksek oluyor tabii!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenilir gıda arzında, dediğim gibi, Türkiye çok önemli mesafe katetti.                  39 bin denetim yapılıyordu, 274 bin denetime çıktı yani bu halkın sağlığıyla ilgili çok önemli bir gelişme.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Peki, bu mikroplu, hastalıklı hamburgerleri kim yedi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bir başka konu şu: Kırsal kalkınma konusunda Türkiye tarihinin en büyük projesini gerçekleştirdi. Bu alanda, değerli arkadaşlar, 1.126 tane bitkisel ürün işleme, paketleme tesisi açıldı; 621 hayvansal ürün işleme, paketleme tesisi açıldı; 247 tarımsal ürün depolama tesisi, 191 alternatif enerjili sera, 26 su ürünleri işleme, paketleme tesisi, 6 hayvansal atık işleme tesisi, 529 toplu basınçlı sulama projesi olmak üzere 2.960 tane proje yüzde 50 hibe destek verilmek suretiyle hayata geçti. Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarıma dayalı kırsal kalkınma faaliyetlerinin en önemli projesinin sonuçları bugüne kadar. Ayın sonuna kadar bunun sayısı 3 bini geçiyor ve buraya bizim ödediğimiz para 486 milyon lira hibe desteği, 30 bin kişiye de burada istihdam sağlandı. Yani kırsal kalkınmada hem yeni tesis açtırıyoruz, tarıma dayalı sanayiyi geliştiriyoruz, tarım ile sanayiyi entegre ediyoruz hem istihdam yaratıyoruz hem tarımsal ürünlerin katma değerini artıracak tesisler kuruyoruz.

Keza, tarımsal kalkınma kooperatifleri. Bir arkadaşımız yine burada bahsetti, KÖY-KOOP’tan bahsetti. Değerli arkadaşlar, son sekiz yılda 1.800 tane tarımsal kalkınma kooperatifi projesine              1 milyar 551 milyon lira kredi tahsis edildi ve burada da 178 bin aile bu kooperatiflerde iş sahibi oldu.

Arazi toplulaştırması yine bizim üzerinde çok önemle durduğumuz bir konu. Cumhuriyet tarihinde 450 bin yani başlangıçta 1961-2002 arasında 451 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış. 2003-2010 arasında 691 bini tamamlandı ve şu anda yapımı devam eden, çalışması devam eden          2 milyon 61 bin hektar GAP’ta, 377 bin hektar da GAP dışında olmak üzere 2 milyon 438 bin hektar alanda da çalışma devam ediyor.

Harran Ovası’nda çoraklaşan, tuzlanmaya mahkûm edilen arazileri de kurtarıyoruz. Orayla ilgili olarak 41 bin hektar araziyi kurtarmak için de geçen sene proje başlattık. 2011 sonu itibarıyla inşallah bitiyor. 41 bin hektar alanı da orada tuzlanmaktan kurtarıyoruz, çoraklaşmaktan kurtarıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sertifikalı tarım danışmanlığı müesseseni hayata geçirdik. Dendi ki: “Mühendisler masada oturmasın.” Doğru. 5 bin tane mühendisi ve veterineri köylere gönderdik. Şimdi, 2.500 tane daha gönderiyoruz, önümüzdeki ay çalışmalarını başlatıyoruz, 2.500 daha. Böylece 7.500 kişi tarımda, merada, tarlada çiftçinin yanında çalışmış oluyor. Bu da yine bizim kullandığımız önemli bir argüman, önemli bir çalışma.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçemiz 6 milyar lira tarımsal destekleme ödemesini kapsıyor ama destek sadece bundan ibaret değil, diğer desteklerimiz de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Katkılarınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Ergin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne söylendi efendim?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sözümün gerekçesi: Sayın Bakan benim sözümü çarpıttı. Ben “82 yılında 1 milyon 250 bin ton ayçiçeği üretildi.” demedim. Ben “80’li yıllarda 1 milyon 250 bin tona ulaşan ayçiçeği üretimine AKP döneminde hiç ulaşılamadı.” dedim. O farklı bir rakam verdi ve benim sözümü çarpıtmış oldu. İzin verirseniz…

ALİ TEMÜR (Giresun) – Kayıtlara geçmiştir.

BAŞKAN – Hayır, kayıtlara geçti de… Biz şu anda nereden bakıp bunu doğrulayacağız, Sayın Bakanın veya sizin sözlerinizi?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Daha söyleyeceklerim var. Açıklayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ergin, kayıtlara geçti efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Kayıtlara geçti, buyurun efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan bize de verdiği cevaplarda, ki konuşmasının önemli bir kısmında cevaben söyledi. Benim verdiğim bütün ithalat ve ihracatla ilgili rakamlar hem TÜİK’in rakamlarıdır hem de Un Sanayi Sektör Raporu’dur. Sayın Bakan bu rakamları tamamen çarpıtmıştır. Şu anda Türkiye'nin ithalatı ve ihracatıyla ilgili verdiği rakamlar doğru değildir. Ayrıca kürsüde Dünya Bankasının başarı öyküsü diye sunduğu raporda gösterdiği, Türkiye’yle mukayese ettiği ülkeler üçüncü dünya ülkeleridir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dünya Bankası değil FAO, FAO! 

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakanın daha doğru bilgiler vermesini temenni ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bakanlıklarla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Tarım Bakanlığıyla ilgili olarak, onun bütçesiyle ve faaliyetiyle ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın övüne övüne söylediği, vizyona dayalı yönetim anlayışının sonucu diye takdim ettiği Trakya bölgesinin şaptan ari olması hadisesi 1987 yılına aittir ama o Trakya bölgesinde eğer hayvan almaya giderseniz size iki tane hayvan takdim ederler. Eğer kan tahlili yapılarak tüberküloz ve bruselloz bakımından ari ise size teklif ettikleri fiyat farklı, kan tahlili yapılmadan tüberküloz ve brusellozdan ari olduğu belgelenmemiş olan materyalden istenen para ayrı. Bu ne anlama gelir biliyor musunuz? Trakya da dâhil olmak üzere Türkiye’de şakır şakır şakır sekiz seneden beri bruselloz ve tüberküloz hastalığı var. Bu hem hayvandan hayvana hem hayvandan insana bulaşan zoonoz hastalıklardır.

Şimdi, vizyon ortaya koyarken bunları ifade etmek zorundasınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz niye yapmadınız? Üç buçuk yıl niye yapmadınız?

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Birlikte çalıştığınız bürokratlar 90 öncesinde de o bakanlıkta çalışıyordu. Bu konularla ilgili bütün detayını size net bir şekilde verirler. Ben size farklı şeyler söylemek istiyorum değerli milletvekilleri. İnanıyorum ki size de geliyor bu problemler. Türkiye’de bitkisel üretim var, sebze üretiyoruz. Rusya, Ukrayna “İthalatı durdurdum.” diyor. Niye? Patates güvesi nedeniyle “Almayacağım” diyor. Bu patates güvesi bizden kaynaklanmadı, bize geldi ve bize yerleşti. Bunun önüne geçecek, bunu ortadan kaldıracak önlemi almak vizyonlu olmayı gerektirir.

Çalıştığınız Kabinede, Kabinenin başı bulunan Sayın Başbakana bildiği matematiği unutturmamak vizyonlu olmayı gerektirir Sayın Bakan.

Bir muhalefet milletvekili burada konuşurken, ister orada otururken ister burada otururken onunla dalga geçer gibi gülmemek devlet adamı olmayı gerektirir Sayın Bakan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, pek çok çiftçiden talep alıyoruz “Ne olur şunu dile getirin.” Tesadüfen Sayın Bayındırlık Bakanı Mustafa Bey’le beraber aynı anda bir arada bulunuyorlar. Tarım arazilerine fabrika kurdurmayalım, tamam, iyi de tarım arazisinde sera kurmayalım mı? Yüzde 50’sinden fazla araziye sera kuramazsınız. Uygulamada olan bu. Siz istihdama yönelik, üretime yönelik politikayı geliştirecekseniz, o zaman sera kurulabilecek arazinin tamamında sera kurdurmanın tedbirini ve teşvikini vererek önlemini almanız gerekir Sayın Bakan.

Adamın bir arazisi var, 3 dekar. O 3 dekar arazinin tamamında ahır kurup üretim yapmak istiyor, bu ahırda yetiştireceği hayvanların yemini çevrede var olan arazileri kiralayarak üretmek istiyor, ama gidin, o adam, o arazide, arazinin sadece yüzde 5’inde inşaat yapabilir. Doğru mu Sayın Vekilim?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Değişti, o değişti.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Niye? Şimdi, bakın ne oldu? Sayın Koyuncu, ne oldu?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Değişti, genişletildi.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Değişti. Ne değişti? Var olan uygulamadaki konulan kural değişti. İşte, vizyonu olmak bunu sekiz sene önce değiştirmeyi veya sekiz sene öncesinde koymamayı gerektirir, önümüzü görmeyi gerektirir.

Bütün bunları yaparken, üretici birliklerine büyük önem düşüyor diyoruz. Arı yetiştiricileri birliği var. Adamları sıkıntıya sokacak şekilde mahkemeye vereceksiniz, beraat edecekler, size yanlış bilgi verip yanlış yönlendirenler hakkında hiçbir işlem yapmayacaksınız. Bu, vizyonu olmayı gerektirir. Eğer bu böyle olmazsa, markete gidersiniz 7,5 liradan bal bulursunuz, aynı rafta 40 liradan da bal vardır. Allah aşkına, soruyorum: Kavanozda 1 kilo balın fiyatı 7,5 lira ile 40 lira arasında nasıl değişir? Bu, insanların sağlığını riske atmak değil midir? Vizyonu olmak, o raflara giderek bunun, bu fiyat farklılığının nereden kaynaklandığını ortaya koymak ve arkasından da bunun tedbirini alarak insanların sağlıklı beslenmesini temin etmeyi gerektirir diyorum.

Her şeye rağmen, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Adıyaman’da tütün ekimi ve alımına dair Hükûmetinizin farklı bir uygulamaya gitmesi 2011 yılında söz konusu mudur?

Yine, başta GAP olmak üzere Adıyaman’da 2010 yılında kaç kişi ve kuruluşa suni tohumlama destekleme primi ödenmiştir?

Kırmızı et ve hayvancılık konusunda yaşanan sorunlarla ilgili herhangi bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili bir düşünceniz var mıdır?

Narenciye ihracat teşvik miktarını artırmayı düşünüyor musunuz?

Biyogenetik Yasası’na göre etiket zorunluluğu getirilmiştir. Bu etiket zorunluluğu niye uygulanmıyor?

Adıyaman ve Kâhta Adalet Sarayının ihale durumu nedir? Ne zaman bitecektir?

Son olarak, Sayın Bakanım, yeni seçilen HSYK üyelerine hemen 2011 model araç alınmasının ve maaşlarına 2 bin liraya yakın zam yapılmasının nedenleri nelerdir?

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, bu soru Eskişehir’in Çifteler ilçesinden bir çiftçimizden geldi: “Yıllarca hayvan besledik, uyguladığınız politikalar sonrası damızlık hayvanlarımızı bile kestirmek zorunda kaldık. Bugün, bizden esirgediğiniz desteği et ve canlı hayvan ithal etmek suretiyle yabancı çiftçiye veriyorsunuz. Bizi fakirleştirdiniz, yabancıyı zengin ettiniz. En büyük girdimiz gübre çiftçiye lazım olduğu aylarda 2 katına çıkıyor, Bakanlığınızdan tıs yok. Mercedes otomobilin deposuna konulan mazot ile benim üretim için traktörüme koyduğum mazot aynı para. Her litre mazot için devlete 2 lira vergi ödüyoruz. Allah aşkına, daha ne bekliyorsunuz, canımızı mı alacaksınız? Malımız, mülkümüz bitti, canımızı almadan istifa etmeyi düşünüyor musunuz?” diye soruyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

İran’daki Razi Kimya Tesislerinin ortaklık yapısı hakkındaki 22 milletvekilimiz imzasıyla Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçe ilgisi nedeniyle Tarım Bakanlığına havale edilmiştir.

Bakanlığınız bu konuda Teftiş Kurulunu harekete geçirmiş midir? Geçirmediyse gerekçesi nelerdir? Türkiye’nin en büyük dış yatırımı olan bu tesislerden Türkiye’ye bugüne kadar hangi miktarda gübre getirilmiştir?

İkinci sorum: Döner sermaye işçilerinizi Sağlık Bakanlığında olduğu gibi kadroya geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Yine bir başka soru: Dünyanın en iyi pamuğunu yetiştiren Gediz havzasında ve Manisa’da pamuk eken kalmadı. İktidarınız döneminde 7 milyar dolarlık pamuk ithal ettiniz. Stratejik bir ürün olan pamuk tekrar özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Bu konuda ne yapıyorsunuz?

Dünyanın en pahalı mazotunu Türk çiftçisi kullanıyor; bundan haberiniz var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Benim sorularım Tarım Bakanına. Karamanlı çiftçilerimizin mesajlarını soracağım:

Sayın Bakanım, bir çiftçimiz “99 kuruşa rafineriden çıkan mazotu bize 3 liraya satıyorsunuz. Bunu hangi vicdan ölçüleriyle izah edeceksiniz?” diyorlar. “Ucuz mazot, renkli mazot sözünüz ne oldu?” diyorlar.

Bir başka çiftçimiz “Buğday primlerini Kurban Bayramı’ndan önce ödeyecektiniz, unuttunuz mu?” diyor.

Bir başka çiftçimiz “Bayramlarda Sayın Bakanın mesajlarını alıyoruz ama bizim beklediğimiz mesajlar alın terimizin para ettiğinin haberini almaktır. Bunların paralarını Sayın Bakan kendisi mi ödüyor, devletin sırtına mı yüklüyor?” diyor.

Bir başka çiftçimiz “Kredi için bankaya gittim. İpotek, apartman ve memur kefil istiyorlar. Ben bunları bulamıyorum, bana bir çözüm yolu göstersin.” diyor.

Bir başka çiftçimiz “Sıfır faizle damlama kredisi aldım. Yarısını ödedim, 1 taksiti aksadı; tamamını serbest piyasa faizine çevirdiler. Bunun içinden nasıl çıkacağız?” diyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Paksoy...

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Tarım Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan, her konuşmanızda “Türkiye, sekiz yılda -verdiklerinizle tarımda oluşmuş- dünyanın sayılı ülkelerinden biri oldu.” diyorsunuz ama Bakanlığınız döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk defa kurbanlık ithal edildi, canlı hayvanın, kırmızı etin her türlüsü dışarıdan getirildi; pamuğa, bitkisel yağa, mısırdan soyaya, hatta sarımsağa kadar her türlü tarım ürünü ithal edildi. Hem bu kadar destek, bu kadar ihracat, bu kadar büyüme, bu kadar üretim ve yatırım artışı olacak, hem de her şey ithal edilecek; hangi ülkede, hangi bakanlık başarabilir? Evet, Sayın Bakan, nasıl başardınız? Çiftçiyi öldürdünüz, bu işi beceremediniz. Yoksa, bahsettiğiniz Türkiye sanal âlemde mi bulunmaktadır? Bir başka ülkede, böyle başarısız bir bakan istifa ederdi. Siz ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tarım Bakanına soruyorum: Demin, geçmiş yıllara ait rakamlar verdiniz, 70’li, 2000’li yıllara. Burada, doğrudan tahıl ithalatı, mısır, pamuk ithalatı ne kadardır? Bunlarla alakalı, tarım aletleri, traktör ithalatının miktarı ne kadardır? Bu birinci sorum.

İkincisi: İç Anadolu çiftçisi belki mecburiyetten buğday ekiyor ama Çukurova çiftçisi buğday ekmiyor; gerçi ektiği de son yağışlarla herhâlde çıkmayacak gibi. Çukurova çiftçisinin buğday ekmesini teşvik etmek için prim artışını düşünüyor musunuz? Çünkü, buğday çok stratejik bir üründür, mutlaka ekilmesi ve Türkiye’ye yeterli seviyede ekilmesi gerekmektedir.

Üçüncüsü de Sayın Bayındırlık Bakanına: Devlet hastanelerinde döner sermayeden orada çalışanlara belli bir miktar ödeniyor. Siz de tapu çalışanlarına böyle bir ödeme yapmayı planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorularım Sayın Tarım Bakanınadır:

1) Bakanlığınız döneminde tarla içi geliştirme ve toplulaştırma çalışmaları için ayrılan yatırım ödeneklerinin bölgelere göre dağılımı nasıldır? Bu ödeneklerin ne kadarı seçim bölgeniz Diyarbakır’a harcanmıştır?

2) Çevre ve Orman Bakanlığının kıl keçisi yetiştiricilerini yok etme projesine karşılık Tarım Bakanlığı ne yapmıştır? Bu konuda ne tür tedbirler almıştır?

3) Bakanlığınız döneminde işsiz ziraat mühendislerinin sayısı kaça yükselmiştir? Kadrolu veya sözleşmeli ziraat mühendisi istihdamı için 2011 yılı programınız nedir?

4) Tarım desteklerinin gayrisafi yurt içi hasılanın en az yüzde 1’i olmasını öngören Tarım Kanunu bir AKP fantezisi olarak mı çıkarılmıştır? Önümüzdeki yıl hedefiniz nedir?

Son sorum: Size göre Türkiye'nin sadece güneydoğu illerinde mi tarım yapılmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta Aydın Koçarlı ve Söke bölgelerinde meydana gelen sel afeti neticesinde çiftçilerimiz zor durumdadır. Afet kapsamına alınmasını düşünüyor musunuz?

Ayrıca, doğal afete uğrayan bölgelerdeki zarara uğrayan çiftçilerimizin tarım kredi, TARİŞ, Ziraat Bankası ve diğer özel bankalara olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?

İki: Diğer tüm ürünlerde olduğu gibi zeytinyağı yerine, zeytinin kendisine ve de Kur'an’da geçen diğer bir meyve olan incire destek düşünüyor musunuz?

Son olarak toplulaştırma yapılan yerlerin tapuları bankalarca asıl tapu olarak kabul edilmemektedir. Topraktan başka bir mal varlığı olmayan çiftçilerimiz bu konuda sıkıntıdadır. Bu konuda bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, az önceki konuşmanızda çok güzel bir tarım tablosunu Türkiye için çizdiniz. Sadece 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için çiftçimiz kaç kilogram buğday satıyordu, bugün      1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday satmak zorunda kalıyor? Bunun cevabını istiyorum.

Diğer sorum: 1 Ağustos 2010 yılında uygulamaya koyduğunuz ve hayvancılıkla ilgili bir kısmı faizsiz kredilere bugüne kadar kaç kişi başvurmuştur? Bu başvurularla hayvancılığın içerisinde bulunduğu krizin aşılacağına inanıyor musunuz?

Ayrıca, bu kredilere başvuranlar ipotek şartlarının çok ağır olduğundan yakınmaktadırlar. Bu şartların hafifletilmesini düşünüyor musunuz?

Yine, son bir hafta ve on gündür Kozan, Ceyhan, Yumurtalık ve diğer ilçelerle birlikte Adana’da aşırı yağışlar meydana gelmiştir ve bu yağışlar çerçevesinde de çiftçilerimiz gerçekten ziyan görmüşlerdir. Bu mağduriyeti giderebilmek için hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına soruyorum: Çiftçiye tarım kredi ve Ziraat Bankası aracılığıyla kullandırdığınız kredileri artırmakla, daha doğrusu “Yaklaşık 20 misli artırdık.” diye övünüyorsunuz ve söylüyorsunuz. Bir başka açıdan baktığımızda, çiftçiyi cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar borçlandırmışsınız demektir. Şu anda çiftçilerimizin tarım kredi ve Ziraat Bankasına ne kadar borcu vardır, bu borcun ne kadarı ödenmiştir? Özel bankalar aracılığıyla kullandırılan krediler ne kadardır?

Soru 2: Çiftçiye teşvik amacıyla sıfır faizli verilen kredilerin bir taksiti günümüzde ödenmezse, çiftçinin borcunun tamamına serbest piyasa faizi uyguluyorsunuz. Bunu nasıl izah edeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın bakanlarım, buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, Sayın Varlı’nın sorusu banaydı. Özellikle bu döner sermaye konusu, bildiğiniz gibi, Tapu Kadastro Teşkilat Kanunu’nun görüşülmesi esnasında da yüce Mecliste konuşuldu, orada da ifade ettik; bu konuyla alakalı Maliye Bakanlığı topyekûn bir çalışma yapıyor. Dolayısıyla, kuruluşların döner sermayeyle ilgili ayrı ayrı çalışma yapması Bakanlar Kurulunda konuşuldu ve bu uygun görülmedi. Maliye Bakanlığı bu konuda çalışmasını yapıyor. Ümit ediyorum, yakın bir gelecekte Tapu Kadastro dâhil olmak üzere bu çalışma yapılır ve bizim de hak ederek… O çalışanlarımız, tapu kadastroda, özellikle sicil müdürlüklerinde çok ağır, çok yoğun ve çok dikkatli bir çalışma içerisindeler. Çalışma arkadaşlarımızın böyle bir maddi imkâna kavuşmasını ben de Bakan olarak arzu ediyorum. Çalışma geldiğinde de yüce Meclisin bu konuda takdirini, desteklerini yanımızda görmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Eker.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Köse’nin tütünle ilgili bir sorusu vardı. Adıyaman’da, biz, alternatif ürün desteği uygulaması başlattık tütünle ilgili olarak ve dekara 120 lira alternatif ürün desteği veriyoruz, eğer tütün yerine başka bir ürün ekmişse, ekiyorsa. Adıyaman’da da 6.401 üreticiye 27.833 dekar alan için 3 milyon 340 bin TL ödeme gerçekleşti alternatif ürün kapsamında. Tabii, sizin kırmızı etle vesaireyle ilgili de sorularınız var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kırmızı etle ilgili olarak bizim aldığımız tedbirler var. Bizim, tabii, üzerinde hassasiyetle durduğumuz ve mutlaka geliştirmeyi arzu ettiğimiz husus Türkiye'deki hayvansal üretimin geliştirilmesidir yani Türkiye'nin kendi potansiyelinin harekete geçirilmesi ve bunun arttırılmasıdır.

Şimdi, bu çerçevede, sadece 2010 yılı içerisinde aldığımız iki tane tedbir var. Sadece 2010’daki özel tedbirleri söylüyorum, diğer yıllara sari olan tedbirler, onlar zaten devam ediyor. Bunlardan bir tanesi şu: 35 bin kişiden daha fazla çiftçi yaklaşık 2,5 milyar lira faizsiz kredi aldı, bu 1 Ağustos tarihinden 15 Aralık tarihine kadar geçen süre içerisinde. Bu, Türkiye'de hem süt sığırcılığının hem koyunculuğun hem mandacılığın hem besi faaliyetlerinin yatırımlarını kredilendirmek maksadıyla, faiz ödemeden, iki yılı ödemesiz, toplam yedi yıl içerisinde çiftçilerimizin geri ödeyebilecekleri tarzda bir proje. Biz bununla… Yani eğer 35 binin üzerinde çiftçi buraya kredi için müracaat etmiş ve 2,5 milyar lira civarında bir kredi kullanmışsa bu, tabii, bu alanda yapılan yatırımı göstermesi açısından çok önemli.

İkincisi, bunun limiti 8,5 milyon lira, en üst limit 8,5 milyon lira yani öyle zannedildiği gibi veya iddia edildiği gibi -bir kişi çok miktarda bir parayı alıp da- bir kişi için veya birkaç kişi için verilen bir kredi değil, limit 8,5 milyon lira en fazla kullanılabilecek. Dolayısıyla bu, yakın ve orta vadede çok önemli bir katkı sağlayacak. İkincisi, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri için. Biraz önce bir arkadaşımız söyledi, yani “Türkiye’de sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da mı tarım yapılıyor?” şeklinde.

Değerli arkadaşlar, biz desteklemeleri üretimle ilişkilendiriyoruz, verimlilikle ilişkilendiriyoruz. Türkiye'nin neresinde Türkiye için stratejik değeri olan, stratejik önemi olan, Türkiye'nin insanlarının beslenmesi için gerekli olan ürünler üretiliyorsa biz oralarda destekleme yapıyoruz. Bu, Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu da olur, Türkiye'nin batısı da olur ama hatır için de bir bölgeyi ne dışlarız ne de hatır için bir bölgeyi içeri alırız.

Şimdi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde GAP Eylem Planı ile oradan kaynağa aktarılmak suretiyle gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde gerek Doğu Anadolu illerinde 50 başın üzerinde içinde hayvan bulunan büyük işletmelerin tesisi için biz yüzde 40 hibe destek uygulaması başlattık ve 270 civarında proje onaylandı bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, bunlar yine 2010 yılı içerisinde yapılan çalışmalar ve bunların da biz tabii sonuçlarını alacağız ama daha önceden zaten Hükûmet olarak başlattığımız gerek yem ile ilgili, yem üretimiyle ilgili destekler gerek suni tohumlama ile ilgili çalışmalar gerekse Türkiye’de damızlık üretimini artırmaya dönük tedbirler, bunlar zaten hayvancılığı ve dolayısıyla kırmızı et üretimini belli bir noktaya kadar getirecektir. O konuda da herhangi bir endişe olmasın.

Peki, kısa vadede ne oluyor? Kısa vadede, piyasada, maalesef bizim fiyatların, üretici fiyatıyla tüketici fiyatı arasında henüz arzu ettiğimiz denge olmadı. Şimdi, 26 Nisan tarihine göre, demin yine bir arkadaşımız kürsüden sormuştu, bugünkü perakende fiyatlarında, dokuz marketin Türkiye ortalama fiyatını söylüyorum, yüzde 21 civarında kıyma fiyatında düşme var, yüzde 19 civarında da kuşbaşında düşme var, kırmızı et fiyatını söylüyorum. Yani aldığımız tedbirlerle kısa süre içerisinde bu sağlandı, yani bugün geldiğimiz fiyatın seviyesi bu. Yani fiyatlar düştü değerli arkadaşlar, yüzde 21 civarında kıymada, yüzde 18-19 civarında da kuşbaşında bir düşme söz konusu.

Gelen miktarı da söyleyeyim size: Gelen miktar yaklaşık 35 bin ton, yani 35 bin ton. Şimdi, bu 35 bin ton eti… Yani gelen, tamamı bu. Bir de 160 bin civarında da büyükbaş hayvan geldi, tamamı bu. Şimdi, bunu 1990’lı yıllardaki ithalatla mukayese ettiğiniz zaman, 1990’lı yıllardaki ithalat bu yıl yaptığımız ithalatın katbekat üzerinde. Ama biz, ilanihaye buna dayalı olarak bu memlekette fiyat regülasyonunu düşünmüyoruz. Aslolan, Türkiye’de üretimin artırılması, üretimin gücünün geliştirilmesidir. Onu da bu çerçevede sağlayacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Çalış’ın, “Hububat, bakliyat primi bayramda ödenecekti.” diye bir sorusu oldu. Değerli arkadaşlar, bayramdan önce bir miktar ödendi, doğru, yani 150 milyon civarındaki kısmı. Bunlar, satışlar bir yandan çiftçinin lehine devam ettiği için, çiftçi, geç satsın, dolayısıyla pazarın durumuna göre yüksek fiyatla satsın, ondan sonra prim alsın istiyor. Bize gelen, ulaşan icmalleri biz her ayın belli bir gününde ödüyoruz. Örneğin, aralık ayında da 225 milyon lira ödeyeceğiz hububat primini. Geçen ay ödemiştik, bayramdan önce, doğrudur, ödedik.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Nereye ödediniz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Türkiye’de, nereden icmal geldiyse oraya ödüyoruz, nereden icmal geldiyse oraya ödüyoruz, il il ödüyoruz. Bu ay 225 milyon ödüyoruz. Bugün Aralığın 19’u. Bu ay içerisinde, çarşamba, perşembe muhtemelen, en geç cumaya kadar ödenecek bu para. Onu özellikle ifade ediyorum. Bundan sonra da her ay yine gelen icmallere göre… Türkiye’de çiftçiler diyor ki, bu çiftçinin talebidir: “Ben daha sonraki aylarda satacağım. Benim depom var dolayısıyla ben o zaman satacağım, primini o zaman alayım.” Mayısa kadar bu, bu şekilde devam ediyor ve bundan sonraki süreçte ödenecek.

“Pamuk için tedbiriniz var mı?” dedi Sayın Enöz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben biraz önce kürsüde de söyledim, tekrar söylüyorum: Yani eğer biz bir ürünün maliyetinin yüzde 50’sini karşılıyorsak yani üretici eğer 100 lira harcıyorsa, ben bunun 50 lirasını kendisine destek olarak ödüyorsam bu önemli bir destektir, bu düşük bir destek değildir. Yani bunu şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süremiz tamamlandı, diğer sorulara artık yazılı cevap verirsiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Geri kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sayın Ergin’in otuz saniyelik bir talebi vardı.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Köse’nin bir sorusu vardı: “Kâhta Adalet Sarayı ihale edilecek mi?” 6 Aralık 2010 tarihinde ihalesi yapıldı, şu anda incelemeleri yapılıyor, 8 Aralıkta da Adıyaman merkezin adliye sarayı ihalesi yapıldı. İhale kesinleştikten sonra yer teslimiyle inşaatlara başlanacak.

Bir diğer sorusunda da, yeni HSYK üyelerine sıfır kilometre araç alınmasını sordu Sayın Köse. Yeni bir uygulama değil, önceki HSYK’da da görev yapan HSYK üyelerimize makam aracı ve şoför tahsis edilmekteydi. Üye sayısı arttığı için mecburen tüm üyelere yeni araçlar ve şoför tahsis edilmiştir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Uzunırmak’ın çok kısa bir söz talebi var 60’a göre, ona söz vereyim ve bitireyim.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Tarım Bakanımıza üç önergem var. Bunlardan bir tanesi: İstatistikler devletin istatistikleridir, doğrudur ama küpeleme işleminin kendi döneminde kaç defa af çıkarılarak yeni küpelemeler yapıldığını, dolayısıyla kayıt altında olmayanların kayıt altına girerek sanki istatistiklerin büyümüş gibi görünmesi sıkıntıdır, açlık oradan doğmaktadır.

İki: Destek için altyapı hazırlıkları yapılmıştır, destek enstrümanları ve çeşitleri değişmiştir. Bundan önceki hükûmetlerde, daha önceki Hükûmetlerde DFİF’ten, tarım satış kooperatifleriyle, destek alımlarıyla yapılan eğer destekleri görmek istiyorsa Sayın Bakan, Hazinedeki görev zararlarına ve birtakım konulara bir baksın. Bugünkü destek kalemleri, doğrudur, artış vardır ama eski destekler daha büyük desteklerdir. Yani bu doğrudan gelir destekleri ve prim desteklerinden önce alım destekleri vardır tarım satış kooperatifleriyle. Çiftçi o zaman daha mutludur. O günkü verilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Sayın Temür yok değil mi efendim burada? Yok.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. Zaten arkadaşlarımızın kısa bir açıklaması oldu.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi sırasıyla dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                    (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                             80.568.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                       675.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        3.600.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                8.182.753.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Çevre Koruma Hizmetleri                                              720.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                       89.823.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                Eğitim Hizmetleri                                                      29.667.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri         10.580.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                            8.398.387.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                              (TL)

- Toplam Ödenek                               :                              6.473.745.508,00

- Bütçe Gideri                                    :                              6.351.165.359,90

- Ödenek Üstü Gider                         :                                   19.077.557,82

- İptal Edilen Ödenek                         :                                 141.657.705,92

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91-  TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu           Açıklama                                                                      (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                       6.233.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                539.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                           332.101.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                        338.874.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                      (TL)

- Toplam Ödenek                             :                           197.038.300,00

- Bütçe Gideri                                  :                           160.355.607,04

- Ödenek Üstü Gider                       :                                  140.149,47

- İptal Edilen Ödenek                       :                             36.822.842,43

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14 - BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu           Açıklama                                                                       (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                      19.973.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                 539.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                            439.556.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                  127.812.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                     674.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                         588.555.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2–  Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek                          :                         1.440.593.147,55

- Bütçe Gideri                               :                         1.285.523.619,71

- İptal Edilen Ödenek                    :                              81.028.201,38

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek     :                              74.041.326,46

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14.81 - TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu          Açıklama                                                                      (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                   581.690.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                               267.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                       581.957.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                         (TL)

- Toplam Ödenek                          :                         495.177.935,13

- Bütçe Gideri                               :                         389.540.077,12

- Ödenek Üstü Gider                    :                             2.325.804,24

- İptal Edilen Ödenek                    :                         107.858.266,41

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek     :                                105.395,84

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

04- YARGITAY

1.– Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu           Açıklama                                                                    (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                   17.754.269

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             58.663.731

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                        76.418.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek                           :                            53.662.900,00

- Bütçe Gideri                                 :                            52.226.000,24

- İptal Edilen Ödenek                     :                              1.436.899,76

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05 - DANIŞTAY

1.– Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu           Açıklama                                                                        (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                         8.192.416

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                 92.903.284

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                Eğitim Hizmetleri                                                        76.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                          101.172.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek                          :                              42.281.799,00

- Bütçe Gideri                               :                              40.483.416,73

- İptal Edilen Ödenek                    :                                1.798.382,27

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay ve Danıştayın 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Bütçelerin kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.35


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Onuncu turda Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri yer almaktadır.

 

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

J) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şu andan itibaren soru-cevap işlemi için sisteme girebilirsiniz.

Onuncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya; Osman Ertuğrul, Aksaray; Emin Haluk Ayhan, Denizli milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin; Malik Ecder Özdemir, Sivas; Ali İhsan Köktürk, Zonguldak; Birgen Keleş, İstanbul; Orhan Ziya Diren, Tokat milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu adına Mustafa Ünal, Karabük; İlknur İnceöz, Aksaray; İhsan Koca, Malatya; Mevlüt Akgün, Karaman; Halil Mazıcıoğlu, Gaziantep; Kayhan Türkmenoğlu, Van; Sadık Badak, Antalya; Mehmet Sait Dilek, Isparta milletvekilleri.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri; Akın Birdal, Diyarbakır; Hasip Kaplan, Şırnak milletvekilleri.

Şahısları adına lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.

Evet, ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal’a aittir.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakika.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle Adalet Bakanlığı çalışanlarını, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi, kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, seçim personelimizi bağımsız ve tarafsız yargı özlemiyle, huzur ve güven içerisinde bir yargı özlemiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, üç gün önce Konya’nın Bozkır ilçesinde ağırlıklı olmak üzere meydana gelen ağır bir kar ve arkasından yağmur yağışı nedeniyle ortaya çıkan felaket sebebiyle üzüntülerimi buradan hemşehrilerimle paylaşmak ve Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük, Seydişehir, Derebucak ve Beyşehir ilçeleriyle bunların köy ve beldelerinde meydana gelen tahribat nedeniyle Hükûmetin bu bölgeyi afet bölgesi olarak ilan etmesi talebimi huzurunuzda dile getirmek istiyorum.

Bu kapsam içerisinde bu bölgede çok ciddi bir miktarda tarım alanı hâlen sular altındadır. Dolayısıyla zaten borçlu olan çiftçilerimiz, köylülerimizin ecri misil borçlarının ve diğer zirai borçlarının ertelenmesi ve afet kapsamı içerisinde de gerekli devlet desteğinin bu hemşehrilerimize sağlanmasını temenni etmek istiyorum.

Diğer taraftan da bu bölgelerde, köylerde, beldelerde ve ilçelerin belediyelerinde -başta Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük olmak üzere- ortaya çıkan altyapı tesislerindeki harabiyetin giderilebilmesi için devlet desteğinin esirgenmemesi düşüncesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bunun anlamı, Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi sorumluluğunda bulunan Adalet Bakanlığının 9’uncu bütçesini birlikte değerlendireceğiz, görüşeceğiz. Sekiz yıllık iktidar süresi içerisinde ve dokuz bütçe görüşmeleri sırasında adaletin sorunları ve adliye ile meşgul olanların dilek ve temennileri aşağı yukarı değişmemiş bir şekilde devam etmektedir.

Genel olarak adliyeyle ilgili sorunlar: Adalet mensuplarında siyasi baskı, telefon dinlemeleri, müfettiş tahakkümü gibi sebeplerle ortaya çıkan motivasyon eksikliğidir, araç gereç yetersizliği ve teknolojik destekten yoksunluktur, dokümantasyon eksikliğidir, standardizasyon eksikliğidir, reorganizasyon eksikliğidir ve otomasyon bozukluğudur. Bunlar, adliyenin ve adalet işlerinin temel sorunlarıdır. Sekiz yıl önce böyleydi, aradan sekiz yıl geçti, bugün de aynı sorunlar devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunlardan ibaret değildir adaletin ve adaletle ilgili olanların sorunları. Sekiz yıl önce suç ve hukuki ihtilafları doğuran sebeplerin asgariye indirilememesi bir sorundu. Sekiz yıl sonra bu sorun aynen karşımızda durmaktadır. Sekiz yıl önce bazı suç ve hukuki ihtilafların yargı önüne gidilmeden sonuçlandırılması, çözüme kavuşturulması bir sorundu. Gereksiz yere mahkemelere dava açılmak suretiyle üzerlerine bindirilen yük hâlen devam etmektedir ve bugün bu sorun çözülmemiştir. Sekiz yıl önce yargıda usul hatalarının, insani hataların ve maddi hataların minimize edilmesi bir sorundu. Bugün de bu sorun aynen devam etmektedir. Sekiz yıl önce insan hakları ihlalleri, adil yargılanma hakkının ihlali ve davaların makul sürede bitirilememesi bir sorundu, bugün de bu sorun devam etmektedir. Hâkim ve savcı açığının giderilememesi bir sorundu, bugün de bu sorun devam etmektedir. Bu sorunlara ilaveler olmuştur, eksilmeler olmamıştır.

Kapatılan adliyelerle 136 küçük ilçemizde insanların adalete erişimi geciktirilmiş ve ulaşılamaz hâle getirilmiştir. Bu kapsamda Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören, Güneysınır, Taşkent, Ahırlı, Derebucak ve Yalıhüyük ilçelerinde, Konya’nın bu ilçelerinde adliyeler kapatılmıştır. Buna çözüm bulunamamıştır.

Sekiz yıl önce personel şikâyet etmekteydi. Yazı işleri müdürleri, icra müdürleri, cezaevi müdürleri, seçim müdürleri, kâtipler, mübaşirler, infaz koruma memurları, adli sicil memurları talep etmekteydi. Yetersiz maaştan şikâyet etmekteydi, maaşlardaki adaletsizlikten şikâyet etmekteydi ve eşit işe eşit ücret talep etmekteydi. Nöbet ücreti talep etmekteydi, fazla mesai ücreti talep etmekteydi, yargı ödeneği talep etmekteydi, iş riski tazminatı talep etmekteydi, adalet hizmeti tazminatı talep etmekteydi, ek göstergelerde düzelme yapılmasını talep etmekteydi, teknik destek tazminatı talep etmekteydi, kreş, servis, yiyecek ve giyecek yardımı talep etmekteydi. Adliyelerde çalışan 4/B ve 4/C kapsamındaki çalışanlar sorunlarının çözülmesini talep etmekteydi. Aradan sekiz yıl geçti. Sekiz yıl sonunda değişen bir şey olmadı. Bu talepler bugün yine karşımızda güncelliğini korumaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu süre içerisinde iş yükünde -iş yükü bir sorundu- ciddi artışlar olmuştur. Bu ciddi artışları önleyecek hiçbir tedbir alınamamıştır. Sekiz yıl önce yani 2002 yılında hukuk mahkemelerinde açılan davaların adedi 1 milyon 982 bindi. 2008 yılı itibarıyla açılan davaların adedi 2 milyon 521 bin küsura ulaşmıştır, artış oranı yüzde 40’tır. Cumhuriyet savcılıklarında soruşturma evresindeki dosya sayısı 2 milyon 935 bindi. Sekiz yıl sonra bu rakam yüzde 50’lik bir artış ile 5 milyon 674 binlik bir rakama ulaşmıştır ki bu, belki, cumhuriyet tarihinde rekor bir artışı ortaya koymaktadır, buna bir çözüm getirilememiştir.

Diğer taraftan, bir ceza davası 2005 yılı itibarıyla iki yıl dört ay sekiz günlük bir süre içerisinde tamamlanabilmekteydi, 2008 yılı rakamları itibarıyla bir ceza davası üç yıl on bir ay on yedi günde tamamlanabilmektedir. Bir ceza davasındaki davanın sonuçlanması için artan süre bir yıl yedi ay dokuz günlük bir rakama ulaşmaktadır ki bu, AKP’nin sekiz yıllık Adalet Bakanlığı sorumluluğunu üstlendiği bu düzeyde bir rekorun ifadesidir.

Diğer taraftan, Yargıtay hukuk dairelerinde iş sayısı 2002 yılından 2008 yılına gelene kadar yüzde 140 oranında artmıştır, ceza davalarındaki iş sayısı ise yüzde 180 oranında artmıştır. İşte bu, AKP’nin sekiz yıllık icraatının en bariz, en çarpıcı rakamlarıdır.

Bu rakamlar dün böyleydi, bugün de böyledir. Bugün böyle olması, sekiz yılın Türkiye’de adalet açısından heba edildiğinin bir ifadesidir. Bu rakamlardaki iş yükü artışı, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantının neticesinde artan hırsızlık, gasp, yağma, kapkaç gibi mal aleyhine işlenen suçlardaki patlamadır. Diğer bir ifadeyle, AKP Hükûmetinin hukuka aykırı eylem ve işlemleridir. İş yükünün bu derece patlaması, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında fakirleşen insanların elektrik, su telefon, doğal gaz faturasını ödeyememeleri, doğal gaz faturası ödeyemeyenlerin, su faturası ödeyemeyenlerin düştükleri icra suçlarıyla ilgilidir. Bir başka açıdan ise AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında alevlenen terör, çete ve insan kaçakçılığı gibi suçlarda patlamadır, AKP’nin sekiz yıllık iktidarında perişan olan esnafın ödenmeyen çekidir, bonosudur, AKP’nin sekiz yıllık iktidarında mecalsiz kalan çiftçinin mazot borcu, gübre borcu, elektrik borcu, banka borcudur, AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında fakirleşen memurun, SSK’lının, BAĞ-KUR’lunun, emeklinin kredi borcudur, kira borcudur. En önemlisi ise hukuk adına bir cinayete eş nitelikteki, hukuk hafızası kaybına eş nitelikteki ve ceza hukuku alanında bir kültür ihtilali, Mao’yu aratmayacak bir kültür ihtilali niteliğindeki Kabahatler Kanunu, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişikliklerle bir dosyanın 4 defa hâkim huzuruna getirilmesidir.

Değerli milletvekilleri, AKP sekiz yıllık iktidarında yargının temel sorunlarına bir çözüm getirememiş, aksine yeni yeni sorunlar üretmiştir. Yargının feryadına, figanına, çığlığına cevap veremeyen AKP, bu arada, devleti partileştirmek, devlet kadrolarına parti militanlarını yerleştirmek gibi kendi açısından bir başarıyı elde etmiştir, Türkiye Cumhuriyeti devletini AKP’lileştirmiştir. Bununla yetinmemiştir, yandaş sermaye yaratmıştır ve sermayeyi partileştirmiştir. Bununla da yetinmemiştir, yandaş basın yaratmıştır, basını korkutmuştur, sindirmiştir. Toplumu ikiye bölmüştür AKP, yandaş olanlar, olmayanlar. Yandaş olanlara üstün bir hukuk yaratmıştır, yandaş olmayanları ise ötekileştirmiş ve bir kenarda mahzun bir şekilde geleceğini, kaderini bekler hâlde bırakmıştır.

İşte, bu üstünlere yaratılan hukuk, Adalet Bakanlığının korumakla, sağlamakla mükellef olduğu “hukukun üstünlüğü” kavramını ortadan kaldırmıştır. “Hukukun üstünlüğü” kavramı ortadan kalkınca yaratılan üstünlere hukuk bir yandaş yargı da yaratmaya vesile olmuştur. Yandaş yargı yandaş yargıçla beslenmiş ve netice itibarıyla da hâkim teminatı ilkesi ortadan kaldırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü ile üstünlerin hukuku arasında fark olduğunu daha önceki konuşmalarımda ifade etmiştim. Münafıklığın alametini saymıştım, üstünlere sağlanan hukukun alametlerinden de size bahsetmiştim. Bunlara bir kez daha değinmek mecburiyeti hasıl oldu.

Üstünlere sağlanan hukukta değerli milletvekilleri, yargı silah olarak kullanılır. Sayın Başbakan aleyhine İnternet’ten indirilen haberlere göre on sekiz adet suikast soruşturması yapılmıştır. Eğer bu doğru ise 21’inci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti devleti Başbakanına on sekiz tane suikastın yapılması çok vahim bir durumdur. Bu vahim durumu ortaya koyacak netlikte, kesinlikte, yargının bunları sonuçlandırması gerekmektedir ancak ekmek arası bıçakla suikast teşebbüsü, yargının silah olarak kullanıldığının bir işaretidir. Eğer yargı silah olarak kullanılıyorsa o ülkede hukukun üstünlüğü değil, üstünlere sağlanan bir hukuk geçerlidir ve üstünlere sağlanan bu hukukun da “Devletin Başbakanına on sekiz suikast yapıldı.” iddiasıyla silaha dönüştürülmesi bir vahameti ifade etmektedir.

Sayın Başbakan Yardımcısına suikast yapıldığı ifade edildi. Bu amaçla ordunun en kıymetli noktası olan kripto odasına, en gizli odalarına kadar girildi. Sonuç ne oldu? Sayın Bakanın, sanırım, bunu, üstünlere hukuk için yargının silah olarak mı kullanıldığı, yoksa gerçekten Başbakan Yardımcısına böyle bir suikast var ise bunun sonucu hakkında bir bilgi vermesi gerekmektedir.

Üstünlere sağlanan hukukta adalet önemli değildir, maksat önemlidir. Maksadı hasıl etmek için yargı, yargısız infaz aracı olarak kullanılır. Yargının yargısız infaz aracı olarak kullanıldığı en önemli olayda sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın bir bilim adamı olarak değer verdiği, takdir ettiği Sayın Mehmet Haberal kitap yazıyor, “Benim suçum ne?” diye. Sayın Bakan, Sayın Mehmet Haberal’ın suçu nedir, kaç aydır, kaç yıldır içeride yatmaktadır? Ona yapılan yargısız infazı onun şahsında, onlar gibi yargısız infazdan, yan gelip yatan değil, cezaevlerinde yatanları kastediyorum, buradan saygıyla selamlamak istiyorum. Yaşın yanında kurularla beraber yargısız infaza tabi tutulanlara da sabırlar diliyorum. Yargısız infaza bir başka örnek, Adana Büyükşehir Belediye Başkanıdır.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Türkiye hukuk devleti, hukuk! (MHP sıralarından gürültüler)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sana mı kaldı hukuk!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

FARUK BAL (Devamla) - Adana Büyükşehir Belediye Başkanının suçu nedir Sayın Başkan, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın MHP’li olmanın dışında? Onlarca müfettişi, onlarca teftiş konusunu gündeme getirip görevden aldıktan sonra bu soruşturmaların, bu araştırmaların neticesi ne oldu? Müsteşar Muavininizi oraya göndererek açılmış olan davaları “bir inşaat incelemesi” bahanesi adı altında yönlendirme… İşte hukukun üstünlüğü ile üstünlere sağlanan hukuk arasındaki fark budur.

Bunun gibi Konya Ereğli Belediye Başkanı… Bir gece kendisinin, akrabalarının, belediyenin, eşinin dostunun hepsinin evi basılıyor, özel eşyaları, belediyenin bütün kayıtları kuyudatı alınıp götürülüyor. Nereye? Polis dairesine. Ne yapılıyor? İki aydır nerede Sayın Başkan bunlar? İki aydır Ereğli Belediye Başkanlığında belediye işleri durdu, ödemelerini yapamıyorlar. Ne yapıyorlar? Ereğli Belediye Başkanına suç ihdası için bilirkişi incelemesi yapıyorlar. İsimsiz, imzasız bir mektup ile Milliyetçi Hareket Partisinin Belediye Başkanına yapılan bu muamele, üstünlere sağlanan hukuka ilişkin bir özel önemli örnektir.

Size başka bir örnek daha vereyim. Tabii zülfüyâre dokunacaktır bu. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bir işlemi nedeniyle dava edilir, bu davanın neticesinde aleyhine karar verilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – On yedi dakika çabuk doldu.

Adalet Bakanlığı bütçesinin her şeye rağmen hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Aksaray Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hükûmetlerin birincil görevleri arasında öncelikle suç oranlarını azaltmak, ekonomik koşulların düzeltilmesi, vatandaşlarımızın gelir düzeyini yükseltecek, istihdamı artıracak yapısal önlemlerin alınması yer alır. Bugün, Türkiye ekonomisine üretmeyen, tüketime ve ithalata dayalı bir yapı kazandırılmıştır. AKP iktidar olduğu günden bu yana, terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı ve işsizlik gibi bu milletin gerçek sorunlarıyla uğraşmak yerine, aksine, her ne pahasına olursa olsun iktidarlarını korumak ve güçlendirmek uğruna, içeride ve dışarıda özellikle birlik ve beraberliğimizi bozacak, birçok konuda akıl sınırlarımızı zorlayacak ödünler vermiştir.

Hatırlamak gerekirse referandum öncesi süreçte de AKP’nin sihirli sözcükleri özgürlük, tarafsızlık, bağımsızlıktı yani daha fazla demokrasiydi. Ancak verilen sözler ve vaatler unutulmuştur.

Mevcut duruma bakıldığında, yasama, yürütme ve en son yargı da artık Hükûmete bağımlı hâle gelmiştir. Demokrasinin dördüncü gücü sayılan basın da AKP’nin işine gelmeyen hiçbir haberi veremiyor, mizahçıları bile susmuş durumdadır. Peki, nerede daha fazla özgürlük? Nerede tarafsızlık? Nerede tahammül? Nerede daha fazla demokrasi?

Artık, tüm kontrol ve güç AKP’nin elindedir. “Padişahım çok yaşa!” demeyenlerin vay hâline! Ancak padişah da bir beşer. Beşer de şaşarsa ne olacak? Sizin kabul edemediğiniz demokrasi, işte bir beşere bağımlı olunmadığı için güzeldir.

Sayın milletvekilleri, bütçesi üzerinde konuştuğum Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlı 107 bin yatak kapasiteli cezaevlerimizde 2010 Kasım ayı sonu itibarıyla mahkûm sayısı yaklaşık 122 bindir. Dünya standartlarında tutuklu ve hükümlü oranlarının üçte 1’ini tutuklu, üçte 2’sini ise hükümlüler oluşturmaktadır. Ülkemizle karşılaştırıldığında durumumuz oldukça kötüdür. Ülkemizde yaklaşık 122 bin mahkûmla tutuklu sayısı 58 bini, hükümlülerin sayısı ise 64 bini buluyor. Cezaevlerimizde yatan kişilerin yarıya yakınını tutuklular oluşturmaktadır.

Şimdi, Hükûmetin hedefinde cezaevlerinin kapasitesinin 107 binden 142 bine çıkarılması vardır. Başbakanımız diyor ki: “Cezaevi de ihtiyaç.” Tabii ki ihtiyaç ancak ekonomiyi kâğıt üzerinde değil, gerçekten düzeltin, insanları iş güç sahibi yapın. İşi, aşı olan insan kolay kolay hukuksuzluk yapmaz. O zaman cezaevlerinin kapasitesini artırmaya da gerek kalmaz.

Sayın milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde ceza ve infaz kurumlarında çalışanların sıkıntılarına da değinmek istiyorum. Müdüründen idare memuruna, infaz koruma memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar altında görev yapmaktadırlar. Özellikle cezaevi personeli arasında en çok sıkıntıları olan, yedi gün yirmi dört saat sistemiyle, vardiya usulü çalışan, içeride yatan mahkûmların her türlü saldırılarına ve tehditlerine maruz kalan infaz koruma memurlarıdır. Yaptıkları görev bakımından benzer görevleri yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında olmaları gerekirken idari hizmetler sınıfına dâhil edilen infaz koruma memurları, benzer görevleri yaptıkları sınıfların sahip oldukları fiilî hizmet zammı, yıpranma tazminatı, nöbet ücreti gibi özlük ve sosyal haklardan mahrum bırakılmışlardır, güvenlik ve asayiş hizmeti verenlerle bir tutulmuş, sendika kurma hakkından mahrum bırakılmışlardır. Ceza infaz kurumları çalışanlarına verilen ücretin, eş değer görev yapan güvenlik güçlerine verilen ücretin düzeyine çıkarılması gerekmektedir. Ayrıca, ceza infaz kurumlarında sözleşmeli olarak çalışan, unvanı da aynı olup aynı görevi yapanların maaşlarının ve sosyal haklarının eşitlenmesi, sözleşmeli çalışanların verimini daha da artıracaktır.

Bir başka konu ise cezaevlerinde yatan mahkûmların hem kendileri için hem de bir nebze de olsa üretime katkı sağladıkları için, gerekli olan iş yurtlarının önemi büyüktür. Mevcut sistemin şartları daha da iyileştirilerek yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, yolsuzluğun kısaca tanımı, hepimizin bildiği gibi, toplumun bütününe ait olan kaynakların toplumsal yarar yerine kişisel yararlar için kullanılmasıdır. Peki, yolsuzluk davranışı nedir? Bir kişinin sahip olduğu karar verme gücünü kendine ya da bir başkasına özel çıkar sağlayacak şekilde kullanmasıdır. İktidar tarafından büyük ihalelerin ve özelleştirmelerin kimlere, nasıl verildiği malumunuzdur.

Ben, önemine binaen başka bir konuya değineceğim. Bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatlarına atadığınız bürokratlar, belki bir yıl önce tefrişatı veya tadilatı yapılmış kurum odalarını yeniden, sil baştan donatıyor, kullanılabilecek durumda olan donatım malzemelerini kaldırıyor, atıyor, yerine lüks donatım malzemelerini alıyor veya yaptırıyor ya da bu bürokratlar, kamu binalarında gereksiz bakım ve onarımlar çıkarmaktadır. Yazıktır, günahtır. Bu ne vicdana sığar ne hukuka sığar. Siz kimin parasını böyle hoyratça harcıyorsunuz? Şimdi ise doğrudan temin limitini 30 bin liradan 50 bin liraya çıkardınız, daha rahat ve fazla savurganlık yapsınlar diye. Bu, görevi kötüye kullanmadır. Siz gerçi Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkardığınız yasa ile görevi kötüye kullanmaya da af getirdiniz ve cezalarını indirdiniz. “Efendim, kamuda yapılan harcamaların denetimi yapılıyor.” ama bu denetim nasıl yapılıyor? Kâğıt üzerinde yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) – AKP’nin, cumhuriyet döneminin Lale Devri’ni yaşıyorlar ama inşallah bu Lale Devri yakında son bulacaktır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul.

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İGEME bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılı bütçesinin seçim bütçesi değil, büyüme bütçesi olduğu söyleniyor. Büyümeden kasıt, 2003 yılından bu yana AKP hükûmetleri döneminde yaşamaya alışkın olduğumuz inorganik, hormonlu büyümedir. Nitekim, 2010 yılında büyüme hızı, dokuz aylık dönemde, sabit fiyatlarla yüzde 8,9 artmıştır. Takvim etkisinden arındırıldığında, 2010 yılı üçüncü üç aylık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6,4 artmıştır ama mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında, artışın bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,1 olduğunu görüyoruz.

Uygulanan makroekonomik politikalar, milletimizin yoksulluğuna, işsizliğine çare olmamıştır. Ülke sanayisini, üretimi, rekabet gücünü baltalamış ve istihdamı bir kanser virüsü gibi sarmıştır. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm etmiştir. Ülkemizi bir ithalat cenneti hâline çevirmiştir. Tüketimi körüklemiştir. Ülkenin yetersiz tasarruflarının birikimine engel olmuştur. Rekor düzeyde cari işlem açıklarına yol açmıştır. Ülke kaynaklarının satılıp çarçur edilmesine, borçlarımızın günden güne artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün içerisine hapsetmiştir. 2011 bütçesi ile de AKP Hükûmetinin bu kısır döngüyü kırma gibi bir niyeti yoktur.

2010 yılı, 2009’da yaşanan küresel krizin ardından küresel ticaretin yeniden canlanmaya başladığı bir yıl olmuştur ancak buna mukabil, ülkemizde dış ticarette gidişat 2010 yılında giderek daha vahim bir duruma gelmektedir. Dünyada küresel krizden çıkma sürecinde maalesef bizim dış ticaret açığımız katlanarak artmaktadır. İthalat, ihracatın önünde koşmaktadır. Daha da vahimi, ihracat artışı giderek yavaşlamaktadır. İhracatın yapısında bir değişme yoktur. İhracatın yüzde 50’si on ülkeye yönelmiştir. İhracatın yaklaşık yüzde 40’ı, büyük ölçekli ihracatçı firmalar eliyle gerçekleştiril-mektedir. Hâlen firma bazında tek pazar bağımlılığı devam etmektedir. İhracatın sektörel bağımlılığı da devam etmektedir.

2010 yılı Ocak-Ekim döneminde ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,4’lük artışla 93 milyar dolar olmuştur, ithalatımız ise yüzde 30,5 artışla 148 milyar dolara yükselmiştir. Yılın ilk on aylık döneminde ithalat patlamıştır, ihracattan çok daha hızlı büyümektedir. İhracat ilk dokuz ayda sadece yüzde 11,4 büyürken ithalat artışı yüzde 30,5 olmuştur. Yılın ilk on ayında dış ticaret açığı 55 milyar doları aşmıştır. 2010 Ekim ayında ihracat sadece yüzde 8,8 artarken ithalat yüzde 35,5 oranında artmıştır.

Geçen yıl yüzde 67 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010 yılının ilk on ayında, 2001 yılından bu yana en düşük seviyelerine, yüzde 62,7’ye gerilemiştir.

Net mal ve hizmet ihracatının performansı, üçüncü çeyrekteki büyümeye katkısı negatiftir. Önümüzdeki üç yıl için Orta Vadeli Plan’da aldığınız hedeflerde de net mal ve hizmet ihracatının katkısı, maalesef, negatif görünmektedir.

Esasen ithalat iç piyasanın talebini karşılamak için artmaktadır. İç talepteki büyüme ithalat ile karşılanmaktadır. Bu tablo, maalesef, kaygı vericidir. Bunların dahası da var, lütfen takip edin.

2010 yılı Ekim ayında yıllık ihracatımız 112 milyar dolar. İhracatımız kriz öncesinde 136 milyar dolar. Bir başka deyişle, son dönemde arttığı söylenen ihracatımız eski seviyelerinin çok çok gerisinde. Bu durumu ihracatımız ve dış ticaret performansımızın zafiyetinin göstergesi olarak yorumlamak mümkün değil mi? Öyle değil midir?

İthalat tam gaz devam ediyor. 2010 yılı Ekim ayında yıllık bazda 176 milyar dolara ulaştı. Bu gelişmeler sonunda, yıllık ihracatımızın ithalatı karşılama oranı yüzde 73’lerden ekim ayında yüzde 63’lere geriledi, dış ticaret açığımız 64 milyar dolara yükseldi. Bakınız -burası önemli- 2003 yılından bu yana, AKP hükûmetleri döneminde toplam 723 milyar dolar ihracat gerçekleştirildi, buna mukabil 1,1 trilyon dolar ithalat gerçekleştirildi. Bu yıllarda verdiğimiz dış ticaret açığı 390 milyar dolar. Şimdi, 2003-2010 döneminde toplam cari açık 200 milyar doları aştı. Bir başka ifadeyle, bilanço ağır, yaklaşık 400 milyar dolar dış ticaret açığı var.

Şimdi, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Hükûmet tarafından “Biz bunu nasıl becerdik?” diye hiç düşünmeye gerek yok. Üzerinde kafa yorulması ve izah için düşünülmesi gerekli bir hususu -dikkatinize mucip olacağı için söylüyorum- ifade ediyorum: Dış ticaret açığı cumhuriyetin kuruluşundan AKP’ye kadar 250 milyar dolar, AKP döneminde 390, yıl sonu itibarıyla sekiz senede 400 milyar dolara ulaşacak. Cari işlemler açığı 75 yılından 2002 yılına kadar 40 milyar dolar, AKP döneminde 200 milyar doları aşıyor.

Peki, bu masada, bu kumar masasında bu kayıp kimin kaybı? Bu kayıp Türkiye'nin kaybı, bu kayıp AKP sayesinde kaybettirildi. Bu yük kimin omzunda? Türk milletinin omzunda. Bunun ortadan kaldırılması lazım. 2023 yılında dünyanın 10’uncu en büyük ekonomisi olması istenen, ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak isteyen bir ülkenin öngörüsünün olması ve bu öngörüler doğrultusunda stratejilerinin olması, stratejilerinin ortaya konması gerekir.

Şimdi, burada gelinen bir diğer aşama, ülkemizin ihracatının sadece pazar odaklı olarak düşünülmekle bir yere varılamayacağı, konuya bir de sektörlerin ihracatları açısından bakılmasının gerektiğidir. Pazarları çeşitlendiriyoruz. İhraç ettiğimiz sektör ve ürün yapısında bir değişim var mı? Ürünlere ne kadar katma değer ekledik? Pazarları çeşitlendirirken sektör-pazar eşitlemesi yapıyor muyuz? Pazar geliştirmeye ilişkin çalışmalarınızı izliyoruz ancak sektörel politikalar konusunda neler yapıldığı, sektörlerin sorunlarının çözümüne ilişkin doğrudan bir çalışma bizlere ve kamuoyuna yansımıyor. İhraç sektörlerimiz yine otomotiv, tekstil, hazır giyim, demir çelik. Yine soracağım, nerede nano tekstil, nano kimya, nano diğer ürünler?

Şimdi, burada bize müsaade edilen değil, bizim ulaşmak istediğimiz sektörler önemli. Bizim, sizin ortaya koyduğunuz 2023’teki hedeflere ulaşacağımız sektörleri tespit etmemiz önemli. Ancak böyle başarıya ulaşmamız mümkündür.

Bakın, bizim Denizli ilimiz, ihracatta çok iyiydi, 2009’da büyük sıkıntılar yaşadı. Şimdi ihracat normalleşiyor ama kısaca ben size o ilin nasıl olduğuna dair bir perspektif vermek istiyorum: 50 bin esnaf, KOSGEB, bunun sadece 9.900’ü müracaat edebiliyor kredi almak için, ihracatı iyi olan bir il. 1.400’ü almış 9 bin müracaattan. 9 bin müracaattan 1.400’ü aldıktan sonra geriye kalanı bekliyor. Diğerleri müracaat edememiş, neden? SSK borcu var, vergi borcu var, bunu çözemiyor. Denizli ihracat yapıyor, kâr marjı son derece düşmüş, işsizliğin, işçilik ücretinin Türkiye’de en kötü olduğu il. Ne pahasına oluyor? İplik fiyatlarının ne kadar arttığını Sayın Bakanım sizler biliyorsunuz ama Denizli’deki ihracatçı kardeşlerimizin bu sorununun, gündeme getirilmesine tahammül edilemiyor maalesef. Şimdi, bütün bunların düşünülmesi lazım. Denizli, tahsilat/tahakkuk oranında vergide, ay ay olarak izlediğim için söylüyorum, sondan on-on üçüncü il arasında dolaşıyor; bu derece kötülemiş. 

Bakın, Ankara’ya uçak seferleri koyduk, Anadolujet bıraktı. Birtakım bürokratların gayretleriyle özel sektör Ankara’ya uçak koydu. Onu 1 bakan, 4 milletvekili açtı. O zaman söyledim “Bunu aynı şekilde kapatırsınız.” dedim ama son seferinde Ankara’ya uçmak bana nasip oldu. Üzülüyorum, ihracatta bu kadar mükemmel performans gösteren bir ilin sorunlarını siyasete kurban etmek maalesef çok kötü. Ne yapmamız lazım? Bu ili, böyle illeri mukayese etmemiz lazım. Bundan istifade eden iller var. Antep istifade ediyor. Mukayese ettiğiniz zaman krizde Antep ile Denizli’yi, Anteplilerin gelip Denizli’den batmak üzere olan fabrikaları satın aldığı söyleniyor.

Şimdi, biz, neyi kaybettiğimizi, neyi kazandığımızı çok iyi ortaya koyup bunları ne yapmamız lazım? Düşünmemiz lazım. Biz Denizli milletvekilleri olarak iktidarıyla muhalefetiyle, ivme vermek gerekirken İktidar yüzünden birbirimize girecek duruma geliyoruz. Ben, burada Denizli’nin sorunlarını, ihracattaki problemlerini dile getirirken zevk almıyorum, gurur da duymuyorum ama maalesef bu İktidarın uyguladığı makroekonomik politikalar durumu son derece vahim hâle getirmiştir.

Özellikle son dönemde gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan genişletici para politikaları, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının artışına yol açmıştır. Bu durum, döviz kuru üzerinde aşağı yönde baskı oluşmasına yol açmıştır. Bütün dünyada benzer problemler vardır. Herkes tedbir için koşuşturuyor. Bizim gerek şimdiki dış ticaretten sorumlu Bakanımız gerekse daha önceki, bu meseleleri kamuoyuna getirdi ama siz bu meseleyi kamuoyu önüne koydunuz, yanlış yere getirdiniz, neden? Bunu Hükûmette çözecektiniz, bunun çözüm yeri kamuoyu değil. Demek ki Hükûmete bu problemi anlatmakta sıkıntı var. Çünkü biliyorum, Kabinenin diğer bakanları bunu anlatmıyor, tersini düşünüyor.

Bakın, ekonomideki problemler Merkez Bankasının üstünde kaldı. Bugün Merkez Bankasının son bir haftadır aldığı kararlar ne oluyor? Bütün dünyadaki ekonomik çevrelerce, ekonomik aktörlerce acayip karşılanmaya başlandı. Bugün daha gazetelerde var, basında var. Bugün okuyorum, biraz önce buraya gelmeden İnternet’te gördüm. Bunları çok iyi değerlendirmesi lazım Hükûmetin.

Şimdi, bunların dışında Türk lirası niye değer kazanıyor? Yıllık sermaye akımları 2009 yılının Temmuz ayında 794 milyon dolardı, 2010 yılı Eylül ayında 46 milyar dolar oldu. Bunun sadece 5 milyar doları doğrudan yatırım, 13 milyar doları sıcak para. Şimdi, sermaye girişiyle birlikte Türk lirasının değer kazanması, faizlerin düşmesi, kredi kullanımını ve yurt içi talebi ivmeledi. Krediler arttı, artış tutarı 109 milyar son bir senede. Ama bu borçluluk, vatandaşımızın, milletin borçlanması, firmaların borçlanması anlamına geliyor.

Şimdi, buralarda anlatacak çok şey var. Süreyi daraldı, uzatmak istemiyorum. Ama bu dış ticaret politikasına önem vermemiz lazım.

Sayın Bakanım, bu kitapta dış ticarete ait figürler var. Bizim bunları dikkate alıp bunu, bir an önce cari işlemlerle, dış ticaret açığıyla ilgili problemi çözmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Aksi takdirde bu ülke hormonlu büyümeye devam edecek, istihdam sıkıntıya girecek, üretim sıkıntıya girecek; biz, Türk milleti olarak başkalarının işçilerinin istihdamına katkı sağlayacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce perşembe ve cuma günleri Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Silifke, Erdemli, Mersin’de meydana gelen şiddetli dolu ve yağış nedeniyle zarar gören çiftçilerimizin hepsine geçmiş olsun diyorum, Hükûmetin bir an önce çiftçilerin zararlarını karşılamalarını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, Sayın Adalet Bakanının yakını ölmüş, kendisine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığının az önce bize bastırıp dağıttı bu “Stratejik Plan” adlı kitapçıkta “Tehditler” bölümünde kamuoyunda yargıya güvenin istenilen düzeyde olmaması ve yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin yeterince özümsenmemiş olmasını tehditler olarak göstermiş. Yine, Adalet Bakanlığının vizyonunu da misyonunu da tanımlarken hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerinin esas olarak adalet hizmetlerinin adil, hızlı, etkili bir biçimde sunulmasını sağlayacak politikaları geliştirmek ve uygulamak olarak tanımlamış.

Şimdi bu perspektiften bakınca gerçekten Adalet Bakanının buraya yazdığı vizyonu ve misyonunu sağlayabiliyor mu Adalet Bakanlığı, ona bakalım.

Değerli arkadaşlarım, eleştirilerimizi yaparken kırk yıl öncesi, otuz yıl öncesinin uygulamalarını eleştirerek bugünkü uygulamaları aklayamayız. Her zaman olduğu gibi, Adalet Bakanlığı bütçesine baktığımızda yine pek çok kurumun gerisinde. Adalet Bakanlığı bütçesi toplam bütçenin yüzde 1,56’sı gibi bir rakam ve bu siyasal iktidarın adalet anlayışının tescilidir bu rakam, 2002’den beri sürekli böyle ve savcısı olduğu davalarda istediği gibi karar vermeyen hâkimleri değiştirmek, istediği savcıya soruşturma yaptırmak, hoşa gitmeyen kararları veren hâkimlere kurulan komplolara ses çıkartmamak, istenmeyen soruşturmalarda savcıları arayıp etkilemek, yargıya müdahaleyi güçlendirmek için yargı reformu kılıfı adı altında HSYK’da ve Anayasa Mahkemesinde değişikliğe giderek tamamen kendisine bağlı, yandaş bir yargı yaratmak. İşte, kendisinin strateji planında tanımladığı vizyonla uygulamadaki olaylar budur.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı denilince hukuk, hak, adalet akla gelir; demokrasi akla gelir. Demokrasi hukuk temeline oturmalıdır, hukuk da adalet temelinin üzerine oturmalıdır. Adalet ise gücünü toplumsal vicdandan alır ve toplumsal vicdan da kuralların, hukuk kurallarının herkese eşit bir şekilde uygulanmasıyla ancak mümkündür. Adalet Bakanlığının demokratik hukuk devletini gerçekleştirme, demokrasinin standartlarını yükseltmeye yönelik amacı ancak başta Adalet Bakanlığının kendilerinin olmak üzere hukuk kurallarına kendilerini bağlı görmeleriyle, hukuk kurallarına uymalarıyla mümkündür. Bu ülkede hukuk kurallarını uygulamakla görevli olanlar eğer hukuk kurallarına kendileri uymuyorlarsa ve bu kurallara sadece işçinin, köylünün, emeklinin, memurun yani yönetilenlerin uymasını bekliyorlarsa bu ülkede demokratik hukuk devletinden bahsedemeyiz değerli arkadaşlarım.

Demokrasi ve hukuk kelimeleri bir bütündür, demokrasi ve hukuk mücadelesi birlikte yapılması gereken bir mücadeledir. Eğer siz hukuk mücadelesine seyirci kalıyorsanız ve sadece kendi yandaşlarınıza hukuk kurallarını uygulayıp diğerlerini ondan faydalandırmıyorsanız o zaman demokrasiyi geliştiremezsiniz ve bunun en büyük tehlikeli yanı da hukukun insanlara sağladığı hukuk güvenliğini yok etmektir. Yani yarın insanlar başına ne geleceğini bilmeden yaşar duruma geldiklerinde bunun önünü almak mümkün değildir.

Bugün gerçekten hâkimlerimizin sorunu var, mübaşirlerin sorunu var, zabıt kâtiplerinin, kalemde çalışan personelin sorunu var, avukatların sorunu var, yargı ve savunma olayının temelini oluşturan, bir bacağını oluşturan avukatların çok ciddi sorunları var.

Baroların üzerinde Adalet Bakanlığının çok koyu bir vesayeti var. Her vesileyle vesayetten bahseden siyasal İktidar, nedense Hükûmetin diğer kurumlardaki vesayetini görmemezlikten geliyor.

Bugün gerçekten yargı kalitesizleşmiştir, giderek de kalitesizleşiyor ve insanların yargıya olan güvenleri giderek azalıyor çünkü insanlarımız hak aramaktan bıkmışlardır. Bugün İstanbul’da on üç- on dört ay sonrasına gün verilmektedir. Mahkemelerde, senede ya bir kez ya iki kez büyük şehirlerde davalara girilmekte, küçük yerlerde de iki üç kez davalara girilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yargıda reform değil, yargıda reform adı altında yargıyı siyasal iktidarın yandaşı hâline getirmek değil, hâkimi memurlaştırmak değil, adalet binalarını, adliye binalarını Adalet Bakanlığına bağlı devlet daireleri hâline getirmek değil, yargıda devrime ihtiyaç var. Gerçekten, halkın sorunlarını çözecek ve halkın adalete en hızlı bir şekilde, en kolay bir şekilde erişmesini sağlayacak ve en ucuz şekilde adalet hizmetlerinin olmasını sağlayacak reforma ihtiyaç vardır. İnsanlara adalet kapısında sabahtan akşama kadar adliye binalarında dava peşinde koşturmuş olmalarından dolayı bıkkınlık gelmiştir. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının öncelikle bunları çözmesi gerekmektedir. Saat altıda, bakkal dükkânı bile açılmadan Adalet Bakanlığının açılarak hâkim ve savcılarla ilgili web sitesine açıklama yapması, Adalet Bakanının görevleri arasında değildir.

Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Bugün adında adalet olan adaletsizliğin, hukuksuzluğun, keyfîliğin yönetildiği, yönlendirildiği bir bakanlık hâline gelmiştir Adalet Bakanlığı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bundan bir an önce vazgeçilmelidir çünkü bu tip davranışlar bunu yapanlara da fayda sağlamamıştır tarihsel hayata baktığımızda.

Adalet Bakanlığı bütçesinin başta yargı camiası olmak üzere tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ceza ve infaz kurumları bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak yaklaşık üç yıldan bu tarafa Türkiye’de 20’ye yakın cezaevini ziyaret ettik. Bunun dışında, yurt dışında Almanya’da, Hollanda’da ve son olarak İsviçre’de çeşitli cezaevlerini ziyaret ettik. Amacımız, Türkiye ile Avrupa’daki cezaevi koşullarını kıyaslayabilmekti. Hemen baştan söylemeliyim ki son zamanlarda yapılan bir kısım cezaevlerinin fiziksel yapısı, tutuklu ve hükümlülere sağlanan olanaklar anlamında Avrupa’daki cezaevlerinden çok fazla bir farkı yok. Ama hemen arkasından ifade etmeliyim ki ülkemizdeki cezaevlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan ve koğuş sistemine dayalı olan cezaevlerinin fiziki koşulları gerçekten çok kötü. Van ve Bandırma cezaevlerinde 20 kişilik, arkadaşlarım, 20 kişilik koğuşlarda 60-70 kişi bir arada, üçlü ranzalarda yatıyorlar. Ranzalar yetmiyor, yer yatakları yaparak bu cezaevinde yatan tutuklu ve hükümlüler var.

Kısaca birkaç cezaevinden örnek vermek istiyorum: Batman M Tipi Cezaevinin kapasitesi 362, toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 571 Sayın Bakan. Muş E Tipi Cezaevinin kapasitesi 670, genel toplam insan sayısı 704. Diyarbakır D Tipi Cezaevinin kapasitesi 688, toplam kalan insan sayısı 759. Yine Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesi 744, değerli arkadaşlarım, kalan insan sayısı 1.361; yani 744 kişiye göre yapılmış bir cezaevinde 1.400 kişiyi siz tutuklu ya da hükümlü sıfatıyla tutuyorsanız o cezaevinde sudan, sıcak sudan, yemekten, kaliteli hizmetten söz etmenin olanağı yoktur. Sayın Bakan çok iyi biliyor, çoğu cezaevinde doktor yoktur. Sıcak su yeterince akmıyor. Cezaevlerinde çoğu yöneticilerin keyfî uyguladıkları disiplin cezası giderek bir başka cezalandırmaya dönüşmüş vaziyette.

F tipi cezaevlerinde Sayın Bakan, sizin döneminizde çıkardığınız 46/1 no.lu genelge hâlâ uygulanamıyor.

Az sayıda bulunan çocuk cezaevlerinin dışında, Türkiye’de çocuklar daha çok yetişkinlerle birlikte aynı cezaevinde kalıyorlar ve bu çocuk koğuşlarında 15-20 ergin çocuk birlikte gece gündüz bir aradalar ve giderek bu çocuklar arasında cinsel taciz ve istismar suçu artmaktadır. Sayın Bakan, kadın mahkûmların yanında kalan çocuklar var yani masum çocuklar. Ama, anneleriyle aynı kaderi paylaşmak durumunda olan bu çocuklara devlet el uzatmalı, bu çocuklar için mutlaka kadın cezaevlerinde, ayrıca, bu çocuklar için bir kreş olanağı düzenlenmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım -benden önceki konuşmacı arkadaşlarım söyledi- bugünkü gün itibarıyla cezaevlerinde 121.098 tutuklu ve hükümlü kalıyor. Bunların da yüzde 50’sinden fazlası “tutuklu” sıfatıyla kalıyor. Oysa, Sayın Bakan bilir, Batılı ülkelerde bu oran yüzde 15’in üzerinde değildir. Tutuklamanın giderek fiilî bir cezaya dönüştürülmüş olması, bir taraftan cezaevi kapasitesini artırmakta, daha önemlisi, insanların adalete olan güvenini sarsmaktadır.

Sayın Bakan, merak edip soruyorum: Özel yetkili mahkemelerce gizli tanık ve isimsiz ihbar mektuplarına dayalı davaların hukuk anlayışıyla, hukuk devletiyle bağdaşır bir tarafı var mı? Bizim dışımızda kaç hukuk devletinde, özellikle isimsiz ihbar mektupları ve gizli tanık ifadelerinden oluşan davalar açılır?

Silivri’yi –her vesileyle söylüyorum- giderek Silivri’yi bir toplama kampına dönüştürdünüz. Bu ülkenin aydınlarını, demokratlarını, yurtseverlerini, gazetecilerini, sendikacılarını, bilim adamlarını, rektörlerini iki yıldan bu tarafa bu cezaevinde tutuyorsunuz.

Şimdi, aynı toplama kampında yeni bir dava başladı, Balyoz davası. Bu davadan tutuklu olanları, yine İnsan Hakları Komisyonu olarak birlikte gittik, Hasdal Cezaevinde ziyaret ettik. Hani, kendi savaş uçağını düşürmeyi planlayan komutanlar, camileri bombalamayı düşünen, planlayan komutanlarla ilgili dava. Sayın Bakan, elinizi vicdanınıza koyun, hangi hukuk devletinde, bin sayfalık, on bin sayfalık bir iddianame hazırlandıktan sonra, davanın başlamasına bir gün kala o mahkemenin başkanı ve üyeleri değiştirilir? Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi?

Yine Sayın Bakana soruyorum: Yasalarımızda birinci sınıf hâkim ve savcıların sadece ve sadece Yargıtayda yargılanabilecekleri açık hükümken Erzurum Özel Yetkili Mahkemesinin eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında düzenlediği hukuk dışı dava adalet anlayışımıza, adalet tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Asıl yetkili mahkemeye, Yargıtaya gelmeyen dosya bir türlü gelmedi. Erzurum-Diyarbakır-İstanbul hattında bu dosyaya 5 bin kilometre yol yaptırdınız ve yine söylüyorum: Yargıtay tarihinde ilk defa dosyanın asıl evrakı gelmediği için dosyanın fotokopisi üzerinden karar verilen bir dava oldu ve herhâlde bu cumhuriyet tarihimizde, hukuk tarihimizde ibretlik bir olaydır. Çok fazla sözü uzatmaya gerek yok. Sayın Bakan, bugün bozduğunuz bu adalet sistemi gün gelecek size de lazım olacak.

Çok fazla örneğe boğmadan güzel bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilinen bir öykü aslında ama günümüz Türkiye’sine çok uyuyor. Hani çok eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülkede, sözüm ona, mahkemeler ve hâkimler de varmış. Bu ülkenin gelenekleri gereği eğer o kentte sıradan bir yurttaş ölürse kilisenin çanı 1 kere, eşraftan birisi ölürse 2 kere, devlet yöneticilerinden birisi ölürse kilisenin çanı 3 defa çalarmış. Kilisenin çanı, sadece kral öldüğünde 4 defa çalarmış. Gel zaman git zaman bu kentte bir olay yaşanıyor ve olay mahkemeye intikal ediyor. Davanın sanığı olarak gösterilen, aslında suçsuz olan, masumiyeti toplumca bilinen adam hâkim karşısına çıkıyor. Aslında davayı izleyenler “Bu sıradan, rutin bir dava nasıl olsa beraatla sonuçlanacak.” diye beklerken, olmadık, anlaşılmadık, o zamana kadar görülmedik bir kararla sanık mahkûm ediliyor para cezasına. Mahkemeyi izleyen yurttaşların kafasında bir kargaşa, bir endişe “Nereden çıktı bu karar?” diyerek dağılıyorlar. Biraz sonra kilisenin çanı çalmaya başlıyor. İlk sesi duyanlar diyorlar ki: “Herhâlde bir vatandaş öldü.” Çan 2 defa çalıyor, “Eşraftan biri öldü galiba ama kim öldü?” diye merak ediyorlar. Çan durmuyor, 3 kere çalıyor “Ha, herhâlde devlet yöneticisi birisi öldü.” diyorlar ama çanın sesi 4’üncü defa duyulduğunda ahalide bir telaş, herkes bir tarafa koşturuyor, “Eyvah, kralımız öldü galiba!” diye bir telaş ve bir panik başlıyor. Ama işin kötüsü çan durmuyor; 5 defa, 6 defa çalınca şehirde korkunç bir gerginlik, herkes telaş içerisinde: “Ne oldu?” O güne kadar yaşanmamış bir olay. Ve bu endişeyle, telaşla herkes kiliseye doğru koşuyor. Bakıyorlar ki kilisenin çanını her zamanki kilisenin çan görevlisi çalmıyor, adaletsiz yere mahkûm edilmiş adam çalıyor. İnsanlar yanına yaklaşıyor ve büyük bir merakla diyorlar ki: “Ne oldu? Ne oldu da, kraldan daha büyük kim öldü ki sen çanı 5-6 defa çaldın?” Cevap ilginç: “Adalet öldü.” diyor.

Şimdi, Türkiye’de çanlar uzun süredir çalıyor Sayın Bakan. Eğer “Biz iktidarız, bize bir şey olmaz.” diyorsanız, gün gelir hesap döner, bir gün gelir bu keser, onu bunu kesen keser sizi de kesebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Adaletin herkese yarayacağına, herkesin adalete ihtiyacı olduğuna inanmamız gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yargı bağımsızlığı, siyasal iktidarlarca en çok kullanılan ancak içeriği de en çok boşaltılan, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur. Bu anlamda, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile bütçesi üzerinde söz aldığım Adalet Akademisi, yargı teşkilatının yargı bağımsızlığını gerçekleştirme hedefine yönelik oluşturduğu en temel iki kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, maalesef, bu kurumlardan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, yapılan son Anayasa değişikliğinden sonra ve geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen yeni yasal çerçevesi itibarıyla, âdeta Adalet Bakanlığının hâkim ve savcılarla ilgili ikinci müsteşarlığı hâline dönüştürülmüştür.

Diğer taraftan, diğer temel kurumumuz olan Adalet Akademisine ve hâkim ve savcılarımızın gerek meslek öncesi gerekse meslek içi eğitimlerine baktığımızda en az Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda olduğu kadar ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz süreçte hâkim ve savcıların eğitimlerinin Adalet Bakanlığının alt birimi olan Eğitim Daire Başkanlığınca gerçekleştiriliyor olması, ayrıca hem eğitimin içeriğinin hem de eğitim merkezinin yönetiminin Adalet Bakanlığının yani yürütme erkinin kontrolünde olması sadece iç hukuk çevrelerince değil Avrupa Birliğinin ilerleme ve istişari ziyaret raporlarında sürekli olarak eleştirilmiştir.

Yargı Bağımsızlığı Hakkındaki Birleşmiş Milletler Prensipleri’nin 9’uncu Prensibi ve Chisinau Protokolü’ne paralellik arz etmesi açısından hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde Adalet Bakanlığının etkisinin azaltılması ve bu eğitimlerin bağımsız yargı çevrelerince gerçekleştirilmesine de sürekli olarak vurgu yapılmıştır.

Nitekim, bütün bunların sonucu olarak adli, idari ve askerî yargı hâkim ve savcılarının, noterler ile adalet hizmetlerini gerçekleştirecek yardımcı personelin ve talep hâlinde avukatların eğitimleri ve geliştirilmeleri için Adalet Akademisi kurulmuştur. Adalet Akademisi Yasası 31 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un 4’üncü maddesine baktığımızda da Adalet Akademisinin tüzel kişiliğe sahip olduğuna, idari olarak, mali olarak ve bilimsel olarak özerk olduğuna vurgulamalar yapılmıştır.

Ancak, değerli milletvekilleri, gerek Kanun’un düzenlemelerine gerekse 2003 yılından bu yana süregelen uygulamalarına baktığımızda, Kanun’un 4’üncü maddesinde bahsi geçen idari, mali ve bilimsel özerkliğin söz konusu olmadığı, Avrupa Birliği ve hukuk çevrelerince ileri sürülen eleştirilerin hiçbirinin karşılanamadığı ve yargının diğer alanlarında olduğu gibi kuvvetler ayrılığı ilkesinin çok ağır bir şekilde ihlal edildiği açık bir şekilde görülmüştür.

Öncelikle, değerli arkadaşlar, Akademinin idari özerkliği bulunmamaktadır. Çünkü Akademinin Başkanı, Akademi Yönetim Kurulunun önereceği 3 kişi arasından, bir idari organ olan, bir yürütme organı olan Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Adalet Akademisinin Başkanıyla Adalet Bakanlığının Personel Genel Müdürü de Yönetim Kurulunun doğal üyesidir. Diğer 5 üyeyi seçen Akademi Genel Kurulunda ise Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü ve Eğitim Daire Başkanı dâhil olmak üzere, Bakanla birlikte, yürütmenin en üst düzeydeki 9 yöneticisinin bu Genel Kurulda yer aldığı görülmektedir. Öğretim üyeleri arasından seçilen 4 Kurul üyesi de eklendiğinde, Genel Kurulda Adalet Bakanlığının ezici bir hâkimiyeti bulunmaktadır. Bu nedenle, Genel Kurulda yapılan tüm seçimler Adalet Bakanlığının isteği ve iradesi doğrultusunda sonuçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca “Demokratikleşiyoruz, yargı bağımsızlığını gerçekleştiriyoruz.” savıyla yaptığımız en son Anayasa değişikliğinde, hepimiz biliyoruz ki Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarına, dolayısıyla Adalet Akademisine de geçici ve sürekli hâkim ve savcı atanması Adalet Bakanlığının münhasır yetkisine verilmiştir.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, 4’üncü maddede bahsedilen idari özerkliğin söz konusu olmadığı, tam tersine Adalet Bakanlığına göbekten bağlı bir Adalet Akademisi bulunduğu çok açık bir şekilde görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Akademi mali olarak da özerk değildir, çünkü Akademinin en önemli gelir kaynağını Adalet Bakanlığı bütçesine her yıl konulan ödenekler oluşturmaktadır. Diğer gelirleri yok denecek kadar azdır. Adalet Bakanlığının bütçesine konulan ödeneklerle Adalet Akademisinin bağımsızlığının, özerkliğinin gerçekleştirilmesinin olanağı söz konusu değildir, olanağı yoktur. Bu nedenle, öncelikle Adalet Bakanlığından ayrı bir Adalet Akademisi bütçesi oluşturulmalı ve her yıl bu bütçeye yeterli ödenek konulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Akademinin bilimsel özerkliği de bulunmamaktadır. İdari yönden Adalet Bakanlığının ağır etkisi altında bulunan, mali yönden bakıldığında da Adalet Bakanlığından ayrı bir bütçesi bulunmayan bir akademinin bu koşullarda bilimsel özerkliğini sağlamasının olanağı yoktur. Nitekim bunun sonucu olarak adaylara verilen meslek öncesi eğitim nitelik olarak yetersizdir, ders verenlerin çoğunun da akademik eğitim verme yeterliliği yoktur.

Ayrıca, değerli arkadaşlar, bunlardan daha da önemlisi, Adalet Bakanlığının kendisine göbeğinden bağlı Adalet Akademisini bile devre dışı bırakan, fonksiyon gaspı oluşturan eylemleridir çünkü Adalet Akademisine ait olan hâkimlerin ve savcıların gerek hizmet öncesi gerekse hizmet içi eğitim görevi, çıkartılan yönetmeliklerle Adalet Bakanlığının Eğitim Dairesi tarafından sürdürülmeye çalışılmaktadır. Bu hukuk tanımaz davranış başta YARSAV olmak üzere tüm hukuk çevrelerince eleştirilmiş ancak Adalet Bakanlığı bütün bu eleştirilere kulaklarını tıkamış ve Eğitim Yönetmeliği’ni iptal eden Danıştay tarafından ancak bu hukuk tanımaz süreç sonlandırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak söylemek istediğimiz olay şudur: Mahkemeler ve adliyeler Adalet Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatı değildir. Bu nedenle, Adalet Bakanlığı bağımsız yargıç ve hâkimlerimizin eğitimlerinden elini de, eteğini de çekmelidir.

Ayrıca, daha da genel olarak olayı tanımlamak gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Sayın Başbakan bağımsız yargıda dilediğince at koşturabilme hevesinden vazgeçmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Dış ticaretin özelliği, çok farklı konulardaki makro politikalardan doğrudan etkilenmesidir. İthalat, ihracat, ödemeler dengesi kalemleriyle ilgili politikalar da çeşitli sektörleri, ekonomik ve sosyal yaşamı büyük ölçüde biçimlendirmektedir. Örneğin Hükûmet uzun süre tarım sektörüne verdiği desteği üreticiye değil, tarlaların tapusuna sahip olanlara “doğrudan gelir desteği” adı altında aktarmıştır. Üreticiye girdi satan, üreticinin ürettiklerini belli fiyattan satın alan kuruluşlar kapatıldığı veya özelleştirildiği için üretici, özel sektörün ve yabancıların insafına terk edilmiş, çoğu da köyden kente göç etmiştir. AKP İktidarından önce “dünyada kendisine yeten 7 ülkeden 1’i” olarak tanımlanan Türkiye'nin bugün önemli miktarda yiyecek maddeleri satın alması ve gıda ürünleri ithalatının hızla artmasının ardındaki neden budur.

Süt endüstrisi kurumları ve et ve balık kurumlarının özelleştirilmesi de hayvancılığa büyük darbe indirmiştir. Yem sanayisi, tohum ve depolama gibi konularda üreticiye yardımını kesen Hükûmetin kamu sektörüne yatırım yaptırmama politikasını ısrarla sürdürmesi ve devlet üretme çiftliklerini özelleştirmesi, bu çiftliklerden tohum, fidan, damızlık gibi konularda yardım gören, tarım aletlerinin tamiri için bu çiftliklerden destek alan üreticileri tamamen desteksiz bırakmıştır. Kamu kuruluşlarına sanayi üretimi yaptırmayacağını iktidara gelir gelmez açıklayan Hükûmet, özel sektörü ve yabancı yatırımcıları da yatırım yapmaları için teşvik etmemiştir. Örneğin, özelleştirilen kârlı kamu kuruluşlarına talip olan yerli ve yabancı girişimcileri aynı alanda, belirli bölgelerde, daha yeni teknoloji ile fabrika kurmaya teşvik edebilirdi. Likiditenin fazla olduğu ve Türkiye’ye yöneldiği dönemlerde de bu yapılmadı. O nedenle de yüksek faizle Türkiye’ye gelen yabancı sermaye, daha çok, alışveriş merkezleri yapmaya, lüks siteler kurmaya, borsa oyunlarına, özelleştirilen kuruluşları satın almaya, hazinenin ve kamu kuruluşlarının arazilerini, kıyıları ve ormanları yağmalamaya yöneldi.

Gerek sanayileşmeyi teşvik etmeyen bu yaklaşım gerekse gümrük birliği ve Avrupa Birliği ile anlaşmalar imzalayan diğer ülkelerle yapılan benzer ticari anlaşmalar, ithalatı hızla artırdı. Uygulanan kur politikası ithalatı daha da kamçıladı. İhracatın aynı hızda artmaması, ticaret açığını artırdı, bu açığın diğer döviz gelirleriyle kapanmaması da cari işlemler açığını hızla yükseltti.

2002 yılında 1 milyar doların altında olan cari işlemler açığı, 2003’te 7,5 milyar dolara, 2008’de 42 milyar dolara yükselmiştir. 2010 yılında 45 milyar doları aşması mümkündür. Gerek bu durum gerek Kasım ayında ülkedeki sıcak paranın 100 milyar doları aşması, fevkalade tehlikeli bir gelişmedir. Bu noktada cari işlemler açığıyla ilgili olarak Hükûmeti yıllardır uyardığımızı hatırlatmak isterim. Hükûmet her seferinde, cari işlemler açığının finansmanının sorun olmadığını, bu nedenle de önlem almaya gerek görmediğini söylemekle yetinmiştir. Hükûmet ithalat yerli üretimi ikame eder duruma geldiğinde de aynı tavrını sürdürmüş ve önlem almamıştır.

Bugün dünyada bir anlamda kur savaşları başlamıştır. Ülkeler başka ülkeleri paralarını değerlendirmeye teşvik etmekte, böylece kendi ithalatlarını daha pahalı hâle getirerek cari işlemler açıklarını azaltmaya çalışmaktadırlar. Ne var ki, Türkiye bu konuda da herhangi bir çaba göstermemektedir.

Türkiye’nin üretimini çok rahatlıkla artırabileceği, hatta ihraç edebileceği hâlde bugün yeterince pamuk üretmemesini ve büyük bir pamuk ithalatçısı hâline gelmesini nasıl açıklarsınız Sayın Bakan? 1970’li yıllarda bile ara malı ve yatırım malı üretimini ve yatırımlarını artırma hedefi ve ciddi girişimleri olan Türkiye’nin bugün sanayileşme konusundaki pasif tutumumun gerekçesi nedir?

Büyük alışveriş merkezlerinin ve ithalatın hızla artması, ithal ara ve yatırım mallarının ihracatçılar ve üreticiler tarafından ucuz diye tercih edilmesi küçük esnafı ve küçük üreticiyi kepenk kapatmaya zorlamıştır.

Devlet Planlama Teşkilatının “Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar” isimli çalışması, 2010 ve 2011 yıllarıyla ilgili büyüklüklerin ve bu iki yılda kaydedilen yüzde değişikliklerinin gerçekçi olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Örneğin, sabit sermaye yatırımlarında olduğu gibi, yüzde 21,7 oranında çok büyük bir düşüşten sonra, aynı veya benzer bir oranda artış olduğunu söylemek gerçekçi değildir. Eğer böyle bir tahmin varsa -ki var- o zaman bunun nedenlerinin açıklanması lazımdır ama kaldı ki hemen arkasından artış hızının yüzde 15 oranında düşeceği söylenmektedir. İmalat sanayisi sabit sermaye yatırımları da benzer bir gelişme göstermektedir ve 2009’da yüzde 32,6 oranında düşüşten sonra, 2010 yılında yüzde 23,8 oranında artış göstereceği tahmin edilen imalat sanayisi sabit sermaye yatırımlarının 2011 yılında sadece yüzde 4,1 oranında artacağı öngörülmektedir.

Sayın milletvekilleri, aslında ihracat ve ithalat tahminleri ve program hedefleri de tıpkı yatırım büyüklükleri gibi gerçekçi olmaktan uzaktır. Örneğin Dış Ticaret Müsteşarlığının 2023 stratejisinde, sürdürülebilir büyüme için gerekli ihracat hedefinin 2023 yılı için 500 milyar dolar olduğu ve bu hedefe doğru adım adım ilerlediğimiz belirtilmektedir. Oysa Türkiye, AKP’nin göreve geldiği dönemden 2009’a kadar yüzde 117 ancak artırmıştır. 2004’ten 2009’a kadar artışı da yüzde 62’dir ve bugün için, 2010 yılı için öngörülen miktar sadece 110 milyar dolardır. Bunun 500’e çıkması, kabul edin ki gerçekçi bir öngörü değildir.

Tabii, tablolardaki bu gelişmeler aslında Türkiye’nin ciddi bir uzun vadeli stratejisinin olmamasından, ona dayanarak yıllık planlar yapılmamasından ve yıllık programların yıllık planlardaki hedeflere ulaşmayı sağlayacak şekilde hazırlanmamasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki öngörülen büyüklüklerin çok üstünde ve altında değişmeler olduğu zaman bile normal olarak diğer hedefleri değiştirmesi gereken Hükûmet en ufak bir gayret sarf etmemektedir. Bunun içinde son hazırlanan Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Plan’da bile birbirleriyle çelişkili, tutarsız hedefler vardır.

Ciddi bir sanayileşme politikasına ve hedeflerine sahip olmadan, sanayileşme önemli bir hedef olarak benimsenmeden, maliye politikası, para politikası, yatırım politikası, ihracat ve ithalat politikasını bu hedefleri gerçekleştirecek şekilde oluşturmadan ciddi bir sanayileşme sağlamak mümkün değildir. Oysa sanayileşme, ihracat ve ithalatı sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırdığı gibi, diğer sanayilerde, kendisine girdi veren ve onun ürünlerini kullanan diğer sanayilerde yatırımları artırır, üretimi destekler, istihdam yaratır ve ülkenin kalkınma hızını yükseltir. Son sekiz yıldır ciddi bir hedef olarak benimsenmemiştir ama sanayileşme.

AKP İktidarı döneminde ihracatın en önemli kalemleri arasında tekstil sektörü ile otomotiv sanayisi vardır, ama, değerli arkadaşlarım, burada da bir geriye gidiş söz konusudur çünkü tekstilde üretim ve ihracat pamuk ipliği, pamuklu bez gibi ucuz ürünlerde yoğunlaştığı gibi otomotiv ihracatında da ithal girdi çok artmaktadır ve bir tür montaj sanayisi hâlindedir otomotiv.

Rekabet edebilir nitelikte ve maliyette mal üretilmediği zaman, çeşitli kitaplarınızda yazılı olan seyahatler ne kadar sık yapılırsa yapılsın, ihracatı sürekli ve istikrarlı bir şekilde artırmak mümkün değildir ve siz eğer “İhracatı artırdık.” diye bu az gelişmiş ülkelere, az kapasitesi olan ülkelere ve sizin az ihracat yaptığınız ülkelere gidip de sonra övünüyorsanız bilin ki bu, toplumu kandırmak içindir.

Sayın milletvekilleri, hazine arazilerini, kamu kuruluşlarını, kamu arazilerini, ormanları, kıyıları, limanları, vatan topraklarını yabancılara satarak, büyük miktarlarda borçlanarak, tarımı çökertip sanayileşmeyi bir amaç olmaktan çıkartarak, sıcak paraya yüksek faiz verip kucak açarak hiçbir ciddi sorunu çözmediğiniz gibi, genç kuşakların geleceğini ipotek altına alıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Ben, bunu size bir kez daha hatırlatmayı görev biliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Orhan Ziya Diren, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Diren. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2011 yılı bütçesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sanayileşmiş veya sanayileşmekte olan ülkelerdeki ekonomik gelişmişliğin en temel göstergelerinden biri, o ülkenin ihracat performansıdır. Bu sebeple, çok hızlı gelişen uluslararası ticaret işlemleri ve büyüyen diğer ülke ekonomileri karşısında iş dünyasının ve ihracatçımızın devlet tarafından çeşitli yöntemlerle desteklenmesi gerekmektedir. Bu noktada, İGEME, küresel rekabet koşullarında pazarlama, tanıtım ve mevzuat konularında ihracatçımıza yardımcı olunması açısından önemli bir görev üstlenmektedir. Bu özelliği itibarıyla, İGEME’yi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak her anlamda desteklenmesi gereken bir kurum olarak değerlendirmekteyiz. Kurumda faaliyet göstermeye başlayan Ülke Masaları biriminin yararlı olacağı düşüncesini taşımaktayız ancak daha önce de İktidara tavsiye ettiğimiz, yetersiz kalan ticari ataşeliklerin yerine ticari ilişkilerimiz bulunan her ülkeye İGEME’nin daimî uzman personel istihdamı ile ticaret noktaları açması, ihracatımızın artırılması ve iş adamlarımızın dünyaya açılmasının kolaylaşması açısından çok önemli gördüğümüz bir husustur.

Sayın milletvekilleri, böyle bir kurumun varlığı önemli olmakla birlikte, maalesef, İktidar tarafından izlenen yanlış ekonomik politikalar neticesinde, dış ticaretimiz ve ihracatımız açısından işler hiç de yolunda gitmemektedir. 100 milyar doları aşan ihracat rakamımıza rağmen, ithalat rakamlarının 150 milyar dolarları aşmasıyla dış ticaret açığımız yüzde 83 artışla 55 milyar dolarlar seviyesine yükselmiştir.Yani yılın ilk on ayında, geçen yılın aynı dönemine göre ihracat artışı yüzde 11,4, ithalat artışı ise yüzde 30,5 oranında gerçekleşmiştir. İzlenmekte olan bu yanlış dış ticaret politikaları ile ithalatın cazip hâle gelmesi sonucu dış ticaret açığımız daha da yükselecektir. Bu durum, sonuçta cari açığı, yani döviz açığını büyütecek ve bu açığı bugüne kadar olduğu gibi sıcak para girişi ile kapatma yolları denenecektir. Sıcak para ile açık kapatılırken döviz fiyatı düşecek, Türk parası kıymetlenecek, bu kısır döngü, Türk lirasının döviz karşısında böylesine değerli olduğu sürece devam edecektir. Düşük döviz kuru nedeniyle Türkiye’de üretilebilen sanayi ürünleri ihtiyacının ithalat ile karşılanması yüzünden yurt içinde ara malı üreterek istihdamı artırmada çok önemli bir kurum olan KOBİ’lerimiz en büyük zararı göreceklerdir ve bu zihniyet değişmedikçe de maalesef zarar görmeye devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, yerli sanayici, turizmci ve üreticinin ülke ekonomisine katkılarının artarak devam edebilmesi için Türk lirasındaki aşırı değerlenmenin giderilmesi ve gerçek değerine kavuşturulması gerekmektedir. Üretim, istihdam, yatırım ve ekonomik büyüme için öncelikle çözülmesi gereken sorun budur. Merkez Bankası, kur politikasını gözden geçirmeli, fiyat istikrarı adına üretim ve istihdamı göz ardı etmek yerine, üretim ve istikrarı gözeterek fiyat istikrarını sağlamalıdır. Bu sayede rekabet gücü artan işletmelerin ayakları yere basar hâle gelecek, üretim ve ihracat potansiyelimiz mutlaka artacaktır.

Burada, ihracatın yapısına da dikkat çekmek isterim. İhracatta öne çıkan sektörler otomotiv, hazır giyim ve kimyasal ürünlerdir. Otomotiv ve kimya ürünleri büyük ölçüde ithal girdiye dayalıdır, ne kadar ihracat yapılıyorsa o kadar ithalat yapılıyor anlamı taşımaktadır. Eskiden daha çok yerli girdi ve katma değere dayalı olan hazır giyim sanayisi de maalesef şimdilerde ucuz ithal girdi kullanmaktadır. Yani özetle: İhracatta başı çeken üretim dalları aslında ithalatı artıran bir üretim yapısına sahiptirler. İthalat artışı sadece fiyat ile ilgili olmayıp kaliteli ürün eksikliği ve birçok ürünün ülkemizde üretilememesinden de kaynaklanmaktadır. Kalite eksikliği ve üretim yapılamaması açık sektörde faaliyet gösteren işletmelerimizin kur karşısında yaşadıkları çaresizlikle de ilgilidir ve İktidar, bu noktada, ara malı üreten işletmelerimizi kaderleriyle baş başa bırakmıştır. Bu da ihracata dayalı bir üretim ve sanayi stratejisi geliştirme konusunda somut adımlar atılması gerekliliğini bizlere göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, ihracatı etkileyen önemli hususlardan biri de hiç kuşkusuz, yaşanan 2008 ekonomik krizidir. “Krizi iyi yönettik, kriz bizi teğet geçti.” düşüncesinde olan siyasiler bilmeliler ki sadece iktidar yandaşı sermaye için kriz teğet geçmiştir. İktidar, kriz yönetiminde maalesef sınıfta kalmıştır. Gelişmiş ülkeler, kriz sonrası üretim ve yatırım için bütçelerinden kaynak ayırırken, aynı dönemde, Türkiye’de iş başındaki İktidar, üretim ve yatırım bir kenara bırakıp vergi indirimi gibi tüketimi teşvik edici önlemleri uygulamayı tercih etmiştir. Böyle bir dönemde, üretim ve çeşitliliğin artırılmasını değil, stokların eritilmesini hedeflemiş, alım gücü olmayanları dahi düşünmemiştir yani alınan önlemler, otomotiv örneğinde olduğu gibi, yerli değil yabancı üreticilerin desteklenmesi sonucunu doğurmuştur. Maalesef, Hükûmet tarafından, krizden etkilenen sektörlerle ilgili etkili bir çalışma ve iyileştirme politikası oluşturulmadığı da görülmektedir. Bu noktada, sanayicimiz, ihracatçılarımız, KOBİ’lerimiz ekonomik desteğe kavuşturulmalı, uluslararası yakınlaşmalarda siyasi söylemlerden ziyade ekonomik gerçekler konu edilmeli ve çözümler aranmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini ölçmek için, politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve coğrafik açıdan bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ülkemiz, tarım, hayvancılık, enerji, yer altı kaynakları ve işsizlik konularında planı, programı ve kararlılığı olan bir iktidara ihtiyaç duymaktadır. Tarımda yaşanan verim düşüklüğü ve girdi maliyetlerinin yüksekliği, hayvancılığın içinde bulunduğu darboğaz, enerji ve akaryakıtta uygulanan fahiş fiyatlar, işsizlik, yolsuzluk gibi çözüm bekleyen sorunlar, insanlarımızı canından bezdirmiştir. Sanayicimiz, dünyanın en pahalı enerjisini kullanarak dünya ülkeleriyle rekabet etmeye çalışmaktadır. Bir an önce, gelir dağılımındaki adaletsizlikler giderilip toplumdaki bütün sınıflar dengeli bir biçimde tatmin edilerek ülkede sosyal barış sağlanmalıdır.

Gerçekçi bir kur politikası ve bunun yanında ihracata yönelik teşvik edici politikalar vakit kaybedilmeden devreye sokulmalıdır.

Çeşitli platformlarda 2023’te 500 milyar doları aşacak ihracat hedefi koyan İktidarın, bu rakamları telaffuz ederken bahsettikleri ihracat hedefine hangi sektörlerle ve nasıl bir plan ve strateji izleyerek ulaşacaklarını da ortaya koymaları gerekmektedir.

Buradan uyarmak istiyorum: Ülke gerçekleri göstermektedir ki Avrupa Birliği pazarı başta olmak üzere, geleneksel olarak kuvvetli olduğumuz ihracat pazarlarındaki güç kaybımız endişe verici düzeylere ulaşmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı mali bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.

AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı, Karabük Milletvekili Mustafa Ünal.

Sayın Ünal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Adalet Bakanlığı faaliyetleri hakkında söz aldım ve bu sözü grubum adına aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hükûmetleri, eyyamcılığın kolaycı, popülist ve korunaklı koridorlarında yürümek yerine ülkemizin şiddetle ihtiyacı olan değişim yokuşunda terlemeyi tercih etmiştir. Bu çabaların en mühim meyvelerinden birisi de Anayasa değişikliğidir.

Hayatın bütün ünitelerinin kendisine bağlı ve bağımlı olduğu adalet sisteminin gerçek bir hukuk devletinde olması gerektiği şekilde dizaynı ve yargı reformu en önemli önceliklerimizi oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, memur ve kamu görevlilerine verilen kınama ve uyarma cezalarının yargıya açılması, sivillerin askerî  mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi, askerî yargının görev alanının daraltılması ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının sağlanması gibi konular getirilen düzenlemelerin en önemlileri arasında yer almaktadır.

Anayasa’mızda yapılan değişikliklerin hayata geçirilmesi için gerekli mevzuat düzenlemeleri önümüzdeki günlerde yüce Meclisin gündemini oluşturacaktır. Tabii ki yeni bir Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu da.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bakacağı yıllık dosya sayısı ortalama 200 iken, ülkemizde bu sayı, hâkimler için 1.078, cumhuriyet savcıları için ise 1.417 soruşturmadır. Yargılamaların hızlandırılmasını, vatandaşlarımızın adalete daha iyi erişebilmelerini sağlamak öncelikli hedefimizdir.

Fiziki kapasite ve teknik altyapı alanında fevkalade başarılı çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde 2002 yılı sonu itibarıyla adalet hizmet binalarının kapalı alanı toplam 596 bin metrekare iken, son sekiz yılda yapılan 1 milyon 329 bin metrekare ile birlikte bugün bu miktar 1 milyon 898 bin metrekareye ulaşmıştır. Devam etmekte olan inşaatlarla birlikte bu rakam 2 milyon 920 bin metrekareyi aşacaktır. 2003 yılından itibaren 130 adalet sarayı tamamlanmış olup, 27 adalet binasının inşaatı devam etmekte ve 69 adalet sarayı ise ihale ve proje aşamasında bulunmaktadır.

2008 yılında kurulan UYAP SMS Bilgi Sistemi, gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerinde dahi adalet hizmetleri alanında uygulaması bulunmayan bir sistem olup, e-devletin ötesinde, mobil devlet (m-devlet) uygulamalarının önemli bir örneğidir. UYAP ile bütün adliyeler ve ilgili birçok kurum elektronik ağla birbirine bağlanmış bulunmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu illerimizin tamamı dâhil olmak üzere altmış ilde adli tıp şube müdürlükleri faaliyete geçirilmiştir. Sayısı 7 olan adli tıp grup başkanlıklarının 10’a çıkarılması planlanmıştır. Avrupa Birliğine tam üyelik müzakereleri sürecinde ülkemizde yargının tarafsızlığının, bağımsızlığının ve etkinliğinin güçlendirilmesine yönelik Yargı Reformu Stratejisi Belgesi hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna sunulmuştur.

2011 yılı bütçesinin, ekonomi ve kamu maliyesi politikalarına uygun olarak tam bir kararlılık ve mali disiplin anlayışı içinde uygulanacağına inancımız tamdır.

Bu düşünce ve temennilerle 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla  selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aksaray Milletvekili Sayın İlknur İnceöz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti olmak demek, vatandaşların hukuk güvenliğinin devlet tarafından sağlanması demektir. Bunun sağlanabilmesi için eksiksiz, zamanında işleyen, çağa uygun adalet sistemimizin olması gerekmektedir. 21’inci yüzyıl, bilim, teknoloji ve iletişimin dünya medeniyetlerinin üstünde kendini en üst seviyede hissettirdiği bir bilim çağıdır. Dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak her şey çok hızla değişmekte ve maalesef aynı hızla da tüketilmektedir.

İktidara geldiğimiz günden itibaren Hükûmet olarak kanunların zamana rağmen değil, zamanla birlikte akışını sağlamak için mevcut mevzuatta birçok değişiklikler yaptık. Yargı mekanizmasının da kendini yenilemesi, eksikliklerinin giderilmesi, tarafsız, hızlı ve etkin bir şekilde çalışması için adımlar attık ve atmaya devam edeceğiz.

Adalet sisteminde değişiklikler yaparken her zaman hukuk devleti anlayışını, hukukun üstünlüğünü esas aldık.

Sayın milletvekilleri, 2003 yılından itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu olmak üzere pek çok kanunda yasal düzenlemeler yaptık, değişiklikler yaptık. Bunun yanında Bilgi Edinme Kanunu, Elektronik İmza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu gibi pek çok yeni düzenlemeyi de Hükûmetimiz döneminde yasalaştırmış ve hayata geçirmiş bulunmaktayız. Bu yasaların olumlu yansımalarını toplum hayatının her noktasında görmekte ve yaşamaktayız.

Yargıda çalışmaların daha verimli, personelin daha donanımlı bir şekilde görevlerini yerine getirmeleri için hizmet içi eğitimlere de gerekli önem verilmiştir. Ayrıca adaletin temel yapı taşlarından olan hâkim ve savcılarımızın eğitimine yönelik Adalet Akademisini de yargı sistemimize kazandırdık.

Hâkim ve savcılarımızın özlük haklarında çok önemli düzenlemeler yapmak suretiyle hâkimlerimizi, savcılarımızı cüzdanları ile vicdanları arasında sıkışmaktan kurtardık.

Çağımızın bilim ve teknoloji, iletişim çağı olduğunu dikkate almak suretiyle Adalet Bakanlığının tüm birimlerinde bilgi teknolojilerine geçişi sağlamak için önemli düzenlemeler yaptı.

Benden evvelki Konuşmacı, Sayın Milletvekilimiz UYAP sisteminden bahsetti. UYAP sistemiyle hem vatandaş bilgi sistemi hem avukat bilgi sistemi oluşturmak suretiyle Ulusal Yargı Ağı Projesi çerçevesinde ve mevzuatımıza giren elektronik imza ile birlikte avukatlarımız sanal âlemde davalarını takip edebilmekte, imza atmak suretiyle yeni davalar açabilmekte, harçlarını yatırabilmekte ve vatandaşımız kendi davaları, haklarında takip yapıldığında da artık cep telefonuna mesaj ulaşabilecek şekilde bir sistemdir. Daha dün adliyelerde daktilo sesleri varken bugün cep telefonlarına davalı ya da takibe uğradığınız zaman bilgi sisteminin oluşturulmasından bahsediyoruz. UYAP bu demektir ve UYAP’la inşallah ben öyle zannediyorum ki bugün tahmin edemediğimiz, belki de sanal mahkemelerin kurulmasına doğru gideceğiz diye tahmin ediyorum ve geldiğimiz nokta bu itibarla çok önemlidir.

Tüm bu düzenlemelerle birlikte yine biliyorum ki daha dün merdiven altlarında duruşmalar yapılmakta idi, daktilolarla bunlar yapılmaktaydı ama bugün hakikaten çok modern, dün “bina” dediğimiz yerlerden bugün adalet saraylarına adalet dağıtır hâle geldik, bu da adaletin saygınlığına ve adına yakışır şekilde çok önemli bir gelişmedir. Hem metrekare olarak baktığımızda hem adet olarak baktığımızda hakikaten geldiğimiz nokta çok önemlidir. İnşallah bundan sonra daha iyi bütçelerle çok daha yapılamayan şeyleri yapma imkânı bulacağız. Bakın seçime gidiyoruz ama bütçemize baktığımızda seçim bütçesi uygulamayacak hakikaten her yıl bir önceki yıla göre artan bir bütçeden bahsediyoruz.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti olmanın koşulu aynı zamanda adalet mekanizmasında sadece fiziki koşulları iyileştirmekten geçmemektedir, yargının bağımsız olması ve tarafsız olması gerekir. 12 Eylül 2010 tarihinde tüm halkımızla birlikte reform niteliğinde bir düzenlemeye hep beraber imza attık. 26 maddeden oluşan 5982 sayılı değişiklikle artık sana, bana, ona göre candaş, yandaş yargı değil hukukun üstünlüğüne inanan tam bağımsız ve tarafsız bir yargının tesis edilmesi, güven veren bir adalet sisteminin tesis edilmesine geçilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet toplumsal huzur ve barışı sağlar, her şeyin başı adaletli olmaktan geçer. “Adalet mülkün temelidir.” anlayışıyla güven veren bir adalet sistemine doğru hızla ilerleyen, gerçekçi bir bütçeyle realist politikaları hayata geçirmeye çalışan bakanlığımızın 2011 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Malatya Milletvekili Sayın İhsan Koca.

Sayın Koca, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye büyük bir reform ve dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu dönüşüm sürecinde ceza ve adalet sistemimizde de bir dizi köklü değişiklikler yapılmış ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Mevzuat çalışmalarının yanında, özellikle son sekiz yıllık dönemde ceza infaz kurumlarımızın sadece fiziki koşullarının iyileştirilmesiyle yetinilmemiş, hizmetin kalitesini artırmak amacıyla personelin sayısı ve niteliği de artırılmıştır. Bunun yanında, hükümlü ve tutuklular için iyileştirme çalışmaları da kurum içi faaliyetlerinin yeniden yapılandırılmasıyla sistem modernize edilmiştir.

Hiç şüphesiz ki ceza infaz kurumları, doğası gereği insanın özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır. Ancak burada kalan kişileri yeniden suç işlemeyen, üretken bireyler olarak toplumun içinde görmek, onlara sunulan ve insan onuruna yakışan koşullarla mümkün olabilecektir.

Çok iyi bilinmelidir ki cezaların infazı başlı başına bir süreçtir. Bu süreçte hükümlülere, ceza infaz kurumundaki zamanlarını en iyi biçimde değerlendirebilmeleri için eğitim ve meslek edindirme yanında sportif ve kültürel faaliyetler de sunulabilmelidir. Bunun için her ceza infaz kurumunda mesleki eğitim atölyelerinin, çok amaçlı spor salonlarının, açık hava spor alanlarının, sohbet mekânlarının, kütüphane ve okuma odalarının da olması gerekmektedir.

Bu nedenle, Hükûmetimiz 2012 ve 2013 yıllarında yapımı planlanan ceza infaz kurumlarına ilişkin yatırım programlarını öne çekmiş, ayrıca mevcut projelere ve personel alımına da hız vermiştir. Hükûmetimiz ayrıca ceza infaz kurumlarımızın her yönden daha iyi standartlara kavuşmasını sağlama yönündeki gayretlerini de devam ettirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ceza infaz kurumlarının en önemli organlarından biri de 4301 sayılı Kanun’la kurulan Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumudur. Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan İşyurtları Kurumu, yüksek kurul, daire başkanlığı ve işyurtları olarak özel kanunla kurulmuş, özel bütçeli bir kuruluştur. Bu çerçevede, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri amacına yönelik olarak çalışmalarını sağlamak üzere işyurtları açmak, bu suretle üretilen ekonomik değerleri pazarlamak amacıyla kurulmuş bir kuruluşumuzdur. Kurum faaliyetlerince sağlanan özel gelir kaynaklarıyla yargı teşkilatının ihtiyaçlarının karşılanması, bir taraftan da ceza infaz kurumlarındaki işyurtlarının geliştirilerek daha fazla sayıda hükümlü ve tutuklunun çalıştırılması sağlanmaktadır.

Ceza ve tutukevi işyurtları üretimde modernizasyon, branşlaşma, kalite, araştırma geliştirme ve pazarlama alanlarına yönelik yoğun çalışmalar sürdürürken atölye faaliyetlerinden elde edilen gelirler yine hükümlü ve tutukluların rehabilitasyon ve eğitim faaliyetlerine kullanılmaktadır.

Ceza infaz kurumları ve tutukevleri işyurtlarında hükümlü ve tutuklulara mesleki eğitim verildikten sonra, işyurtlarında sigortalı olarak ücret karşılığı çalışmaları sağlanmakta, tahliye sonrası bir meslek sahibi olarak topluma katılmalarıyla sosyal bir görevde yerine getirilmiş olmaktadır.

Kurum, hükümlü ve tutukluların tahliye sonrası topluma yeniden kazandırılmasının yanı sıra kendisine sağlanan özel gelir kaynakları ile yargı teşkilatının ihtiyaçlarının karşılanmasını da hedeflemiştir. Ülke genelinde yeni yapılan adliye saraylarının tefrişat işlerinin büyük bir kısmı hükümlü ve tutukluların katkılarıyla işyurtlarınca yapılmaktadır. Bunun dışında birçok kamu kurum ve kuruluşlarının ülke genelindeki teşkilatlarının tefrişat, tekstil ve temizlik hizmetlerine kadar birçok ihtiyaçları da hükümlülere meslek edindirme ve mesleklerini geliştirme kapsamında işyurtlarınca yapılmaktadır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bu anlayış ve duygular içerisinde işyurtlarının suçluyu yeniden kazanmamız açısından daha iyiye ulaşma hedefimizi gerçekleştirmede ülkemiz ve ceza infaz sistemimize katkılarının artarak devamını temenni ediyor, 2011 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.

Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde

AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, “Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi.” diye tarif edilmektedir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi ancak adaletle sağlanır. Bu nedenle hukuk ve adalet toplumun ve devletin temelini ve amacını teşkil eder. Devleti yönetmenin egemen unsurları da aynı zamanda hukuk ve adalettir. Bir toplumu adalet olmadan yönetmek mümkün değildir. Demokratik hukuk devletlerinde bağımsız ve hızlı bir yargı düzeni devletin ve toplumun güvencesidir. Yargıya karşı güvenin sarsılması aynı zamanda devlete olan güvenin de sarsılması sonucunu doğuracaktır. Geciken adaletin adalet olmadığını hepimiz biliyoruz. Hızlı, etkin ve sağlıklı bir yargılama sürecinin sağlanması devlet ile toplum arasındaki bağları güçlendirecektir. Bu nedenle bazı hukukçular, haklı olarak, adaletsizliğin görüldüğü yerde bir yangından daha önce söndürülmesi gerektiğini çünkü adaletsizliğin tüm toplumu yakacağını ifade etmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu bağlamda yargının daha iyi işlemesi için üç önemli araç bulunmaktadır. Bunlardan birincisi: Kaliteli yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. ikincisi: Hâkim, savcı ve yardımcı personel iyi eğitilmeli ve özellikle meslek içi eğitimde süreklilik sağlanmalıdır. Sonuncu araç ise yargının fiziki altyapısı ve ihtiyaçları kaliteli bir şekilde karşılanmalıdır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde yargı reformu demokratikleşme sürecinin temeli olarak ele alınmıştır. Bu amaçla adalet sistemimizin çağı yakalaması için çok önemli adımlar atılmıştır. Bir yandan yıllardan beri Meclisin gündeminde bekleyen temel yasalar bir bir çıkarılmış, diğer yandan Anayasa değişiklikleriyle yargının demokratikleşmesi bakımından sağlam temeller atılmıştır. Tüm mevzuatımız Avrupa Birliği üyelik sürecinde yol haritamız olan ulusal programa uygun şekilde geliştirilmektedir.

Diğer yandan adliye binalarımız apartman köşelerinden kurtarılarak adalet saraylarına taşınmıştır. Adalet saraylarının inşası alanında cumhuriyet tarihinin en büyük atılımı gerçekleştirilmiştir. Bir yandan da hâkim ve savcılarımız özlük haklarında son yıllardaki en büyük iyileştirmeyi yaşamıştır.

Bütün bunlara paralel olarak, hâkim ve savcılarımız ile adalet personelinin daha iyi yetiştirilmeleri için 2003 yılında 4954 sayılı Kanun’la Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur. Esasen 1985 yılında hâkim ve savcı adaylarının eğitim merkezi 3221 sayılı Kanun’la kurulmuştu, ancak Türkiye'nin Avrupa Birliğine aday ülke olması nedeniyle, diğer Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi bağımsız bir eğitim kurumunun kurulması lüzumu hissedilmiş ve iktidarımız döneminde Adalet Akademisinin kurulması sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Akademisinin başlıca hedefleri şunlardır:

1- Adalet ve hukuk alanını ilgilendiren değişim ve gelişmeleri yakından takip etmek,

2- Bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla özgün bilgi üretmek ve toplumla paylaşmak,

3- İnsan haklarına ve hukuka uygun adil ve hızlı yargılama becerisini kazandırmaya yönelik eğitimleri vermek,

4- Ulusal ve uluslararası alanda projeler ve çözümler üretmek.

Adalet Akademisi kurulduğu günden bu yana sınırlı imkânlarına rağmen, hâkim, savcı ve adalet personeli içerisinden toplam 12.477 katılımcıya eğitim hizmeti sunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada her alanda çok hızlı bir değişim ve gelişme yaşanmaktadır. Dünyada var olan bilginin her beş yılda ikiye katlandığı ifade edilmektedir. Böyle bir ortamda hukuki sorunlar da daha karmaşık ve güç bir hâl almaktadır. Bu sorunlara ve çıkan uyuşmazlıklara çözüm üretmek, yeni bilgiler edinme ihtiyacını ortaya koymaktadır. Günümüzde çok sayıda açılan hukuk fakültelerinde verilen lisans eğitimi, kaliteli bir adalet sistemi için yeterli olmamaktadır.

Bu nedenle, adalet hizmetlerinde görev alan hâkim ve savcılar ile yardımcı adalet personelinin meslek öncesi ve meslek içi eğitiminin en iyi şekilde yürütülmesi amaç olmalıdır. Özellikle uzmanlık mahkemelerinde görev yapacak yetişmiş uzmana ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan Adalet Akademisinin çalışmaları çok başarılı bir biçimde devam etmiştir.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Gaziantep Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçe tasarısı görüşmelerinin onuncu turunda Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 2011 mali yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen başta Gaziantep Milletvekilimiz Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine ve tüm kamu bürokrasisine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 2008’de gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan finansal krizin küresel ekonomik krize dönüşerek 2009 yılında da olumsuz etkilerini sürdürmesi sonucunda dünya ekonomisi 1929 yılındaki Büyük Buhran’dan sonraki en büyük krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte küresel ekonomi açısından büyük önem taşıyan mali kuruluşlar dahi batmıştır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme performansı ve dış ticareti olumsuz yönde etkilenmiştir. Küresel krizin etkilerini hafifletmek amacıyla alınan bir dizi parasal ve mali tedbirin sonucunda, 2010 yılında dünya ekonomisi toparlanma eğilimine girmiş ve küresel ticaret yeniden canlanmaya başlamıştır.

Kararlılıkla uygulanan yapısal reformlar sonucunda makroekonomik temelleri sağlamlaştırılmış ve sağlam bir finansal sisteme kavuşmuş olan ülkemiz, geçmişe kıyasla dışsal şoklara daha dayanıklı hâle gelmiş, dünyanın en güçlü ekonomileri arasına girmeyi başarmıştır. Ülkemiz, Endonezya’yı da geçerek dünyanın en büyük 15’inci ekonomisi hâline gelmiştir. Ayrıca, krizin olumsuz etkilerini bertaraf etmek amacıyla alınan önlemler neticesinde ülkemiz, 2010 yılında krizin etkilerini üzerinden en hızlı  atan ülkelerden birisi olmuştur. Nitekim, TÜİK tarafından geçtiğimiz hafta yayınlanan verilere göre ülkemiz, 2010 yılının ilk dokuz ayında yüzde 8,9’luk büyüme oranı kaydetmiştir. Hâlihazırda dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan ülkemiz her geçen gün güçlenmeye devam etmekte, sadece bölgesinde değil, dünya ekonomisinde ve ticaretinde de önemli bir güç hâline gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, ekonomimizde yaşanan müspet gelişmelere paralel olarak dış ticaretimizde de olumlu gelişmelere tanık olmaktayız.

Bakınız, 2002 yılından bu yana ihracatımız küresel krize rağmen yılda ortalama yüzde 16 artış kaydetmiştir. Dış ticaret, ekonomik büyümenin en önemli itici güçlerinden biri olmuştur. 2002 yılı sonunda 36 milyar dolar ihracat yapan ülkemiz, altı yıl içerisinde ihracatını yaklaşık 3 kat artırarak 2008’de 132 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir.

2009 yılında ise dünya ekonomisinin yaşamış olduğu kriz bütün ülkeleri etkilediği gibi ülkemizin ekonomik ve dış ticaret performansını olumsuz yönde etkilemiştir. Bununla birlikte ülkemiz, küresel kriz akabindeki dış talepteki ani düşüşe rağmen ihracatını 100 milyar dolar seviyesi üzerinde tutmayı başarmış, böylece ülkemiz, 2009 yılı için Orta Vadeli Program’da yer alan 98,5 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşmış ve ihracatı 100 milyar doları aşan ülkeler listesine girmiştir.

Ben bu vesileyle, ihracatımızda, Türkiye’mizde büyük emeği geçen Gaziantep’i, Gaziantep sanayicilerini, Sanayi Odamızı, Organize Sanayi Bölgemizi, Güneydoğu İhracatçılar Birliğimizi ve tüm üreticilerimizi huzurunuzda tebrik ediyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.

Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, dünyanın önemli bir kısmına ticari anlamda açılma sürecini hızlandırmış, dış ticarette liberal politikalar izlemiş, gümrük birliğine geçişle dünyanın önde gelen pazarı Avrupa Birliğiyle ticari entegrasyonu büyük ölçüde tamamlamıştır. Bugün, Türkiye, dünyanın 224 gümrük bölgesinin 221’ine 40 binden fazla ürün ihracat yapan bir ülke hâline gelmiştir. Bugün, Türkiye, 2009 yılında, dünyanın 198 ülkesinin içerisinde 22’nci sırada ihracatçı bir konuma gelmiştir. Bugün, Türkiye, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik firması içerisinde -geçen yıl olduğu gibi- müteahhitlikte de dünyanın 2’nci sırasına oturmuştur. Geçen yıl 31 olan firma sayımız bu yıl 33 firmaya çıkmıştır. Yıllık ortalama 20 milyar dolarlık iş alır hâle gelmiş müteahhitlerimiz. Müteahhitlerimiz uluslararası alanda 5.500 projeyi başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, tarım ürünleri ihracatındaki kilit rolünü koruyarak, otomotiv, demir çelik, tekstil, konfeksiyon gibi sektörlerde de sanayileşmesini hızla sürdürmeyi başarıyla yürütmektedir. Hâliyle 2009 yılı ihracatımızda ilk 5 ülke, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi dev ülkelerdir. 1 milyar doların ihracatını gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı  26’ya çıkmıştır. Türkiye'nin dünyada ihracat yapmadığı ülke kalmamıştır. 2003 yılında 35 bin olan ihracatçı firmamız, 2009 yılında 49 bine çıkmıştır. Amerikan üniversitesinde yapılan bir araştırmada, 2009 yılında dünya ticaretinin yüzde 23’ünün kara komşusu olan ülkeler arasında yapıldığı rapor edilmiştir. Bu vesileyle, bizim, 2002 yılında komşu ülkelerle olan ticaret hacmimiz başarılı bir şekilde yüzde 8 iken yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. 2010 yılının ilk dokuz ayında Çin’e ihracatımız yüzde 54,5 artış kaydetmiş, yıl sonu itibarıyla 2 milyar doları geçecektir; dünya devi Çin’e.

Somut bir örnek vermek istiyorum: Seçim bölgem Van ilinde 2002 yılında ihracatçı firma sayısı 22 iken bugün 44’e çıkmıştır. 2002 yılında 1,5 milyon dolar ihracat yapan şehrim, 2009 yılında 17,5 milyon dolar ihracat yapmaktadır; artış yüzde 1.170’tir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de artık ihracat yapmayan hiçbir şehir kalmamıştır. Bu da gösteriyor ki ticaretteki gelişmeler de Türkiye'nin gelecekte dünya ticareti açısından çok önemli bir aktör hâline geldiğinin bir ifadesidir.

Değerli milletvekilleri, hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır. Bu başarıda emeği geçen başta Sayın Başbakanımız olmak üzere sanayiciliği, yatırımcılığı, ithalatı, ihracatı çok iyi bilen, sektörün içinden gelen Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e, müsteşarlığımız döneminde bizim eski Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen Bey’e, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın ekibine, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, TÜSİAD’a, MÜSİAD’a, TİM’e, TUSKON’a, DEİK’e ve Müteahhitler Birliğine, kısacası 49 bin ihracatçımıza şükran duygularımı ifade etmek istiyorum.

Dış Ticaret Müsteşarlığımızın 2010 yılı bütçesi 124 milyon 979 bin 500 iken 2011 yılında bu rakam yüzde 531 artışla 788,7 milyon lira olmuştur. Artışın temel nedeni 2010 yılında Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’nun 2011 başından itibaren Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesine alınmasından kaynaklanmaktadır.

Bu düşüncelerimle, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçe kanun tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına, İGEME bütçesi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, kurulduğu 1960 yılından bu yana uluslararası piyasalarda rekabet şansı yakalayabilmeleri amacıyla firmalarımıza hizmet vermektedir. Yurt içinde potansiyel ihraç ürünleri ile bunları üreten firmaların tespiti, yurt dışı pazarlama imkânlarının izlenmesi, hedef ülkelere göre ihracat standartlarını ve bürokratik işlemleri anlatan bilgilerin yayınlanması, ihracat eğitimlerinin verilmesi İGEME’nin çalışmalarından bazılarıdır. Elli yıldır elde ettiği bilgilerle İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, âdeta bir ihracat bilgi bankası hâline gelmiştir. Bir danışman kurum niteliğindedir. Kendi alanında önemli bir değerimizdir.

Bugün, Türkiye, otomotiv ve yan sanayi, demir çelik ürünleri, elektrikli makine ve kablolar, beyaz eşya ve televizyonun aralarında bulunduğu çok sayıda ürünle, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Almanya, İtalya, İngiltere gibi ülkelerle sürdürülebilir rekabet şartlarını elde etmiştir. 50 bin firmamızla yıllık 100 milyar dolar ihracatı geçen 32 ülke arasındayız. Ülkemizin yurt dışı ticarette sağladığı bu başarıda kuşkusuz İGEME’nin de yeri vardır. Ancak, İGEME’nin geniş bilgi birikimiyle mevcut fonksiyonların ötesinde rol üstlenmesi gerektiği kanaatindeyiz; izleyici, yayınlayıcı, raporlayıcı durumdan, yurt dışı pazar şartlarını oluşturucu ve yönlendirici aktif duruma geçmesi sektör tarafından beklenilmektedir. İGEME ihracatçı firmalarla paralel çalışmalar yapacak kabiliyete sahip olmalıdır. 2023 yılında 100 bin firmayla 500 milyar dolar ihracat hedefimize İGEME’nin yeni yetki ve sorumluluklarla katkıda bulunabileceğine AK PARTİ  olarak inanmaktayız.

Ülkemizin dünya ticaretinde geldiği noktada kamunun gücüne fakat özel sektörün dinamizmine sahip ihracat tanıtım ve pazarlama merkezine ihtiyacı vardır. İGEME’nin mevcut bilgi birikimiyle ticari rakibimiz olan ülkelerin ihracat tanıtım pazarlama kuruluşlarına benzer aktif bir yapıya dönüştürülmesi dış ticaretimize stratejik güç sağlayacaktır.

Bu yıl İGEME bünyesinde kurulan 34 masada 71 ülkenin pazar analizine başlanmasını çok önemli bir gelişme olarak görmekteyiz. “Dünyada beş bölge” başlığı altında oluşturulan Bakanlığımızın bu kararlarını alkışlıyoruz. Ülkemizin dış ticaret mücadelesinde yeni bir dönemin başladığını düşünüyoruz.

İGEME’nin “Bölgesinde Lider Ülke Türkiye” hedefimizde dış ticaretimizin millî takımı içinde önemli bir yere sahip olacağına inanıyoruz. Potansiyel ihraç ürünleri ve potansiyel pazarlar için sektörel fuarların İGEME tarafından incelenmeye başlanması da olumlu gelişmelerdendir. 68 alt ürün grubunda yurt içinde yaklaşık 300 fuar ve yurt dışında bine yakın sektörel fuarın incelenmesiyle dış ticaretimize ciddi fırsat alanları oluşacağı açıktır. İhracatımızın temel ihtiyaçlarından biri alt sektörler ve alt pazarlar açısından fırsat ve tehditlerin günlük olarak takip edilmesidir. Yeni yapılanmanın ihracatçılarımızın bu temel ihtiyacını karşılayacağını düşünüyoruz. Yeni yapılanmayla İGEME, Güney Kore’nin KOTRA, Japonya’nın JETRO, Amerika Birleşik Devletleri’nin ITA kuruluşlarının yurt dışı ticaretlerinde oynadığı rolleri ülkemiz için üstlenebilecektir. Bu doğrultuda İGEME mevzuatının da gözden geçirilmesinde fayda olduğunu düşünmekteyiz. Yeni düzenlemelerden doğacak yetki ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için bütçe ve uzman desteği de Hükûmetimizce İGEME’ye sağlanacaktır.

Bu düşüncelerle, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Badak.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Dilek.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2011 bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dünya ekonomisinde giderek keskinleşen rekabet şartları, yeni rakipler ile beklenmeyen riskler ve sürekli değişen ticaret yapma şekilleri küresel ticarette ülkelerin alacağı payı doğrudan etkilemektedir. Nitekim, önce gelişmiş ülkelerde finansal piyasalarda başlayan, giderek gelişmekte olan ülkeleri de içine alarak reel sektörü etkileyen küresel kriz ortamında, iş dünyasının, ihracatçılarımızın devlet tarafından çeşitli projeler ve faaliyetler ile desteklenmeleri daha da önem kazanmaktadır.

Değişen dünya pazarlarına ihracatın artırılması için, sanayicimizin, iş adamımızın, girişimcimizin bu küresel rekabetin getirdiği zorlu ortama kendilerini hazırlayabilmeleri ve gelişmelere ayak uydurabilmeleri için İGEME çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Bu anlamda, ihracat potansiyeli olan, ihracata başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan iş dünyasına profesyonelce ve dünya standartlarında hizmet sunmaktadır. Özellikle, yaşanmakta olan küresel kriz ortamında Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’ini oluşturan KOBİ’lerimizin ihracata hazırlanmalarında ve uluslararası pazarlara açılmalarında İGEME’nin misyonu daha da önem kazanmıştır. Hatta KOBİ’ler için İGEME hayati bir yol arkadaşı hâline gelmiştir. Günümüz dünyasında rekabette bir adım öne çıkmada en belirleyici unsur doğru bilgiye doğru zamanda erişmektir. Yıllardır gerçekleştirdiği faaliyetlerle ihracatçımıza, sanayicimize, iş adamımıza enformasyon sağlanması, bilgi aktarımı bu merkez tarafından gerçekleştirilmektedir. Sadece Türk ihracatçısına değil, Türkiye ile iş yapmak isteyen yabancı ülke iş adamlarına bilgi ve enformasyon sağlayarak ihracatımızın artmasına destek olan İGM, yurt dışındaki ithalatçı firmalara Türk ihraç ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla yabancı dillerde yayınlar hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilere millî katılımı organize etmekte, uluslararası projeler ve yerli ihracatçı ile yabancı ithalatçı arasında doğrudan temas imkânları kurmaktadır.

2011 yılında İGM’nin eğitim programlarını daha da yaygınlaştıracağına, hiç ihracat yapmayan firmalarımızı da uyguladığı programlarla ihracata yönlendireceğine inanıyorum. Bu çerçevede pek çok özel programı uygulamaya koyacak olmasını takdirle karşılıyorum. Bu eğitim programlarıyla ihracatçı firma sayımızı dolayısıyla ihracatımızı daha yüksek rakamlara çıkarmada ve cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat hedefimizi gerçekleştirmede İGM’nin katkısının büyük olacağına yürekten inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Merkezimiz yeni ihraç pazarları bulmanın giderek daha da önem kazandığı ve pazara giriş tekniklerinin farklılaştığı günümüz dünyasında ihracatçılarımız için gerekli ülke ve pazar araştırmalarını zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında en yeni bilgileri ihracatçılarımızın hizmetine sunmaktadır, âdeta ihracatçılarımızın gözünü açmakta, ufkunu genişletmekte, onlar için bilgi üretmektedir.

Bağlı bulunduğu dış ticaretten sorumlu Bakanlığımız tarafından çerçevesi çizilen stratejiler kapsamında hedef ülkeleri ve öncelikli ülkeleri göz önünde bulundurarak oluşturulan ülke masaları ile ihracatçılarımıza daha kapsamlı bilgiler sunmaya başlamıştır.

Rekabetçi bir ihracat stratejisinin önemli sacayaklarından birisi de sağlıklı işleyen ihracat destekleridir. Bu kapsamda İGEME finansal açıdan da KOBİ’lerimizin yanındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf değil, Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe konulan faaliyetler ve projeler çerçevesinde ihracatçılarımızla iş birliği, karşılıklı güven ve koordinasyon içerisinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bir sonucudur.

Bu çerçevede, İGEME’nin 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki  yargı ve adalet sistemi, demokrasinin ve hukukun üstünlüğü ilkesini gerçekleştirmekten oldukça uzak bir konumdadır. Bunun nedeni, başta kaynağını 82 Anayasası’ndan alan ve özellikle temyiz mahkemeleri ile yüksek mahkemelerde ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde görülen ideolojik tutum ve davranışlardır. Bir neden de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişi nedeniyle yargıdaki siyasallaşma eğilimleri ve yargı birliğinin bulunmamasıdır.

AKP Hükûmeti 3 Kasım 2002’den beri yargıyla ilgili hiçbir köklü değişiklik ne yazık ki yapamamıştır. Sadece, 2004 yılında DGM’ler kaldırılmış ancak onun yerine isim değişikliği yapılarak özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleriyle hileli bir dolanma yapmıştır. Bununla da toplumsal muhalefeti sindirme ve baskı altına alma amaçlanmıştır. AKP Hükûmeti, DGM’lerin kaldırılmasına gerekçe olarak Türkiye yargı sisteminin AB standartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla yapıldığını belirtmişse de ancak tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili alınan karara paralel olarak bu taahhütlerini unutmuş, eski DGM sistemini yeni CMK ile isim değiştirerek devam ettirmiştir. Kimsenin beğenmediği 82 Anayasası’nın 37’nci maddesinde de yargı yetkisine sahip olağanüstü mercilerin kurulamayacağı ve 38’inci maddesinde de doğal yargıçlık ilkesinin benimsendiğine dair kurallar bulunmaktadır. Demek ki, bu düzenleme 82 Anayasası’na bile aykırıdır.

Ayrıca, Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde düzenlenen hukukun üstünlüğü ve adil yargılama hakkı gibi temel ilkelere aykırılık da sürdürülmektedir. Hukuksuzlukları reva görmek için de Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda her tür düzenleme yapılmış ve soruşturmalar, telefon dinleme, teknik takip, gizli tanık ifadeleriyle yürütülmektedir. Hukuk mantığıyla çatışan “katalog suç” isnadıyla uzun süreli tutuklamalar âdeta meşrulaştırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, yine AB’ye uyum süreci çerçevesinde 2005 yılında yürürlüğe koyduğu yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu ile ifade özgürlüğünü tamamen baskı altına alma yolunu izlemiştir. Yine, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100’üncü maddesiyle özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemelerinin çok kolay tutuklama yapmasının yolunu açarak “katalog suçlar” tanımını sisteme monte etmiştir. Özel yetkili savcının katalog suçlarından herhangi biriyle suçladığı bir kişinin âdeta tutuklama sebebi olarak gösterilmekte ve kabul edilmektedir. Bu aşırı yetkiyle, toplumsal muhalefete yapılan baskıyla birlikte siyasi parti temsilcileri, belediye başkanları ve insan hakları savunucuları çok rahat bir şekilde tutuklanmaktadırlar.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki düzenlemeler ve TCK’nın başta 220 ile 314 dâhil yirmiyi aşkın madde kapsamında ifade özgürlüğü tümden baskı altına alınmış, büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Öyle ki TCK’nın 220/6, 7’nci fıkraları ve 314’ün üçüncü fıkrası ile yasa dışı silahlı örgüt üyesi olmadıkları ve hiçbir şekilde şiddete başvurmadıkları hâlde binlerce insan yasa dışı örgüt üyeliğinden tutuklandı ve çoğu da cezalandırıldı.

Hele bir bakın, AKP Hükûmetinin icat ettiği bu yöntemleri 12 Eylülcüler bile akıl edememiştir.

2006 yılında da Terörle Mücadele Kanunu değişikliğiyle şiddet yöntemlerine başvurma kriterleri getirilmeden, doğrudan doğruya, tıpkı TCK’nın 220/8’nci maddesinde olduğu gibi, bu kez de Terörle Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesi ile her tür propaganda, içeriği ne olursa olsun suç hâline getirilmiştir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne inat çocuklar da büyükler gibi yargılanır oldu.

Artık, bundan böyle, her yıl 6 Kasım, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21 Mart “Nevroz”, 1 Mayıs gibi birçok önemli günde yapılan gösterilere katılanlara hemen Terörle Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesi uygulanır hâle gelmiştir.

Ayrıca, bu amansız baskı, Terörle Mücadele Yasası’nın 6’ncı madde kapsamında da basın üzerinde Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tüm bu ve benzeri nedenlerle, Hükûmetin, başta Anayasa, Siyasi Partiler, Seçim Yasası ve yüzde 10 barajlı milletvekili seçim yasalarıyla TCK, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve daha çok, birçok yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak bunun gerçekleştirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir, toplumun yaşamsal bir beklentisidir ve her şey bitmiş değildir diyoruz. Aksi hâlde, bu yargı sistemi giderek AKP’yi de şaşkın mağdura çevirecektir. Halka acımıyorlarsa bari kendilerine acısınlar ve Allah kimseyi şaşırtmasın diyorum.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz yargının da çözüm bekleyen acil sorunları vardır. Yargı birliğinin sağlanması için askerî mahkemeler sadece askerî disiplin alanında kalmalıdır. Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 250, 251 ve 252’nci maddeleri derhâl kaldırılmalı, özel görevli yetkili mahkeme ve savcılık uygulamasına da son verilmelidir. Yargıç bağımsızlığı ve güvencesi için mevcut Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bu model ile terk edilmesi gerekiyor. Tamamen hâkim ve savcılardan oluşan yeni bir yapı kurulmalı, Adalet Bakanlığının vesayetine de son verilmelidir.

İşe Anayasa’dan başlayarak başlangıç kısmı tamamen değiştirilmeli, Türkiye’de farklı etnik din ve dil grup hakları yeniden dizayn edilerek demokratik bir hukuk güvencesine alınmalıdır.

Temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşme ve düzenlemelerin yargı tarafından uygulanması bir zorunluluk hâline gelmiştir artık. Ne var ki yürürlükte bulunan Anayasa’nın 90’ıncı maddesi hiçbir şekilde uygulanmamaktadır.

Arkadaşlar, hukuk ve adaletin olmadığı bir ülkede insan haklarından da söz edilemez. Bu haklar en çok da cezaevlerinde çiğnenmektedir. 2010 yılında cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı artmaya devam etmiştir; 30 Kasım tarihi itibarıyla 57.171 tutuklu, 63.927’si hükümlü, toplam 121.098 sayısına ulaşmıştır. Görüldüğü gibi, tutuklu sayısı hükümlü sayısını yakalamak üzeredir. Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir uygulama ve böylesi bir hukuksuzluğa rastlanamaz. Yine çocuklarda 1.944’ü tutuklu, 202’si hükümlü ve toplam 2.146’dır. Çocuklarda tutukluluk oranı yüzde 90’ı bulmaktadır. Bu da Türkiye’de baskıcı bir tutuklama rejiminin olduğunu göstermektedir. Onun için, tutuklama bir koruma tedbiri olmaktan çıkmış, bir cezalandırma yöntemine dönüşmüştür.

Sayın Adalet Bakanına sormak istiyoruz: Keyfî ve de uzun tutuklamaların önüne geçmek için Hükûmet hangi insaf noktasındadır? Uzun tutuklama haksızlığına son verme adına, Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 100’üncü maddesinin değiştirilmesi için vermiş olduğumuz yasa teklifi neden sizi hiç ilgilendirmiyor ve bilinmeyen hukuk anlayışıyla -tırnak içinde- “Bilinmez” bir dil ile yargılanan 2 bini aşkın seçilmiş Kürt siyasetçileri ne zaman hukuk, hak yargısında bilinmezliklerden çıkacaklardır?

Sayın milletvekilleri, önemli bir sorun da, Türkiye’deki cezaevlerinde şu an 95 tutuklu ve hükümlü ağır hastalıkları nedeniyle tahliye edilmeyi beklemektedir ve bunlar can çekişmektedirler. Benim de ziyaret ettiğim Diyarbakır D tipi cezaevindeki Halil Güneş ve diğerlerinin durumları gerçekten ciddi boyutlarda ve ölümcül bir noktadadır. Sanırım benden sonra konuşacak değerli arkadaşımız Akın Birdal bu konuyu daha da genişletecektir. Bu nedenle, bu konuyu kendisine bırakıyorum.

Sayın Adalet Bakanı burada kendisi, daha önce de bu konuda yazışmaların hızlandırılması amacıyla çalışma başlattıklarını ifade etmiştiler. Kendilerinden bu konuda daha fazla duyarlı olmalarını rica ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, 2010 yılında da Hükûmetin “işkenceye sıfır tolerans” söylemi lafta kalmaya devam etmiştir. Bu yılın kasım ayı sonuna kadar, Türkiye İnsan Hakları Vakfına yapılan işkence ve kötü muamele başvuru sayısı üç yüz on dokuzdur. Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komitenin Türkiye ile ilgili 2010 tarihinde açıkladığı raporda, işkence ve kötü muamele uygulamalarının arttığını vurgulamaktadır. Bunun çokça nedeni vardır. Bir kere, işkence yapan kamu görevlilerinin yargılanması için izin sistemine başvurulması işkenceye göz yummadan başka bir şey değildir. Bazı savcı ve yargıçların subjektif anlayışlarından kaynaklı zaman aşımı, ceza erteleme ve benzeri nedenlerle işkence yapan kamu görevlileri cezasız kalmaktadır. Nitekim, Adalet Bakanlığı resmî istatistiklerine göre 2008 yılında her bir işkence ve kötü muamele davasına karşılık 77 polisin haklarında sadece mukavemet davası açılmıştır -bu oran bile tek başına cezasızlığı ifade etmektedir- ve çoğu da ya davaları zaman aşımına girmiş ya ortadan kaldırmış veya beraat etmişlerdir.

Yine 2010 yılında toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ciddi müdahaleler yapılmıştır. Bu süreç içinde 2 kişi yaşamını yitirmiş, 143 kişi yaralanmış, 1.716 kişi gözaltına alınmış, 152 kişi de tutuklanmıştır. Müdahalelerde işkence dâhil her türlü kötü muameleye devam edilmiştir. Yine 2010 yılında, örgütlenme özgürlüğü de nasibini almıştır. Bu kapsamda, 1.116 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 421’i tutuklanmıştır. Aynı yıl, basın özgürlüğü alanında da ihlaller devam etmektedir. Tutukluluk hâli devam eden gazeteci sayısı 39’a ulaşmış, yıl içinde yayını durdurulan gazete ve dergi sayısı ise 12’yi bulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bunların içinde Azadiya Welat gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Vedat Kurşun’a verilen yüz altmış altı yıllık hapis cezası, Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda, kurşun ağırlığındaki bulanık bir resim niteliğindedir. Ne yazık ki tüm yaşananlar, ana dile tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'nin çözüm bekleyen öncelikli sorunlarından birisi de ana dil sorunudur çünkü hak, bireyin ve toplumların en doğal hakkı olup hukuki, beşerî, felsefi ve ilahidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - Çağımızda bu kadar karşı gelinmez bir gerçekliğe karşı gelmenin de olanağı yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, insan hakları evrensel, birinin yerine diğeri konulmaz ve bütünsel ama adalet deyince gerçekten çok ivedi, acil durumlar var. Örneğin işte, gözaltında birinin işkence görmeme hakkı, çok acil ve ivedi bir şey ve yine adalet deyince, insan hakları deyince cezaevleri hemen akla geliyor çünkü cezaevleri kanayan bir yara. İnsan haklarına dayalı bir düzenlemenin yapılmamış olması, gerçekten, cezaevinde sürekli trajik olaylar yaşanılmasına neden oluyor, ölümlere neden olunuyor ve insanlar şu anda hasta, umudunu yitirmiş. Oysa, cezaevinde de olsa bir mahkûm demokratik hukuk devletinin güvencesi altında olmalıdır, yaşam hakkı her durum ve koşul altında korunmalıdır ama ne yazık ki, işte, bir kişi yaşamını yitirdiği zaman “İşte, biri daha gitti.” dercesine böyle bir tutum takınılıyor.

Şimdi, sabahleyin yine söyledim, gerçekten, günler bize her bir şeyi anımsatıyor, tarihimiz sabıkalı bir tarih. Her bir ajandayı açtığınız zaman -takvimi- o sayfa, o gün, size bir şey anımsatıyor. İşte, bunlardan biri de 19 Aralık, ölüm operasyonu. Şimdi, örneğin hâlâ bu operasyonların daha -on yıl aradan geçmesinin ardından- yeni soruşturma açıldı. Oysa, dönemin Bakanı bu talimatın, nokta operasyonu talimatının Millî Güvenlik Kurulunda görüşüldüğünü ve karar altına alındığını söyledi ama nedense -birtakım kurullar var, tabu hâlinde- hiç bu konuşulmadı, tartışılmadı.

Peki, o zaman, demokratik kamuoyunun hak ve özgürlük taleplerini yerine getirebilmesini istemesinin zemini nedir, olanakları nedir? Kendisini ifade etmektir, gösterilerde bulunmaktadır. Nitekim bugün 19 Aralık, 28 siyasi mahkûmun ve 2 askerin ölümüne neden olan bu operasyonun, devlet operasyonunun telin edilmesi konusunda bugün İstanbul’da, Ankara Sincan Cezaevinde, Diyarbakır’da ve Silvan’da gösteriler oldu. Şimdi, az önce haber aldık. Örneğin, Diyarbakır’da barışçıl… Ya, insanlar nasıl anlatacak böyle insanlığa karşı işlenen suçları, nasıl tepki gösterecek, nasıl telin edecek? Elbette, toplanarak ve itiraz ederek ve sesini yükselterek. Bugün Diyarbakır’da işte böyle bir tepki, sonucunda Diyarbakır il örgütümüzün polis tarafından abluka altına alınmasına neden oldu. Silvan’da da çoğu kadın olmak üzere yapılan bu tepki gösterisine bomba atıldı ve bir kadın arkadaşın şu anda eli bileğinden koptu ve arkadaşlarımızın yardımıyla, helikopter ambulansla şimdi Ankara’ya getirilmek üzere.

Şimdi, bu nasıl bir hukuk devleti, anlaşılır gibi değil. Elbette, çünkü, bakın, daha önce yaşanmış, birbiriyle ilişkili. Bu diyalektiği kurmak gerekir. Biz hep onu söylüyoruz, “Hep sonuçları üzerinden tartışıyoruz.” diye. Örneğin, bir milletvekili arkadaşımız -Şırnak Milletvekili arkadaşımız- yine böyle bir barışçıl gösteride hedef alınarak tazyikli suyla sakat bırakılıyor ve bunun için hiçbir şey yapılmıyor, özür dilenmiyor, soruşturma açılmıyor ve güvenlik güçleri cesaretlendiriliyor. İşte, bugünkü durum da… Eğer orada ya da başka yerlerde, 1 Mayısta, öğrencilere Dolmabahçe’de, Siyasal Bilgiler Fakültesinde ya da ODTÜ’de güvenlik güçlerinin saldırısı Hükümetçe durdurulsa, önlense, bir yaptırımı olsa, bugün Silvan’da o güvenlik güçleri buna cesaret edemeyecek. O nedenle, bir türlü bu adaleti ne yazık ki…

Biz dört yıldır “adalet, adalet” diye diye, “demokrasi” diye diye, “insan hakları, insan hakları” diye diye, gerçekten… Tabii, az önce konuşuyoruz arkadaşlarla, eğer bir sorun değişmiyorsa, bizim bu sorunlar üzerindeki yinelemelerimiz de değişmiyor. Bu nedenle belki yine biz söylemeye devam edeceğiz. Yasama dönemi de neredeyse bitmek üzere ama ne yazık ki bir türlü düzelmedi ve bu kanayan yara da durmadı.

Örneğin, yüzlerce mektup alıyoruz Tekirdağ F Tipi’nden -1 no.lu, 2 no.lu- Edirne’den, Sincan’dan ve zaman zaman, eksik olmasın, Sayın Bakanın oluruyla biz, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri olarak, hasta mahkûmları ve durumu ağır olan mahkûmları ziyaret ediyoruz ve bunların durumlarını rapor hâline getiriyoruz.

Şimdi, örneğin, İnsan Hakları Komisyonundan bir arkadaşımız, işte “Biz gidiyoruz, inceliyoruz.” filan... Arkadaşlar, fiziki değişiklik belki yok. Avrupa Konseyinin tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken standart kurallarına göre düzenleme yapılmış olabilir. Asıl olan zihniyet değişikliği. Örneğin, bir kez -nasıl olduysa- bana da o heyette yer verdiler Komisyonda ve  Almanya’ya gittik ve cezaevlerini gördük. Orada başgardiyan diyelim, infaz koruma sorumlusu, birinci derecede sorumluya “Nasıl bunlarla ilişkileriniz? Nasıl yürütüyorsunuz? Siz de mahkûmsunuz bu cezaevinde, akşama kadar siz de buradasınız.” dedik. “Hayır, biz onları mahkûm olarak görmüyoruz, insan olarak görüyoruz.” dedi. İşte, bence sorun burada. Gerçekten, her neyle suçlanmış olursa olsun ve her nedenle orada yatıyor olursa olsun onu insan olarak görmek ve onun haklarına, özgürlüklerine ve insanlık onuruna bağlı olmak  durumundayız. İşte, bu da demokrat olmakla doğrudan ilgilidir. Yani insanın vicdanıyla ilgilidir. Yoksa bazen belgelerle adaletin ya da hukukun düzenlenmesi yetmiyor.

Değerli milletvekilleri, bir de yine sabahleyin, işte bugün başlayan, 19 Aralık, otuz iki yıl önce ve sonra da Çiçek Sinemasının bombalanması, 2 öğretmenin öldürülmesi ve ardından da 105 kişinin ölümüne neden olan katliam. Örneğin, dün bu nedenle gelen, Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu Başkanı Avrupa Temsilcisi Turgut Öker geliyor, havaalanında gözaltına alınıyor. Gerekçe: Yaklaşık iki ay önce bir hakaret etmiş yazılı bir şeyle birine, o nedenle dava açılmış, çağırılmış -adresine ulaşılmış ya da ulaşılmamış- ve ifade vermeye gelmemiş, o nedenle dün gözaltına aldılar ve saatlerce arkadaşımız gözaltında bırakıldı.

Şimdi, saldırı sonucunda resmî verilere göre -biliyorsunuz- 105 kişi öldü, 176 kişi  yaralandı, 210 ev, 70 iş yeri tahrip edildi. Resmî olmayan açıklamalara göre de ölü sayısı falan çok fazla. Biz sıkça şunu söylüyoruz ve tarihten ve başka ülkelerden örnekler veriyoruz.  Şimdi, bu insan hakları alanında yaşanan trajediler, insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları, savaş suçları… Bir defa, Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsünü kabul etmek gerekiyor çünkü bu suçların zaman aşımı olmaz ama ne yazık ki bu statüyü kabul etmeyen dört beş ülkeden biri. Hadi onu kabul etmiyorsunuz, o zaman tarihimizle yüzleşecek bu gerçekleri araştırma ve adalet komisyonunu oluşturmalıyız. Örneğin, işte bu tarihimizdeki böyle gerçekten toplumun vicdanını yaralamış insanlığa karşı suçlarla yüzleşilmeden bu insanların vicdanı nasıl diner?

Yani şimdi, örneğin cezaevlerinde, işte az önce söyledi arkadaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez tutuklu ve hükümlü sayısı 121.098’e ulaşmış, Sayın Adalet Bakanlığının kasım ayı açıklamaları itibarıyla ve şimdi bununla da yetinilmiyor, yeni cezaevleri yapılmaya kalkışılıyor.

Şimdi, mahkûmlar vardiya usulüyle yatıyorlar yani örneğin 2 kişilik yerde 3 kişi yatıyor ya da 3 kişilik yerde 5 kişi yatıyor ve altı saat sonra kalkıyorlar, yerlerine diğer mahkûmlar… Niye bu kadar zorluyorsunuz? Eğer demokratikleşme olacaksa, toplumsal barış olacaksa gelin yeniden toplumla bir uzlaşma sağlansın ve cezaevlerini boşaltalım. Bunun adına ne derseniz deyin, İnfaz Yasası’nda değişiklikler de yapılabilir ya da genel bir af da olabilir ama bu da kuşkusuz siyasi bir iradeyi gerektiriyor.

Şimdi, örneğin “adalet” diyoruz. Tabii, başlangıcı demokratik, sivil bir Anayasa olmazsa olmaz. Ama şimdi güncel konular, örneğin yüzde 10 barajı. Bir seçim sürecine gireceğiz, temsilde adalet… Şimdi, nasıl olur bu? Avrupa Konseyi üye ülkelerinin hiçbirinde yok biliyorsunuz, sadece yüzde            5 Federal Almanya’da var. O da eyalet sistemi olduğu için, eyalette belli bir yüzdeyi aldıktan sonra federal parlamentoda temsil olanağı bulunuyor.

Şimdi, biz, yeniden bağımsız mı gireceğiz? Düşürün yüzde 5’e, bizim yüzde 10 falan kaygımız da yok, bakın, yüzde 5’e düşürün. Gerçekten yüzde 13-14 alabiliriz. Bu moral, psikolojik bir şey. Ama ne yazık ki bu konuda da adil davranılmıyor, adaletin ilk şeyi de adil olmaktır.

Hazine yardımına gelince: Arkadaşlar, 182 trilyon AKP alıyor, 83 trilyon CHP alıyor, 30 trilyon da MHP alıyor. Peki, biz 20 kişilik grubu olan bir parti, Barış ve Demokrasi Partisi neden bu hazine yardımından yararlanamıyoruz? Eğer yararlanılacaksa gerçekten, ki zaten bir oldubittiye getirildi o yasa, değişikliği yapıldı, daha önce biliyorsunuz grubu olmayan partilere, üç milletvekili olan kişilere bile bilmem trilyonlarca yardım yapılıyordu. Örnekleri var bu yasama döneminden önce ama ne yazık ki bu da bir türlü giderilmedi.

Şimdi, bu hasta mahkûmların, gerçekten bakın, Güler Zere örneği ve peş peşe her ay cezaevinden bir cenaze çıkıyor. Biz bu konuda bir yasa önerisinde bulunduk: “Gelin, Adalet Bakanlığınca belirlenen bir devlet hastanesinin sağlık raporu tahliye için yeterli olmalıdır ve yine Sayın Cumhurbaşkanı da o yetkisini kullanarak olurunu versin.” dedik ama şimdi adli tıp… Bakın en son Abdülsamet Çelik… Şimdi Sincan’da ve gittik kendisini ziyaret ettik ve durumu çok ağır, bir haftada dört beş ünite kan verilmesi gerekiyor, hijyenik durum gerekiyor ve bunun cezaevinde kalamayacağına dair yine devlet hastanesinin verdiği rapor Adli Tıp Kurumunca kabul edilmiyor. Biz  yasa teklifimizde bu adli tıp kurumunu devreden çıkaralım, siyasallaştı, aynen yargı gibi. Ne yazık ki bugün, biz örneğin askerî vesayetten yakınıyoruz ama asıl vesayet yargıda arkadaşlar. Gerçekten adını ne koyarsanız koyun ister Ergenekon koyun ister bilmem ne koyun ama vicdanları yaralayan yargı, hukukun gücü yok, hiç kimse için yok. O nedenle bu yargı nasıl demokratikleştirilecekse, galiba hukuk fakültelerinden başlamak gerekiyor, yargının gücünü, bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, hukukun gücünü herkes için kullanılabilmesinin kültürü galiba o kürsülerden verilmesi gerekiyor ama ne yazık ki o kürsülerin de özgürlüğü yok edildiği için YÖK tarafından işte böyle bir hukuk anlayışıyla, ayrımcı bir anlayışla yargı herkesi yaralıyor. Bu nedenle buna son vermek gerekiyor.

Şimdi, tutukluluk hâlinin cezaya dönüşmesi. Örneğin, KCK davasından… Biz bunu yineliyoruz yine. Kürt muhalefeti tasfiye edilmek isteniyor KCK adı altında bir operasyonla. Yirmi ayı aştı. Aralarında seçilmiş arkadaşlarımızın da bulunduğu… On sekiz ay sonra duruşmaya çıktılar, ana dil hakkı kabul edilmedi ve kendi hukukunu da reddediyor Türkiye Cumhuriyeti yargısı ve bu hakkı kabul etmediği için hâlâ yatıyorlar. Bakalım, 13 Ocakta, umuyor ve diliyoruz ki gerçekten yeni yıla yeni umutlar yolunda girebiliriz ve KCK davasından bu hukuksuzluğun giderilmesi sağlanır ve arkadaşlarımız serbest bırakılır.

Aynı şekilde, muhalefetsiz istenilen bir demokrasinin bir halkası da sol sosyalist muhalefetin tasfiyesidir. “Devrimci karargâh” adı altında, Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Doktor Rıdvan Turan’ın ve arkadaşları ve Toplumsal Özgürlük Platformu sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu ve Tuncay Yılmaz’ın ve arkadaşları yaklaşık dört aydır, şu anda neyle suçlandıklarını bilmeden “Devrimci Karargâh” adı altında bir operasyonla cezaevinde tutulmaktadır. Bu nasıl adalettir? O nedenle, bir an önce arkadaşların iddianamesinin hazırlanmasını, mahkemeye çıkarılmalarını ve sonra da demokratik siyaset yapma haklarının iadesini umuyor ve diliyoruz, bekliyoruz.

Evet, Sayın Başkan uyarmadan sözümü bitiriyorum hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili sunumumu yapacağım.

Sayın Bakan, kitapçıkta diyor ki: “Yetmişi aşkın ülkeyi gezdik, 400 bin kilometre yaptık kriz süresince.” Güzel. Sayın Bakan, bu Mecliste sizin dışınızda üç grup daha var, muhalefetten niye birini yanınıza almıyorsunuz? Yani gittiğiniz ülkelerde ne yaptığınızı Meclis görmesin, denetlemesin, bir şey önermesin diye, yetmiş ülke geziyorsunuz ama muhalefetten yanınıza 1 üye almıyorsunuz. Bravo size!

Şimdi bakın, Sayın Bakan: “İhracatı 4 kat artırdık.” Güzel. Sayfa 13, sunumunuz. “29 milyar dolar geriledik.” Sayfa 15… Sayın Bakan söylüyor, Dış Ticaretten sorumlu. Geliyoruz Maliye Bakanına: “2011’de ihracat 127 milyar olacak.” Onun sunumu, sayfa 30. Başbakan ne diyor? “Yıl sonunda 112 milyar dolara ulaşacak ihracat.” Sayfa 47… Hanginiz doğru söylüyorsunuz? Ya Başbakan doğru söylemiyor ya 2 bakanı doğru söylemiyor. Üçünüzü bir noktada birleşmeye davet ediyorum.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Tarihler yanlış.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Rakamlarla oynaya oynaya, ülkeyle oynaya oynaya bir yere varamazsınız.

Bakın, bir gecede gayrisafi millî hasılayı 2.345 dolar artırdınız, bravo size! 16 bin dolara çıkardınız gayrisafi millî hasılayı, hâlâ dünyanın 17’nci ekonomisiyiz. Ya, bir gecede zenginledik, Allah aşkına, 17’nci sıradan 13’e, 14’e düşmedik mi ya? Bu kadar hesap yanlışı olur mu?

Bakın “En fazla ihracat artışı Doğu, Güneydoğu’da.” diyor. Ne zaman? Yeni, son bir iki senede, o da Habur Kapısı var, oradan Habur’dan Mersin’den Konya’ya kadar, Antakya’ya kadar, Antep’e kadar herkes oradan yapıyor. Ben orayı bırakayım da Sayın Bakanın memleketinden örnek vereceğim, Muş.

Sayın Başbakan dün Muş’taydı, hava atıyordu. Sayın Bakanın memleketi Muş 2007’ye kadar hiç ihracat yapmayan illerin arasında yer alıyor. Vallahi bravo, takdir ediyorum. Muşlu Bakan ama Muş’ta… Muş’un iki kardeş ili var: Tunceli, Ardahan. Bu üç ilin de bir özelliği var, hayvancılığı meşhur, buradan ihracat yaparlardı, hayvancılığı geliştirirlerdi. Bunların çanına da ot tıkadınız, hayvancılık da bırakmadınız, memleketi anguslara teslim ettiniz. Böyle bir durum.

Şimdi, bakın, “Sınır ticaretinde nefes aldırdık.” diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? “100 milyon dolarlık ithalat imkânı getirdik firmalara.” Başka? “Bir de esnafa 50 bin dolar.” Ben Şırnaklıyım. Benim şehrimin yarısı Suriye sınırı, yarısı Irak sınırı. Bana 100 tane esnaf gösterin ki 50 bin dolar ithalat yaptığını söylesin. Siz belgelerinizi bana verdiniz. Ne bu yalan? İki paket sigara için taksileri bağlıyorsunuz. 30 tane genç beş paket sigara için Şenoba’da öldürüldü, Hakkâri’de öldürüldü, Van’da öldürüldü. Bu mu sizin sınır ticaretiniz? Beş paket için insan hayatı mahvediliyor.

Bakın, ithalatımızın en yüksek olduğu ülke Rusya. Enteresan değil mi arkadaşlar? 2009’da 5.629.972. Sırasıyla Almanya, Çin, ABD, İtalya, Fransa, İran, İngiltere. Eskiden milliyetçiler ne diyordu: “Komünistler Moskova’ya, yallah!” Şimdi, “Milliyetçiler Moskova’ya.” mı diyeceğiz?  Böyle mi değişti dünya? Milliyetçiler Moskova’ya, yeşil milliyetçiler en önde…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ekonomi mantığı hukuk mantığıyla beraber olmaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir dakika, olmaz… Yeşil milliyetçiler, durun bakayım durun. Ha öyle ithalatın en fazlasını Rusya’yla yapacaksınız, ondan sonra burada konuşacağız sizinle, olmaz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğal gaz alıyoruz, doğal gaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin milliyetçiliğinizi de konuşacağız, dur.

Bakın, ihracatımızda ilk 10 ülkeye bakıyoruz. Neresi? En başta Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Irak sonra Rusya. Ya kardeşim, ihracat buraysa, Avrupa’yla yapıyorsanız kriz Amerika’yı, Avrupa’yı vurdu. Bizim yüzde 65 ithalat ve ihracatımızı yaptığımız Avrupa’da ithalat, ihracat yüzde 40’lara geriledi. O zaman yeni bir ekonomi politikası gerekiyor, yeni bir strateji gerekiyor, yeni pazarlar gerekiyor. Gide gide Güney Amerika’da Sayın Bakan bir tek Brezilya’ya gitmiş. Ne Arjantin’i görmüş ne başka yere gitmiş ne Latin Amerika ülkelerine gitmiş. Gidip Fidel Castro’nun bir çayını içseydiniz bari! Chavez’e bir selam verseydiniz, petrol olurdu!

Sayın Bakanın bu broşürünü okuyunca insanın şaşırası geliyor. Çok ilginç şeyler söylüyor Sayın Bakan, diyor ki: “Eğer enerji ithal etmeseydik, dışa bağımlı olmasaydık bizim cari açığımız o kadar çok olmazdı. Ne kadar olurdu? 6 milyar.” Vallahi, halanızın da bıyığı olsaydı, halanız olmazsa amcanız olurdu! Ya, bu kadar gayri bilimsel şeyler bunun içine yazılır mı? Yapmayın! Bakın, şu kitapçıkta o kadar saçma sapan şeyler var ki, dikkat edin arkadaşlar, size iki örnek daha vereceğim.

İhracatımızda ilk 10 ürün. Bakın, ben söylemiyorum, bu Dış Ticaretin kitapçığı… En çok ne satmışız? Demir çelik. Ne kadar? 2.443.801. Şimdi, dinleyin, hemen bir tur atıyorum, en çok ithal ettiğimiz 10 ürün. Ne ithal etmişiz? Demir çelik. Kaç katı? 3 katı. 4.734… Ya, arkadaşlar, siz dışarıdan demir alıp, ithal edip ucuza satıyor musunuz? Yani 10’a alıp 9’a mı satıyorsunuz? Ya, bu şambalot şirketinin hesapları tutmaz arkadaşlar! Ticarette böyle hesap olmaz.

Bakın, bir tane daha söyleyeceğim. Mineral yakıtlar ile mineral yağlar ve müstahzarları, en çok 10 ihracatımızdan biri. Ne kadar? 1.482.981. Peki, bakalım, ithalatımızın en büyük kalemi hangisi? Mineral yakıtlar, mineral yağlar. Ne kadar? 11.562.075. Tam tamına 7 katı. Allah Allah!

Arkadaşlar, yani şimdi siz Fas’tan, Tunus’tan azotu ucuza alıp yoksa İran’a pahalıya mı satıyorsunuz? Allah aşkına, böyle bir alışkanlık… Ya, böyle bir ithalat, ihracat rejimi olur mu? Ya, biraz akıl var, biraz mantık var arkadaşlar.

Şimdi bakın, Obama’nın Danışmanı Paul Walker diyor ki: “Avrupa bölgesi 1 trilyon dolarlık pakete rağmen, dağılma riski taşıyor.” Fransa’da gösteriler var, Yunanistan’ın ekonomisi çöktü, İrlanda’nın çöktü. Sırada İtalya, İspanya, Portekiz var. Ee, siz? Sizi teğet geçti. Tabii, size dokunmaz, siz çeliktensiniz. Zaten hiç Türkiye’ye dokunmadı. Peki, bu ülkelere en çok ihracatı yapan kim? Türkiye. Sizi bal gibi etkiler. Başka pazar, başka kapı, başka yer arayacaksınız bu ülke için. Gideceksiniz Hindistan’a, gideceksiniz Çin’e, Uzak Doğu’ya, o fındığa, kota koyduğunuz fındığa… Her Çinliye bir fındık satarsanız, her Hindistanlıya bir fıstık satarsanız, üzümünüzü, narenciyenizi, bu ülkenin zenginliklerini eğer satabilirseniz bu ülkelere, bu ülkenin gerçek madenlerini bu ülke için çıkarırsanız, petrolde dışarıya bağımlı olmazsanız, doğal gazda bağlı olmazsanız, Türkiye’yi petrol boru hatlarının geçiş trafiğinden kurtarıp kendi yenilenebilir enerjinizi sağlarsanız bu ülke düzelir. Bu ülke, bu rakamlarla zor düzelir, zor.

Arkadaşlar, bizim Bakanlık ve Hükûmet oturmuş, yatıyor. Onların yerine kim ne yapıyor? Yine Merkez Bankasına iş düşüyor. Merkez Bankası ne yapıyor? Vallahi, Merkez Bankası oturmuş, Amerika’nın aldığı, İngiltere’nin aldığı, Avrupa’nın aldığı önlemlerin bir miniğini almış. Bakın, faizi biraz indirmiş -bizim İMKB’nin iştahı kabarmış- kredi kartlarının asgari haddini yükseltmiş, tüketici faizlerini düşürmüş, gayrimenkul faizlerinde uzun süreyi kaldırmış ve kartla harcamayı zorlaştırmış. Bu size bir şey anlatıyor mu? Anlamıyorsanız ben anlatsam da boş. Allah size kolaylık versin.

Saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahsı adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kurum bütçeleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak, Türkiye’nin her karışında herkes için adalet istiyoruz çünkü adalet, kişilere, zümrelere, kurumlara tabi olmayan evrensel bir değerdir. Adalet, aynı zamanda çağdaşlığın ve medeniyetin ölçüsüdür. Adalet, güçlü bir devlet olmanın yegâne güvencesidir. Ancak adaletin siyasallaşması demokrasiyi yaralar. Demokrasi adaletsiz yaşayamaz. Adaletsiz bir demokrasi sözde demokrasidir.

AK PARTİ iktidarları döneminde yapılan çalışmalarla adalet ve demokrasinin geliştirilmesinde önemli mesafeler kat edilmiştir. Güven veren adalet sistemi düsturuyla mafya ve çetelerle mücadele edilmiş, demokrasinin özü olan hak ve özgürlükler sağlanarak egemenliğin asıl sahibi olan milletin adalete güveni tekrar sağlanmıştır.

Kısaca bunlara değinecek olursak; yirmi altı maddeden oluşan Anayasa’da reform niteliğinde değişiklikleri içeren 5982 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, yapısının güçlendirilmiş, görevleri artırılmış, daha tarafsız, bağımsız ve etkili çalışması sağlanır hâle gelmiştir. Askerî yargının görev alanının daraltılması ve sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi gibi konular getirilen düzenlemelerin en önemlileri arasında bulunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine her yıl binlerce başvuru yapılmakta; verilen ihlal kararları üzerine milyonlarca lira tazminat ödenmektedir. Bu başvuruların iç hukuk yollarında çözüme bağlanması amacıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilmiştir.

Bu dönemde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’yla insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi hedeflenmiştir. Devletçi anlayıştan insan odaklı anlayışa geçilmiştir.

Adalet hizmetlerinin zamanında ve etkili bir şekilde tesisi, mahkemelerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirmesinde, hâkim ve cumhuriyet savcılarının yanında, önemli görevler üstlenen yargı personelinin de yeterli sayıda olması önem taşımaktadır. Hükûmetimizce yapılan çalışmalar sonucunda, 2009 yılında, ilk defa sözleşmeli personel istihdamı sağlanmıştır. Bugün için, yargı teşkilatında yardımcı personel ihtiyacı eskiye oranla büyük ölçüde giderilmiştir.

Türk yargısının altyapısının güçlendirilmesi adına, 2003 yılından itibaren 130 adliye binası tamamlanmış, 27 adalet binasının inşaatları devam etmekte, 69 adalet binası ise ihale ve proje aşamasında, çalışmalar devam ettirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, yakın geçmişte, ceza infaz kurumlarımız terör örgütlerinin eğitim yuvası olan, adı, isyan, firar, rehin alma, tehdit ve adam öldürme olaylarıyla anılan yerlerdi. Son sekiz yılda toplam 45 ceza infaz kurumu ve 4 personel eğitim merkeziyle 1 adet rehabilitasyon merkezi hizmete açılmıştır. İnfaz sisteminin insancıllığını ve etkinliğini belirleyen en önemli konu, infaz kurumlarının fiziki altyapısıdır. Uluslararası normlara uymayan 191 ceza infaz kurumu kapatılmıştır. Ceza infaz kurumlarında son yıllarda her alanda yapılan çalışmalarımız sonucu devlet hâkimiyeti tam olarak sağlanmıştır.

Ceza infaz sisteminde amaç, yalnızca suçluyu cezalandırmak olmayıp onu kültürel ve insani değerlerle bütünleştirerek yeniden topluma kazandırmak, verimli, üretken ve yasalara saygılı birey hâline getirmektir. Hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarını koruyup geliştirmek veya onlara bir meslek ve sanat öğretmek, ürettikleri ekonomik değerleri pazarlamak için iki yüz on ceza kurumunda oluşturulan tesis, atölye gibi ünitelerden oluşan iş yurtları faaliyete geçirilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi bizim dönemimizde kurulmuş; Akademi, özerk yapısıyla hizmet öncesi ve hizmet içi eğitime getirdiği ivme yanında, gittikçe artan biçimde, hukuk alanında bilimsel aktör olma yönünde ilerlemektedir.

Yine, 2008 yılında UYAP SMS Bilgi Sistemi’yle avukatların ve bireylerin dosyalarını adliyeye gitmeden takip etme imkânları getirilmiştir.

Yine, hizmetlerin yerinde sunulması, zaman ve etkinlik açısından önemlidir. Bu amaçla doğu ve güneydoğu illerimizin tamamı dâhil olmak üzere altmış ilde adli tıp şube müdürlükleri faaliyete geçirilmiştir.

Görüşmekte olduğumuz kuruluşların 2011 yılı bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Daniş.

Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin…

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında Genel Kurula bilgi sunmak üzere huzurlarınızdayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yargının daha etkin, verimli ve rasyonel çalışabilmesi için önemli değişiklikler yapılmakta, Türkiye de bu yönde önemli adımlar atmakta, çalışmalar yapmaktadır. Bu anlamda, yargı reformuna ilişkin olarak Türkiye’de ilk defa strateji belgesi hazırlanmış ve stratejik plan hazırlanarak yapılan çalışmalar belli bir program çerçevesinde kamuoyuna da deklare edilmek suretiyle icra yoluna gidilmiştir.

Bütün bu değerlendirmeleri yapmazdan önce, 2002 yılından bu yana yürütülen çalışmaların başlangıç noktasına bir göz atmak ve hangi noktadan yola çıktığımızın tespitini yapmak istiyorum. 2002 yılında AK PARTİ hükûmetleri işbaşına geldiğinde Türk yargısının içinde bulunduğu duruma şöyle bir göz atar isek ilk derece mahkemelerinde ve yüksek mahkemelerde son derece ağır bir iş yükünün olduğunu, yargılama sürelerinin makul süreyi aştığını, hâkim ve cumhuriyet savcısı ile personel eksiğinin çok fazla olduğunu,adalet hizmet binalarının son derece yetersiz, hükûmet konaklarının içerisinde giriş ve bodrum katlarda yer aldığını görmek mümkün. Yine, çağın gerektirdiği bilgi, haberleşme ve diğer teknolojik imkânların yeterince kullanılamadığı bir atmosfer görmek mümkün. Mesleki yetkinliğin, yabancı dil eğitiminin yeterli olmadığı bir tablo bizi karşılıyor. Yine, hâkim ve cumhuriyet savcılarımızın mali ve sosyal haklarının son derece yetersiz olduğu da bilinen bir gerçek.

Tabii, bu tespiti yaptıktan sonra, bu sorunlar niçin uzunca süre çözülememiş, bunların nedenlerine bir göz atmak gerekirse; mevzuatta zaman içerisinde ihtiyaç duyduğu değişim ve dönüşümü sağlayamamışız, yeterli değişiklikler yapılamamış. Yargının sorunlarının çözümü için gerekli olan siyasi irade ve siyasi destek yeterince temin edilememiş 2002’ye kadar ve sorunların çözümünde planlı, programlı stratejik planlara dayalı çalışmalar maalesef yapılamamış.

Bütün bu saydıklarımı dört başlık altında toplamak mümkün, 2002 ölçeğinde yargının sorunlarını ifade ediyorum. Bunlar:

İnsan kaynaklarına dönük sorunlar.

Fiziki altyapıyla ilgili sorunlar.

Mevzuatla ilgili sorunlar.

Bütün bunların dışında kalan ceza infaz kurumları, adli tıp ve istinaf konularına ilişkin sorunları da ayrıca belirtmek gerekiyor.

Bunlardan birincisi: Personele ilişkin sorunlar nasıldı, hangi ölçüdeydi, bugün geldiğimiz noktada ne durumdayız? 2002 tablosuna baktığımızda, hâkim, savcı sayısında çok önemli eksiklerimiz vardı. Personel sayısında -zabıt kâtibidir, infaz koruma memurudur, yazı işleri müdürüdür- bilhassa yargı hizmetinin üretilmesinde ihtiyaç duyulan personel konusunda ciddi eksiklikler var ve diğer kurumlardan ödünç elemanlar alınmak suretiyle adliyelerde bu hizmetler verilmeye çalışılıyor. Yıl 2002. Mahkemelerde psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı gibi uzman personel ya hiç yok ya da son derece sınırlı sayıda var. 2002 tablosuna baktığımızda, bu süre içerisinde hâkim, savcı sayımızda yüzde 23’lük bir artış sağlanmış ama bu gene yeterli değil. Bu rakamı çok daha fazla arttırmamız gerekiyor. Biraz sonra vereceğim rakamlarla, gelişmiş ülkelerdeki oranlara baktığımızda bunun ne kadar daha eksik olduğu anlaşılacak.

Gene 2009 yılında ilk defa sözleşmeli personel almak suretiyle yargı çalışanlarını rahatlatacak, iş ve işlemleri hızlandıracak tedbirler alınmış ve bugün itibarıyla yüzde 50’nin üzerinde bir personel artışı sağlanmış. Gene 2010 yılı sonunda, bu ay içerisinde 10 bin civarında yeni bir personel alımına daha çıkılıyor. Ceza infaz kurumlarımız için infaz koruma memurları ve adliyelerimiz için zabıt kâtibi, şoför ve sair eleman alımı için sınava çıkıyoruz. Bu da önemli ölçüde adliyelerimizi rahatlatacak bir adım olacak. Ayrıca, önemlisi, bugün itibarıyla psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı sıfatında 1.351 uzman yargı hizmetinde çalışmakta.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de hâkim, savcı sayısını sağlıklı değerlendirebilmek açısından Avrupa ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen hâkim, savcı sayısına baktığımızda, Almanya’da 24, Avusturya’da 20, İngiltere’de 17 civarında, Belçika’da 15, Fransa’da 12, Yunanistan’da 28, Türkiye için de -2008 raporu, Avrupa Etkin Yargı Komisyonu Raporu’ndan söylüyorum- her 100 bin kişiye 9; 2008’deki rakam bu, şimdi daha yüksek. Fakat burada çok açık, net görülen bir şey var, o da Türkiye'deki hâkim, savcı sayısı nüfusa oranla gerçekten olması gerekenin çok altında.

Gene hâkim, savcılarımızın bakmakta oldukları dosya ve işe ilişkin kriterlere baktığımızda, Avrupa'da bir hâkimin ortalama yılda 200 civarında dosyaya baktığını ama Türkiye'de bu rakamın 1.078-1.100 arasında bir dosya sayısına ulaştığını görüyoruz. Cumhuriyet savcılarımızın da durumu bundan çok daha iç açıcı değil. Bu amaçla, şu anda hâkim, savcı sayısını artırma noktasında önemli hazırlıklar ve çalışmalar devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, gene yargımızın temel problemlerinden bir tanesi, kaliteli eğitim, hem hâkim, savcılarımızın mesleki eğitimleri hem de yargı çalışanlarının eğitimi noktasında, 2002 şartlarında son derece yetersiz, Etlik’teki eğitim merkezinde sınırlı imkânlarla yapılan bir çalışma var iken, hükûmetlerimiz döneminde Türkiye Adalet Akademisi kuruluyor ve bugün itibarıyla, aradan geçen süre içerisinde artık, Adalet Akademisi hem yargı çalışanlarını hem hâkim, savcıları önemli ölçüde eğiten ve bu konuda gerçekten Türkiye’de yetkin bir otorite olma yolunda önemli ve kararlı adımlar atan bir noktaya gelmiş durumda. Şu ana kadar 40 bin adalet personeline burada eğitim verilmiş durumda, bu çalışmalar devam ediyor. Önümüzdeki süreçte, Adalet Akademisinin kapasitesini daha da artırmak suretiyle, bu eğitim seviyelerini çok daha yukarılara taşımayı hedeflemiş durumdayız.

Altyapı sorunlarına geliyorum, bir diğer başlık. 2002 şartlarında Türkiye’de adliye teşkilatlarımızın, adliyelerimizin fiziki durumu, çalışanlara sunmuş olduğu imkânlar değerlendirildiğinde maalesef son derece yetersiz bir altyapı görüyoruz. Türkiye'nin tamamında, seksen bir vilayet merkezinde ve yargı teşkilatının olduğu tüm ilçelerde yapılmış bulunan, kullanımda olan adalet binalarının kapalı alan toplamı 569 bin metrekare idi. Bugün gelmiş olduğumuz noktada bu rakam 2 milyon metrekareyi aşmış durumda değerli arkadaşlar, 569 bin metrekareden 2 milyon metrekareye gelmiş ve hızla, yeni binaların yapımı devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl sonuna kadar 3 milyon metrekareye varacak çalışmalar hızla devam ediyor. Şubat, mart ayı itibarıyla İstanbul’da adalet saraylarımızın devreye girmesiyle, sadece iki adliye binamızın kapalı alan toplamı 700 bin metrekarenin üzerinde olacak ve Türk yargısına hizmet vermeye başlayacak.

Gene teknik altyapı konusunda, 2002 yılında adliyelerde hizmetler daktiloyla veriliyor idi. Duruşma zaptı için, tutulması gereken zabıt için seçmen listelerinin arkası zabıt kâğıdı olarak kullanılıyor idi, bunları çok net yaşadık, gördük, biliyorsunuz. Bugün itibarıyla tüm adliyelerimiz bilgisayarlarla donatılmış -yaklaşık 60 bin civarında bilgisayar adliyelerimizde hizmet veriyor- ve bütün adliyeler ve Danıştay dışındaki tüm yüksek yargı entegre olmuş, Ulusal Yargı Ağı Projesi ile birbirine bağlanmış durumda. Artık avukatlarımız adliyeye gitmeden dava açabiliyorlar, dosyaya delil ikame edebiliyorlar, muhatap tarafın ikame ettiği delili alabiliyorlar, dosyaya harç yatırabiliyorlar, bütün bunlar için adliyeye gitmesine gerek yok.

Bugün artık tensip duruşmasında, -tensip duruşması ilk duruşmadır- mahkemenin bundan önce, 2002’den önce üç ayda, beş ayda toplayabileceği birtakım bilgiler, nüfustan getirtilecek bilgiler, tapudan getirtilecek bilgiler, gümrükten, emniyetten, adli sicilden getirtilmesi gereken bilgiler aylar alırdı ama şimdi üç beş dakika içerisinde zabıt kâtibi bunları on-line hatlarla doğrudan dosyasına indirebiliyor, bütün bu zaman yargılamanın süresini kısaltma noktasında çok önemli hizmetler görüyor. Ancak yargılamaların Türkiye’de hâlâ  çok uzun süreler aldığını da söylemek durumundayız, zaman aşımı sorunu maalesef devam ediyor ama bunun için ilk derece mahkemeleri ile yüksek yargının koordinasyon içerisinde çalışması, birbirini tamamlayan adımların birbirini izlemesi gerekiyor. Siz ilk derece mahkemelerindeki yargılama sürelerini kısaltsanız bile yüksek yargıdaki sorunları çözemez isek orada bekleme süreleri artıyor, aşağıdan gelen dosyaların geliş hızı arttıkça yukarıda birikim daha da fazla oluyor.

Değerli arkadaşlar, Türk yargısının ve adalet sisteminin rehabilitasyonu noktasında 2002 şartlarına göre bugün itibarıyla bütçenin içerisinden kullanılan pay da 2 kat oranında artırılmış durumda. 2002, 2003 yıllarına göre şu anda adalet hizmetlerine ayrılan bütçe ikiye katlanmış durumdadır.

Yine yüksek mahkemelerimizin fiziki koşullarına ilişkin olarak bir tespitte bulunmak istiyorum: 2002 şartlarında Anayasa Mahkemesi Çankaya’da eski bir sendika binasının fiziki mekânında görev ifa ediyordu, icra ediyordu; Danıştayımız ve Yargıtayımızın içerisinde bulunduğu şartları çok fazla anlatmama gerek yok. Şu anda Anayasa Mahkememiz gerçekten, belki Ankara’nın en güzel hizmet binalarından bir tanesine sahip, uzun yıllar sorun yaşamadan hizmet verebileceği bir fiziki mekâna kavuştu.

Yine Danıştayımız için, geçtiğimiz yıl temelini attık, inşallah 2011 yılında sonbaharda, eylül-ekim aylarında -Danıştay hizmet binası da Eskişehir Yolu üzerinde son sürat inşa faaliyetleri devam ediyor- Danıştayımız da fiziki mekân noktasındaki sıkıntıdan kurtulacak.

Bir diğer yüksek yargı organımız Yargıtay. Yargıtayımız için hizmet binası yapılması açısından arsa tahsisi yapılmış, proje çalışmalarına başlanılmış idi ancak idare mahkemesine açılan bir dava sonucunda bu proje çalışmaları ve tahsis işlemine ilişkin olarak yürütmeyi durdurma kararları ve davalar devam ediyor. Bu davaların bitirilmesi bekleniyor proje ihalesine çıkılması ve binanın ihalesinin yapılabilmesi açısından.

Sayın Bal burada konuşmasında bir şey sordu, Yargıtay bütçesinden 10 milyonluk bir tenkisat yapıldığı, bunun sebebini sordu.

FARUK BAL (Konya) – Orta Vadeli Program’a göre.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Evet, o tenkisat yapılmıştır, kullanılamayacak kaynağı iade etmiştir Yargıtay çünkü 2010 bütçesi yapılır iken binanın yapılması için ihalenin yapılabileceği öngörülmüştü ve orada kullanılmak üzere kaynaklar aktarılmış idi ancak idari yargı yürütmeyi durdurup projeyi engellediği için bu kaynaklar kullanılamadı ve onun için, bunlar kullanılabilsin diye iade edildi ama 2011 bütçesine yeniden, bina yapımı için gerekli ödenekler konulmuş durumda.

Değerli arkadaşlar, bununla beraber, Türk yargısının ihtiyacını duyduğu en önemli çalışmalardan bir tanesi modern mevzuata, hukuk altyapımızın, yasal altyapımızın uluslararası sistemle entegre olmasını sağlayacak ve özelde Avrupa Birliği ile bizi bir araya getirecek çalışmaların yapılması ihtiyacı vardı. Çok önemli çalışmalar yapıldı. Hatırlarsanız, AK PARTİ’nin ilk döneminde Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanabilmesi amacıyla çok yoğun bir yasama faaliyeti yapıldı. Bunlar içerisinde demokratikleşme yolunda, insan haklarının geliştirilmesi noktasında ileri çalışmalar yapıldı. Ancak bugün itibarıyla hâlâ Meclis komisyonlarımızda bekleyen çok önemli yasalarımız var. Bunlar imkân dahilinde, Genel Kuruldaki gündem dahilinde yasalaştırma çalışmalarına devam edilecek hususlar.

Bu anlamda önümüzdeki süreçte temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesine dönük yasa çalışmalarımız devam edecek. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkemizi ısrarla, kararlılıkla devam ettireceğiz ve mevzuatımız çağın gereklerine göre yenilenme sürecini devam ettirecek.

Anayasa reformu konusunda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum çünkü yakın bir tarihte burada çok geniş tartışmalar yaptık. 26 maddelik değişiklik esnasında hem komisyonlarda hem Genel Kurulda çokça konuşuldu. Şu ana kadar yapılanlar kısmi iyileşmeler getirdi ancak biz AK PARTİ olarak, hem grubumuz hem Hükûmetimizin görüşü olarak ifade ediyorum: Şu ana kadar yapılanlar pozitif yönde adımlar idi ama yetersiz karşılıyoruz bunları. İnşallah, 2011 seçimlerinden sonra Türkiye’ye yaraşır ve yakışır yepyeni bir anayasa yapmak, bu konuda Parlamentoda oluşacak çalışma gruplarına sonuna kadar katkı vermek niyetimizi de ifade etmek istiyorum.

Yapılan son 26 maddelik değişiklikten sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası Parlamentomuzda yasalaştı. Onun dışında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasa’mız, 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarı taslağı ve kamu denetçiliğine ilişkin düzenleme, kişisel verilerin korunmasına dair kanun tasarısı ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve teşkilatı hakkındaki yasalar da uyum yasası sıfatıyla önümüze gelecek çalışmalar. Bunlar bu bütçe çalışmalarından hemen sonra Genel Kurulumuzun huzuruna getirilecek olan çalışmalar.

Değerli arkadaşlar, diğer sorun alanlarından bir tanesini sizinle paylaşmak istiyorum: O da ceza infaz kurumlarımızdaki tablo. Ceza infaz kurumlarımızı kürsüye çıkan birçok sözcümüz değerlendirdi ama ben şunu ifade edeyim: 2002 tablosunda, gerçekten ceza infaz mevzuatımız da çağın gereklerine uygun değildi. Cezaevlerimiz gene çağın gereklerinin çok gerisinde idi. Ama 2004, 2005 yıllarında yapılan çalışmalarla hem İnfaz Yasamız çok daha olumlu bir noktaya geldi hem de şartları çok kötü olan 191 adet ceza infaz kurumunu kapattık bu süre içerisinde. Bunun yerine çok daha modern, iyi şartlarda, çağdaş koşulları taşıyan ceza infaz kurumları inşa edildi. Son sekiz yılda 45 ceza infaz kurumu, yapılan, 4 personel eğitim merkezi, 1 adet de rehabilitasyon merkezi inşa edilmiş, hâlen     14 adet ceza infaz kurumumuzun inşaat çalışmaları da devam etmekte.

Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde tutuklu, hükümlü oranlarına ilişkin çokça değerlendirmeler yapıldı. Ben hemen son rakamları sizinle paylaşmak istiyorum: Şu anda cezaevlerimizde 121.131 hükümlü, tutuklu görünüyor, bunların 64 bin 577’si hükümlü -bu, son aylarda olumlu gelişme, tutuklu sayısı azalıyor- 35 bin 203 tutuklu var, 21 bin 351 hükmen tutuklu var. Bu şu demek: Mahkemelerde hüküm verilmiş ama temyiz aşamasında bekleyen dosyalar 21 bin 351. Bu rakam çok yüksek. Yüksek yargıdaki tıkanmayı çözebildiğimiz anda Türkiye’deki tutuklu, hükümlü oranı bir anda yüzde 70’le yüzde 30 oranlarına gelecek, bu da son derece Türkiye şartlarında uygun bir oran diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Adli Tıp Kurumuyla ilgili sıkıntılarımız var. Önemli gelişmeler, kaydedilen aşamalar olmakla beraber Devlet Denetleme Kurulumuzun yapmış olduğu denetim ve yapmış olduğu tespitler doğrultusunda bir komisyon oluşturuldu ve Adli Tıp Kurumunda ciddi bir reform çalışmasını da inşallah Genel Kurulun huzurlarına getireceğiz.

Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla sizlere sunmuş olduğumuz 2010-2014 Stratejik Plan çerçevesinde, Türk yargısının sorunlarını, her aşamada bir bütün olarak, ilk derece mahkemelerinden yüksek yargının sorunlarının çözümüne varıncaya kadar, hukuk fakültelerindeki eğitimden başlayıp yardımcı hizmetler ve yargı hizmetlerinde çalışan tüm personelin sorunlarını çözecek plan, projeler tamamlanmış, bunlar yargı paydaşlarıyla beraber hazırlanmış ve adımları atılmaya başlanmıştır. 2010 yılı Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu’nda da bu stratejik plan çerçevesinde Türkiye’de pozitif adımların atıldığını ve pozitif gelişmelerin yaşandığını çok net şekilde ifade eden değerlendirmeleri görmek mümkün.

İnşallah, önümüzdeki süreçte Türk yargısının sorunları minimize edilecek, giderilecek ve insanımız uzunca bir süredir hasret kaldığı, hızlı işleyen, güçlü adalet dağıtan, adalet duygularını tatmin eden yargı kararlarıyla buluşacak ve devletin, mülkün temeli olan adalet hepimizin göğsünü kabartacak bir noktaya gelecek.

2011 yılı bütçesinin bizi bu hedefe taşımasını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Çağlayan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bakanlığıma bağlı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve yine İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, tüm konuşmacılara teşekkür ediyorum. Yapılan eleştirilerden, getirilen önerilerden ben ve ekibim en iyi şekilde faydalanmaya çalışacağız. Tabii ki bunların içinde anlayabildiğimizi, yapılabilir olanları mutlaka değerlendireceğimizi ifade etmek istiyorum.

Efendim, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum -ki her fırsatta söylüyorum- bir değerli milletvekili konuşmacı arkadaşım da ifade etti: Benim ekonomiyle ilgim, üretimle, ihracatla, yatırımla, istihdamla ilgim defter, kitap sayfalarından gelmiyor. Ben işin mutfağından, ocağından geliyorum. Beş sene işçilik yaptım üniversite hayatım boyunca, yirmi yedi yıl da aktif sanayicilik yaptım. Yani üretimi, yatırımı, istihdamı televizyon programlarından öğrenmedim, defterden, kitaptan da öğrenmedim. Fiilen, bire bir yaşayarak, ihracatı yaparak, ithalatı yaparak, üretimi yaparak, yanımda çalıştırdığım insanların sigortasını, maaşlarını ödeyerek bu işi yaptım. Dolayısıyla konuşmam da bu çerçevede olacaktır.

2009 küresel krizi üzerine biraz evvel değerli konuşmacılar ifade ettiler. 2009 küresel krizini, bana göre, anlamakta, değerlendirmekte biraz daha fayda olduğu kanaatindeyim.

16 trilyon dolarlık dünya mal ticareti, 2009 yılında, hiç kimsenin öngörmediği, hiç kimsenin hesap etmediği, Amerika’da başlayan bir mortgage kriziyle beraber 12,3 trilyon dolara düştü. Yani bir yılda dünya ticaretindeki düşüş 3,7 trilyon dolardır. 3,7 trilyon dolar demek, bir İngiltere ve Almanya’nın veya Almanya, Fransa’nın bir yıllık gayrisafi yurt içi hasılası demektir. 3,7 trilyon dolar demek, Afrika Kıta’sının yaklaşık bir yıllık gayrisafi hasılası demektir. Kriz, böyle bir kriz. Öncelikle, krizi bir doğru okumak lazım ve Türkiye’nin de küresel bir oyuncu olarak, küresel ekonomiye entegre olmuş bir ekonomi olarak, elbette ki bu küresel gelişmeden, bu küresel krizden bir şekilde etkilenmemesi zaten söz konusu olamazdı. Türkiye gibi, özellikle ihracatının yüzde 50’sinden fazlasını Avrupa’ya yapan, yine değerli konuşmacı arkadaşlarımızın söylediği gibi, dünyadaki 224 gümrük bölgesinin 221’ine 20 binden fazla ürün çeşidiyle ihracat yapan bir ülkenin de dünya ekonomisinin içine girmiş olduğu böyle bir krizde, yüzlerce bankanın battığı, devletlerin iflas etme noktasına geldiği ve Avrupa ekonomisinin uzun yıllar sürecek olan ciddi bir bunalıma girdiği bir ortamda tabii ki Türkiye ekonomisi de, aynen Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, bu küresel krizin teğet geçtiği ender ülke olmuştur. Sayın Başbakanımızın bu ifadesi bugün çeşitli kuruluşlar tarafından tek tek teyit edilmiştir. Bunu ister kabul edin ister etmeyin. Bugün, Türkiye bu küresel krizde, özellikle en az, en hafif etkilenen, bankacılık sektörü hiçbir şekilde etkilenmeyen ve bankacılık sektörüyle beraber Türkiye’nin kredi notları, iki kere arka arkaya artırılan tek ülke olmuştur. Rakamlar ortada, ben şimdi 2 kere 2‘yi size 5 diyemem, siz de bana 2 kere 2’yi 3 diye anlatamazsınız. Bu bir kere mümkün değil. Yani ben makine mühendisiyim, ben fen okudum. 2 kere 2‘nin 4 olduğunu herkes biliyor. Şimdi 2 kere 2’yi 3 göstermeye kalkarsak inandırıcı olmayız, 2 kere 2’ye 5 dersek bu da inandırıcı olmaz ve bu çerçevede özellikle bazı arkadaşlarımın elindeki kitabı daha iyi okuması, okuduğunu daha iyi anlaması için bakın bir örnek vereyim, diyoruz ki biz o kitapta: “Türkiye, 2008 yılında cumhuriyet tarihinin en başarılı ihracat rakamını yakalamıştır.” Bu, Hükûmetimiz döneminde 132 milyar dolarlık ihracattır, tarihe altın harflerle yazılmıştır ve 2009 yılında…

MUHARREM VARLI (Adana) – İthalat nedir Sayın Bakanım, ithalat?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hep ihracattan bahsediyorsunuz, ithalat ne oldu?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN  (Devamla) – Hepsini anlatacağım, hepsini ya. Merak etmeyin daha konuşmam var.

…ihracat 102,2 milyar dolara düşmüştür. Bakın, diyorum ki: “İhracat 29 milyar dolar azalmıştır.”

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hani teğet geçmişti.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN  (Devamla) – Anlatacağım bak şimdi, anlatıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

Vallahi bir daha anlatmam bakın. Bak, bir daha anlatmam bunu.

Arkadaşlar, 29 milyar dolar ihracatın -özellikle bazı arkadaşlarımızın dağıtmış olduğumuz kitapçığı iyi okuması için bunu söylüyorum- sadece 21 milyar doları Türkiye'nin Avrupa’ya olan ihracatının azalmasından kaynaklanıyor. Peki, şimdi soruyorum size: Bana hangi biriniz Avrupa’ya Türkiye'nin yapmış olduğu ihracatın 21 milyar dolar azalmasının tek bir sentinin Türk ihracatçısının başarısızlığından veya rekabet anlayışından, rekabetçiliğinden kaybettiğini söyleyebilirsiniz?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hükûmetin başarısı mı?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN  (Devamla) – Bu tamamıyla 21 milyar dolar Avrupa ekonomisinin daralması, Avrupa ekonomisinin şu anda hâlâ, girmiş olduğu ciddi krizin oluşması ve talep daralmasından dolayı olmuştur. Bir kere, benim verdiğim 21 milyar rakamı doğru, rakam doğru da anlama yanlış.

Geliyorum ikinci kısmına: 29 milyar doların sadece 6 milyar doları da Türkiye'nin, Birleşik Arap Emirlikleri’ne –bakın, tek bir ülkeye- yapmış olduğu ihracatın bir yılda 6 milyar dolar azalmasından kaynaklanıyor. Şimdi bana, çıkın biriniz deyin ki 6 milyar dolar azalmanın 6 senti Türkiye'nin rekabet başarısızlığından dolayı gelişmiştir, ihracatçının rekabet başarısızlığından dolayı gelişmiştir. Bunu kimse söyleyemez. Bu tamamıyla, Birleşik Arap Emirlikleri’nin gayrimenkul sektörünün getirmiş olduğu bunalımın, krizin sonucunda sadece demir çelik sektöründe yaşanan eksilmedir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 21 milyar artı 6 milyar doları koyduğunuz zaman, Türkiye'nin              29 milyar dolarlık ihracat azalmasının bir tanesi Avrupa Birliği, biri de Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Buraya kadar anlaşıldı mı arkadaşlar? 27 milyar dolar.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kur politikası doğru mu Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, şuna gelmek istiyorum…

Zamanımı iyi kullanmak istiyorum arkadaşlar, her fırsatta ben size cevap veririm biliyorsunuz yani bu konuda her türlü cevabı veririm biliyorsunuz.

Şimdi burada, ihracat rakamı bu ve 98,5 milyar, Orta Vadeli Program hedefimizi biz aslanlar gibi geçmişiz, 2009 ihracatımızı 102,2 milyar dolara getirmişiz. Eğer biz, 2009 yılında yeni ihracat pazarları, yeni ihracat portföyleri yaratmamış olsaydık, bizim ihracatımız belki 90 milyar doların altına düşecekti. Çünkü, tekrar söylüyorum, dünya ihracatındaki azalma 3,7 trilyon dolardır. Bir kere, bunu bilmek lazım bunun üzerine yorum yapmak için.

Ve diğer taraftan, değerli arkadaşlar, gene Sayın Kaplan’ın anlaması için bunu özellikle söylüyorum, bugün ihracatımız, bu yıl için ihracatımız, önce, daha evvel, daha küçük bir Orta Vadeli Program’da program hedefimiz vardı, 107,5 milyar dolardı, sonra bunu 111,7 milyar dolara revize ettik, Sayın Başbakanımızın ifade etmiş olduğu rakam da 2010 yılı ihracatıdır. Yani yılları, rakamları, sayfaları karıştırırsanız tabii ki kafanız karışabilir. Ben şimdi ona zihin açıklığı getirmeye çalışıyorum. Ve 2010 ihracatı ile Sayın Başbakanın söylemiş olduğu, 112 milyar doları ihracatımızın aşacağıdır. Burada bir kargaşa yok, herkesin söylediği rakamlar belli, yazılan rakamlar belli.

Bakın şimdi, ben, ihracatı gün gün takip ediyorum. Bizim 1-17 Aralık 2010 tarihinde ihracatımız, bundan iki gün öncesi itibarıyla, 6,6 milyar dolar olmuştur. Bu gözüküyor ki eğer bir aksilik olmazsa, yılın geri kalan on gününde, ihracatımız geçen yıla göre bir rekor olacak ve Aralık ihracatımız             11 milyar doların üzerinde gerçekleşecektir. Yine, 1 Ocak-17 Aralık 2010 tarihi itibarıyla baktığımız zaman, bizim şu anda ihracatımız -arkadaşlar, bunu sevinin diye özellikle hakikaten önemli rakam olduğu için söylüyorum- şu anda, cuma akşamı itibarıyla Türkiye'nin ihracatı 108,8 milyar dolar olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Geri kalan on gün içinde de… Bizim ihracatımız ortalama günlük 300-500 milyon olur. Sayın Kürşat Tüzmen bunu iyi bilir, değil mi Sevgili Bakanım, ortalama 300-500 milyon? Şimdi, ben buradan diyorum ki biz Allah’ın izniyle 112 milyar doları da geçeceğiz, sizi biraz daha şaşırtacağız ama bu şaşırtmak Türkiye için de…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – İthalat?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Geleceğim.

Şimdi, ihracatta, değerli arkadaşlar, şuna bakmak lazım: Bizim ihracatımızda yılbaşından bugüne kadar artış yüzde 16’dır.

Şimdi, biraz evvel şu söylendi, hakikaten önemsiyorum, değerli bir arkadaşım söyledi, işi bilen biri söyledi: “İhracatta pazar çeşitliliği gerekiyor, sektörel çeşitlilik gerekiyor, ihracatçı artışı gerekiyor.” Bir kere, çok teşekkür ediyorum. Aynen bu rakamları şimdi size ifade edeceğim ama bu konu şu anda üzerinde çalışmış olduğumuz bir projedir ancak biz 2002’den sonra boş durmadık. Bakın, 2002’den 2007’ye kadar ben beş yıl yine sanayiciydim, ihracatçıydım, sanayi odası başkanıydım; fiilen ben de o ordunun içindeyim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – O zaman hep şikâyet ediyordunuz Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, 1 milyon dolar üstü ihracat yapan 2002’de firma sayısı 3.712, 2009 yılında firma sayısı 8.816. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, 100 milyon dolar üstü 2002’de ihracat yapan firma sayısı 44, 2009’da 100 milyon dolar ihracat yapan firma sayısı 109. 1 milyar dolar ihracat yapan 2002’de 5 il vardı, 1 milyar dolarlık, şimdi, ihracat yapan 11 ilimiz var, 11 tane il arkadaşlar ve yine size bir veri daha, bu son derece önemli: 1 milyar dolar ihracat yapan firma sayısı 2002 tarihinde tahmin edin kaçtı? 1. Bugün kaç? Bugün itibarıyla, 2009 yılında Türkiye’de 1 milyar dolar üzeri ihracat yapan firma sayısı tam 8 kat artmış, 8 olmuş. Doğrudur. Yani bunu hakikaten yapıyoruz. Onun için, bu çerçevede yapmış olduğumuz çalışmaları son derece önemsediğimizi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yine, sorulan bir soru vardı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizin firmanın durumu ne Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, bakın, bu sorulan soruya cevabımı ben mutlaka size ifade edeceğim, sonra mutlaka arkadaşlarımın heyecanla beklemiş olduğu ithalat rakamlarını da vereceğim çünkü orada da bir bilgi düzeltmesine kesinlikle ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, bizim 2002 yılında Avrupa’ya olan ihracatımız yüzde 58 mertebesindeydi, bizim şimdi ihracatımız, şu anda Avrupa pazarlarına olan ihracatımız yüzde 48. Niye? Çünkü Avrupa pazarlarının uzun süre toparlanamayacağı belli. Biz onun için yeni ihracat stratejisinde, ülke ve pazar çeşitlendirmesi yaptık. Şu anda, 2002 yılında yüzde 58’den yüzde 48’e düştük. Buna karşılık Asya’ya ihracatımız 2002 yılında ihracatımız içinde sadece yüzde 14’tü, bugün bu rakam yüzde 30 olmuştur. Afrika’ya olan ihracatımız 2002 yılında sadece yüzde 3,5’tu, bugün itibarıyla yüzde 10’ları geçmiştir. Alın size bölge çeşitlendirmesini de yaptık Allah’a şükürler olsun.

Bu çerçevede şunu çok net ifade edeyim: Biraz evvel bir konuşmacımız ifade etti, 2023 yılında 500 milyar dolar hedefinin gerçekleşmeyeceği konusunda zannediyorum bir endişesi var. Çok Değerli Vekilime diyorum ki: Sayın Vekilim, 500 milyar dolar ihracat hedefini Türkiye bal gibi gerçekleştirir, hiç endişeniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbir endişeniz olmasın. Niye? Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.

Bakın, biz 2002’de 36 milyar dolar ihracatı 2008 yılında 132 milyar dolara çıkardık. Yani ihracatı 4 kat artıran bir hükûmet, 2023 yılında, on üç yıl içinde de 500 milyar doları geçecek. Eğer bu hedefi önemsemezseniz ihracatçılarımızı yaralarsınız.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – İthalat ne kadar Sayın Bakanım, onu söyle.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İthalatı söyle, ithalatı.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın, bugün -bir rakam daha size vereyim, bunun da bilinmesinde fayda var- yine ihracatçı sayısına baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, 2002’de Türkiye’de toplam ihracatçı sayısı 31.719’du, bugün itibarıyla ihracatçı sayımız 48.589 ve Türkiye’de ihracat yapmayan il yok, Muş da dâhil olmak üzere. Muş’un ihracatı da şu anda -Hasip Bey demin sordu- 14 milyon dolara çıkmıştır, inşallah 514 milyon dolara çıkacak, Şırnak da diğerleriyle beraber olmak üzere.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok destek lazım.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu noktada, değerli arkadaşlarım, gelmek istediğim konu şu: Evet, Türkiye ihracatını daha fazla artıracak. Biz Türkiye'nin şu anda özellikle ithalatının ihracatı karşılama  oranını artırmak için gayret sarf ediyoruz. Türkiye ithalat da yapıyor. Bugün sizin koskoca bildiğiniz Çin, koskoca bildiğiniz dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri bile 1,6 trilyon dolar ithalat yapıp 1  trilyon dolar da ihracat yapan bir ülke. İthalattan bir kere korkmanın bir anlamı yok. Ancak şunu söylüyorum: Türkiye'nin ara malına yönelmesinin sebepleri konusunda yeni bir sanayi stratejisi yazılmıştır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşte onu konuşalım.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – …ve Türkiye'nin özellikle bu konudaki gerek cari dengesinde gerek dış ticaret açığında biz artık olayı bilimsel çalışıyoruz ve şu anda önümüzde bizim bir yol haritamız var, bizim radarımız var. Biz, İGEME vasıtasıyla 34 ülke masası kurduk, şu anda 71 tane ülkenin, kimin ne ithalat yaptığını ne ihracat yaptığını, ne aldığını ne sattığını tek tek inceliyoruz. Gözümüz açık ve önümüzde iyi bir radarımız var ve bu çerçevede de hedef ülkeleri, öncelikli ülkeleri belirliyoruz. Efendim biz Rusya’dan ithalat yapıyoruz.

Değerli vekilim, bakın şunu size ifade edeyim: İthalat dediğiniz zaman ithalatın içinde ne var? Ham madde var, ara malı var, tüketim var. Ara malı ithalatı toplam ithalatımızın yüzde 72’si, tüketim malı yüzde 13, geri kalan yatırım malı. Bizim yapmış olduğumuz ithalatı ister beğenin ister beğenmeyin, geçmişte Türkiye'nin yapmış olduğu yanlış politikalardan dolayı enerji alanındaki hatalı politikalardan dolayı, enerjiyi Türkiye’ye getirip dışa karşı bağımlı hâle getiren Hükûmetimiz öncesindeki yanlış politikadan dolayı bugün Türkiye yapmış olduğu ithalatının yüzde 20’sini enerji ithalatı yapıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, her şeyi değiştirdiniz, onu da değiştirin .

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Eğer bulunan petrol, doğal gaz var da biz bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008 yılında 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık arkadaşlar. (MHP sıralarından gürültüler) Bakın, ithalatı sordunuz anlatıyorum, dinleyin bari.

2008 yılında biz ithalat olarak 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık. Yani bu konuda ne olur, yaparken biraz sayfa karıştırın, biraz hesapları karıştırın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Rüzgâr duruyor, güneş duruyor…

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Enerji fiyatlarındaki artış, değerli arkadaşlar, 2009-2010 arasında yüzde 23’tür. Petrol fiyatlarını biz tespit etmiyoruz ve aslında bugün enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiye’ye getirip doğal gazdan dolayı elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın. Bizim utanacak bir şeyimiz yok bu konuda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Yapan sizsiniz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ve bugün biz enerji ithalatını azaltmak için de önemli çalışmalar yapıyoruz.  (MHP sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz dinliyoruz burada. Duyamıyoruz, müsaade eder misiniz?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Biz diyoruz ki: Enerji ithalatında bugün Türkiye  enerji çeşitlendirmesine gidiyor. Biz, şimdi, kendi öz kaynaklarımıza dönüyoruz. Kendi su kaynaklarımızı, kendi termik kaynaklarımızı, kendi kömür kaynaklarımızı, rüzgâr kaynaklarımızı, güneş kaynaklarımızı, enerjide şimdi bunları kullanıyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kanunu geri çekiyorsunuz, kanunu!

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Öbür türlü ithalata kalkıp, Rusya’dan sizin bahsetmiş olduğunuz ithalatı getirip burada koyarsak, arkadaşlar, yanlış yaparız.

AKKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye kanun çıkmadı, niye?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sayın Kaplan, bakın, size… Kitapta demek ki siz iyi okuyamamışsınız ama ben size not olarak söyleyeyim, tutanaklardan bakabilirsiniz.

Şimdi, Rusya’dan bizim yapmış olduğumuz 2009 yılı ithalatı…

AKKİF AKKUŞ (Mersin) – Kanunu niye engelliyorsunuz?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar, bakın, bu rakam çok önemli.

…19,5 milyar dolardır, Rusya’dan yapmış olduğumuz ithalat. Bunun 15 milyar doları sadece enerji ithalatıdır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Türkiye’yi enerjide dışa bağımlı hâle getirdiniz.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bizim Rusya’dan yapmış olduğumuz ithalat  ham madde olarak, madde olarak, plastik olarak, demir çelik olarak sadece geriye 4 milyar dolar kalıyor. Bizim de şu anda Rusya’ya ihracatımız 3,6 milyar dolardır.

İyi okuyun, yanlış okumuşsunuz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İyi okuyun…

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Yahu, kitabı biz dağıttık ama yanlış değerlendirmeyin lütfen, ne olur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne yazdıysanız onu okuyacağım!

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Siz iyi bir hatipsiniz, iyi bir okuyucusunuz. Bir de benim hatırım için bir daha okuyun. O zaman çıkıp bana mutlaka diyeceksiniz ki “Bu yanlış oldu, doğrusu şudur.” diye.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Cevap alacağım, aynısını okuyacağım.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gelmek istediğim konu şu: Biz, şimdi, yeni bir İhracat Değerlendirme Strateji Kurulu oluşturduk. Bütün ihracat kararlarımızı, bütün ithalat kararlarımızı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İhracatçılar Meclisinin, bütün kurumlarımızın, bütün teşkilatlarımızın dâhil olduğu bir kurulda belirliyoruz. Türkiye hangi sektörlerin ihracatında başarılı olacaktır, Türkiye hangi sektörlerde dış ticaret açığı veriyor? Kimya sektörü, demir çelik sektörü, makine sektörü, tekstil sektörü ve bunun yanı sıra tarım sektöründe bütün sektörleri tek tek masaya yatırdık ve şu anda özellikle dış ticaret açığı vermiş olduğumuz sektörleri tek tek inceleyerek girdi tedarik stratejisi oluşturduk. Bu tedarik stratejisiyle biz ithalata olan bağlılığımızı asgari düzeye çekecek olan çalışmalar yapıyoruz, yeni teşvik sistemimizi bunun üzerine oturtuyoruz.

Biraz evvel yine değerli bir hatip aynen şunu ifade etti: “Avrupa pazarlarının ve Avrupa’nın Gümrük Birliği Anlaşması Türkiye’ye zarar vermiştir.”

Arkadaşlar, ben, 1 Ocak 1996 yılında Ankara Sanayi Odasının Başkanıydım ve bu konuyu en iyi çalışanlardan biriydim. O tarihte de ifade etmiştim. O dönem 52’nci Hükûmet vardı. Hükûmetin Başkanı Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı da Sayın Murat Karayalçın’dı. O tarihte yapılan Gümrük Birliği Anlaşması ve bugüne geldiğimizde Türkiye Avrupa’yla yapmış olduğu dış ticaretinde ithalatın ihracatı karşılama oranı 1 Ocak 1996’da yüzde 40’lar mertebesindeyken bugün yüzde 85’ler mertebesine gelmiştir. Yani Türk sanayisine biraz sıkıntı getirmekle beraber Gümrük Birliği Türkiye’ye rekabetçiliği öğretmiştir. Ancak burada söylemem gereken bir şey var: Maalesef o tarihte Dışişleri Bakanlığının yapmış olduğu hatalı uygulamayla ve Avrupa Birliği anlaşmasına koymamış olduğu bir maddeyle Türkiye bugün Avrupa’nın yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmalarını maalesef yapamıyor. Niye? Çünkü o tarihte maalesef bizim Hükûmetimiz Avrupa Birliği’yle anlaşma yaparken Avrupa’nın yapmış olduğu ikili anlaşmalara Türkiye’nin olmaması noktasında kendi çekinceyi koymuş, kendisi çıkmıştır. Bugün Türkiye Avrupa’yla haksız rekabeti 1 Ocak 1996’daki Hükûmetin yapmış olduğu hatadan dolayı yaşıyor. Ben o zaman da söyledim bunu, bugün de söylüyorum ve bugün de bu hatayı düzeltemiyoruz. Şimdi burada tekrar not etmek istiyorum ki: Evet, ihracat önemli. Sizler de bizim gibi, sağ olun, biliyorum ki ithalatın en asgariye düşmesini istiyorsunuz. Bu konuda bir anlayış birliğimiz yok arkadaşlar. Söylemek istediğim hadise: Ne olur bu konuda neler yapılacaksa, ne olacaksa, sizlerin bu konudaki değerli fikirlerini, değerli bilgilerini alıp hep birlikte bunları değerlendirelim ve hep birlikte bunu oluşturalım çünkü Türkiye’nin ihracatı bugün bakın gayrisafi yurt içi hasılanın 2002-2009 arasında  yüzde 20’ye gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ben tabii konuşacak çok şey var ancak zaman konusunda herhangi bir şekilde zamanı geçirmek istemiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan iyi anlamadığımı söyledi. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – “Bir daha oku” dedim. Ne olur yani?

BAŞKAN – Yani burada bir kasıt yok “Anlamanız için izah ediyorum.” dedi, burada bir şey yok. Yani sizin anlayışınızın eksikliğini falan kastetmedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İki defa ismimi zikretti.

BAŞKAN – Hasip Bey, kayıtlara geçti, burada bir şey yok yani bir sataşma falan yok. İstirham edeyim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, anlamadığımı söyledi, anladığımı ifade etmek istiyorum

BAŞKAN – Sayın Bakanla konuşarak çözemez misiniz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, bu İç Tüzük kuralı…

BAŞKAN – İç Tüzük kuralı böyle ismi geçen her şahsı kürsüye buyur etmek de değildir yani. Böyle bir İç Tüzük kuralı da yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, “Bir daha okuyun.” dedi, anlamadığımı söyledi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, anlamak için tekrar…

BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen oturur musunuz efendim.

İkinizi birden dinleyemem yani, takdir edersiniz ki.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, neyi anladığımı açıklayacağım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, “Bir daha okuyun” demek…

BAŞKAN – Sayın Ata, benim bildiğim siz de avukatsınız Hasip Bey de avukat, herhâlde ihtiyacı yok, avukatlığa ihtiyacı yok Hasip Bey’in yani kendi meramını izah ediyor.

Yani siz, Bakanın dediğini anladım diye burada izah edeceksiniz.

Sayın Bakan, söylediklerinizi anladığını ifade edecek.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın, ithalat ihracat rakamlarına ait dağıttıkları bir kitabı yanlış değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Arkadaşlar, Sayın Bakan benim o kitabı okuduğumu, anlamadığımı söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şimdi, sizlerin affınıza sığınıyorum. Burada ilk 10 ürün var, ithalat ürünü var. 10 tane ürün sayıyor, değil mi arkadaşlar?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – İhracat rakamları…

HASİP KAPLAN (Devamla) - Türkiye’nin ithalatının en büyük rakamı enerji değil mi, petrol değil mi, doğal gaz değil mi? (AK PARTİ sıralarından “Evet” sesleri) Bunun içinde yok. Ben mi anlamıyorum, Bakan mı anlatamıyor? İlk 10 tane ürünün içinde yok arkadaşlar! A, durun bakayım. İlk 10 ürünün içinde yok. Siz tasdik ettiniz, Bakanı yalanladınız.

Bakın, bir şey daha okuyacağım. Sayın Bakan anlamadığımı söylüyor. Tekstil hazır giyim sektöründe Avrupa Birliği Çin’e uyguladığı kotayı kaldırdı, 2009’da 2007 seviyesine gelemedik. Deri ve deri mamullerinde 2009’da ihracat azaldı. Kimya sanayi 2009; 13,9 geriledi. Kauçuk ve plastik ürünleri üretimi yüzde 9,2 azaldı. Taş ve toprağa dayalı sanayi üretimi yüzde 12 küçüldü. Demir çelik mamulleri yüzde 16 oranında düştü. Elektronik sanayi yüzde 16,1 oranında azaldı. Bunu ben söylemiyorum arkadaşlar, Hükûmetin imzasının olduğu 2011 Yılı Mali Programı’nda bu yazıyor, sayfa 164-168. Anlamadınızsa gidin okuyun onu da.

Yani şimdi burada siz çekirdekten yetiştiniz de bizim de okuma yazmamız yok, sizin rakamlarınızı karşılaştırmayı bilmiyoruz, ithalatla ihracat arasındaki kocaman farkı bilmiyoruz, bir tek siz biliyorsunuz. Zaten her şeyi, demokrasiyi siz biliyorsunuz, ihracatı siz biliyorsunuz, ithalatı siz biliyorsunuz, ithalatı siz biliyorsunuz, sizin zamanınızda inekler çok süt veriyor, yumurta ihracatı arttı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar!) Sizin zamanınızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Biraz kendinize gelin, çok şımardınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Devlet Planlama Teşkilatının 9’uncu Kalkınma Planı Resmî Gazete’de, 2011…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Altında Başbakanın ve Bakanın imzası var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yalansa buyurun gelin ”yalan” deyin. Buyurun, davet ediyorum. İmza sizin imzanız, benim değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben söylemiyorum. Anlıyor muyuz, anlamıyor muyuz? Sayın Bakan, en çok ithalat enerji mi, değil mi?

Espri yaptık, anlatamadık. Hala-bıyık olayını anlattık anlamadınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Kaplan, tamamlandı.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

J) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Son konuşmacı, şahsı adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe tasarısı hakkında şahsım adına, aleyhte konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, daha üç gün önce, cuma günü, 17 Aralık tarihinde Mersin ilinde büyük bir afet yaşanmıştır. Özellikle Erdemli, Silifke, Bozyazı, Tekmen’de etkili olan afet ciddi maddi zararlara yol açmıştır. 2008 yılında da aynı yörede dolu afetini görmüştük ama ne yazık ki Hükûmetçe en ufak bir önlem alınmamış ve yaralar sarılmamıştır. Üretici mağdur ve perişan olmuş ve daha 2008 yılının borcu dururken şimdi oluşan yeni afet, ikinci afet dolayısıyla insanların beli bükülmüştür. Bunu takdirlerinize sunuyorum.

Adalet Bakanlığının özellikle bütçesi görüşülürken Anayasa değişikliği görüşmelerinde Adalet Bakanlığının ön alan bir bakanlık olarak aslında o değişikliğin kapsamına, değerli arkadaşlarım, ciddi bir yargı reformunu getirmesi, adalet reformunu getirmesi gerekirdi. Ne yazık ki bu yapılmamıştır. Daha palyatif ve 26 maddeden oluşan metin önümüze getirilmiştir. Bir kere hızlı ve adil yargılamayla ilgili bir hüküm söz konusu değil, yargı bağımsızlığı söz konusu değil, tabii hâkim esası gözetilmiyor. Bununla ilgili en ufak bir düzenleme, hüküm içermiyor, çıktı.

Şimdi, Anayasa değişikliği yapıldı. Elimize ne geçti? Hiçbir şey. Adalet Bakanlığının bürokratları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi oldu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu memleketimize hayırlı, uğurlu olsun. Diyeceğimiz bu şu anda. Bu meyanda, tabii ki, Adalet Bakanlığı Türkiye’de gerçekten toplumsal değerlerin aşınmasını ve diğer bakanlıklarla birlikte ekonominin daha da iyiye gitmesini, dolayısıyla toplumun bütüncül olarak adalet temeli üzerinde yükselmesini temin eden, gözeten bir bakanlık olmalı ama asla böyle bir bakanlık olarak karşımızda gözükmüyor. Sayın Bakanı da konuşmasında dikkatle dinledim ve bu bütçe münasebetiyle Sayın Bakanın Genel Kurulumuza vermiş olduğu bilgilerin doyurucu ve 2011 bütçesi bağlamında bizleri ikna edici bir söylem olmadığı kanaatine varmış bulunuyoruz.

Aslında bütçeye baktığımız zaman bu bütçenin istikrardan yoksun, yatırım ve kalkınmayı içermeyen ve gerçekçi olmayan, sanal bir bütçe olduğunu ve seçime ilişkin bir bütçe olduğunu, sıcak paraya dayalı bir bütçe olduğunu ve ithalata ve düşük kura bağlı bir bütçe olduğunu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, refah yerine yoksulluğu, tasarruf yerine borçlanmayı, rekabet yerine tekelleşmeyi, adalet yerine gelir dağılımında adaletsizliği getiren bir bütçe olduğunu görüyoruz ve bu sebeple bu bütçe toplumda, mahkemelerde davaların artmasına ve tutuklu ve hükümlü sayısında son üç yılda sadece yüzde 50 artışı ortaya çıkarmasına, ailelerin çözülmesine ve “açılım” adı altında ülkenin bir etnik kimlik fetişizmine sokulmakta olduğuna da işaret ediyor. Onun için, toplumsal huzuru ciddi ciddi ortadan kaldıracağı açık bir şekilde gözükmektedir.

Yine dış ticaret konusuna da aslında değinmek istiyorum. Özellikle kendi seçim bölgem olan Mersin’in dış ticarette önemli bir yere sahip olduğunu biliyorum. Dış ticarette Türkiye’nin maalesef çok başarılı olduğu söylenemez…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – …Sayın Bakanın söylediği gibi ama dış ticarette başarının aslında en önemli göstergesi ithalatın ne olduğudur. İthalatın hangi kalemlerden müteşekkil olduğunu burada Sayın Bakanın açıklaması gerekiyordu.

BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz doldu efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Ama her şeye rağmen, ben Türkiye’mize 2011 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilemek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, onuncu turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorularım Sayın Bakan Ergin’e. Hâlen jandarma tarafından yürütülen ceza ve tevkif evleri dış emniyeti için adli zabıta birlikleri kurulmasına yönelik çalışmanız ne aşamadadır? Cezaevi personelinin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik herhangi bir çalışmanız var mıdır?

İkincisi: 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum öncesinde vatandaşlarımıza söylediğiniz darbecileri yargılama sözünün gereği olarak o günden bugüne kaç kişi hakkında işlem yaptınız?

Sayın Bakan Çağlayan’a bundan sonraki sorum.

1923-2002 arasındaki toplam 247 milyar dolarlık dış ticaret açığı sekiz yıllık AKP döneminde 380 milyar dolara yükselirken aynı dönemdeki 40 milyar dolarlık cari işlemler açığı da 5 kat artarak 204 milyar dolara çıkmıştır. Bu kötü gidişi nasıl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Adalet Bakanına sormak istiyorum.

Sayın Bakan, 19 Ekim 2009 günü Mahmur ve Kandil’den gelen 34 PKK’lı, Hükûmetinizin demokratik açılım adını verdiği ancak bize göre ihanet ve yıkım açılımı olan projeniz çerçevesinde Habur rezaleti olarak akıllarda kalan seyyar mahkemede sorgulanarak serbest bırakılmışlardı. Kurulan bu mahkemede Türk Bayrağı'nın ve Atatürk resminin olmadığının belirtilmesiyle ilgili geçen yıl yine bütçe görüşmelerinde tarafınıza yöneltilen soru üzerine soruşturma başlatılacağını ifade etmiştiniz. Şimdi, bu soruşturma hangi aşamadadır? Bu soruşturma tamamlanmış mıdır? Soruşturma sonucu sizin talimatınızla görevlendirildiği ifade edilen Habur hâkim ve savcılarıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Habur’a getirilip serbest bırakılan PKK’lılarla ilgili işlemleri takip eden savcı terfi ettirilmiş midir? Söz konusu Silopi Cumhuriyet Savcısı şu an nerede görev yapmaktadır? Bütün bunlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde bir kısım aday olmak isteyen hâkim ve savcıya “Aday olmayın, Danıştay ve Yargıtayda yeni daireler kuracağız, sizi oralarda değerlendireceğiz.” sözü verdiniz mi? Danıştay ve Yargıtayda kaç daire oluşturmayı düşünüyorsunuz? Danıştay ve Yargıtaya kaç üye seçeceksiniz?

İkinci sorum: Eğer Danıştay ve Yargıtay daire sayılarını çoğaltacaksanız istinaf mahkemeleri niçin kuruldu? Adalet Komisyonuna getirdiğiniz sonradan geri çektiğiniz Yargıtay Kanunu Tasarısı’nda üye sayısını yarıya düşürme fikrinden niye vazgeçtiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanım, Bursa’da yapılan yeni adliye sarayının yeriyle ilgili ciddi sıkıntılar var. Hiçbir hâkim, avukat, savcı bu yerin doğru olduğunu söylemiyor. Küçük bir araştırma yaparsanız bunu görürsünüz. Hatta vatandaş da memnun değil. Şehrin en doğusunda, ulaşımın şu anda olmadığı, çevresinde binaların olmadığı bir yere, yani en uç noktaya adliye sarayı yapmayı düşünüyorsunuz ve dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir uygulama yok. Ama 2-3 tane rantçı müteahhit orada topladıkları arsalara binalar yapmak üzere ellerini ovuşturmuş bekliyorlar. Buna, bu durumda araştırma yaparak bu yerin tekrar gözden geçirilmesini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugünlerde aklımızdan çıkarmamamız gereken Anayasa’mızın ilk üç maddesi: “Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”

“Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

“Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.” hükümlerini amirdir.

Madde 4 ise bu ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ihtiva etmektedir. Oysa Anayasa Mahkemesi Başkanı yaptığı bir konuşmada “Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilebileceğini” söylemiştir.

Bu konuşma AKP İktidarının PKK açılımının önünü açmak, destek vermek için mi yapılmıştır? Siz de aynı fikirde misiniz? (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesi)

MUHARREM VARLI (Adana) – Gel, oradan bağırma! Senin yüreğin yetmez! Sus Ahmet…

AHMET ORHAN (Manisa) - Aynı fikirde iseniz bu yönde herhangi bir hazırlığınız var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim birinci sorum Adalet Bakanına.

Sayın Bakan, büyükşehir belediye meclisi 12/02/2009 tarih ve 415 sayılı Kararı ile idare mahkemesinin kendi aleyhlerine verdiği kararın uygulanmasının askıya alınması kararını almıştır.

Adı geçen Meclisin böyle bir yetkisi var mıdır? Bu, yasalara ve Anayasa’ya uygun mudur? Bu kişilerle ilgili TCK’nın 257’nci maddesi uygulanırken bu kişiler korunmuş mudur?

Bir diğer sorum: Başbakana suikast iddiasıyla Adalet Bakanlığınca kaç adet soruşturma açılmıştır? Sonuçları nedir? Bu iddialarla, hukuku muarızlarınızı yıldırmak için kullandığınız yolundaki iddialarla ilgili ne diyorsunuz?

Bir diğer sorum da Sayın dış ticaretten sorumlu Bakanımıza: Sayın Bakanım, ihracat içinde istihdam…

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum: Ülkemiz ihracatının kronik sorunu ithalattaki bağımlılıktır. Bunun değiştirilmesi için ne düşünüyorsunuz? İhracat artışı için Gaziantep sanayisine özel tedbirleriniz var mı? Yoksa, gelecekte ne yapacaksınız? 2009 yılında 48.500 ihracatçı firmanın yüzde 50’si 100 bin doların altında ihracat yaptı. Bunların daha fazla ihracat yapması için çalışmalarınız nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Adalet Bakanına… Mahkemelerin gizlilik kararı verdiği davalarla ilgili, bu kararı ihlal eden basın yayın kuruluşları hakkında dört bin civarında soruşturma açıldığını 2009 bütçe görüşmeleri sırasında açıklamıştınız.

1) Bu soruşturmaların neticesi ne olmuştur?

2) Yeni açılan soruşturma var mıdır? Sayısı ne kadardır?

3) Deniz Feneri davasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş midir ve açılan soruşturma var mıdır?

Bir diğer konu: Aynı işi yapan, emniyet güçlerine nazaran özlük ve sosyal hakları itibarıyla zor durumda olan ceza infaz koruma memurları ile idari hizmetlerde çalışanların özlük haklarında bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Adalet Bakanımıza… Kahramanmaraş ili Çağlayancerit ilçemiz, hâlihazır merkez nüfusu 13 bin, köyleriyle beraber nüfusu 35 bindir. İlk zamanlarda kurulan mahkeme 2004’te kapatılmıştır. İlçe halkı, 65 kilometre mesafedeki Pazarcık ilçemize bağlanmıştır. Kahramanmaraş’a uzaklığı 116 kilometredir. Yine, Ekinözü ilçemizin de mahkemesi aynı şekilde 2004 yılında kapatılmıştır. İlçemizin merkez nüfusu 6 bin, köylerle birlikte 18 bindir, en yakın ilçeye mesafesi 33 kilometredir. Sayın Bakanım, her iki ilçe halkımız perişandır, bir an önce mahkemelerinin tekrar açılmasını talep etmektedirler. Bu konuda her iki ilçemize bir müjde verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Cari işlemler dengesi açığının 2009 yılında millî gelire oranı yüzde 2,3’e düşmüştür. Bunun sebepleri nelerdir? Sizce bu bir başarı mıdır?

2010 yılında ihracatın millî gelire oranı azalmıştır, kriz yılı olan 2009’dan daha düşük bir seviyededir. Bunun nedeni nelerdir?

TL dövize göre sizce pahalı mıdır?

Narenciye ve yaş üzüm ihracatçısına verdiğiniz prim desteğini artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; uzun bir zamandan beri vatandaşın telefon konuşmaları yasal olmayan bir şekilde dinlenmektedir. Bu dinlemeler anayasal hakların ihlal edilmesi değil mi? Yasal olmayan yollardan vatandaşı dinleyenlere bugüne kadar herhangi bir işlem başlattınız mı? Yasal olmayan dinlemeleri basına veya kamuoyuna sızdıranlarla ilgili ne gibi işlemlerde bulundunuz? Telefon dinlemelerini sonlandırmayı düşünüyor musunuz?

İki: Net mal ve hizmet ihracatının Orta Vadeli Program’ı kapsayan 2011, 2012, 2013 yıllarındaki katkısı negatif midir? Negatifse bu hesaplar yapılırken Müsteşarlığa soruldu mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak Sayın Fırat…

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adana) – Sayın Başkanım, sorum Sayın Adalet Bakanına. Dokuzuncu turda Yargıtay ve Danıştay bütçeleri görüşüldü ancak her iki yargı kurumunun başkanları kurumlarının bütçeleri görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisinde hazır bulunmayıp kendilerini genel sekreterleri vasıtasıyla temsil ettirmişlerdir. Bu durum, egemenliğin kayıtsız şartsız tecelli ettiği bu yüce Meclise ve halkımıza saygısızlık değil midir? Tüm parti grupları olarak acaba bundan böyle bütçeleri görüşülen kurumların en üst düzeyde temsil edilmemeleri hâlinde bütçelerinin görüşülmemesi uygun olur mu?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir tek biz kaldık.

BAŞKAN – Hayır, süre tamamlandı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, hayır; biz kaldık.

BAŞKAN – Yok, sizden önce Sayın Dibek var, Sayın Köktürk var.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bendeki listede öyle yazıyor.

BAŞKAN – Hayır, hayır; sizden önce 2 kişi var Sırrı Bey.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Efendim, bana gelen soruların tamamına toptan bir cevap vermeye çalışayım. Biraz evvel konuşmamda da tabii yirmi dakika içinde ancak söyleyebileceklerimi ifade ettim. Tabii ki ihracatı, dış ticareti, ithalatı anlatmak yirmi dakikaya sığmaz ancak şunu çok net ifade etmek istiyorum: İhracatımızın ithalatımızı karşılama oranının artırılması noktasında yoğun gayret sarf ediyoruz.

Bu konuda birincisi: Enerji çeşitliliğimizin artırılmasıdır. Türkiye'nin enerji ithalatının bu yolla azaltılması, dış kaynaklara bağımlılığın azaltılması, bir kere ithalatımıza ve dış ticaretimizde çok önemli kazanımlar verecektir. Bu, birincisi.

İkincisi: Bu konuda, özellikle dış ticaret açığını vermiş olduğumuz Uzak Doğu ülkeleri başta olmak üzere, bu ülkelere olan ihracatımızı artırma noktasında yoğun gayretimiz, yeni bir stratejimiz var. Bakın, bir konuşmacı arkadaşımız da ifade etmişti, Çin’e yapmış olduğumuz ihracat ilk defa 2010 yılında 2009 ihracatının yüzde 50 üzerine çıkmıştır. Aynı şekilde, Japonya’ya yapmış olduğumuz heyet ziyaretinde ve yine Uzak Doğu’ya yapmış olduğumuz birçok ziyarette, bugün, Türk ürünlerinin yeniden daha fazla iş birliği yapması, daha fazla pazarlara girmesi noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz. Afrika’da çok ciddi potansiyelimiz olduğunu görüyoruz. Elimizdeki yetmiş bir ülke analiziyle, hedef ve öncelikli ülkeleri tespit ederek gerek fuarlar gerek sektörel alım heyetleri gerek satım heyetleri başta olmak üzere, önemli çalışmalarımız var.

Bunun bir diğer enstrümanı da Eximbankın çalışma sistemi, tabii yeniden değiştiriliyor. Eximbank, bir başka bakan arkadaşımıza bağlı olmakla beraber, Eximbankın da ihracatı destekleyen normal bankalar gibi kredi veren değil, ihracata sigorta kredi desteği getiren, makine teçhizat sektörü başta olmak üzere ihracat yapmasını ciddi manada destekleyen bir çalışma içindeyiz.

Bunun yanı sıra şunu çok net ifade etmek isterim ki yine biraz evvel zaman kalmadığı için söyleyemedim; hizmet ihracatı, Türkiye için son derece önemlidir.

Bakın, Türkiye, 2009 yılında dünyadaki toplam 3,3 trilyon dolarlık hizmet ticareti içinde yüzde 1’lik bir pay alarak 33 milyar dolar hizmet ihracatı gerçekleştirmiştir. Buna karşılık hizmet ithalatımız ise sadece 16,5 milyar dolardır. Yani Türkiye, dünyanın hizmet ihracatında dış ticaret fazlası veren, ithalatının 2 katı kadar da ihracat yapan bir ülkedir. Çünkü bu da neticede döviz kazandırıcı hizmettir. Nakliye sektörü, navlun, lojistik, turizm sektörü ve inşaat sektörü bu noktada son derece önemlidir ve bu noktada da çok önemli çalışmalar yapıyoruz.

İthalatın bağımlılığı konusunda, özellikle sanayimizin yeni bir sanayi stratejisi ve yeni bir teşvik sistemiyle yapılandırılması noktasında şu anda yoğun çalışmalarımız var. Ekonomik Koordinasyon Kurulunda da en son yapmış olduğumuz toplantıda bizim ara mal ithalatını yerli malla ikame edecek olan yeni bir teşvik sistemi üzerinde, madencilik sektörü başta olmak üzere ve özellikle dünyada bulunan nadir elementler, nadir metaller konusunda önemli çalışmalarımız var. Bu yolla ithalatımızın giderek dışa karşı bağımlılığının azaltılması kaçınılmaz ama bunun yanı sıra tamamen ithal etmek zorunda kalmış olduğumuz mallar var. Tabii, tamamen ithal etmek zorunda kalmış olduğumuz ham maddeler konusunda ve enerji kaynakları, madenler konusunda ise bugünden tezi yok özellikle bu kaynakların girdi tedarikinin, güvenliğin sağlanması noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz. Bunun en sonuncusunu özellikle Afrika pazarında yaptık ve Afrika pazarında dünyanın çok önemli madenleri var. Bugün Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi ülkeler başta olmak üzere bu ülkelerdeki maden kaynaklarına, işletmesine sahip olmuşlar. Biz de bazı sektörlerde elimizde olmayan nadir elementler diye anılan elementleri almamız noktasında yoğun çalışmalar sarf ediyoruz.

Bu noktada yine ithalatımız için, bizim tabii ithalat önlemleri var. Gerek Dünya Ticaret Örgütü gerek diğer ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan haklarımızda Türkiye şu anda dünyada en fazla üretime ve dışarıdan gelen hatalı mala karşı en fazla dış ticaret engeli koyan ülkedir.

BAŞKAN -  Sayın Bakan, Adalet Bakanımıza sadece beş dakika kaldı.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Tamam, bırakacağım.

Bu noktada gerek tüketicimizin gerek üreticimizin özellikle bu konudaki mağduriyetinin alınması anlamında bunlar önemli.

Gaziantep zaten ihracatta çok başarılı duruma gelmiştir. Hakikaten iftihar ediyoruz, Türkiye'nin önemli bir ihracat ili olmuştur ve devlet yardımı almadan, ihracat destekleriyle çok önemli çalışmalar yapıyor.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan, göç çok fazla, göç.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Ben, Sayın Başkanım, izninizle, biraz evvel de konuştum, konuşma hakkımı Sayın Adalet Bakanına da, eğer mümkünse, devrederek konuşmamı ben burada bitirmek istiyorum ve yüce heyeti saygı ve sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Hayır, Adalet Bakanının konuşma hakkından aldınız zaten, Adalet Bakanına bir şey kalmadı. Dört küsur dakika kaldı.

Buyurun Bakanım.

ADALET BAKANI  SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Işık’ın sorusuyla başlıyorum. Sayın Işık, ceza tevkif evlerinin dış güvenliğiyle ilgili, jandarmadan ne zaman bunun devralınacağına dair bir soru sordular. Buna ilişkin kanun tasarısı Adalet Komisyonunun gündeminde aslında, bekliyor. Ancak, yasama organının gündemindeki yoğunluk da dikkate alındığında, Meclis tatile girmeden önce bunun yapılması için gayret sarf edeceğiz. İnşallah, yetiştirebilirsek hayırlı bir adım olmuş olur.

Bir diğer sorusu Sayın Işık’ın: “Anayasa değişikliği esnasında 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacağını söylemiştiniz. Bununla ilgili şu ana kadar başvuran ne kadar vatandaş var ve bunlarla ilgili neler yapıldı?” şeklinde bir soru tevcih ettiler. Şu ana kadar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından almış olduğumuz bilgileri sizinle paylaşacağım Sayın Işık. Toplamda müşteki sayısı 680 civarında. Toplam iki yüz yetmiş iki dosyada bu şikâyetler toplanmış durumda. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bununla ilgili çalışmalarını yapıyor, görev ve yetki konusundaki değerlendirmelerinden sonra kararlarını açıklayacaklar.

Bunlar Sayın Işık’ın sorularına cevap.

Sayın Tankut, Habur’dan gelen 34 kişinin sorgularının yapıldığı mekânda Türk Bayrağı’nın indirilmesine dönük olarak geçmişte de bir soru yönelttiğini ama bununla ilgili yapılmışsa bir inceleme sonucunun ne olduğunu sordular. Sayın Tankut, bu konuyla ilgili yazılı soru önergeleri de gelmiş idi. Yaptırttığımız araştırmada böyle bir bayrak indirtme hadisesinin kesinlikle vuku bulmadığı, böyle bir hadisenin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Sayın Asil’in, HSYK seçimlerinde aday olmak isteyen hâkimlere “‘Aday olmayın, biz sizi farklı şekilde değerlendiririz.’ gibi sözler söylediniz mi?” gibi bir sorusu var. Böyle bir şeyin söylenmesi söz konusu değil.

“Yargıtay ve Danıştayda üye artışı olacak mı? Şayet Yargıtay ve Danıştayda üye artışı yapacak iseniz ya da daire artırımı yapacak iseniz istinaf mahkemelerinin kuruluşuna dair kanunla bu çelişmeyecek mi?” gibi bir soru var.

Değerli arkadaşlar, burası önemli, yüksek yargıda şu anda mevcut yığılma ve yargılamaların gecikmesinden kaynaklı sorun gerçekten yargı sistemimizi bloke etme noktasına getirmiştir. Burada, zaten, Yargıtayımızın daha önceden yapmış olduğu daire artırım talepleri vardır ancak istinafla ilgili yasa çıktıktan sonra istinaf mahkemelerinin kurulacağı dokuz bölgede bina temini ve buraların hazırlanması çalışmaları son aşamaya gelmiştir. İstinaf ile Yargıtay ve Danıştayın güçlendirilmesi çalışmaları birbirlerine alternatif değiller.

Şöyle bir rakam vermek istiyorum: Bugün itibarıyla Yargıtaya gelmekte olan dosyaların tamamı kesilse, hiçbir tek dosya Yargıtaya temyize gelmese bazı dairelerde beş yıl süreyle el vurulamayacak sayıda dosyanın biriktiği bir gerçek. Dolayısıyla beş yıl, sekiz yıl, on yıl gibi insanların adalet beklentileriyle buluşamayacağı birçok dosyanın zaman aşımına uğrama riskiyle karşı karşıyayız.

Şöyle bir değerlendirme de yapmak istiyorum: Geçtiğimiz yıllarda Yargıtayda zaman aşımına uğrayan dosyalara baktığımız zaman her yıl ortalama zaman aşımına uğrayan dosya sayısında yaklaşık yüzde 30’luk bir artış söz konusu. Bu rakamlara göre 2007 yılında Yargıtayda zaman aşımına uğramış dosya sayısı 9.111, 2008 yılında 12.354, 2009’da 14.809, 2010’da tahminî olarak -yıl sonu henüz bitmedi- 19.251 dosyanın zaman aşımına uğraması bekleniyor ve 2014’te de yaklaşık 55 bin dosyanın zaman aşımına uğrama tehlikesi vardır. Bütün bu risklere karşı hem istinaf mahkemelerinin ocak sonu itibarıyla başkanlarının atanması cihetinde kurula teklif götürme durumumuz var. Kurulun takdiri o yönde olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Diğerlerini artık yazılı cevap verirsiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Mir Dengir Mehmet Fırat, Danıştay ve Yargıtay başkanlarının burada olmadığını, genel sekreterlerinin olduğunu… “Şimdiden sonra gelmezlerse gelmeyen kurum başkanı varsa o kurumların bütçelerini görüşmeyelim.” dedi. Ben kendisine katılıyorum. YÖK Başkanı da buraya hiç gelmiyor. Başbakanlık bütçesi görüşülürken de Başbakan Yardımcısı geliyor. Başbakan da gelsin, YÖK Başkanı da gelsin. Sayın Fırat’a katılıyorum, hangi kurumun başkanı gelmezse onun bütçesini görüşmeyelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tutanaklara geçti.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

08- ADALET BAKANLIĞI

1.– Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu           Açıklama                                                                         (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                      988.283.150

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                               2.712.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             3.896.730.350

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                    TOPLAM                                                        4.887.725.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2009  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

A – C E T V E L İ

                                                                                                              (TL)

- Toplam Ödenek                                            :                 3.043.844.470,00

- Bütçe Gideri                                                 :                 3.460.035.721,94

- Ödenek Üstü Gider                                      :                    442.625.364,33

- İptal Edilen Ödenek                                      :                      26.434.112,39

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                       :                        7.475.000,00

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu          Açıklama                                                                       (TL)

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             746.727.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                        746.727.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD          Açıklama                                                                       (TL)

01               Vergi Gelirleri                                                     13.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                         131.070.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler     573.405.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                      29.102.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                     605.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Ret ve İadeler (-)                                                     -455.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                         746.727.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek                            :                      1.095.006.000,00

- Bütçe Gideri                                 :                         816.955.023,23

- İptal Edilen Ödenek                      :                         278.050.976,77

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                     (TL)

- Bütçe Tahmini                             :                            705.806.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                         :                            933.418.118,97

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu           Açıklama                                                                    (TL)

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             11.786.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                    TOPLAM                                                        11.786.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD          Açıklama                                                                     (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                              432.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler     11.086.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                         268.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                         11.786.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                      (TL)

- Toplam Ödenek                                     :                    10.438.000,00

- Bütçe Gideri                                           :                      7.958.392,60

- İptal Edilen Ödenek                               :                      2.479.607,40

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                :                      1.208.157,60

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                      (TL)

- Bütçe Tahmini                                     :                        9.434.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                                 :                        9.735.746,83

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 - DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.–  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu          Açıklama                                                                  (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                 58.912.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                             11.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                       729.771.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                   788.694.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                      (TL)

- Toplam Ödenek                             :                          113.145.200,00

- Bütçe Gideri                                  :                          108.852.803,54

 - İptal Edilen Ödenek                      :                              4.292.396,46

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri  kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.31 - İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu          Açıklama                                                                  (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                   4.004.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  94.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                         13.037.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                      17.135.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KODU       Açıklama                                                                  (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                           202.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  15.397.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                      536.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                      16.135.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                                           (TL)

- Toplam Ödenek                                :                               14.549.000,00

- Bütçe Gideri                                     :                               12.640.364,45

- İptal Edilen Ödenek                          :                                 1.908.635,55

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                                           (TL)

- Bütçe Tahmini                                  :                               14.549.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                              :                               12.127.765,82

                       

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezinin 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 20 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 22.19