DÖNEM: 23                            CİLT: 86                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

35’inci Birleşim

17 Aralık 2010 Cuma

 

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.-  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

 

A) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve  Orman Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

 

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

 

1.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

 

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

 

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

 

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

 

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 2010 yılı Haziran ayında yapılan 99’uncu Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200 sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1359)

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, sözlerini yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, proton hızlandırıcısının çalışıp çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp başlamadığıyla ilgili sorularına cevap vermediğine ilişkin açıklaması


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak beş oturum yaptı.

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;

 

Gümrük Müsteşarlığı,

Devlet Personel Başkanlığı,

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

Özürlüler İdaresi Başkanlığı,

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,

Ulaştırma Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,

Millî Savunma Bakanlığı,

Savunma Sanayi Müsteşarlığı,

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, “Siyasi mücadele yeri olarak meşru siyasi zemin, parlamento değil de sokak, sokak çatışmaları tercih ediliyorsa” sözlerine,

Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, kaçak çayla ilgili vermiş olduğu rakamlara dair konuşmasına,

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün, Mardin Dargeçit’te şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Kenan Erdem’le ilgili konuşmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Genel Kurulun 17 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde saat 10.00’dan 12.00’ye ve 13.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 17 Aralık 2010 Cuma günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşime 22.46’da son verildi.

                       

                                                            Şükran Güldal MUMCU

                                                                    Başkan Vekili

                              

                  Yusuf COŞKUN                                                                        Fatih METİN

                          Bingöl                                                                                       Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                   Gülşen ORHAN                                                                       Yaşar TÜZÜN

                            Van                                                                                       Bilecik

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                Bayram ÖZÇELİK

                                                                          Burdur

                                                                       Kâtip Üye

 

No.: 46

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Aralık 2010 Cuma

Teklif

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/820) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2010)

Tezkereler

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdulkadir Akcan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1347) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)               

2.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1348) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)                          

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1349) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

4.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1350) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

5.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1351) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1352) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

7.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1353) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

8.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1354) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1355) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)          

10.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1356) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)                               

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1357) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2010)

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1358) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2010)


17 Aralık 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Yedinci turda; Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)(x)

 

A) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve  Orman Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

                                 

(x) - 575 ve 576 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31'inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.  

E) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.

Sayın milletvekilleri, 8/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Yedinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Rasim Çakır, Edirne Milletvekili; Eşref Karaibrahim, Giresun Milletvekili; Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili; Sacid Yıldız, İstanbul Milletvekili; Ali Arslan, Muğla Milletvekili.

AK PARTİ Grubu adına: Mustafa Öztürk, Hatay Milletvekili; Celal Erbay, Düzce Milletvekili; Ahmet İnal, Batman Milletvekili; Birnur Şahinoğlu, Samsun Milletvekili; Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili; Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili; Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili; Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Osman Özçelik, Siirt Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Metin Çobanoğlu, Kırşehir Milletvekili; Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili; Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili; Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.

Şahıslar:

Lehinde; Nuri Uslu, Uşak Milletvekili.

Aleyhinde; Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bir dakikalık uzatma verilecek mi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın hatip konuşmasını bitirdikten sonra bir dakikalık süre verilmeyecektir. Bunu baştan ilan ediyorum. Bilgilerinize sunulur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.

Sayın Çakır, süreniz on dakikadır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize günaydın diyerek güzel bir dilekle söze başlamak istiyorum.

Eleştirilerime geçmeden önce, Sayın Bakana bizim için de Atatürk Orman Çiftliği’nde bir ağaç diktiği için teşekkür ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, çevre, sekiz yıllık AKP İktidarının karnesinin bize göre en kötü olduğu alan. Gerçekten samimiyetle söylüyorum, bu süreç içerisinde Türkiye’de sanayileşmenin, nüfus hareketlerinin getirdiği etkiyle çevre sorunları giderek yoğunlaşmış, artmış ve çözüme yönelik de maalesef ciddi gayretler hiçbir zaman göremedik.

Karneye şöyle bir bakarsak, geçtiğimiz dönem Parlamentoda 678 adet soru önergesi verilmiş Çevre Bakanlığına, bu dönem 1.031 adet yazılı ve sözlü soru önergesi verilmiş. Bunun yanında bu dönem 103 adet de Meclis araştırması önergesi verilmiş Çevre ve Orman Bakanlığına ve bu önergelerin devamında 2 adet de bu dönem çevreyle ilgili Meclis araştırması komisyonu kurulmuş.

Şimdi, sayfanın bu tarafından bakarsanız, Türkiye Büyük Millet Meclisi, vermiş oldukları önergelerle Çevre Bakanlığını sürekli uyarmış, denetlemiş, yönlendirmiş, soru sormuş, bilgi almak istemiş ama sayfayı çevirip bu taraftan bakarsanız, bu kadar yoğun önergenin verilmiş olması ve komisyonların kurulmuş olması Türkiye’de çevre sorunlarının giderek arttığı, giderek yoğunlaştığı anlamına da geliyor. Tabii, buna iki taraftan bakmak sizin tercihiniz.

Kurulan komisyonlar ne yapmış? İlk kurduğumuz komisyon küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunun araştırılması. 12 arkadaşımız gruplar hâlinde önerge vermiş, dünyada bir küresel ısınma problemi var, su kaynakları kıtlaşıyor, insanın suya ulaşımı zorlaşıyor, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırsın demiş ve gerçekten -bu komisyonda ben de çalıştım- ciddi bir çalışma yapılmış, güzel bir rapor hazırlanmış çözüme yönelik, Değerli Hocamız da burada, onun başkanlığında ve bunun hemen akabinde İstanbul’da bir Dünya Su Forumu toplanmış. İktidarınızın, büyük gösterilerle, hakikaten heyecan duyarak, onur duyarak, işte “Biz Dünya Su Forumu’nu İstanbul’da topluyoruz.” diyerek Dünya Su Forumu toplanmış. Onun arkasından biz hepimiz bekliyorduk ki bu Parlamentoya bir su kanunu gelir. Değil mi? Yani madem su kaynakları kıt, ulaşmak zor ve gittikçe zorlaşıyor, o zaman bir su kanunu gelir. Ama maalesef bu Parlamentoya bir su kanunu getirme becerisini gösterememiş değerli İktidarınız, değerli Bakanlığınız.

Geçen dönem, hatırlayacaksınız, variller bulundu, işte Çevre Kanunu değişti o varillerin psikolojik etkisiyle. “2 milyon ton tehlikeli atık var Türkiye’de, İZAYSAN’dan başka da atık yok etmemiz için fabrikamız yok.” diye bir sürü konuşmalar yapıldı. O dönemin bakanı boynu bükük geldi bu kürsüye. O günden bugüne yok belediyelere yaptıracağız yok yap-işlet-devret modeliyle yaptıracağız ama tehlikeli atıkları imhaya yönelik bir tane yeni bir yatırım yapılmadı. Şimdi bu 2 milyon ton tehlikeli atık nerede tüketiliyor, nerede yok ediliyor, nerelere gömülüyor? Bunun cevabını sizler de düşünün, Sayın Bakan da zannediyorum verir.

Ondan sonra değerli arkadaşlarım, “Ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemler” diye 24 milletvekilimizin arkadaşlarıyla beraber vermiş olduğu araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Ve bir komisyon kurduk, gittik çalıştık. Ben de komisyon içerisindeydim. Durdu Özbolat ve arkadaşları Afşin-Elbistan Santrali’nin baca gazıyla ilgili sıkıntıları dile getirdi, gittik baktık. Ama soruyorum Afşin-Elbistan Santrali’ndeki baca gazıyla ilgili bugüne kadar herhangi bir çözüm üretilmemiş. Nevingaye Erbatur ve arkadaşları Adana Akyatan, Tuzla, Çamlık, Yelkoma, Hurmaboğazı lagün göllerinin kirlendiğini söylemişler. Gittik baktık, araştırdık, raporumuza yazdık ama bugüne kadar bir değişiklik olmamış.

Rıza Yalçınkaya, Amasra’daki termik santralle ilgili sıkıntıları, dertleri dile getirmiş. Hâlâ siyasi iktidar, halkın bütün tepkisine rağmen termik santrali yapabilmenin yollarını arıyor.

Ahmet Küçük ve arkadaşları, Kaz dağlarında altın arama işiyle ilgili bir önerge vermişler ama Kaz dağlarında canım ormanlar hâlâ zarar görüyor, gereken önlemler alınmıyor.

Halil Ünlütepe ve arkadaşları, Eber, Akşehir ve Beyşehir göllerinin kirliliğini dile getirmişler ama bu kirlilikler devam ediyor arkadaşlar ve çözüme yönelik de komisyon raporundan sonra bir şey yapılmadı.

Şevket Köse ve arkadaşları, Van Gölü ve Atatürk Barajı’nın kirliliğiyle ilgili önerge vermişler ama hâlâ aynı sorun devam ediyor.

Mevlüt Coşkuner ve arkadaşları, Eğirdir, Hoyran, Kovada ve Beyşehir gölleriyle ilgili önerge vermişler ve sorun devam ediyor.

Şunu söylüyorum: Komisyonlar kuruluyor, milletvekilleri denetliyor, görevini yapıyor, Parlamento görevini yapıyor, çok güzel raporlar hazırlanıyor; Meclisin tozlu raflarında. Ama Sayın Bakan bir günden bir güne gelip de hiç olmazsa üç ayda bir, altı ayda bir “Ya, arkadaşlar, sağ olun, eksik olmayın, bize yol gösteriyorsunuz, biz de sizin gösterdiğiniz bu yolda şunu şunu yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz.” diye şu Parlamentoya bir hesap veya bir bilgi vermek zahmetine katlanmıyor değerli arkadaşlarım.

Ve bunların yanında ülkemizin, Trakya’mızın kanayan yarası Ergene. Geçen dönem Ergene’yle ilgili bir komisyon kurduk, güzel bir çalışma yaptık. Sayın Bakana ne zaman, kim sorarsa sorsun -ben soruyorum, Necdet Bey komisyonda sormuş, burada Milliyetçi Hareket Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımız soruyorlar- ne zaman sorarlarsa sorsunlar, Sayın Bakan buraya geliyor, diyor ki: “Ben Ergene’yle ilgili, Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken yatağını ıslah ettim.” Yani orada kalmış Sayın Bakan! Yani insan diyor ki keşke Bakan olmasaydınız, Devlet Su İşleri Genel Müdürü olarak devam etseydiniz, belki Ergene’ye daha çok katkınız olurdu. Onun dışında bir adım yok. Bir bakıyoruz, bir gün, Bakanlıktan Ergene’yle ilgili bir eylem planı açıklanıyor. Ben hemen heyecanla alıyorum, 3 defa okudum inanır mısınız, 3 defa okudum, hani bir şeyler mi oluyor diye, ondan sonra Genel Müdürü arıyorum, yani planın uygulanmasıyla ilgili neler yapılıyor Bakanlıkta? Sayın Genel Müdür diyor ki: “Ben planı okumadım.” Çok samimi söylüyorum arkadaşlar. Aradan bir müddet daha zaman geçiyor, yine buralarda biz bir şeyler konuşuyoruz, tekrar bakıyorum gazetelerde işte “Ergene çözülüyor.” falan, işte “şu kadar para” tekrar heyecanlanıyoruz, hani bir şeyler mi oluyor diye, ondan sonra Sayın Genel Müdürü arıyorum “Ne oluyor, müjde mi var bize?” falan “Vekilim, bizim Bakanlığın basın bürosu biraz aceleci davranmış, bir açıklama yapmış basına.” diyor. Yani ondan sonra da üzülüyoruz, yıkılıyoruz. Ha, biz komisyonda çalıştık, o da yetmedi, tuttuk bir kanun teklifi verdik. Ben çok samimiyetle inanıyorum, benim verdiğim kanun teklifini Sayın Bakan okumadı. Ben yürekten inanıyorum benim verdiğim kanun teklifini Sayın Bakanlığın bürokratları okumadı. Eğer okusalar, samimiyetle inanıyorum ki, o kanun teklifine “evet” derler. Çünkü benim vermiş olduğum kanun teklifi “Kirleten öder, kirlettiği miktarda öder.” diyerek bütün Trakya’da yaşayan insanları sorunun çözümüne ortak etmeyi amaçlayan, özü, ruhu bu olan ve iktidar partisinin de çok çok işine gelecek  -çünkü cebinden 1 lira ayırmadan bu işleri yapabilecek- bir kanun teklifi. Ama muhalefet verdi diye yeteri kadar ilgilenilmediği için, okunmadığı için hatta bu kanun teklifine sıcak bakılmadı ve Ergene hâlâ dördüncü sınıf kirli su. Ergene’yi temizlemek bu kadar zor değil arkadaşlar, çok yürekten söylüyorum, samimiyetle söylüyorum, Ergene’yi temizlemek bu kadar zor değil. Ama mesele öyle bir devasa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Eşref Karaibrahim, Giresun Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Karaibrahim.

CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün su yönetimindeki etkisi gün geçtikçe ekonomik çıkarlar peşinde sürüklenen özel sermayenin eline geçmektedir. Kurulduğu, 1954 yılından bu yana ülkemizin su, toprak kaynaklarını değerlendirmekten sorumlu olan kuruluş, Enerji Bakanlığından alınmasıyla birlikte özellikle 2006 yılından bu yana işlevleştirilmiştir. AKP İktidarlarında daire başkanları, şube müdürleri, mühendisler ve teknik elemanların sürgün edilerek, yerleri değiştirilerek veya emekliliğe zorlanarak kurumun proje üretemez hâle getirildiğini söylemeye bile gerek yoktur.

DSİ, su kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve işlevinden birinci derecede sorumlu kuruluşumuzdur; yer üstü ve yer altı sularının değerlendirilmesi, toprak erozyonu ve taşkınlardan oluşacak zararların önlenmesinden yükümlü, sorumlu kılınmıştır. Ülkemiz de giderek büyüyen bölgesel, ulusal, uluslararası su sorunu ile karşı karşıyadır. Su kaynaklarının yönetimi, suyun insanlar tarafından en verimli şekilde ekonomik, aynı zamanda sosyal ve çevresel faydalar gözetilerek kullanılmasını içerir. Son yıllarda hızlı nüfus artışının paralelinde artan su talebi, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlerdeki kullanılan sonuçlar da belirli kirlilik sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle su kaynaklarının yönetimi bir kat daha önem kazanmıştır. DSİ’nin su yönetimindeki etkinliği ise gün geçtikçe azalmaktadır. Suyun eşitsiz dağılımı, artan su yetersizliği nedeniyle su bir kaynak niteliği kazanmış ve uluslararası güç dengeleri üzerinde etkisi olmaya başlamıştır. Hatta bazı raporlarda su savaşları için tarihler telaffuz edilmektedir. Bunlardan bir tanesi de Dicle ve Fırat nehirleriyle ilgili söylemlerdir.

Bilimsel çalışmalar üzerine su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerlediğimizi ortaya koymaktadır. Ülkemizde yalnızca içme suyunu ele alırsak, neredeyse yüzde 8, yüzde 10 gibi bir nüfusun sağlıklı içme suyuna ulaşamadığını söyleyebiliriz. Daha yakın bir zamana kadar, ülke nüfusumuzun büyük bir bölümünün yaşadığı mega kentlerde sağlıklı içme suyu bir tarafa, gündelik ihtiyaçları nasıl karşılayacağımızı konuşuyorduk.

Yatırımcı bir kuruluş olan DSİ, kuraklık zamanlarında yaşadığımız susuzluk, yağışların bol olduğu zamanlarda yaşadığımız sel ve doğal çevresel felaketlerin yarattığı tahribatların yerine, bu koşullarda çevremize, tarımımıza ve dolayısıyla milletimize yararlı hâle getirebilmek için çalışmalar yürütmelidir. Dolayısıyla DSİ Genel Müdürlüğü Çevre ve Orman Bakanlığının birinci derece muhatabıdır.

DSİ Genel Müdürlüğünün ayrılan mevcut bütçeyle her yıl artan mevcut sorunların çözümü tabii ki mümkün değildir, olmayacaktır. Bu bütçeler baraj, gölet, toprak, erozyon ve taşkınlar nedeniyle ihtiyaç duyulan yatırımları hayata geçirecek düzeyde değildir. Yani kısıtlı kaynakların daha de etkin kullanılması için gereken özen gösterilmemektedir. Şimdi asıl önemli olan, su üzerinde geliştirilecek projelerin kâr amaçlı değil, halkın ihtiyacına yönelik olarak tasarlanması gerekmektedir.

Kamunun ortak malı olması gereken doğal kaynakların, suyun, tekellerin kâr amacı hâline getirildiği, 4628 sayılı Enerji Piyasa Kanunu ile enerji üretimi özelleştirilmekte ve enerjinin üretileceği akarsuların kullanım hakları özel şirketlere devredilerek su ticaretleştirilmiştir. Enerji dışa bağımlılığı hepimizin kabul ettiği bir sorundur. Bu sorunu çözmek için ülkemizin potansiyelini değerlendirmesi tabii ki önemlidir. Ortalama yükseklik 1.131 metre olan ülkemizde, Türkiye’nin yüzde 55’i 1.000 metrenin üzerindedir.

3906 sayılı Kanun son olarak 4628 sayılı Yasa’yla, 2001 yılından bu yana özel sektör lisans alma modeliyle enerji üretim ve dağıtım alanında faaliyet göstermektedir. Ülkemizin hidrolik ölçüm ağı hızlı gelişmeler karşısında yeterli olmamış, projelerin enerji üretim verimliliği, çevresel etkiler olumsuz olarak ortaya çıkmıştır.

DSİ Genel Müdürlüğü ülkemizin potansiyeli ile ilgili olarak yapmış olduğu etüt çalışmalarında, potansiyelin 163 milyar kilovatsaate yükselebileceğini göstermektedir. Yine DSİ verilerine göre ülkemizin hidroelektrik potansiyelinin yüzde 35’i kullanımda iken yüzde 14’ü inşaat aşamasında, yüzde 51’i ise kısmen değerlendirilmeyi beklemektedir.

Ülkemizin derelerinin, akarsularının taşıdığı su, firmaların kârı için değil halkımızın ihtiyacını karşılamak için yönetilmelidir. Altın arama şirketlerinden tutun da hidroelektrik santrallerine kadar konunun uzak ya da yakın, ilgisiz şirketlerce yönetildiğini görüyoruz. Bu, hem çevremizi hem insan sağlığımızı hem de tarımımızı tehdit eden bir talanın söz konusu olduğunu göstermektedir.

Devletin kurum ve kuruluşlarının HES sürecinin özellikle denetim aşamasında çok yetersiz kaldığını görmekteyiz. HES sürecinde denetimin sağlanabilmesi için çok hızlı bir şekilde denetim mekanizmalarının oluşturulması ve bu denetim mekanizmalarının etkinliğini sağlamak üzere yasal yaptırımlar yaşama geçirilmelidir. Düşünün, bir gün evinizin önünde akan dereyi iş makineleri talan ederken uyansanız ne hissedersiniz? “Sularım boşa akıyordu.” diyerek rahatlar mısınız? “Su akar Türk bakar.” sözünün arkasına sığınarak o boşa akıyor dediğiniz suyun ekosistem içindeki vazgeçilmez işlevi görmezden gelemeyiz. Enerji üretmek bahanesiyle suyun kullanım hakkını sahiplenmek gibi niyetleri görmezden gelemeyiz diye düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaibrahim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığı bütçeleri hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Meteoroloji Genel Müdürlüğü yaptığı görev ve üstlendiği fonksiyon nedeniyle Türkiye’nin aslında en önemli olan kurumlarından biri. Yaşamı kaliteli kılmak ve üretimin olabildiğince doğal nedenlerle en az zarar görmesini sağlamak adına çok önemli bir görev üstlenen ve lojistik bir destek sağlayan Meteoroloji Genel Müdürlüğü esas olarak teknolojinin olanaklarından yararlanan ve dünya standartlarında hizmet veren bir kurumumuzdur. Bu kurumda hizmet veren tüm personele, mühendislere, teknisyenlere çok teşekkür ediyorum ve yaptıkları görevin, gerçekten, Türkiye tarımına, sanayisine, sosyal yaşamına, turizmine ve tüm faaliyetlerine yaptığı katkıdan dolayı teşekkürlerimi iletiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yanında Özel Koruma Kurumu Başkanlığı Türkiye’deki koruma amaçlı, çok özel bölgeleri korumak amacıyla kurulan bir kuruldur ve yaklaşık 16 bölgeyi içermektedir ve bu bölgelerin içerisinde çok özel olan Foça, Datça, Dalyan, Patara, Pamukkale, Tuz Gölü gibi benzeri 16 özel bölgenin korunması, planlanması, çevre düzeni imar planlarının yapılması, nâzım planlarının ve uygulama planlarının yapılmasıyla görevlidir. Kuruluşundan bu yana çok uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ bu plan faaliyetleri sonuçlandırılmamış ve dolayısıyla bu bölgede yaşayan yani bu bölgeler içinde yaşayan insanları, bu bölgenin içinde olan insanları, maalesef, bu bölgede yaşadıklarına pişman hâle getirmişler çünkü bu bölgede mülkiyetinde olan malların sahibi olamamışlar ve malları üzerindeki tasarrufları son derece sınırlı kalmıştır. Bir taraftan planlar yapılamazken yapılan planların içinde insan öğesi ve yaşayan insanın ihtiyaçları ve o yaşamı kaliteli hâle getirme anlamında insanı görmezden gelen planlar nedeniyle de, maalesef, o çevrede yaşamanın mutluluğunu değil, acısını hisseder duruma gelmişlerdir. Dolayısıyla, yapılan planların mutlaka insanın o bölgede yaşamasını mutlu edecek ve umutlu edecek yaklaşımlar içinde planların ele alınması gereğini ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığına benzer bir kurum olan ve Çevre Orman Bakanlığı bünyesinde olan, Millî Parklar bünyesinde olan bir ilde görev yapıyorum ben. Bizim Çanakkale ilinde 3 tane özel korumayı amaçlayan, 2 tane millî parkı, 1 ören yeri olan bir ildeyim. Bunların 1 tanesi hepimizin bildiği gibi Çanakkale Şehitler Millî Parkı, Kaz Dağı Millî Parkı ve Troia Ören Yeri’dir.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Şehitler Millî Parkı’nda çevre düzeni planları yapılmış ama planların içinde o bölgede yaşayan 10 bin insanın ihtiyacı yeteri kadar göz önünde bulundurulmadığı ve insanların üretim içinde istedikleri faaliyetlerde bulunmasıyla ilgili çok büyük kısıtlar getirildiği, o bölgede yaşamanın avantajlarından o bölgede yaşayan insanlar yararlandırılmadığı için maalesef mutsuz ve o bölgeyle kavgalı ve mutlu olmayan insanlar üretilmiştir.

Troia Ören Yeri’nde 5 bin kişi, Çanakkale Şehitler Millî Parkı’nda 10 bin kişi gerçekten bu mutsuzluk içindedir. Gene Kaz Dağı Millî Parkı içinde yaşayan insanlarımız da bu sıkıntılarla baş başadır.

Özellikle Kaz Dağı Millî Parkı içinde altın arama izinlerinin verilmiş olması ve işletme ruhsatlarıyla ilgili artık şirketlerin baskı oluşturmaya başlaması o bölgede yaşayan insanlarımızı mutsuz ediyor ve endişeye sevk ediyor. Esas olarak bir dünya mirası olan ve dünyadaki ismiyle, mitolojik ismiyle “İda” Kaz Dağları ve o bölgede yaşayan insanlar büyük bir endişe içerisinde bulunuyor.

Bütün bunların yanında değerli arkadaşlarım, Çanakkale, maalesef, kirli sanayileşme ve termik santraller yapılması açısından tam bir imalat alanı hâline getirilmiş ve şu anda Çanakkale Biga Yarımadası içinde 2 bin megavatlık termik santral ya çalışır hâlde ya kuruluş izni verilmiş durumdadır. Bunun yanında kirliliği çok yüksek olan demir-çelik sanayisinin çok yoğun bir şekilde yapılaşması, Türkiye’nin en büyük çimento fabrikasının bu yarımada içinde bulunması ve ikinci bir çimento fabrikasına da izin verilmesi artık Çanakkale’yi termik terminale çevirmiş ve Çanakkale’de artık insanlar termik santral ve enerji santrali açısından borçlarını ödemiş. Kesinlikle, Sayın Bakanım, artık Çanakkale’de bir yeni termik santrale izin istemiyoruz, bu konuda bir ÇED izni verilmesin. Biz 2 bin megavatlık verilen izinle zaten bu konuda borcumuzu ödedik ve ayrıca yeni bir kirlilik yaratan sanayinin de Çanakkale’de izninin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, bu verilen termik santrallerin Kaz dağları ormanlarına ve aynı zamanda bölgede çok büyük bir üretim potansiyeli ve Türkiye'nin geleceği olan tarım açısından Biga Ovası ve Gönen Ovası’nda nasıl kirliliklere ve üretim kayıplarına yol açacağı konusunda ciddi tartışmaların olduğu bir ortamda, kesinlikle bu konuda Çanakkale’nin artık bu yaklaşımlardan mutlaka sakınılması gerektiğini ifade ediyorum Değerli Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlar, bu anlayış ve düşünce içerisinde ben Çevre ve Orman Bakanlığının çok daha iyi bir yönetime layık olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de, biraz önce, benden önce Çevre Bakanlığı hakkında konuşan Rasim Çakır arkadaşımızın dediği gibi, Çevre Bakanlığının zaten Orman Bakanlığıyla birleştirilerek AKP’nin çevreyi ormanın içine karıştırılan bir teferruat olarak ele aldığını düşünüyorum. Hâlbuki çevre hem bugünün yaşamını kaliteli kılmak hem de geleceğe Türkiye’yi hazırlamak açısından çocuklarımızdan ödünç aldığımız bir değer olarak mutlaka çok daha dikkatli ve iyi bir şekilde ele alınmalı.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde ben bu bütçenin Türkiye’ye hayırlı olmasını diliyor ve AKP’nin Türkiye’ye yaptığı son bütçe olmasını canıgönülden diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız.

Süreniz dokuz dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ekranları başında bizi izleyen başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm yurttaşlarımızı ve yüce heyetinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyorum.

Sağlık, bir ülkenin sosyoekonomik, siyasi ve kültürel yapısıyla doğrudan ilişkili bir sistemdir. Aynı zamanda sağlık, gelirine veya varlığına bakılmaksızın herkesin ulaşabileceği temel bir insan hakkı olarak görülmelidir. Anayasa’mızın 56’ncı maddesi de bu konudaki düzenlemeyi içermektedir ancak AKP Hükûmeti tarafından “sağlıkta dönüşüm” adıyla çıkarılan yasalarda sağlık bir hak olmaktan çıkarılmıştır.

Hükûmetin üyeleri ve AKP’li arkadaşlar her fırsatta sağlıkta yaptıkları sözde devrimi anlatmaktadırlar ama buna rağmen daha birkaç gün evvel gazete sayfalarına yansıyan bu habere bakınız, bu mu sağlıkta devrim: “İstanbul’un en köklü hastanelerinden biri olan Göztepe Araştırma Hastanesinde çatı akıyor, kaloriferler yanmıyor, hastalar donuyor.”

Sağlıkta devrim denilen…

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, gazete reklamı yapma.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Daha birkaç gün evvel gazetelere yansıdı değerli arkadaşlarım.

Diğer bir şey: Sağlık Bakanlığının yine övünerek söylediği -elbette düşüşler oldu- bebek ölüm hızı ve anne ölüm hızlarında, Sağlık Bakanlığının rakamları bebek ölüm hızında binde 9,9; anne ölüm hızında ise yüz binde 20’dir. Oysaki Dünya Ekonomik Forumu rakamlarında bebek ölüm hızında bu rakam binde 16, anne ölüm hızı ise yüz binde 44’tür. Yani burada da bir çelişik durum vardır.

AKP Hükûmeti döneminde sağlık alanında yapılanlar ve bunların sonuçları ortadadır. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sağlığın nasıl özelleştirildiğini hep birlikte gördük ve görmeye de devam ediyoruz.

Sayın Bakan konuşmalarında sosyal devletten bahsetmektedir. Vatandaşlar her bir reçete için katılım payı ödemekte, özel hastanelere müracaat eden sigortalılardan “İlave ücret” adı altında ayrıca para alınmaktadır. Bazı sağlık hizmetleri istisnai sağlık hizmeti sınıfına sokularak bu hizmetlerden yüzde 300’e kadar katılım payı alınmaktadır.

Ayrıca, çıkarılmak istenen “Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı” ile mevcut devlet hastaneleri ticarileştirilerek özelleştirmeye hazırlanmaktadır. Bu tablo karşısında sosyal devletten bahsedilebilir mi?

Tam gün uygulamasında Sağlık Bakanlığının hekim ücretleri için söylediği sözler doğru çıkmamıştır. Sayın Bakan, Bakanlığın İnternet sitesinde yazılı olarak Tam Gün Yasası’yla hekimlerin ne kadar ücret alacaklarını açıklamıştır fakat bu rakamların gerçeği yansıtmadığı çok geçmeden anlaşılmıştır. Hekimlerimiz şu anda iddia edilen ücretlerin çok altında maaş almaktadır.

Değerli milletvekilleri, sorunlar sadece hekimlerimizle ilgili değildir. Bakınız, sağlık bir ekip işidir, teknisyenden hekimine, hemşirelerden radyologlara kadar hepsi bu işin parçasıdır. Başka bir ifadeyle, düzenlemeler herkesi kapsayıcı olmalıdır, tüm sağlık çalışanlarını içermelidir. Oysaki AKP’nin yaptığı ve ısrarla düzeltilmesi için muhalefet ettiğimiz Tam Gün Yasası’nda hekim harici sağlık çalışanları göz ardı edilmektedir. Mesela mali sorumluluk sigortası bunlardan biridir, hekim dışına verilmemiştir.

Bakınız, ülkemizdeki hemşirelerin iş yükü Avrupa ortalamasından 7 kat fazladır. Artan iş yükü ve iş sağlığını tehdit edici çalışma koşulları hemşirelerin önemli sorunlarındandır. Ağır ve uzun süreli çalışma koşulları nedeniyle aile ve sosyal çevresiyle çatışma yaşayan hemşirelerimiz buna rağmen ücret ve sosyal haklar bakımından hak ettikleri karşılığı görememektedirler.

Yine AKP Hükûmeti tarafından doçent ve profesörlere sınavsız şef ve şef yardımcısı olma hakkı getirilmiştir. Bu uygulama 2 kez Köşkten 1 kez de Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine yeniden gitmemize rağmen Mahkeme konuyla ilgili hâlâ iptal ya da yürütmeyi durdurma kararı vermemiştir. Aradan iki yılı aşkın zaman geçti. Yani kadrolaşma bütün hızıyla devam etmektedir.

Sağlık Bakanlığı hukuku yok saymaktadır. Bakınız, bir Tam Gün Yasası çıkardınız, Anayasaya aykırı bazı hükümleri iptal edilince başta Sağlık Bakanımız olmak üzere isyan edildi, bütün televizyonlara çıkıldı, basına çıkıldı, isyan edildi. CHP ve sağlıkla ilgili tüm örgütler ilke olarak tam güne karşı olmadıkları hâlde bu Yasa’nın yanında yer almadılar. Yasa kimseyi tatmin etmedi yani herkesin yanında olduğu bir yasayı, herkesin karşısında olduğu bir şekilde çıkardınız, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu “Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümleri göz önüne alarak hukukun içinde yeni düzenleme yapalım.” dediğinde de Sayın Bakan “Bunlar ipe sapa gelmez sözler.” dedi. “Hukuk içinde çözüm arayalım.” demek bir hukuk devleti olan Türkiye'de ne zamandan beri ipe sapa gelmez sözler oluyor?

AKP Hükûmetinin hukuka ve sivil toplum kuruluşlarına karşı bir tahammülsüzlüğü var. Bunun bir diğer örneği de: Sayın Bakan bir Samsun konuşmasında “Türk Tabipler Birliği ve Türk Eczacılar Birliğini iki satırlık bir yasayla kaldırırız, ortada hiçbir şey kalmaz.” demişti. Arkasından birkaç ay geçti, Türk Tabipler Birliğinden bunun başka bir şekilde öcünü aldı, iş yeri hekimliği sertifikası verme yetkisi temmuz ayında Türk Tabipler Birliğinden alınarak özelleştirildi değerli arkadaşlar.

“Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesi yazamaz.” dedi Sayın Bakan Plan Bütçe konuşmasındaki sunuşunda, bundan kısa bir süre sonra gerekçeli karar da yayınlandı. AKP Hükûmetinin hukuka saygısı işte bu kadardır değerli milletvekilleri.

Sağlık alanındaki önemli sorunlardan  birisi de Sağlık Bakanlığı bünyesindeki hastanelerde değişik alanlardaki on binlerce elemanın taşeron olarak çalıştırılmasıdır. Taşeron eleman çalıştırma işi her geçen gün artmış ve bugün inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bakınız, sadece Sağlık Bakanlığında Sayın Bakanın söylemesine göre 118 bin taşeron vardır. Sağlık çalışanlarının taşeron olarak çalıştırılması iş güvencesini de ortadan kaldırmaktadır. Kamu sağlık kurumlarında yapılmakta olan taşeronlaştırma ve özelleştirmeler sonlandırılmalı, taşeron olarak çalıştırılanlar kadroya alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Dünya Bankası destekli Sağlıkta Dönüşüm Programı ilerledikçe sağlık günden güne piyasa koşullarına terk edilmektedir. Kamu hastaneleri ve üniversite hastaneleri dâhil olmak üzere tüm merkezler kâr amacıyla çalışan birimlere dönüştürülmüştür. Bazı sağlık merkezleri ise kâr edebilmek amacıyla hastaları toplayıp olabildiğince çok ameliyat yapmaya çalışmakta, maliyeti düşük, kalitesi tartışılır tıbbi malzemeler kullanmaktadırlar. Sağlıkta tasarruf olmaz değerli arkadaşlar.

Afyonkarahisar’da katarakt ameliyatı sonrası gözünü kaybeden yurttaşlarımıza ilişkin haberler ülkemizde sağlık alanında yaşanan sorunları başka boyutlarıyla da gündeme getirmiştir. Artık, kamu hastaneleri ve üniversite hastaneleri başta olmak üzere tüm sağlık merkezleri performans uygulamaları nedeniyle sürümden kazanma mantığıyla hareket etmektedirler. Bu performans uygulamaları tıp fakültelerinde eğitimi de aksatmaktadır. Sağlığın kâr alanı hâline getirilmesi Afyonkarahisar’da yaşadığımız olaya da zemin hazırlamıştır. Sayın Bakanın kameraların karşısına çıkarak derhâl o merkezin kapatılmasını istemesi sorunun yalnızca o merkezle sınırlı olduğunu düşündüğünü bizlere göstermektedir. Sayın Bakan “İzinsiz.” demiştir oysaki tarama izni alınmıştır.

Çok sayıda açılan tıp fakülteleri ile kaliteye önem verilmeden hekim yetiştirilmektedir. Tıp fakültelerinin hem sayıları hem de kontenjanları artırılmıştır. Bize ve bizim çocuklarımıza bu tıp fakültelerinden yetişen hekimler bakacaktır ama hekimler feveran etmektedir, Antalya’da, Gazi Üniversitesinde bunları görmekteyiz. Şu anda ülkemizde yetmiş sekiz tıp fakültesi var, son olarak, İzmir Şifa Üniversitesi, orada da tıp fakültesi açıldı. Bunlar kalitesiz hekim yetiştirecek ve sağlığı aşağı doğru çekecektir ve bu on yıllar boyunca devam edecektir sağlığın geriye gidişi.

Açılan tıp fakültelerinde birçok ana bilim dalının kurulmadığı, kurulan birçok ana bilim dalında ise doçent ya da profesör bulunmadığı bilinmektedir. Belki de bu tıp fakülteleri Sağlık Bakanlığına atlama tahtası olarak yapılmaktadır. Sakarya Üniversitesine hekimler gidiyor, profesör oluyor, oradan Sağlık Bakanlığının başka yerlerinde başhekim daha sonra da rektör oluyor değerli arkadaşlar.

Tıp fakültelerinde olmayan cihazlar kamu hastanelerinde var, bu da tıp fakültelerinde eğitimi önemli oranda aksatmaktadır.

Sözlerime son verirken, 2011 yılında, başta hekimlerimize, sağlık emekçilerine ve tüm emekçilere dönük şiddet olaylarının bir daha gündeme gelmemesini, öğrencilerin acımasızca dövülmek yerine onların sorunlarına kalıcı çözümlerin bulunmasını, sağlık emekçilerinin hak ettiği bir ortamda barış içinde çalışmalarını gönülden istiyor, sizlere ve yurttaşlarımıza barış, mutluluk, sağlık dolu yeni yıl diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Ali Arslan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2011 yılı Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sağlık ve AKP’yi yan yana getirince, hepimiz artık ezberledik ki “Sağlıkta Dönüşüm Programı” akla geliyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı, bu konuyu bilenler, uzmanlar, sektörün içinde olanlar tarafından da sağlığın piyasalaşması anlamı taşıyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın en önemli ayaklarından birisi ve en güncel olanı -ki Sağlık Bakanı bu konuda televizyon televizyon dolaşıp her yerde anlatmaya çalışıyor- bildiğiniz gibi, artık, bu aylarda bütün Türkiye'de yaygın olarak uygulanmaya başlayan aile hekimliği. Aile hekimliğini, Sayın Bakan, işte “Ücretsizdir, ne güzel oldu.” diye anlatmaya çalışıyor, vatandaşlara yutturmaya çalışıyor, bir masal anlatıyor âdeta, destan gibi bir masal anlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, Aile Hekimliği Yasası’nda gerçekten aile hekimliği ücretsiz. Yasa öyle çıktı, geçen dönemde görev yapan arkadaşlarım bilirler. Ama bakın, AKP ne yaptı biliyor musunuz? 18 Eylül 2009 Cuma günü yayımlanan Resmî Gazete’deki tebliğe göre aile hekimliğine 2 lira katkı payı koydu. Sayın Bakan, bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’na karşı çıkan, konuyu çok iyi bildikleri için, bütün dünyada ne sonuçlar doğurduklarını bildikleri için karşı çıkan Türk Tabipleri Birliğine, sivil toplum örgütlerine çok kızıyor. Ama Sayın Bakan bugün eğer “aile hekimliği ücretsiz” diye kasıla kasıla caka satıyorsa, o caka satma Türk Tabipleri Birliğinin açtığı davaya bağlı, Danıştaya açtığı davaya bağlı. Türk Tabipleri Birliğinin açtığı dava sonucu, 22/3/2010 tarihinde, Danıştay “Hayır, yasalara aykırı bu. Yasada birinci basamakta ücret almak yok.” dedi, karar verdi ve Danıştay o 2 lirayı iptal etti. Eğer, bugün “aile hekimliği bedava” diye caka satıyorsan, bunu, çok kızdığın Türk Tabipleri Birliğine, hatta “Kapatmak da bir kanuna bakar, kapatırım.” diye tehdit ettiğiniz Türk Tabipleri Birliğine ve yine çok kızdığınız hukuka borçlusunuz Sayın Bakan.

Bakın, geçen gün komisyonda Sayın Bakan diyor ki sevgili arkadaşlar: “Aile hekimliğinin önemli bileşenlerinden bir tanesi sevk zinciri.” Bu kanunu yine geçen dönemde görev yapan arkadaşlarım tutanaklardan okuyabilirler, bazılarımız da…. Aile hekimliği anlatılırken AKP’nin bütün sözcüleri, Nevzat Doğanlar, Cevdet Erdöller bu kürsüye çıktılar, aile hekimliğinde sevk zincirinin ne kadar önemli olduğunu, ne kadar güzel olduğunu, birinci basamakta sorunların halledileceğini, hastanelerde yığılmaların ortadan kalkacağını, ekonomik olarak da zaten sevk zinciri olmadan bu problemin altından kalkılamayacağını ballandıra ballandıra anlattılar. Komisyonda diyor ki Sağlık Bakanı: “Biz sevk zincirini Sosyal Güvenlik Kurumunun isteği üzerine koyduk. Ben zaten başından beri inanmıyordum yararına.” diyor Sayın Bakan. Madem başından beri inanmıyordun o arkadaşlarına söyleseydin ya “Yapmayın, bir gün mahcup olacaksınız. Biz bunu uygulamayacağız.” diye Cevdet Erdöllere, Nevzat Doğanlara söyleseydiniz de bu kürsüden çıkıp da sevk zincirinin nimetlerini anlatmasalardı. Sayın Bakan hukuka çok kızıyor. Yine Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında “Hâlâ gerekçeyi açıklamadılar.” diye Anayasa Mahkemesine kızıyor, “Açıklayamazlar.” diye de dalga geçiyor.

Değerli arkadaşlarım, açıkladı sonunda gerekçeyi Anayasa Mahkemesi. Gerekçede, Sağlık Bakanına, bir tıp profesörüne, bugün sağlıkta yaptıklarıyla sağlık çalışanlarına, doktorlara âdeta işkence yapan Sağlık Bakanına hukukçular ders verdiler, ders. Sayın Bakan okumuştur mutlaka, ben bir satırını okuyorum: “Hekimin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileriyle aynı yönden farklılığının gözetilmesi gerekir.” Yani hekimleri, sağlık çalışanlarını ayrı bir yere hukuk koyuyor, kendisi tıp profesörü olan Sağlık Bakanı koymuyor. Yazıktır arkadaşlar! Bilmiyorum, Sayın Bakan bu gerekçeyi okurken ne düşündü? Umurunda mıdır, bilmiyorum. Umurunda olmadığı belli, hazırladığı yeni tam gün yasa taslağını da hiç umursamadığı ortada. Hiç bu gerekçeyi dikkate almıyor, sağlık çalışanlarının, hekimlerin ne kadar önemli olduğunun hâlâ farkında değil ama Sağlık Bakanı bazı şeyleri çok umursuyor: Umursadığı şu: Kadrolaşmak. “Ben kadrolaşmıyorum.” diye gelip Plan ve Bütçe Komisyonunda birtakım değerlendirmelerde bulunmuş.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlık Bakanlığının İnternet sitesindeki Sağlık Bakanlığının merkez yönetimindeki bazı isimleri okuyacağım, bir de Resmî Gazete’de yayımlanan isimleri okuyacağım.

Bakın, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü -üçlü kararnameyle, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Başbakanın ve Bakanın imzasıyla- Doktor Mehmet Demir. Cumhurbaşkanı atamış arkadaşlar, üçlü kararnameyle. Şu anda görev yapan kim biliyor musunuz? İrfan Şencan. Başka birisi. Ya hadi, Ahmet Necdet Sezer’e kızıyordunuz, imzaladıklarını uygulamıyordunuz, kendi seçtiğiniz Cumhurbaşkanının üçlü kararnameyle atadığı bir Genel Müdürün yerine niye başkasına görev veriyorsunuz?

Sadece o değil değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlık Eğitimi Genel Müdürü, yine üçlü kararnameyle 19/6/2009’da atanmış, Doktor İ. Salih Mollahaliloğlu. Kim görev yapıyor biliyor musunuz? İ. Safa Kapıcıoğlu. Başka birisi arkadaşlar. Başka bir şey yine, iki tane değil: Hudut Sahiller Genel Müdürü. Yine üçlü kararname ile atanmış 27/2/2009 tarihinde, Doktor Ekrem Akbakan. Kim görev yapıyor biliyor musunuz? İbrahim Şentürk görev yapıyor.

Arkadaşlar, bu nasıl iştir? Ali kıran baş kesen. Hukuk dinlemiyorsunuz, kanun dinlemiyorsunuz. Bu atamalar kanuna göre yapılıyor, genel müdür atamalarının nasıl yapılacağı kanunla belirli. Siz, kanun da dinlemiyorsunuz. Kanunda “Aile hekimliğinden para alınmaz.” diyor, alıyorsunuz; kanunda “Genel müdürler şöyle atanır.” diyor, dinlemiyorsunuz. Arkadaşlar, bu nasıl Ali kıran baş kesen? Sağlıkta dönüşümü ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, sevgili Sacid Hocam bahsetti, Afyon’da biliyorsunuz 7 yurttaşımız –geçmiş olsun kendilerine- rekabetçi piyasa ekonomisi yüzünden, rekabet yüzünden rekabet, yerleştirmeye çalıştığınız piyasacı model yüzünden 7 arkadaşımız gözünü kaybetti. Bu yedi körlük bütün vatandaşlarımızın gözünü açtı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ARSLAN (Devamla) - Ben, Sağlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum ama ben de Sayın Ali Küçük gibi bu bütçenin AKP’nin hazırladığı son bütçe olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mustafa Öztürk, Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öztürk.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Orman Bakanlığı 2011 bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre hepimizin, hava, su, toprak hepimizin. Bu ortamda hep beraber, birlikte el ele yaşamak zorundayız. 2003 yılından beri bugüne kadar çevre alanında çok ciddi çalışmalar yapılmıştır, özellikle vahşi depolamalara son verilmiştir. 1993 yılında Ümraniye’de rant yüzünden, çöp kayması yüzünden 38 kişinin ölmesiyle sonuçlanan ve bugün çözülemeyen bir sorunla yine beraberiz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hep aynı şeyleri söylüyorsun Mustafa Hocam. Geçen gün de aynı şeyleri söyledin. Benim kızım bina okur, döner döner bir daha okur!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başka bir şey bilmiyor musun sen?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayret bir şeysin ya! Hayret bir şeysin!

Başka cümle kuramıyor Mustafa Hoca.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… 

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayret bir şey!

Sorulara cevap versin. Aynı şeyleri söylüyor.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – 2009 yılı: İskenderun Belediyesi 5 kat pahalıya çöp işi veriyor, “sosyal demokratım” diyen bir parti çıkıyor, diyor ki: “Burada rant işi yok.”

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başka bir şey bilmiyor musun?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayret bir şeysin!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hep aynı şeyleri söylüyorsun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Vallahi, hep aynı şeyleri söylüyor, başka şey söylemiyor.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, 5 kat pahalıya iş veriyor, yarın diyor ki: “Ben sosyal demokrat iş yapacağım.”

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen kendi yaptıklarından bahset, hikâye anlatma!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – 2007 yılı: Mersin Büyükşehir Belediyesi 5 kat pahalıya çöp işi yapıyor, çıkıyor, diyor ki CHP’liler: “Biz burada rant sağlamayız.”

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Palavra Hocam, palavra!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – 5 trilyon liraya yapılacak işi 41 trilyon liraya veriyor -adrese dayalı veriyorlar- ama Cumhuriyet Halk Partili kardeşlerimin sesi dahi çıkmıyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Savcı orada, niye savcıya gitmiyorsun?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – İzmir’de arsenikli su içiriliyor, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın sesi dahi çıkmıyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Savcı orada, savcıya niye gitmiyorsun Mustafa Hoca?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz değişik bir şey anlat.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Öbür taraftan, Türkiye'nin özellikle içme suyu kaçak kayıp oranının en yüksek olduğu iller, baktığınız zaman, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır’ıymış, Hakkâri’siymiş, Van’ıymış. Burada, geliyor, arkadaşlar, elinde sopası, sallıyor, vatandaşa kaçak kayıp suyla Türkiye’de rekor kırıyor.

Önce vatandaşa temiz su içir arkadaşım, insanları sağlıklı yaşat arkadaşım! İnsanlara sağlıklı su içirmeden gelip de burada… İnsanların en temel hakkıdır su, onu sağla.

Van’da bugün hava kirliliği bakımından rekorlar kırılıyor, Van’daki arkadaşların bu konuda sesi dahi çıkmıyor.

FATMA KURTULAN (Van) – Sizin dağıttığınız kömürler yüzünden.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizin dağıttığınız kömürler yüzünden Gaziantep’te de hava kirli.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Düne kadar Çevre ve Orman Bakanlığının Müsteşarı ebeydi, ebe!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen Ayamama Deresi’ni anlat!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayenizde ebeler yönetiyordu, Fransızca öğretmenleri yönetiyordu, unutma; bugün ise uzman arkadaşlarımız, uzman kişiler.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayamama Deresi’ni anlat!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –  Bakın, 2003’te 15 adet düzenli depolama vardı, bugün 59’a, inşallah 2012 yılında 130’a… 2003 yılında 278 belediyenin atık suyu arıtılıyordu, bugün ise daha yüksek sayıda belediyenin atık suyu arıtılıyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Kaç tane daha yüksek, kaç tane?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –  Kyoto Anlaşması’na imza atıldı, Kyoto Anlaşması’na imza atılarak Türkiye sözleşmelerde söz sahibi oldu.

Yine, Türkiye’de, Türkiye çevre faslını açarak önemli yatırımların önünde ilerlemeler sağladı. 2003 yılında sadece 16 ilde hava kalitesi izleniyordu, bugün 116 yerde hava kalitesi izleniyor. Bu sayı önümüzdeki günlerde 209’a çıkarılacak.

“Siyanürlü su” diyorsunuz ama siyanür her yerde kullanılıyor onları söylemiyorsunuz. Siyanür her yerde, kaplama sanayisinde kullanılıyor, o konuda gıkınız dahi çıkmıyor. Nasıl? Anlaşılır gibi değil. Balık çiftlikleriyle ilgili gık demiyorsunuz burada. Balık çiftliklerinin tamamına yakını kaldırıldı. Yahu, biraz da övgü yapın, övgü. Deyin ki, bu böyle olmalı diye…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sekiz tanesi duruyor daha.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Yine, Çevre Bakanlığı birleştirerek… Avrupa Birliği diyor ki: “Çevre, Orman Bakanlığıyla birleştirerek güçlendirilmiştir, kapasitesi iyi hâle getirilmiştir.” Burada bir arkadaş çevreyi anlamadan, diyor ki: “Çevre Bakanlığı zayıflatılmış.”

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Milletvekilini dinlerken zannettim ki muhalefet milletvekili. Kendisi iktidar partisinin milletvekilidir. Mademki Cumhuriyet Halk Partili belediye 5 kat pahalı iş yapmıştır, elini tutan yok, mahkeme orada…

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Verdik, verdik…

MUHARREM İNCE (Yalova) – …savcılar orada. İçişleri Bakanlığı müfettişleri orada.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Orada inceliyor, inceliyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Git, görevini yaptır. Yaptıramıyorsan iftira atıyorsun, yalan söylüyorsun demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) –  Sen de incele gör!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Git görevini yap! Senin Bakanlığın ne işe yarıyor?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) –  Sen de incele gör!

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Celal Erbay, Düzce Milletvekili.

Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda ormancılığımız hızla kabuk değiştirmekte ve çağdaş uygulamalar kendini göstermektedir. Bir yandan salt odun üretimine dayalı tek kriterli klasik ormancılık anlayışı terk edilirken diğer yandan ekolojik prensiplerin dikkate alındığı çok kriterli yaklaşımlar benimsenmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Bozuk ormanların ıslahı, ağaçlandırma, erozyon kontrolü çalışmaları, baltalıkların koruya tahvil edilmesi, fonksiyonel planlama, odun dışı ürünler, kent ormanları, kadastro çalışmaları, dikili satış, talebe uygun üretim artırılması ve orman yangınlarıyla mücadele faaliyetleri, bu dönemde öne çıkan dikkat çekici çalışmalardır.

Hemen belirtelim ki ormanların korunması Hükûmetimizin birinci önceliği olmuştur. Bu çerçevede ormanlara dair kanunsuz müdahalelerin sık olduğu bölgeler yeniden tespit edilmiş ve bu bölgelerde yoğun koruma sağlanmıştır. İstanbul gibi bazı hassas bölgeler uydudan izlemeye alınmış, orman köy ve beldeleriyle sıcak ilişkiler kurularak orman suçlarının yüzde 40 nispetinde azalması temin edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, şunu net bir şekilde ifade etmeliyiz ki iktidarımız döneminde Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede dünyanın en başarılı ülkelerinden biri olmuştur. En son İsrail’de meydana gelen yangınlarda olduğu gibi, ülkemiz, tüm komşu ülkelere, Gürcistan’a, Suriye’ye, Kıbrıs’a, hatta Rusya’ya yardıma gitmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü, orman yangınlarına yüreğiyle müdahale ederken, diğer yandan bu konuda kullandığı teknolojiyle de hem ülkemizde hem de dünyada ses getirmiştir. Nitekim Yangın Yönetim Sistemiyle Orman Genel Müdürlüğü 2008 yılı e-Türkiye yarışmalarında birincilik ödülü almıştır. Yine, ormanların bilgisayarlı kameralarla takibi konusunda TÜBİTAK ve Bilkent Üniversitesiyle birlikte geliştirdiği sistem ve yazılıma birçok ülke talip olmuştur. Ayrıca 2008 yılından itibaren yeni bir yaklaşımla, Yanan Alanların Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi (YARDOP) Projesi hayata geçirilmiş, dünyaya örnek çalışmalar yürütülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde ilk defa, devlet ormancılığından millet ormancılığına geçişin ilk halkasını oluşturan Kent Ormanı Projesi başlatılmış ve halkımızın istifadesine sunulmuştur. Yurt genelinde 68 il ve 20 ilçede toplam 88 adet kent ormanı açılmıştır.

Ormanlar da canlı varlıklardır. Tohum olur, doğar; fidan olur, büyür; gençlik çağlarını yaşar, yaşlanır ve yerini yeni kuşaklara bırakırlar. Bizlere düşen, ormanların hayatiyetini en iyi şekilde sürdürmesine destek olmak, diğer taraftan, bir doğal kaynak olarak ormanlarımızı en verimli şekilde işletmek ve halkımızın istifadesine sunmaktır.

Bu arada, kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen bir hususu sizlerle paylaşmak ve ekibiyle birlikte Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Arıcıların uzun yıllardır müşteki olduğu birçok husus 2008 yılından itibaren çözülmüş, ormanlar, gereken tedbirler alınarak arıcılığa açılmış, hatta bir adım ileri gidilerek ülkemizin dört bir yanında bal ormanları üretilmiştir. Bunlardan ikisinin de Düzce Üniversitesiyle birlikte, seçim bölgem olan Düzce’nin Gölyaka ve Yığılca ilçelerinde kurulmuş olması bizim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır.

Sözlerime burada son verirken, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, aziz milletimize ve muhterem heyetinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erbay.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Ahmet İnal, Batman Milletvekili.

Buyurun Sayın İnal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ülkemizde su kaynaklarının geliştirilmesiyle ilgili faaliyetlerden sorumlu etkin bir kuruluşumuzdur; tarım, sulama tesisleri, hidroelektrik santralleri, taşkın koruma yapıları ve şehirlerimizin içme sularının temini konuları başta gelen ilgi alanlarıdır.

Ülkemizin 78 milyon hektar arazisinin yaklaşık 26 milyon hektarı sulanabilir arazilerdir ancak bunun 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilir arazilerdir. Sulamaya açılmış arazi miktarımız 5,4 milyon hektardır. DSİ Genel Müdürlüğü yukarıda bahsettiğim hizmetleri için 2010 yılı itibarıyla 676 adet su depolama tesisi yani baraj ve gölet işletmeye açmıştır. Hâlen 59 adedi büyük su işleri, 107’si küçük su işleri olmak üzere 166 adet baraj inşaatı devam etmektedir.

Ülkemizde bugün itibarıyla 44 milyar metreküp su tüketimi yapılmaktadır. Bunun 32 milyar metreküpü sulama, 7 milyar metreküpü içme-kullanma ve 5 milyar metreküpü sanayi ihtiyacında kullanılmaktadır. Hâlen 30 şehrimizin içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyacı projeleri yatırım programında olup inşaatları devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı itibarıyla hâlen işletmede olan 246 hidroelektrik santralinin toplam kurulu gücü 15.040 megavattır, elektrik üretimi kapasitesi ise yılda yaklaşık 55 milyar vattır. Bu, toplam hidroelektrik kapasitesinin yüzde 42’sini ifade etmektedir. Yüzde 58 hidroelektrik potansiyelinin bir kısmı Devlet Su İşleri, bir kısmı ise özel sektör tarafından inşaatları devam etmektedir. Hâlen 7 milyar dolar civarında enerji üretecek suyumuz denizlere akmaktadır. Özel sektörümüzün yaptığı hidroelektrik santrallerinin yatırım tutarı 30 milyar doları aşmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarı kurak iklim kuşağında olan ve su kaynakları açısından zengin olmayan ülkemizde gıda güvenliği açısından tarımda sulama çok elzemdir. Sulamaya açılamayan yaklaşık 3 milyon hektar arazi kısa sürede sulamaya açılmalıdır; bu, çiftçilerimizin refah düzeylerinin artışını, millî gelirimizin artmasını, kırsaldan şehirlere göçün önlenmesini, bölgesel olarak ürün çeşitliliğini, işsizliğin azalması ve ters göçü teşvik edecektir.

Sayın Başbakanımızın talimatıyla uygulanmakta olan GAP Eylem Planı kapsamında GAP bölgesindeki sulama ve hidroelektrik santrallerinin projeleri büyük hız kazanmıştır. Çiftçilerimizin yüzü her geçen gün daha çok gülmektedir. Bu kapsamda, Batman Sol Sahil Sulaması inşaatı hızla devam etmekte, 40 bin hektarlık alanı sulayacak Garzan Sulama Projesi’nin planlama ve proje çalışmalarının hızlanmasını beklemekteyiz.

Ülkemizde bu kadar değerli hizmetleri yapan DSİ personelinin özlük hakları ve ücretlerinin düzenlenmesi hususunu Sayın Bakanımıza hatırlatıyorum.

Sözlerime son verirken, 2011 yılı bütçesinin hayırlı hizmetlere vesile olmasını yüce Mevla’dan dilerim.

Bu arada, CHP Antalya Milletvekilimiz Osman Kaptan Bey’in yanlış bir bilgisini tashih etmek istiyorum. Benim Danışmanım Çetin Tüzün’ün TRT’ye sanki benim tavassutumla gittiği şeklinde bir beyanı oldu konuşmasında. Benim Danışmanım Çetin Tüzün Et Balık Kurumunda uzman iken çok iyi Kürtçe bildiği için ve iletişim fakültesi mezunu olduğu için İstanbul Televizyonunda da yıllarca sözleşmeli olarak çalıştığından dolayı TRT Şeş açıldığında ihtiyaca binaen bu kuruma transfer olmuştur.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnal.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Birnur Şahinoğlu.

Buyurun Sayın Şahinoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığımıza bağlı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İklim ve hava olayları denince aklımıza ilk gelen kurum Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüdür. Ülkemizde her türlü meteorolojik çalışmanın yapılması, hava tahminleri, erken uyarılar, kamuoyunun bilgilendirilmesi, meteorolojik desteğin sağlanması bu kurumumuzun asli görevidir.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü, havacılık sektörüne sürekli hizmet vermek durumunda olan ve önemi tartışılmayacak bir kurumumuzdur. Bu amaçla sivil ve askerî havaalanlarımızda, özellikle uluslararası meydanlarda yoğun bir çalışma içindedirler. Gözlem, haberleşme ve tahmin aşamalarından oluşan meteorolojik hizmetin tutarlılığı ve sürdürülebilirliği için gözlem sistemleri konusunda ciddi yatırımlar yapılmıştır. Yeni açılan ve modernize edilen yirmi dört havaalanına otomatik meteorolojik ölçüm ve raporlama sistemleri alınmış ve kurulumları tamamlanmıştır.

Tarım sektöründe meteorolojik destek özellikle bilinçli üretici için olmazsa olmazlar arasındadır. Zirai don olaylarının önceden bilinmesi, üretilecek ürünler için meteorolojik şartlara göre en uygun ekim ve hasat zamanlarının tespit edilmesi, yaşanan meteorolojik tarım yılı verileri kullanılarak yapılan ürün rekolte tahminlerinin belirlenmesi, tarım raporlarına, kuraklık ve yağış analizlerine ulaşılabilmesi, bunların hepsi yürütülen çalışmalar sayesinde günümüzde gayet kolay bir hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, geçmişte yayınlanan hava raporlarından “Doğu Anadolu’nun güneydoğusu çok bulutlu, yer yer ve zaman zaman yağmurlu gibi.” türünden anlatımları hepimiz hatırlarız. Bugün gelinen nokta ise ülkemiz genelinde bütün il ve ilçe merkezleri için beşer günlük ayrıntılı hava raporlarını görmek hatta metropollerde ilçe bazında hava tahminlerinin yapılıyor olması memnuniyet vericidir.

Ülkemizde 1929 yılında 56 merkezde 120 personelle başlanılan meteorolojik çalışmalar, bugün 450 merkezde 3.293 personel tarafından yürütülmektedir.

62 adet sivil ve askerî havaalanında gözlem, 125 adet hava tahmini amaçlı sinoptik gözlem, 262 adet klimatolojik amaçlı gözlem, 8 adet yüksek atmosfer gözlemleri, 6 adet meteoroloji radarı gözlemleriyle yedi gün yirmi dört saat esasına göre çalışmalarına devam etmektedir. Bu yılın ilk on bir ayında genel ve anlık olmak üzere, toplam 412 meteorolojik uyarı yayınlanmış ve bunların tutarlılık oranı yüzde 90’ın üzerinde gerçekleşmiştir. Bu ciddi anlamda bir başarıdır. Kurulumu devam eden meteoroloji radarının da hizmete alınmasıyla bu başarının daha da artacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; denizciler için bütün denizlerimizi, Van Gölü’nü ve hatta Hazar Denizi’ni de içeren deniz  tahminleri yapılmakta ve kullanıcılara sunulmaktadır. Denizcilik sektörünün ihtiyaç duyduğu meteorolojik tahminler fazlasıyla karşılanmaktadır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü son yıllarda bütün kurumlarımızda ulaşmayı hedeflediğimiz e-devlet ve e-Türkiye hedefinde önemli aşamalar kaydetmiş kurumlarımızdan birisidir. Meteorolojik verilere İnternet üzerinden on-line erişebilmek, veri temin etmek uygulanan projelerle mümkün kılınmıştır.

Kurum, ürettiği hizmetlerin hepsini İnternet ortamında kamuoyunun hizmetine sunmakta ve günlük 3 milyona ulaşan ziyaretçi sayısıyla en fazla ziyaret edilen kamu web sitelerinden biri durumundadır.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, ülkemizde planlı gözlemlerin yapılmaya başlandığı 1929 yılından bu yana gözlem ağını sürekli geliştirmektedir. Ülkemizde gözlem verisi elde edilmemiş ilçe merkezi kalmayacak şekilde gözlem ağının yaygınlaştırılması stratejisiyle planlamalar yapan kurum, 450’nin üstünde noktada otomatik meteoroloji gözlem istasyonuyla elektronik ölçüm teknikleri kullanarak ölçümlerin güvenilirliğini artırmıştır.

Otomatik gözlem istasyonu sayısı günden güne artış göstermektedir. Bu maksatla, kurulumu 2011 yılında yapılacak ilave 240 otomatik istasyon alımına ilişkin tedarik süreci devam etmektedir. Meteorolojik tahminlerde ve sunulan sunum ve hizmetlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Devamla) – Hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahinoğlu.

AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dedegil.

ALEV DEDEGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde Grubum adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, doğal değerlerin korunması ve nesillere intikali maksadıyla yeryüzünün yaklaşık 11,5’i ve denizlerin binde 5’ini kaplayan 100 binin üzerinde alan özel olarak korunmaktadır. Ülkemizde bu görevi Çevre ve Orman Bakanlığının bağlı kuruluşu olan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı yerine getirmektedir.

Kurum, Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi’ne taraftır ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilen özel çevre koruma bölgelerini korumak üzere 1989 yılında kurulmuş olup, hâlen on dört özel çevre koruma bölgesinin sorumluluğunu üstlenmiştir.

Özel çevre koruma bölgelerinde biyolojik çeşitliliği korumak, doğal ve tarihî değerleri nesillere aktarmak, özellikle koruma-kullanma dengesini sağlamak için eğitim faaliyetleri yapmaktadır. Bu amaçla, eğiticilerin eğitimi ile mülki amirlerin bilgilendirilme çalışmaları 2009 yılında yapılmış olup, hâlen bu çalışmalar devam etmektedir.

Bunların dışında, Kurum, araştırma, izleme ve koruma faaliyetleri, planlama ve proje hizmetleri ile çevre altyapı yatırımları dâhilinde atık yönetim hizmetleri, atık su yönetim hizmetleri, su temin işleri ve hizmetleri ile çevre tanzimi faaliyetlerini sürdürmektedir.

Kalkınma hareketiyle çevre değerleri ve ekoloji arasında kurulması gereken koruma-kullanma dengesini teşkil etmek amacıyla, Kurum, altyapı projelerini yaptırmakta ve desteklemektedir.

Özel çevre koruma bölgelerindeki yatırım faaliyetlerinde amaç, yerleşimlerin sebep olduğu katı ve sıvı atıkların bölgenin doğal değerleri üzerindeki olumsuz etkilerini engellemek ve bölgede yaşayanlara sağlıklı bir ortam sunmaktır. Kurum, ayrıca özel çevre koruma bölgelerinde nesli tehdit ve tehlike altındaki türleri korumakta, izlemekte ve rehabilitasyon çalışmaları yapmaktadır; 2010 yılında 13 bölge ve 162 istasyonda aylık periyotlarla alınan su numunelerinin akredite laboratuvarlarda analizlerini yaptırmakta ve sonuçlara göre tedbirler almaktadır, ayrıca, 16 adet atık su arıtma tesisi ile 9 adet katı atık düzenli depolama tesisinin işletme verimliliğini de izlemektedir.

Kurum, doğal değerleri etkileyen alanları planlayarak ve insan faaliyetlerinin etkisini azaltarak bölgeye has mimariye uygun yapılaşma sağlamaktadır. Örneğin, çevreye duyarlı yerleşim ve yapı modellerinin geliştirilmesi amacıyla Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yer alan Ballıkpınar köyünde 25 hektar alanda pilot proje hazırlamıştır.

Türkiye’de ilk kez biyolojik çeşitlilik ve çevre değerlerini korumak ve kirliliği önlemek amacıyla Göcek Körfezi ile Göcek, Dalaman koyları koruma ve kullanma usul ve esasları belirlenmiş ve web sitesi kanalıyla kamuoyu bilgilendirilmiştir.

Karahayıt Kentsel Dönüşüm Projesi’nin konusu ise jeotermal kaynak üzerinde yapı yasağı olan alanlardaki binaları nakletmek ve kaçak sondajları kapatarak jeotermal suyu korumaktır.

Pamukkale Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında ise nazım imar planı ve uygulama imar planını revize çalışmaları sürdürülmektedir. Avrupa Çevre Ajansı tarafından Biyoçeşitlikik Konu Merkezi Konsorsiyum üyesi olan Kurum, bugüne kadar 9 uluslararası proje gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi’nde ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile proje ortağıdır.

Ayrıca, Hollanda Tarım Bakanlığı Matra Fonu’yla desteklenen ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla gerçekleşen Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi Kıyı ve Deniz Alanları Yönetim Planlaması ile Akdeniz geniş deniz ekosistem stratejik ortaklığı kapsamında Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi Kıyı ve Deniz Alanları Yönetim Planlaması projelerini yürütmektedir.

Özel çevre koruma bölgeleri insan-tabiat kaynaşmasının en canlı örneğini oluşturmaktadır ve bu konuda Dalyan kumsalına “Korunan Avrupa’nın En İyi Açık Alanı Ödülü” verilmiştir.

Sonuç olarak, geleceğe zengin bir biyolojik varlık ve yaşanabilir bir çevre bırakmak, dünya eko turizminden yeterli pay almak ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla çalışan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Çalışmalarda emeği geçenlere teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dedegil.

AK PARTİ Grubu adına, altıncı konuşmacı Gönül Bekin Şahkulubey.

Buyurun Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sekiz yıllık AK PARTİ döneminde uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile herkes için sağlık prensibini esas alan bir mantıkla önemli gelişmeler sağlanmıştır. İnsan merkezli bu sistemde sağlık göstergelerinin iyileştirilmesi, vatandaşın finansal riskten korunması ve memnuniyeti hedeflenmiştir.

Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye’de, koruyucu ve temel sağlık hizmetleri, aile hekimliği seviyesindeki muayeneler, tetkikler, koruyucu aşılamalar, anne-çocuk sağlığı için verilen hizmetlerin tümü ücretsiz sunulmaktadır. Koruyucu hizmetlere ve temel sağlık hizmetlerine ayrılan pay 2002’de 928 milyon lira iken 2011 yılında 6,5 milyar liraya yükseltilmiştir.

Her alanda olduğu gibi, sağlıkta da AK PARTİ İktidarıyla ilkler yaşanmıştır. Örneğin, olumsuz hava koşullarında risk altında olan anne adayları için Misafir Anne Projesi başlatılmış ve 2008 yılından bu yana 12.275 anne adayı bu hizmetten yararlandırılmıştır. Doğum hastanelerimizin yüzde 93’ü bebek dostu hastaneler olarak düzenlenmiştir.

Kızaklarda hasta taşıma döneminden ücretsiz, paletli ambulanslar, ambulans helikopterler ve uçaklarla hasta nakil dönemine geçilmiştir.

Anne-bebek sağlığını korumada OECD ülkelerinin otuz yılda aldığı mesafe sekiz yılda alınmış, bebek ölüm hızı binde 28’den binde 9’a, anne ölüm hızı yüz binde 61’den yüz binde 16’ya düşürülmüştür. 2002’de yüzde 78 olan aşılama oranı bugün yüzde 98’lere çıkarılmıştır. Ayrıca, 2002’de 7 aşı ücretsiz yapılıyorken 2011 yılında 14 aşı ücretsiz yapılacaktır.

Ücretsiz gezici sağlık hizmetleri kırsala yaygınlaştırılmış, özel hastanelerde sigortalıların hizmet alımı yanında, tüm vatandaşlarımızın yanık, kanser, yeni doğan, organ nakilleri, doğumsal anomaliler, diyaliz ve kalp damar cerrahisi işlemlerinden ücret alınmaması sağlanmıştır. Sigortalı olsun olmasın, herkese yoğun bakım ve acil tedavilerinde, salgın hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı durumlarında ücretsiz sağlık hizmeti verilmeye başlanmıştır.

Referans fiyat uygulamasıyla ilaç fiyatları yüzde 80’e varan oranlarda düşürülmüş ve ilaçta KDV oranı yüzde 8’e düşürülerek vatandaşlarımızın ilaca ulaşması kolaylaştırılmıştır.

Kasım 2010 itibarıyla 60 ilde 347 kurumumuzda evde sağlık hizmetleri birimi faaliyete başlamıştır. 2011 yılında 81 ilimizde 500 hastanede 100 bin vatandaşımız bu hizmetten yararlandırılacaktır. Kırsal bölgelerde yaşayanların ilaca ulaşımını kolaylaştırmak için 33 ilde mobil eczane uygulaması başlatılmıştır. Merkezî Hastane Randevu Sistemi 9 ilde 89 hastanemizde de başlatılmış olup Mayıs 2011 itibarıyla tüm Türkiye’de de uygulanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık hizmetlerindeki gelişmelerden seçim bölgem olan Mardin de olumlu olarak etkilenmiştir. Mardin’de sağlıkta insan gücü sekiz yılda ortalama 2,5 kat artmış, uzman hekim sayısı 86’dan 226’ya, pratisyen hekim sayısı 149’dan 317’ye çıkarılmıştır.

Sekiz yıl önce 1 diyaliz merkezi ve 4 cihaz varken bugün 9 merkezde 63 cihazla taşımalı sistem diyaliz hizmeti verilmektedir.

On yılda bitirilemeyen Mardin Mazıdağı, Derik, Dargeçit, Ömerli hastaneleri bir iki yılda tamamlanmış, Mardin genelinde 140 birinci basamak sağlık kuruluşu, 9 devlet hastanesi, 1 ağız diş sağlığı, 1 kadın doğum hastanesi ile sağlık hizmetleri sürdürülmektedir. 200 yataklı Kızıltepe Devlet Hastanesinin yapımı iki yıl gibi kısa bir sürede bitirilmiş, yakında açılışı yapılacaktır. 150 yataklı Midyat Devlet Hastanesi yatırımı tamamlanmak üzere, aynı zamanda 300 yataklı Mardin Devlet Hastanesiyle 150 yataklı Nusaybin Devlet Hastanesi de 2011 programına konulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin nihai hedefi vatandaşlarımızın bu hizmetten memnun olmasıdır. Hizmet felsefemiz “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesidir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2011 Mali Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısı’nın, Sağlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ederken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahkulubey.

AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımızın kaliteli sağlık hizmetlerine eşit biçimde ulaşmalarını amaç edinen insan odaklı hizmet anlayışı, ülkemizin sosyoekonomik gerçeklerine uygun planlı ve sürdürülebilir sistem olarak, Sağlık Bakanlığımız tarafından başarılı bir şekilde yürütülmektedir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulama sonuçları, başlıca üç parametreyle değerlendirilmektedir:

Sağlık göstergelerindeki iyileşmeler.

Vatandaşı finansal riskten koruma.

Vatandaşın verilen sağlık hizmetlerinden memnuniyeti.

Dünya Sağlık Örgütünün 1998 yılı Raporu’nda Türkiye için doğumda beklenen yaşam süresi, 2025 yılında yetmiş beş yıl olarak tahmin edilmiş idi. Buna şimdiden ulaşmış durumdayız. Türkiye, ekonomik olarak orta-üst gelir grubuna dâhil bir ülke olmasına rağmen, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi bu grup ülkelerinin çok üstünde görülmektedir.

Yine, Dünya Sağlık Örgütünün 1998 yılı Raporu’nda Türkiye’de bebek ölüm hızı, 2025 yılı için binde 16 olarak tahmin edilmiş idi, biz, bugün, çok şükür ki, binde 9,9’lara ulaşmış durumdayız.

OECD ülkelerinin anne ölümlerinde yirmi üç yılda kat ettiği mesafeyi, biz son sekiz yıla sığdırmayı başardık ve anne ölüm hızı 2003 yılında yüz binde 61 iken, bugün, çok şükür ki, yüz binde 16’lara ulaşmıştır.

Uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, hastanelerde rehin kalmaya son verdik mi? Verdik.

112 acil hizmetlerini tamamen ücretsiz hâle getirdik mi? Getirdik.

Ücretsiz gezici sağlık hizmetlerini tüm kırsala yaygınlaştırdık mı? Yaygınlaştırdık.

Vatandaşlarımızın sağlık sigortalarıyla özel hastaneler ve tıp merkezlerinden hizmet almasını sağladık mı? Sağladık.

Performansa dayalı ek ödeme sistemini getirdik. Böylece, hekimlerin hastanelerde tam gün çalışmasını sağlayarak vatandaşlarımızın özel muayenehanelere gitme mecburiyetini büyük ölçüde azalttık.

Ücretsiz demir ilacı ve D vitamini dağıtmaya başladık.

Seksen bir ilimizde ücretsiz kanser tarama merkezleri oluşturduk.

Şartlı nakit transferi gerçekleştirdik.

Müstahak olduğu hâlde yeşil kart alamadan hastalanan vatandaşlarımızın geçmişe dönük sağlık giderlerinin devlet tarafından karşılanmasını sağladık.

Kamu hastanelerini tek çatı altında birleştirdik. 35 milyon SSK’lının kamu hastanelerinden hizmet almasını sağladık.

Yeşil kartlı vatandaşlarımızın, tıpkı sigortalılar gibi kamu sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini ve ilaçlarını istedikleri eczanelerden almalarını sağladık.

Tüm vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık hizmetlerini ücretsiz hâle getirdik.

Yeşil kartlıların ayaktan tedavilerinde muayene,  tetkik, tahlil, ilaç, diş çekimi ve protezi, gözlük ve acil tedavi giderlerini ödeme kapsamına aldık mı? Aldık.

Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli hastanelerde yatan hastalar için ilaç ve tıbbi malzemelerin ücretsiz sağlanması uygulamasına geçtik mi? Geçtik.

Acil ve yoğun bakım tedavilerini kamu ve özel tüm hastanelerde ücretsiz vermeye başladık mı arkadaşlar? Başladık.

Özel hastanelerde yanık, kanser, yeni doğan, organ nakilleri, doğumsal anomaliler, diyaliz ve kalp damar cerrahisi işlemlerinden ilave ücret alınmamasını sağladık.

On sekiz yaşın altındaki tüm nüfusu ve eğitim görenleri sosyal güvence aranmaksızın genel sağlık sigortası kapsamına aldık mı? Aldık.

Yeşil kartlı vatandaşlarımızın özel hastanelerin acil servis ve yoğun bakım hizmetlerinden ücretsiz faydalanmalarını sağladık.

Ülkemizde bir ilk olan ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan organ ve doku nakli koordinasyon merkezleri sayesinde bağışlanan organları hiç beklemeden, suistimal ve spekülasyonlara meydan vermeden, uygun hastaya, hava ambulans sistemlerimizle hızla ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Yüksekova Hastanesini söyle.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Yüksekova, Hakkâri’ye görülmemiş teknolojide iki tane büyükçe, devasa hastane gerçekleştirdik.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Doktor yok. Yüksekova’nın dışında bir yerde,  hastalar gidemiyor hastaneye.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Bu da yetmedi, 2011 yılı içerisinde Şemdinli ve Çukurca’ya da devlet hastanesi yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 96 tane uzman hekim var şimdi Hakkâri’de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Nereden nereye geldik. Bunların hepsini bu dönemde gerçekleştirdik.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçen bütün Bakanlık mensuplarına, Bakanımıza öncelikle Hakkârililer adına, sonra tüm vatandaşlarımız adına şükranlarımızı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Hakkâri’nin hastaları her gün burada.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zeydan.

AK PARTİ Grubu adına sekizinci konuşmacı Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Hıdır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığının Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığına bağlı özel bütçeli bir idaredir. Özellikle 2009 yılında yaşadığımız domuz gribinde uluslararası karantina tedbirleri uygulayan bu kurum, önemini bir kez daha uluslararası ve Türkiye düzeyinde göstermiştir.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının devrim niteliğindeki projelerini taşeronlaşma, piyasalaşma, kâr amacına yönelme gibi kalıplaşmış kelimelerle karalamak, örtbas etmek mümkün değildir. Her bir proje, insan hayatının kalitesini yükseltmeye, anne ve bebek ölümlerini azaltmaya, sağlık hizmetinin şehir ve ilçe merkezlerinden köylere yaygınlaşmasına, fakir fukaranın, yetim ve öksüzlerin sağlıktan ücretsiz yararlanmasına vesile olan çok önemli projelerdir.

Misafir Anne Projesi ile gebe anneleri karda kışta köyünde doğum yapmaktan kurtarmaktadır.

Hastanedeki doğum oranları yüzde 90’lara çıkmıştır.

Aşılama hizmetleri yüzde 97’yi yakalamıştır.

Bir zamanların korkulu rüyası olan kızamık hastalığı yüzde 98 aşılamayla âdeta yok olma noktasındadır.

Ambulans helikopterle, kar paletli ambulanslarla ve bağımsız 112 acil servis hizmetleriyle vatandaşa yerinde sağlık hizmetleri en üst düzeyde verilmektedir.

Kanser erken teşhis merkezleri hayat kurtarmaya devam etmektedir.

Obeziteyle mücadele ve diyabet önleme programları insan hayatının kalitesini yükseltmektedir.

Tütünle mücadele ve sağlıkta hasta-para ilişkisiyle mücadele Bakanlığımızın en önemli projelerinden biriydi.

Ruh sağlığını ve kalp damar hastalıklarını önleme programlarıyla milyonlarca insanın topluma kazandırılması sağlanmıştır.

İnanıyoruz ki Sağlıkta Dönüşüm Projesi, hekim, yardımcı sağlık personeli, Bakan ve Sağlık Komisyonu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihî kararlarını alan bir dönüşüm projesidir.

Yanık tedavi merkezleriyle, organ nakil merkezleriyle, hemodiyalizde devrim niteliğindeki tıp merkezleriyle, radyolojik ve radyodiagnostik görüntüleme merkezleriyle, ağız diş sağlığı merkezleriyle, performansa dayalı ek ödemelerle, hasta hakları merkeziyle, hekim seçme hakkı, özel hastanelere sigortalı hasta muayene etme hakkı, nitelikli, modern 390 hastanenin hizmete açılmasıyla, ilaç fiyatlarında düşüşle, evde hasta bakımı, hastanelerdeki randevu sistemi, bebek ölüm hızının binde 9’lara düşürülmesi, sıtma hastalığının sıfıra düşürülmesi, tifo vaka sayısının yıllık 24 binden 30 vakaya kadar düşürülmesi, OECD ülkeleri içerisinde örnek bir ülke olarak sadece ve sadece Türkiye’deki Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin gösterilmesi inanıyorum ki AK PARTİ Hükûmetinin ve bu Hükûmetin en başarılı bakanlıklarından birisi olan Sağlık Bakanlığının bu dönemde aldığı en önemli kararlar ve uyguladığı en önemli projelerdir. Milletimizin bu projelerde hak ettiği ilgiyi ve alakayı gördüğünü kırsal kesimde de, şehirde de, ilçelerde de görüyoruz.

Bu hizmetlerden yararlanan milletimize Bakanlığımızın ve çalışanlarının verdiği bütün emekler helali hoş olsun. Milletimiz ebediyen aziz olsun, var olsun.

Bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hıdır.

Şimdi, söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çevre Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, konuma geçmeden önce Sayın Zeydan’a bir şey hatırlatmak istiyorum: Hakkâri’de kontrol noktalarında insanlar taranıyor. Bunu unuttunuz, Hakkâri’de yapılanların arasında bu da  var, hatırlatmak isterim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Teröristler de askerlerimizi tarıyor, onu da unutmayın!

PERVİN BULDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir insan hakkıdır. Bu hak yaşamsaldır ve bu nedenle de satılamaz, devredilemez ve birtakım çevreler daha çok kazansın diye heba edilemez, görmezden gelinemez. Fakat maalesef çevre kirliliğinin doruğa ulaştığı son yüzyılda temiz ve sağlıklı bir çevre hakkı, piyasa koşullarının ve ekonomik kalkınma çabalarının kurbanı edilmektedir. Bugün itibarıyla yaşamsal olan her varlık, hava, su, toprak ve gıda kâr alanları olarak kullanılarak yok olmaya mahkûm edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle gelişmekte olan ülkeler çevre kirliliğinin en acımasız şekilde gerçekleşmesine olanak veren ortamların oluşturulmasına seyirci kalmakta hatta katkı sunmaktadırlar. İşte, ne yazık ki bizim ülkemiz de yaşamsal alanların kirletilmesi ve yok edilmesi konusunda bu gelişmekte olan ülkeler arasında yerini almaktadır. Bizler, her gün yaşam alanlarımızın nasıl tahrip edildiğine tanıklık etmekte, Çevre ve Orman Bakanlığı ve alt kurumlarının bu durum karşısındaki tutumunu da dehşetle izlemekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin birçok yerinde halkımız maruz kaldıkları hava kirliğinin kendilerini hasta edecek düzeylere ulaştığını çaresiz bir yakarış ile dile getirmektedir. Ankara da dâhil olmak üzere çoğu ilimizin üzerine kış ile birlikte duman bulutları çökmüştür. Meydana gelen bu yoğun hava kirliliğinde siyasi iktidarın enerjiden sanayiye, ulaşımdan denetim süreçlerine kadar birçok alanda izlediği yanlış ve eksik politikalarının payı bulunmaktadır. Bununla beraber AKP Hükûmetinin izlediği siyasi rant politikasının vazgeçilmez bir nesnesi olan kalitesiz kömür dağıtımı da havaya zehir pompalamaktadır.

Çevre yönetmeliklerinde belirtilen sınır değerler hâlihazırda Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği sınırların üstünde olmasına rağmen, hava kalitesi izleme ağının ölçümü sonucu elde edilen sonuçlar dahi sağlıklı bir çevre için öngörülen sınırların üzerindedir. Tabii bu durumu Çevre Yönetimi Genel Müdürünün “Bazı illerin çok kirli gibi görünmesi ölçüm hataları ve istasyon arızalarından kaynaklanmaktadır.” şeklinde dile getirdiği açıklamayla izah etmek de mümkündür. Ancak, büyük bir rantın kaynağı olan Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı ihaleleri bizzat bu Hükûmet tarafından şahıslara devredilmiştir ve bu şahısların ellerinde zaten şüphe götüren ölçüm sonuçları inandırıcılıklarını iyiden iyiye yitirmişlerdir. Nitekim bilim insanları bu ölçümleri yapan ölçüm ağları hakkında ciddi şüpheleri olduğunu defalarca ifade etmişlerdir. Ölçümlerin gerçekte olan kirliliği daha az gösterdiği ciddi bir iddia olarak hâlâ açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir.

Genel seçimler öncesi yine dağıtılan kalitesiz kömürlerin yakılmaya başlanmasıyla beraber özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki illerimizde bulunan yurttaşlarımız zehir solumaya başladılar. Hakkâri, Van, Iğdır ve Bitlis başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu’da bulunan bütün illerimizde korkunç bir hava kirliliği yaşanmaktadır. Kahvehanelerde, kapalı mekânlarda dumansız hava sahası sağlama politikası yürüten Hükûmet, kirli politikalarıyla açık havayı ise dumanlı hava sahası hâline getirmektedir. Çevre Bakanlığı ise yaşanan bu durum karşısında ya tamamen seyirci kalmayı tercih etmekte ya da mevcut kirliliğin ölçülen miktarını daha az gösterme çabası içerisine girmektedir. Bugün itibarıyla bölgede bulunan sağlık kuruluşlarına solunum rahatsızlıkları nedeniyle başvuran hasta sayısında büyük artışlar gözlenmektedir.

Halk sağlığı konusunda yaşanan bu vahamet hiçbir devlet kurum ya da kuruluşu tarafından ele alınmamakta, hiçbir tedbir geliştirilmemektedir. Bütün şikâyetlere ve neden olan ciddi sağlık problemlerine rağmen çevre il müdürlükleri ve çevre koruma müdürlükleri, valiliklerin ilgili birimleri ise konu karşısında tamamen sessiz kalmakta, hiçbir girişimde bulunmamaktadırlar. Böylelikle siyasi rant hırsı zehir olup insanların soluklarına karışmaya devam etmektedir.

Son yüzyıllarda ülkemizde bir diğer önemli yıkım olayı ise sularımız üzerinde gerçekleşmektedir. Hükûmet tarafından, para kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen sularımızın yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya ait olduğu Hükûmet tarafından artık tamamen yadsınır bir hâle gelmiştir.

Tabiata can veren akarsularımız, yer altı sularımız, su kullanım hakkı sözleşmeleri ile kırk dokuz yıllığına özel şirketlere satılmaktadır.

Bergama’da, Fatsa’da, Artvin’de özel maden arama şirketleri maden aradıkları yerde doğayı tahrip etmekte, temiz su kaynaklarını zehirlemektedirler.

Kentlerimizde halkın suya erişimi her geçen gün daha da güçleştirilmektedir. Bugün itibarıyla, halkımız birçok ilimizde musluklardan akan suyu içememekte, içilebilir durumdaki suyu, su şirketlerinden yüksek fiyatlarla satın almaya zorlanmaktadır. Bu durum ülkemizde öyle bir boyuta ulaşmıştır ki dünya şişe suyu tüketimi her yıl yüzde 7 artarken Türkiye’de ise yüzde 20 düzeyinde artmaktadır. Suya verecek parası bulunmayan kesim ise temiz suya erişememektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, ülkemiz genelinde yapılması planlanan HES projesi sayısı 2.300’ü bulmaktadır. Bunlardan 700 tanesinin yapımı, dünyada eşi, benzeri bulunmayan doğal güzellikleri, endemik bitki örtüsü ve jeolojik yapısı, tarihî ve coğrafi konumu gereği dünya genelinde koruma öncelikli 200 ekolojik alan arasında yer alan Doğu Karadeniz’de planlanmaktadır. Sadece ekonomik bitki ve canlı çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan İkizdere Vadisi’nde 24 proje bulunmaktadır. HES projelerinin yapımının planlandığı vadilerimizin bir kısmı turizm bölgesi ilan edilirken birçoğu sit alanı ilan edilmiş ve bir kısmı da millî park içerisinde yer almaktadır. Son birkaç yıl içerisinde Dersim’in 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi’yle çevresi 8 adet baraj ve hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu santrallerin yapılması durumunda Dersim’in doğası bir yok oluşa sürüklenecek, iklimi değişecek, ayrıca bölge halkı tarafından kutsal sayılan başta Munzur Baba olmak üzere birçok kutsal alan sular altında kalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elektrik enerjisi gereklidir fakat her türlü değerin üstünde değildir. Doğal ve tarihî zenginliklerimizin feda edilmesiyle elde edilmesi ise akıl dışı olduğu gibi hiçbir ahlak anlayışıyla açıklanmayacak bir yöntemdir. Bu barajlardan elde edilecek elektrik enerjisinin Türkiye'nin yıllık üretiminin yüzde 1’inden az olduğu ifade edilmektedir. Oysa Dersim’de yapılmak istenen 8 barajdan yılda 80 milyon dolar kazanç sağlanacağına yörede hayvancılık ve doğal korumaya yatırım yapılması hâlinde yıllık 1 milyar dolar  gelir elde edilebilir. Nitekim, Keban Barajı’na baktığımız zaman baraj yapımının uzun vadede ne kadar kazanç sağladığı ders verir niteliktedir. Fırat ve Murat suyu havzalarında konumlandırılan Keban Barajı medeniyetler beşiği ülkemizde Hitit, Asur ve tarih öncesi birçok uygarlığa ait eserleri yuttu ve şimdi ölüyor. Bundan elli yıl sonra ise Munzur üzerine ve Hasankeyf üzerine yapılan barajların ömrü tükenecek. Oysa, Munzur Vadisi, bilindiği kadarıyla kırk iki milyon yılda oluştu ve Hasankeyf binlerce yıl boyunca onlarca uygarlığa ev sahipliği yaparak bugünkü hâline kavuştu, her uygarlıktan bir eseri günümüze kadar taşıdı. Hiçbir doğal felaketin yıkamadığı sayısız eser AKP’nin paradan başka değer tanımayan politikaları ile yok edilmektedir. Yine tarihî, mimari ve kültürel geçmişinin henüz çok azı gün yüzüne çıkarılmış olan Allionai da Hükûmet tarafından ısrarcı bir şekilde yok edilmek istenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen onca yargı kararına rağmen kurulması planlanan bölgelerde yapımı devam ettirilen HES projeleri ve iletim hatları nedeniyle vadilerimizde âdeta katliam meydana getirilmiş, yaşam alanları büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Bu bağlamda HES projelerine karşı bugüne kadar 83 dava açılmış, sonuçlanan 41 davanın 39’unda mahkemeler yürütmeyi durdurma ve iptal kararları vermiştir. HES’lere karşı açılan ilk davalarda can suyu yetersizliği konu edilirken daha çok “ÇED gerekli değildir.”, “ÇED olumlu” raporlarının ve bazı projelerde yürütmenin durdurulması ve iptali esas alınmıştır. Çevre Bakanlığı, Doğu Karadeniz’deki HES projelerinin yüzde 80’ine “ÇED gerekli değildir.” raporu vermiş bulunmaktadır. Böylelikle “ÇED olumlu” raporlarının formatsal olarak hazırlandığı, HES’in yaratacağı zararlara ilişkin pek çok konunun göz ardı edildiği ortaya konulmuştur. Çevreye verdikleri onca zarara rağmen hiçbir şirketin kalbi kırılmamaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığı hepsine “ÇED olumlu” raporu vermektedir. Çevre ve Orman Bakanlığının bizzat kendisinin de verdiği bilgiye göre, ÇED Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1993’ten 2009 tarihine kadar 26.412 projeye “Çevresel etkileri önemsizdir.” ve “ÇED gerekli değildir.”, 1.763 projeye “ÇED olumlu” ve sadece 30 projeye “ÇED olumsuz” raporu verilmiştir. Anlaşıldığı üzere, Çevre ve Orman Bakanlığı, kendisini doğayı koruma makamı olarak görmekten ziyade enerji ve barajlardan sorumlu Bakanlık olarak atamasını yapmıştır.

Öyle bir Çevre Bakanımız var ki ülkesindeki bütün çevreci hareketlere düşman kesiliyor, nefret kusuyor. Sayın Bakan bir yandan Hasankeyf’i kurtarma girişimlerinde bulunan kişileri terörist ilan ederken, bir yandan, Taksim’deki bombalama eylemini çevreci kesimlerle özdeşleştirecek kadar ileri gidebilmektedir, Türkiye’nin önde gelen sanatçılarını burunlarını neye sokup neye sokmayacaklarını tembihleyecek kadar da haddini aşabilmektedir. Oysa Çevre Bakanlığı kuruluş hükmünde Çevre Bakanına enerji yatırımları konusunda hiçbir görev verilmediği gibi, ilgili yasa Çevre ve Orman Bakanlığına, çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemesini ve denetlemesini emretmiştir. Sayın Bakan bu bağlamda görevini ihmal ettiği gibi, çevreye zararları olan yatırımları takip eden çevrecileri “Enerji patasından rant sağlayanlardan maddi destek alıyorlar.” şeklinde açıklamalar yaparak itham etmektedir.

Buradan size sesleniyorum Sayın Eroğlu: Eğer bu şekilde bir bilginiz varsa, bu şahısları açıklamak zorundasınız. Hemen gidip isimleri ve belgeleriyle bu iddianızı savcılığa bildirmek sizin hem vazifei hem hukuki ve hem de ahlaki sorumluluğunuzdur. Şayet bunu yapmayacaksınız, lütfen, hiç olmazsa bulunduğunuz makamın ağırlığı gereği, vazifenizi bu iftiralarla suistimal etmeyiniz. Nitekim, enerji şirketlerinin yatırımlarının ve elde edecekleri kârların sizi neden bu kadar heyecanlandırdığı hâlihazırda merakımızın konusu durumundadır. Bu nedenle, eğer bir rant olayından bahsedeceksek, herkes neden birtakım çevrelerin kâr etmesi için görevini ihmal ettiğini açıklasın ve siz de bunun gereğini yapın lütfen. Çevre Bakanısınız ama çevresel yıkımları değil, enerji yatırımlarını kendinize dert ediniyorsunuz. Biz bu durumu sizin sahip olduğunuz çevre bilincinizdeki çarpıklıkla mı açıklamalıyız, yoksa büyük patronlara her koşulda, görevinizi hiçe sayma pahasına yardımcı olmayı şiar edindiğinizi düşünerek mi açıklamalıyız, bilemiyoruz doğrusu. Yeryüzü şekillendiğinden bu yana aktığı yataklardaki, doğadaki milyonlarca canlıya hayat veren suların boşuna aktığını söyleme gafletini size yaşatan nedenler nelerdir, bunları açıklayınız. Zira Danıştay 6. Dairesi Fırtına Vadisi davasında vermiş olduğu kararda “Üstün kamu yararı, doğal çevrenin korunmasıdır.” ifadesiyle takipçisi olmanız gereken esas konuyu size hatırlatmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HES projeleri ile talan edilen İkizdere Vadisi’nin sit alanı ilan edilmesinden sonra, uzun süredir Hükûmet tarafından hazırlığı yapılan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı Meclise sunuldu. Tasarının Meclise sunulmasının ardından Çevre ve Orman Bakanımız tasarının Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde hazırlandığını ve HES’ler ile bir ilgisi olmadığını açıklasa dahi Bakanın beyanı bizzat Avrupa Birliği tarafından reddedilmiştir. Avrupa Birliği Türkiye hakkında hazırladığı 2010 İlerleme Raporu’nda doğa koruma konusunda Türkiye’nin hiçbir ilerleme katetmediğini belirterek Meclise gönderilen Tabiatı Koruma Kanunu Tasarısı’nın Avrupa Birliği uyum yasaları ile hiçbir ilişkisi olmadığını açıklamıştır. Raporda bu kanun tasarısı ile beraber koruma alanları ağının zayıflatılacağı ve pek çok canlı neslinin tehlike altına gireceği ifade edilmiştir. Ayrıca, raporda yine Türkiye’nin doğa koruma uyum yasaları ile ilgili olarak hiçbir ilerleme kaydetmediğine ve Türkiye’de doğa koruma ile ilgili sorumlu bir kurumun olmadığına yer verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Türkiye 2010 İlerleme Raporu’nda da yer aldığı üzere, bilim çevrelerinin ve bütün çevre örgütlerinin ortaklaştığı bir gerçeklik vardır, o da şudur: Ülkemizde bulunan doğal varlıklarımız bir bütün olarak korumasız durumdadır. Havamız, toprağımız, suyumuz ve tarım ürünlerimiz hızla kirletilmektedir ve bu duruma Hükûmet ve devlet düzeyinde direnç gösterecek hiçbir kurum bulunmamaktadır. Yollar yapılırken, golf sahaları yapılırken, villalar inşa edilirken ve maden ocakları kurulurken milyonlarca ağaç kesilmektedir. Hiçbir denetim mekanizması bu talana resmî düzeyde dur dememektedir. Bu konuda mücadele yürüten çevreler ise bizzat Hükûmet tarafından engellenmek istenmektedir. Bahar aylarının gelmesiyle beraber düzenlenen askerî operasyonlar ile Kürt coğrafyasında binlerce hektar alan ateşe verilerek yok edilmektedir.

Bütün bunlar karşısında Çevre ve Orman Bakanlığı başını kuma gömmekten başka hiçbir şey yapmamaktadır. Bölge halkı kendi doğal varlıklarını korumaya çalışırken de halka müdahale edilmekte, insanlarımız engellenmektedir. Akdeniz’in diğer ucunda bulunan İsrail’de orman yangınları meydana geldiğinde can havliyle İsrail’e uçaklarla yardım ekipleri gönderen Hükûmet, söz konusu kendi ülkesi olduğunda seyirci kalmaktadır. Hele ki bu yangınlar Kürtlerin yaşadığı bölgelerde çıkartılıyorsa, Hükûmet, İsrail ağaçlarına verdiği kıymetin yüzde 1’ini bile kendi halkının doğal varlıklarına vermemektedir.

Ben, bu adalet anlayışını, bu yaratılanı sevme biçimini, hiçbir din ve ahlak ile bağdaşmayan bu ayrımcı ve zalim tutumu ile Hükûmetin baştan sona kendisini sorgulaması ve kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Nitekim, ahlak, bütün toplumsal kurumlara lazım olduğu kadar siyaset kurumu için de gereklidir. Ahlaksız bir yönetim anlayışı bu ülkeye felaketten başka hiçbir şey getirmeyecektir.

Her yıl olduğu gibi bu sene de bütçenin aslan payının savaşa ve dolayısıyla da savaş rantçılarına ayrıldığını görmekteyiz. İnsanlık tarihi şunu çok iyi tecrübe etmiştir ki savaş en büyük toplumsal, ekonomik ve çevresel yıkımdır çünkü savaşın karakteri kirlidir ve var olduğu bütün toprakları ve o toprakları yurt edinmiş kimseleri yok etmeye muktedirdir.

Bu nedenle, savaş araçları yerine eğitim, sağlık, kültür ve çevre gibi bu ülkeyi gerçekten kalkındıracak alanlara önümüzdeki yıllarda daha fazla bütçe ayrılmasını ümit ederek bu bütçeyi onaylamadığımızı belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma süremiz tamamlanmaktadır. Sonraki konuşmacı için yeterli süre kalmamıştır.

Bu nedenle, saat 13’00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 11.52


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın yedinci tur görüşmeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “sayın milletvekilleri” diyorum ama pek fazla milletvekili yok. Olsun, yine de halkımıza mesajlarımızı anlaşılan her zaman olduğu gibi vereceğiz.

Buraya gelmeden önce, Türk Tabipler Birliğinin Meclis kapısı önünde bir basın açıklaması vardı, ben de katıldım ona. Neredeyse yüzlerce polis tarafından çevrilmişti Türk Tabipler Birliği yöneticileri, doktorları, profesörleri. Sağlığımızı, yaşamımızı emanet ettiğimiz insanlar terörist gibi algılandılar. Kızılay’dan Meclise gelmek için yola çıktıklarında polis barikatıyla, itişme, kakışmayla karşılaştılar.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Evet, ben de oradaydım.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Ne yapacaklardı bunlar? Meclisin tüzel kişiliğini yıkmaya mı geliyorlardı? Hayır. Türkiye'nin sağlık sorunlarını ifade etmeye, kendi görüşlerini ifade etmeye geliyorlardı. Meclise gelemeseler bile, Meclisin kapısında bu düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya geliyorlardı ama engellendiler.

Sayın Sağlık Bakanı burada. Bu sağlık emekçilerinin sorunlarını yeterince dinlemeden, onların bu konudaki görüşlerini almadan sağlıkta olumlu gelişmeler sağlamasının mümkün olmadığını bir daha söylemek istiyoruz. Evet, görüşlerini dinleyeceksiniz, makul olanlarını projelerinize alacaksınız, makul olmayanlarını da doğal olarak dışarıda tutabilirsiniz. Ama mutlaka sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının görüşlerini almak, demokratik, katılımcı demokrasinin temel gereklerinden biridir. Yoksa, çok sıkça sözünü ettiğiniz ileri demokrasiden nasıl söz edebiliriz? Türk Tabipler Birliğinin yöneticilerini polis ablukasına almakla ileri demokrasinin sağlandığı hiçbir ülke yok.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 mali yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Sizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yaklaşık dört yıldır burada, birlikte çalışıyoruz. Halkımız AK PARTİ’ye iktidar, bize de muhalefet görevi verdi. Bizim muhalefet anlayışımız hiçbir zaman bireye yönelik olmadı. Bizim muhalefet anlayışımız iktidar partisini yıpratmak, onu geriletmek, onu çalışmalarından alıkoymak yönünde olmadı. Tabii ki görüşlerimizi hep ifade ettik. Zaman zaman belki ifadelerimizde sertlikler oldu, zaman zaman belki bireye yönelikmiş gibi algılamalar oldu ama katiyen bizim sorunumuz bireylerle değil, sorunumuz sistemle ve bu sistemi korumaya çalışan anlayışla. Biz bu anlayışı değiştirmeye çalışıyoruz.

Bu ülkede 70 milyon insan birlikte yaşıyoruz. Bu 70 milyon insanın tamamının refahı, huzuru, barış içinde yaşaması, onurlu bir yaşamı için hep birlikte mücadele verdiğimize inanıyorum. Ama gerçekten herkes görevini yapıyor mu, o konuda endişelerimiz olduğu için biz ısrarla görüşlerimizi buradan ifade etmeye çalışıyoruz. Eksiksiz bir demokrasiye ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Böylesi bir demokrasiye ulaşma konusunda sadece iktidar partisiyle değil, muhalefet partileriyle de zaman zaman görüş ayrılıklarımız oluyor ve farklı düşüncelere sahip olduğumuzu dile getiriyoruz.

Bize göre cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Parlamentoda temsil imkânı bulan siyasi partiler beş aşağı beş yukarı mevcut kurulu düzenin muhafazası, mevcut sistemin ayakta kalması için nüans ayrılıklarına rağmen benzer anlayışta oldular. Bir tek Türkiye İşçi Partisinin Parlamentoda olduğu dönemi hariç tutuyorum. Türkiye İşçi Partisi Türkiye’deki emekçilerin, Türkiye halklarının, Türkiye’deki etnik kimliklerin, kültürel kimliklerin özgür, demokratik bir ülkede yaşaması için çaba sarf ediyorlardı. Biz de bunun benzerini 2000’li yıllarda yapıyoruz.

Cumhuriyet, mevcut siyasi partiler cumhuriyetin resmî ideolojisini, paradigmayı ve bu statükoyu korumak üzere âdeta yarış içindeler. Siyasi partiler, bağnaz milliyetçilik, otoriter devlet yapısı, kutsanmış, fetiş hâline getirilmiş devlet yapısını korumak ve bu resmî ideolojinin âdeta gardiyanlığını yapmak üzere yarış içindeler. Ne yazık ki böyle.

Resmî devlet ideolojisi tarihsel gerçekliğimizden uzaktır, toplumsal gerçekliğimizden uzaktır, işte bu nedenle artık dikiş tutmuyor. Artık bu ideolojiyle 21’inci yüzyılı karşılamak mümkün değil. Toplumsal gerçekliğimize, tarihsel gerçekliğimize uygun yeni bir yapılanmaya ihtiyacı var bu ülkenin. Biz işte bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz, dikkatleri bunun üstüne çekmeye çalışıyoruz.

Bizi neden anlamadığınızı, hatta bize zaman zaman kızdığınızı görüyoruz ve bunu anlayışla karşılıyoruz çünkü biz yeni şeyler söylüyoruz, biz alışılagelmişin dışında öneriler getiriyoruz, biz kurulu düzeni, kalıpları yıkmaya çalışıyoruz. İşte bu, resmî ideolojide, paradigmada çatırdamalar meydana getiriyor, bu, doğal olarak ürküntü yaratabiliyor, tedirginlik yaratabiliyor ama bu sistemi değiştirmek, bu sistemi halkın lehine, emekçilerin lehine, Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal kesimlerin lehine değiştirip dönüştürmek bu statükoyla uzlaşarak mümkün değil, bu statükoyu değiştirmekle mümkün. Bunun için cesaret lazım, bunun için öngörü lazım. Bu riskleri göze almakla mümkün bu. Biz işte bunu yapıyoruz.

Bu nedenle her birimizin fezlekeleri Mecliste bekliyor. Bütün arkadaşlarım fezlekelerle karşı karşıya. Saydım, benim kırk bir fezlekem var. İstenen ceza elli yıl ile iki yüz yıl arasında değişiyor. Bu bizim cesaretimizi kırmıyor. Statükoyla uzlaşarak, korkarak bir yere varılamayacağını, toplumun geliştirilemeyeceğini biliyoruz. Bedel ödemek gerekirse bu bedeli ödemeye hazırız ve bunu sürdürmeye devam edeceğiz.

Kimi çevreleri tedirgin edebilir. Yeni her zaman tedirgin eder. Eskinin muhafazası insanların daha çok hoşuna gider ve kolayca ona sarılırlar. İşte bu devrimci tutumu takındığımız için biz anlaşılamayabiliyoruz, bize kızgınlık, öfke duyulabiliyor. Biz buna hazırız, cezalara da hazırız. Yüz yıl, iki yüz yıl, Allah uzun ömür verirse gider yatar, çıkar geliriz, halkımızın daha özgür bir ortamda, daha barış içinde, daha demokratik bir ülkede yaşaması için mücadelemize devam ederiz.

AK PARTİ’nin bu değişim dönüşümün farkında olan bir parti olduğunu itiraf etmek istiyorum. Değişim dönüşüm ihtiyacının farkında ama cesaret yok. Cesaret yok. Sistemle, statükoyla uzlaşarak değişim dönüşümü sağlayabileceğini düşünme yanlışı içinde. Statükoyla uzlaşırsanız statükoya benzersiniz, sonra statükonun emrine girersiniz. Bugün gelinen süreç, AK PARTİ’nin süreci budur; statükonun hizmetine, emrine girmiştir. İktidar olanaklarını elinden kaçırmak istemiyor, iktidarın getirdiği avantajlardan yararlanmak istiyor; işte burada kopma başlıyor. Evet, iktidar çok tatlı ama inanın, ondan çok daha tatlısı, bu mazlum halkımızın, bu emekçi halkımızın çıkarlarını en doğru ve en yalın biçimde savunmakla mümkündür. Bunu yapmak zorundayız arkadaşlar.

AK PARTİ “değişim dönüşüm” diyor ama değişim dönüşümle ilgili somut herhangi bir şey yok ortada. Bakın, 2007 seçimlerinde, daha önce 2002 seçimlerinde, 2004-2009 seçimlerinde, en son referandumda, hep demokratik, sivil, çoğulcu, katılımcı bir anayasadan söz etti, halka vaatlerde bulundu, oy topladı, oy devşirdi ama şimdi hâlâ, bu Anayasa’yı bırakın değiştirmek, kökten demokratik bir anayasa yapmak, faşist 12 Eylül askerî darbesi Anayasası’nın gölgesinde yaşamayı tercih ediyor. Bu talebi, halkın bu vazgeçilmez talebini dile getirerek halktan oy topluyor, doğru ama değişiklik yok. Bırakın Anayasa’yı değiştirmek, demokratikleşme yolunda yasalarda bile değişiklik yapılmıyor. Kolayca yapılabilecek değişiklikler var demokratikleşme yolunda. Onu bırakın, yasaları değiştirmeyi, düzenlemeyi bırakın, yeni getirdiği düzenlemelerle Ceza Yasası’nda, Terörle Mücadele Yasası’nda hiçbir demokratik ülkenin asla kabul edemeyeceği bir anlayışla ceza yasaları düzenleniyor. Terörle Mücadele Yasası en ağırlaştırılmış, 12 Eylül Kenan Evren dönemine rahmet okutacak düzeyde baskıcı yasalar getiriyor, yeni demokratik yasalar yerine.

Kıbrıs sorunu çözülecekti, sürüncemede kaldı. Ermeni sorunu çözülecekti, ortada kaldı. Avrupa Birliği sürecinde bir arpa boyu yol ancak alındı, başka bir şey yok. Türban sorununu CHP’ye sevk etti, CHP’ye havale etti, türban sorununu CHP çözecek, ona havale etti. “Kürt sorununu çözeceğim.” dedi, evet bazı adımlar atıldı ama yasal, demokratik, anayasal hiçbir güvenceye bağlanmadı bunlar.

Partimize, partimizin üyelerine, yöneticilerine gerçekten hiçbir dönemde olmadığı kadar baskılar uygulanıyor. Her gün 20 kişi, 30 kişi gözaltına alınıyor, cezaevine konuyor. Şu anda 2 bin yöneticimiz cezaevinde. Daha dün Çorlu’da bir gösteriye, bir toplantıya katıldı diye 20-24 partilimiz gözaltına alındı. Bir önceki gün Siirt’te… Siirt’te toplam 100’e yakın arkadaşımız şu anda cezaevinde. Bu partinin il başkanları, ilçe başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri… Yani bizim üyelerimizi, yöneticilerimizi cezaevine atmakla bu mücadelemizin kırılamayacağını, engellenemeyeceğini bilmeniz lazım.

Silahlı darbe yapma teşebbüsüyle yargılananlar, ömür boyu ağır hapis cezasıyla yargılananlar ortalıkta serbest dolaşıyor ama benim il başkanım bir basın toplantısı metnini okudu diye yedi yıl ceza alıyor! Şu anda cezaevinde arkadaşlarımız, basın toplantısı yapıp görüşlerini kamuoyuyla paylaştığı için. On yıl, on iki yıl ceza alıyor bir toplantıda slogan söylediği için! Bir slogana, yani bir düşüncenin ifadesine, bu düşünce ne kadar aykırı olursa olsun, demokratik ülkelerde düşünceye ceza verilemez. Bu bir eyleme düşünmedikçe, şiddet içermedikçe düşünceye ceza veremezsiniz. On iki yıl ceza veriliyor bu ülkede bizim arkadaşlarımıza. Biz Kürtçe konuştuk diye Sayın Meclis Başkanı diyor ki: “Bu, parti kapatma nedenidir.” O hâlde, Sayın Bülent Arınç da bu kürsüde bir cümle Kürtçe konuştu, AK PARTİ’nin kapatılma nedeni midir? Yoksa AK PARTİ’ye serbest, Kürtlere kendi dilini konuşmak yasak mı? Böyle bir hukuk mu yaratıyorsunuz?

“Bütün bunların Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgisi ne?” diye sorarsınız belki -belki de öyle düşünüyorsunuz- tabii ki çok ilgili. Eğer sağlıklı bir toplum yaratamazsak, barış içinde, huzur içinde, barışık bir toplum yaratamazsak, gelişkin bir demokrasi yaratamazsak insanların sağlıklı olduğundan nasıl söz edebiliriz? İlaç vermek, hastane açmak, yeterince doktor götürmek yeterli mi? Yeterli değil çünkü sağlık bir bütündür.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok önemli.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Çok önemlidir ama yeterli değil, sağlık bütüncüldür.

Sağlık hakkı, sağlıklı var olma hakkıyla ilgilidir yani yaşama hakkıyla ilgilidir. Diğer sağlık kriteri de sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanmayla ilgilidir. Bu iki temel kriter birlikte olmadığı sürece sağlıklı bireylerden, sağlıklı insanlardan, toplumdan söz edemeyiz. Sağlık haklarından yararlanmada eşitlik olmalı, hizmet ücretsiz olmalı, nitelikli olmalı, ulaşılabilir olmalı ve nihayet tüm nüfusu, tüm vatandaşları kapsamalıdır. Sağlıklı yaşama hakkı için öncelikle insanca yaşayacak bir gelir yaratmak zorundasınız, sosyal güvence sağlamak zorundasınız, beslenme, barınma, ulaşım, sağlıklı bir çevre, kentsel ve kırsal yeterli sağlıklı altyapı oluşturmak zorundasınız. Sağlıklı bir toplum yaratabilmenin temel kriterleridir bunlar.

Evet, gerçekten, AK PARTİ ve Sayın Sağlık Bakanımızın çabalarıyla sağlık verilerinde sekiz yıl, on yıl öncesine göre önemli gelişmeler var. Biz teşekkür etmesini ve takdir etmesini de biliyoruz. Sayın Bakanın çabalarını da görüyoruz ve takdir de ediyoruz, ama yeterli mi? Bakın, hâlâ bölgeler arası eşitsizlik giderilebilmiş değil. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Kürt nüfusunun sağlık hizmetlerinden yararlanma oranı Türkiye ortalamasının hâlâ 1/2’si, 1/3’ü kadar, gelişmiş batı illerindeki kıyaslamada 1/3, 1/4, hatta 1/5’e kadar uçurumlar var. Eşitliği sağlamak zorundasınız bütün sağlık hizmetlerinde.

Köprüler, hastaneler yapmak tabii ki önemli. Bunları hiçbir şekilde inkâr etmemiz mümkün değil, bunları takdirle karşılıyoruz. Ama böyle oldu diye her şey bitti mi? “Türkiye, dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahip.” deniyor. Peki, bu büyüklüğü yaratan kim? Bu büyüklüğü yaratan bu ülkenin insanları, emekçileri, çalışanları, üretenleri, düşünen insanları. Bunların vergileriyle bu bütçe büyüyor. Bu ekonomi bunların çabalarıyla büyüyor. Sizin iyi organize etmeniz lazım. Sizin bunu doğru kullanmanız, eşit ve adil kullanmanız lazım. Biz size bu yüksek vergileri emeğimizin karşılığını cebinize koyasınız diye vermiyoruz ki zaten, hizmet getiresiniz diye veriyoruz. Bu hizmeti yaptınız diye halkın başına kakmaya kalkmayın lütfen.

Bu yeşil kart meselesi Türkiye'nin en önemli sağlık sorunlarından bir tanesi, önemli bir gösterge arkadaşlar. Türkiye’deki verilen bütün yeşil kartların yarısından fazlası, yüzde 50’sinden fazlası Türkiye nüfusunun yüzde 20’sine yakınını teşkil eden Doğu ve Güneydoğu’da yani Kürtlerin yoğunlukta olduğu Kürt coğrafyasında dağıtılıyor. Halkın “sefalet belgesi” dediği yeşil kart neden orada? Çünkü halk aç bırakıldı, sefil bırakıldı, perişan bırakıldı, yeşil karta muhtaç bırakıldı. Bu insanlara, Kürtlere uygulanan ayrımcılık sadece ekonomik verilerde değil, ekonomik göstergelerde değil, sosyal yaşamda da görülüyor.

Bakın, bir hekimin hastasını tedavi edebilmesi için öncelikle hastadan öykü alması lazım. Bu öyküyü doğru alabilmesi hâlinde hastalığın tanısı mümkün olabilir, tedavisi ona göre düzenlenebilir ama hastanızın dilini anlamıyorsanız, hastanız sizin dilinizi anlamıyorsa hasta-doktor, hasta-hekim ilişkisi içinde bir adaletten, bir hakkaniyetten söz edebilir miyiz? Herkesin ana dilinde hizmet alması temel insan haklarındandır. Hastanın Türkçe biliyor olması da yeterli değil. Hastanın kendi ana diliyle kendi derdini en uygun şekilde ifade etmesi gerekir. Üstelik, resmî devlet diliyle hastayla konuşan, iktidarın sembolü, aracı hâline gelen dil bile hasta-hekim ilişkisinde sağlıksız bir yapı ortaya çıkarıyor.

Konuşacağımız çok şey var. Bizim barışa ihtiyacımız var. Bizim bu toplumun sorunlarını doğru kavramaya ihtiyacımız var, beraberce sorunları oturup tartışmaya, konuşmaya ihtiyacımız var ama bu metotla değil. Burası Gazze değil, burası Cizre. Çocuklar her gün bu manzaraları görüyorlar. Bu çocuklardan sağlıklı nesiller beklemek mümkün değil. Bu manzaralarla artık karşılaşmak istemiyoruz. Burası Filistin değil, burası Türkiye. “Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim yapıyor, sağlık yapıyor.” deniyor. Bakın, köy çocukları köy meydanında toplanmış, askerler askerî elbiseleriyle, yere çökmüş çocuklara tahta koymuşlar “Ne mutlu Türk'üm diyene.” yazıyor. Eğitim bu mu? Sağlık bu mu? Böyle mi eşitliği, sağlığı, eğitimi sağlayacağız? Lütfen, bu düşüncelerinizden, lütfen bu yaklaşımınızdan vazgeçin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.

Yedinci turda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen birinci konuşmacı Metin Çobanoğlu, Kırşehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çobanoğlu.

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Dolayısıyla, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımız bizim en önemli yenilenebilir, sürdürülebilir kaynaklarımızdır. Ormanların azalması dünyadaki doğal dengeyi süratle bozmakta ve birçok felaketin de sebebi olmaktadır. Tabii ki insan eliyle bozulan bu dengenin tekrar yerine getirilmesi çok pahalı ve zaman almaktadır. İşte, ülkemizde de zaman zaman yaşanan sel felaketlerinin, doğal afetlerin nedeni de doğanın insanlar tarafından tahrip edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’daki sel felaketlerine baktığımızda tabii ki bu doğal dengenin, fiziki dengenin bozulmasının çok önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. İstanbul’da, özellikle 13 milyonluk bir şehirde, bu şehirdeki inşaatlarla ilgili ciddi bir hafriyat döküm yeri sıkıntısı yaşanmakta. Gelişigüzel, ranta dönük dökümler organize edildiğinden dolayı, dereler ovalar, ovalar tepeler oluşturmaktadır. Bunun neticesinde, akarsuların önleri kesilmekte, gölcükler oluşturmakta, yağan bir yağmur neticesinde de sel felaketleri can kaybına neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabii, İstanbul’un bu ihtiyacını Orman Bölge Müdürlüğünde, Kemerburgaz ormanlarında daha önce açılmış maden çukurlarına bu hafriyatların doldurulmasıyla ilgili, Bölge Müdürlüğünün bir çalışması var, Orman Genel Müdürlüğünün de bir çalışması var. 1996-2007 yılları arasında Kemerburgaz’daki bu maden çukurlarına ciddi hafriyatlar dolduruluyor. Bu hafriyatlarla doldurulan yerlerde de ağaçlandırmalar yapılıyor. 100 bin dönümlük bir alan, aşağı yukarı 1,5-2 milyar metreküplük bir alanda da dolgu alanı mevcut. Bu, 2007 yılına kadar gayet güzel gerçekleştiriliyor ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü de ciddi bir para kazanıyor. Tabii, 2000 yılından itibaren, Sayın Bakan göreve geldiği andan itibaren, özellikle bu hafriyat alanlarının İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle ilgili bir gayret gösteriyor ki ilk görevden alınan, o zamanki İstanbul Bölge Müdürü Faruk Çebi Bey oluyor ki bu size de yabancı birisi değil, 2007 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisinden aday adayı olmuş, şu anda yine bir bakanın da danışmanı olarak görev yapan bir arkadaşımız ama bu başarılı çalışmaları ve özellikle hafriyat noktasındaki tavrı nedeniyle görevinden alınıyor ve göreve bir başkası getiriliyor.

2010 yılı Haziran ayında, hepimiz de şahit olduğumuz gibi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesi değiştirilerek hafriyat alanlarının Büyükşehir Belediyesine ve diğer belediyelere devredileceğine dair bir kanun çıktı ve 2010 Eylül ayında da Orman Genel Müdürlüğü bunun uygulama yönetmeliğini çıkardı.

Değerli milletvekilleri, bu yasal gelişmeler, düzenlemeler olurken tabii, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Dairesi Başkanlığına da Çevre ve Orman Bakanlığından bir genel müdür muavini, bu İstanbul Büyükşehir Belediyesine Çevre Koruma Dairesi Başkanı olarak atanıyor, Cevat Yaman ismindeki bu arkadaşımız. Yine, bu Daire Başkanlığının bu hafriyat işlerini yürütecek Şube Müdürlüğüne de 1976 Afyon Şuhut doğumlu Türker Eroğlu isimli bir kişi atanıyor. Şu anda da bu görevlerini sürdürmekteler. Acaba tesadüf mü diyorum. Sayın Bakan bu konuda çok ciddi bir gayret sarf etti, kendisi İstanbul Büyükşehir Belediyesinden gelme, toprak döküm yerlerinin Büyükşehir Belediyesine verilmesiyle ilgili bu gayretleri oldu ama hemen akabinde de bu düzenlemeler yapıldıktan sonra da hem Orman Bakanlığından hem kendi memleketinden, soy ismi de kendisiyle aynı olan bir şahsın buraya atanmasının tesadüf mü olduğu konusunda düşüncelerimi de buradan ifade etmek istiyorum. Bu konuda Orman Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün çok ciddi kayıpları olmuştur. Bu konuda, hem kendi faaliyet alanları içerisinde yaptığı ihalelerde hem çevreyi düzenleyip TOKİ’ye çok ciddi paralar kazandırmalarına rağmen, Orman Genel Müdürlüğü bu paralardan mahrum bırakılmıştır ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü yıllar sonra zarar etme noktasına getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tabii, Orman Genel Müdürlüğüyle ilgili, özellikle Orman Genel Müdürlüğünün arsalarıyla ilgili, arsaların başka kurumlara verilmesi noktasında, fidanlıkların başka kurumlara verilmesi noktasında ciddi eleştirilerimiz var. Orman Genel Müdürlüğü kendi arsalarını süratli bir şekilde elden çıkarıyor. Bugün elime ulaşan bir bildiri var, başta Orman Mühendisleri Odası olmak üzere, ormancılıkla ilgili yedi sivil toplum örgütünün imzaladığı bir bildiri. Son olarak da Orman Genel Müdürlüğü Gazi Tesislerindeki arsanın, oradaki binaların Başbakanlığa veya Başbakanlığa bağlı bir kuruma devredileceği konusunda ciddi endişeleri var. Ben de bir orman mühendisiyim. Özellikle Atatürk Orman Çiftliği’yle bir bütünlük sağlayan bu arazinin bir başka kuruma verilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim ama bu bir iddiadır, bunun da özellikle cevaplandırılmasını istiyorum.

Tabii, bu konuda o kadar çok şey sayabiliriz ki orman fidanlıklarıyla ilgili, Orman Genel Müdürlüğünün arsalarıyla ilgili. Yine, son olarak, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezinin bulunduğu alanda Orman Genel Müdürlüğünün 3.600 metrekare bir mülkü var. Daha önce orada orman içi dinlenme yerlerini çalıştıran TEK-İMAŞ şirketiyle mahkemelik olan Orman Genel Müdürlüğünün, buranın Ormanın mülkü olduğu konusunda mahkemede bir savunması var. Sonuç itibarıyla da mahkeme kazanılmış fakat buraya Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezi kurulduktan sonra belediye bir imar değişikliği yapıyor, 3.600 metrekarelik yer otopark olarak ilan ediliyor ama Orman Genel Müdürlüğü ne hikmetse buna itiraz etmiyor. Ciddi bir hak kaybı söz konusu ama bu konuda Orman Genel Müdürlüğünün “Bu konu araştırılsın.” diye kurduğu bir heyet, maalesef, “Buranın harita mühendisleri tarafından araştırılması gerekir.” diye âdeta topu taca atıyor. Niye atıyorlar? Karşılarında Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezinin otopark olarak kullandığı bir alan. Bununla ilgili incelemeyi yapacak bürokratlar ancak böyle kendilerini kurtarabiliyorlar. Bu konunun da altını çizmek istiyorum. Şu anda orası Adalet ve Kalkınma Partisinin duvarlarıyla aynı şekilde, aynı metotla çevrilmiş, otopark olarak kullanılmış bir alan ama mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğüne ait. Bunu da buradan belirtmek istiyorum.

Orman Genel Müdürlüğünde çalışanlarla ilgili ciddi bir baskı söz konusu, özellikle sivil toplum örgütleriyle ilgili çok ciddi baskılar söz konusu. Çalışanlar âdeta “bizim sendikamız-diğer sendika” veya “benim tarafım-karşı taraf” şeklinde algılanmakta, bu da çalışanlar noktasında ciddi bir huzursuzluk meydana getirmektedir. Son yapılan Orman Mühendisleri Odası seçiminde -bizzat ben de katıldım- o oda seçimleriyle ilgili birçok baskılara, birçok sıkıntılara maruz kalındığını arkadaşlarımız dile getirdiler. Seçimler sırasında ve seçimler akabinde bazı işletme müdürlerinin tayinleri çıkarıldı, bunu da buradan okumak istiyorum: Çankırı Orman İşletme Müdürü Sami Yılmaz, Beypazarı Orman İşletme Müdürü Hüseyin Çinko ve eşi Dilek Çinko, Ankara Orman Bölge Müdürlüğü Silvikültür Şube Müdürü Orhan Yazıcı,  Ankara Orman İşletme Müdürlüğü Kadastro Komisyonu görevlisi Orman Mühendisi Ayşegül Turgut, Ankara Orman Bölge Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğünde çalışan Orman Mühendisi Şenel Hasançebi, Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü şube müdürlerinden Fevzi Tekin, Elazığ Orman Bölge Müdür Yardımcısı Osman Öztürk.

Değerli milletvekilleri, ben de yıllarca Orman Bakanlığında çalıştım. Birçok bakanla, birçok genel müdürle çalıştık, o zaman da seçimlere katıldık ama hiç bu kadar baskı olduğunu hatırlamıyorum. Sonuç itibarıyla, burada çalışan insanlar bizim vatandaşlarımızdır, bizim meslektaşlarımızdır. Görüşleri ne olursa olsun, onların hizmetlerinden biz faydalanmaktayız. Onları bu şekliyle ayrıma tabi tutmak doğru değildir, yanlıştır. Çok seslilikten korkmamak lazım. Sonuç itibarıyla, yapılan yanlışların dile getirilmesinden korkmamak lazım. Herkes “Evet efendim.” derse sonuçta ne olur? 15 bin hektar orman alanı yanar ama Sayın Bakana “5 bin hektar yandı.” denir ve eğer farklı bir ses olmazsa herkes de buna inanır, buna göre de tedbir alınır.

Ben bir kere daha, Çevre ve Orman  Bakanlığının bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çobanoğlu.

Sayın milletvekilleri, soru sormak için sisteme giren sayın milletvekillerinin sistemdeki arıza nedeniyle isimleri silinmiştir ancak sıralaması şu şekildedir: Sayın Uslu, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Ağyüz, Sayın Işık, Sayın Asil, Sayın Özdemir, Sayın Akcan, Sayın Çalış, Sayın Süner, Sayın Kaptan, Sayın Taner, Sayın Vural, Sayın Enöz, Sayın Öz, Sayın Durmuş, Sayın Paksoy, Sayın Zeydan ve Sayın Sakık’tan tekrar sisteme girmelerini rica ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu oturumda görüştüğümüz Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yüce heyeti saygıyla  selamlıyorum.

Sözlerime başlarken dün Mardin Dargeçit’te şehit edilen uzman çavuşumuza Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Bir diğer husus da: Biraz önce Genel Kurula gelirken gazetecilerin, basın mensuplarının önüme geçerek  sorduğu bir soru, Sayın Cumhurbaşkanının Kayseri Belediye Başkanına kefil olması hususunda. Sayın Cumhurbaşkanının -bir kere daha, bu Mecliste onun seçimine katılmış bir insan olarak söylüyorum- bu tip tartışmalarla yüce makamı tartışılır hâle gelmekten kaçınmasını istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Çevre ve Orman Bakanı, Plan Bütçe Komisyonunda “Bakanlık olarak aslında hem Sağlık Bakanlığına koruyucu hekimlik olarak hem de Turizm Bakanlığına deniz ve kıyı izleme yoluyla temiz çevre temini açıdan katkı sağlıyoruz.” dedi.

Sayın Bakan diyor ki: “Aslında ben Sağlık Bakanlığından ve Turizm Bakanlığından sorumlu olmadığım hâlde -bunları  tutanaktan veriyorum- katkı sağlıyorum.” diyor. Aferin Sayın Bakan. Ben de bu ülkenin vatandaşı olarak size bu katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum ama bir de doğrudan sorumlu olduğunuz Çevre ve Orman Bakanlığına garip bir şekilde, son dört yılda bağlanmış olan Devlet Su İşlerinin yapması gerekip de yapmadıklarına bir bakıverseniz diyorum.

Mesela, yine bugünkü oturumda bütçesini ele aldığımız Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün çarşamba günü verdiği ama Allah’tan tutmayan sel ihtimali alarmı eğer gerçekleşseydi Kumluca’dan Gazipaşa’ya kıyıdaki bütün seralar sel suları altında kalacaktı. Bunun nedeni? Dağlardan sahile doğru olan dere ve çayların ağzına kadar rüsubat ve molozlarla dolu olması ve Devlet Su İşlerinin ya da yetkisini devrettiği ve bu yetkiyle dekar başı yaklaşık 50 TL para toplayan sulama birliklerinin görevini yapmamış olması vatandaşın mahvına neden olacaktı.

Evet, Sayın Bakan, küresel iklim değişikliğinin varlığını siz gibi bizler de kabul ediyoruz. Bu dönemde başta sarp dağlarla çevrili kıyılarımız olmak üzere bütün dere ve çayların sistemli ve programlı bir şekilde temizlenmesi ve yıllık olarak bu temizliğin icra edilmesi lazım.

Şimdi cevap verirken Sayın Bakan, kalkıp “Biz, Akdeniz sahillerini temizledik.” diyebilirsiniz. 2004’te yaşanan sel felaketinden sonra, doğru, bir defa temizlendi ama bu bölgede kış-yaz sürekli yağış var, bu yağış rüsubat taşıyor. Bunun bilinciyle hareket etmek zorundasınız. Bu taşkınlar sadece çiftçilerin mahvolmasına neden olmamakta, aynı zamanda kış döneminde üretimin yok olmasıyla artan sebze meyve fiyatlarıyla ülkedeki bütün vatandaşları etkilemektedir.

Hazır Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne değinmişken birkaç cümle de bu Genel Müdürlüğümüzle ilgili ifade kullanmak istiyorum. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, son yıllarda oldukça başarılı işlere imza atmaktadır. Bu nedenle bu kurumun tüm çalışanlarını yürekten kutluyorum fakat diğer alanlarda olduğu gibi bu Genel Müdürlüğümüz de diğer kurumlarda olması gereken ve şahsen olmasını arzu ettiğim koordinasyonu en azından bazı konularda sağlayamamıştır. Mesela, meteorolojik tespitleri duyurduktan sonra, bu sonuçların direkt etkilerinin yanı sıra endirekt etkilerinin neler olabileceği konusunda devletin öteki kurumları ile iş birliğine giderek meteorolojik değişikliklerin detaylı yansımalarıyla ilgili olarak, mesela bitki hastalıkları bakımından olası etkilerini Tarım Bakanlığı ile tartışıp sonuçların çiftçiye aktarılması gerekmektedir. Fonksiyonel çalışma budur. Tek başına “Yarın don olacak.” ihbarı yetmemektedir. Bunun gereğinin yapılması için, önceden tahminlerde bulunma imkânı altyapı olarak olduğuna göre, bunu ilgili kurumlarla çiftçiye yansıtmak gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün elektronik ve teknik donanımı bakımından yirmi sekiz Avrupa ülkesi içinde en donanımlı ikinci ülke, övünülecek durumda. Biz bununla gerçekten övünüyoruz.

AK PARTİ iktidarlarının güçlü bir Meclis desteğine sahip tek parti iktidarları olmasına karşılık, icraatta sanki bakanlıkların kendi aralarında paylaşıldığı ve koordinasyonsuzluğun had safhada olduğu koalisyon hükûmetleri görünümü vermektedir. Bakanlıkların her biri icraat yaparken, kanun ve yönetmelik çıkarırken hem birbirinden habersiz hem de ikincil mevzuatı zamanında çıkarmayarak işleri yavaşlatmaya ve işlerin kaplumbağa hızıyla yürümesine sebep olmaktadır. Bunun en güzel örneği, hayvanların korunmasıyla ilgili mevzuatta, veteriner hekim istihdam etmemesine rağmen, Tarım Bakanlığıyla da iş birliği yapmamaktadır.

Yine, aynı şekilde, Maden İşleri Genel Müdürlüğü açısından Enerji Bakanlığıyla bir koordinasyonsuzluk söz konusudur. Maden İşleri Genel Müdürlüğü maden arama ve çıkarma ruhsatı veriyor. Ruhsatı alan ruhsat sahibi işe tam koyuluyor ki jandarma dikiliyor karşısına: “Durun, burada işletmecilik yapamazsınız. Çevre ve Orman Bakanlığının bize bildirdiğine göre burası kuş cenneti ilan edildi, o yüzden burada herhangi bir faaliyette bulunamazsınız.” Eğer burası gerçekten kuş cenneti veya sit alanıysa, o zaman niye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı arama ve işletme ruhsatı veriyor? Bunun sorgulanması lazım. Bu insanların “Durun.” sözü söylenene kadar yaptığı emek ve para harcamasına yazık değil mi?

Aslında yerkürede oluşan tabii değişiklikler, küresel iklim değişikliklerinin yerküreye su havzalarının daralması yönünde etkileri, Türkiye’de kadastral işlemlerin başladığı ilk yıllarda tapuya göl veya bataklık olarak işlenen ama suyun daralmasıyla sazlık ve kuşların saklanabileceği, barınıp üreyebileceği korunak alanları olmaktan çıkmış olan alanlar bölgede yaşayanlar tarafından legal veya illegal olarak işletilmekte, ekilip biçilmektedir. Özel Çevre Koruma Kurumu veya Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü birbirinden ve öteki bakanlıklardan habersiz burayı kuş cenneti ilan etmekte ve herkese ait olan yer altı kaynaklarının işletilmesine engel çıkarılmaktadır. Sayın Bakan ve bu konularda çalışan çalışma arkadaşlarına bir veteriner hekim olarak doğayı ve tabiatı tanıyan, doğal dengenin korunması ve bozulmasının ne anlama geldiğini iyi bilen bir insan olarak bu sözleri söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  vasıtasıyla koruma altına alınan yerlerden bir tanesi Sayın Bakanın seçim bölgesinde Karakuyu mevkisidir, Dinar ilçemizde. Bu Karakuyu mevkisindeki bataklıkta, sazlıkta insanlarımız dün o bölgede var olan suyu tarımsal amaçlı faaliyette kullanmaktaydı fakat koruma altına aldınız, o vatandaş o suyu kullanamıyor, siz rehabilitasyon yapmıyorsunuz, sazlıkların çürümesinden dolayı oradan çıkan gazla ne balık yaşıyor ne kuş yaşıyor, bol miktarda domuz ürüyor, o üreyen domuzlar da çevredeki çiftçilere zarar veriyor. Siz de “Bakacağız, edeceğiz...” Bize dağıttığınız kitapçıkta bu hususu ifade ederek orayı rehabilite edeceğinizi söylüyorsunuz. Cek, cak değil, sekiz yıldır bu görevi yürüten kişisiniz Sayın Bakan, dört buçuk yılı bunun genel müdürlük, şimdiye kadar olan kısmı da bakanlık olarak. Bu bölgeye ne zaman müdahale edeceksiniz? Ve bu bölgede yaşayan insanların sulama ihtiyacının karşılanmasında bu gölün kullanılmasını sağlamak zorundasınız.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın, Plan ve Bütçe Komisyonunda sunumu sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi milletvekillerimizle tartışmaları var. O tartışmalar Türkiye’de 28 milyon hektar arazinin tarım arazisi olduğu, bunun sadece 8,5 milyon hektarının sulanabilir olduğu ve bunun yüzde 64’ünün hâlihazırda sulandığını ifade ediyorsunuz.

Sayın Bakan, bu bir vizyon meselesi eğer sizin hedefinizde yurt dışından tarım ürünü ithal etmek yoksa, sulanamayan alanları da sulanır hâle getirirsiniz. İfadeniz: “Efendim, biz buralara su çıkarırsak enerji için harcayacağımız para astarı yüzünden pahalı olacak.” Peki, gerçekten söylediğinize katıldığımızı varsayın -katılmıyorum, onu ifade edeyim- bu takdirde Türkiye “E, ne yapalım, enerji gideri yüksek, biz buraya su çıkaramıyoruz.” diyerek üretim artışını nüfus artışına paralel geliştiremediği zaman, yurt dışından, Sayın Bakanın, Tarım Bakanının domates fiyatları yükseldiğinde “Onu da ithal ederiz.” dediği gibi ithali düşünmek, bu bir vizyon meselesidir. Bu vizyondan kurtulup Türk milletini doğduğu yerde doyan insanlar hâline getirmek her iktidarın görevidir. Mademki iktidarda sizsiniz, bu görevi dört dörtlük yerine getirmek için çaba sarf etmeniz lazım. 8,5 milyon hektar arazinin sulanabilirliği ta 1980’li yıllarda TOPRAKSU Genel Müdürlüğü tarafından… Siz de teyit ediyorsunuz. İlerleyen teknolojiyle hiç mi sulama şansı artmadı? 8,5 milyon hektar arazinin o gün tespit edilen miktarı hiç mi artma şansı bulamadı diyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade etmek istiyorum ki dokuz yıllık AKP İktidarı döneminde, üstelik bu dönemin tamamında aynı Bakan tarafından idare edilen Sağlık Bakanlığında hangi taşı kaldırsanız altından usulsüzlük, yolsuzluk çıkıyor ve çıkmaya da devam ediyor.

Ancak, bunlardan iki dairede yapılanlar, bu iki dairede oldubittiye getirilen ihaleler, Sağlık Bakanlığının diğer daire ve genel müdürlüklerinde yapılan usulsüzlük ve yolsuzluklara maalesef rahmet okutturuyor. Bu dairelerden birisi, her platformda dile getirdiğim ve milletim adına da bıkmadan, usanmadan dile getirmeye devam edeceğim Kamu Özel Ortaklığı Dairesi, diğeri ise Bakanlığın bilgi işlem ihalelerinin kotarıldığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığıdır.

Sayıştay Kanunu’nda da ifade ettik ve etmeye devam edeceğiz. 2005 yılında bir kanun çıkardınız, bundan bir yıl sonra 2006 yılında bir yönetmelik çıkardınız, sonra hiçbir şey yapmadan dört yıl beklediniz. Şu anda dahi elinizde hiçbir hazırlık yok, proje yok, teknik şartname yok, malzeme tanımları yok, cihaz listeleri yok, sağlıklı bir yaklaşık maliyet hesabı da yok, hatta gazetelere verdiğiniz ilanlardan anlaşıldı ki bu hastanelere basit bir tasarımınız dahi yok. Ne yapıyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz?

2010 yılına gelindiğinde alelacele ihalelere başlıyorsunuz. Seçime kadar soygun ve yağmayı tamamlamaya çalışıyorsunuz. Olmayan tasarımlara, olmayan projeye, olmayan şartnamelere dayalı olarak farazi maliyetler belirleyip devleti yirmi beş yıllık taahhütler altına sokuyorsunuz. Bakınız, giderayak 2010 yılı içerisinde, şu an itibarıyla toplam 11 bin yatak kapasiteli hastane ihalesine çıkıyorsunuz. Uyduruktan da olsa bu hastaneler için sizin yaptığınız yaklaşık maliyet tutarı 3,5 katrilyon lirayı buluyor. Dokuz yıl süresince Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve il özel idarelerinin yaptıklarını saymaz isek eğer Bakanlığınızın yaptığı bir tek hastane ihalesi bile yok iken giderayak 3,5 katrilyonluk ihale yapma hevesine nereden kapıldınız? Ancak, ne hazindir ki bunu dahi beceremiyorsunuz.

İhale komisyonlarına koyacak adam bulamıyorsunuz. Bakanlığınızın bürokratlarını ihale komisyonlarına yazıyorsunuz, bürokratlarınız dahi “Böyle ihale olmaz.” deyip üç sayfalık, dört sayfalık zehir zemberek dilekçe verip ihale komisyon üyeliklerinden istifa ediyorlar. O hâlde ne yapmak istiyorsunuz Sayın Bakan? Bu bürokratları komisyondan çıkarıp olmayan şube müdürlüğü kadrolarında görevlendirdiğiniz hemşire, ebe, sağlık memuru arkadaşlarımızla ihalelere devam ediyorsunuz. Bakanlığınızın bürokratlarının dahi olmaz dediği ihalelere 2-3 sağlık personeline imza attırarak devam ediyor iseniz eğer, kusura bakmayın, bu işte ben art niyet ararım. Mızrak çuvala sığmıyor ve sığmayacak. “Bu ihaleler böyle olmaz.” diyenlere kulak tıkayıp kim olduğu, kime hizmet ettiği bilinmeyen bir danışmanın peşine düşüp gidiyorsunuz.

Bakınız, hemen bütün ihalelerinizde ertelemeye gidiyorsunuz ama çarpıcı olsun diye ben Ankara’da bir örnek vermek istiyorum: Ankara’da yapmak istediğiniz, SSK’lı işçilerin parasıyla arsası Millî Savunma Bakanlığından alınan arazi üzerindeki hastaneleri bir ücret alınmadan yabancı ortaklı firmalara veriyorsunuz. Muadilleri İstanbul’da Arap şeyhlerine milyar dolarlara devredilen arsaları ve üstündeki hastaneleri nasıl devrediyorsunuz? Etlik Sağlık Kampüsü ihalesinde bu yılın dördüncü ayında ön yeterlik işlemi yaptınız ve güya yeterli firmaları tespit ettiniz. Sonra? Sonra altı ay boyunca sesiniz çıkmadı. Bu süre zarfında ne yaptınız? Yeterlik verdiğiniz firmaları nihai teklif vermeleri için davet ettiniz ve son teklif verme günü 15 Ekim 2010 tarihini belirlediniz. Bu tarihe gelindiğinde baktınız ki bu ihalenin bu şekilde yapılacak hâli yok. Teklif verme tarihini ertelediniz 26 Kasım 2010 gününe. Kasımın 26’sında yine ihale yapamadınız ve teklif verme tarihini 29 Aralık 2010 gününe kadar ertelediniz. Bir ihale düşünün ki ön yeterlilik tarihi ile teklif verme tarihi arasında tam altı ay süre koyuyorsunuz, yetmiyor, teklif verme tarihini 2 defa erteliyorsunuz.

Bir ihaleyi dahi yapmayı beceremiyorsunuz ama bu arada peşi peşine diğer hastane ihaleleri için de -Kayseri, Konya, Atatürk Hastanesi- gazetelere ilan vermeye devam ediyorsunuz. Şu Ankara örneği dahi yaptığınız işlerin ne kadar dayanaksız, boş ve hukuka aykırı olduğunu göstermek için yetiyor da artıyor bile. Vazgeçin, yol yakınken bir yanlıştan dönün ve bütün bu ihaleleri iptal edin. Milletin hakkını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını birilerine peşkeş çekmeyin. Bizim yaptığımız araştırmaya göre bu işlerden devletin zararı bugün itibarıyla 1 katrilyon lirayı buluyor. Sakın “Bu ihalelerde devletin cebinden para çıkmayacak, finansmanı şirketler sağlayacak.” gibi dayanaksız cevaplar vermeyin. Finansmanı şirketler sağlayacak da her ay bu şirketlere kira bedeli adı altında ödeyeceğiniz trilyonlarca lira parayı kim verecek? Bu şirketlere ihalesiz olarak vereceğiniz temizlik, güvenlik, bilgi işlem, otomasyon, yemek hizmetleri gibi destek hizmetleri karşılığı ödenecek trilyonları kim ödeyecek? Bu firmalara teslim edeceğiniz Atatürk ve Etlik hastanelerinin gelirleri, parası ne olacak? Arsa birim payları ne olacak? Tabii ki hastane döner sermayeden ödeyecek. Önce 7 bin dolara şu proje danışmanlığı verdiğiniz danışmanın işine son verin ve doğru dürüst maliyet hesabı çıkarıp proje hazırlatıp doğru dürüst bir sözleşmeyle yola devam edin. Ben projenize karşı değilim. Doğukent’te boş arazi var, verin arsayı yapsınlar. Mevcut hastaneleri, devletin, kamunun parasıyla yapılan hastaneleri niye veriyorsunuz? İnanın ki Yüce Divan dahi bu pisliği temizleyemeyecek.

Burada Kamu Özel Ortaklığının personeline ve ihalelerde görev alan kamu görevlilerine sesleniyorum. Ben sizlerin dürüst ve namuslu görevliler olduğunuzu biliyorum, bu işlerin kimin aklından çıktığını ve altından kimin çıkacağını da biliyorum. Üç günlük dünya makamı gözleri köreltmesin. Bir gün bunların hesabının sorulacağını bilin ve ona göre hareket ederek atacağınız imzalarla bu usulsüzlük, yolsuzluklara ortak olmayın. Bunların hesabı sorulmayacak şekilde gizli aflar çıkarsanız da bu hesap yine de sorulur, hukuk yolları kapatılamaz, sonra sizleri, inanın, bu Meclis ve ben dahi kurtaramam.

Buradan bu ihalelere teklif veren, verecek olan firmaları uyarıyorum. Diyelim ki Sağlık Bakanlığı bir yanlışın peşinde, düşmüş gidiyor. Siz emrinde bu kadar mühendis, bu kadar hukukçu çalıştıran şirketler, bırakın projesi, şartnamesi, tasarımı dahi olmayan bu devasa hastane ihalelerine nasıl teklif vereceksiniz? Ve neye göre sözleşme imzalayacaksınız? Hiç kusura bakmayın, ya siz de bu organize işlerin içinde ve karşılıklı olarak varsınız ya da basiretli bir tüccar gibi davranmıyorsunuz. Biliniz ki her hâlde de yanlış içerisindesiniz ve yarın bu ihaleler ve sözleşmeler elinizde patladığında akıbetiniz Uzanlarınkinden kötü olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan Sağlık Bakanlığının bilgi işlem ihalelerine de sürem elverdiğince kısaca değinmek istiyorum çünkü üç gün süresince konuşsak yine de bu yolsuzlukları anlatmaya zamanım yetmez.

Bir daire düşünün, yapmış olduğu bilgi işlem ihalelerinde yolsuzluklar nedeniyle bizzat Bakan tarafından Teftiş Kurulu müfettişleri raporuyla mahkemeye verilmiş, 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılıyor fakat ne hazindir ki Asliye Ceza Mahkemesi Başkanlığı iddiaları hafif buluyor, görevsizlik kararı vererek bu kişileri aynı zamanda edimin ifasına fesat karıştırmak, resmî belgede sahtekârlık yapmak, zimmete para geçirmekten de yargılanması için ağır ceza mahkemesine gönderiyor. Düşünün ki asliye ceza hâkimi dahi isyan etmiş, Bakanlığın talebinin de üzerine çıkarak bu kişilerin ağır cezada yargılanmasını teklif ediyor. Şu anda da bu dava 2. Ağır Cezada devam ediyor.

Sayın Bakan, ağır cezada yargılanan ve kendinizin göreve getirdiği bu daire başkanını oradan alıp bir de Eczacılık Genel Müdürlüğüne daire başkanı olarak veriyorsunuz. Allah’tan, bu daire başkanı istifa etmiş de trilyonluk, katrilyonluk ihalelerin yapıldığı bu Genel Müdürlük bir riskten kurtulmuş.

İfade ettiklerim durumun vahametini gösteriyor. Sayın Bakan kendi göreve getirdiği kişileri her şeye rağmen koruyor. Ortada Teftiş Kurulu Başkanı Yardımcılığına getirdiği Haydar Mezarcı, şu anda mahkemede yargılanıyor, Sayıştay zimmetine para çıkarmış, Bakan soruşturma izni vermiyor. Teftiş Kurulu Başkanını mahkemeye verdim, soruşturma izni vermiyor.

Peki, sonra ne olmuş? Maliye Bakanlığı “Bu ihaleleri bu daireyle yapamazsınız, bu dairenin kanunda yeri yok, yaptığı ihaleler de yaptığı ödemeler de usulsüzdür.” deyince, bu defa daireyi Bakanlığın İdari ve Mali İşlerine bağlıyorsunuz.

Bu dairenin en son marifeti de Aralık ayının ilk haftasında yapılan merkezi hastane randevu sistemi. 62 trilyon gibi korkunç bir para, merkezi de Erzurum. Dört tane telefon için 62 trilyon veriyorsunuz. Ben Erzurum’a yatırım yapılmasına karşı değilim. Orada et kombinası kurun, tarım yatırımları yapın, orada gençlere daimî, kalıcı işler verin. Dört telefonun başına geçirirseniz yarın bu iş kapanırsa bu gençlere yazık olur, işsiz kalırlar diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, benden önce söz alan, bu konuda söz alan kıymetli arkadaşlarımı dinledim. Sayın Bakanımın konuşma metnini de inceledim. Plan ve Bütçe Komisyonundaki metni de merak ettim, inceledim. Bunun üzerine tekrar döndüm ödenek cetveline bakma ihtiyacı hissettim. “Siyasetin Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesine ilgisizliğinin nedeni nedir?” diye merak ettim ama ödenek cetvelinde, en azından rutin işleri görecek kadar mütevazı rakamları görünce kendi kendime bazı soruları sormadan da edemedim.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten “Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü siyasetin ihmal etmesi gereken bir kurum mu, yoksa hudutlarımızdaki, sahillerimizdeki yeni tehditlere göre yeniden görev tanımını yaparak teşkilatlandırılması gereken bir kurum mu?” sorusuna cevap verme ihtiyacını hissettim ve konuşmamı da bunun üzerine şekillendireceğim.

Kıymetli arkadaşlar, bu Genel Müdürlük, ilk kurulurken, İstanbul Boğazı’ndan ve diğer boğazlardan, denizlerimizden İstanbul’a gelecek gemilerin mürettebatı ve yolcularıyla gelebilecek bulaşıcı hastalıkları önlemek amacıyla kuruluyor. Daha sonra görev alanı genişletiliyor, hudutlardan ve uluslararası havaalanlarımızdan, yani yurt dışından her türlü girişlerdeki sağlıkla ilgili problemlerle ilgilenme görevi veriliyor.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten hudutlarımızdan giriş çıkışlara baktığımız zaman, bu sene itibarıyla devletin resmî kayıtlarında 72 milyona yakın insan giriş çıkış yapmış. 3,5 milyona yakın konteyner giriş çıkış yapmış, bir o kadar otomobil giriş çıkış yapmış. Özellikle tankeri merak ediyorum, 48 bin-49 bine yakın tanker, giriş çıkış yapmış. Evet, arkadaşlar, bunların anlamı nedir? Bunların anlamı turizmdir, ticarettir, endüstridir, ithalattır, ihracattır ama bunların bir anlamı da nedir? “Beraberinde, toplum sağlığını, insan sağlığını, çevre sağılığını çok yakından ilgilendiren tehditler var. Bunlara da gerekli tedbirleri al.” demektir.

Kıymetli arkadaşlar, bu Genel Müdürlüğün ilgi alanında bulunan tehditler de zaman zaman değişebiliyor. İlk kurulduğu zaman veba gibi, tifo gibi, şarbon gibi hastalıklar ilgi alanında çok önemli bir yer işgal ederken, kolera, sarıhumma çok önemli bir yer işgal ederken zaman içerisinde kolera ve sarıhumma yakın takip edilmesi gereken ama özellikle uluslararası salgınlar yapabilen -son birkaç yılda gördüğümüz- gribal hastalıklarla ilgili dikkatli olmayı gerektiriyor.

Kıymetli arkadaşlar, bir diğer husus, özellikle mevzuat boşlukları yönünden, gerçekten toplum sağlığını, insan sağlığını tehdit eden bir husus: Gümrüklerimizden içeriye giren tekstil ürünleri, kırtasiye ürünleri, oyuncaklar ve pek çok sanayi ürünleri, tarım ürünleri, içerdikleri kimyasallar itibarıyla insan sağlığını, çevre sağlığını, toplum sağlığını tehdit etmektedir. Şimdi, ben buradan soruyorum: Bu kimyasallarla ilgili rutin olarak analizler yapılıyor mu? Analizler yapıldığı için, insan sağlığına zararlı miktarda maddeler bulunduğu için gümrüklerimizden içeriye alınmamış ürünler var mıdır yok mudur? Yoksa envanterimiz de mi yok, bilmiyor muyuz?

Kıymetli arkadaşlar, bir diğer husus: Sahillerimiz ne durumda? Boğazlarımız ne durumda? Arkadaşlar, boğazlarımız Montrö Antlaşması’nın da bize verdiği yetkilerle uluslararası kullanılan bir ortam fakat Montrö Antlaşması’nın yapıldığı günden bugüne tehditler değişmiş, boğazlardan giriş çıkış, seyrüsefer, trafik değişmiş, taşınan ürünler değişmiş. Bu anlaşma yapıldığı zaman, Rusya’nın nükleer atıklarını üçüncü dünya ülkelerine boğazlarımız ve denizlerimizin üzerinden geçirme ihtimali var mıydı? Yoktu. Bu anlaşma yapıldığı zaman, Hazar petrollerinin, Orta Asya petrollerinin ve doğal gazın, doğal gaz yataklarının ürünlerinin Batı pazarlarına bizim bu bölgelerimizden geçirme ihtimali var mıydı? O gün düşünülmüyordu.

Kıymetli arkadaşlar, o zaman, Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda öncelikle İstanbul Boğazı’nda o civardaki insanların can güvenliğini, mal güvenliğini, sağlığını emniyet altına almak için bu anlaşmaları gözden geçirmek gerekiyor. Sayın Hükûmetimiz bu anlamda ne yapıyor?

Kıymetli arkadaşlar, bir diğer husus: Sahillerimiz gerçekten çok önemli, denizlerimizdeki balıklar, diğer deniz ürünleri, canlı hayat çok önemli. Ama bugün Karadeniz kendisinin 5 katı büyük bir havzaca kirlenmektedir. Biraz önce bahsettiğim doğal gaz ve diğer enerji ürünleri buralardan taşınmak isteniliyor. Bunlara doğal gaz ve petrol aramalarını eklerseniz, bu havzanın, özellikle Marmara’daki ve Karadeniz’deki kirlenmenin giderek insan sağlığı açısından sıkıntılı bir hâle geldiğini göz önüne alırsanız ve deniz ürünlerinde, balıklarda ve diğer deniz ürünlerinde yapılan analizlerdeki ağır metallerin artık insan sağlığını tehdit edecek bir noktaya doğru gittiğini göz önüne alırsak, arkadaşlar, bu iş biraz kenara itilmiş bir genel müdürlüğün ötesinde, yeniden görev tanımı yapılmış, yeni tehditlere karşı görevlendirilmiş, organize edilmiş, teşkilatlanmış bir Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ve bunun yanında belki birkaç genel müdürlük ve müstakil bir bakanlıkla halledilecek bir problemdir diye düşünüyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Sayın İktidarı, Sayın Hükûmeti, bu konuda duyarlılığa davet ediyorum.

Ve bu bütçenin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.

Şimdi, şahsı adına, lehinde olmak üzere söz isteyen Nuri Uslu, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığı, diyebilirim ki, bakanlıklarımız arasında yaptığı hizmetler ve çalışma alanları yönüyle çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü, geniş anlamda çevrenin, doğal ve korunan alanların, ormanların ve mera alanlarının canlı yaşamının, özellikle de insanların ortak geleceğinde varlığından asla vazgeçilemez. Onlar olmazsa yaşam olamaz. Çevreyi oluşturan bu doğal kaynaklar, toprak, su, doğa ve hava yaşamın en önemli unsurlarındandır. Canlı yaşamının sürdürülebilir olması için, çevrenin sağlıklı yaşama koşullarını mutlaka taşıması gerekmektedir. Bu kapsamda, Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, bu konularda toplumsal bilinç ve duyarlılığı yüksek oranda oluşturmuştur. 21’inci yüzyılda, bilim adamlarının söylediği gibi, zamanla farklı yerlerde bazı etkilerini görmeye başladığımız iklim değişikliği, sel, afet, kuraklık ve yağış bozukluğu ve benzeri düzensizlikler ve olumsuzluklar dünyanın birçok yerinde görülmektedir. Bu durumda bizim için en önem verilmesi ve dikkate alınması gereken konu da Türkiye'nin coğrafi konumu, arazi yapısı ve bitki örtüsü yönüyle iklim değişikliklerinden en yüksek oranda olumsuz bir şekilde etkilenecek bir yerde olmasıdır.

Bu nedenlerle, aslında sadece Çevre ve Orman Bakanlığının değil tüm devlet ve özel sektör kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, köşe yazarlarının, düşünürlerin ve hatta ilk, orta ve yüksekokullarına kadar bu konuda duyarlı ve görevli olduğumuzun idrakinde olmalıyız. Yine de bu konularda en büyük görev ve koordinasyon tabii ki Çevre ve Orman Bakanlığımıza düşmektedir.

Çevreyle ilgili konularda yapılması gerekenler, alınması gereken tedbirler, uyulması gereken usul, esas ve kriterlerin başarılı bir şekilde Bakanlığımızca yerine getirildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu arada şunun da altını çizmeliyim ki, bu konularda AK PARTİ hükûmetlerinin yaptıkları, bundan önceki hükûmetlerin yaptıklarıyla kıyas bile kabul edilemez. AK PARTİ  hükûmetleri kendileriyle yarışmaktadır. Şunu da söyleyebiliriz: Geçmiş yıllarda, özellikle çevreyle ilgili konularda bütçelerde yeterli ödenek ayrılmıyordu ve çevre duyarlılığı da hükûmetlerde bu derecede yoktu. Geçmiş hükûmetlere baktığımızda, bütçe gelirlerinin yüzde 96’sı faiz ödemesine giderse hangi ödenekle, hangi kaynakla, erozyonla akıp giden toprakları ağaçlandırma yapmadan nasıl durduracaksınız? Bozulmuş, dejenere olmuş, tahrip olmuş doğayı, merayı nasıl geri kazanacaksınız? Yıllarca ihmal edilen, bakıma alınamayan, bozuk, tahrip olmuş orman alanlarını -Türkiye'nin orman alanlarının yüzde 49’u bozuk, yani yarısı verimsiz demektir- nasıl verimli hâle getireceksiniz? Artık, atık sularla kirlenen nehirlerimizi ve derelerimizi nasıl arıtacaksınız? Ergene’yi, Gediz’i, Küçük ve Büyük Menderes’i nasıl tertemiz akar hâle getireceksiniz? Yüzlerce yılda oluşan toprağın kirlenmemesi için tedbirleri nasıl alacaksınız? İşte buna benzer çevresel konularda geçmiş hükûmetler döneminde ekonomik eksiklik gerekse de yanlış yönetim anlayışının sonucu olarak zamanında ve yerinde yapılması gerekenler yapılamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri bu konularda yaptıklarıyla kendisiyle yarışmış ve üzerine düşeni yapmıştır. Gerek doğanın korunmasında gerek ormanların korunmasında ve geliştirilmesinde gerek yüzde 85’i erozyon olan ülkemizin ağaçlandırılmasında üzerine düşen görevi yapmış ve hatta fazlasını yapmıştır.

Ben bu duygu ve düşüncelerle Çevre ve Orman Bakanlığımızın bütçesinin milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Şimdi söz sırası Sağlık Bakanı Recep Akdağ’da.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerindeki konuşmama başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başlangıcında, sekiz senedir yürüttüğümüz Sağlıkta Dönüşüm Programı için her fırsatta ya da her ihtiyacımız olduğunda desteğini esirgemeyen değerli Meclisimize ve milletvekillerimize teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Önemli bir teşekkürü de sağlık çalışanlarına yapmam gerekir. Bu dönüşüm programının, bu büyük dönüşüm programının ruhunu ve gereklerini sağlık çalışanları içselleştirememiş olsalardı biz bu dönüşümü gerçekleştiremezdik. Onun için hem sağlık çalışanlarına -doktorlarımıza, hemşirelerimize, bütün sağlık çalışanlarına- hem de bu süre içerisinde büyük fedakârlıklarla hizmet bayrağını taşıyan değerli sağlık yöneticilerine huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.

Elbette bu süreçte halkımızın arkamızda durmasının da büyük rolü var. Türk halkı, bu asil millet, kendisine yapılan iyiliği, kendisine yapılan hizmeti büyük bir kadirşinaslıkla değerlendiriyor ve yaptığımız her seçimde arkamızda durarak, bize güç vererek böylece bu dönüşüm programını gerçekleştirmemize aziz milletimiz fırsat vermiştir.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz ki AK PARTİ hükûmetlerinden önce de sağlıkta önemli işler yapılmıştır. Özellikle Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960’lı yıllarda yapılan sosyalizasyonla Türkiye’de çok önemli gelişmeler olmuştur. Ancak özellikle AK PARTİ İktidarından önceki yirmi   -yirmi beş senelik, belki otuz senelik sürede sağlıkla ilgili reform sürekli olarak gündeme gelmesine, teorik çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir. İşte, 2002’den bu yana AK PARTİ hükûmetleriyle, Türkiye, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile gerçekten sağlıkta büyük ilerlemeler kaydetti. Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır. Sadece AK PARTİ hükûmetlerinin, Sağlık Bakanlığının başarısı olarak buna bakmak yanlıştır. Kuşkusuz hâlâ yapacak çok işimiz var, eksiklerimiz de var ama insan odaklı bir ahlaki anlayışla gerçekten yapısal bir dönüşümü sağlayabildik.

Sağlık hizmeti bugün herkesin ulaşabildiği bir hak seviyesine gelmiştir. Değerli konuşmacılardan bunun aksini iddia edenler oldu. Yüce Meclis kürsüsü elbette bütün fikirlere açıktır. Sağlığın bir hak olmaktan çıkarıldığı da iddia edildi. Şimdi bunları söylerken sekiz sene öncesine geri dönüp bir bakmak lazım Türkiye’de ne hâldeydik biz? Vatandaşlarımızın ambulanslara binerken para vermek zorunda kaldığı, ambulans hizmetlerinin ülkenin kırsalına ulaştırılamadığı, hastanelerin “Sen işçisin bu hastaneye gidemezsin, sen BAĞ-KUR’lusun şu hastaneye gideceksin, özel hastanelerin önündense, vatandaş, hiç geçme.” diye tasnif edildiği, Türkiye’de doktorların yüzde 90’ının muayenehane çalıştırdığı ve bütün önemli hastalıkların bu muayenehanelere gitmeden tedavi edilemediği bir dönemdeydik biz. SSK hastanelerinin izbe köşelerinde saatlerce ilaç almak için kuyruk bekliyorduk, böyle bir Türkiye’de yaşıyorduk.

Peki, o zaman da yöneticiler bunları düzeltmeye gayret etmiyorlar mıydı, etmediler mi? Elbette gecelerini gündüzlerine katarak bu işleri düzeltmeye gayret ettiler ama çok açık ifade etmeliyim ki özellikle koalisyon dönemlerinin parçalı yapıları hiçbir zaman büyük dönüşümlere, büyük reformlara müsaade etmemiştir Türkiye’de.

Biz bu sekiz sene içerisinde istikrarlı bir yönetimle, gelişen bir ekonomiyle yapabildiklerimizi yaptık. Bizden öncekilerin bu şansı çok fazla da olmadı, açık söylemek lazım. Yani ben Sağlık Bakanı olarak iyi işler yaptığıma, güzel işler yaptığıma inanıyorum ama bunun arkasında bir istikrar dönemi, kararlı bir Hükûmet, bu meseleye arka veren bir Başbakan, Maliye Bakanı, Hazineden sorumlu devlet bakanları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanları var, aksi takdirde böyle büyük bir dönüşümü gerçekleştiremezdik.

Şimdi, “Sağlık hak olmaktan çıkarılmıştır.” diyen muhalefet Tam Gün Kanunu’nu Anayasa Mahkemesine götürebilmiştir. Tartışmalara bir daha geri dönmüyorum, “Hukukiydi, değildi; Anayasa Mahkemesi şöyle gerekçe yazamadı, bir müddet sonra gerekçesini şu şekilde yazdı…” Bunları tartışmayalım, çok daha objektif, nesnel bir teklif yapacağım bugün muhalefete bütçe konuşması sırasında. Zaten grup başkan vekillerine de bu teklifi götürdüm.

Şimdi, biz vatandaşımızı şu muayenehane derdinden artık yapısal olarak bizden sonraki dönemlerde de tamamen kurtarmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bugün, şükürler olsun, Sağlık Bakanlığının, AK PARTİ hükûmetlerinin aldığı tedbirlerle zaten muayenehanecilik yani devlette çalışan doktorların muayenehaneciliği büyük ölçüde ortadan kalktı. Sağlık Bakanlığında çalışan doktorların yüzde 93’ü muayenehane falan çalıştırmıyor. Bir yüzde 7’lik kesim var; üniversite hastanelerinde var, bizde var. Bir önemli gelişme de var. Şubat ayından itibaren artık üniversite hastanelerinde de vatandaştan hoca parası, döner sermaye parası, bilmem ne parası diye herhangi bir para alınamayacak. Ben bunun için bu yüce Meclisi tarihin takdirle yâd edeceğinden eminim. Çünkü bu Meclis bu kanunu yaptı; bir sene süre vermişti, bu bir sene de şubatın başında tamamlanıyor.

Şimdi biz bu güzelliği bir başka güzellikle tamamlayalım değerli muhalefetimizle beraber. Bir teklif getirdik. Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini de göz önünde tutarak -basitçe ifade ediyorum, kolayca anlaşılır biçimde ifade ediyorum- o teklifte diyoruz ki: “Üniversitelerde çalışan profesörler, profesör doktorlar, sosyal güvenlikle ilişkisi olmayan özel hastanelerde çalışabilsinler.” Yani parası…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç tane hastane var?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi oradan bir milletvekilimiz diyor ki: “Böyle kaç hastane var?” Böyle az hastane var, doğru. Sadece zenginlerin gidebileceği böyle az hastane var. Şimdi bu bir para ilişkisi olduğuna göre, bırakalım, zenginlerin para ödeyebildiği az sayıdaki özel hastanede profesörlerimiz çalışsın.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Güven ilişkisi… Güvendiği hekime gidiyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ama SSK’lı, sosyal güvenlikli bir vatandaşın, bir işçinin, bir emeklinin, bir küçük esnafın, bir çiftçinin, bir yeşil kartlının muayenehaneye gitmesine bu AK PARTİ hükûmetleri asla müsaade etmeyecektir, bugüne kadar etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Aile hekimlerinin hepsi muayenehane… Sağlık ocaklarını muayenehane yaptınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Onun için, ben diyorum ki: Değerli muhalefetimiz bu hususta bize katkı vermelidir. Biz bu düzenlemeyi değerli muhalefetimizle beraber yapmalıyız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Medicana sizin değil mi? Zincir hastanelerin hepsi sizin! Medical Park sizin değil mi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Beraber yapalım” derseniz beraber yaparız. Siz “Beraber yapmayacağız.” derseniz bu yüce millet bize bu gücü verdi, biz bunu yapacağız, haberiniz olsun. Biz bunu AK PARTİ olarak yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Medicana’ya ruhsatı nasıl verdiniz? AK PARTİ’lilerin bütün hastaneler!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şimdi bir taraftan Tam Gün Kanunu’nu Anayasa Mahkemesine götüreceksiniz, bir taraftan da katılım paylarından bahsederek sağlığın paralı hâle getirildiğinden bahsedeceksiniz. Milletimiz neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Katılım payı dediğiniz nedir?

ALİ ARSLAN (Muğla) – Anayasa Mahkemesi kararını okumamışsınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Katılım payı dediğiniz…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yüzde 70 veriyorsunuz Medicana’ya, Medical Park’a.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Gerekçeyi okumamışsın Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, müsaade edin de konuşayım yani bu kürsü konuşmak için.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ama hep konuşuyorsunuz, hiç doğru söylemiyorsunuz Sayın Bakan.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Siz çarpıtıyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Oradan laf atarak beni susturamazsınız. Yani onu boş verin.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğru söylemiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) –Oradan laf atarak beni susturmanıza imkân yok.

Bakın, bu kürsüden Sayın Başbakanımızın söylediği bir sözü size hatırlatıyorum: Bizim sesimizi siz kesemezsiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Keseriz. Millet keser.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bize bu yetkiyi millet verdi; millet verir, millet alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin laf atmanızla, söz kesmenizle burada hiçbir şey değişmez.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Doğruları söylemiyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğruları anlatmıyorsunuz…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız “Katılım payı” denen şey ne?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin sesiniz on dakika sonra kesilecek.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Dün ben, vatandaş olarak bir devlet hastanesine, eski bir SSK hastanesine gittiğimde ameliyat olacaksam muayenehaneye gidip para ödemek zorundaydım, önemli bir hastalığım varsa gidip doktora para ödemek zorundaydım. Sistemi böyle kurmuşlardı. Burada doktorların bir suçu, günahı da yok. Şimdi, aile hekimine gidersem hiç para ödemiyorum.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Mahkeme kararıyla…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Biraz önce bir değerli milletvekilimiz “Mahkeme kararı, mahkeme kararı…” diye heyecanla buradan anlattı. Doğrudur…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 2 lira alıyordu, mahkeme kararı…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Arkadaşlar, soru-cevap ayrıca yapılacak.

Sayın Başkan, soru-cevap ayrıca yapılacak yani…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …2 liralık bir katkı payından bahsetmiştik.

Bakın, şimdi dünyanın her yerinde “katkı payları” diye bir kavram var. Katkı payları sağlığın paralı olduğu anlamına gelmez. Bunlar küçük miktarlardır, 2 liradan bahsediyoruz. Doğrudur, bir mahkeme “Bu 2 lirayı da almayın.” demiştir. Biz bir kanun yapabilirdik bu 2 lirayı almak üzere; yapmadık, bunu da uygun gördük. Bugün aile sağlığı merkezlerinden, vatandaşlarımız 5 kuruş ödemeden hizmet alırlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 7 milyar ödemeden…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Efendim, neden sevk zinciri yok?”

Aslında bütün bunlar biraz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Dünyada aile hekimleriyle ilgili iki sistem var:

1) Aile hekimine gidersiniz. Oraya gitmeden hastaneye gidemezsiniz. İngiltere, Danimarka gibi ülkeler bunu uyguluyorlar.

2) Aile hekiminize gitmeden hastaneye giderseniz bir katkı payı ödersiniz. İsveç ve benzeri ülkelerin modeli de budur.

Bugün İsveç’te –Türk parası olarak konuşalım, rahat anlaşılsın- hastaneye gitmişseniz, doğrudan hastaneye müracaat etmişseniz 30 lira katkı payı ödersiniz, Türkiye’de de 5 lira katkı payı ödüyorsunuz, reçete almışsanız 3 lira daha ödüyorsunuz. Ülkelerin gelirlerine de bakarsanız, bu da yani hakkaniyetli bir şey. Tabii ki İsveç’in millî geliri, kişi başına düşen geliri Türkiye’den çok fazla, dolayısıyla bu katkı paylarını neden koyuyoruz? Vatandaşımızı şuna teşvik etmeye çalışıyoruz: Basit hastalıkları için, kolayca bir aile hekiminin çözebileceği durumlar için, reçete yazdırmak için vatandaşlarımız hastanelerin kapısına gitmesinler, çünkü o hastaneler daha ağır hastalığı olanlara hizmet etmek için orada kurulmuş durumdalar. Yani, katkı payının aslı astarı budur. Şimdi, biz, tam günle bu muayenehane çilesini ortadan kaldırıyoruz, hoca parasını ortadan kaldırıyoruz, 200 liraları, 300 liraları, 5 bin liraları ortadan kaldırıyoruz. Bir gelip de, 8 lira, 5 lira katkı payına takılıp, sanki memleketin meselesi, milletin meselesi…

ALİ ARSLAN (Muğla) – Özel hastanelerin katkı payı…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …buymuş gibi konuşmak gerçekleri yansıtmıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Özel hastanelere 10-20 milyar ödeniyor, ameliyat yaptıramıyorsun ödemezsen.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, vatandaş özel hastanenin kapısından geçemezdi, şimdi durum ne?

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri şunu söylüyor, diyor ki: Ey, benim vatandaşım! Allah başına vermesin ama, acil bir hastalığın oldu, anan baban yoğun bakımlık bir duruma geldi, çocuğun kaza geçirdi. Acil bir hastalığın var yoğun bakım gerektiren veya yoğun bakım gerektiren bir hastalığın var. Değil ki devletin hastanesi, değil ki üniversitenin hastanesi, bir özel hastaneye de hastanı götürsen senden hiç kimse 5 kuruş olamaz. İşte sosyal adalet bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Özel hastaneye götüreceksin de yoğun bakım hastanı özel hastanede yatıracaksın öyle mi?

ALİ ARSLAN (Muğla) – Gene masal anlatıyorsun!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Var mıydı böyle bir şey?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hastanelere gitmedikleri için bilmiyorlar Sayın Bakanım, siz buraya anlatın. 

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Milletvekili oradan “Masal anlatıyor.” diye söz atmanız yakışık almıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bütün özel hastaneler alıyor, parasız yatırmıyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bunlar gerçekler. Kanunlar, yaptığımız yönetmelikler, değerli Başbakanımızın bütün ülkeye gönderdiği genelgeler bunları gerektiriyor.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Gerçekler böyle değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben buradan halkımı da aydınlatmış oluyorum: Herhangi bir özel hastaneye gittiniz, sizi ambulans götürdü ya da kaza geçiren çocuğunuzu götürdünüz ya da kriz geçiren birini, aldınız komşunuzu alelacele götürdünüz ambulans bile çağıramadınız, sizden, bakın tekrar söylüyorum, herhangi bir özel hastane para istiyorsa suç işliyor, kanunu ve sistemi bozuyor, lütfen onu şikâyet ediniz.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Kendi adamlarınız.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kendi adamları, o yüzden şikâyet edemiyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi tekrar söylüyorum. Buradan bazı konuşmacılar “AK PARTİ’nin bu son bütçesi olacak ya da son bütçesi olmasını temenni ediyoruz.” falan gibi laflar söylediler. Siz, değerli muhalefet, siz bu popülizmle giderseniz bu hizmet eden AK PARTİ’nin karşısında bu muhalefet sıralarında oturmaya daha çok devam edeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz cebinize hizmet ediyorsunuz, millete değil, yandaşa hizmet ediyorsunuz. O yandaşların mal varlığını soracağız size. O çalan çırpanlardan hesap soracağız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada her kim yolsuzluktan bahsediyorsa… Bakın, zaman zaman genel başkanlar da burada yolsuzluktan bahsettiler ve mahcup oldular. Bu kürsü bu sekiz yıl içerisinde birçok kimsenin mahcubiyetine yol açtı. Kim burada yolsuzluktan, kim burada usulsüzlükten, kim burada soygundan, yağmadan bahsediyorsa bunları ispatlayabilirse zaten gereği yapılır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dokunulmazlığı kaldırmıyorsunuz. Soruşturma izni vermiyorsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – İspatlayamayanlar müfteridir, yalancıdır ve insanları kandırmaya çalışıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Müfteri sensin. Savcıya soruşturma izni vermiyorsun. Ben iddia ediyorum. Mahkemeye verdim, izin vermiyorsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi “Çamur at, izi kalsın.” politikasından bu millet yaka silkmiştir, yaka! Biz bundan şikâyetçiyiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Müfettişlerini mahkemeye verdim, seni mahkemeye verdim ama izin vermiyorsun.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, Sayın Durmuş, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Her kim “Çamur at, izi kalsın.” politikasından medet umuyorsa bu millet onu mahkûm etmeye devam edecektir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Savcıya verdim, savcıya. İftira değil. Savcıya verdim. İzin vermiyorsun. İspatlı, delilli verdim.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen müsaade buyurun.

Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, müfettişlerimizle ilgili bir suç duyurusunda bulundu bir sayın milletvekili.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Danıştay 1. Dairesine baskı yapıyorsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Danıştay 1. Dairesi bu müfettişlerle ilgili en son kararını da verdi ve yargılanmalarına gerek olmadığına karar verdi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baskı yapıyorsun. Mahkeme resen devam ediyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şu da olabilir değerli milletvekilleri: Bakınız, sekiz yıl içerisinde AK PARTİ hükûmetleri çok iyi hizmet gördü. Çok ihaleler yapıldı. Bütün bu yapılan işlerde bazı bürokratlar, bazı yöneticiler yanlış işler yaptı. Biz nerede, kimin yanlış yaptığını gördüysek mutlaka onun için işlem yaptık, mutlaka onun için soruşturma yaptık…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haydar Mezarcı’yla ilgili ne yaptınız? Niye izin vermiyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …mutlaka biz onları savcılıklara kendimiz teslim ettik.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayıştay belgesi var, niye izin vermiyorsun Haydar Mezarcı’ya?

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Onun için…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Soruşturma izni niye vermiyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, bakınız, malzemesi kalmayanlar, hizmet karşısında söyleyecek sözü kalmayanlar iftira illetine tutulurlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Soruşturma iznini niye vermiyorsun!

BAŞKAN – Sayın Durmuş…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Aziz milletim…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayıştay…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Buradan aziz milletime de sesleniyorum yüce Meclisle beraber.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hırsızları koruyorsun!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Her kim bir şey iddia ediyor bu kürsüden ve bunu ispat edemiyorsa müfteridir, yalancıdır; biz bu dünyada da, ahirette de onun yakasına yapışacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Gelin, dokunulmazlıkları kaldıralım beraber.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu partinin ismi gibi, en önemli özelliği tertemiz olmasıdır; ismiyle müsemma bir parti arıyorsanız, o AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Atma Recep, din kardeşiyiz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Böyle olmasaydı, değerli milletvekilleri -bizden önceki sekiz sene içerisinde 1 milyon 100 bin metrekare kapalı alan yapılmış, hastane, sağlık ocağı ve diğer sağlık kuruluşları- biz, sekiz sene içerisinde 4 milyon 400 bin metrekare kapalı alan yapabilir miydik? Bunlar parayla yapılıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaç lira tuttu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - 4 katı… Yapılan, bizden önce, bizden önceki sekiz senede yapılan yatırımların 4 katı yatırım yapmışız.

Şimdi, bu…

ALİ ARSLAN (Muğla) – Taşeron işçilerin alın teri var onda.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, bakınız, bu kervan yoluna devam edecektir, bu hizmet kervanı aziz Türk milletine hizmete devam edecektir. Bizim için en büyük şeref Türk milletine hizmet etmektir. Bununla iftihar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve biraz önce söyledim, gücümüzü hem milletin oyundan -demokrasi bu çünkü sandıkla olan bir iş- hem de milletin dualarından alıyoruz. Güvendiğimiz dayanak da orasıdır. Bize bu millet dua etsin, bir defa “Allah razı olsun.” bir hastanede desin, vallahi bize o yeter, başka bir şey aramıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizlere, sunum kitapçığımızda detaylarıyla bu sekiz senenin bir özetini verdik. Bunun daha detaylarına girmek istesek böyle bir kitapçık yetmez, belki bunun on misli büyüklükte bir kitapçık yapmamız lazım.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Bekliyoruz onu da Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu sekiz sene, alın teriyle, bu ülkede sağlık hizmetlerinin yükseltildiği bir dönem olmuştur. Şükürler olsun, bugün ülkemizde Tunceli’sinden Ardahan’ına, Mardin’inden Sinop’una, Antalya’sından Konya’sına bir vatandaşımızın ihtiyacı olduğunda ona sadece kara ambulansları değil hava ambulansları da yetişir.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Allah razı olsun!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugün bir vatandaşımız eczaneye gittiğinde “Sen fakirsin, bunun parasını ver.” diye karşısına bir sıkıntı çıkmaz, ilacını alır gider ve evinde o ilacını kullanır.

Değerli milletvekilleri, bu dönüşüm bir zihniyet dönüşümüdür. Bu sadece bir teknik mesele değildir. Bugün bütçeyi konuşuyoruz ama bu bütçede harcadığımız, bundan sonra da harcayacağımız paraları biz tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilerek, dikkatle harcamaya ve bu aziz Türk milletine hizmete devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı dinlerken 2 kuruş mu büyük 2 lira mı büyük ben de karıştırdım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sizin 2 liranız şimdi 2 kuruş oldu zaten!

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başbakan benzindeki 2 kuruş indirimi, buğday desteğindeki 3 kuruşu ballandıra ballandıra anlattı ama Sayın Bakan, katkı payı olarak 2 lirayı ya da 5 lirayı cüzi miktarlar olarak değerlendirdi. Bu çelişkiyi de kayıtlara geçsin diye söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nda.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının 2011 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Özellikle yüce Meclisin, Çevre ve Orman Bakanlığına, bilhassa, çevre, ağaçlandırma, ormanların korunması ve suyla alakalı verdiği büyük desteklerden dolayı hepinize şükranlarımı arz ediyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakan, sizden Çevre Bakanı olmaz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Böyle bir usul var mı yahu?

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Böyle bir usul var mı? Senden de vekil olmaz, vekil!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ahmet Bey, yakıştı mı sana? Senden de milletvekili olmaz! Utan, utan!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkanım, Sayın Bakandan özür dilesin. Ayıp, ayıp!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Bakanım, icraatınızı anlatın, biz sizi dinliyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, efendim...

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi, hakikaten bu sözü yakıştıramadım. Özellikle şunu söylüyorum: Bugün 17 Aralık, Şebiarus Günü. Bu vesileyle, Hazreti Mevlânâ’yı hayırla yâd ediyoruz. Bakın, Hazreti Mevlânâ’nın bu vesileyle şu sözlerini hatırlatmak istiyorum:

“Sevgide güneş gibi ol,

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

Hataları örtmede gece gibi ol,

Tevazuda toprak gibi ol,

Her ne olursan ol,

Ya göründüğün gibi ol ya da adam gibi ol.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Özellikle şunu ifade ediyorum: Yani, şimdi, bu vesileyle dostluğumuzun, kardeşliğimizin pekişmesini diliyorum.

Muhterem milletvekillerim, özellikle şunu ifade ediyorum: Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz bütün vatandaşlarımıza, aziz milletimize çok daha güzel bir çevre, temiz havasıyla, berrak akarsularıyla, gölleriyle, temiz denizleriyle güzel bir çevre bırakmak istiyoruz. Bütün gayemiz budur. Dolayısıyla, 71 bin civarındaki personeli ile çalışmalarımızı gerçekten özverili bir şekilde yürütüyoruz ve 2011 yılı bütçemiz de 10 milyar 199 milyon 755 bin TL’dir. İnşallah, bu parayı yüce Meclis kabul ettiği takdirde Meclise layık bir şekilde çalışarak şevk ve heyecanla hedeflerimizi gerçekleştirmenin gayreti içinde olacağız.

Önce değerli milletvekilleri, ben, çevreyle ilgili bazı hususları kısaca ifade etmek istiyorum zamanım sınırlı olduğu için. Hava kirlenmesinden bahsetmek istiyorum. Şimdi, hava kirlenmesinde... Ben, bir çevre profesörüyüm. Yıllardan beri çevreyle ilgili pek çok yayınlar yaptık. Hatta yıllarca önce üniversitede hocayken hava kirlenmesiyle ilgili ölçümler yapan tek kurum bizdik. Neticede nereden nereye geldik. Bir zaman gazetelerin promosyon olarak gaz maskesi dağıttığını unutmayalım ama şu anda tam 116 adet tam otomatik ölçüm istasyonunda ölçüm yapılmaktadır ve inşallah 2014 yılı sonuna kadar ölçüm istasyonu sayımızı 209’a çıkaracağımızı ben burada özellikle vurgulamak istiyorum.

Bildiğiniz üzere daha önce şehirlerdeki doğal gaz sayısı 6 iken şu anda 69’a çıkmıştır. Hakikaten bunlar büyük ölçüde havanın temizlenmesine katkı vermiştir. Ayrıca kömür kalitesinin artırılması, kömürlerde yaptığımız denetimler, ayrıca sanayi tesislerinden yaptığımız denetimler hava kalitesinin iyileşmesinde çok büyük rol oynamıştır. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Sadece bir rakam vereceğim bakın. Hükûmetimiz döneminde 6.648 adet tesis hava kalitesi açısından emisyon izni almıştır. Bu ne demektir? Demek ki fabrikalardan çıkan gazlar standartları sağlayacak şekilde o noktaya getirilmiştir.

Kısaca, bir de iklim değişikliğiyle alakalı malumat arz etmek istiyorum değerli milletvekilleri. İklim değişikliği konusu bildiğiniz üzere ekonomik krizin dışında bir de küresel iklim değişikliği hakikaten dünyanın gündemini tehdit etmektedir. 2001 yılında biz Marakeş’te özellikle KOP 7 toplantısında Türkiye’nin özel şartlarının tanınması, Ek 2’den çıkarılması Ek 1’deki birtakım Türkiye’ye has özel şartların tanınması kaydıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzaladık. Daha sonra 26 Ağustos 2009 tarihinde de Kyoto Protokolü’ne taraf olduk. Geçen yıl aralık ayında Kopenhag’da Cumhurbaşkanımızın başkanlığında büyük bir heyetle katılım gerçekleştirdik ve bu gerçekten faydalı oldu ancak Kopenhag’da iklim değişikliğiyle alakalı ciddi bir karar alınamadı. Bu sene ise Cancun’da, özellikle kasım ayının sonunda ve aralık ayı başlarında Meksika’nın Cancun şehrinde yapılan toplantıda gerçekten ülkemizin özel şartları tanındı ve bu anlaşma metninde sadece Türkiye'nin ismi var, özellikle belirtmek istiyorum. Hakikaten bütün bakanlıkların büyük desteğiyle Türkiye orada ağırlığını koydu ve özel, sadece Türkiye'nin ismi geçen bir metin kayda girdi ve böylece Türkiye'nin özel şartları tanındı. Bu bakımdan, gerçekten ben bütün bakanlık mensuplarımızı ve diğer bakanlıkların mensuplarını canıgönülden tebrik ediyorum.

Ayrıca, ozon tabakasını incelten maddeler konusunda ülkemiz en başarılı ülkelerden birisidir, onu da vurgulamak istiyorum.

Tabii ki katı atıklara yani çöplere, evsel ve sanayi çöplerine gelince, bu konuda, bakın -az önce belirtildi, Sayın Milletvekilimiz Mustafa Bey de ifade etti- 2003 yılında sadece 16 tane düzenli depolama tesisi varken 23 milyon nüfusa hizmet ediliyordu, ki, bunun 13 milyonu zaten İstanbul’da, Sayın Başbakanımızın Belediye Başkanı olduğu dönemde yapılmıştı. Onu çıkarırsak, yaklaşık 10 milyon nüfusun katı atık bertaraf tesisleri inşa edilmişti. Ama bakın, şu anda, tam 59 tane katı atık bertaraf tesisimiz var, 751 belediyeye, 41 milyona hizmet ediyoruz. Ancak bu yeterli değil, bunun farkındayız. Zaten, biz Katı Atık Eylem Planı hazırladık. Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz büyük düşünüyoruz. 

RASİM ÇAKIR (Edirne) – CHP’li belediyeleri yapmıyorsunuz Sayın Bakan. Trakya’ya bir tane yapmadınız CHP’li diye!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Katı Atık Eylem Planı’yla, 2012 yılı sonuna kadar inşallah, biz 59 milyon nüfusun katı atıklarını bertaraf edecek noktaya getireceğiz.

Efendim, atık yağlar daha önce toplanmıyordu ama şu anda 2010 yılı sonu itibarıyla 25 adet atık madenî yağ toplayan tesis var ve bunların kapasitesi de yılda 122.500 tondur. Yani nereden nereye... Keza, ben burada bütün hanımefendilere teşekkür ediyorum, çünkü bitkisel atık yağlar konusunda, hakikaten, son zamanlarda büyük bir duyarlılık başlamıştır. Ben burada herkese teşekkür ediyorum. Sadece bu yıl 333.765 ton bitkisel yağ, nebati atık yağ toplanmış ve geri kullanıma kazandırılmıştır. Burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum bir çevre hocası olarak: Bilhassa bu atık yağlar yüzeyde, göllerin, nehirlerin, denizlerin üzerine yayıldığı zaman ince bir film tabakası hâlinde, havadan oksijen alımını engellemekte, böylece aynı zamanda kirlenmeye sebep olduğu gibi bir de oradaki canlı hayatı menfi yönde etkilemektedir. Bu bakımdan çok önemlidir.

Keza, bu yıl itibarıyla 50 bin noktadan atık pil toplanmaya başlamıştır. Bakın, daha önce piller atılıyordu rasgele. Şu an itibarıyla toplam atık pil oranı bir önceki yıla göre yüzde 50 artmış, 2009 yılında sadece 325 ton atık pil toplanarak bertaraf edilmiştir.

Keza, akümülatörler, daha önce rasgele atılıyordu, şu anda 17 adet atık akü geri kazanma tesisimiz var, kapasitesi de 169 bin ton yılda.

Keza, tıbbi atıklar, gerçekten çok önemli. Zaten ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Sağlık Bakanlığının koruyucu hekim hizmetlerini yapıyoruz aynı zamanda. Çünkü sağlıklı su verdiğimiz zaman, çevreyi koruduğumuz zaman hastalık etkenleri ortadan kalkıyor. Dolayısıyla çevreye yatırılan 1 lira, sağlıkta 10 liralık hastane, doktor ve ilaç masraflarının azalmasına vesile oluyor. Bu çerçevede tıbbi atık sterilizasyon tesisi 17’ye ulaştı ve şu ana kadar tıbbi atığın sterilizasyon oranı yüzde 40. Geri kalan yüzde 60’ını şimdilik katı atık bertaraf tesislerinin yanında özel olarak bunları kireçlemek suretiyle kontrollü şekilde depoluyoruz. Onların kısa zamanda, 2012 yılının sonuna kadar bütün tıbbi atıkların da sterilizasyon işlemleri gerçekleşecektir.

Bakın, 2003 yılında yıllık kapasitesi 275 bin ton olan sadece 20 adet tehlikeli atık kazanım ve bertaraf tesisi varken şu anda 188 adet -dikkatinizi çekmek istiyorum 188 adet- tehlikeli atık geri kazanım ve bertaraf tesisi var ve kapasitesi de daha önce 275 bin ton iken 4 milyon 250 bin ton kapasiteye ulaşmıştır.

Keza -ambalaj atıkları için de yine 2007 değerleri var elimizde- 2007 yılında toplanıp geri kazanılan ambalaj atıklarının miktarı 2 milyon 200 bin tona ulaşmıştır. Bunlar gerçekten çevre adına atılan önemli adımlardır.

Bunun dışında, su kalitesi açısından, 2003 yılında 278 belediyenin yani nüfusun ancak yüzde 36’sının atık suları toplanıp arıtılırken bu oran bugün 467 belediyeye ulaşmış ve nüfusun yüzde 73’ünün atık suları toplanıp arıtılmaktadır. Hatta, biz, proje hizmetleri zaman alıyor diye küçük yerleşimler için tip projeler yaptırdık, nüfusa göre, bin, 2 bin, 5 bin gibi ve ayırt etmeksiniz isteyen bütün belediyelere -şu ana kadar 376 belediye bizden tip projeleri aldı- böyle bir katkıda da bulunmuş oluyoruz.

“Havza koruma” adıyla çok önemli bir çalışma yapıyoruz. Daha önce bütün tesisler münferit olarak ele alınıyordu ama bizim çevre mühendisliğinde esas şudur: Bütün bir nehir havzasının toptan ele alınması gerekir. Türkiye’de ilk defa nehir havzaları ayrı ayrı ele alınmış, 24 tane nehir havzamızın master planı hazırlığına başlandı, 16 tanesini bitirdik, geri kalan 8 tanesini de 2011 yılında tamamlayacağız ve böylece, bütün havzalarda master planlar hazırlanmış olacak.

Bir müjdeyi vermek istiyorum: Hakikaten, bazı belediyeler atık su arıtma tesislerini işletirken elektrik paralarını ödemede güçlük çekiyorlardı. Biz bu sene teklif ediyoruz, inşallah, iyi çalışan atık su arıtma tesislerinin bir kısım elektrik ücretleri Bakanlığımız tarafından ödenecek, bunu da müjde olarak vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çevre Kanunu’nda vardı siz çıkardınız!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, 2003 yılında balık çiftliklerinin hiçbirisi uygun alanlarda değildi, 2010 yılı itibarıyla yüzde 95’ini uygun alanlara taşıdık, yüzde 5’i de şu anda birtakım hukuki meselelerden dolayı bekliyor, onlar da kısa zamanda taşınacaktır. Ayrıca denizlerde 2003 yılında sadece 26 noktada ölçüm yapılırken şu anda 231 noktada, Hopa’dan ta İskenderun’a kadar ölçüm yapılıyor ve bunlar değerlendiriliyor. Nitekim mavi bayrak sayısı 328’e yükseldi. Bunlar denizin temiz olduğunu gösteriyor.

Atık alımı yapılan limanlar var. Hemen hemen bütün limanlarımızı atık alımları… Artık rastgele denizlere atık atılamıyor. Şu anda 202 adet limanda atık alım tesisleri var ve böylece denizlerimiz daha da temiz.

Gürültüyle mücadeleye devam ediyoruz.

Bir de bu yıl 1 Nisandan itibaren Bakanlıkta çok büyük bir dönüşüm gerçekleştirildi. Daha önce çevre izinleri her bir konu için, hava kirlenmesi, katı atık ve diğer atık su arıtma için ayrı ayrı alınırken şu anda tek izin veriliyor. Daha önce 199 tane evrak gerekirken bu evrakların sayısını 19’a indirdik. Bu da gerçekten çok önemli.

Çevre düzenleri planlarının yüzde 65’ini tamamladık. AB çevre faslı… (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET ERSİN (İzmir) – Ne söylersen söyle senden Çevre Bakanı olmaz!

AHMET YENİ (Samsun) – Devam Sayın Bakanım, devam; dinleme.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Benim ne bakanı olacağımı millet takdir eder, siz değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) – Senden Çevre Bakanı olmaz, onu söylüyorum!

BAŞKAN – Sayın Ersin, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Zaten millet sizi sandığa sürekli gömüyor, bu anlayışla devamlı gömecek.

Efendim, çevre faslını açtık. Bu, büyük başarı.

Zaten meteorolojideki çalışmaları ve başarıları, milletvekillerimize teşekkür ediyorum, takdir ettiler. Özellikle, marifet iltifata tabidir, hiç olmazsa başarılı olunan hususları da lütfederseniz bir takdir ediniz. Şu anda meteorolojide yüzde 90’lara ulaşan gerçekten büyük bir başarı var tahmin oranında.

Su yatırımlarında, “su” deyince akla biz geliriz Türkiye'de. Nitekim 2003-2010 yılları arasında tam 801 tesisi DSİ’de tamamladık, ülkemizin hizmetine aldık. Bunların 177 adedi baraj ve gölet, 145 adedi büyük sulama tesisi, 34 adedi şehirlerimizin içme suyu temini, 430 adet taşkın koruma tesisi ve 15 tane de muhtelif tesisler var.

Bakın, değerli milletvekillerim, daha önce su çok büyük bir problemdi, bütün şehirlerimizde, ama şu anda hiçbir şehrimizde içme suyu problemi yok ve pek çok şehrimizde Avrupa Birliği standartlarından çok daha kaliteli su veriyoruz. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

1 milyon hektar arazi sulamaya açıldı. 135 bin hektar alan taşkından ko-rundu. Ayrıca, Türkiye’nin en büyük, en yüksek barajı olan Ermenek Barajı gibi barajları, 141 yıldır özlemi çekilen Çine, Adnan Menderes Barajı gibi büyük ba-rajları açtık. Bildiğiniz gibi Konya Ovası Projesi, KOP, GAP ve diğer Doğu Anadolu projeleri hızla devam ediyor.

Ben, buradan şu müjdeyi vermek istiyorum: Özellikle Konya Ovası Projesi gerçekten çok önemli, GAP kadar önemli. Burada Mavi Tünel, ta Osmanlı devleti zamanından beri projesi olan fakat bir türlü yapılamayan Mavi Tünel, 17.034 metre uzunluğundaki bu tünel 4,20 metre çapında, şu anda 11.200 metresi açıldı ve inşallah, bugün 17 Aralık, önümüzdeki yıl 17 Aralık 2011 tarihinde saat 15.59’da bu Mavi Tünelin iki yıl önce açılacağını müjdelemek istiyorum.

Keza, GAP için sadece şunu söyleyeceğim, vaktim sınırlı: GAP için bütün milletvekillerimize özel bir sunum yapmak istiyorum. Sadece şu noktayı be-lirtmemde fayda var. GAP’ta 2003 yılında tarım sektörüne ayrılan ödenek -lütfen bunu dikkatlice yazınız- sadece DSİ’de 188 bin 347 lira idi, bütün Türkiye’de tarım sektöründe sulamaya ayrılan para ise 642 milyon 401 bin TL idi. Yani o zamanının parasıyla 188 trilyon ve bütün Türkiye'de 642 trilyon. Peki, bu sene ne oldu? 2010 yılında, 188 trilyon olan rakam 2 katrilyona ulaşmış yani 187 milyon 347 bin TL, 2 milyar 49 milyon 270 bin TL’ye yükselmiş, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani o zaman bütün Türkiye’ye ayrılan paranın yaklaşık 5 katı kadar biz sadece bugün GAP’a ayırıyoruz. Nitekim, şu anda, yıldırım hızıyla Harran Ovası ve Mardin’e doğru ana kanallar yapılıyor, bu kanalların uzunluğu devasa, hatta zamanından önce bitireceğimizi de burada ifade etmek istiyorum. Sadece Şanlıurfa’dan Harran’a giden bu ana kanalın debisi ne kadar biliyor musunuz? 200 metreküp/saniye yani Büyük Menderes’in tam dolu aktığı kesit. O bakımdan, inşallah bunları gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, efendim, ağaçlandırma için gerçekten büyük seferberlik yapılıyor. Ben herkese teşekkür ediyorum. Sizlerin de her sene zaten adınıza fidan dikiyoruz, bu sene de diktik. Şu ana kadar 1 milyon hektarı aştı, inşallah 2012 sonuna kadar hedefimizi aşacağız yani 2,3 milyon hektarlık alanda ağaçlandırma ve erozyon kontrolünü gerçekleştireceğiz.

Ayrıca, 88 adet kent ormanını tamamladık. Mesire yeri sayısını 1.026’ya yükselttik.

Orman yangınlarıyla mücadelede dünya lideri olduğumuz da son derece açık.

Millî park sayısını 41’e, tabiat parkı sayısını 42’ye çıkardık.

Bilgi işlemle ilgili çalışmalar hızla devam ediyor.

Benim tabii sürem bitti, zamanında bitirmek gerekiyor.

Ben gerçekten hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu bütçenin hayırlara vesile olmasını gönülden temenni ediyorum, verdiğiniz desteklerden dolayı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Bakan, Ergene’den bahsetmediniz.

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Bakan, yirmi dakikalık konuşmanızda yarım dakika ”orman” demediniz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bütçe konuşmasında, muhalefet milletvekillerinin sabahtan beri yapmış olduğu eleştiri ve öngörülere tenezzül edip bir tane cevap vermediği için demokrasi anlayışına teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Vakit yetmedi, cevaplarım hazır.

BAŞKAN – Şimdi şahsı adına aleyhte söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığıyla Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2011 yılı bütçeleri aleyhinde kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen aziz milletimizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, anılan bakanlıklarda şimdiye kadar aziz milletimize her türlü hizmette emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ediyorum.

Kısa sürede, bu iki bakanlık bünyesinde şimdiye kadar birçok insanımızın mağdur edildiği ve kamuoyu vicdanını rahatsız eden birkaç konuyu sizlerle paylaşıp, hiç olmazsa bu bütçe döneminde bir kısmının da olsa çözüme kavuşturulması dileklerimle bu konuları sıralamak istiyorum.

Bunlardan ilki, Çevre ve Orman Bakanlığının 2008 yılında uygulamaya koyduğu Keçi Zararlarının Azaltılması Eylem Planı kapsamında kıl keçisi yetiştiriciliğiyle uğraşan çok sayıdaki vatandaşımızın mağduriyetidir. Konuyla ilgili olarak Kasım 2009’da verdiğim bir yazılı soru önergesine cevaben Sayın Bakanın ifadelerini aynen size aktarıyorum ve bu konuda mutlaka bir çözüm bulunması gerektiğini de hemen söylüyorum: “Keçi yetiştiricilerinin sorunlarının çözümüne yönelik Bakanlığınızca ne tür tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?” sorusuna, Sayın Bakan aynen “Bakanlığımızca orman köyü nüfusuna kayıtlı ve orman köylerinde oturan, kıl keçisi besleyen ailelerin gönüllü olarak bu faaliyetlerinden vazgeçmelerinin karşılığı olarak süt sığırcılığı, süt koyunculuğu, besi sığırcılığı, besi koyunculuğu, arıcılık, el sanatları, balıkçılık, seracılık, fidancılık, eko turizm ve benzeri konular için kuracakları aile işletmelerine öncelikli olarak düşük faizli kredi desteği sağlanmaktadır.”

Sayın Bakanım, elinizi vicdanınıza koyun, yıllarını Anadolu’nun ormanlarında geçiren kıl keçisi üreticilerinin hangisi süt sığırcılığı, süt koyunculuğu ve saydığınız diğer faaliyetlerle uğraşabilir? Bu konuda lütfen gereğini yapınız. Kıl keçisi üreticisi binlerce ailenin dramına lütfen son veriniz. Ya Anadolu’da yaşamıyorsunuz ya bu sorunlardan haberiniz yok diye bu cevabı ancak değerlendirebilirim.

İkinci konu: Orman kadastrosu uygulaması nedeniyle idarenin yaptığı hatalardan dolayı mahkemeyi kaybetmiş Anadolu insanının elinden alınan arazilerin yükü bir tarafa mahkeme masraflarını bu insanlara ödetmek zorunda olan uygulamayı acilen durdurunuz ve buna bir çözüm bulunuz. Bu yüce Meclis bunun için var. Bundan dolayı binlerce işletme, aile feryat etmektedir.

Bir diğer konu: Kısaca “HES” olarak bilinen ve Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere birçok bölgemizde hidroelektrik santrali kurulması konusunda yapılan çevre katliamına lütfen duyarlı olunuz. Burada bir orta yol bulmamız lazım. Hem bu kaynaklarımızı enerji üretimi için devreye sokmalıyız hem de çevre katliamına son vermeliyiz. Bu konuya da mutlaka çözüm getirmenizi talep ediyorum.

Bir diğer konu: Sulama birliklerinde çalışan personelin ve birliklerin sulamadan kaynaklanan elektrik borçlarıyla ilgili sorunu acilen çözmelisiniz.

Son konu: İstanbul’da yapılması planlanan üçüncü köprü güzergâhına ve tahrip edilecek orman alanlarına yönelik kamuoyu hassasiyetini lütfen dikkate alınız ve gerekli tedbirleri acilen alınız diyorum.

Bir diğer bakanlığımız olan Sağlık Bakanlığıyla ilgili birkaç konuyu da bu vesileyle, sizlerle vaktimin kalan süresinde paylaşmak istiyorum. Birinci konu: Bakanlığınıza bağlı hastanelerde taşeron şirketler aracılığıyla çalıştırılan ve çoğunluğu siyasi tercihlere göre işe alınan personelin artık geldiği noktada âdeta başhekim dâhil tüm hastane çalışanlarına emir veren uygulamalarına lütfen “dur” deyiniz Sayın Bakan. Hastane personeli bundan çok rahatsız olmuştur, buna bir çözüm gerekiyor.

İkincisi: İktidara yakınlığıyla bilinen memur sendikası aracılığıyla Sağlık Bakanlığındaki eleman kıyımına ve âdeta bu çalışanlara yapılan zulümlere son verdiriniz.

Son konu da: 4/B olarak bilinen sözleşmeli kadrolu çalışan sağlık personelinin özellikle özür grubu tayinlerinde verilen sınırlı sayıdaki kontenjanlara yapılan şaibeli tayinleri lütfen araştırınız ve bu insanlarımızın aile dramına lütfen son veriniz diyor, 2011 yılı bütçesinin anılan kurumlarımıza ve ülkemize hayırlara vesile olması dileklerimle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorulacak.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Eroğlu’na sorularım. Ülkemizdeki tarımsal alanların yüzde kaçı sulanabilmektedir? Edirne ilimizde bu yüzde nedir? Hedefiniz nedir?

Hamzadere ve Çakmak barajlarının fiziki gerçekleşme yüzdesi nedir? Üretici hangi tarihte sulama yapabilecektir?

Ergene Nehri’nin temizliği hangi yıl bitirilecektir?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sağlık Bakanına sormak istiyorum: Sosyal güvencesi ve ödeme gücü olmayan vatandaşlar ile on sekiz yaş altındaki çocuklarının sağlık hizmetleri alabilmeleri için borç senedi imzalamaları gerekmektedir, ardından icra gelmektedir. Bu konuda Sayın Bakan ne düşünüyor?

Diğer bir şey: İstanbul Lepra Hastanesi kapatıldı, Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi cildiye kliniği olarak hizmet etmeye başladı. Bu duruma Cüzzamla Savaş Derneği itiraz etti, mahkemeye verdi, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi, hâlâ uygulanmıyor. Niçin uygulanmıyor?

Diğer bir şey: Obezite ve sigarayla mücadelenin yanında tuz tüketimiyle mücadele konusu da, bu da çok önemli, onu söylemek istiyorum.

Ayrıca, ülkemizde nefrolog, onkolog ve endokrinolog sayısı çok yetersiz. Bu konuda alınan tedbirler var mı ve kadavra nakillerinin artması için beyin ölümlerinin özendirilmesi konusuna dönük çalışmalar var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, seçim bölgem olan Adıyaman’da merkez Kayaköy’ün yanında katı atık deposu kurulmasının gerekçesi nedir?

Yine, Adıyaman merkez Sitilce mevkisinde kurulması düşünülen arıtma tesisinin yapımı hangi aşamadadır ve ne zaman bitecektir?

Yine, Adıyaman’da yapılması düşünülen Koçali ve Gömükhan barajlarının yapımı hangi durumdadır? Ne zaman başlanacak ve ne zaman bitecek? Net cevap istiyorum.

Başta ağaçların satılması nedeniyle işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmak üzere, orman kooperatifleri ve onların üyesi orman köylüsünün diğer sorunları ile ilgili Or-Koop’la bir yıldır yapılan ve hâlâ sonuçlanmayan ortak çalışmayı ne zaman sonuçlandırmayı düşünüyorsunuz?

Sağlık Bakanıma son soruyu sormak istiyorum:

Kamudaki diş hekimlerinin sayısının yetersiz olduğunu biliyoruz. Danıştay kararı vardır. Serbest diş hekimlerinden hizmet almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Çevre Bakanımıza:

Seçim bölgem Gaziantep’in Oğuzeli ilçe sınırları içerisindeki Doğanpınar Barajı hangi aşamada?

İkizdere bölgesinin doğal sit alanı ilan edilmesine neden karşısınız?

Çevrecilerle onları tanımamak konusunda neden böyle katı tutumunuz var? Bunları bilmek istiyorum.

Sağlık Bakanımızdan:

Gaziantep Bölge Hastanesi hangi aşamada, bunu bilmek istiyorum.

Ayrıca, İl Sağlık Müdürlüğünde çok büyük kıyımlar yaşanıyor. Sağlık Müdürü herkesten imzalı dilekçe alıyor, istifa dilekçesi ve bunun da mevzuat gereği olduğunu söylüyor. Bu mevzuat neden kaynaklanmaktadır? Bir il sağlık müdürü bölgesindeki sağlık kuruluşlarının etkinliğini mi sağlamalı, yoksa personel içerisinde ayrımcılık yaparak, sendikacılık yaparak personeli birbirine mi düşürmeli? Bu konuda duyarlı davranmanızı rica ediyorum ve ilgilenmenizi rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorum, Sayın Çevre Bakanına:

Sayın Bakan, Kütahya ili Beşkarış Barajı ve Sulama Projesi’nin 2009 ve 2010 yıllarında bitirileceği sözü bizzat siz tarafından verilmesine rağmen maalesef, bugüne kadar bu konuda beklenen seviyede bir gelişme olmamıştır. Beşkarış Projesi’yle ilgili olarak 2011 yılı programınız nedir?

Yine, 2011 yılında Kütahya iline ait diğer yatırımlar için ne kadar ödenek ayırmış bulunmaktasınız?

Sayın Sağlık Bakanına:

Bugün doktor temsilcilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine girişinin polis gücüyle durdurulmaya çalışılması konusunu, ileri demokrasinin konuşulduğu ülkemize yakıştırabiliyor musunuz? Bu doktorların Bakanlığınızdan talepleri somut olarak nelerdir?

İkinci sorum da: Aile hekimliği kapsamına alınan illerde aile sağlığı merkezlerinin birçok giderinin merkezde çalışan doktor ve sağlık personeline yüklenmesi uygulamasından haberiniz var mı? Bunu sonlandırabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Sivrihisar ilçemizin 25 kilometre güneyinde Sakarya Nehri’nin bölgede yaptığı mendereslerden kaynaklanan, bu mendereslerde meydana gelen taşkınlar sayesinde oluşan 4 bin hektarlık Balıkdamı pek çok canlı için hayat ortamı, konaklama, beslenme ve üreme imkânı sağlar, türü tehdit altında olan pek çok canlının da üreme alanıdır, âdeta bir kuş cennetidir. Sit alanı ve yaban hayatı geliştirme sahası olarak ilan edilmiş olmasına rağmen, bölge hâlen tehlike altındadır. Programınızda Balıkdamı sulak alanı için yönetim planı hazırlanması çalışması var mıdır?

Malumunuz, Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı cennet köşe Gürleyik Çayı’na hidroelektrik santrali izni vermiştiniz. Halkın büyük mücadelesi sonucu bölge sit alanı ilan edilmiştir. Bölgenin sit alanı ilan edilmesiyle hidroelektrik santrali tehlikesi gündemden kalkmış mıdır? Bu müjdeyi Gürleyiklilere verebilir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Sağlık Bakanına soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep ve ülkemizin tüm illerinde sözleşmeli sağlık çalışanlarının kadro sorunları ne zaman giderilecektir? Öte yandan, bugün sağlık kuruluşlarında taşeron işçi sayısı da 90 bini aşmış durumdadır. Temizlik işleriyle başlayan taşeronlaşma sağlık hizmetlerinin her alanına kadar uzanmış, hastaneler âdeta ticarethaneye dönüşmüştür. Birçok ilaç ödeme kapsamından çıkarılmış ve vatandaşların katkı payı artırılmıştır. Sağlık alanındaki bütün bu problemlerin çözümüyle ilgili neler yapmaktasınız?

İkincisi, Çevre ve Orman Bakanına sorum: Seçim bölgem Gaziantep Oğuzeli ilçesi Doğanpınar Barajı’nın inşası konusundaki çalışmalar hangi aşamadadır? Barajın inşasıyla ilgili olarak öngörülen süre ne kadardır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Eroğlu’na sormak istiyorum: Eber Gölü’nü kirleten kanalizasyonların arıtılması işlemini ne zaman gerçekleştireceksiniz?

İkinci sorum: Daha geçen hafta Eber’in çevresinde yaptırdığım, bizzat kendim önderlik ederek yaptırdığım sondajlarda 2,5 metrenin altında kalın bir kil tabakası var. Bu bize, Eber’in beslenmesinin yer altından değil, yer üstünden olduğunu gösteriyor. Oysa sanki Eber’in beslenmesi yer altındanmış gibi sondaj yasakları koyuyorsunuz, çiftlik kuran vatandaş hayvanına içirecek 1 gram su -sondaj suyu- elde edemiyor. Bu zulme ne zaman son vereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan. 

Benim ilk iki sorum Sayın Eroğlu’na.

Sayın Bakanım, orman köylülerimizin mesajını sansürsüz iletiyorum: “Dedelerimizden kalan evlerimizi, tarlalarımızı, bahçelerimizi alan, keçilerimizi vatan haini ilan eden orman teşkilatına iki dünyada hakkımızı helal etmeyeceğiz fakat Sayın Bakan bu konuya el atarsa minnettar kalacağız.” diyorlar efendim.

İkinci sorum: Karaman Yeşildere Barajı devam ediyor, Deliçay Barajı devam ediyor, Sarıveliler Göleti devam ediyor. Bu barajlarımızın, göletlerimizin ve sulama projelerinin 2011 yılındaki çalışması nasıl olacaktır?

Diğer sorum Sayın Akdağ’a.

Sayın Bakan, temizlik firmalarında, hastanelerde çalışan firma görevlisi arkadaşlar ücretlerini aylarca alamamaktadır. Bu konuya bir el atarsanız çalışanlar minnettar kalacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Bakan, hidroelektrik santrallerine karşı tepkilerin arttığı bir dönemde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü proje denetimlerini artıracağını açıklamıştır. Ancak bu projeler için ÇED raporlarının da sağlıklı olarak verilmediği gerçektir. Çevreyi, doğayı ve ekosistemi korumak adına bu konuda yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Antalya’da her yaz mevsiminde büyük çapta orman yangınları yaşanmaktadır. Üç buçuk senedir aynı şeyleri söylüyorum ama bir sonuç alamadım.

Sayın Bakana bir kez daha sormak istiyorum: Ormanlık alanlarda yüksek gerilim hatlarının altındaki ağaçları ve yol kenarındaki ot ve çalıları temizlemek orman yangınlarının önüne geçmez midir? Böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner ve son soru.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Aydın Söke Devlet Hastanesi tek beyin cerrahı olan Operatör Tansel Özbent’in, Sağlık Bakanlığı Teftiş  Kurulunun yapmış olduğu inceleme neticesinde 3628 sayılı Yasa’ya muhalefetten hakkında dava açıldı. Dava açılır açılmaz önce Kuşadası’na, arkasından da bölge farklılığı olmasına rağmen (D) bölgesindeki Balıkesir-Bandırma’ya tayini çıkarıldı. Dava beraatla sonuçlandı ama üç yıldır hâlâ Bandırma’da görevine devam etmekte ve kendisini şikâyet eden kişiyi, aynı Kanun’un 18’inci maddesine göre Bakanlığınızdan ve Sağlık Müdürlüğünden kim olduğunu bilmek istemesine rağmen bir türlü verilmemektedir. Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyim?

İkincisi: Aydın Sağlık Müdürlüğünde kadrolu elemanlar, kadrolu idareciler görevden alınarak yerlerine görevlendirme ile yetersiz olan insanlar atanmaktadır. Bundaki amacınız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, sorulara cevap vermek istiyorum.

Sayın Köse’nin suali, Adıyaman katı atık bertaraf tesisi. Yalnız bu köye belli bir mesafe uzaklıkta. Ayrıca katı atık bertaraf tesisiyle ilgili gerekli tedbirler alınıyor onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Adıyaman’da atık su arıtma tesisini zaten belediye yapıyor ama biz belediyeye Bakanlıktan gerekli proje, müşavirlik ve nakdî destek veriyoruz.

Koçali Barajı’yla ilgili -biliyorsunuz- planlama çalışması için birkaç defa ihale ettik ama katılan olmadı. Ancak Koçali barajını planlamasını, DSİ’de özel bir ekip kurduk çok hızlı bir şekilde yapacağız ve 2011 yılında inşallah projenin ihalesi yapılacak, onu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Sayın Uslu’ya cevap vermek istiyorum: Efendim, sulama oranından bahsetti. Normalde ekonomik olarak sulanabilir topraklar 8,5 milyon hektar. Bunun şu anda 5,4 milyon hektarı sulanıyor. Bizim hedefimiz, 2012 yılı sonuna kadar inşallah 8,5 milyon hektara ulaşmak. Daha sonra yeniden bir etüt çalışması yaparak ileride belki daha ekonomik sulanabilecek alanlar varsa onları da sulamaya başlamak.

Hamzadere ve Çakmak inşaatları çok süratli devam ediyor. Hatta siz de takdir edersiniz ki Edirne’deki en büyük yatırımlar Hükûmetimiz döneminde başladı. Özellikle bu iki barajı 2012 yılı başlarında bitirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca, şunu da ifade edeyim: Bununla ilgili, bildiğiniz üzere, zaten ana kanaldan, Hamzadere’ye su verilen kanaldan bir sulama yapılıyor, onu da ifade edeyim.

Ergene’yle ilgili -Rasim Bey de sordu esasen- özel bir komisyon kuruldu ama şunu ifade edeyim: Orada on beş-on altı tane belediye var. Aslında belediyelerin kendileri bu arıtma tesislerini yapması gerekiyor ama şu ana kadar hiçbirisi hareket etmiş değil hatta bizim Bakanlıktan her türlü desteği vereceğimizi ifade etmemize rağmen. Ancak tabii, Çevre Kanunu gereğince belli bir süreleri var ama o süreleri beklemeden bununla ilgili biz bir eylem planı hazırladık. İnşallah, önümüzdeki aydan itibaren eylem planını uygulamaya başlayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Efendim, Sayın Ağyüz’ün sorduğu husus şu: Doğanpınar Barajı, biliyorsunuz, Kayacık Barajı’nın hemen yanında. Esasen bu barajın yapılması için talimat verdik. Şu anda proje çalışmaları başlıyor. Proje çalışmaları biter bitmez bunun ihalesine başlayacağız ve kısa zamanda bitiririz çünkü Kayacık ile Doğanpınar Barajı, ikisi beraber çalışacak. Gerçekten çok önemli. O bakımdan, sizin de önem verdiğinizi biliyorum.

İkizdere’yle alakalı konuya gelince: Yani biz, dereleri ne kurutuyoruz ne de mahvediyoruz. Zaten bu derelerle… Şunu da ifade edeyim: HES’lere karşı çıkanlar, maalesef bunun temiz, yenilenebilir ve çevreci bir kaynak olduğunun farkında değil. Maalesef, enerjiden pasta almak isteyenler, bu HES’lere karşı çıkan insanları körüklüyor. Onu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Ben, zaten çevreciyim. Yıllardan beri binlerce çevre mühendisi, inşaat mühendisi yetiştirdik. Dolayısıyla o konuda hakiki çevrecilerle bir problemim yok.

Sayın Işık’ın ifade ettiği Beşkarış Barajı’yla ilgili, Beşkarış Barajı bitti şu anda, su tutuyoruz ama sulamasıyla ilgili çalışmalar başladı. Ayrıca, biliyorsunuz, özellikle Kütahya’da Hasanlar Barajı gibi pek çok baraj inşaatını da başlattık. 2011 yılı ödenek miktarını, tabii, yüce Meclis kabul ettiği zaman size yazılı olarak bildireceğim.

Efendim, Beytullah Asil Beyefendi’nin Sivrihisar’la alakalı sorduğu soru vardı. Balıkdamı’yla ilgili çalışmalar devam ediyor. Bununla ilgili herhâlde 2011 yılı içinde bu çalışmaları tamamlarız diye düşünüyorum.

Bunun dışında, HES…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son cevabınız olsun çünkü Sağlık Bakanımıza vereceğiz sözü.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, o zaman ben şöyle yapayım: Tabii ki bütün sorulara cevap veremedim. Hakikaten, bunlara ben müsaadenizle yazılı olarak cevap vereyim, daha da tafsilat olur. Zaman maalesef yetersiz.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akdağ, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Sacid Yıldız, on sekiz yaş altındaki vatandaşlarımıza bazı sağlık kuruluşlarında veya hizmet verilirken borç senedi imzalatıldığından -veya bazı vatandaşlarımıza- bahsetti. Böyle bir şeyi yapmak şu andaki mevzuata göre suçtur. Hiç kimse böyle bir şeyi gerçekleştiremez, yapamaz. Nerede yapılıyorsa lütfen bunu bize bildirin, gereğini yapalım. Bu hususta kanun çok açık. Vatandaşlarımız 184 numaralı telefona doğrudan telefon açarak da bu husustaki problemlerini iletebilirler ve lütfen iletsinler.

Lepra Hastanesiyle ilgili olarak mahkemenin kararı uygulanmış durumdadır.

Tuzla mücadele konusunda Sayın Milletvekilimize katılıyorum. Mutlaka beslenme çalışmalarımızın içinde yer alacaktır.

Türkiye’de nefrolog, onkolog ve endokrinolog sayılarının artırılması fikrine de katılıyorum. Şu anda mevcut uzman sayılarımızın neredeyse yarısı kadar bu alanlarda ihtisas yapan öğrencimiz var. Daha da bu sayıları artırmak durumundayız. Tamamen size katılıyorum.

“Beyin ölümünü teşvik için” diye bir ifade kullandınız. Muhtemelen “bildirimini teşvik”, onu kastettiniz, elbette. Bunun için yoğun bakım uzmanları, anestezi uzmanları ve organ nakli koordinatörlerine düzenli eğitimler düzenliyoruz, başarılı çalışmaları da performansla ödüllendiriyoruz. 2002’de beyin ölümü bildirim sayısı 148’ken 2010’da 985 olmuştur, 148’den 985’e yükseldi bu ama bu husustaki çabalarımıza hep birlikte devam etmeliyiz, size katılıyorum.

Sayın Şevket Köse “Ne zaman serbest diş hekimlerinden -Sosyal Güvenlik Kurumunu kastederek muhtemelen- hizmet alınacak?” dedi. Bu hususta Sosyal Güvenlik Kurumuyla diş hekimleri dernekleri arasında çalışmalar devam ediyor. Şartların oluşması gerekiyor tabii ki kamuyu da korumak lazım.

Sayın Yaşar Ağyüz “Gaziantep bölge hastanesinin, düşündüğümüz hastanenin yapımına ne zaman başlanacak?” dediler. Bunun YPK onayı alındı, 2011’de ihalesini gerçekleştireceğiz. İl sağlık müdürlüğünde, biz her zaman müdürlüklerde hakkaniyetten, hukuktan ve ehliyetten yana olduk. Bu hususta herhangi bir şikâyet olursa bunu değerlendireceğimden şüpheniz olmasın.

Sayın Alim Işık “Doktor temsilcilerinin polis gücüyle Meclise sokulmamasına ne diyorsunuz?” dedi. Kanaatimce herkes olabildiğince özgürce düşüncesini ifade edebilmelidir. Benim kapım bugüne kadar bu arkadaşlarıma hep açık olmuştur, bundan sonra da açık olacak ve birlikte çalışmaya da her zaman varım. Doktor emeğinin ne kadar önemli bir emek olduğunu ben çok iyi biliyorum ancak bildiğim kadarıyla teknik bir sebep var, bütçe görüşmeleri sırasında Meclise ziyaretçi girişi yasak. Bizim bürokratlarımız da Meclise girerken kısıtlı sayıda bürokratlar olarak ve özel izinle girebiliyorlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sizin talimatınız ve idare amirlerinin…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Benim herhangi bir talimatım olamaz yani Türkiye Büyük Millet Meclisi neyi arzu ederse, Başkanlık onu gerçekleştiriyor, ben Bakan olarak burada bütçemle ilgili görüşmeleri yapıyorum.

Aile sağlığı merkezlerinde çalışan doktor ve personel kendi kazançlarından herhangi bir harcama yapmıyorlar. Onlara cari giderleri için aile hekimlerine ayda 2.730 lira para ödeniyor, buradan yapıyorlar bu harcamaları. Bu kanunun ve ilgili yönetmeliklerin düzenlemesinin bir gereğidir.

Bu taşeronlaşmadan çok bahsedildi, daha önce de bahsedildi.

Değerli arkadaşlar, biz taşeron diye tarif edilen hizmet firmalarından destek hizmetlerini satın alıyoruz yani temizlik, yemek, güvenlik gibi hizmetleri satın alıyoruz. Sağlık hizmetlerinin yüzde 98’e varan ekseriyeti tamamen Sağlık Bakanlığında çalışan personel eliyle yürütülmektedir.

Bazı ilaçların listeden, ödeme listesinden çıkarıldığından bahsedildi. Aslında AK PARTİ hükûmetleri döneminde vatandaşa ulaştırılan ilaç kutu olarak tam 2 katına çıkmıştır. Bazen münferit meseleler var. Bunlar bize iletilirse Sosyal Güvenlikle gerekli görüşmeleri yaparız.

Sayın Hasan Çalış “Firmalarda çalışanlar ücretlerini aylarca alamamaktadır.” dedi. Böyle bir şey aslında mümkün değil Sayın Çalış çünkü bunların ödemeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Buradaki işçilere ödeme yapılmazsa kendilerine ödeme yapılmıyor. Bildiğiniz bir hastane varsa lütfen bize iletin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Diğer sorulara lütfen yazılı cevap verin.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                 (TL)

01                                Genel Kamu Hizmetleri                              759.547.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                          348.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri           1.580.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                      524.461.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                Çevre Koruma Hizmetleri                          360.356.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                            

                                    GENEL TOPLAM                                 1.646.292.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                       (TL)

- Toplam Ödenek                                          :                           1.314.477.057,61

- Bütçe Gideri                                                :                           1.228.829.027,19

- Ödenek Üstü Gider                                     :                                17.401.470,86

- İptal Edilen Ödenek                                    :                              103.048.627,68

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                     :                                            873,60

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                            Açıklama                                                                 (TL)

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                  6.044.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                          117.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                   1.003.926.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                            

                                    GENEL TOPLAM                                 1.010.087.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR  CETVELİ

KOD                 Açıklama                                                                           (TL)

03                     Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                             268.810.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                     Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler          690.087.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                     Diğer Gelirler                                                          41.180.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                     Sermaye Gelirleri                                                           10.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                            

                         TOPLAM                                                          1.000.087.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Orman Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                       (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      914.070.000,00

- Bütçe Gideri:                                                                           870.304.472,51

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  43.765.527,49

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B- C E T V E L İ

                                                                                                                      (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                        859.744.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                    855.090.594,82

 

BAŞKAN – Orman Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                            Açıklama                                                               (TL)

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                27.540.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                          692.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri         18.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                   6.593.685.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri            726.381.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                               381.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                                    GENEL TOPLAM                                 7.366.680.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                     (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                   5.354.396.103,69

- Bütçe Gideri:                                                                        5.286.956.520,92

- Ödenek Üstü Gider:                                                                              530,79

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  57.934.605,36

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                   26.601.770,69

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kod                             Açıklama                                                                                     (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                                   132.722.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                                        104.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             1.365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                               Sağlık Hizmetleri                                                             244.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                                   

                                   GENEL TOPLAM                                                          134.435.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                      (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      133.407.164,34

- Bütçe Gideri:                                                                           105.266.892,15

- Ödenek Üstü Gider:                                                                         14.809,44

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  28.155.081,63

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                   23.458.764,34

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kod                            Açıklama                                                                  (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   4.091.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Çevre Koruma Hizmetleri                              34.169.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                               İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                 4.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                                   TOPLAM                                                      42.261.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

 

GELİR CETVELİ

KOD                           Açıklama                                                                 (TL)

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                       4.520.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  34.861.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                     880.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                            

                                   TOPLAM                                                      40.261.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                        32.519.300,00

- Bütçe Gideri:                                                                             21.536.180,80

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  10.983.119,20

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                          27.094.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                      11.664.319,99

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

15- SAĞLIK BAKANLIĞI

1.– Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                                   (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                                   34.570.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                                        81.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             2.185.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                               Sağlık Hizmetleri                                                             17.204.426.430

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.  

                                                                                                                                                    

                                   TOPLAM                                                                        17.241.263.630

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sağlık Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                 13.215.202.900,17

- Bütçe Gideri:                                                                      14.594.384.312,84

- Ödenek Üstü Gider:                                                             2.068.320.751,20

- İptal Edilen Ödenek:                                                                689.038.309,16

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                 612.449.358,42

 

BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.19 - HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                 (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                                   6.683.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                                        16.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             1.610.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                               Sağlık Hizmetleri                                                             103.162.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                                  

                                   TOPLAM                                                                        111.472.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                          Açıklama                                                                                     (TL)

01                               Vergi Gelirleri                                                                 118.580.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                       610.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                                  5.810.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                                 

                                   TOPLAM                                                                        125.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      226.786.204,04

- Bütçe Gideri:                                                                           119.622.409,43

- İptal Edilen Ödenek:                                                                107.163.794,61

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                   25.461.900,27

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe tahmini:                                                                           96.297.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                    120.303.771,16

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.36


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

 

H) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

O) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.

Sekizinci turda; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemi ile ilgili açıklamalar daha önce de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden, soru için, elektronik sisteme giriş yapabilirler.

Bilgilerinize sunulur.

Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK PARTİ Grubu adına: Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili; Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili; Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili; Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili; Hüseyin Tuğcu, Kütahya Milletvekili; Ruhi Açıkgöz, Aksaray Milletvekili; Polat Türkmen, Zonguldak Milletvekili; Ayhan Yılmaz, Ordu Milletvekili.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Bengi Yıldız, Batman Milletvekili; Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili; Tunca Toskay, Antalya Milletvekili; Muharrem Varlı, Adana Milletvekili; Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Bayram Ali Meral, İstanbul Milletvekili; Tacidar Seyhan, Adana Milletvekili; Durdu Özbolat, Kahramanmaraş Milletvekili; Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde söz isteyen Çağla Aktemur Özyavuz, Şanlıurfa Milletvekili; aleyhte söz isteyen Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.

Şimdi söz sırası, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma Bakanlığı 2011 bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, AK PARTİ Hükûmetinin 9’uncu bütçesi. Bütçemizin güçlü Türkiye vizyonuna uygun bir şekilde devam ettiğini görmenin büyük bir onurunu ve gururunu yaşıyoruz.

2011 bütçesine baktığımız zaman toplumsal duyarlılığı yüksek, sosyal dokuya uygun, insan odaklı, ihracatı, ticareti, yatırımı artıran bir bütçe olduğunu görüyoruz.

2011 bütçesine Çalışma Bakanlığı bünyesinde baktığımız zaman, değerli milletvekili arkadaşlarım, en önemli farkı, 2008’de dünyada yaşanan ve 1929’dan sonra yaşanan en önemli dünya krizini yaşamış ve dünyadaki duruma baktığımız zaman da 34 milyon kişinin işsiz kaldığı bir dünya fotoğrafıyla Türkiye'nin fotoğrafını karşılaştırmak istiyoruz. 2009’un ortasına doğru bizdeki rakamların, işsizlik rakamlarının da yükselmeye başladığını gördüğümüz zaman, burada olağanüstü tedbirler alınmaya başladığını ve arka arkaya çıkarılan üç önemli iş hayatını düzenleyen, çalışma hayatını düzenleyen yasalardan sonra bu değerlerin düzelmeye başladığını görüyoruz.

Bunun yanı sıra, Avrupa’da euro bölgesinde de yüzde 3-5 arasında olan işsizliğin çift rakamlara doğru çıktığını ve yüzde 10’ları yakaladığını görüyoruz. Biz bunu nasıl yakaladık? Hiçbir başarı tesadüf değildir. Yapısal reformlar çok önemlidir dedik ve 2001 krizinden büyük bir ders çıkardık. Yapısal reformlarda bankacılık, kamu maliyesi reformu, sosyal güvenlik ve sağlık politikası reformları çok çok önemli reformlardı.

Burada sosyal güvenlikle ilgili reformlara bakacak olursak, ne yaptık da bunu düzeltmeye çalıştık? Önce ekonomik olarak pastanın büyümesi lazımdı. Aslında yirmi yedi çeyrek üst üste büyüdük ama beraberinde aynı istihdam odaklı büyümeyi başaramadık. Büyüme olurken, beraberindeki öngördüğümüz işsizliğin düşmemesinin nedeninin çalışma hayatındaki esnekleşmeden kaynaklanan birtakım sıkıntıların yaşandığını ve çalışma hayatının esnekleşmesi gerektiğini gördük. Bunun üzerine, özellikle mesleki eğitim ile iş hayatı arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesini çok önemsedik, çalışma hayatındaki rekabet gücünün artırılmasını çok önemsedik ve bir kadın olarak, milletvekili sıfatımla beraber bir kadın olarak kadınların ve gençlerin, özellikle özürlülerin istihdamın içerisinde daha görünür olmalarını ve buradaki yüzdeleri yükseltmeye çalıştık ve sosyal konum itibarıyla da istihdamla sosyal konum arasındaki iş birliğini ve güç birliğini çoğaltmaya çalıştık.

Bu felsefeyle baktığımız zaman, yapısal reformları düzeltmeye başladığımızda çok önemli bir farkı rakamsal olarak da sizlerle paylaşmak istiyorum. İki şey çok önemliydi: Kısa çalışma ödeneği, beraberinde esnekleştirme. Teşvik alanında yakaladığımız rakam 2007’de 500 milyon TL’den 2009’un sonuna doğru 3 milyar TL’ye yükseldi. Bu, -Hükûmetin, Çalışma Bakanlığının- istihdam odaklı büyüme gerektiğinin en önemli göstergesidir.

İşsizlik sigortasındaki ayırdığımız rakam, hem işsizlik sigortasından faydalanan kişilerin sayısının yükselmesine… Yaklaşık 500 bin kişinin işsizlik sigortasından faydalanmasını sağladık ve miktarsal olarak da aynı oranı koruduk. Bunu niye söylüyorum? Bizim için en önemli şeyin iş gücü piyasası ve istihdam odaklı büyüme olduğunu ve dünyadaki G-20 ülkelerinin de, gelişmiş ülkelerin de artık birinci derece sorununun bu olduğunu, G-20’deki liderlerin konuşmaya başladığı zaman, herkes kendi ülkesindeki işsizliği nasıl çözmesi gerektiğinin artık öncellediğini gördüğümüz bir dünya düzenindeyiz. Böyle baktığımız zaman, bir taraftan da sosyal güvenlikteki açıkların kapatılması gerekiyordu, gelir ve gider arasındaki dengenin düzeltilmesi gerekiyordu.

Sağlık Komisyonu Başkanımız burada. Sağlıkta en önemli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA ŞAHİN (Devamla) – Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına Mesleki Yeterlilik Kurumu bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Mesleki Yeterlilik Kurumu, ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek amacıyla, Avrupa Birliği uyum sürecinde, 2006 yılı içerisinde kurulmuştur. Ulusal yeterlilik sistemi, ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak teknik ve mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek, denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetler ve kurallar bütünüdür.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Mesleki Yeterlilik Kurumu, tüzel kişiliği haiz, özel bütçeli bir kamu kuruluşudur. Genel Kurul her yıl en az bir defa toplanmaktadır. Yönetiminde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından ilgili personel bulunmaktadır. Gerektiğinde konuyla ilgili işçi konfederasyonu ve işveren konfederasyonlarından da temsilciler toplantılara davet edilmektedir. Mesleki yeterlilik bünyesinde ayrıca kurum ve kuruluşlarca hazırlanan meslek standartlarının ulusal meslek standardı olarak kabul edilebilmesi için inceleme yapan, önerilerde bulunan ve karar veren sektör komiteleri de bulunmaktadır. Komiteler, Millî Eğitim Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, YÖK, meslekle ilgili diğer bakanlıklar, Genel Kurulda temsil edilen işçi, işveren ve meslek kuruluşları ile kurumun birer temsilcilerinden oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada ayrıca meslek eğitimiyle ilgili önemli bir konu üzerinde durmak istiyorum. Ülkemiz, ticarette sınırların kalkması sonucu dünya pazarlarıyla rekabet edebilmesi için vasıflı ara elemanı ihtiyacının yetiştirildiği meslek liselerine hayati önemde ihtiyaç duymaktadır. Ne var ki 28 Şubat senaryosu gereği sırf imam-hatip lisesi mezunlarının üniversitelere girişini zorlaştırmak amacıyla tüm meslek liseleri öğrencilerinin üniversitelere girişi katsayı uygulamasıyla zora sokulmuştur. Meslek liseleri talep yoğunluğundan dolayı sınavla öğrenci alan okullar olmaktayken bu uygulama ile birçok okullar öğrenci bulamamıştır. Üniversite kazanamayan meslek liseliler üniversite önlerinde yığılmaz, şanslarını bir ya da iki kez denedikten sonra reel sektörün ara elemanı ihtiyacını karşılamak üzere ekonomiye giriş yaparlardı. Devlet Planlama Teşkilatı planlarında ortaöğretim öğrencileri arasında yüzde 70 civarında olması gereken meslek lisesi öğrencileri 28 Şubat öncesinde yüzde 50’ye yaklaşmıştı ama yapılan bu 28 Şubat senaryosuyla bu öğrencilerin ortaöğrenimdeki öğrenci oranı yüzde 30’lara kadar düşmüştür. Katsayı uygulamasıyla meslek liselerinden büyük bir kaçış başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 70’tir. Ama bizim iktidara geldikten sonra yapmış olduğumuz bir geçişle yüzde 43’lere kadar çıkmıştır. Ama ne yazık ki gelişmiş ülkelerde ortalama meslek liselerinin oranının yüzde 70 olması gerekirken hâlâ yüzde 43’lerdeyiz.

Kapatılan bölümler ve azalan sınıflar yüzünden 10 binlerce meslek lisesi öğretmeni norm fazlası durumuna düşmüş ve ek ders ücreti almaktan mahrum olmuşlardır. Daralan talep sonrası çoğu alanlarda meslek lisesi öğretmenlerinin ataması yapılamamış, 10 binlerce meslek dersi öğretmeni ve aileleri perişan duruma düşmüştür.

Mesleki ve teknik eğitim, atölye ve teknolojik donanımlardan dolayı pahalı okullardır. Öğrenci kapasitesindeki azalmalardan dolayı bu okullarımız da düşük kapasiteyle eğitim ve öğretim hizmetine katkı vermişlerdir. Katsayı adaletsizliğinin sonucu olarak niteliksiz yetişen ara eleman gücüne reel sektörün ilgi gösterememesiyle özellikle dış pazarlarda ciddi olarak rekabet gücümüz zayıflamıştır.

Sonuç olarak, bir ülkenin ilerlemesi için sanayileşmesi, sanayileşmesi için de mesleki eğitimin ortaöğretim içerisindeki payının Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi yüzde 70’ler düzeyinde olması bir zorunluluktur.

İdeolojik gerekçelerle adaletsiz katsayı uygulaması eğitim, sanayi, tarım, sağlık, turizm ve diğer sektörlerde ülkemizi ekonomik bir yarışın sürdüğü günümüz dünyasında milyarlarca lira zarara uğratmıştır.

1999…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Enerji Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığının 2011 yılı mali yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öz.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü sırada söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle Bakanlığımız, ülkemizin enerji ve doğal kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma ve arz güvenliği temelinde geliştirmektedir.

İktidarımız döneminde ithal bağımlılığını azaltmak üzere yurt içi ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyeti ciddi şekilde artmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı 2002 yılında 50 milyon dolar gibi çok yetersiz bir bütçeyle arama ve üretim faaliyetleri yapıyor iken 2010 yılında neredeyse 13 kat artarak 686 milyon dolarlık bir yatırım bütçesine kavuşmuştur.

TPAO aynı zamanda, yalnız başına veya uluslararası konsorsiyumlar oluşturarak yurt dışında ve Karadeniz’de önemli petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri yapmaktadır.

Öte yandan, 2002 yılında sadece 5 şehrimize doğal gaz sağlanıyor iken 2010 yılında doğal gaza kavuşan il sayısı 66 olmuştur.

Sanayimizin ve günlük yaşamımızın olmazsa olmazı olan elektrik enerjisi üretiminde de İktidarımız döneminde önemli gelişmeler kaydedilmiş olup, sadece içinde bulunduğumuz yılda sisteme ilave edilen 3.500 megavat kapasiteyle birlikte 2010 yılı sonu itibarıyla toplam elektrik enerjisi kurulu kapasitemiz 48 bin megavata yükselmiştir.

Elektrik üretiminde temel politikamız, ülkenin ihtiyacı olan elektriğin kaliteli, yeterli, verimli, düşük maliyetli ve çevreye duyarlı olarak öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretilmesidir.

AK PARTİ İktidarında yenilenebilir enerjinin payı da artmış olup, bugün itibarıyla, bilinen hidroelektrik ve rüzgâr enerjisi potansiyelimizin tamamının 2023 yılına kadar değerlendirilmesi planlanmıştır.

Memnuniyetle ifade etmek isterim ki seçim bölgem olan Siirt ili dâhilindeki Botan havzasında azımsanmayacak miktarda hidroelektrik potansiyel mevcuttur. Sayın Bakanım hafta sonunda oradaydılar. Bu havzada bulunan yirmi beş adet hidroelektrik santral projesinin bir kısmı yapım, bir kısmı da planlama aşamasındadır. Bunların gerçekleşmesiyle bölgeye ciddi bir istihdam imkânı sağlanacaktır. Enerji verimliliği de önemli gündem maddelerimizden biri olup enerjinin üretiminden tüketimine kadar her safhada verimliliğin dikkate alınması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki küresel ısınma ve enerji arz güvenliği nedeniyle ülkelerin gündeminde yeniden yerini alan nükleer güç santrallerinin yapımında gerçekten çok geç kalmış bulunuyoruz. Ancak Mersin Akkuyu ve Sinop’ta birer nükleer güç santralinin yapımı için çalışmalar süratle ilerlemektedir.

Ülkemizde yıllarca kömür aramaları ihmal edilmiştir. Ancak MTA ve Türkiye Kömür İşletmesi başta olmak üzere, tüm ilgili müesseselerin imkânları seferber edilerek uzun yıllar sadece 8,3 milyar ton olarak ifade edilen kömür rezervimiz aramalar sonunda yüzde 50 artırılarak 12,5 milyar ton seviyesine çıkarılmıştır.

Ülkemiz, bor madeni, endüstriyel hammaddeler ve mermer gibi bazı madenlerde dünya ölçeğinde rezerve sahiptir. Diğer madenler açısından da sanayimizin ihtiyacını karşılayabilen ender ülkelerden biriyiz. Dünyadaki bor rezervinin yüzde 72’sine sahip ülkemizde bu potansiyelimizi yeni kullanım alanları açısından değerlendirmek üzere Bor Enstitüsü kurulmuştur. Maden sektörüne, değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz destek nedeniyle maden ihracatımız 2002 yılına göre neredeyse 5 kat artarak 3 milyar doları geçmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, coğrafi ve jeopolitik konumuyla kendi enerji güvenliği yanı sıra bölgesinin de enerji ihtiyacına çözüm arayan global bir aktör olma misyonu üstlenmiştir. Bunun bir gereği olarak enerji koridoru ve terminali konseptimizi iyice kökleştirecek “BTC, Nabucco” gibi çeşitli işbirlikleri ve projeler tesis edilmekte ve ülkemizin dünyadaki konumu güçlendirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; sözlerime son verirken enerji ve doğal kaynaklarımızın ekonomimize kazandırılmasında emeği geçen Sayın Bakanımıza, Bakanlık çalışanlarına huzurunuzda teşekkür eder, 2011 bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, teknoloji dünyada hızla gelişiyor. Baş döndürücü bir şekilde yeni ürünler, yeni icatlar ortaya çıkıyor. İnsanlar kırsaldan kentlere göç ediyorlar. 2030 yılında dünyanın 8,2 milyar nüfusunun yüzde 60’ı kent ve kasabalarda oturacak. 2035 yılına kadar dünyanın enerji talebinde yüzde 36’lık bir artış olacak. Küreselleşen dünyada ülkemize baktığımızda sürekli büyüyen bir Türkiye var. Ekonomik büyüklük bakımından dünyada 17’nci sıradayız. Ayrıca kentlerde yaşayanların sayısı hızla artmakta, nüfusumuzun dörtte üçü de şehirlerde yaşamaktadır. Dolayısıyla, ülkemizin de enerjiye olan talebi hızla artmaktadır. Dünyadaki enerji kaynaklarının başlıcaları fosil yakıtlar grubunda olan petrol, doğal gaz ve kömürdür. Ülkemiz doğal gaz ve petrol yönünden çok fakirdir. Enerjide büyük oranda dışa bağımlıyız. Enerjinin yüzde 72’sini ithal kaynaklardan elde ediyoruz. Doğal gazın yüzde 98’ini, petrolün yüzde 91’ini ithal etmekteyiz. Petrol ve doğal gaz fiyatlarına göre yılda 30-40 milyar dolar civarında ithalat yapıyoruz. Bu da cari açığımıza denk gelmektedir.

Bir diğer konu ise fosil yakıtlar tükenecek. Enerjiye olan talep artarken fosil yakıtlar azalıyor. Enerji talebi 2035 yılında 16,7 milyar ton eş değer petrol düzeyine ulaşacaktır. Çevre yönünden baktığımızda, fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların giderek dünyamızı tehdit ettiğini görmekteyiz. 2008’de 29 milyar ton düzeyinde olan enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının 2035 yılında 35 milyar tona yükselmesi bekleniyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye son yıllarda göstermiş olduğu yüksek büyüme ve sanayi sektöründeki olumlu gelişmeler nedeniyle OECD ülkeleri içerisinde enerji talebi en çok artan ülke konumuna gelmiştir. Enerji arzında kaynak, teknoloji ve altyapı çeşitlendirme yoluna gidiyoruz. Petrol, doğal gaz ve kömür aramalarına ağırlık veriyoruz. Asıl önemlisi, yenilenebilir enerji dediğimiz, bitmeyen, çevre emisyonu olmayan kaynaklara önem veriyoruz. Rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal kaynakları harekete geçiriyoruz. Nükleer enerjimiz olsun istiyoruz. Amaç, enerjimizi en az maliyetle, sürekli, kaliteli ve çevreye uyumlu olarak üretmek ve verimli bir şekilde tüketmektir.

2023 yılına kadar koyduğumuz hedeflerimiz var. Yenilenebilir enerji açısından baktığımızda: Tüm yerli hidrolik potansiyelimizi ekonomiye kazandırmak, rüzgâr kurulu gücümüzü 20 bin megavat düzeye çıkarmak, jeotermal gücümüzü 600 megavata ulaştırmak, enerji ihtiyacımızın da yüzde 5’ini nükleer enerji santrallerinden sağlamak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılında kurulan EPDK’nın görevi elektrik, petrol, doğal gaz ve LPG’nin (orijinal ismiyle el-pi-ci’nin) yeterli miktarda, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu olarak tüketicilere sunulmasıdır. Bunun için rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterecek, mali yapısı güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir enerji piyasası oluşturmak, bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetim sağlamak kurumun diğer amacını oluşturmaktadır. EPDK bugüne kadar petrol piyasasında 14.829, elektrik piyasasında 1.336, doğal gaz piyasasında 203, LPG piyasasında 8.893 olmak üzere toplam 25.261 adet lisans vermiştir, denetimlerini etkin bir şekilde yapmaktadır. Kayıp kaçak oranı yüzde 25’lerden yüzde 15’lere düşmüştür.

EPDK’nın tüm mensuplarını yaptıkları başarılı çalışmaları nedeniyle kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum. 2011 bütçesinin hem Kuruma hem de ülkemize hayırlı olmasını da temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.

AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Hüseyin Tuğcu, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Tuğcu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TUĞCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2010 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında idrak ettiğimiz muharrem ayı ve aşure gününün İslam âlemine birlik, barış, huzur ve hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz jeolojik yapısı gereği başta bor olmak üzere mermer, altın, gümüş, bakır, toryum, krom, manyezit, kömür gibi zengin maden çeşitliliğine sahip olan ve bor rezervleri bakımından dünya sıralamasında önde gelen ülkelerdendir.

Bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, kısa adıyla BOREN Türkiye’de ve dünyada bor teknolojilerinin geniş ölçüde kullanımını sağlamak ve geliştirmek için bilimsel araştırmalar yapmak üzere 4865 sayılı Kanun’la 2003 yılında kurulmuş, 2004 yılında da faaliyetlerine başlamıştır. Kurulduktan sonra geçen yedi yıl içerisinde BOREN’in çalışmalarına kısaca değinecek olursak, bu enstitü bor ve bor ürünlerinin tanıtılması, bor kullanım alanlarının araştırılması, yeni istihdam ve katma değeri yüksek yeni bor ürünlerinin üretim ve uygulama alanlarının değerlendirilmesi konularında önemli çalışmalar yapmaktadır. Bunların yanı sıra, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünde üniversite, kamu araştırma kurumları ve özel sektör kuruluşları ile iş birliği içinde ülkemizde üretilmeyen bor kimyasallarının üretimi ve bu ürünlerin değişik uygulamalarda kullanımı ve borun canlılar üzerinde etkileri konularında projeler yürütülmeye devam etmektedir. Ayrıca, borun insan ve çevre sağlığına ilişkin etkilerini ortaya çıkarma amacına yönelik projeler de yürütülmekte ve desteklenmektedir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, kuruluşundan bugüne geçen bu kısa süre içerisinde 129 adet projeyi yürütmüş veya desteklemiştir. Yürütülen veya desteklenen projelerden 74 adedi sonuçlanmış, 55 adedi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Yapılan çalışmalar sonucunda, tarım bor, ahşap bor, çinko borat, bor nitrür, elementer bor, sodyum bor hidrür, trimetil borat, borlu çimento başta olmak üzere 10’un üzerinde ticari üretime hazır ürün geliştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki önemli bor rezervleri, başta Türkiye olmak üzere, ABD ve Rusya'da yer almaktadır. Bu rezervlerin yüzde 72,2 gibi büyük çoğunluğu ülkemizde bulunmaktadır.  Türkiye’yi yüzde 8 ile Rusya, yüzde 7 ile ABD ve yüzde 4 ile Çin takip etmektedir. Bu yüzden, kimi uzmanlar "Rusya’nın doğal gazı, Arapların petrolü neyse, Türkiye'nin de boru odur." demektedirler. Yani ülkemiz çok ama çok önemli bir kaynağa sahiptir.

Ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri tinkal, kolemanit ve üleksittir. Dünyada kolemanit rezervlerinin tamamı da Türkiye'dedir. Hesaplara göre ABD'nin bor rezervinin ömrü sekiz yıl iken, Türkiye'nin bor rezervinin ömrü daha binlerce yıldır. Yani ülkemizi tek başına refaha kavuşturacak büyük bir kaynağa sahibiz. Ayrıca, dünya bor üretiminin yüzde 41’ini Türkiye yapmakta, bizi yüzde 29 ile ABD ve yüzde 7 ile Çin takip etmektedir.

Dünyadaki borun ticari hacmi geçen yıllara bakıldığı zaman yaklaşık 1,5 milyar dolar civarında olduğunu görmekteyiz ama borun gelecekteki ticari hacminin çok daha büyük olacağı, bunu dikkate aldığımızda da, bizler için ne kadar övünç ve gurur kaynağı olduğu görülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde başlıca bor yatakları Kütahya, Balıkesir, Bursa ve Eskişehir'de bulunmakta, bor madenlerinin işletilmesi görevi de Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Bu mineralleri işlemek için Emet, Bigadiç, Kestelek ve Kırka'da tesislerimiz kurulmuştur. Emet'te yaklaşık yıllık 1 milyon 200 bin ton, Kırka'da 1 milyon 150 bin ton, Bigadiç'te 600 bin ton, Kestelek'te de 200 bin ton kapasiteli cevher zenginleştirme ve değerlendirme tesislerimiz yer almaktadır.

Türkiye’deki bor rezervinin en fazla olduğu bölge de, benim de memleketim ve seçim bölgem olan Emet’tir. Emet’te, bu amaçla, AK PARTİ İktidarında Sayın Başbakanımızın direktifleriyle borik asit fabrikası açılmış, faaliyeti sürmekte, 2’nci fabrika da bu yıl tamamlanmış, elemanları alınmış ve 2011 yılı başında 2’nci fabrika faaliyete geçecektir. İnşallah 2011 yılı 3’üncü ve hatta 4’üncü fabrikaların kuruluş yılları olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TUĞCU (Devamla) - Bu cümleden hareketle Sayın Başbakanımıza ve ilgililere milletimizin huzurunda teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuğcu.

AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Ruhi Açıkgöz, Aksaray Milletvekili.

Buyurun Sayın Açıkgöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ile Türkiye Atom Enerji Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, adı geçen kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum.

Dünya genelinde yaşanan nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte doğal kaynaklara ve enerjiye olan talebin giderek arttığı hepimizin malumudur. Ülkemizde de enerjiye olan talep son yıllarda büyümemize paralel olarak artmış, bu artış enerjide dışa bağımlılığımızı da etkilemiştir. Ülkemizin enerji kaynakları bakımından oldukça kısıtlı imkânlara sahip olmasından dolayı muhakkak yeni enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, dünyada elektrik üretiminin kaynaklarına baktığımızda, dünya ortalaması olarak yüzde 40’ı kömürden, linyitten temin edilirken, bu rakam Türkiye’de yüzde 18 civarındadır. Dünya elektrik enerjisinin yüzde 21’ini doğal gazdan elde ederken, bu rakam ülkemizde yüzde 47’ler mertebesindedir. Hidrolik santrallerde daha iyi durumdayız. Dünyada yüzde 16 civarında elektrik hidrolik santrallerden elde edilirken, Türkiye’de bu rakam yüzde 24’ler civarındadır. Dünya elektrik enerjisinin yüzde 14’üne yakınını nükleer santrallerden elde etmektedir. Yenilenebilir enerji kaynakları ise dünyada ortalama yüzde 1,5’tir, ülkemizde ise bu rakam 1,7’dir, dünya ortalamasının üzerindedir.

Hükûmetimiz, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına önem vermekte, bu manada ciddi oranda teşvikler sağlamakta, EPDK kanalıyla çok sayıda ruhsat vererek, ülkemizde bulunan yenilenebilir enerji potansiyelini maksimum oranda değerlendirmeye çalışmaktadır.

Bu çerçevede, yenilenebilir enerji teknolojileri, fosil yakıtlara bağımlılığın yaşandığı dünyamızda yeni enerji arzı fırsatlarını beraberinde getirirken, uzun vadede dengeleri değiştirebilecek, enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını sağlayabilecek yapıya da sahip gözükmektedir.

Hükûmetimiz enerji sektöründeki bu dönüşümü dikkatle izlemekte, ülkemizin artan enerji talebini dikkate alarak, enerji güvenliğimizi sekteye uğratmayacak politikaları ortaya koymaktadır. Bu bilinçle, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik politikalar uygulamaktadır. Diğer taraftan, dünya genelinde nükleer enerjinin rolünün küresel ölçekte yeniden tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Neredeyse çevreye hiç etkisi olmayan nükleer enerjinin iklim değişikliği hedeflerine ulaşmadaki katkısı gittikçe artmakta ve enerji stratejilerinin vazgeçilmez unsuru hâline gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; entegre olmaya çalıştığımız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinin 2020 yılı hedeflerine baktığımızda, enerji verimliliğinin yüzde 20 oranında artırılması, karbondioksit salınımının yüzde 20 oranında düşürülmesi ve tüm enerji kaynaklarının içinde yenilenebilir enerjinin payının yüzde 20’ye çıkarılması hedeflenmektedir.

Bu manada Hükûmetimizin temel politikaları da şöyle özetlenebilir: “Maliyet, zaman ve miktar yönlerinden enerjinin tüketiciler için erişilebilir olması, serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkânlarının harekete geçirilmesi, dışa bağımlılığın azaltılması, enerji alanında ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin artırılması, kaynak, güzergâh ve teknolojik çeşitliliğin sağlanması, yenilenebilir kaynakların azami oranda kullanılması, enerji verimliliğinin artırılması, enerji ve tabii kaynakların üretiminde ve kullanımında çevre üzerinde olumsuz etkilerin en aza indirilmesi.” şeklindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, biliyorsunuz, Hükûmetimiz nükleer konusunda çok önemli çalışmalarda bulunmuş, bu kapsamda Mersin Akkuyu sahasında Türkiye ve Rusya’nın iş birliğiyle toplam kurulu gücü 4.800 megavat olan dört üniteli bir nükleer santral kurulması planlanmış ve en kısa sürede yapımına başlanması hedeflenmiştir.

Hükûmetimizin bu alanda yaptığı çalışmaları AK PARTİ Grubu olarak takdirle izlediğimizi ve desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Sözlerimin sonunda ilgili kurumlarımızın ve 2011 yılı bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.

AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen.

Buyurun Sayın Türkmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 merkezî yönetim bütçesi, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarları süresince madencilik sektörünün gelişmesi için pek çok çalışma yapılmıştır. Yıllardır bekleyen Maden Kanunu’nun çıkarılması, benim bölgemi ilgilendiren redevanslı sahaların sorunlarının çözülmesi ve yine bu yasama yılında madencilik sorunlarını araştırmak için kurulan araştırma komisyonunun çalışmaları gurur verici çalışmalardır.

Bir maden mühendisi olarak, madenciliğin okulu sayılan Zonguldak’ın bir milletvekili olarak yapılan bu çalışmalardan dolayı AK PARTİ hükûmetlerine, Sayın Bakanımıza ve bu çalışmalarda katkı veren milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Madencilik ülkelerin kalkınmasında önemli rol oynayan sektörlerden biridir. Maden ürünleri, sanayi, enerji, tarım, inşaat sektörlerinin temel girdilerini oluşturmaktadır. Gelişmiş sanayi ülkelerinin çoğunda madencilik sektörü ekonomik kalkınmayı başlatan öncü bir sektör olarak görülmektedir.

Ülkemiz yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen 132 ülke arasında toplam üretim değeri itibarıyla 28’inci, maden çeşitliliği itibarıyla 10’uncu sırada yer almaktadır. Başta endüstriyel madenler olmak üzere metalik madenler, enerji ham maddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından ülkemiz zengindir. Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılmasını, enerji ve sanayi ham madde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanmasını, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesini, üretilen ham maddelerin yurt içinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesini içeren hedeflerimiz AK PARTİ’nin madencilik politikasının temellerini oluşturmaktadır.

Madencilik sektörünün gelişmesi açısından arama ve rezerv tespitlerini yapan MTA ve ruhsatlandırma işlemlerini yapan Maden İşleri Genel Müdürlüğünün faaliyetleri hayati önem taşımaktadır.

MTA’nın 2010 yılında yatırım bütçesi 2003 yılına göre yaklaşık yüzde 500 artırılarak 100 trilyon liranın üzerine çıkarılmıştır.

MTA Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılından bugüne kadar yapılan yaklaşık 942 bin metre sondajlı arama sonucunda ülkemiz maden ve enerji ham madde kaynaklarının rezervlerinin artırılmasına yönelik yeni keşifler elde edilmiştir.

Ülkemiz enerji ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanması politikası doğrultusunda kömür aramalarına hız verilmiş, 2005-2009 yılları arasında 610 bin metre sondaj yapılarak 4,2 milyar ton kömür rezervi bulunmuştur. Böylelikle, linyit kömürü rezervlerimiz 8,5 milyar tondan 12,5 milyar tona çıkarılmıştır.

1990 yılından bu yana durma noktasına gelen jeotermal enerji arama çalışmaları yine MTA tarafından hızlandırılmış, sondajlı aramalar 2 bin metreden 3 bin metreye çıkarılmıştır. MTA tarafından 5 tanesi elektrik üretiminde, diğerleri ısıtma ve termal turizme uygun olmak üzere 16 adet yeni jeotermal alan keşfedilerek jeotermal sayısını 172'den 188'e çıkarmıştır.

Metalik maden ve endüstriyel ham madde aramalarına yönelik olarak yapılan çalışmalar sonucunda, bilinen bor rezervleri yüzde 50 oranında artırılmış, 2 milyar tondan 3 milyar tona ulaştırılmıştır. 300 bin ton bakır, 45 ton altın, 4,5 milyar ton dolomit, 2,4 milyar ton kalsit, 40 milyon ton seramik ham madde rezervi artışı sağlanmıştır.

Diğer taraftan, maden analiz laboratuvarlarına son yıllarda yapılan yatırımlarla yeni cihazların alınmasıyla bütün analizler artık ülkemiz laboratuvarlarında hızla yapılmaktadır. Analiz test sonuçlarının uluslararası geçerliliğinin sağlanabilmesi amacıyla akreditasyon çalışmaları kapsamında başvurusu yapılan kömür ve kok, mekanik doğal taşlar ve doğal taş ürünleri ve toprakta bakır tayinine ilişkin parametrelerde akreditasyon belgeleri alınmıştır.

Açık denizlerimizde de varlıklarımızın (petrol, doğal gaz) aranması amacıyla uluslararası standartlarda derin sularımızda sismik araştırmalar yapılabilecek, stratejik öneme sahip, ileri teknoloji ekipmanla donatılmış modern bir araştırma gemisinin yapımı projesi yürütülmektedir. Ayrıca sığ denizlerimizde ve koylarda araştırma yapılabilecek 22 metre boyunda bir araştırma botunun hibe yoluyla yapımı Denizcilik Müsteşarlığının desteği ile tamamlanmıştır.

Ben bu duygularla MTA bütçemizin ülkemize, milletimize ve MTA’mıza hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Ayhan Yılmaz, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri başladığı günden bu tarafa çok değerli milletvekili hatip arkadaşlarımızı hep birlikte dinliyoruz ve bir daha müşahede ettik ki AK PARTİ hükûmetleri hakikaten Türkiye’ye silinmesi zor olan izler bırakmışlar.

Aslında, bütçenin birinci günü sayın genel başkanların ve Sayın Başbakanımızın konuşmasından sonra, tabiri caizse, şapka düşmüş kel ortaya çıkmıştır, bir defa daha çıkmıştır. Millet hakikat çizgisi ile iftira çizgisini bir daha tespit etme fırsatına sahip olmuştur. AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu icraatları -bugün burada Enerji Bakanlığını dinliyoruz, diğer bakanlıklarımızı da tek tek dinledik- her birini kalem kalem anlatmaya kalksak burada dakikalar değil, saatler yetmez.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen bu söylediğine inanıyor musun? İnanarak mı söylüyorsun?

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Ama bütün bu söylediklerimizden, bütün bu yaptıklarımızdan bir milletvekili olarak, bir vatandaş olarak bu Hükûmete bir teşekkür edilmesini beklemek en doğal hakkımızdır. Şimdi, Enerji Bakanlığı…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bu söylediklerine inanıyor musun?

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, 2002’de Enerji Bakanlığımız AK PARTİ Hükûmetine geçtiğinde ben de bakan danışmanı olarak Enerji Bakanlığındaydım. Aman yarabbi o gün neydi! Bakanlar mahkeme kapılarında, bürokratlar kimisi ceza yemiş, kimisi canını kurtarma yolunda. Türkiye, Bulgaristan’dan elektrik alacak duruma düşmüş! Bizim ülkemiz bu.

MUHARREM VARLI (Adana) – Şimdi nereden alıyor?

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Evet, şimdi bizim ülkemiz elektrik ihraç eden bir ülke.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen öyle zannediyorsun!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet, tabii, tabii… Evet öyle, elektrik ihraç eden bir ülke hâline geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi Suriye’ye elektrik veriyoruz, Irak’a elektrik veriyoruz, Gürcistan’a elektrik veriyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Erzurum’un köylerinde elektrik yok!

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Türkiye artık alan el değil, veren el olmuş. Ya bu ülke bizim ülkemiz. Hep birlikte alkışlayalım bunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP sıralarından alkışlar[!]) Bundan gocunacak ne var ki? Bundan gocunacak hiçbir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar bağırırsan bağır, seni yazmayacaklar listeye!

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Enerji Bakanlığı dokuz vilayette doğal gaz borusu döşemiş, dokuz vilayet, geldiğimizde…

MUHARREM VARLI (Adana) – Senden iyi tiyatrocu olur, milletvekili değil. İyi tiyatro oynarsın sen.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Gaz elinde kalmış, lan tutsan tutamıyorsun, bir yere hapsetsen edemiyorsun.

MUHARREM VARLI (Adana) – Git işine bak, tiyatro oyna.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Ödemiyorsun, ödeyemiyorsun, parasını ödeyemiyorsun. Bak, 9 vilayetten 66 vilayete çıkarılmış. Bu başarı değil midir arkadaşlar?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Doğal gaza kaç para veriyorsun?

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Altmış altı vilayete çıkarılmış. E tabii…

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Çok bağırma, sakin ol.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bak, bu hükûmetler her yıl 1 milyon 700 bin fakire yakıt, kömür vermiş, kapılarına kadar götürmüş yıkanmış kömürü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, ama garip gurebanın, uzun kış gecelerinde yanmayan sobanın karşısında titreyen garibin hâlini bilmezsen bu kömürün kıymetini bilemezsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Belki birilerinin bu ülkede tuzu kuru olabilir ama o insanlar şimdi Hükûmetin, devletin verdiği kömürleri bekliyorlar ve onunla ısınıyor, onunla çocuğunun üşümeden eğitim yapmasına, yaşamasına imkân sağlıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – İnsanların evine kömür alamayacak duruma düşmesinden ibret almazsan ne kadar nutuk atarsan at seni listeye yazmazlar.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, bu millet, hem teşekkür ediyor hem oy veriyor. İşte bunu bilemiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ince çizgiyi ayırabilseniz, inanın, sizin de iktidar olma şansınız doğabilir.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Söylediğine kendi de gülüyor, inanarak söylemiyor.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bu millete, arkadaşlar, arkanızı dönmeyeceksiniz. Bunlar bizim gerçeklerimiz değerli arkadaşlar.

Sadece, bakın, değerli arkadaşlar, bu yıl 2 milyon ton kömür verilecek. Sayın Bakanımız, teşekkür ediyorum Sayın Hükûmet.

SIRRI SAKIK (Muş) – Daha çok vereceksiniz, seçim var.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bu kolay değil. 2 milyon ton kömürü yüzlerce metre yerin altından çıkarmak, istihdam sağlamak, onu yıkamak, onu paketlemek, onu garip gurebaya hiç adam ayırmaksızın vermek, o yürek işi, başarı işi arkadaş.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Garip gurebayı çoğalttınız.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bak, bu Hükûmete teşekkür etmek lazım.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Garip gurebanın sayısını artırdınız.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bu Hükûmete teşekkür edenler kazanmıştır. Biz, milletin içindeyiz, milletimizle beraberiz. Onlarla beraber dertleşiyoruz, onlarla beraber gönül gönüle, omuz omuza, yürek yüreğeyiz; tercüman aracılığıyla konuşmadık, konuşmuyoruz, bire bir konuşuyoruz değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız, Batman Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldız.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben bir teşekkür etmek istiyorum Hükûmete.

BAŞKAN – Sayın Yıldız’dan sonra.

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanın görev ve yetkileri gerçekten zor. Türkiye’de bugün 19’uncu yüzyılın, 20’nci yüzyılın vahşi kapitalizmi uygulanıyor ve Sayın Bakanın görevlerine baktığımızda ise gerçekten bugün çağdaş dünyada, sosyal adaletin, sosyal demokrasinin olduğu ülkelerdeki görev ve yetkilerle donatıldığını görüyoruz. İş sağlığı ve güvenliğini sağlamak, çalışma hayatını denetlemek, sosyal adalet ve sosyal refahın gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak, çeşitli fizyolojik, ekonomik ve sosyal risklere karşı sosyal sigorta hizmetlerini uygulamak… Vesair vesair, sayılmış Sayın Bakanın görevleri.

Şimdi, Sayın Bakanlığın bu görev ve yetkilerini ne kadar yerine getirdiğine ilişkin 2010 AB İlerleme Raporu’na bakıyoruz: Belirli, olumlu adımlar atılmakla beraber, yapılması gereken, aslında daha önce Barış ve Demokrasi Partisinin çeşitli milletvekillerinin Meclis araştırma önergeleriyle AKP Hükûmetinden istedikleri, “Bu alanda çalışma yapın, düzenleme yapın, komisyon kuralım.” dedikleri şeylerin Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda tekrar karşımıza çıktığını görüyoruz.

İş sağlığı ve güvenliği alanında düşük düzeyde ilerlemeler kaydedilmiştir. AB fonlarıyla desteklenen faaliyetlerin katkısıyla, idari kapasitenin yanı sıra bilinç düzeyi de artmıştır. Sadece kayıtlı işçileri kapsayan resmî istatistiklere göre 2007 verilerine oranla daha az bir düşüşle 2008 yılında 72.963 iş kazası yaşanmıştır. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çerçeve direktifin iç hukuka aktarılmasıyla ilgili hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Ekonominin ve iş gücü piyasasının büyüklüğüyle karşılaştırıldığında iş müfettişlerinin sayısı çok düşük kalmaktadır. Maden ve taş ocaklarında yaşanan ölümcül iş kazaları mevzuatın uygulanmasının yanı sıra kamu otoriteleri tarafından yürütülen denetimlerle ilgili kayıtlar kaygıları artırmıştır. Kot kumlama atölyelerindeki kötü çalışma koşullarından kaynaklanan ölümcül silikozis hastalığı meydana gelmeye devam etmektedir.

Sayın Başkan, bizim silikozis hastalığına ilişkin Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır’ın Meclis araştırması önergesi vardır, yedi sekiz aydır Meclisin gündeminde bulunuyor. Ne yazık ki bu kot taşlama işinde değerli arkadaşlar, on bin insan çalışıyor ve bunların şu ana kadar tespit edilen 500’ün üzerinde hasta, kimileri öldü, en son sanırım Sayın Sağlık Bakanlığı veya Çalışma Bakanlığı bu güvenceleri olmayanların sağlık koşullarını iyileştirici, tedavi edici belirli bir adım attığını biliyoruz ama kot taşlama alanında 10 bin insan çalışıyor, kayıt dışı çalışanlar var ve bunlar bu hastalığa karşı ne yazık ki korumasız bir durumdadırlar. Bu araştırma önergemiz hâlen Meclisin raflarında beklemektedir.

Değerli arkadaşlar, yine AB ilerleme raporunda bir başka problemli saha, maden ocaklarındaki kazalar. Türkiye belki de dünyanın en çok maden kazalarında yaşamını yitiren insanların bulunduğu ülke. Televizyonlarımızdan naklen yayınlarda dinliyoruz, Latin Amerika’nın herhangi bir ülkesinde, yeraltının binlerce derinliklerinde televizyonla bütün dünya izliyor, oradan mesaj alıyor ama bizim ülkemizde, kazanın olduğu andan itibaren yeraltının binlerce derinliklerindeki o insanların yaşamları nedir, öldüler mi, kaldılar mı hiçbir haberimiz olmaz. En sonunda da birkaç gün sonra “Hayatlarından umut kesildi.” diye haberler gelir ve o işlem de kapatılır, unutulur ve bu sağlıksız koşullarda maden işleten iş adamları da elini kolunu sallaya sallaya bu ülkede dolaşmaya devam eder.

Değerli arkadaşlar, istihdam politikası, bu alanda da işsizlik ödeneği mesela. Bütün işçilerden, işverenlerden bu işsizlik ödeneği kesiliyor, belli bir fonda toplanıyor ama bu işsizlik ödeneğini almak için gerçekten aranan koşullar o kadar ağır ki bu işsizlik ödeneğinde toplanan paraların ancak yüzde 20’si işsizlere veriliyor, biliyoruz, bunun kalan kısmının da GAP’ın, sözüm ona enerji yatırımlarının ilerletilmesi sahasında kullanıldığını biliyoruz. Bu ülkede hem kayıt dışı hem kayıtlı yüz binlerce insan işinden atılıyor, bir işsizlik fonu vardır ve o fondan bu insanlar yararlanamıyor. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sebahat Tuncel’in bu konuda vermiş olduğu bir Meclis araştırma önergesi vardır. Ne yazık ki bu araştırma önergesi de Meclisin raflarında kalmaya devam ediyor.

Yine Avrupa Birliği ilerleme raporundaki eksikliklerden birisi, mevsimlik tarım işçileri ve kayıt dışı çalıştırılanlardır.

İlerleme Raporu’nda şu şekilde yer alıyor: “Sosyal içerme alanında çok az miktarda ilerleme kaydedilmiştir. Anayasa’da yapılan değişiklik ile çocuklara, yaşlılara, engellilere karşı pozitif ayrımcılığın yolu açılmıştır. Türkiye'nin yoksulluğa karşı kapsamlı bir politika çerçevesi bulunmamaktadır. Yoksul kalma riskiyle karşı karşıya olan nüfusun oranı yüksektir ve çocuklar hâlen orantısız şekilde yoksul kalma riskiyle karşı karşıyadırlar. Mevsimlik işçiler, geçimlik tarımda çalışanlar ve kayıt dışı çalışanlar başta olmak üzere çalışan nüfus arasında yoksulluk hâlen büyük bir risk olarak devam etmektedir.”

Biz biliyoruz, o alanda da Sayın Bakanlık, Başbakan, belirli talimatlar gönderdi il valiliklerine ama biz biliyoruz ki mevsimlik tarım işçileri çok sağlıksız koşullarda, Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, Çukurova’da, birçok yerinde, başını koyacakları bir konut olmadan, eğitimsiz, sağlıksız koşullarda yaşamaya ve ailelerini geçindirmeye devam ediyorlar. Özellikle de çocukların eğitimden uzaklaştığı, onlara eğitim imkânının sağlanmadığı bir durumla karşı karşıyayız.

Yine, ayrımcılık yasağına ilişkin belirli bir gelişme olmamıştır. “İş Kanunu, iş sözleşmesinin imzalanmasından önceki döneme uygulanmamaktadır. Türk mevzuatında, dolaylı ve doğrudan ayrımcılık konularında bir tanım bulunmamaktadır. Irk veya etnik köken, din veya inanç sebebiyle, engellilik, yaş ve cinsel eğilim konularını kapsayan müktesebat henüz Türk hukukuna aktarılmamıştır.” tespiti yapılmaktadır.

Fırsat eşitliği meselesinde, özellikle kadın-erkek arasındaki eşitsizlik, toplumda kadınların istihdamı ve üretime katılması noktasında ciddi sıkıntıların olduğuna vurgu yapmaktadır Avrupa Birliği 2010 İlerleme Raporu.

Değerli arkadaşlar, bu sorunların hepsini yaşıyoruz. Yine, sendikalaşma oranında Türkiye dünyanın en geri ülkelerinden birisidir ne yazık ki kayıt dışı çalışanları da hesaba kattığımızda.

Yine, altı ay aralıklarla işverenin insafına bırakılmış, özellikle alt işverenlerin insafına bırakılmış… Artık kamu kurumlarında, belediyelerde dahi temizlik işleri ve diğer işler hiçbir sosyal güvencesi olmayan ve her an işlerine son verilebilecek geçici işçiler eliyle yürütülmektedir. Aslında süreklilik arz eden bu işlerin geçici işçiler eliyle yürütüldüğünü görüyoruz.

Sayın Çalışma Bakanını bekleyen bütün bu sıkıntıların ve özellikle de alternatifsiz gibi görünen bu kapitalizmin bu koşullarında bu sorunların çözülmesi, hele emekten yana çözülmesi zor görünüyor. Türkiye’de demokrasi güçleri, emek güçleri bu noktada bir birliktelik yakalayıncaya kadar da bu sıkıntılar devam edeceğe benziyor.

Değerli arkadaşlar, son günlerde kamuoyundaki bazı tartışmaları yakından izliyoruz. Parlamento Meclis Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı, Hükûmetin yetkilileri açıklamalar yapıyorlar. Çoktandır “Artık demokrasi oturdu. Herhâlde askerler, Genelkurmay bir parti gibi siyaset yapmayacaklar, Türkiye’de taşlar yerli yerine oturdu.” derken son günlerdeki ana dil tartışmaları, Kürtçe konuşmalar, Parlamentoda birkaç kelimelik Kürtçe konuşmamız üzerine kamuoyunda sanki bizim “Parlamentoda resmî dil Kürtçe olsun.” şeklinde bir talebimiz varmış gibi “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili, devletin resmî dili Türkçedir.” şeklinde açıklamalar yapılmaya başlandı ve en sonunda Sayın Genelkurmay Başkanı da bir “Genelkurmay partisi” gibi açıklama yapmaya başladı. Açıklamanın içeriği çok gariptir tabii. Kurtuluş Savaşı’nın felsefesinden bahsediyor ama Kurtuluş Savaşı’nın felsefesinden bihaber. Şu kitapta, Abidin Özmen’in, yani 1930’larda, 40’larda o Güneş Dil Teorisi, Türk Tarih Kurumu, Türklerin her şeyin yaratıcısı ve üreticisi olduğuna ilişkin o saçma sapan tarih tezleri dışında, Kurtuluş Savaşı’nın felsefesinde, Kürtleri inkâr eden, Kürt dilini inkâr eden bir felsefe yoktur. Öncelikle bunu belirterek devam edeyim ve Kurtuluş Savaşı’nın felsefesinin ne olduğunu Kurtuluş Savaşı’nı yürütenlerin ağzından Sayın Genelkurmay Başkanına tekrar hatırlatma gereğini duyuyorum.

Mustafa Kemal El Cezire Cephesi Komutanı Nihat Paşa’ya 27 Haziran 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı sıfatıyla bir talimatname gönderiyor: “Kürdistan hakkında Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyetinin El Cezire Cephesi Komutanlığına talimatıdır: Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu mahallî idareler kurulması iç siyasetimizin gereğidir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise hem iç siyasetimiz hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahallî bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız.

Milletlerin kendi kaderlerini idare etme hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir, biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Kürdistan’daki bütün çalışmanın bu amaca dayanan siyasete yönelmesi gerekmektedir.

Üç: Kürdistan’da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizlere karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla değiştirilemeyecek bir dereceye vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin birleşmesine engel olmak, adım adım mahallî idareler kurulmasının sebeplerini açıklamak ve böylece bize yürekten bağlanmalarını sağlamak, Kürt reislerinin mülki ve askerî makamlarda görevlendirilerek bize bağlanmalarını sağlamak genel bir siyasi çizgimizdir.

Kürdistan iç siyaseti El Cezire Cephesi Komutanlığı tarafından birleştirilerek idare edilecektir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi vekilleri adına Mustafa Kemal’in El Cezire Komutanına gönderdiği, durum budur.

Lozan görüşmeleri yani Kurtuluş Savaşı’nı yürüten ikinci adam İsmet Paşa ne diyor? Lozan’da en fazla fırtına koparan konuşmaların başında Kürtlerin azınlık olup olmadıkları tartışmaları vardır. Lozan’daki görüşmeler devam ederken aynı tartışmalar Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanır. Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Kozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin imzaladıkları metin Mecliste okunur: “Türk Kürt birdir ve tek vücuttur. Kürtler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılmaz ve bunu ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur.  Buna binaen Erzurum Milletvekili Necati ile Bitlis Milletvekili Yusuf Beylerin ekalliyetler hakkındaki nutuklarının açıklıkla bütün dünyaya duyurulması lazım.”

Sivas Milletvekilinin konuşması var: “Kürtlerin, Türkiye halkıyla kaderleri birdir, her şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir. Ekalliyetler bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için azınlık mevzubahis etmek, Türk için ekalliyetten bahsetmek demektir. Şu hâlde bu tamamen reddolunmuştur.” deniliyor ve İsmet Paşa, Lozan görüşmeleri sırasında Avrupalı devletler Kürtlerin azınlık olduğunda ısrar edince İsmet Paşa buna karşı çıkarak şöyle der: “Türkler ve Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ana unsurlarıdırlar. Kürtler bir azınlık değil, bir millettirler. Ankara Hükûmeti hem Türklerin hem de Kürtlerin Hükûmetidir.”

Sayın Genelkurmay Başkanı Kurtuluş Savaşı’nın felsefesini Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’da mı buluyor, yoksa şurada Abidin Özmen’in “yatılı okullar açalım, Türk ve Kürtleri bir arada yaşatalım, Kürtler dillerini unutsunlar, Karadeniz’den şu kadar köy taşıyalım oraya, orayı asimile etsinler, Kürdistan’dan on tane köyü batıya göç ettirelim, orada asimile edelim”mi Kurtuluş Savaşı’nın felsefesi? Eğer bu ikincisiyse bunu şiddetle reddediyoruz. Bizim kanımızı döktüğümüz, emeğimizi verdiğimiz Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal’in El Cezire Komutanına gönderdiği talimattır, İsmet Paşa’nın Lozan’da Kürtleri ve Türkleri bu ülkenin kurucu unsuru olarak kabul etmesidir.

Sayın Genelkurmay Başkanının bunu, tekrar tarihimizi okuması lazım, bin yıl önceki tarihimizi, Sultan Sencer’den Yavuz Sultan Selim’e kadar, Kanuni Sultan Süleyman’a kadar ve orada Kürdistan’a nasıl özerklik verildiğine kadar. Tarihi son otuz yıl, kırk yıl, elli yıllık faşist uygulamalarda aramak, Türk halkına ve Kürt halkına yapılabilecek en büyük düşmanlıktır. Bu, resmî ideolojidir, inkârcıdır, asimilasyoncudur ve bu, hiç kimseye bir yarar getirmez. Dolayısıyla 21’inci yüzyılda hâlen Kürtlerin dili var mı yok mu, Kürtler yerelde kendi dilini konuşacak mı konuşmayacak mı?

Sayın Cumhurbaşkanı Norşen’e gitti “Güroymak” değil “Norşen” dedi ve açılım, Kürt açılımı, demokratikleşme açılımı, millî birlik beraberlik açılımı dediğimiz şeyde ne vardı? O paketin içinde çıka çıka eğer köyler, ilçeler, iller, kendi meclislerinde karar alırlarsa kendi köylerinin eski isimlerini, kendi ilçelerinin eski isimlerini, kendi illerinin eski isimlerini karar altına alsınlar… Kim alsın? İl meclisi, ilçe meclisi yani belediye meclisi veyahut il meclisi.

Şimdi, bunu yapacağız dediğimizde, yani oradaki insanlar kendi köylerinin, ilçelerinin eski ismini alsın, biz pazarda, şurada burada zaten Kürtçe konuşuyoruz, bunu yaygınlaştıracağız yani kendi dilimizi asimilasyondan kurtaracağız dediğimizde, birileri çıkıp “İki dillilik olmaz, tek millet vardır.” dediler. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız ama ayrı dilimiz var, ayrı kültürümüz var, ayrı geleneklerimiz var. Biz, 21’inci yüzyılda, kendi kaderini tayin etme hakkını, herkesin devlet kurması olarak algılamıyoruz. İnsanlığın bunu aştığına inanıyoruz ama kendi kaderimizi tayin hakkını, yerelde meclislerde, oradaki halk ne diyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …belediyede, il meclisinde, oradaki insanlar kendi kaderini tayin edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ayrı bir kaderimiz yok, kaderimiz beraber, kaderimiz birlikte.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Evet ama biz kendi kendimize soracağız, vatandaş ne istiyor.

BAŞKAN – İkinci konuşmacı Mehmet Nezir Karabaş.

SUAT KILIÇ (Samsun) – İnönü’den, Atatürk’ten okudunuz ya, kaderimiz beraber.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kaderi kimse değiştiremez ya! Çizmişiz o kaderi. Ona göre, herkes… O kader çizilmiş.

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bağlı kurumlar bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki şeyden bahsedeyim başlarken. AK PARTİ Grubu adına konuşan Sayın Hatibin iki söylemi oldu. Bir: “Elektrik bulunmuyordu, şimdi ihraç ediyoruz.” diyor. Bir de kömür üzerine kısa bir iki değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir köy adı veriyorum. Burada hem Erzurum milletvekilleri hem de sayın AKP yetkilileri herhâlde üzerinde dururlar. Erzurum’un Hınıs ilçesi Demirci köyünde yirmi haneli deprem konutları 2007’den beri elektriksizdir. Bu konuda kaç defa istemleri, talepleri oldu, dile getirdik, hâlâ sorun çözümlenmemiş.

Yine, kömüre gelince: Elbette ki sosyal devlet, vatandaşının her türlü sorununu, beslenme, barınma, ısınma, eğitim sorunlarını çözmekle sorumludur. Bu anlamda kömür veya vatandaşın ısınması esastır. Ancak biz defalarca dile getirdik, soru önergesi verdik, araştırma önergesi verdik. Sanayinin olmadığı, tek bir fabrikanın olmadığı, olan fabrikaların da devlet sigara fabrikası veya Et ve Balık Kurumu gibi kurumların da kapatıldığı illerde Bitlis’te, Hakkâri’de, Ağrı’da, Van’da son yıllarda hava kirliliği oluyor. 1990’larda hava kirliliğinin Türkiye’de ciddi bir şekilde tartışıldığı, Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da insanların hava kirliliğinden nefes alamadığı, öldüğü dönemler       -elbette bu günü onunla kıyaslamıyoruz ama- bunlar aşılırken İstanbul gibi bir mega kent Ankara, Bursa gibi kentlerde doğal gaz diğer tedbirlerle kullanılan kömürün, yakıtın kalitesiyle ilgili çalışmalar yapılıp bunlar engellenmişken ve yine o dönemde yine devletin bakanlığının, valilerinin genelgeleriyle o dönem insanların parasıyla alıp getirip yaktığı, deposuna koyduğu kömürler belediye tarafından alınıp ceza kesiliyorken AKP İktidarı döneminde son dört beş yıldır aynı kömürler getirilip halka dağıtılıyor ve kentte, köylerde herkes tarafından yakılıyor. Elbette halka kömür dağıtılacak. Siz insanları evde soğuktan donacak şekilde bırakamazsınız eğer bırakırsanız zaten elektriği, başka bir şeyi kaçak kullanır, o ayrı bir olay. Ama hiç kimsenin Van, Bitlis, Iğdır, Ağrı, Kars halkına havasını kirletecek, onu zehirleyecek kömür verme hakkı yoktur, böyle bir şey olmaz. Sayın Bakana sorduk, soru önergesi verdik. Burada bu illerin milletvekillerine de söylüyoruz, gidin kendi ilinizde halk bu konuda ne söylüyor, oradaki sağlıkçılar, oradaki çevreyle ilgili yetkililer ne söylüyor gidin ona bir bakın. Yani burada gelip “Biz kömür dağıtıyoruz.” demekle iş bitmiyor. Kömür dağıtacaksınız, doğal gaz bağlayacaksınız, insanları açsa doyuracaksınız, üşüyorsa ısıtacaksınız ama onu zehirleme hakkını vermez bu size.

Değerli arkadaşlar, enerji -defalarca dile getiriyoruz, üzerinde fazla durmayacağım, o konuda değerlendirme de yapmayacağım- tüm dünyanın en önemli, en stratejik kaynaklarından biri. Dünya, başta gelişmiş ülkeler, dünyanın politikasını belirleyen ülkeler olmak üzere her ülke ekonomisinin, sanayisinin ve normal sosyal, toplumsal yaşamının kaynağı olan enerjiyle ilgili sürekli, geçmişten bu yana kadar sürekli politikalar belirlemekte, bunu geliştirmekte hem kendi iç yapısında hem de uluslararası ilişkilerinde, diplomaside buna önem vermektedir. Elbette Türkiye’nin de yıllardır bu konuda belli çalışmaları, belli kendisine göre politikaları var. Ama biz hem geçmiş hükûmetler döneminde hem de bugün AKP İktidarı döneminde bu politikaların çok bütüncül, geleceği de tüm yönleriyle hesaplayan, bununla birlikte, toplumun enerji ihtiyacını karşılamanın yanında toplumun, toplum sağlığının, çevrenin geleceğini de düşünen politikalar şeklinde kapsamlı, global bir politikasının ve stratejisinin olmadığını düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, dünyada bugün enerji ihtiyacının yüzde 90’nı fosil kaynaklardan yani petrol, doğal gaz ve kömürden sağlanmaktadır. Bu, uzun süre de böyle devam edecek. Ancak, dünyada belki bir yirmi otuz yıl önceye kadar enerji politikaları belirleniyorken, enerji ihtiyacının karşılanması için çalışmalar yapılıyorken çevrenin korunması, bu enerji tüketildiği zaman, üretildiği ve tüketildiği zaman toplumun bugünü ve geleceği üzerinde etkileri çok tartışılmıyordu. Özellikle küresel ısınma, küresel ısınmanın pratik sonuçlarının da ortaya çıkmasıyla birlikte başta Avrupa, Amerika olmak üzere, büyük devletler olmak üzere, bugün dünyanın gündeminde enerji ihtiyacı karşılanırken, enerji üretilirken, tüketilirken biz dünyamızı, çevremizi ve geleceğimizi nasıl kurtarırız; bu yaşamımızı sürdürüyorken, ihtiyaçlarımızı karşılıyorken geleceğimizi nasıl kurtaracağız tartışması var ve yine bu konuda sadece Türkiye değil, ciddi araştırmalar yapan, bilimsel çalışmalar yapan, bu konuda binlerce değerlendirme, makale, kitaplar yazılan Avrupa, Amerika gibi ülkelerde de maalesef ne yazık ki hâlâ ülkeler güncel ekonomik çıkarlarını, ticari kaygılarını öne çıkarmakta. Bu konuda küresel ısınmayla ilgili, dünyamızın, çevremizin ve insanlığın geleceğiyle ilgili hâlâ ciddi adımlar atılmış değil.

Bizler bu konuda Türkiye’de de tabii ki gelişmekte olan bir ülke olarak, sanayisi gelişen, kentleşen, enerjiye ihtiyacı her geçen gün artan bir ülke olarak enerji üretimini ve tüketimimizi değerlendireceğiz, geliştirmeye çalışacağız ama tüm bunlarla birlikte çevreyi, tüm bunlarla birlikte doğayı, tüm bunlarla birlikte insanlığın bugünkü sağlığı ve geleceğini de düşünmek, tartışmak zorundayız ve yine, mevcut verilere göre bazı değerlendirmeler farklı olsa bile fosil kaynaklarla ilgili petrolün kırk yıllık, doğal gazın altmış yıllık bir ömrü olduğu, bu süre içinde verimli üretiminin olmayacağı, tükeneceği üzerine çalışmalar yürütülüyor. Eğer böyleyse başta Avrupa, Amerika, Rusya, Çin, büyük devletler bir taraftan hem ticari anlamda, bir taraftan da siyasi anlamda dünyanın geleceğinde güçlü olan, kararları etkili olan ülkeler olmak üzere tüm dünya yenilenebilir enerjiyi önüne bir politika olarak koymak zorundadır.

Biz, bugün, tüm dünya, eğer ciddi şekilde ülkelerin ve uluslararası şirketlerin, holdinglerin, kartellerin çıkarlarını bir tarafa bırakırsak, kısa bir süre içinde, önümüzdeki on-on beş yıllık süre içinde, tümüyle yenilenebilir kaynaklarla mevcut insanlığın tüm enerji ihtiyacını karşılayabilecek bir potansiyel vardır ama maalesef Türkiye'de olduğu gibi dünyada da gündelik çıkarlar, gündelik siyasetler kısa vadeli politikalarla bunlar sürekli erteleniyor.

Şimdi, Türkiye'de hem geçmiş Bakanımız hem bugünkü Sayın Yıldız hem de geçmiş hükûmetler döneminde, son on-on beş yıldır enerji politikalarından bahsedildiği zaman yenilenebilir enerjinin önemli olduğu, yaşamsal olduğu tartışılır ama maalesef AKP İktidarı döneminde, yıllardır verilmiş, Sanayi Komisyonu eski Başkanı tarafından verilmiş tasarı, teklif hâlâ orada bekliyor, uzun bir süre Meclise getirilmedi, bir ay önce getirildi ve tümü üzerindeki görüşmelerden sonra tekrar geri çekildi.

Ve yine Türkiye'de ciddi tartışma konularından biri, sürekli tartışma konularından biri nükleer enerji.

Değerli milletvekilleri, biz başta da belirttik, bugün, hem dünyada hem de Türkiye'de nükleer enerjiyi enerji ihtiyacına bir alternatif olarak savunan hem tüm devletler hem de Türkiye'deki geçmişteki ve bugünkü siyasi partiler, siyasal nedenlerle, diğer enerjiyle ilgili değil, diğer stratejik nedenlerle, güç olma nedeniyle tartışmışlardır.

Bugün, hem dünyanın bu konuda, nükleerle ilgili çalışmaların yapıldığı ülkelerde, başta Avrupa olmak üzere, Amerika’da bilimsel çalışmalardan tutun, bilimsel verilerden tutun çevre örgütlerine ve kitleye kadar nükleer enerjiyle ilgili ciddi olumsuzluklar, ciddi kaygılar var, ciddi tartışmalar var. Birçok ülke ciddi bir şekilde nükleer enerjiyi gündeminden çıkardı. Şimdi, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını nükleerden elde eden ülkelerin birçoğu bugün artık nükleer santral yapmıyor. Bu ülkelerin birçoğu nükleer santrallerini vadesi, kullanım süresi dolmadan kapatma kararı aldı. Nitekim, bu yıl içinde, bu sonbaharda Almanya’da Hükûmetin nükleer santralleri kapatma süresini uzatma kararı üzerine oradaki tartışmaları, yapılan eylemleri ve şiddeti gördünüz. Ama Türkiye’de ne yazık ki… Bu teknolojiyi yaratan, bu teknolojiyi ortaya çıkaran, yıllardır yatırım yapmış, santraller kurmuş, bu santrallerin birçoğunu başka ülkelere de yapmış ülkeler, nükleer santrallerin atıklarının ciddi bir sorun olduğunu, hem bugün hem yarın insanlık için bir sorun olduğunu söylüyorken, bu konuda yatırımlarından vazgeçmişken, artık yatırım yapmıyorken, santral kurmuyorken, mevcut santralleri kullanım süresi bitmeden kapatma kararı alıp bunu tartışıyorken Türkiye’de nükleer enerjinin bir zorunluluk olduğunu tartışmak gerçekten hiçbir şekilde kabul edilebilir değil.

Yine, sürekli bunu dile getirenlerin en önemli gerekçelerinden biri Türkiye'nin alternatif enerji ihtiyacı olduğu, Türkiye'nin yüzde 70’in üzerinde enerjide dışarıya bağımlı olduğu, nükleer enerjinin bağımlılığı azaltacağı üzerinedir ve bu nükleer santral sözleşmesi kiminle yapılıyor? Rusya’yla yapılıyor. Rusya’nın denetiminde, onun denetimi altında, onun işletmesinde bir santral kuruluyor ve biz doğal gazda yüzde 65, petrolde yüzde 33-34 bağımlı olduğumuz Rusya’ya bir de nükleer enerji santralini yapma izni veriyoruz ve bu gerekçeyi öne koyuyoruz. Bu gerekçelere hiç kimsenin inanması mümkün değil.

Yine, nükleer enerjinin ucuz olduğu söyleniyor. Burada getirildi, sözleşme bu Meclisten çıktı. Hem dünyadaki elektrik fiyatlarını, Türkiye’deki elektrik fiyatlarını biliyoruz, Türkiye’nin nükleer santral karşılığı Rus firmasına verdiği fiyatı biliyoruz. Yani bu, insanların mantığıyla, insanların hafızasıyla dalga geçmektir. Böyle bir mantık olur mu? Böyle bir gerekçe olur mu? Siz, ucuz olduğu gerekçesiyle “Nükleer santral, nükleer elektrik ucuzdur, onun için yapıyoruz.” diyorsunuz halkın karşısında. Buradan da yasa geçiyor, fiyatlar önümüzde.

Değerli arkadaşlar, yine Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri HES’tir. Biz defalarca belirttik. Türkiye’nin kendi yerli kaynaklarını, hem linyiti hem kömürü hem de derelerini, akarsularını en verimli bir şekilde kullanması gerekiyor. Ama biz enerji üreteceğiz diye ne tüm derelerin üzerini metre metre satan bir mantığı ne binlerce yıldır insanların yaşadığı ili, ilçesi, köyünü ona doğal yapı olarak, ona çevresiyle, o bölgedeki florasıyla, faunasıyla, hayvansal yaşamıyla zehir etme hakkımız yoktur.

Nitekim, Karadeniz başta olmak üzere, birçok ilde insanlar buna ciddi tepki gösterdi, davalar açtı, birçoğu yasal olarak engellendi. AKP’nin çıkarmayı düşündüğü doğal çevreyi de kendi denetimine alan, yasalardan kaçıran mantığı eğer sürdürülürse şuna inanın ki insanlar o dağlarını, köylerini kullandırmaz, yarın isyan eder ve eğer Karadeniz’de, eğer Doğu Anadolu’da, eğer Ege’de, Marmara’da hem enerjide, HES’lerde hem de maden politikasında bunu sürdürürseniz, yarın öbür gün insanlar, o kepçelerin, dozerlerin, iş makinelerinin karşısına çıkar ve Hükûmete de Meclise de oradaki valiye de yetkililere de isyan eder. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur.

Elbette, biz derelerimizi, biz sularımızı verimli kullanma… Gerçekten, hem küresel ısınmanın etkisini azaltacak, doğayı kirletmeyecek bir şekilde kullanacağız ama bunu kullanırken tüm bu çalışmaları bilimsel şekilde yapacağız. Bu çalışmaları muhalefet-iktidar paylaşacağız, bu çalışmaları sivil toplum örgütleriyle, bu çalışmaları çevre örgütleriyle, bu çalışmaları köyünde HES yaptığımız, ilinde baraj yaptığımız insanlarla paylaşarak yapacağız. İkna edeceğiz birbirimizi, insanlarımızı ikna edeceğiz ve ikna ettikten sonra da HES’leri de kuracağız, linyitimizi de kömürümüzü de kuracağız. Ama bizim “Kendi doğal kaynaklarımızı kullanalım.” diye kirli kömürleri getirip illere dağıtıp insanların havasını zehirleme hakkımız yoktur. Biz, linyitleri ve kömürleri, kurduğumuz, hiçbir tedbiri, filtresi, gelişmiş teknolojiyi kullanmadan… İnsanlarımızı zehirleme hakkımız yoktur, bu hakkı kimse bize vermez.

Yine, değerli arkadaşlar, Türkiye’de enerjide her zaman dile getirilenlerden ve önemli olan konulardan biri şudur: Enerjinin verimli kullanılması ve kaçak kayıpların ortadan kaldırılması, eskimiş iletim hatlarının yenilenmesinden bahsedilir. Nitekim arkadaşlar rakam da verdi. 1994’te 15,5 olan kayıp kaçak oranları 2000’de zirveye ulaşıyor, 21,5; sonrasında, AKP iktidarları döneminde, 2008’de 14,4’e kadar düşüyor ama ne hikmetse, 2009’da TEDAŞ’ın verdiği rapora göre, değerlere göre 17,7’ye çıkıyor.

Şimdi, elektriğin yine verimli kullanılmamasıyla ilgili, Türkiye, bu konuda enerjiye en fazla ihtiyacı olan, enerjiye ihtiyacı sürekli büyüyerek devam eden bir ülke olmasına rağmen kayıp kaçakla ilgili, elektriğin, enerjinin verimli kullanılmasıyla ilgili en az çaba sarf eden bir ülkedir maalesef. Onun için insanların nerede, kim kaçak kullandı şeyi üzerine, kaçak nerede kullanılıyor, neden kullanılıyor, bunun tedbirlerini nasıl alırız? Eğer siz Konya Ovası’nı, eğer siz GAP bölgesini, eğer siz Urfa’nın, Mardin’in, Batman’ın köylülerinin sulama ihtiyaçlarını gidermezseniz, onlar tarım yapacaklar, tarımı da elektrikle yapacaklar, elektriği de kaçak kullanacaklar ve bu ülkenin verimli olan, çok zor koşullarda elde edilen enerjisi de bunu yapmadığı için bu şekilde kullanılacaktır diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.19


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın sekizinci turu üzerindeki görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’ye aittir.

Buyurun Sayın Ekici. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2011 mali yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı toplumun tamamını doğrudan ilgilendiren bir alandır. Çalışanlar, işverenler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, hane halkları ve devlet kurumları, bu alanda hem etki eden hem de etkilenen pozisyonuyla yer alırlar. Sağlıklı işleyen bir çalışma hayatı, huzurlu ve refah seviyesi yüksek bir toplumu ifade eder. Bu durum aynı zamanda istikrarlı ve gelişmiş bir ekonominin de göstergesidir.

Çalışma hayatındaki göstergeleri makroekonomik ögeleri dışlayarak ifade etmek de mümkün değildir. Bugün Türkiye'de yaşanan işsizlik, çalışanların, emeklilerin yaşadığı sıkıntılar, sendikalaşma oranlarındaki negatif durum, işverenlerin ekonomik problemleri, vasıfsız işçi sayısının çokluğu, kapanan iş yerlerinin çoğalması gibi çalışma hayatının içindeki problemlerin hepsini bir bakanlığa mal etmek elbette doğru değildir.

Kabul etmek gerekir ki Hükûmetçe izlenen ekonomi politikalarındaki yanlışlıklar ve istikrarsızlık, eğitim alanında bir türlü sağlanamayan kalite ve yaşanan olumsuzluklar, dış ekonomik politikada izlenen yol ve buna bağlı gerçekleşen dış ticaret verileri nihai olarak yansımasını çalışma hayatında bulmakta ve bugün konuştuğumuz bütün problemler bu alanda toplanıp bir araya gelmektedir.

Bir dönem işsizliğin çok artması ve can yakıcı hâle gelmesinden sonra dönemsel olarak sağlanan iyileşmelerin bir savunma aracı olarak kullanılmasını doğru bulmuyorum. Yine, ekonomik büyüme olarak ifade edilen, aslında ithalata dayalı olarak gerçekleşen, içinde istihdam ve üretim olmayan sanal büyüme rakamlarını iyilik olarak göstermeyi siyaset adına, millet adına yapılan bir iş olarak samimi ve dürüst bulmuyorum. Kaldı ki, artık bu sayısal verilere ne söyleyen ne de dinleyen inanmaz olmuştur.

Değerli milletvekilleri, aralıksız sekiz yıldır iktidar olan bir siyasi partinin ve onun Hükûmetinin bütçesini konuşuyoruz. Yukarıda ifade ettiğim gibi, milletten siyasi istikrar adına oy istemiş ve almış bir kadronun bu saatten sonra günübirlik, dönemsel iyileşmelerle ülkeyi ve milleti oyalama hakkı yoktur, kalmamıştır. Bu İktidar, bir kere, idari anlamda istikrarı sağlayamamıştır. Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünde 8 daire başkanlığından 6 tanesi, Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğünde 5 daire başkanlığından 3 tanesi hâlen vekâleten yürütülmektedir. Sekiz yılda bu daire başkanlıklarına asaleten atanacak ehliyetli ve liyakatli insanlar hâlâ bulunamamış mıdır? Neden vekâletle işlerin yürütüldüğü ve kadrolaşma konusunda yaşanan sıkıntılar da herkesin malumudur.

Bu arada, Sosyal Güvenlik Kurumunda çalışanlar arasında siyaset ve sendika ayrımı yapılmakta olup özellikle ilçelerde açılan merkez müdürlüklerine yapılan görevlendirmelerde liyakat kıstasları esas alınmadan yandaş sendika kriterinin dikkate alındığı görülmektedir. İl müdür yardımcısı atamalarının istatistiki bilgilerine bakıldığında ise ataması yapılan toplam 45 kadronun 30’unun yandaş sendika üyesi olduğu görülmektedir. Yapılmak istenen şeyle, hiçbir vasfı ve becerisi olmayan, açılacak bir yarışma sınavında başarma ihtimali dahi bulunmayan bu kişilere peşkeş çekilmek suretiyle aynı unvanda bulunan diğer kurum çalışanlarının hakkı gasp edilmektedir. Bu vahim tablo, Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimince 14/8/2010 tarihinde Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği değiştirilerek sınavsız atanacak il müdürü ve il müdür yardımcısı unvanlarındaki özel şartlar kaldırılarak sağlanmıştır. Bu atamaların devam edeceği de artık yüksek sesle konuşulmaktadır. Bu, büyük bir hak gasbıdır.

Hele bir başka gasp daha vardır ki, o kadar taraflı bir idare söz konusudur ki referandum öncesinde bir iç yazışma organında “Bu cennet vatanda güzel insanlarımızın psikolojisi maalesef bozuldu. Allah bu necip milletin yâr ve yardımcısı olsun. Her şeyin hayırlı olanını Cenabı Allah kısmet eylesin. Şimdiden Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun.” ifadesini kullanan bir memurun, bu ibarede “hayırlı olan” kelimesi geçtiği için propaganda yaptığı iddia edilerek, 657’ye göre 120’nci maddeye atfen disiplin soruşturması açılmıştır. Bu, aynen, hani bir ördek hikâyesi vardır ya, “Havada bulut var.” diyene “Sen bana ördek mi dedin?” diyen insan tipi tarif edilir ya bir fıkrada, aynen ona benzemektedir. Ama yapılan işlem tam bir despotluktur.

Değerli milletvekilleri, kamuda istihdam edilen taşeron firma çalışanı sayısı 2000’li yılların başında 10 bin civarındayken bugün bu çalışanların sayısı 300 bini aşmıştır. Bu sistem, çalışanlar açısından sosyal güvencenin olmadığı, yarını belli olmayan, ücretin bile düzgün alınamadığı bir emek sömürüsüdür ancak Hükûmet ve Bakanlık maalesef bu konuda hiçbir tedbir almamakta, iş sağlığı ve güvenliği esaslarına uyulmadan, sendikalaşmanın olmadığı, esnek çalışma ve düşük ücretli çalışanların hâkim olduğu bir sisteme doğru hızla gidilmektedir. ILO, toplu sözleşme ve grev hakkının kutsal bir insan hakkı olduğunu görmektedir ancak maalesef bugün ülkemizde bu uluslararası standartlara ulaşmak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde bütün bu problemler yaşanırken çok fazla değinilmeyen bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemiz açısından istihdamın bir de yurt dışı boyutu vardır. Bu anlamda yurt dışı taahhüt sektörünün problemleri ve onların Türk işçisi istihdamındaki tercihlerine yönelik problemlerin ve eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bunların her birisi Bakanlığın görev ve sorumluluk alanında olmasına rağmen, maalesef gereği yapılmamaktadır. Hatta taahhüt sektörünün bugün olduğu yerlerdeki ilgili kesin ve net sayısal verilere ulaşamadığımız gibi, istatistiki bilgileri de tahminî ve el yordamıyla bulmaktayız. Dolayısıyla buradaki özel ve tüzel kişiliğe sahip vatandaşlarımızın sorunları bilinemez ve çözüme yönelik bir çalışmanın olmadığı da görülmektedir. Bu konuda Hükûmeti ve Bakanlığı göreve davet ediyorum.

Bir başka gündeme getirmek istediğim konu da yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlikleriyle ilgilidir. Bu konudaki düzenleme, muhatap ülkelerle yapılacak sosyal güvenlik sözleşmeleriyle sağlanır. Özellikle Bulgaristan göçmeni olarak ülkemize gelmiş ve vatandaşlık hakkı kazanmış vatandaşlarımızın Bulgaristan’daki çalışma hayatıyla ilgili düzenleme var mıdır, bilmiyorum. Sayın Bakan bu konuda Meclisimizi bir bilgilendirirse memnun olurum ancak 8/5/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanun’un benim arz etmeye çalıştığım konuyu kapsamadığını da ifade etmek istiyorum. Burada bir mağduriyet olduğunu önemle belirtiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir başka problem de, gittikçe artan ve frenlenemeyen bir başka problem de kayıt dışı çalışmadır. Kayıt dışı çalışma yüzde 45’leri aşmıştır. Bu oran bir kısım Doğu ve Güneydoğu illerimizde yüzde 75’lere varmaktadır. Bugün itibarıyla kayıt dışı çalışanların sayısının 10 milyon 500 bin kişi civarında olması son beş yılın rekorunu oluşturmaktadır.

Açlık sınırının, asgari geçim sınırlarının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Vaktim çok sınırlı, bu rakamları verme şansım yok. Ancak bugün özellikle işsizlik oranında belirlenen hedefler krizin teğet geçtiği bir ülke için yeterli değildir ve uluslararası konjonktürle, uluslararası konjonktürde krizden çok etkilenmiş ülkelerin verileri baz alınarak da bu durumun izahı mümkün değildir.

Bir başka konu da, çalışma hayatında işlerin yolunda gitmediğinin temel göstergelerinden biri de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan yapılan yardımdır. 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye dağıtım yapılırken 2009 yılında 2 milyon 240 bin aileye dağıtım yapılmış. Biraz önce de bir sayın hatip bunu öykünerek iftiharla bahsetti ama doğru çalışma hayatının olduğu ülkede sosyal yardımların en az olması gerektiğini unutarak konuşuyor. Yani biz sosyal yardım vermek yerine o çocukların babalarına iş verirsek daha doğru işleri yapmış olacağımızı ifade etmek için bunu söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, TÜİK rakamları inandırıcı olmaktan uzaklaştı, sokaktaki, pazardaki, marketteki gerçek enflasyon rakamları ile kâğıt üstündeki enflasyon birbiriyle örtüşmüyor. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Onun için problemleri daha ciddi boyutta görüşmemiz gerekir diyorum.

Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tunca Toskay, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken saygılar sunuyorum.

Bu kurumlar hakkında konuşmak, detaylı bir değerlendirme yapmak için süre fevkalade sınırlı olduğu için ben konuşmamı Bakanlığın enerji alanındaki faaliyetleriyle sınırlı tutmaya gayret edeceğim.

İlk önce enerji maliyetlerinden başlamak istiyorum. Şu anda Türkiye’deki enerji maliyetleri geniş halk kitleleri, çiftçiler, sanayiciler için, bütün halkımız için çok yüksek. Benzinin fiyatı 4 liraya varmış vaziyette, çiftçinin kullandığı motorin fevkalade pahalı hâldedir. Sanayicinin enerji maliyetleri onun rekabet şansını olumsuz şekilde etkileyecek düzeye ulaşmıştır. Sayın Bakan, sanayicilere elektriği oldukça makul fiyatlardan verdiklerini euro sent olarak, rakam vererek ifade etmektedir. Ancak bu yılın fiyatları dolar sent cinsinden hesaplandığında enerji fiyatlarının bu yıl da arttığını görmekteyiz.

Enerji fiyatlandırması yapılırken bizim gibi enerji açısından dışa bağımlı olan ülkeler dikkate alındığında enerjinin verimli kullanılmasını teşvik edecek bir fiyatlandırma yaklaşımı kabul edilebilir, doğrudur. Ancak, bu fiyatlar, o ülkedeki ekonomideki üreticilerin uluslararası alandaki rekabet şansını olumsuz etkileyecek düzeye hiç varmamalı. Bugün bu fiyatlar çok yüksektir. Bu fiyatların yüksekliği geniş halk kitlelerinin hayat standardını da olumsuz etkileyerek sosyal adalet açısından sakıncalar yaratmaktadır.

2008 yılında petrolün varil fiyatı 145-150 dolarlarda cereyan ederken, sürerken, benzinin fiyatı bugünkü fiyatların çok altındaydı. 2010 yılı Aralık ayında petrolün varil fiyatı 90 doların altındadır ve 97 oktan benzinin fiyatı 4 lirayı bulmuş durumda. Dünyada bu akaryakıt ürünlerinden en fazla vergi alan ülke olarak birinciliği hiç kimseye kaptırmıyoruz.

Öyle anlaşılıyor ki AKP Hükûmeti, akaryakıtın fiyatlandırılmasında tek ölçü olarak “Bu kaynaktan ne kadar fazla vergi alabilirim.” yaklaşımını öne çıkartmaktadır. Böyle bir varsayımla hareket ettiğiniz zaman, benzin istasyonları vergi tahsilatı yapan veznelere dönüşmek durumunda oluyor.

Enerji açısından dışa bağımlılığımızı irdelediğimiz zaman, geçtiğimiz dönemde, sekiz yıllık dönemde enerjiden dışa bağımlılığımız artmıştır. Birincil kaynaklarda toplamda yüzde 71,5 bir dışa bağımlılık söz konusudur, petrolde 93, doğal gazda 97 bir bağımlılık söz konusudur.

Bu bağımlılık artışını, bu dönemdeki büyümenin hızlılığına bağlayarak bu mazereti kabul etmemiz de mümkün değildir çünkü benzer büyüme ortalama rakamlarına geçtiğimiz yıllarda bazı dönemlerde varılmıştır, böyle bir bağımlılık söz konusu olmamıştır.

Burada önemli olan şeylerden bir tanesi, yenilenebilir kaynakların azami oranda kullanılıp kullanılmadığıdır. Burada bir örnek: 2002 yılında toplam elektrik üretimi içinde hidroelektrik kaynağımızın payı yüzde 26’dan, 2009’da yüzde 18,5’a düşmüştür. Demek ki bu alanda, en azından payı koruyacak kadar yatırım yapma imkânı bulunamamış görünüyor.

Rüzgâr, jeotermal, biyoyakıtların payı ise ihmal edilecek bindeler mertebesindedir. Güneş enerjisinden enerji elde etme açısından, halkın sıcak su sağlama girişimi dışında ciddi bir atılım söz konusu değildir.

Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkânlarının harekete geçirilmesi ilkesi bakımından yapılanlara göz attığımızda, enerji piyasasının kurulması ve düzenlenmesi konusundaki yasaların önemli bir bölümü 57’nci Hükûmet tarafından çıkarılmıştır. Elektrik Piyasası Kanunu 2003’te, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu -ki bu Kanun’la birlikte düzenlenmiştir- o da 2001’de, Doğalgaz Piyasası Kanunu da 2001’de çıkmıştır. 19 Kasım 2001 tarihinde de Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu faaliyete geçmiştir.

Bu konuda piyasada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun faaliyetleriyle ilgili sorun AKP hükûmetlerinin piyasaya ekonomi dışı saiklerle müdahalesinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da piyasada enerji kullanımında verimliliğin artırılması, rekabetin sağlanarak maliyetlerin düşürülmesi gerçekleşmemektedir. Bu alanda enerjide kamu yatırımlarının düzeyine baktığımız takdirde, son birkaç yıldır nominal rakamlar olarak hemen hemen yatırım tutarının sabit olduğunu görüyoruz ancak gayrisafi yurt içi hasılaya 2011 yılı rakamını oranladığımızda 2003’ten bu tarafa en düşük oran ortaya çıkmaktadır. Yani burada mazeret şu olabilir: Biz kamu olarak yatırım yapmıyoruz, özel sektör yatırım yapacak. Bu söylem problemi çözmüyor. Kamunun, destekleyici, düzenleyici, yönlendirici işlevi için belli düzeyde yatırım yapması gerekli olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde son yıllardaki eğilim, enerji alanında kamunun yatırımlarının artması istikametindedir.

Şimdi, nükleer enerji, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi bakımından Türkiye’de önemli bir konu. Sekiz yılda bu konuda ciddi bir adım atılamamış. Sekiz yılın sonuna doğru geldiğimiz sıralarda bir nükleer enerji santralinin yapılması Rusya’yla yapılan bir anlaşmayla gerçekleştirilme aşamasına girmiş. Ancak şurada şunu soruyoruz, Sayın Bakanın net olarak ifade etmesini arzu ettiğimiz bazı sorularımız var:

1) Ticari olarak bu işletme hangi tarihte çalışmaya başlayacak?

2) 4.880 megavatlık bir santralin yatırım bedeli olarak 20 milyar doları normal kabul ediyorlar mı? Bu konuda bize karşılaştırmalı rakamlar verebilirler mi?

Neden ihale, rekabet ortamı yaratılmadan ihalesiz bir şekilde Rus firmasına verildi? Acaba            -ihalesiz Samsun-Ceyhan petrol boru hattı Çarık’a verildi- buna petrol sağlama ihtiyacı bu ihalenin Rus firmasına verilmesinde rol oynadı mı?

Sözleşmede teknoloji transferi, personel eğitimi, güvenlik, nükleer atıklar konusundaki şartlar nelerdir?

Santral ticari işletmeye açıldığı yıl ve sonraki yıllarda elektriğin satış fiyatı ne olacaktır?

Türk şirketlerinin ortaklığı nasıl belirlenecek, kararı kim verecek bu konuda, bu konuda rekabet ortamı oluşturulacak mı, yoksa Samsun-Ceyhan boru hattındaki yönteme tekrar mı başvurulacak?

Doğal gazda yüzde 60, petrolde yüzde 30 bağımlı olduğumuz Rusya’ya nükleer santral ve nükleer yakıt alanında bağımlı hâle gelmenin kaynak çeşitlendirilmesi ve arz güvenliği ilkeleriyle örtüştüğünü düşünüyor musunuz?

Arz güvenliği konusunda Türkiye’deki gelişmeler son derece riskli hâle gelmiştir. İthalata bağımlılık artmaktadır, petrol ve doğal gaza bağımlılık artmaktadır. Belli bir ülkeye artan bir bağımlılık söz konusudur. Arz güvenliğinin bir ülkede sağlanabilmesi için, yerli kaynaklardan yararlanmanın artırılması, enerji verimliliğinin artırılması, enerji tasarrufuna önem verilmesi, yurt dışında rezerv işletim haklarının tesis edilmesi, petrol ürünleri ve doğal gaz depolama kapasitesinin yeterli düzeye getirilmesi gerekmektedir.

Çevre ve enerji tüketimi konusunda da bir iki noktaya temas etmek istiyorum. İnsan faaliyetleriyle son elli yılda ekosistem tarihte görülmemiş şekilde değişti ve tahribata uğradı. Kuzey Buz Denizi’ndeki buzullar 2001’de yapılan tahminlere göre 2100 yılında, 2006’daki tahminlere göre 2050 yılında, 2009 tahminine göre de 2025 yılında tamamen eriyecek yani erime fevkalade hızlanmış vaziyette. 1970 ile 2004 arasında sera gazı emisyonları yüzde 70 artmış. İklim değişikliği, toprak kaybı, çölleşme, biyoçeşitlilik kaybı, azalan su kaynakları ve suların kirlenmesi; bu tehditler felakete yol açacak. Bunun işaretlerini çok ciddi şekilde şimdi görmekteyiz. Sayın Bakandan istirhamımız, bu söylediğimiz noktalara zaman ve kaynak ayırması, kendi Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, bütün kamu kurumları ve sivil toplum örgütleriyle üniversiteleri mobilize etmesidir. Bu konuda bizim bütün desteğimiz kendisiyle birlikte olacaktır. Bu alanda alınacak olumlu sonuçlar emin olunuz ki siyasi başarılardan, seçim kazanmaktan çok daha önemli olacaktır. Bu arada, toplumların içine girdiği ve çevrenin tahribatında büyük rol oynayan bu tüketim çılgınlığı konusunda da hep birlikte neler yapabileceğimizi de düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toskay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçesi ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, enerji politikaları bu Hükûmet döneminde tamamen dibe vurmuş, Türkiye âdeta dış devletlere enerji politikalarını teslim etmiştir. Dokuz yıldan bu yana, devri iktidarınızda, “Şurada petrol, burada maden, orada doğal gaz bulduk, işte bu yer altı kaynaklarımızı çıkaracağız.” diyerek insanlarımızı hep kandırdınız. Karadeniz’e dev petrol arama platformu yüz milyonlarca dolar harcanarak kuruldu, hiçbir sonuç elde edilemedi. Şimdi de bu platformun Akdeniz’e taşınması gündeme geldi, belki de yakında Akdeniz’e yeniden kuracaksınız.

Bakanlık Türkiye’de âdeta yolsuzluğun sembolü hâline geldi. Bürokratların birçoğu yapılan ihalelerdeki yolsuzluklardan dolayı ya işinden oldu ya da cezaevinde yatıyor. Kalan bürokratlar da yaşanan bu olaylardan dolayı korku ve endişe içinde, ya görev almaktan kaçmış, görev alanlar da yorgun ve yılgın hâlde görevini layıkıyla yerine getirememiştir.

1976 yılında planlanan nükleer santral aradan otuz beş yıl geçmesine rağmen hâlâ gerçekleşememiştir. AKP İktidarı her bütçe görüşmelerinde, Tuz Gölü’nün altına doğal gaz deposu yapacağından bahsetmiş, dokuz yıldan beri nükleer santraller kuracağını söylemiş, yenilenebilir enerji tesislerinin kurulacağına ilişkin yasa teklifini bir türlü Meclis gündemine getirip kanunlaştıramamış. Dolayısıyla iktidara geldiğiniz günden bu yana verdiğiniz sözlerin hiçbirini gerçekleştiremediğiniz gün gibi aşikârdır. Bu da AKP politikalarının ne kadar zayıf ve cılız olduğunu göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, önemli gördüğüm bir konuya daha temas etmek istiyorum. Hükûmetiniz döneminde diğer bakanlıklarda olduğu gibi Enerji Bakanlığında da kendi yandaşlarınızdan kiralama yöntemiyle çok lüks araçları  bürokratların emrine tahsis ediyorsunuz. Bu bürokratlar da babalarının malı gibi hafta sonu ve bayram tatili gibi günlerde bile hiç imtina etmeden aileleriyle birlikte, çoluk çocuk alışveriş merkezleri, eş dost, bayram ziyaretleri, hatta il dışına, memleketlerine bile bu araçlarla gitmektedirler. İsrafın haram olduğunu bir kez daha hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.

Burada bir Şark kurnazlığı yapıyorsunuz aynı zamanda. Güya resmî plakalı araçlarla bürokratlar, efendim, görevliler dolaşmamış oluyor, kamuoyunun gözünden resmî plakalı araçları saklamış oluyorsunuz ama daha fazla fiyatla kendi yandaşlarınızdan kiraladığınız yine devletin parasıyla, devletin benziniyle, devletin araçlarıyla hiç imtina etmeden dolaşıyorsunuz, bravo vallahi! Bunu da buradan milletimizin dikkatine sunmak istiyorum.

2009 bütçesiyle ilgili yaptığım konuşmada da –tutanaklarda da vardır- Türkiye Atom Enerjisinde yapılan hızlandırıcı ihalesiyle ilgili bazı hususları açıklamıştım. Şu ana kadar herhangi bir tedbir alınmadığı için bu konuya yeniden değinmek istiyorum. 57’nci Hükûmet döneminde 8 milyon dolara verilen ihale pahalı bulunduğu gerekçesiyle iptal edilmiş AKP Hükûmeti döneminde, yeniden AKP Hükûmeti döneminde 15 milyon dolara verilmiş, TAİK Başkanı, Komisyon Başkanı, onaylanmasına rağmen, bir hafta sonra ihale tekrar iptal edilmiş. Tekrar inşaat alanı da içerisinde 17 milyon avroya yani yaklaşık olarak 25 milyon dolara yeniden ihale edilmiş. Şimdi, aradaki farkı bilmeniz açısından bir daha vurguluyorum. 8 milyon dolara ihale edilen hızlandırıcı projesi 25 milyon dolara ihale ediliyor. Bu nasıl bir şeydir? Yani nasıl insanlarımızın ödediği vergilerle bu kadar hunharca davranabiliyorsunuz? Hâlâ bu konuda hiçbir gelişme yok. Hatta, bu konuyla alakalı getirdiğiniz hızlandırıcı 11,6 milyon euroluk sistem ve alet, ekipmanlar şu anda bir barakada çürümeye terk edilmiş ve garantisi başlamış durumda, kullanmaya başlamadığınız hâlde ne yazık ki garantisi de başlamış durumda. Bunları da kamuoyuna, yüce Meclise ve milletimizin dikkatine sunmak istiyorum.

Yine, 57’nci Koalisyon Hükûmeti döneminde Türk devletleriyle nükleer alanda iş birliği yapmak üzere kurulan Türk Devletleri Nükleer İşbirliği Araştırma ve Eğitim Merkezini sekiz yıllık iktidarınızda hiçbir faaliyete geçirmediğiniz hâlde, üstüne üstlük bir de 30 Eylül 2010 tarihindeki Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle ne yazık ki kapattınız. Bu Kurulun kurulma sebebi oradaki Türk devletleriyle nükleer anlaşmalar yapmak, onlarla enerji anlaşmaları yapmak içindi ama bunu harekete geçirmediniz ve buradaki Türk devletleri bizden önderlik yapmamızı, iş birliği yapmamızı beklerken, siz, hem bu kurumları kapattınız hem de ABD’nin Ermeni açılımını gerçekleştirerek Azeri kardeşlerimizi ve Türk dünyasını bize küstürdünüz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Adana Milletvekiliyim. Devri iktidarınızda ne yazık ki Adana’yı işsizlikte birinci duruma getirdiniz. Vallahi bravo, tebrik ediyorum! Bir zamanlar pamuk ağalarıyla, çırçır fabrikalarıyla, zenginleriyle Türk sinemasına konu olmuş o güzelim Adana, şu anda işsizlerin, işsizler ordusunun caddelerinde dolaştığı bir kent hâline getirildi. İstanbul’dan sonra katma değerde en fazla Türkiye’ye katkı sağlayan Adana, ikinci vilayet olan Adana, ne yazık ki şu anda isminden bahsedilmez hâle getirildi ve devletin çok az da olsa yaptığı yatırımlardan da bu işsizler ordusu, Adana’daki işsizler ordusu ne yazık ki faydalanamadı. Mesela BOTAŞ’a bağlı “BİL” şirketinde şu anda yaklaşık olarak 600-700 tane insan çalışıyor. Bunlardan çok az kısmı, çok az kısmı Adanalı, Ceyhanlı, Yumurtalıklı. İlk Genel Müdür Kocaeliliydi, Kocaeli’den getirdi oraya işçi yerleştirdi; ikinci Genel Müdür Karadeniz’dendi, Karadeniz’den getirdi işçi yerleştirdi. Elbette ki her vatan toprağı bizim toprağımızdır, saygımız vardır ama bir bölgeye yapılan tesisten de o bölgedeki işsizlerin faydalanması da en doğal haklarıdır diye düşünüyorum. Zaten işsizlik had safhada, bir de bu şekilde Adana’ya kurulan tesislerden ne yazık ki Adanalıları faydalandıramadınız.

Yine, Sayın Bakana buradan bir şey sormak istiyorum. Bu ülke için taş üstüne taş koyana Allah razı olsun deriz, hiçbir yapılanı inkâr etmeyiz. Adana Ceyhan bölgesi enerji bölgesi olarak ilan edildi. Enerji ihtisas bölgesi olarak Ceyhan, Yumurtalık, Erzin o bölge. Fakat şu ana kadar bir tek çivi bile çakılmadı. Hatta oraya yatırım yapmak isteyenlerin de önü kesildi, engellendi. “Biz birilerine söz verdik:” gibi sözlerle engellendi. Belki engellenmemiş olsaydı şu anda orada dört beş tane rafineri olacaktı ve bir sürü insan, işsizimiz orada çalışıyor olacaktı ama devri iktidarınızda ne yazık ki bunu da yaptınız.

Yine, Çalık grubuyla ilgili böyle bir talep olduğunu Başbakan söylemişti o insanların önünü keserken, yatırımcıların önünü keserken. Çalık grubunun Adana İl Özel İdaresinden bir talebi oldu imar tadilatıyla ilgili. Bu imar tadilatı önce reddedildi, daha sonra MHP’li üyelerin de oyuyla kabul edildi. Fakat Çalık grubu da şu ana kadar orada tek bir çivi çakmamıştır, 1 metrekare toprak bile almamıştır, hatta AKP’li siyasetçiler Adana’da işte 10 bin işçinin çalışacağı yatırımı “MHP’liler engelliyor.” diye siyaset yaptılar ama şu anda 10 bin tane işçinin çalışacağı tesisin yerinde yeller esiyor. AKP’li siyasetçilere de buradan sesleniyorum: Lütfen 10 bin kişiyi bir an önce istihdam edin de biz de görelim.

Değerli milletvekilleri, elbette ki söylenecek çok şey var ama vaktimiz yeterli değil.

Bir de kurulacak termik santraller var. O bölge birinci derece yer altı içme suyu ve turunçgiller, zeytin bahçeleriyle kaplı bir bölge. Lütfen o yatırımı da daha az verimli toprakların olduğu bölgelere kaydırmayı planlayınız, lütfen o yatırımları bir daha değerlendiriniz diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik Arama bütçeleri üzerinde söz aldım. Yüce Türk milletini ve onun temsilcisi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

“Enerji politikasının temel amacı, iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin, rekabetçi bir serbest piyasa ortamında, sürekli, kaliteli, güvenli ve mümkün olan en düşük maliyete teminidir.” 2011 Hükûmet Programı’ndan okuyorum.

Bakalım: Süreklilik var mı? Maalesef, işte, başımıza gelen Rusya’nın gaz kesmesiyle, İran’ın gaz kesmesiyle bu sürekliliklerdeki sıkıntıları hep birlikte yaşadık.

Kaliteli mi? Kalitede İran’la tahkime gittik, kalite konusunda sıkıntılar doğdu.

Arz güvenliği var mı? Maalesef yok.

Mümkün olan en düşük maliyet. Fiyatlar nerelerde? Bakalım: Sanayide tüketilen elektrik ve doğal gaz fiyatları OECD rakamlarına göre nerelerde? 2007’de Türkiye’de 10,9 sent, OECD’de 9,3; 2008’de Türkiye’de 13,9 sent, OECD’de 11; Türkiye’de yine 2009’da 13,9 sent, OECD’de 10, 7 elektrik fiyatları, yani OECD fiyatlarının sürekli üstünde. Doğal gazda 2007’de bin metreküp için 440 dolar Türkiye’de, 340 dolar OECD’de. 2008’de 572 dolar, OECD’de 434 dolar. Yine, 2009’da doğal gazın bin metreküpü 467 dolar, OECD’de 304 dolar. Yani sürekli OECD rakamlarının üstünde olmuşuz.

Peki, bu benzin ve mazota bakalım: Şimdi, son günlerde özellikle bu 2 kuruş, 3 kuruşla ilgili konuşmalar, görüşmeler oluyor. Bakın, şu anda benzin ve mazot rafineri çıkışının neredeyse tam 4 katına satılıyor. Yine aynı benzin Yunanistan’da 2 dolar, Almanya’da 1,87; Fransa’da 1,82; İtalya’da 1,74; İsviçre’de 1,50; Kanada’da 1 dolar, Türkiye’de ise 2,5 doların üzerinde satılıyor ve bunun yaklaşık yüzde 65’i de vergi.

Bu zamlar konuşulurken Sayın Bakan ve Başbakan yine hep üretici firmalara atfen birtakım şeyler söylüyor ama vergi oranlarının zamla birlikte ne kadar yükseldiği gerçeği de ortada.

Yine Sayın Başbakan, zamanında geçmiş hükûmeti eleştirerek “Her gün otomatiğe almışlar, zam yapılıyor, bir bakıyorsun düşüyor…” Eğer bu otomatik fiyatlandırma bugün de devam etmiş olsaydı, bu petrol fiyatları ve bu kurla bugün benzinin fiyatı sadece 2 lira idi, bunu da kamuoyunun bilgilerine sunayım.

Yine, bu üretici firmaların genel müdürleri de ifade ediyorlar bu benzin ve mazot fiyatlarının nerelerde olduğunu dolayısıyla bugün benzin ve mazot pahalıysa bu, fiyatların içerisinde vergilerin çok yüksek oranda olmasından ve bu Hükûmetin yaptığı yanlış politikalardan kaynaklanıyor.

Yine, evlerimizde kullandığımız elektrik fiyatlarıyla ilgili bir bilgi vermek istiyorum: Bu, TEDAŞ’ın tarife bileşenleriyle alakalı bir tablodur. Burada, bu tabloda şu andaki fiyatlandırmanın içerisinde TEDAŞ’ın alım fiyatı sadece yüzde 59’a tekabül ediyor yani 14,54 kuruş; üzerine satış marjı konulmuş. Kayıp kaçak bedelini yani Türkiye’deki şu anda yaklaşık yüzde 16 olan kayıp kaçak bedelini de, bu fiyatlandırmaya baktığımızda faturalarını ödeyen insanlar ödüyor. Böyle devam ediyor, sonuç itibarıyla 14,54 kuruşluk rakam tam 24,65 kuruşa tüketiciye faturalandırılıyor.

Benim burada merak ettiğim bir şey daha var. Burada TRT bedeli var, TRT payı var. Niye bu TRT payı TEDAŞ’ın kâr marjı ve kayıp kaçak bedeli de konduktan sonra yüzdeye vuruluyor, bunu da Sayın Bakandan soruyorum ve merak ediyorum yani TRT’ye bir 20-30 milyon lira daha vatandaştan fazla tahsil ederek vermenin, onlara daha fazla eziyet etmenin ne anlamı var, onu da anlamış değilim.

Yine Bakanlar Kurulunun veya Hükûmet programında petrol ve doğal gazda hâlen son derece yetersiz olan yerli üretim ülke talebini karşılama oranını yükseltmek amacıyla çalışmaların devam ettiği ifade ediliyor. Yani, petrol ve doğal gazda geldiğimiz noktanın ne kadar kötü durumda olduğu yine bu ekonomik programda da ortaya konmuş durumda yani Türkiye'nin petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 88’i gibi karşılanıyor, doğal gazda çok daha kötü durumdayız.

TPAO kurulduğu yıllarda dünyada 63’üncü sırada iken, bünyesinden ayrılan BOTAŞ ve PETKİM, TÜPRAŞ gibi kurumlarla bugün artık, sıralarda yerini bile göremiyoruz. Bu TPAO’nun bir an önce bu durumunun gözden geçirilerek, masaya oturduğu zaman güçlü bir kuruluş hâline gelmesi için bu çalışmaların yapılmasında fayda var diye buradan da ifade etmek istiyorum.

Yine TKİ bu yıl da fakirlere dağıtılacak kömür için temine gidecek. Bu temin 2 milyon ton civarında ama maalesef KİT Komisyonunda yaptığımız denetimlerde TKİ’nin bu teminlerini ya doğrudan teminle ya da ihalesiz davet usulü aldığını tespit ettik. Maalesef milyarlarca liralık teminler böyle yapılıyor. TKİ bundan da vazgeçmeli, yine, aldığı kömürlerin de analizlerini doğru düzgün yaparak millete artık, zehir solutmaktan, yüksek kükürt oranlı kömürleri vatandaşa dağıtarak, kış geldiği zaman o kömür dağıtılan yüksek oranlı yerlerde millete zehir solutulmasından vazgeçmeli.

Yine, Türkiye doğal gaz bağımlısı hâline geldi, hepinizin bildiği gibi. Bu bağlamda BOTAŞ’ın ciddi anlamda sıkıntıları var. Kontrat devirlerini yüzde 20’ye indiremediği için yeni bir alım anlaşması yapamıyor, arz güvenliğiyle ilgili sıkıntılar var. BOTAŞ, KİT’ler arasındaki bu zararlardan dolayı, yani sizin Hükûmetinizin yaptığı yanlış politikalardan dolayı oluşan 13-14 milyarlık görev zararlarının sıkıntısını en çok BOTAŞ çekiyor. Alacakları kâğıt üzerinde 20 milyar gözüküyor, ama faizleri çıkardığınızda 8 milyar alacağı var, borçları 9 milyar BOTAŞ’ın, yani batmış durumda bir anlamda. Çünkü borçlarına faiz devam ediyor, ama alacaklarına faiz işletilemeyeceği açık ve aşikâr şekilde duruyor.

Yine, bu BOTAŞ’ın bugünkü duruma gelmesinin gerekçelerinden bir ta-nesi, BOTAŞ’ın 1 Kasım 2003’te yapılan Mavi Akım’la ilgili formül değişikliğidir. Bunu ben YDK’nın raporlarından okuyorum size: “Bu tarihte Mavi Akım An-laşması’nın -daha sonra bitiş tarihi 1 Ocak 2026’dır- 1 Kasım 2003 tarihinden önce uygulanan fiyat formülü ile bu tarihten sonra uygulamaya konulan fiyat formülleri arasındaki farklılık nedeniyle, 2007 yılı itibarıyla BOTAŞ aleyhine toplam 2003 ile 2007 arasında 526 milyon 443 bin 968 ABD doları fark oluş-muştur. Bu meblağ, petrol fiyatındaki değişmelere bağlı olarak azalmakta veya artmaktadır.” diyor. Dolayısıyla, bugüne kadar bir 500 milyon daha zarar ettik, bunu da biliyorum.

Yine, Hükûmet programınızda spot LNG alımlarından dolayı BOTAŞ’ın piyasasının daraldığını ifade ediyorsunuz, ama EPDK’ya bir talimat verirseniz, yönetmelikle spot LNG alım lisanslarını BOTAŞ ve kontrat devri yapılan firma-larla sınırlandırırsanız, bu sıkıntı ortadan kalkar herhâlde, bunda sıkıntı olmaz.

Yine, BOTAŞ önümüzdeki yıl OSB’lere yaptığı indirimleri maalesef or-tadan kaldırdı. Dolayısıyla, bunu da sanayicilere sıkıntı olacağı için Sayın Bakanın tekrar gözden geçirmesini talep ediyorum.

BTC işleticisi “BİL” -biraz önce Muharrem Bey’in bahsettiği- ciddi anlamda her yıl zarar ediyor ama Hükûmet orayı arpalık olarak kullanıyor. Son getirdiğiniz Genel Müdür de şaibeleri olan, son KİT Komisyonunda verdiğim belgelerle de hakkında soruşturma başlatılan bir genel müdür. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Petrol stok ajansı oluşturulmalıdır, bunu da oluşturmadınız, o da en büyük eksiklerinizden biridir.

Ben bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum ama önümüzdeki yıl en hayırlı olan, bu millet tarafından AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Ali Meral, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Meral.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2011 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, işim gereği, görevim gereği işçi, işveren ve hükûmet üçlüsü arasında uzun yıllar çalıştım. İlk 1936 yılında çıkan 3008 sayılı İş Yasası’yla ve 1963 yılında rahmetli Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde çıkarılan 274 ve 275 sayılı yasalarla da özgür bir çalışma sistemi kuruldu. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım, işverenlerin ve hükûmetin bazı yöneticileri tarafından duyulan rahatsızlıklara rağmen hiçbir güç bu yasalar üzerinde tahribat yapamadı ta ki 12 Eylül gelinceye kadar.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül, o dönem çalışanların birçok hakkını elinden aldı. Sendikaları kapattı, memur sendikalarını ortadan kaldırdı  -çalışma sahasını- grevi yasakladı, yürüyüşü yasakladı, birçok sistemi bozdu.

Ne yazık ki bugün AK PARTİ Hükûmeti 12 Eylül’ün yapamadığı bazı değişiklikleri yaptı değerli arkadaşlarım. Ne yaptı? Bir nevi öyle bir noktaya getirdi ki işçi yürüyemez oldu, sendika greve gidemez oldu, taşeron işçisini artırdı, “4/C” diye yeni yeni maddeler yasaya koydu ve bazı unvanlar oluşturdu. Temizlik şirketleri kurdurdu, güvenlik görevleri icat etti değerli arkadaşlarım. Yasa’da yani 4857 sayılı Yasa’da esnek çalışmayı getirdi, çağrı üzerine çalışmayı getirdi ve böylece işi kısıtladı, sürekli çalışan işçi sayısını daha da aza indirdi. Ne oldu o zaman değerli arkadaşlarım? Esnek çalışmada, çağrı üzerine çalışmada ücretler düşürüldü, ikramiyeler kaldırıldı, fazla çalışma ücreti kaldırıldı, yıllık izin kaldırıldı, kıdem tazminatı kaldırıldı. 12 Eylül bunları yapmadı Sayın AK PARTİ’liler, siz yaptınız!

Değerli arkadaşlarım, bu yetmiyormuş gibi şimdi bir torba yasa geliyor. Eksik kalmış, belli ki bazı şeylerini unutmuşlar!

Muhterem arkadaşlarım, el insaf! İnsanları meydanlara indirmeyin. Ülkenin huzura ihtiyacı var. Çalışanın hakkını verin. Ne yapıyorsunuz bakın torba yasada? Biliyorsunuz, eskiden Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü vardı, kaldırdılar, nedense özel idarelere dağıttılar. Şimdi, yetmemiş, vali beyler diyormuş ki değerli arkadaşlarım: “Orada işçi fazlalığı var, bunları emniyete verelim, Millî Eğitim Bakanlığına verelim.” Sayın Bakanım, vali eğer oradaki işçiyi çalıştırmazsa, işleri taşerona verirse işçi sayısı artar. Bugün, o yörelerde Jandarma Genel Komutanlığının askerleri gibi taşeron var. Bunları denetleyen var mı? Bugün orada çalışan işçiler dozercidir, greydercidir, yükleyicidir, formendir, teknisyendir, silindir operatördür. Bunlar vasıflı işçidir. Sen bunları çalıştırmayacaksın, bazı birimlerine vereceksin odacılık yapsın, çaycılık yapsın! Olacak iş mi Allah aşkına! Sayın Bakan, inanıyorum ki buraya gelirsiniz, bu maddeyi geri çekeceğinizi söylersiniz. Aksi takdirde, değerli arkadaşlarım, sıkıntı daha da artacaktır.

Bakınız, 4857 sayılı Yasa çıktı, 4’üncü maddesinde “50 kişiye kadar çalışan iş yerlerinde bu yasa uygulanmaz.” ve 26 maddesinde de “Bazı bölümlerde uygulanmaz.” deniyor. Bu yetmiyormuş gibi, yeni bazı düzenlemeler getiriliyor, işçinin geri kalmış hakkı, memurun geri kalmış hakkı ellerinden alınıyor. Bir şey daha yaptınız Sayın Bakanım: Kısa süreli çalışan işçinin emekli olması mümkün mü? Bunu da ortadan kaldırdınız. Bırakınız özel sektörde çalışan taşeron işçisini, ormanda çalışan, emrinizde çalışan kısa süreli işçi, tarımda çalışan, şeker fabrikalarında çalışan kısa süreli, üç ay çalışsa, her yıl çalışsa altmış yıl çalışması lazım ki emekli olsun, mümkün mü? Dört ay çalışsa kırk yıl çalışması lazım ki emekli olsun. İşte, bu insanlar, emekli olamayacağını bildikleri için işverenle anlaşıyor, kayıt dışına doğru gidiyor, bir de yeşil kart çıkardık Allah’a şükür, ondan da yararlandığı için bir türlü kayıt içine gelmiyor.

Şimdi burada bir sistem daha var değerli arkadaşlarım, burada yapılması gereken. “Sendikaları nasıl ortadan kaldırırız?” biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün de söylediği gibi “Yandaş sendikaları nasıl güçlendiririz?” bir de onun projesi var. Değerli arkadaşlarım, olmaz, yaptığınız sonuna kadar doğru değildir, yanlıştır.

Yalnız, bir tek o mu? Emekli olduğunda ne yaptınız? Onlara da işkenceniz var. 9,5 milyon emekli var, bunların artık kendine gelmesi gerekir. Ne yapıyor BAĞ-KUR tarım emeklisi? 80 lira verdiniz bunlara, aylık 6,6 lira, günlük 22 kuruş, artış 434 lira, bozdur bozdur harca! SSK tarım emeklisine 85 lira verdiniz, aylık 7 lira, günlük 23 kuruş. Taban, şu andaki geldiği nokta 555 lira. BAĞ-KUR esnaf emeklisine 86 lira verdiniz, aylık 7,6 lira, günlük 23 kuruş. Gelinen nokta 574 lira. Değerli arkadaşlarım, işçi emeklisine 91 lira verdiniz, aylık 7,5 lira, günlük 25 kuruş, bozdur bozdur harca! Açlık sınırı 862 lira, yoksulluk sınırı 2 milyon 86 lira.

Geldiğiniz nokta bu değerli arkadaşlarım, işçiye verdiğiniz nokta bu. Esnafa ne yaptınız? 2002 yılından bahsediyorsunuz hep. 2002’de toplam 862 milyon borç için 498.748 adet senet protesto olmuş, 2010 yılında ise 4 milyar 804 milyon lira için 1 milyon 300 bin senet protesto olmuş, detayına pek fazla girmiyorum.

Yalnız, burada bir iki sorum var değerli arkadaşlarım, bu özelleştirme benim içimde derttir. Sayın arkadaşlarım, bir zamanlar, Filistin kampı gibi, Türk-İş’in önündeki Tekel işçilerini karın kışın içine gömdünüz, bir gün gidip de sormadınız. Onların çalıştığı bir iş yerinden bahsetmek istiyorum size. Tekelin içki bölümü satılıyor, 2004 yılında. Siz o zaman müsteşardınız Sayın Bakanım. İki yıl ödemesiz, yedi yıl vadeli, 230 milyona satılıyor bir firmaya. Oradaki stok ciddiye alınmadığı için, dikkate alınmadığı için, yetkilinin biri şikâyet ediyor. Başbakanlık, Teftiş Kurulu gönderiyor. Bir ay önce 1 trilyon liralık şişe, iki gün önce 507 milyar liralık ambalaj malzemesi, üç ay önce 37 trilyon liralık kuru üzüm, 15 trilyon liralık yaş üzüm, 15 trilyon liralık anason alınıyor, depolara konuyor ve bilahare bunlar satılıyor değerli arkadaşlarım 800 küsur milyar dolara, 200’e alıyor, 800’e satıyor. Şikâyet ediliyor, 50 defa da belki ben buradan konuştum, bir tek Allah’ın kulu demiyor ki “Ben buraya müfettiş gönderdim.” Bu Tekel işçilerini o karda kışta sürüklediniz. Polislerin üzerine basıp atlattığınız insanların hakkı buradaydı. Neden sormuyorsunuz? Ondan sonra, dürüst iş yaptığınızdan bahsediyorsunuz. Bunun iddiasını yapabilir misiniz? Başbakanlık, Teftiş Kurulu göndermiş, üzerinde ne yapıldığını kimse sormuyor.

Bir şey daha var.

Değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞ’ın yüzde 61’i, 1 milyar 400 milyon dolara satıldı. İptal edildi, kısa bir süre sonra, yüzde 51’i 4 milyar 140 milyon dolara satıldı. Bunu satanlar, tezgâhlayanlar hakkında bir soru sordunuz mu? Acaba, neden Özelleştirme İdaresine doğru bakmıyorsunuz, burada ne oluyor, ne bitiyor diye hiç sormuyorsunuz? Tezgâhınız mı bozulur oraya doğru bakmadığınız için? Yalan mı bunlar değerli arkadaşlarım? Bunlardan cevap istiyorum, teftiş raporu hakkında ne yapıldığını istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Maalesef, kaç defa konuştuk burada, sanki kara taşa söylüyoruz; kara taş duyuyor, AK PARTİ’liler duymuyor.

Teşekkür ederim efendim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tacidar Seyhan, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Seyhan.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben diğer siyasi partilerin konuşmalarını çok tekrar etmeden Enerji Bakanlığı bütçesini değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün bakanlıklarda ciddi eksiklikler var ama Sayın Bakan geldiğinde enerjide ciddi düzelmeler olduğunu ummuştuk ve geçen yılki bütçe konuşmamda çok fazla eleştiride bulunmamıştım ama gördüm ki geçen süre enerji açısından Türkiye'nin aleyhine işliyor. Maalesef, geçtiğimiz sekiz buçuk yıl içerisinde -aşağı yukarı- genel değerlendirmeler açısından, kendi alanında hemen hemen ilerleme katetmeyen en büyük bakanlık Enerji Bakanlığıdır. Maalesef, birincil enerji kaynaklarının ithal enerji kaynağı olmasını sağlayan durum hiç değişmemiş, ithalattaki payımız aşağı doğru çekilememiş, yerli enerji kaynaklarımızın ithal enerji kaynağı oranında bir düşüş yaşanmamıştır.

Değerli arkadaşlar, “Buna ne neden oluyor?” diye bir düşündüm. Yönetimde belirsizlik var, çıkarılan kanunlarda, yönetmelikte belirsizlik var, maalesef -birazdan örnekleyeceğim- yeteneksizlik var, siyasi nezaket çerçevesinde ancak bunu bu kadar küçültebilirim, bir beceri eksikliği var; hiç kusura bakmasınlar.

Kurumları tek tek değerlendirecek olursak, arkadaşlar, en fazla gurur duyduğum kurumlar Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve BOTAŞ’tır. Şimdi durumlarına bakacağız.

TPAO yurt dışında ciddi yatırımlar yaptı ama geldiğimiz gün, 2002’de bu iktidar geldiğinde Türkiye'nin petrol üretiminin şimdi tam yarısındayız. Buyurun, bunu siz değerlendirin. Bu birinci anekdot.

Arama yapılıyor mu? Yapılıyor. Sadece aramayla övünen tek ülke biziz. Keşke aramalara ayrılan payı daha fazla artırsalar ama bizim övündüğümüz nokta artık üretim olmak zorunda arkadaşlar. Kaynakları bulup çıkarmanın, daha fazla arama yapmanın önünü açmak zorundayız.

TPAO’nun yurt dışındaki çalışmaları da var. Daha önce Mısır’da bir çalışması olmuştu. Her kazıdan, sondajdan petrol çıkaracak diye bir zorunluluğu yok ama bakın, şimdi, bu Nabucco’dan sonra… Nabucco havada kaldı, hangi ülkelerden kaynak getireceğimiz daha belli değil. Azerbaycan’da belki 10 milyarlık bir rezerv bulunabilirse… Bütün yönümüz Irak değerli arkadaşlar. Projenin oraya doğru yönlendirilmesi lazım, TPAO da oraya doğru yöneliyor. Sayın Bakan birazdan “Çalışma yapacağım, birçok yerde üretim izni aldık.” diyecek. Ama burada da bir kötü yan var. Bakın, Mansuriye yataklarında Türkiye doğal gaz üretim hakkı aldı. Nerede bu biliyor musunuz? Ta Kuveyt sınırında, Türkiye’ye 1.200 kilometre. Burada Kazak firması KOGAS ile ortaklık yapıyorlar. Türkiye’ye getirmek için, 1.200 kilometre yoldan getireceksiniz. Bölgenin etnik yapısı karışık ve çok sıkıntılı. Ama bunun karşılığında Suriye’de 90 kilometre olan Akkas bölgesini de ortağımız olan Kazak  KOGAS’a kaptırdık. Ben, tamam, birinden sevineyim ama bunun neresinde beceri arayayım? Burnumun dibindekini kaptırıyorum, 1.200 kilometre uzaklıktakinin üretim hakkını alıyorum. Buna dikkat etmek lazım değerli arkadaşlarım. Bu böyle devam ederse, biz bu Nabucco’ya katkı vereceğiz diye yurt içindeki bütün şeylerimizi kaybederiz.

Zaten Nabucco konusunda adım atabilmeniz için BOTAŞ’ın “Yüzde 20’ye inene kadar ithalat yapamaz.” şıkkını kaldırmanız lazım. Şimdi de diyor ki Bakanlık: “Ya, Nabucco’dan biz gaz almayacağız ki, ne gerek var?” Niye? “O zaten Avrupa’ya gaz sağlamak için yapılıyor.” Bu lafı unutmuyoruz, bir köşeye koyduk. Peki, diğer yandan, Nabucco’dan sağlamıyorsunuz, Batı’yı ne yapacaksınız? 2011’de sözleşme bitiyor. “Onda da kontrat devri yaptık. Bu kontrat devrinden dolayı biz değil şirketler alacak.”

Arkadaşlar uyarıyorum, getirin o Kanun’u değiştirelim. BOTAŞ’ın elini kolunu bağlamayın. Eğer bir aksilik çıkarsa Türkiye'nin imza atacak kurumu olmazsa Türkiye’yi sıkıntıya sokarsınız. Bu, ciddi bir sorumluluk. Bu sorumluluğu birlikte almaya varız. Eleştiri kaynağı olarak söylemiyorum, ülkeyi seviyorsanız, o maddeyi değiştirin, BOTAŞ’ın elini kolunu bağlamayın.

Yine, BOTAŞ için bir şey söylemek istiyorum: Bu tahkimde Türkiye’ye çok ciddi şeyler kaybettiriyorsunuz. Lütfen, bu yatırımlarda ve projelerde gerekli tedbirler alınsın. 

“Çok tembel, yavaş gidiyor.” dedim. Evet, Enerji Verimliliği Yasası Sayın Güler tarafından çıkarılmıştı. Yönetmelik o kadar gecikti ki, kendisine sorsanız, kendisi de bundan üzüntü duyar. Lisanssız enerji üretimi konusundaki yönetmelik de eksik, neyin ne olduğu belli değil.

Arkadaşlar, Enerji Bakanlığından 5 maddelik yasa geliyor, 25 önerge geliyor. Bu kadar bilgi eksikliğiyle bir yasa hazırlanabilir mi? Bunu ortadan kaldırmak lazım.

Her kuruma bir şey söylemek istiyorum ama… Bu, Bor Enstitüsü… Bor Enstitüsünü büyük bir umutla kurduk Sayın Güler zamanında. Geldiğimiz gün bakıyoruz Bor Enstitüsü nereye geldi? Hâlâ EİE’nin 10’uncu katında laboratuvarı var, belli sayıda personelle hizmet veriyor. Hepsi 25 personeli var. İçinde akademik olarak patent almış, çalışma yapmış, buluşları olan birkaç tane personel var, onu da kapıya koydular 1 Aralık itibarıyla, proje üzerine çalışan. “Biz onların yerine -sözleşmeleri de kurumlara gönderdik- yeni personel alacağız.” diyorlar ama ben altı yıldaki üretime bakarım. Hiç gelip buraya, yapılan projeleri bana söylemesinler, projelerin hepsi burada. Bu yapmış olduğunuz ve sitenizde olan altmış dört projenin içerisinde sanayiye yansımış, sanayide üretime başlayan bir tek patent, bir tek buluş yok. Dünyanın yaptığı tarım boru, yaptı, üretimini formülize etti, verdi. Nereye verdi? “Piyasaya verdi.” Verdiği yer neresi? “Kayseri Büyükmıhcı Şirketi.” Peki, üretebiliyor mu? Hayır, şirket zor durumda. Niye Kayseri, niye iflas etmek üzere olan bir şirket, niye bu şirket, yönetim kurulundan birinin amcazadesi?

Yapmayın arkadaşlar, burası enstitü ya, yapmayın! Böyle şey olabilir mi? Enstitünün başkanının hiç değilse -kanunda yok ama- alanda bilgisinin, araştırmasının, bir tane çalışmasının olması gerekmiyor mu? Kendi bilgisini bir kenara bırakıyoruz, saygı duyuyoruz ama etik bir şey var. ARGE’den sorumlu başkanın yapması gerekmiyor mu, bu konuda bilgisi olması gerekmiyor mu? Borlu çimentoyla Ordu’ya yol yapmanın dışında bir şey üretemezseniz ben bu kurumdan şikâyet etmez miyim? Sonra, mademki sanayiye yansımış bir tek yatırımınız yok, o hâlde siz bütçenizin yüzde 40’ını niye iade ediyorsunuz?

Türkiye’ye bir bakın, bir maddenin içerisinde bor olup olmadığını araştıracak kaç tane laboratuvarınız var, bir bakın. Yazık! Binanız var mı bir bakın ama bütçe geri geliyor. Biz niçin çaba gösterdik hep beraber?

Değerli arkadaşlarım, bu iş böyle olmaz. Biraz daha beceri, biraz daha özen. Bakın, Petrol Yasası geldi. Biz dedik ki: “Dört madde sömürge yasasıdır, bunları kaldırın, gerisini geçirelim.”

Hatırlayacaksınız Sayın Bakan, geçen dönemdi. Bir dönem geçti, bir iktidar dönemi, Petrol Yasası ortada yok. Doğal gaz aramaları konusunda ciddi sıkıntılar var, denizde aramalar konusunda ciddi sıkıntılar var, eksiklikler var, yasa ortada yok. Böyle yönetim anlayışı olur mu?

Sekiz buçuk yıldır tek başınıza iktidarsınız. “Madende düzenleme yapın.” dedik, bas bas bağırıyoruz. Getirildi yasa, ekonomik kriter getirildi, “Maden aramalarında verilen ruhsatlar çantacılara gitmesin.” dedi Sayın Bakan ama düzeldi mi? Hayır. Bir tek üç HES şirketinin almış olduğu  miktar, geçen dönemde de söyledim, 27 bin kilometrekare, toplam arama alanının yüzde 10’u. Avrupa Birliğinin o aramaya bütçesi yetmez. Arama yapılmıyorsa o ruhsat alanını geri alacak bir kriter, geçerli bir kriter konulamadı. Bir tek mali kriterle bu işleri düzenleyebilir misiniz?

E, bir bakıyorsunuz, MTA’ya, şuraya buraya personel alınıyor, liyakat sıfır. Arkadaşlar, kurumlar kapatıldığında, özelleştirildiğinde, ne kadar personel var, MTA’ya atıyorlar, Bor Enstitüsüne atılıyorlar. Liyakat olan yere diğer kamu kurumlarından aktarma yapılmaz. Çocuklarınıza liyakatin iyi bir şey olduğunu anlatamazsınız. Yazık bu ülkeye. Eleştirilerimizi dikkate alın lütfen.

Değerli arkadaşlar, bakın, başka konulara da değineceğim. Nükleere değindi arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, nükleerde muhatabımız Rosatom ama Rosatom üretici firma değil. Ülkemize biz nükleer enerjiyi yapacak firmayı henüz bilmiyoruz. Kim belirleyecek? Rus firması. Bu da soru, Bakan bunu cevaplamalı. Doğal gaz depomuz yok.

Değerli arkadaşlar, “Arama arttı Türkiye’de.” diyorsunuz. Üretime bakıyorsunuz, sadece 40 bin ruhsattan 4 bin tanesi -kum, çakıl, taş ocaklarını saymazsanız- işletme ruhsatı. Allah aşkına, buna başarı diyebilir misiniz?

Ben çok rica ediyorum. Enerjinin faturasını bütün ülke öder sanayinizle birlikte. Kötü yönetim, liyakatsiz yönetim, bu ülkeyi de enerjiyi de felakete götürür.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Durdu Özbolat, Kahramanmaraş Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özbolat.

CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Elektrik İşleri Etüt İdaresi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi en içten duygularımla selamlıyorum.

Şimdi, bütçesini görüştüğümüz kurumlar, Enerji Bakanlığımızın en önemli kurumlarıdır. Ancak, ne yazık ki Bakanlığınızın nezdinde durum böyle değil. Enerji sektörünün en önemli köşe taşları olması gereken bu kurumlara Hükûmetin ve Bakanlığın biçtiği değer, çalışanlara, mühendislere verdiği maaşlardan bellidir.

Atom Enerjisi Kurumunda, Elektrik İşleri Etüt İdaresinde ve Bor Araştırma Enstitüsünde çalışan bir mühendisle özel sektörde çalışan ve müşavirlik yapanların kazançlarını karşılaştırdığımızda bu önem ortaya çıkar. Bu kurumlardan ne yazık ki özel sektöre sürekli nitelikli eleman kaybı yaşanıyor. Bunu bir an önce önlememiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ülkenin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine yönelik olarak ölçümler yapmak, enerji potansiyelleriyle ilgili atlaslar geliştirmek ve yayınlamak, fizibilite ve örnek uygulama projeleri hazırlamak, pilot örnek sistemler geliştirmek, yatırımcıları yönlendirmek, lisans başvuruları kapsamında EPDK’ya ve DSİ’ye teknik görüş oluşturmakla görevlidir. Bunların dışında yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimiyle ilgili alanlarda ülke genelindeki gelişmeleri performans göstergeleriyle izlemek ve projeksiyonlar üretmek, mevzuat taslakları hazırlamak ve yürürlükteki mevzuatın uygulamasını değerlendirerek iyileştirici öneriler hazırlamak, yurt dışı gelişmeleri takip ederek ARGE projeleri planlamak, yürütülmesini izlemek ve uygulamasını koordine etmek de bu kurumun görevleri arasında. Seksen beş yıllık bir kurum olan Elektrik İşleri Etüt İdaresi enerji konusunda yıllardır ciddi çalışmalar yapmış ve ülkenin iklim ve doğal kaynak potansiyeliyle ilgili ciddi bir bilgi potansiyeline sahiptir.

Peki, şu an bu kadar ciddi bir iş yapmaya çalışan bu kurumun bütçesiyle yukarıda sayılan görevler yerine getirilebilir mi? Üzülerek belirtiyorum ki bu çalışmaların hiçbiri olması gerektiği bir biçimde yapılamıyor. EPDK, Enerji Bakanlığı gibi kurumlara stratejik planlar üretmesi gereken kurum neredeyse sadece enerji verimliliği konusundaki çalışmalar dışında işlevsiz bir kurum durumuna getirildi sayenizde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha geçenlerde küçük HES’lerle ilgili olarak 500 kw’nin altında lisanssız faaliyet gösterme yönetmeliği yayınlandı. İlgili yönetmelikte tek bir cümle bile Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle alakalı değil. Elektrik İşleri Etüt İdaresi -ki bu konuda kamunun tek mühendislik kurumu- ödeneksizlik nedeniyle “REPA” isminde ucuz bir atlas çalışması yapıldı sadece. Uzaydan çekilmiş bitki örtüsü haritasıyla, rüzgâr potansiyel atlası hazırlandı. Oysa gerçek zamanlı, data kullanmadan yapılan hiçbir atlas, hele Türkiye gibi topoğrafyası bu kadar çeşitli ülkede bunu tek bir veriye sığdırmak mümkün değildir. Bu işler uzun soluklu, ciddi ARGE çalışmalarıdır. Bu işlerde Türkiye’nin tümüyle ilgili çalışma yapmak için nitelikli bir iş gücü ve yüksek bütçe gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an görüştüğümüz Bor Enstitüsü, bizim şu an bütçesini görüştüğümüz ülkemizin en önemli kurumlarından birisidir. Bu kurumda da ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. BOREN özelleştirilmiş ve bürokrasi konusunda sadeleştirilmesine rağmen sıkıntıların önemli bir kısmı aşılamamıştır. Bu kurum, Türkiye Cumhuriyeti’nin uğrunda savaş çıkartacak kadar önemli bir kaynağını yöneten bir kurumdur. Bor, sanayinin yaklaşık 200 alanında ham madde malzemesi olarak kullanılmaktadır. Bu kurumun devletin bütçesinin gelir kalemindeki yeri 1 milyar dolar değil, 15-20 milyar dolardan daha fazladır. Ne yazık ki bor gibi değerli bir kaynak, devlet memuru maaşıyla pazarlanan bir kurum hâlinden kendini kurtaramamıştır. Bu kurumla ilgili olan bitenden ben şunu anlıyorum: Bu kurum bu kadar stratejik bir ürünü yönetmese, AKP tarafından paketlenip satışı yapılacak bir kuruma dönüştürülecek. Trilyon dolarlık rezervi olan bu alan, sanki az üretim yapılarak ucuza satılmaya çalışılıyor, tıpkı Eti Gümüş gibi.

Sayın Bakan, siz bu bütçeyle ARGE yatırımlarını bırakın, memur maaşlarını ve muhtelif genel yönetim giderlerini bile karşılayamazsınız. Bu bütçeyle, rezervi bizim yarımız bile olmayan bir şirket bizimle yarışıyor, hatta geçiyor.

2003 yılından itibaren kurumda toplam 428 kişi ÖSYM kanalıyla işe yerleştirilmiş. Ancak yerleştirilen personelden 186 kişi ya hiç işe başlamamış veya kısa bir süre çalıştıktan sonra işten ayrılmıştır. Son üç yıldan beri de on yıllık hizmeti olan birçok nitelikli personel de başta ücret olmak üzere çeşitli sebeplerle kurumdan ayrılmıştır. İşten ayrılmalar, işletmedeki üretim ve yatırım faaliyetlerinin sürekliliğini tehdit eder hâle gelmiştir.

BOREN Türkiye'nin 2005 yılından itibaren dünya bor lideridir. 2005, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında ülkemizin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde kamu kuruluşları arasında ihracatta 1’inci sırada. 2009 yılı vergi sıralamasında genelde 26’ncı sırada. Kurum çalışanlarının bir an önce maaşlarının özel sektördeki seviyeye yükseltilmesi gerekmektedir. Kurumsal hafızanın ve üretim kültürünün devamlılığına katkı verecek, taşra teşkilatından merkez teşkilatına olan talepleri en aza indirecek adaletli bir ücret ve terfi sistemi oluşturulması, nitelikli personelin kurumdan kaçışını önleyici tedbirlerin alınması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Kurumun bünyesinde üretim ve yatırım faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için nitelikli personel alınmalarının minimize edilmesinde en önemi motivasyon unsuru ekonomik ve sosyal şartların geliştirilmesidir.

Değerli arkadaşlar, son olarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan kısaca söz etmek istiyorum: Bu Kurum da bizim diğer mühendislik ve ARGE üreten kurumlardaki gibi nitelikli iş gücü sıkıntısı yaşamaktadır. Nükleer enerjiyle ilgili olarak şu meşhur uluslararası sözleşme dolayısıyla çıkarılan yasa da TAEK’in doğru düzgün pozisyon alamadığını, hatta TAEK’e bilgi bile sorulmadığını düşündürüyor. TAEK’in bu işte yeterince uzmanlaşamadığı için personel eğitimi konusunda Akkuyu santralini yapacak firmadan destek alması söz konusu. Akkuyu’yu yapacak firma daha geçenlerde Rusya Meclisinde onaylandı. İnşallah şirketlerini bir an önce kurup bize de santral yapabilirler.

Bakın, değerli arkadaşlar, Akkuyu gibi dünyanın 2’nci jenerasyon teknolojisiyle yapılacak bir santralde doğacak herhangi bir arıza ve aksaklığı bizim ülkemiz adına denetleyecek TAEK, eğitim aldığı firmaya itiraz edebilecek mi? Türkiye'nin herhangi bir reaktörü olmadığı için, bu işlerin detaylarını bilecek bilgi birikimine sahip olmadığımız için santrali kuracak firmadan yardım talep ediyoruz. Bu çok yazık! Şimdi, siz diyeceksiniz ki: “Bu işler yapmadan öğrenilmiyor.” Haklısınız ama ben o santralde hiçbir Türk’ün de çalıştırılmayacağını iddia ediyorum.

Değerli arkadaşlar, TAEK gibi bir kurumun NASA’da ve dünyadaki diğer nükleer araştırma merkezlerinde çalışan meslektaşlarından aşağı maaş almadan, bizim o personeli kamu gibi hantal bir yapılanmada tutmamız mümkün değildir.

TAEK, enerji ve mühendislik alanında çalışan tüm kurumları yeniden gözden geçirmeliyiz.

Bu duygularla, yetersiz ve ARGE yatırımları içermeyen bir bütçeyle yönetilmeye mahkûm olan bu kurumların yetenekli ve özverili personeline sabır diliyorum.

Şimdiden bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özbolat.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ekici.

CHP GRUBU ADINA AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı kuruluşlar olan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizlere ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, Maden ve Petrol İşleri bütçeleri konusunda konuşmadan önce bir konunun altını çizmek istiyorum.

Öncelikle öğrencilere yapılan zulmü, şiddeti, hoşgörüsüzlüğü şiddetle kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. Kararttığınız gençlerin bu durumu eleştirmelerine saygıyla yaklaşmanız gerekir. “Parasız eğitim istiyorum.” şeklinde pankart açan öğrenciler dokuz aydır tutuklular. Bir pankart yüzünden gençlerin en güzel yıllarını cezaevinde geçirmesine ancak faşist zihniyetler göz yumabilir. “Elbisemi kirlettin.” diye dava açtığınız genç gibi milyonlarca gencin hayallerini, umutlarını kirletip sonra da “Kimse ses çıkarmasın.” diyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, birisi ülkemizin maden ve ham madde kaynaklarını, diğeri petrol ve doğal gaz kaynaklarını araştırarak ekonomiye kazandırmaktan sorumlu bu iki genel müdürlüğümüzün bütçeleri, geçen yıla göre yaklaşık yüzde 8 ile 11 düzeylerinde artırılmıştır.

AKP iktidarları döneminde çok uluslu lobilerin yönlendirmeleriyle maden, ham madde, petrol, doğal gaz kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde özel sektöre açılmasıyla bu iki önemli genel müdürlüğümüzün işlevleri azaltılmıştır.

Değerli arkadaşlar, hepinizin de bildiği gibi, Türkiye iş kazalarında dünyada 3’üncü, Avrupa’da ise 1’inci sırada yer almaktadır. Özellikle maden kazaları son yıllarda önemli ve üzücü bir şekilde artmıştır. Bunun nedeni de Başbakanın dediği gibi kader falan değildir. Şüphesiz ki, bu kazalar ilk defa AKP döneminde de olmuyor. Ancak, her şeyi satma, özelleştirme zihniyetiyle hareket eden AKP iktidarları döneminde bu ölümlü iş kazaları, maden kazaları artmıştır. Sadece TTK maden kazalarında 2003-2010 yıllarında 118 işçimiz hayatını kaybetmiştir. Ne acıdır ki, 17 Mayısta Zonguldak TTK Karadon Maden Ocağında gerçekleşen patlamada hayatını kaybeden madencilerimizden 2’sinin cesedi aradan geçen yedi aya rağmen, hâlâ çıkartılamamıştır. Bu acı bilançonun tek bir sorumlusu vardır, o da AKP Hükûmetidir. AKP Hükûmetinin özelleştirme, taşeronlaştırma, yandaşı zengin etme politikalarını bu işçilerimiz canlarıyla ödemiştir.

Bakınız, 2004 yılında yaptığınız düzenlemenin ardından 45 bine yakın ruhsat dağıttınız. Peki, bu ruhsatlar kime gitti? Tabii ki yandaşlara. Oto lastik ticareti yapan eski AKP il başkanına verilen maden arama ruhsat sayısı 245, aldığı ruhsatların kapsadığı alan 4.300 kilometrekare; yandaş gazete, TV patronlarına verdiğiniz ruhsatların toplam alanı 15 bin kilometrekareye yakın. Başka kimlere verildi bu ruhsatlar? AKP’nin çok sevdiği yabancılara. Yabancı sermayeli şirketlerce yapılan ruhsat sahaları 2004 yılında 162 bin iken, bu rakam 2009 yılında 280 bine yükselmiştir. Yabancı sermaye ortaklı şirketlerin ön işletme ruhsatları sayı olarak Türkiye genelinde verilen toplam ön işletme ruhsatlarının yüzde 15,3’üdür. Verdiğiniz maden ruhsatlarıyla birilerini zengin ettiniz, bilançolarına bol sıfırlı rakamlar eklettiniz.

Buradan hepinize sormak istiyorum: Hayatlarını kaybeden madencilerimize, onların babasız kalan çocuklarına, gözü yaşlı eşlerine ilişkin bir vicdan muhasebesi yaptınız mı? Umurunuzda oldular mı hiç? Olsaydı eğer “Madencinin kaderi ölmek, güzel öldüler. Öleceklerini bilerek işe girdiler.” diyebilir miydiniz veya böyle diyenlere tepkisiz kalabilir miydiniz?

Değerli arkadaşlar, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, madencinin, işçinin kaderinde ölüm yok. İnsan sağlığına ve hayatına daha fazla değer vererek, aklı kullanarak, teknolojiden yararlanarak, eğitime önem vererek, yandaşa değil ehil kişilere iş vererek, rant peşinden koşmayarak, taşeronlaşmaya son vererek, denetim mekanizmalarını etkili bir şekilde işleterek, yaptırımları artırarak, kârımı artıracağım diyerek işçi hayatını hiçe sayanları kollamayarak, madenlerimizi ve madencilerimizi bu çok uluslu firmaların kabaran iştahlarına teslim etmeyerek bu kazaların önüne geçebiliriz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin yolsuzluğundan, aymazlığından, vurdumduymazlığından, her şeyi kendine yontan anlayışından, rantçılığından zarar gören, perişan olan tek kesim madencilerimiz ve işçilerimiz değil elbette; çiftçilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız, öğrencilerimiz, sanayicimiz, her kesimden herkes perişan edildi. Ama AKP sözcülerinin söylemlerine bakılırsa tarım, hayvancılık, sanayi, her sektör âdeta uçuyor, her alanda rekor kırıyoruz.

Peki, ben buradan soruyorum sizlere: Tarım bu kadar iyi durumdaysa çiftçilerin traktörlerine, toprağına, evine neden haciz gidiyor? Çifçilerimizin dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmasına neden göz yumuluyor? Sadece çiftçilerimiz değil, tüm vatandaşlarımız dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyor. Türkiye’de benzinin rafineri çıkış fiyatı 99 kuruş, motorininki 103 kuruş. Satış fiyatlarına bakıyoruz: Benzin 3,85; motorin 3,24 TL’ye satılıyor. Yani benzin, rafineri çıkış fiyatının yüzde 389’u, motorin ise yüzde 315’i bir fiyata satılıyor. Aynı benzin Yunanistan’da 2 dolar, Rusya’da 0,80; ABD’de 0,74; Libya’da 0,17 dolar. Yani akaryakıtın Türkiye’deki satış fiyatı dünya rekoru kırıyor. Hani, AKP’liler diyor ya “Dünya rekoru kırıyoruz.” İşte burada dünya rekorunu kırıyoruz.

Burada tam size has bir durum yaşanıyor, Hükûmet, vergi kaybım olur diye indirime gitmeyince vergiden, Türkiye’de üretilen benzinin yarısı tüketilemiyor. Tüketilmeyen benzin yurt dışına 99 kuruşa ihraç ediliyor. Yani Hükûmete göre bu yüzde 50’lik satıştan vergi kaybı oluyormuş. Yani Hükûmet diyor ki: Benim vatandaşım yaklaşık 4 liraya tüketsin benzini, satamadığımı yabancılara ben 99 kuruşa veririm. Nedir sizin bu halka gareziniz? İran’a “al ya da öde” kapsamında 2009 yılında ödenen para 602 milyon dolar. Vatandaşa kömür dağıtacağınıza doğal gaz fiyatında yapacağınız indirimle vatandaşın daha kolay ısınmasını sağlayabilirsiniz.

Tarım Bakanı diyor ki: “Ekili alan, tarımsal ürün arttı.” O hâlde neden pamuğumuzu Amerika’dan, pirincimizi Tayland’tan, tohumumuzu İsrail’den alıyoruz? Hayvancılık konusunda dediklerinizi yaptınızsa 2009 yılı sonu itibarıyla toplam büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre neden azaldı? Neden hayvan ithal ediyoruz? Tarihimizde ilk defa kurbanlık koyunu ithal eder duruma geldik dünyaya canlı hayvan ihraç eden bir ülke durumunda iken.

Peki, sanayimiz ne durumda? Türk sanayicisi üretimden vazgeçip giderek ithalatçı konuma doğru ilerliyor. Geçen yıl ürettiği malın yüzde 70’ini ithal bileşenle üreten sanayicimiz bu yıl bileşenlerini yüzde 80’e çıkarmıştır. Yani üretmeden tüketen bir topluma doğru gidiyoruz. KOBİ’lerin durumu perişan. Ekim ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,8 artışla 206.996 KOBİ sıkıntılı duruma düşmüştür. Esnaf perişan, çiftçi perişan, sanayici perişan, işçi perişan, memur perişan, emekli perişan ama AKP sözcülerine baktığımızda ülke refah düzeyi yükseliyor, şahlanma devam ediyor.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Şimdi, şahsı adına lehinde olmak üzere söz isteyen Çağla Aktemur Özyavuz, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLA AKTEMUR ÖZYAVUZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın sekizinci turu üzerinde şahsım adıma lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde son yıllarda refah seviyesinin artmasıyla birlikte enerji talebi de artmıştır ve AK PARTİ İktidarı, artan enerji talebini karşılamak, vatandaşlarımıza enerji sıkıntısı yaşatmamak ve enerjideki dışa bağımlılığı azaltmak için büyük bir performans göstermektedir.

Türkiye, Orta Doğu, Hazar bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 68’ine coğrafi olarak yakın bir konumda bulunmaktadır. Kaynak ülkeler ve tüketici ülkeler arasında doğal bir köprü oluşturmakta olan ülkemiz, enerji kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının çeşitlendirilmesini sağlamaya yönelik projelerde önemli bir aktör olarak yer almaktadır.

Toplam uzunluğu 1.776 kilometre olan Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattı 2006 tarihinde tamamlanarak hizmete girmiş ve yine bu projeye paralel olarak, Hazar bölgesi ülkelerinde üretilecek doğal gazın Türkiye’ye, buradan da diğer Avrupa ülkelerine taşınmasını öngören 225 kilometre uzunluğundaki Bakü-Tiflis-Erzurum hattı, doğu-batı enerji koridoru politikamızda önemli bir yere sahiptir.

300 kilometre uzunluğundaki Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı ile Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi’nin ilk ayağı 2007’de tamamlanmış ve projenin ikinci ayağı ise, 2007’de Roma’da üç ülke arasında anlaşması imzalanan Türkiye-Yunanistan hattının Adriyatik Denizi’nden geçecek bir hat ile İtalya’ya uzatılmasını içermektedir.

15 Ekim 2009 tarihinde Irak-Türkiye arasında bir mutabakat zaptı imzalanmıştır. Proje ile Irak’taki sahalardan üretilecek doğal gazın ilk aşamada ülkemize ve ülkemiz üzerinden Avrupa’ya, diğer taraftan Ceyhan’a kurulacak sıvılaştırılmış doğal gaz terminaliyle de dünya pazarlarına ulaştırılması hedeflenmektedir.

Hükûmetimizin Türk boğazlarının yükünü hafifletecek olan Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi’nin hayata geçirilmesine yönelik Rusya Federasyonu ile görüşmeleri sürmektedir.

Orta Doğu ve Orta Asya kaynaklarının Türkiye üzerinden Bulgaristan, Romanya, Macaristan geçişli ve son varış yeri Avusturya olan ve 2 bin kilometresinin Türkiye’den geçmesinin planlandığı, toplam 3.300 kilometre uzunluğunda olan Nabucco Projesi Anlaşması Temmuz 2009’da hükûmetler arası imzalanmış ve çalışmalar devam etmektedir. Bu proje Türkiye'nin jeostratejik konumunu daha da güçlendirmesinin yanında ülke ekonomisine de önemli katkı sunacaktır.

İran ile imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde İran doğal gazının bir kısmının Türkiye’ye, bir kısmının Türkiye üzerinden Avrupa Birliğine ve Türkmen gazının da İran üzerinden Türkiye’ye gelmesine yönelik çalışmalar başlatılmıştır.

Ülkemiz, enerji sektöründe rekabete dayalı ve işleyen piyasaların oluşturulması çerçevesinde elektrik, doğal gaz ve petrol sektörlerinde sürdürülebilir bir büyümeyi temin edecek yatırım ortamının oluşturulmasına yönelik önemli aşama kaydetmiştir. Bu dönemde çıkan yasaların yürürlüğe girmesiyle birlikte sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmış, serbestleşmeyi temin edecek kurallar uygulanmaya başlanmıştır, yeni yasal düzenlemelerin ise çalışmaları sürmektedir.

İktidara geldiğimizde ülkemiz Bulgaristan’dan elektrik ithal ediyordu, şimdi ise yurt dışına elektrik ihraç eder konuma geldik. Rekabetçi bir piyasa, daha verimli işletmeler ve daha fazla üretim için elektrik dağıtım ve üretim faaliyetlerinin özelleştirilmesi konusunda çalışmalar sürmektedir.

Yine, AK PARTİ Hükûmeti olarak yerli kaynaklarımızı harekete geçirdik. Türkiye Petrollerinin yurt içi ve yurt dışı arama yatırımları 4 kattan fazla artarak 228 milyon dolardan 1,1 milyar dolara çıktı. Kara alanlarının yanında denizlerimizde ve yurt dışında sürdürülen petrol ve doğal gaz arama, sondaj ve üretim faaliyetlerine de büyük önem verildi. MTA Genel Müdürlüğünün yatırımları 5 kattan fazla artırılarak neredeyse durma noktasına gelen kömür arama çalışmaları yeniden canlandırıldı.

AK PARTİ İktidarından önce sadece 19 megavat olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü bugün 1.200 megavata ulaştı. 2002 yılında 4.510 kilometre olan doğal baz boru hattı uzunluğu 11.445 kilometreye çıkmış ve 2002’de sanayide ve konutta 5 ilimize, sanayide ise sadece 9 ilimize giden doğal gaz bugün itibarıyla 66 ilimize ulaşmıştır. Bizim dönemimizde 1,5 milyar dolar yatırım yapılarak Afşin-Elbistan B ve Çan Termik Santralini hizmete açtık ve elektrik üretiminde büyük artışlar sağladık.

Ülkemizin her alanında bölgesel ve küresel etkinliğini artırmak için başarılı çalışmalar sürdüren Hükûmetimizin 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyavuz.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.08


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın sekizinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim ancak Sayın Bakana söz vermeden önce okutacağımız bir Başbakanlık Tezkeresi vardır. Bu Tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın 19’uncu maddesi gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir. ILO Anayasası’nın gereği olan bu Başbakanlık Tezkeresini okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına öncelikle bu konuda söz vereceğim.

Başbakanlık Tezkeresini okutuyorum:

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 2010 yılı Haziran ayında yapılan 99’uncu Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200 sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1359)

                                                                                                                        7/12/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2010 yılı Haziran ayında yapılan 99. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen, 18/6/2010 tarihli ve 200 sayılı “HIV/AIDS ve İş Dünyası” başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Tezkereyle ilgili bilgiyi verdikten sonra Hükûmet adına konuşmanızı yapmak üzere sürenizi tekrar başlatacağım.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce tezkerede de okunduğu gibi, 2010 yılı Haziran ayında 99’uncu ILO Çalışma Konferansında bir tavsiye kararı alındı. Bu tavsiye kararı “HIV/AIDS ve İş Dünyası” başlığını taşıyor. Yine, bu tavsiye kararına istinaden karar alıcıların ve kanun yapıcıların en geç on sekiz ay içerisinde bilgilendirilmeleriyle ilgili de bir tavsiye vardı. Bu tavsiyeye uygun olarak, ben, size, ILO’nun aldığı bu tavsiye kararı hakkında çok kısaca bilgi arz etmek istiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, HIV ve AIDS, toplumları, millî ekonomileri, iş dünyasını, işçileri ve ailelerini kısaca toplumun her kesimini derinden etkilemekte ve insan onuruna yaraşır çalışma ve sürekli gelişimin gerçekleşmesine zarar vermektedir. Bu nedenle iş dünyasında HIV ve AIDS ile mücadelede ILO’nun rolü de giderek önem kazanmıştır. ILO, bu bağlamda, sosyal adaleti gerçekleştirme, sosyal ve ekonomik eşitsizlik gibi konularda eksikliğin giderilmesi, hastalığa yakalananlardaki damgalanma, ayrımcılık ve iş kaybı korkusuna dayalı kaygıları dikkate alarak kapsayıcı iş sağlığı ve güvenliği programları ile işçilerin korunması için harekete geçmiş, HIV/AIDS ile ilgili Birleşmiş Milletler Ortak Programı çerçevesinde uluslararası iş birliğinin devamı ve güçlendirilmesi hususunda hükûmetler ile işçi ve işveren kuruluşlarının görev ve sorumluluklarının belirlenmesinde rehber olacak bir uluslararası standardın yürürlüğe konulmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir.

Değerli milletvekilleri, ILO, yukarıda belirtilen hususları da göz önünde bulundurarak “HIV/AIDS ve İş Dünyası 2010” başlıklı tavsiye kararını kabul etmiştir. Söz konusu tavsiye kararında özetle HIV/AIDS ile yaşayan veya bağlantılı hastalıklardan muzdarip kişilere yönelik olarak, iş yerinde, ulusal şartları da dikkate alarak uygun düzenlemeleri içeren önlemlerin alınması, bu kişilerin istihdamının sürdürülmesi ve istihdama katılımlarının teşvik edilmesi, hastalara uygulanan test programlarının gizlilik, dayanışma ve rıza ile ilgili uluslararası belgelere uygun olmasına özen gösterilmesi öngörülmektedir.

Yine, anılan tavsiye kararında HIV/AIDS ile mücadele kapsamında üye ülkelerin ulusal düzenlemelerini ve toplu iş sözleşmelerini, iş yeri düzeyinde politika ve programlarla uygulamaya koymaları da istenmektedir. Bu anlamda HIV/AIDS ile belirlenen mücadele konusunda iş yerindeki gerekli uyarıların tüm çalışanları ve özellikle göçmen işçileri, stajyerleri ve çırakları da kapsayacak şekilde hazırlanması, işçiler ve temsilcilerin bu konuda alınmış önlemlerle ilgili iş yeri politika ve programlarının uygulamalarından haberdar edilmeleri öngörülmektedir.

Ayrıca, üye ülkeler, bu tavsiye kararının uygulanması bağlamında ikili veya çok taraflı anlaşmalar ve benzeri etkili belgeler aracılığıyla, HIV/AIDS ile mücadelede uluslararası düzeyde azami seviyede iş birliğine teşvik edilmişlerdir.

Sizlere saygıyla arz ediyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

 

H) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

O) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, sürenizi yeniden başlatıyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere Çalışma Bakanlığının bütçesiyle ilgili konular hakkındaki düşüncelerimizi, Çalışma Bakanlığının bugüne kadar yaptığı çalışmaları ve mevcut çalışma hayatıyla ilgili soruların, sorunların analizlerini yapmak üzere söz aldım. Kısaca arz etmek istiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, sizlerin de bildiği gibi, aslında 2008 yılının son çeyreğinden itibaren ve özellikle de 2009 yılında tüm dünyada çok ağır bir kriz yaşadık. Uzmanların belirttiğine göre, 1929 yılı ekonomik buhranından bu zamana kadar geçen en önemli kriz olarak değerlendiriliyordu. Tabii, bu kriz çalışma hayatıyla ilgili oldukça önemli etkilerde bulundu.

Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından 2010 yılı Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu’na göre, kriz döneminde yaklaşık 34 milyon kişi işsiz kaldı. 2007 yılında kriz öncesinde yüzde 5,7 olan dünyadaki işsizlik oranı 2009’da yüzde 6,6’ya çıkmıştır. 2010 yılında ise tırmanışın durması ve işsizlik oranının yüzde 6,5 olması beklenmektedir ancak gelişmiş ülkelerdeki işsizlik rakamlarının 2015 yılından önce kriz öncesi seviyeye dönmeyeceği tahmin edilmektedir. Yine IMF yetkililerine göre önümüzdeki yıllarda dünyada 400 milyon istihdam kaybı yaşanabileceğine dair tahminlerde bulunulmaktadır.

Ben doğrusu, sizlerin, dünyadaki işsizlikle ilgili oranları hakkında bilgi vererek fazlaca zamanını almak istemiyorum. Bu sebeple şunu sadece özetlemek istiyorum: Dünyada işsizlikle ilgili sorunlar çok yoğun bir şekilde devam ediyor ve önümüzdeki yıl da özellikle gelişmiş ülkelerde işsizlik sorununun artacağına dair çok yoğun tahminlerde bulunuyorlar. Bizim ise uyguladığımız ekonomik ve sosyal politikalar sayesinde ülkemiz bugün dünyada Almanya’yla birlikte işsizlikle mücadelede başarılı olan nadir ülkelerden birisi konumunda olduğumuz belirtilmelidir.

Ülkemizde krizin etkileri mümkün olan en düşük seviyede hissedilmiştir. Siyasi istikrar ve yapısal reformlar sonucu 2002 yılından 2008 yılına kadar kesintisiz büyüme sağlanmıştır ancak 2008 yılının ikinci çeyreğinden itibaren Türk ekonomisi daralmaya başlamış, 2009 yılında küresel krizin getirdiği belirsizlik ortamında istihdam olanaklarındaki daralma nedeniyle işsizlik oranı yüzde 14’e yükselmiştir. İşsizlik oranındaki artış, iş gücü piyasasına yeni giren sayısına eş değer istihdam yaratılamamasından kaynaklanmış olup, istihdam edilenlerin sayısında herhangi bir azalma yaşanmamıştır. Bunun altını tekrar çizerek söylemek istiyorum çünkü bizim ülkemizdeki işsizlik artışının temel sebebi mevcut istihdamdaki azalmalar olmamıştır. Kriz döneminde bile biz, istihdamı artıran bir politika izlemeyi başardık. Bizdeki işsizliğin artışı, iş gücü piyasasına istihdam kapasitemizin daha üzerinde iş gücü arz edilmesiyle söz konusu olmuştur.

Bakın, bununla ilgili size bilgiler vermek istiyorum: 2008 yılında istihdam 456 bin kişi arttı, istihdam artırıldı, net bir artıştır bu. 2009 yılında krize rağmen 83 bin kişiye yeni istihdam sağlandı. 2010 yılında ise –bugüne kadarki rakamları veriyorum, buna lütfen dikkat edin- 2009 yılı Eylül ayından eylül ayına olmak üzere, 953 bin kişiye istihdam sağlamış bulunuyoruz. Bu açıdan bakıldığında, şunu çok övünerek söylememiz mümkün: 2004-2010 yılları arasında her yıl ortalama, net 433 bin yeni insana istihdam sağlanmıştır. Eylül dönemi itibarıyla yüzde 11,3 seviyesine işsizliğimiz geriledi. 2010 yılı Eylül dönemi itibarıyla bir önceki yılın aynı dönemine göre tarım dışı işsizlik oranı 2,6 puan azalarak yüzde 14,3’e, genç nüfusta işsizlik oranı 3,1 puan azalarak 21,2’ye geriledi. Aynı dönem itibarıyla tarım dışı istihdam yüzde 4,3; ücretli ve yevmiyeli sayısı ise yüzde 6,6 oranında artış kaydetti. Üstelik bu azalış, iş gücüyle ilgili istihdam artarken işsizlik oranlarındaki bu azalış iş gücüne katılım oranları artarken de yükseldi. Bunun da altını çiziyorum çünkü Türkiye’de işsizlikle ilgili analizler yapılırken istihdam oranlarındaki artış, iş gücü katılım oranlarındaki artışlar  hiç  hesaba  katılmıyor.  Hâlbuki -biraz sonra rakamlar vereceğim- katılım oranlarındaki artışlar ülkemizde çok ciddi bir insan gücünü ifade ediyor.

Ekonomiyi canlandırmak ve işsizlikle etkin bir şekilde mücadele etmek için bir dizi önlem aldık. Çeşitli gelir ve harcama tedbirlerini içeren destek paketlerini uygulamaya koyduk. Bunların bütçeye maliyetinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2008 yılında sadece binde 8, 2009 yılında ise yüzde        2,1 olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında ise bu oranın yüzde 2 civarında olacağı tahmin edilmektedir.

Ekonomik krizin etkisini hafifletmek, istihdamı korumak ve artırmak amacıyla kamuoyunda “istihdam paketleri” olarak da bilinen dört yasal düzenlemeyi hayata geçirdik. Bunların içeriğiyle ilgili çok fazla ayrıntılı bilgi sunmak istemiyorum. 2007 yılında yürürlükte bulunan teşvikler için 489 milyon TL kaynak kullanılmışken sadece yürürlüğe koyduğumuz prim indirimi ve teşvikler için 2008 yılında 1 milyar 443 milyon TL, 2009 yılında 4 milyar 157 milyon TL, 2010 yılında ise eylül ayı sonu itibarıyla toplam 3 milyar 471 milyon TL kaynak ayırdık. Bu çerçevede, teşviklerin ne kadar etkin kullanıldığını göstermek üzere 2010 yılı Eylül ayında toplam sigortalılarımızın yaklaşık yüzde 70’inin bu teşviklerden yararlandığını belirtmek kâfidir.

Çok değerli milletvekilleri, ekonomimiz kararlı politikaların uygulanmasıyla dünya ülkelerinden kendini farklı kılan bir büyüme trendi yakalamıştır. 2010 yılının ilk dokuz aylık döneminde ortalama 8,9 büyümüştür. Ayrıca, bu büyümeye yüksek oranda istihdam da yansımıştır. Küresel ölçekte 2010 yılında işsizlik oranlarında artış devam ederken ülkemiz elde ettiği büyümeyi istihdama yansıtan politika ve uygulamalarla dünya ülkeleri arasındaki ayrıcalıklı pozisyonunu korumuştur. Ekonomik büyümenin yanısıra iş gücü piyasasını daha esnek hâle getirecek politikaların da uygulanmaya başlamasıyla Orta Vadeli Program döneminde, 2011-2013 yılları arasında, tarım dışında 1 milyon 500 bin kişilik ilave istihdam yaratılması beklenmektedir.

Ülkemizde çalışma çağındaki nüfus her yıl ortalama 800 bin kişi artmaktadır. Bu nüfusun da yaklaşık olarak 400-450 bin kişisi iş gücüne katılmaktadır. İş gücüne katılma oranı 2009 yılında yaşanan krize rağmen son beş yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu hususun da biraz altını çizerek açılmasını istiyorum. Doğrusu, şunu söylemek de yarar var: Hem bir taraftan iş gücü piyasasına yılda yaklaşık 800 bin kişi ortalama geçiyorken aynı zamanda kriz döneminde de olmasına rağmen iş gücüne katılım oranlarında ve istihdam oranlarında artış olmuştur, işsizlik buna rağmen düşmüştür. Bunun hakikaten takdir edilmesi gereken bir durum olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. İş gücüne katılma oranı 1 puan artarsa yaklaşık olarak 530 bin kişi iş gücü piyasasına ilave olarak arz olmaktadır. Yine istihdam oranı 1 puan artarsa yaklaşık 530 bin kişi istihdam edilmiş olmaktadır. Ayrıca, işsizlik oranı 1 puan azalırsa aşağı yukarı 260 bin kişi istihdam edilmiş olmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında şunun altını çizmek isterim: Doğrusu, 2004 yılını esas aldığımızda, şayet 2004 yılındaki iş gücüne katılım oranları ve istihdama katılım oranları esas alınmış olsaydı ve bugünkü mevcut istihdamla hesaplanmış olsaydı, bugün işsizliğimiz 7,6 oranında olacaktı. Öyleyse Türkiye’de uluslararası alanda mukayese edildiğinde çok önemli bir sorun olarak görülen iş gücü katılma oranlarının teşvik edilmesi, istihdama katılma oranlarının artırılması da çok olumlu bir gelişme olarak görülmeli ve bu sebepten istihdamın artırılmasıyla ilgili tedbirlerin ne kadar etkin olduğunun fark edilmesi gerekir. 2010 yılının ilk dokuz ayı incelendiğinde, ekonomide yaşanan toparlanmanın iş gücü piyasasına yansıdığı çok açıktır. Bir önceki yılın aynı dönemine göre iş gücüne katılma oranı ile istihdam oranında artış, işsizlik oranında ise ciddi azalış yaşanmıştır. İş gücü 2010 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla bir önceki yılın aynı dönemine göre 491 bin kişi, istihdam ise 953 bin kişi artmıştır.

Krizle birlikte artan yapısal nitelikteki işsizlik olgusu, kamu istihdam kurumlarına yönelik beklentileri artırmıştır. Bu durum, kamu istihdam kurumlarının iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi alanındaki görevlerini daha öncelikli hâle getirmiştir. Krizin iş gücü piyasasına olan etkilerini hafifletmek amacıyla yaptığımız düzenlemelerle, kamu istihdam kurumumuz İŞKUR’un iş gücü piyasasını izleyerek aktif ve pasif iş gücü programlarını daha etkin uygulaması sağlanmıştır.

Kurumsal kapasitesi güçlenen İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin sayısı 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 71 oranında arttı. Bu, işsizlerin artmasıyla alakalı değil, İŞKUR’un etkinliğinin artması ve temel hedef olarak Türkiye’deki bütün işsizlerin kayıtlı hâle getirilmesiyle ilgili izlenen stratejiler sonucu gerçekleşmiştir. 2009 yılında işe yerleştirilenlerin kayıtlı işsizlere oranı yüzde 7 iken, 2010 yılının ilk on bir aylık döneminde bu oran yüzde 12,5’e yükselmiştir. Başka bir ifadeyle, bir taraftan kayıtlı işsizlerin oranı artarken, öbür taraftan bu işsizlerin işe yerleştirilme oranlarında da ciddi bir artış olmuştur. Bunun eğer ayrıntılı bir analizini yapacak olursak, özellikle istihdam garantili kurslarla bu oranın yüzde 23’e çıktığını ifade etmek mümkündür. 2010 yılı Kasım sonu itibarıyla 1 milyon          473 bin 134 kayıtlı işsizimiz bulunmakta olup, bu dönemde 184.081 kişi işe yerleştirilmiştir. Ayrıca, dönem içinde 44.934 kişi, İŞKUR aracılığıyla, çalışmak üzere yurt dışına gönderilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İŞKUR tarafından eğitim ve istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikteki işsizlerin istihdam edilebilirliğinin artırılmasına yönelik aktif iş gücü programları kapsamında, iş gücü yetiştirme kursları, toplum yararına çalışma programları, girişimcilik ve staj programları uygulanmıştır. 2009 yılında bu programlar için 511 milyon TL kaynak ayrılmışken 2010 yılında bir önceki yıla göre ekonomide daralmanın sona ermesine rağmen                   509 milyon TL’lik kaynak ayrılmıştır.

2011 yılında İŞKUR tarafından yürütülen aktif iş gücü programları kapsamında 400 bin kişiye ulaşmayı hedefliyoruz. 2009 ve 2010 yıllarında yaklaşık 200 bin civarında insana ulaştık ve programlar düzenledik. Kurslar için yaklaşık 148 bin kişi, toplum yararına çalışma programları için yaklaşık 50 bin kişi, staj için 3.835 kişi, girişimcilik programları için yaklaşık 6.400 kişi, toplamda 208.390 kişiye ulaşıldı ve bu kişiler için yaklaşık 348 milyon 918 bin Türk lirası harcama yapıldı, az önce de ifade ettiğim gibi, 2011 yılında 400 bin kişiye ulaşmayı hedefliyoruz.

Başta bilişim temelli programlar olmak üzere imalat sanayisi ve hizmet sektörüne yönelik programlara katılımın daha fazla olduğunu da belirtmeliyim.

İŞKUR tarafından düzenlenen mesleki eğitim faaliyetlerinde işsizlerimize daha nitelikli hizmet sunabilmek için eğitim veren yüklenicileri değerlendirmek amacıyla da kalite bazlı değerlendirme çalışmalarını başlattık.

Ayrıca, kısaca “UMEM” diye başlıklandırdığımız uzmanlaşmış meslek edindirme programları ile toplumda çalışma hayatı aktörlerinin katılımlarını sağlayarak daha etkin eğitim programları düzenlemek için bir program yürütmeye başladık. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve il düzeyindeki sanayi ve ticaret odalarıyla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İŞKUR Genel Müdürlüğü ve benzeri kurumların ortak çalışmasıyla piyasa ihtiyaçlarına uyumlu mesleki eğitimler ve sonunda da bunların istihdamıyla ilgili programlar başlatıldı.

Yine 2009 yılı Haziran ayından itibaren konuyla ilgili meslek standartlarını yayınlamaya başladık. Bugüne kadar 294 meslek standardı hazırlandı ve bunlardan 127’si Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Ayrıca, yine meslek standartlarına ve piyasa ihtiyaçlarına uygun mesleki eğitime yönelik olarak hazırladığımız, Millî Eğitim Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Yükseköğretim Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı ve Çalışma Bakanlığıyla birlikte yürütülecek olan istihdam ve mesleki eğitim ilişkisinin güçlendirilmesi ile ilgili eylem planı yürürlüğe konuldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İŞKUR, işini kaybedenler ile ekonomik kriz ve zorlayıcı nedenlerle işini kaybetme riski olanlara işsizliğin önlenmesi amacıyla pasif istihdam politikaları da uyguladı; işsizlik sigortası, iş kaybı tazminatı, kısa çalışma ödemesi yapmak, Ücret Garanti Fonu gibi kapsamlarda yaklaşık olarak, bugüne kadar 300 bine yakın insana ulaştı ve onların sorunlarını giderecek ödemelerde bulundu.

İşsizlik sigortasından sağlanan hizmetlerin yerine getirilebilmesi amacıyla işçi-işveren ve devlet tarafından finanse edilen İşsizlik Sigortası Fonu’nun 30 Kasım 2010 tarihi itibarıyla toplam varlığı 45 milyar 479 milyon Türk lirasına ulaştı. Bugüne kadar toplam 2 milyon 69 bin 534 kişiye, yaklaşık 3 milyon 687 bin Türk lirası civarında, işsizlik ödeneğinden ücret ödendi.

İŞKUR tarafından sunulan hizmetlerin kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmalara da hız verdik. Her il düzeyinde hem İŞKUR’da hem de sosyal güvenlik kurumlarında il müdürlerinin takip edileceği ve denetleneceği, performanslarının ölçüleceği performans kriterleri belirlendi. Her ilde yine, personelin eğitimi ve geliştirilmesine özen gösterildi. İş yeri ziyaretleri ve işverenleri bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. İŞKUR hizmet noktaları artırıldı. Belediyelerde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü birimlerinde, SHÇEK birimlerinde ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün birimlerinde özel olarak İŞKUR hizmet noktaları oluşturuldu. Belediyelerde, yaklaşık sekiz yüz kırk iki belediyeyle iş birliği hâlinde yürütülen bu hizmet noktalarında oldukça önemli, işsizliğin kaydıyla ilgili neticeler elde edildi. Ayrıca SHÇEK, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi birimlerle yapılan iş birliğinde de 781 birimde İŞKUR ofisi hizmet bürosu açılmış oldu.

Çok değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde de sosyal güvenlikle ilgili genel bir bilgi arz etmek istiyorum. 2009 yılında toplam gelirle gider arasındaki dengemiz, yaklaşık yüzde 56 oranında iken 2010 yılında bütçede yüzde 55,8 planlanmıştı, 2010 yılında ise bu yaklaşık yüzde 60 olarak gerçekleşecek. Dolayısıyla, şunu belirtmekte yarar var: Sosyal güvenlik alanında yapılan reformlarla birlikte aktüeryal dengemizde giderek düzelme olmaya başlamıştır. 2002 yılında yüzde 42 olan gelirin gideri karşılama oranı, bugün yüzde 60’a çıkmıştır. 2009 yılında eğer bir kriz yaşamamış olsaydık, bu oranın çok daha yüksek seviyede gerçekleşmesini sağlamamız mümkün olacaktı. Şunu belirtmemiz lazım: Özellikle 2010 yılında toplam gelirlerin toplam giderlerle kıyaslanmasında yaklaşık toplam 31 milyar 776 milyon lira olarak planlanan sosyal güvenlik açıkları 2010 yılında fiilî olarak 28 milyar 183 milyon olarak gerçekleşti. Şunu ifade etmek lazım: Yaklaşık, alınan tedbirlerle, özellikle ilaç sanayisinde alınan tedbirlerle 5 milyar liraya yakın tasarruf sağlandı. Bunların 3 milyar lirası ilaçların ucuzlamasından, yaklaşık 2 milyar lirası ise katkı paylarından elde edildi.

2009 yılı sonu itibarıyla toplam aktif sigortalı sayısı 15 milyon 101 bin kişi iken, 2010 yılı Eylül sonu itibarıyla yüzde 6,18 artışla 16 milyon 35 bin kişiye çıkmıştır. Bu, tarihinde ilk defa ulaştığımız bir rakam oldu, 16 milyon sınırını aştık. 2009 yılı sonu itibarıyla 4/A kapsamında 9 milyon 623 bin sigortalı varken, bu sayı 2010 yılı Eylül sonu itibarıyla yüzde 9,9 artışla 10 milyon 498 bin kişi olarak gerçekleşti. Bu da istihdamdaki artışları ifade etmesi açısından oldukça önemli bir işarettir. 2010 yılı Eylül ayı sonunda 4/A kapsamındaki aktif sigortalılar içerisinde yer alan zorunlu sigortalı sayısı 2009 yılı Aralık ayına göre yüzde 10,29 artış gösterdi. Bu dönemde aktif sigortalı sayılarında gözlemlenen artışlar sosyal güvenlik kapsamı açısından da büyük önem taşımakta olup ekonomideki canlanmanın gücünü de göstermiştir. 2009 yılı sonu itibarıyla 9 milyon 174 bin olan pasif sigortalı kişi sayısı, yüzde 2,93 artışla, 2010 yılı sonu itibarıyla 9 milyon 442 bin kişiye ulaştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Soruları ve diğer dile getirilen hususları ayrıca soru-cevapta cevaplandıracağım.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi söz sırası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’dadır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de 2011 yılı bütçesi için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle alakalı söz almış bulunuyorum. Hepinizi, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye, sekiz yıl içerisinde sağlanan siyasi istikrarla beraber büyümeyi, ekonomideki derinleşmeyi temel hedefine koymuş ve bunu en fazla ilgilendiren sektörlerden bir tanesi enerji sektörü olarak da hem arz güvenliğiyle alakalı konularda hem de yatırımların liberal, serbestleşen ve özel sektör ağırlıklı bir ortamda devam edebilmesini teminen bir politika ve strateji oluşturmuştur. Bir yıl önceki bütçede de belirttiğimiz gibi, aslında, izlenen politika ve stratejilerde herhangi bir bilgi eksikliği hemen hemen bulunmamaktadır. Tabii ki bu, tavsiyelere kapalı olduğumuz, eleştirilere açık olmadığımız manasına gelmeyecektir ama asıl mesele uygulamayla alakalı konulardır. Nedir bunlar? Şu salonda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımızın -iktidar ve muhalefet partisi demeksizin- mutabık olduğu, yerli kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar, bunların ön planda tutulması, öncelikle üretime kazandırılması, bunların arasında, her zaman saydığımız gibi su, güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle gibi ve yerli kömürlerimiz gibi kaynakların ön plana alınması, eğer bunlar büyümeyi karşılayamıyor ise bunları da yine ithal kaynaklardan kullanabiliyor olmamız, doğal gaz ve petrolle alakalı “primer enerji kaynakları” dediğimiz kaynaklara müracaat etmemiz. Aynı zamanda, bu ithal ettiğimiz kaynakların yerli kaynaklar hâline gelebilmesini teminen de arama faaliyetlerini artırmamız. Temel politika bu. Bunda hiçbirimizin bir itirazı yok. Şimdi, bunu nasıl sağlayacağız? Bunu yine özel sektör eliyle sağlayacağız.

Şimdi, ben bazı arkadaşlarımızın gerçekten çok güzel konuşmalarını, bazı arkadaşlarımızın da o candan, samimi konuşmalarının arkasında çok sıkıntılı bilgiler olduğunu gördüm ve buna da gerçekten -kusura bakmayın- çok hayret ettim. Dinlediğinizde eğer o bilgileri ayıklama imkânınız yoksa son derece güzel bilgiler aktarıldığı zannedilebilir. Vatandaşımız da böyle zannetmesin diye bazı konulara açıklık getirmek istiyorum.

Özellikle, muhalefet partisinden bir arkadaşımız dedi ki değerli arkadaşlar: “TPAO başarılı gibi görülüyor, Enerji Bakanlığı da başarılı gibi görülüyor ama aslında bunlar başarılı değil. TPAO dediğiniz kurumda üretim 2002 yılı itibarıyla yarıya düştü.” Ben şimdi size rakam vereceğim, öyle yarısı filan değil: 2 milyon civarındaki, arama faaliyetlerine ayrılan ödenek 1 milyar 100 milyon TL civarına çıkartılmıştır. Tabii, bu parayı harcarsınız ama çıkartamayabilirsiniz ama üretim yılları itibarıyla baktığımızda 2002’de 13,3 milyon varil düzeyinden -çok olmayabilir ama yarısı hiç değil- 14,6 milyon varile çıkartmışız. Siz şimdi yarım saat sonra bu kadar fahiş bir hata yapacağınızı bildiğiniz bir ortamda nasıl bu kadar cesaretlice “Yarıya düştü.” diyebilirsiniz? Ben bu kısmını anlamış değilim. Bakın, rakam veriyorum ben: 14,6 milyon varile çıkmıştır. “Bu yeterli değildir.” diyebilirsiniz. Eyvallah, kabul.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yurt içi ne olacak?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yurt içi Sayın Bakan …

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - “Bunlar yeterli değil.” diyebilirsiniz ama kalkıp da “Yarıya düştü.” derseniz, TPAO’nun üretimiyle alakalı…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, yurt içi…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ben sizi çok güzel dinledim Tacidar Bey, hiç kusura bakmayın!

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yurt içi ama Sayın Bakan, saptırmayın, Genel Kurula yanlış bilgi vermeyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Sessizce dinledim ve notumu aldım. Siz, şimdi, bunların her birisini tek tek izleyeceksiniz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yurt içi, yurt içi… Yanlış bilgi vermeyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Irak’ta bir ihaleye giriliyor –tutanaklara bakın- üç tane sahanın ikisini TPAO alıyor. Bunlara deniyor ki “Mansuriye ta güneyindedir.” Arkadaşlar, Mansuriye Bağdat’ın kuzeyindedir, kuzeydoğusundadır. Şimdi, bunlar ufak ayrıntılar olabilir ama yanlış bilgi vermeyeceksiniz. Siba güneyindedir ve Kuveyt’le beraber girmişizdir biz oraya, almışızdır. Tabii ki o gaz, petrol kısımları -hangisi olursa olsun- Kuveyt’e verilmek üzere alınmıştır. Onun üzerinden elde edilecek kârlar buradaki yerli üretim için kullanılacaktır, aynen bizim Azerbaycan’da yaptığımız gibi, aynen Libya’da yaptığımız gibi. Altı tane araştırma kuyusu vuruldu, altısından da petrol çıktı, çıkmayabilirdi de ama siz, şimdi bunu “çıkmadı” diye söylerseniz, bu yanıltıcı olur. O yüzden, ben, kendisinin belki fırsatı olmayabilir, onun adına bu bilgileri düzelttiğimi buradan beyan etmek istiyorum.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Birazdan ben de düzelteceğim Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – İkinci konu: “Türkiye’de çok fazla bir şey yapılmıyor.“ dendi. Arkadaşlar, 3.480 megavat yalnızca 2010 yılı içerisinde yeni devreye alınan yatırım var. Bunun tutarı 8 milyar TL civarında, 2009 yılında da öyle. Değerli Bakanımız da burada, görevi kendisinden büyük bir şerefle aldım, o da gece gündüz demeden çalıştı ve aynı şekilde yatırımlar yapıldı. Bugün, eğer Türkiye'nin büyümeyle alakalı hızını karşılayabilen bir enerji sektörü varsa, kusura bakmayın, bunlar yatırımlarla beraber oluyor. Güvenmeyen özel sektör, kalkıp da 8 milyar TL’lik rakamı, 6 milyar dolarlık rakamı elini kolunu sallayarak getirip yatırmaz. Bu -aynen şartlarını belirttim- makul kârlarda olacak, çok fahiş kârlar olmayacak, sermaye transferine döner; az kârlar olmayacak, özel sektör yatırım yapmaz. Bunun arasındaki dengeyi tutturarak vatandaşımızın daima ucuz kullanabilmesini teminen günün şartlarıyla beraber bunlar değerlendirilecek. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumumuzda bulunan en son rakamlarla beraber söylüyorum, 121.699 megavatlık toplam, başvurma aşamasındaki, inceleme ve değerlendirmeye alınanlar, uygun bulunanlar ve lisans verilenler. Bunların detayları da: 20.736 megavatlık başvuru aşamasında bulunanlar var, inceleme ve değerlendirmeye alınanlar 44.033 megavat civarında, lisans verilenler 48.980 megavat. Toplamı, şu anda kurulu gücümüzün 2,5 katı kadar müracaat var.

Şimdi, burada üç dört tane ihtimal var değerli arkadaşlar. Bunlardan bir tanesi şu: Bütün bunların her birisi yatırıma dönüşmeyebilir ama bu aşamalardan geçmek zorunda, müracaat etmek zorunda, bunlar düzenlemeye tabi kurum tarafından denetlenmek zorunda, lisans alacaklar, her birinin aşaması var. Rakam veriyorum, 17 Aralık 2010 tarihi itibarıyla 121.699 megavat.

Bunların tutarı, değerli arkadaşlar…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çantacı lisansçılar dâhil mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Çantacılar da dâhil. Evet, aynen, iyi ikaz… Çantacılar da dâhil, onları ayıklayacağız. İşte asıl derdimiz de bu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne zaman?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Madencilikle alakalı konularda hep beraber bir kanun çıkarttık. Bu kanunla beraber yine 2005 yılında –tekrar tekrar söylüyorum, altını çiziyorum- iyi niyetle ve daha fazla arama yapılsın diye hep beraber bir kanun çıkarttık. Ben o zaman o kanun çalışmasında mutfakta bulundum. Ama ne yaptı bir kısım işletmeler? İyi niyetle yaptığımız bu kanuni düzenlemeyi kalktılar, bir kısmı istismar ettiler. Arama faaliyetleri sayısının, müracaatlarının artmış olması ne yazık ki arama faaliyetlerinin arttığı anlamına gelmedi ve bunlarla alakalı yeni düzenlemeler yaptık. Günde 83 tane, bir kısmının spekülatif olduğu müracaatların sayısı 8 ila 10 civarına indi.

Devam ediyorum. Herhangi bir doğal gaz depolama tesisi olmadığını zannediyorum sehven, dili sürçtüğü için söyledi.

Değerli arkadaşlar, 1,7 milyar metreküp civarındaki, Silivri’deki depolama tesisleri, şu anda, kapasite artırılarak 2,1 milyar metreküpe yükseltilmiştir. Dolayısıyla, doğalgazda depolama tesislerimiz, yeterli olmamasına rağmen vardır ama bunun sehven söylendiği kanaatindeyim.

“Bir enerji verimliliğiyle alakalı kanun çıktı ama yönetmelikleri çıkmadı.” dendi. Şimdi, bu bütçeyle alakalı görüşme bitmeden kendisine, çıkan bütün yönetmeliklerin sayfa sayfa dokümanını vereceğim. Biraz fazla olabilir, onları da çantasında inşallah taşıyacak.

Sayıyorum hangi yönetmelikler olduğunu…

Şimdi, bütün bunların hepsi on bir dakikalık konuşmaya sığdırılıp 7 tane büyük hata, yalan demiyorum, 7 tane büyük hata yaparsanız, kusura bakmayın, ben konuşma metnimi değiştiririm, bunun üzerine kurgularım.

Bakın, çıkan yönetmelikler neler? Değerli Bakanımızın zamanında çıkanları da dâhil ederek söylüyorum çünkü bu bir bütündür:

Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmelik, 3/12/2010’da.

Enerjiyle İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin Yönetmelik, 7/10/2010’da.

Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okullarda Enerji Yöneticisi Görevlendirilmesine Dair Yönetmelik, 17/4/2009’da.

Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği, 5/12/2008’de.

Enerji kaynaklarının ve enerji verimliliğinin artırılmasına dönük, Resmî Gazete’de yayımlanan, 25/12/2008’de.

Bunlar “Hiç yönetmelik çıkmadı.” denilen maddeleri sayıyorum.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığıyla alakalı yapılan yönetmelik, 18/10/2008’de.

Tam 11 tane yönetmelik var arkadaşlar.

Ulaşımda enerji verimliliğinin artırılmasıyla alakalı, 9/6/2008’de.

Merkezî ısıtmayla alakalı, sıhhi sıcak su tesisleriyle alakalı, 14/4/2008’de.

Tanıtma ve kullanma kılavuzu uygulamalarıyla alakalı yönetmelik, 8/10/2007’de.

Şimdi, eğer siz yönetmelik çıkmadı derseniz ben de bunların hepsini tek tek okurum.

Değerli arkadaşlar, kimseyi yanıltmaya ihtiyaç hissetmeden politikalarımızı anlatmamız lazım.

Hızlandırıcı merkezi, TAEK’in kurduğu hızlandırıcı merkezi.

Ben, inşallah, nisan veya mayıs ayında iktidar ve muhalefet partilerinin her birisini, bütün arkadaşlarımı bu hızlandırıcı merkezinin açılışına davet ediyorum. Hani bu bir yerde paslanıyor, küfleniyor, bir yere, depoya koymuştuk ya, resmine buradan bakabilirsiniz, bu kataloğu da aynı şekilde gönderebilirim. Katalogda, neler yapmışız… Bu bir proton hızlandırıcısı -Sarayköy’de, Eskişehir yoluna gidenler orada görebilirler-binaları büyük ölçüde tamamlandı, elektromekanik kısmının yüzde 90’lık kısmı da aynı şekilde montaj aşamasına geldi şu anda. 2009’un Kasım ayında başlandı, bundan önce hazırlıkları yapılmıştı ve inşallah bir buçuk yıl gibi bir sürede hepsini tamamlayıp, montajlarını yapıp proton hızlandırıcısını sağlık sektörü başta olmak üzere, enerji sektörü de dâhil olmak üzere her birisine, inşallah, açılışa hazır hâle getireceğiz. Şimdi, ben diyorum ki lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, bir yıldan beri garantisi devam ediyor mu, etmiyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Temel atmaya değil, açılışa lütfen buyurun. Ben sizi buradan bütün vatandaşımızın huzurunda açılışa davet ediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Seçim var Sayın Bakan o tarihte.

MUHARREM VARLI (Adana) – Garantisi bir yıldan beri başladı mı, başlamadı mı, onu söyleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, ben size bir şey daha söyleyeceğim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Niye söylemiyorsunuz onu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – TKİ’nin alımlarıyla alakalı konuda, bizim kömür alımlarıyla alakalı çok sıkça bahsediliyor. 2009 yılı içerisinde -2010 yılı netleşmediği için 2009 rakamlarını veriyorum- 1 milyon 935 bin 689 ton yani 2 milyon ton civarında kömür dağıtıldı fakir ailelere. Bunun 952 bin tonu, yaklaşık yarısı TKİ’nin kömür ocaklarından verildi. 854.612 tonu yine 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 22/a maddesi kapsamında doğrudan temin ile yine TKİ’nin iştirakçileri ve redevansçıları tarafından temin edildi. Bununla alakalı şimdi bir usul değişikliği yapıyoruz, inşallah, o daha sıhhatli bir piyasa yapısını oluşturacak. 128.539 tonu da yine 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21/b maddesine göre tedarik edildi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 21/b’nin Türkçesi ne?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, sosyal yapı açısından baktığımızda, gıda, giyecek, ilaç, kömür gibi halka yapılan sosyal yardımların gayrisafi millî hasıla içindeki oranlarına bakarsak -bu yalnızca Türkiye’de olmuyor, bizden daha fakir ülkelerde, daha zengin ülkelerde de oluyor- İtalya’da yüzde 27, Yunanistan’da yüzde 21, Türkiye’de yüzde 9’dur. Biz bunu tek başımıza icat etmedik ama her birimizin özellikle fakir aileleri düşündüğünü biliyorum, hiçbirimizin kayıtsız kalmadığını biliyorum, hiçbirimizin de kayıtsız kalmayacağını biliyorum. Her birimizin belli bir gelir düzeyi var arkadaşlar. Fakir, eğer sobasında yakacak kömür bulamıyorsa, müracaatlarını yapar, ilgili kaymakamlıklar aracılığıyla, ilgili fonlar aracılığıyla bunlar belli bir sistematik içerisinde dağıtılır. Çevre kriterlerine uygun olmayan kömürleri, ola ki gözden kaçan, bunların çıkarılmasıyla alakalı hususlar da yoksa, bunları da aynı şekilde biz kabul ediyoruz ve çevre kriterlerine uygun olmasını temin etmeye çalışıyoruz.

Bir gerçeğin daha bilinmesi lazım değerli arkadaşlar. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi kent merkezlerinde fakir ailelere dağıtılan kömürlerin kent merkezlerindeki ısınma amaçlı satın alınan kömürlere oranı yaklaşık yüzde 5’ler civarındadır. Ama yalnızca bu kömürlerden kaynaklandığını söyleyemeyiz hava kirliliklerinin. Her birimiz hava kirliliğine karşıyız, çevreyle alakalı faktörlerin tabii ki takipçiyiz. Biz, tek başına, güçlü bir iktidarız. Bunun kültür varlıkları, tabiat varlıkları, çevresi, enerjisi, her birisi bir bütün olarak değerlendiriliyor ve her birine duyacağımız saygı birimizin hassasiyetinin diğerinden daha az olmadığı bir ortam içerisinde yapılıyor. O zaman ben de çevreye karşı kayıtsız kalamam. Eğer çevreyi kirleten speklerin dışında bir kömür değeri varsa, tabii ki bizim ilgili kurumlarımız bunları alırlar, ziyan da etmeden yine ilgili termik santrallerde bunu kullanırlar, oradaki filtrasyonla beraber bunları değerlendirirler ama bazı illerimizdeki -valilerimizin de gösterdiği hassasiyete teşekkür ediyorum- hem kalorifik değer olarak hem de gözümüzden kaçan bir değeri, karbondioksit emisyonları itibarıyla, sülfür emisyonları itibarıyla çok çok az bir kısmını geri çevirdiler. Ben kendilerine teşekkür ediyorum. Bizim arkadaşlarımız da eğer atladılarsa doğru şekilde görevlerini yapacaklar, bunu yerine getirecekler.

O yüzden, değerli arkadaşlar, biz fakirlere dağıttığımız kömürlerle alakalı işlemlerimize devam edeceğiz. Kuralları var, prensipleri var, o kurallar dâhilinde devam edeceğiz ve bu işlemler devam edecek.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –  Sabahları bir Çankaya’ya çık, Çankaya’ya!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, elektrikle alakalı konularda, çok fazla bahsedilecek konu var ama şu anda iki dakika civarında vaktim var.

Türkiye, 2002 yılında 132,5 milyar kilovatsaat civarında brüt bir elektrik enerjisi talebiyle karşı karşıyaydı. Şu anda geldiğimiz noktada bu 205 milyar kilovatsaat civarlarına kadar çıktı. Global krizin tesiriyle 190-194 milyar kilovatsaatlere kadar 2009 yılında düştü ama bütün kaybettiği değerleri daha büyük bir büyüme hızıyla beraber tekrar tedarik etti ve bu noktaya ulaştı.

Bizim, ister düşük talep senaryosuyla isterse yüksek talep senaryosuyla beraber arz güvenliğiyle alakalı herhangi bir problemimizin kalmadığını söyleyebilirim. Bu, bizi rehavete, özel sektörü rehavete itmeyecek.

Yine, önümüzdeki yıl içerisinde en az 2009 ve 2010 yılındaki ve daha önceki yıllardaki yakalanan büyüme hızını karşılayacak performans yine inşallah yakalanacak ve özel sektör bu yatırımlarını gerçekleştirecek. Serbest piyasadaki özel sektör payı hem kurulu güç itibarıyla baktığımızda hem de elektrik üretimi itibarıyla baktığımızda şu anda yüzde 50’lerin üzerinde. Bu, hedeflerimiz açısından doğru bir nokta, inşallah, daha yüksek oranları da yakalayacağız. Özel sektörün toplam kurulu güç içerisindeki payına bakarsak 2002 yılında 10.788 megavatla toplamın yüzde 34’ü düzeyindeyken bugün 24.233 megavat ile yüzde 50’si civarındadır, toplam kurulu gücün özel sektör payı itibarıyla baktığımızda.

Enerji üretimi açısından baktığımızda, 2002 yılında 55,2 milyar kilovatsaat civarında olup yüzde 41,6 civarında iken şu anda geldiğimiz noktada, geçtiğimiz ay itibarıyla, 102,6 milyar kilovatsaat ile toplamı yüzde 53 seviyesine ulaşmıştır. Yani özel sektörün kamudaki paylarının daha da arttığını görüyoruz. Bu eğer yüzde 15’lik yedek kapasitenin de istediğimiz oranda oluşmasıyla beraber rekabetçi, daha kaliteli ve inşallah daha düşük fiyatlı enerji fiyatlarını inşallah hep beraber görme imkânına sahip olabileceğiz. Bugün lisans başvuruları itibarıyla, tekrar bahsettim, 121.700 megavata bu ulaşmıştır. Bunun 20.736 megavatı başvuru, 48.980 megavatı ise lisans verilmiş hâlidir.

Değerli arkadaşlar, kömürden tutun ki bütün yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımıza varıncaya kadar, tutun ki bütün enerji girdilerimize varıncaya kadar millî bir politika izliyoruz ve inşallah bunu hep beraberce geliştireceğiz.

Ben, bütün bu duygu ve düşüncelerle katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum ve iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Seyhan, bir söz talebiniz vardı.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, sözlerini yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan konuşmamı düzeltirken çok büyük üzüntü duydum. O kadar sorunun içerisinde kuzey-güney kavramına takıldı. Oysa konuşmada körfeze yakın etnik yapının karmaşık olduğu yer diye tarif ettiğimde 1.200 kilometre kavramını, o kadar boru çekmek kavramını öne çıkarsaydı daha doğru olurdu.

Benim Siba bölgesi için değil kastım, Akkas içindi. O kuzeye yakın ve Türkiye’ye çok yakın demek istedim ama kuzey, doğru, Siba için kullanılmış. Ben tutanaklarda onu görüyorum fakat bu, 1.200 kilometre gerçeğini ortadan kaldırmaz. O kadar sorunun arkasına, bunun arkasına sığınabilmesini büyük bir zafiyet olarak görüyorum.

İkincisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen…

Sayın Varlı, buyurun.

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, proton hızlandırıcısının çalışıp çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp başlamadığıyla ilgili sorularına cevap vermediğine ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan yine benim konuşmamla ilgili cevap verirken kamuoyunu yanıltarak konuştu. Ben buradan özellikle de sordum, garantisi başladı mı bu proton hızlandırıcısının diye, cevap vermedi. Çünkü bir yıldan beridir o proton hızlandırıcısının garantisi başladı ama çalışmaya başlatılmadı, orada çürümeye terk edildi. Bunu kamuoyunun huzurunda belirtmek istiyorum ve o yapılan 8 milyon dolarlık iptal edilen ihalenin 25 milyon dolara tekrar verilmesiyle ilgili de hiçbir hususa değinmedi Sayın Bakan. Bunu da kamuoyunun huzuruna sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

 

H) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

O) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şahsı adına aleyhinde söz isteyen Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakanım, şu benzin fiyatlarını da bir açıklarsınız herhâlde!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Ek süre verilirse açıklarız.

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

Sayın Tan, buyurun.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde aleyhte söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bütün bakanlıkların bir ismi var, bir de göbek adı var: Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik. Fakat öyle anlaşılıyor ki Enerji Bakanlığımız göbek adını biraz dışarıya bağımlı hâle getirmiş çünkü bütün tabii kaynaklarla ilgili üretim dışa bağımlı hâle gelmiş durumda. Yani biz “tabii” derken dış ülkelerin, yabancı ülkelerin tabiatını herhâlde kasteder bir hâle dönüştürmüşüz Bakanlığı. İlk göze çarpan çarpıklık bu. Tabii bu sekiz yılda -daha öncesi olabilir ama- hiçbir şekilde değiştirilmediği gibi daha da kurumsal hâle getirildi.

Bu, ülkenin insan emeğini, alın terini doğal olmayan biçimde -çünkü “tabii kaynaklar” deniyor- dışarıya akıtması anlamına geliyor. Dışa bağımlı enerji üretimine ilişkin bir politika. Devletin elinde özelleştirilmesi beklenen çok sayıda yerli linyit ve doğal gaza dayalı enerji santrallerimiz var fakat bunlarla ilgili yine sekiz yıl içinde en ufak bir iyileştirilme yapılmadı. Bir bakım ve rehabilitasyon yapılmadı. Bu yüzden de enerji üretimi verimsiz hâle geldi. “Emre amadelik” diye bir deyim var sektörün. Bunlar düşük emre amadelikle çalışıyor. Bunun üzerine dışarıdan muazzam ölçülerde linyit ithalatı yapıyoruz. Türkiye’de toprak altında atıl yatan milyonlarca ton linyit rezervimiz var. Bunlarla ilgili en ufak bir çalışma ne yazık ki göremiyoruz. Bu üretim çok pahalı yapıldığı için denebilir belki ama bu santrallerin en ufak bakımı yapılmayınca -linyite dayalı santrallerin- değerleri daha da aşağı düşüyor. “Bu, acaba, özelleştirmeyi daha ucuza getirmek için mi yapılıyor?” diye akla aleyhte sorular geliyor.

Şimdi, rüzgâr enerjisi var. Rüzgâr enerjisi mevzuat hâline getirildi ama bu rüzgâr enerjisini doğru dürüst uygulayamadık ve rüzgâr yel olup gitti. Çünkü 800-900 megavattan ibaret kaldı rüzgâr enerjisi toplamı. 2007’de “Teklif toplayacağız.” diye ilanat edildi, ilan verildi. 1 Kasım 2007 günü, bir günde teklifler alındı ve kapatıldı. Rüzgâr enerjisi öyle havadan bir iş sanıldı, bir kaos yaratıldı. Aynı HES’lerde olduğu gibi, işporta usulü bir ruhsatlamaya gidildi. Aynı yere çok sayıda ruhsatlar verildi. 1 Kasım 2007’de alınan 78 bin megavatlık teklifin sadece 900 megavatı lisansa bağlanabildi. O yüzden “çantacı” deyimini herhâlde sektör haklı olarak kullanıyor. Bu çantacılığın ortadan kaldırılması gerekiyor.

HES’lerde de aynı durum var. Şimdi, bizim seçmenimizin, izleyicilerimizin aklında “Keşke taksi plakasına değil de HES ruhsatına bağlasaydık.” diye düşünceler uçuşuyor, halk katında.

Linyit ithalatı korkunç boyutlarda. Şimdi bir rakam vereyim, Sayın Başbakan da burada rakamlar verdi. Sayın Başbakanın, tabii, sözlerine kulp takmak haddimiz değil ama bu rakamlar kulp takılacak durumda. Geçen yılki toplam maden ihracatımız -bu maden ihracatının içinde kömür, mermer, altın, krom, her şey dâhil- 2,5 milyar dolar, ihracat, sattığımız. Ama sadece linyit ithalatına 3,4 milyar dolar ödemişiz, sadece linyit ithalatına. Milyonlarca ton rezervimiz, dediğim gibi, atıl yatıyor fakat bunlar değerlendirilmiyor. Akla şu geliyor: Acaba, bu kömür tacirleri AK PARTİ İktidarı döneminde yaratılan kara ticaretin ürünlerini mi elde ediyorlar?

Bir başka konu da Rusya’yla ilgili tabii. Gene Sayın Başbakan “Rusya’ya ihracatımız 2002’de 1 milyar 172 milyon dolardı, 2009’da, sekiz yılda bunu 3 milyar dolara çıkardık.” dedi ama hiçbir zaman iktidardan ithalat rakamlarını duyamıyoruz. Aynanın öteki yüzü, madalyonun öteki yüzü, bizim Rusya’dan bu sekiz yıl içinde… 2002’de 2,4 milyar dolar olan açık 2010 yılında tamı tamına 18 milyar dolara çıkmıştır yani 16 milyar dolara yakın bir dış ticaret açığı. Bu dış ticaret açığının içinde ne yazık ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bu tabii kaynağı başka ülkelerin tabii kaynağı gibi görmesi yatmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tan, teşekkür ediyorum.

AHMET TAN (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım arzu ederseniz yahut da lütfederseniz.

Tabii, bu yanlış ve politikasızlık benzin istasyonlarını vergi dairesi olarak kullanmaya yol açıyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler  tamamlanmıştır.

Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.

Soru sormak için sisteme giren sayın milletvekillerinin sıralaması: Sayın Enöz, Sayın Köse, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Varlı, Sayın Yalçın, Sayın Süner, Sayın Paksoy, Sayın Çalış, Sayın Özensoy, Sayın Asil, Sayın Ertuğrul, Sayın Uslu, Sayın Akkuş ve Sayın Sakık.

Sayın Enöz, buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Enerji Bakanına soruyorum: Bilindiği gibi ülkemiz neredeyse dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyor. Nakliye sektöründe kamyoncular mazot pahalı olduğu için araçlarında yağ kullanıyorlar. Ana yolların her yerinde “10 numara yağ satılır.” levhaları gözümüze çarpıyor. Gerek taşımacılık sektöründeki gerekse tarım sektöründeki en önemli temel girdi olan akaryakıtın ucuzlatılması için bir çalışmanız var mı?

Kriz öncesi dünyada varili 147 dolar olan petrolün Türkiye’de mazot olarak satış litre fiyatı          3,1 liraydı. Şimdi dünyada varili 85 dolar civarında olmasına rağmen yine mazotu tüketiciye litresi 3,1 liraya satıyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl izah ediyorsunuz? Aradaki haksız kazancı kim alıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adıyaman ilimizde işsizlik had safhadadır. İlimizde son üç yılda işsizlik yardımından faydalanmak isteyen kaç kişi olmuştur ve bu isteklerin kaçı gerçekleşmiştir?

Sayın Bakanım, bu soruyu Sağlık Bakanımıza sormuştum ama cevap alamamıştım: Danıştayın bir kararı var. Serbest diş hekimlerinin hizmet alımını Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı görüşerek gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?

Turizm, tarım ve inşaat sektöründe çalışanların sorunlarına çözüm bulmak için stopajları kaldırıp SSK vergilerini yüzde 2’ye indirmek gerekir. Eğer bu gerçekleşirse işsizlik önlenecektir. Böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Zonguldak’ta maden kazası sonucu enkaz altında kalan 2 kişiye hâlâ ulaşılamadı. Bu örnek dünyada başka bir ülkede var mıdır?

Sayın Bakan “Yenilenebilir enerji yasası neden çıkmıyor?” diye soranlara “Eskiden milletvekilinin arkasında çantacılar dolaşırdı, bugün bavulcular dolaşıyor.” dediniz. Bu bavulcular hangi milletvekilleri arkasında dolaşıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorularım Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanınadır.

1) Sayın Bakan, BOREN için müstakil ve daha geniş bir bina projeniz var mıdır? Şimdiye kadar Enstitü tarafından desteklenen projelerden ticarileşen sonuçlar olmuş mudur?

2) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından ilk planda özelleştirilmesi hedeflenen Hamitabat, Tunçbilek, Soma ve Çan termik santralleri özelleştirmesinde hangi noktaya gelinmiştir?

3) Gediz, Boğaziçi ve Trakya elektrik dağıtım ihalelerinin Rekabet Kurulu tarafından durdurulduğuna dair bugün basında çıkan haberler doğru mudur? Doğruysa bunun gerekçeleri nelerdir?

4) TEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle mağdur olan kapsam dışı personelin mağduriyetleri ne zaman giderilebilecektir?

Son sorum: 2003-2010 yılları arasında verilen maden arama ve işletme ruhsatlarının sayısı ve kapladığı alan ne kadardır? Bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, ülke kamuoyunda, HES ve RES lisanslarının yüzde 90’ının çantacıların elinde olduğu yönündeki kanaat hâkimdir. Bakanlığınız döneminde yapılan, yapılmasına başlanan HES ve RES yatırımlarının yüzde kaçı lisansı ilk alan firma tarafından, yüzde kaçı da daha sonra devralan firmalar tarafından yapılmaktadır?

İki: Yatırım maliyetlerinin artırılmasında ve Bakanlığınızın itibarının düşmesinde en önemli etkenlerden olan bu çantacıları, aracıları ortadan kaldırmak için bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Çalışma Bakanına: Emeklilik yaşının artırılmasından dolayı o dönemde çocuklarını sigortalı yaptıran kişiler şu anda ağır ceza mahkemelerinde yargılanmakta. Bu konuda herhangi bir düzenleme var mı? Bu torba kanun için de bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına soruyorum: 2009 yılı sonlarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından iş yükü gerekçesiyle işçi şikâyetlerine bakılmayacağına dair bir açıklama geldi. Bu açıklamanız sonrasında geçen süre içerisinde Bakanlığınıza bu yönde kaç başvuru geldi? Gelen başvurulara yönelik Bakanlık yetkililerinin cevabı ne olmuştur? Bu konuda Bakanlığınızın önünde kaç dosya vardır?

İkinci sorum Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza: Madencilik sektörünün mevzuattan kaynaklanan sorunlarının giderilmesi için herhangi bir çalışmanız var mıdır? Sektör ile üniversite arasında ortak bir platform kurulması düşünülmekte midir? Madencilik sektörünün uzun ve riskli yatırım süreci dikkate alındığında, sektöre ne gibi üstünlükler sağlanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Enerji Bakanına soruyorum:

1) Devletin bünyesindeyken yakın zaman önce özelleştirdiğiniz TEDAŞ’ın iki bölgesi vardı. Bu özelleştirme ne kadar bedelle yapılmıştır? Bu bölgelerin kurum ve kuruluşlardan alacakları ne kadardır? Bu alacaklar özelleştirme dâhilinde midir?

2) Çiftçilerin elektrik borçlarıyla ilgili yeni bir iyileştirme ve yapılandırma düşünüyor musunuz?

3) İhtiyaç arz etmezken 840 milyon Dünya Bankasından 1 katrilyon KÖYDES’ten olmak üzere toplam 2,7 milyar TL -yani katrilyon- harcayarak ömrü dolmamış elektrik hatlarını yenilediniz. Bu söylediğim bedel özelleştirmenin içinde var mıdır, yok mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Çalışma Bakanımıza yöneltiyorum: Sayın Bakanım, sunumunuzda, ben kaçırmadıysam, kayıt dışı istihdam oranlarına ilişkin veriler yoktu. Bu hususu çok garipsediğimi ifade ediyorum. Daha önceki beyanlara göre yüzde 50’ye yakın kayıt dışı istihdam olduğu söylenmişti. Bu rakam doğru mudur? Sekiz yıllık bir iktidar partisinin bakanı olarak, Çalışma Bakanı olarak yüzde 50’ye yakın kayıt dışı istihdam oranını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ölçüde kayıt dışı istihdam olan bir ülkede nasıl serbest rekabet olur, nasıl demokrasi olur? Önümüzdeki yıl için hedeflediğiniz bir oran var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Süner…

Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Benim sorum Çalışma Bakanımıza: Sayın Bakan, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin SGK ayağındaki 8 milyon avroluk faizli dış kredinin önce kullanılmadığı için iade edildiği, sonradan da projenin belirtilen miktarının iade edilmekten vazgeçildiği ve bu kredinin bileşenleri dışında kullanıldığına yönelik yazılı sorularıma cevap alamadım. Bu konuyu detaylarıyla incelettiniz mi?       8 milyon avro faizli kredinin bileşenleri dışında kurum bütçesinde ödenekleri bulunan birtakım sarf malzemesi ve diğer kalemlerde kullanılması yolsuzluk değil midir? Bu paraların amacı dışında kullanılmasını yetim hakkının zayi edilmesi olarak görüyor musunuz?

İkinci sorum da: İş Kurumu tarafından 2010 yılı içerisinde kiralanan, Bakanlıklarda bulvar üzerinde bulunan hizmet binası tefrişatı ve onarımı yapılmasına rağmen hangi gerekçeyle boşaltılarak sözleşmesi feshedilmiş midir? Edildiyse bu kadar masraf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Birinci sorum Sayın Çalışma Bakanına: Sayın Bakan, emeklilerimiz gerçekten çok sıkıntılı. Aynı prim/gün sayısından emekli olmalarına rağmen farklı zaman dilimlerinde emekli olduklarından dolayı farklı maaş almaktan şikayetçiler. Maaşlarının yetmediğinden, emekli maaşlarına rağmen Sosyal Dayanışma Vakfı yardımlarına muhtaç hâle gelmekten şikâyetçiler. Emeklilerimizi rahatlatacak ne gibi çalışmalarınız var?

Diğer sorum Sayın Enerji Bakanına: Sayın Bakan, akaryakıt, doğal gaz, elektrik ve diğer enerji türleri üzerindeki yüksek vergiler, dolayısıyla yüksek fiyatlar çiftçi, esnaf, sanayici, hemen hemen toplumun tüm kesimlerinin canını yakıyor. Enerji üzerindeki yüksek vergileri düşürerek fiyatları indirmeyi düşünüyor musunuz, bu yöndeki bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özensoy, son soru…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce Enerji Bakanımızın kürsüden söylediği 22/A ve 22/B’nin anlamlarını açar mı Sayın Bakan? Bir de YDK raporları ve KİT Komisyon tutanaklarını bir zahmet Sayın Bakan okursa benim ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaktır.

Bunun dışında -örnek olsun diye söylüyorum- mesela Urfa’da trafolara, hiç abone olmadığı tespit edilen, mülki amirler tarafından tutanak altına alınmış trafolardan, geçmişte, elektrik vermeye ve bakımları yapılmaya devam edildi mi? Bunların Türkiye genelindeki tutanak tutularak tespit edilen, abonesi olmayan trafoların sayıları ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanlar, buyurunuz.

Cevap süreleriniz beşer dakikadır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok değerli arkadaşlar, öncelikle gruplar adına konuşma yapan arkadaşların dile getirdiği hususlar vardı, onlar hakkında da çok kısa bilgiler arz etmek istiyorum.

Sayın Nurettin Yıldız, yaptığı konuşmada kot taşlama işçileriyle hâlen 10 bin kişinin çalıştığına dair bir bilgi verdi. Bu doğru değil. Ülkemizde 2008 yılından itibaren kot taşlama işi, Türkiye’de özellikle eski teknolojiyle yapılması noktasında, yasaklanmıştır, tüm dünyanın kullandığı daha güvenlikli sistemde ancak yapılabiliyor, onun dışında kot taşlama işi yapılamıyor. Bu açıdan bakıldığında, orada hâlen 10 bin kişinin olduğuna dair bilgi doğru bir bilgi değil.

Silikozis hastalarıyla alakalı ise sizler biliyorsunuz, önce 2009 yılında Çalışma Bakanlığının girişimiyle Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık hizmeti verilmeye başlandı ücretsiz bir şekilde. Şimdi yine Çalışma Bakanlığının yaptığı hazırlıkla “torba kanun” diye adlandırdığımız kanunda, silikozis hastalarının muhtaçlık ve yaş şartı aranmaksızın sosyal güvenlik sistemine dâhil olmaları ve maaş alabilmeleriyle ilgili bir düzenleme yapıldı. 2022 sayılı Kanun’a göre onlar maaş alabilecekler. Onların hastalıklarını, çalıştıklarına karine olarak kabul ediyoruz.

Sayın Ekici’nin MHP Grubu adına yaptığı konuşma esnasında, vekâleten görev yapanlarla ve kadrolardaki atamalarla ilgili bazı soruları oldu. Bir kere, öncelikle şunu söyleyeyim: Vekâleten yapılan çalışmalar ve atamalar genellikle müfettişlerin yürüttüğü görevlerdir. Şu anda asaleten atanmamış olan kişiler müfettiş çoğunlukla. Bunların atanmayışının sebebi de o göreve asaleten atanmaları hâlinde alacakları ücret mevcut maaşlarından daha düşük olacaktır. Onun önüne geçmek için kendilerinin de tercihiyle vekâleten atamaları yapıyoruz. Dolayısıyla orada herhangi bir vekâlet bekletme durumu söz konusu değil ama onun dışında, atamalarda liyakat ve mevzuatın şartlarının dışında başka bir herhangi kriter aradığımıza dair imalarda bulunuldu. Bu hiç doğru bir uygulama değil. Aslında kendi verdiği örnekte bile bizim liyakat ve ehliyeti esas aldığımızı gösteren ipuçları vardı. Biz bugüne kadar, özellikle yaptığımız yeni müdür yardımcısı atamalarında üçte 1 oranında, üçte 2 oranında, hangisi olduğunu bilmediğim sendika üyelerini atadığımıza dair bir bilgi verdi. Bu da doğru değil. Hakikaten, eğer biz, bize yandaş bir sendikanın üyelerini atamaya teşebbüs etseydik, o zaman diğer üçte 1’liği de atamazdık. O açıdan, orada dikkatle üzerinde durduğumuz konunun aslında ehliyet ve liyakat olduğudur. Daha da önemlisi, aslında zaten bizim çalışanlarımızın birçoğu, büyük bölümü itibarıyla iki sendikaya üyedirler. Hangisinden atarsak atayalım bir sendikadan üye atanmış gibi bir sonuç ortaya çıkar. Doğrusu bu alanda yapılacak belki de birazcık subjektif değerlendirmeler doğru olmaz ve nihayet il müdür yardımcılığına atananların çoğu yıllardır bu görevi zaten vekâleten yapan insanlardı, onlara biz asaleten atama yaparak emeklerinin karşılığını değerlendirmiş olduk. Şunu bilmenizi arzu ediyorum bu konuda: Herhangi bir subjektif kritere asla izin vermeyeceğiz Bakanlık olarak ve vermiyoruz. O konuda başkalarının olmadığı kadar özenle, ehliyeti ve liyakati de takip ediyoruz. Onun dışında yapılacak bir uygulama için hiç merak etmeyin en az sizin kadar ben de tavır içinde olacağım.

Yine Sayın Ekici’nin Bulgaristan ile sosyal güvenlik sözleşmesinin olup olmadığına dair sorusu vardı. Bulgaristan’la ilgili sosyal güvenlik anlaşmamız maalesef yok. Biz, tam 2000 yılından beri Bulgaristan’la sosyal güvenlik anlaşması yapmak istiyoruz ama Bulgaristan Hükûmeti bunu kabul etmiyor. Dolayısıyla karşılıklı olarak mutabakata varamadığımız bir hususta tek taraflı bir şey yapma imkânımız yok. Bulgaristan’dan bu zamana kadar göç etmiş vatandaşlarımızın, biliyorsunuz, eğer orada emeklilik hakları varsa onları bizim kurumumuz vasıtasıyla, oradan aldıkları emeklilik maaşlarını burada ödeyebiliyoruz. Ayrıca, göç eden vatandaşlarımızın borçlanma imkânlarını biliyorsunuz önceki yıllarda getirmiştik. 37.110 vatandaşımız borçlanma yaptı ve bunların şartlarını taşıyan 3.124 vatandaşımız da şu anda emekli maaşını bizden alıyorlar.

Kayıt dışılık oranlarıyla alakalı yine birkaç milletvekilimiz konuyu gündeme getirdi. Ben onları, kısaca, burada hepsini birlikte cevaplandırmak istiyorum. Bakınız, 2002 yılında kayıt dışılık oranı yüzde  53 arkadaşlar. 2004 yılında yüzde 50,14; 2009 yılında ise yüzde 43,6. Dolayısıyla buradan şunu söyleyebilirim: Kayıt dışılıkla çok ciddi bir mücadelede bulunuyoruz ve kayıt dışılığın ortadan kaldırılmasının bu ülkeye katkısının ne olduğunu biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz tamamlanmıştır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sözümü bitiriyorum Sayın Başkan.

Aşağı yukarı 1 puanlık kayıt dışılıkta azalmanın 820 milyon Türk lirası, ekonomimize, katkısı var. Bunun bilinciyle hareket ediyoruz ve şunu bilin ki aldığımız tedbirlerle de bu zamana kadar yaklaşık olarak 870 bine yakın insanı kayıt dışıdan kayıt altına alarak geçtiğimiz yıl başarı gösterdik.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Yıldız, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir kere CHP, MHP, DSP ve BDP dâhil olmak üzere bu süre içerisinde 593 tane önergeye cevap vermişiz. 17 Aralık itibarıyla sözlü ve yazılı hiçbir soru cevapsız bırakılmamış e-posta ve bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilerek. Bunların içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki, Genel Kuruldaki ve özel bir kısım enerji konularıyla alakalı hususları da dâhil edersek şu ana kadar 864 tane sorunun cevabı verilmiş. Bugün sorulanlar da aynı şekilde, aynı muameleye tabi tutulacak. Son altı ayın ortalaması on iki gün içerisinde, gidiş gelişler de dâhil olmak üzere, bu süre içerisinde verilmiş.

Ben, biraz önce, o cevapları “Nasıl bir solukta yedi tane yanlış yapılır?”ı fazla abartmamak ve mahcup etmemek adına bazı rakamları vermemiştim ama şimdi arkadaşlarım tekrar ettiği için, hiç kusura bakmasınlar, biraz da mahcup olacaklar ama bunların hepsini açıklıkla söyleyeceğim.

TAEK proton hızlandırıcısıyla alakalı 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, yani AK PARTİ’nin bu ülkenin idaresine irade koymadan önce üç defa ihale yapılıyor. Bunlardan bir tanesi 2001 yılında, ikisi de 2002 yılında; birisi 23 Mayısta, bir tanesi de 30 Eylülde. Bu ihaleler sonuçlandırılamıyor. İktidarlara sormak lazım, o anki koalisyon ortaklarına sormak lazım niçin sonuçlandıramadıklarını. Bununla alakalı herhâlde bir dahlimizin olduğunu söyleyemezsiniz. Şimdi, ısrarla diyorsunuz ki: “Bunların garanti süreleri bitti.” Şimdi, ben sizin bilgi kaynağınızı da, inşallah, aynı şekilde bu bilgileri ona da vereceğim sizi yanlış yönlendirmesin diye bundan sonra. Bu cihazların yani proton hızlandırıcının garanti süresi henüz başlamadı. Bunlar ancak işletmeye geçtikten sonra başlayacak, anlaşma böyle çünkü. Şimdi, bakın, bu kadar fahiş hata yapılmaz. Yirmi dakika sonra… Eğer bunu kasıtlı yaptıysanız yalan, kasıtlı yapmadıysanız sehven söylediniz. Bu konu yirmi dakika sonra ortaya çıkacak.

Siz diyorsunuz ki: “Bunun garanti süresi doldu.” Ben de diyorum ki: Garanti süresi başlamadı, işletmeye geçtikten sonra başlayacak. Anlaşma böyle ve firma kendisinin de kontrolü altında bulunan bir depoda bunları muhafaza ediyor. İsterse küflensin isterse paslansın. Ben sıfır bunları takmasını isteyeceğim.

Şimdi, diğer bir konu: Israrla TPAO’nun üretim miktarlarıyla alakalı konuda “Ben yurt içini kastetmiştim. Yurt içi rakamlarını versene.” dediler. Ben zaten yurt içi rakamlarını söylemiştim. Yurt dışı rakamlarını da isterseniz vereyim. 2002’de 13,3 milyon varil yurt içindeyken 5,6 milyon varil de yurt dışındaydı, toplam 18,9 milyon varillik bir üretimimiz söz konusuydu TPAO olarak. Bugün ise yurt içi 14,6 milyon varil, yurt dışı da 11,6 milyon varil olmak üzere toplam 26,2 milyon varildir bu.

Değerli arkadaşlar, 18,9’dan 26,2 milyon varile çıkmış TPAO’nun üretimi. Kusura bakmayın, siz kalkıp da bunu istihza edemezsiniz, küçümseyemezsiniz ama bu rakamları doğru söylemek zorundasınız.

“1.200 kilometreyi ısrarla söylüyorum.” dedi. Ben de ısrarla söylüyorum, 1.200 kilometre Basra’ya olan mesafedir. Türkiye sınırına kadar olan Mansuriya’nın mesafesi 200 kilometredir. Ben de bunu tekrar ısrarla söylüyorum. O yüzden, Batman’la Bağdat arasındaki mesafe 550 kilometredir.

Şimdi bunlar çok önemli bilgiler olmayabilir ama ısrar ettiğiniz için de mahcup olmayı göze almışsınız demektir. Ben de bunları tekrar ediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ben de mahcup olayım Sayın Bakan. Benim de sorum var.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sorulara yazılı cevap verirsiniz artık.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili, Sayın Varlı, usulde olmadığı hâlde söz verdim, cevap verdiniz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bizim mahcup olduğumuzu söyledi Sayın Bakan ama kendisi daha çok mahcup olacak.

BAŞKAN – Sayın Yıldız’la sizin karşılıklı konuşmalarınızı dinleyecek değiliz burada Sayın Varlı. Lütfen yerinize oturun.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bir defa tesisin yerini bilmiyor Sayın Bakan. Eskişehir yolunda değil, İstanbul yolunda 32’nci kilometre.

BAŞKAN – Oylamaya geçtim Sayın Varlı. Anlaşıldı konu.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani Sayın Bakan tesisin yerini bilmiyor daha.

BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen oturun.

Teşekkür ediyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                  (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                                   30.653.150

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                                        409.540

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             1.426.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                           298.065.310

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                               Eğitim Hizmetleri                                                             150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10                               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri               35.522.995.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                                                      

                                   TOPLAM                                                                        35.853.699.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                 33.157.190.510,00

- Bütçe Gideri:                                                                      33.139.017.926,15

- Ödenek Üstü Gider:                                                                         17.000,02

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  18.189.583,87

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlğı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.50- MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                 (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   5.689.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                           2.176.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                        7.865.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                           Açıklama                                                                 (TL)

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                          830.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                  7.775.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                        8.605.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                          6.264.000,00

- Bütçe Gideri:                                                                               2.461.634,18

- İptal Edilen Ödenek:                                                                    3.802.365,82

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                                                     (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                            6.217.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                        2.428.285,35

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                  (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                               356.510.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                           378.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik işler ve Hizmetler                         94.506.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                    451.760.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      608.000.705,00

- Bütçe Gideri:                                                                           410.143.473,29

- İptal Edilen Ödenek:                                                                197.857.231,71

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                  (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   7.864.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                             80.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             1.300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                         94.350.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                    103.595.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                           Açıklama                                                                 (TL)

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                     94.735.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                  9.750.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                               Red ve İadelerler (-)                                          -890.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                                   TOPLAM                                                    103.595.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      103.940.000,00

- Bütçe Gideri:                                                                             82.276.981,96

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  21.663.018,04

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe tahmini:                                                                           94.440.000,00

- Yılı tahsilatı:                                                                            107.836.816,01

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                  (TL)

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                           9.971.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                        9.971.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

 

GELİR CETVELİ

KOD                           Açıklama                                                                 (TL)

04                               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    8.121.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                  1.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                            

                                   TOPLAM                                                        9.621.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                     (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                          8.565.000,00

- Bütçe Gideri:                                                                               7.273.880,06

- Ödenek Üstü Gider:                                                                       110.318.95

- İptal Edilen Ödenek:                                                                    1.401.438,89

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

                                                                                                                     (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                            8.265.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                        7.860.324,40

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Eletrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                 (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   9.696.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                           351.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                         47.789.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                      57.836.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                     Açıklama                                                                       (TL)

03                         Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                             9.645.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                         Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler        47.836.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                         Diğer Gelirler                                                           355.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                             TOPLAM                                                            57.836.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                        50.780.000,00

- Bütçe Gideri:                                                                             37.616.199,65

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  13.163.800,35

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                          46.890.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                      40.470.042,13

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                 (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   9.827.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                560.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                         80.343.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07                               Sağlık Hizmetleri                                                182.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                      90.912.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                          Açıklama                                                                  (TL)

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                     11.742.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  78.912.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                     258.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                      90.912.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerji Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Atom Enerji Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek       :                                                                95.742.157,71

- Bütçe Gideri             :                                                                62.148.501,48

- İptal Edilen Ödenek :                                                                33.593.656,23

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                   20.049.678,07

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                          82.169.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                      68.672.860,28

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerji Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                 (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                 58.468.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                                           170.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             1.350.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                       190.852.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                           

                                   TOPLAM                                                    250.840.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD                  Açıklama                                                                          (TL)

03                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                              34.647.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                       Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler        210.840.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                       Diğer Gelirler                                                           5.352.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                           

                           TOPLAM                                                            250.840.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                      283.445.272,09

- Bütçe Gideri:                                                                           209.932.556,92

- İptal Edilen Ödenek:                                                                  73.512.715,17

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                                   34.813.217,86

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Bütçe Tahmini:                                                                        226.802.000,00

- Yılı Net Tahsilatı:                                                                    193.913.142,77

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                             Açıklama                                                                (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                   1.466.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                220.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                           4.490.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                                   TOPLAM                                                        6.176.500

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                    (TL)

- Toplam Ödenek:                                                                          5.414.800,00

- Bütçe Gideri:                                                                               4.667.766,25

- İptal Edilen Ödenek:                                                                       747.033,75

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 19 Aralık 2010, Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 20. 47