DÖNEM: 23 CİLT: 86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
34’üncü Birleşim
16 Aralık 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) ULAŞTIRMA
BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ulaştırma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ
TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.- Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) SİVİL
HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) SAVUNMA
SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın,
“Siyasi mücadele yeri olarak meşru siyasi zemin, parlamento değil de sokak,
sokak çatışmaları tercih ediliyorsa” sözlerine ilişkin açıklaması
2.- Trabzon Milletvekili
Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, kaçak çayla ilgili vermiş olduğu rakamlara dair
konuşmasına ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün, Mardin Dargeçit’te
şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Kenan Erdem’le ilgili konuşmasına ilişkin
açıklaması
VI. - ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17 Aralık
2010 Cuma günkü birleşiminde saat 10.00’dan 12.00’ye ve 13.00’ten günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu ve ilçelerindeki
hastane ve sağlık kuruluşlarındaki doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16642)
2.- Trabzon Milletvekili
Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun, yabancı bir gazetede Ege sorunuyla
ilgili habere ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/16795)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, usulsüz oy kullanıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16880)
4.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut’un, kadastro işlemlerinde alınan ücretlere
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16895)
5.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir kamulaştırma işlemi ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16899)
6.- Samsun Milletvekili Osman
Çakır’ın, bir tarihî çeşme kazısına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16963)
7.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in, Adana’daki turizm belgeli tesislere ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/16964)
8.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldız’ın, il ve ilçe turizm müdürlüğü personeline ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/16965)
9.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının intifa
haklarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16966)
10.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de KOBİ’lerin KOSGEB
aracılığıyla kullandığı kredilere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün’ün cevabı (7/17009)
11.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki işletmelere KOSGEB tarafından
sağlanan desteklere ilişkin soruları ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün
cevabı (7/17013), (7/17187)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak dört oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) tümü üzerindeki görüşmelerine devam edilerek;
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği,
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı,
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı,
GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı,
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu,
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı,
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü,
Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü,
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı,
Atatürk Araştırma
Merkezi,
Atatürk Kültür
Merkezi,
Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih
Kurumu;
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri;
Kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskül, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün, Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, Karadeniz
oyunlarıyla ilgili konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
16 Aralık 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
21.06’da son verildi.
Meral AKŞENER |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Murat
ÖZKAN |
Konya Giresun |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 45
II.- GELEN KÂĞITLAR
16 Aralık 2010 Perşembe
Teklif
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/819) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yabancı uyruklu
tutukluların aileleri ile görüşmelerinde yaşanan soruna ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16340)
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, hâkim ve savcı adayları için uygulanan soru
formlarının stajyer avukatlara da uygulandığı iddiasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16341)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir soruşturmada gizli kalması gereken bilgilerin
sızdırıldığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16343)
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 1983-2010 yıllarında göreve başlayan hâkim, savcı
ve idari personel sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16345)
16 Aralık 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimini açıyorum.
III. Y O K L A
M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 11.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Açılışta yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama işlemini
tekrarlıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki
tur görüşme yapacağız.
Beşinci turda, Gümrük
Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler
İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.
Sayın milletvekilleri, 8/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika
içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap
işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Beşinci turda gruplar adına
kırk dakika konuşma süresi vardır, ek süre de verilmeyecektir, bunu tekrar
hatırlatıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Ayla Akat Ata ve Sevahir
Bayındır konuşacaklardır.
İlk olarak, Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ata. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA
(Batman) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Gümrük
Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1982
Anayasası’nın 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve
sosyal adaleti sağlamak üzere ekonomik ve sosyal hayata müdahalesini meşru ve
gerekli gören bir anlayıştır.
Sosyal devlet anlayışı, yine
Anayasa’nın 49’uncu maddesinde düzenlenen çalışma hakkı, 55’inci maddesinde
düzenlenen adil ücret hakkı, 60’ıncı maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik
hakkı, 57’nci maddesinde düzenlenen sağlık ve konut hakkı ve yine 42’nci
maddesinde düzenlenen eğitim hakkıyla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Yine sosyal devlet,
Anayasa’da düzenlenen vergi adaleti, kamulaştırma ve toprak reformu gibi
araçlarla gelir ve servet farklılıklarının azaltılmasına yönelik tedbirler
almak durumundadır.
Her ne kadar anayasal düzeyde
kabul edilmiş ve sınırları çizilmiş, uygulama alanları belirlenmiş olsa da ne
yazık ki ülke gerçeğimiz, sosyal devlet olma konusunda daha çok mesafe katetmemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri,
hangi kurumun bütçesine değinirsek değinelim, her ne kadar kuruluş amaçları ve
çalışma alanları farklı olsa da karşımıza mutlaka işsizlik ve yoksulluk olgusu
çıkmaktadır. Türkiye’de işsizlik, AKP dönemiyle birlikte kalıcı olarak çift
haneli oranlara yerleşmiştir. 2007 yılında yüzde 8, yüzde 9 gibi seviyeleri
görmüş olsa da özellikle kriz sonrası AKP’nin işsizliği engelleyici ciddi bir
politikası olmadığı için işsizlik oranları bugün yüzde 12, yüzde 13 bandına
oturmuş durumdadır. Mevsimsel etkilerden kaynaklı dönem dönem
düşüş eğilimine girse de rakamların seyri işsizliğin çift haneli rakamlarda
kronikleştiğini ortaya koymaktadır. Ancak bugün Türkiye’de işsizlik
hesaplamaları birtakım parametreler dışlanarak yapılmaktadır. Bu hâl doğru
sonuçlar açısından oldukça sıkıntılı bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Örneğin,
bugün, öğrenciler, mevsimlik tarım işçileri ve iş aramaktan umudunu kesenler
işsizlik oranlarına dâhil edilmemektedir. Bu durumda olan kişi sayısı on yıl
önce son derece azken bugün neredeyse toplam işsiz sayısına yakın bir düzeye
ulaşmıştır. Başta umutsuzluk olmak üzere çeşitli nedenlerle iş arama
kanallarından birini kullanamayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı
2010 yılının Haziran dönemi için 1 milyon 857 bin düzeyindedir. Bu rakam kriz
öncesi dönemde 1 milyon 626 bindi. Günde bir saat çalışanın dahi gelirine
bakılmaksızın çalışan sayılması tam bir handikaptır.
Bunların da bir işsizlik parametresi olarak alınması hâlinde Türkiye’de geniş
tanımlı işsizlik oranları yüzde 17’lere yaklaşmaktadır. Çalışanların neredeyse
yarısı kayıt dışı çalışmakta, sosyal güvencesi olmayan bu kesimin içinde
bulunduğu durum da iyi irdelendiğinde çalışanların sefalet düzeyi daha net
ortaya çıkmaktadır. Oysa Anayasa’nın 49’uncu maddesi açıktır: “Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri almalıdır.”
Yine, sendika özgürlüğü ve
haklarıyla ilgili önemli uluslararası sözleşmelere Türkiye imza koymuş
durumdadır, ILO’nun 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve
Örgütlenme Hakkının Korunması, yine 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Sözleşme
Hakkı bunlardandır. Bugün sendikal düzeyin geldiği nokta ortadadır, 1980’den
günümüze sendikalı sayısı toplam nüfusun yaklaşık yüzde 6’sını oluştururken
bugün bu oran sadece yüzde1’dir. Peki, bu nasıl bir iş barışı sağlamak, nasıl çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, nasıl çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak anlamına gelir? Evet,
geldiğimiz noktadan AKP’nin emek düşmanı tavrı ve işsizlik başta olmak üzere
çalışma koşulları alanında tescillenmiştir artık. Referandum öncesi toplu
sözleşme hakları ötelenen memurlar referandum sonrasında da aradıklarını
bulamamışlardır.
Değerli milletvekilleri, 12
Eylül’de halk oyuna sunulan maddelerden biriydi,
Anayasa’da değişiklik yapıldı, memurlara da toplu görüşme değil, toplu sözleşme
hakkı verildi ama her nedense 2011 yılında memur maaşlarında yapılacak
iyileştirmeler ağustos ayında toplu görüşmelerle belirlendi. Toplu görüşme
bunun tek taraflı olarak karar verildiği… Her ne kadar sendikaların,
konfederasyonların görüşleri alınmış olsa da Hükûmetin
tek taraflı olarak karar verdiği bir artış söz konusuydu. Hükûmet
bunun üzerinden, evet, seçim döneminde büyük bir propaganda yaptı toplu
sözleşme konusunda ama öncesinde bunu memur sendikalarıyla bir şekilde
görüşerek, anlaşarak, halk oyuna sunulduktan sonra
ilgili yasayı bir an önce çıkararak 2011 yılı bütçelendirmesi yapılabilirdi. Bu
noktada görüyoruz ki 2011 yılı da tek başına Hükûmetin
almış olduğu kararla memur maaşlarının şekillendirildiği bir yıl olacaktır.
2010 yılında halk oyuna sunulan kamu emekçilerine
toplu sözleşme hakkı veren yasal düzenlemenin, anayasal düzenlemenin bir yıl
için daha, önümüzdeki bir yıl için daha bir anlam ifade etmesi durumu da söz
konusu olmayacaktır.
Aynı zamanda Hükûmetin çalışan kesimin şahsında toplumun başına ördüğü
en büyük çoraplardan biri de esnek istihdam koşullarının yaygınlaştırılmasıdır.
Esnek istihdam, güvencesiz ve uzun süreli çalışmanın temel kaynağıdır. Emek ve
emeğin haklarının üzerinde bir bütün olarak işverenin söz sahibi olması
anlamına gelen bu terim tam bir emek sömürüsünü ifade ediyor. Emekçilerin tek tek ya da toplu olarak baskılanması, sömürülmesi ve kontrol
altında tutulması sürecini pekiştirecek olan esnek istihdam, sermayenin
üzerindeki iş gücü maliyetini azaltan ve kârları artıran yegâne yöntem olarak
devreye konulmaktadır. AKP’nin orta vadeli ekonomik planda yaygınlaştıracağını
ifade ettiği istihdam biçimi olan esnek istihdam tam bir sermaye yandaşlığıdır.
Artık “sermaye-emek uzlaşması”, “barışı” gibi komik kavramlarla bu sistemi
kimse topluma yutturmaya kalkışmamalıdır. Özelleştirmeler sonucu, çalışanlara
dayatılan 4/B ve 4/C statüleri de esnek istihdam örnekleridir. Bu koşullar
düşük ücret, sosyal güvencenin ve özlük haklarının kısıtlanması, sadece on veya
on bir ay çalışma, mesai alamama, istendiği zaman patron tarafından kapının
önüne konulma gibi sorunları beraberinde getirmektedir. Sendikal mücadelenin en
kısıtlı olduğu alan olan esnek istihdamın AKP eliyle yaygınlaştırılması bir
tesadüf değil, sendikal hareketi geriletmeye yönelik bilinçli bir uygulamadır.
Bugün kamuda özellikle eğitim alanında ortaya çıkan temel sorun da buradan
kaynaklanmaktadır.
Kadrolu istihdama ek olarak
getirilen 4/B, 4/C, ücretli vekil öğretmen statüleri bugün iş güvencesi,
evlilik yardımı, çocuk yardımı, stajyerlik hakkı, asker öğretmenlik hakkı,
normal tayin hakkı, hizmet puan hakkı, yöneticilik hakkı ve kıdem tazminatı
haklarından mahrum bırakılmak demektir. Bu da toplumsal adalet duygusunu en
fazla sarsan uygulamalardan biridir. Evet, AKP bugün toplumun duygusuyla
oynamaktadır.
Biliyorsunuz, ataması
yapılmayan öğretmenler bir platform oluşturdular ve bu platformda dönem dönem yapmış oldukları eylem ve etkinliklerle, basın
açıklamalarıyla, duygularının nasıl incindiğini, toplumsal barışı sağlama
noktasında eğitime verilen önemi, ülkemizde bugün “ücretli öğretmen”,
“sözleşmeli öğretmen” adıyla ifade edilen statülerle açığa çıktığını da bir kez
daha ortaya koymuşlardır.
Değerli milletvekilleri,
çalışan sınıfların en temel taleplerinden biri olan adil ücret hakkı da bugün
tam bir hak gaspı alanı olarak ortaya çıkmaktadır. İşçilerin, emekçilerin,
harcadıkları emeklere karşılık, emeği yeniden üretmek adına, gerek asgari
tutarı olmak için yürüttükleri mücadele hem sendikacılığı hem de asgari ücreti
ortaya çıkarmıştır. Dünya emekçileri bu haklarını büyük bedeller karşılığı
kazanmışlardır. Ancak bugün tablo Türkiye açısından tam bir çıkmazı ifade
etmektedir çünkü asgari ücret bugün adalet duygusu ve adil ücret açısından tam
bir felakettir. Bu durum emeğin tarihsel kazanımlarının ortadan kaldırılmasına
denk geldiği gibi toplumsal olarak da tam bir yıkım örneğidir.
Türkiye’de bugün asgari ücret
seviyesi 599 lira düzeyindedir. Sigortalı çalışan yaklaşık 9,5 milyon kişinin
3,9 milyonu asgari ücretle yaşamak zorunda kalmaktadır. Ancak en çarpıcı veri
ise asgari ücrette her bireye bağımlı olarak yaşayan ortalama birey sayısıdır.
Bu da bakanlık verilerine göre 2,54 kişi olmaktadır. Yani ülkemizde asgari
ücretlerle bağımlı yaşayan 10 milyonu aşkın kişi vardır. Asgari ücretlerle
birlikte yaklaşık 14 milyon insan bugün çok küçük bir gelirle yaşamak zorunda
bırakılmıştır. 14 milyon insan aylık olarak kişi başına yaklaşık 166 lirayla
geçinmek zorundadır. Bu durumda dahi 14 milyon insan hem resmî veriler hem de
emek örgütlerinin verilerine göre açlık sınırının altında rakamlarla
yaşamaktadır.
AKP’nin sosyal yardım
politikalarına baktığımızda, uluslararası kuruluşların verileri de Türkiye’deki
yoksullukla mücadele yöntemlerinin yoksulu azaltmadığını ifade etmektedir. Eurostat verilerine göre, Avrupa’da yoksullukla mücadele
yöntemlerinin sonuç alıcılığı yüzde 40 dolaylarındayken Türkiye’de bu düzey
sadece yüzde 7 gibi düşük bir noktadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğüne merkezî bütçeden ayrılan pay yüzde 12 civarında artırıldı. Peki,
milyonlarca yoksulun derdine deva olacağı iddia edilen rakam nedir? 19 milyon
844 bin. İşte bu rakam dahi sadakanın resmî belgesidir. Oysa bugün Emniyet
Genel Müdürlüğüne ayrılan rakam yoksullukla mücadele edeceğini belirten Hükûmetin belirttiği rakamdan yaklaşık bin katı bile
diyebiliriz. Soruyoruz: Bu ülkenin, milyonlarca yoksulun ihtiyacı olan şey
polis mi? Hayır. Ama görünen o ki, AKP Hükûmetinin
yaratmış olduğu büyük toplumsal yıkımlardan sonra en fazla ihtiyaç duyduğu ve
önümüzdeki dönemde daha fazla ihtiyaç duyacağı kesim polis, yani toplumsal
kesimleri zor kullanarak bastırma politikası.
Saygıdeğer milletvekilleri,
sizinle Diyarbakır’daki bir örneği paylaşmak istiyorum. Çok örneği yok bunun
ama birçok sivil toplum örgütü bunu örnek aldı. Sarmaşık-Yoksullukla Mücadele
ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği. Dört yıla yakın bir zamandır dernek
faaliyet yürütüyordu ama 2010 yılı başlarında, ocak ayı itibarıyla derneğin
çalışmaları, yürütmeyi durdurma kararı alarak valinin talebiyle durduruldu.
Yoksullukla mücadele kapsamında beş ayrı proje başarıyla yürütülüyordu, 46
kurumun ortaklığıyla yürütülüyordu ve 2.300 aile, yaklaşık 15 bin insan her ay
düzenli olarak gıda yardımı almaktaydı. Adresleri topluma açıklanmıyordu. Bu
gıdayı hangi zaman dilimi içinde, nerede alacakları belli değildi. Bunun
üzerinden bir politika yapılmıyordu. Amaç, evlerine herhangi bir şekilde gıda
ve diğer gereksinimleri götüremeyecek kesimlere bunların toplum vicdanını
rahatlatacak bir şekilde ulaştırılabilmesiydi.
Diyarbakır’daki kent
yoksulluk haritası araştırması sadece yardımlarla yaşayan 4.500 civarında aile
bulunduğunu tespit etmişti ama Sayın Bakanımız bütçe görüşmeleri sırasında
Komisyonda en az 1 dolar gibi bir rakam öngörüyordu. 2.300 kişi gıda banka
sistemine dâhil edildi, geriye kalanlar için çalışma yürütülürken de Diyarbakır
Valiliği çalışmaları engelledi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisinin yeni
dönem proje ortaklığı için almış olduğu karar Diyarbakır Valiliğince veto
edildi ve yürütmeyi durdurma kararı alındı. Otuz üç aylık süre içerisinde
defalarca kez belediyenin proje ortaklığı Sayıştay ve mülkiye müfettişlerince
denetlenmiş, yasalara aykırı bir hususun olmadığı müfettiş raporlarınca da
belgelenmişti. Aynı şekilde Diyarbakır Valiliğince İçişleri Bakanlığından talep
edilen 2 müfettişin dernek bünyesinde on dört gün süren denetleme çalışması
sonrasında tutulan raporda yasaların suç saydığı herhangi bir hususa
rastlanılmadığı ifade edilmiş ve taraflara iletilmişti.
Neden üç yıl sonra yürütmeyi
durdurma kararıyla çalışmaların kısa süreli de olsa durdurulması istendi? Hangi
hesaplar yapılmak istenmişti? 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanunu’nun
29’uncu maddesinde Bakanlar Kurulu kararıyla çıkartılan 11536 sayılı yönetmelik
Sarmaşık Gıda Bankası Projesi’nin en temel yasal dayanağını oluşturmaktadır. Bu
yönetmelikte kamu kurumlarının derneklere yapacağı yardımlarda aranan en temel kriter, derneğin kamu yararına çalışan dernek olması değil,
yapacağı çalışmayla kamu yararının gözetilmesi koşuludur. Gıda bankasından
destek alan yoksul vatandaşlarımızın evleri İçişleri Bakanlığı müfettişlerince
ziyaret edilmiş ve yerinde denetim yapılarak bu insanların yardıma muhtaç
olduğu tespit edilmiştir. AKP ve valileri, yaptığı yardımlardan farklı olduğu
için mi, bunun üzerinden siyasi rant elde edilmediği
için mi bu çalışmaları engellemişlerdir? Diyarbakır’daki tüm kurum ve
kuruluşlar gücü ve olanakları dâhilinde bu çalışmaya destek olmuşlardır, kamu
yararına çalışan Diyarbakır Valiliği hariç. Kuruluş aşamasında İl Özel
İdaresine de teklif götürülmüştür, İl Genel Meclisi üyeleri bunu oy birliğiyle
onaylamışlardır. Ancak daha sonrasında İl Valiliği tarafından veto edilmiştir.
Yine değerli milletvekilleri,
AKP Hükûmeti eğitim hakkı konusunda ücretsiz ders
kitaplarının dağıtıldığını ifade etmektedir. Bu konu bizim de savunduğumuz,
sosyal devletin bir ilkesi olarak gördüğümüz bir durum. Ancak, 2003 yılından bu
yana dağıtılan ücretsiz ders kitapları noktasında, son yıllarda, hazırlanması,
içeriği, tasarımı, dağıtımı, devletin ve özel sektörün konuya yaklaşımı
bakımından daha da fazla tartışılır olmuştur. Maliyeti ve kamu kaynaklarının
hoyratça heba edilmesi karşısında, bu kitapların ücretsiz dağıtılmasının
sağladığı fayda önemsizleşmiştir. Ekonomik olanakları bizden daha avantajlı
ülkeler bile ödünç kitap uygulamasına giderken, Türkiye'nin bu yolu tercih
etmeyerek, aynı kitapları her yıl tekrar tekrar
dağıtmasının kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bakanlığın tüm ders kitabı
ihtiyacını karşılayacak düzeyde matbaası ve her ilde dağıtım ağı bulunmaktadır.
Bakanlığın kendi kitaplarını basıp dağıtma yoluna gitmeyerek, ders kitaplarını
özel yayın evlerinden almayı, kurulu gücüne rağmen kendi kitaplarını bile özel
matbaalarda bastırmayı tercih etmesinin akıllara ilk getirdiği, birilerinin
ücretsiz dağıtılan ders kitapları üzerinden kazanç elde etme isteğidir. Ders kitaplarının tekrar kullanımı yoluna gidilmesiyle her yıl kaç
milyon Türk lirası para tasarruf edileceği, kaç ağacın kesilmekten kurtulacağı,
kaç milyon kilovat saat elektrik enerjisi ve kaç ton su tasarrufu sağlanacağı,
ders kitapları üzerinden kazanç elde etmeye çalışan bu çevrelerin gündeminde
olmayabilir ama bizim ve bu Meclisi dolduran siyasetçilerin gündeminde olmak
zorundadır.
Değerli milletvekilleri,
evet, eğitim hakkının sosyal devlet ilkeleri çerçevesinde gerçekleşmesinin
temel koşullarından biri de herkesin ana dilde eğitim hakkının
sağlanabilmesidir. Türkiye, bırakın ana dilde eğitim ve öğretim görme hakkını,
bu hakkın varlığının bile tartışılmasını bugün itibarıyla bir tabu olarak görmektedir.
Ancak dünyada ana dilin önemine ilişkin 21’inci yüzyılın sonuna doğru pek çok
gelişme yaşanmıştır. Birtakım uluslararası metinlerle de bu hak güvence altına
alınmıştır.
UNESCO Genel Kurulu 1999
yılında 21 Şubatı “Uluslararası Anadil Günü” olarak ilan etmiştir. Yine
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 17, 29 ve 30’uncu maddelerinde
-her ne kadar Türkiye bu sözleşmeyi imzalarken çekince koymuş olsa da- ana
dilde eğitim hakkı tanınmıştır. Yine 1996’da imzalanan Birleşmiş Milletler
Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27’nci maddesinde ana
dilin önemine vurgu yapılmaktadır. Uluslararası Anadili Eğitim Örgütü her
ülkenin kendi ana dilinde eğitimine uluslararası bir sınır kazandırıp tartışma
olanağı yaratarak, bu eğitimi iş birliği içinde geliştirme amacını taşıyarak 8
Kasım 1982 tarihli sirkülerle şu ülkeleri iş birliğine çağırmıştır: Belçika,
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan ve Türkiye. Bu ülkeler
seçilirken başlıca kriter, seçilen ülkelerden ana dil
eğitiminde ülkenin bir iç sorununun bulunması ve bunun uluslararası bir önem
taşımakta olmasıydı ancak şu anda bu ülkeler arasında bu sorunu çözmemiş ve
çözmeye yanaşmamış tek ülke Türkiye olmuştur.
1980 darbesi sonrasında
ortaya çıkan 82 Anayasası’nın 42’nci maddesinde yer bulan “Türkçeden başka
hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmü bu ülkede farklı dil ve lehçelere
mensup kişilerin ana dilde eğitim-öğretim görme hakkını engellemektedir. Oysa
ana dil kişinin geçmişinden geleceğine geçen anlamdır. Şair Yahya Kemal, ana
dili, bir varoluş arasındaki bağlantıyı “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.” diye
ifade etmiştir.
Bunun dışında belirtilecek,
bu konu başlığı altında çok gündem var ama süremiz de sınırlı ama 5233 sayılı
Tazmin Yasası’yla ödenen tazminatların esasında bu ülkede geçmişe tutulacak
ayna ve yüzleşmelerden sonra ödenmesi gerekirdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılan başvuruların birikmesi ve bu noktada ciddi bir külfet olması bu konuda
Türkiye’ye yapılan baskı sonucu değil, bir hakikat komisyonu oluşturarak,
geçmişle yüzleşerek, halkın yaşamış olduğu acıları ve birbirlerini
affetmelerini sağlayarak bu noktada tazminata hükmederek gerçekleşmiş olması
gerekirdi.
Göç konusunda, yine su, yol
politikaları konusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYLA AKAT ATA (Devamla) - …ve
kaçakçılık konusunda beyanlarımız olmuştu.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aka.
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır. (BDP sıralarından alkışlar)
Sayın Bayındır, geçmiş olsun
dileklerimizi tekrar yineliyoruz.
Buyurunuz efendim.
BDP GRUBU ADINA SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçeleri hakkında grubum adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Shakespeare ne der:
“…” (x) Bu İngilizce, zorunuza
gitmedi değil mi? Kürtçesi: “…” (x)
Sizi yaraladı mı? “Olmak ya da olmamak.”, işte benim bugünkü buradaki varlığım
ve duruşum, sadece bedenen olmak ya da olmamak değil. Hedefiniz, Hükûmetin, devletin resmî ideolojisinin hedefi Kürtleri,
kadınlarını, çocukları, Türkiye’nin aydınlarını, gençlerini, emekçilerini yok
saymak. “…” (x) “Olsanız da olmasanız
da yok sayıyorum sizi.” diyor. İşte, siz bana yabancı, ben size yabancıyım şu
anda. Soruyorum size sayın milletvekilleri, Değerli Başkan: Bugün burada bu
hâlde konuşmamın sorumlusu hepiniz değil misiniz? Seksen yıllık cumhuriyet tarihinin
resmî ideolojisi değil midir? Ret ve inkârın bir sonucu değil midir? Beni yok
ederek Kürt halkını yok edeceğinizi mi sanıyorsunuz? Kürtlerin gençlerini yok
ederek Kürtlerin kimliğini yok edeceğinizi mi sanıyorsunuz? Kürtlerin
coğrafyasını yakıp yıkarak, suların altına gömerek coğrafyasını, genç
bedenlerini toprağa gömerek siz, Kürtlerin özgürlük hayallerinden vazgeçeceğini
mi sanıyorsunuz?
İşte, bedenimiz lime lime de olsa, bir tek bacağım değil, iki bacağım birden de
kırılsa, engellemeye çalışsanız da benim fiziki bu mücadeleye katılımımı ama
beni ruhen, inanç olarak, hedef olarak özgürlük mücadelemden asla
vazgeçiremeyeceksiniz ve vazgeçmeyeceğiz biz; çünkü,
insan haklarıyla insandır, kadın haklarıyla kadındır. Eğer haklarım yoksa benim
de bedenen var olmamın bir anlamı yok. Bu da onursal olarak bizi incitir,
ezilenleri incitir.
Sormak isterim: Şu an Aliye
Hanım kadından sorumlu herhâlde değil mi, kadından sorumlu Bakan.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Herkesten sorumluyuz.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) –
Ama ben sizin sorumluluğunuzu buradan başlayarak kendime karşı hissetmedim. Ben
Türkiye milletvekiliyim, Kürtlerin oylarıyla seçilmiş bir milletvekiliyim.
Benim hakkımı aramak, soruşturmak, bu şiddetin sonuçlarını açığa çıkarmak sizin
göreviniz değil miydi? Ne yaptınız? Ha, hikâye. Çünkü siz, kadın haklarını
savunmak için orada değilsiniz; siz, kadının özgürleşmesine inandığınız için
orada değilsiniz; siz, Sayın Başbakanın ne dediğini onaylamak ve uygulamak
üzere oradasınız. Ne diyor Başbakan, bir ara Dolmabahçe’de kadınlarla toplantı
yapıyor ve sonradan şikâyette bulunuyor: “Kadınlar niye konuşmuyor?”
“Konuşmuyor” dediği, kendi şakşakçısı kadınların niye konuşmadığından
bahsediyor. Oysa o gün o toplantı da dâhil kadınlar, Başbakana, yayınladığı
genelgenin, kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin yayınladığı genelgenin
hesabını soruyorlardı. Yine o kadınlar orada “Siz niye pozitif ayrımcılığın
pratik gereklerini yapmıyorsunuz?” diye soruyorlardı. Yani, “Niye kotayı hâlâ
pratikleştirmiyorsunuz?” diye soruyorlardı. “Siz niye hâlâ kadınlara, eşitlik
öngören çerçeve yasasını öngörmüyorsunuz?” diye soruyorlardı. Tabii ki,
Başbakanın cevapları biliniyor. Neye inanıyor Başbakan? Başında ifadesini
vermiş, itirafta bulunmuştu: “Ben kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum.” diyordu,
bu inançsızlığını savunacak kadın arıyordu, ama o toplantıda eşitliği savunan
kadınlar vardı ve Başbakanın bu hayalleri rafa kalktı. O nedenle Sayın Bakan,
“Ben herkesten sorumluyum” demek o kadar kolay değil. Siz, ancak kendinizin ve
iktidarın menfaatlerinden sorumlusunuz. Siz kadından sorumlu olamazsınız.
İstifaya çağırıyorum sizi! Ben burada
şahsım adına söylemiyorum bunları, bir halkın haklarını savunmakla, kadın
haklarını savunmakla ve aynı zamanda sizin başkanlığını ettiğiniz, bakanlığını
ettiğiniz komisyonun üyesi olarak benim hakkımı soramıyorsanız, aramıyorsanız,
siz zaten benim hakkını savunmakla sorumlu olduğum kadınların haklarını da
arayamazsınız. Kendi gerçeğinizle yüzleşmenin zamanı çoktan geldi ve geçti. O
nedenle hakikatle yüzleşmenin zamanıdır. Nedir bu hakikatle yüzleşmenin zamanı:
Zaten, (Z) raporunuzu sunuyoruz burada, bu bütçenin seçim bütçesi olduğu
ortada. Hizmet bakanlıklarının bütçesinin bu kadar dolgun olmasının, bu kadar
taşıyor olmasının bir tarifi vardır. Birden ne düştü aklınıza da diyelim Sağlık
Bakanlığının, Eğitim Bakanlığının, Çalışma Bakanlığının bütçesini artırdınız?
İyi yaptınız artırmakla ama bu artırımın muhtemelen bir oy avcılığı artırımı
olduğunu da bir promosyon artırımı olduğunu da biz
size hatırlatmak isteriz. Kimseyi uyutamazsınız bu noktada.
Yine, Sayın Bakan, bütçe
dağılımı içinde bütün bakanlıkların, en başta Savunma Bakanlığının ve diğer
bakanlıkların bütçeleri milyarlarca lirayla, dolarla tanımlanırken neden
Kadının Statüsü hâlâ birkaç milyon artırmak hedefleniyor? Yani bu bütçe
kıyaslaması bile, bütçenin oranlaması bile, bütçenin dağılımı bile ne kadar
hakkaniyetli olduğunun, ne kadar adaleti gözettiğinin, ne kadar dezavantajlı
pozisyonların ortadan kaldırılmasının hedeflenip hedeflenmediğinin çok açık
rakamsal göstergesidir. Kadının statüsü için 5 milyon! Bu ne gibi biliyor
musunuz? Hani ailede parayı kazanır erkek, istediği harcamayı yapar, çocuğun
eline üç kuruş verir, kadına da birazcık para verir, aynı mantık; evdeki reis
mantığı, Parlamentodaki Hükûmet mantığı, hiç farksız.
Sadece kadın yine hizmet yapsın, kadın yine ezilsin, kadın yine şiddet görsün,
kadın yine katledilsin. Katledilen kadınların çığlıkları sizi hiç rahatsız
etmiyor mu? Yok mu hiç vicdanınız? Eğer rahatsız olmuş
olsaydınız siz de özel bir kanun çıkarırdınız kadın bakanlığı olarak ve
derdiniz ki: “Ben bundan sonra kadının on yılını ilan ediyorum.” Çünkü Dünya
Kadın Hareketi 1975’ten bu yana her on yılı “Kadın On Yılı” olarak ilan eder.
Türkiye de ne yazık ki bu on yılı ilan etmişti, hatta 2010, bu on yılın
hedeflerine ulaşma on yılıydı. Birazdan gösteririm, rakamlarla ifade ederim bu
hedefe ne kadar ulaşılıp ulaşılmadığını ama siz bari deseniz ki: “Ben, kadın
için iki üç yıl içinde özel bir kanun çıkardım. Bırakın 5 milyonu, ben 10
milyar istiyorum kadının statüsü için.” derdiniz, “Ben 10 milyar istiyorum
kadının eğitimi için.” derdiniz, “Ben 10 milyar istiyorum kadının istihdamı
için.” derdiniz, “Ben 10 milyar istiyorum yaşam tehdidiyle karşı karşıya olan
kadının korunması, barınması ve ayakları üzerinde durması için, böyle bir
hedefim var.” derdiniz. Hedefsiz oturmuşsunuz, adınız “kadından sorumlu” ama
nereden sorumlu olduğunuz belli değildir. Kabul etmiyoruz. Kandırmayınız. Her
şeye cömert -öldürmeye para ayırmada çok cömert bu Hükûmet
ve bütün hükûmetler- yaşatmaya niye bu kadar cimri
davranıyorsunuz? Kadını yaşatmaya, çocukları yaşatmaya, insanlığı yaşatmaya
niye bu kadar cimri davranıyorsunuz? Bu dünya size de kalmaz, bunu çok iyi
bilesiniz ve hesabı öyle bir sorulur ki vicdan azabından girecek, sığınacak bir
karanlık yer ararsınız kusurlarınızı örtmek için ama o karanlık bile
örtemeyecektir sizin kusurlarınızı.
Yine, demiştim, işte
2007-2010 yılları arasında, Türkiye, kadının statüsünü geliştirmek, kadına
dönük şiddetin önlenmesi için kimi tedbirler alacaktı ama veriler de gösteriyor
ki -kadına dönük tedbirleri bir yana bırakalım- özellikle 2002-2006’dan bu yana
kadının statüsünde oldukça gerilemeler var. Bunları şöyle kısaca sizin
bilginize sunmak istiyorum, bildiklerinizi size tekrar hatırlatmak istiyorum:
Biliyorsunuz kadın-erkek eşitliği ancak somut hedeflerle mümkündür. Bunun için
tüm bakanlıkların hedef programları mutlaka yapması gerekiyor ama bu hedef
programlar kâğıt üzerinde kaldığı sürece de hiçbir anlamı yok. Nitekim
Türkiye’de yaşanan odur.
Birleşmiş Milletler Kalkınma
Örgütünün 2009 Kadının Güçlenme Endeksi’ne göre, Türkiye 109 ülke arasında
101’inci sırada. Aferin, sona yaklaşmaya az kalmış yani sonuncu olmaya! Dünya
Ekonomik Forumunun Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ne göre, 134 ülke arasında 129’uncu
sırada. Uçurumun tam kıyısına gelmek için çok az kalmış, ha gayret!
Yine Sosyal İzleme
Komitesinin 2009’da yayımladığı Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, Türkiye,
dünyada 2004-2009 yılları arasında, cinsiyet eşitliği konusunda ciddi
gerilemeler yaşayan ülkeler arasında. Özellikle 2006’dan beri çok ciddi bir
gerileme söz konusu.
Yine Birleşmiş Milletler
Kadının Güçlenme Endeksi’ne göre, Türkiye 2000 yılında 64’üncü sırada.
Birleşmiş Milletlerin Kadının Güçlenme Endeksi’ne göre diyorum, 2000 yılında
64’üncü sırada, burası çok önemli. 2006’da 72’nci sırada, AKP iktidarda;
2009’da 101’inci sırada yer almış. Hızla geriliyorsunuz. Lafta ne derseniz
deyin, pratikte siz TÜİK rakamlarıyla ilerlediğinizi varsayabilirsiniz ama
Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenme Endeksi’ni hesaplayanların gözünden
kaçmıyorsunuz. İyi ki sizi de gözetleyen birileri var yoksa nasıl baş edilirdi
sizinle? Unutmayın, her büyükten daha büyük vardır.
Şimdi, bir yandan karnesi
böyle, zayıf, giderek geriliyor, öte yandan ben Sayın Başbakana da genelgesini
hatırlatıp… Yine AİHM, biliyorsunuz Nahide Opuz davasında… Nahide Opuz, aile içi şiddet gören, yaşam tehdidiyle karşı karşıya
olan bir kadın; karakola başvurur, adli kurumlara başvurur ama hayati tedbir
alınmadığı için, can güvenliği sağlanmadığı için katledilir. Dolayısıyla, bu
dava AİHM’e taşındı. Bu davada AİHM, Türkiye’yi
görevini yapmamakla suçladı. Bu görevi yapmamak sadece “Neden şiddetten
korumadın?” diye değil, kadına yönelik şiddeti üreten zemini kurutmadığı için
suçluyor ama Sayın Başbakan, muhtemelen 2006 yılında yayınladığı genelgeyi
onlara gösterecek. Kâğıt üzerinde okuyunca hakikaten Birleşmiş Milletlerin
kadın için ayrımcılığı ortadan kaldırmaya dönük sözleşmelerinde, konferans
kararlarında ne varsa harfiyen yazmış yani kopyalamış, kesmiş, yapıştırmış ama
eminim bu eşitliğe inanmayan Sayın Başbakan, bu genelgeyi okusa “Bu nedir? Bunu
ben mi yayınlamışım?” diyecek çünkü eşitliğe inanmayanın eşitlik üzerine o
kadar yazıyı yayınlaması insanın inançsızlaşmasıdır, insanın kendisine
inançsızlaşmasıdır, insanın kendisine yabancılaşmasıdır, insanın kendisinin toplumu
aldatmasıdır, toplumu aldatayım derken kendisini aldatmasıdır. Bu nedenle,
kadına şiddet genelgesini yayınlayıp ama hem şiddeti körükleyeceksiniz hem de
kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin bütçe planlamasında, söylemlerinde,
inançlarında, hedeflerinde gerçekleştirilmediğini görüyoruz.
Zamanım sınırlı, farklı
konular da var tabii, ama kadına dair bir iki şey daha söylemek istiyorum.
Biliyorsunuz, Sayın Başbakan ikide bir Mavi Marmara’nın hesabını sormaya
çalışıyor. Evet, gerçekten sorulması gerekiyor. İki devlet ve iki millet,
İsrail ve Türkiye devleti, hükûmetleri. Filistinliler
ve Kürtler, ezilenlerin kaderleri aynı, egemenlerin de yaklaşımları aynı. Mavi
Marmara olayı bizim olayımızdan üç gün önce yaşandı. Mavi Marmara olayında 9
insan canını kaybetti, rahmet diliyoruz. Onlar, gerçekten insanlık mücadelesi
için yollardaydı, uluslararası yollardaydı. Biz neredeydik? Silopi’de “Savaş
dursun, barış olsun.” diye yollardaydık.
Yine, Pippa
Bacca, biliyorsunuz, hepiniz hatırladınız değil mi Pippa Bacca’yı; o da hani nasıl
Mavi Marmara barış için uluslararası yollara çıktıysa Pippa
Bacca da “Barış Gelini” olarak İtalya’dan yola çıktı,
Türkiye sınırları içinde Gebze’de, vahşice taciz ve tecavüze uğradı ve
katledildi. Korumayan yani münferit, fiilî kişiler yapmış gibi üstünden atmaya
çalışan bu Hükûmet, Pippa Bacca’nın hesabını verebildi mi ki samimi olsun, hesap
istesin. Hesap isteyebilmek için hesap vermekte samimi olmak lazım. Ama
birbirlerine söylemişlerdi “…” (x) belki “ben mürit” demek istedi bilemiyorum,
ama esas olarak her birinin birbirlerinden nasıl farksız olduklarını birbirine
anlatmıştı, burada benim size anlatmama gerek yok.
HASAN ANGI (Konya) – Geç
onları, geç!
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) –
Samimiyete davet ediyorum, samimiyete çağırıyorum sizi. Ne konuşuyorsun sen
orada! Zorunuza gitti. Zoruna mı gitti? TC kimlik numaram bu benim, zoruna mı
gitti? Konuşma orada, otur! Otur oturduğun yerde!
Havaalanından yurt dışına
gidiyordum, benden TC kimlik numaramı istediler, ben de “Buyurun, TC kimlik
numaram bu.” Bana öngördüğü, TC devletinin vekiline, kadına, özgürlük isteyene
reva gördüğü budur: Koltuk değnekli… “Kırarız bacağını.” derdiniz, hep bu
ataerkil bir sözdür, kırdınız bacağımı ama yüreğimi, beynimi kıramadınız.
Susun, oturun yerinizde!
Çocuklarla ilgili bir şey
söylemek istiyorum ve gençlerle ilgili: Tabii, biliyorsunuz, Sayın Başbakanın,
zaman zaman, hani yazılı olarak gönderdiği ve
okumadığı gönderdiklerinin dışında, bir de konuştukları var biliyorsunuz. 2006
yılında, Başbakan “Kadın da olsa çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni
yapacaktır.” dedi ve o zaman Diyarbakır’da Şilanlar, Mizginler hayatlarını kaybetti, 11 insan ve bunların büyük
çoğunluğu çocuktu. Başbakan ölüm müjdesini vermişti ve ölenler arasında Kürtçe
“müjde” olan Mizgin de o müjdeyi bedeniyle ödemişti.
Yine, Sayın Başbakan bir süre
önce burada konuşurken, bütçe konuşmalarında “Güvenlik güçlerimi ezdirmem.”
diyor. Kimi ezdirmiyorsun? Yine, Başbakan bir savaş
talimatını verdi, ona biat etmeyenler, ona taraf olmayanlar polis eliyle
bertaraf edileceklerdir; ister gençlik olsun ister öğrenci olsun ister Kürt
genci olsun ister Alevi olsun ister kadın olsun, Türkiyeli, ezilen ve özgürlük
isteyen herkes polis eliyle bertaraf edilecek, demiştir ama seçimde de siz
bertaraf olacaksınız diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayındır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Mehmet Akif Paksoy, Rıdvan Yalçın, Şenol Bal konuşacaklardır.
İlk söz Trabzon Milletvekili
Sayın Yunusoğlu’na ait.
Buyurunuz Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün muharrem ayının 10’uncu
gününü idrak ediyoruz; şanlı Peygamberimizin emaneti, sevgili torunu Hazreti
Hüseyin’in şehadetinin yıl dönümü. Bütün
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Gümrük Müsteşarlığı yüz kırk dokuz yıllık geçmişi olan köklü bir kamu
idaresidir. Gümrük Müsteşarlığının görevi, gümrük ve gümrük muhafaza
hizmetlerini düzenlemek, kaçakçılıkla mücadele etmektir.
Gümrüklerden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Hayati Yazıcı, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada, 2010
yılı içinde 3 milyon TL tutarında 221,5 ton çayın yurdumuza kaçak girerken
gümrük yetkililerince yakalandığını ifade etmiştir. Yine aynı Plan ve Bütçe
Komisyonu görüşmelerinde ifade edildiği üzere, ülkemize yılda 60 milyon TL’lik
yaklaşık 50 bin ton kaçak çay girmektedir.
Gümrük Müsteşarlığımızın çay
konusundaki kaçak yakalama oranı neredeyse otuzda 1’dir. Gümrük kaçakçılığını
engellemek Gümrük Müsteşarlığının asıl görevleri arasındadır ve gözüken, gümrük
idaremiz bu görevini layıkıyla yerine getirememektedir. 220 ton kaçak çayın
yakalanmasını Gümrük Müsteşarlığımızın bir başarısı olarak sunmak, ancak AKP’li
bir bakana yakışır ancak Rizeli bir bakana yakışmaz!
Yine çay konusunda, gümrük
kapılarından girişte her yolcu 15 kilogram kadar çay getirebilmektedir. Bu
miktarın 3 kilograma düşürülmesi çay üreticilerimizin beklentisidir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemize kaçak çayın girmesi Türkiye’deki çay üreticilerini de maalesef mağdur
etmektedir. Son alınan bilgilere göre, İran’dan tırlara,
kamyonlara yüklenen kaçak çaylar Türkiye’ye sokulmakta ancak bunlar gümrük
kapılarından girerken ya boş beyan verilerek ya da tuz, margarin, sabun gibi
gümrük vergileri düşük mallar beyan edilerek girmekte ve Türkiye’ye
sokulmaktadır. Oradaki tespitlere göre İran’dan çay kaça alınıyor biliyor musunuz?
70 veya 90 kuruşa alınıyor ama Türkiye’ye getirildiğinde, açık olarak 8-9
liradan, poşetlenerek 25 liradan satılmaktadır. Bu güzel kârın
uygulayıcılarının bu kaçakçılıkları yaparken gümrük kapılarından bu malları
nasıl soktuklarını doğrusu merak ediyoruz. Bununla birlikte, yurda kaçak
sokulmaya çalışılan kaçak çay Tarım Bakanlığı tarafından düzenlenmekte, TASİŞ
tarafından, yakalandığı yerde açık artırma usulüyle satılmaktadır. Sınırlı
katılım ortamında belki de kaçakçıların yönlendirdiği kişiler tarafından satın
alınan çayın, Çay İhtisas Gümrüğünün bulunduğu ÇAYKUR tarafından tahlil
edilerek satılması daha yerinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
“tahlil edilerek” deyimini özellikle kullandım. Çünkü dünyanın beş büyük çay
üretici ülkesinden biri olan Türkiye en sağlıklı çayı üretmektedir. Çünkü
Türkiye’de üretilen çayda katkı maddesi kullanılmamakta ancak kaçak olarak
yurda sokulan çay üreticisi ülkelerde katkı maddesi kullanılmakta ve bu katkı
maddeleri de insan sağlığına zararlı olmaktadır. Dolayısıyla, kaçak çaylar
yakalandığı zaman tahlil edilerek insan sağlığına aykırı olmadığı tespit edilip
halka arzı uygun bulunmaktadır.
Ben bir Trabzon Milletvekili
olarak, Rizeli olan Sayın Bakanımıza çay üreticilerinin taleplerini iletmekle
kendimi görevli addediyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) –
Ama yanlış konuşuyorsun.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde
gümrüklerde sistem dokuz saat çalışmadı, gümrük işlemleri yapılamadı, yol geçen hanına dönmüş olan gümrüklerimizin dokuz
saatliğine durmuş olması sevindirici bir gelişme diye düşüyorum. Çay üretiminde
dünyanın sayılı ülkeleri arasında bulunan bir ülkenin gümrük kapılarından kaçak
çay geçiyorsa, kaçak hayvan ve et geçiyorsa o ülkede sistem çalışmıyor, Hükûmet görevini yapmıyor demektir. Bu sebeple gümrüklerde
sistemin dokuz saat durması ülkemizin hayrına olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
gümrük personelinin sorunları bulunmaktadır. Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nda gümrük uzmanlarının ek gösterge ve
tazminatları ile ilgili
yapılan düzenleme gümrük uzmanlarının maalesef taleplerini
karşılamaktan uzaktır. Bununla birlikte Gümrük Müsteşarlığında uzun yıllardır
görevde yükselme sınavı yapılmamıştır. Bu sınavların yapılamama sebebine
ilişkin beklenti içerisinde olan çalışanlara herhangi bir duyuru da yapılmadığı
bilinmektedir. Şube müdürlüğü kadrosu 3046 sayılı Kanun ile kurulmuş ve
bakanlıkların hiyerarşik yapılanmasında daire başkanlığından sonra gelmeleri
öngörülmüştür.
Ayrıca Gümrük Müsteşarlığı
Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği’nin 1’inci
maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı, liyakat ve kariyer ilkeleri çerçevesinde,
hizmet gerekleri ve personel planlaması esas alınarak…” görevlendirilir,
şeklinde ifade edilmiştir.
Buna göre, Gümrük
Müsteşarlığının en önemli ana hizmet birimlerinden biri olan Gümrükler Genel
Müdürlüğünün iş ve işlemlerinin sağlıklı bir şekilde yürümesi için gerekli olan
şef, uzman ve şube müdürlüğü kadroları için yükselme sınavı yapılmadığı dikkate
alınarak aşağıdaki soruların cevaplanmasını talep etmek kaçınılmaz hâle
gelmiştir.
Görevde yükselme sınavı
yapılmak suretiyle karşılanması gereken Gümrükler Genel Müdürlüğünün şef, uzman
ve şube müdürü ihtiyacı bu sınavlar çok uzun süreden beri yapılmadığına göre
nasıl karşılanmaktadır?
Yine bir başka konu: 2010
Temmuz ayında 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na ilişkin tasarı torba
yasasına eklendi ancak bilinmeyen bir sebeple daha sonra uzmanların özlük
haklarını düzenleyen 90, 91 ve 92’nci maddeler torba tasarıdan çıkarıldı.Sayın Bakan, bundan haberdar mısınız, uzmanlarla
ilgili maddelerin tasarıdan çıkarılmasını uygun buluyor musunuz, tekrar
tasarıya koymayı düşünüyor musunuz?
Değerli milletvekilleri,
personelin bu yönde sorunları varken kimi durumlarda da şanslı personel
bulunmaktadır. Mesela, Mersin Gümrük ve Muhafaza Başmüdürü olarak görev
yapmakta iken görevden alınan ve Sayın Bakan, sizin döneminizde İstanbul Gümrük
ve Muhafaza Başmüdürü yapılan kişi hakkında Mersin’de görev yaptığı dönemde
açılmış bir soruşturma var mıdır? Bu kişi hakkında İstanbul’da görev yaptığı
dönemle ilgili olarak şahsınıza iletilmiş, teftiş kuruluna iletilmiş,
savcılıklara iletilmiş herhangi bir soruşturma ve inceleme isteği, şikâyet
dilekçesi var mıdır?
Yine aynı şekilde,
Müsteşarlık bünyesindeki Gümrükler Genel Müdürlüğünde hukuk dışı iş ve işlemler
yapıldığı, özellikle hemşehrilik temelinde birtakım
grupların alenen kayırıldığı haber ve söylentileri dolaşmaktadır.
Bu bağlamda, konuya ilişkin
olarak, ülkemiz giyim sektöründe faaliyet gösteren büyük bir firma, dâhilde
işleme rejimi kapsamında 750 ton antidamping
vergisine tabi kumaş cinsinden eşyayı gümrük vergilerinden muaf olarak, geçici
olarak ülkeye sokmuş mudur? Söz konusu firma, bahse konu eşyanın depolandığı
alanda 2/5/2007 tarihinde yangın çıktığı ve eşyanın
zayi olduğu iddiasıyla gümrük idaresinden gümrük vergilerinin silinmesini talep
etmiş midir? Bu talep karşısında Gümrük Müsteşarlığınca tesis edilen işlemler
nelerdir? Hukuk Müşavirliğinin bu konudaki görüşü nedir?
Sayın Bakanım, bu soruları
ben soru olsun diye sormuyorum. Sorularımın muhatabı sizsiniz ve hiçbir kuşkuya
yer vermeyecek şekilde yanıtlanması gerektiğine inanıyorum. Her fırsatta
iktidarları döneminde yolsuzluğun, usulsüzlüğün, nüfus suistimalinin,
ayrımcılığın ve kayırmacılığın bittiğini söyleyenlerin bu söylemlerinde ne
kadar samimi olduklarını bilmek, muhterem halkımızın hakkıdır zannediyorum.
Bu sorularımın cevaplarının
net olarak Sayın Bakan tarafından verileceğine inanıyor, Gümrük
Müsteşarlığımızın 2011 yılı bütçesinin hayırlı olması dileklerimle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yunusoğlu.
Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Paksoy.
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü ile Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, 12
Aralıkta kaybettiğimiz Türk halk müziğimizin nadide sanatçısı merhum Abdurrahman Kızılay’a Cenabı Allah’tan rahmet niyaz ediyor,
başta ailesi ve Irak’taki Türkmen karındaşlarımız olmak üzere milletimize baş
sağlığı diliyorum. Ayrıca, idrak ettiğimiz muharrem ayının da İslam âlemine
hayırlar getirmesini diliyorum.
Kıymetli arkadaşlar, sosyal
hizmetler ve yardımlar insanlık tarihi boyunca var olagelmiştir çünkü yoksulluk
dün de vardı, artarak bugün de var, yarın da olacaktır. Madem yoksulluğu
önleyemiyoruz o zaman yoksulların ıstırabını bir nebze de olsa
dindirebilmeliyiz. Ayrıca günümüzde sosyal yardımlar, devletin kendi
sorumluluğu altına almış vatandaşlar bakımından bu yardımlardan yararlanma bir
sosyal hak kabul edilmiştir. Dünyada günlük 1 dolar ile geçinenlerin sayısı 1
milyar, 2 dolarla geçinenlerin sayısının ise 3 milyar dolaylarında olduğu ifade
edilmektedir. Sayın Bakan ise Komisyonda, ülkemizde günlük 1 doların altında
bir gelirle yaşayan toplum kesimi bulunmadığını açıklamış. Ne demek? 1 doların
altında gelirle yaşayan toplum kesimi kalmadı, o zaman 2 doların altında
yaşayan mı var? Kaldı ki 1 dolar kriteri
yoksul ülkeler için kıstas olup gelişmiş ülkeler için bu kriter 4 dolardır. Hani
sizin döneminizde millî gelir önce 5 bin dolara sonra 10 bin dolara en sonda
kasım ayında 16 bin dolara çıkmıştı. Bu millî gelir birilerinin geliri ama
halkın millî geliri değil. Bakın niye, açıklayayım: Forbes
dergisinin rakamlarına göre Türkiye 28 milyarderle Japonya ve Kanada’yı geçerek
İngiltere’nin ardından altıncı sıraya yükselmiş. Derginin yayın yönetmeni Forbes “Dünyada en düşük milyarder artışına Orta Doğu sahne
oldu oysa esas başarı aynı dönemde milyarder sayısını 12’den 28’e çıkartan
Türkiye’ye ait.” diyor. Sayın Babacan da ekim ayı itibarıyla yurt içindeki
toplam mevduatın yüzde 45’inin 1 milyon TL’nin üzerinde hesabı bulunan yaklaşık
33 bin kişiye ait olduğunu açıklamış. Bu gelirin kimin geliri olduğunu
yukarıdaki rakamlar açıklıyor. Bir de aşağıdaki rakamlara bakalım. Türk-iş
raporunda kasım ayı için 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 862 TL, yoksulluk
sınırı ise 2.807 TL olarak açıklanmıştır. Hâlen 10 milyon aktif yeşil kartlı
bulunmakta, pasiflerle bu sayı 13 milyona ulaşmaktadır. Hadi onu da bıraktık, 3
milyonu aşkın kişinin hiçbir sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Toplam 22 milyon
istihdamın yarıya yakını kayıt dışıdır. Hepsinden acısı da 16 bin dolar fert
başına geliri olan bir ülkede asgari ücret 600 TL’dir.
AKP Hükûmetinin
sekiz yılda Türkiye’ye getirdiği sahte cennet bu işte, adaleti saraylara
hapseden cenneti budur. Bu eserinizi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Zenginleşen siz ve yandaşlarınız, yoksullaşan Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşları. Ne mutlu size, ne mutlu ki yoksulluğa mahkûm ettiğiniz
vatandaşlarımızın çaresizliğini oy kapısı yapmışsınız. Ne kadar övünseniz azdır
diyorum, hem de nasıl övünseniz… Sayın Başbakan, meydanlarda, kış aylarında
elektriği olmayan köylere buzdolabı dağıtmakla, devletin valilerini kömür
kamyonlarının şoför mahalline bindirmekle övünüyor; çocuk başına 25 ila 45 TL
arasında değişen eğitim yardımlarıyla, devlet kesesinden zengin-fakir ayrımı
yapmadan ders kitabı dağıtmakla övünüyor. Vatandaşın anayasal hakkını lütuf
gibi sunuyor, sanki cebinden ihsanda bulunuyor ve böylece beytülmalın
imkânlarıyla vatandaş iradesi manipüle edilmeye çalışılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulu 2009 yılı raporunda, belediyelerin hayır işi yapmaktan asli
görevlerini yapmaya fırsat bulamadıklarını belirtiyor. Bakın, ne diyor Devlet
Denetleme Kurulu: “Sosyal hizmetler ve yardımların vatandaşa ulaştırılmasında,
kurum fazlalığı ve koordinasyonsuzluk nedeniyle mükerrer uygulamalar
görülmektedir. Bu durum, belediyelerce yapılan sosyal hizmet ve yardımları
sürekli olarak tartışma konusu yapmaktadır. Her bir belediyede farklılık ve
derinlik gösteren söz konusu uygulamalar sosyal devlet olgusuna zarar
vermektedir.” Bu hâliyle Türkiye’nin sosyal bir devlet olduğu söylenebilir mi?
Peki, siz Hükûmet olarak bu raporun gereğini yerine
getirmek zorunda değil misiniz? Huzurlarınızda Sayın Bakana soruyorum: Bu
raporla ilgili bugüne kadar yaptığınız bir işlem varsa lütfen açıklayınız.
Bizim çok güzel bir
atasözümüz var “Sağ elin verdiğini sol el duymamalıdır.” şeklinde. Devri
iktidarınızda bu yardımlar neredeyse davul zurnayla dağıtılıyor. Köylerde
yardım alacak kişiler cami minarelerinden hoparlörle anons ediliyor, böylece
yardıma muhtaçları sağır sultan bile duyuyor, o zaman sağ elin verdiğini sol
elin duymaması nerede kalıyor?
Kıymetli arkadaşlar, Devlet
Personel Başkanlığı bütçesi üzerinde de birkaç söz söylemek istiyorum. Devlet
Personel Başkanlığı kamu personel rejiminin düzenlenmesinden sorumlu önemli bir
kurumdur, ancak AKP iktidarı döneminde bu Kurum da asli fonksiyonundan
uzaklaştırılarak kamu idaresi Hükûmetçe -tabiri
yerindeyse- şirkete dönüştürülmüştür.
Sayın Bakanın Komisyonda
verdiği rakamlara göre hâlen kamuda 2 milyon memur görev yapmaktadır. Özellikle
4/B ve 4/C’li sözleşmeli personel uygulaması giderek
amacından sapmaktadır. Sözleşmeli personel istihdamının iki asli unsuru var:
1) Görevin gerektirdiği
nitelikte eleman temin etmek.
2) Personel zorluğu çekilen
yerlere eleman temin etmek.
Bu uygulamanın en önemli
vasfı ise geçici olmasıdır. Bugün batıda da doğuda da Ankara’da da Van’da da
her hizmet ve sınıfta, Sağlık ve Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere bütün
kurumlarda sözleşmeli personel ataması giderek yaygınlaşmaktadır. Üstelik bu
personelin büyük bir bölümünün yasalarla düzenlenmesi gereken özlük hakları
yönetmelik veya yönergelerle düzenlenmektedir. Kısacası AKP Hükûmeti
döneminde sözleşmeli personel uygulaması istisnai olmaktan çıkarılıp sürekli
bir istihdam hâline dönüştürülmüştür. Bir de buna sayıları 300 bini bulan
kamuda çalışan taşeron işçileri eklediğimizde durumun vahameti daha da iyi
anlaşılacaktır. Bu personel en gizli, en özel yerlerde kamuya hizmet vermekte
ancak kamu görevi ile çalışmamaktadır, hiçbir yetkisi ve sorumluluğu da
bulunmamaktadır. Ya bunları kadroya alın, taşeronlaşmayı kaldırın veya bu
personelin gördüğü görevler için kadro ihdas edin, bu kadrolara atama yapın.
Yasa, devletin asli ve sürekli işlerinin memurlar eliyle yürütülmesi
gerektiğini emretmektedir. Olmazsa yasayı değiştirin, “memurlar” yerine
“taşeron işçi” ibaresini ekleyin, bu sorundan da kurtulursunuz.
Diğer bir
husus, özürlülerin istihdam meselesi. Hükûmeti bu
konuda göreve davet ediyor, özürlü istihdamı konusunda yasaların emrettiği
şekilde gereğini yapmayan başta Millî Eğitim, Sağlık, Tarım, İçişleri
bakanlıkları olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar hakkında gerekli işlemleri
yapmaya davet ediyorum.
Bizim iktidarımızda
vatandaşlarımız öncelikle istihdam imkânlarının artırılmasıyla yardıma muhtaç
olmaktan kurtarılacak, olanlara ise AB ülkelerindeki uygulamalar gibi, yardım
yerine sosyal destek sağlanacaktır. Yoksul vatandaşlarımız gerek Anayasa’mızın
sosyal devlet ilkesinden kaynaklanan gerekse de örflerimiz ve inançlarımızdan
kaynaklanan bu yardımları onurları kırılmadan, fişlenmeden, teşhir edilmeden,
sağ elin verdiğini sol el duyamayacak şekilde alacaklardır, çünkü biz, Sevgili Peygamberimiz’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
sözünü kutlu şiar edinmiş bir davanın mensuplarıyız. Üstelik bu yardımlar ayni
olmaktan çıkartılarak nakde çevrilerek böylece vatandaşımız ihtiyaçlarını
dilediği şekilde kendisi temin edebilecektir. Belediyelerin tamamen siyasi
mülahazalarla çalışan yardım mekanizması denetim altına alınacak, yardım,
sağlık, bakım vesaire hizmetleri tek bir merkezden yürütülecektir.
Kamu personel reformu bütün
tarafların katılımı ve rızasıyla yeniden düzenlenecektir. İhtiyaçlar ve nüfus
ölçeğinde özellikle öğretmen atamalarına konan sınırlar kaldırılacak, daha çok
sayıda öğretmen ataması yapılarak öğretmenlerimiz açısından drama dönüşen atama
ümidi gerçek olacaktır. Sonuç olarak, adalet saraylardan ibaret kalmayacak,
haramzadelerin, rantçıların, yandaşların yem boruları
kesilerek refahın geniş toplum kesimlerine yayılması sağlanacak diyorum.
Bütçemizin hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Paksoy.
Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yalçın.
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekilleri,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı
bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bütçesi üzerinde konuştuğum kurumlar yalnızca gelir gider hesabıyla, ekonomik
imkânlarıyla, bütçe imkânlarıyla değerlendirmelerden çok daha öte, çok daha
geniş bir bakış açısını gerektiren, insani boyutu en yüksek noktada olan
kurumlardır.
Söz konusu olan çocuk olunca,
özellikle bakıma muhtaç çocuk olunca, yardıma muhtaç çocuk olunca, kimsesiz
çocuk olunca, yaşlı olunca ve dezavantajlı kesimler arasında yine önemli bir
yer tutan özürlüler olunca, hepimizin, her birimizin sözlerimizi bir daha
seçerek kullanmasının faydalı olacağı inancındayım.
Artık modern dünyada
enflasyon oranından, faiz oranlarından, borsa endeksinden ya da kişi başına
düşen millî gelir kriterlerinden çok daha önemli bir
medeniyet kriteri gelişmiştir ki o da dezavantajlı kesimlere, çocuğuna,
yaşlısına, özürlüsüne gösterilen ihtimam bir medeniyet ölçüsü, bir medeniyet
kriteri hâline dönmüştür. Üzerinde konuştuğum kurumlar da sıfır yaş ve ölüme
kadar geçen süre içerisinde dezavantajlı kesimlerle ilişkili çok önemli
hizmetler veren kurumlar olmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, her
geçen gün önemi artan kurumlar, her yönüyle aslında bir sorunlar yumağı olarak
karşımızda durmaktadır. Her şeyden evvel ülkemizin sosyal yardım politikalarını
bir gözden geçirmeye ihtiyaç olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bir “yardım”
kelimesi bir defa incitici bir kavramdır, bunun yerine bir “hak” kelimesinin
kullanılması gerekir, bu, anayasal bir haktır. insani
bir haktır. Bunun yerine bir oy avcılığı sistemini benimsemiş olmak, bize göre
bu iktidarın yaptığı en önemli hatalardan birisi olmuştur. Yardımların bir
sistemi yoktur, ciddiyeti yoktur, kim, hangi kurumdan, hangi miktarda yardım
almaktadır, bunlar belirsizdir ve bu sistemsizlik içerisinde ne yazık ki
ülkemizin çok önemli kaynakları heba olup gitmekte ve gerçek hak sahiplerine
ulaşmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, aynı
dağınıklık Sosyal Hizmetler de yansımış bulunmaktadır. Aynı çatı altında bile
olsa kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği her hâliyle göze çarpmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
korunmaya muhtaç, kimsesiz, suça itilen, istismar edilen çocuk meselesi bir
kanayan yara olarak ülkemizin gündemini meşgul ediyor. Birçok kez soru
önergeleriyle gündeme getirmiş olmama rağmen, bir cevap alamıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sizler Ankara’da, Türkiye’mizin başkentinde şu kış günü kırmızı ışıkta
durduğunuzda size zoraki mendil satmaya çalışan ya da dilencilik yapan,
sırtındaki çocuğunu şu kış soğuğunda istismar eden insanlara rastlamıyor
musunuz? Bunlar sadece muhalefet milletvekillerinin mi önüne çıkıyor, doğrusu
merak ediyorum. Cuma namazı çıkışlarında en az 8-10 tane çocuğun bir kadının
sırtında ya da kucağında şu soğuk kış şartlarında bir dilenme aracı olarak
kullanıldığına sadece biz mi şahit oluyoruz, doğrusu anlamakta zorluk
çekiyorum. Türkiye'nin başkentinde, bu çağda, bu görüntülerin bu milletin
büyüklüğüne yakışmadığı inancındayım. Bunun için, bu çocuklarımızdan esirgenen
ihtimamın kurumlardaki çocuklara gösterildiği hususunda da ciddi şüpheler
taşımaktayım.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, İstanbul’da beş yaşında bir mendilci çocuk rakiplerinin
bölgesinde mendil sattığından darp edildi ve hayatı zor kurtuldu. Geçen hafta
ilginç bir olay yaşandı. Ordulu bir hemşehrim
-zihinsel özürlü- İstanbul’da kırk yıl dilendirildikten sonra ailesi tarafından
tesadüfen bulunup bu çetenin elinden kurtarıldı. Ne yazık ki, bu kötü
görüntüler bu yüzyılda ve bu yıllarda ülkemizde yaşanabiliyor.
Bir de kayıp çocuklar
meselesi, çocuk işçiliği ve çocuk istismarı meseleleri de önemli çocuk
sorunları olarak karşımızda bulunuyor.
Değerli arkadaşlar, bütün
bunlar yanında, burada klasik, alışılmış bir bütçe görüşmesi yapmak ya da
önceki yıllarda yapılmış konuşmalardan derlemeler yapmak yerine önemli bulduğum
birkaç hususu hem Sayın Bakanın hem sayın milletvekillerinin gündemine getirmeyi
arzu ediyorum.
Bir defa, değerli
milletvekilleri, her şeyden evvel bir çocuk ailesi ekonomik yoksunluk
içerisinde diye asla ailesinden ayrılmak zorunda kalmamalı, asla yetiştirme
yurtlarına sırf ailesinin ekonomik imkânları eksik diye ailesinden ayrı ve
dezavantajlı kabul edilen şartlarda yaşamaya zorlanmamalıdır. Hiçbir ana baba,
akıl sağlığı yerinde olan hiçbir ana baba, sırf ekonomik imkânları yetersiz
diye canının parçası olan evladını bu yurtlara vermek zorunda kalmamalıdır. Bu,
bir insanlık ayıbıdır. Son zamanlarda Kurumun bu minvalde çalışmalarından
haberdarım ama hem bir mevzuat eksikliğinin yaşandığını, zaman zaman istismarların olduğunu da gözeterek bu konudaki
çalışmaların çok daha yaygın ve bir ciddiyet içerisinde sürdürülmesinin önemli
bir eksiklik olduğu inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
devlet katında Kurum sakini çocuklar ile Kurumda sürekli kalan çocuklar ile
suça bulaşmış, suça itilmiş, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, suçun mağduru ya
da faili olan çocukların aynı kurumda kalmaya zorlanması kadar büyük bir hata
olamaz. Bugün Kurum görevlilerinden aldığım bilgilere göre de en büyük
problemlerden bir tanesi budur. Sayın Bakanım, istirham ediyorum, adli kurumlar
özellikle suça maruz kalan ya da suça itilen çocukları kurumlardaki kurum
sakini çocuklarla aynı kurumlarda kalacak şekilde kararlar veriyor. Ortada bir
kurum eksikliği var. Bunu taş atan çocuklar meselesinde de Komisyonda Sayın
Genel Müdürümüzün de olduğu atmosferde de defalarca ifade etmiştim. Bu
kategorideki çocuklar yaşam tarzları itibarıyla disiplinden hoşlanmıyorlar,
birçoğu ne yazık ki madde bağımlısı ve Kurumda kalan, Kurum sakini olan ve
henüz dış dünyanın riskleriyle yeterince tanışmamış çocuklar üzerinde çok ciddi
olumsuz etkiler bırakıyorlar. O sebeple mutlaka devlet bu sorunun farkında
olup, yeni bir kurum oluşturmalıdır diye ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakandan özellikle bir hususta istirhamda bulunmak istiyorum. Biz
ilimizde, Ordu’da -ki, muhtemelen her milletvekilimiz de yaşıyor- özellikle
dinî bayramlarda, şehir protokolü bayramlaştıktan sonra Çocuk Esirgeme
Kurumundan başlayan bir ziyaret trafiği yaşanıyor ve burada, arkadaşlar, o
Kurumda kalan çocuklar âdeta gelen heyete, resmî heyete şirinlik yapmaya
zorlanır gibi bir seremoni içerisinde bulunuyorlar. Bu çocukları diğer
çocuklardan farklı insanlarmış gibi bir komplekse
sokmanın ya da içinde bulundukları trajediyi onların yüzüne vurmanın, üstelik
bütün bunları basın önünde, reklam kokan bir fotoğraf içerisinde yapmanın ben
insanlığa yakışmadığı inancındayım. Sayın Bakanım, lütfen bu uygulamaya engel
olun. Bunun için bir yasal düzenleme mi gerekir, bir genelge mi gerekir
bilemiyorum ama “Bu çocuklarımızı bu rencide edilmişlikten lütfen kurtarın.”
diye, özellikle sizden istirhamda bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Kurum
içerisinde en önemli problemlerden bir tanesi de personel hususunda yaşanıyor.
Kurumun nitelikli personele ihtiyacı varken, her geçen gün uzman personel
azaltılırken, bu İktidarın KPSS’de kazanamayan, memur
yapılamayan yandaşlarını bir şekilde kamu kurumlarına yerleştirme stratejisine
dönüşmüş taşeronlaşmanın da en somut örneklerini burada yaşıyoruz. Sayın
Bakanım, Türkiye’de belki kapısından içeriye -sıfatı ne olursa olsun-
niteliksiz, özel eğitimden geçmemiş bir insanın girmemesi gereken tek kurum varsa
burası. Bu kurumlarda kalan yaşlılar, özürlüler ve çocuklar, tabii olarak
yaşadıkları hayatın sonucu olarak birtakım davranış bozuklukları da göstermeye
müsait durumdalar. Bu kurumlara siz yetişmemiş eleman gönderirseniz, gerekli
nitelikleri taşımayan elemanlar gönderirseniz, ne yazık ki basına da yansımış
olduğu üzere, şiddet olaylarıyla, ne yazık ki yüz kızartıcı cinsel istismar
olaylarıyla karşılaşırız. Basından taradım, maalesef devlet, kendi uhdesine
teslim edilmiş çocukların iffetini koruyamaz duruma düşmüştür ve bu eylemleri
yapanlar -tabii ki bütününü suçlamıyorum ama- genelde, taşeron olarak
çalıştırılan insanlardan neşet eden eylemlerdir. Bu konudaki tutumunuzu bir kez
daha gözden geçirmenizi istirham ediyorum.
Sürem maalesef kalmadı.
Değerli milletvekilleri,
Kurum çalışanları Başbakanlık personeli olmasına rağmen, o sıfattan doğan
sosyal haklara sahip olmamanın da üzüntüsü içerisindeler. Bu konuda da bir
çalışma beklediğimizi ifade ediyor, bütçelerin hayırlı olması dileğiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yalçın.
İzmir Milletvekili Şenol Bal…
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bir
ülkede adaletsizliklere, zulümlere, yolsuzluklara, haksızlıklara tahammül
edildikçe o ülkede adaletsizlik, zalimlik, yolsuzluk, haksızlık, eziyet
katlanarak artarmış. Sekiz yıldır ülkemizin manzarası bu. “Aydınları,
yazarları, şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk
gibidir.” diyor Mehmet Emin Yurdakul. İşte milletimizin duygularına tercüman
olması gereken aydınlarımıza, şairlerimize, yazarlarımıza bu mısrayı ithaf ediyorum bu kürsüden.
Sayın milletvekilleri,
cumhuriyet ile kavgalı, millî ve üniter devlet
yapısından rahatsızlık duyan, cumhuriyetin millet ve millî kimlik anlayışını
bir türlü kabullenmemiş, geçmişteki hastalıklı bir zihniyetin bugünkü uzantısı
olan ve cumhuriyetin tüm nimetlerinden faydalanarak seçilip sekiz yıldır
işbaşında olan AKP İktidarının 9’uncu bütçesini görüşüyoruz. Evet, iktidara
sesleniyorum: Sekiz yıllık süreçte “dönüşüm” ve “değişim” gibi millete yeni ve
sihirli tesir yaratan kavramları iyi kullandınız. Yanınıza rakamlı
cumhuriyetçileri, liberalleri, eski bir kısım Marksist’i, etnik bölücüleri, menfaat
odaklarını ve cemaatleri alarak “insan hakları”, “kadın hakları”, “demokrasi”
gibi evrensel kavramların içini boşaltıp cumhuriyetimizin, üniter
ve millî devlet yapımızın vidalarını sökmeye ve toplumsal dengeleri darmadağın
etmeye çalıştınız, hâlen çalışıyorsunuz. Demokrasiyi, etnik bölücülüğü
siyasallaştırmak için kılıf yaptınız. Ee, seçimler
yakın, gerçek yüzünüzü artık gizlemeye çalışıyorsunuz, yapmak istediklerinizi
ertelemek zorunda kalıyorsunuz. Hâlen başaramadınız, başaramayacaksınız. Çünkü, biz varız, Milliyetçi Hareket var ve yine Milliyetçi
Hareketin arkasında foyalarınızı anlayan yüce Türk milleti var. Bunu gayet iyi
biliyorsunuz.
Bütçe tartışmalarının bu
oturumunda konumuz, aile ve kadın. Sayın milletvekilleri, aile yapımız, hiçbir
dönemde olmadığı kadar sarsıntı geçiriyor. Özellikle yoksulluk ve ekonomik
sıkıntıların aileye olumsuz etkileri ortadadır: Geçimsizlik, aileden kopmalar,
aile içi çatışmalar, şiddet, intiharlar ve boşanmalar. Ki, son beş yılda
boşanmalar yüzde 40 oranında artmıştır.
Sayın milletvekilleri,
ailenin Türk toplumunun temeli olduğu gerçeği, ailenin korunması için devletin
gereken tedbirleri almakla yükümlü olduğu bilinciyle aileyi desteklemek
devletin bir görevidir. Nüfusun yaklaşık yüzde 20’sine yakını yoksulluk
sınırının altında. Ailelerin yoksulluğu eskiden daha çok kırsalda olurdu. Ama
bu yoksulluk, bir şekilde, akraba desteği, bahçelerinde yetiştirdikleri sebze,
tahıl ve hayvanlar sayesinde hissedilmiyordu. Bugün, ailelerin kentlere göç
etmesi, kırsalla bağının kopması, kırsaldaki kaynaklarının azalması, kentlerde
işsizlik nedeniyle eskiden “nöbetleşe” olarak adlandırılan yoksulluktan
kalıcılaşan yoksulluğa geçilmiştir ve kalıcılaşan yoksulluğun son yıllarda
oranlarına bakıldığında ne kadar yükseldiği ortadadır. Sadece yeşil kart
alanların sayısı 10 milyonu aşmıştır.
Sayın milletvekilleri, devlet
yardımları, başvuru esasına göre ve düzensiz bir biçimde verilmektedir. Hizmet
ihtiyacı başvuru ile sınırlandırılabilir mi sayın milletvekilleri? Düzensiz
yardımların yarattığı belirsizlikler nedeniyle kişilerdeki sürekli yarın
kaygısının aile üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkisini iyi
değerlendirebiliyor musunuz? Verilen yardımlara ve kişi sayısına bakıldığında,
en dezavantajlı, en yoksul yüzde 6’lık kesimin çok az bir kısmına ulaşıldığı
görülmektedir. Geri kalan ne durumdadır? Yine soruyorum: Sadece eşlerden
birinin asgari ücretle çalıştığı bir aile yoksulluk sınırının altında yaşamıyor
mu? Çalışan yoksullar da sosyal yardım kapsamına alınmalıdır.
Bütçe görüşmelerinde Maliye
Bakanının açıklamalarını hayretle izledim. 2002’deki asgari ücret ile 21
kilogram et alınırken bugünkü asgari ücretle 24 kilogram et alındığından
övünçle bahsetti. Aradaki fark olan 3 kilogram 30’a bölündüğünde günlük 100
gram et yapıyor. Bununla övünüyor Bakan. Peki, kiralar, ulaşım, giyecek gibi
diğer geçmişle mukayese edilmeyecek fiyat artışları neden dile getirilmiyor.
İnsanlarla alay etmeyiniz.
Sayın milletvekilleri,
cumhuriyet, bizleri, tebaa ve kul olmaktan kurtararak cinsiyet, etnik köken, mezhep,
din ayrılığı yani hiçbir ayrımcılık olmadan eşit vatandaş olma hakkına
kavuşturdu. Sosyal yardım ve destekler, vatandaş olmaktan gelen hak temelli,
devletin yerine getirmesi gereken zorunlu bir görev olarak algılanmalıdır.
Türkiye'de bu İktidar döneminde ihtiyaç sahiplerine sosyal devletin
yardımlarının sadaka veriyor gibi, bakın ben size yardım yapıyorum,
lütfediyorum, kullarım, tebaam benim, kıymetimi bilin der gibi, oyunuzu bana
verin, der gibi imaj yaratılıyor. Her şey zaten bu ülkede Başbakanın: Benim
halkım, benim bakanım, benim polisim, benim arabam… Bu anlayıştan
vazgeçilmelidir. Sosyal yardımlar hak temeline dayandırılmalıdır.
AKP sekiz yıldır, işine
geldiği için, sosyal yardım ve sosyal hizmetler sisteminin bütünlüğünü
sağlayamadı. Sistem bakanlık ve teşkilat bakımından çok
başlı. Çerçeve bir sosyal yardım yasası bile çıkarılmadı. Objektif kriterler nelerdir, belli değil. Ayni yardımlar yerine nakdî
yardımlar, sosyal yardıma ihtiyaç duyan tüm kişilere yaygınlaştırılırsa daha
adaletli olmaz mı? Standart nakit
transferi çerçevesinde çocukların okul masraflarını karşılamak üzere kadınlara
verdiğiniz miktar yeterli mi, düzenli mi, hangi şehirlerde yoğunlaşıyor? Primli
sistem içinde işleyen ve aile kurmaktan doğan sosyal güvenlik risklerine karşı aileye
sosyal güvenlik yardımı sağlayacak aile yardımları sigortasını yürürlüğe
sokmayı düşünmüyor musunuz? Aile danışma merkezlerinin ve toplum merkezlerinin
tüm nüfusa uygun şekilde yaygınlaştırılmasını bir türlü sağlayamadınız.
İnşallah bunları biz yapacağız. Sosyal yardım ve sosyal hizmetlere daha fazla
kaynak ayıracağız. Sağlanan yardımların da standartlarını yükselteceğiz.
Sayın milletvekilleri,
gelelim kadınımızın durumuna: Dünya Ekonomi Forumunun küresel cinsiyet
eşitsizliği endeksinde yüz otuz dört ülke içinde Türkiye 126’ncı sırada yer
aldı. Siyaset, eğitim, istihdam ve sağlık alanlarında kadının durumunu ortaya
koyan raporda Türkiye, Güney Afrika’nın da gerisinde, Katar, Mısır, Mali, İran,
Suudi Arabistan, Pakistan, Çad ve Yemen ile en kötü
durumda olan ülkeler arasında. Kısaca, cinsiyet eşitsizliğinde sınıfta kaldık.
Değerli milletvekilleri,
sizlere iktidar milletvekilleri olarak soruyorum: Siz kadınlara önem
veriyorsunuz öyle mi! Yardım kuyruklarında ezilmeyi göze alan, itilip kakılan,
pazarda döküntüler içinde yiyecek toplayan kadın manzaraları karşısında
üzülüyor musunuz? Bu kadın resmini kendi eşinizle, kızınızla, ananızla,
bacınızla yan yana koyup bir empati yapın. Siz
kadınlara önem veriyorsunuz öyle mi! Devri iktidarınızda iş gücüne katılma
oranı giderek düşen ve istihdam edilebilirliğin yüzde 22’lerde, yani Arap
ülkelerinden bile daha düşük olan kadınların durumu, kayıt dışı çalışmasının
yüksek oranı sizleri ilgilendiriyor mu? Siz, kadınların gücünün, kabiliyetinin,
enerjisinin ülke hizmetine yansıtılmasının sürdürülebilir kalkınmayla doğrudan
bağlantılı olduğunu algılayabiliyor musunuz? Yoksa siz, sadece kadınların
analık duygularını, inançlarını istismar edip, onların oylarından beslenmeyi
sürdürmeyi mi düşünüyorsunuz? Siz, kadınlara önem veriyorsunuz öyle mi! Son
yedi yılda kadın cinayetlerinin yüzde 1.400 arttığı, sadece 2010 yılının ilk
yedi ayında 300’ü aşkın kadının cinayete kurban gittiği, 500 kadının tecavüze,
bin kadının cinsel saldırıya uğradığı, 7 bin kadının aile içi şiddetten hastaneye
başvurduğu ülkemizde bu artışın sebebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Her alanda
şiddet artıyor. Ülkenin Başbakanı kavgadan besleniyor, toplumu cepheleştiriyor,
kutuplaştırıyor. Kadınları bile başörtülü, başı açık diye birbiriyle
çatıştırıyor, araya nifak sokuyor. Siz, kadınlara önem veriyorsunuz öyle mi!
Seksen üniversite açıyorsunuz, ama birisine Türk kadını olan Nene Hatun’un
adının verilmesini bile uygun görmüyorsunuz.
Sayın milletvekilleri,
biliyor ve inanıyorum ki kadınlarımız oylarıyla bu genel seçimde birlik ve
beraberliğimize, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkacak, bu illüzyon cambazı aldatma ve kandırma iktidarına gerekli
dersi verecektir. Kadınlarımız, bu ülkenin varoluş felsefesine sahip çıkan ve
gerçek adaletin tecellisi için mücadele eden Milliyetçi Hareket Partisinde
birleşecektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Atila Emek, Mehmet Fatih Atay, Tekin Bingöl, Nevingaye Erbatur, Canan Arıtman
konuşacaklardır.
İlk söz Antalya Milletvekili Atila Emek’e ait.
Buyurunuz Sayın Emek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesiyle
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlarken Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, kamu
idaresi içinde uzun bir geçmişi olan Gümrük Müsteşarlığının çalışmalarını iki
başlık altında toplamak mümkündür. Birincisi, ticareti kolaylaştırmak, rekabet
gücünü arttırmak ve haksız rekabeti önlemektir. Dış ticaret istatistiklerine
baktığımızda 2010 yılı Ekim ayında 2009 yılının aynı ayına göre ihracatın 8,8
oranında artarak 10,982 milyon dolar, ithalatın ise 35,5 artarak 17,310 milyon
dolar olarak gerçekleştiğini görüyoruz.
Buna göre, aynı dönemde dış
ticaret açığı 2,677 milyon dolardan 6,328 milyon dolara ulaşmış ve 2009 Ekim
ayında yüzde 79 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 2010 Ekim ayında 63,4’e
gerilemiştir.
Sayın milletvekilleri, bu
rakamlardan 2009 yılı Ekim ayına göre ihracat zorlaşırken ithalatın kolaylaşmış
olduğunu görebiliyoruz. Kuşkusuz, ihracat, ithalat ve dış ticaret hacmi siyasi
iktidarın uyguladığı, bilim, eğitim, teknoloji ve sanayi politikaları yanında
para ve maliye politikalarıyla yakından ilgilidir. Ancak, AKP İktidarının,
bırakınız ekonomik dönüşümü sağlayacak bilim, teknoloji ve sanayi
politikalarını, para ve maliye politikalarının dahi olmadığını biliyoruz.
Sanayi üretimimizle dış ticaretimiz sıcak para girişine endekslenmiş
durumdadır.
Gümrük Müsteşarlığının ikinci
faaliyet alanı ise, her türlü kaçakçılığı engellemek, özellikle gümrük
kaçakçılığını ortadan kaldırmak en önemli görevleri arasında yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının bu temel işlevine ve çalışmalarına
karşın sınırlarımızda kaçakçılığın tam anlamıyla önlenemediği, yasa dışı ticari
faaliyetlerin sürdüğü acı bir gerçek olarak ortadadır. Sayın Bakan da bütçenin
Komisyonda görüşülmesi sırasında yaptığı değerlendirmede “Kaçakçılar, maalesef,
her zaman olduğu gibi bu zamanda da değişik yöntemler kullanmak suretiyle
kaçağa tevessül etmekte.” ifadesiyle bu durumun varlığını kabul etmiştir. AKP
iktidarları döneminde dış ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik ciddi bir
girişimde bulunulmadığı gibi Türkiye'nin gümrük kapıları yol
geçen hanına dönmüş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Gümrük Müsteşarlığının çalışma alanlarında kaçakçılık ve yolsuzluk önemli
sorunlar olarak varlığını sürdürmektedir. Akaryakıt, şeker ve canlı hayvan
başta olmak üzere, çok ciddi boyutlarda kaçakçılık yaşanmakta ve ülke ekonomisine
önemli oranda zarar vermektedir. Bu konularla ilgili çevrelerden alınan
bilgilere göre, ülkemizde tüketilen akaryakıtın önemli miktarı kaçak olarak
yurdumuza girmekte ve bunun parasal değeri yaklaşık 4,5-5 milyar dolara
yaklaşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, diğer
taraftan 1 milyon tonun üzerinde şeker kaçakçılığının yapılması ve AKP İktidarı
tarafından şeker pancarına konulan kotalardan dolayı şeker pancarı ekimi yapan
üretici, çiftçi mağdur edilmekte, yaklaşık 2 milyon dekar arazide pancar tarımı
yapılamamaktadır. Bu durum tarımda ve sanayide istihdamı olumsuz etkilemekte ve
bunun doğal sonucu olarak 2 milyona yaklaşan insanın işsiz kalmasına neden
olmaktadır. Aynı şekilde çay, içki, canlı hayvan, et ve et ürünleri ile insan
kaçakçılığının ulaştığı boyutlar da çok yüksektir.
AKP İktidarında gümrük
müfettişleri çalıştırılmamakta, baskı altında tutularak sindirilmektedir.
Görevini namusuyla yapan müfettişler hakkında soruşturmalar açılmakta ve
haklarında açılan davalar sürdürülmektedir. AKP’ye yakın kişi ve çevrelerle
ilgili gümrük müfettişlerinin yaptığı işlemler kovuşturmaya tabi tutulmakta,
görev yerleri ve çalışma alanları açısından da haksızlıklara maruz
bırakılmaktadır. Özellikle çay kaçakçılığıyla ilgili bir sorunun hâlâ yargıda
gündemde olduğu, AKP’ye yakın bir kişiyle ilgili olan bu durumun soruşturmayı
yapan gümrük müfettişleri ve Teftiş Kurulu Başkanının başına neler açtığını çok
yakından bilmekteyiz. Bu durumun iktidar çevrelerince nasıl kullanıldığı ve
özellikle gümrük müfettişlerinin nasıl baskı altına alındığının somut örneği
budur. Bu dosya Yargıtaydadır ve Yargıtaydan
da şu anda lehe olan bir bozma noktasında yani sanık aleyhine bir bozma
durumunun ortaya çıktığı açıkça görülmektedir.
Sayın milletvekilleri, AKP
İktidarı, devletin diğer kurumlarında yaptığı kuşatma ve tahribatı Gümrük
Müsteşarlığı bünyesinde de gerçekleştirmektedir. Yeni Müsteşarın göreve
gelmesiyle birlikte, özellikle personel üzerinde olumsuz etkilerini
sürdürmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Kanunu Tasarısı ülkemizin gündemindedir. Kurumun
ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre en iyi şekilde yasanın düzenlenmesi
sağlanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin kuruma ve ülkemize hayırlı olmasını diler, yüce
Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Emek.
Aydın Milletvekili Mehmet
Fatih Atay… (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Atay.
CHP GRUBU ADINA M. FATİH ATAY
(Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın Devlet Personel Başkanlığı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Devlet
Personel Başkanlığı, kamu personel rejiminin ilke ve politikalarını belirleyen,
kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilatlanmasında ve Başkanlığın görev alanına
giren mevzuatın uygulanmasında kurumlar arası birlikteliği sağlayan önemli bir
kamu kuruluşudur.
Devlet Personel Başkanlığı,
kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan devlet memurlarının hizmet şartları,
nitelikleri, atanmaları, yetiştirilmeleri ve yükümlülükleri 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nda düzenlenmiştir. Devlet Memurları Kanunu’nda dört tür çalışanımız
vardır: Birincisi memurlarımız, ikincisi sözleşmeli personel, üçüncüsü geçici
personel, dördüncüsü de işçilerimizdir. Devlet Personel Başkanlığının görev
alanına giren genel ve özel bütçeli bütün idarelerdeki toplam çalışan sayısı 2
milyon 90 bin civarındadır. Bunun 1 milyon 810 bini memur, 186 bini sözleşmeli
personel, 94 bini de işçidir. Kamuda çalışan özürlü memur sayısı ise, 2009’da
207 özürlü memur alınmış, 2010’da 7.735 özürlü memurla toplam 21.900’e
ulaşmıştır. Bu oran çok azdır çünkü yasa gereğince kamu kurum ve kuruluşlarında
memur olarak çalışan, kadroları dolduranlarımızın sayısının yüzde 3’ü kadarını
devletimiz özürlü personel olarak istihdam etmek zorundadır. Bunu oran olarak
vurduğumuz zaman, 50 bin civarında özürlü personel çalıştırmak zorunluluğumuz
vardır. Devletin bu konudaki sorumluluğunu bir an önce yerine getirmesini
umuyorum.
Sayın milletvekilleri, Devlet
Personel Başkanlığının bir başka görevi de vardır, o görevi de personelin
eğitimiyle ilgilidir. Eğitimin kaliteli, personel hizmetlerinin daha sağlıklı
yapılabilmesi için eğitim gerekmektedir. Sanıyorum son zamanlardaki, ülkemizin
gündemini işgal eden konularda da kolluk kuvvetlerimizin amirlerinin öncelikle
bu eğitimden acilen geçmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışan personellerin aynı işi yapmaları hâlinde farklı
statüde olmaları ve farklı maaş almaları, bir, eşitlik ilkesine aykırıdır. Siz,
iktidarınız döneminde sürekli olarak hizmetleri birleştirmekten övünüyorsunuz,
biz de muhalefet olarak burada sizlere öneriyoruz, diyoruz ki: Gelin, böyle
4/B, 4/C gibi bütün bu kavramları bitirelim, Tekel işçilerinin sorunlarını
çözelim, hepsiyle ilgili olarak ortak bir düzenleme yapalım, hepsi eşit statüde
olsun. Herkes hizmetine, eşitliğine, çalışmasına göre ücretini alsın. Bunu,
muhalefet olarak biz destekliyoruz. Buyurun Sayın Bakan, bunu yapın.
Arkadaşınızla sohbetiniz bittiyse, dinliyorsanız Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Dinliyoruz biz.
M. FATİH ATAY (Devamla) –
Dinliyorsunuz, evet, çok dinlediğinizi görüyoruz sizin.
Demokratik ülkelerde aynı işi
yapan insanların farklı statüde olmaları en temel hak olan eşitlik hakkının
zedelenmesini ortaya koyar.
Memur alımı deyince AKP
İktidarının aklına nedense ilk önce Diyanet Başkanlığı geliyor. Diyanetten
sekiz yıllık süre içerisinde 22.661 tane personeli açıktan atamışsınız,
açıktan. 22 bin personeli... Bu ülkede kamuda çalışan imamlar doktorlardan
fazla. Bunun 3 bin tanesini de “Siz çok bilgilisiniz, deneyimlisiniz, dinayette imamlık yapmanıza gerek yok...”
CELAL ERBAY (Düzce) –
Diyanet, Diyanet...
M. FATİH ATAY (Devamla) –
“...RTÜK’te etkili ve yetkili yerlere gidebilirsiniz.” diye
görevlendirmişsiniz, yatay geçiş yapmışsınız. Diyanete alırken açıktan atama,
başka özellikler arıyorsunuz, devletin başka kurumlarına girerken zorlanan
insanların hakkını gasbediyorsunuz. Böyle bir
hakkınız yok sizin.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin Grup Başkan Vekili bütçenin geneli üzerinde burada konuşma yaparken
“Biz iktidara gelirken yoksullukla ilgili, yasakların kalkmasıyla ilgili ve
yolsuzlukla ilgili iddialarda bulunduk ve bunları başardık.” dedi. Soruyorum
Sayın Bakan, yoksullukla ilgili, 2002 yılında iktidara geldiğinizde açlık
sınırında ve yoksulluk sınırındaki insan sayımız kaçtı, bugün sekiz yıllık
iktidarınızda açlık sınırında ve yoksulluk sınırındaki insanlarımızın sayısı
kaçtır?
Yasakların kalkmasını
söylüyorsunuz. Yasakların kalkması... Siz bir vefa borcu ödediniz, sizin
anlayışınızdaki yasakların kalkması eski Genel Başkanınız Necmettin Erbakan’ı
affetmek anlamına geliyordu. O da gitti, partinin başına geçti. Nasıl bir yasak
kaldırma bu? Nasıl özürlü olarak... Onun için özel bir yasa çıkardınız bu
Parlamentoda, özel yasa çıkardınız.
Sayın milletvekilleri,
yolsuzluk deyince... KPSS’de usulsüzlük yapıldı,
sınav soruları çalındı. Yine, polis okulunun sınavlarında aynı işlem yapıldı.
Eski Maliye Bakanının oğlu mısır ithal edilirken vergiler düştü, ithalat
bitince vergiler arttı. Eski Maliye Bakanınız devlet memuru, milyon dolarlık
elektrik termik santralleri yapmak üzere lisans alıyor. Hiç mi vicdanınız
sızlamıyor sayın milletvekilleri? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Maliye
Bakanının oğlu babası bakan oluncaya kadar normal bir ticaretle uğraşıyor,
babası bakan olunca bir anda Türkiye'nin ilk beş yüz şirketinin sahiplerinden
birisi oluyor. TÜSİAD’daki bütün ticaretle
uğraşanların Maliye Bakanının oğlunun zekâsından faydalanmaları gerekiyor
arkadaşlar, faydalanmaları gerekiyor. Ben inanıyorum ki, hepinizin içinin
sızladığını, vicdanınızın sızladığını biliyorum. Ama bunun bir tek gerekçesi
var arkadaşlar: Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmemiz gerekiyor. Siyasi
Partiler Yasası’nı değiştirerek, milletvekili olmak genel başkanın iki
dudağının arasında olmamalı. Ben iddia ediyorum, Genel Başkanınız buraya çıksa,
Sayın Başbakan çıksa buraya, eline bir bardak süt alsa “Bu siyah.” dese “beyaz”
diyecek AKP’li milletvekili tanımıyorum ben.
RECEP KORAL (İstanbul) – Siz
neredeydiniz bugüne kadar?
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Blok liste mi, çarşaf liste mi? Önce onu duyalım.
M. FATİH ATAY (Devamla) –
Evet, sakın söyleme, bak bir daha seçilemezsin. Genel Başkanının lafının üstüne
laf koyamazsın. Seçilemezsin, sakın laf etme bak. Sakın laf etme.
Değerli milletvekilleri…
RECEP KORAL (İstanbul) –
Neredeydiniz şimdiye kadar ya?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Beş
ay kaldı, beş ay.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Blok liste mi, çarşaf liste mi?
M. FATİH ATAY (Devamla) – Bak
bu kayda geçiyor, senin için iyi olmaz Değerli Kardeşim, senin için iyi olmaz.
Genel Başkanınızın lafının üstüne laf koymayın.
RECEP KORAL (İstanbul) – Vay,
vay! Neredeydiniz şimdiye kadar?
M. FATİH ATAY (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, böyle bir siyaset anlayışı olabilir mi? Genel
başkanının yaptığı yanlışlara “Bu yanlıştır.” diyemeyen bir parlamenter
sistemden söz edilebilir mi? Bağımsız yargıdan söz edilebilir mi? Mümkün mü bu?
Ama siz…
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Baykalcısınız siz…
M. FATİH ATAY (Devamla) – Ben
ön seçimle geldim Beyefendi, ben ön
seçimle geldim. Ben öyle, genel başkanın iki dudağının arasında gelmedim.
AHMET YENİ (Samsun) –
Cumartesi görürüz, cumartesi!
M. FATİH ATAY (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, Türk Telekom’da yolsuzluk var. Üzerine gidebilecek
misiniz Türk Telekom’un? Beş buçuk yıl…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
M. FATİH ATAY (Devamla) –
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Atay, teşekkür
ederiz.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, saat 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
beşinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’e aittir.
Buyurunuz Sayın Bingöl. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ile Özürlüler İdaresi
Daire Başkanlığının bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Üzerinde konuştuğum kurumlar
sosyal devletin yurttaşlarına sosyal hizmet sunmak üzere kullandıkları
kurumlardır. Bu kurumlardan yoksullar, kimsesizler, çaresizler ve engelli
kardeşlerimiz hizmet almaktadırlar. Dolayısıyla bu kurumların işleyişi,
personel anlayışı ve hizmet sunumları son derece önem arz etmektedir.
Sayın Bakan Plan ve Bütçe
Komisyonundaki sunuş konuşmasında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun
bütçesinin 2002 yılında 121 milyon iken 2011 yılında 3 milyar 279 milyon Türk
lirasına ulaştırıldığını, bunun da yüzde 2.700 civarında bir artışa tekabül
ettiğini ifade etmiştir. Bu son derece memnuniyet verici bir olaydır. Elbette
sosyal hizmet veren bu tür kurumların bütçelerinin artırılması, yeterli olmasa
dahi, son derece mutluluk vericidir. Bu anlamda da Plan ve Bütçe Komisyonundaki
Cumhuriyet Halk Partili üye arkadaşlarımız sekiz yıldır, başta SHÇEK olmak
üzere, bu tarzdaki kurumların bütçelerini hep desteklemiş ve katkı
koymuşlardır.
Bütçedeki bu artışlar bu
kurumların anlayışına, yönetim tarzına, personel politikalarına ve hizmetine ne
ölçüde yansımıştır, bir de ona bakmak lazım.
Değerli milletvekilleri,
maalesef, 2002-2010 yılları aralığında Türkiye’de 5 bin çocuk, başta hırsızlık
olmak üzere gasp, adam yaralama, adam öldürme suçlarından mahkemeye
çıkarılmışlardır. Bugün sokaklardaki çocuk sayısı 30 binlere ulaşmıştır.
Maalesef, Türkiye’de alkol ve uyuşturucu madde kullanım yaşı on ikilerin altına
düşmüştür. Yine, kurulduğu günden bugüne kadar geçen süre içerisinde
AMATEM’lerde tedavi altına alınanların 4 katı artışında en büyük payı
çocukların ve bunların önemli bir kısmının da yurtlarda kalan çocukların
oluşturduğu da bir başka gerçekliktir.
Değerli milletvekilleri,
personel politikalarına baktığımızda, maalesef, iktidarın, diğer kamu
kuruluşlarında olduğu gibi bu sosyal hizmet sunan kurumlarda da özelleştirme ve
taşeronlaştırma anlayışının hüküm sürdüğünü görmekteyiz. Özellikle SHÇEK
bünyesinde özel bakımevlerinde barınan çocukların ve yaşlıların hizmet
alımlarında çok ciddi aksaklıklar vardır. Arkadaşlarımızın bu aralar yaptıkları
ziyaretler çok açık bir şekilde ortaya koymuştur ki buralarda çok ilkel
koşullarda hizmet sunulmaktadır.
Aslında SHÇEK’in
ve sosyal hizmet kurumlarında çalışan personelin de niteliklerine bakmakta
büyük yarar var. Maalesef, bu kurumlarda nitelikli, eğitimli, en azından
davranış psikolojisini bilen ya da pedagojik formasyon
eğitimi olanların sayısının artırılması gerekirken giderek sosyal hizmet uzmanı
elemanların dahi sayısını azaltacak genelgelerle buralar taşeron eliyle hizmet
vermeye yönlendirilmiş ve bu durum, maalesef, zaman zaman
kamuoyuna ve uluslararası basına yansıyan, hepimizi üzen o çirkinliklerin hâlâ
devam etmesine sebep olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
sokaktaki bir çocuğu dahi yaşadıkları o olumsuz koşullardan kurtarıp hayata
tutunmaları için yapılan her çalışma son derece kutsaldır ve son derece
önemsenmesi gereken bir çalışmadır ama aslolan, o
çocukları, o kimsesizleri, yurttaşlarımızı sokaklara iten gerçek sorunları
ortadan kaldırmaktır.
Bu sorunların temelinde
hepinizin bildiği gibi yoksulluk vardır. Gandhi
“Yoksulluk, şiddetin en kötü biçimidir.” demiştir. Ne kadar haklı söylemiştir.
Ülkemizde parçalanmış ailelerin nedenlerini incelediğimizde temelinde, çok
önemli bir kısmında yoksulluğun olduğunu görürüz. Keza, aile içi şiddette de
temel neden yoksulluktur. Sokakta yaşayan kimsesizlerin, garibanların,
cezaevinde yatan insanların büyük bir çoğunluğunun, yoksulluğun ve işsizliğin
cenderesi sonucunda o sonuçlara katlandığı hepimizce malum.
Yoksulluk, hayatın her
alanında kendisini gösteriyor değerli milletvekilleri. Maalesef Türkiye'de
bedenini satarak karnını doyurmaya çalışan 15 bin vesikalı kadın varken yine
büyük bir üzüntüyle belirtmek isterim ki 30 bine yakın kadınımız hayatını bedenini
satarak karşılamak üzere vesika başvurusu yapmışlardır. Türkiye'de dünyanın çok
az ülkesinde olan bir başka realite vardır ki vesikalı ve vesikasız çalışan
hayat kadınlarının sayısı bugün 100 bini aşmış durumdadır. İşte bu da
yoksulluğun bir sonucudur.
Bir başka realite
hapishanelerde yaşanmaktadır değerli milletvekilleri. 2002 yılında Türkiye'deki
cezaevi sayısı 524 iken sadece 2000 ile 2009 yılları arasında, Türkiye'de
birçok sorunu hallettiğini iddia eden AKP İktidarı döneminde 52 yeni cezaevi
açılmıştır ve bugün cezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 107’dir. Bu da
yetmezmiş gibi geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı yeni dönemde bir müjde
vermiştir, “Türkiye'de yeni seksen altı cezaevi açacağız.” demiştir. O
cezaevinde yatanların, düşünce suçluları, düşüncelerinden dolayı yatanlar,
siyasi nedenlerle yatanların dışındakilerin çok önemli bir kısmı maalesef
yoksulluğun, aşsızlığın, işsizliğin sonucunda cezaevlerine girmişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
toplumun bu sosyal hizmet kurumlarından mutlaka hizmet bekleyen ama dağ gibi
sorunları olan bir başka kesimi de engelli kardeşlerimizdir. 2005 yılında 5378
sayılı Yasa çıkarılmıştır. Bu, herkes için, başta engelliler ve aileleri için
büyük bir umut kaynağı olmuştur ama gelin görün ki aradan geçen bu beş yıllık
süre sonrasında o yasanın mutlaka güncellenmesi ihtiyacı hâsıl olmuştur çünkü
engellilerin sorunu artarak süregelmektedir. Engellilerin sorunu iş sorunudur.
Bugün İŞKUR’lara başvuran engelli sayısı 110 bini
aşmıştır ama maalesef geçtiğimiz yıllarda ödenekleri dahi çıkarılan sadece kamu
kurumlarında 53 bin civarında engelli kadrosu boş tutulmakta, yine binlerce
özel sektörde yasal zorunluluk nedeniyle iş verilmesi gereken engelli kadroları
o engelli kardeşlerimizle buluşturulmamaktadır. Yaklaşık 65 bin engelli kadrosu
boşken 110 bin engelli kardeşimiz iş başvurularının umudu içerisinde evlerine
hapsolmuş vaziyette beklemektedirler.
Değerli milletvekilleri,
engellilerin bir başka önemli sorunu, eğitim sorunudur. Çağımızda çağdaş
eğitimin mutlaka yerli yerine oturtulması gerekirken bugün engellilerin eğitim
sorunları, eğitim okulları, engellilerin okulları kapatılarak daha da büyük
soruna dönüştürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bingöl.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) –
Aslında sekiz dakikalık süre içerisinde bu çok önemli üç kurumun sorunlarını
anlatmak tabii ki mümkün değil ama ben ancak bu kadarını dile getirebildim.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bingöl.
Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur… (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erbatur.
CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE
ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini sunmak amacıyla söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Bütçesi üzerinde konuştuğumuz
kurumun temel görev alanı, aile kurumu üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Bu bağlamda ailenin demokratik bilinç sahibi bireylerden oluşan bir
yapıya kavuşturulması ve aile bireylerinin birbirlerine saygı ve sevgiyle
bağlanmaları ve her bir aile bireyinin temel hak ve özgürlüklerini yaşayabilmelerini
sağlayacak politikalar geliştirilmesi gerekmektedir ancak ne yazık ki
baktığımız zaman ailenin, kadının eşit birey olarak yer almadığı ama daha çok
erkeklerin egemen olduğu bir sistem olduğunu bugün maalesef görmekteyiz.
Erkek ve kadın arasındaki güç
dengesizliğinin ciddi ve yaygın bir sonucu da cinsiyet temelli şiddettir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği tartışmalarının tam da merkezinde bir konu olan
kadına yönelik şiddet, ülkemizde hâlâ en yaygın aile sorunu olarak devam
etmektedir. Ayrıca, namus adına işlenen cinayetler de kadına karşı ayrımcılık
ve kadını kontrol etmenin uç uygulamasıdır ve kadının yaşama hakkını elinden
almaktadır.
Bunların önlenebilmesi için,
4320 sayılı Ailenin Korunması Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin, gerek kadın örgütlerinin
gerek avukat ve hâkimlerin sıklıkla dile getirdiği sorunlarla ilgili
araştırmaların bu kurum tarafından yapılması gerekmektedir ama maalesef
bunların yapıldığını görmüyoruz. Ayrıca, yapılacak araştırmalarla yasanın
uygulamasının nasıl sağlanacağı, aile içi şiddet mağdurlarının nasıl korunacağı
ve bunun için hangi platformların oluşturulacağı yani tutarlı bir aile
politikasının nasıl oluşturulacağı da gene bu kurumun yapacağı araştırmalarla
ortaya çıkmalıdır.
Geleneksel anlayışa göre
kadının temel ve birincil görevi annelik ve çocuk bakımıdır. Evet, bu,
kadınların sahip olduğu en güzel özelliktir. Gelecek
nesilleri yetiştirme görev ve sorumluluğunu yüklenen kadından, bu görevini, ev
içindeki komşuluk ve akrabalık ilişkileri çerçevesinde titizlikle yerine
getirmesi beklenir ama ailedeki erkekler maalesef bu görev ve sorumluluğu
paylaşmazlar, onlar daha çok zamanlarını dışarıda geçirirler ve ev içi
sorumlulukların tamamının kadınlar tarafından yerine getirilmesini beklerler ve
böylece çalışma yaşamından uzak kalan kadın, aynı zamanda, toplumun diğer yaşam
alanlarından da uzak ve kopuk yaşamaktadır. Dolayısıyla, kadınlar karar
alma süreçlerine katılamamakta, güçsüz kalmakta ve onların günlük yaşamlarını
etkileyecek kararların alınmasında kendilerini etkisiz ve aciz
hissetmektedirler. Ailedeki erkek ise kadının güçlenmesini istememektedir,
aynen Hükûmetimizin de yaptığı gibi. Neden böyle
söylüyorum? Çünkü hâlâ bir kadın valimiz yok. Bu kürsüden sıklıkla dile
getiriyorum: Yönetim kademesinde kadınlarımız yok ve hâlâ bir kadın valimiz
yok.
Hükûmet
politikalarının sonucunda büyük bir uçurum oluşturan gelir dağılımında
adaletsizlik, aileyi ve aileyi oluşturan bireyleri, özellikle de kadın ve
çocuğu yaralamakta, kadın ve çocuk yoksulluğu pekişmektedir. Ülkemizde
insanların yüzde 1’i ulusal gelirin yüzde 49’unu alırken geri kalanı ulusal
gelirin yüzde 51’ine ulaşabilmektedir. Yoksul aileler, aile göçleri, kadın ve
çocuk emeğinin sömürüsü, aile refahının yetersizliği ve aile parçalanmaları
yaşanılan aile sorunları olarak görülmektedir ve ben Sayın Bakanımızdan bu
konuda, bu konularda bu kurumun yaptığı araştırmaların neler olduğunu da
öğrenmek istiyorum.
Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan “Sosyal Yardım Alanların Yardım
Algısı ve Yoksulluk Kültürü” adlı bir araştırma, Hükûmetin
eleştirilere hedef olan sosyal yardımlarının ihtiyaç sahibi aileler üzerindeki
etkisini çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Yapılan yardımlar insanları
muhtaç ve bağımlı konuma getirmekte, yardım alanlar çalışma yaşamına girme
konusunda gönülsüz olmakta, istihdam sürecinin dışına çıkamamaktadır. Yardım
alabilmek için kamuoyu nezdinde, kendi sosyal ortamında, arkadaş çevresi
içerisinde yardıma muhtaç damgası vurulan kadın ve çocuk, yoksulluğu çok daha
derin yaşamakta ve hissetmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz ve çeşitli sivil toplum örgütleri, konunun uzmanları Hükûmeti bu araştırmanın öncesinde ve sonrasında defalarca
bu yardımların yapılış biçimi konusunda uyardık, sosyal yardımın bireyi küçük
düşüren bir biçimde sunulmasının yanlışlığını dile getirdik. Olması gereken,
aileyi ve bireyi güçlü kılan ve sosyal devlet ilkesine uygun bir aile
politikası belirlemektir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının uygulamaya
koyacağı aile sigortası politikası bunun başarılı bir örneği olacaktır. Aile
sigortası, sosyal refah devletinin ailelere kimseye muhtaç olmadan
yaşayabilmeleri için sağladığı bir gelirdir, ailenin geçimini sağlayan kişi
işsiz kaldığında ödenir. Bu gelirle aile temel ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Aile sigortasıyla kimse işsiz kalmaz. Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul
ettiği 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi’nin öngördüğü
dokuz sigorta dalından biri olan aile sigortası ülkemizde ne yazık ki
uygulanmamaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, aile sigortası kurumunu
hayata geçirerek sadaka dağıtan devletten sosyal devlete geçişin önemli
basamaklarından birini inşa etmiş olacaktır. Aile sigortası ile kadını ve
çocuğu küçük düşüren, rencide eden, yardım alanı sosyal çevresine ifşa eden
sosyal yardım manzaraları son bulacaktır. Aile sigortasında, devlet her ay
ailenin banka hesabına insan onuruna yaraşır bir yaşamı sağlayacak miktarı
yatıracak ve paranın kullanımı kadının inisiyatifinde
olacaktır. Bu uygulama ile aynı zamanda kadının evde daha güçlü konuma
gelmesine destek olunacaktır. Hakların sağlanması, uygulanması, korunması ve
geliştirilmesi uygulayıcıların temel sorumluluğundadır. “Yasaları çıkardık ama
uygulamada sorun var.” demek ülkeyi yöneten Hükûmete
yakışmaz, mutlaka gerekli önlemlerin alınması gerekir. Bunun için, toplumsal
cinsiyet bakış açısının ülkenin ana plan ve programlarına, yasalara entegre edilmesi ve uygulanması gerekir. Mustafa Kemal
Atatürk’ün 1920’lerde vurguladığı gibi, nüfusun yarısı gelişirken diğer
yarısının gelişmemişliğiyle toplumsal kalkınma nasıl sağlanabilir?
Anayasa’mızda söylendiği gibi –inşallah öyle söylüyordur- kadınlar lehine
pozitif ayrımcılık yapmalıyız. Kadının güçlendirilmesi ailenin
güçlendirilmesidir. Bu da topluma gelişme olarak döner. Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında, kadınları güçlü olan bir Türkiye göreceğiz, bunu hep beraber
yaşayacağız.
Bu duygularla hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erbatur.
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Arıtman.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünün 2011 bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizdeki nüfusun yarısını
oluşturan kadınların, 36 milyonun yaşamını iyileştirmek, statüsünü yükseltmek
için çalışması gereken bu Genel Müdürlük, sekiz yıllık AKP İktidarında acaba
görevlerini yapabilmiş midir yoksa yapıyormuş gibi mi vakit geçirmiştir?
Şimdi ülke kadınlarımızın
durumuna bir bakalım, bir MR çekelim: Kadınlarımızın durumu kötü, iktidarın
kadın düşmanlığı altında giderek de kötüye gidiyor. Kadınların güçlenme
alanları olan eğitim, sağlık, çalışma yaşamı ile siyasete ve karar
mekanizmalarına katılım alanlarına bakarsak kadınlarımız eğitimsiz, hâlâ 4
milyon kadınımız okumaz-yazmaz, kör cahil durumda. Güneydoğuda 2 kadından biri
okumaz-yazmaz. Kadınlarımızın yüzde 41’inin ilkokul diploması bile yok.
Sağlık,
kadınların en ciddi biçimde eşitsizliğe uğradığı alanlardan biri. Tüm OECD
ve AB ülkeleri arasında anne ölüm oranları en yüksek olan ülke biziz. Ulusal
anne ölümleri araştırmasına göre, ülkemizdeki 5 anne ölümünden 4’ü ne yazık ki
önlenebilir ölümlerdendir. Kadınlarımızın yaşam hakkını bile koruyamıyoruz.
Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmakla övünürken bu büyük ekonomiden kadınlara
gerekli ve yeterli payları ayırmıyoruz. Bu on yedi büyük ekonomisi olan
ülkelerin hiçbirinde anne ölüm oranları bizdeki kadar yüksek değildir ve biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak cinsiyete duyarlı bütçelendirme istediğimiz
zaman ekonomiden sorumlu bakan hâlâ “Bizim parti politikamızda bu yok.”
diyebilmektedir. Kadın sağlığı konusunda hâlâ bölgeler arası eşitsizlik ciddi
biçimde sürmektedir. Kadına yönelik şiddet oranlarıyla, tüm AB ve OECD ülkeleri
arasında en kötü durumdayız. Kadınların fiziksel şiddete uğrama oranı yüzde 39,
cinsel şiddet yüzde 15, her iki şiddetin birlikte görülme oranı yüzde 42.
Şiddete maruz kalan her 4 kadından 1’i, orta veya ağır derecede yaralanıyor.
Kadınlarımız gebelikte bile yüksek oranda şiddete uğruyor. Kadının
eğitimsizliği ve yoksulluğu, şiddete uğrama olasılığını katlıyor. Aile içi
şiddet nedeniyle öldürülen kadın oranları AKP döneminde yüzde 1.400 arttı.
Türkiye’de bu yedi yıllık süreç içerisinde hiçbir şeyin oranı bu kadar çok
artmadı ama kadın katliamları zirve yaptı.
CEDAW 2010 Türkiye Raporu’nda
Hükûmete “Gerekli yasal düzenlemeleri yapın, Ceza
Yasası’ndaki ayrımcılık içeren maddeleri kaldırın.” diyor. CEDAW Komitesi
ayrıca endişelerini dile getirip “Geçici özel önlemleri niye almıyorsunuz?
Kadınların ilerlemesini sağlamak için gerekli yerlere neden kaynak
ayırmıyorsunuz?” diyor. Türkiye’de kadından yana olan her şeyin ancak yasa ve
Anayasa sayfalarında kaldığının, asla yaşama geçmediğinin, bilinçli olarak
geçirilmediğinin hâlâ farkına varamadılar. CEDAW Komitesi, raporunda erken
yaşta ve zorla evlilikler gibi zararlı geleneksel uygulamaların hâlâ devam
etmesi konusunda derin endişe duyduğunu yazıyor.
Ülkemizde her 3 gelinden 1’i
çocuk, güneydoğuda ise her 2 gelinden 1’i. Çocuk gelin görülme sıklığı ile
ailelerin yoksulluğu doğru orantılı. Güneydoğuda kız çocuklarını evlendirme
yolları arasında en çok uygulananlar, başlık paralı evlilik, kan bedeli
evliliği ve berdel gibi geleneksel evliliklerdir. Ayrıca, ülkemizin doğusunda,
kırsal alandaki yoksul ailelerin kız çocukları, para karşılığı, bu işi meslek
edinmiş birtakım aracılar vasıtasıyla batıdaki yaşlı adamlarla
evlendirilmektedir. Kız çocuklarının metalaştırıldığı bu evliliklerin çoğunda
resmî nikâh da yoktur. Ne yazık ki toplumun benimsediği tüm bu geleneksel
evlilikler, kadının ruhsal, fiziksel ve sosyal sağlığı üzerinde olumsuz etki
gösterirken kadının insan hakkı ihlallerine de yol açmaktadır. Aile içi şiddet
bu evliliklerde daha yoğundur ve bu geleneksel evlilikleri önlemek için Hükûmet, halının altına süpürmekten başka hiçbir şey
yapmamaktadır.
Kadınların iş gücüne
katılımında da durum içler acısıdır. 90’larda yüzde 34 olan iş gücüne katılım
oranı bugün yüzde 26’ya düşmüştür. AKP İktidarında sürekli düşüş gösteren
kadının iş gücüne katılım oranları kentlerde yüzde 22’lere kadar inmektedir.
Yine, yüzde 22 olan kadın istihdamı oranımızla AB ve OECD ülkeleri arasında en
kötü durumda olan biziz. Kadın işsizliği erkeklerinkinden çok
daha fazla. Zaten istihdamdaki o az sayıdaki kadınlarımız da genelde
düşük ücretli, düşük statülü işlerde ve çoğunlukla da sosyal güvencesiz olarak
çalışmaktadırlar.
Siyasal katılımda da kadın
oranlarımızla Avrupa’da sonuncu, dünya listelerinde ise liste sonlarında,
demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerle bir aradayız. Muhtarların bile ancak binde
9’u kadın, belediye başkanlıklarında binde 1 olamadı, ulusal Parlamento yüzde
9, yerel parlamento ortalaması yüzde 4. Yani bu oranlarla kadınlarımızın
siyasal katılımı seçilen olarak yoktur. Ülkemizde hâlâ hâkimiyet kayıtsız
şartsız erkeklerindir. Karar mekanizmalarında da kadın yok. Hiç kadın valimiz
yok, kaymakamların ancak yüzde 2’si kadın, bürokratların da sadece yüzde 7’si
kadın. Bu rakamları uzatmak istemiyorum ama ülkenin neresine bakarsanız bakın
her alanda kadınlar çok ağır bir eşitsizlik ve ayrımcılık yaşıyorlar.
Kadınlarımızın bu acıklı
durumunu zaten uluslararası raporlar da gösteriyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun
2010 raporunda 234 ülke arasında sondan 8’inci sıradayız. Kadının iş gücüne
katılımı konusunda ise aynı raporda listenin sondan 3’üncü sırasındayız. Yani
arkadaşlar durum içler acısıdır.
Sekiz yıllık AKP İktidarında
kadınlar her alanda geriye gitti. Şiddetten çocuk evliliğine, töre cinayetlerinden
intiharlara, işsizlikten yoksulluğa kadar her şey kadını eziyor,
güçsüzleştiriyor. AKP İktidarında kadının geriye götürülmesi projesi
uygulanmaktadır. Çağdaş, güçlü kadından Orta Doğu kadınına dönüştürülüyoruz.
Eski Genel Başkanımız
“Medeniyetler arasındaki tek fark kadına bakış açısıdır.” der. Peki, AKP’nin
kadına bakış açısı nedir? “Kadın-erkek eşit değildir. Gidin, 3 çocuk doğurun.”
diyen bir Başbakan, “Kadınların çalışmasına gerek yoktur.” diyen bir bakan. Bu
bakış açısıyla kadınların statüsünün yükselmesi mümkün müdür?
Hitler de kadınlara benzer
şeyler söylüyordu. Hitler’in kadınlara verdiği rol ve görev, mutfak, çocuk ve
kilise idi. Ne büyük bir benzeşme değil mi?
Kadın haklarını türbana
indirgeyen, türbanla sınırlayan, bunun ötesindeki tüm kadın haklarını reddeden
bir anlayışın egemenliğinde kadınlar ezildiler.
Dünyada kadını örterek,
kapatarak, doğurmaya zorlayarak kadın haklarında ilerleme sağlamış, kadının
statüsünü yükseltmiş tek bir ülke yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla) – Bir
dakika Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla) –
Genel Kurulu selamlamak için yarım dakika…
BAŞKAN – Tamamlamış oldunuz.
Teşekkür ederiz.
CANAN ARITMAN (Devamla) –
Yarım dakika…
Peki Sayın
Başkan.
AKP İktidarında gizli bir
kadın düşmanlığı vardır.
AHMET YENİ (Samsun) – Kimse
duymuyor.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Hayda!
ALEV DEDEGİL (İstanbul) –
Böyle bir usul yok.
BAŞKAN – Sayın Arıtman…
CANAN ARITMAN (Devamla) –
Sekiz yıllık iktidarında…
BAŞKAN – Sayın Arıtman…
CANAN ARITMAN (Devamla) –
…kadını güçsüzleştiren, ezen, geriye götüren bu anlayışı…
BAŞKAN –
Sayın Arıtman, lütfen yerinize geçer misiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – İkna
odalarını unutmayın!
CANAN ARITMAN (Devamla) –
…nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, seçim sandığında geriye, geldikleri yere
yollayacaklardır.
AHMET YENİ (Samsun) – İkna
odalarını unutmayın!
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Oradan öyle mi gözüküyor?
BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen yerinize geçiniz.
CANAN ARITMAN (Devamla) –
Ancak o zaman milyonlarca kadının yüzü gülecektir.
AHMET YENİ (Samsun) – İkna
odalarını unutmuyor bu millet!
CANAN ARITMAN (Devamla) –
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Kürsüyü işgal etme!
AHMET YENİ (Samsun) – İkna
odalarını unutmadık!
CANAN ARITMAN (İzmir) – Kadın
düşmanları hariç!
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Kürsüyü işgal etme!
AHMET YENİ (Samsun) – İkna
odalarını unutmadı bu millet!
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşacak sayın milletvekillerinin adlarını sırayla
okuyorum: Ali Osman Sali, Mustafa Kabakcı,
Dilek Yüksel, Halide İncekara, Cafer Tatlıbal, Lokman Ayva, Özlem Müftüoğlu,
Safiye Seymenoğlu konuşacaklardır.
İlk konuşmacı Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Söz süreniz beş dakikadır,
lütfen uyunuz. Karar bu yöndedir.
Buyurunuz efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının bütçesiyle ilgili
olarak huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir
yandan ülkemizin yer aldığı coğrafi konum, diğer yandan silah ve uyuşturucu
kaçakçılığı, gümrüklerimizin önemini her geçen gün daha da artırmaktadır.
Ticaret hacmi her yıl artış göstermekte, ticarete konu olan eşyanın çeşitliliği
baş döndürücü bir hızla artmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak uluslararası
ticaretin yasal zeminde gerçekleşmesi amaç ve hedefi doğrultusunda örgütlenen
gümrüklerimizin kanunlar ile kendine yüklenilen görevleri eksiksiz ve tam
olarak yerine getirmesi büyük önem arz etmektedir.
Hükûmetimizin ve
gümrüklerimizin önem ve öncelik verdiği konular arasında dış ticaretin
kolaylaştırılması, yasa dışı ticaretin ise engellenmesi yer almakta, bu konuda
her türlü hukuki ve idari tedbirler alınmaktadır. Yasa dışı eşyanın ülkemize
girmemesi ya da ülkemizden çıkmamasını sağlayarak ülkenin iç ve dış güvenliğine
olan katkısı, bütçe gelirlerimizin önemli bir bölümünü tahsil etmesi, adli
kolluk görevi ifa etmesi gibi misyonlarının dışında
gümrüklerimiz, ülkemizin dışa açılan penceresi olması nedeniyle temsil ve imaj
fonksiyonuna da sahiptir.
Değerli arkadaşlar, ülkenin
mali çıkarları, millî güvenlik ve emniyeti, kamu sağlığı, çevre ve tüketiciler
ile fikrî ve sınai mülkiyet haklarının korunması
konularında önleyici, caydırıcı, mücadele edici çok önemli görevler üstlenen
Gümrük Müsteşarlığı klasik gümrük idaresi anlayışında da köklü değişikliklere
gitmiştir.
Kaçakçılıkla mücadele için
mevzuat, personel ve idari altyapısının fiziki ve teknik yönlerinde yenileme ve
iyileştirme çabaları büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Bugün itibarıyla
gümrüklerimiz vergi tahsilatı yapan kurum hüviyetinden
çok, farklı alanlara ilişkin politikaların uygulayıcısı ve denetleyicisi
konumuna gelmişlerdir.
Gümrük Müsteşarlığında önemli
ve kalıcı adımlar atılmaktadır. Bunlardan birkaçı: İhtiyaca göre mevzuatın
yenilenmesi ve güncellenmesi suretiyle dış ticaret erbabına sağlanan
kolaylıklar, otomasyonda yapılan atılımlar, yap-işlet-devret modeli, Avrupa
Birliği projeleri, kanun düzenlemeleri bunlardan bazılarıdır.
Gümrük idarelerinde ithalat,
ihracat işlemlerinin yüzde 100’ü elektronik ortamda yapılmakta, ilk yirmi dört
saat içinde işlemlerin çoğu sonuçlanmaktadır. 5070 sayılı Elektronik İmza
Kanunu çerçevesinde, Müsteşarlıkça, gümrük beyannamelerinin elektronik ya da
mobil imzalı olarak gümrüğe sunulmasına olanak veren elektronik imza ve mobil
imza uygulamaları başlatılmıştır. Gümrüklerde başlatılan mobil imza ve
elektronik imza uygulamalarıyla kâğıt evrakın ortadan kalktığı, modern, hızlı
işleyen ve gelişen Türkiye'ye yakışır, Avrupa Birliği standartlarında işlem
yapan gümrük idaresi hedefine daha da yaklaşılmış olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, birkaçını
belirttiğimiz son birkaç yıl içerisinde gerçekleştirdiği faaliyetler ile
e-gümrük olma yönünde önemli aşamalar kaydeden gümrük idaresinin bu
çalışmalarıyla şeffaflık, erişilebilirlik ve iyi yönetişim hedeflerine ulaşması
sağlanacaktır. Gümrük teşkilatımızın başlattığı modernizasyon çabasının
sürdürülmesini temenni etmekteyiz.
Gümrüklerimizin gittikçe
artan stratejik öneminin farkında olan Hükûmetimizin
de destekleriyle dış ticaret erbabımızın en kolay şekilde işlemlerini
halledebildiği, buna mukabil kaçakçılık başta olmak üzere tüm gümrük suçları
için caydırıcılığı en üst seviyeye ulaşmış idareler hâline gelecektir.
Personelin yaklaşık yüzde
74’ü yüksekokul ve üstü bir eğitime sahip olduğu Müsteşarlığın nitelikli,
değişime ve gelişmeye açık, yabancı dil bilen, uzmanlık esasına dayalı, bilgi
teknolojisinden yararlanabilen personel istihdam anlayışı esas alınarak hizmette
kalitenin yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Yıllar içinde artan işlem yükünün
aksine, personel sayısında gerekli artış sağlanamamıştır.
Değerli arkadaşlar,
işlemlerin basitleştirilerek bürokrasinin azaltılması, risk odaklı etkin bir
kontrol ve denetim sistemi ile kaçakçılıkla daha etkin mücadele edilmesi,
böylece Avrupa Birliğine teşkilat ve altyapı alanlarında uyum sağlamak amacıyla
hazırlanan Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın görüşmeleri devam etmektedir. Alt komisyon çalışmaları
tamamlanmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelerine temenni ediyoruz ki yakın
bir zamanda başlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, söz
konusu teşkilat yasasıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sali.
ALİ OSMAN SALİ (Devamla) –
Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Konya Milletvekili
Mustafa Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
Başkan, değerli üyeler; Devlet Personel Başkanlığı, devlet personel rejiminin
temel ilke ve politikasını, kurum ve kuruluşların teşkilat, görev ve
yetkilerini, kamu görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerini ülke
şartlarına en uygun olacak şekilde düzenlemek, belirlenen personel politikasını
uygulamak, revize etmek, uygulamayı takip etmek, denetlemek, personel rejimleri
arasında uyum, denge ve koordinasyonu sağlamak göreviyle çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
kamu personel rejiminde uygulama birliğinin sağlanması, bireylerin
başvurularının sonuçlandırılması, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin hukuki
ve mali statüsünün iyileştirilmesi bu Başkanlığın temel amaçlarından biridir.
Başkanlığın önemli
görevlerinden biri de kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadro ve pozisyonların
iptal, ihdas ve değişiklik taleplerini incelemek, bunların bütçe imkânları,
hizmet gerekleri ve diğer kamusal ihtiyaçlara bağlı şekilde kullanılması
işlemlerini yürütmektir.
Kamu hizmetlerine giriş, kamu
personel seçme sınavıyla toplumun büyük ölçüde itibar ettiği bir sisteme
dönüşmüştür. Devlet Personel Başkanlığı, özelleştirme programına alınan,
özelleştirilen, kapatılan, tasfiye edilen veya yeniden yapılandırılan kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışan memur, sözleşmeli personel ve bazı kapsam dışı
unvanlı personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakilleriyle ilgili
işlemleri de yürütmektedir. Bu kapsamda 1994 yılından bu yana 67.548 istihdam
fazlası personel Başkanlığa bildirilmiş ve bu personelin kamu kurum ve
kuruluşlarına nakilleri gerçekleştirilmiştir. Ben bu vesileyle önce kamu
personel sisteminin belli başlı birkaç sorununa da değinmek istiyorum. Bu
alandaki en önemli sorun farklı kamu kurum ve kuruluşlarında benzer statüde
görev yapmakta olanların mali haklarının birbirinden farklı olmasıdır. Farklı
kurumlarda çalışıyor olmaları sebebiyle aynı işi yapanlara farklı ücretlerin
ödenmesi söz konusudur. Ülkemizde tek kanuna dayalı bir ücret rejimi maalesef
uygulanmamaktadır. Bu konuda kurum ve kuruluşlar arasındaki ücret eşitsizliğini
gidermek amacıyla ek ödeme uygulamasına hepimizin bildiği gibi 2006 yılında
başlanmıştır. İktidarımız bu konudaki çalışmalarına devam ederek ücret
adaletsizliğini gidermekte kararlıdır.
İkinci önemli sorun ödeme
kalemlerinin çokluğudur. Maaş ödeme kalemleri maalesef inanılmaz sayıdadır.
Birkaç örnek vermek gerekirse: Gösterge aylığı, ek gösterge aylığı, taban
aylık, kıdem aylığı, iş güçlüğü, iş riski tazminatı, özel hizmet gibi daha
burada sayamayacağım çokluktadır. Ödeme kalemlerinin sayısının azaltılması
hususunda kurumun çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
üçüncü problem iller arasındaki personel dağılımındaki dengesizliktir. Bazı
kurumların kurdukları atama sistemleri iller ve alt bölgelerinde belirlenecek
ilave ödemelerle bu sorunun çözülebildiğini görmekteyiz. Günümüzde yürürlükte
olan kamu personel rejimi çağdaş personel yönetiminin temel ilkelerinin başında
yer alan objektiflik, yeterlilik, yerinde istihdam, adil ücret, kariyer
planlaması, kariyer geliştirme ve bu gibi ilkeleri hayata geçirmede yetersiz
kalmaktadır. Personelin yerinde istihdamında, mali haklarda performansının
değerlendirilmesinde yönetime katılmada yaşanan sorunları ortadan kaldırarak
çözüm üretilmesi alanlarında çağdaş personel yönetim sistemi oluşturmaya
yönelik çalışmalar AK PARTİ Hükûmeti tarafından
çıkarılan kanun ve yönetmeliklerle kurumsallaştırılmaya çalışılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığımız ülkemizin en eski ve en köklü
kurumlarından biridir ve kuruluşunun 50’nci yılını 17 Aralıkta kutlayacağız.
Son olarak, 2010 yılında 12
milyon 201 bin Türk Lirası olan Devlet Personel Başkanlığı bütçesi yüzde 45’lik
bir artış ile 2011 yılı bütçe tasarısında 17 milyon 724 bin Türk Lirası olarak
öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
2011 mali yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kabakcı.
Tokat Milletvekili Dilek
Yüksel.
Buyurunuz Sayın Yüksel. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA DİLEK
YÜKSEL (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesine ilişkin görüşlerimi
açıklamak üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetimiz sosyal
devlet anlayışını ortaya koyarken muhtaç ve yoksul kesimlerin insan onuruna
yakışır şekilde yaşamalarını sağlamak ve kimsesizlerin kimsesi olmayı hedeflemiştir.
Bu hedefe ulaşmak, toplumsal denge ve adaleti sağlamak amacıyla son yıllarda
sosyal yardımlar etkili bir sosyal politika aracı olarak kullanılmaktadır.
Sosyal yardım uygulaması, gelir dağılımının iyileştirilmesinde ve toplumsal
refahın yükseltilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’yle yardım başvurusu yapan
vatandaşlarımızın muhtaçlıklarının tespiti, merkezî veri tabanları kullanılmak
suretiyle bizzat devlet tarafından yapılmaya başlanmış, bireyler
muhtaçlıklarını ispatlama külfetinden kurtarılmıştır. Sosyal Yardım Bilgi
Sistemi’nin hayata geçirilmesiyle, sosyal yardım başvurularında vatandaşların
muhtaçlığının ispatına ilişkin istenilen on yedi belge ortadan kaldırılmış ve
bürokrasi en aza indirgenmiştir.
Bildiğiniz gibi bu program
kapsamında yoksul ailelere, çocuklarını okula ve sağlık kontrollerine götürme
şartıyla yardım verilmektedir. Yeni hazırlanan modül
ile programdan yararlanan çocuklara ilişkin veriler Millî Eğitim Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı veri tabanlarından anında aktarılmakta ve böylece 1,34 milyon
TL’lik evrak tasarrufu sağlanmaktadır.
Bütünleşik Sosyal Yardım
Hizmetleri Projesi’nin 2013 yılında tamamlanmasıyla birlikte sosyal yardım
alanında hizmet veren belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının bilgi
paylaşımına olanak sağlayan bir mekanizma da hayata geçirilmiş olacaktır.
Yoksullukla etkin bir mücadele için fakir ve muhtaç vatandaşlarımızın
güçlendirilmesi, bilgiye ve sosyal erişim fırsatlarının artırılması gerekmektedir.
Alo Sosyal Yardım hattıyla vatandaşlarımız sadece 144’ü tuşlayarak ücretsiz bir
şekilde sosyal yardım hizmetleriyle ilgili bilgiyi alabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genel olarak Hükûmetimiz döneminde
fon kaynakları… 2003 yılında 826 milyon 583 bin TL olan Fon geliri 2009 yılında
1 milyar 842 milyon 802 bin TL’ye ulaşmıştır. 2010 yılı ekim ayı itibarıyla ise
Fon gelirleri 1 milyar 703 milyon 864 bin TL olarak gerçekleşmiştir. İhtiyaç
sahibi ailelerimizin gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla ramazan ayı ve Kurban Bayramı öncesinde sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarına kaynak aktarımı yapılmaktadır. Bu kapsamda 2003-2010 Ekim
dönemi itibarıyla 1 milyar 113 milyon TL kaynak aktarılmıştır. 2010 yılı
Ocak-Ekim sonu itibarıyla gıda yardımları kapsamında 46,2 milyon TL kaynak
aktarılmıştır.
Yoksul kesimlerin temel
eğitim ve sağlık hizmetlerinden azami düzeyde faydalanmalarını sağlayacak
desteklere de öncelik verilmiştir. 2003 yılında başlatılan yeni bir uygulamayla
ülke genelinde eğitim çağında olup özel eğitime gereksinim duyan engelli
çocuklarımızın okullarına ücretsiz ve zahmetsiz olarak ulaşmaları sağlanarak
engelli çocuklarımızın ailelerinin sıkıntıları hafifletilmekte,
engellilerimizin eğitim hayatına katılmaları yoluyla toplumla bütünleşmelerine
de imkân yaratılmaktadır. Ayrıca ilköğretimde ücretsiz ders kitabı uygulaması
da Fon kaynaklarıyla yürütülmektedir.
İstihdam alanında proje
destek programları arasında gelir getirici ve istihdam artırıcı projeler de
özel bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda bireysel veya grup hâlinde kendi işini
kurma talebi olan dar gelirli vatandaşlarımıza kır, kent ayrımı yapmadan 15 bin
TL’ye kadar ödenek ayrılmaktadır. İstihdam alanındaki destek programlarından
birçoğu da seçim bölgem olan Tokat’ta başarıyla yürütülmektedir. Bunlardan bir
tanesini örnek olarak vermek istiyorum: 2009 yılında 33 kişiye sera projesiyle
sera verilmiştir ve vatandaşlarımız kesme çiçek üretimine geçmiş ve çiçek borsasına
bunları satarak Tokat ekonomisine katkı sağlamıştır.
Sonuç olarak, ben de insani
bir hizmet alanı olan sosyal yardımların vatandaşlara ulaşmasında profesyonelce
çalışmalar yürüten bu çalışanları kutluyor, bahsi geçen kanun tasarısının
önümüzdeki dönemdeki yasalaşma sürecinde gereken desteği vereceğimi
açıklıyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
İstanbul Milletvekili Halide İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın İncekara.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben
sizi çok seviyorum çünkü ne zaman kürsüye çıksam tebessüm etme ihtiyacı
hissediyorum.
Demin çıkan arkadaşlarıma da
çok teşekkür ediyorum ama bu Hükûmet dönemidir KSGM’yi on yıl kâğıt üzerinde bırakmayıp on yıldan sonra
kanunu çıkarıp çalışan bir kurum hâline getiren bu Hükûmettir.
Aile Araştırma Merkezini…
ŞENOL BAL (İzmir) – Ne büyük
iş yapmışsınız!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Ne iş yapmışız, ne iş yapmışız? İyi bir şey yapmışız. Ben bununla övünüyorum ve
tebessüm ediyorum, gurur duyuyorum.
ŞENOL BAL (İzmir) – Ya, ne
var övünecek bunda?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Siz de olduğunuz yerlerden hiç rahatsız olmayın. Sizler de muhalefet yaparak daha
iyi olması için katkıda bulunuyorsunuz fakat birazcık insaf lazım, birazcık
görmek lazım.
ŞENOL BAL (İzmir) –
Kurumsallaştırın bir kere ilk önce.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Ben karşınızda 2011 bütçe görüşmelerinde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu
sizlerle paylaşacağım. Rakamlar vermişler arkadaşlar ama rakamlara boğmayayım
sizi. Hangi rakama baksam binlerce sayı artmış. Oranlara bakıyorum yüzde
binlerle ifade ediliyor. Yani şimdi bu yüzde binlerle artışları sizlerle
paylaşarak sizleri daha zor durumda bırakmayayım istiyorum.
Peki, yeter mi? Yetmez.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Gözaltılar, zamlar, ölümler, işkenceler, hepsinde artış var.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Çünkü kim ki “Yaptığım yetti.”, kim ki der ki “Yaptığım bitti.”, kendisini
inkâr etmiş olur.
SHÇEK daha önce sadece
ihtiyaç sahibi çocuklarımıza bakarken, yaşlılarımıza bakarken, ailelere yardım
ederken 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’ndan sonra sorumluluk alanları daha da
çok arttı. Bütçe rakamlarını artırabiliriz, daha çok para verebiliriz fakat
Kurumun en büyük eksikliği kabul edelim ki yetişmiş eleman eksikliğidir.
Gelişen ihtiyaçları
öngöremeyen YÖK’ün, daha önceden ihtiyaç olabilecek alanlarda fakülte
hazırlığına girmemesi ve bu çalışmanın yine bizim dönemimizde SHÇEK
yöneticileri ve sayın bakanlarımızın gayretiyle, YÖK’le yapılan görüşmelerle
üniversiteler açılmış, bu mesleklerde eleman yetişmesi sağlanmıştır ama bu
elemanların da hayata geçmesi nereden bakarsanız dört beş yılını alacaktır diye
düşünüyorum.
Bir de Kurumda en güzel
hizmetlerden birisi… Sizlere de tavsiye ederim, randevulu olarak gitmeyin,
randevusuz kapılarını çalın; o kurumlarda dezavantajlı gruplarla çalışan o
çalışanlara da manevi destekler verin. Çocuklarla bir araya gelin, oturun. O
yeni açılan Sevgi Evlerini, çocukların yaşadığı ortamları görün. Eksikler varsa
paylaşalım, daha iyisini yapalım.
Sıfır-altı yaş grubunda
özellikle çocuklarımızı, yurt havasından kurtararak ev ortamına, aile yapısı,
görgü ve geleneklerini paylaşabilecekleri, okula gittiğinde, öğretmeni para
toplarken ya da işte, yardım toplarken ona “Çocuğum, sen getirme.” demiyor
artık, o çocuk da cebine harçlık olarak bırakılan zarfı öğretmenine uzatıyor.
Yalnız, dostlar, şunu
paylaşmak isterim, hep söylüyorum, çocukların sadece sırtları üşümez, sadece
karınları acıkmaz, çocukların ruhları da üşür. Parayla, binayla her şey
tamamlanmaz. En çok ihtiyaç hissettikleri şey sevgi, güvendir ve bu sorumluluk
sadece Sosyal Hizmetler Kurumuna da ait olan bir şey değildir. Bütün kurumların
bir iş birliği içinde aileyi yaşatmaya, bir arada tutmaya, problemlerini çözmeye
yönelik organizasyonların ve kurumlar arası diyalogların sağlıklı bir şekilde
gelişmesi gerekiyor.
Ben bu fırsatla hem
muhalefette eleştiren arkadaşlarıma, katkıda bulunanlara hem de Değerli Bakan
ve ekibine yaptığı çalışmalardan ötürü çok teşekkür ediyorum.
Şunu söyleyeyim: Uzun bulup
kısaltmadık, geniş bulup daraltmadık. Tam tersi, dar bulduğumuzu genişlettik,
küçük bulduğumuzu büyüttük arkadaşlar ve bununla gurur duyuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın İncekara.
Kahramanmaraş Milletvekili
Cafer Tatlıbal.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CAFER
TATLIBAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; SHÇEK bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize selam ve sevgiyle
saygılarımı sunuyorum.
Ülkemizde sosyal hizmetler
cumhuriyet öncesine dayanan köklü bir geçmişe sahiptir. Ailenin toplumun temeli
olduğu inancından kaynaklanan çocuklara şefkat, yaşlılara hürmet ilkesi çerçevesinde
şekillenen sosyal hizmet kültürümüz Anayasa’da ifadesini bulan sosyal devlet
ilkesiyle bütünleşmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın en zor
zamanlarında Himaye-i Etfal Cemiyetinin kurulmuş
olduğunu unutmayalım. Cumhuriyet döneminde değişik alanlarda sunulan sosyal
hizmetler, 1983 yılında çıkarılan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu ile tek çatı altına alınıp birleştirilmiştir. Bununla
birlikte sosyal hizmet alanı çocuklarla sınırlı da değildir. AK PARTİ 2002 yılı
sonunda iktidara geldiğinde Aile ve Sosyal Araştırmalar ile Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlükleri ve Özürlüler İdaresinin kuruluşunu düzenleyen
kanun hükmünde kararnameleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden bu
kuruluşlar âdeta ölüme terk edilmişti. Öncelikle, bunların kuruluş kanunları
çıkartılarak sosyal hizmetler alanında kaos ortadan
kaldırılmıştır. Faaliyetlerini Başbakanlığa bağlı olarak sürdüren Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun öncelikli ve özellikli hizmet alanı
korunmaya muhtaç çocuklardır.
2000’li yıllarla birlikte
korunmaya muhtaç çocuklara yönelik sosyal hizmet anlayışında yeni fikir ve yaklaşımlara
ihtiyaç olduğu görülmüştür. Çünkü toplumlar sokak çocukları, suça itilen
çocuklar, çocuk istismarı, çocuğa yönelik şiddet gibi geçmişte pek de
bilinmeyen yepyeni olgularla yüzleşmek zorunda kalmıştır.
Diğer taraftan, kamu
yönetiminde yeni arayışlar, Kurumun hizmetlerine ilişkin olarak toplumdan
yükselen eleştiriler, akademik çevre yanında medyanın da çocuk sorunlarına
gösterdiği yakın ilgi AK PARTİ hükûmetleri için
uyarıcı ve yol gösterici olmuş. Nitekim göreve gelir gelmez, bu tespitlerden
hareketle, çok yönlü çözümler gözeten dinamik bir icraat içine girilmiştir.
Öncelikle, sosyal hizmetlerin
hangi alanında olursa olsun dünyadaki değişik uygulama örnekleri mercek altına
alınmıştır. Tek bir modele bağlı hizmet sunumunun sürdürülmediği görülmüştür.
Örneğin, bazı Avrupa ülkelerinde hizmetlerin tümüne yakını kilise ve
belediyeler tarafından yürütülmekte, temel eğitimden sonra askerlik yapmak
istemeyenler sosyal hizmetler alanında hizmetle askerliklerini
bitirebilmektedirler.
Kurumda bakılan bir çocuk
için maliyetin yaklaşık 700 TL olduğunun tespit edilmesi üzerine evde bakım ve
ayni, nakdi yardım yapılması, ailelerin desteklenmesi, evlat edindirme,
koruyucu aile, ev tipi bakım gibi hizmet modelleri hayata geçirilmiştir.
Huzurevlerinin sayısı artırılmış, yaşlıların sosyal hayata katılmasını gözeten
yaşlı danışma merkezleri uygulamaları başlatılmıştır.
SHÇEK Genel Müdürlüğüne karşı
kamuoyunun sarsılan güveni olumlu uygulamalarla yeniden tesis edilmiştir. 2004
yılında ülkemizde ilk defa Sosyal Hizmet Şûrası yapılmış, bu şûrada yüzlerce
bildiri tartışılmıştır.
Sosyal Hizmetler Danışma
Kurulu tarafından eğitimli sosyal hizmet personeline duyulan ihtiyaç nedeniyle
yapılan girişimler sonucunda, sosyal hizmetler yüksekokulu, fizyoterapist
yetiştiren okul sayılarının artırılması için tavsiye kararı alınmıştır. Kurum
personelinin uygun ortamlarda hizmet vermesi, sosyal imkân ve tesislerden azami
ölçüde yararlanması, özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar da
özenle sürdürülmektedir. Çocuk, kadın ve özürlülerle ilgili uluslararası
çalışmalara aktif bir şekilde iştirak edilmiş, bu konudaki uluslararası
sözleşmelerin bir an önce iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmesi için önemli
çabalar sarf edilmiştir. Öngörülü bir yaklaşımla ve Kurumun hiçbir zaman hizmet
ihtiyacının gerisinde kalmaması ilkesinden hareketle bütçe de her yıl düzenli
olarak artırılmıştır.
Elbette ki belirtilen
hizmetlerde takip edilmesi gereken en doğru yol, önleyici ve koruyucu
hizmetlerle aile ve çocuğun destelenerek ailenin parçalanmasının önlenmesine,
çocukların mümkün olduğu ölçüde aile ortamından koparılmamasına öncelik
verilmiştir. Koruyucu, önleyici ve eğitici hizmetler her geçen gün
yaygınlaştırılmaktadır.
Hizmetlerde birinci öncelik,
sosyal hizmete ihtiyaç duyan bireye ulaşabilmek ve onun yoksunluğunu
gidermektir. Bireye kimin ulaştığından çok, hizmetin içeriği, kalitesi, sunuluş
biçimi, bireye sağladığı tatmin ve uyandırdığı memnuniyete bakıyoruz. Hükûmetimizin, önce insan onuru ve insanca yaşama için
hizmet sevdası doğrultusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CAFER TATLIBAL (Devamla) - SHÇK’ın 2011 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diler, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tatlıbal.
İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ayva.
AK PARTİ GRUBU ADINA LOKMAN
AYVA (İstanbul) - Sayın Başkanım, aziz
milletimin kıymetli vekilleri; yüreğimden gelerek hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
Efendim, malumunuz, Lokman
konuşsa konuşsa Özürlüler İdaresi bütçesinde konuşur.
Bankacılık üzerine konuşacak hâlimiz yok ya! Şimdi, zaman zaman
konuşmalarında birtakım değerli arkadaşlarımız, büyüklerimiz veya sivil toplum
kuruluşu temsilcileri diyorlar ki: “Özürlülere yardım etmek lazım, destek olmak
lazım; yarın bir gün, Allah korusun, biz de özürlü olabiliriz.” Ben “Kuvvetli
bir kadın hakları savunucusuyum.” diyorum; yarın bir gün kadın olurum diye mi
yapıyorum bu işi? (Alkışlar)
Şimdi, Halide Hanım, salondan
katkıda bulunan arkadaşımıza “Bu hizmetleri görmek lazım, kıymetini bilmek
için.” dedi. Ben de diyorum ki: “Özürlülere verilen hizmetlerin kıymetini
bilmek için görmemek lazım.” (Alkışlar)
Şimdi, efendim, ben, Türkiye
Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarıyla, ülkesiyle, devletiyle iftihar ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizle iftihar ediyorum. Hükûmetimizle,
Başbakanımızla, bakanlarımızla, kamu yöneticisi ve kamuda çalışan görevli
arkadaşlarımızla, sivil toplum kuruluşu ve özel sektör, herkesle Türkiye’de bir
özürlü olarak iftihar ediyorum, çok teşekkür ediyorum.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Muhalefeti unutma Lokman Bey.
LOKMAN AYVA (Devamla) – Bütün
Türkiye Büyük Millet Meclisini, muhalefet, iktidar, hepsini kastederek
söylüyorum, çalışanları, uzmanları dâhil olmak üzere. Bütün partilerimizden çok
memnunuz, çok teşekkür ediyorum. Çünkü temel bir insan hakkı meselesi olan
özürlülerle ilgili hak ve hukuku benim de içinde bulunduğum son sekiz yılda
inanılmaz bir hâle getirdiniz. Ne yaptı hükûmetler?
İlk başta ben 2001‘de, 2002’de şöyle düşünüyordum: Türkiye, muhalefeti,
iktidarı, Hükûmetiyle, Meclisiyle çatlasa da patlasa
da 100 birimlik işin ancak 10 birimini yapar diye düşünüyordum ama bugün
görüyoruz ki, hamdolsun, 100 birimlik işin en zor olan yüzde 10’unu bırakın,
yüzde 20-30’unu yapmış. Bu, bizim için, hepimiz için bir iftihar vesilesidir.
Yani hep beraber insanımızın, en zor durumda olanın kıymetini biliyoruz, onun
da başkasından ayrılmaz olduğunu fark ediyoruz ve diyoruz ki: “Sen de herkes
kadar bizim için vazgeçilmezsin, kıymetlisin.” mesajı veriyoruz. Bu, insanlık
için iftihar edilecek bir durumdur ve Türkiye uluslararası standartlarda da
bunu başarmıştır. Yüz binlerce kardeşimin ailesi baktığı için bakım desteği
alıyor. Bunu buradan beraber Hükûmetimizin organizasyonuyla
yaptık. 490 binden fazla kardeşim özürlü maaşı alıyor, harçlığını buradan
alabiliyor yine milletimizin verdiği vergilerlerle. Yine, yüz binlerce kardeşim
okula gidebiliyor, eğitim alabiliyor rehabilitasyon
merkezinden okuluna kadar her şeye.
Şimdi, bakınız, sosyal hayata
katılımla ilgili bir rakam vereyim: 2 bin civarındaydı bundan on sene önce
özürlü lisanslı sporcu sayısı, şu anda 25 bini geçti.
Evet, Türkiye, büyük işler
yaptı değerli arkadaşlar. Ben, bundan sonra da önemli işler yapacağından
adımdan daha fazla eminim. Şimdi, Türkiye'nin buna benzer çok hizmetleri var,
benim burada saymam mümkün değil. Bunun için, ozida.gov.tr
İnternet sitesinden, lokmanayva.net’ten veya 444 6000
numaralı telefondan vatandaşlarımız da çok detaylı şeyleri öğrenebilirler.
Reklam olsun diye…
BAŞKAN – Son bir dakika Sayın
Ayva.
LOKMAN AYVA (Devamla) – Fakat
Çalışma Bakanlığımızın bu güzelliklere gölge düşüren bir önergesi oldu. Benim,
yüce heyetinizin, her zaman olduğu gibi, Hükûmetimizle
beraber, Türkiye Cumhuriyeti’nde özürlüler aleyhine dışlayıcı, ayrımcı maddeler
geçirmeyeceğinize karşı inancım sonsuzdur.
Tekrar, emeği geçen, hizmeti
geçen herkese çok çok teşekkür ediyor, hepinizle
iftihar ediyorum. Sağ olun, var olun. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayva.
Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu.
Buyurunuz Sayın Müftüoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM
MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aile, birey ve toplum hayatı için zorunludur. Aile, her çağın
ve her toplumun en temel sosyal bir kurumu olarak neslin devamı, çocukların
bakımı ve yetiştirilmesi, yeni nesillere kültürel kimliğin, dinî ve ahlaki
değerlerin kazandırılması, tarihsel ve toplumsal bilincin aktarılması; sevgi,
saygı ve hoşgörü esasına dayanan tutum ve değerlerin yerleştirilmesi gibi temel
fonksiyonları üstlenerek varlığını sürdürmektedir. Dünyada geçirilen tecrübeler
göstermiştir ki, çocuk, genç, kadın, erkek, yaşlı, özürlü, her bireyin
ihtiyaçlarının en iyi cevap bulduğu yer ailedir. Aile Türk toplumunun
temelidir. Bizler insan olarak sevgi, saygı, hoşgörü, özveri, sadakat, paylaşma
ve sorumluluklarımızı ailemizden alır ve kazanırız. Sahip olduğumuz aile
değerleri millî birlik ve beraberliğimizin en önemli teminatıdır. Anayasa’mızın
41’inci maddesinde yer alan “Aile, Türk toplumunun temelidir…” ifadesi önemli
bir yükümlülüğü tarif etmekle birlikte çarpıcı bir toplumsal gerçeği de işaret
etmektedir. Aileyi korumak ve güçlendirmek için gereken tedbirleri almak ve
teşkilatı kurmak Anayasa’mızın amir hükümleri arasında yer almaktadır. Kalkınma
planlarında da aileye gereken önem verilmiş, ailenin korunması ve
güçlendirilmesi, aile fertleri arasındaki bağlılık ve dayanışmayı geliştirici
ve özendirici politikalara ağırlık verilmesi vurgulanmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türk toplumunun tarih boyunca güçlü aile değerlerine
yaslanarak gerçekleştirdiği yükselişi sürdürmek için aile merkezli politikalara
öncelik verilmesinin gerekliliği bilinciyle 1989 yılında Aile Araştırma
Kurumunun kurulması, aile konusunun sosyal politikalar açısından merkezî
önemini de ortaya koymuştur. Geçen zaman zarfında çeşitli hukuki sorunlar
yaşayan kurumla ilgili Hükûmetimiz önemli bir adım
atarak 13 Kasım 2004 tarihinde 5256 sayılı Yasa ile Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü olarak yeniden yasal statüye kavuşturulmuştur.
Genel Müdürlüğümüz, ülkemiz sosyal sorunlarının tespiti ve çözümü ile Türk
ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın
arttırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya
yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını
sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmak
amacıyla faaliyet göstermektedir. Genel Müdürlük, misyonu
gereği önemli bir yükümlülükle karşı karşıya bulunmaktadır. Aile odaklı çözüm
politikaları oluşturmak Genel Müdürlüğümüzün hedefidir. Çalışma esası sosyal
politikanın rasyonel, sağlıklı olarak yürütülmesi için sahadaki sorunların
bilimsel verilerle tespit edilmesi ve stratejik çözüm yollarının hızla
üretilmesi anlayışına dayanmaktadır. Çoğunlukla “uzman” unvanlı altmış sekiz
personelin görev yaptığı Genel Müdürlükte, teşkilat kanununun çıkmasıyla
birlikte araştırma projelerine hız verilmiştir.
Ülkemizde ilk defa, Genel
Müdürlüğümüz -Dünya Aile Örgütü iş birliğiyle 4-7 Aralık 2009 tarihinde
İstanbul’da Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanımız Sayın Selma
Aliye Kavaf’ın katılımlarıyla Dünya Aile Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Zirveye
elli dört ülkeden bakanlar, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları, kamu
kurumları, üniversiteler, medya ve aileleri temsilen üç yüzden fazla delege
katılarak, karşılıklı bilgi ve deneyimleri paylaşma ve geleceğe yönelik ortak
politikalar belirleme imkânı bulmuştur. Bu bağlamda, Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi 7 milyon 297 bin lira olarak
öngörülmüştür.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizde şöyle bir atasözü vardır: “Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz.” İşte sekiz yıllık AK PARTİ hükûmetleri
de milletine hizmetkâr olmak düsturuyla birçok icraatlar ortaya koymuştur ve
halkımızın nezdinde bu hizmetler neticesinde takdir görmüştür ve milletimiz
defalarca oylarıyla bize destek vermiştir.
Ben, 2011 yılı bütçemizin de,
halkımıza, milletimize yönelik hizmetlere vesile olacağı inancındayım. Bundan
dolayı, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Bakanımıza, bakanlarımıza,
milletvekillerimize ve emeği geçen tüm bürokratlara hem kendi adıma hem
milletim adına teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Müftüoğlu.
Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu.
Buyurunuz Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAFİYE
SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı
bütçe görüşmelerinde, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, ülkemiz kadınının insan haklarının gelişmesi
ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında tam katılımının sağlanabilmesi için önemli
gelişmeler göstermiş, özellikle de 2003 yılından bu yana gerçekleştirilen yasal
düzenlemeler ile önemli ilerlemeler kaydetmiştir.
KSGM,
kuruluşundan bu yana başta yasal çalışmalar olmak üzere görev alanı kapsamıyla
ilgili kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, kadın
konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları ile iş birliği çerçevesinde çok
sayıda çalışmalar yapmış, kadın erkek eşitliği konusunda farkındalık
yaratma ve duyarlılık artırmaya yönelik önemli bir bilgi birikimi ve deneyimi
oluşturmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Türkiye’de kadınların toplumsal fırsatlardan
erkeklerle eşit biçimde yararlanmalarının sağlanması ve kadının insan
haklarının korunması hedeflerine dönük olarak önemli bir projeyi uygulamış,
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ni yürütmüştür. İki
bileşenden oluşan projenin ilk bileşeni, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin
Geliştirilmesi, Eşleştirme; ikincisi ise Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle
Mücadele Projesi’dir.
Toplumsal Cinsiyet
Eşitliğinin Geliştirilmesi, Eşleştirme Projesi kapsamsında, diğer çalışmaların
yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik kamu
politikalarına temel teşkil etmek üzere ulusal eylem planı hazırlanmıştır.
Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi kapsamında ise farkındalık ve duyarlılık artırıcı birçok çalışmanın yanı
sıra “Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı” hazırlanmış, kadına yönelik
şiddetle mücadelede erkek katılımlı konferanslar gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleştirilen önemli bir çalışma da Avrupa Birliği 2005 yılı katılım öncesi
mali yardım programı kapsamında finanse edilen ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünce
ülke genelinde yürütülen Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet
araştırmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi, kadına karşı
şiddetin önlenmesi konusunda gösterdiği duyarlılık ve hassasiyetle 2005 yılında
töre ve namus cinayetleriyle kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
araştırma komisyonu kurmuştur. Komisyon çalışmaları sonucu oluşturulan raporu
takiben “Çocuk ve kadınlara yönelik şiddet hareketleri ile töre ve namus
cinayetlerinin önlenmesi için alınacak tedbirler” konulu Başbakanlık Genelgesi
yürürlüğe girmiştir. Genelge ile Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, kadına
yönelik şiddet ve töre, namus cinayetleri konusunda koordinatör kurum olarak
belirlenmiştir. Bu çerçevede, genelgede belirlenen sorumlu ve iş birliği
kuruluşlarının gerçekleştirdiği faaliyetler üçer aylık dönemler hâlinde
izlenerek Başbakanlığa sunulmakta, Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi
çalışmalarını Devlet Bakanı Başkanlığında yürütmektedir.
Genelge gereğince, Genel
Müdürlük koordinasyonunda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil
toplum kuruluşları, özel sektör ve yerel yönetimlerin katılımıyla, iş
birliğiyle hazırlanan kısa, orta ve uzun vadede şiddetle kimlerle, nasıl ve
nerede mücadele edileceği sorunlarına cevap verecek Kadına Yönelik Aile İçi
Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı yürürlüğe girmiştir.
Kadına yönelik şiddetle
mücadele amacıyla kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ile İçişleri
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Diyanetten sorumlu Devlet
Bakanlığı arasında, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında hizmet içi
eğitim protokolleri imzalanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, dünyada kadın erkek eşitliğinin tam olarak
sağlanabilmesi için kamu kurumlarının bütçelerinin cinsiyete duyarlı bütçeleme
sistemine dönüştürülmesinin gerekli görüldüğü ve bu doğrultuda çalışmaların
yapıldığı bir süreç yaşanmaktadır.
Ülkemizde de öncelikli gündem
maddelerinden olan kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda çalışan ve tek
ulusal mekanizma olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçe, kurumun
faaliyetlerinin sürdürülebilirliği ve etkinliğinde önemli bir faktördür.
Değerli milletvekilleri, 2011
yılı bütçesinde Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçenin kadının farkındalık ve toplum içerisinde karar alma
mekanizmalarında yerinin daha ileriye taşınması adına olumlu sonuçlar
doğuracağı inancıyla bütçenin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Seymenoğlu.
Lehinde,
Konya Milletvekili Orhan Erdem.
Buyurunuz Sayın Erdem (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde lehte söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle bütçemizin ülkemize, milletimize, bugün bütçelerini
müzakere ettiğimiz kuruluşlara, bakanlıklarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını
temenni ederim.
Bugün bütçelerini müzakere
yaptığımız bakanlıklar, insan merkezli, hani AK PARTİ’nin
de en önemli anlayışlarından, felsefelerinden biri olan “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin.” felsefesine hizmet eden kurumları
kapsamakta. AK PARTİ, 2002 Kasımından bu yana bu konuda o kadar büyük hizmetler
yaptı ki Türkiye'nin bütçesi 5 katına çıkabildiği hâlde bu kurumların
bütçelerinin en az 10, 15, 20, 27 katına çıktığını görüyoruz.
Bir örnek verelim: 2002
Kasımı ile 2010 yılı arasını baz alırsak Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2002 yılında kullandığı bütçe 121.589
lira, 2011’de önerdiğimiz bütçe 3 milyon 279 bin 483 lira; 27 kat artmış.
Buradan da AK PARTİ’nin özürlülere, yaşlılara,
düşkünlere, muhtaç olanlara ne kadar önem verdiğini çok net görebiliyoruz. Bu
örnekleri Sosyal Yardımlaşma Vakfı için, diğer bugün görüşmelerini yaptığımız
kurumlar için de ele alabilir, değerlendirebiliriz ama insan merkezli
anlayışımızın en güzel örneği bence buydu.
Maaş alan özürlü sayısına
baktığınızda 2002’de 262.373 kişi, 2010 Eylülüne geldiğinizde 493.970 kişi.
Yüzde 100 artmış. Bugün dışarıda daha çok engellimizi marketlerde, sokaklarda
görebiliyoruz. Yeterli mi? Yetmez. Bir an önce belediyelerimiz ulaşabilirlik
konusundaki eksikleri yerine getirmeli.
İstihdama bakalım: 2002’de
kamu kurumlarında 6.103 kişi çalışıyordu, 2010’da 21 bine çıktı. 31 bin kadroya
da peyderpey alım yapılmakta. İşçi kadrolarına baktığınızda da aynı, diğer kriterleri ele aldığınızda da aynı. Zaten AK PARTİ’nin özürlülerle ilgili politikalarında birçok şeyle
ilgili geçmiş yok, kıyas yok. “Evde bakım” diye bir hizmeti var. Bugün 300
binlere dayanan mağdur insana bir asgari ücret ödeme yapılabilmekte. Ancak, bunları görmek lazım. Haftası içinde olduğumuz
Hazreti Mevlânâ “İki parmağını gözlerine koy, bir şey
göremiyorsun dünyadan. Sen göremiyorsun diye bu âlem yok değil.” diyor.
İnşallah herkes bunu görmeye çalışıp “Doğrulara doğru, eksikleri de giderelim.”
şekliyle muhalefet yapmalıdır. Yine Hazreti Mevlânâ
“Kalbi ve gözü bir olmayan insanın yüz tane dili olsa o dilsiz.” der. Gerçekten
gözümüzle, gönlümüzle bunu görmemiz gerekiyor.
Ben, gerçekten, bugüne kadar
görev alan devlet bakanlarımıza, başta Başbakanımıza, kurum çalışanlarına çok
teşekkür ediyorum. 2011 yılının 2010’dan daha iyi olacağına eminim.
Ve AK PARTİ bütçelerinde
lehte konuşmak kadar kolay bir şey olmadığını da biliyorum. Çok şükür bu
İktidarla bu dönem milletvekiliyiz. Bu büyük hizmetlerde bir nebze olsun
bizlerin de katkısı olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar bu işleri hep birlikte
yaptık. Ben de, sizlerin bu anlayışla yaptıklarınızı kutluyor, teşekkür
ediyorum.
Tekrar 2011 yılı bütçemizin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdem.
Hükûmet adına
ilk söz Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’ya aittir.
Buyurunuz Sayın Yazıcı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığıma bağlı Gümrük
Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğünün bütçeleriyle alakalı görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önce
bütçelerimizin, Bakanlığıma bağlı bütçelerin daha reel, daha gerçekçi…
Faaliyetlerimize ilişkin eleştiri, öneri yapmak suretiyle katkı veren bütün
milletvekillerine konuşmamın başında teşekkür ediyorum ve gene konuşmamın
başında, bütçeleri değerlendirmek üzere söz alan milletvekillerimizce bazı
eleştiriler, bazı sorular yöneltilmişti, öncelikle o konular üzerinde durmak
istiyorum.
Sayın Akat’ın
buradaki beyanında, yapılan yardımların bir sadaka mantığı içerisinde
yapıldığına ilişkin vurgu yer aldı. Bu birkaç yıldır tekrarlanıyor. Bizim yardımlarımızın bir plan dâhilinde, bir proje dâhilinde ve
çok değişik kurumların katılımıyla kanunlar ve ikincil düzenlemeler
çerçevesinde yapıldığını herkes biliyor ve bu yardımlar son derece şeffaf bir
biçimde yapılıyor ve özellikle 2003 yılından bu yana gerçekten sosyal
yardımların, fonun kuruluş amacı doğrultusunda, hiçbir yere aktarılmasına
fırsat vermeden, tamamen sosyal güvenceden yoksun insanlarımıza gerek coğrafya
olarak gerekse felsefi düşünce, etnik mensubiyet itibarıyla hiçbir ayrım
yapmadan, insan olmasından kaynaklanan özellikleri dikkate almak suretiyle,
muhtaç vatandaşlarımıza adil bir şekilde erişimini sağlamak üzere çalışmaları
sürdürüyoruz. Detaylara inecek değilim.
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Objektif kriterler var mı Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Ama bir örnek vermek isterim. Bakın, biz, yoksullukla ilgili bütün
kamu kuruluşlarının yaptığı çalışmaları da içeren… Çünkü sosyal politikaları
çok spesifik olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü icra ediyor. Ama bunun yanında bugün bütçeleri görüşülmekte
olan SHÇEK, Özürlüler İdaresi, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı hatta
Bayındırlık Bakanlığı ve evet, Afet ve Acil İşler Başkanlığı, TOKİ gibi kamu
idareleri de birçok sosyal politika yürütmektedir. Bütün bunları dikkate almak
suretiyle oluşturduğumuz haritada, Diyarbakır’da -yaptığımız total yardımları
kişi başına dağılım hesabıyla yaptığımızda- kişi başına 798,33 TL yardım
yapıldığı bu kayıtlarda mevcut.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Bakanım, yapılan yardımlar gerçekten yardıma muhtaç insanlara parayla
satılıyor.
DEVLET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu kayıtlarda mevcut.
İkinci olarak Sayın Lâtifoğlu, burada özellikle, Trabzon Milletvekili olması
dolayısıyla çay üzerinde durdu, kendi takdirleri. Ama gördüm ki konuşmalarında
esas veriler tamamen yanlış. Bilmiyorum Beyefendi burada mı, Sayın Lâtifoğlu? (MHP sıralarından “Burada, burada” sesleri)
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Buradayım.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Bakın şimdi “50 bin ton çay girmekte” diyorsunuz, böyle bir şey
mümkün değil. Türkiye'nin çay üretimi belli, kişi başına tüketim miktarı belli,
ithaline izin verilen çay miktarı belli. Dolayısıyla, 50 bin ton çayın bu
anlamda Türkiye’ye girmesi mümkün değil. Kaçak olarak yakalanan çay miktarı 235
tondur şu gün itibarıyla. Bunu ifade ediyorum.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Yakalanmayanları ifade etmeye çalıştık efendim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Konuşmamın başını dinlerseniz anlayacaksınız, bu bir muhakeme işi.
Bakın, Türkiye’de ÇAYKUR’un ürettiği çay belli, 105
bin ton, özel sektörün ürettiği belli, 105 bin ton; 210 bin ton eder.
Türkiye’de yaklaşık 2,9 kilogram kişi başına çay tüketimi var. 70 milyonla
çarptığınız zaman 210 bin ton eder.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
O resmî rakam efendim. İfade edilen, kaçak.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – 210 bin ton eder, ben rakamları size veririm. Burada tartışmaya
girecek değilim.
Devam ediyorum ve yine Sayın Lâtifoğlu diyor ki…
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Yunusoğlu…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – “Kişi beraberinde 15 kilogram çay getirilmektedir.” diyorsunuz ve
öneriyorsunuz, “Bunu 3 kilograma indirelim.” diyorsunuz. Biz kaç yıldır, kişi
beraberinde getirilecek çay miktarını 1 kiloya indirmişiz…
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – …1 kilo… Kaç yıldır böyle uyguluyoruz ve ben geçtiğimiz pazar günü Habur’daydım.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaçak
çay nereden geliyor
Sayın Bakanım? Her yerde kaçak çay satılıyor.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Orada da denetlemelerde bulundum. Kişi başına, yolcu, üç günde bir
ancak 1 kilogram çay getirebilir.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Sayın Bakan, kaçak çaylar nasıl satılıyor?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Yine devam ediyor Sayın Yunusoğlu, diyor
ki: “Uzmanlarla ilgili torba kanunda bir düzenleme var, bu geri çekildi,
haberiniz var mı?” Benim Bakanlığımla ilgili her şeyden haberim var, arkamda da
cereyan etse haberim var, görürüm. Evet, uzmanlarla ilgili bir düzenleme
yaptık. Torba kanunda var ama kurul üyeleri, uzmanlarla ilgili düzenlemenin
birçok kanunda değişiklik gerektirdiğinden madde türeteceği, madde sayısının da
50-60’a ulaşacağı şeklindeki gerekçeler dolayısıyla torba kanundan bunu geri
çekiyoruz ama bu düzenlemeyi daha da genişleterek gerçekleştireceğiz.
Gene diyorsunuz ki: “Gümrükte
meslekte yükselme sınavı kaç yıldır yapılmıyor.” Aralık 2009 tarihinde Gümrükte
meslekte yükselme sınavı yapıldı ve bu sınavda kazananlar şef ve müdür
seviyesine yükseltildi. 40 kişi müdür, 15 müdür yardımcısı, 40 bölge amiri ve
kısım amiri, 26 şef bu sınavda kazanmış ve statüleri değişmiştir.
“İstanbul Başmüdürü hakkında
soruşturma…” diyorsunuz. Daha önceki yıllarda, İstanbul Başmüdürümüz dâhil, mal
varlığıyla alakalı bir soruşturma başlatılmış, sonuçlanmış 2004 yılında,
dolayısıyla İstanbul Başmüdürüne atfı söz konusu olabilecek bir suçlama
unsuruna rastlanmamıştır.
Bir tekstil firmasından söz
ediyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Dâhilde işleme rejimi kapsamında getirdiği tekstil
ürününü, yangın çıkmış olması dolayısıyla ihraç etmediği… Bundan bilginiz var
mı?” Bundan da bilgim var ve bu konuyu soruşturma talimatı verdim. Mahkemenin
bilirkişi raporu olmasına rağmen, “Burada yangın çıktı, bu kadar ürün yandı.”
şeklinde mahkeme tespiti olmasına rağmen, yeniden soruşturma talimatı verdim.
Bugün yarın raporu bekliyorum ve takip ediyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
Gümrük Müsteşarlığı gerçekten Türk kamu idaresi içerisinde önemli işlev icra
eden kamu idarelerimizden bir tanesi ve biz 149 yıl geçmişi olan Gümrük
Müsteşarlığını hem altyapı olarak hem insan donanımı ve yetilerini geliştirmesi
açısından ve hem de işlemlerin sürat ve kolaylığı açısından büyük ölçüde
modernize etmiş durumdayız. Gümrük kapılarımızı gerçekten çağdaş anlayışla
yeniliyoruz. Her defasında belki örnek veriyorum; görmediyseniz, Kapıkule
Gümrük Kapısı’nı lütfen gidin görün, gezin. Türkiye’ye yakışır, modern bir
gümrük kapısını çok kısa zamanda inşa ettik, ticaret erbabımızın hizmetine
sunduk.
Gümrüğün
faaliyetlerini iki başlık altında toplamak mümkün. Bir
tanesi, işlemleri kolaylaştıracaksınız, basitleştireceksiniz çünkü ticaret
erbabı çok seri şekilde ürününün muhatabına erişimini sağlayacak ki, rekabet
etme şansı olsun ama bunun yanında, bunun kadar önemli bir işlevi de, her türlü
kaçağı önleyeceksiniz. Uyuşturucu kaçağı, insan kaçağı, ürün kaçağı; ne gelirse
kaçak olarak aklınıza, bunları önleyeceksiniz. İşte bu çerçevede biz
gümrüklerimizi teknik araç ve gereçlerle de modernize ediyoruz. Teknolojiyi en
yoğun, en etkin şekilde kullanan kurum hâline getirdik. Sınırlı insan
kaynağımızı bu teknik araç ve gereçlerle takviye ederek hizmet kalitesini
artırmış bulunuyoruz.
Hukuksal altyapımızı
tamamladık, teşkilat kanunumuz hariç. Gerçekten, gümrükte 5911 sayılı Kanun’la
-bu sizlerin de desteğiyle- mevzuat altyapısını tamamladık. Yaptığımız bu
düzenlemeyle Türkiye gümrük bölgesine gelen eşya için özet beyanın eşyanın
gelişinden önce verilmesine imkân sağlamak suretiyle hem risk değerlendirmesini
daha etkin yapabiliyoruz hem de ürünlerin daha seri şekilde gümrükten geçişiyle
tüketiciye erişimini gerçekleştirmiş oluyoruz.
Yetkilendirilmiş gümrük
müşavirliği ve beyan esasını başlattık. Bu, gümrükte önemli bir yenilik; bu,
çağdaş bir perspektifle ortaya konmuş bir yaklaşım biçimi. Avrupa ülkelerinin
tamamını kapsayan, “Ortak Transit” olarak adlandırılan transit taşıma sistemine
ilişkin hukuki çerçeveyi oluşturduk, fikrî mülkiyet hakları da dâhil olmak
üzere birçok alanda Avrupa Birliği müktesebatına uyumu gerçekleştirmiş
bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Gümrük Müsteşarlığı, gerçekten, e-Dönüşüm Türkiye Projesi’ni başarıyla
uygulayan kamu idarelerinden bir tanesi. İnşallah yakın zamanda insansız ve
kâğıtsız gümrük işlemlerini hayata geçirir hâle geleceğiz. Deneme
uygulamalarını başlattık.
Risk değerlendirme birimi
oluşturduk gümrükte. Daha önceki yıllarda Gümrük Müsteşarlığının değişik genel
müdürlükleri bünyesinde bulunan ama verimli çalışmadığını gördüğümüz risk
birimlerini topladık, bir daire başkanlığı şeklinde “Risk değerlendirme birimi”
oluşturduk. Bakın, kırmızı hat, sarı hat, yeşil hat uygulamaları var. Eminim ki
size tanıdıklarınız bazı yakınmalarda bulunuyordur. Bir ürünün kırmızı hatta
düşüp düşmemesi o ürünle ilgili işlemin yapıldığı gümrük idaresinin takdirinde
değil, bu değerlendirmeleri otomatik olarak merkez yapmaktadır. Oradaki
memurun, o ürünün, o iletinin, o gönderinin, kırmızı, yeşil hat vesaire düşüp
düşmeyeceğini takdir edemez, öyle bir yetkisi yok. Bu tespiti, bu saptamayı
merkezden risk birimi yapar ve hangi memurun kırmızı hatta düşen işlemle ilgili
faaliyeti yürüteceğini de merkez tayin eder. Dolayısıyla bu kadar hassas
davranmak suretiyle daha önceki yıllarda gümrüklere hâkim olan etik kurallarına
aykırı davranışları da hemen hemen sonlandırmış
bulunuyoruz. Bana gelmiyor, gelince de üzerine sıfır toleransla gidiyorum ama
size erişen varsa onları da bilmek isterim.
Değerli arkadaşlar, gümrükle
ilgili söyleyeceğim çok şey var ama görüyorum ki altı dakikam kalmış. Tabii,
çok önemli bir genel müdürlüğümüz de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü. Biz yapamayacağımız hiçbir şeyi söylemedik ama ne söylediysek de onu
yaptık, unutmadık, seçim meydanlarında bırakmadık. Ne dedik? “Sessiz yığınların
sesi, kimsesizlerin kimi olacağız.” dedik. Öyle yaptık, öyle davranıyoruz.
Bakın, dünyada 1,5 milyar
insan günlük 1 doların altında gelirle yaşıyor ve 1 milyar insan temiz suya
erişmekten yoksun. Demin bir arkadaşım söz etti ama Türkiye’de günlük 1 doların
altında bir parayla geçinmek zorunda olan bir birey kalmamıştır. Bunu biz
sağladık ve İktidarımızda Fon kaynaklarını sadece bu amaçla kullanıyoruz. Demin
de ifade ettim. Buna itiraz ederseniz dosya yanımda var. Geçmiş dönemlerde
Başbakan, Başbakan Yardımcısı olarak arkadaşlarımızın olur verdiği, bu Fon’dan
başka fasıllara aktarmaya olur verdikleri uygulamaları var. Dolayısıyla bunu
bilmenizi özellikle istirham ediyorum. Biz 1 kuruşu dahi, Sosyal Yardımlaşma
Dayanışma Fonu’nun 1 kuruşunu dahi başka hiçbir fasıla aktarmıyoruz. Tamamen
sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına tahsis ve teksif etmiş
bulunmaktayız.
Önemli bir sosyal politika
olarak proje destek oranlarını artırdık. İktidara geldiğimizde, emaneti
aldığımızda bu Fon’un kaynaklarının yüzde 1,5’u proje desteklerine tahsis
ediliyordu ve biz bunu bugün yüzde 20 seviyelerine çıkardık.
Amacımız, insana sadece gıda
vermek, açlığını gidermek değil, iş kurmasını sağlamak, geleceğini kendi
çalışmasıyla garanti ettirmek ve böylece hem yoksul vatandaşlarımız iş sahibi
oluyor, öte yandan da Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Genel Müdürlüğünün muhatap kitlesi
azalıyor. Böyle bir politika izliyoruz ve bu politikalarımız çerçevesinde yedi
yıldır çocuklarımızın kitaplarını sıraların üzerinde teslim ediyoruz. Bu, çok çağdaş bir yaklaşım. Hani eleştiriyorlar belki,
eleştiren arkadaşımız oldu, “Niye burada zenginlere de veriyorsunuz?” Ee çocuk, çocukların arasında zengin fakir ayrımı
yapamayız. Bütün çocukları ayırt etmeksizin masalarının üzerinde teslim
ediyoruz.
Biz sadece sosyal
politikaları gıda yoksunluğunu esas alarak yürütmüyoruz, eğitimsizliği ve
elbette ki istihdam güçlüğündeki sorunları da dikkate almak suretiyle bu
perspektif içerisinde bir sosyal politika yürütüyoruz. İşte bu kapsamda şartlı
eğitim yardımı da özgün uygulamalarımızdan bir tanesi ve bu uygulamamız
çerçevesinde Türkiye’de 2 milyon çocuk bu projeden faydalanmakta ve bu çocuklar
eğitimlerini okula gitmek suretiyle anneleri hesabına yatırılan paralarla
sürdürmektedirler.
Diğer bir faaliyetimiz,
barınma yardımları. Anadolu’nun çok değişik yörelerinde gerçekten sağlık
koşullarından uzak, çatılarda yaşayan insanlarımız var, tuvaleti, mutfağı,
yatak odası bir arada yaşamak zorunda olan insanlarımız var. Bunlara el attık.
Bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü vakıflar
aracılığıyla, bu gibi vatandaşlarımızın sorunlarını gidermek için projelerini
uygularken, öte yandan TOKİ’yle birlikte sosyal konut
üretimine başlamış bulunuyoruz ve hedefimiz ilk etapta 50 bin konut. Bu
projemizin 928 konutunu Eskişehir’de bitirdik. İnşallah anahtar dağıtım töreni
yapacağız, uygun olan arkadaşlarımı, mümkünse hepinizi bekliyoruz. Gerçekten
buralara zaman ayırın, bu törenlere gelin. Gelirseniz bize sinerji
verirsiniz, daha fazla çalışırız, sizlerden de güç almış oluruz.
Değerli milletvekilleri, son
olarak, Devlet Personel Başkanlığının faaliyetlerinden söz etmek istiyorum. Gerçekten, Devlet Personel Başkanlığı, Türkiye'nin kamu idaresi
uygulamaları bakımından yüklenen işlev itibarıyla en özgün kurumlardan bir
tanesi. Kamuda çalışanların bütününün envanterinin
tutulduğu, meslekte yükselme standartlarının belirlendiği, mevzuat
düzenlemelerinin genel düzenlemelere uygunluğu açısından görüş bildiren önemli
kurumlarımızdan bir tanesi. İnşallah bu kurumu da, kuruluş yasasında
öngörüldüğü şekilde, en etkin hâle getirme çalışmamızı sürdürüyoruz ve bu kararlılığımız
devam ediyor. Bu çerçevede, memurlarımızın mali ve sosyal haklarının
belirlenmesi noktasında yürüttüğümüz müzakereleri izlediniz. Burada bir
arkadaşım bunu da eleştirdi. “Niye Anayasa değişikliği yaptığınız hâlde, yasada
değişiklik yaparak sözleşme süresini geçmediniz de toplu görüşme yöntemiyle
belirlediniz?” dedi. Anayasa değişmeden yasa çıkar mı? Bekledik 12 Eylülü.
Milletimiz de Anayasa değişikliğini onayladı ve Anayasa’nın 53 ve 128’nci
maddelerinde gerçekleşen düzenlemeleri dikkate almak suretiyle inşallah 2012
yılı mali ve sosyal hakları yasal değişikliğini de hazırlamış bulunuyoruz.
Gerçekleştirdiğimiz takdirde, 2012 yılında kamu görevlilerinin mali ve sosyal
haklarını toplu sözleşme yöntemi uygulamak suretiyle hayata geçireceğiz. Bu, görevimiz
ve bu görevi yapma konusunda da bizim kararlılığımız devam ediyor.
Bütün mesai arkadaşlarıma,
Gümrükte, Sosyal Yardımlaşmada ve Personel Başkanlığında çalışmalarımıza emek
veren arkadaşlarımızın hepsine teşekkür ediyorum, sizleri de saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yazıcı.
Hükûmet adına
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf.
Buyurunuz Sayın Kavaf. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçe
görüşmeleri çerçevesinde Bakanlığıma bağlı kuruluşların bütçelerini
görüşüyoruz. Bu çerçevede öncelikle sayın konuşmacıların, benden önceki
hatiplerin bana yöneltmiş olduğu bir kısım sorulara cevap vererek konuşmama başlamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Kadının Statüsü, Sorunları Genel Müdürlüğü, Aile Araştırma Kurumu, Özürlüler
İdaresi, Darülaceze ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Bakanlığıma bağlı
kuruluşlar. Bütün bu kurumlarda kadınlara, çocuklara, yaşlılara, özürlülere ve
aile kurumuna yönelik bir dizi çalışmaları yürütüyoruz. Bu çalışmalar
çerçevesinde kadınımızın hayat standardını iyileştirmek, kız çocuklarımızın
sürdürülebilir eğitim almasını sağlamak, kadının daha çok istihdama dâhil
edilmesini sağlamak, aile kurumunun güçlendirilmesi ve güçlü aile yapısının
önemine binaen ailenin desteklenmesi ve özürlülerimizin insanlık onuruna
yaraşır bir şekilde hayatın içerisinde yer alması noktasındaki çalışmalarımızı
sizlerle paylaşacağız.
Değerli milletvekilleri,
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü iktidarımız döneminde teşkilat
yasasına kavuşturulmuştur ve benden önceki bir kısım hatip tarafından az
bulunan, küçümsenen bütçesi de yine iktidarımız döneminde teşkilat yasasına
kavuşturulduktan sonra bu Kuruma tahsis edilmiştir ve bütçe alabilir hâle
gelmiştir. Bu ülkede bizden önce de hükûmetler vardı,
Parlamento vardı, yasama faaliyetlerinde bulunuyorlardı, niye bizden önce
teşkilat yasası çıkmadı, Kurumun bütçesine para aktarılmadı? Bunlar bizden önce
de gerçekleştirilebilirdi.
OECD’nin, Dünya Ekonomik
Forumu’nun bir kısım sıralamalarından söz edildi. Doğrudur, bu sıralamalarda
Türkiye’nin yeri bir kısmında 63, bir kısmında 77, bazı endekslerde de, bir
kısmında da 131’inci sırada. Buna bir açıklık getirmek isterim: Ülkemizde
tahminen kadınların elde ettiği gelir yılda 5.352 dolar, erkekler için bu
20.441 dolardır. Sözü edilen ülke Surinam’da bu veri
kadınlarda 4.794 dolar, erkeklerde ise 10.875 dolardır. Yine, sözü edilen bir
diğer ülke olan Uganda’da bu veri kadınlar için 865 dolar, erkekler için ise
1.256 dolardır.
Yine, ülkemizde
yükseköğrenimde okullaşma oranlarına baktığımızda, bu oran ülkemizde kadınlarda
yüzde 34, erkeklerde yüzde 43’tür.
Surinam’da bu oran,
sırasıyla, kadınlarda yüzde 16, erkeklerde yüzde 9; Uganda’da yüzde 3 ve yüzde
4’tür. Aradaki makas farkından dolayı bu sıralamada ülkemiz sözü edilen
sıralarda yer almıştır.
Elbette biz ülkemizi Surinam’la da Uganda’yla da kıyaslamıyoruz. Bizim ülkemizde
kadınlarımızın elde ettiği gelir, Uganda’da kadınların elde ettiği gelirin 10
katıdır, Surinam’da kadınların elde etmiş olduğu
gelirden çok daha fazladır. (BDP sıralarından gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Uganda’nın dışında başka ülke yok mu?
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) – Ancak aradaki makas farkından dolayı sıralamada bu rakamlar
ortaya çıkmaktadır.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Yakışmıyor Sayın Bakan, yakışmıyor!
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) – Yine Kadının Statüsü ve Sorunları bütçesinin küçüklüğünden ve
kadına harcanan paranın azlığından söz edildi. Elbette
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bir ARGE genel müdürlüktür,
araştırma ve geliştirme çalışmaları yapan bir genel müdürlüktür ve ayrılan
bütçe araştırma geliştirme içindir ama bunun dışında, Hükûmetimiz,
Sağlık Bakanlığının anne-çocuk sağlığı harcamalarında, Millî Eğitim
Bakanlığımızın kız çocuklarının okullaştırılması için şartlı nakit transferinde
ve kadınlarımızın okuryazarlık oranının artırılması için onlara harcanan
bütçelerde, Sosyal Güvenlik Kurumumuzun yine sosyal güvenlik alanında
kadınlarımız ve kız çocuklarımız için bütçelerine ayırmış oldukları paralar ve
yine Sanayi Bakanlığımızın İŞKUR vasıtasıyla, iş kurmak isteyen ve üretim
yapmak için başvuran kadınlarımız için ayırmış olduğu bütçeler yine Hükûmetimizin kadınlar adına farklı bakanlıkların bütçesine
aktarmış olduğu çok ciddi rakamlardır. Bunların da gözden kaçırılmaması
gerektiğini düşünüyorum.
Anne-bebek ölümlerinden
bahsedildi. Evet, şu anda bizde anne ölümleri yüz binde 18, bebek ölümleri ise
2003’ten 2008’e kadar yüzde 48 oranında bir düşüşle yüzde 17’lere düşmüştür. Bu
da Dünya Sağlık Örgütünün ideal olarak belirlediği rakamlar çerçevesindedir.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Hâlâ
çok yüksektir efendim, AB ülkelerinin 10 misli, yapmayın!
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) - Kadın hakları mücadelesinden bahsedildi, burada Sayın
Başbakanımızın konuyla ilgili bir cümlesini aktarmak istiyorum: “Kadın hakları
için mücadelenin ideolojilerden arındırılması, siyaset ve ideolojiler üstü bir
yapıya kavuşması, hareketin önünü açacaktır.” Sayın Başbakanımızın ifadesi.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Kadını siyasetsiz ve iradesiz bırakmanın başka bir tarafı!
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) – Elbette, biz kadınlarımızı bireysel tercihlerinden dolayı
başı kapalı ya da açık diye ayırmıyoruz ya da ideolojik tercihlerinden dolayı
kategorize etmiyoruz. Bu ayrımı ve bu kategorizasyonu
yapanların kimler olduğunu, ben yüce Meclisin takdirine sunuyorum. İkna
odalarını ve insanın en temel hakkı olan eğitim hakkını bireysel tercihinden,
başörtüsünden dolayı kimlerin engellediğini yine yüce Meclisin takdirine
bırakıyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Başı
örtülüler iş buluyor, başı açıklar kapıda…
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) - Yine, Sayın Başbakanımızın bu konuda bir
sözünü aktarmak istiyorum: “Biz kadın ile erkeğin temel haklara sahip olmasını,
haklar noktasında kesinlikle eşit olmasını, demokrasinin ve çağdaşlığın bir
gereği olmanın çok ötesinde bir insanlık meselesi olarak görüyoruz ve bunu
böyle görmek zorunda olduğumuzu her zaman her yerde söylüyoruz.” Eylemlerimizle
de bunu gösteriyoruz. Elbette biz kadına yönelik şiddeti de kınıyoruz, tasvip
etmiyoruz. Sadece kınamakla kalmıyoruz, bakın bu ülkede otuz senedir konuşulan,
ama bir türlü değiştirilemeyen Türk Ceza Yasası vardı. 2005 yılında bu iktidar
o Ceza Yasası’nı değiştirdi ve töre ve namus cinayetlerinde indirim sebebi
olarak kullanılan tahrik unsurunu kaldırarak idamdan sonra en ağır ceza olan
müebbet hapis cezasını getirdi.
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Bakan, o töreye, namusa yok!
CANAN ARITMAN (İzmir) –
Sadece töre cinayetlerinde!
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Bakan, kadın katliamlarını da söyleyin!
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) - Yine 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da 2007
yılında değişiklik yapılarak sadece şiddeti uygulayan eşe değil, diğer aile
fertlerine de ceza uygulanması uygulamasını bu iktidar getirdi.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bir insan niye siyasete talip olur? Niye milletvekili olur?
Mücadelesini meşru siyasi zeminde, Parlamentoda, burada yapmak için. Ama
mücadele yeri olarak Parlamentoyu değil de sokağı, sokak çatışmalarını tercih
ediyorsanız, onun sonuçlarından dolayı Hükûmeti ya da
şahsımı sorumlu tutmanın takdirini ben Parlamentoya bırakıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Bakan, bizim tabanımız sokakta çünkü.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Bu söylem çok ayıp, bir kadına yakışmıyor.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sosyal sorumluluk anlayışımızın
temelinde, kaynakların gelecek nesillere çoğalarak ve geliştirilerek
aktarılmasını sağlayacak olan sürdürülebilirlik ilkesinden hareket ediyoruz. Bu
nedenle, hizmetlerimizi sadece bugünün değil yarının Türkiye’sine de çözümler
üretecek biçimde planlıyoruz. Bunun için bütün Türkiye’yi tarıyor, ihtiyaç
analizleri yapıyor, sosyal hizmet haritaları hazırlıyoruz.
Bu doğrultuda, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun hizmet önceliğini aile merkezli koruyucu
ve önleyici çalışmalar oluşturmaktadır. Kurum bakımına ihtiyacı olan çocuk,
genç, özürlü, kadın ve yaşlılarımız için sunulan hizmetler, her kesimin farklı
ihtiyaçlarına göre alternatifler oluşturacak biçimde yeniden düzenlenmiştir.
Yeni hizmet modellerimiz, ihtiyaç sahiplerine en yüksek kalitede ve
bulundukları yerde hizmet verme ilkesiyle oluşturulmaktadır.
Hükûmetimiz,
devletin himayesine ihtiyaç duyan ancak sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımıza
ulaşabilmek amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesinde
önceki yıllara oranla önemli artışlar sağlamıştır. 2002 yılında 121 milyon 589
bin lira olan Kurum bütçesi, 2011 yılında yüzde 2.700 oranında artırılarak 3
milyar 279 milyon 483 bin liraya çıkartılmıştır.
Sosyal hizmetler alanında
Kurumumuzun sunduğu hizmetlerde Hükûmetimizin göreve
geldiği günden bugüne önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bunların en
önemlilerinden biri, yatılı Kurum bakımının ihtiyaç sahipleri için son seçenek
hâline getirilmesidir. Bu çerçevede, öz ailesi yanında destek, koruyucu aile,
evlat edindirme, evde bakım gibi yeni hizmet modellerimiz başka ülkeler
tarafından örnek alınmaktadır. Bu kapsamda yaptığımız bazı çalışmaları
paylaşmak istiyorum:
Aileye dönüş ve aile yanında
destek uygulaması ile 2005 yılından bu yana ekonomik yoksulluk sebebiyle
çocukların Kurum koruması altına alınmasından vazgeçilmiştir. Daha önce,
ekonomik sebeplerle koruma altına alınan çocuklar da ailelerinin yanına
döndürülmüş ve kendi öz aileleri yanında desteklenmeye devam edilmektedir. Bu
kapsamda 29.920 çocuğumuzu ailesinin yanında destekliyoruz.
Ailesi yanında desteklenen
çocuklarla birlikte ihtiyaç sahibi kişilere verilen ekonomik ve sosyal destek
2002 yılında 5 milyon 233 bin 236 lira idi, 2010 yılında bu rakam 87 milyon 44
bin lira olmuştur. 2011 yılında ise bu desteğin 2002'ye göre yüzde 1.880
oranında arttırılarak 98 milyon 290 bin lira olması öngörülmektedir.
2003 yılına kadar 6.976 çocuk
evlat edindirilmişken bugün 10.948 çocuk evlat edindirilmiştir. 2003 yılında
515 çocuğumuza koruyucu aile yanında bakım hizmeti verilirken bu kapsamda yer
alan çocuk sayısı 1.227'ye ulaşmıştır.
Aile yanında bakımın mümkün
olmadığı durumlarda ise koğuş tipi uygulamalardan süratle vazgeçiyoruz. Bunun
yerine küçük merkezlerde veya müstakil binalardan oluşan siteler içinde
çocuklarımızın yaşlarına ve ihtiyaçlarına uygun biçimde düzenlenmiş mekânlarda
hizmetlerini sürdürüyoruz.
Çocuklarımızın ev ve aile
ortamının güvenliğini, sıcaklığını, toplumsal yaşamı, komşuluk ilişkilerini,
örf ve adetleri yaşayarak öğrenebilecekleri, 5-6 çocuğun bir arada kaldığı
çocuk evlerini yaygınlaştırıyoruz. Çocuk evleri, SHÇEK tarihinde ve kurum bakımı
yaklaşımında reform niteliğindeki örnek bir uygulamadır. Türkiye genelinde 284
çocuk evimiz var, 2011 yılı sonuna kadar bu sayıyı 400'e çıkarmayı planlıyoruz.
Yine, ev tipi
uygulamalarımızdan olan, 10-12 çocuğumuzun kaldığı, siteler içinde bağımsız
binalardan oluşan sevgi evlerine son üç yılda hız verdik. Hâlen 32 sevgi evi
sitesinde 235 villa tipi evde 1.888 çocuğumuz kalıyor.
Ev ortamı hazırladığımız bu
kuruluşlarımızda yaşayan çocuklarımızın akademik başarıları da gözle görülür
bir biçimde artmıştır. Üniversite sınavına giren 466 gencimizden 328'i bir
yükseköğrenim programına yerleştirilmeye hak kazanmıştır, yüzde 70’lik bir
başarı elde edilmiştir.
Son yıllarda, çocuklarımızın
yükseköğrenime devamlarını özendirmek için üniversite mezunlarının işe yerleştirilmesine
ağırlık verilmiş, 3413 sayılı Yasa gereği korunma altında bulunan ve on sekiz
yaşını tamamlayan 31.693 gencimiz kamu kurum ve kuruluşlarında işe
yerleştirilmiştir.
5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanunu kapsamında suça itilen ve suç mağduru çocuklara ilişkin Kurumumuza yeni
yükümlülükler getirilmiştir. Bu kapsamda çeşitli illerde koruma ve bakım rehabilitasyon merkezleri ile bakım ve sosyal rehabilitasyon
merkezlerinde hizmet verilmektedir.
7 koruma ve bakım rehabilitasyon merkezimizde 128 çocuğa, 23 bakım ve sosyal
rehabilitasyon merkezimizde ise 335 çocuğumuza yatılı hizmet veriyoruz. 2011
yılında bu merkezlerin toplam sayısının 40'a ulaşması planlanmaktadır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumumuzun toplum merkezleri ve aile danışma merkezleri aracılığıyla
sürdürdüğü koruyucu, önleyici hizmetleri de yaygınlaştırıyoruz. Bu
merkezlerimiz göç alan büyük illerde ve sosyoekonomik yönden yetersiz olan
yörelerde hizmet vermektedir.
2003 yılında 76 merkezimizde
56.270 kişiye hizmet verirken, bugün 133 toplum merkezimizde, aile danışma
merkezimizde 107.467 vatandaşımıza destek veriyoruz.
Ulusal düzeyde sosyal hizmet
erken uyarı sisteminin kurulması için 2009 yılında altı ilimizde pilot uygulama
başlatıldı. Sosyal hizmet ve rehabilitasyon
merkezlerimiz 2011 yılında ülke genelinde yaygınlaştırılacaktır.
İstismara uğrayan ya da bu
riski taşıyan, şiddet mağduru olan kadınlarımıza psikososyal
destek, acil barınma, sağlık, hukuki yardım gibi ihtiyaçlarını karşılayan kadın
konukevlerimizin sayısını da hızla artırıyoruz.
2003 yılında 170 kapasiteli 8
kadın konukevimiz varken, bugün ise 867 kapasiteyle 38 kadın konukevimizle
hizmet veriyoruz. Bu rakamı bu yılın sonuna kadar açacağımız konukevleri ile
45'e, 2011 yılında ise 50'ye çıkarmayı hedefliyoruz. Ayrıca, bu yıl tüm
illerimizde şiddete uğrayan kadınlarımızın barınabilecekleri ilk kabul
merkezlerini de kurmuş bulunuyoruz.
Yatılı bakım hizmeti veren
huzurevleri ile yaşlı bakım ve rehabilitasyon
merkezlerinin fiziki koşulları ve hizmet standartlarını da iyileştirdik.
Odalarımız yeniden düzenlenerek 1 ya da 2 yaşlının kalacağı hâle getirilmiştir.
2002 yılında 5.977 kapasiteyle çalışan huzurevlerimiz, bugün 9.052 yaşlımıza
hizmet vermektedir. 2011 yılında ise 10 bin kapasiteye ulaşmayı hedefliyoruz.
Ayrıca, yaşlı
hizmetlerimizde, bin yaşlımıza gündüzlü dayanışma hizmeti ve yeni uygulamaya
başladığımız "evde yaşama destek" kapsamında 100 yaşlımıza da hizmet
veriyoruz. Evde bakım hizmeti ile altmış yaş üstü 55 bin ağır özürlü yaşlıya
evlerinde bakım hizmeti vermekteyiz. Evde yaşama destek ve gündüzlü
hizmetlerinin yaygınlaştırılması 2011 yılında da devam edecektir.
Kuruluşlarımızda çalışan
personelin nitelik ve niceliği bakımından da önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
2003 yılında çalışan personel sayımız 12.644 iken, bu sayı bugün 22.169'a
ulaşmıştır. 2011 yılında ise 25 bin personele ulaşmayı hedefliyoruz.
2003 yılında yaklaşık 30
kişiye 1 bakım elemanı düşerken şimdi ise kuruluşlarımızda, özürlü bakım
merkezlerinde 6 özürlüye, çocuk yuvalarında 6 ile 8 çocuğa, huzurevlerinde ise
15 yaşlıya, en az meslek lisesi mezunu, kız meslek lisesi çocuk gelişimi veya
düz lise mezunu ise sertifikalandırılmış 1 bakım elemanı hizmet vermektedir.
Ayrıca, sosyal çalışmacı
ihtiyacına yönelik olarak YÖK ve üniversiteler nezdinde yapılan girişimlerle,
lisans düzeyinde 15, Açık Öğretim Fakültesi ön lisans düzeyinde 1 sosyal hizmet
bölümünün açılması sağlanmıştır.
Özürlü vatandaşlarımıza
yönelik devrim niteliğindeki evde bakım hizmeti kapsamında, 2006 yılından
bugüne kadar, 275 bin 795 özürlünün bakımını üstlenen akrabası ya da vasisine
toplam 2 milyar 452 milyon 723 bin 822 lira ödenmiştir.
Evet, İktidarımızdan önce
özürlüler, evlerin bodrum katlarında, arka odalarında kilitlenmiş, gün ışığı
görmeyen, insan önüne çıkarılmayan insanlardı. 2011 yılı sonuna kadar 381 bin
özürlümüze evde bakım hizmeti vermeyi hedefliyoruz.
Bakıma muhtaç özürlülerimizin
bakımlarını üstlenen aile, akraba ya da vasisine ayda 544 lira ödüyoruz. Bu
uygulamayla bakıma muhtaç ağır özürlü kişiler evlerine yük olmaktan çıkmış
oluyor.
2003 yılı başlarında 21
özürlü bakım merkezinde 1.943 kapasite ile hizmet verirken, bugün 140 resmî ve
özel bakım merkezinde 11.655 özürlümüze hizmet veriyoruz. 2003 yılı başında
yatılı hizmet talebinde bulunan özürlü sayısı 3.729 iken bugün sıra bekleyen
özürlümüz yok.
Bakanlığım bünyesindeki
Özürlüler İdaresi Başkanlığının bütçesi ve çalışmalarından da kısaca bahsetmek
istiyorum. 2002 mali yılında 2 milyon 449 bin lira olan bütçe 2010 yılında 5
milyon 653 bin lira olmuştur. Tabii ki, özürlülerimize ödemiş olduğumuz bakım
ücretleri bu bütçenin dışında tutulmuştur. Özürlüler Kanunu ile…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kavaf.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Devamla) – Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşurken bana atfen “Milletvekilinin yeri
burasıdır, çalışma yapacağı yer buradadır. Eğer sokağa çıkarsa başına gelenlere
katlanır.” dedi.
BAŞKAN – Yanlış anlaşılmayı
düzeltmek için yerinizden bir dakika süre vereceğim.
Mikrofonunuzu açıyorum.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Yanlış anlaşılma değil, bir itham, bir durum tespiti Sayın Başkan.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) –
Senin sataştıkların ne olacak?
BAŞKAN – Açıklamanızı
yerinizden yapınız lütfen, buyurunuz, oturunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, açıklama için istemedi; sataşma var, söz hakkı istedi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Zaten söz hakkı
veriyorum efendim.
Buyurunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ya,
onun sataştıklarına da onun cevap vermesi lazım.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Sen bir kadın olarak sus lütfen ya! Utanın!
BAŞKAN – Buyurunuz efendim,
lütfen, açıldı mikrofonunuz.
Sayın Bayındır, iki dakika
süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın,
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, “Siyasi mücadele yeri olarak meşru siyasi
zemin, parlamento değil de sokak, sokak çatışmaları tercih ediliyorsa”
sözlerine ilişkin açıklaması
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Aynası Uganda olanın, Ruanda olanın zaten yüzüne
bakılmaz. Bir kere, bir bakan olarak, kadından sorumlu Bakan olarak burada öz
eleştiri vermesi gerekirken, istifa etmesi gerekirken, beni bu şekilde yeniden
itham edip, bu şekilde hedef göstermesini kınıyorum ve söz hakkı istiyorum.
Neden? Çünkü henüz bir soruşturma yapılmadı, henüz bu konuda hesap vermesi
gerekenler vermedi çünkü kusur, orada panzerden su sıkan değil, burada o
tazyiki yaratan anlayıştır. Sayın Bakanı öz eleştiriye ve hesap vermeye davet
ediyorum yoksa gerçekten şurada kıyameti koparacağım! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) –
Böyle bir şey var mı? Burası hukuk devleti.
VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) – Sayın
Başkan…
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Sayın Başkan…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak)
– Benim her yerdir, benim yerim her
yerdir.
Başbakan vekillerine “Twitter’da değil, gidin, halkın içinde konuşun…” Siz burada
papağanlık mı yapacaksınız yoksa gerçek anlamda kadın haklarını mı
savunacaksınız?
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Sen orada militanlık yapacaksın...
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak)
– Benim yerim demokrasi mücadelesidir.
Bunu sokakta da, evde de, Parlamentoda da yapacağım, bu benim yasal ve anayasal
hakkımdır. Sayın Bakan Anayasa’ya karşı suç işlemiştir, yasalara karşı suç
işlemiştir.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Ne alakası var? Soru sordu, cevap verdim.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak)
– Polis akademisinde profesörlük yapan
biri bile gençlere uygulanan şiddetten sonra diyor ki: “Kadınların, gençlerin,
herkesin yürüme ve basın açıklaması yapma hakkı vardır. Biz böyle eğitiyoruz.”
Bu eğitimi bozan sizlersiniz ve sizi öz eleştiriye, hesap vermeye davet
ediyorum. Kınıyorum sizin bu tavrınızı!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Biz
de seni kınıyoruz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayındır. Yeterli açıklama olmuştur.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, soru sordu, cevap verdik ama “sorular” kısmında
soru sorabilir.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Bakanımız benim yaptığım konuşmam üzerine bana
birtakım cevaplar verdi. Konuya açıklık getirmek üzere 60’ıncı maddeye göre
kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden lütfen…
Yerinizden, yanlış anlaşmaya olanak vermemek üzere, bir dakika süre vereceğim
size de.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın
Başkan, bizim talebimiz…
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Böyle şey olur mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Cevap verdim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakanlar…
Yanlış anlaşmaya yol açtı, yerinden…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Yanlış anlaşma değil, suç! İtham etti.
BAŞKAN – Sataşma değil
efendim, ben sataşmadan söz vermiyorum, kısa bir açıklama için söz veriyorum
Sayın Vekilime.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Ama niye yerimden? Orada bana hakaret ediyor, beni suçluyor, hakir görüyor bu hâlimi!
Bir kadın olarak bunu bekliyorum sizden.
BAŞKAN – Sayın Bayındır, siz
yeterince cevap verdiniz ve konuştunuz. Daha gerek var mı acaba?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurunuz efendim, bir dakika süre size, kısa bir
açıklama istediğiniz için.
2.- Trabzon Milletvekili Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun,
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, kaçak çayla ilgili
vermiş olduğu rakamlara dair konuşmasına ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gümrük Müsteşarlığı bütçesi
konusunda yapmış olduğum konuşma üzerine Sayın Bakan sorularıma cevaplar verdi,
öncelikle Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Ancak, benim buradaki amacım kimseyi
incitmek veya yaralamak değildir. Birtakım usulsüzlüklerin üzerine gidilmesi
konusunda Sayın Bakana ve görevlilere birtakım uyarılar yapmak istedim.
Şimdi, kaçak çay konusunda
ben bir rakam burada ifade ettim. Bu rakamı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında Bütçe Plan görüşmelerinde yapılan ve ifade edilen rakamlara dayanarak
söyledim ve bir kaçak çaydan bahsediyorum. Sayın Bakan, o kadar kaçak çayın
olmadığını ifade ettiler. Hâlbuki bu bilinmeyen, yasa dışı yollardan giren
kaçak çayın ne kadar olduğunu net olarak hiç kimse bilemez. Eğer biliyorsa
Sayın Bakan, biz “Niye önlem almadınız?” diye kendilerine soru yöneltiriz.
İkincisi olarak, ben 2006
yılında Türkiye’ye giren…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Derdiniz net anlaşıldı, konu
da o konuydu zaten, siz de açıklık getirdiniz.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, izninizle, az önce milletvekilimize yerinden söz vermeden önce
bir sataşmanın olduğunu söyledik, mümkünse tutanaklara bakın.
BAŞKAN – Ben sataşma olarak
nitelemedim, açıklama olarak yerinden de söz verdim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu
durumda…
BAŞKAN – Oradan yeterince
konuştu Sayın Bayındır.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, nasıl dersiniz “Yeterince konuştu.” diye.
BAŞKAN – Söz hakkı yerine geldi
Sayın Ata. Daha ne istediğinizi anlamış değilim.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Vekilimiz şahsında grubumuza da sataşma yapılmıştır ve söz hakkı talep ediyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen Sayın
Ata.
AHMET YENİ (Samsun) – Bütçe
görüşmelerine devam edelim Sayın Başkan.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, lütfen, siz bu Parlamentoda hepimizin…
AHMET YENİ (Samsun) – Devam
edelim bütçeye Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ata, ben Sayın
Bayındır’a söz verdim. Lütfen…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Hayır, yerimden değil… Onların amacı oturtmaktı. Sayın Başkan, ben sizden böyle
bir şey beklemiyordum yani.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, grubumuz hedef alındı, milletvekillerimiz hedef alındı.
BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen
yerinize oturunuz. Ben gerekli söz hakkını verdim efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, bu durumda siz taraf olmuş oluyorsunuz.
BAŞKAN – Şimdi aleyhinde
Adana Milletvekili…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Bakanımızın kürsüde söylediklerine siz de taraf olmuş, yapılan muameleyi
uygun görmüş oluyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Ata lütfen…
Lütfen…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Evet, eğer cevap hakkı vermediyseniz öyle. Taraf olmuş oluyorsunuz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Yasama üyesini savunmamış oluyorsunuz, yürütmeye siz de alet olmuş oldunuz.
BAŞKAN – Sayın Bayındır, siz
gerekli söylemlerinizi yerinizden de yerine getirdiniz, bir farkı yoktur.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Ama yerimden değil… Amaç zaten oturtmak ve etkisizleştirmek. Yasamanın
bir üyesine karşı suç işleniyor ve siz buna seyirci kaldınız.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Adana Milletvekili,
aleyhte, Mustafa Vural.
Buyurunuz Sayın Vural.
MUSTAFA VURAL (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konuşmama başlarken şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Sosyal devlet, sosyal adalet
ve sosyal güvenliği sağlamak, herkes için insan onuruna yaraşır bir hayat
düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü bir devlet olarak tanımlanır.
(Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır komisyon sıraları önüne gelerek bastonunu
bıraktı)
(AK PARTİ sıralarından “Sayın
Başkan…” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bayındır,
lütfen… Sayın Bayındır, lütfen yerinize geçiniz… Lütfen yerinize geçiniz…
Size yeniden söz vereceğim
Sayın Vural.
Buyurunuz efendim.
MUSTAFA VURAL (Devamla) –
Sosyal devlet, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak, herkes için insan
onuruna yaraşır bir hayat düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü bir devlet olarak
tanımlanır. Bu tanımın gereği olarak 1986 yılında 3296 sayılı Kanun’la, yoksul
vatandaşlara yardım etmek, sosyal yardımlaşmayı güçlendirmek üzere Başbakanlığa
bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur. 1991’de
yoksulların sağlık hizmetlerinin karşılanabilmesi için de yeşil kart uygulaması
başlatılmıştır. Ayrıca Türkiye, 21 Kasım 1990 yılında Paris Şartı Bildirgesi’ne
imza atarak yoksullukla mücadele konusunda uluslararası kamuoyuna söz
vermiştir.
Değerli arkadaşlarım,
görüldüğü gibi, ülkemiz, sosyal devlet olmanın gereği olarak yoksullukla
mücadele konusunda pek çok önlemi daha AKP kurulmadan önce almış, uygulamaya da
başlamıştır. Demokratik Sol Parti olarak, 1997-2002 yılları arasında ilgili Bakanlığı
aralıksız biz yönettik koalisyon hükûmetleri
döneminde. Bu yıllar arasında yaklaşık 16 milyon yoksulumuza ayni ve nakdî
yardım yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir şeye çok özen gösterdik, valilerimize, kaymakamlarımıza
dedik ki: “Özellikle ayni yardımları
hava karardıktan sonra dağıtın.” Niçin böyle istedik? Yardım alan aileler
komşularından utanmasın, onurları incinmesin diye.
Değerli arkadaşlarım, yardım,
siyasi bir uygulama değil, insani bir uygulamadır. Şimdi öyle mi yapılıyor?
Yardımlar paketleniyor, medya çağrılıyor, gazete ve televizyonlarda haber
yaptırılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
sömürünün en kötüsü inanç sömürüsüdür, duygu sömürüsüdür. Yaşıyoruz, duyuyoruz,
okuyoruz, köy ve mahalle muhtarlarımız iktidar tarafından baskı altındadır.
Sayın Bakan aracılığıyla
iktidara sesleniyorum: Yol yapın, okul yapın, su getirin, göğsünüzü gere gere oy isteyin, ancak sosyal yardımı rüşvete
dönüştürmeyin. Ne yazık ki yardımlar AKP’ye oy satın almaya dönüştürülmüştür.
Geçenlerde bir gazetemizde
Sayın Bakan Hayati Yazıcı’nın bir demecini okudum. Haberin başlığı şöyle: “Düşük maaşlılara da müjde. Yoksulluk
sınırı altındaki kayıtlı çalışanlara da sosyal yardım verilecek.” Sayın Bakanı
içtenlikle kutluyorum. Bu yüreklice bir itiraftır. Sayın Bakanın bu açıklaması
bütçenin sunuşunda gerek Maliye Bakanının gerek AKP sözcülerinin gerekse
Başbakanın tepeden gördüklerine en aşağıdan haykırıştır. Artık, çalışanların,
emeklilerin pek çoğunun ücretlerinin insanca yaşamaya yeterli olmadığı ortaya
çıkmıştır. Hükûmetin ilan ettiği gibi, dünyanın
kalkınmış yirmi ülkesi içine girmiş ülkemizde maaşların bir bölümü yoksulluk
sınırı altında ise ülke büyüklüklerine ilişkin rakamlarınızı yeniden gözden
geçirmelisiniz.
Demokratik Sol Parti, maaş ve
ücretlerin yaşanabilir miktarlara çekilmesi, yoksullukla mücadele ve sosyal
yardımların bir merkezde toplanıp devlet denetiminde, insan onuruna yakışır,
adaletli bir şekilde ulaştırılması konusunda kapsamlı çalışmalarını seçim
bildirgesinde kamuoyuyla paylaşacaktır.
2011 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
Şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sisteme
giren sayın milletvekili arkadaşlarımın adlarını okuyorum: Sayın Asil, Sayın Ağyüz, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Korkmaz, Sayın Köse, Sayın Enöz,
Sayın İnan, Sayın Çalış, Sayın Süner, Sayın Doğru,
Sayın Taner, Sayın Paksoy, Sayın Geylani,
Sayın Erbatur, Sayın Kaptan, Sayın Aydoğan, Sayın Akkuş, Sayın Durmuş, Sayın Macit, Sayın Güvel, Sayın Yalçın ve Sayın Emek.
Sırayla söz vereceğim.
Süremiz yirmi dakika, on dakika sorulara ayrılmıştır, on dakika da cevaplara;
tekrar yineliyorum ve bir dakika her kişiye söz hakkı veriyorum.
Buyurunuz Sayın Asil.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Sayın Bakan, İmralı’da bulunan terör örgütü mensubuyla görüşmeler yapılıyor.
Başbakan “Hükûmetin hiçbir ilişkisi yoktur, devlet
görüşüyordur görüşüyorsa.” diyor. Dün Silahlı Kuvvetlerden bir açıklama geldi.
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin bununla hiçbir ilişkisi yoktur.” diye. Devlet
Personel Başkanlığının başı olarak terör örgütüyle kimin görüştüğü hususunda
bildiklerinizi Meclisle paylaşır mısınız?
İkinci sorum: Eskişehir’de
fondan dağıtılan kömürler son derece kalitesiz ve şehrin hava kirliliğini son
derece olumsuz etkiliyor. Bazı gecelerde insanlar sokağa çıkmaya korkuyor. Bu
konuda bir tedbir almayı düşünür müsünüz? Eskişehir’de “Soma kömürü” diyerek
dağıtılan bu kömürlerin kalitesiz başka kömürler olmasını inceletir misiniz?
Üçüncü sorum Sayın Kavaf’a:
Şehirlerde, kavşaklarda elinde, sırtında çocukla karda, kışta, yağmurda dilenen
insanlar mendil, sakız sattırılan çocuklar, tedbir almak bakanlığın görevi
değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Asil.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, seçim bölgem
Gaziantep’in Karkamış ilçesi ekonomik olarak geri kalmış bir ilçe. Gümrük
kapılarının yeniden yapılandırılması programlarında olan Karkamış Kara Sınır
Kapısı ne zaman yeniden düzenlenerek etkin hâle getirilecek?
Engellilere yapılan parasal
yardımda esas alınan aylık gelirinin 100 TL’yi aşmaması gerekiyor şartı
günümüzde çok ilkel bir şart değil mi? 100 TL’nin üzerinde geliri olan
engelliye “Muhtaç değilsin.” demek doğru mu?
Ayrıca dağıttığınız kömürler
artıyor, gıda yardımları artıyor her yıl. Bu, Türkiye’de yoksullaşmanın bir
göstergesi değil midir? Sosyal yardımların eşit, adil dağıtılmadığı bir
gerçekken kömür yardımlarının evi, aracı olanlara dağıtıldığı iddiaları
kentlerde dolaşırken bunu inceleme gereğini hissetmiyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağyüz.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: 2004
yılında Vakıf Genel Sekreterliğini genel müdürlük çatısı altında
teşkilatlandırarak vakıf yardımının il ve ilçelere giderek siyasallaşmasına
sebep oldunuz.
Buna göre ilk sorum: Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma vakıflarının daha çok merkezden kontrol edilmesinin
vakıf yardımlarının yönlendirilmesindeki etkisi nedir? Vakıf yardımlarının
merkezden yönlendirilmesinin gerekçesi nedir?
İkinci sorum: İl ve
ilçelerdeki vakıf heyetlerinde il genel meclisinde seçilen kişilerin
görevlendirilmesinin sebepleri nedir?
Üçüncü sorum: Yazın sıcak
günlerde gerçekleştirilen Gaziantep’teki kömür yardımlarınız hâlen devam
etmekte midir? Son iki ay içerisinde kaç kişiye kömür yardımı yaptınız?
Referandum öncesi yapılan kömür yardımları ne kadardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özdemir.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Yazıcı’yadır: Sayın Bakan, daha önce verdiğim bir soru
önergesine istinaden, İçişleri Bakanlığınca şehit ailesi veya yakınlarından
ikinci bir kişinin daha devlet tarafından işe yerleştirilmesine yönelik olarak
olumlu görüşle Bakanlar Kuruluna gönderilen düzenleme ne aşamadadır? Hızla bu
düzenlemenin yasalaşması sağlanabilecek midir?
İkinci sorum Sayın
Kavaf’adır: Hâlen çeşitli nedenlerle ailesinden ayrı yaşayan sokak çocuklarının
ve nerede olduğu bilinmeyen kayıp çocukların Bakanlığınızca tespit edilebilen
sayıları ne kadardır? Bu durumdaki çocukların topluma kazandırılması amacıyla
Bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var mıdır? Yine bu amaçla Bakanlığınız ne
tür tedbirler almış ya da almaktadır?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, ben de sualimi Sayın Kavaf’a, Özürlüler İdaresinden sorumlu Sayın
Kavaf’a yöneltmek istiyorum: Kısa bir süre önce Özürlüler İdaresi Başkanlığına
atadığınız Başkan, icraatlarıyla değil skandallarıyla bir türlü medyanın
gündeminden inmiyor, çevresindeki bayan yöneticilere bir türlü tahammül
göstermiyor. İki bayan Başkan Yardımcısından birini
sırf istifaya zorlamak için Ankara Saray’a tesis müdürünün emrine araştırma
görevine gönderiyor, diğerine de engelli çocuğunu bir kere Kuruma getirdi diye
herkesin içinde hakaretler yağdırarak “Burası çocuk yuvası değil. Bir daha
çocuğu burada görmek istemiyorum.” diyor. Doğrusu merak ediyorum, kendi mesai
arkadaşlarının engelli çocuğuna tahammül edemeyen kurum başkanı, Türkiye'nin
engelli çocuklarına nasıl hizmet götürür?
Üçüncü sorum: Engelli bir
bayan olan şube müdürünü dövmek için üzerine yürüyen daire başkanı hakkında
engellilerden sorumlu bir bayan bakan olarak bugüne kadar nasıl bir işlem
yaptınız?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumunda sosyal hizmet uzmanlarının meslek unvanları olan
sosyal hizmet uzmanı bir genelgeyle kullandırılmamaktadır, kullananlara
soruşturma açılmaktadır. Bu uygulamanın gerekçesi nedir?
Yine, genel müdürünüzce
çalışanların isteği dışında tayin yapılmakta ve aileler ayrılmaktadır. Bu
sürgünlerin durdurulması ne zaman olacaktır?
Sivil toplum kuruluşları
neden çocuk evlerine alınmamaktadırlar? Gerekçe olarak ağabeylerin ve ablaların
yardımcı olduğu söylenmektedir.
Yine, sosyal hizmet uzmanları
kendilerine iş yerinde psikolojik taciz yapıldığını söylemektedirler. Bu konuda
bir çalışma yapıyor musunuz?
Devlet kurumlarında özürlü
kadrolarının yüzde 70’inden fazlası boştur. Bu konuda hem yasal hem de fiilî
bir düzenleme yapılacak mıdır?
Özel sektörde özürlü
çalışmalarına ilişkin teşvikin gelişmesi amacıyla ek düzenlemeler yapılması
düşünülmekte midir?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Köse.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın ilgili Bakana
soruyorum: Çocukları ve gençleri hırsızlığa, kapkaça, dilenmeye zorlayan
çetelerin varlığı biliniyor. Bu çocukların çetelerin eline düşmemesi için özel
bir çalışmanız var mı?
Ayrıca, bu çocukların büyük
bir bölümü uyuşturucu bağımlısı olarak hem kendilerine hem de topluma zarar
veriyor, gasp ve cinayet gibi olaylara karışıyorlar. Şimdi, bu olayları hayatın
bir gerçeği deyip sineye çekip normal mi göreceğiz, yoksa acil bir eylem planı
dâhilinde sorunların çözümüne yönelik tedbirlerin alınmasını mı sağlayacağız?
Bu konuda Hükûmet olarak bir çalışmanız, gerçekçi bir
projeniz var mıdır?
İkinci sorum: Gelişmiş
ülkelerde bakıma muhtaç kimsesizlere kurumsal bakım yerine evinde bakım
uygulamaları yapılmaktadır. Bizde bu konuda stratejik planlarımızda olmasına
rağmen bu konuda çalışma…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Enöz.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ve Türkiye’de en çok eleştirilen konuların başında sosyal yardımlar
gelmektedir. Sosyal yardımın muhtaç insanlara yapılmasında hiçbir milletvekili
ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir zaman karşı çıkmadık. Milletimizin,
fakir fukara milletin açlıktan ölmesine, soğuktan donmasına gönlümüz razı
olmaz. Buradaki eleştirilen konuların tamamı yardımın yapılış biçiminedir. Bu
konuyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi olarak asgari ücretin yarısı kadar,
vatandaşlarımızın onurunu kırmadan maaş bağlayalım önerimiz ve kanunumuz
Meclistedir. Bunun gündeme getirilerek yasalaştırılmasına katkı verir misiniz?
Bu daha onurlu bir davranış olacaktır, modern devlete daha yakışır bir tutum
olacaktır.
Diğer taraftan Çocuk Esirgeme
Kurumunda sosyal hizmet uzmanı, psikolog ve sosyolog ve hemşire eksikliği
Niğde’de olduğu gibi Türkiye’de de vardır. Ne zaman bu eksikliği gidermeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın İnan.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, teşekkürler.
Benim ilk iki sorum Sayın Yazıcı’ya: Sayın Bakan, sosyal yardımlar içerisinde iş
kurma ve meslek edindirmeye yönelik kaç proje vardır? Bu projelerin genel
yardımlar içerisinde yüzde olarak oranı nedir?
İkinci sorum: Yıllar
itibarıyla sosyal yardımlardaki artışla kalkınma hızı ve gayrisafi millî hasılada kişi başına düşüş oranlarına bakınca ters orantı
görülüyor. Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz?
Üçüncü sorum Sayın Kavaf’a:
İnternet bağımlılığını azaltacak çocuk ve gençlere yönelik ne gibi projeleriniz
vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çalış.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Sayın Bakanım, ülkemizden, özellikle Antalya’dan yapılan yaş sebze ve meyve
ihracatında dönem dönem sıkıntılar yaşandığı
bilinmektedir. İlaç kalıntısı veya haşere gibi sıkıntılar sonucunda ülkemiz,
dolayısıyla bütün ihracatçılarımız sorun yaşamaktadırlar. Bu sorunların
yaşanmaması için hangi firmanın veya firmaların mamulünde sıkıntı yaşanıyorsa,
o firmanın yaptığı ihracatın yasaklanması suretiyle çözüm bulunabileceği
kanaatindeyim. Tüm firmaların aynı uygulamaya tabi tutulması, gerek ihracatın
gerekse işini iyi yapan firmaların önünde engel olarak durmaktadır. Böyle bir
uygulamayı hayata geçirmek konusunda düşünceleriniz nelerdir?
İkinci sorum, engelli
vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam katılımlarının sağlanması hedefine
ulaşabilmek için kamu kurum ve kuruluşlarının kullandıkları binalar, özel
yapılar, kamuya ait açık alanlar ve toplu taşıma araçlarının engellilerin
kullanımına uygun duruma getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığıyla ortak bir çalışma…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Süner.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce Sayın Asil’in,
Eskişehir’deki kömür kalitesiz… İlk defa böyle bir şikâyet alıyorum
Eskişehir’le alakalı, başka yerlerle oldu. Bizim dağıttığımız kömürün kalori
miktarı bellidir, o kalorinin altında herhangi bir kömür alımı yapılmışsa, o
alımı yapan Sosyal Yardımlaşma Vakfı mütevellisi sorumludur, kesinlikle kabul
etmemesi gerekir. Geçende böyle bir şey oldu bir ilimizde, soruşturması devam
ediyor. Dolayısıyla, Eskişehir’deki kömürün hava kirliliğine şayet sebebiyeti
varsa ve bu kalori eksikliğinden kaynaklanıyorsa bunun üzerinde duracağız.
Şimdi, hemen sizin yanınızda, Genel Müdürüm arkamda, bu talimatı vermiş
oluyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Ağyüz’ün, engellilere aylık 100 TL
veyahut da işte sosyal güvenceden yoksunlara 100 TL yardım az değil mi? Bizim
belirlediğimiz bir miktar söz konusu değil.
Bakın, değerli arkadaşlar,
gene bu sorularla bağlantılı olarak, diğer bir arkadaşımız sormuştu, “Yardımlar
niye merkezileşiyor, niye merkezde yapıyorsunuz?” diye. Böyle bir durum söz
konusu değil. Bizim aylık periyodik ödeme dediğimiz -ki, bu yaklaşık 50 milyon
TL civarındadır- Türkiye genelinde 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Bakan, bu bir vakıf, vakıf!
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) - … nüfus, sosyal gelişmişlik kriteri
dikkate alınmak suretiyle periyodik olarak gönderilmekte ve bu yardımın
eriştiği yerde muhtaç vatandaşlarımızın tespitini ve onlara yardım miktarının
belirlenmesini mütevelli heyetleri yapmaktadır. Dolayısıyla, bir merkezileşme
söz konusu değil ama somut olarak herhangi bir yerdeki uygulamada bir kayırma,
bir haksızlık söz konusuysa…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Çok… Çok…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Varsa somut olarak… “Çok.” demek olmaz, “Çok.” olmaz. Bunu tarif
edeceksiniz, falan yerde falan kişi… “Çok.” demek belirsiz demektir. Bizim
belirsizliğe zamanımızı harcayacak imkânımız yok çünkü işimiz çok. Somut, tarif
edin yapacağım.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Vatandaş şimdi bize diyor ki Sayın Bakanım: “Bu kömürler tamamen havayı bozdu.”
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Tarif edin yapacağım.
“Kömür yardımları devam
edecek mi?” diyor. Edecek.
Bakın, değerli
milletvekilleri, kömür yardımını sadece vatandaşın kömür ihtiyacının
giderilmesi şeklinde bir proje olarak algılamayın. Bu kömürlerin tamamı bu
topraklardan çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, bu proje çerçevesinde bizim
ocaklarımız çalışmakta, binlerce kişi iş bulmakta ve yine binlerce nakliyeci iş
bulmak suretiyle istihdam oluşturmaktadır. Böyle bir boyutu var, birkaç boyutu
var.
Yazın kömür dağıtılması… Buna
takılıp kalıyorsunuz. Defalarca izah ettim. Arkadaşlar, 2 milyon ton kömür
dağıtıyoruz. Değerli milletvekilleri, 2 milyon ton kömürü hangi ayı uygun
görüyorsanız -eylül, kasım, aralık, hangisini uygun görüyorsanız- gelin
planlayın, 2 milyon ton kömürü çıkarıp dağıtmayı planlayın, bir formülünüz
varsa onu icra edeceğim. Ama 2 milyon ton kömür çıkacak, bunu depolayacaksınız,
bunu dağıtacaksınız. Bu, bir plan dâhilinde olur ve yılın her mevsimi bu
projeyi uygulamak durumundayız. Bunu bilmenizi özellikle istiyorum.
Sayın Köse diyor ki: “Özürlü
çalışması için düzenleme yapılacak mı?” Özürlü çalışmasında, özellikle bu sene
ve önümüzdeki sene özellikle kamuda görevli memur kesiminde bir hayli mesafe
almış durumdayız, 21 bine çıkarttık. İnşallah önümüzdeki yıl da zaten açıktan
atama kontenjanı dışında özürlüler için istihdam imkânı getirilmektedir.
Son bir şey, herhâlde benim
sürem bitiyor; bir şeye daha cevap vereyim Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Yazılı verin
isterseniz.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın İnan yardımın yapılış biçimini eleştiriyor ve diyor ki: “Bu
konuda bizim kanun taslağımız var, destekleyecek misiniz?”
MÜMİN İNAN (Niğde) – Var
efendim, asgari ücretin yarısı kadar maaş bağlanması için teklifimiz var.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Biz hazırlıklıyız, bizim de bu konuda kanun tasarımız var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Bizim söylediğimiz farklı bir şey.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Yetiştirebilirsek, destek verirseniz sizinle paylaşalım,
grubunuzla paylaşalım, çıkartalım.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Tamam…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Bizim bütün Türkiye’deki yardım faaliyetlerini daha belirlenmiş
ölçütlere bağlamak suretiyle bir hazırlığımız var. İnşallah onu yakında
Bakanlar Kuruluna sunacağız.
Diğer sorulara yazılı cevap
vereceğim.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yazıcı.
Buyurunuz Sayın Kavaf.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Sayın Başkanım, “Sokakta yaşayan çocuklar ve yetişkinlerle
ilgili ne yapılıyor?” diye sordu bir vekilimiz.
Sokakta yaşayan veya
çalıştırılan çocuklarla alakalı gezici mobil ekipler oluşturduk. Bu ekipler
vasıtasıyla bunlar sokaktan toplanıyor. Çocukların eğer ailelerine
ulaşabilirsek ailelerine ulaşılabiliyor ve gerekli hukuki işlemleri
başlatıyoruz. Eğer ailesi çocuğunu sahiplenmiyor ve ilgilenmiyorsa o zaman biz
kendi kurumlarımızda çocukları kurum bakımı altına alıyoruz, yaşlıları da
huzurevlerine yerleştiriyoruz.
“Hâlen ailesinden ayrı
yaşayan ve kayıp çocukların sayısı nedir?” diye soruldu. Emniyet rakamlarına
göre söylüyorum: Bu rakam 1.100. Bunlardan 580 tanesi bizim kurumlarımızda
kayıtlı olup da “kayıp” diye nitelendirilen ama gerçekte kayıp değil, bunlar
sokağın kontrolsüz yaşamına alışkın oldukları için kurum bakımını reddeden
çocuklarımız. Bunları biz güvenlik ve kolluk güçleri vasıtasıyla yine
bulundukları yerden toparlayıp, kurumlarımıza getirmek, bunların bakım ve
rehabilitasyonuyla ilgilenmek üzere, bakım ve rehabilitasyon,
sosyal rehabilitasyon merkezlerindeki çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sosyal hizmet uzmanlarımızın
unvan kullanamamaları ile ilgili bir soru geldi. Sosyal hizmet uzmanlığıyla
ilgili, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, Kanun’da, bu personelin
unvanları içerisinde “sosyal hizmet uzmanı” diye bir kadro bulunmamaktadır,
“sosyal çalışmacı” olarak tanımlanmıştır. Ayrıca “sosyal hizmet uzmanı”
unvanını kullanabilmek için, ilgili personel mahkemeye de başvurmuş, hukuk
sürecine başvurmuş ancak mahkeme de bu kararnamenin haklılığına karar
vermiştir. Kurumun bu konuda, onlarla ilgili, yasalara uygun olmayan herhangi
bir tasarrufu söz konusu değildir.
“STK’lar
niye çocuk evlerine alınmıyor?” diye, bir sayın vekilimiz sordu. Yine, bir
sayın vekilimizce kürsüdeki konuşmasında da dile getirilmişti: “Efendim,
muhtelif günlerde bu kurumlara ziyarete gidiliyor ve bu çocuklar sanki gelenleri
eğlendirmek zorundaymış gibi, çok rahatsız edici bir durum söz konusu. Buna
müsaade edilmemesi gerekir.” dendi. Bizim genel olarak, Kurum olarak böyle bir
prensip kararımız var. Biz bayramlarda ve özel günlerde bu kurumlarımızı nihai
bir ziyarete açarak veya bunun dışındaki günlerde çocuklarımızın özel alanı
kabul edilen alanların onların iradesi dışında ziyaretçi trafiğine açılmasına
müsaade etmiyoruz. Tam tersi, geleneklerimize uygun olarak bayramlarda da
çocuklarımızın o şehrin büyüklerine, valisine, belediye başkanına veya
huzurevindeki yaşlılarına bizzat kendilerinin giderek bu sosyal faaliyete
katılmalarını teşvik ediyoruz. Buna uyulması noktasında da hassasiyet
gösteriyoruz.
“Özürlülerle ilgili kadrolar
niye doldurulamıyor.” dendi. Biliyorsunuz, geçen yıl bütçe kanununun sonuna
ilave ettiğimiz bir kanunla özürlü istihdamını normal Maliye Bakanlığının
tahsis ettiği kadroların dışına çıkarmıştık ve bu çerçevede, 39 bin kadronun
her an doldurulabilmesinin önünü açtık. Bununla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımız
bir sınav yaptı, 5 bin kişiyi istihdam etti. Şimdi, Sağlık Bakanlığımız, Çevre
Bakanlığımız ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarımız sınavlar açarak özürlü
istihdamındaki sorumluluklarını yerine getirmek üzere bu girişimde
bulunuyorlar. Ancak özürlülerimizin istihdamında kadroların doldurulamamasının
esas nedeni, geçmişte özürlülere yönelik eğitim çalışmalarının altyapısının
olmaması nedeniyle, özürlülerimizin herhangi bir mesleki eğitim alamamaktan
dolayı meslek sahibi olmaması nedeniyle özürlülerimizin istihdamında böyle bir
güçlük yaşıyoruz ama onların eğitimden kaynaklanan bu eksikliğini gidermeye
yönelik çalışmalarımız da devam ediyor.
BAŞKAN – Sayın Kavaf, süreniz
doldu.
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE
KAVAF (Denizli) – Peki, teşekkür ediyorum.
Diğerlerini yazılı olarak
cevaplandıracağım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, tek kelimelik sorularımıza bile cevap vermediler. Demagoji, yok
şunu yaptık, yok bunu yaptık, reklam…
BAŞKAN – Yazılı cevap
verecekler efendim.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Yarın sabah kahvaltısına bekliyorum makamıma.
BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla
beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Gümrük Müsteşarlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.– Gümrük Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ö D E N E K C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 305.021.630
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 16.458.370
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 321.480.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 262.184.496,38
- Bütçe
Gideri : 237.244.255,67
- İptal
Edilen Ödenek : 24.940.240,71
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.– Devlet Personel Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ö D E N E K C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 17.685.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 39.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.724.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Personel Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 11.854.600,00
- Bütçe
Gideri : 9.432.370,52
- İptal
Edilen Ödenek : 2.422.229,48
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.551.100
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 350.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 17.942.900
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 19.844.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdrülüğü 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabı bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 12.162.200,00
- Bütçe
Gideri : 5.918.912,14
- Ödenek
Üstü Gider : 314.075,13
- İptal
Edilen Ödenek : 6.557.362,99
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabın bölümleri
kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.504.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 21.862.400
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 3.246.116.100
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.279.483.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 1.819.567.144,09
- Bütçe
Gideri : 1.808.424.786,32
- İptal
Edilen Ödenek : 11.043.717.80
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 98.639,97
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.87 - ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.751.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 2.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 160.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 7.708.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.622.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 5.751.300,00
- Bütçe
Gideri : 5.146.631,14
- İptal
Edilen Ödenek : 604.668,86
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.88 - AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.197.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 100.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.297.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırma
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 5.782.800,00
- Bütçe
Gideri : 5.029.656,44
- İptal
Edilen Ödenek : 753.143,56
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırma
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.89 - KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.752.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.752.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 4.309.800,00
- Bütçe
Gideri : 3.814.169,23
- İptal
Edilen Ödenek : 495.630,77
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece Gümrük Müsteşarlığı,
Devlet Personel Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri,
beşinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
17.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
altıncı tur görüşmelerine başlıyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
J) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Altıncı turda, Ulaştırma
Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Millî Savunma
Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı bütçeleri yer
almaktadır.
Sayın milletvekilleri, tekrar
bu konuda hatırlatma yapıyorum, tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
yirmi dakikalık soru-cevap işlemi için, soru sormayla ilgili işlemleri şimdiden
yaparsanız daha iyi olacaktır.
Bu turda gruplar elli dakika
konuşacaktır.
İlk grup Milliyetçi Hareket
Partisidir. Ahmet Kenan Tanrıkulu, Hüseyin Yıldız,
Durmuş Ali Torlak, Kürşat Atılgan, Sabahattin Çakmakoğlu,
Hamit Homriş konuşacaktır.
İlk konuşmacı olarak İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki dakikadır.
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hem şahsım hem de grubumuz
adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe,
hükûmetler için en önemli politik bir belgedir;
toplumumuzun vergi verebilecek kesimlerinden toplanan kaynakların ülkenin temel
hedeflerine uygun amaçları için hangi yöntemlerle harcanacağını belirten bir
dokümandır. Dolayısıyla bu belge sayesinde hükûmetlerin
de ve aynı zamanda ekonomi yönetimlerinin de samimiyetleri ve tabii ki
becerileri de test edilir. Söz konusu bu test bağlamında önceki yılların
bütçelerinin bir türlü hedeflerinin tutturulamaması ve sürekli revize edilmesi
sebebiyle de bugünkü 2011 yılı bütçesi de benzer bir durumla karşı karşıya
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, 2011
yılı bütçesinde görmekteyiz ki seçim sürecine odaklanmış bir hükûmet ve onun ekonomi yönetimi kendi önünü göremediği
gibi ekonominin de önünü görememiştir. Kaliteli ve sürdürülebilir bir büyüme
öngöremeyen, cari açıkla mücadeleden uzak ve işsizlikle ilgili elle tutulur bir
projesi bulunmayan bütçe karşımızda durmaktadır.
Değerli milletvekilleri, öte
yandan, ekonomide ve sanayide kredi maliyetlerinin yüksekliği, kayıt dışı
ekonomi ve düşük fiyatlı ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin
fazlalığı, kamunun sağladığı bazı girdilerin uluslararası fiyatlarla mukayese
yaptığımız zaman yüksek kalması ve vergi oranlarındaki yükseklik gibi temel
sorunlar da sekiz yıldır karşımızda durmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu
tespiti Hükûmetin sayın bakanlarının da imzası olan
Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı 2011 Yılı Programı söylemektedir.
Bunlar bizlerin tespiti değil, Hükûmetin organı olan
Devlet Planlama Teşkilatının tespitleridir.
Ulaştırma Bakanlığının
bütçesine baktığımız zaman ilk dikkatimizi çeken, ulaştırma sektörü sabit
sermaye yatırımlarının sabit fiyatlarla geçtiğimiz yıla oranla yüzde 2
gerilemesidir. Tabii, burada da kamunun ulaştırmadaki payının yaklaşık olarak
yüzde 35 gerilemesinin çok önemli bir rolü bulunmaktadır.
Gene bu bütçede dikkat çeken
diğer bir husus, sektörel sabit sermaye yatırımları
içerisinde -bu sefer cari fiyatlarla- yüzde 10’un altında değişim gösteren tek
sektörün yüzde 1,7’yle ulaştırma sektörü olduğunu görüyoruz. Demek ki sabit
sermaye yatırımları içerisinde de bu sene ulaştırma sektörü en az gelişme ve
değişme gösterecektir. İşte her fırsatta övgüyle ulaştırma hizmetlerini anlatan
Hükûmet, ne hikmetse, bu hizmetlerin, bu projelerin
birçoğunun 57’nci Hükûmet döneminde başlatılan işler
olduğunu da maalesef söylememekte, bundan imtina etmektedir. Bizlerin 57’nci Hükûmet döneminde, o dönemde başlattığı bu projeleri,
ülkemiz için doğru ve gerekli projeleri Hükûmetin bu
şekilde sahiplenmesi, eğer bir hak teslim edilecekse, bizleri ancak memnun
eder, mutlu eder. Çünkü bizler için asıl amaç milletimize bu projelerin
kazandırılması ve devamının getirilmesidir.
Değerli milletvekilleri,
ulaştırma alanında AKP Hükûmetinin performans
düşüklüğünü, yine biraz önce söylediğim gibi, kendi dokümanlarının, Hükûmetin ve onların organlarının hazırladığı dokümanların
da içerisinde bulmaktayız. Bu bakımdan, ulaştırmada sekiz yıldır devam eden
birçok projenin kâğıt üstünde kalarak, ülkemiz hizmetine maalesef sunulmayarak,
“yapılacak, edilecek” gibi birtakım “cek, cak”lı cümlelerle, söylemlerle kullanılması da, tahmin
ediyorum, övgüden ziyade eleştiriye açık bir konudur.
Değerli milletvekilleri,
çağdaş ulaştırma anlayışına baktığımız zaman, yani birçok ülkedeki ulaştırma
sektörüne çağdaş ve modern anlamda yaklaşan kesimlere baktığımız zaman,
ulaştırma modları arasında bir denge görüyoruz. Zaten
bu çağdaş ulaştırma anlayışı, bu modlar arasındaki
dengeyi sağlamayı, hız ve güveni, ileri teknoloji kullanımını, sektörel dönüşümü öngören projelerin üretilip uygulamaya konulmasıyla
farklılık yaratıyor.
Bu bağlamda da çağdaş
ülkelerin ulaştırma sistemleri sürekli olarak, hem ekonomik hem sosyal ve tabii
ki siyasi şartların da değişimine paralel olarak planlı ve programlı bir
şekilde gelişme gösteriyor. Son sekiz yıla baktığımız zaman, maalesef benzeri
gelişmelerin ülkemiz için sağlanamadığını görüyoruz. Özellikle ulaştırma
türlerinin -demir yollarının ve deniz yollarının- çok önemli imkânları
gereğince kullanamayan, dengesiz, pahalı ve sağlıksız bir ulaştırma sisteminin sorunlarını
yaşadığını görüyoruz. Örneğin, çift yollarla ilgili, kazaları yüzde 90
azalttığı ileri sürülmektedir. Belki bu doğrudur ancak bunun aksine, bugün
Türkiye’ye baktığımız zaman bu süre zarfında maalesef bu kazaların 2 katı
arttığını da görüyoruz. Bu durumu Bakanlık ve ilgili genel müdürlüğün
yetkilileri de kabul etmektedirler. Yıllık trafik kazası sayısı bakımından bir
mukayese yaptığımız zaman 2002’de 439 bin civarında olduğunu, 2009’un
başlangıcına geldiğimizde yine 950 binlere çıktığını görüyoruz. Bu dönem
içerisinde yine yıllık bazda ölümlerin ve kazaların,
çok ciddi yaralanmaların arttığına da şahit oluyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Planlama Teşkilatı tarafından, geçiş hesaplarının doğru olmadığı ve
projenin İstanbul trafiğine de bir çözüm sunamayacağı belirtilmesine rağmen
Karayolları Genel Müdürlüğünün geçiş garantisi vererek yap-işlet-devret
sistemiyle yapılacak olan İstanbul’daki üçüncü köprü projesi maalesef rantabl değildir. Bu yüzden, bu projede üstleniciler için
geçiş garantisi istenmektedir ve bu sürekli dile getirilmektedir. Burada da
projenin, İstanbul’un geçiş trafiğini rahatlatmasından ziyade gayrimenkul rantı yaratacağından endişe duyulmaktadır ve birçok medya
organında da bu konu işlenmektedir.
Bir diğer alt sektör demir
yollarına baktığımız zaman, değerli milletvekilleri, demir yolları sadece
hızlandırılmış trenden ibaret değildir, böyle de görmemek gerekir diye
düşünüyorum.
Yine, Bakanlığın açıkladığı
2009 rakamlarına göre demir yollarımızın yüzde 95’i hâlen tek hatlı durumdadır
ve bu toplam hatların, rayların yaklaşık yüzde 48’inin yaşı da 21’in
üzerindedir. Rakamlardaki bütün bu olumsuzluklara rağmen, sekiz yıldır bu
durumun düzeltilemediğini, bunun yerine çok uzun bir vade olan “2023 yılında
düzelteceğiz.” denmesi de huzurunuza getirilmesi gereken bir konudur.
Yine bu
sektörde Ankara merkezli hızlı tren çekirdek ağı kapsamında gerçekleştirilecek
projelerde de şöyle sorular akla gelmektedir: “Uzun vadede mal ve hizmet
hareketlerini yolcu hareketleriyle birlikte neler görecek, ne şekilde
ilerleyecek veyahut ulaşım talebinin nasıl karşılanacağı ve bunun kara, deniz,
hava taşımacılığına nasıl yansıyacağı” şeklinde hesaplamaların da kamuoyuyla
paylaşılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
demir yollarımızdaki başarısızlığı sadece içerideki -yurt içindeki- organlarda,
yayınlarda görmüyoruz. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporuna baktığımız zaman
da “Demir yolu taşımacılığı bugüne kadar ilerleme kaydedilmeyen tek taşımacılık
alt sektörüdür.” deniyor bu raporda.
Diğer yandan, geçtiğimiz
haftalar içerisinde maalesef hepimizin üzülerek görüp, takip ettiği tarihî,
İstanbul’daki Haydarpaşa Garı’ndaki yangın da tek kelimeyle suistimal
ve görevin kötüye kullanılmasıdır. Bu tip olayların önceden öngörülmeyip
önlenememesi ve zamanında müdahale edilememesi de bir skandala yol açmıştır.
Yine, Pamukova’da yaşanan
hızlı tren faciası, Avrasya Maratonu’nda Boğaziçi Köprüsü’nün tehlike atlatması
veyahut İstanbul Havalimanı’nın hemen kenarındaki çok büyük ölçüde akaryakıt
depolarının yerleşim yerlerine çok yakın olması bence önemli konulardır. Burada
da, bünyesinde birçok temel görevi barındıran Ulaştırma Bakanlığının yönetişimsizlikten bu yükün altında ezilmeye ve yanlışlar
yapmaya devam ettiğini görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
bağlamda Demiryolları çalışanlarımızın da önemli sorunları vardır ve bu
sorunlar her geçen gün artmaktadır ama bu sorunları dile getiren kendi
çalışanlarına karşı da bir cezalandırma yöntemi uygulanmaktadır. Pilot ve
kaptanlara verilen önem kadar en az makinistlerimize ve bu alanda çalışan
personelimize de önem verilmesini diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
iktidar döneminde yine özelleştirilen sekiz liman devletin kasasına yaklaşık
1,5 milyar dolar civarında bir para getirmiştir ama bu özelleştirmelerden sonra
maalesef bu limanların çoğu işletme ve yatırım açısından doğru dürüst
kullanılamamıştır. Bunların en önemli örnekleri Çeşme Limanı -İzmir’de-
verilebilir. Bu olumsuzluğun ne zaman ve nasıl giderileceğine dair de herhangi
bir bilgi ve teklifte bulunulmamaktadır. Keza İzmir Deniz Ticaret Odası hem
Aliağa hem İzmir Limanı için öneriler ve tekliflerde bulunmuştur Bakanlığa,
bununla ilgili de bir cevap alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
İzmir metrosu da sahipsiz görünüyor. Bakın, İstanbul
ve Ankara metroları ağustos ayı içerisinde Bakanlığa
müracaat etmiş ama İzmir metrosuyla ilgili herhangi bir cevabın da alınmadığını
görüyoruz. Sadece bazı gazetelerde Sayın Ulaştırma Bakanının açıklamalarını
görüyoruz. Bu konuda da, umarım, İzmirliler için olumlu ve müjde verici bir
haberle karşı karşıya kalırız.
Değerli milletvekilleri, bu
süre zarfında Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili olarak dile getirmeye çalıştığımız
ve eleştirdiğimiz konular, umarım, sayın Bakanlık
yetkilileri tarafından ciddiye alınır ve önümüzdeki bütçe döneminde
cevaplandırılır. Ve bu şekilde de yeni bütçenin hem Ulaştırma Bakanlığının
kendisine, mensuplarına hem de Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, tekrar
saygılarımızı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanrıkulu.
Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yıldız.
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının, Karayolları Genel Müdürlüğü ve Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumlarının 2011 yılı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına, yüce
heyetinizi ve büyük Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kalkınmanın ve büyük bir devlet olmanın en önemli göstergelerinden ikisi de
ulaşım ve bilişim alanlarında elde edilen başarılardır. Adalet ve Kalkınma
Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi
sırasındaki anlayışını bütçe görüşmelerinde de sürdürmektedir. Başta Sayın
Başbakan, bakanlar ve söz alan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri olmak
üzere, karalama, inkâr, istismar ve duygu sömürüsü anlayışını devam
ettirmektedirler. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
sekiz yılı aşan iktidarları döneminde, yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığından daha büyük ve daha çok duble yol yapıldığını, bilgi teknolojisi ve iletişim
sektöründe Avrupa Birliği ülkelerini bile geride bıraktığımızı Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, televizyon ekranlarında ve seçim meydanlarında söyleyerek,
hak etmemenize rağmen övünmeye ve Türk milletini kandırmaya devam etmektesiniz.
Özellikle kara yolları, bilişim ve iletişim sektöründe yaptıkları hizmetler için
sizden önceki elli yedi cumhuriyet hükûmetinin tüm
yetkililerine teşekkür etmek istiyorum çünkü AKP’nin unuttuğu şeylerden bir
tanesi de teşekkür, lügatlerinde bulunmamaktadır. Sekiz yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetine de yapabildiği hizmetler
kadarıyla, onlara da teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda, 2002 yılı sonu itibarıyla 1.714
kilometre otoyol, 6.101 kilometre bölünmüş yol, 58.240 kilometre de devlet yolu
ve il yolu olmak üzere toplam 66.054 kilometre yol ağı bulunmaktadır. Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin sekiz yıllık
iktidarında, 484 kilometre yapımı önceden süren otoyol tamamlanmış, 12.929
kilometre de bir şeridi daha önceden yapılmış olan yolların ikinci şeridi
yapılarak duble yol hâline getirilmiştir. Yani her
fırsatta övündüğünüz yolun toplamı, bir şerit ve 12.929 kilometredir.
Değerli milletvekilleri, bu
yapılan 12.929 kilometrelik bir şeritlik yolun tümünün projesi önceki hükûmetlerce yapılmış, istimlakleri
önceki hükûmetlerce tamamlanmış, yol yapımında en
önemli unsurların da projenin yapılması ve istimlaklerin yapılması olduğunu da
Sayın Ulaştırma Bakanımız ve burada söz alan AKP yetkilileri sıklıkla
unutmaktadır ve bunlardan hiç bahsetmemektedirler.
Değerli milletvekilleri,
beğenmediğiniz ve her fırsatta kötülediğiniz sizden önceki hükûmetler,
o dönemin ekonomik ve teknolojik zor şartları altında 50 tonluk kamyonlardan,
kırıcılardan, delicilerden yoksun, kazmayla, kürekle, kompresörle 66.054
kilometre yol yapmışlardır. Bu yolları yaparken de o hükûmetler
aynı zamanda -Sayın Elitaş tebessüm ediyor-
sattığınız Ereğli, İskenderun demir çelik fabrikaları, PETKİM’i,
Türk Telekom’u, hidroelektrik santrallerini, termik santralleri, Tekeli,
SEKA’yı, okulları, hastaneleri, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü, Boğaziçi
Köprüsü’nü, otoyolları ve sayamayacağımız sizlerin de çok iyi bildiği tesisleri
yapıyordu. Bununla beraber, bu 66 bin kilometre yolu da yapmıştı o sizin
beğenmediğiniz elli yedi cumhuriyet hükûmeti.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak sekiz yılı aşan iktidarınızda ise 12.929
kilometre bölünmüş yolun bir şeridini yaparken, yukarıda saymış olduğum
tesislerin hem de hiçbirini yapmazken, yapılanları da peşkeş çekerek 35 milyar
dolara özelleştirme yaptınız. Değerli milletvekilleri, bu özelleştirmeden elde
edilen 35 milyar doların yarısıyla bu övündüğünüz 12.929 kilometrelik bir
şeritlik yolun, adliye saraylarının, okulların, hastanelerin ve sizlerin bu
kürsüde anlattığınız diğer yatırımların tamamı o özelleştirmelerden aldığınız
35 milyar doların yarısıyla yapılırdı. Kalan yarısını ne yaptığınızı ise siz
biliyorsunuz. İnşallah, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında bunun
hesabını sorup o kalan 17,5 milyar doları ne yaptığınızı da buradan soracağız.
(MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Millet biliyor, millet!
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı raporları, Yüksek Planlama
Kurulu raporları, Avrupa Birliği raporları ulaştırma sektöründe Hükûmetin maalesef başarılı olmadığını raporlamaktadır.
Bunlar benim düşüncelerim değildir, sizlerin de çok önem verdiği Avrupa Birliği
ve size ait, Hükûmete ait kurumlardaki raporlardır.
Duble yola dönüştürülen yolların yapımında da ihtiyaçlar ve trafik yoğunluğu
yerine siyasi müdahalelerin yapılması da ayrı bir garabettir. Duble yollar
nedeniyle trafik kazalarının azaldığı da doğru değildir. Azalan kazalar sadece
bu duble yollarda kafa kafaya çarpışmaların
azalmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
burada, hem sayın bakanlarımız bizim sormuş olduğumuz sorulara alakasız
cevaplar vermekte, sayın bakanlar da bizim sorularımıza doğru dürüst cevap
vermemektedirler. Sayın Bakana yazılı olarak soruyorum, diyorum ki: “Sayın
Bakanım, bu yapmış olduğunuz duble yollarla ilgili
maliyet nedir, ne kadar para harcadınız?” diye soruyorum. Yazılı, okunabilir,
cevap vermek kolay çünkü burada övünüyorsunuz. Sayın Bakan vermiş olduğu
cevaplarda bu yollara ne kadar harcama yapıldığını, bu harcamalarla ilgili
kilometre maliyetinin ne olduğunu bir türlü açıklamıyor.
Birinci günkü görüşmelerde
bir sayın bakana buradan soruyorum, soruma cevap vermiyor. Tekrarladığımız
zaman ise bu soruyla alakası olmayan cevaplar vermeye çalışıyor ve burada
oturan Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri de beni “Otur!” diye
uyarıyorlar kaba bir şekilde. Benim sorularımda Sayın Bakanı rahatsız edecek,
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerini rahatsız edecek bir kelime yok. Gayet kibar ve nazik. Almak istediğim cevap ise belli ama
Sayın Bakanın bunlara cevap vermekten ziyade doğru olmayan bilgilerle hem Türk
milletini hem de Türkiye Büyük Millet Meclisini yanıltmasının kendisine
yakıştığını söylüyorum sadece.
Bu duygu ve düşüncelerle 2011
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetine de, üçüncü zarfı açtılar,
artık bir üç zarf hazırlamalarının zamanının geldiğini söyleyerek hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldız.
İstanbul Milletvekili Durmuş
Ali Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz altı dakikadır.
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’nin dünya denizciliğinde söz sahibi olması için Denizcilik
Müsteşarlığının yönetim kademesindeki insanlarımızın ve ekibinin uluslararası
nitelikte bir yönetim anlayışının olmasıyla mümkündür. Günümüzde dünya
ticaretinin yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu oran denizcilik sektörü
olmadan dünya ticaretinin devamlılığının olmadığını göstermektedir. AKP Hükûmetinin denizcilik sektörünü büyütme yerine küçültülmüş
bir idari yapı içerisinde yönetme arzusu değişmediği ve yasal değişiklik yoluna
gidilerek güçlü bir denizcilik idaresi oluşturulamadığı takdirde denizcilik
sektörünün ülkemize ve ekonomiye olan katkısının önemi anlaşılamayacaktır.
Denizcilik Müsteşarlığının mevcut idari yapısı ile de sektörün ihtiyaçlarına
cevap veremediği, sektörü doğru yönlendiremediği de açıktır. Bu nedenle
sektörün büyüklüğü ve dinamikliği dikkate alınarak çok güçlü, yirmi dört saat
çalışan yapısı olan bir müsteşarlık veya denizcilik bakanlığının kurulması
gerekliliği aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde Türk denizcilik sektörü geriye
gitmiştir. Sürekli, dönemlerini, 2000 öncesiyle, 2002 öncesiyle kıyaslayan AKP,
söz konusu denizcilik olunca kıyas yapmaktan kaçınmaktadır. Çünkü dünya deniz
ticaretinden Türkiye on yıl önce yüzde 2 pay alırken şimdi yüzde 0,6 ile reel
anlamda yüzde 300’e yakın düşme yaşamıştır. Dünya sıralamasında 1 Ocak 2002’de
19’uncu olan Türk deniz ticaret filosu 2004’te 23’üncü, 2005’te 24’üncü,
2009’da 26’ncı sıraya düşmüştür. Ayrıca, seyir emniyeti ve deniz güvenliği
bakımından gençleştirilme ihtiyacı açıktır.
Türk deniz ticaret filosunun
1999 yılında yaş ortalaması on sekiz iken bugün itibarıyla yirmi dört olan yaş
ortalaması, irdelenmesi gereken ve çözüm bulunması gereken önemli bir sorundur.
Ayrıca, ülkemiz toplam ithalat ve ihracatının yüzde 88’ini deniz yoluyla
gerçekleştirirken, ülkemiz dış ticaret taşımacılığında millî filomuzun aldığı
pay 2002 yılında yüzde 33 iken bu oran 2006’da yüzde 20,6’ya, bugün ise yüzde
14 oranına düşmüştür. Yani devlete ait yüklerin dahi olduğu ihracat ve
ithalatımızın yüzde 86’sının yabancı bayraklı gemiler tarafından taşınması,
üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husustur.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu konuda Hükûmeti devamlı uyarmamıza, bu
sorunu devamlı gündeme getirmemize rağmen, sorun olduğu yerde bırakılmış, âdeta
çözümsüzlüğe itilmiş, on yıl önce 10,5 milyon dead weight ton olan millî filomuz, 2010 Ekim ayı itibarıyla 8,1
milyon dead weight tona
düşmüştür.
Bakınız,
yeni verilen siparişlerle birlikte Çin’in 183,6 milyon dead
weight ton ile 1’inci, Güney Kore’nin 150,78 milyon dead weight ton ile 2’nci ve
Japonya’nın 73,6 milyon dead weight
ton ile 3’üncü olduğu dünya gemi inşa sıralamasında Türkiye, Filipinler,
Vietnam, Hindistan, Brezilya, Tayvan ve Romanya’dan sonra 1,19 milyon dead weight ton ile ancak 10’uncu
sırada yer alabilmiştir. Transit taşımacılıkta önemli
tehdit kaynağı olarak karşımıza çıkan ve dünya navlun piyasasında ülke olarak
çok az pay almamıza neden olan deniz ticaret filomuzun ve koster filomuzun
yaşlandığından hep bahsederiz, yenilenmesi sürekli gündemde olur. Kaldı ki
Sayın Bakan bir konuşmasında “Eğer çalışma yapılmazsa Akdeniz’de koster
taşımacılığını Rusya’ya kaptırabiliriz.” diyerek sorunun büyüklüğünü kabul etmiştir.
Aynı şekilde, Sayın Başbakan, 2011 yılı bütçe konuşmasında deniz yolu ulaşımı
ile gemi inşa sanayisi sorunlarına bir satır dahi değinmeyerek AKP Hükûmetinin sektöre olan bakış açısını göstermiştir.
Sektörde yaşanan tüm
olumsuzluklar sonucunda AKP Hükûmeti döneminde
uygulanan yanlış politikalarla dünya ile rekabet olumsuz etkilenmiş, destek
verilmeyerek fiilî istihdam sayısı 36.981’den 6.500’e düşen gemi inşa
sektöründe yan sanayi ile birlikte sadece Tuzla tersaneler bölgesinde 200 bin
insanımız işsiz kalmıştır. Zonguldak’ın Ereğli ilçesindeki tersaneler
bölgesinde de aynı durum yaşanmaktadır. 2008’de 7 bin olan istihdam sayısı,
Türkiye İş Kurumu Zonguldak İl Müdürlüğü verilerine göre 2010’da 277’ye
düşmüştür. Yalova Altınova tersanelerinde de durum farklı değildir.
Bu nedenlerle gemi inşa
sanayisinin sorunları bir yumak hâline dönüşerek her geçen gün büyümekte ve
birçok tersane kapanmaya başlamış bulunmaktadır. Hükûmetin
aylarca denizcilik sektöründe büyük beklentilere neden olduğu Kredi Garanti
Fonu imkânlarıyla da bu sorunların çözümü mümkün görünmemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; büyük sıkıntılara rağmen Türk denizciliğine hizmet veren
armatörlere, tersanecilere, yan sanayicilerimize, ve
sektörde çalışan tüm insanlarımıza…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
D. ALİ TORLAK (Devamla) -
…sektöre verdikleri destekten dolayı Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına
saygılarımızı sunarız. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Torlak.
Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan.
Buyurunuz Sayın Atılgan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sivil havacılık hepimizin hayatını yakından ilgilendiren bir husustur çünkü bu
Genel Müdürlüğün icraatları neticesinde faaliyet gösteren hava yolu
şirketlerine hepimiz en az ayda birkaç sefer hayatımızı teslim ediyoruz.
Dolayısıyla bu Genel Müdürlüğün icra etmiş olduğu görevler hayatidir.
Peki, bu Genel Müdürlük
kendisine verilmiş olan görevi, kanunla, yönetmelikle verilmiş olan görevi
teçhizatı, personeli ve teşkilatıyla acaba yerine getirmeye müsait midir değil
midir, onu açıklıkla ortaya koymak lazım. Üç yıldır bu kürsüden söylüyorum:
Sivil havacılığımızın gelmiş olduğu boyutu Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün
mevcut teşkilatıyla götürmek mümkün değildir. Dolayısıyla Genel Müdürlüğün
behemehâl müsteşarlık seviyesine çıkarılarak şu anki personelinin bizim gibi
benzer ülkelerdeki, bize benzer ülkelerdeki personel sayısına ehil personelle
çıkarılarak en az 3 misli personelle faaliyetlerini yürütmesi mümkündür.
Birazdan Sayın Bakan buraya çıkıp sivil havacılığımızın yüzde 200-250 nasıl
büyüdüğünü anlatacak. Gerçekte acaba teşkilatımız bu oranda büyüdü mü? Hayır.
Sadece yüzde 35 civarında -2002’ye göre- personeli arttı, o kadar.
Ayrıca bu teşkilat yapısı AB
ülkelerindeki teşkilat yapısından son derece farklıdır. Hâlen yürürlükte olan
Dokuzuncu Kalkınma Planı bize bu konuda yol gösteren önemli bir plandır. Bu
planının Hava Taşımacılığı Özel İhtisas Raporu’nda bu teşkilatın yetersizliği
açık olarak dile getirilmesine rağmen Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu raporu
ve bu Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda kendisine yol gösteren rapordaki hususları
hiç dikkate almamakta, sekiz yıldır teşkilatını büyütecek herhangi bir teklifi
Bakanlığa veya Meclisin huzuruna getirmemektedir.
Ayrıca
değerli arkadaşlarım, 2920 sayılı Kanun’un 42’nci maddesi, 5431 sayılı Kanun’un
4/g maddesi ve Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatının Annex-12
ve Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği açık olarak Ulaştırma Bakanlığına ve
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne arama-kurtarma teşkilatını kurma sorumluluğu
vermesine rağmen, bugüne kadar Genel Müdürlük bünyesinde arama-kurtarma
teşkilatı kurulmamıştır.
Peki, kurulmazsa ne olur
değerli milletvekilleri? Kurulmazsa, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu
ve arkadaşlarının helikopter kazasında olduğu gibi yaşanan arama-kurtarma
zafiyeti ve eksikliğin nelere mal olduğu, bütün Türkiye’de, düşen arkadaşlarımızı günlerce nasıl
aradığımızı hep birlikte yaşadık. Dolayısıyla, Türkiye bu yetersizliğin acısını
günlerce hep birlikte yaşadı, bunu mutlaka en kısa zamanda kurmak gerekir.
Ayrıca, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün 140 civarındaki personeliyle değerli milletvekilleri, muadil
ülkelerle karşılaştırıldığı zaman bu sayı son derece yetersizdir. Etkin bir
denetim ve kontrol yapması mümkün değildir. Şimdi, Sayın Bakan birazdan buraya
çıkacak -ben bunu üç senedir söylüyorum- diyecek ki, SANA ve SAFA
denetlemelerindeki artış oranını söyleyecek bana. Evet, sanal olarak
“SANA-SAFA” dediğimiz yani millî ve yabancı uçaklara yapılan denetlemelerdeki
artışı bu Meclisteki birçok arkadaşa anlatabilirsiniz, inandırabilirsiniz de
ama beni inandırmanız mümkün değildir. Çünkü, bu
denetlemelerin en önemli istatistiki değeri hava yolu şirketlerinin yapmış
olduğu kaza kırım oranlarındaki düşüştür. Bugün etkin denetim yapılamadığı için
Türkiye’deki kaza kırım oranları son derece yüksektir. Yani, bu Genel Müdürlük
hayatidir derken hayatımızı koyarak uçtuğumuz uçaklardaki kaza kırım oranının
son derece yüksek olduğunu sizlere söylemek istiyorum. Hepimiz uçarken
kendimizi risk altına atıyoruz. Bu, binde 1’dir milyonda 1’dir ama önemli bir
risk vardır. Bu risk de Avrupa’daki ve dünyadaki önemli ülkelerin risklerinden
son derece yüksektir. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, İnternetteki “Airline Accident Statistcs Reports” denen, yani
hava yolları kaza istatistik raporlarına giren -burada da girilebilir-
arkadaşlarım, görecekler ki, çok çarpıcı bir sonuçla karşılaşacaklar. O çarpıcı
sonuç şudur: Türk Hava Yolları, Türk sivil havacılığı Avrupa’da kaza kırım oranında
birinci, dünyada üçüncüdür. İşte o nedenle bana anlatamazsınız dedim. Yani
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü teşkilatı büyütülür, etkin bir denetleme
yapılırsa kaza kırım oranları sıfıra doğru gider. Dolayısıyla, bu yapının
Türkiye’ye maliyeti, kaza kırım oranlarının çok yükseklere çekilmesidir. Bunu
sadece kontrolsüz büyümeyle izah etmek mümkün değildir, sanal kontrollerle izah
etmek mümkündür aynı zamanda.
Değerli arkadaşlarım, Sivil
Havacılık bünyesinde teşkil edilen bir kurul var ki başka ülkelerde bu kurullar
bağımsız kurullardır, o da kaza kırım tetkik kurullarıdır. Bizde, Sivil
Havacılık bünyesinde kaza kırım tetkik kurulları oluşturulmaktadır. Hâlbuki bütün
dünyada, ciddi havacılık işleri yapan ülkelerde bu kurullar bağımsızdır. Neden
olması gerekir? Çünkü son yıllarda olan kazalarda da -dikkat ederseniz- Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün de birtakım ihmalleri ve noksanları olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla, bünyesinden çıkan bir kurul, kendi genel
müdürlüğünün birtakım kabahatlerini örtmektedir. Hâlbuki bu kurulların asli
unsuru, kazanın sebebini ortaya çıkarmak, kazanın oluşundan dersler çıkarmak,
kimlerin ne tür eksiklikler yaptığını ortaya koymak ve bundan sonra böyle bir
kazanın olmaması için neler yapılması gerektiği noktasında raporlar
hazırlamaktır. İşte, Türkiye’deki kazaların bir türlü azalmamasının altında
yatan sebeplerden biri de Türkiye'de gerçek anlamda bağımsız kaza kırım
kurullarının oluşturulmamasıdır. İnanıyorum ki Sayın Bakan bu söylediklerimi
bir muhalefet milletvekilinin söylediği sözler olarak değerlendirmeyip, bunu,
bu konularda teknik bilgisi olan bir şahsın söyledikleri olarak değerlendirir
ve bir an evvel, bu söylediklerimi hayata geçirecek faaliyetler için, Sivil
Havacılık Genel Müdürüne, gerekli bağımsız kurulların kurulması için çalışmayı
yaptırır.
Değerli arkadaşlarım, sivil
havacılığın sorunlarını ancak havacılık şûralarında düzeltmek mümkündür.
Zaman da azaldığı için atlayarak
konuşmama devam ediyorum.
Diğer bir konu vardır ki
hayati bir önem arz etmektedir. Türkiye'de yabancı pilotların ve yabancı
teknisyenlerin cirit attığı, kendi pilotlarımızın ve kendi teknisyenlerimizin
iş bulamadığı bir durumu yaşıyoruz kanuna rağmen. Kanun diyor ki: “Türkiye'de
herhangi bir nedenle pilot bulunamazsa yabancı pilotlara çalışma izni verilir.”
Benim bildiğim onlarca pilot işsiz olmasına rağmen Türk Hava Yolları bünyesinde
200, Türkiye’de 600 civarında yabancı pilot görev yapmaktadır. Bunun da sebebi
Türklerle yabancılar arasındaki klerans farkıdır. Bir
Türk pilotunun Türk Hava Yollarına girmesi için pilot lisansı olması, dört
yıllık üniversite bitirmesi, “TOEIC” dediğimiz yabancı dil sınavından 600 puan
alması ve DLR testinden geçmesi gerekir. Yabancı pilot için iki şart var: Pilot
lisansı olması, en az lise mezunu olması. Yani Türk gençlerine, işsiz duran
Türk gençlerine kastınız nedir değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) –
Son derece yüksek maaşlarla görev yapan bu sektöre Türk genci mi bulamadınız?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Atılgan.
Kayseri Milletvekili
Sabahattin Çakmakoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çakmakoğlu.
MHP GRUBU ADINA SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; öncelikle
sizleri saygılarla selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimizi ana
hatlarıyla anlatmaya çalışacağım.
Bilindiği gibi, bu bütçe Türk
Silahlı Kuvvetlerinin de bütçesidir, Türkiye'nin savunma bütçesidir. Genelde
bütçelere bakıldığında, devletlerin uyguladığı ekonomik, sosyal politikalar,
kalkınma planları, savunmaları için gerekli değerler öne alınır. Bizim için ise
asıl olanı, silahlı kuvvetlerimizin, savunmamızın ertelenemez ihtiyaçlarını
öncelikle karşılayıp karşılamadığına bakılır. Bütçede öyle olduğu
anlaşılmaktadır.
Bizim için esas,
devletimizin, savunmamızın oluşuna göre ilkelerimiz neler olmalıdır, buna da
bakmamız gerekmektedir. Genel ilkemiz, biliyorsunuz, büyük kurtarıcımız Mustafa
Kemal Atatürk’ten devraldığımız, hemen, daima da uygulayageldiğimiz
“Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesidir. Önceliklerimize, bize karşı olabilecek
hareketlere, politikalara ve husumetlere karşı bir caydırıcı güç var olmalıdır,
var edilmelidir. Bunu yapıyorken küreselleşme çabaları olmasına rağmen
dünyamızda, politikalarımıza uygun müştereklerden yana olan uluslararası
antlaşmalarda yer almalıyız, mevcut olanları da korumasını, onları yerinde ve
zamanında iyi kullanmasını bilmeliyiz. Dünlerde kalınmış olsa bile, tarihsel
geçmişimizi, coğrafi konumumuzu dikkate alıcı çok rollü görevlere silahlı
kuvvetlerimizi daima hazır hâlde bulundurmalıyız. Tabiidir ki savunmamız için
gerektiğinde kullanılmak üzere, cephe savaşlarına, “gayrinizami”
dediğimiz asimetrik savaşlara, teröristlerle mücadele gücümüze, ablukalara, güç
gösterme hallerimize askerimizi daima hazırda, eğitilmiş bulundurmalıyız. Savunmamızın
başlıca kaynağı olarak, dayanağı olarak bu düşüncelerdeyiz.
Bu arada, savunmamızın
gereği, yakınlarımızda oluşturulmaya çalışılan kitle imha silahlarının
gelişiyor olması, ülkemizi etkileyecek füze menzillerinin artışı gibi olayları
yakın ilgimiz içinde bulundurmalıyız. Üç kıtanın âdeta kavşağı durumundaki çok
komşulu ülkemizin sınırlarını korumada çok güçlü olunmalıdır. Biliyorsunuz,
denizlerde 8.300, karalarımızda 2.875 kilometre olan sınırlarımızdaki
güvenliğimizin, kaçakçılığı, hem de teröristlerin giriş-çıkış trafiğini yeterli
önleyemediğini hepimiz biliyoruz. Bu sebeple, sınır güvenliğimizi çok yönlü
iyileştirmelerle geliştirmeli, güçlendirmeliyiz. Komşu ülkelerle güneyimizdeki
sınırlarımızın -gerçeklere bakılmaksızın hiç de- suni, yapay oldukları
bilinmektedir. Bu hâlin ıslahına yönelen çalışmaları mutlaka gündeme
sebepleriyle getirmeliyiz. Mesela, bayramlarda sınır bölgelerimizde yaşanılan
geliş, gidiş ve kalış süreleri trafiğinin yoğunlaşan artışının, bu kısa süreli
ziyaretlerin bile, sınırlarımızın nasıl gerçeğe uyulmadan tespit edildiğini,
egemen güçlerin menfaatleri doğrultusunda politik çıkarlarının gözetildiği için
yapıldığını, etrafa ve ilgilenenlere göstermeliyiz. Bu sebeplerle, sınırlarda
belirttiğimiz makul bir yeni düzenleme gerçekleşinceye kadar da sınır güvenlik
kuşağı, tampon bölgeler oluşturulması yolunda çalışılmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; şimdi de sizlere, Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili
benimsediğimiz bazı konulardan bahsetmek istiyorum. Savaşlarda, vatan
görevlerinde, terörle mücadelede hayatlarını kaybetmiş şehitlerimizle
gazilerimizin tamamını kapsayan, onların tanımlamaları dâhil, onlara ve
yakınlarına yapılacak maddi, manevi yardımlar ve hizmetlerin belirleneceği,
çeşitli yasal düzenlemelerdeki farklılıkların, aksaklıkların giderilmesini
amaçlayan, çözüme kavuşturan bir şehitler ve gaziler temel kanunu artık
çıkarılmalıdır.
Terörle mücadeledeki ayrı
güçlerin tek bir güç hâline getirilmesi sağlanmalıdır.
Terör örgütlerinin kullanageldikleri ortamın giderilmesi için çok yönlü
gerçekleri insanımıza anlatacak, bilgilendirecek, yönlendirecek, koordine
edecek eğitici öğretici ülke genelinde bir çalışma yapılmalıdır.
Silahlarımızın ülke
kaynaklarından karşılanması esastır, biliyoruz. Bunun için özel sektörün
tesislerinin teşviklerle kullanılması, bu hâlin etkinlikle devam ettirilmesi
bizim de arzumuzdur.
Asimetrik tehditlerin yurt
içi kaynaklarının bağlantılarının tam kesilmesi için malum sınır
bölgelerimizdeki tehditkâr uzantıların tecavüzlerine, Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 51’inci maddesinin de cevaz verdiği gereği meşru müdafaa ilkesi,
hakkı yerinde ve zamanında kullanılmalı, sıcak takip, sınır ötesi harekâtı
yerinde gerçekleştirilmelidir.
Millî savunmanın ve silahlı
kuvvetlerimizin görevli bütün personelinin kurumlarının sosyal tesislerinden
-emeklileri dâhil- yararlanması sağlanmalıdır.
Bir başka konuyu bu defa da
tekrarlamak istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekillerimiz; yurt dışındaki
insanlarımızın askerliklerini yapmalarında bazı kolaylaştırıcı tedbirler
alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Devamla) – Bunun için o ülkelerdeki askerî birliklerden yararlanılmalı,
olmuyor ise Türkiye’den bir birlik gönderilmek suretiyle orada yapılması sağlanmalı
ve dövizle askerlik esasından doğan kaynaklardan gidiş geliş ücretlerinin
karşılanması yolu da açılmalıdır.
Teşekkürler. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çakmakoğlu.
Bursa Milletvekili Hamit Homriş.
Buyurunuz Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA H. HAMİT
HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Savunma Sanayi Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili konuşma
yapmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Ancak bütçe gibi önemli bir
görüşmede AKP sıralarında sadece 25-26 sayın milletvekilinin bulunduğunu
görmekten de üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ÖMER İNAN (Mersin) –
Kendinize bakın.
H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) –
Toplam 16 milyar 976 milyon lira büyüklüğündeki Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı bütçesinde Savunma Sanayii Müsteşarlığı özel
bütçesine sadece 32 milyon liranın ayrıldığı görülmektedir. Bu bütçenin dünya
savunma harcamalarına kıyasla fazla olup olmadığı ve bu kaynağın Türkiye’nin
ihtiyaçlarını karşılamak için etkin ve verimli bir şekilde kullanılıp
kullanılmadığı hususları dikkat çekmektedir.
SIPRI’nın
(Stockholm International Peace
Research Institute) 2009
yılı rakamlarına göre, geçen yıl dünya savunma harcamaları 1 trilyon 531 milyar
dolardır. 661 milyar dolar savunma harcamasıyla Amerika Birleşik Devletleri en
fazla savunma harcaması yapan ülke olup Amerika’yı 100 milyar dolarla Çin, 63
milyar dolarla Fransa, 58 milyar dolarla, 53 milyar dolarla Rusya, 51 milyarla
Japonya ve 45 milyar dolarla da Almanya takip etmektedir. Türkiye ise en fazla
savunma harcaması yapan ilk on beş ülke arasında dahi yer almamaktadır.
Tartışmamız gereken esas
konu, Türkiye'nin bu harcamaları yerli yerinde yapıp yapmadığıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi savunma için ayrılan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmadığı düşüncesindedir çünkü Sayın Bakanın Plan Bütçe konuşmasında
ülkemizin güvenliğine yönelik en büyük tehdit olarak tanımladığı PKK terör
örgütü ile savunma sanayisi faaliyetleri içinde saydığı askerî teçhizat tedarik
projelerinin, birbiriyle uyumlu olması gerekirken, ne yazık ki içerik ve
zamanlama bakımından birbirleriyle uyuşmadığı görülmektedir. Sayın Bakanın
ifadesi ile son derece organize olmuş asimetrik tehditlere yani teröristlere
karşı, askerî teçhizat tedarik projelerinden 250 adedi için 4 milyar dolar
ödeyeceğimiz ana muharebe tankı Altay'ın 120 milimetrelik topunu mu
kullanacağız? 116 adedine 16 milyar dolar ödeyeceğimiz radarlara karşı
görünmezlik özelliği olan F-35 savaş uçaklarını mı kullanacağız? 6 adedine 2
milyar euro ödeyeceğimiz yeni tip denizaltını mı
kullanacağız? Yoksa 11 adedi için 3 milyar dolar ödeyeceğimiz millî gemi
projesini mi kullanacağız? Sayın Bakanın tehdit algılaması ve tanımı ile askerî
teçhizat tedarik projeleri arasındaki ilgiyi anlamak mümkün değildir.
Bir başka önemli husus, bu
projelerin tedarik planlaması ile ilgilidir. Bu projelerde sözleşme imzası, ilk
ürünün ortaya çıkması ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine
girişi arasında ortalama yedi yıllık bir süre olduğu görülmektedir. Muhtemel
gecikmeleri de dikkate alırsak proje başlangıcından itibaren ürün teslimatları
için en az yedi ila on yıl arasında değişen bir zaman söz konusudur.
Öncelikli tehdit algılamamız
PKK terörü olduğuna göre, örneğin 2004 yılında yeniden başlatılan 3 milyar
dolar bedelli ATAK helikopter projesinde ilk helikopteri yedi ila on yıl sonra
teslim alacağız demektir. Böyle bir tedarik planlaması kabul edilemez.
Sayın milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde Millî Savunma Bakanlığı sembolik bir
bakanlık hâline gelmiştir. Savunma ile ilgili görevler Genelkurmay
Başkanlığına, savunma politikasıyla ilgili görevler Dışişleri Bakanlığına
bırakılmıştır. Bugün savunma ve güvenlik ile ilgili konularda Millî Savunma
Bakanlığının ağırlıklı bir rolü olduğunu söyleyebilir miyiz?
Gelişmiş ülkelerde savunma
bakanlıklarının görevi, ülkenin savunma politikalarının belirlenmesi ve
uygulanmasını sağlamaktır. Türkiye'de Millî Savunma Bakanlığının böyle bir
görev icra ettiğini söyleyebilir misiniz?
Diğer taraftan, 58, 59 ve
60’ıncı AKP hükûmetleri dönemlerinde gerek Millî
Savunma Bakanlığı tedarik faaliyetlerinin yürütülmesi gerekse Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumunun yapısının iyileştirilmesine yönelik hiçbir bir yasal
düzenleme yapılmamıştır.
Sayın Milletvekilleri,
Bakanlığın savunma sanayisi projeleriyle ilgili çalışmalarında hemen her ay bir
vesile yaratılarak ve ciddi paralar harcanarak törenler yapılıyor olması dikkat
çekmektedir. Bu kadar sık tören yapılmasının amacı nedir? Savunma sanayisi
ürünlerinin müşterisi halk değil ki sizin bir pazarlama ihtiyacınız olsun.
Savunma sanayisi ürünlerinin müşterisi Türk Silahlı Kuvvetleri. Onların da
pazarlamaya değil, ürüne ihtiyaçları vardır. Bu pazarlama faaliyeti Türk
Silahları Kuvvetleri için olmadığına göre kimin içindir, doğrusu merak
ediyoruz.
Savunma Sanayii
Müsteşarlığınca yürütülmekte olan projelerdeki gecikmelerden hiçbir şekilde
bahsedilmemektedir. Örneğin, Barış Kartalı (AWACS uçakları) Projesi ile Meltem
projelerindeki gecikmeler gibi. Barış Kartalı (AWACS uçakları) Projesi dört yıl
gecikmiştir. Bu gecikmeler hiç gündemde bulunmuyor.
Soruyorum: Savunma Sanayii Müsteşarlığı projelerinde gecikme oranı nedir? Kaç
projede gecikme vardır? Projeler niçin geciktirilmektedir?
Değerli milletvekilleri,
sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri askerî teçhizat
tedarik sistemi, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, TAI, HAVELSAN, ROKETSAN
gibi vakıf şirketlerinin gelişimi hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.
Sözlerimi tamamlamadan önce
Sayın Bakana üç soru sormak istiyorum:
Birincisi: AKP iktidarları
döneminde İtalyan Agusta firmasına ihale edilen
işlerin toplamı, birlikte çalıştığı Türkiye'deki firmalar dâhil, kaç milyar
dolardır? ATAK Helikopter Projesi’nde bugüne kadar Agusta
firmasına yapılan toplam ödeme miktarı ne kadardır? İlk prototip
helikopter niçin düşmüştür?
İkinci sorum: Agusta firmasının Türkiye temsilcisi kimdir?
Üçüncü sorum: AKP iktidarları
döneminde başlatılan savunma sanayisi holdingi kurulması çalışmasının akıbeti
ne olmuştur? Bu çalışmalar için bir danışmanlık firmasından hizmet alınmış
mıdır? Alınmışsa bu firmaya ne kadar ödeme yapılmıştır? Bu danışman firma hangi
ihale yöntemiyle seçilmiştir? İhale yapılmışsa ihaleye hangi firmalar
çağrılmıştır?
Bu sorularımın cevap bulması
dileklerimle sözlerime son veriyorum. Partim ve şahsım adına yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Homriş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kemal Demirel, Metin Arifağaoğlu, Mehmet Emrehan Halıcı, Hüsnü Çöllü, Erol Tınaztepe, Hüseyin
Pazarcı konuşacaktır.
İlk konuşmacı Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’dir.
Buyurunuz Sayın Demirel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi
üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi ve halkımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Ulaştırma Bakanlığı gerçekten Türkiye'nin en önemli bakanlıklarından bir tanesi
çünkü Türkiye'nin, ulaşım noktasında bir değerlendirme yaptığımızda, ulaşım modları içerisinde birbiriyle rekabet etmemesi gereken, tam
tersine, birbirleriyle bütünleşmiş bir ulaşım politikasının geçerli ve
yürürlükte olmasını özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü
Türkiye’nin ulaşım politikalarını gözden geçirdiğimiz zaman, Osmanlı öncesi,
Osmanlı sonrası, cumhuriyet dönemi ve cumhuriyet döneminden bugüne kadar
karşılaştırdığımızda, demir yollarının gelmesi gereken noktada olmadığını ve
cumhuriyet dönemindeki demir yolu atağının 1950 yılı sonrası âdeta kaderine
terk edildiğini ve onun yerine kara ulaşım modlarının
öne çıkarıldığını ve bunun sonucu olarak Türkiye'nin ekonomik anlamda, maddi ve
manevi anlamda büyük kayıplarla karşı karşıya kaldığını özellikle vurgulamak
istiyorum. Bunu can olarak ortaya koyarsak, inanın, Türkiye trafik
kazalarında kaybettiği canı depremlerde kaybetmemiştir. O yüzden trafik
kazalarının önüne geçebilmenin, onları en aza indirebilmenin, can ve mal
kayıplarını aza indirmenin yolunun demir yollarına sahip çıkmak, demir
yollarına gereken ağırlığı vermek ve demir yolu ulaşımını Türkiye’nin her
yerine ulaştırmanın yolunu bulmaktan geçtiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii bu noktada kara yollarına kaynak ayrılırken ve bu kaynağı yaratmak için
mevcut demir yollarının taşınmazları arasındaki garlar, etrafındaki bulunan
yerler özelleştirmeyle ve satılmasıyla kara yollarına kaynak ayrılması gibi
çalışmalar da yapılmıştır. Bunun da aslında o garların, o taşınmazların demir
yolu ulaşımında ve hizmetinde kullanılmasını çok daha sağlıklı olduğunu
vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekillerim,
bugün Türkiye’nin gerçekten demir yolu konusunda hak ettiği yere gelmesi gerektiğini
her zaman vurguladım. Bu noktada Bursa’da ve Türkiye’de demir yolu noktasında
-Sayın Bakanımın da yakından takip ettiğini biliyorum- hak ettiği yere gelmesi
için on dört
yıldan beri mücadele veriyorum. Milyona yakın imza toplamışımdır, 250 kilometre
yol yürümüşümdür, 44 vilayette Bursa’ya ve Türkiye’de demir yolunun gelişmesi
için ve demir yolunu hak ettiği yere gelmesi için de kampanyalar yapmışımdır
çünkü bunda amaç bu ülkedeki can ve mal kayıplarının önüne geçebilmek,
Türkiye’nin maddi kayıplarının önüne geçilmesi ve maddi noktasında da başka
yerlere de yatırım yapılabilmesi için mutlaka demir yolunun şart olduğunu
vurgulamak istemişimdir. Burada özellikle vurguluyorum, eğer demir yolu ve
taşımacılıkta payımızı yüzde 25’e çıkarabilmiş olsak bugün ulaştırmaya da
ayrılan pay yüzde 15 düşecektir yani ulaşıma düşecek olan pay başka yatırımlara
aktarılacaktır. Bu nedir? Sağlığa aktarılacaktır, eğitime aktarılacaktır, başka
yerlerin de kalkınmasına aktarılacak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine
Ulaştırma Bakanlığının kitapçığında rakamlar var, işte cumhuriyet öncesi,
cumhuriyet sonrası, 1950 ve bugüne kadar ve AKP Hükûmetinin
2003’ten 2010 yılına kadar yapmış olduğu çalışmalarda 1.076 kilometre demir
yolu inşaatının yapıldığını söylediler. Ben burada bir kez daha Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bu 1.076 kilometre içerisinde iki tane ili bağlayan veya iki
tane ilçeyi bağlayan 1 kilometre demir yolu yapılmış mıdır? Şimdi bu yapılan
demir yolu içerisinde hızlı tren güzergâhları yapılmıştır ama o güzergâhlar
içerisinde yine mevcut demir yolları vardır. Benim öğrenmek istediğim, mesela
Bursa ile Ankara arasında 1 kilometre ya da 1 metre demir yolu yapılmış mıdır?
Eğer yapılabilmiş olsaydı, 2003 yılından 2010 yılına, inanıyorum ki Bursa demir
yoluna kavuşur ve Bursa hak ettiğini alırdı. Bunu niye vurgulamak istiyorum?
1950 yılına kadar Bursa’da demir yolu vardı. Ama ne yazık ki 1950’den sonra
dost ve müttefik Amerika’nın talebi üzerine Mecliste kanun çıkarılarak
Bursa-Mudanya demir yolu kaldırılmış. Evet, ne yazık ki gerçek bu ve Bursa,
Türkiye’nin, ekonomide, ihracatta ülke ekonomisine en fazla katkı veren iki
ilinden bir tanesi ama maalesef bu il demir yoluna kavuşmamış. Sanayide,
tarımda, turizmde, eğitimde böyle önemli bir kentin demir yolu ulaşımından
mahrum bırakılmasını asla kabul etmiyoruz ve bunu kabullenemiyoruz.
Yine son günlerdeki
açıklamalarda, işte Bandırma-Bursa-Bilecik demir yoluyla ilgili yapılan
çalışmalarda, Bursa-Yenişehir’le ilgili ihaleye çıkarılacağını söylediler,
sevindik. Ne zaman çıkarılacağını söylediler? 18 Ekim, olmadı; 5 Kasım, yine
olmadı. Dediler ki: “İşte projeler var, gözden geçiriyoruz. Müteahhitlerin,
daha doğrusu ihaleye giren firmaların çalışmaları var, gözden geçiriyoruz,
onları inceliyoruz.” Ama diyorlar ki: “2011-2013 arasında bitecek.” Ben yine
bir kez daha buradan sesleniyorum: İnşallah bitecek. Evet, ama inanıyorum ki bu
hızla maalesef 2013 yılına kadar Bursa’ya demir yolunun gelmesi noktasında
umutlarımız azalıyor.
Ama ben şunu… Bursalılar
seyrediyor, Türkiye seyrediyor. Türkiye’de demir yolunun ve o ulaşımın… Mustafa
Kemal’in dediği gibi “Demir yolları bir ülkenin toptan tüfekten daha önemli bir
silahıdır.“ Bunu niye söylemiştir? Çünkü demir yollarını önemini Kurtuluş
Savaşı’nda ortaya koymuştur. O günkü şartlarda demir yolları, Kurtuluş
Savaşı’nda Türk askerine hem silah hem asker açısından en büyük desteği veren
bir ulaşım aracı olduğu için. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Onun dışında, konuşacak konu
çok ama sekiz dakikaya sığdırmak da kolay değil ve artısı da olmuyor bu işin,
artı 1, artı 2’de olmuyor. Bu anlamda kara yollarındaki kamyon taşımacılığını
yapan şoförlerimizin, esnafımızın da çok büyük sıkıntıları var. Bu sıkıntıları
da özellikle vurgulamak istiyorum ama Parlamentonun kürsüsünden de vekillerimiz
konuşmalarını özgürce ve zamanı da kullanırken gerektiğinde o zamanı aşma
noktasında da gerekli hassasiyetin gösterilmesini özellikle bir kez daha
vurgulamak istiyorum. Bu hepimiz için geçerli çünkü buraya kamyoncular gelemez,
şoför esnafı gelemez, kamyonetçiler gelemez.
Sayın Bakan, yine
kamyonetçilerle ilgili bir şey söylemek istiyorum: Onlar şehir dışına
çıkamıyorlar, şehir dışına çıkıldığı zaman K1 belgesi gerekiyor, o 25 ton şartı
aranıyor ama bu da olmadığı için mümkün olmuyor. Biz de diyoruz ki
kamyonetçilerin de şehir dışına çıkmaları için K1 belgesi almalarının önemli
olduğunu vurgulamak istiyorum.
Sözlerimi bağlarken,
kamyoncuların işte son zamanlarda en çok şikâyet ettiği konulardan bir tanesi
zamlar, benzin ve mazot zamları. Şimdi kamyoncular şunu söylüyor: “Bas gaza,
frene, debriyaja, kazandığını ver vergiye, stopaja, benzine, mazota.” Bir de ne
diyor: “Kaderimizse çekeriz, batsın bu dünya.” Bu yazıların olmaması için
kamyoncu esnafına, şoförlerimize de gereken desteğin verilmesi, mazottaki ve
benzindeki KDV, ÖTV oranlarının mutlaka ve mutlaka indirilmesi gerektiğini bir
kez daha vurguluyor, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Demirel.
Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu.
Buyurunuz Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı
Karayolları Genel Müdürlüğü bütçe üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum.
Yol konusunda ülkemizde tek
uzman kuruluş Karayolları Genel Müdürlüğüdür. 64.800 kilometrelik yol ağına
sahip olan Karayolları Genel Müdürlüğünde çok iyi yetişmiş mühendisler ve
teknisyenler bulunmaktadır ancak yirmi beş-otuz yıllık bir mühendisin, aldığı
ücretle üniversitede okuyan çocuğuna ve zaruri ev ihtiyaçlarına maaşını
yetiştirmesi mümkün gözükmemektedir. Yetki verip iş ve üretim beklediğiniz
teknik kadroların ve Karayolları camiasında çalışan toplam 16.265 personelin
maaşlarının iyi olduğunu söylemek mümkün değildir.
Özelleştirme İdaresi Yüksek
Kurulunun 15 Ekim 2010 tarihinde 2010/88 no.lu Kararı’na göre otoyollar,
köprüler ve bu yolun üzerinde yer alan tesisler özelleştiriliyor. 2.197 kilometre
otoyolumuz bulunmaktadır. Bu yeterli değildir, yeni otoyollara ihtiyacımız
vardır. Yeni otoyolların yap-işlet-devret modeliyle yapılmasını Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak destekliyoruz ancak mevcut otoyollarımızdan
Edirne-İstanbul-Ankara, Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana-Gaziantep ve Toprakkale-İskenderun otoyolları ile Boğaziçi ve Fatih
Sultan Mehmet köprülerinin özelleştirilmesini doğru bulmuyoruz. Tek paket
hâlinde birlikte fiilî teslim tarihinden itibaren yirmi beş yıl süreyle işletme
devir hakkı verilerek özelleştirme kararı almışsınız. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak bu kararı doğru bulmuyoruz. Herhangi bir kriz ortamında değiliz.
Mevcut otoyolları özelleştirmek doğru değildir ancak yeni yapılacak otoyolların
yerli veya yabancı firmalarca yaptırılmasının doğru ve ülke çıkarları için
uygun olacağını düşünüyoruz. Mevcut otoyolları özelleştirirseniz Türkiye'nin
ana sorunu olan işsizliği azaltmazsınız, bilakis artırmış olursunuz.
Otoyollarımız gelir getiren önemli kaynaklarımız arasındadır. Otoyolları
satıyorum demek Türkiye'nin geleceğini satıyorum demektir. Ülkemizin yirmi beş
yıllık gelirini satmanız doğru değildir. Doğmamış çocukların geleceğini
satıyorsunuz. Ülkemizin varlıklarını tek tek
sattınız, satmaya da devam ediyorsunuz. Altı ay sonra seçim var, dilerim bu
aziz millet satanlardan sandıkta hesap sorar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Karadeniz Bölgesi’ni güneye bağlayacak yeni koridorlara
şiddetle ihtiyaç vardır. Karadeniz’de bulunan illerin güneye bağlantılarını
sağlayacak standardı yüksek yollara geç kalınmadan başlanılmalıdır.
Artvin barajlar şehri oldu.
Çoruh Nehri üzerinde 10 adet baraj bulunuyor. Borçka-Muratlı ve Borçka-Artvin
arası eski yollar baraj gölü içinde kaldı, ancak bu yolların standardı düşüktü;
elli yıl sonra bir protokolle bu yollar barajları yapan Devlet Su İşleri
tarafından yapıldı, ancak elli yıl sonra yine aynı standartla yapıldı. Bu doğru
değildi, fakat üzgünüm Karayolları müdahale etmedi ve aynı standartla yollar
yapıldı.
Borçka-Artvin arasında 11
adet tünel olmasına rağmen, yine yolların standardı düşüktür, milletvekili oldum,
buraya geldim, “Tüneller karanlıktır.” dedim, ancak üç senede bu 11 adet
tüneller aydınlatılabildi.
Değerli milletvekilleri, bu
bölgede yaşayan insanların yüksek standartlı yollara ihtiyacı olduğunu ancak
2010 yılında anlayabildiniz. 2010 yılına gelince Karadeniz’i güneye bağlayan
bölünmüş yollara ihtiyaç olduğu hissedilmiştir. Geç de olsa böyle bir projeye
başlanmış olması oldukça yararlıdır. Bölgede yaşayan insanlar için ve şoför
esnafı için sevindirici ve mutlu edici, önemli bir projedir. Bu proje Hopa-Borçka
devlet yolu, Cankurtaran Tüneli’dir. Hopa-Borçka devlet yolu, Cankurtaran
Tüneli elbette ki Artvin için çok önemlidir, ancak Artvin’den sonra Ardanuç ve
Şavşat istikametine gitmek için Deriner Barajı
varyant yolu kullanılacaksa bu proje amacına ulaşamayacaktır. Neden
ulaşamayacaktır?
Değerli milletvekilleri, Deriner Barajı yapılırken servis yolu olarak Varyant… Deriner Barajı-Varyant yolu diyoruz, bu çok inişli çıkışlı
yoldur, şoför esnafı ve hiçbir vatandaş bu yoldan memnun değildir. Şu anda Artvin-Erzurum
devlet yolu yapılmaktadır. Bu Varyant yolunu baypas etmekten başka çaremiz
yoktur. Bu yol nasıl baypas edilir, çözüm var mıdır? Vardır. Şavşat Suyu’nun
Çoruh Nehri’yle birleştiği noktaya bir viyadük yaparak
çözüm sağlanabilir. Bu çözüm sağlandıktan sonra Kuzey Karadeniz’i güneye
bağlayacak iki seçenek karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri Ardanuç üzerinden
Ardahan’a ulaşmaktır, diğeri Şavşat üzerinden Ardahan’a ulaşmaktır. İster
Ardanuç üzerinden gidin, Bilbilan Geçidi’nden
kurtulmak için tünel gerekmektedir ister Şavşat üzerinden gidin, orada da Sahara Geçidi’nden kurtulmak için yine tünele ihtiyaç
vardır. Her iki geçitten de tünelle kurtularak… Yüksek rakımlı geçitlerden
böylece kurtulmak mümkündür.
Yine, bizim Artvin için çok
önemli projelerden biri Ardanuç-Ardahan Projesi’ydi, on yedi yıldır devam ediyor. Bu proje hâlen
daha bitirilmemiştir. Bu kürsüde, Sayın Bakanımız “2009’da bitecek.” demişti,
bitmemiştir.
Yine önemli projelerden
Borçka-Camili yolu vardır, on dokuz yıldır devam ediyor. Bu proje de
bitirilememiştir maalesef.
Yine Artvin için çok önemli
yeni projeden bahsetmek istiyorum. Ardanuç-Olur arası 48 kilometredir. Bu yeni
proje, mutlaka iki ilçe için çok çok önemlidir ancak
Erzurum ve Artvin illeri için alternatif bir güzergâh olacaktır ve bu iki il
arasındaki trafiği çok çok rahatlatacaktır. Onun
için, Ardanuç-Ardahan arasındaki bu yolu da önemsiyor ve destekliyoruz.
Ne yazık ki sekiz dakikada
bunları yetiştirmek çok zor. Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin çalışanlara
ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, sizleri tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Arifağaoğlu.
Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı.
Buyurunuz Sayın Halıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
EMREHAN HALICI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilgi ve
iletişim sektörü tüm dünyayı değiştiren ve bu değişime uyma konusunda kişileri,
kurumları, devletleri âdeta zorlayan olağanüstü etkiye sahip bir sektördür.
Böyle olduğu için de hükûmetlerimiz ve birçok devlet
yöneticimiz tarafından özel bir önemle karşılanmıştır. İlgileri ve katkıları
nedeniyle rahmetli Turgut Özal’ı, Sayın Süleyman Demirel’i ve rahmetli Bülent
Ecevit’i şükranla anmak isterim.
Ecevit’in 1999 yılında bilgi
toplumu hedefini siyasete taşıması ve başında bulunduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin “e-Cumhuriyet” girişimini başlatması, bilişim
ve iletişim konularının devlette karşılık bulmasını sağlamış ve yeni
yapılanmaların oluşmasına olanak oluşturmuştur. Koalisyon ortakları olan
Milliyetçi Hareket Partisini ve Anavatan Partisini de takdirle hatırlamamız
gerekir.
AKP Hükûmeti
e-Türkiye Projesi’ne bir “dönüşüm” kelimesi ekleyerek e-Dönüşüm Türkiye Projesi
adıyla yeniden tanımlamıştır ve bu çerçevede 2006-2010 yıllarını kapsayan Bilgi
Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı’nı 2006 yılında yürürlüğe sokmuştur.
Plan çerçevesinde
gerçekleştirilecek faaliyetlerin ve projelerin tanımının yapıldığı eylem planı
111 adet eylem içermektedir. 2009 yılı sonu itibarıyla baktığımızda bu 111
eylemden sadece 22’si tamamlanmış, 19’u ise henüz başlangıç aşamasındadır ve
ortalama olarak bu projelerin, bu eylemlerin tamamlanma oranı maalesef yüzde
49,65’tir. Bu, çok üzücü bir tablodur.
Raporu hazırlayan Devlet
Planlama Teşkilatıdır. Çünkü bu Eylem Planı’nın uygulanmasını Devlet Planlama
Teşkilatı izlemekte ve e- Dönüşüm Türkiye İcra Kuruluna rapor etmektedir.
Şimdi, e-Dönüşüm Türkiye İcra
Kurulu nedir? Bu Kurul 2003 yılında Hükûmet
tarafından kurulmuş ve 2007 yılında Kurul üyeleri yeniden tanımlanmıştır. Bilgi
Toplumu Strateji’sinin uygulanması açısından en üst karar organıdır ve içinde
çok değerli üyeleri barındırmaktadır, bakanlarımız, bürokratlarımız ve sivil
toplum örgütlerinin bulunduğu. Bu önemli Kurul 2003 yılından beri 27 kez toplanmıştır
ve son toplantısını Temmuz 2009 yılında yapmıştır yani bir buçuk yıldır bu
Kurul toplanamamaktadır. Bu aslında, çok ciddiyetten uzak bir durumdur ve biraz
önce bahsetmiş olduğum başarısızlığın en önemli nedenlerinden bir tanesidir.
Türkiye'nin içinde bulunduğu bu olumsuz tablo, uluslararası ekonomik
kuruluşların da raporlarına maalesef yansımaktadır. Dünya Ekonomi Forumu’nun
ülkelerin bilgi toplumuna hazır olma durumlarını gösteren raporda, 2008-2009
yılı için Türkiye'nin durumu, 134 ülke arasında, sadece 61’inci sıradır.
Niyet ve hedef iyi olmasına
rağmen başarıya ulaşamamış olmanın aslında çok da sürpriz olmaması gerekir
çünkü ülkemizde bu konunun sahibi belli değildir. Dikkatinizi çekiyorum
“yoktur” demiyorum, “belli değildir...” Aslında bütçeye bakacak olursak sadece
Ulaştırma Bakanlığının altında Bilgi ve İletişim Kurumunun bu bütçede yer
aldığını görüyoruz, bu konuların bu Kurumda yer aldığını görüyoruz ama Bilgi
Toplumu Stratejisi Kurumsal Yapılanma Modeli’ne baktığımız zaman ise bir dolu
tablo var, bir dolu kurum var. Hemen kısaca, siyasi liderlik Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı, strateji ve politika belirleme e-Dönüşüm Türkiye İcra
Kurulu, kaynak tahsisi Devlet Planlama Teşkilatı Bilgi Toplumu Genel Müdürlüğü,
strateji koordinasyonu Kamu Yönetimi Geliştirme Genel Müdürlüğü, Mahallî
İdareler Genel Müdürlüğü ve uygulama komisyonu, uygulamadan, koordinasyondan
sorumlu ise Dönüşüm Liderleri Kurulu.
Şimdi “Dönüşüm Liderleri Kurulu” deyince buraya da
bir bakmak lazım. Bilgi Toplumu Genel Müdürlüğünün sayfasına baktığımız zaman
bu Kurulun da sadece ve sadece 2 kez toplandığınızı görüyoruz; birisi Şubat
2008’de, diğeri ise Haziran 2008’de yani iki buçuk yıldır bu Kurul da hiçbir
toplantı maalesef yapmamış. Aslında bu kadar karışık bir yapılanma modeli
olduğu zaman ve bu kadar sahiplenen kurum olduğu zaman ve kurullar da ciddi bir
biçimde toplanmadığı zaman herhangi bir adım atmak, herhangi bir hedefe ulaşmak
da tabii ki mümkün değil.
Değerli milletvekilleri,
bilişim ve iletişimin kesişim noktasında İnternet vardır. İnternet’e yaklaşım
açısından Hükûmeti değerlendirdiğimiz zaman da
maalesef olumlu bir tabloyla karşılaşmıyoruz. 5651 sayılı Yasa -üzülerek
söylüyorum- temel hak ve özgürlükler açısından çok ciddi problemler yaratmış ve
hem yurt içinde hem de uluslararası arenada önemli ve olumsuz, maalesef,
yankılar oluşturmuştur.
Şimdi, İnternet’ten sorumlu
olan Ulaştırma Bakanlığı olduğuna göre “Ulaştırma Bakanlığı ve İnternet” deyip
bir araştırma yaptığımız zaman karşımıza bu sefer de İnternet Kurulu çıkıyor.
Şimdi, İnternet Kurulu sayfasına -şu an bilgisayarı olanlar bakabilir- bu
sayfaya girdiğimiz zaman da maalesef çalışma grupları dışında dokümanlar,
toplantılar ve haberler bölümü tamamen boştur, tıkladığınızda hiç ama hiçbir
bilgi gelmemektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ya
bu Kurul da diğerleri gibi çalışmıyor ya da bu sayfa çalışmıyor. Bu sayfa kimin
sayfası? İnternet’ten sorumlu olan Bakanlığımızın,
İnternet’ten sorumlu olan Kurulunun İnternet sayfası yani dramla komedi arası
bir durum.
Aslında benim vaktim sekiz
dakika olacaktı, yanlışlık mı var acaba?
BAŞKAN – Sekiz dakikaydı
efendim. Devam edin siz. Sekiz dakika. Bir dakikanız kaldı.
MEHMET EMREHAN HALICI
(Devamla) – Peki.
Şimdi,
rakamlarla ilgili olarak da birtakım farklılıklar var DPT’nin raporuyla
Ulaştırma Bakanlığının sunduğu rapordaki rakamlar arasında ama oraya şu an
maalesef değinemeyeceğim, sadece şunu söylemek istiyorum: Bu rakamlarda geçen
yıl 22,2 milyar ABD doları olan sektör büyüklüğünde, maalesef, yazılım, sadece
yüzde 2,3’lük bir öneme sahiptir; bilişim ise kendisi açısından yüzde 30’luk
bir bölüme sahiptir. Bu, hoş bir durum değildir.
Yazılım ve bilişim, sadece bugünü değil, yarınlarımızı ilgilendiren çok ama çok
önemli bir konudur. Dolayısıyla, üzerine çok önemle eğilmemiz gerekir.
Eleştirilerimizin iyi niyetle yapıldığının bilinmesini özellikle istiyorum.
Sözlerime son verirken
bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yarın akşam Şebiarus töreninde
anacağımız Hazreti Mevlânâ’nın çağrısı olan sevgi,
barış ve hoşgörünün tüm insanlığa egemen olması dileğiyle, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Halıcı.
Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü.
Buyurunuz Sayın Çöllü. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde CHP
Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Denizcilik sektöründen gelen
bir milletvekili olarak Türkiye'nin denizleri ve denizciliği ihmal etmemesi ve
yüzünü daha fazla denizlere dönmesi gerektiğini, denizlerin Türkiye için de
önemli fırsatlar taşıdığını hep vurguladım. 2009 bütçesi üzerinde konuşurken
Sayın Bakanın, denizci kökenli bir bakan olmasına rağmen Plan ve Bütçe
Komisyonunda denizciliği üç dört cümleyle geçiştirdiğini belirtmiştim. Bu
sitemimin bir etkisi olmuş olacak ki Sayın Bakan, iki yıldır, Komisyonda
denizciliği de gündeme aldı ve ayrıntılı açıklamalar yapıyor. Memnuniyet verici
bu değişimin öncelikle altını çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
denizcilik sektörünün tüm dinamikleriyle ülkemiz ekonomisinin lokomotifi olacak
potansiyelde olduğunu her fırsatta vurguladım ancak bu potansiyelin üretime,
katma değere dönüşmesi yolunda AKP İktidarıyla geçen dokuz yıl içinde ciddi bir
mesafe alınabildiğini söylemek mümkün değildir hatta bazı alanlarda ise ciddi
kan kayıpları yaşanmıştır.
Sektöre birlikte şöyle bir
bakalım: Deniz taşımacılığındaki durum nedir? Taşımacılığın dünyadaki ölçeği
yaklaşık 500 milyar dolardır. Türkiye, AKP döneminde taşımacılıkta çok dramatik
bir dönem yaşamıştır. 2003 yılında ihracatın yüzde 28’i Türk Bayraklı gemilerle
gerçekleştirilirken 2009 yılında bu rakam yüzde 13’lere gerilemiştir. İthalatta
ise 2003 yılında Türk Bayraklı gemilerin payı yüzde 30 olurken 2009 yılında
ithalatın yüzde 15’i Türk Bayraklı gemilerle ancak yapılabilmiştir. Toplamda
baktığınızda ihracatımız ve ithalatımız neredeyse yüzde 50 artarken Türk
Bayraklı gemilerin payı yüzde 30’lardan yüzde 14’lere gerilemiştir. Yaklaşık
215 milyon tonluk yükün yalnızca 30 milyon tonunu Türk Bayraklı gemiler
taşıyabilmiştir. Türkiye, bırakın 500 milyar dolardan pay almayı, sürekli artan
oranda ödeme yapar durumdadır. Böyle bir tabloyu kabul etmek ve anlamak mümkün
değildir. İç taşımacılıkta da mesafe alındığını söylemek olanaklı değildir.
Deniz taşımacılığı kara yoluna göre katbekat ucuz olmasına rağmen hâlen vatandaşlarımızın
yüzde 95’ini yükümüzün ise yüzde 92’sini kara yoluyla taşımaktayız.
Değerli milletvekilleri, gemi
inşa sanayisindeki durum nedir? Gemi inşa sanayimiz -gelişen dünya ticaretine-
2002-2008 döneminde büyük bir sıçrama göstermiştir, kendi dinamikleriyle büyük
bir başarıya imza atmıştır, binlerce kişiye istihdam yaratılmış, işçilerin
evine ekmek götürmesi sağlanmış, ihracat yoluyla da ülke ekonomisine ciddi
katkılar sağlanmıştır ancak ekonomik kriz bu tabloyu tersine çevirmiştir, 20 bine
yakın kişi işini aşını kaybetmiştir, birçok tersane iflas noktasına gelmiştir.
Maalesef, Hükûmetimiz bu süreci seyretmiştir.
Bakın, bu sorun pek çok
ülkede ve tersanelerde yaşanmıştır ancak Çin, Kore, Fransa gibi ülkeler süreci
seyretmek yerine, sektörü ayakta tutabilmek için aktif bir politika
izlemişlerdir, kredi olanakları yaratmışlardır, destek politikaları
uygulamışlardır. Türkiye'de ise gemi inşa sanayisi ne yazık ki kaderine terk
edilmiştir. Bir medya kuruluşu için kamu bankalarının 750 milyon dolar kredi açtığı
bir dönemde gemi inşa sanayisi için hiçbir olanak yaratılmamıştır. Böyle bir
tabloyu Türk denizciliğinin hak ettiğini düşünmüyorum. Kriz döneminde sektöre
bir can suyu verilebilseydi tahribat bu kadar ağır olmayabilirdi. Sektör kendi
dinamikleriyle ayağa kalkmaya çalışmaktadır. Bu noktada kredi garanti
kapsamında yatırım ve işletme kredisi olanağı getirilmiş ancak koşulların ağır
olması nedeniyle de bunun beklenen katkıyı sağlamasının çok mümkün olmayacağı
düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri, evet,
amatör denizciliği geliştirmeden Türkiye’de denizciliği geliştiremeyiz. Denizci
belgesi almak yetmez. İnsanlarımızın denizle daha fazla haşır
neşir olmalarını sağlamak için, onları tekneyle de tanıştırmalıyız.
Motorlu taşıt vergisinin
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir adım atılmıştır. Sayın Bakan 1.240
teknenin de Türk Bayrağı’na geçtiğini söylüyor ama bu rakamlar yetmez. Neden
Türk Bayrağı’nın tercih edilmediği üzerinde dikkatle durulmalıdır. Çünkü
sisteme olan bir güvensizlik vardır. Bugün vergiler indirildi ama yarın bunun
tekrar eski seviyesine çıkarılabileceği endişesi var. Bu endişeyi
gidermediğimiz sürece de bu alanda yol almak maalesef mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
biraz da deniz turizmine değinecek olursak, deniz turizmi, hem turizmin hem de
denizciliğin önemli bir ayağıdır ve çok büyük bir pastadır. Türkiye’ye gelen
turistlerin büyük bir bölümü deniz turizmi için gelmektedir. Türkiye bu alanda
özellikle daha fazla gelir elde edebileceği yat turizmi ve marinacılık ile kruvaziyer turizminde atılımlar yapması gerekmektedir.
Çünkü İtalya’nın 6.500 kilometre uzunluğundaki kıyılarında 380, İspanya’da
4.964 kilometrelik sahillerde 96 marina varken, bizim marina sayımız 36’dır.
Sayın Bakan 2023 yılı için 50 bin bağlama kapasitesi hedefi koyuyor ancak diğer
ülkelerin de çalışmaları dikkate alındığında bizim daha hızlı olmamız gereği de
açıktır.
Üzerinde dikkatle durmamız
gereken bir alan da kruvaziyer turizmidir. Çünkü
gelir potansiyeli çok yüksektir. Bu alanda da ciddi bir planlı yatırım ve
tanıtım atağına geçmek gerekmektedir. Seçim bölgem Antalya’nın da kruvaziyer turizmi açısından çok çekici özellikleri
olmasına rağmen limanın yetersizliği nedeniyle istenilen gelişme
sağlanamamaktadır. Bu konuda yerel dinamiklerle bir çaba içerisindeyiz. Hükûmetin ve ilgili birimlerin bu çabaya destek vermeleri
ve turizmin başşehri Antalya’nın bu konuda da yol alması adına katkı koymaları
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Antalya ilimiz, serbest bölgesinde faaliyet gösteren yat inşa yerleri ve mega yat yapımı konusunda da önemli bir merkez hâline
gelmiştir. Bu sayede hem istihdam yaratmakta hem de katma değer sağlamaktadır
ve sonucu olarak da mega yat yapımı konusunda bir
dünya markası olma yolunda emin adımlarla da ilerlemektedir. Bu kapsamda
Manavgat Yat Yapım ve Çekek Yeri Projesi gündemdedir. Bu proje, deniz turizmi
açısından büyük önem taşıyan ve uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir
projedir. Şimdi belirli bir aşamaya gelinmiştir. Burada amaç, bu projenin en
sağlıklı, en verimli ve en hızlı şekilde yaşama geçirilmesi olmalıdır. Bu
anlamda, yetkili ve ilgili tarafların bir araya gelip siyasi rantı,
kişisel çıkar ve beklentileri bir tarafa bırakarak sektör ve bölge çıkarlarını
öne çıkaran ortak bir karar oluşturması konusunda çaba gösterilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
sonuç olarak, denizciliğimiz ne yazık ki AKP döneminde yalnız bırakılmıştır, en
azından hava yolunun ve kara yolunun aldığı desteği ve yatırımı almamıştır.
Denizcilikte bir şeyler yapılabilmişse büyük ölçüde sektörün kendi
olanaklarıyla sağlanmıştır. Bu noktanın altını çizmek istiyorum.
Bakın, denizciliğin rotasını
çizmesi gereken ve tüm çalışanlarıyla sektörün gelişmesi adına gayret gösteren
Denizcilik Müsteşarlığının bir kanunu yoktur. Bütçesinin büyük bir bölümü
personel harcamalarına giden bir yapı ile mesafe almak mümkün değildir.
Denizcilik Müsteşarlığının ulaşım, taşıma, gemi inşa sanayi ve turizm
boyutlarıyla sektöre yönelik tüm hizmetlere odaklanan yeni ve kapsamlı bir
organizasyona ihtiyacı vardır. Yaklaşık dokuz yıldır bu düzenleme konusunda da
bir adım atılmaması büyük bir eksikliktir.
Denizciliğin gelişmesi
isteniyorsa burada izlenmesi gereken yol, aynı turizmde olduğu gibi,
denizciliğin de bir devlet politikası olarak ele alınması gereğidir. CHP
iktidarında denizciliğe gereken önemi vereceğiz ve bütüncül bir yapıda
denizciliğin hem istihdam alanı yaratma hem de ekonomik katma değer yaratma
konusundaki potansiyelini değerlendireceğiz.
Bu düşüncelerle Denizcilik
Müsteşarlığının bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çöllü.
Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tınastepe.
CHP GRUBU ADINA EROL
TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1925 yılında daha sonra “Türk Hava Kurumu”
adını alacak olan Türk Tayyare Cemiyetinin kurulmasıyla Atatürk’ün çok önem
verdiği Türk havacılığının kurumsal temelleri atılmış, İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra çok büyük bir gelişme içinde olan hava taşımacılığı kısa sürede çok hızlı
teknolojik ve yapısal değişiklikler gösteren bir ulaştırma sektörü hâline
gelmiştir.
Türk hava yolu ulaştırma
sektörü 14/10/1983 tarihinde kabul edilen 2920 sayılı
Sivil Havacılık Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle özellikle 1980’lerin ikinci
yarısından itibaren belirgin bir gelişme içine girmiştir. Bu dönemde Türk Hava
Yollarının bir modernizasyon ve standardizasyon programı çerçevesinde filosunu
geliştirmeye başladığı, hizmet standartlarını yükseltme çabasına girdiği ve
yurt içi hatlardan ziyade, ekonomik açıdan avantajlı dış hatlara yönelmekte
olduğu görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün sorumluluk alanına, uçuş emniyeti ve havacılık
güvenliğinin yanı sıra, operasyon, bakım, tescil, lisans, havaalanı emniyeti,
yer hizmetleri, iş yeri ve kolaylıklar, seyrüsefer emniyeti, seyrüsefer teknik
hizmetleri, uçuş müsaadeleri, ikili anlaşmalar, havacılık güvenliği gibi birçok
konu girmektedir. Bugün sivil havacılık teşkilatı “genel müdürlük” seviyesinde
teşkilatlanmıştır. Sivil havacılığımız bugünkü hâliyle kaliteli hizmet
vermekten uzak, yoğun mesai saatleri altında ezilen yetersiz personeliyle
sadece kâr ve büyümeye endeksli bir yapıya sahip duruma getirilmiştir. Kazalar
ve uçuş sırasında meydana gelen aksaklıkları ve tehlikeleri, gözlemledikleri
olumsuzlukları uçuş ve yer ekipleri işlerini kaybetme korkusuyla açıkça
anlatamamakta, bunun yerine İnternet ortamında isimsiz iletilerle
paylaşarak dile getirmeye çalışmaktadırlar. Uçuş ve yer hizmetlerinin güvenli
bir şekilde yapılmasının, güvenlik zafiyetinin asgari düzeye indirilmesinin ve
eğitilmiş, donanımlı personelin önemini Amerika’nın 11 Eylülde yaşadığı olay
bize göstermiştir.
Değerli arkadaşlarım,
uluslararası sivil havacılık kaza oranlarına baktığımızda ülkemizin durumunu
daha iyi anlayabiliriz. Dünya istatistikleri kaza sayı ve oranlarının işlendiği
karnemizin Batılı ülkelere göre pek de iyi olduğu söylenemez. Örneğin Delta ve British Airways’in 1 milyon
kalkış itibarıyla ölümlü kaza oranı 0,17’dir. Bu oranlar Northwest,
Continental, United, Lufthansa,
Air Canada gibi şirketlerde
0,21 ve 0,33 bandındadır. Air France
ve Swiss şirketlerinin 0,72-1,36 arasındadır. Bizim
oranımız ise 3,60’tır. Bunun için gerekli önlemi zaman geçirmeden almalıyız.
Uçuş sayıları çok daha fazla
olmasına karşın Air Canada
1983, British 1985, Lufthansa
1993 yılından bugüne kadar hiç kaza yapmayan şirketlerdir. Bu hava yolu
şirketlerinin yapılanmasını iyi incelemek ve gerekli tedbirleri bir an önce
almak faydalı olacaktır.
İstatistiklerdeki olumsuz
tablo, 1974 yılından bugüne geçen otuz altı yılda ulusal hava yolu şirketimizin
on üç büyük kaza yapmış olmasına bağlıdır. Bu durumu sadece bugünkü
yöneticilere mal etmek haksızlık olacak ama bu 13 kazanın 3’ünün son yedi yılda
gerçekleşmiş olması dikkat çekicidir.
Sadece “Çok uçuş yaparak
fazla kâr yapalım.” mantığını gütmek yanlıştır. Önemli olan güvenli uçuştur.
Son on yıl içinde Pegasus, Atlasjet,
İzair gibi hava yolu şirketlerinin kurulması ve
beraberinde özellikle de iç hatlarda artan sefer sayılarıyla, yeni hizmete
giren hava limanları, sektördeki bu denli büyümenin yanında teknik desteğin,
uçuş ve yer hizmetlerinin bu büyümeye paralel olarak orantılı gelişmediğini
göstermektedir.
Yer hizmetlerinin eğitimli
personel azlığından kötüleşmesi, hava yolu şirketlerinin rekabet uğruna
kaliteyi standartların altına düşürmesi, Türkiye’de bu alanda bir denetimin ve
altyapının fazla güçlü olmadığını göstermekte olup ve bir an önce de acil
önlemler alınması gerekmektedir.
Oysa uluslararası sivil
havacılıkta gelişmiş ülkeler bağımsız bir denetleme kurulu oluşturmak
suretiyle, sivil havacılığın üzerinde, bütün kurumları içine alan bir yapıyla
denetimlerini yürütmektedirler.
2 Mayıs 2007 tarihinde
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün Türk sivil havacılığı üzerine
yayınladığı raporda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü uyararak havacılıkla
ilgili birçok şeyin yüzeysel yapıldığını belirtmiştir. Ayrıca, Avrupa Havacılık
Birliği de hava yolu şirketimize birtakım kısıtlama ve yasaklar getirmiştir.
O günden bugüne Türk sivil
havacılığındaki yapısal sorunlar giderilmediğinden pek fazla şeyin
değişmediğini görmekteyiz. İnşallah, Bakanlık ve Sivil Havacılık yöneticileri
bu değerlendirmelerimizi dikkate alacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, sivil
havacılığın mutlaka yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bağımsız bir
denetleme kurumumun sivil havacılık için ne kadar önemli olduğunu, 2007 yılında
Isparta’da düşen Atlasjet uçağı sonrası oluşan
söylentiler ve yaşananlar bize göstermiştir. Isparta’da düşen uçakta 6 nükleer
fizikçinin bulunması ve kaza sonrası Amerikalıların uçak enkazında
incelemelerde bulunması birçok soruyu akla getirmiştir. Kazayla ilgili, Samsun
Milletvekilimiz Sayın Haluk Koç’un Başbakanın cevaplaması için verdiği önergeye
de ne yazık ki cevap verilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım, sivil
havacılık sektörünün altyapı eksiklikleri giderilmeden büyütülmeye çalışılması
dikkate alındığında, hava yolu şirketlerinin de Sivil Havacılık Kurumunun da
kalifiye eleman ve teknik altyapı yönünden bu büyümenin gerisinde kalmaması
gerekmektedir. Sivil havacılığın orantılı bir şekilde büyümesini ve gelişmesini
sağlamak için öncelikle Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün özerk bir kuruluş
hâline getirilmesi lazımdır. Bunun akabinde, kazaların minimize edilmesi,
uçakların karıştığı kazalar hakkında bilimsel incelemelerin yapılması, teknik
ve bilimsel istatistiklerin, eğitim programlarının hazırlanması, uçuş
ekiplerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışanları bilinçlendirmek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tınastepe.
EROL TINASTEPE (Devamla) –
Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Pazarcı.
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin güvenlik ve savunma politikası, Sayın Bakanın
Bütçe Plan Komisyonunda yaptığı konuşmada belirttiği gibi uluslararası
istikrara katkı yanında, esasen, ülkenin birliği, ulusal bağımsızlığı,
egemenliği, ülke bütünlüğü ve yaşamsal çıkarlarının hedeflerine yönelik olarak
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılama görevidir. Bu Bakanlığın
önemli görevlerinden biri, savunma ve güvenlik konusundaki gelişmeleri izlemek
ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünü ve yeteneklerini bu gelişmelere ve
özellikle bizim tehdit algılamamıza göre oluşturmaktır.
Millî Savunma Bakanlığı, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bu amaçla modernleşmesini, bağımsız hareket etme
yeteneğini sürekli bir biçimde artırmak görevini yüklenmiş bulunmaktadır ve bu
çerçevede şunu hemen ifade etmek lazım ki cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana
daha Atatürk döneminden başlayarak Millî Savunma bakanlıkları bu çabayı
gerektiği gibi göstermişlerdir. Dolayısıyla, Sayın Bakanımızın özellikle Bütçe
Komisyonundaki konuşmasında olayı sadece sekiz yıldır yapılan bir faaliyet
şeklinde ağırlıklı olarak takdimi hak gözetirlik değildir. Daha önce emek veren
herkesin ve bütün hükûmetlerin bu katkısını unutmamak
gerekmektedir. Özellikle şunu hatırlatmak isterim ki Kıbrıs Barış Harekâtı
sonrasında 1974’ten sonra bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bağımsız yeteneğini
geliştirme hamlesi büyük önem kazanmıştır. Dolayısıyla bütün
bunları inkâr etmemek lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığın silah araç ve gereçleriyle ilgili yeni çalışmaları
tabii ki takdir edilecek şeylerdir daha önceki bakanlıklar için olduğu gibi ama
konuyu bu silah araç gerece getirdiğimiz zaman akla gelen ilk şey, bunları
kullanacak olan insan unsurudur yani Türk Silahlı Kuvvetleridir. Motivasyonu kırılmış
ve yıpratılmış bir orduyla dünyanın en sofistike, en
gelişmiş silahlarıyla bile ülke güvenliğini gereği gibi sağlamak çok zordur.
Bunun için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin belirli bir süreden beri ağır bir
yıpratma furyasına uğratılmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Türk Silahlı
Kuvvetleri içinde yasalara aykırı davranan bireyler bulunduğu takdirde bunların
hukuka ve adalet ilkelerine uygun olarak gerekli soruşturma, kovuşturma ve
yargılamaya tabi tutulması hiç kimsenin reddedeceği bir unsur değildir ancak
durum bugün maalesef bunu göstermiyor. Daha önceki Genelkurmay Başkanının da
belirttiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı âdeta psikolojik bir harekât
yürütülüyor. Basın yayın organlarına sızdırılmış haberler, nitelikleri ya da
doğrulukları kanıtlanmamış belgeler yanında iktidar partisinin bazı
elemanlarının da -hepsi için bunu söylemiyorum- suçlayıcı söylemlerde bulunması
bu alevlenmeyi artırmaktadır. Evet, şunu tanımak gerekiyor ki, Hükûmet zaman zaman “Ordumuz
bizim gözbebeğimizdir, ona toz kondurtmayız.” mealinde söylemlerde bulunuyor
ancak bunlar inandırıcı görünmüyor. Esas olan, kurum olarak Türk Silahlı
Kuvvetlerini yıpratmamaktır. En doğru yaklaşım, güvenliğimiz için, emniyetimiz
için, millî savunmamız için bu olacaktır. Aksine bir tutum, güvenliğimizi
tehlikeye düşürecek olasılıkları da ortaya çıkaracaktır. Bu konuda Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Hükûmetin gerekli özeni
göstereceğini umut ediyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bir başka sorunu personel konusuyla ilgilidir ve burada da özellikle askerlik
görevine ilişkin bugün bir kaos yaşanmaktadır. Bu
çerçevede birinci sorun, yurt içi bedelli askerlik sorunudur, bu yola gidilip
gidilmeyeceği sorunudur. Her gün onlarca ve bazen yüzlerce e-posta alıyoruz ve
almaya devam ediyoruz. İkinci sorun, askerlik süresiyle ilgilidir. Değişik
süreler mi olacak, tek tip askerlik mi olacak, bu süre ne kadar olacak, bu
merak konusudur. Üçüncü sorun ise profesyonel askerliğe gidilip gidilmeyeceği,
eğer buna gidilecekse bunun sayısının ne olacağı ve zamanı konusudur. Maalesef
yine tüm AKP’li arkadaşlarımızı suçlama yoluna gidemeyiz ama bazı AKP’li
yetkililerin yaptığı kimi beyanlar, durumu bir hayli belirsiz kılmış ve
insanlarımızı, milyonlarca insanlarımızı kaygılı bir yaşama itmiştir. Üzerinde
çalışılmamış konularda beyanda bulunulmamasına özen gösterilmesi zannediyorum
hepimizin görevidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin personelini de ilgilendiren
başka sorunlar var, özellikle kıdem ve tazminat konuları, emeklilik sorunları.
Bunların ayrıntısına girecek vaktimiz yok.
Bir başka üzerinde durmak
istediğim konu “Casus belli” adı altında sunulan, bahsedilen konudur. 1995
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunanistan eğer kara sularını -çünkü
Yunanistan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni onayladı o tarihte- 6
milden 12 mile çıkarırsa bu hakkını saklı tuttuğunu ifade ediyordu. O zaman,
Türkiye Büyük Millet Meclisi de Hükûmete, okuyorum
aynen: “Askerî bakımdan gerekli görülecek olanlar da dâhil olmak üzere tüm
yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane
duygularla duyurulmasına karar vermiştir.”
“Casus belli” savaş nedeni
demektir. Burada Meclisimiz Hükûmete savaş yetkisi
vermemiştir, sadece önlem alma yetkisi vermiştir eğer herhangi bir, Türkiye’nin
temel menfaatlerini rahatsız edecek bir durum ortaya çıkmışsa. Bu karar hâlen
-Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kararı- geçerlidir. Millî Güvenlik
Belgesi’ne yansıtıldığı veyahut geri alınması gerektiği konusunda AKP’li bazı
yetkililerin beyanı olmuştur ama bu, doğru değildir. Bu yaklaşımı da tasvip
etmiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Pazarcı.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sebahattin Karakelle,
Murat Yıldırım, Asım Aykan, Müjdat Kuşku, Osman
Coşkun, Mehmet Sarı, Mehmet Beyazıt Denizolgun, Ali Temür, Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu,
Fazlı Erdoğan konuşacaktır.
İlk konuşmacı, Erzincan
Milletvekili Sebahattin Karakelle’dir.
Buyurunuz Sayın Karakelle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ulaşımın her alanında,
havacılıkta, denizcilikte, demir yollarında, kara yollarında, bilişim
sektöründe destanların yazıldığı, ezberlerin bozulduğu bir dönemi yaşadık,
yaşıyoruz. Bilirsiniz ki bazı havaalanlarında koyun, kuzu otlatılıyordu;
pistlerde sebze, meyve kurutuluyordu. Yıllarca ölü yatırım olarak görülen bu
havaalanlarını tamamladık, Avrupa’nın en modern havaalanları seviyesine
çıkardık. Havacılığımız Ankara, İstanbul, İzmir üçgenine sıkışmıştı. Havacılığı
yurt geneline yaydık. 2002 yılında 8 milyon 500 bin olan iç hat yolcu sayısı 50
milyona dayandı. 10 milyon insanımız hayatında ilk defa uçağa bindi. Hava yolu
halkın yolu oldu.
Kara yollarında cumhuriyet
tarihimizin en büyük yol
yapım seferberliğini başlattık. Yetmiş dokuz yılda yapılan 6.100
kilometre bölünmüş yola sekiz yılda 13.300 kilometre ilave ettik. Aşılmaz
denilen dağları aştık, geçilmez denilen vadileri geçtik. Köprülerle, viyadüklerle, tünellerle her ilimizi, her ilçemizi birbirine
bağladık. Sadece yolları değil, gönülleri de birbirine bağladık. Türkiye’nin
çehresini değiştirdik. Anadolu’nun kara bahtını ak yaptık. Doğudan batıya,
kuzeyden güneye ülkemizi duble yollarla, otobanlarla,
bilişim otobanlarıyla donattık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1998-2000 yılları arasında Ulaştırma Bakanlığı bütçelerinin
toplamı bugünün rakamıyla 26 milyar. Bu yıl Sayın Başbakanımızın temelini
attığı yap-işlet-devret modeliyle yapılacak olan İstanbul-İzmir otoyolunun
İzmir-Körfez Geçişi Projesi’nin yatırım tutarı 11 milyar liradır. Bizden önceki
hükûmetlerin dört yılda ulaştırmaya yaptığı yatırımı
biz kamudan hiçbir kaynak kullanmadan tek bir projede yapıyoruz. Peki ne değişti? Zihniyet değişti değerli milletvekilleri.
Hizmet siyaseti işbaşına geldi. AK PARTİ Hükûmeti
işbaşına geldi.
Bu ülke yüksek hızlı treni
hayallerden, rüyalardan bilirdi. Hükûmetimiz
Ankara-Eskişehir yüksek hızlı tren yolunu başladı ve bitirdi, hizmete açtı.
Bugün hızlı trende dünyada 8’inci, Avrupa’da ise 6’ncı ülkeyiz. Ankara-Konya
hızlı tren demir yolu bitti, denemesi yapılıyor. Asrın projesi Marmaray’ın yapımı devam ediyor. Bakü-Tiflis-Kars ipek
demir yoluna başladık, yarı yarıya bitirdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de denizcilik can çekişiyordu, balıkçılık can
çekişiyordu. Kıyılarımızı limanlarla, yat limanlarıyla, tersanelerle, deniz
yapılarıyla donattık. Türkiye denizcilikte, gemi inşasında dünyanın ilk 5
ülkesi arasında yer aldı. Gemilerimiz kara sularımız dışına çıkamıyordu.
Ülkemizi kara listeden çıkardık, beyaz listenin başına yerleştirdik. Artık cep
telefonuyla sadece konuşma yapılmıyor, dünyanın her yerindeki bilgiye de
ulaşılıyor. Türkiye’nin İnternet altyapısı ülke genelinde nakış nakış işlendi. Unutmayınız ki bilgi toplumu hedefine sözle
gidilmez; bilgi toplumu hedefine bütün okullara hızlı İnternet bağlayarak gidilir, e-devlet kapısı açılarak
gidilir, bütün santralleri yenileyerek, sayısal hâle getirerek gidilir, bütün
sınıfları akıllı sınıf yaparak 3 milyar dolarlık Fatih Projesi’yle gidilir.
Muasır medeniyet seviyesine de ancak böyle ulaşılır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanımız ulaşımın, bilişimin her alanında, duble yollarda, hızlı trende, PTT banklarda destan yazdı.
Daha yazılacak çok destanı var. Bir halk türkümüz bakınız ne diyor: “Yola
yolladım seni, yollar yormasın seni.” Biz milletimizi yollar yormasın diye
iktidara geldik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hamdolsun, sekiz yıldır bu
ülkenin yollarını açan bir Başbakanımız var; gece demeden gündüz demeden
çalışan, herkesin takdir ettiği bir Ulaştırma Bakanımız var.
Bu vesileyle Ulaştırma
Bakanımız Sayın Binali Yıldırım ve ekibine
şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. Ulaştırma Bakanlığımızın 2011 yılı
bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını Cenabıhak’tan niyaz ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Karakelle.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, bu Erzincan yağından biz de isteriz, yalnız yemeyin bu yağı yani!
BAŞKAN – Çorum Milletvekili
Murat Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yıldırım.
AK PARTİ GRUBU ADINA MURAT
YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlarım.
Ulaştırma Bakanlığımız son
sekiz yıl içerisinde kara, hava, deniz ve demir yollarıyla iletişimde dev
hamleler gerçekleştirmiştir. Yapılan çalışmaları milletimiz ve bizler gururla
izliyoruz. Ülkemiz, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, “aşılmaz” denilen
engelleri aşarak geniş bir ulaşım ağıyla donatılmaktadır. Ulaştırma
çalışmalarıyla birçok ilke imza atılmıştır. AK PARTİ kadroları olarak,
“yapacağız, edeceğiz” şeklindeki afaki sözlerden
ziyade, gerçekleştirdiğimiz işlerin onurunu yaşayan bir iktidarız.
İktidarımız döneminde ulaşım
ve iletişim için yaklaşık 92 milyar yatırım yapılmıştır. 2011 yılında Ulaştırma
Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe toplamına baktığımızda karşımıza 19,5 milyar liralık bir
rakam çıkmaktadır. Bunun yaklaşık 9,3 milyarlık kısmı yatırıma ayrılan
bütçedir. 2002 yılında kamu yatırım harcamaları içerisindeki Ulaştırma
Bakanlığı yatırımlarının payı yüzde 5 iken, 2010 yılındaki gerçekleşme yüzde
43’tür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisi bugün Avrupa’nın altıncı, dünyanın on
beşinci en büyük ekonomisi olma konumunu elde ettiyse ulaştırma ve diğer
alanlarda yatırıma ayrılan bu rakamların önemi büyüktür. Bugün kara yolları
alanında 100 binden fazla insanımıza istihdam sağlanırken 400 binden fazla
insanımıza geçim imkânı temin edilmektedir.
2002-2010 arasındaki uçuş
trafiği yüzde 137 artış göstermiştir. Yine aynı dönemdeki yolcu trafiği yüzde
187 ve yük trafiği de yüzde 109 artmıştır. Bu, hizmet edenlerle laf edenler
arasındaki farkı ortaya koymaktadır. İktidarımız öncesinde dünya genelinde 60
noktaya uçulurken bugün 130 noktaya uçulmaktadır. İş adamlarımız dünyanın 130
ülkesine yüz yüze mal satma imkânına kavuşmuştur.
Demir yollarımıza
baktığımızda da bu büyük farkı görüyoruz. Türkiye ilk defa iktidarımızda hızlı
trenle tanışmıştır. 2002 yılında demir yoluna tahsis edilen ödenek 464 milyon
TL iken 2009 yılında 5 kat, 2010 yılında ise 4,4 milyar lira ile 10 kat artmıştır.
Türkiye bugün kara, hava, deniz ve demir yolu ulaşımındaki dev yatırımlarla
Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Çin bağlantısında stratejik bir güzergâh
konumuna gelmiştir. Okullarda öğretilen “Türkiye, Asya ve Avrupa arasındaki
stratejik öneme sahip ülke.” sözü iktidarımızla gerçekleşmiştir. Bu, büyük bir
devrimdir. Ülkemiz, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, kara, deniz, hava ve
demir yolu ulaşımıyla dünyanın lider ülkelerinden biri olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim bölgem olan Çorum da büyük değişimden hak ettiği payı
almıştır. Çorum, kuzeyinden güneyine 18 adet yol şantiyesiyle inşaat
hâlindedir. Çorum-Ankara duble yol çalışmaları
tamamlandı. Çorum Samsun’a duble yolla bağlandı.
Çorum-Yozgat Duble Yol
Projesi’yle önümüzdeki yıl sonunda Karadeniz’i Mersin
Limanı’na bağlayan bir geçiş bölgesi olacaktır. Onlarca yıldır aşılamayan Kırkdilim kayalıkları yerle bir edildi, o geçit vermez sarp
kayalıklar baklava dilimleri gibi dilimlendi. Sanayisiyle adını duyurmuş olan
Çorum’dan, her gün tonlarca mamul ürün limanlara sevk edilmektedir. Ulaşım
giderlerini düşürmek yatırımcı açısından büyük önemi haizdir, bu ise ancak
demir yoluyla sağlanabilmektedir. O sebeple, demir yolu Çorumlu için hep bir
özlem olmuştur, artık bu özlem sona erecek.
Geçtiğimiz günlerde iş
teslimi yapan Çerikli-Çorum-Samsun Hızlı Tren Demir
Yolu Hattı Projesi için de gösterdikleri yakın ilgiden dolayı başta
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Bakanımıza Çorum halkının
minnettarlığını iletmek isterim. Bu projeyle Başkent Samsun limanına
bağlanacak, Çorum bir tarafta Başkentle, diğer yandan Samsun Limanı ile dünyaya
kapısını açmış olacaktır.
Yine bölge için planlanan
Ankara-Çorum-Samsun Otoyolu Projesi bizi heyecanlandırmaktadır. Hem hızlı tren
hem otoyol projesi sadece Çorum’u değil, Karadeniz’in tümünü kapsamaktadır.
Bu vesileyle bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldırım.
Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı.
Buyurunuz Sayın Sarı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
SARI (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı bütçesinin Ulaştırma Bakanlığı Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, konumu itibarıyla üç
tarafı denizlerle çevrili olup 8.333 kilometrelik kıyı şeridiyle Avrupa, Asya,
Orta Doğu arasında köprü, Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler için ise su yolu bakımından hayati öneme sahip bir ülkedir. Deniz
yolu ulaşımı demir yolu ulaşımına göre 3,5 kat, kara yolu ulaşımına göre 7 kat,
hava yolu ulaşımına göre 22 kat daha ucuz olup tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de uluslararası ticarette yüzde 87 gibi büyük bir bölümü deniz
yoluyla gerçekleşmektedir.
AK PARTİ döneminde Denizcilik
Müsteşarlığı tarafından önemli atılımlar yapılmış ve bunun neticesinde olumlu
ilerlemeler sağlanmıştır. Kabotaj hattında çalışan yük, yolcu, balıkçı ile
ticari yatların özel tüketim vergisi indirilmiştir. Ayrıca 2009 yılında yapılan
bir düzenlemeyle iç sularda faaliyet gösteren kamuya ait yük ve yolcu gemileri
de bu kapsama dâhil edilmiş bulunmaktadır. ÖTV’siz
yakıt uygulamasıyla sektöre verilen destek 30 Eylül 2010 tarihi itibarıyla 1
milyar 934 milyon TL’ye ulaşmış bulunmaktadır.
Kabotaj hattında taşınan
yolcu miktarında 2002 yılına göre yüzde 61, taşınan araç miktarında ise yüzde
71’lik bir artış sağlanmıştır. Trakya’dan Anadolu’ya geçişlerde deniz yolunun
kullanılması, özellikle İstanbul trafiğine rahatlama getirmiş, bu kapsamda
deniz yoluyla taşınan ağır vasıta araç sayısında 2002 yılına göre 2009 yılında
yüzde 584’lük bir artış sağlamıştır. Ülke genelinde kabotaj taşımacılığında elleçtirilen yük miktarlarında 2002 yılına göre 2009
yılında yüzde 31 artış gerçekleşmiş olup 2010 yılında ise bu artışın yüzde
36’ya çıkması beklenmektedir.
Yine 2002 yılı baz alındığında limanlarımızda işlem gören toplam konteyner miktarında 2010 yılı sonu itibarıyla yüzde
219’luk bir artış beklenmektedir. Limanlarımızda elleçtirilen
yük miktarında 2002 yılına göre 2009 yılı yüzde 63 artış ile gerçekleşmiş, 2010
yılında ise yüzde 92 olması beklenmektedir.
Liman, fener ve tahlisiye
ücretlerinde indirime gidilmiş, bunun neticesinde limanlarımızı ziyaret eden
büyük gezinti gemisi yolcu sayısında 2002 yılına göre 2010 yılında yüzde
441’lik bir artış beklenmektedir. Limanlarımıza uğrayan kruvaziyer
gemi sayısında 2010 yılı sonu itibarıyla yüzde 78’lik bir artış beklenmektedir.
Yurt dışı bağlantılı devam eden Ro-Ro seferlerine üç yeni hat ilave edilmiş ve tüm Ro-Ro hatlarında taşınan araç
sayısında 2010 yılı sonu itibarıyla yüzde 64’lük bir artış beklenmektedir.
Türk sahipli deniz ticaret
filosunda 2002 ile 2010 yılı Eylül ayı arasında adet bazındaki artış yüzde 161
olurken tonaj bazında ise yüzde 100 oranında bir artış gerçekleşmiştir. Türk
sahipli deniz ticaret filosu dünya sıralamasında devamlı yükselmiş ve 2009 yılı
itibarıyla 16’ncı sıraya oturmuştur.
Denizcilik Müsteşarlığı
hizmetlerinin birçoğunu elektronik ortamda sunmakta, 7 adet e-hizmet, e-devlet,
28 adet hizmet e-denizcilikten sunulmaktadır. Denizcilik alanında en prestijli
kuruluş olan Paris Memorandum, ülkelerin durumlarının belirlendiği kara, gri,
beyaz listeler, dünya denizciliğinde ülkelerin denizcilik filolarının deniz
emniyeti bakımından karnesi ve prestij açısından da
kredibilitesi olarak değerlendirilmekte, bu kapsamda Türkiye 2008 yılından beri
beyaz listededir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı 2003 yılından günümüze kadar
denizciliği sevdirmek amacıyla Anadolu’nun birçok yerinde bizzat etkinlik
düzenlemekte ve desteklemektedir. Bu çerçevede bu yıl ağustos ayında Gaziantep Rumkale’de Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği offshore yarışlarına Müsteşarlığımız da destek vermiştir.
Ülkemizde hızla geliştirilen denizcilikten Gaziantep de nasibini almış ve özel
bir üniversitemiz, Zirve Üniversitesi, Denizcilik Bölümü açmıştır. İnşallah,
Denizcilik Müsteşarlığımızın önümüzdeki yılda Nizip Zeugma antik kentte
yapılacak offshore yarışmalarına destek vermesini
temenni ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk denizciliğinin uluslararası camiada hak ettiği yeri
alabilmesi ve daha ileri seviyelere ulaşması amacıyla yol haritası niteliği
taşıyan Denizcilik Müsteşarlığı 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sarı.
Trabzon Milletvekili Asım Aykan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aykan.
AK PARTİ GRUBU ADINA ASIM
AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları bütçesi
üzerinde görüşlerimi arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bugün
aşure günü malum, İslam dünyasının aşure gününü kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yol
çalışmalarının bir ülke için ne anlam ifade ettiğini uzun boylu söylemeye gerek
yok. İnsan vücudunda kan damarı ne ise herhâlde bir ülke için de yol budur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkan Almanların kalkınma hamlesini başlatmak için
yoldan başlamış olması, herhâlde bize dünya çapında güzel bir örnektir. Ayrıca,
ülkemiz Avrupa ile Asya arasında bir koridordur ve coğrafyamızın gereği olarak
bizim yola önem vermemiz tabii bir çalışma alanımızdır.
Yol problemini çözemeyen bir
ülkenin ticarette başarılı olması mümkün değildir, güvenliği sağlaması -buna
askerlik güvenliği de dâhil- mümkün değildir, yaşanabilir kentler kurması
mümkün değildir, ülke imkânlarını değerlendirmesi, potansiyelini
değerlendirmesi mümkün değildir, gerçek anlamda trafik güvenliğini sağlaması
mümkün değildir, turizmde mesafe alması mümkün değildir. Nitekim Alanya yolu,
Kemer yolu ve Karadeniz sahil yolunun ülkemizdeki turizm hamlesine nasıl bir
katkı sağladığını hep beraber biliyoruz. Ayrıca, insan sağlığının ve zaman
tasarrufunun da yolla birebir ilintili olduğunu söylemek gerekir.
Bütün bunların farkında olan Hükûmetimiz kurulduğu günden beri, yani sekiz yıl
öncesinden beri bu konuda önemli bir hamle yapmış ve isabetli adımlar atmıştır.
Bu anlamda lazım gelen
çalışmaları yapan şu anki Bakanımız Binali Yıldırım
Bey’e, geçmiş Bayındırlık Bakanlarımız Zeki Ergezen
Bey’e ve Faruk Nafiz Özak Bey’e, ayrıca altmış yıllık
köklü kuruluşumuz olan, müteahhitlerimize okul görevi
gören, dünya çapında müteahhitlerimizin yetişmesine öncülük eden karayolları
teşkilatımıza şükranlarımı sunuyorum.
Son sekiz yılda, arkadaşlar,
biz Hükûmet olmadan önceki sekiz yıla göre kıyas
yaptığımız zaman, yaklaşık olarak 1’e 8 seviyesinde yatırım yapmışız. Yani
geçmişte 1 yapılmışsa, şimdi 8 katını yapmışız. Bu, cumhuriyet rekorudur, belki
bir dünya rekorudur.
Şu an harcadığımız, bu sekiz
yılda harcadığımız para 36 milyar TL’dir, yani 36 katrilyondur. Geçmiş sekiz
yılda harcanan para ise yaklaşık olarak 4,5 milyar TL civarındadır, arada 8 kat
vardır ve aynı zamanda belki bir dünya rekorudur. Bir buçuk asır önce yaşayan
Halil Rıfat Paşa, biliyorsunuz “Gidemediğiniz yer sizin değildir.” diyordu.
Kendisi Sivas Valiliği, İzmir Valiliği yaptı ve sadrazamdı. Valilikleri döneminde
de 800 kilometrelik yola imza attı.
Bütün bunları bir misalle arz
etmek istersek değerli arkadaşlar, Ferhat gibi dağları delen Karayollarımızın
iş makineleri fiziki olarak “Tak, tak, tak.” diyor ama siyasi olarak “Ak, ak ak.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu farkı,
siyasi olarak belki muhalefet partilerimiz yadırgayacaktır ama objektif
baktığımız zaman, hakkı teslim anlamında görmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu
anlamda yaptığımız çalışmalar 500 kilometre otoyol, 13 bin kilometre bölünmüş
yol -yaklaşık olarak söylüyorum- 5 bin kilometre tek platformlu yol, 95
kilometre köprü, 27 kilometre viyadük, 62 kilometre
tünel, 5 bin kilometre bitüm sıcak karışımı, 110 bin kilometre sathi kaplama,
124 köprü, 560 adet kaza kara noktasının düzeltilmesi olmuştur.
Değerli arkadaşlar, ayrıca
gelecek yıllara yönelik olarak 24 yerde 10 bin kilometre 83 milyar dolarlık da
yap-işlet-devret modeliyle otoyol yapmayı planlıyoruz.
Bu anlamda, ayrıca bir hususa
değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, geçen yıl haziran ayında Karayollarımıza
peyzaj, temizlik ve ağaçlandırma görevini de vermiş bulunuyoruz.
Karayollarımızın bu çalışmayı da en güzel şekilde yerine getireceğine
inanıyorum.
Karayolları bütçemizin
ülkemiz ve teşkilatımız için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aykan.
Çanakkale
Milletvekili Müjdat Kuşku.
Buyurunuz Sayın Kuşku. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜJDAT
KUŞKU (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Karayolları genel bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kara yolları, ulaşım modları arasında çok büyük yükü kaldıran bir çeşittir ve
ülkemizde de yolcu taşımacılığının yüzde 95’ini ve yük taşımacılığının da yüzde
84’ünü kaldıran bir ulaşım çeşididir. Dolayısıyla, kara yollarında yapılan
yatırımlar herkes için çok önemlidir. Ticaret için de önemlidir, yolculuk
yapmak için de çok önemlidir. Dolayısıyla, ülkemizin kara yollarına yapacağı
yatırımlar, bütçeden ayrılan paylar da bundan dolayı en yüksek şekilde
tutularak sekiz yıldan beri bu yolların yapımına devam edilmektedir.
Tabii, geçmişle mukayese
yapmak açısından değil ama büyüklükleri göstermek açısından bazı şeyler
söylemek gerekirse; yaklaşık olarak bu sekiz yıl zarfında 13 bin kilometre
bölünmüş yol yapılmıştır.
Tabii, bölünmüş yol, trafik
güvenliği ve konfor açısından son derece önemli ve aynı zamanda da trafik
kazalarını minimize eden bir yol ağı oluşturmuştur. Dolayısıyla, bundan sonra
bu bölünmüş yolların yüzey güzelleştirmesi de hızla devam etmektedir ve BSK
kaplaması bu yıllarda son derece artmıştır. Bunda da bir mukayese etmek gereği
olursa; yaklaşık olarak 6.800 kilometre olan BSK kaplama sadece 2010 yılında
3.500 kilometre daha artırılmıştır.
Dolayısıyla, bu yolların BSK
kaplamaları da yapıldıktan ve bölünmüş yollar tamamlandıktan sonra bunların
daha konforlu ve daha güvenli yollar hâline gelmesi için Karayollarımız,
mutlaka bunları şehir dışlarına çıkarak yeni güzergâhlarında yeni yollar
yapmaya devam edecektir diye düşünüyoruz.
Bu arada tabii ki, otoyollara
da önem vermenin gerekliliğine vurgu yapmak üzere, bundan sonraki dönemde bütün
partilerimizin de komisyonlarda mutabakat ettiği gibi yap-işlet-devret
modeliyle yeni otoyollar yapılacaktır.
Bunlardan birincisi olan
İzmir-Gebze-İstanbul arası zaten yapımına başlanmış bir yoldur ve bu otoyol
yaklaşık olarak üç beş yıl içinde tamamlanarak son derece konforlu bir otoyol
hâline gelecektir ve İstanbul-İzmir güzergâhındaki yolculuğu yaklaşık olarak üç
buçuk saate kadar düşürecektir.
Bundan sonraki ikinci önemli
yolumuz, mutlaka İstanbul’daki üçüncü köprü geçişi olduktan sonra da ondan
sonraki üçüncü olarak Çanakkale üzerinden geçecek olan
Kınalı-Çanakkale-Tekirdağ ve Balıkesir yolunda İzmir aksına gelecek olan
otoyoldur ki, bu, Çanakkale’yi çok ilgilendirmektedir ve bunun proje
çalışmaları da yapılmaktadır. Yaklaşık olarak 370 kilometre olan bu yol
tamamlandığında, Avrupa istikametinden ülkemize gelen herkese, çok kaliteli,
çok kısa ve çok güvenli bir yolculuk imkânı da sağlayacaktır.
Bu arada, tabii uçak
seferleri de çok önemli ve Çanakkale’yi çok ilgilendiren bir müjdemiz var.
Sayın Bakanımızdan az önce öğrendik, bundan sonra Çanakkale-Ankara ve
Çanakkale-İstanbul seferleri haftada yedi güne çıkarılarak devam edecektir.
Çanakkale’de, Sayın Bakanımızın bütün Çanakkale’ye yaptığı yardımlar ve
yatırımlardan sonra şimdi, hava yolunda da böyle bir kolaylık sağlanacaktır,
Çanakkale’ye kalite gelecektir. Bütün vatandaşlarımızın bu Çanakkale hattını
kullanmalarını ve Çanakkale’ye gelmelerini rica ediyoruz.
Sabrınız için çok teşekkür
ediyorum. Ben 2011 yılı Karayolları bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Bu çalışmalarından dolayı… “13 bin kilometre yolun
yanında bir 13 bin kilometre yol daha yaptılar.” demenin o kadar doğru olmadığını
düşünüyorum çünkü gerçekten, kara yolu son derece zor yapılan bir işlemdir ve
kara yolunda kilometre hesabı asla yapılamaz. Projelerin kendilerine göre
özellikleri vardır. Projelerin bazılarında kara yolları daha ucuza mal
edilirken bazıları onun 3 katına, 4 katına mal edilebilir diyorum ve bu
konudaki desteklerinden dolayı öncelikle Ulaştırma Bakanımıza, Sayın
Müsteşarımıza ve Karayolları çalışanlarına çok teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kuşku.
Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Coşkun.
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUN (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Hükûmetimiz, bilgi,
teknoloji, iletişim ve yenilik çalışmalarının, rekabet gücü yüksek,
sürdürülebilir ekonomi temeli olduğunun bilinciyle bu Kuruma özel önem
vermektedir. Biliyoruz ki güçlü, başarılı, gelişmiş bir Türkiye, bilgiyle,
teknolojiyle, iletişimle atılan temeller üzerinde yükselecektir. Bu kapsamda,
bilişim sektörü büyüklüğü 2002 yılında 9,1 milyar dolar iken 2010 yılı Eylül
ayı itibarıyla 35 milyar dolara ulaşmış olup sektör bu sürede yüzde 284
oranında büyümüştür. Buna paralel olarak 2002 yılında sektörde yetkilendirilmiş
işletmeci sayısı 97 iken Eylül 2010 itibarıyla 415’e ulaşmış olup bu dönemde
işletmeci sayısı yüzde 327 oranında artmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimizin uyguladığı politikalar ve stratejilerle son
yıllarda bilim, teknoloji, iletişim ve yenilikler alanında büyük adımlar
gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte uluslararası standartlara uygun,
kaliteden taviz vermeyen çalışmalardan birkaçını sizlerle paylaşmak isterim:
Yüksek ses kalitesinde telefon görüşmesi, Elektronik İmza Kanunu, İnternet
Kanunu’nun kabulü, 3G hizmetlerinin faaliyete açılması, Elektronik Haberleşme
Sektöründe Hizmet Kalitesi Yönetmeliği’nin çıkarılması gibi.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz, tüm bu çalışmalar için ARGE’ye
ayrılan kaynak ve yatırımı önemli ölçüde artırmıştır; bilgi, teknoloji ve
iletişim alanının ihtiyaç duyduğu idari ve yasal altyapıyı oluşturmuştur.
2003-2008 yılları arasında, Türkiye, ARGE harcamaları en hızlı artan ülke
olmuştur. Özel sektörümüz, üniversitelerimizle kamu araştırma enstitülerimiz
çalışmalarını hızlandırmalılar. Çünkü dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri
olmak için üretim ve ihracatımız içinde ileri teknoloji ürünlerinin payını
yüzde 5’ten yüzde 20’lere çıkarmamız gerekiyor. İktidarımız süresinde teknoloji
merkezi, teknoparklara önem verdik ve destekledik. Teknogirişim
sermayesi desteğiyle eğitimli ve nitelikli gençlerimizin teknoloji ve yenilik
odaklı iş fikirlerini hayata geçirmeleri için genç girişimcilere destek
verilerek ülkemizdeki beyin göçü tersine çevrilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bilgi
çağında bir ülke ürettiği bilgi, geliştirdiği teknoloji ve gerçekleştirdiği
iletişim, yenilikler ölçüsünde dünyada söz sahibi olacaktır. Başkalarının
ürettiği bilgiyle, geliştirdiği bilim ve teknolojiyle rekabet gücümüzü
geliştiremeyiz, rekabet gücümüz gelişmeden ise müreffeh bir ülke olamayız. O
sebeple, kendi beyin gücümüzü destekleyen, dünya ile rekabet edebilecek
nitelikte insan gücümüzü yetiştirecek bir eğitim sistemine, bilim ve
teknolojiye sahip olmak zorundayız. Artık, “ilim için ilim” anlayışının yerine,
“insan için ilim” anlayışını koymalıyız. Kamu kurumları, üniversiteler ve iş
dünyası iş birliği yapıp birlikte yol almalı, birlikte hareket etmeliyiz. Bütün
kaynaklarımızı ve kurumlar arası ilişkilerimizi bu hedefe odaklayarak seferber
etmeliyiz.
Bu kapsamda, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunda devam eden bazı çalışmaları sizlerle
paylaşmak istiyorum. Acil güvenlik haberleşme sisteminin tesis edilmesi, GSM
kapsama alanını tüm ülke sathına yaygınlaştırılması, çevre ülkelere eğitim
programları düzenlenmesi.
Tabii, konu bilgi ve
teknoloji olunca, bir bilgiyi daha sizlerle paylaşarak sözlerime son vermek
istiyorum. Gelişmiş ülkelerde de bizde olduğu gibi seçimler yapılmaktadır.
Seçim öncesi kıyasıya devam eden yarış, daha sonra yerini karşılıklı saygıya ve
çalışmaya bırakmaktadır. Milletvekilleri birbirlerine, bizde olduğu gibi,
saygıyla “Sayın” diye hitap etmektedir, çünkü onlar artık sadece kendilerini
değil kendini seçen milletini temsil etmektedir.
Bu duygu ve düşünceyle, başta
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu olmak üzere, tüm kurumlarımıza başarılar
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Coşkun.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Beyazıt Denizolgun.
Buyurunuz Sayın Denizolgun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
BEYAZIT DENİZOLGUN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Ulaştırma Bakanlığı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, AK PARTİ
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Denizcilik Müsteşarlığında
çalışan denizci kökenli çalışanlarımız yüzde 7’den yüzde 25’e yükseltilmiştir.
Özel teknelerden alınan MTV'nin çok yüksek olması amatör denizciliğin gelişmesi
önünde büyük bir engel idi. Bu olumsuz husus nedeniyle amatör teknelerden
alınan MTV kaldırılmıştır, 15/5/2009 tarihinde de
Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
ÖTV’siz yakıt
uygulamasına geçilmiştir. 16 Temmuz 2003 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla ve
Maliye Bakanlığının da 31/12/2003 tarihindeki
kararıyla, akaryakıttan alınan Özel Tüketim Vergisi sıfıra indirilmiştir. Bu
şekilde de bu uygulama başladıktan sonra, 1 Ocak 2004 tarihinden 30 Eylül 2010
tarihine kadar toplam olarak 1 milyar 934 milyon lira ÖTV tahsil edilmeyerek
sektöre özel bir destek sağlanmıştır.
Liman hizmetleri tarifesi:
Avrupa Birliği ve Akdeniz Havzası ülkeleri ile rekabet edilmesi bu ülkelere
göre çok yüksek olan ülkemizin liman ücret tarifelerinde yaklaşık yüzde 50 indirim yapılmış ve uygulama
1 Ağustos 2003 tarihinde başlamıştır ve bu şekilde de yüzde 75’e varan indirim
sağlanmıştır.
2002’de 821 adet kruvaziyer gemi ülkemize gelmiş iken bu yıl
sonunda 1.460 adet kruvaziyer geminin geleceği
öngörülmektedir. Bu şekilde kruvaziyer gemi sayısında yüzde
78’lik bir artış görülmektedir. 2002’de 333 bin gemi yolcusu gelmiştir kruvaziyerle, 2010 yılında ise 1 milyon 800 bine yükselmiş
ve yüzde 441 bir artış sağlanmıştır.
Yurt dışından alınıp Türk
Uluslararası Gemi Sicili’ne kaydedilecek gemilerin yurda gelmeden kaydedilmesi
imkânını sağlayan yönetmelik 17/9/2006 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Bir de ithal edilen gemiler
için armatörümüze teşvik sağlanmıştır.
Gemi Sicili Kanunu’nda
yapılan değişikle ithal edilecek gemiler 12 bin deadweight
tondan tonaj sınırı 3 bin deadweight tona düşmüştür.
Ayrıca özel yapılı gemilerden de 499 groston sınırından 300 grostona
indirilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’nun
824’üncü maddesinde yapılan değişiklikle daha önce iki yıl olarak geçici Türk
Bayrağı çekme izni süresi geminin sözleşmeyle bırakıldığı süreyle sınırlı
olarak uzatılmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun 851’inci maddesinde yapılan
değişiklikle geminin yurt dışında cebrî icra mahkeme kararıyla bir yabancıya
satılması hâli de eklenmiştir.
e-gemi,
gerçekten bu e-ticaret ve e-gemi bunun içinde… Denizcilik alanında gemi sicili
işlemleri, isim onayları Haziran 2007’den itibaren elektronik ortamda yapılmak
suretiyle günler süren bürokratik işlemler çok az dakikalara indirilmiştir.
Bir de biliyorsunuz ülkemiz
yıllardır kara bayrak listesindeydi fakat çalışmalarla, bu Paris Memorandumu
liman devleti denetimlerinde Türk Bayraklı gemiler 2003, 2004 ve 2005
yıllarında iyileşen bir performans göstererek 2006’da kara listeden gri listeye
geçmiştir. Müteakiben Denizcilik idaremizce Türk Bayraklı gemilerin deniz
emniyeti kurallarına uyumun artırılmasıyla bu Türk Bayraklı gemilerimiz bundan
sonra beyaz listeye 2008 yılında geçmiştir ve bu şekilde Avrupa Birliği
ülkelerinde bu ülkelerin artık prestij olarak da
kredibilitesi artmış bulunmaktadır.
Türk boğazlarında seyir, can,
mal ve çevre emniyetinin artırılmasıyla deniz trafiğinin anlık izlenerek
yönlendirilmesi amacıyla İstanbul ve Çanakkale boğazlarında kurulan TBGTH
Sistemleri 30 Aralık 2003’te hizmete açılmıştır.
e-denizcilik
üzerinden yapılan işlemler: Evrak takibi, gemi adamı yeterlik belgesi
doğrulama, gemi isim talep işlemleri, ÖTV’si
indirilmiş yakıt bilgi ekranı, gemi acenteleri yetki belgesi doğrulama, gemi
belgeleri doğrulama.
Bundan sonra, denizcilik
eğitimimiz hakkında Avrupa Deniz Emniyeti Ajansı (EMSA) değerlendirmesinde olumlu
rapor yayınlanmıştır ve bu şekilde Avrupa Birliğinde Türk gemi adamlarımız
çalışabilmektedir. Bu şekilde denizciliği sevdirmek adına amatör denizciliği
artırmak için de 2003’e kadar 47 bin kişi amatör denizci belgesi almış iken
şimdi kolaylaştırılmış ve bu günümüze kadar 85 bin kişiye kadar artmıştır.
İktidarımız zamanında ciddi
aşamalar kaydedildi fakat global krizde denizcilik
biraz zor durumlara düştü fakat bu zaman zarfında da savunma sanayimize yapılan
askerî gemilerle… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Denizolgun.
Giresun Milletvekili Ali Temür.
Buyurunuz Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde sivil havacılık faaliyetlerinin uluslararası standartlara uygun
olarak düzenlenmesi ve uygulanmasında tek yetkili kurum Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğüdür. Genel Müdürlük, hava taşıma işletmelerinin faaliyetlerini
uluslararası standartlara uygun olarak yapmaları için sürekli denetim ve
gözetim faaliyetlerini sürdürmektedir. Daha önce denetim konusunda Avrupa’da
son sırada olan ülkemiz sürekli yapılan denetimler sonucunda 44 ülke içerisinde
Avrupa 3’üncüsü olmuştur. AK PARTİ hükûmetleri
tarafından alınan önlemler ve yapılan düzenlemelerle hava yolu, halkın yolu
hâline getirilmiş, uçağa binmek imtiyaz olmaktan çıkarılmıştır. Gerek ücret
gerekse erişilebilirlik açısından uçağı binmenin diğer ulaşım vasıtalarıyla bir
farkı kalmamıştır.
AK PARTİ’nin
iktidara gelmesiyle birlikte hava ulaşımında reform sayılan yeni düzenlemeler
bir bir hayata geçmiş, özel sektör kuruluşlarının iç
hatlarda seferlere başlamasının önü açılmıştır.
2000’li yılların başında
sadece Türk Hava Yolları 2 merkezden 25 noktaya iç hat seferleri yapabilirken
bugün -özel sektör kuruluşları da dâhil olmak üzere- 6 hava yolu şirketiyle 7
merkezden 46 noktaya uçuş yapılabilmektedir.
Yine, 2000’li yılların
başında iç ve dış hat toplam olmak üzere 33 milyon 783 bin yolcu taşınırken
Kasım 2010 itibarıyla bu sayı tam 97 milyonu aşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
küreselleşmeyle birlikte dünyadaki ticaret hacminin hızla artması, ulaşım
sektörünün dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri hâline getirmiştir.
Ülkemiz, havacılık
endüstrisinde uluslararası havacılık gelişmelerini yakından takip etmekte ve
çağın gereklerini yerine getirmek için her türlü çalışmayı yapmaktadır.
Hava yolu işletmelerimizin
her geçen gün büyüyen uçak filoları, uluslararası iş birliği ve ortaklıklar,
uçuş ağımızın yurt içinde ve yurt dışında giderek büyümesi Türk sivil
havacılığını üst sıralara taşımıştır.
Ekonomik krizler nedeniyle
dünya sivil havacılık sektöründe belirli bir küçülme meydana gelmişken
Türkiye’de sivil havacılık alanında dünyayı şaşırtan bir büyüme
gerçekleşmiştir. Öyle ki Türk sivil havacılığı yakaladığı rekor büyüme
sayesinde uluslararası kuruluşların 2015 yılı için öngördüğü toplam trafik
sayısı bugünlerde aşılmıştır.
Dünyada
yaşanan küresel ekonomik kriz nedeniyle 100’e yakın uluslararası hava yolu
şirketi batmış durumdayken pek çok ülkenin hava taşımacılığındaki yolcu
sayıları yüzde 10 nispetinde düşmüşken, yük miktarı yüzde 20 azalarak dünya
sivil havacılığında önemli ölçüde bir daralma olmuşken, ülkemizde ise bırakın
azalmayı, daralma dahi olmamış, pek çok alanda gelişme yaşanmıştır. Dünyada
havacılık sektörünün ortalama büyüme hızı yüzde 5 iken Türkiye’de bu oran yüzde
60’ları yakalamıştır.
Değerli milletvekilleri, son
yıllarda Türk havacılık sektöründe büyük atılım yaşanmış, Türk uçak filosuna
220 büyük gövdeli uçak ilave edilmiştir ve hava yolu taşımacılığı yapan şirket
sayısı 13’ten 17’ye yükselmiştir. Büyük gövdeli uçak sayısı 110’dan 330’a
çıkarken, koltuk kapasitesi de yüzde 128 artarak 57.279 olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bölgesel havacılığın geliştirilip yaygınlaştırılması için Hükûmetimizin
uyguladığı teşvik ve projeler sayesinde atıl durumdaki 7 tane havaalanı hizmete
alınmıştır. Ayrıca, 2011 yılı bütçesinde 4 tane yeni havaalanı yapımı programa
girmiştir. Bu havaalanlarından bir tanesi de Ordu ve Giresun illerimize ortak
hizmet edecek olan Ordu ve Giresun Havaalanı’dır. Bu havaalanının yapımında,
programa alınmasında ilgilerini esirgemeyen Sayın Başbakanımıza, Ulaştırma
Bakanımıza ve Hükûmetimize şükranlarımızı arz
ediyoruz.
2011 bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Temür.
Sayın milletvekilleri, saat
20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.34
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
altıncı tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî
Savunma Bakanlığının 2011 yılı bütçesiyle ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.
Türk ordusu yüzyıllardır
milletimizin dünya üzerinde var olması için üzerine düşen görevleri en iyi
şekilde yapmış ve yapmaya devam edecektir. Bugün yaşadığımız zorlu coğrafyada
ordumuzun gücü çok önemlidir. Ayakta kalmak için güçlü bir ordumuzun olması
tabiidir. Türk ordusu her gün daha da artan imkân ve kabiliyetleriyle
milletimiz için övünç kaynağı olmaya devam etmektedir. Ekonomisi güçlü bir ülke
orduyu idame etme imkânına sahip olmasına rağmen buna ihtiyaç duyması
jeopolitik ve jeostratejik konumuyla doğrudan
ilgilidir. Ülkemiz, bağımsızlık ve millî bütünlüğünün idamesi için her an harbe
hazır, ileri teknolojiyle donatılmış, eğitim ve morali üstün bir silahlı
kuvvete sahip olmak zorundadır.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri bugün sadece ülkemizin güvenliğini sağlamakla kalmamış,
dünyanın çeşitli bölgelerinde de barışa katkıda bulunmaktadır. Bosna Hersek’te, Kosova’da, Aden’de, Afganistan’da, Lübnan’da
barışa yaptığımız katkılar azımsanmayacak düzeydedir. Silahlı kuvvetlerimiz
dost ve kardeş ülkelerin ordularının eğitimine katkı sağlayarak milletimizin
temsilcisi olarak görev yapmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Millî Savunma bütçesini özetlersek: 2011 yılı savunma bütçesi
8 milyar 965 milyon TL; personel ve prim giderleri 3 milyar 755 milyon TL;
silah sistemleri, sefer stokları 3 milyar 931 milyon TL; yiyecek, iskân, bina
onarımları 60 milyon TL; içme suyu tesisi yapımı, lojmanlar 203 milyon TL; dış
askerî yardımlar, sağlık giderleri, dost ülkelerden eğitim amacıyla gelecek
askerî personelin masraflarının karşılanması ile NATO ve uluslararası
kuruluşlara katkı payı aidatı ödemeleri olmak üzere Millî Savunma Bakanlığımızın
bütçesi toplam olarak yaklaşık 17 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür.
Bu bütçenin 2011 yılı
hedeflerine göre gayrisafi yurt içi hasıla
içerisindeki payı yüzde 1,4’tür. 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi içindeki
payı ise yüzde 5,4’tür.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu harp, silah, araç, gereç ve mühimmatın
mümkün olan azami ölçüde yurt içi imkânlarla karşılanması gayreti ve ARGE
faaliyetlerinin ağırlıklı olarak yer alması nedeniyle millî sanayimize önemli
katkılar sağlamaktadır. Ulusal savunma sanayisinin geliştirilmesi ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarının azami ölçüde yurt içi imkân
ve kabiliyetleriyle karşılanması amacı doğrultusunda silahlı kuvvetlerimizin
önemli projelerinden bir kısmı Sanayi Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir.
Savunma sanayisi alanında
etkin, verimli ve modern teknoloji kullanan ve dışa bağımlılığı asgari düzeye
indiren bir yapıda, iç ve dış piyasada rekabet edebilir kalitede üretim
yapabilen Makine Kimya Endüstrisi, ulusal savunma sanayimize önemli
kazanımlarda bulunmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin,
Türk sanayisi tarafından tasarlanan ve geliştirilen ürünlerle karşılanması
amaçlanmaktadır. Bu temel yaklaşım içerisinde millî imkânlarla modern tank geliştirilmesi,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin taarruz, taktik, keşif helikopteri ihtiyacının
karşılanması, denizaltıların inşa edilmesi, tamamen millî imkânlarla
geliştirilen insansız hava araçlarının üretimlerinin ülkemizde olması ülkemiz
için bir gurur kaynağı olmuştur. Yeni nesil savaş uçağı F-35 Projesine dokuz
ülkenin yer aldığı konsorsiyumla da devam
edilmektedir.
Savunma harcamalarının
denetim ve kontrolü, gerek planlama gerekse harcama aşamasında Maliye
Bakanlığı, Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine tabi
bulunmaktadır. Savunma harcamalarının ana amacı ülkemize yönelebilecek her
türlü tehdide karşı caydırıcılığı sağlayacak “küçülerek etkinleşme” temel
prensibi çerçevesinde nicelikten çok niteliğe önem veren, vurucu gücü yüksek ve
mobilitesi fazla kuvvetlere sahip olmaktır. Bütçenin
azami tasarruf anlayışıyla kullanılması için gerekli çabanın gösterileceğine
inancım tamdır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Millî Savunma Bakanlığının 2011 yılı bütçesinin Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Helvacıoğlu.
Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erdoğan.
AK PARTİ GRUBU ADINA FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2011 mali yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarını karşılamak
ve modern savunma sanayimizi geliştirmek, ülkemizin stratejik savunma ve
güvenlik ihtiyaçlarına, teknolojik gelişmeler doğrultusunda yurt içi çözümler
sunan, uluslararası pazara entegre ve savunma
sanayisine yön veren uzman tedarik konumu olma konusunda çalışmaktadır. 2000’li
yıllardaki küresel krize rağmen, 2002 yılından bu yana büyük bir hızla gelişen
savunma sanayimiz, 2009 yılında da olumlu örnekleriyle bu tabloyu çizmiştir.
Bunu sayısal olarak ifade etmek gerekirse, 2002 yılında 240 milyon dolar
seviyesinde olan toplam savunma sanayimizin ihracatı 2009 yılında 832 milyon
dolar seviyesine çıkmış ve Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle yüzde 10’a kadar
dışarıdan alım düşmüştür. Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden
karşılanma oranı sekiz yıl içerisinde yüzde 25 seviyesinden yüzde 45,7
seviyelerine ulaşmıştır. Savunma sanayimizin yüzde 50 oranında yurt içinden
karşılanmasıyla birlikte 1 milyar dolar savunma hizmeti ihracatı hedefinin
yakalanması mümkün hâle gelmiştir. 2002 yılından beri kaydedilen istikrarlı ve
sürdürülebilir büyümenin tesadüfi olmadığı, Hükûmetimizin güçlü bir savunma sanayinin dışa
bağımlılığının azaltılması, ordumuzun caydırıcılığının artırılmasındaki rolünün
Savunma Sanayii Müsteşarlığı eliyle kararlı bir
şekilde gerçekleştirildiğini görmekteyiz.
Son dönemdeki başarılı
çabaları ve sergilediği performansla savunma sektörü, oluşturduğu tasarım
yetkinliği ve ofset uygulamalarıyla sektörler içinde örnek teşkil etmektedir.
Dost ve müttefik ülkelerin resmî temsilcilerini ve savunma sanayisine yön veren
dünyanın en önemli savunma firmalarının katılımcılarını bir araya getiren
Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nın dokuzuncusu
İstanbul’da icra edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesel ve küresel önceliklerin yanı sıra askerî anlamda
diğer ülkelerle de olan ikili ilişkilerin geliştirilmesine Hükûmetimiz
büyük önem vermektedir. Bugüne kadar 42 ülkeyle savunma sanayisi iş birliği
anlaşması yapılmış, 12 ülkeyle de anlaşma aşamasına gelinmiştir. Bu anlaşmalar
çerçevesinde, dost ülkelerin silahlı kuvvetlerinin geliştirilmesine ve savunma
sanayisi ürünlerinin pazarlanmasına yönelik faaliyetler devam etmektedir.
Sektörün temel taşlarını
oluşturan Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, vakıf şirketleri, özel şirketler ve
askerî firmalar özgün ürün geliştirme, üretim ve ihracat alanında önemli
merhaleler kat etmiş ve millî savunma sanayisinin yetkinliği ile güven veren
bir noktaya gelmesine katkıda bulunmuştur.
Türkiye, AK PARTİ Hükûmetlerimizin döneminde savunma sanayisi ilklerini
başardı; ilk temel eğitim uçağı Hürkuş, ilk ana
muharebe tankı Altay, ilk korvet Milgem, ilk insansız
hava aracı Anka, ilk uydu Göktürk, ilk jet motoru, ilk radar, ilk piyade
tüfeği, ilk makineli tüfek, ilk seyyar yüzücü hücum köprüsü Samur. Bu ilkleri
daha çoğaltabiliriz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan seyyar yüzücü
hücum köprüsü Samur, yurt dışından hiçbir destek alınmadan tamamı Türk
mühendislerce tasarlanan ve geliştirilen ilk yerli kara sistemidir. Söz konusu
Samur’un ilk örneği geçtiğimiz günlerde tamamlanmıştır.
Sayın Başbakanımızın
başkanlığında yapılan Savunma Sanayii İcra Komitesi
toplantısında Hava Kuvvetleri Komutanlığının 2020’li yıllardan sonra jet eğitim
uçağı ve muharip uçak ihtiyacının karşılanması maksadıyla kavramsal tasarım
yapılması için Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ ile
sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verilmiştir.
Dünyadaki 100 büyük savunma
sanayisi kuruluşu arasında artık Türkiye de var. ASELSAN dünya savunma
şirketleri arasında 86’ncı sıraya gelmiştir.
Diğer taraftan savunma
sanayimiz 2009 ve 2010 yıllarında ihracat başarılarına devam ederken,
Malezya’ya tekerlekli zırhlı araç, Suudi Arabistan’a bazı malzemeler, Birleşik
Arap Emirliklerine sahil güvenlik botu satış işbirliği sözleşmeleri üzerinde
mutabakat sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilk defa harp gemileri AK PARTİ döneminde özel sektöre ihale
edilmiştir; beş tane ihale bu şekilde verilmek kaydıyla, kriz döneminde
tersanelerimize büyük destek sağlanmıştır. Bilindiği üzere Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından yürütülen savunma
projeleri, Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan
finanse edilmektedir. 2002 yılı içinde projelere 1 milyar 83 milyon ABD doları
ödeme yapılmışken, 2010 yılında bu ödemeler 1,3 milyar dolarlar seviyesine
ulaşmıştır. Diğer taraftan, Müsteşarlık özel bütçesi 2002 yılında 10 milyon
iken, 2011 yılında bu bütçe 30 milyona kadar ulaşmaktadır.
Teklif edilen bütçenin büyük
bölümü Müsteşarlığın personel giderleri ile yönetim faaliyetleri için gerekli
malzeme ve hizmet alımlarını karşılamaya yöneliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) –
Sözlerime burada son verirken, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdoğan.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde saat 10.00’dan
12.00’ye ve 13.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi: 16/12/2010
Danışma Kurulunun yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Öneri:
Genel Kurulun; 17 Aralık 2010
Cuma günkü birleşiminde saat 10.00’dan 12.00’ye ve 13.00’ten günlük programın
tamamlanmasına kadar çalışması önerilmiştir.
Mehmet
Ali Şahin |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Mustafa Elitaş Kemal
Anadol |
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
Mehmet Şandır Bengi
Yıldız |
Milliyetçi Hareket Partisi Barış ve
Demokrasi Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
J) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şerafettin Halis ve Sırrı Sakık
konuşacaktır.
İlk konuşmacı Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’tir.
Süreniz yirmi dakikadır.
Buyurunuz efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım Ulaştırma Bakanlığı
bütçesi hakkında. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bir ülkenin
gelişmişliği o ülkedeki ulaştırma sistemiyle doğrudan bağıntılıdır. Gelişmiş
ülkeler açısından bu önem çok daha fazladır. Kendi ülkemize baktığımızda da
gelişme ve sanayileşme oranında bir sorunlar yumağı hâli yaşanmaktadır. Bugüne
değin, deyim yerindeyse bir ulaşım ana planı yapılmamıştır; denenmek istenen,
yapılmak istenen beş yıllık, on yıllık planlar da öngörülen hedefine
ulaşmamıştır.
Tabii, ulaştırma sistemi
deyince her şeyden önce kara yolları, demir yolları, hava yolları ve deniz
yollarıyla, alt sektörlerle müteşekkil bir sistem. Ancak Türkiye’ye
bakıldığında kara yollarına büyük önem atfedilmiş, 8.333 kilometrelik kıyı
şeridine rağmen deniz yolları hiç değer bulmamış, yine demir yolları da
coğrafyamızın uygun olmasına rağmen çok kabul görmemiştir. Hele hele kara yollarının kan gölüne döndüğü ülkemizde çok daha
fazla güvenli olarak kabul görmesi gereken demir yolu sistemi devreye girmesi
gerekirken yine de olmamıştır. Bakın, “Kara yolları kan gölü.” diyoruz, hiçbir
bayram yok ki öncesinde ve sonrasında onlarca insan ölmesin, yüzlerce, binlerce
insan yaralanmasın ve milyarlara bedel bir servet yok olmasın, ancak bu
görülmüyor. 2007’de sadece, bir rakam vermek gerekirse, 825 bin kaza meydana
gelmiş; 188 bin yaralı, 9.429 kişi yaşamını yitirmiş. Yani Irak işgalinin beş
yılında Amerikan askerlerinin kaybı sadece 4 bin küsurla sınırlı. Tabii, böyle
beş yıllık bir savaş ve bir yıllık bir ülkenin kara yolunda kaza sonucu
yaşamını yitiren insanlar kıyaslandığında burada bir faciayla karşı karşıya
olduğumuz görülüyor.
Neden kara yolları? Konuşmacı
arkadaşlarımızın hiçbiri kara yollarının tarihçesinde kara yollarının kaderini
belirleyen ve bugün hâlâ
o belirleyiciliği devam eden bir Amerika raporundan bahsetmek
istemediler ne hikmetse, bir Hilts raporu var.
Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra motorlu taşıt araçları çok daha
fazla ihtiyaç hâline geldi. Böyle olunca da Amerika için yeni yeni motorlu araç pazarları gerekiyordu. 1948 yılında
Türkiye Amerika Birleşik Devletleri’nden ulaştırma sistemiyle ilgili bir rapor
ister. Tabii, Amerika’nın canına minnet, gecikmez, hemen raporu gönderir.
Raporu yazan da ABD Federal Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Hilts. Tabii, Hilts’in raporunda
Türkiye’de mutlaka kara yolları ağının döşenmesi, asfaltlanması yönünde bir
telkin, bir öneri verilir. Hiç gecikilmeden hemen 1950 yılında durum yasalaşır
ve Bayındırlık Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü kurulur. Çok
ilginçtir, Bayındırlık Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü
harcamaları genel bütçe içinde kaynak bulur ve yapılan işler kâr ve zarar
hesabı yapılmadan yapılır. Bu anlamda, böyle olunca da, hem demir yolları hem
hava yolları hem deniz yolları bundan nasibini almaz ve bunlar geri
bıraktırılır. Tabii, bunda amaç bellidir. Her şeyden önce Marshall Planı
devreye girer. Marshall Planı yardımıyla Amerika’nın bu raporu Türkiye’de yaşam
bulur. Marshall Planı’nın bir bağımlılık planı olduğu da herkes tarafından
bilinen bir durumdur.
Tabii, bugün bakıyoruz kara
yollarımızın ulaştırma içindeki payına. Kara yollarının ulaştırma sistemi içindeki
payı yüzde 95. İlk defa, bu, 1983-93 Ulaştırma Planı’yla aşağı çekilmek
istenmiş, yüzde 72’lerden yüzde 36’lara düşürülmek istenmiş ama uygulanmamış,
daha sonra bu plan 1986’da kaldırılmış. Yine, bu yıl bakıldığında ulaştırma
sistemi içinde, taşımacılık sistemi içinde kara yollarının yolcu taşıma payı
yüzde 96, demir yolları sadece yüzde 2’ye tekabül ediyor. Oysaki kara yollarına
göre çok daha güvenli olan, çok daha ekonomik olan, çevre kirliliği yaratmayan
demir yolları ulaşımı esas alınmalıydı. Dediğim nedenlerden dolayı alınmadı.
Birçok ülke 1970’li yılların
ortasından sonra kendi demir yolları politikalarını bir daha gözden geçirmek
zorunda kaldılar çünkü demir yolları politikaları, dediğim nitelikleri
taşımasından ötürü, kaliteli hizmet ve ucuz hizmet niteliklerinden ötürü
revaçta ama ülkemizde demir yolları komünist ülkelerin ulaşım sistemidir
zihniyetiyle Marshall Planı meşru kabul ediliyor ve devreye konuyor. Oysaki
bizim söylediğimiz demir yolları, Türkiye’nin coğrafyası ve sosyal ihtiyaçları itibarıyla
çok daha fazla ihtiyaca cevap verirdi.
Tabii, AKP İktidarı döneminde
kara yollarında çok ciddi bir kilometraj eklendiğini
söylediler. Kara yolları ve duble yolların yapımıyla
ciddi övünmeler içinde oldular. Tabii, bizim çocukluğumuzda, öğretmenin bize
verdiği ödevleri yapmamız için ebeveynlerimiz bize baskı uygularlardı,
“Ödevlerinizi yapmazsanız dışarı bırakmayız, çocuklarla oynamaya bırakmayız.”
derlerdi. Biz de ne yapardık? Çalakalem bir sayfa, iki sayfa yazı yazardık.
Tabii, okuma yazma bilmeyen ebeveynler bunu yutardı. Çalakalem yazılmış yazının
dolayısıyla karakteri de bozuk olurdu ertesi gün de öğretmene yutturmanın
imkânı da olmazdı. Bugün, evet, AKP yollar yapıyor, kara yolları yapıyor, bunu
kabul etmek lazım ama AKP’nin yaptığı yollar ne yazık ki çalakalem yazılmış
yazı gibi, çalakalem yapılmış yollar.
Tabii, demir yollarına
verilmeyen bir değer hızlandırılmış tren ya da hızlı tren sistemiyle kamuflaj edilmeye çalışıldı. Dünyanın hiçbir yerinde -yani bizim bildiğimiz kadarıyla- olmayan bir
şey yapıldı Türkiye’de: Hızlandırılmış tren sistemi. Nedir hızlandırılmış tren
sistemi? Cevabını bir faciayla verdi, Pamukova’da 41 insanımızın ölümüne yol
açan bir kaza sonucuyla noktalandı. Tabii, hızlandırılmış tren yerine hızlı
tren sistemine geçildi. Hızlı tren deyince en az 300-400 kilometre arasında,
ortalama hız yapan sistem olarak algılanmalı. Ancak Eskişehir-Ankara arasında
yapılan hızlı tren sistemi ne yazık ki ortalama 160 kilometreyi geçmiyor.
Tabii, böyle olunca da hızlı tren sisteminin de ne kadar hızlı tren sistemi
olduğu tartışılır duruma geliyor.
Yine, demir yollarının
önemine binaen çalışmaları var AKP’nin. Sayın Başbakan 2003 yılında Ankara-İstanbul
hattında bir hızlı tren sistemi oluşturacağını söylemişti. Bu hızlı tren
sistemiyle -tarih vermiş, 5 Aralık 2005- Ankara’dan İstanbul’a ulaşılacağını
söylemiş ama bugüne kadar, aradan beş yıl geçmiş olmasına rağmen, sekiz yıl
geçmiş olmasına rağmen hâlâ böyle bir tren sistemi ortada yok.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Olur, olur, merak etme.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) –
Olur da, verdiğiniz sözü zamanında yaparsanız daha iyi olur.
1970’lerde 70 bine yakın
demir yolcu var. Bugün bakıyoruz, 20-28 bin arasına düşürülmüş bu sayı.
Dolayısıyla, sayı düşürülünce de, mevcut demir yolcuların, mevcut demir yolu
emekçilerinin hem yükü ağırlaşıyor hem de can güvenlikleri ortadan kalkmış
oluyor.
Yine, demir yollarımızın ne
yazık ki bugüne kadar hâlâ yüzde 95’i tek hatlı olarak çalışıyor. Tek hatlı
çalışınca da ister istemez çok ciddi ertelemelere yol açıyor. Tabii tehir…
Şimdi, en çok tehir eden 10 trenin güzergâhı veriliyor. Bu 10 tren içinde 7’sinin
bu ülkenin doğusunda yani Kürt’lerin yaşamış olduğu alanlarda olması yine
manidardır. Güney Ekspresi, Haydarpaşa-Kurtalan, haftada dört gün, sefer başına
ortalama gecikme süresi 555 dakika olarak verilmiş. Yine Güney Ekspresi,
Kurtalan- Haydarpaşa, haftada dört gün karşılığı 377 dakika tehir, gecikme
ortalaması.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Kimse
binmiyor Şerafettin, boş gidip boş geliyor.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) -
Van Gölü Ekspresi, Tatvan-Haydarpaşa haftada iki gün, tehir süresi ortalama
308. Bu böylece devam edip gidiyor. Şimdi, bu kadar tehirle, bu kadar
gecikmeyle ulaşım yapan bir sistemin hangi yönünden bahsetmek lazım? Bu sisteme
bir de geçen yüzyılın başında mevcut olan teknik ya da geometrik, fiziki
nitelikler hâlâ varsa o zaman başımız sağ olsun, Türkiye’de demir yolculuğu,
demir yolu ulaşımı bitmiş demektir. Zaten 2010 Avrupa İlerleme Raporu’nda
ilerleme kaydedilmeyen taşımacılıkta alt sektör olarak Devlet Demir Yollarını
gösteriyor.
Yine, Hazine Müsteşarlığının
2008 kamu işletmeleri raporu var. Bu raporda “1996-2009 arası toplam çalışan
sayısı yüzde 12 oranında azaltılmıştır.” diyor. Yine bu süreçte 18 yol
atölyesinden 8’i tamamen, 7 adedinin ise inşaat bölümleri kapatılarak mekanik
atölyelere dönüştürülmüştür.
Yetmiyor, özelleştirme var.
İşletilen 7 limandan Haydarpaşa-Haliç, Mersin, İskenderun, İzmir, Bandırma,
Samsun, Derince özelleştirme programına alındı. Tabii, çok ilginçtir,
özelleştirme gerekçesi bugüne kadar zarar eden kurumların ve sektörlerin
özelleştirilmesiydi. Ancak buraya baktığımızda, bir Mersin Limanı yılda
ortalama 41 milyon dolar kâr ediyor. İşçileri ve memurları Devlet
Demiryollarına bırakılmak üzere, otuz altı yıllığına 750 milyon dolara
özelleştirilme planına alınıyor.
Yine, İzmir Limanı yılda
ortalama 60 milyon dolar kâr ediyor. Kırk dokuz yıllığına 1 milyar 275 milyon
dolarla firmaya ihale ediliyor ama firma daha sonra ödeme yapmadığı için bu
sözleşme bozuluyor.
Tabii,
Haydarpaşa’ya gelince, Haydarpaşa çok gözde bir bina. Her ne
kadar Aralık 2010’da bir yangından söz ediliyorsa da asıl Haydarpaşa 2006
yılında yanıyor. Haydarpaşa’nın duvarına asılı kocaman dövizde, devasa bir
dövizde, Devlet Demiryollarının açık teklif yoluyla gayrimenkullerinin satışı
burada reklam ediliyor. Tabii, çok şey söylendi bu yollar üzerinde, Haydarpaşa
Garı üzerinde ama asıl biz şunu söylüyoruz: Haydarpaşa’nın yakılması, basından
da izlediğimiz kadarıyla Dünya Ticaret Bankasına arazilerin peşkeş çekilmesi
için yapılmış bir yangın olarak söyleyebiliriz.
Tabii, kara yollarından
bahsedince, kara yolları yapıldı ama çalakalem yapıldı. Şimdi, ben, kendi
ilimden örneklerle bu yolların ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Şimdi,
Tunceli-Kovancılar-Elâzığ kara yolu 132 kilometre. Kovancılar’dan
Tunceli’ye dönüldüğünde yapılmış yeni bir yol her ne kadar varsa da çok ciddi
bir nitelik farkı gösteriyor. Asıl bizim yol iletişimimiz Elâzığ’la Pertek
üzerinde ama Pertek’le 70’li yılların ortasında yapılan Keban Barajı’ndan
dolayı direkt iletişim yok, orada bir feribot iletişimi var.
Şimdi, her şeyden önce Tunceli’nin
sosyal, ekonomik çehresinde bir değişikliğin yapılması gerçekten isteniyorsa
Pertek Köprüsü’nün mutlaka yapılması gerekir, ki bu
köprü, iki yaka arasındaki açıklık 1.200 metre. Pertek-Kale arasında 700
metrelik dolgu yapma durumu, olanağı var. Böyle bir olanak var ve bu konuda
fizibilite çalışmaları yapılmış. Bu dolgu 160 bin metreküpe tekabül ediyor ki,
günümüz iş makineleri ve teknolojisi açısından çok da büyük bir durum değil.
Tabii, ben burada Sayın
Bakanıma, yanında Sayın Millî Savunma Bakanımız da var… AKP yöneticileri “Biz
bundan sonra artık doğuya namlunun ucundan bakmıyoruz.” diye övünüyorlar. Eğer,
gerçekten doğuya namlunun ucundan bakılmayacaksa öncelikle Kürt sorununun
çözümü noktasında bir adımın atılmasıyla beraber ekonomik yatırımların da
mutlaka olması gerekiyor. Bu konuda Pertek Köprüsü’nün yapılmasını hem
Bayındırlık Bakanımızdan hem de Sayın Savunma Bakanımızdan… Özellikle Savunma
Bakanımızın Hozat’ta görev yapmış olması, aynı zamanda benim öğretmenim olması
itibarıyla da, kendilerinin deyimiyle “Hozat benim ilk göz ağrım” demeleri
itibarıyla da bu köprünün sözünü burada kendilerinden duymak istiyorum. Eğer
gerçekten bu köprü yapılırsa hem Tunceli’nin sosyal, ekonomik çehresinde bir
değişiklik olacaktır hem de Tunceli’den Karadeniz ana bağlantılara gidiş çok
daha kolay olacaktır.
Ancak, bundan önce de yine
Tunceli’den Elâzığ’a Pertek üzerinden giderken Pertek yolunun -ki bu Pertek
yolu çok uzun bir yol da değil doğrusu, 39 kilometrelik bir yol- hem virajları hem eğimi itibarıyla çok ciddi kazalara neden
oluyor, virajlarda kamyonların kuyruk bölümüne çarpmadan geçmek mümkün olmuyor.
Bu anlamda çok büyük külfete mal olmayacak Pertek yolunun virajlardan
kurtarılması, eğimin düşmesi için bir çalışmanın, yani genişletme çalışmasının
yapılması gerekiyor.
Hozat yolu, Hozat’ı Elâzığ’a
bağlayan yol ne yazık ki Elâzığ il sınırından itibaren, “kerte kürte” halkın deyimiyle, dediği şekilde ciddi bir çukur
tarlası daha doğrusu köstebek tarlası hâlinde ve dar. Şimdi, dar olan bu yolda
çoğu yerlerde araçların birbirini geçme imkânı yok. Nazımiye yolumuz yıllardır
iki aracın birbirini zor geçebileceği şekilde dar. Mazgirt yolumuz yine kalite
ve nitelik itibarıyla çok niteliksiz ve düşük. Ovacık’ın Hozat üzerinden
Elâzığ’a bağlanması yönünde yapılan bir yol tam bir mühendislik felaketi, hâlâ
bitmiş değil. Bütün ısrarlara rağmen -bölge teftişi dâhilinde yol bakımı,
denetimi yapılıyor ama- halkın bütün rahatsızlığına rağmen bir iyileşme yok.
Yine, Geyiksuyu
üzerinden Hozat’a giden yol, Geyiksuyu’na kadar olan
30 kilometrelik bölümü yapıldı. Yine biraz önce söylediğim ifadeyi
kullanacağım, başka bir ifade kullanmak zor, yine bir mühendislik faciası.
Bütün yerel yöneticilerin bütün çabalarına, çalışmalarına -takdir ediyorum
Karayollarındaki yerelde çalışan yöneticileri- onların bütün çaba ve
çalışmalarına rağmen bölge denetimi ya da Ankara denetimli bir iyileştirme
görülmediği biliniyor.
Ben burada, bir daha bu
konuda iki Sayın Bakanımızdan Pertek Köprüsü’nün yapılmasının sözünü almak
istiyorum. Eğer gerçekten artık bundan sonra Kürtlerin yaşadığı alanlara
yönelik yeni bir siyaset gelişecekse, gerçekten artık namlunun ucundan bakmak
istemeyeceklerse bu köprü sözünün verilmesi burada artık şart olmuştur. Bu
konuda ben burada bu sözü sayın bakanlarımızdan duymak istiyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) –
Sayın Bakanım, biz söz almak, bir şeyler duymak istedik.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ederiz.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) –
Biz bunu söz kabul ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Halis.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sakık.
Süreniz otuz dakikadır.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunmaktayım grubum adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı
bütçesine başlamadan önce Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili küçük bir iki şey
söyleyeceğim.
Sayın Bakanım, biz, doğru bir
şey yapılırsa, Barış ve Demokrasi Partisi olarak alkışlarız. Bakanlığınız
döneminde önemli şeyler yapıldı, teşekkür ediyoruz ama bir konuyu sizlerle
paylaşmak istiyoruz. Özellikle seçildiğimiz günden bugüne kadar sürekli bu VIP
denilen bir bela var, yani niye var onu da bilmeyiz, ama burada ayrımcı
politikalar uygulandığını hep size söyledik, yetkili birimlerinize de anlattık,
ama ne yazık ki birkaç örnek vererek…
Adana Havaalanı’nda, Sayın
Ahmet Türk ve arkadaşlarımızın orada uğradıkları haksızlıkları size ilettiler.
Yine, birçok bayan arkadaşımızın nasıl haksızlığa uğradığını sizlere ilettik.
Yine, ben Antalya’dan İzmir’e giderken, uçağın kalkmasına tam kırk dakika var.
İçeri girdiğimde, bir görevli elinde telsizle beni kapıda bekliyordu, “Hoş
geldiniz” dedi, “Biz sizin İzmir’e gideceğinizi biliyoruz.” dedi. Oturduk,
yarım saat bir haber gelmedi. Tekrar döndük -yanımda da arkadaşlarımız vardı-
“Efendim, uçağımız rötarlıdır.” dedi. Oturduk, bir on dakika sonra tekrar
sorduk, üçüncü kez sorduk. Geldi, dedi ki: “Uçak kalktı Sayın Vekilim.” Ve bu
bizim kimliğimize karşı bir tepkiydi, hatta sonradan Vali de arayıp böyle bir
şeyin olduğunu söyledi.
Yine, İstanbul’da, İstanbul
Havaalanı’nda uçağa biniyoruz. Yine yanımda Sayın Türk var. Yani VIP hakkı
olmayan bir partinin genel başkanı, tek bir vekili de yok. Büyük eskortlarla, büyük bir orduyla içeri girdiler, A
protokolünde kendisine bir uygulama yapıldı ve Sayın Türk’le biz arka
taraflarda kaldık. Yine B, C, D protokolünde farklı kesimler oturuyordu. Birini
getirip oturttular “Ya, bu kim?” dedik yani Parlamentodan olsa tanırız,
bürokrasiden az çok tanıdıklarımız da var. “Vallahi, muhakkak bu derin devletin
temsilcisidir, onlar gelince zaten hayat duruyor.” dedik, öyle düşündük çünkü
2-3 kişi getirip onu bindirdiler. Ankara’da indiğimizde, yine uçağın
içerisinden onu birkaç arkadaş gelip aldı. Merak ettim, indim sordum, Ulaştırma
Bakanlığı personeliymiş, Müsteşar yardımcısıymış.
Şimdi, sizin bu
bürokratların, Allah rızası için, niye burnu bu kadar Kafdağı’nda? Acaba bu
bürokrat AKP’li bir milletvekiline karşı bunu yapabilir miydi? Bu bürokratlar
başka bir milletvekiline karşı bu saygısızlığı yapabilir miydi? Ama sorun BDP
olunca, sorun Kürtler olunca, sizin bürokratlarınızda aşağılama… Çünkü hep bu
halkı aşağıladınız ya, onların temsilcisini de aşağılamak gibi bir duygu var
içinizde.
Yine, Ankara’da onlarca kez
aynı şeyle karşılaştık. Yani bizim çocuklarımız, eşlerimiz halkımızla birlikte
giderler yani halkla birlikte katılırlar ama biz gittiğimizde, bakıyoruz, sizin
milletvekillerinizin çocukları, hatta 18’inci, 19’uncu 20’nci Dönem
milletvekillerinin eşleri, çocukları geliyor, oradan, VIP’den
biniş yapıyorlar ama bizim arkadaşlarımızın eş ve çocuklarına ayrımcı
politikalar uygulanıyor.
Yine, bazı arkadaşlar
geliyor, merak ediyoruz, oradaki personel koşuyor çantayı alıyor. Soruyoruz:
“Bu kim?” “Vallahi, AKP Urfa Milletvekilinin kardeşi.” Böyle bir VIP uygulaması
olur mu?
Biz çok meraklı değiliz ama
emin olunuz ki, her türlü haksızlığa karşı isyan ederiz. Lütfen, bunu
düzeltiniz. Birkaç kez söyledik ve bizim kimliğimize karşı bir ayrımcı politika
uygulandığını söyledim.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; savaşın manzarası ölüm ve kandır. Zira,
hiçbir ülke savunma ve güvenliğini sadece silahlanarak sağlayamaz. Özgürlükler
ve haklar demokratik sistem içinde bir hukuka bağlanmadığı müddetçe bileceğiz
ki, güvenlik riski önce içeriden kaynaklanmaktadır. Toplumsal gelişmeyi
evrensel kriterlerle sürdürmek istiyorsak ekonomide
liberalleşmeyi, toplumsal alanda özgürleşmeyi, siyasette demokratikleşmeyi
gerçekleştirmeliyiz. Aksi hâlde dünyanın en büyük ordusuna da sahip olsanız
güvenliğinizi sağlayamazsınız.
Soğuk savaşın sona ermesiyle
dünyanın daha güvenilir bir yer olacağı beklentisi doğmuştu. Ancak silahlanma
en üst seviyeye çıktı ve güvensizlik arttı ve ülkemiz de dünyada silaha büyük
bir yatırım yapmaktadır.
Binlerce insanın ölümüne
neden olan silahlanma peşi sıra gelişen saldırılara bu kadar para harcanırken
açlık, yoksulluk, küresel ısınma gibi sorunlarla boğuşan dünyamız hayatta kalma
mücadelesine kaynak bulamıyor. Örneğin, 10 milyar dolar bulunamadığı için her
yıl 2 milyon çocuk ishalden ölüyor. Silahlanmaya trilyon dolarlar aktarılırken
gelişmiş ülkeler her beş saniyede 1 çocuğun açlıktan ölmesine göz yumuyor.
Ülkemizde ne yazık ki, açlıktan ölen çocuklar… 21’inci yüzyılda dünyanın en
büyük ayıbı, bir yılda açlıktan ölen 6 milyon çocuk var ve Türkiye’nin varoşlarında
ve Türkiye’nin, Anadolu’nun her tarafında da bu çocuklar yaşamlarını
yitiriyorlar.
Eğitime ayırdığımız bütçe
komiktir. Eğitime ayrılan bütçeyle savunmaya ayrılan bütçe arasında fark ise
daha komiktir. Ne yazık ki, bu bütçede en büyük payı, aslan payını Türk Silahlı
Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı alır. Çünkü onlar emrederler, plan ve bütçe
buna göre şekillenir, Hükûmet onların aslan payını
verir, geri kalan paylar da diğer bakanlıklar arasında paylaşılır.
Eğitime, sağlığa dünyanın her
tarafında ciddi bir pay ayrılırken, ülkemizde en çok silaha ve en çok da millî
savunma fonlarına ciddi şekilde kaynak aktarılmaktadır.
Aslında Türkiye'nin savunmaya
ayırdığı kaynaklar bütçelerle sınırlı değildir. Savunma Sanayii
Destekleme Fonu, Türk Silahlı Kuvvetlerini Geliştirme Vakfı, dış krediler, iç
yatırımlar -aynı sıra bile- Türkiye’de aktarılan silahlar savunmanın kaynakları
olarak düşünülebilir. Hâlen özel statüsü süren bazı savunma projelerini finanse
eden Savunma Sanayii Destekleme Fonu, alkol, tütün ve
lüks eşyadan, tüketimden yapılan kesintiler, her yıl milyonlarca dolar para bu
fonlara aktarılmaktadır. Burada mesela OYAK, bankacılık, sigortacılık,
otomotiv, finans sektörleri… Dünyada silahlı kuvvetlerin bankası olan bir tek
ülke vardır yani silahlı kuvvetlerin bir tek bankası vardır dünyada, o da Türk
Silahlı Kuvvetlerinindir, OYAK’tır. Bunlar denetlenemez, kontrol edilemez ve
bunlar, sürekli Parlamentonun denetiminin dışındadır.
Ne yazık ki ülkemizde, adına
“düşük yoğunluklu savaş” da denilen çatışmalar, halkımıza çok acı dolu yıllar
yaşatmıştır. Kimi Hükûmet yetkilileri -bu düşük
yoğunluklu savaşın adına- otuz yıllık süre içerisinde 500 milyar doların bu
savaşa harcandığını söylüyorlar ve hepimiz de buna tanıklık ediyoruz.
Türkiye'nin, bu konuda böyle lüks davranmasına ve halkımızın geleceğini
silahlara, çatışmaya, kavgaya ayırmaya hakkı yoktur.
Nitekim 2009 yılı bütçe
görüşmelerinde, Savunma Bakanlığına ayrılan kısmında Sayın Vecdi Gönül’ün,
Millî Savunma Bakanı Müsteşarı Korgenaral Ahmet Turmuş’un kulağına “Her ne kadar savunma sanayisine biraz
daha fazla pay ayırdıysak da sizinkiler daha çok gizlidir.” diyor. Güneydoğuda
bir operasyon göstererek “Çoktan kurtarırız bunu.” diyor. Sözleri, özel bir
televizyon kanalında kamuoyuna yansımaktadır ve hayalî operasyonlar Sayın
Bakanın ağzından kamuoyu tarafından bilinmektedir. Bütçeyi şişirerek, içine,
“Kaç hayalî operasyon yapıldı acaba?” sorusu akla gelmiyor. Sayın Bakanım,
bugüne kadar gerçekten kaç tane hayalî operasyon yaptınız? Eğer demokratik bir
ülkede olmuş olsaydık, siz o koltuğunuzda oturamayacaktınız. Yani bu Parlamento
eğer vicdan sahibi olmuş olsaydı sizi orada oturtmamalıydı. Ne demek hayalî
operasyonlar? Biz biliriz, biz tanırız, hayalî operasyonları da, gerçek
operasyonları da biliriz ama demokrasiden, militer
güçlerden hesap soracağını söyleyen AKP, bu konuda suçüstü yakalanan Bakan
koltuğunu korumaktadır. Hükûmetler düşer demokratik
ülkelerde bu yaklaşımlardan. Ama tabii ki bu bizim ülkemizde şeklen böyle militer güçlerle bir kavga var. Aslında, hepimiz
birbirimizi iyi biliyoruz. Siz niye şeklen kavga ediyorsunuz? Çünkü Balyoz
operasyonundan -birazdan oraya da geleceğim- Ergenekon operasyonuna kadar
uzanacağız, hesaplaşacağız eğer zamanımız yeterse. Sizin gerçekten kamuoyunu
nasıl yanılttığınızı, nasıl hesaplaştığınızı, nasıl onlarla bir birlik
oluşturduğunuzu her birlikte burada bu gece halkımızla birlikte paylaşacağız.
Bu ülke bu halk için
demokratik özgürlükler stratejisini bir an önce oluşturmalıdır, yoksa herkes
kaybeder. Artık tek millet, tek dil edebiyatı yapıp bizi de zaman zaman demokratik bir hak olan dilimizle ilgili bir şeyi
gündeme getirdiğimizde ırkçılıkla, Nazizm’le suçlayanlara sesleniyorum: Biz
ırkçı ve bölücü değiliz. Biz bu ülkenin bütünlüğünü savunuyoruz. Biz kırıntı
bir iki şeyle Kürt halkının bu kırıntılara boyun eğmeyeceğini ve kanmayacağını
söylüyoruz. Aslında, bu tekçi politikaları Kürt halkına, diğer halklara
dayatanlar ırkçıdır, tekçidir, bölücüdür. Onun için, koşullar ne olursa olsun
bir halkın dilini, kültürünü savunmak dünyanın her yerinde olduğu gibi bu
ülkede de meşrudur, demokratiktir, ahlakidir, vicdanidir. Biz bunu yapacağız,
bunu savunacağız, halkların burada temsilcisi biz olacağız, sadece Kürtlerin
değil, bu ülkede kendisini bu yasalarda, Anayasa’da görmeyen bütün halkların
temsilcisi olmaya devam edeceğiz ve onların sesi olacağız. Sizin bölücülüğünüze
karşı birlikte yaşamayı esas alacağız. İnadınıza halkların kardeşliğini her
yerde savunacağız ama ret ve inkâr politikalarına karşı da dimdik duracağız.
“Bu ülke ve bu hak için,
demokratik özgürlük stratejisi oluşturulmalıdır ve gereği yapılmalıdır.” dedik.
Yüreğiniz yetiyorsa gelin, barışın bütçesini yapalım. Yapamıyorsanız savaşa
harcanacak her kuruşun ve kaybolacak her canın sorumlusu, siz AKP İktidarı ve siz
bakanlar olacaksınız. Ölen yoksul Anadolu çocuklarının sorumlusu siz
olacaksınız. Bu savaşın mağdurları yoksul Anadolu çocuklarıdır, sizin
çocuklarınız değil. Onun için onların üzerinde at oynatıyorsunuz. Size
soruyorum, hep de buradan sordum: Bana siyaset dünyasından bir çocuğun gidip o
coğrafyada yaşamını yitirdiğini söyleyebilir misiniz? Asker, sivil, siyaset
dünyası size, bürokratlar size, üniformalılar size sesleniyorum: Bir tek
tanenizin çocuğu gidip ölmedi! Yoksul Anadolu çocukları üzerinden artık ne
olur, ne olur siyaset yapmayın.
Hepimiz ortak vatandan
bahsediyoruz. Bir dil ve kültür, bir halka lütuf değildir, demokratik bir
haktır. Bu hak, dil ve kültür için bu kadar kan ve şiddete gerek var mıdır? Bir
miktar el vicdan! Artık dönüp, bir miktar kendimize sualler ve sorular
sormalıyız.
Yani burada denetlenemeyecek
bir güç oluşturursanız… Bu güçlerin geçmişten bugüne kadar neler yaptığını
biliyoruz. Onun için “Kontrol edilmeyecek güç, güç değil.” derler. Çünkü
bunları, militer güçleri eğer Parlamento kontrol
edemezse… Biz onları tanırız, 1960’larda yaptıkları ihtilalle
Adnan Menderes ve arkadaşlarını sudan bahanelerle nasıl idam ettiklerini
biliriz. 12 Martta sivil uzantılarına verdikleri talimatlarla Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarını nasıl…
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Şu anda 1 tane şehit Niğde’ye geliyor senin bölgenden!
SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte
tabii ki, sen şehitler, sen kan üzerinden siyaset yapacaksın!
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Sen yapıyorsun, sen!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sen
yapıyorsun, sen! Tabii, seçimler yakın, yine kan, yine kan, şiddet üzerinden
siyaset yapacaksın. Ama artık deniz bitti, yapamayacaksınız. Gideceksiniz,
çünkü soruna çözüm üretmeyenler gidecek, dökülecek.
Şimdi, biz bunları tanıyoruz,
Denizlerin nasıl idam edildiğini biliyoruz. Biz bunları tanıyoruz, 12 Eylülde
nasıl ihtilal yaptıklarını biliyoruz ve -nasıl o dönemde ihtilal yaptıklarını-
sonra dönemin Başbakanı ve sonra Cumhurbaşkanı oldu. Ne diyordu? Diyordu ki:
“Bunlar kan üzerinden siyaset yaptılar ve Köşk’e çıktılar.” Peki, aslında senin
de elin kanlıydı. Siz de Denizleri astınız. Eğer bunlar kan üzerinden siyaset
yapıyor idiyse siz burada Parlamentoda bulunan siyasi partilerin o dönem
temsilcileri, siz bostan korkuluğu muydunuz? Bir tek can var. Eğer inanıyorsak Allah’a,
o canı ancak Allah alabilir. Sayın Başbakanın dediği gibi, sesimizi de halkımız
kısabilir. Ölüp gideceğiz ama militer güçlere teslim
olursanız, işte Başbakanı asar, Denizleri asar, 12 Eylülde MHP’lisini,
devrimcisini de asar. Onun için, kontrol edilmeyecek güç güç
değildir. Bunların bir an önce kontrol edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Sevgili arkadaşlar, sürekli,
bilirsiniz, kışlalara gidilirken hep derler: “Orduya sadakat şerefimizdir.”
yazılıdır oralarda. Ben de şimdi soruyorum: Ey asker, demokrasiye sadakat ne
zaman şerefiniz olacak? Ne zaman “Demokrasiye sadakat şerefimizdir.”
diyeceksiniz? Ne zaman halkın iradesine saygı göstereceksiniz? Bu halkın
iradesini, halkın emrinde olanlar yani eğer sivil iktidarın emrindeyse sivil
iktidara… Evet, siz bir devlet memurusunuz, ona göre hareket edeceksiniz. Ama
ne yazık ki bugüne kadar ülkemiz bu konuda sabıkalı. Mesela, halk arasında bir
söz var, derler ki: “Askerin kanı, generalin şanıdır.” Askerin kanı olmasın,
generalin de şanı olmasın. Kimse ölmesin. Bu ülkede ölümden şan, şeref
doğmasın. Kimse ölmesin. Ölümden yaşam doğmuyor. Onun için, hepimiz ölümden,
ölümü çağrıştıracak şeylerden kaçmalı ve hepimiz yaşamı hayata geçirmeliyiz ve
çocuklarımıza karşı böyle bir sorumluluğumuz vardır.
Sevgili arkadaşlar,
Vietnam’da bir gazinin “İtiraf” diye bir makalesi var.
“Ben bir Vietnam gazisiyim.
Sanmıyorum ki Amerikan halkı savaşı, savaşta olup bitenleri gerçekten
anlamaktadır. Napalm atılmış köylere girdiğimizde insanlar eritilmiş metal
parçaları gibi birbirlerine yapışmışlardı. Öyle ki çok kere insan mı hayvan mı
olduklarını bile ayırt edemezdiniz. Roket atan jetlerimiz vardı. Roket
kovanlarının içleri çivi doluydu. Atıldıklarında, futbol sahası genişliğinde
bir alanın her 2,5 santimetrekaresine 1 çivi düşüyordu. Aklınız almaz,
insanoğluna bu çivilerin neler yapabileceğine. Orada bir yıl kaldım ve asla 'bu
yanlıştır' deme cesaretini gösteremedim.”
Siz de yanlışa karşı
“yanlıştır” deyin. Buraları terk ederek, giderek bir sorun çözülmüyor.
“Tersine uydum. Savaşın
acımasızlığına seyirci oldum. Şimdi yurdumda, evimdeyim. Bazen yüreğim
sızlıyor. Çünkü bütün bunları hatırlıyor ve karşı çıkma cesaretini gösteremediğimi
biliyor, utanıyorum. Vietkong kötüdür fakat bu benim
de kötü olmamı haklı kılmayacağı gibi başkalarına da çocuklarınızı,
kocalarınızı, kardeşlerinizi oralara gönderip onlar kadar kötü olmalarını
istemek hakkını vermez. Akıl almaz bir şey bu. Savaşı görmeyen, yaşamayan, olup
bitenlerin insanı nasıl etkilediğini anlayamaz. Üzerine bin kiloluk bir
bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye bir sorununuz yoktur.
Çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır. Öldürülenlerin Vietnamlı olup olmadıklarını
da bilemezsiniz. İnsanların parçalarını bir araya getiremezsiniz ki. Halkımızın
anlaması gereken budur.”
İşte, bu coğrafyada da bunlar
yaşandı. Utandığım için bu fotoğrafları getirmedim. Ben tanığıyım 1991’lerin,
2000’lere kadar gelen süreçte nasıl binlerce insanın yakıldığının, Vietnam’da
uygulanan politikaların nasıl o coğrafyada uygulandığının tanığıyım. Utandığım
için getirmedim buraya.
“Orada, bu işlerin
ortasındayken bunun doğru olduğunu düşünürsünüz. Her şey öylesine günlük olağan
bir iş hâline gelmiştir ki, yapılanları akla yatkın bulursunuz. Sonra yurda
döndüğünüzde, karınızı çocuklarınızı gördüğünüzde, ne yaptığınızı anlarsınız.
Bir yerin havadan çekilmiş bir fotoğrafına bakın. Bir de aynı yerin B-52'lerin
bombardımanından sonra çekilmiş fotoğrafı ile karşılaştırın. Olup bitenleri
aklınız almaz. Beni tedirgin eden, oradayken bütün bunları kabullenmemiz, akla
yatkın bulmamız. 'Doğrudur, çünkü onlar düşmandır' dememiz. Ama yurda, eve
dönünce, insan ve hayvanlara yapılan bunca eziyete, işlenen bunca cinayete
karşı çıkıp ağız açacak yürekliliği gösteremediğinize inanamazsınız. Onların Vietkong olduklarından bile emin değilsinizdir.
Bilemezsiniz ki. Bu ülkenin insanlarına napalm bombasının ne olduğunu anlatacak
bir yol yoktur. Bir yere gelirsiniz, insanlar eğri büğrü olmuşlardır. Akıl dışı
bir şey. Bir parçaya yaklaşırsınız, insan mıdır, hayvan mıdır anlayamazsınız.
Şimdi ise evinize dönmüş, bir zaman yapılanların yanlış olduğunu söyleyecek
yürekliliği gösteremediğinizi bilerek yaşamaktasınız. Oysa birçok arkadaşın
söyleyecek cesareti vardı.” İşte, biz de o cesaretlilerden biriyiz, bu grubumuz
öyle biri, yani ölümün önünde boyun eğmeyen bir grubuz. “Bu yüzden ayrı
tutuldular. 'Askeri göreve uymaz' damgası yediler. Uymazlardı, çünkü
yürekliydiler. Bizim gibiler göreve uygun bulunmuşlardı. Çünkü biz
kabullenmiştik zoru ve zulmü.” Onun için, biz de zoru ve zulmü kabullenmiyoruz.
Bu, bir Vietnam gazisinin savaşta yaşadıklarını, sonra gelip Amerika’da bir
üniversitede öğrencilerle paylaştığı bir anısıdır.
Aslında çok fazla bir
zamanımız yok. Söylenecek o kadar çok şeyimiz var ki. Bu ülkede neler olup bitti, neler yapıldı, hepsine tanığız. Eski Genelkurmay
başkanlarından tutun birçok yetkiliye kadar… Mesela, Orgeneral Başbuğ “Türk
Silahlı Kuvvetleri, PKK’yi 5 kere bitirdi.” diyor.
Bir oyun, senaryo çizmiş. Nasıl bitirmiş? “PKK’yi 5
defa bitirdik. 1984’ten
2010’a kadar 26 yıl geçti. ‘40 bine yakın terörist etkisiz hâle
getirildi.’ dediniz, doğrudur.” Bir gazeteci söylüyor. “Rakamları biz verdik. 30 bini etkisiz hâle
getirildi. 10 bin de yaralı.” Bilmem ne oldu… “Örgütün dağ kadrosu yıllara göre
değişiyor, ortalama 6 bin diyoruz, şu anda 4 binler civarında, ortalama 6 bin
dersek, 30 bini 6’ya bölerseniz 5 bin çıkıyor.” Tam bir
bulmaca gibi. “Matematiksel olarak baktığımızda 26 yılda güvenlik
kuvvetleri 5 defa bu PKK’yi bitirmiştir.”
Peki, bitirdiyseniz, nedir
sayın generaller, Sayın Savunma Bakanım? Hâlen duruyor ve “Bitirdim.” dediğiniz
bütün alanda var ve arkasında milyonlarca halk da var. Onun için, bu yol, bu
yöntem sorunları çözmüyor.
Sadece doğru bir şey var.
Diyor ki: “1999 ve 2004 yılları arasında biz gerekeni yapmadık.” Doğrudur.
İşte, bugün de gereken yapılmıyor. 1999-2004, heba olan dört beş yıl vardır. Ne
zaman silahlar susuyorsa bu ülkede sorunların yok anlamında kabul edildiği bir
süreci yaşıyoruz.
İşte, yine silahlar sustu ve
sizden rica ediyoruz, ülkemiz, halkımız ve geleceğimiz adına, kardeşlik adına:
Gelin, hep birlikte artık bu yılları heba etmeyelim. Birlikte bir yol haritası
koyalım önümüze, birlikte -hep söylüyoruz- hakikatleri araştırma komisyonu
oluşturalım. Ülkemiz acı dolu yıllar yaşadı, bu yıllar hepimize çok ağır
faturalarla yeniden geri gelebilir. Onun için sizi göreve davet ediyoruz.
Bakın, bu ülkede şeyden
bahsetmişken bugün, “Balyoz Darbe Planı” diye bir plan vardı, işte onun
sanıkları bugün mahkemedeydi. Şimdi, Ergenekon’la hesaplaştınız sözüm ona.
Ergenekon’un ilk sanıkları nerede? O generaller nerede? Nasıl, nerede oturdunuz
da o generaller şu an özgürlüklerine kavuştu da arkasında güçler olmayan yani
uzun namlulu silahları olmayanlar niye içeride? Bu mu adaletiniz? Oturdunuz,
konuştunuz ve onlar özgürlüğüne kavuştu. Bu Balyoz Darbe Planı’nda -okuyunca
insanın tüyleri diken diken oluyor- peki ne oldu?
Tutuklandılar. Tutuklanıyor, ikinci gün bir başka yargıç serbest bırakıyor.
Sonra Başbakanlıkta, Konutta toplantılar oldu, uzlaşı sağlandı, bunlar
özgürlüklerine kavuştu. Hatta bunlardan Çetin Doğan -birinci aktör- hasta
oluyor, hastaneye gidiyor. Bakın, bir sokakta çocuk eğer hırsızlık da yapsa,
hastaysa, muhakkak kapıda polis, bekçisi bekler hastanede. Ama bunları kimse
bekleyemiyor, kontrol edemiyor çünkü kontrolsüz bir güç. Ve sonra tutuklu
çıkıyor diyor ki: “Hayır, ben bu gece gidip evimde dinleneceğim.” Gidiyor
evinde dinleniyor. Bu ülkede kolluk kuvvetleri görev yapmıyor; yargısı
yapmıyor, polisi yapmıyor, askeri yapmıyor. Ama diğerlerine gücünüz yetiyor. Ve
bugün mahkemeye gidiyordu, gördüm, iki ayağını bir beton şeyine koymuş, orada
askerler bunun ayakkabısını, korumaları… İster asker olsun ister polis olsun,
bu ülkenin çocukları onun hizmetçisi değil. Böyle bir ülke olabilir mi? Ekranlarda
biraz önce izledim.
Şimdi, bu ülkede 65 bin asker
gidiyor üst düzey subayların, generallerin evlerinde onlara hizmetçilik ediyor.
Yahu böyle bir şey olur mu? Sizlere hizmetçilik yapsın diye çocuklarımızı
askere göndermiyoruz ki. Size ve çocuklarınıza, eşlerinize karşı bizim böyle
bir sorumluluğumuz yok ki. Biz burada efendi ve köle ilişkileri içerisinde
yaşamıyoruz ki. Eğer “Peygamber ocağı” dediğiniz ocaksa, orada peygamberin
adaleti uygulanmalıdır. Sizin çoluk çocuklarınıza hizmetçilik yapmak üzere
çocuklarımız oraya gelmiyor. Bu anlayıştan vazgeçin.
Mesela, dönüyoruz “Türk
Silahlı Kuvvetleri”, bilmem “Türk Tabipler Birliği”, bilmem… Peki
kardeşim, biz de kendi çocuklarımızı gönderiyoruz, burada Ermeniler de
gönderiyor, diğer halklar da gönderiyor, Kürtler de gönderiyor. Neden “Türk
Silahlı Kuvvetleri?” Bakın, “Türkiye Büyük Millet Meclisi.” İşte buradan
başlamalıyız. Yani birbirimizi kucaklayacak sözcüklere, köprülere ihtiyacımız
vardır. Gelin bu köprüleri birlikte oluşturalım. Küçük jestler, küçük mimikler
barışa giden yolda önemli mesafelerdir. Bu noktada teklik politikalarından
lütfen vazgeçiniz.
Daha önce tabii bazı
generallerin de nasıl yargıya müdahale ettiğini de bir bütün olarak biliriz.
Yani Şemdinli olayında da Büyükanıt’ın sivil mahkemeye
nasıl müdahale ettiğini biliriz. Ne diyordu? “İyi çocuklar.” dedi. Sonra, sivil
mahkemelerin otuz dokuz yıl mahkûm ettiği o suçüstü yakalanan katiller askerî
mahkemeler tarafından serbest bırakıldı. Bu mu adaletiniz? “İyi çocuklar”dı, o mesaj yetiyordu ve sonra o iyi çocukların ne
yaptığını biliyoruz.
O vesileyle, söylenecek çok
şey var. Poyrazköy’de lav silahları yakalandı. Yine
dönemin Genelkurmay Başkanı çıktı, açıklama yaptı. Ne dedi? “Yakalananlar soba
borusu.” dedi. Ne oldu sonra? Makine Kimya ne dedi? Dedi ki: “Bunlar askerlerin
şeyi.” E, hani diyordunuz ki: “Silah namustur, herkes buna sahip çıkacak.”
Peki, ordudan bu kadar silahlar alınıp götürülüyor da ne oluyor, niye
namusunuza sahip çıkmıyorsunuz? Niye kabullenmiyorsunuz? Yok
böyle “Hukuksuzluğa kefalet ederim.” diyemezsiniz. “Kefil olsanız, bir gün
kefal olursunuz.” demiştim. Yine de söylüyorum: Eğer hukuk ve demokrasi
oturursa herkes bunun hesabını verir.
Sevgili arkadaşlar, yine,
düzensiz notlarımdan… Vallahi, çok önemli bir şey vardı ama… Evet, Mustafa
Kemal diyor ki: “Ben askerim. Savaşın ne olduğunu bilirim. Zorunlu değilse
savaş cinayettir. Ben de elbette barıştan yanayım çünkü yüzlerce yıllık
yaralarımızı ancak barışla sağlayabiliriz.”
Bizim ülkemizde hele hele, savaşmak için hiçbir neden yoktur. Daha çok barış,
daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok empati
ve daha çok halkın iradesine saygı duymak.
İşte, eğer diğer siyasi
partilere, bunların temsilcilerine bir saygınız varsa -bunu herkes için
söylüyorum- dönüp ilk önce ve kendi emeği, alın teri ve bilek gücüyle gelen
Barış ve Demokrasi Partisine bütün kurumların saygı göstermesini diliyorum,
barış dolu yıllar diliyorum. Bir daha bütçelerin savaşa ayrılmadığı bir Türkiye
dileğiyle, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Şahıslar adına lehte,
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sekmen.
MEHMET SEKMEN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii
Müsteşarlığı ve Ulaştırma Bakanlığı bütçeleri lehinde görüşlerimi açıklamak
için şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüzde savunma sanayisi
teknolojilerinde hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Ülkemizde de savunma
teknolojilerinde dışa bağımlılığın azaltılması ve ordumuzun caydırı
gücünün artırılması için 2002 yılından bu yana önemli aşamalar kaydedilmiştir.
Özellikle büyük bir silahlı gücü elinde bulunduran ülkemizin coğrafi konumu
itibarıyla da ileri teknoloji ürünü sistemlerle donatılma zorunluluğu vardır.
Savunma sanayimizdeki gelişmelerin sonucu olarak silahlı kuvvetlerimiz
ihtiyaçlarının 2003 yılında yüzde 25 olan yurt içinden karşılanma oranı 2009
yılında yüzde 45 seviyesine ulaşmış, 2010 yılında ise yüzde 50’ye ulaşması
tahmin edilmektedir.
2000’li yılların başında
savunma sanayimizin ihraç portföyü zırhlı muharebe
aracı, telsiz ve basit mühimmat ile sınırlı iken, son yıllarda silahlı
kuvvetlerimizin özgün yurt içi ürünlerle donatılmasının sonucu olarak millî
sanayimiz tarafından geliştirilen ürünler dünya pazarında ciddi bir ihracat
başarısı yakalamıştır. Savunma sanayimizin, ihracat yapabilen, tasarım
yeteneğini haiz, ürün bazlı stratejiler geliştirebilen
bir duruma gelmesi memnuniyet vericidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Ulaştırma Bakanlığının bütçesi
üzerinde de görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Ulaştırma sektöründe temel
amaç, taşıma türleri arasında dengenin sağlandığı, çağdaş teknoloji ve
uluslararası kurallarla uyumlu, çevreye duyarlı, ekonomik, güvenli ve hızlı
taşımacılığın yapıldığı bir ulaştırma altyapısının oluşturulmasıdır. Türkiye
Cumhuriyeti kuruluşundan 2003 yılına kadar 6.100 kilometre bölünmüş yol
yapılmış iken 2003’ten bugüne kadar 13.400 kilometre yol yapılmıştır. Toplam
bölünmüş yol uzunluğu 19.500 kilometreye ulaşmıştır. Bunun yanında tünel
çalışmaları 2002 sonu itibarıyla toplam 91 adet iken 2010 yılı itibarıyla 160 adete ulaşmıştır. Bu dönem Karadeniz sahil yolu, Bolu tüneli
bitirilmiş, Marmaray Projesi başlamış ve yapımı devam
etmektedir.
Denizcilikte ve hava
ulaşımında önemli çalışmalar yapılmaktadır. Yeni tersaneler, limanlar, yat ve
marinalar devreye sokulmuş, hava yolu halkın yolu konumuna getirilmiştir. Bunun
için yeni hava limanları yapılmış, ulaşımda sanki bir devrim yaşanmaktadır.
Ayrıca yıllarca ihmal edilen
demir yolu yatırımları da bizim dönemimizde önemli bir gelişme kaydetmiştir.
Hızlı tren önemli projelerimiz arasındadır. Ankara-Eskişehir hattı tamamlanmış,
Eskişehir-İstanbul hattı inşaatı devam etmektedir. Ankara-Konya hattı
bitirilerek deneme seferleri başlatılacak konuma getirilmiştir. Ankara-Sivas
hattının altyapı çalışmaları devam etmektedir. Ankara-İzmir ve Ankara-Kayseri
projeleri hazırlanmıştır. 2.297 kilometrelik proje kısa vadede tamamlanacak ve
yaklaşık 18 milyar Türk lira yatırım bedeli ödenecektir. Mevcut demir
yollarının bakım ve onarımı da devam etmektedir. Çok önemli gördüğüm Marmaray Projesi’nin 2013 yılında bitirilmesi için
çalışmalar tüm hızıyla sürmektedir. Ulaştırmada bundan sonraki hedeflerimiz
ulaştırmanın tüm türlerinde trafik güvenliğini artırmak, bölünmüş yol yapım
çalışmalarını devam ettirmek, mevcut kara yollarının standartlarını
yükseltmektir.
Bilgi teknolojileri ve
iletişim sektöründe de önemli düzenlemeler yapıldı. Çağrı merkezlerinin
özellikle doğu ve güneydoğuda yaygınlaştırılması düzenlemeleriyle
vatandaşlarımıza büyük kolaylıklar getirilmiştir.
Sonuç olarak, çok önemli
projeleri hayata geçiren Hükûmetimiz kıt kaynaklarını
en verimli şekilde kullanarak, milletimizin yıllardır beklediği hizmeti yerine
getirmenin gayreti içerisindedir. Aziz milletimiz, kara, deniz, hava ve demir
yollarındaki çağ atlayan gelişmeleri izlemektedir.
Bu vesileyle Millî Savunma
Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve Ulaştırma
Bakanlığımızın 2011 yılı bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sekmen.
Hükûmet adına
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım…(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yıldırım.
Süreniz otuz dakikadır.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; 2011 yılı
Bakanlığımız bütçesi, bağlı kuruluşları Denizcilik Müsteşarlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğü ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile ilişkili kurumu Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığının bütçeleri münasebetiyle söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesini sunmak üzere bugün
dokuzuncu kez huzurunuzdayım. Sizlere bugün, dünden bugüne ulaşan ve erişen
Türkiye gerçeğinden bahsetmek istiyorum.
Hizmetlerimiz
vatandaşlarımızın hayatını nasıl kolaylaştırıyor, Türkiye nasıl değişti, nasıl
değişiyor, nasıl gelişiyor? Bunlardan bahsetmek istiyorum. Siz sayın
milletvekillerimiz de, sizler ve bizler, bütün vatandaşlarımız gibi ulaşım ve
bilişim alanında yaptığımız hizmetlerden her gün yararlanıyor, günlük
hayatımızda bizzat tecrübe ediyoruz. Hizmetlerimizi sadece milletimiz değil
cümle âlem ilgiyle ve takdirle izliyor.
“Hava yolu halkın yolu
olacak. Herkes uçağa binebilecek.” dedik, sözümüzü tuttuk. İşte rakamlar:
Dünyada yolcu sayısını en fazla artıran 4’üncü ülke Türkiye’dir. Brezilya, Çin
ve Rusya’dan sonra Türkiye dünyada yolcu sayısını en hızlı artıran 4’üncü ülke
olmuştur. Dünya havacılık idareleri bile bu başarıyı tahmin edememişler ve
dünya otoritelerinin 2015 yılı tahminlerini Türkiye 2005 yılında geçmiştir.
Küresel krizin en şiddetli olduğu 2009 yılında dahi dünyada havacılık sektörü
küçülmeye devam ederken Türkiye büyümeye devam etmiş ve toplam 86 milyon yolcu
hava yoluyla seyahat etmiştir. Bu yıl havacılıkta 100 milyonu aşıyoruz. 2002
yılına göre dış hat yolcu sayısında 3 kat, iç hat yolcu sayısında 5 kat artış
sağladık. Filomuzdaki uçak sayımız 110’dan 360’a yükseldi. Sektördeki doğrudan
iş bulan personel sayısı 50 binden 110 bine çıktı. Bunlardan 7 bin civarında
pilotumuz aktif hâle geldi, 2002 yılında bu sayı 1.300’dü. 2002 yılında
sektörün toplam cirosu 3,3 milyar lira iken 2009 sonu itibarıyla bu rakam 18
milyara yükseldi. Havacılıkta sağlanan bu başarı sayesinde millî bayrak
taşıyıcımız Türk Hava Yolları saygın, etkili, küresel bir oyuncu hâline geldi.
Avrupa 9’unculuğundan Avrupa 4’üncülüğüne yükseldi. 60 noktaya doğrudan uçuş
yaparken 130 noktaya doğrudan uçuş yapar hâle geldi.
Havaalanlarına 4,5 milyar
Türk lirası yatırım yaptık. Bununla da kalmadık, yaptığımız havaalanlarını
tekrar kiraya verdik, hazineye 14,5 milyar TL bir katkı sağladık. Atıl
havaalanlarını uçuşlar başlatmak suretiyle aktif hâle getirdik. 2003 yılında 36
havaalanımız vardı ve bunların sadece 25 tanesine uçak inebiliyordu. Şimdi, 46
havaalanımızın tamamına uçak iniyor. Bugün, 7 hava yolu şirketimiz 7 merkezden
tüm havaalanlarımıza sefer yapıyor. Bununla da kalmıyor, çapraz uçuşları da
gerçekleştiriyoruz. Artık, vatandaşlarımız, Ankara’dan Zonguldak Çaycuma
Havaalanı’na, Çaycuma’dan Trabzon’a, Trabzon’dan İstanbul’a uçuş yapabiliyor.
Hedeflerimiz büyük. Şimdi,
cumhuriyetimizin 100’üncü yılına, 2023’e kadar 60 milyon kapasiteli bir, 30
milyon kapasiteli iki, 15 milyon kapasiteli üç havaalanı yapmayı planlıyoruz.
Yerli uçak üretimi konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Havacılıkla ilgili
organize sanayi bölgeleri kurma ve Türkiye’yi bölgenin havacılık üssü yapmaya
kararlıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şunu söylemeliyim ki biz yüzdelerden ziyade vatandaşın
yüzündeki mutluluk ifadesini, memnuniyetini daha fazla önemsiyoruz. Bu ülkede
seksen yaşına kadar uçağa binmemiş vatandaşımız vardı, vatandaşlarımız vardı.
İnsanlarımızı bu hasretten ve bu mahrumiyetten kurtardık. Cumhuriyetimizden
sadece bir yaş küçük, seksen altı yaşında, Kars’ta yaşayan Mehmet Emin Atmaca
adlı vatandaşımız hayatında ilk kez, dört yıl önce uçak yolculuğu yapabildiyse,
torunlarına daha çabuk kavuşabiliyor ise, bunun mutluluğu hiçbir oranla, hiçbir
yüzdeyle, hiçbir rakamla ölçülmez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Atatürk ne diyor? “Demir yolları refah ve ümran tevlit
eder.” Bakalım seksen yedi yılda Atatürk’ün bu öğüdüyle ilgili neler
yapabilmişiz? Şimdi tabloya baktığımızda, 1923-1946 yılları arasında önemli bir
demir yolu atılımı görüyoruz. Zaten bu çalışmalar da Onuncu Yıl Marşı’na konu
olmuş ve “Demir ağlarla ördük yurdu dört baştan.” diye bugün de tekrarlanır
hâle gelmiş, gururla ifade edilmektedir. Ancak 1946’dan sonra, özellikle de
1960’tan sonra demir yollarında ciddi bir kan kaybı, ciddi bir unutulmuşluğa
rastlıyoruz. Bu, rakamlara da yansıyor. Yıllık ortalama yapılan demir yolu
1946’dan 2003’e kadar sadece yılda 18 kilometre ve yıl 2003, demir yolları
tekrar ülkenin gündeminde. Hükûmetimiz demir
yollarını bir devlet politikası olarak ele alıyor ve yılların ihmalini ortadan
kaldıracak önemli projeleri birer birer hayata
geçiriyor. 2003’te başlayıp 2010 yılına kadar devam eden ve yapımı tamamlanan
demir yollarına baktığımızda her yıl için 135 kilometre demir yolu yaptığımız
ortaya çıkıyor. Aynı zamanda sekiz yılda demir yolu ağımızın yüzde 50’sini de
tamamen yeniledik.
Bakû-Tiflis-Kars,
Marmaray Projesi’yle Türkiye’yi Pekin’den Londra’ya
uzanan İpek Yolu’nun kalbi hâline getiriyoruz. Tekirdağ-Muratlı demir yolu ile
kırk yıl sonra ilk defa bir ilimizi, Tekirdağ’ı demir yoluna kavuşturduk. Şimdi
Ankara-Sivas Hızlı Tren Projesi’yle Yozgat’ı da tarihinde ilk kez demir yoluyla
buluşturuyoruz.
Milletimizin hızlı tren
hayallerinin bir tünele gömülü bırakıldığı günü unutmayalım. 1976 yılında
temeli atılan sürat demir yolu Sincan-Ayaş arasındaki tünelden bir türlü
çıkamadı. 10 kilometrelik tünelin temel atma törenine katılan yeni mühendisler,
tünel şantiyesinden emekli olarak çalışma hayatını tamamladı. Gönüllerdeki
hızlı tren hasretini de yine bu dönemde dindirdik. “Kara tren gecikir.” dönemi,
yerini, “Hızlı tren yetişir.” sloganına bıraktı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bugün dünyanın hızlı tren
işletmeciliğine sahip 8’inci ülkesi olabildiysek, bu, Türkiye'nin gururu,
hepimizin gururu olmalıdır. Bugüne kadar 2,5 milyon insanımız hızlı trenle
seyahat etti. Eskişehir-Ankara artık tek bir şehir gibi. Ankara’dan
Eskişehir’e gitmek, Kayaş’tan Sincan’a gitmek gibi
oldu. Artık Eskişehir’de ve Ankara’da oturan gençler, evinden barkından, ana
babasından ayrılmadan üniversite eğitimi görebiliyor.
Şimdi bu kervana Konya da
katılıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yarın Sayın Başbakanımız
Ankara-Konya hızlı tren test sürüşlerini Konya’dan başlatıyor.
Eskişehir-İstanbul, Ankara-Sivas çalışmaları devam ediyor. Bursa-Bilecik’in
yapımına başlıyoruz.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Adana’ya ne zaman gelecek Sayın Bakan? Adana’ya da gidecek mi Sayın Bakanım?
Lütfen…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Milletimize söz verdik. “Türkiye’yi doğudan batıya,
kuzeyden güneye duble kara yollarıyla donatacağız.”
dedik. Nasıl bu
sözümüzü bugün yerine getirdiysek şimdi de yine milletimize söz
veriyoruz.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Adana’ya ne zaman gidecek?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) Demir yollarında duble demir
yolları çağını başlatıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2023 yılına
kadar, cumhuriyetimizin yüzüncü yılına kadar demir yolları ağımızı 2 katına
çıkaracağız.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Adana’ya gidecek mi Sayın Bakanım?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Evet. Eş zamanlı olarak ülkemizi bölgesinde lojistik üs yapıyoruz.
Ayrıca Türkiye’de demir yolu ağlarını genişletirken aynı zamanda yerli demir
yolu sanayisini de kuruyoruz. Sakarya’da, Konya’da, Afyon’da, Erzincan’da,
Karabük’te, Sivas’ta, Çankırı’da makas fabrikası, travers fabrikası, ray
imalatı ve bağlantı elemanları gibi demir yollarının vazgeçilmez altyapı,
üstyapı üretimini gerçekleştiriyoruz.
Kent içi ulaşımda da İzmir Egeray’ı yaptık, hizmete soktuk, Marmaray,
Başkentray projeleri de devam ediyor, gün sayıyor.
Şehir içi raylı sistemi artık belediyelerin yanı sıra biz de yapmaya başladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Marmaray yüz elli yıllık hayalimiz,
İstanbul’un toplu ulaşımının omurgası olacak büyük bir proje. Denizin altmış
metre altından geçen bu muhteşem proje dünyanın en derin su altı tüneli olma
özelliğine sahip. Bu proje 29 Ekim 2013’te hizmete girecek. Dünyanın dört bir
yanından televizyon kanalları, basın organları projeyi adım adım
takip ediyor, belgeseller yapıyor. Ülkemizi ziyaret eden yabancı konuklar,
devlet adamları bu projeyi merak ediyor, bizzat görmek istiyor. Dünyanın gözünü
kamaştıran Marmaray Projesi tamamlandığında her gün
1,5 milyon İstanbullu Avrupa’dan Asya’ya sadece dört dakikada geçecek.
İstanbul’da toplu taşımada, bu proje tamamlandığında, raylı sistem payı yüzde
8’den yüzde 27’ye çıkmış olacak.
Şimdi kara yollarının geçmiş
yıllarına bir göz atalım. 2000’li yıllarda şehirden şehre gitmek için yola
düştüğümüzde önümüzdeki kamyonların, tırların yoldan
çekilmesini bekler, bir türlü sollama yapamazdık.
Bazen sabrımız taşar, hatalı sollama yapar ve bunun
bedelini de çok ağır öderdik. Çünkü o günlerde sadece 6 ilimiz bölünmüş
yollarla birbirine bağlanıyor idi, bugün 74 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine
bağlanıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık araç sollamadan
hemen hemen istediğimiz her ile gitme imkânına
sahibiz. Amacımız, bütün şehirlerimizi bölünmüş yollarla birbirine bağlamak,
komşu illeri birbirleriyle yakınlaştırmak.
2003-2010 yılları arasında
yapılan toplam 13.556 kilometrelik bölünmüş yol ve diğer kara yolu çalışmaları
için 40 milyon Türk Lirası para harcadık.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Milyar…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – 40 milyar para harcadık. Milletimize helali hoş olsun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok yok… Özel idareden çoğu, özel idare bütçelerinden yapıldı
bölünmüş yollar.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Efendim, özel idareye biz gönderiyoruz. Özel idarenin cari
harcamaları karşılamaya parası yok, onlara da biz para gönderiyoruz, merak
etmeyin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Köy
yardımlarından, oradan buradan kesiliyor.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Eğer bölünmüş yollar sayesinde tek bir vatandaşımızın
hayatını kurtarabildiysek, buna vesile olduysak bunun değeri parayla pulla
ölçülmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, bütün çalışmalarımızda
önce insan diyoruz. Yolları böldük, hayatları birleştirdik. Yılda ortalama 2
bin kilometre bölünmüş yol yaptık. 2012 sonunda toplam 22.500 kilometre
bölünmüş yola ulaşacağız. Bölünmüş yollarda seyahat süresinden yüz elli beş
milyon saat tasarruf sağladık. Yine 658 milyon litre yakıt tasarrufu sağladık.
Bolu Tüneli’yle Ankara-İstanbul arası seyahat süresi üç buçuk saate indi. 569
kilometrelik Ankara-İzmir bölünmüş yolunun hizmete girmesiyle seyahat süresi on
iki saatten yedi saate indi, böylece ekonomiye 194 milyon TL katkı sağlandı.
134 kilometrelik çile yolu, ölüm yolu Adapazarı-Mekece-Bozüyük
yolunun tamamlanmasıyla dört saatlik seyahat süresi bir buçuk saat kısaldı,
ekonomiye katkı yıllık 118 milyon TL. 404 kilometrelik Ankara-Samsun yolunda
seyahat süresini bir buçuk saat kısalttık. 78 kilometrelik
Ankara-Kırıkkale-Elmadağ rampaları çile yolunu tamamladık, bir buçuk saat olan
seyahat süresini bir saate indirdik. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün. Liste uzayıp gidiyor. Vaktinizi almak istemiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kara yolu taşımacılığının yeniden yapılandırılması konusunda
da prensibimiz “Yolların kralı olmaz, yolların kuralı olur.” dedik ve bu
sektörde kaosa, kargaşaya son verdik. Belge sistemi
getirerek kara yolu taşıma sektörünün yüzde 95’ini sisteme dâhil ettik. Yetmiş
dokuz yılda sadece 4.176 işletme yetki belgesi almışken 2003-2010 yıllarında
407.420 işletmeye yetki belgesi verdik. Taşımacılığa mesleki, mali kriterler getirerek saygınlık kazandırdık. 1,5 milyon kişiye
mesleki yeterlilik eğitimi verdik, belgelerini sağladık. Ruhsat üzerinden masa
başında araç muayene devrini kapattık, Avrupa standartlarında araç muayene
istasyonları kurduk. Bu istasyonlarda bugüne kadar 14 milyon 511 bin araç
muayene oldu ve bunların emniyeti, teknik donanımı tamamen yenilendi.
Yollarımızı trafik canavarı olmuş, hurda araçlardan kurtardık.
Vatandaşlarımızın geçim kaynağı gördüğü, miadını doldurmuş, vergi borcunu dahi
ödeyemediği, trafikten kaydını da düşüremediği, atsa atamadığı, satsa
satamadığı araç sahiplerine kolaylık getirdik, “Getir aracını, al bedelini.”
dedik. Bu şekilde 23.621 aracı aldık, hurdaya çıkardık ve hak sahiplerine 120
trilyon ödedik. Kısa vadede 100 bin aracı, aynı şekilde atıl olarak sektördeki
bulunan bu kapasiteyi de bertaraf edeceğiz, hurdaya çıkaracağız.
Duble
yolları 6.101 kilometreden 19.657 kilometreye çıkarmasaydık, araç muayene
istasyonlarını kurmasaydık, ağırlık ve boyut kontrolü istasyonları kurup
denetlemeler yapmasaydık 2002 yılında 8 milyon 600 bin olan motorlu araç
sayısının bugün 14 milyon 900 bine ulaştığını ve bir günde yaklaşık 40 milyon
insanımızın bu taşıtlarla yolculuk yaptığını dikkate aldığımızda Türkiye bu
yükün altında kalırdı. Yeni yaptığımız bölünmüş yol
ağımızın sadece kullanıcılara, vatandaşlarımıza, sürücülere yakıt ve zaman
tasarrufu 7 milyar lira civarındadır. Bunun anlamı şudur: 40 milyar
harcadığımız bölünmüş yolların her yıl 7 milyarı geri gelmektedir. Bu da altı
yıl gibi bir sürede yaklaşık olarak bu yollara harcanan paranın tekrar
Türkiye’ye, Türk ekonomisine yakıt ve zaman tasarrufu olarak dönmesi demektir.
Bölünmüş yollarda yol kusurundan kaynaklanan kaza oranı neredeyse sıfıra
yaklaşmıştır. Bu yollardaki genel kaza oranlarında ise eski hâline göre yüzde
60 azalma görülmektedir. 100 milyon taşıt/kilometre başına düşen can kaybı 2002
yılında 6 iken bu değer 2009 yılında 4,41 seviyesine gerilemiştir. AB
ortalaması 3’tür. Yani bu alanda daha fazla, yapacağımız çok şey vardır.
Sürücülerin eğitiminden tutun, diğer bütün önlemler konusunda daha fazla
çalışmamız gerekir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul-İzmir arasını üç buçuk saate düşürecek İstanbul-İzmir
Otoyol Projesi’nin temelini attık. Bu proje için şunu söylemek istiyorum: 1950
yılında Türkiye'nin millî geliri 9,5 katrilyondu. Bu proje tek başına, yap-işlet-devret
modeliyle yapılan bu proje bile 1950 yılındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
yıllık millî gelirinden daha büyük. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini
gösteren en açık proje, en açık örnektir. Proje üzerindeki İzmit Körfez Geçiş
Köprüsü açıklık itibarıyla Japonya Kobe’deki Akashi Köprüsü’nden sonra, 1.700 metreyle ikinci köprüdür.
Dünyanın ikinci büyük köprüsünü de İzmit Körfezi’ne yapmış olacağız. Devlet
bütçesinden kaynak ayırmadan 11 milyarlık yatırım yapılacak, beş yıl sonra bu
proje hizmete girecek.
Şimdi, sırada daha birçok
otoyol projesi var. Kuzey Marmara otoyolu, Ankara-Niğde, Aydın-Denizli,
Ankara-Delice ve toplam 19 otoyol projesini de 2023 hedefleri içerisinde
yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
İstanbul’un yakında üçüncü bir
gerdanlığı olacak. Türkiye'ye yaraşır üçüncü boğaz köprüsünün hazırlıklarını
tamamladık.
Değerli milletvekilleri,
Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün kapasitesi günlük 250 bin araç. İki
köprüden her gün 500 bin, 550 bin araç geçiyor. On dakikalık geçiş süresi
yaşanan yoğunluktan dolayı doksan dakikaya kadar çıkıyor, bu da yüzde 300’lük
işletme kaybı anlamına geliyor. Kuzey Marmara Otoyolu Projesi köprülerde
yaşanan bu yoğunluğu ve zaman kaybını ortadan kaldıracak aynı zamanda da
transit trafiğin yükünü alacak, ayrıca köprülerin büyük bakımının yapılmasıyla
birlikte onların daha rahat çalışmasına imkân sağlayacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 2003 yılında kara listede olan ve her 4 gemisinden 1’i
uluslararası limanlarda tutulan denizciliğimizi beyaz bayrak ülkesi hâline
getirdik. Kıyı yapılarıyla, denizcilere verdiğimiz destekle sekiz yılda
denizciliğimizde önemli bir mesafe katettik. Deniz
ticaret filomuz 19’uncu sıradan 15’inci sıraya yükseldi. 2003 yılına göre gemi
adedinde yüzde 47, gemi sahipliği oranında yüzde 156 artış sağlandı. Yakıt
desteği sayesinde kıyılarımızda, kabotaj hattında yük ve yolcu taşımacılığında
yüzde 100’lere varan artışlar sağladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilişim… Büyük Atatürk Anadolu’da gittiği her yerde
kendisinden okul ve yol istendiğini söylerdi. 2010 yılında, bu ülke insanı
artık bizden yol yerine daha ziyade bilişim otoyolu istiyor, ADSL istiyor,
geniş bant erişim hizmeti istiyor. Talepler yalnızca vatandaşlarımızla sınırlı
kalmıyor, Türkiye'nin komşuları da aynı talepleri bizden istiyor: “Gelin, bizim
e-devlet kapımızı yapın, MOBESE sistemimizi kurun, VEDOP, UYAP projelerini bize
de verin.” Bilişim Türk insanının günlük yaşamında artık vazgeçilmez hâle
geldi. “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de o köy bizim
köyümüzdür.” demiyoruz artık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, Trabzon Uzungöl’de yaşayan yetmiş yaşındaki Havva Hanım kışın
Ankara’ya, oğullarının yanına geliyor ama memleket hasretini İnternet’ten
gideriyor. Köyünde kar mı yağıyor, yağmur mu yağıyor, bilgisayardan görüntülü
olarak izleyebiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İstanbul’da yaşayan seksen
yaşındaki Orhan Tezcan isimli vatandaşımız 100
konuttan oluşan yazlık sitenin yöneticiliğini yapıyor. Site sakinlerine
duyurularını İnternet’ten gönderiyor, ödemeleri İnternet üzerinden takip
ediyor.
Yetmiş dört yaşındaki Yüksel Özbey’in en önemli tutkusu seyahat etmek. Gitmek istediği
şehirleri önceden İnternet’ten araştırıyor, daha sonra turlara katılıyor.
Yüksel Bey hangi doktora gideceğini, doktorların özgeçmişlerini de İnternet’ten
araştırıyor, ona göre karar veriyor.
Biz eğer Ankara Bilkent’te
yaşayan altmış beş yaşındaki Ayşe Boyar’ın Çin’in Şanghay şehrinde okuyan oğlu
Fatih, gelini Elif, torunu Ömer’e hasretini İnternet’ten görüntülü olarak
giderebiliyorsa ne mutlu bize, ne mutlu bu ülkeye ki böyle bir teknolojiye kavuştuk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Bakan, hangisini keşfettiniz? Bunlardan hangisini siz keşfettiniz? Ayıp ya!
Ayıp! Böyle politika olmaz, böyle politika olmaz! Avrupa’da bunları yapmayan
ülke yok.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Bütün okullarımıza İnternet altyapısı kurduk. Kablolu
erişimin olmadığı 5 bin civarındaki köy okuluna da uydu üzerinden İnternet
sağladık. 40 bin okulumuzun, 620 bin dersliğin tamamını üç yıl içerisinde
akıllı sınıf hâline getiriyoruz. Bu projeyi de Millî Eğitim Bakanlığıyla
birlikte yapıyoruz.
2002 yılında bu ülkede geniş
bant yoktu. Bugün 8,5 milyon ev halkı, 35 milyon vatandaşımız geniş bant
İnternet ile dünyayla iletişim kuruyor.
e-devlet
kapısını hizmete aldık. 223 kamu hizmetini e-devlet kapısından veriyoruz.
2002’de 23 milyon olan cep
telefonu sayısını 62 milyona çıkardık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Bravo! Çok pahalı ama çok. En pahalı cep telefonu
Türkiye’de.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Üçüncü nesil hizmetini, görüntülü cep telefonu hizmetini
vatandaşlarımıza kazandırdık. İletişimde yaptığımız gelişmelerle telefon
görüşme ücretlerini yüzde 60 ucuzlattık.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kaçak
giren telefonları önleyemiyorsunuz yalnız, o sıkıntı!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PTT, başlı başına
bir başarı öyküsü. PTT Bank Projesi’yle bugün, vatandaşlarımız 1.357 yerde,
banka olmayan, hizmetleri elde eder hâle geldi. Listeler, hizmetler uzadıkça
uzuyor. Zamanımız ne yazık ki hizmetlerin tamamını anlatmaya yetmiyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ben bunları söyledikten sonra…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – PTT postaları haftada bir geliyor Sayın Bakan. PTT, postaları Meclise haftada bir getiriyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisine.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Siz değerli milletvekilleri, bu bütçe görüşmeleri
sırasında yaptığınız katkılar için, tenkitler için teşekkür ediyoruz. Bu
bütçenin hazırlanmasında ve buralara gelmesinde emeği geçen bütün çalışma
arkadaşlarıma, Plan-Bütçe Komisyonu arkadaşlarıma ve Hükûmetimize,
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ve
arkadaşlarımız dedi ki: “Geçmiş dönemlere teşekkür etmediniz.” Bu ülkeye, taş
üstüne taş koyan herkese teşekkür ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Önemli olan, bu ülkeye hizmet etmektir.
Onun için, ben bu duygularla
yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin ülkemize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldırım.
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) –
Sayın Bakan, bizim köprüyü unuttunuz. Söz vermiştiniz. Kendi ağzınızla…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Tamam, onu beraber konuşalım.
BAŞKAN – Millî Savunma Bakanı
Vecdi Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gönül,
süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma
Bakanlığının 2011 yılı bütçesiyle ilgili açıklamalara geçmeden önce zatıalinizi ve değerli milletvekillerini şahsım ve mesai
arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.
Bu müzakereler sırasında
Bakanlığımız bütçesiyle ilgili görüş beyan eden, sorular soran arkadaşlara da
teşekkür ediyorum.
Huzurlarınıza
getirilen 16 milyar 975 milyon liralık Millî Savunma Bakanlığının 2011 yılı
bütçe teklifi, mevcut ekonomik ve sosyal politikalar, orta vadeli program ve
enflasyonla mücadele programı çerçevesinde kamu açıklarının sınırlı bir boyutta
tutulması amacıyla, alınan tedbirlerin gerektirdiği kamu harcamalarının
azaltılması çalışmaları ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin zorunlu ihtiyaçları ile
uluslararası savunma, güvenlik, siyasal ve ekonomik durum dikkate alınarak
azami tasarruf prensibiyle hazırlanmıştır.
Uluslararası hukuk ve
Birleşmiş Milletler şartlarında kayıtlı ilkeler, ülkenin savunma ihtiyaçları
temelinde şekillenen Türkiye’nin dış güvenlik ve savunma politikası, bölge ve
dünyadaki barış ile istikrarın sürekliliğinin temini ilkesine dayanmaktadır. Bu
çerçevede, ülkenin birliği, ulusal bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü
ve hayati çıkarları korunurken müttefiklere karşı uluslararası yükümlülükler de
eksiksiz yerine getirilmektedir.
Bilindiği gibi güçlü,
istikrarlı, demokratik, laik ve çağdaş Türkiye’nin, kendi güvenliğine ilave
olarak bölgesindeki barış, güvenlik ve istikrara katkı sağlaması yönünde de
tarihî yükümlülükleri mevcuttur.
Türkiye,
bu yükümlülüklerini gerek tek başına bir güç olarak gerekse mensubu olduğu
uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla bölgesel iş birliği sürecinde öncülük, iyi
komşuluk ilişkilerinin ve ekonomik iş birliğinin teşviki, zor şartlar altında
bulunanlara insani yardım, barışı koruma operasyonlarına katılım,
uyuşmazlıkların çözümü ile çatışma sonrası uzlaşma ve yeniden yapılandırma
gayretlerine katkı gibi geniş bir yelpazede barışçıl, ilkeli ve etkin bir
güvenlik politikası izlemek suretiyle yerine getirmeye çalışmaktadır.
Ülkemiz, binlerce yıllık
devlet geleneği, pazar ekonomisi, sosyal, kültürel yapısı ile Balkanlar,
Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeninin ortasında bir istikrar ve barış adası
durumundadır. Bu durumu korumaya ve daha da geliştirmeye devam edecektir.
Türkiye’nin bölgesinde barış ve istikrarın sağlanmasında, sürdürülmesinde
oynadığı etkin rol devam edecektir. Askerî ve siyasi yönlerden güçlü ve kendi
içinde istikrarlı olan ülkemizden de beklenen budur.
Değerli
milletvekilleri, hazırlanışı sırasında, azami tasarruf ve kaynakların etkin
kullanımı ilkelerini temel alan 2011 yılı bütçe teklifimizle sözleşmeli ve
devam eden projeler, kanunlara dayalı istihkaklar, iç güvenlik ve sefer stoku
tamamlama ihtiyacı, uluslararası görevler, işletme-bakım idame ihtiyaçları,
dost ülkelerdeki birliklerimizin ihtiyaçları için planlanan ödeneklerden
vazgeçilmesi mümkün olmadığından, diğer ihtiyaçların bir bölümü gelecek yıllara
ertelenmek suretiyle öncelikle idame ve modernizasyon ihtiyaçlarının kısmen
karşılanması hedeflenmiştir.
Ayrıca, günümüzde ülkelerin
bağımsızlığından söz edildiğinde, artık teknolojik bağımsızlık anlaşılmaktadır.
Teknolojik bağımsızlık sonucu elde edilecek ekonomik güç ve toplumsal refah,
aslında Kurtuluş Savaşı mücadelemizin de en önemli hedeflerinden biri olmuş ve
Büyük Önder Atatürk tarafından “tam bağımsızlık” olarak ortaya konmuştur.
Bu ilke
ışığında savunma sanayi stratejimiz, ülke güvenliğinin sağlanması amacıyla Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının güvenilir ve istikrarlı bir şekilde
karşılanması, bu amaçla ileri teknoloji gerektiren sistemlerin dahi uzun
dönemde de olsa yurt içinde üretilmesi, bunun için gerekli teknolojik alt
yapının oluşturulması, gerekli görüldüğü yerlerde yeni üretim tesislerinin
kurulması ve kurulmuş bulunan tesislerin teşvik edilmesi temeline
dayanmaktadır.
Bu prensiplerin sonucu olarak
2000’li yıllarla birlikte sürekli bir gelişim eğilimi yakalayan savunma
sanayimiz, küresel krize rağmen 2009 yılında da olumlu bir tablo çizmiştir.
Bunu sayısal olarak ifade etmek gerekirse, dolaysız sektör cirosu 2 milyar 319
milyon dolara, toplam savunma ve havacılık ihracatı 832 milyon dolara
yükselmiş, toplam imzalanan sözleşmeler içinde yurt dışından hazır alım ise
yüzde 10’a kadar düşmüştür. Özellikle bu yüzde 10 rakamını bilhassa belirtmek
isterim çünkü iki şey birbirine karıştırılmaktadır: Bütçe olarak hâlâ önemli
bir miktarda, belki havacılık sektörü sebebiyle, yurt dışına transferler
yapılmaktadır müşterek üretimlerden dolayı. Ancak hazır alımın yüzde 10’a
düşmesi savunma sanayimizin önemli bir başarısıdır.
Son dönemdeki çabaları ve
sergilediği performansla, savunma sektörü, oluşturduğu tasarım yeteneği, offset uygulamalarıyla diğer sektörler için de örnek teşkil
etmektedir. Komşu sektörlerde de tasarım kültürünün geliştirilmesi ve diğer
kamu kurumlarının offset ve yurt içi katkı
uygulamalarını gündemlerine almaları için çalışmalar gerçekleştirmek önümüzdeki
dönem için önemli gündem maddemiz olacaktır.
Bahsi geçen süreçte şu
projeler ilk defa Türkiye'de yürürlüğe konmuştur: İlk temel eğitim uçağı Hürkuş, ilk ana muharebe tankı Altay, ilk korvet MİLGEM,
ilk insansız hava aracı Anka, ilk uydu Göktürk, ilk jet motoru, ilk radar, ilk
piyade tüfeği, ilk makineli tüfek.
Dün yapılan, Sayın
Başbakanımızın başkanlığında yapılan İcra Komitesi toplantısında bir tarihî
karar alındı. Bu tarihî kararın iki maddesi var. Birincisi, ülkemizin tarihinde
ilk defa jet savaş uçağının yapılma ilke kararı alındı. Bu jet savaş uçağı millî
imkânlarla tamamen özgün bir proje olarak gerçekleştirilecek ve ülkemizin
kuruluşunun 100’üncü yılına bir seri olarak hazırlanmış olacak. İkinci tarihî
karar, bir güç sisteminin yapılmasının yeniden planlanmasıdır. Bu da Türkiye'de
ilk defa tank motoru, gemi motoru gibi şimdiye kadar hep dışarıdan aldığımız
dizel motorların Türkiye'de yapılması ve bunların şanzımanlarının, aktarma
organlarının da Türkiye de yapılmasıdır. Türk sanayisinin buraya gelmesinden
dolayı gerek savunma sanayisinde çalışan arkadaşlarımıza gerekse savunma
sanayisine gerçekten teşekkür borçluyuz.
Millî olarak geliştirilmeye
başlanmış uzun yıllar devam eden hazır alım ve lisanslı üretim modellerinin
ağırlığı en aza indirilmiştir. 2009 yılı itibarıyla Türkiye'nin 500 sanayi
kuruluşu sıralamasında 11 savunma sanayi firması yer almış, aynı yıl ASELSAN
firmamız dünya savunma şirketleri arasında 86’ncı sıraya kadar yükselmiştir.
Daha önce işletilmesinde krizler olan Makine Kimyanın da 120’nci sıradan
80’inci sıralara kadar inmesi mümkün olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de sayın konuşmacıların konuşmalarında temas ettikleri
hususları tespit edebildiğim kadarıyla cevaplandırmaya çalışacağım.
Sayın Çakmakoğlu,
“Terörle mücadelede kuvvetler birleştirilmelidir.” diyorlar. Bu, bugüne kadar
belli bir ölçüde yapıldı, bundan sonra da elbette yerine getirilecektir.
Terörle mücadelede en ufak bir taviz verilmeden mücadeleye devam edilecektir.
“Silahların özel sektörde
teşviki…” Gerçekten bu yapılan bir hedeftir. Çünkü bugün deniz araçlarının
büyük bölümü… Korvetin yapılmasında elli firma devreye girmiştir. Ayrıca arama
kurtarma gemileri, petrol gemileri, karakol gemileri, çıkarma gemileri,
bunların tamamı beş ayrı proje olarak özel sektöre yaptırılmaktadır. Bu
projelerden mesela Karakol Gemisi Projesi on altı gemiyi ihtiva etmektedir.
Bursa Milletvekilimiz Hamit
Bey, tehdit algılamasını yanlış buluyorlar. Tehdit algılaması yeni bir olay
değildir, Genelkurmayın fevkalade üzerinde durduğu ve ciddi bir şekilde
hazırladığı, her askerî şûrada gündeme getirdiği ve Hükûmetin
tasvibini aldığı bir konudur.
Bazı özel soruları var.
“Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından terörle
mücadele için temin edilen teçhizatlar nelerdir?” Taarruz ve
taktik keşif helikopterleri, ATAK Projesi, insansız hava araçları. Şu
anda yüz ellinin üzerinde küçük insansız hava aracı terörle mücadelede
kullanılmaktadır. Tabii büyük insansız hava araçları da buna ilaveten
kullanılmaktadır.
Personel ve konvoy koruma
maksatlı jammer’ler. Jammer’ler
vaktiyle dışarıdan alınırdı, şimdi tamamı Türkiye’de üretilmekte ve dikkat
edersiniz önemli ölçüde de bir zayiata mâni olmuş bulunmaktadır.
Gece görüş sistemleri, mayına
karşı korumalı araçlar, elektronik dinlemeler.
Bir başka sorusu: “Agusta firmasına ne kadar ihale verildi?” ATAK
helikopteriyle ilgili bu soru. ATAK helikopteri ihalesi daha evvel hazır alım
şeklinde ve 4,5 milyar liralık bir ihaleyken şimdi 2,8 milyarlık müşterek
üretim, hatta müşterek üretimden de öte, TUSAŞ’ın ana
yükleniciliğinde olan bir üretimdir.
ATAK Projesi’nde İtalyanların
alt yüklenici olarak payları 1 milyar 234 milyon avrodur. Bunun, ayrıca, bir de
önceden almayı planladığımız 150 milyon kadarlık bir
iş payları vardır. Bu kapsamda söz konusu firmaya ATAK Projesi için şimdiye
kadar 340 milyon avro, Erken Duhul Helikopter Projesi için de 45 milyon avro
ödeme yapılmıştır.
ATAK Projesi’nin
geciktiğinden bahsedildi. Prototip 2011’de uçacaktır. 2012’de ilk şekli,
2013’te ful versiyonu uçuşa girecektir.
Bir başka sorusu: “Holding
çalışması hangi danışman firmasıyla yapıldı?” Bu altı sene önce olan bir
çalışma. Danışman firması olarak iki firma işletme ve ticari şirket kurulmasına
yabancı olduğumuz için seçilmiş ve bu firmalardan birisine 50 bin, diğerine de
15 bin dolar para ödenmiştir. Proje şimdilik ertelenmiştir.
HİK Projesi’nin geciktiğinden
bahsediliyorlar. Doğrudur, dört senelik bir gecikme meydana gelmiştir. Bu
yükleniciden kaynaklanan gecikmenin cezası kesilmiştir.
“Agusta
firmasının temsilcisi kimdir?” diye soruluyor. Biz hiçbir ihalede temsilciyle
görüşmeyiz. Hiçbir ihalenin temsilcisi bizim muhatabımız değildir ve
“İhalelerde temsilcimiz yoktur.” diye de kendilerinden taahhüt alırız.
Müsteşarlık tarafından
yürütülen proje sayıları: 2002 yılında 62 adedi modernizasyon, gerisi ARGE
olmak üzere 100 civarındayken şimdi 249 adet proje yürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Hüseyin Pazarcı’ya takdir ifadelerinden dolayı
teşekkür ediyorum. Bütçe Komisyonundaki sekiz yılı anlatmamın sebebi sekiz
yıldan sorumlu olduğum içindir. Yani sekiz yılın hesabını sizlere vermek
durumunda olduğum için sekiz yıl anlatılmıştır. Elbet daha evvel de büyük
hizmetler yapılmıştır.
Askerliğin bedelli oluşuyla
ilgili sorusu: Bugüne kadar sekiz yıl içerisinde benim ağzımdan bedelli
askerlikle ilgili hiçbir müspet ifade çıkmamıştır. Çünkü kanun açıktır, Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1111 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesini değiştirmediği
müddetçe benim vaatkâr konuşmam mümkün değildir.
Süre değişimiyle ilgili de
hiçbir beyanım olmamıştır. Bazı gazetelerin bazı yerlerden bir brifing dolayısıyla aldıkları bilgileri, belki maksatlarını
da aşacak puntolarla ifade etmelerinin sonucudur.
“Profesyonel askerliğe ne
zaman geçilecek?” deniyor. Profesyonel askerliğe 1986 yılında çıkarılan Uzman
Erbaş Kanunu’yla adım atılmıştır. Zaman içerisinde diğer kanunlar da
çıkarılmaktadır ve yalnız profesyonel askerlik değil, karma bir sistem
öngörülmüştür.
Partiler adına son konuşmayı
yapan Sayın Milletvekilinin üslubunun fevkalade yanlış ve Meclisimize
yakışmayan bir üslup olduğunu belirtmeliyim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizden mi
onay alacağım? Nasıl konuşacağımı siz mi belirleyeceksiniz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Efendim, bu üslubunuzun Meclise yakışmadığını ben
düşünüyorum, arkadaşlarım ne düşünür onu bilmiyorum, ben kendi kanaatimi
söylüyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Aslında
siz de bu ülkede bakanlık yapmaya yakışmıyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) –Ayrıca, şöyle bir cümleniz var: “Peki, bitirdiyseniz
nedir sayın generaller, Sayın Savunma Bakanım? Hâlen duruyor ve ‘Bitirdim.’
dediğiniz bütün alanda var ve arkasında milyonlarca halk da var. Onun için, bu
yol, bu yöntem sorunları çözmüyor.”
Neyin arkasında halk var?
Terörün mü? Siz de onların arasında mısınız? Terörün arkasında mısınız?
SIRRI SAKIK (Muş) –
Halkımızın arkasındayız, halkımızın.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Halk yok mu arkasında? İsyan etmiyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Bakın, burada “Bitirdim.” dedikleri terördür.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Bitirmemişsiniz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Bitirmemişsiniz. Halk da arkasındadır, milyonlarca insan arkasında destek
veriyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Siz terörü söylüyorsunuz. Ben zabıttan okuyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz
bilmiyor musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Şimdi tabii ben milletvekili olduğunuz için
sorularınıza cevap vereceğim.
Binlerce çocuk öldüğü
söyleniyor. “…”(x) bizim zamanımızda
yüzde 18’lere düşmüştür.
En büyük payın Millî Savunma
Bakanlığına ayrıldığı söyleniyor. Millî Savunma Bakanlığına ayrıldığı yıl sekiz
yıl önceydi. Şimdi Millî Savunma Bakanlığı bütçesi altıncı bütçedir.
Eğitime pay ayrılmadığı
söyleniyor. Millî Savunma Bakanlığının bütçesi 17 milyarı bulmazken Eğitim
Bakanlığının bütçesi -ki iftiharla söylüyoruz, eğitime pay ayrılmadığı
söyleniyor- 17 milyarı bile bulmayan Savunma Bakanlığı bütçesi yanında 34
milyar, üniversitelerin bütçesi 11 milyardır. Böylece eğitime ayrılan bütçe 45
milyardır. Bununla hepimiz iftihar etmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
“OYAK’ın bankası var.”
deniliyor. OYAK’ın bankası yok. Vaktiyle vardı, satıldı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Kimin
peki OYAK?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Devamla) – “Erler hizmetçilik yapıyor.” deniyor. Erlerin
hizmetçilik yapmasını kimsenin tasvip etmesi mümkün değil, hiçbir arkadaşımızın
da tasvip etmesinin kabil olduğu kanaatinde değilim. İç Hizmet Kanunu var. Bu
Kanun yanlış uygulanıyorsa, bildiğiniz varsa bildirirsiniz, tahkikat yapılır.
Değerli milletvekilleri,
burada ben de milletvekiliyim, sizler de hepiniz milletvekilisiniz. Ben bu
anlayışla bu sorulara cevap verdim, yoksa fikirleri ve üslubu tasvip ettiğimden
değil.
Değerli milletvekilleri,
Millî Savunma Bakanlığı bir ülkenin istikbalinde, hâlinde en önemli
bakanlıklardan biridir. Millî Savunma Bakanlığının görevi Türk Silahlı
Kuvvetlerini harbe hazırlamaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerini harbe hazırlama
görevi hükûmete verilmiştir. Hükûmet
adına da Millî Savunma Bakanlığı yapmaktadır. Millî Savunma Bakanlığının rolünü
bunun üzerinde, bunun dışında aramak Anayasa’nın mana ve ruhuna nüfuz
etmemektir.
Nasıl ki bizler, hepimiz,
buraya Anayasa’yla gelmişsek, Anayasa’nın ürünüysek Millî Savunma Bakanlığı da
Anayasa’nın bir ürünüdür. Binaenaleyh, onu çarptırarak, şöyle yaparak, böyle
yaparak anlatmak fevkalade yanlıştır, ayrıca silahlı kuvvetler de vatan
hizmetini en iyi şekilde yapmaktadır. Zaten “Silahlı kuvvetler” dediğiniz ne
bir aristokratik sınıftır ne bir ayrı bir zümredir, hepsi sizin
evlatlarınızdır, sizin çocuklarınızdır. Türkiye kadar silahlı kuvvetlerin
halkla birleştiği başka bir ülke de yoktur.
Bu bütçe münasebetiyle bize
emanet ettiğiniz parayı da en iyi şekilde, en tasarrufa riayet ederek sarf
etmemiz, en güzel örneğini biraz evvel ifade ettiğim, silahlı kuvvetlerin,
yerli ama en kaliteli savunma ürünleriyle, bugüne kadar hiç olmadığı kadar, bugüne
kadar hiç görülmediği şekliyle teçhiz edilmesiyle ve hiçbir noksanın
kalmamasıyla anlaşılabilir. Bütçedeki artış enflasyona paralel ve hatta ondan
biraz daha fazladır ama fonksiyon ve teçhiz edilme, düzenleme bunun bir
parçasıdır.
Bunun bir ifadesi olmak üzere
şunu sizlere arz ediyorum: Millî Savunma Bakanlığının bu seneki ihalelerinin
sayısı 5.545’tir. Bu 5.545 halka açık ihaleden yalnız 4’üne itiraz edilmiştir,
o da mahkemededir.
Ben, emanet ettiğiniz
paranın, emanet ettiğiniz gücün emin ellerde olduğunu, sizlerin iradesi
doğrultusunda kullanılacağından asla şüphe edilmemesi gerektiğini arz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gönül.
Aleyhte İstanbul Milletvekili
Durmuş Ali Torlak.
Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP
sıralarından alkışlar)
D. ALİ TORLAK (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili olarak
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi aldığımız bir habere göre Mardin merkezde Kenan Erdem isimli bir uzman
çavuş şehit olmuştur. Şehidimize Allah’tan rahmet, ailesine ve büyük Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
Sayın Bakan, saydığınız,
başta Marmaray Projesi olmak üzere, bazı projelerin
57’nci Hükûmet tarafından başlatılıp bunların devam
eden projeler olduğunu kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ediyorum. Ancak,
isterdim ki denizciliği bir yarım dakika değil de bir beş altı dakika daha
buradaki insanlarımıza, buradaki milletvekillerimize ve gruba anlatsaydınız.
Değerli milletvekilleri,
bugün Türk denizciliği çok sayıda bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının yetki
karmaşası yaşadığı ve bu bağlamda birçok sıkıntılarla uğraşmak zorunda kalınan
bir sektör hâline gelmiştir. Dolayısıyla, Sayın Bakanın “Denizcilik bizim için
ayrıcalıklı bir sektördür.” sözü havada kalmış, Sayın Başbakanın “Yatırım
yapanın başımızın üzerinde yeri vardır.” sözüne güvenerek yola çıkan ve yeni
yatırım yapan yatırımcılar, karşılığında destek görmeyerek ya iflas etmişlerdir
ya da iflasın eşiğine gelmişlerdir. Denizcilik sektöründe bir zamanlar binlerce
çalışan vardı. Bu insanlar, bugün, işsiz oldukları gibi başka bir sektörde de
iş bulamamışlardır. Çalışanlar borçlarını ödeyemez, masraflarını karşılayamaz
durumdadırlar. AKP Hükûmet yetkilileri her platformda
istihdam oluşturmaktan söz ediyor, işsiz insanlarımızı beklentiye sokuyor,
sonra istihdam oluşturacak sektörlere destek vermeyerek kendi söylemleriyle
ters düşüyorlar. Hükûmet, denizcilik sektörünü
desteklemiş olsaydı, ülkemizde bulunan yüz otuz tersanenin her biri dün olduğu
gibi yaklaşık bin kişi istihdam ederek 130 bin kişiye daha iş imkânı sağlardı,
dolayısıyla yan sanayiyle birlikte bu sayı asgari 500 bin kişiyi bulacaktı.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Çin, Güney Kore, Vietnam ve Hindistan son iki yıl içerisinde devlet
desteğiyle denizcilik sektörü yüzde 35-40 arası büyüme gösterirken yüz binlerce
insana da istihdam olanağı sağlamıştır. Bizde ise durum tam tersine dönmüştür.
Ocak 2009 ile kıyasladığımızda, dead weight ton bazında bu ülkeler devamlı büyüme gösterirken
bizde ise Eylül 2010 itibarıyla yüzde 70’lik bir düşüş olmuştur. Bu noktaya
gelmemiz tamamen Hükûmetin yanlış politikaları
nedeniyledir.
Değerli milletvekilleri, 1
Ocak 2011 tarihinden itibaren Paris Memorandumu’na taraf devletlerce uygulamaya
başlanacak yeni denetim sistemiyle yaşlı gemilerin Avrupa Birliği limanlarına
girmesi hâlinde alıkonulmaları kuvvetle ihtimaldir veya Avrupa Birliği ülkeleri
karasularına dahi giremeyeceklerdir. Dolayısıyla millî filomuzun yüzde 60’ı
uluslararası taşımacılık yapamayacağına göre sektöre destek vermemek bu ülkeye
yapılacak en büyük kötülük olacaktır. Bu durumda belki de ülke dış ticaret
taşımacılığının tamamı yabancı filolar tarafından yapılacaktır. Bu da ülkemizin
milyarlarca dolar döviz kaybına neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, gemi
inşa sanayisi, sektörün dünyadaki diğer aktörlerine bakıldığında, otomotiv gibi
frene bastığında duracak bir sanayi değildir. Uygun finansman modelleri
oluşturmadan bir ülkenin denizcilik sektörünü geliştirmek ve büyütmek mümkün
değildir. Destekler sağlanmazsa yatırım ve üretim de yapılmayacaktır.
Dolayısıyla, ülkeler denizden gelecek refahtan da istifade edemeyecekleri gibi,
Türkiye gibi denize muhtaç olan ülkelerin deniz yoluyla taşımacılığa daha fazla
döviz ödeyeceği de açıktır. Ayrıca, elde ettikleri navlunlarla kredi borçlarını
tam ödeyemez duruma gelen sektörün krizi atlatana kadar bu sıkıntıların
çözülmesi yönünde kredi ertelemesi ya da yapılandırılmasına gidilmesi
büyük önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri,
büyük sıkıntılara rağmen Türk denizciliğine hizmet veren armatörlere,
tersanecilere, yan sanayicilerimize ve sektörde çalışan tüm insanlarımıza sektöre
verdikleri destekten dolayı Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına teşekkür
ediyorum.
Kanaatim odur ki AKP Hükûmet yetkilileri, yandaşlar hariç, bu sektörün geneline
destek vermek istemeyecektir. İlgililer, seçim dönemi geldiğinde her zaman
olduğu gibi mavi boncuk dağıtacaktır.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Torlak.
Sayın milletvekilleri, şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Aydoğan,
Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Çalış, Sayın Köse, Sayın Bulut, Sayın Çalık,
Sayın Enöz, Sayın Özdemir, Sayın Asil, Sayın Şandır,
Sayın İnan, Sayın Varlı, Sayın Doğru, Sayın Paksoy,
Sayın Yalçın, Sayın Torlak, Sayın Özensoy, Sayın
Akkuş ve Sayın Bal sisteme girmişlerdir. Sırayla söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Aydoğan.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Duble yolların kalitesini
yeterli buluyor musunuz? Çok övünülen duble yolların
trafik levhası ve ışıklandırma eksiklikleri kazalara neden olmuyor mu ki
Balıkesir Edremit’teki eksiklikler giderilmiyor?
Balıkesir’deki Orta Mandıra
köyünden geçen batı çevre yolundaki alt geçit eksikliği giderilecek mi?
Biraz öncekini… Duble
yolların kalitesini yeterli buluyor musunuz?
Köprü ve otoyolları ne zaman
satacaksınız? Bu satış istihdam artışı sağlayacak mı?
Sivil havacılık tazminatını
kimler almaktadır? Tazminat alan personel kriterlere
uyuyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
buyurunuz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Antalya Gazipaşa
Havaalanı’nın son durumu nedir? Bundan sonraki projeksiyonunuz
ne olacaktır?
Sayın Bakanım, ikinci sorum:
Antalya-Alanya yolu artık özellikle yaz dönemleri trafiği taşıyamamaktadır. Bu
yolla ilgili bir genişletme ya da yeni bir yol yapım projeniz var mıdır? Yoksa
trafik sorununu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum: 57’nci Hükûmet döneminde projelendirilen Çanakkale geçişi, iki
köprü arasındaki üçüncü Boğaz geçişi yap-işlet-devret modeliyle niçin ihale
edilip Türk milletine kazandırılmamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldız.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım Sayın Ulaştırma
Bakanınadır.
Sayın Bakan, Temmuz 2010’da
ihalesi yapılan Zafer Bölgesel Havaalanı inşaatı o günden bugüne beş ay
geçmesine rağmen hiçbir ilerleme kaydetmemiştir. Acaba bir sıkıntı mı vardır,
bu havaalanıyla ilgili son durum nedir? Ordu-Giresun Havaalanı 2011 yılında ihale
edilebilecek midir?
2) Bize dağıttığınız kitapta
da görüldüğü gibi Ankara-İzmir otoyolu ile Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi’nin
Kütahya ilinden geçmesi gerekirken bu ilden geçmediği görülmektedir. Bu karar
siyasi midir, Kütahya için yapılan bu haksızlığa vicdanınız nasıl sızlamayacaktır?
3) Kütahya ili Emet ilçesi ve
Tavşanlı arasındaki yolun yapım çalışmaları ne aşamadadır? 2011 yılı için bu
amaçla ne kadar para ayrılmıştır?
Son sorum: 10 Kasım 2008
tarihinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum Sayın Ulaştırma
Bakanına.
Sayın Bakan, Karaman-Mut,
Karaman-Konya duble yollarının Sarıveliler-Alanya
yolunun özellikle Kuş Yuvası bölgesinin Hadim-Sarıoğlan-Konya yolunu ne zaman
bitireceksiniz?
İkinci sorum ise Tokat
Vekilimiz Sayın Doğru adına: Tokat-Niksar, Erbaa-Niksar-Reşadiye ve Tokat çevre
yollarını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çalış.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yakın zamanda
temeli atılan Gebze-Yalova Köprüsü üzerinde demir yolu geçişi niçin dikkate
alınmamıştır? 1,5 milyar dolar maliyeti olduğu ifade edilen bu köprünün Körfez
fay hattı üzerinde olması sakıncalı değil midir?
Atatürk Barajı üzerine
kurulacak olan Adıyaman-Diyarbakır arası ulaşımı sağlayacak Nissibi
Köprüsü yılan hikâyesine dönmüştür. Bu köprünün yapım çalışmaları hangi
aşamadadır? Kesin olarak ne zaman hizmete girecektir?
Yine, ülkemizde işsiz olan
pilot sayısı kaçtır? Araştırma yapılmadan yabancı pilot alımına girişilmiş
midir? Yabancı pilot istihdamı konusunda aracı olan danışmanlık firmaları nasıl
tespit edilmiştir?
Son olarak, Ankara’dan Batum Havaalanı’na direkt uçuşlara 2011 yılında
başlanabilecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Köse.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Bakan, Kütahya ve Bursa hattını Ege’ye ulaştıracak olan Balıkesir-Edremit
yolunun çift yola dönüştürülmesi konusundaki çalışmalarınız ne durumdadır?
Yazın müthiş bir şekilde trafik yoğunluğu olmakta ve o yol bu yoğunluğu
kaldırmamaktadır. Körfeze Edremit-İzmir demir yolu yapımı konusunda bir
projeniz var mıdır? Körfez Havaalanı’ndan sonra Edremit’e bir ihracat limanı
yapılması gibi bir düşünceniz, projeniz bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bulut.
Sayın Enöz...
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki sorum var. Nakliyede 25
ton için verilen K1 belgelerinin maliyeti 12 bin TL’dir. Ayrıca, K belgeleri
araç devirlerinde devredilememektedir. Şoför esnafı için çok büyük sıkıntılar
doğuran bu uygulama ticareti de sekteye uğratmaktadır. K1 belgesiyle ilgili bir
düzenleme düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Ankara-İzmir
Hızlı Tren Projesi hangi aşamadadır? Planınız bu konuda nedir? Yapım
çalışmaları ne zaman başlayacaktır? Güzergâhı ne olacaktır? Hangi illere
uğrayacaktır? Manisa bu illerin içerisinde midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Enöz.
Sayın Özdemir, buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum:
Bürokratik yapılanma içerisinde neredeyse en olumsuz çalışma şartlarına ve
özlük haklarına sahip olan Karayolları Genel Müdürlüğü personeli kurumundan
ayrılmak için âdeta fırsat kollar bir duruma gelmiştir. Genel Müdürlük
personelinin maaşlarında ve özlük haklarında iyileştirmeye yönelik bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Sivil havacılık
alanında devletin tekelini ortadan kaldırabilmek için herhangi bir çalışmanız
var mıdır? Kaza Kırım İnceleme Kurulu için özerk bir yapılanma planlıyor
musunuz? Üyesi olduğumuz sivil havacılıkla ilgili uluslararası kuruluşların
dokümanlarını Türkçeye çevirip mevzuatımıza yerleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özdemir.
Sayın Çalık…
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Sorum
Yıldırım Bakanıma.
Bizim Malatya’mızdaki viyadük çalışmalarımız, tünellerimiz ve alt geçitlerimiz
tamamlanmak üzere fakat büyükşehir olmaya aday olan Malatya’mızın özellikle
merkezdeki trafik yoğunluğu dolayısıyla çevre yoluna acil ihtiyacı var. Malatya
çevre yolu ne zaman başlayacak?
İkinci sorum da Çin’le
imzalanan protokol çerçevesinde hızlı tren projesi Sivas-Malatya-Elâzığ ve
Diyarbakır yol güzergâhının başlangıç sürecini Sayın Bakanımdan öğrenebilirsek
çok mutlu olacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çalık.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Eskişehir çevre
yolu üzerine yapılan alt geçitlerin hizmete girmesinin üzerinden aylar geçmiş
olmasına rağmen ışıklandırma ve kavşak düzenleme çalışmaları yapılmamıştır. Şehirler arası ve şehir içi trafiğin çok yoğun olarak aktığı
bu yolda bu ihmal kazalara neden olmakta, sürücüler büyük tehlike
atlatmaktadır. Işıklandırma ve kavşak düzenleme çalışmaları ne zaman yapılacaktır?
Bir de tren yolunun yer
altına alınması projesi ne aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Asil.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın İnan sorabilsin diye çıktım.
BAŞKAN – Sayın İnan,
buyurunuz.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın
Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türkiye
Cumhuriyeti devletine hakaret edildiği saatlerde Mardin Dargeçit’te
teröristlerce hemşehrimiz Uzman Çavuş Kenan Erdem
şehit edilmiştir. Şehidimizin ailesine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve aziz Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
Diğer taraftan, Ulaştırma
Bakanımıza bir soru sormak istiyorum: Kemerhisar-Adana-Pozantı
gişelerine kadar geçtiğimiz günlerde 2.200 lira olan otoban ücreti aniden 8 bin
liraya çıkmıştır. Fahiş bir fiyat. Pozantı-Adana…
Niğde Havaalanı ne zaman
bitirilecektir? Diğer taraftan, Pozantı-Çamardı ve Niğde-Ketençimen-Çiftlik
yollarını da 2011 yılında planlayıp bitirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İnan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
başında, şehit olan uzman çavuşumuza Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
Evet, sorular bir hayli
kalabalık. Tabii, cevaplarının da hazırlanması gerekiyor ama bir kısmını burada
cevaplayacağım, yetiştiremediklerimi de yazılı olarak izninizle cevaplandırmak
istiyorum.
Sayın Aydoğan
duble yolların kalitesi konusunda bir soru gündeme
getirdi. Duble yolların kalitesini artırma yönünde 2010 yılında fevkalade
önemli çalışmalar yaptık ve bu sene kara yolları tarihinde rekor miktarda sıcak
karışım asfalt kaplaması gerçekleştirdik. Şehirlerimizin birçoğu, giriş
çıkışları, 10 kilometrelik kısımdan başlayarak sıcak asfalt kaplaması yapılmış
ve programa 2011 yılında da aynen devam edilecektir.
Köprü, otoyolların satışı söz
konusu değildir. Özelleştirme idaresi Başkanlığı köprü ve otoyolların uzun
vadeli işletme hakkının devriyle ilgili bir çalışma yürütmektedir. Bu konu
henüz daha hazırlık aşamasındadır.
Sivil havacılık tazminatını
öngören yasa geçtiğimiz aylarda Meclisten çıkmıştır. Bu yasaya göre hangi branşlarda tazminat alacaklar detaylı bir şekilde yasada
tadat edilmiştir, o çerçevede ödemeler yapılmaktadır.
Sayın Yıldız’ın sorusu:
Antalya-Alanya yolu, doğrusu, hakikaten gittikçe ağır trafik yükü altında sorun
teşkil etmektedir. Biliyorsunuz bu yol tek yoldu, göreve geldiğimizde ilk
yaptığımız bölünmüş yollardan birisi Antalya-Alanya bölünmüş yoludur ve şimdi
bir paralel başka bir yol çalışmasını şu anda proje ve etüt çalışmalarını
sürdürüyoruz.
Gazipaşa Havaalanı malum
mâniaları olan bir havaalanıdır. Esasen kurulduğu yer yanlıştır. Ancak, 50
trilyon harcanarak yapılmış bu havaalanını işletebilmek amacıyla neredeyse
bedava denecek bir ücretle bir işletmeciye kiraladık ihale yoluyla. 1.825’e 30
metre ebadında olan mevcut pist 2.000’e 45 metreye yükseltilmesi yönünde izin
verilmeyi kararlaştırdık. Şu anda havaalanı faaldir, uçuşlar havaalanında
yapılmaktadır ancak, dediğim gibi, kısıtlı, mânialı bir havaalanıdır. Pistin
uzatılmış olması bile bu mâniaları ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. O bakımdan
bu havaalanına uçuş yapan pilotların önceden eğitim alması ve görerek şartlarda
uçuşlarını gerçekleştirmeleri mümkün olacaktır.
Sayın Alim
Işık’ın sorusunu cevaplandırmak istiyorum. Zafer Havaalanı, ihalesi
yapılmıştır. Geçtiğimiz haftalarda YPK kararı da çıkmıştır. 2011’in ilk veya
ikinci ayında temeli atılacak, yapımına başlanacaktır.
Diğer bir soru: Ankara-İzmir
otoyolu. Ankara-İzmir otoyolunun proje çalışmaları devam ediyor. Kütahya ile
Afyon şehirleri arasından geçecek olup bu iki ilimize bağlantılar
sağlanacaktır.
Tabii, demir yolu için de
proje çalışmaları tamamlanma aşamasındadır. Daha önce de ifade ettim, otoyollar
veya hızlı demir yolları, hangisini yaparsanız yapın yolu coğrafya belirler.
Eğer yolu coğrafyanın belirlemesine izin vermezseniz o zaman ciddi sorunlarla
karşı karşıya kalırsınız.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
süreniz, size ayrılan süre doldu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Erzincan) – Efendim, Bakanımızın sorusu yok.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın
Bakan, Ordu-Giresun Havaalanı, cevap vermediniz
BAŞKAN – Size soru yok muydu
efendim?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Yok.
BAŞKAN – Peki, o zaman devam
ediniz.
Buyurunuz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Dolayısıyla Emet-Tavşanlı yolunun da çalışmaları,
Emet-Tavşanlı şehir geçişleri yapılmış olup diğer kesimlerde çalışmalar devam
etmektedir.
Diğer soru, Sayın Çalış’ın sorusu: Karaman-Konya büyük oranda zaten bitirilmiştir.
Taşağıl-Kuşyuvası, bu zor bir yoldur, Toroslardan
Antalya-Manavgat arasına inen bir yoldur. Proje çalışmaları devam etmektedir.
Bir kesiminde de çalışma yapılmaktadır.
Tokat-Niksar, Tokat çevre
yolu da büyük oranda yapılmasına rağmen belirli bir kesiminde kamulaştırmayla
ilgili hukuki sorunlar yaşamaktayız. Bu hukuki sorunları da çözmek üzereyiz.
Bunlar bittiğinde kısa sürede tamamlanacaktır.
Bir başka soru: İzmit
köprüsünde demir yolu geçişinin de olması konusunda ta baştan beri çalışmalar yapılmış
olup ancak teknik bakımdan bunun mümkün olmadığı köprü açıklığı dikkate
alındığında ortaya çıkmış ve uygulamanın demir yolu olmadan yapılmasına karar
verilmiştir.
Pilot sayımız… 1.300
pilotumuz faal iken 2003’te, bugün bu sayı 7 bine ulaşmıştır. Aslında sağ
koltukta oturan pilot yani ikinci açığımız yoktur, fazlamız vardır. Açığımız
olan, sol koltukta oturan kaptan açığıdır. Bunların da çeşitli tip eğitimlerden
geçmiş olması lazım. Bu da bir süreye ihtiyaç gösteriyor, açık bu yüzdendir
yoksa keyfî olarak yabancı pilot istihdamı yapılmamaktadır. Bunun bilinmesinde
fayda var.
Sayın Bulut’un sorusu:
Balıkesir-Edremit yolunun ihalesi yapıldı, iş yeri teslimi de yapıldı ve
çalışmalara 2011’de faal olarak başlanacak.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Adıyaman Nissibi Köprüsü ne oldu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sırayla… Geliyoruz şimdi.
Edremit-İzmir otoyol
çalışması şu anda gündemimizde yok. Edremit’e bir liman projesi de yine
gündemimizde yoktur.
Sayın Enöz
K1 belgesiyle ilgili…
Evet, Nissibi
Köprüsü’nün proje yapımı devam ediyor. 2011 yılı yatırım programına alındı,
proje bitince ihalesi de yapılacak.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Ne
zaman bitecek? Yılan hikâyesine döndü Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Efendim, proje yapıyoruz. Oradaki köprü bir küçük boğaz
köprüsüdür.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Dokuz yıl efendim… Sayın Bakan dokuz yıldır proje bitmedi mi?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Böyle zor bir projedir. Proje süresi iki buçuk yıldır,
proje iki buçuk yıldan beri yapılıyor. Bunlar çocuk oyuncağı değil. Bu işler
ciddi çalışmalar ister.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Çocuk oyuncağı değil. Proje biter efendim. Dokuz yılda bitmez mi proje?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Görüyorsunuz, hizmetleri yaptıkça sabırsızlıklar artıyor.
Daha kısa sürede daha çok iş yapmamızı istiyorsunuz. Bunda da haklısınız ama ne
yapalım seksen yılın ihmalini sekiz yıla sığdıramadık. Bu konuda da tabii ki
üzüntülüyüz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Bravo, çok güzel cevaplar verdiniz Sayın Bakan!
BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ediyorum. Bundan sonraki soruları da yazılı
olarak cevaplandıracağım.
Çok teşekkür ediyorum, sağ
olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım.
Buyurunuz Sayın Gönül, ufak
bir açıklamanız var.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şehidimizle ilgili
bilgi vermek istiyorum.
Jandarma Uzman Çavuş Kenan
Erdem, Mardin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanlığında görevliyken ilçe merkezinde
saat 17.10’da bir sivil araçtan açılan ateş sonucu şehit olmuştur. Kendisine Allah’tan
rahmet diliyorum. Bütün milletimizin, ailesinin başı sağ olsun, silahlı
kuvvetlerin başı sağ olsun. Hepinize saygıyla arz ediyorum. Allah şefaatine
nail eylesin.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gönül.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – 60’a
göre kısa bir söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Atılgan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Millî Savunma Bakanı Mehmet
Vecdi Gönül’ün, Mardin Dargeçit’te şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Kenan
Erdem’le ilgili konuşmasına ilişkin açıklaması
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce milletin kürsüsünden, milletin
birliğinin ve savunmasının teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, hakkında son
derece çirkin iddialarla itham edildi. Maalesef Savunma Bakanımız bu çirkin
iddialara yeteri kadar açıklıkla ve aynı üsluba yakın bir üslupla cevap
veremedi. Dolayısıyla bu milletin birliğinin teminatı olan Türk Silahlı
Kuvvetlerine saldırıyı, asli gayesi bu ülkeyi bölmek olan insanların bu
saldırılarını milletin dikkatine getirmeyi, sizlerin dikkatine getirmeyi bu
Mecliste bir görev addediyorum. Dolayısıyla, silahlı kuvvetlerini savunmakla
sorumlu olanların yeteri kadar savunmalarını da temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum söz
verdiğiniz için. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Atılgan.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
J) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi
böylece sona ermiştir sayın milletvekilleri.
Şimdi sırasıyla, altıncı
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Ulaştırma Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
16 - ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.– Ulaştırma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.693.137.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 298.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 1.832.375.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.525.810.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Ulaştırma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 1.102.785.232,04
- Bütçe
Gideri : 989.245.756,12
- İptal
Edilen Ödenek : 113.539.475,92
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2011 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.52 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2011 Mali Yılı Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 80.575.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 8.500.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 5.421.148.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.159.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.511.382.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 829.134.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 4.676.382.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 4.356.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 1.510.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.511.382.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2011 yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 9.558.118.134,39
- Bütçe
Gideri : 9.482.689.236,09
- Ödenek
Üstü Gider : 1.803.424,30
- İptal
Edilen Ödenek : 51.739.310,72
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 27.004.790,77
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.02 – BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.– Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 126.513.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 30.300.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 1.126.467.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.283.280.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 1.146.550.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 136.730.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.283.280.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 1.330.000.000,00
- Bütçe
Gideri : 1.289.079.321,43
- İptal
Edilen Ödenek : 40.920.678,57
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe
Tahmini : 1.330.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 1.289.079.321,43
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
16.81 - DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.– Denizcilik Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.198.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 385.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 102.002.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık Hizmetleri 125.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 109.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Denizcilik Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 69.944.510,11
- Bütçe
Gideri : 66.636.464,34
- İptal
Edilen Ödenek : 3.308.045,77
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 700.035,11
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.49- SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.431.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 400.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 10.877.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.708.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 52.988.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 10.011.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 12.549.000,00
- Bütçe
Gideri : 9.041.573,95
- İptal
Edilen Ödenek : 3.507.426,05
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe
tahmini : 25.967.000,00
- Yılı tahsilatı : 38.037.974,75
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
09- MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.– Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 161.020.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 16.792.256.900
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan ve
Toplum Refahı Hizmetleri 6.800.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 15.910.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.975.986.900
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Millî Savunma Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 20.756.895.772,66
- Bütçe
Gideri : 14.683.304.049,42
- Ödenek
Üstü Gider : 76.741.757,76
- İptal
Edilen Ödenek : 6.129.166.308,47
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 6.056.564.872,72
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.28- SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1.– Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.364.800
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 24.285.600
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 362.500
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetlerİ 1.100
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 32.014.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 65.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 5.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
05 Diğer Gelirler 31.942.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 1.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilatı 1.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 32.014.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam
Ödenek : 33.531.883,00
- Bütçe
Gideri : 27.102.225,05
- İptal
Edilen Ödenek : 6.429.657,95
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe
tahmini : 26.589.000,00
- Yılı tahsilatı : 28.151.551,32
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Millî Savunma Bakanlığı ve
Savunma Sanayi Müsteşarlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için
17 Aralık 2010 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 10.00’da toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.46