DÖNEM: 23 CİLT:
86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33’üncü
Birleşim
15 Aralık 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk
Araştırma Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J)
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk
Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K)
TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Devlet Bakanı Faruk Nafız
Özak’ın, Karadeniz oyunlarıyla ilgili konuşmasına
ilişkin açıklaması
VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, basın özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/16676)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, 4-C statüsüne geçen Tekel işçilerine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/16724)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan son beş
yılda yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/16725)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, CHP Genel Başkanı
hakkındaki bir karikatüre ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16853)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve
kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/16932)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, mükerrer oy
kullandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/17070)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, elektrik ve
doğalgaza zam yapılmayacağıyla ilgili bir açıklamaya ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17081)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Sinop’ta kurulması
düşünülen nükleer santralle ilgili Güney Kore ile yapılan görüşmelere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17083)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak sekiz oturum yaptı.
Birinci,
İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturum
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
görüşmelerine devam edilerek;
Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi,
Sayıştay,
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu,
Anayasa
Mahkemesi,
Başbakanlık,
Vakıflar Genel
Müdürlüğü,
Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü,
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, AK PARTİ Grubuna,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
MHP Genel Başkanına,
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Isparta Milletvekili
S. Nevzat Korkmaz’ın, Sayıştay denetiminin
etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma yaptıklarına dair beyanına,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın, “Bilinmeyen bir dil” konusunda
yaptığı konuşmaya,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Hazine
Müsteşarlığı,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye Piyasası
Kurulu,
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Diyanet İşleri
Başkanlığı,
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği,
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi;
Üzerinde bir süre
görüşüldü.
Birleşime saat
20.06’da ara verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|||||
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|||||
|
|
|
|
|
|||||
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
|||||
|
Konya |
|
Bilecik |
|
|||||
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
||||
|
|
|
|
|
|
||||
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
|
||||
|
|
|
Burdur |
|
|
||||
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
||||
Yedinci ve Sekizinci Oturum
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
görüşmelerine devam edilerek;
Hazine
Müsteşarlığı,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye Piyasası
Kurulu,
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Diyanet İşleri
Başkanlığı,
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği,
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi;
Kabul edildi.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Devlet Bakanı Egemen
Bağış’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
15 Aralık 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
02.54’te son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Bolu |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 44
II.-
GELEN KAĞITLAR
15
Aralık 2010 Çarşamba
Tasarı
1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/976) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2010)
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; 5435 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ile 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/814) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.12.2010)
2. - İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın; 2820 Sayılı Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/815) (Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği ile Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2010)
3. - İstanbul
Milletvekili Atilla Kaya’nın; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/816) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.12.2010)
4. - Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/817) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2010)
5. - Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın; Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/818) (Adalet ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2010)
15 Aralık 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca,
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Üçüncü turda;
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
(x) 575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar
ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci
Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
F) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
H) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Şimdi, üçüncü
turda söz alan siyasi parti gruplarının milletvekili dağılımına baktığımız
zaman, büyük farklılıklar var. Okumadan evvel bir şey söylemek istiyorum sayın
milletvekillerine. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan 5 milletvekili,
Adalet ve Kalkınma Partisinden 8, Barış ve Demokrasi Partisinden 1, Milliyetçi
Hareket Partisinden 4 milletvekili. Yani bütçe bitişine kadar benim yönettiğim
oturumlarda konuşma sürelerine artı bir dakika eklemeyeceğim adaleti sağlamak
açısından. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Herkes konuşma süresini beş
dakikaysa beş dakika, on dakikaysa on dakika…
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, dün 2’şer dakika eklendi.
BAŞKAN – O, Sayın
Pakdil’in bir kararı. Benim kararım da bütçe bitimine
kadar çünkü sekiz dakikalık bir fark oluyor Adalet ve Kalkınma Partisiyle diğer
siyasi partiler arasında. O sekiz dakikayı 4 milletvekili konuşturan Milliyetçi
Hareket Partisi için iki iki bölmek mümkün ama
Cumhuriyet Halk
Partisi 5 milletvekili, bölemiyorsunuz. Barış ve Demokrasi
Partisi 1 milletvekili, sekiz dakikayı toptan ekleyemiyorsunuz. Dolayısıyla
benim kararım bu yönde. Arkadaşlarım beş dakika konuşacaklarsa beş dakika, kırk
dakika konuşacaklarsa kırk dakika, artı bir dakika eklemeyeceğim. Bu konuda hiç kimse
ısrar etmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına: İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, Amasya Milletvekili Sayın Hüseyin
Ünsal, İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir, Adana Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın,
Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt,
Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney, Çorum Milletvekili Sayın Cahit
Bağcı, Erzurum Milletvekili Sayın Saadettin Aydın, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Zülfükar İzol.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, Osmaniye Milletvekili Sayın Hakan Coşkun.
Şahıslar:
Lehinde, Şanlıurfa Milletvekili Sayın A. Müfit Yetkin; aleyhinde, Eskişehir
Milletvekili Sayın Hüseyin Tayfun İçli.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin’de.
Buyurun Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye’nin çok
önemli iki kurumu, MİT ve Millî Güvenlik Kurulu hakkında görüşlerimizi sunmak
ve eleştirilerimizi iletmek üzere huzurunuzdayım, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, MİT, Başbakana bağlı bir kurum ve en önemli
görevi de Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yönetilen mevcut ve muhtemel
faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve
bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, MGK Genel
Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmaktır yani MİT’in asıl görevi
istihbarat faaliyetleridir.
Değerli
arkadaşlarım, MİT, Müsteşar düzeyinde temsil ediliyor ve MİT Müsteşarı MGK’da
görüşüldükten sonra Başbakanın inhası ve Cumhurbaşkanının onayıyla atanır.
Tabii, Millî Güvenlik Kurulunda hükûmetin ağırlığı da
göz önüne alındığında, Başbakan kimi istiyorsa MİT Müsteşarının da o olması, o
kişinin olması doğal.
Değerli
arkadaşlarım, MİT Müsteşarlığı, sözlerimin başında da söylediğim gibi,
Başbakana bağlıdır ve görevlerinin yerine getirilmesinden sadece Başbakana
karşı sorumludur ve başka hiçbir kişi veya makama karşı sorumlu değildir.
Değerli
arkadaşlarım, işte, zurnanın zırt dediği yerlerden birisi burası! Şimdi,
Başbakan siyasi bir kişi ve atadığı, öncelikli olarak ve kendisi tarafından
atanan, bir şekilde kendisi tarafından atanan MİT Müsteşarı da Başbakana bağlı
ve sadece ona karşı sorumlu ise, o zaman buradan bazı sorunlar çıkabilir. Nitekim, değerli arkadaşlarım, yıllardan beri yasa dışı
dinlemeler var Türkiye’de. Bu insanlık dışı ve anayasal suç olan bu
faaliyetlerin kimler tarafından yürütüldüğüne ilişkin bugüne kadar bir ipucu
elde edilemedi. Ne MİT ne Emniyet bu konuda bu yasa dışı faaliyetleri
sürdürenleri tespit edip yargı önüne çıkaramadı. Doğal olarak düşünüyoruz. MİT,
acaba bu yasa dışı faaliyetlerin, bu insanlık suçunun, anayasal suçun içinde mi
dışında mı? Bence içinde. Kurum olarak değilse bile, bazı kişilerin, o kurumda
görev yapan bazı kişilerin bu yasa dışı faaliyetlerin içinde olduğuna ilişkin
kuvvetli emareler var. Eğer öyle olmasaydı, yıllardan beri şikâyet edilen,
toplumun en saygın insanlarının, siyasetçilerin takip edildiği, kayda alındığı,
bu yasa dışı faaliyetleri yapanların şimdiye kadar ortaya çıkarılması lazımdı
ve yargı önüne çıkarılması lazımdı. Örneğin eski Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal hakkında bir komplo yaşandı ve bu komplo için Sayın Başbakan, özellikle
MİT’i görevlendirdiğini söyledi ama aradan aylar geçti, hâlâ bir sonuç yok. Bu
konu araştırılıyor mu, araştırılmıyor mu, onu da bilmiyoruz.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlarım, MİT’in, üzülerek belirteyim ki, iç ve dış güvenlik ve
istihbaratın dışında, iç siyasetle de meşgul olduğuna ilişkin ciddi izlenimler
var. Bu arada elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında gizlilik esası
geçerlidir ama hatırlayın, Ergenekon soruşturması sürecini, MİT’in en gizli
olması gereken belgeleri, bazı basında, yandaş basında pehlivan tefrikası gibi
günlerce yayınlandı. Bu gizli belgeler nasıl dışarıya sızdırıldı, kim sızdırdı?
Yani Sayın Başbakanın savcısı olduğu Ergenekon soruşturmasına, yandaş kurum
olarak biz de müdahil olalım anlayışıyla MİT mi bu servisin içindeydi, yoksa
MİT içinde, bilmediğimiz derin bir MİT mi var? Bunların açığa
çıkması lazım.
Değerli
arkadaşlarım, MİT Yasası’nın 26’ncı maddesinde, MİT mensuplarının görevlerini
yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında
işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması
Başbakanın iznine tabidir. Erzincan’da MİT Bölge Başkanlığı polis tarafından
kuşatıldı, girildi, arama yapıldı ve MİT Müsteşarıyla iki yardımcısı apar topar
gözaltına alındı, tutuklandı ve bunun için Başbakandan izin alınmadı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tarikatlardan, cemaatlerden alındı; senin haberin yok!
AHMET ERSİN
(Devamla) – Buna karşılık ne MİT Müsteşarı ne de Başbakan hiçbir girişim
yapmadılar, bu yasa dışı faaliyeti içlerine sindirdiler. Dolayısıyla MİT eğer
kendi personeline bile sahip çıkamıyorsa, kendi personelinin haklarını
korumakta aciz kalıyorsa o zaman Türkiye'nin iç ve dış tehditlerden korunmasına
ilişkin, sakınılmasına ilişkin nasıl görev yapacak, nasıl inandırıcı olacak, o
da ayrı bir mesele.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurumdur. Anayasa’mızın
118’inci maddesine göre MGK, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri ve
Dışişleri bakanları ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ve Jandarma
Genel Komutanından kurulur. Daha önce, hatırlarsınız, bu Millî Güvenlik
Kurulunda askerî kanat ağırlıktaydı ama 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle
doğru bir şekilde bugün Millî Güvenlik Kurulunda sivil ağırlıklı bir oluşum
var. Yani Millî Güvenlik Kurulu artık askerlerin azınlıkta olduğu ama
sivillerin ezici çoğunluğu oluşturduğu bir kurul oldu ki bu da son derece
doğrudur. Kurulun devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve
bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını
zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulunun önemli gündem maddelerinden birisi
irtica ile mücadeleydi, irtica tehdidiydi ama artık Millî Güvenlik Kurulunun
toplantılarından sonra yapılan açıklamalarda, daha doğrusu gündeminde irtica
yok, irtica ile mücadele, irtica tehdidi yok. Neden? Çünkü irticai faaliyetlerin
odağı olan parti iktidarda, irticai faaliyetlerin odağı olan kişiler bugün
Millî Güvenlik Kurulunda çoğunluğu oluşturuyorlar. Dolayısıyla
yani irtica iktidarda. O hâlde artık bir tehditten söz etmenin de doğru
olmayacağını düşünmek lazım. Artık bir tehditten söz etmek yerine, irtica bugün
Türkiye'nin iktidarında olduğuna göre artık böyle bir tehditten söz edilemez,
böyle bir tehditten de söz etmek mümkün değildir dolayısıyla Millî Güvenlik
Kurulu da kendi işlevini yavaş yavaş yitirmiştir.
Türkiye’nin cumhuriyetten bu yana en önemli sorunu olan irtica tehdidi, irtica
ile mücadele artık Millî Güvenlik Kurulunun gündeminde yoktur çünkü söylediğim
gibi, dediğim gibi irtica bugün iktidardadır ve Türkiye irticai faaliyetlerin
içinde olan, irticai faaliyetlerin odağı olan kadrolar tarafından yönetiliyor.
Değerli
arkadaşlarım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Ersin.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Teşekkür edeyim mi?
BAŞKAN – İlan
ettim.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Açmayın efendim, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN – Siz
devam edebilirsiniz ona bir şey demiyorum, ben “açın” dediğinizi zannettim.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Umarım
eleştirilerimiz, şikâyetlerimiz hem MİT tarafından hem de Millî Güvenlik Kurulu
tarafından gündeme alınır, dikkate alınır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin.
Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Yüksek Denetleme Kurulu bölümü hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Gazi Mustafa
Kemal Paşa’nın 1 Ekim 1937 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmasında
şöyle bir sözü var. Sermayesinin tamamı veya büyük kısmı devlete ait olan kamu
iktisadi teşebbüslerinin murakabe edilmesinden söz ediyor ve 4 Temmuz 1938
yılında Umumi Murakabe Heyeti kuruluyor. Daha sonra bu heyetin adı zaman
geçtikçe Yüksek Denetleme Kurulu hâline geliyor.
YDK da bu süreç
içerisinde görevini tamamlıyor ama tabii ki hepimizin de bildiği gibi yakın
zamanda Yüksek Denetleme Kurulu artık işlevini kaybedecek, bundan sonra
Sayıştay çatısı altında görevine devam edecek. Sayıştay çatısı altında görevine
devam ederken YDK, bugüne kadar yapmış olduğu mali, teknik, idari ve ekonomik
anlamdaki ve hatta teknolojisini denetleme anlamındaki işlevini kaybedip
performans denetiminden çıkıp tamamen basit bir inceleme anlayışı içerisine
girecek.
AKP İktidarında
maalesef KİT’lerin işlevi ve KİT’lerin incelenmesiyle ilgili YDK’nın işlevi her türlü girişim sonucu ortadan
kaldırılmış. Üyeler Kurulunun atamaları Bakanlar Kurulu kararıyla yapılmakta,
görev sürelerine ilişkin ilgili mevzuatta belli bir yılla sınırlama
getirilmemiştir ve meslek ve meslek mensuplarının üye olma ve dolayısıyla
görevde yükselme imkânları zorlaştırılmıştır. Daha bunun sebebi var. Yüksek
Denetleme Kurulunun incelediği kamu iktisadi teşebbüslerinin incelenmesi ve
burada yaşanan usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların bir anlamda göz ardı
edilmesine neden olmuştur. Meslek mensuplarının gruplar arası rotasyonuna belli
bir ilke ve kriterler konulmamış, her yıl yayınlanan
iş programları yıllara göre değiştirilmiş, sonunda denetim kuruluşlarında hafıza
kaybı olmuştur. Bir denetim kurumunu o yıl inceleyenler ertesi yıl o denetim
kurumunu inceleme olanağı bulamamış çünkü rotasyona uğramışlardır. Bilgi
birikimi sağlanması yok olmuş ve kullanılması yok edilmiştir. Takdir yetkisine
dayalı keyfî yönetimde YDK fonksiyonsuz hâle gelmiş, misyon
ve vizyonundan uzaklaştırılmış, etkin denetim anlayışı dışına çıkarılmıştır ve
saygınlığı yitirilmiş, itibarı zedelenmiştir.
Tabii ki her
şeyden önemlisi Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde özelleştirme büyük bir
hızla devam etmiştir ve buna nasıl “özelleştirme” deneceği ortadadır.
Özelleştirmenin çıktığı yıllar itibarıyla -değerli arkadaşlarım, hafızanızı
tekrar zorlamanızı istiyorum- Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla birlikte
en son yapılan TEDAŞ da hesaba katıldığında yaklaşık 41 milyar dolarlık bir
özelleştirme gerçekleştirilmiştir.
Tabii bu
özelleştirmeden söz ederken de Sayın Başbakanın konuşmaları da bizim
dikkatimizi çekti. Sayın Başbakanın konuşma metnini incelediğimizde aslında bu
metni bir Meclis tutanağı olarak düşünmeyip de bu metin Meclis tutanağı olarak
gelmeden düşünürsek eğer, “Acaba Kasımpaşa’da bir kahve konuşması tutanağı mı?”
diye de düşünebiliriz! Sayın Başbakan konuşmasının iki bölümünde “5-10 koyun
güdemeyenler” dedi. Ben de burada 5-10 tane koyun güden olarak konuşuyorum, her
nedense bu çobanlığı çok önemsedi. “5-10 koyun güdemeyen” diyen Başbakan
Türkiye Cumhuriyetinin seksen yıllık birikimlerini tam sekiz yıllık iktidarında
41 milyar dolarlık özelleştirmeyle ortaya çıkardı. Hep beraber izledik,
özelleştirmelerin ne şekilde olduğunu: Telekom’u biliyoruz, Tekel’i biliyoruz,
Türkiye’de yolsuzluk ve usulsüzlüklerin hepsini biliyoruz. Bu Meclis
kürsüsünden sık sık hepsi dile getirildi. Bu “3-5
koyun güdemeyenler”, demir-çelik, alüminyum tesislerini yaptılar, Et Balık
Kurumunu, Süt Endüstrisi Kurumunu yaptılar, Türk Hava Yollarını yaptılar,
Telekom’u ve bütün enerji kurumlarını yaptılar, ama bugün bunların hepsi
satılma noktasına geldi, neredeyse bu ülkenin artık dereleri, ırmak yatakları
da satılmaya başlandı!
Dolayısıyla, ben
burada Yüksek Denetleme Kurulunun incelemesini yaptığı birtakım kuruluşlar
içinde de sizlere bazılarından söz etmek istiyorum: Bu Meclis kürsüsünde sık sık söz ettim, bir tanesi hatta Sayıştaya
da denetim olarak gitti. Atatürk Orman Çiftliğine ait araziler… Yine Başbakan’a
Siirt’te adaylığı süresince seçim büroları da açan bir şirket tarafından, yani
Kuzu İnşaat tarafından hazine arazilerinin parası Gazi Üniversitesi adına
yatırıldı, 6 trilyon lira para. Biz bunun incelenmesi için Yüksek Denetleme
Kurulunun da raporunda yer aldığı için üzerine gittik, ama maalesef Atatürk
Orman Çiftliği hesapları KİT Komisyonunda aklandı, ama “Sayıştayda
incelenecek” dendi, bir netice çıkmadı. Nasıl olur da bir özel şirket, Gazi
Üniversitesi adına henüz ortada herhangi bir şey yok hem de Atatürk Orman
Çiftliği kanunları hilafına, para yatırmaması gerekirken nasıl bu parayı
yatırır? Bunun incelenmesini istiyoruz. O 3-5 koyun güden Başbakan bu konunun
üzerine gitmek için herhangi bir çaba sarf etti mi? Hayır. Bunlardan
bir tanesi bu.
Diğeri, yine
burada söz ettim. Yüksek Denetleme Kurulu ile ilgili söylü-yorum.
Yüksek Denetleme Kurulunun Başkanının oğlu, Kalkınma Bankasının hesaplarının
aklanmasıyla ilgili olarak… Çünkü o hesapları inceleyen denetçinin anında
görevi değiştirildi, aynı gün de Yüksek Denetleme Kurulu Başkanının oğlu da
Kalkınma Bankasında lise mezunu olarak işe başladı. Şimdi, 3-5 beş koyun güden
Başbakan bu konuyu inceleme konusunda herhangi bir şey yaptı mı, bir gayreti
oldu mu? İncelediğimiz kurum, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu değerli
arkadaşlarım yani Başbakana bağlı bir kurum. Başbakana bağlı iki tane denetim
kurulu var, birisi Başbakanlık Teftiş Kurulu, bir tanesi de Başkanlık Yüksek
Denetleme Kurulu. Böyle bir olumsuz konunun üzerine gitmeye çalıştı mı? Ama övünüyor
“Merkez Bankası rezervlerimiz bu kadar, stoklarımız bu kadar.” diye. Merkez
Bankası stokunu överken Türkiye'de yapılan yaklaşık 50 milyar dolara yakın bir
özelleştirmeyi de hiç hesaba katmıyor.
Değerli
arkadaşlar, bir konu da Türkiye Kömür İşletmeleriyle ilgili söylemek istiyorum,
bundan önce söylemiştim, bu farklı bir konu. Türkiye Kömür İşletmeleri bu en
son yapılan incelemede -ki bu Hazine Müsteşarlığı tarafından yapılmıştır- 1,5
katrilyon liralık kömür almıştır. Nasıl almıştır bu kömürü? Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu, fakirler üzerinden yapılan ve fakirlere dağıtılan kömürlerin
alımıyla ilgili bir inceleme yapmış mıdır? Hayır, YDK raporlarında hiç
rastlamadım. Bu konuyu dile getirdik, KİT Komisyonunda çok yüksek sesle dile
getirdik ama bu konuda hiç aldırış eden olmadı. Tam sekiz yıllık iktidar
döneminizde 1,5 katrilyon liralık kömür alındı. Tamam, alındı ama bu kömürün
alımıyla ilgili ihaleler incelendi mi? İncelenmedi çünkü ihale yapılmadı.
Türkiye'de üç yüz tane kömür üreten firma varken, Türkiye Kömür İşletmeleri
bunun beş tanesinden kömür aldı ve ihalesiz aldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Efendim…
BAŞKAN – Hayır,
ilan ettim.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Selam verip bitireceğim.
BAŞKAN – İmkânı yok,
ilan ettim, herkes süresinde konuşacak.
Teşekkür
ediyorum.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bütçe görüşmeleri esnasında öyle.
İzmir
Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
bütçeleri üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
son dört yıllık bütçe açıklarına baktığımızda, 2006’da 5 milyarlık açığın
giderek yükseldiğini ve 2009’da tavan yaparak 52 milyar liraya çıktığını ancak
2010 yılında bu açığın 2009’a göre azaldığını görüyoruz. İlk bakışta bunun
olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmesi mümkündür ancak incelediğimizde en
önemli gelir artışının ithalattan alınan KDV olduğunu, bunu KDV ve ÖTV
gelirlerindeki artışın takip ettiğini görüyoruz. Bunun olumsuz sonucu da cari
açığın artması olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum aynı zamanda kayıt dışının
kontrol altına alınamadığı ülkemizde faturanın dolaylı vergilerle halkın
üzerine yıkılmasından başka bir şey değil. Bu gerçeği görüyoruz.
Nitekim, bu kalemlerdeki
gelirin artışı Hükûmetimizin iştahını kabartmış
olacak ki geçtiğimiz yıl cezalarla sağlanan gelirde ciddi bir artış olmuştu. Bu
sene bu gelir hedefinin de yüzde 77’lik bir artışla bütçeye konduğunu
görüyoruz. Bu da şu demektir arkadaşlar: “Ne yapın edin vatandaşa bir şekilde
ceza yazın.” ya da “Bizim yurttaşımız zaten potansiyel suçludur, mutlaka bir
suç işler, siz de kaçırmayın, cezasını verin.”
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; afet ve acil durum yönetiminden bahsediyoruz ancak bizim Hükûmetimizin kaderci bir yaklaşımı var, mantığı var.
İstanbul’da sel oldu, Sayın Başbakan “Afetin karşısında durulmaz.” dedi.
Zonguldak’ta insanlar göçük altında can verdi, Sayın Başbakan “Bu sizin
kaderiniz.” dedi. Şili’nin üç günde tüm insanları kurtardığı günümüz dünyasında
biz yedi ay sonra hâlâ 2 tane cesedimizi toprak altından çıkaramamış
durumdayız. Bakınız, depremde en çok can ve mal kaybı veren ülkeler
sıralamasında dünyada 3’üncü sıraya giriyoruz. On bir yıl önce bir Marmara
depremi yaşadık. Dönemin hükûmeti, bundan sonraki
depremlerle ilgili gereken tedbirleri almak adına, o gün depremle ilgili
vergiler koydu. Bugün, bu vergilerin ne kadar toplandığını, bu vergilerin
nerelere harcandığını bilmiyoruz, sorduğumuzda da yanıt alamıyoruz. Marmara
Depremi Acil Yapılandırma TERRA ve MERP projelerine 505 milyon dolar, ayrıca 20
milyon eurosu hibe olmak üzere de 430 bin euro kredi alınmıştı ve dönemin Bayındırlık Bakanı 2006
yılında bu projelerle ilgili çalışmaların sonuçlanacağını söylemişti. Bunu
sorduk, bu projelerin sonuçlanıp sonuçlanmadığıyla ilgili, ne yapıldığıyla
ilgili yanıt alamadığımız gibi, İSMEP projesi için iki ayrı bankayla 610 milyon
euroluk yeni sözleşme yapıldığını öğrendik. 2006
yılında yapılan bu sözleşmeler sonucu alınan kredilerin de akıbetini şu an
bilmiyoruz. Daha önce alınıp nerelere harcandığını bilmediğimiz kredilerin
üzerinden ne kadar faiz ödediğimizi de bilmiyoruz. Bunları tekrar soruyorum
değerli arkadaşlarım.
Güçlendirme
kararı alıp okul, hastane ve diğer kamu binaları için ne oranda güçlendirme
yapıldığını daha önce sormuştum, çok düşük oranlarda güçlendirme yapıldığını
öğrendik. Bunları tekrar soruyorum. O günden bugüne bir değişiklik var mı?
Yurttaşlara gerçekleri açıklamaktan kaçınmayalım.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu
bütçe konuşmasında, burada bir yolsuzluk olayından bahsetti ve Sayın Başbakanın
bundan bilgisi olmadığını düşünerek kendisini göreve davet etti. Sayın Başbakan
çıktı, kürsüde dedi ki: “Beyefendi, o adam şimdi içeride.” Hâlbuki,
CHP Genel Başkanı, o adamın içeride olduğunu bilerek o yolsuzluk dosyasında
süreç içinde yapılan usulsüzlükler nedeniyle ihbarcının içeriye girip diğer
suçluların ne şekilde ibra edildiğinin, aklandığının, beraat ettirildiğinin
tekrar sorgulanmasını istemişti. Yanıt: “O kişi içeride.” Bu, yolsuzluğu benim
yandaşım yapıyorsa dosyayı kapatın mantığıdır; aynı Deniz Fenerinde yıllardır
sürüncemede kalınan dosya gibi, Türk Telekom’u alanların Danıştay ve Devlet
Denetleme Kurulu kararlarına uymamasında olduğu gibi, TÜPRAŞ satışında yolunu
bulan Ofer’e bu kıyak için
izin verip kamu malını iç ettiren bürokratın –ki bu bürokratı Sayın Başbakan
tanımadığını söylemişti- daha sonra Sayın Başbakan tarafından ödüllendirilip
bir üst göreve terfi ettirilmesinde olduğu gibi. İşte bu mantık yüzündendir ki
Uluslararası Saydamlık Örgütünün Türkiye biriminin açıklamasında, ülkemiz
yolsuzluk ve rüşvette dünyanın en kötü yirmi ülkesi içinde yer alıyor yani
yolsuzlukta başarılı bir ülkeyiz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan bütçe konuşmasında birçok icraatını anlattı,
katıldığımız var, katılmadığımız var ama bir tanesine kafam takıldı. Övünerek
Türkiye’de modern cezaevleri ve adliye binaları yapıldığını söyledi Sayın
Başbakan. Ekonomik krizin teğet geçtiği, insanların mutlu
olduğu, millî gelirin matematik oyunlarıyla 15 bin dolarlara çıktığı bu ülkede
fazla para insanları çıldırtmış ki kasten kredi kartlarını ödemiyorlar, kasten
karşılıksız çek kesiyorlar, kasten kendilerini mahkemelere ve cezaevlerine
düşürüyorlar, Türkiye'nin gerçeği bu, tarımda kasten bankalara topraklarını
ipotek ettiriyorlar, ondan sonra kaybediyorlar, topraksız duruma düşüyorlar.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; sözlerimi Kur'an’ı Kerim’deki Ahzâb Suresi’nin 70’inci Ayeti’ni sizlere anımsatarak
bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
Hepinize saygılar
sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye İstatistik
Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Ulusal ekonominin
dengeli, sürdürülebilir, istikrarlı ve kaliteli bir yapıda hızlı büyümesi için
strateji belirlemek, politikalar üretmek, Devlet Planlama Teşkilatının temel misyonu, öncelikli görevidir. Ancak hızlı, sağlıklı büyüme,
ileri ulusal sanayileşme, sosyal refah devletini geliştirme iddia ve vizyonundan yoksun olan AKP İktidarı, DPT’yi pasif, edilgen
ve bürokratik bir yapıya dönüştürmüştür.
Değerli
arkadaşlar, karma ekonomi politikalarının etkin makro planlama eşliğinde
uygulandığı 1962-1979 döneminde, ekonomimiz yılda ortalama yüzde 6,5 hızla
büyümüştür. Neoliberal ekonomi politikalarının
gevşetilmiş makro planlama eşliğinde uygulandığı, kamunun ekonomik işlevlerinin
geriletildiği, özelleştirmelerin yaygınlaştığı 1980-2010 yılları arasında ise
Türkiye ekonomisi yılda ortalama ancak yüzde 3,9 oranında büyüyebilmiştir. Bir
yanda 80 öncesinde on sekiz yıl etkin planlama ve güçlü kamu sektörü
öncülüğünde yılda yüzde 6,5 büyüyen bir Türkiye, diğer yanda ise 80’den 2010
yılına kadar otuz bir yıl zayıflatılmış kamu sektörü ve gevşek planlama
kıskacında yılda sadece yüzde 3,9 büyüyebilen bir Türkiye.
Sayın
milletvekilleri, etkin stratejik planlamayı fiilen rafa kaldıran AKP
İktidarının büyüme konusundaki notu kırıktır. Bakınız, 1923-2002 yılları
arasında, seksen yıl, ekonomimiz yılda ortalama 4,6 oranında büyümüştür. 2002-2010 yılları arasında ise 2000 yılı krizinde banka ve finans
kurumları sağlam mali yapılara kavuşturulmuş olmasına rağmen, 2002-2007 döneminde
gelişmekte olan ülkelerin yüzde 8 ile 10’lar düzeyinde büyümesine önemli katkı
sağlayan küresel yükselen finans piyasaları ve yatırım ortamına rağmen, son
sekiz yılda ülkemize giren toplam 87 milyar dolarlık dolaylı doğrudan yabancı
sermayeye rağmen, son sekiz yılda 0,6 milyar dolar iken günümüzde 40 milyar
doları aşan, toplamda ise 274 milyar dolara ulaşan cari açığa rağmen, son sekiz
yılda 130 milyar dolardan 266 milyar dolara çıkan toplam dış borca rağmen, son
sekiz yılda 92 milyar dolardan 240 milyar dolara tırmanan toplam hazine iç
borcuna rağmen, son sekiz yılda 3.165 dolardan 6 bin dolara çıkan kişi başına
toplam borç yüküne rağmen ve nihayet, son sekiz yılda gerçekleştirilen 33
milyar dolarlık özelleştirmeye rağmen, AKP İktidarında erişilen ortalama yıllık
büyüme hızı yüzde 4,6 ile sınırlı kaldı. Gelişmekte olan ülkeler yüzde
7, yüzde 8 dolaylarında büyürken Türkiye yüzde 4,6 ile yetinmek zorunda
bırakıldı.
Değerli
arkadaşlar, Sekizinci Kalkınma Planı yıllık ortalama büyüme hedefini yüzde 4,4;
2011 yılı programı ise yüzde 4,5 olarak belirlemiş durumdadır. Bu oranlar,
biraz evvel ifade ettiğim gibi, Türkiye'nin seksen sekiz yıllık ortalama büyüme
hızının altındadır. Sayın Başbakana soruyorum: Bu mudur sizin güçlü Türkiye vizyonunuz? Hani Türkiye’yi uçuşa kaldırıyordunuz? Hani
büyümede dünya rekorları kırmaktaydınız?
Değerli
milletvekilleri, parti programımız, gelecek on yıllık dönem içinde ekonomimizin
yıllık ortalama yüzde 7 hızında büyümesini öngörmektedir, böylece toplam
refahın on yılda ikiye katlanmasını hedef almaktadır. Türkiye ancak böylesine
bir büyüme iddiasıyla sosyal refah devletini geliştirebilir, işsizlik,
yoksulluk ve eşitsizlik sorunlarını büyük ölçüde aşabilir, üretim ve tarım
kesimlerimiz, sanayimiz ayağa kaldırılabilir, dış rekabet gücü yüksek bilgi ve
teknoloji atılımı yapılabilir, ülkemiz böylece daha saygın ve daha güçlü
olabilir.
Ancak bu noktada
iktidara buradan seslenmek istiyorum: Neoliberal
politikalarınız ile ekonominin büyümesini borçlanmaya, sıcak para girişine ve
ithalata bağımlı hâle getirdiniz. Ekonomiyi doğal gelişmesinin gerisine
düşürdünüz. Faiz, borsa rantı ve kâr transferi olarak
dışa kanamayı rekor düzeylere tırmandırdınız.
CHP’li
arkadaşlarım, lütfen… Belki izlersiniz diye düşünüyorum.
İstihdam
yaratmayan, sürekli dış açığı pompalayan çarpık politikalarınızla ulusal
ekonomiyi sıcak paranın ve rantiye kesiminin insafına
terk ettiniz. Ekonomiyi yüksek reel faiz, düşük kur, spekülatif
sermaye hareketine, vergisiz tam serbestlik kıskacına soktunuz. Ekonominin reel
üretim, verimlilik, yenilikçilik alanlarındaki dinamiklerini ve azmini
körlettiniz. Çiftçiyi, üreticileri çökerten, ulusal sanayinin ve teknolojik
yapılanmanın gelişmesine set çeken, istihdam yaratmayan içi boş politikalarınız
ve kısır büyüme anlayışınız ile Türkiye'nin önünü tıkadınız. Daha da önemlisi,
kamu kesiminin ekonomi ile bağlarını büyük ölçüde tırpanladınız, kamunun sabit
sermaye yatırımlarını durma noktasına getirdiniz.
Evet, Sayın Kemal
Anadol, siz de dinleyebilirsiniz.
Son sekiz yılda
kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarının ortalama yıllık artış hızını yüzde 2,2
ile sınırladınız, 2011 yılında ise yüzde 8,9 oranında geriletmeyi hedef
aldınız. Yetmedi, ideolojik içerikli yağmacı özelleştirmeler ile kamu kesiminin
ekonomi içindeki misyon ve konumuna darbe indirdiniz.
Kamu kesimini dışlarken, önceliğinizi, yandaş çıkar gruplarına, tekelci
sermayeye ve cemaat kesimlerine kaynak aktarabilmek, kendiniz ve partiniz için
siyasi rant yaratabilmek olarak belirlediniz.
Bu ideolojik karşıtlığınızın bedelini, biliniz ki, boşaltılmış
olan köyüne geri dönemeyen, tarlasını işleyemeyen, hayvanlarına bakamayan
insanlarımız ve okuyamayan, sokaklara dökülen çocuklarımız ödemektedir; bu
koşullarda, kanamakta olan huzur ve iç barışıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu
yöremiz ödemektedir; önlenemeyen yoksullaşma, tırmanan işsizlik, önü alınamayan
iç göç ile Karadeniz ve İç Anadolu yöresindeki insanlarımız ödemektedir;
yetersiz ekonomik ve toplumsal altyapı ile kentlerimiz, üreticilerimiz,
sanayicilerimiz, ihracatçımız, turizmcimiz ödemektedir yani kısaca, tüm
halkımız ödemektedir.
Biliniz ki, kör
inatla izlemekte olduğunuz bu yol, çıkış yolu değildir. Bunu şiddetle
reddediyoruz. Bunun hesabını halkımız sandıkta sizden soracaktır.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hacaloğlu.
Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse.
CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinize en içten saygılarımı sunarım.
Değerli
arkadaşlar, GAP, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en büyük ve en önemli
sosyoekonomik projesidir. GAP, bölgenin sahip olduğu kaynaklar değerlendirilerek
o yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi
amaçlamaktadır. GAP ile bölgelerarası farklılıkları gidermek, ulusal düzeyde
ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmak
hedeflenmektedir. Ülkemizin yüzde 10’u gibi büyük bir alana yayılan GAP
bitirildiğinde 1,82 milyon hektar alan sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimi ile ülke enerji
ihtiyacının büyük bir bölümü karşılanacaktır.
GAP bitirilince
yine, 3,8 milyon kişiye iş olanağı sağlanacak, bölge halkının yaşam kalitesi ve
refah düzeyi yükseltilecektir. Dolayısıyla, bölgeye kültürel, ekonomik ve
siyasal barış gelecektir. Bu anlamda da GAP, büyük bir sosyal barış projesidir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemiz adına bu derece önemli olan GAP, büyük bir önemi olan
GAP, hükûmetlerden yeterli desteği görmemiştir.
GAP’ın henüz bitirilememiş olması, bu ilgisizliğin en büyük göstergesidir.
GAP’taki sorunları şöyle sıralayabiliriz: Sanayi, sosyal sorunlar ve tarım.
Şimdi, enerji
alanındaki yatırımların tamamlanma oranı yüzde 75 civarındadır ama enerjiye
yapılan yatırımlar maalesef diğer alanlara yapılmamıştır çünkü GAP, sadece bir
enerji projesi gibi görülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, tarıma ilişkin sorunlar ise şöyle sıralanabilir: Bir, tarımda
en büyük sorun sulamadır. Bakınız, 2009 yılı itibarıyla 300 bin hektar alan
sulamaya açılmıştır. Bu rakam ilk başta çok büyük bir gelişme olarak
düşünülebilir. Oysa GAP’ta sulanılabilir tarım arazisinin büyüklüğü 1,7 milyon hektar
civarındadır. Başka bir ifadeyle, mevcut sulanabilir arazinin henüz yüzde 20’si
bile sulanamamıştır.
Tarımsal sulama
konusunda bir diğer sorun ise şebeke sorunudur sayın milletvekillerim. Örneğin
Türkiye'nin en uzun ve kapasite bakımından en büyüğü olan Mardin Ceylanpınar
ovalarını sulayacak ana kanal inşaatı hemen hemen
bitmek üzereyken şebeke konusunda 1 metre dahi şebeke yapılmış değildir.
Tarımsal sulamada
kullanılan elektrik tarifelerinin yüksekliğini hepimiz bilmekteyiz. Bu konuda
sürekli af çıkarmak ya da yeniden yapılandırma yapmamak için tarımsal sulamada
kullanılan elektrik fiyatlarını makul bir düzeye çekmek gerekir.
Yine, GAP’ta
tarım desteklemeleri yeterli oranda değildir. Bölgeye özel düzenlemeler
yapılması, pozitif ayrımcılık uygulanması yerinde olacaktır. Özellikle sanayiye
dönük tarıma ayrıca önem verilmelidir. Bölgede pamuk, tütün, fıstık gibi
sanayiye dönük tüm ürünlerin yetiştirilmesi şiddetle, acilen gereklidir. Hem
bunların teşviki hem de alternatif ürün projesiyle yeni ürünlerin üretimi
sağlanmalıdır.
Yine, GAP’ta
tarımda eğitim özel bir önem taşımalı ve bu konuda projeler üretilmelidir.
Özellikle sivil toplum örgütleri ve yerel yönetim organlarıyla diyaloğa geçerek bu konuda çözümlere ulaşılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, GAP bölgesinde kırmızı ete dönük hayvancılığa ve arıcılığa
ilişkin destekleme oranı ise yine yeterli değildir. Hani ülkemizde şöyle bir
söylem vardır: “Un var, yağ var, şeker var, helva yapacak kimse yok.” GAP’ta
mera arazisi var, geniş tarım arazileri var, genç işsizler ordusu var ama ne
yazık ki GAP’ı bitirecek siyasi bir irade yok.
Sayın
milletvekilleri, GAP’ta sanayi başlı başına büyük sorunlarla boğuşmaktadır.
Hemen belirtmek istiyorum ki yapılan altyapı oranları yeterli değildir. Örneğin
2003-Eylül 2010 yılları arasında GAP illerinde uygulama aşamasında olan konut
sayısı 44.755’tir. Eylül 2010 itibarıyla TOKİ’nin
bölgede tamamlanan konut sayısı 26.107’dir. Unutmamalıyız ki altyapının
olmadığı yere özel sektör gitmez. Nitekim GAP bölgesine özel sektör gelmiyor,
gelen de uzun süre kalamıyor.
Hükûmet teşvik konusunda
sınıfta kalmıştır. GAP bölgesi bunun en önemli örneğidir. GAP bölgesi yatırım
teşvikleri kapsamında istihdam edilen kişi sayısı 8 bindir. Bu rakam 2002
yılında 11 bindi. Bu rakamlarla GAP’ta nasıl iyileşme bekleyeceğiz?
KOBİ’lere yapılan
desteklemeler yetersizdir. KOSGEB bu konuda yalnızca kredi vermekle yükümlü
kılınmış değildir; KOSGEB yol gösterici olmalıdır, planlı gelişmenin sağlanması
için büyük ve orta ölçekli girişimciye destek olmalıdır. Yine, KOSGEB, kredi
dağılımında illere ve bölgelere kota uygulamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan üç gün önce bütçe konuşmasında Sayın Genel
Başkanımıza, kendisine devlet eliyle fabrika yapmayı önerdiğini söyledi. Sayın
Başbakan ise devletçi bir zihniyetten çıktıklarını ve özel sektörün buralara
yatırım yapmasını teşvik ettiklerini söylemişti; altyapıyı, okul, hastane
yaptıklarını söylemiştir bu kürsüde.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın söyledikleri gerçeği hiç yansıtmamaktadır.
Size rakamlar vermek istiyorum: Bakınız, ülkemizde 27 bin civarı anaokulu
vardır. Peki bunun kaçı GAP bölgesi illerindedir diye
bakacak olursak, maalesef 3.500 rakamını görmekteyiz.
Ortaöğretimde ise
durum daha vahimdir. Ülkemizde ortaöğretimdeki toplam öğretmen sayısı 207 bin
civarındadır. Bu rakam, GAP bölgesi illerinde sadece 15 bin civarındadır.
Değerli
arkadaşlar, başka bir örnek vermek gerekirse, sağlıkta da durum farklı değildir.
Türkiye’de özel ve kamu kuruluşu olarak hastanelerin sayısının toplamı
1.276’dır, oysa GAP bölgesi illerinde bu rakam toplamda 96’dır. Başka bir
deyişle, 185 bin yatak sayısının sadece 11.500’ü bu bölgededir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sizlere sormak istiyorum ve bu kürsüden Sayın
Başbakana da seslenmek istiyorum: Bu durumlarla, bu rakamlarla GAP’ta sonuç
alınabilir mi ve GAP bölgesinde barış, kardeşlik ve adalet sağlanabilir mi?
Elbette ki hayır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, zaman kıtlığından dolayı Adıyaman iliyle ilgili
bazı şeyler söylemek istiyorum. Adıyamanlı hemşehrilerim
gerçekten tütün konusunda çok mağdurlar. Bunu defalarca bu kürsüde dile
getirdim ama Adıyaman’da, maalesef AKP İktidarı sayesinde, ne yazık ki 240 bin
yeşil kartlı, geri kalanı da mevsimlik tarım işçisi statüsüne getirilmiştir ve
yine ne yazık ki Hükûmet bunları iş sahibi olarak
görmektedir.
Şimdi, GAP master planının beklediği, bu verdiğim bazı rakamlara göre
büyük hedeflere ulaşabilmek için yapılması öngörülen kamu yatırımlarının
finansman ihtiyacı 2010 yılı fiyatlarıyla 42 milyardır. GAP kapsamında 2009
sonuna kadar tahmini olarak 30,5 milyar TL harcama yapılmış ve nakdi
gerçekleştirme oranı ise yüzde 72,6 düzeyine ulaşmıştır. Ya geriye kalan yüzde
10 civarındaki durum ne olacak, sizlere sormak istiyorum? AKP’nin bu
yatırımları GAP’ta bitirmesi gerçekten büyük hayaldir. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, sosyal devleti…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) - Sadaka devlet ve seçime yönelik bu bütçeye “hayır” oyu vereceğimizi
bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin millî güvenlik politikasının hazırlanmasıyla ilgili
her konuda istihbaratın tek elde toplanabilmesi amacıyla 22 Temmuz 1965
tarihinde 644 sayılı Kanun çıkarılmış, çıkarılan bu Kanunla kuruluşun adı Millî
İstihbarat Teşkilatı olarak kabul edilmiştir. Kanun ile Millî İstihbarat
Teşkilatının bir müsteşar tarafından yönetilmesi ve müsteşarın kanun ile
belirlenen görevlerinin yerine getirilmesinde sadece Başbakana karşı sorumlu
olması öngörülmüştür.
Millî İstihbarat
Teşkilatı yaklaşık on dokuz yıl süreyle faaliyetlerini 644 sayılı Kanun
hükümleri doğrultusunda yürütmüş ancak yeni bir yasal düzenlemeye gidilmesi
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla 1 Kasım 1983 tarihinde 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu çıkarılmış olup,
Kanun 1 Ocak 1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye tarihî, coğrafi, beşerî ve doğal kaynaklar
bakımından dünyanın en stratejik ülkesi konumundadır. Ülkemizin stratejik
ağırlığı soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte daha da artmış, 11 Eylül
terörist saldırılarını izleyen gelişmeler çevremizdeki ve bölgemizdeki güvenlik
ihtiyaçlarını yeniden gözden geçirmeyi kaçınılmaz kılmıştır.
Bölgede
terörizmin, savaşların, iç çatışmaların ve yıkıcı rekabetin önü bir türlü
alınamamıştır. Küresel tehditlerin daha tehlikeli ve komplike
hâle geldiği dünyamızda istihbarat teşkilatlarına olan ihtiyaç da istihbarat
servislerinin önemi ve etkinliği de hiç olmadığı kadar artmıştır. 2002 yılı
sonunda iktidara gelen AK PARTİ Hükûmeti devletimizin
bekası, güncel ve gelecekteki millî çıkarlarımızın korunması, dış politika
hedeflerimizin elde edilmesi ve ülkemizin dünyadaki siyasal etkinliğinin
artırılması ve yurdumuza yönelik tehditlerin en düşük maliyetle bertaraf edilmesi
için Millî İstihbarat Teşkilatımızın güçlendirilmesi ve etkinliğinin
artırılması konusuna özel bir önem vermiştir. Ülkemizin
21’inci yüzyılda varlığını güven içinde sürdürebilmesi için yönlendirme amaçlı
bilgilendirmenin aşılarak millî çıkarlara göre şekillendirilen stratejik
istihbarat ağının oluşturulması, mevcut ve olası sorun alanları hakkında
derinlemesine bilgi üretilmesi, bu bilgilere dayanarak stratejik gelecek
planlaması yapabilecek dinamik kadro ve birimlerin oluşturulması, nihayet bu planlamanın
uygulama politikalarına dönüştürülmesi öncelik arz etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; inanıyorum ki sahip olduğu devlet aklıyla en değerli
millî ve stratejik kurumlarımızın başında gelen Millî İstihbarat Teşkilatı
bugüne kadar mensuplarının fedakârca gayretleriyle halkımızın ve devletimizin
güvenliği konusunda çok değerli hizmetlerde bulunmuştur. Kurumun hizmetlerine
olan ihtiyacımızın gelecekte de artarak devam edeceği şüphesizdir. Bu durumda
gerek Hükûmetimiz gerek ilgili kurumlar gerekse
ülkemizin güvenliği konusunda kaygı duyan bireyler olarak Millî İstihbarat
Teşkilatımıza her zamankinden daha çok inanmak, güvenmek, hizmetlerine sahip
çıkmak, özetle tüm vatandaşlarımızın gurur duyacağı bir istihbarat teşkilatına
sahip olma hedefini hep birlikte gerçekleştirme sorumluluğuyla karşı karşıya
bulunuyoruz.
İşte, bu
stratejik anlayışla Hükûmetimiz Millî İstihbarat
Teşkilatı bütçesine gereken önemi vermiş, Millî İstihbarat Teşkilatının 2011
yılı bütçesini 665 milyon 568 bin Türk lirası olarak belirlemiştir. Teşkilatın
2011 yılı bütçe tasarısının merkezî yönetim bütçe tasarısı içerisindeki payı
binde 2,17’dir. 2010 yılı bütçesine göre 2011 yılı bütçesi yüzde 27 oranında
artış göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana ülkemizin güvenliği ve menfaatleri
için özveriyle çalışan başta MİT müsteşarlarımız olmak üzere tüm teşkilat
birimlerini kutluyor, 2011 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdemir.
Adana
Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali
yılı Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önemli
güvenlik kurulumuzun temelini Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliği teşkil
etmektedir. Ülkemizin güvenliğinin sağlanması için 1933 yılında, Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk, seferberlik anlayışına uygun bir şekilde Yüksek Müdafaa
Meclisi Umumi Kâtipliğinin kurulmasını emretmiş ve o şekilde bu temeller
atılmıştır. Daha sonra, 1949 yılında Millî Savunma Yüksek Kuruluna çevrilen bu
Kurul, Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliğine çevriliyor bir
kanunla. Yine bilindiği üzere, 1961 Anayasası’nın 111’inci maddesinde de Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bugünkü anlamda
kuruluyor, teşkil ediliyor. 129 sayılı bir kanunla da kurum faaliyete geçiyor.
Yine devletin
bekası düşünülen bir anlayışla 1982 Anayasası’nın 118’inci maddesinde Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği kurulmakla beraber Genel Sekreterliğin
çalışma usulü hakkındaki kanunun da Anayasa’ya uygun bir şekilde hazırlanması
hükmü getiriliyor. Bu suretle Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, aynı
zamanda anayasal bir kuruluş da olmuş oluyor.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkilerini düzenleyen 2945 sayılı Kanun
9 Kasım 1983 tarihinde yürürlüğe giriyor. Bu Yasa’yla, aynı zamanda, güvenliğin
tanımı da yapılıyor. Buna göre, “Millî güvenlik; devletin anayasal düzeninin,
millî varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel
ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdî hukukunun her türlü dış ve iç
tehlikelere karşı korunması, kollanmasıdır.” şeklinde, bu Kanun’da güvenlik
tanımlanıyor. Millî güvenlik, iç ve dış güvenlik ile savunma konularından
oluşan güvenliğin en üst yapısı ve toplumsal güvenliğin şemsiyesi durumuna
gelmiş oluyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AB’ye uyum sürecinde, 7 Ağustos 2003 tarihinde, 4963
sayılı Kanun’la 2945 sayılı Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği Kanunu’nda ciddi değişiklikler yapılıyor. Bu değişiklikle:
Kurulun yapısı genişletiliyor, Başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanı kuruma
dâhil ediliyor. Görevi yeniden yazılıyor. Kurulun toplanması iki ayda bir
yapılmaya başlanıyor ve ayrıca, Genel Sekreter atanması konusunda da
değişiklikler yapılmak suretiyle, bir de bir sivil genel sekreter olmanın da
önü açılıyor. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkileri
yeniden tanımlanıyor, “Millî Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetlerini
yürütmek, Millî Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla verilen görevleri yerine
getirmek” olarak belirleniyor. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, bu
görevler doğrultusunda uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenlik ortamını
yakından takip ederek araştırma ve değerlendirme yapmakta, dokümanlar
hazırlamakta, seferberlik ve savaş hâli ile kriz yönetimi konularında kanunla
verilen görevleri icra etmektedir. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
2011 yılı bütçe faaliyetleri… 2010 mali yılı bütçesi 12 milyon 423 bin Türk
lirası iken 2011 mali yılı bütçesi 13 milyon 640 bin Türk lirası olarak
düzenleniyor.
Değerli
milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, bu bütçesiyle rutin
harcamalarını, çalışmalarını yürütürken iç ve dış ziyaretlerini de,
uluslararası birtakım çalışmaları da yine bu bütçesiyle yürütmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben bu duygularla Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
olması temennisinde bulunuyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Küçükaydın.
Ağrı Milletvekili
Sayın Abdulkerim Aydemir…
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı merkezî yönetim bütçe görüşmeleri kapsamında Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’nı müteakip ekonomik yönden zayıflamış
olan ülkemizde o günün şartlarında özünde ve hedefinde pazar ekonomisi olan bir
ekonomik sistem oluşturulmuştur. Dönemin şartlarında ekonomik gelişmeye öncülük
etmek, sermaye birikimini sağlamak, deneyimli ve bilgili personel yetiştirmek
gibi amaçlarla kurulan devlet teşebbüslerinin, ekonomik hayatta daha etkin
görevler üstlenmesi bu kuruluşların çalışma usul ve esaslarıyla denetimlerinin
kanunla düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiştir. Nitekim,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış
konuşmasında vermiş olduğu direktifle 1938 yılında 3460 sayılı Kanun’la Umumi
Murakabe Heyeti yeni adıyla Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu kurmuştur.
Yüksek Denetleme Kurulu denetiminde olan kuruluşlar kamu kaynağı kullanan
kuruluşlardır. Bu nedenle, Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi, esas itibarıyla
Parlamentonun bütçe aracılığıyla yürütme organına verdiği yetkilerin
denetlenmesi ihtiyacının bir sonucu olarak tezahür etmektedir.
Yetmiş iki yıl
önce, kamu iktisadi teşebbüslerinin iktisadi, idari, mali, hukuki ve teknik
yönlerden performans denetimlerinin yapılması amacıyla bir uzmanlık birimi
olarak kurulan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, ülkemizde de performans
denetim olgusunun öncüsü olmuştur. Kendisine verilen bu görevi büyük bir
başarıyla tamamlayan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, geçtiğimiz günlerde
Parlamentodan geçen Sayıştay Kanunu değişikliğiyle görevlerini Sayıştayın çatısı altında, bundan böyle sürdürücektir.
832 sayılı
Sayıştay Kanunu, Türkiye’nin mevcut koşullarına uyum sağlamadığı gerekçesiyle
ve Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde üye ülkelerdeki kamu denetimi
alanlarında dış denetim-iç denetim ayrımının yapılarak bu modelin gerektirdiği
kurumsal yapıların tesis edilmesi, bu bağlamda dış denetimin tek çatı altına
alınması sonucunu doğuracak yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi
konusunda ülkemizde 2000’li yılların başından itibaren yapılan çalışmalardan
olan Sayıştayın denetim kapasitesinin artırılması,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile Sayıştay tek çatı altına toplanarak
Parlamento adına denetim yapan tek bir dış denetim birimi oluşturulmuş ve bu
sisteme entegrasyonu sağlanmış, iç denetim sisteminin
tesisi yönünde önemli adımlar atılmıştır.
Yeni Sayıştay
Kanunu’yla özetle şu düzenlemeler yapılmıştır: Denetim, Planlama ve
Koordinasyon Kurulu kurulacak olup, Sayıştay Başkanı, başkan yardımcıları ve
bölüm başkanlarından oluşacaktır. İlk defa başsavcılık müessesesi
getirilmiştir. Kamu idarelerinin düzenlilik ve performans denetimleri sonucunda
denetim grup başkanlıklarınca düzenlenen denetim raporları idareler itibarıyla
birleştirilir ve bir örneği Sayıştay Başkanlığınca ilgili kurumlara gönderilir.
Kamu idareleri tarafından gönderilen faaliyet raporu ve Maliye Bakanlığınca
hazırlanan genel faaliyet raporu, Denetim Grup Başkanlıklarınca, denetim
sonuçları da dikkate alınarak değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; nihayet 3 Aralık 2010 tarihi itibarıyla dış denetimi
tek çatı altına alan Sayıştay teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda kabul edilmiş, kanunlaşması için Sayın Cumhurbaşkanımızın makamına
gönderilmiş bulunmaktadır. Sayıştay Kanunu’nun geçici 4’üncü maddesiyle
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tüzel kişiliği sona erdirilecek ve
başkan, üyeleri ve denetçilerinin deneyimli mensupları Sayıştayın
şemsiyesi altında bundan böyle görevlerine devam edeceklerdir.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesiyle ilgili olarak bir iki düşüncemi de
sizlerle paylaşmak istiyorum. 2011 yılı bütçesi sosyal bir bütçedir. 2011 yılı
bütçesi reel kesimleri destekleyen, kamu görevlilerini ve emeklileri gözeten,
öğrencilerimiz için daha fazla kaynak ayıran, özürlü vatandaşlara desteği
artıran, eğitime ve sağlığa ayrılan kaynağın artırıldığı bir bütçedir. 2011
yılı bütçesi vatandaşın sağlık hizmetleri erişimini kolaylaştıran, üniversite
ve personeline kaynak desteğini artıran, üniversite eğitimini ülke geneline
yayan, çiftçilerimize destek olan, mahallî idarelerin desteğini artıran, bilimi
ve ARGE’yi destekleyen bir bütçedir.
Bütçemizin
öncelikle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna, ülkemize ve milletimize
hayırlar getirmesini diliyorum. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydemir.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli sekiz yıldan beri Türkiye’de kamu
çalışanlarının eğitimiyle ilgili önemli hizmetler sunmaktadır. TODAİE,
Birleşmiş Milletler ile Türkiye hükûmeti arasında
yapılan bir teknik yardımlaşma anlaşmasıyla 1952 yılında kurulmuştur.
Enstitünün kuruluş amacı Türkiye ve yakın coğrafyasıyla ilgili kamu yönetiminin
çağdaş gelişimine yönelik bilimsel çalışmalar yapmak, idare sanatına eleman
yetiştirmek, memurların yönetici olarak yetişmesini sağlamak, kamu yönetimi
alanı için gerekli öğretim elemanını yetiştirmek ve Türkiye ve Orta Doğu
ülkelerinin kamu yönetimi alanında koordinasyon merkezi olmaktır.
Özellikle,
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün kamu görevlilerinin yönetim
bilimi alanında uzmanlaşmasını sağlamak ve kamu yönetimine yönetici yetiştirmek
maksadıyla kamu yönetimi yüksek lisans programları düzenlenmektedir. Bu cümleden olmak üzere, güvenlik personeline yönelik Kolluk
Yönetimi Yüksek Lisans Programı, Adalet Bakanlığı personeli, hâkim, savcı ve
idari yargı mensupları ile kamu kuruluşlarında çalışan hukuk müşavirleri ve
avukatlara yönelik Adalet Yönetimi Yüksek Lisans Programı ve Millî Eğitim
Bakanlığı mensuplarına yönetim bilimi alanında yüksek lisans programı, yerel
yönetim personeline yönelik Yerel Yönetimler Yüksek Lisans Programı düzenler. Enstitünün
Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programı diploması, Avrupa Kamu Yönetimi
Akreditasyon Birliğince 2016 yılına kadar akredite edilmiştir. Bu düzenlemeyle
birlikte TODAİE Yüksek Lisans diploması uluslararası geçerlilik kazanmıştır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim ve öğretim programından bugüne kadar
4.632 lisansüstü öğrenci mezun olmuştur. Bu yıl toplam 147 öğrenci programlara
devam etmektedir ve hâlen 5 Azeri uyruklu öğrenci Enstitüde yüksek lisans ve
doktora çalışması yapmaktadır.
Gerekli bütçe
imkânları sağlandığı takdirde 2014 yılına kadar tamamlanması planlanan TODAİE
Gölbaşı eğitim tesisleri ile daha fazla kamu personeli Enstitüde lisansüstü
eğitim yapacaktır.
Sürekli Eğitim
Merkezi 1953 yılından bu yana kamu yönetimi alanındaki kısa süreli eğitim
etkinliklerini de sürdüren bir merkezdir. Özellikle Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü tarafından eğitimi 2006 yılından beri verilmeye başlanan kamu
diplomasisi eğitimi, üst düzey kamu görevlileri, kaymakamlar ve hâkim adaylarına
yönelik olarak Sürekli Eğitim Merkezi tarafından devam ettirilmektedir. Yıllık
ortalama 10 konuda 50’ye yakın kısa süreli seminerlere 1.500 civarında kamu
personeli katılmaktadır. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla Afganistan, Irak
ve Suriye’den gelen üst düzey heyetlere çeşitli konularda seminerler
verilmiştir.
Başbakanlık
Devlet Personel Başkanlığıyla yapılan protokolle Kamuda Yönetici
Etkinliklerinin Artırılması Programı Eylül 2010 tarihinden itibaren
düzenlenmektedir. Eğitim programının amacı toplumsal, ekonomik, hukuksal ve
teknolojik değişimleri takip eden ve kamu yönetiminin bu değişimlere intibakını
sağlayan, bütün çözümleri rasyonel değerlendirmeler neticesinde üreten,
katılımcı, saydam ve halka hizmeti esas alan ve ülkemizi yıllar sonrasına
taşıyacak kamu yöneticilerinin yetiştirilmesini sağlamaktır.
Enstitünün ayrıca
araştırma faaliyetleri de önemli bir yer tutmaktadır.
Geçmişte
hazırlanan kamu yönetiminin yeniden yapılanmasıyla ilgili MEHTAP ve KAYA
projelerine de Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün önemli katkısı ve
hizmeti vardır.
2010 yılında
başlatılan ve 2011 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanan “Türk Kamu
Yönetiminde Teftiş Hizmeti ve İç Denetime Geçiş” başlıklı araştırmayla teftiş
kurulları ve iç denetim birimleri arasındaki yapısal, fonksiyonel işleyiş
sorunlarının çözümüne katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
TODAİE e-Devlet
Merkezinin 2010 yılında başlattığı Kamuda Bilgi Yönetimi Projesi’nin 2011
yılında tamamlanması planlanmaktadır.
2010 yılı
içerisinde dört ay gibi kısa bir sürede Türkiye Barolar Birliğinin norm kadro
araştırması tamamlanmıştır. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı adına
Avrupa Birliği projesi olan “Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele
Araştırma Projesi” dokuz ayda tamamlanmıştır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün derleme ve yayın faaliyetleri de araştırma ve
eğitim-öğretim faaliyetleri kadar önemli bir yer tutmaktadır.
Bugüne kadar,
Enstitü, kamu yönetimi alanında kendisini yetiştirmek isteyen kamu
çalışanlarının ulaşabileceği 356 eser yayınlamıştır. Yayınlanmaya başladığı
1968 yılından bu yana kamu yönetimi alanında kurumsal yaklaşımların ve çağdaş
gelişmelerin akademik olarak tartışıldığı bir forum olma özelliği taşıyan, kamu
yönetimi alanında ülkemizin önde gelen ve en eski dergisi olan Amme İdaresi
Dergisi uluslararası Sosyal Bilimler Atıf İndeksi gibi prestijli
bir veri tabanına kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi dergisinin yaklaşık 50 bin sayfa tutan bütün sayıları dijital
ortama aktarılmıştır.
Enstitünün diğer
önemli bilimsel dergisi olan Çağdaş Yerel Yönetimler dergisi, uluslararası bir
indekste tarandığı gibi İnsan Hakları Yıllığı ile birlikte Ulusal Sosyal
Bilimler Veri Tabanında yer almaktadır.
Bütçemizin
ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurt.
Bayburt
Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem
milletvekilleri, dünyamız varoluşundan beri yüzyıllar boyunca zaman zaman doğal afetlere maruz kalmıştır. Bu afetler sonucunda
milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, evsiz kalmış, yerleşim alanları çok büyük
zararlar görmüştür. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca bu afetlerle imkânları
nispetinde mücadele etmiştir.
Ülkemiz, sahip
olduğu tektonik, sismik, topoğrafik ve iklimsel
yapısı nedeniyle dünya ölçeğinde doğal afetlerden en fazla etkilenen ülkeler
arasındadır. Depremlerde kaybettiğimiz insan sayısı açısından dünyada 3’üncü,
etkilenen insan sayısı açısından 8’inci sıradayız. Ortalama her yıl, büyüklüğü
5 ila 6 arasında bir deprem yaşamaktayız. Afetlerde ortalama olarak her yıl bin
kişiyi ve 9 bin konutu kaybediyoruz.
Ülkemizde başta
deprem olmak üzere son yıllarda yaşanan doğal afetler devlet düzeyinde yeni
tedbirler almayı, afetle etkin mücadeleye uygun bir acil eylem planı
oluşturmayı, bu çerçevede bir kamu yönetimi reformunu zorunlu kılmıştır. Bu
nedenle, 5902 sayılı Yasa’yla Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
oluşturulmuştur.
Yeni kurulan bu
Başkanlık, afet ve acil durumlarda sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke
düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak ve
olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında
yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme
çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla
mükelleftir.
Değerli
milletvekilleri, yardım, acil yardım eğer zamanında ve doğru yapılırsa o
yardımdır. Geç yapılan ve yanlış uygulamayla yapılan yardımlar hiçbir sonuç
vermemiştir. Bu kurulan yeni Yönetimle, yani Afet Acil Yönetimi Başkanlığıyla
eskiden Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz, efendim, Acil Yönetim Başkanlığı ve bir
de sivil savunma uzmanlıkları bu kurulda, bu kurumda toplanarak iş tek elden
yürütülmüştür. Bunun sonucunu biz son bir, iki yıl içerisinde çok net bir
şekilde gördük. Size çarpıcı bir misal vereyim: Elâzığ depreminde, depremi
müteakip hem arama kurtarma çalışmaları çok kısa bir süre içerisinde bilimsel
olarak yapılmış hem de 3 bine yakın konut beş aya yakın bir süre içerisinde
vatandaşlarımıza teslim edilmiştir. Bunun nedeni, bu afet işlerinin bu yeni
kurulan kurumla birlikte tek elde toplanması, hizmetin vatandaşın ayağına en
kolay ve en süratle götürülmesidir. Sadece bu vermiş olduğum misalle değil
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında meydana gelen felaketlerde anında,
zamanında, en etkin bir şekilde müdahaleler yapılmaktadır. Bunu vatandaşlarımız
ve kamuoyu büyük bir hassasiyetle gözlemlemektedir. Ben, bundan dolayı bu
kurumu ve kurumun başındaki çalışanları huzurlarınızda kutlamak istiyorum.
Hepinizin bildiği
gibi, Pakistan depremi ve oradaki sel afeti, İran, Güney Asya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güney.
Çorum
milletvekili Sayın Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Planlama Teşkilatının 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Devlet Planlama
Teşkilatı, kurulduğu 30 Eylül 1960 yılından itibaren ekonomik, sosyal, kültürel
kalkınmanın hızlandırılması, uygulanan politikalar arasında uyum sağlanması,
toplumsal ve kültürel dönüşümün uyumlu bir şekilde yönlendirilmesi ve ekonomiye
rasyonel kamu müdahalesinin temini amacıyla kalkınma planlarının hazırlanması
ve uygulanması politikasını benimsemiştir.
Planlı dönemde
ülkenin orta ve uzun vadeli amaçları doğrultusunda, özel kesim, teşvik politikalarıyla
yönlendirilmiştir. Başlangıçta yeterince güçlü bir sermaye tabanına sahip
olmayan özel kesim bilinçli çabalarla geliştirilmiş ve günümüzde büyük ölçekli
yatırımları yapabilecek kapasiteye ulaşmıştır.
Planlama, planlı
dönemde piyasa mekanizmasının tamamlayıcı unsuru olarak görülmüştür. Bu
çerçevede Devlet Planlama Teşkilatı kamu yatırımlarının altyapıya ve özel
kesimin faaliyet göstermediği alanlara sevk edilmesi ve mal ve hizmet
üretiminde özel kesimin payının artırılması yoluyla piyasa mekanizmasını
geliştirmeyi amaçlamıştır. 1980’li yıllardaki dışa açılma politikaları gibi
ekonomik ve sosyal yenilikçi politika ve uygulamalar yine Devlet Planlama
Teşkilatının koordinasyonunda yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, dünyada ve ülkemizde değişen ekonomik ve sosyal koşulların bir
gereği olarak planların tasarımı da kaçınılmaz olarak değişmiştir. Dokuzuncu
Kalkınma Planı’nda her alanı ayrıntılı düzenlemeye dayanan bir plan hazırlama
anlayışından, belirlenen kalkınma vizyonu çerçevesinde
makro dengeleri gözeterek öngörülebilirliğini artıran, piyasaların daha etkin
işleyişine imkân verecek kurumsal ve yapısal düzenlemeleri öne çıkaran,
sorunları önceliklendiren, temel amaç ve önceliklere
yoğunlaşan stratejik bir yaklaşıma geçilmiştir.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde planlama yaklaşımı ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesinin hızlandırılması, dengeli ve
sürdürülebilir kılınması için ulusal ve uluslararası eğilim ve gelişmeleri
dikkate alan, bilgi toplumuna dönüşümü hedefleyen, katılımcı, bütüncül, toplumun
ihtiyaç ve beklentilerine duyarlı ve stratejik bir yaklaşım benimsenmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı bu misyonla çalışmaktadır.
Bu çerçevede kalkınma ajansları, cazibe merkezleri, kümelenme, tematik ve
bölgesel teşvik stratejileri, kalkınma ve bölgelerarası gelişmişlik farklarının
azaltılmasında, refahın toplumun bütün kesimine yayılmasında son derece önemli
araçlar olarak uygulanagelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı son derece önemli bir misyonun yanı sıra, yeniliğe açık olma, toplumsal olarak
duyarlı, uzlaşmacı, paylaşımcı, bütüncül yaklaşımı benimsemiş, öğrenmeye
açıklık, nesnellik ve problem çözücü olma ilkelerini benimsemiş, çalışanları ve
uzmanlık yapısıyla ülke sorunlarının çözümünde son derece önemli bir rol
üstlenmektedir. Örneğin, sosyal yardım sistemlerinin istihdamla
ilişkilendirilmesi ve bağlantısının kurulması projesiyle yoksulluk kültürünün
oluşmasının önlenmesi ve işsizliğin azaltılarak istihdamın artırılması;
yükseköğretim sistemi ile iş piyasası arasındaki uyum analizi projesi ile de
ülkenin insan gücü planlaması ve bu çerçevede eğitimi amaçlanmaktadır. Diğer
taraftan, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında bulunan birey ve grupların
ekonomik ve sosyal hayata katılımlarının artırılması, kentsel uyumunun sağlanması,
yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve toplumla bütünleşmelerinin sağlanması
amacıyla uygulanan SODES Projesi bu yıl yirmi beş ilimizde uygulanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ülke vizyonuna ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü kuruluş yıl
dönümü olan 2023 hedeflerine ulaşılmasında strateji ve politika üretimine
odaklanmış bir kurum olarak öncü rol üstlenmiştir, üstlenmeye de devam
edecektir. Ayrıca, kamu kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarıyla
olan etkileşimin artırılarak ülkenin gelişme sürecine, katılımcı bir şekilde
yönetilmesine önemli katkılar sunacaktır.
Bu inançla,
bütçelerin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bağcı.
Erzurum
Milletvekili Sayın Saadettin Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye İstatistik Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ekonomik ve
sosyal kalkınmayı yönlendiren belirleyici araçlardan birisinin istatistik
olduğunu söylemek herhâlde mümkün olsa gerek. İstatistik, aynı zamanda, karar
alma ve kararların muhtemel sonuçlarının değerlendirilmesinde vazgeçilmez bir
işleve sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu 10 Kasım 2005 tarihinde kabul edilen
5429 sayılı Kanun ile kamu yönetiminde yaşanan bu köklü değişim sürecinin
ortaya çıkardığı ihtiyaçları karşılayabilecek imkânlarla donatıldı. İstatistik
Kanunu katılımcı, paylaşımcı ve iş birliğine dayalı istatistik üretim sürecini
öngörmekte ve planlı istatistik üretim sürecinin uygulanmasını gerekli
kılmaktadır.
Bu çerçevede, beş
yıllık süreler için hazırlanan Resmî İstatistik Programı tüm sistemin temel
koordinasyon aracı olarak işlev görmekte ve başarıyla uygulanmaktadır.
2007-2011 yılları arasında geçerli olan ve uygulanmasında önemli sorunlarla
karşılaşılmamış olan bu programın 2012-2016 yıllarını kapsayacak beş yıllık
planın hazırlanması çalışmalarına da başlanmıştır.
Ayrıca, Kurum
bünyesinde kurulan kalite denetim merkezleriyle değişim denetlenebilir bir
sürekliliğe de kavuşturulmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu ülkemizin resmî
istatistiklerinin üreticisi ve koordinatörü olarak uluslararası alandaki istatistiki gelişmeleri, standart ve tanımları yakından
takip ederek karşılaştırılabilir istatistikler üretmek adına kendisini ve
ülkemiz istatistik sistemini geliştirmeyi kendisine görev edinmiş bir kurumdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin hızla yaşadığı sosyolojik dönüşümler
doğrultusunda on yılda bir yapılan nüfus sayımlarının ve buna bağlı olarak
derlenen verilerin yetersizliği göz önünde bulundurularak Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi 2007 yılı içinde İstatistik Kurumu tarafından kurulmuş ve
ardından Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. E-Devlet
Projesi’nin en önemli unsurlarından biri olan bu sistem ile ülkemizde yaşanan
adres karmaşası sona erecek, belediye, posta, telefon, elektrik gibi kamu
hizmetlerinin yürütülmesi kolaylaşacaktır. Bütün kamu kurum ve kuruluşları
vatandaşların nüfus ve adres bilgilerini bu sistemden alacaklardır. Böylece,
hem kamu kurumları hem de vatandaşların üzerindeki bürokratik yük önemli ölçüde
azaltılmış olacaktır.
İstatistik
Kurumu, temel hizmet alanı olan istatistik faaliyetlerinde de çağın gereklerine
cevap verecek yenilikleri gerçekleştirmektedir. Enflasyon hesaplamalarında
temel oluşturan tüketici fiyatları endeksi ve üretici fiyatları endeksi
uluslararası kavram ve yöntemlere uygun olarak 2005 yılından itibaren yeni bir
sistemle hesaplanmaktadır. Ulusal Hesaplar Sistemi Avrupa Birliği normlarına
uygun hâle getirilmiş, tarım istatistikleri sistemin geliştirilmesi çalışmaları
tamamlanmak üzeredir.
Uluslararası
Avrupa Birliği ve ulusal düzeydeki ekonomik ve sosyal sınıflamaların Türkiye’ye
uyarlama çalışmaları da yürütülmektedir. Bu kapsamda tüm istatistiki
sınıflamalar bir sunucu üzerinde toplanarak tüm kurum ve kuruluşların hizmetine
sunulmuştur.
Ulusal Veri
Yayımlama Takvimi TÜİK koordinasyonunda hazırlanmakta ve resmî istatistik
programı çerçevesinde üretilen verilerin hangi kurum tarafından ve ne zaman, ne
şekilde yayımlanacağı kamuoyuna açıklanmaktadır. Kurumun araştırma çeşitliliği,
özellikle sosyal alanda ihtiyaç duyulan bilgilerin üretimini mümkün kılacak,
aynı zamanda yoksulluk profili, yaşam memnuniyeti
araştırması, zaman kullanımı ve aile yapısı araştırmalarıyla da ilk kez
gerçekleştirilmiş olacaktır.
Avrupa Birliği
müzakere sürecinde istatistik faslı dâhilinde yürütülen çalışmalarda Kurum
etkin bir biçimde yer almaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumunun 2011 yılı bütçesi 257 milyon 487 bin TL olarak
önerilmiştir.
Bütçenin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zülfükar İzol.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ Hükûmetimiz, bölgemizin ve Şanlıurfa’mızın hayali ve rüyası
olan GAP projesinin bir an önce tamamlanması ve gerekli finansmanın sağlanması
için 2008-2012 dönemini kapsayan GAP Eylem Planı’nı hazırlamış ve uygulamaya
koymuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Eylem Planı’yla birlikte yeni bir döneme
girmiştir. Hedef, bölgenin ekonomik ve sosyal göstergelerini ülke düzeyine,
hatta üzerine taşımaktır. Şüphesiz ki bu çabadan en çok Şanlıurfa yararlanacak
ve ilde refah seviyesi hızla yükselecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sekiz yıl önce Güneydoğu Anadolu Bölgemizin köylerinde
okul vardı öğretmen yoktu, sağlık tesisi vardı sağlık personeli yoktu, yol, su
ve elektrik yoktu. AK PARTİ İktidarımız döneminde köylerimiz bunların hepsine
kavuşmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani sekiz yıllık AK PARTİ
İktidarımız döneminde güneydoğu bölgesinde ekonomide, eğitimde, sağlıkta,
ulaştırmada ve altyapıda yapılan yatırımlar ve hizmetler, ayrıca
demokratikleşme yönünde atılan adımlar, temel hak ve özgürlükler noktasındaki
düzenlemeler geçmiş hiçbir hükûmet döneminde
yapılamamıştır. GAP’ın tamamlanmasıyla birlikte Şanlıurfa ve çevre iller dünya
çapında bir tarım ve tahıl merkezi hâline gelecektir. Bölgedeki üniversiteler
dünya üniversiteleriyle yarışır konuma yükselecektir. Eğitim kurumlarımız
çağdaş, modern yapılarıyla, Avrupa’nın okullarıyla yarışır noktaya ulaşacaktır.
3 milyon 800 bin kişiye iş olanağı sağlanacaktır. Kişi başına gelir yüzde 209
oranında artacaktır. Güneydoğu Anadolu Bölgemizin insanı çalışmak için başka
illere, başka yerlere gitmek zorunda kalmayacak, kendi ilinde, kendi bölgesinde
rahatça iş bulup, tatminkâr bir ücretle çalışabilecektir. Bu topraklar farklı
medeniyetler adı altında, tarih boyunca bunu başarmıştır, yine de başaracaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Eylem Planı kapsamında yapılan yatırımları sürenin
azlığından dolayı özetle geçmek istiyorum.
Ekonomik kalkınma
kapsamında Cazibe Merkezleri Programı uygulanmaktadır. Yeni bölgesel ve sektörel teşvik uygulamalarımız hayata geçti. Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı çerçevesindeki projeler
desteklenmektedir. Bugüne kadar dört yüz yirmi altı adet proje programa
alınmış, hayvancılık ve pamuk alanında destekler devam etmektedir.
Sosyal gelişmenin
sağlanması kapsamında,
okulöncesi eğitimde Şanlıurfa, Diyarbakır, Siirt ve Kilis’te okullaşma
oranlarımız Türkiye ortalaması olan yüzde 38,5’in üzerine çıkmıştır. İlköğretim
ve ortaöğretimde derslik yapım çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Bölgede kurulan yeni üniversitelere tahsis edilen toplam ödenek 2 kat
artırılmıştır. Bölgede 7 bin öğrenci kapasiteli yedi adet öğrenci yurdu inşaatı
devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık alanında 2008-2010 Eylül itibarıyla 1.435 adet
nitelikli yatak hizmete açılmış, 76 adet sağlık tesisi tamamlanmıştır. Sağlıkla
ilgili çok sayıda projemiz devam etmektedir. 2007-2010 döneminde sağlık
personeli sayısı yüzde 21, uzman hekim sayısı yüzde 65 artmıştır.
Batman,
Diyarbakır, Kilis, Mardin ve Ömerli kültür merkezlerinin 2010 yılında hizmete
açılması planlanmaktadır. Şanlıurfa Kültür Merkezi ise 2010 yılı yatırım
programına alınmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin temel eksenini oluşturan sulama
yatırımlarında çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. 2012 sonuna kadar 1 milyon
60 bin hektarlık alanın sulanması planlanmaktadır. Barajlarımızda şu anda 1
milyon hektardan fazla alanı sulayacak su birikmiştir. Çamgazi
Ovası sulaması, Yukarı Harran Ovası sulaması ana kanal inşaatı, Harran Ovası
sulaması… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İzol,
Siz yoktunuz
herhâlde, o birer dakikayı kaldırdım ben.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Bizim hak hukukumuz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
yok.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Hak hukukumuz yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yok, ne
hak var ne hukuk, bitti.
Teşekkür ederim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Urfa mesajını aldı Zülfükar Ağabey.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum. Bu bütçenin Türkiye’ye, Türk milletine,
bütün kurumlarımıza Allah’tan hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İzol.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Kurtulan’ın konuşması
tamamlanıncaya kadar öğleden evvelki çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan.
Buyurun Sayın
Kurtulan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe tasarısının
üçüncü turu üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin
bütçesi siyasal rejimin demokrasi anlayışı başta olmak üzere kadın-erkek
eşitliği, çocuk hakları, insan hakları ve özgürlük anlayışını, hukuk, sağlık,
eğitim ve vatandaşa verdiği değeri ortaya koyduğu gibi bu alanlardaki ilerleyiş
hakkında da fikir edinmek için belirleyici kıstaslardan birine karşılık
gelmektedir. Bütçe rakamlarından üretimin ne kadar artırılacağı, bölüşümün ne
kadar adil olduğu, ülkenin en köklü sorunlarında çözüme doğru ne kadar yol
alındığı, toplumun ihtiyaç ve eksiklerinin ne kadar dikkate alındığı da
anlaşılabilir. Hedeflerin ne kadar insan odaklı olduğunu da ortaya koyan bütçe,
bütün bunları gerçekleştirme ya da öteleme gücünü elinde bulunduran iktidarın
ekonomik ve politik anlayışını da ortaya koyar.
Bütün yetkilerin
tek elde toplandığı, bölgeler arası gelişmişlik farkının uçuruma dönüştüğü
Türkiye’de mevcut uygulamalarla daha fazla yol alınamayacağı ortadadır.
Sorunların ötelendiği, sorunun çapına uygun olmayan yüzeysel çözüm arayışı
artık işlemez duruma gelmiş, merkeziyetçi anlayışı çürüme evresine getirmiştir.
Bütün bölgelerdeki sermayeyi, emeği ve iş gücünü bir grubun elinde toplayan
sistemin en geri bıraktığı bölgeler en çok sömürülen bölgeler olmuştur. Dili,
kültürü, sosyal yapısı farklı olan ve sınırsız doğal kaynaklara sahip olan
bölgenin kaynakları batıya taşınarak yoksullaştırılmış, istihdam alanı
yaratılmayan bölge halkı sermayenin peşinde göçe zorlanmıştır.
Siyaset yapması,
parti kurması, yürüyüşe katılması, kendi dilini konuşması, ana dilde eğitim
görmesi yasaklanan Kürtler kadar Karadeniz’in emekçisi, Ege’nin köylüleri,
İstanbul’un varoşları, İç Anadolu’nun çiftçisi de yoksulluğa mahkûm edilmiştir.
Merkeziyetçi devlet yapısı en ağır işleri asgari ücretle çalıştırdığı işçinin
sırtına yüklerken yönetimi elinde bulunduran siyasi iktidar merkeziyetçi devlet
yapısının şeffaf olmayan yapısından faydalanarak âdeta bir holding hâline
gelmiştir. Ülkenin bütün kaynaklarını kendi hizmetine koymanın siyasal
iktidarın geleneği hâline gelen Türkiye'de politika yapmak, yerelin sorunlarına
çözüm bulma sınırı Millî Güvenlik Kurulu ve Kırmızı Kitap’ın içeriği
doğrultusunda çizilmiş, toplumsal sorunlara çözüm olması gereken iktidar
kendine ve üyelerine rant alanı oluşturmaktan başka
bir varlık gösterememiştir.
2011 yılı bütçesi
toplumun ihtiyaçlarından kopuk, yoksulun, işsizin, kadının, çocukların,
yaşlıların, ev kadınlarının, üniversite gençlerinin, asgari ücretlinin,
işçinin, öğrencilerin, engellilerin, esnafın, köylünün sorunlarının
çözüleceğini vadeden göstermelik rakamlardan öteye gitmeyecektir. İşsizliğin ve
yoksulluğun artmaya devam ettiği Türkiye'de faiz ödemeleri, yatırıma ayrılan
payı ikiye katlayarak aşmıştır. Vatandaşa sürekli iş alanı sağlamak yerine
bütçenin büyük bir kısmının seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde oy alma yolu
olarak görülen sosyal yardımlar aracılığıyla seçim malzemesi olarak harcanacağı
açıktır. Demokratik ülkeler 21’inci yüzyılın demokrasi anlayışı çerçevesinde
toplumun ihtiyaçlarını ilk sıraya koyarak buna uygun bir ekonomi politikası
yürütürken, Türkiye, toplumun demokratik taleplerini sindirmek, ortadan
kaldırmak için para harcamaktadır.
Devletin şiddet
uygulama, asimile etme ve baskı altında tutma zihniyetinin belirleyicisi olan
AKP Türkiye'de özgürlüklerin en çok maniple edildiği, demokratik siyaset
alanının en çok daraltıldığı dönemin temsilcisi olmuştur. Kürt olarak, çocuk
olarak, kadın olarak, eş cinsel olarak, yaşlı olarak, Alevi olarak, engelli
olarak, muhalif olarak, başka dil ve etnik yapıya sahip olarak kendini ifade
etme alanını giderek daraltan Hükûmet cezaevlerinde
Kürtçe konuşma yasağını kaldırmakla, Kürtçe bir kanal açmakla övünmekte, bunun
karşılığında teşekkür beklemektedir. Demokratik ülkelerde bir hak olarak
tanındığında, bahsedilmesi bile utanç verici olan bu hususlar AKP’nin demokrasi
kültüründe Kürt sorunu gibi köklü bir sorunun çözülmüş olduğu anlamını
taşımaktadır. Çağdaş ülkeler, toplumun bütün kesimlerinin eşit haklara sahip
olduğunu bilerek, bütün etnik unsurların temel haklarını anayasal güvence
altına alarak, eşit yurttaşlar olarak yaşamasını sağlarken, Türkiye’de 20
milyonun üzerinde olan Kürtlerin ana dil hakkı bile tanınmamış, bu talep
ekonomik bir yük ve siyasi bir amaç sayılarak kursların yolu gösterilmiştir. Oysa, gerçek demokrasilerde devlet toplumun bütün
kesimlerinin ihtiyaçlarına göre hareket etmekle yükümlü ve ana dil başta olmak
üzere temel hak ve özgürlükleri güvence altına almakla görevlidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin göstermelik
demokrasisinde özgürlük anlayışı da sorunludur. Özgürlüğü giderek dar kalıplara
sokan ve kendi anlayışıyla uyumlu bir özgürlüğün sınırlarını çizen Hükûmet, çağdaş bir demokrasiyi ilke edinmiş bir siyasal
rejimi oluşturamamıştır. “İrademiz halktır” diyen Hükûmetin
bugüne kadar hiçbir icraatı bunu destekler nitelikte değildir.
Demokratikleşmede en büyük iddiası olan Anayasa değişikliğindeki “darbecilerin
yargılanması, Diyarbakır Cezaevi sürecinden hesap sorulması” söylemde
kalmıştır. “Askerlerin sivil mahkemede yargılanmalarının yolu açılmış” dense
de, İç Hizmet Kanunu’nda bir değişiklik yapılmamıştır. Bu ülke bütün
demokratikleşme iddialarına rağmen hâlâ bir “millî güvenlik belgesi”yle
yönetilmektedir. Sivil alanda tartışılması gerekli konular Millî Güvenlik
Kurulunda tartışılmakta, siyasete oradan yön verilmektedir. 82 Anayasası’nın en
antidemokratik kurumlarından biri olan MGK hâlâ korunmakta, demokrasi, insan
hakları, yargı reformu alanında Millî Güvenlik Kurulunun güvenlik anlayışı
çerçevesi dışına çıkılamamaktadır.
Kamuoyunda
“Kırmızı Kitap ve gizli anayasa” olarak anılan siyaset belgesiyle temel
politikalar belirlenmiş, siyasetin sınırları böyle çizilmiştir. Yürütme ve
yasama faaliyetlerinin bu belgeyle uyum sağlaması koşulu Hükûmete
şart koşulmuş ve Hükûmet bu şartı açıkça kabul
etmiştir. Ülke siyasetinde söz hakkı olmayan bu iktidar, halka demokrasi vadetmektedir.
Türkiye'de
siyasete egemen olan kurum, savunma ve güvenlikle görevli olan kurumlardır. En
temel insan haklarının bile ihlal edildiği Türkiye'de, kendini demokrasinin
teminatı olarak gösteren Hükûmet, halk iradesini
açıkça reddeden, askerî vesayetin belgesi olan Millî Güvenlik Siyaset
Belgesi’nin esaslarına göre hareket etmektedir. Darbelerle savaşacağını
söyleyen Hükûmet, darbe ürünü olan bütün kurumları
baş tacı yapmıştır. Geldiğimiz aşamada, Türkiye'de en temel sorun, siyasetin
sivilleşmesi sorunudur; bu demokrasi şartı ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşundan bu yana sağlanamadı. Türkiye'de demokrasinin gerekleri, askerlerle
aynı masada oturularak, genel siyasetin belirleneceği ölçüde işlemeye devam
etmektedir. Durum böyle olunca, bütçede en büyük paylar da örtülü ödenekler
hariç bu kurumlara gitmektedir. Bu yıl bütçe payında yine artış yaşanan Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine 13 milyon 640 bin lira ayrılmıştır. Bu
Kurul varlığını sürdürdükçe, Türkiye demokrasisi sorunlu bir demokrasi olmaktan
öteye gidemeyecektir.
Adalet Bakanının da Millî Güvenlik Kurulunun üyesi olduğu bir
ülkede hukukun üstünlüğü ve adil yargılanmanın yaşam bulması mümkün olabilir
mi? Musa Anter’in, Kemal Türkler’in,
Uğur Kaymaz’ın katilleri yargılanabilir mi? Bu
zihniyetle, Van’da, 2007-2010 yılları arasında kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle
infaz edilen 33 vatandaşımızın ölümüne sebep olanlar yargı önüne çıkarılabilir
mi? Bu ölümlere ilişkin, Sayın İçişleri Bakanı, on dört yaşındaki Mehmet Nuri Tançoban’ın, Van sınırında, bir asker tarafından uyarı
amaçlı açılan ateş sonucu ölmüş olduğunu kabul etmiş ancak tutuklu bulunan
asker olmadığını açıklamıştır. Yine, kaçakçılık
yaptığı iddiasıyla Savaş Öztürk adında bir
vatandaşımız, Başkale’de, aracın içinde, bir asker tarafından öldürülmüştür.
Bir piyade erin ölüme sebebiyet vermek suçundan tutuklandığı Sayın İçişleri
Bakanı tarafından öne sürülmüşse de cinayetle suçlanan piyade er Ramazan Korkmaz’ın askerî mahkeme tarafından yalnızca üç yıl ile
yargılandığı ve şu an serbest olduğu öğrenilmiştir.
Askerî mahkemeleri
kaldırdığını söyleyen, adil yargılanmanın sağlandığını iddia eden Hükûmetin, Van-İran sınırında yaşanan bu infazlar
karşısında nasıl bir sorumlu olduğunu kendilerine burada sormak isterim. Neden
bu infazların üzerine gidilmiyor? Açlık ve sefalete mahkûm ettiğiniz bu
insanlar daha ne zamana kadar sınırda ölümle yüz yüze kalacaklar? Ölümlerin
tamamından İran İslam Cumhuriyeti’ni sorumlu tutuyorsanız neden bunun hesabını
İran’a sormuyorsunuz ve neden vatandaşınızı koruyamıyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adaletin ayaklar altına alındığı, hukuksuzlukların yaşandığı
bir kurum da Millî İstihbara Teşkilatıdır. Yasa dışı dinlemeler, çeteler ve
infazlara adı karışan MİT, Başbakanlığa bağlı olmasına rağmen hiçbir darbe ya
da darbe girişimi hakkında iktidarlara bilgi vermiş değildir. Ergenekon üyesi
olduğu ileri sürülen Tuncay Güney’in MİT elemanı olduğu ortaya çıkmıştı.
Binlerce faili meçhul cinayetin sorumlusu olarak anılan “Yeşil” kod adlı Mahmut
Yıldırım’ın bir dönem MİT’de görev aldığı ve yurt
dışına çıkmasını sağlayan kurumun yine MİT olduğu iddia edilmiştir. Birçok
hukuksuzluğa adı karışan bu kurumun dinlemediği kişi ya da kurum kalmamıştır.
Çete elemanı, kirli işlere bulaşan şahısların çoğunun ya bu kurumla bağlantısı
olduğu ya da bu kurumun elemanı olduğu anlaşılmıştır. Ergenekon operasyonu
kapsamında tutuklanan İbrahim Şahin ile aralarında kurumsal bir bağ olduğu
iddia edilen kurumun, Ergenekon’un varlığından da haberdar olduğu anlaşılmıştı.
PKK’nin tasfiye edilerek
Kürtlerin demokratik taleplerinin bastırılmasının yöntemlerini aramak ve
Kürtlere karşı kıyım senaryolarını devreye koymak için Irak-Amerika arasında
mekik dokumaktan başka varlık gösteremeyen bu kurum, başta Kürtlere karşı
işlenen suçlar olmak üzere Türkiye’de hukuksuzluklardan sorumlu olan bir kurum
hâline gelmiştir. Bu nedenle, bu kuruma bir an önce müdahale edilmesi,
özellikle Kürtlere karşı işledikleri suçlarla ilgili bir yargı süreci
başlatılarak bu kurumun hukuk ve yasalar çerçevesinde asıl görevini yerine
getirmesi sağlanmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde hukuksuzluğun ve insan hakları ihlalinin en
çok sorumlusu olan MİT ve Millî Güvenlik Kurulu toplumsal sorunların çözümünde
sorumlu merciler olarak görülürken, toplumsal sorunlara siyasi çözüm bulma
gücünden yoksun olan hükûmetler daha çok ekonomik rant elde edeceği içi boş projelere yönelmiştir. Kürt
sorununu sadece güvenlik ve ekonomik bir sorun olarak dayatan zihniyet, Kürt
bölgelerine yatırım yapılması hedefiyle birçok projeyi ortaya atmış ancak bu
projeler iktidarın rant kanalları olmuştur.
GAP’ın ana eksenini oluşturan kalkınma ve gelişme, ortalama yaş
süresi, bebek ölüm oranı, okur-yazarlık oranı, eğitime katılma süresi, sağlık
hizmetlerine ulaşabilirlik, bölgeler ve cinsler arası refah farklılıkları
düzeyleri ile yaşam kalitesi ve sürdürülebilirliği söz konusu bile edilmezken,
enerji projesine dönen GAP’ın kalkındırmayı hedeflediği kentlerin hemen hemen bütün köyleri kışı elektriksiz geçirmekte, kuraklığa
çözüm yolunu yağmur dualarında aramaktadırlar.
Çevre korunması,
altyapı geliştirmesi gibi temel stratejileri olan proje, esasında bölgenin
kaynaklarının ve sermayesinin ana kentlere taşınması üzerine kurgulanmış,
barajlarla bir halkın kültürü, tarihi ve tarım alanlarının çoğu sular altında
bırakılarak yok edilmiştir. 2013 yılına kadar tamamlanması hedeflenen projeyle
sulanması gereken 1 milyon 800 bin hektarlık arazinin henüz çok az bir kısmı
sulanabilmiştir. Bölge kırsal alan yerleşimlerinin yaklaşık yüzde 55’inde içme
suyu olmasına karşın, yüzde 32’sinde sağlıklı ve yeterli içme suyu
bulunmamakta, çiftçi hâlâ sulamayı içme suyuyla yapmaktadır. Devlet Planlama
Teşkilatının diğer projeleri gibi GAP da para aktarılan ama topluma yansıması
olmayan bir proje olmuştur. Devletin ekonomik, sosyal, kültürel amaçlarının
belirlenmesinde hükûmete danışmanlık yapmak amacıyla
kurulan Devlet Planlama Teşkilatının bugüne kadar hedefine ulaşmış, mevzuatına
uygun gerçekleşmiş hiçbir projesi yoktur. GAP ve DAP gibi projelerle Güneydoğu
ve Doğu Anadolu bölgelerini kalkındırmayı hedeflediği projeler bölge
gerçekliğinden kopuk, sermaye paylaşımına dayanan, yöre halkının gerçek
ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır.
Hükûmet tarafından
belirlenen amaçları gerçekleştirmek için kalkınma planları ve yıllık planlar hazırlayan
Teşkilat, iç göç, yoksulluk, işsizlik, kayıt dışı istihdam gibi sorunların
hiçbirine çözüm üretememiştir. Bölgede işsizlik oranı yüzde 75’leri aşmış
durumdadır. Çalışanların çoğu kayıt dışı istihdam edilmektedir.
Çalışma Bakanı
Sayın Dinçer’in TÜİK’in
rakamlarına dayanarak soru önergemize verdiği cevabında belirttiğine göre Van,
Muş, Bitlis ve Hakkâri’de kayıt dışı istihdam yüzde 65 civarındadır. Devlet
Planlama Teşkilatı hazırladıkları projelerle kamu sektörünü ve özel sektörü
doğru hedeflere yönlendiremeyen, planları gerçekleştiremeyen, ciddiyetini
yitirmiş bir kurum hâline gelmiştir. Türkiye’de istihdam, sosyal bütünleşme,
kültür, sanat ve spor alanlarında ve değişen sosyal yapının ortaya çıkardığı
ihtiyaçlara kısa sürede karşılık vermeyi hedefleyen, insan odaklı bir program
olarak kendini niteleyen Teşkilatın 5 bin yıllık bir geçmişi olan Kürt
kültürünü korumaya, yaşatmaya dönük hiçbir projesi olmamıştır. Başka bir
kültürü, başka bir dili ve sosyal yapısı olan Kürt bölgeleri için toplumdan kopuk
projeler hazırlanmış ve bu nedenle de başarı şansını yitirmiştir. Yerel
yönetimlerle koordineli çalıştığını iddia eden Teşkilatın, bugün, Türkiye'nin
acil çözüm bekleyen yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili kapsamlı bir
projesi de olmamıştır.
Elli yıllık
kurumun, Türkiye’de işsizlik, çocuk işçiliğini önleme, kadınlar için istihdam
alanı açma, ev kadınlarına istihdam alanı sağlama, çocuk ve yaşlı bakımını
kadının sırtından yük olmayı kaldırmayı hedefleyen projesi olmamıştır.
Hazırladığı beş ya da yedi yıllık kalkınma planları ile özel sektörü
kalkındıran Teşkilatın, Türkiye’de çözüm bekleyen sorunlar karşısında çözüm
üretmekte başarılı olduğu söylenemez.
Planlama ve
uygulamada gerekli görülen değişiklikleri yapmakta yetersiz kalmıştır. Avrupa
Birliğiyle ilişkilerde, ekonomik, sosyal, hukuki ve diğer konularda, Hükûmet tarafından tespit edilecek hedef ve politikalarla
ilgili çalışmaları yaptığı ve önerilerde bulunduğu söylense de bugüne kadar
Türkiye'nin acil çözüm bekleyen sorunlarının hiçbirine özgü bir çözüm önerisi
olmamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, hâlâ, bölgesel kalkınma politikalarını
yerel idareler arasında koordine edecek bir bölgesel kalkınma komitesi kurmuş
değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de ekonomik ve sosyal göstergeler açısından
önemi haiz bir kurum olan TÜİK de DPT’den farklı bir profil
çizmemektedir. Ekonomik, kültürel, sosyal ve diğer bütün alanlarda gelişimi
gösteren, göstergelerin dikkate alınarak projelerin hazırlandığı bu kurumun
verileri giderek ciddiyetini yitirmektedir.
Bölgedeki
işsizlik oranları hakkında göstermelik rakamlar verilmekte, enflasyon oranları
toplumun temel ihtiyaçlarının dışındaki ürünlere göre tespit edilmektedir. Göçe
zorlanan Kürt nüfusunun metropollerdeki yoğunluğu ve sayısı başta olmak üzere,
diğer etnik unsurlar hakkında kesin istatistiki bir
bilgi yoktur.
İktidarın
projelerine ve siyasi geleceğini güçlendirmesi için bilgi toplama kurumu hâline
gelen TÜİK, bugüne kadar toplumsal cinsiyet, kadın intiharları, kadın
cinayetleri, okullaşma oranları, yoksulluk, işsizlik, çocuk işçiliği, mevsimlik
işçiler, cezaevi standartları, bölgede hayvancılık ve tarım, ekonomik ve sosyal
yaşam hakkında gerçek verilere dayanan tek bir çalışma yapmamıştır. Seçmen
sayılarının belirlenmesinde bile müthiş bir karmaşa yaşanmış, şaibeli artış
oranları Kuruma karşı güveni daha da azaltmıştır. Rakamların siyasileştiği
Kurum, Hükûmet için veri toplayan bir kurum hâlini
almıştır.
Kurumun,
Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere, bölgelerdeki kadın
istihdamı ve işsizlik oranı, gerçek işsizlik rakamları, ücretler ve bölgede
yaşanan yoksulluk hakkında tahminlere dayanan birkaç veri oluşturma dışında bir çalışması yoktur.
Sayın Dinçer, Van’daki kadın istihdamı ve işsizlik
oranları hakkında verdiğimiz soru önergesine verdiği cevabında, Van ilinde
kadın istihdamı hakkında ellerinde bir veri olmadığını resmî olarak
bildirmiştir. Ellerinde veri olmayan Bakanlık, kadına yönelik iş gücüne katılım
projelerinin olduğunu iddia etmekte, kadın istihdamını artırıcı önlemler
aldığını ileri sürmektedir.
Türkiye’de
yaşanan iç göç, köylerdeki yaşam koşulları, göç edenlerin yaşam standartları,
yaşadıkları iller, geçim kaynakları, göç edenlerin yaş grupları hakkında
verileri olmayan Kurum, yıllar içindeki verilere dayanarak tahminî rakamlar
hazırlamakta, sivil toplum örgütleri ve yerel birimlerin rakamlarını araştırma
sonucu elde edilmiş kendi verileri olarak sunmaktadır.
Demografik
yapıda, konutların kullanım alanı ve oda sayısı, mülkiyet durumu, su temin
sistemi, ısınma türü ve tuvalet, banyo olanağı, hane halkı büyüklüğü, hane
halkı yapısı, aile yapısı, iş gücü durumu, yapılan iş, faaliyet kolu ve işteki
durum, engellilik durumu, göç, doğurganlık gibi verilerin hiçbiri yoktur. Verilerin sağlıklı olmaması
uygun çözüm geliştirilmesini ortadan kaldırırken, gerçeğin gizlenmesine imkân
vermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı olan ve işlevsizleşen başka bir
kurum da Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruludur. Adı “Denetim Kurulu” olan ancak
denetimde işlevsiz kalan Denetleme Kurulu, güvenilirliğini yitirmiş bir kurul
olarak durmaktadır. Ayrılan ödeneğin her yıl artırıldığı bu kurum, ne bir
yolsuzluğun üzerine ne de bir usulsüzlüğün üzerine gidebilmektedir. Başbakanlık
Denetleme Kurulunun bugüne kadar kamuoyuna yansıyan ciddi bir soruşturması ya
da üzerine gittiği bir yolsuzluk bulunmamaktadır. Atamalarla ilgili, görev
değişiklikleri ile ilgili yaptığı kaç denetimi var? Bunların kanunen izlenmesi
sağlanmış mıdır? Yerel yönetimlerde binlerce usulsüzlük ve ihale yolsuzluğu
var. Bugün Türkiye'de binlerce şirketin vergi kaçakçılığı var. Türkiye'de
sağlık alanında birçok sorun yaşanmıştır. Organ mafyaları kurulmuş, yanlış
teşhis ve tedaviden onlarca vatandaşımız hayatını yitirmiştir. Yeni Sosyal Güvenlik
Yasası ile birçok sağlık kurumu hastalardan haksız yere milyonlarca para
kazanmış ama bunun karşısında Denetleme Kurulunun hiçbir fonksiyonu olmamıştır.
Gıda güvenilirliği konusunda uluslararası standartların çok altında kalan
Türkiye'de Kurumun bu alanda yaptığı kapsamlı ve sonuç veren bir denetimi
yoktur.
Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün, 86 ülkede 90 bin kişiyle görüşerek dünyada rüşvetin son
durumuna ilişkin yaptıkları araştırmaya göre Türkiye'de rüşvet alanların sayısı
yüzde 19 olarak
belirlenmiş, Türkiye 178
ülke arasında yolsuzlukta baştan 56’ncı sırada yer almıştır.
Bu Kurumun bugüne
kadar kamuoyuna yansımış bir denetim raporu ve raporunun dikkate alındığı sonuç
alıcı bir icraatı yoktur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ciddi bir denetim kurumuna sahip olmayan Türkiye'de
afet ve acil durumlar karşısında işlevsel bir yönetim başkanlığı
kurulamamıştır. Henüz altyapısı kentlerde bile eksiksiz olarak tamamlanmamış,
yağmurda şehir merkezlerinde bile evler ve iş yerleri su altında kalmaktadır.
Tesadüfen hayatta
kaldığımız bu ülkede, tam da İstanbul'un göbeğinde bir aracın kapalı kasasında
taşınan 7 tekstil işçisi kadın sel sularında boğularak hayatını kaybetmiştir.
Daha birkaç gün önce, Aydın'da aşırı yağmurlar sonucu oluşan selde 2 kişi hayatını
kaybetmiştir. Rize’de, Antalya’da, Ağrı’da, Kars'ta, Van'da her yıl sel suları
sonucu can kaybı yaşanmakta, evler ve iş yerleri su altında kalmaktadır.
Mart ayında
Elâzığ'da meydana gelen depremde Kovancılar ilçesine bağlı Okçular ve Yukarı
Demirci köylerinde 40'ı aşkın kişi hayatını kaybetmiş, onlarca kişi
yaralanmıştır. Suçu kerpiçte bulan Hükûmet,
sorumluluğunu kabul etmemiştir, evsiz barksız kalan köylülere yardımda bulunmak
yerine, TOKİ tarafından yapılan 52 metrekarelik evleri 72 bin liradan satarak
halkı borca bağlamıştır. Depremden sonra köylülerin çoğu göç etmek zorunda
kalmış, kalanlar ise hasarlı kerpiç evlerde kalmaya devam etmektedir.
1975 yılında
Lice'de yaşanan depremden sonra evsiz kalan vatandaşlar, hâlâ belli bir
süreliğine barınılması için yapılan iki odalı, üstü saclarla kapatılmış,
ısıtılması mümkün olmayan evlerde kalmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda üzerinde durduğum bütün kurumlar, bir
azınlığın rant alanı haline getirdiği ve bütçenin
büyük bir bölümünün ayrıldığı kurumlardır. Bir ülkenin refah düzeyi, ilerleme
ve büyüme gücü sadece rakamlarla ölçülemeyeceği gibi, Sayın Başbakanın ekonomik
kalkınma olarak ifade ettiği cep telefonu kullananların sayısıyla da ölçülemez.
Bu rakamlar bizi yanılgıya düşüreceği gibi ülkenin gerçek sorunlarını görmemizi
ve tartışmamızı da geciktirecektir.
Bugün 16 milyon
insanımızın açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşaması, 20 bin çocuğun
sokaklarda kalması, ekonomik bir sorun olduğu kadar, arka planında siyasal
sorunların da olduğu bir problemdir. Kabul etmenizi isterim ki Türkiye'deki
ekonomik ve siyasal sorunlar Kürt sorunundan bağımsız ele alınamaz.
Önemle ifade
etmeliyim ki Kürt sorununun iktidar ve muhalefet arasında süregelen özünden
uzak tartışma zemini artık terk edilmeli, sorunun bir demokrasi sorunu olduğu
kabul edilmelidir. Birbirine idam ipi fırlatarak Kürt sorununun temel
nedenlerini manipüle etmek yerine demokratik çözüm yolları aranmalıdır.
Demokratik bir
anayasa, ana dilde eğitim hakkı, demokratik özerklik gibi düzenlemelerle
sorunlarımızı muhataplarıyla çözerek çağdaş ve demokratik bir Türkiye
yaratmalıyız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurtulan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime saat 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının üçüncü tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç
Çelik’te.
Buyurun Sayın
Çelik.
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Başbakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Teşkilatı Mahsusadan MAH’a, MAH’tan 1965 tarihinde Millî İstihbarat Teşkilatına gelinen
süreçte devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne büyük katkılar sunan
Millî İstihbarat Teşkilatının hepimiz için asla inkâr edilemez mevcudiyetinin
daha da pekiştirilmesi ortak amacımız olmalıdır.
Millî İstihbarat
Teşkilatı savaşta ve barışta Türkiye üzerinde gözü olan tüm iç ve dış menfi
unsurlara karşı psikolojik harekât ve propaganda savaşını yürütmektedir. Söz
konusu unsurlar üzerinde espiyonaj ve kontr espiyonaj önemli faaliyetlerindedir.
İktidarca, Millî
İstihbarat Teşkilatının her türlü yıpratılmasının önüne geçecek önlemler alma
yerine, aynen Türk Silahlı Kuvvetlerinin maruz bırakıldığı muamelenin bir
benzerinin de Millî İstihbarat Teşkilatına reva görülmesi, devlet umuru görmüş
bir kişinin tasvip edeceği bir davranış olamaz.
Devletimizin
kilit kurumlarına karşı yapılan saldırılar kimden ve nereden gelirse gelsin, o
gücü meşruiyet alanının dışına iter. Hukukun, var oluşun, egemenlik ve
bağımsızlığın, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü düşüncesinin,
demokrasinin, genel ahlak ve hayânın dışına iter.
İktidara
tavsiyemiz şudur: Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmamalıdır. Büyük Türk
milletinin emrinde olan Millî İstihbarat Teşkilatının üstün millî çıkarlarımıza
dönük çalışmaları desteklenmelidir. Bölücülüğe ve her türlü ayrışmaya karşı
icraat yaparak açılım politikalarından vazgeçmek gerekir. Terörle topyekûn bir
mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin cepheden ve doğrudan doğruya hedefte
olduğunu idrak ederek millî güç unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet
bekasına yönelik saldırılar bertaraf edilmelidir.
Geleceğini ay
yıldızlı bayrağın altında gören herkesi kardeş bilen Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu uyarılarımızı ve önerilerimizi, bu vatanda ebediyen yaşayabilmenin
kısmen ön şartı görerek İktidara yönlendiriyoruz. Ya yaparsınız veya gayrimeşru
duruma düşer, yok olur gidersiniz.
Millî hedef,
millî gayeye ulaşmada eşsiz hizmetlerini gördüğümüz MİT’in, daha da artan
oranda hizmet üretmesi için güçlü bütçe imkânlarıyla donatılması gerektiğine
inanmaktayız. 665 milyon 568 bin TL ödenek ayrılan 2011 yılı bütçe tasarısının
yeterli olduğunu da bu vesileyle söylemek mümkün değildir. Hükûmetin,
MİT’in etkin hizmetleri için transferlerden ve örtülü ödenekten takviye yapma
lüzumu ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanının bütçe sunuş konuşmasını dikkatlice inceledim.
Maliye Bakanı, yurt genelinde yatırım götüren, reel kesimi destekleyen,
ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı gözeten, ekonomik ve
mali istikrarı gözeten bir bütçeden bahsederek krizden en az zararla
kurtulduğumuzu ve büyüme trendine sokulduğumuzu,
büyüme tahmininin yüzde 7,8 olarak gerçekleşeceğini, bütçe açığı itibarıyla Maastricht Kriterleri’nin tutturulacağını, kayıt dışı
ekonomiyle mücadele edileceğini, sosyal nitelikli bir bütçe öngördüklerini
belirtmektedir. Hâlbuki gerçekler bunu teyit etmemektedir.
Şu verilere
dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye krizden en çok etkilenen ilk 10 ülke içerisindedir.
Türkiye en yüksek işsizlik oranının olduğu 4’üncü ülkedir, fiilî işsizlik oranı
yüzde 15-16 düzeyinde seyretmektedir. En yüksek cari açık veren 5 ülkeden
biridir. Üreten ülke yerine, tüketen ve ithalata dayanan bir ülkedir. Tarım
sektörünün ürün ihracatı, aynı sektörün ithalatının altındadır. Türkiye'nin
toplam borç stoku 506 milyar dolara yaklaşmıştır. Kişi başına toplam borç 7 bin
dolara dayanmıştır. Türkiye ithal mallar cenneti hâline getirilmiş ve yerli
sanayinin rekabet gücü yok edilmiştir. Borçlanarak, borcu borçla kapatarak bir
sürece sokulmuş, kamu borç stokundaki artış yüzde 86 düzeyine çıkmıştır. Ülke
sıcak paraya teslim edilmiştir. Sanayide kapasite kullanım oranı yüzde 75’in
üzerine çıkarılamamaktadır. Cari açık sıcak parayla kapatılmaktadır. Sosyal
devletin gereklerinin yerine getirilmesinden kaçınılarak açlık ve yoksulluğu
artıran, insanlarımızı onursuzlaştırarak minnet duyuran bir politika izlenimi
görülmektedir.
Çalışanlara,
emekçilere, dul ve yetimlere, emeklilere, özürlülere, gazilere, vatani hizmet
tertibinden maaş alanlara, altmış beş yaş aylığı alanlara komik zamlar
öngörülmüştür. Muhtarlar maaşları itibarıyla 15 TL aylık zamla
ödüllendirilmiştir. Akaryakıt ve Tekel ürünlerine yüksek zamlar uygulanmıştır.
Bu hükümleri çoğaltmak mümkündür.
Değerli
arkadaşlar, gelir bütçesine baktığımız zaman da harcamaların yüzde 5,2
artmasına karşın vergi gelirlerinde ortalama yüzde 10,5 artış tahmin
edilmiştir. Harcamalar 312 trilyonu aşmakta iken, bütçe o şekilde bağlanmışken
gelirler 279 trilyon civarında düşünülmüştür. Bütçe dengesi eksi yüzde 24,2
olarak böylece dercedilmiş oluyor.
Memura verilen
yüzde 4,4’lük zam karşısında hane halkı ancak geçmişte olduğu gibi borçlanarak
hayatiyetini sürdürebilmektedir. Bu zihniyet, vatandaşı borçlanmaya özendiren,
bununla tüketim yaptıran batak bir zihniyettir.
Gelir vergisi tahsilatı artışı, kurumlar vergisi, özellikle ithalattan
alınan katma değer vergisi, banka sigorta muameleleri vergisindeki artışlar hep
yüzde 10 düzeyinin üzerindedir. Bu, şunu gösteriyor: Ekonomide seçime kadar
sahte cennet yaşatacağım, ardından daralmayı getireceğim; bankacılık ve finans
sektörü gelişecek; tarım, sanayi, hizmet sektörü küçülecek anlamına
gelmektedir.
Nitekim, 2010 bütçesinde
Milliyetçi Hareket Partisi hatiplerinin bütün konuşmalarındaki ifadeler
doğrulanmıştı. Dileğimiz, 2011 bütçesinde bunlar doğrulanmasın.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; MİT Müsteşarının, basına da yansıdığı kadarıyla, teröristbaşıyla görüşmeler yaptığı anlaşılmaktadır. Acaba
bu görüşmeler İktidarın talebiyle mi gerçekleşmiştir veya Müsteşarın inisiyatifi mi söz konusudur? Bu tehlikeli icraatın –bu
vesileyle hatırlatmak isterim- vuzuha kavuşturulması gerekir.
Ülkemizin
varlığı, birliği, dirliği yönünde her zaman inanılmaz gayret ve hizmetleriyle
tanıdığım, yurdumuzun mutena köşelerinde mesai arkadaşlığı yaptığım Millî
İstihbarat Teşkilatının saygıdeğer personeline selam ve saygılarımı sunuyorum.
Türk milletinin bu eşsiz evlatlarından ebediyete intikal edenleri rahmetle
anıyorum. Bu duygularla 2011 yılı bütçesinin Millî İstihbarat Teşkilatımıza
hayırlı olmasını diliyorum.
Diğer bir kurum
olan Millî Güvenlik Kurulu da tavsiye niteliğinde kararlar alan, koordinasyon
sağlayan, görüş bildiren ve kanunlarla kendisine verilen görevleri yapan bir
kurum hâline dönüştürülmüştür. Devletimizin bekası, milletimizin istikrarı,
huzur ve güveni, mutluluğu, Millî Güvenlik Kurulunun temel ödevlerindendir.
Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ndeki hükümler doğrultusunda icraat yaparak tüm
kamu kurum ve kuruluşlarının performans ve potansiyelini, insan ve malzeme
unsurunu takip ederek hazırlıklar yaptırır. Devleti, bütün organlarıyla, yüksek
moralli, her hâl ve şartta hazırlıklı tutar. Ama etkinliği yok edilmiş, acze ve
bedbinliğe itilmiş, vizyon ve misyonu tüketilmiş bir
Millî Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir? O zaman, mademki içi boşaltılmış bir
MGK kof bir hâlde muhafaza edilmekte, o zaman, kapatın daha iyi olur.
Millî Güvenlik
Siyaset Belgesi konusuna değinmeyeceğim, bunun düzeltilmesi gerekiyor.
Konuşmama burada
-Sayın Başkanın aldığı karar muvacehesinde- atlayarak son verme niyetindeyim ve
konuşmama son verirken 2011 yılı bütçesinin ikaz ve tavsiyelerimize uygun
olarak tatbikini diliyorum ve tekrar hepinize selam ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime,
yaşanan bir afetle başlayacağım. Sayın Başbakan Yardımcım, kısa bir süre önce
sizi misafir eden Konya ili Bozkır ilçemizde afet yaşanmaktadır. İlçemizde
aralıksız devam eden yağmurun karları da eritmesi sonucu, Bozkır’ın ortasından
geçen Çarşamba Çayı ve Çökelez Deresi dün akşamdan
itibaren taşmıştır. Taşkın Bozkır ilçe merkezini bir enkaz hâline getirmiştir.
Sel, başta Dere, Çağlayan, Sorkun, Yolören olmak
üzere birçok kasaba ve köylerde de büyük hasara yol açmıştır. Altyapı çökmüş,
birçok ev ve iş yerleri sular altında kalmış; yolları, sokakları, tarlaları,
bahçeleri sel basmış; ulaşım durmuş, çok ciddi hasar meydana gelmiştir. Tek
tesellimiz, bir can kaybının olmamasıdır. Hükûmetten,
Bozkır ilçemize gerekli acil yardımların ulaştırılmasını, can suyu ödemelerinin
yapılmasını, hızla hasar tespitlerinin yapılarak hemşehrilerimin
zararlarının giderilmesini, belediyelerimizin altyapı hasarının onarımı için
ihtiyaç olan kaynağın ivedilikle aktarılmasını, ayrıca Çarşamba Çayı’nın bir
daha taşkına yol açmaması için gerekli yatırımların artık yapılmasını talep
ediyorum. Tüm Bozkırlı hemşehrilerime geçmiş olsun
dileklerimi iletiyor, Cenabıallah’ın hepimizi
afetlerden ve felaketlerden esirgemesini niyaz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, 3 Aralık 2010 tarihinde kabul edilen 6085
sayılı Kanun ile Yüksek Denetleme Kurulu, Sayıştay bünyesine alınmış olup,
Kanun Cumhurbaşkanlığında onay aşamasındadır. Büyük Önder Atatürk’ün 1 Kasım
1937 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma yılını açış nutkundaki
direktifleri uyarınca 1938 yılında kurulan Yüksek Denetleme Kurulu, denetimine
tabi kamu kuruluşlarını idari, mali, ekonomik, hukuki ve teknik yönlerden
sürekli denetlemekle görevlendirilmiş ve bu görevini yetmiş iki yıl boyunca
layıkıyla yürütmüştür. Ancak ne gariptir ki Yüksek Denetleme Kurulunun yetmiş
iki yıldır yaptığı, Sayıştayın da 1996 yılından bu yana sürdürdüğü
performans denetiminin AKP tarafından içi boşaltılmış, bu güzide kurumlarımızın
performans denetimi yetkisi ellerinden alınmıştır. Bu düzenlemenin, denetimden
ve hesap vermekten kaçma dışında hiçbir şekilde izah edilmesi mümkün değildir.
AKP döneminde
yolsuzluğun geldiği boyut fevkalade ürkütücüdür. Devlet imkânlarını talan etmeye dönük kirli
uygulamalar öyle inanılmaz boyutlara ulaşmıştır ki kokuşmuş talan zihniyetinin
mahsulü olan yolsuzlukların pis kokusunun zaman zaman
ülke sınırları dışına taştığına da şahit olmaktayız. Türkiye'de yolsuzluğun
kamu sektöründe, merkezî ve yerel yönetimlerde yaygın olduğu Avrupa Birliğinin
ilerleme raporlarına, IMF, Dünya Bankası, GRECO gibi uluslararası kuruluşların
raporlarına da yansımaktadır.
Sayın Başbakan
bütçe konuşmasında hükûmetleri dönemindeki bazı
icraatlardan bahsederek “Yolsuzluğun olduğu yerde bunlar olur muydu?” diye
sormuştur. Bal gibi oluyor. Bırakın yolu, okulu, hastaneyi, cami onarımlarında
bile yolsuzluk yapılmaktadır. Zaten böyle mantık olmaz. Bu mantığa göre hiçbir
yerde, hiçbir dönemde yolsuzluk olmaz. Tam tersine, sıfır yatırım sıfır
yolsuzluktur, hiç yatırımın, paralı işin olmadığı yerde yolsuzluktan söz
edilemez. Ama denetimin olmadığı, adaletin olmadığı, ahlakın olmadığı yerde
yolsuzluk elbette olur. Hele ki yalanın olduğu yerde her türlü melanet olur,
yolsuzluğun da daniskası olur.
AKP hükûmetleri etkin bir denetim sistemi oluşturmak yerine
denetimi etkisizleştirmiş, yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi yolsuzlukların
önünü açacak düzenlemeler yapmıştır. Kamu ihalelerini istedikleri gibi
dağıtabilmek için ihale mevzuatı değiştirmekle işe başlanmış, yapılan ellinin
üzerinde değişiklikle AKP zihniyetinin işini zorlaştıran hususlar bir bir temizlenmiş ve ihale mevzuatı dikensiz gül bahçesine
dönüştürülmüştür.
İmar mevzuatıyla
ilgili olarak imara ilişkin yetkilerin çeşitlendirilmesi suretiyle rant paylaşımı kolaylaştırılmıştır. Kentsel rantların peşkeş çekilmesi ve paylaşım düzeni kurulması için
altyapı oluşturulmuştur.
Yolsuzlukları
kolaylaştırmak adına bir diğer düzenleme denetim sisteminin engel olmaktan
çıkarılması olmuştur. Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile kamu kuruluşlarının teftiş
kurullarının kaldırılması öngörülmüş, bu yöndeki düzenleme hayata geçirilemese
de denetim sistemi sulandırılarak etkinliği zayıflatılmıştır.
Sayıştay Kanunu
ile de Hükûmetin kamu kaynaklarını etkin, verimli ve
tutumlu kullanıp kullanmadığı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap
vermesini engelleyen, Sayıştayın denetim etkinliğini
ortadan kaldıran düzenlene yapılmıştır.
Geçen hafta Türk
Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yapılan değişiklikle görevini ihmal etmek,
görevini kötüye kullanmak suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun
zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisine
verilecek ceza indirilmiş, cezanın ertelenmesi ya da paraya çevrilebilmesinin
önü açılmıştır. Bu düzenleme AKP zihniyetinin kamu kaynaklarını nasıl
yağmaladığını ve bu yağmada rol alanları kurtarma telaşı içine düştüğünü de
göstermektedir.
Yine AKP Hükûmetince hazırlanan bir diğer düzenlemeye de hâlen Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülen torba tasarının 93’üncü maddesinde yer
verilmiştir. Bu maddede özelleştirilen kuruluşlarla ilgili mahkemelerce verilen
iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmaması öngörülmektedir. Kamu
zararı oluşması nedeniyle özelleştirmenin iptalini öngören mahkeme kararları
hükümsüz bırakılmak istenmektedir.
Görüldüğü üzere
hep ihale mevzuatından, denetimden ve yargıdan nasıl kaçılabilir, denetim
raporları ve yargı kararları nasıl etkisiz hâle getirilebilir amaçlı
düzenlemeler yapılmaktadır.
Diğer taraftan
milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağız diye gelenler sekiz yıl boyunca
dokunulmazlıkların arkasına saklanmışlardır. “İleri demokrasi” söylemini
dillerinden düşürmeyenler demokrasilerin olmazsa olmazı olan siyasi partiler ve
seçimle ilgili düzenlemelerde yer alan darbe dönemi mahsulü antidemokratik
hükümlere hiç dokunmamışlar, siyaset kurumunun faaliyetlerinin ahlaki
temellerini oluşturacak siyasi ahlak yasasını çıkarmamışlardır.
Sayın Başbakan ve
AKP temsilcileri kendileriyle ilgili yolsuzluk iddiaları konusunda sürekli iki
konuya sığınmaktadır. Bunlardan birincisi, “İddianız varsa yargıya başvurun.”
sözleridir. Bu sözler ülke yönetiminde siyasi sorumluluk kendilerinde olmasına
karşın AKP’nin yolsuzluk iddiaları karşısında duyarsızlığını, sorumsuz tavrını
ortaya koymaktadır. Kaldı ki verilmiş yargı kararlarını uygulamayan, kamu
zararına sebebiyet verenleri ve görevini kötüye kullananları kurtarmak ve yargı
kararlarını etkisiz hâle getirmek için kanunlar çıkaran da AKP hükûmetleridir.
AKP
temsilcilerinin ikinci sığınağı da yıllar öncesine ilişkin iddiaları gündeme
taşımaktır. Bunun “Benim hırsızım, benim hortumcum daha iyidir.” demekten başka
anlamı yoktur. Kaldı ki geçmiş dönemle ilgili bir yolsuzluk var da bunu
yapanlardan bir hesap sorulmamışsa bunun sorumlusu da sekiz yıldır görevde olan
AKP hükûmetleridir. Madem iddia ettiğiniz
yolsuzluklar var, niye hesap sormadınız? Siz, soyguncuları, hortumcuları himaye
mi ediyorsunuz? Bunlara rağmen hâlâ yolsuzluklar konusunda duyarlı olduğunu
söyleyen Sayın Başbakana ve ekibine bizim müjdemiz olacaktır: Hiç merak
etmesinler, mademki yolsuzluklar konusunda bu kadar hassaslar, kapalı kapılar
ardında yapılan özelleştirme pazarlıkları; otel erzak kapısından alınanlarla
yapılanlar gizli görüşmeler; babalar gibi yapılan satışlar; ihale öncesi
dağıtılan ihaleler; akaryakıt kaçakçıları; gümrük kaçakçıları; özel bürolarda
pazarlanan enerji ihaleleri; imar değişiklikleriyle sağlanan rantlar;
rüşvet dişlileri; imar vurgunları; yandaşlara yapılan haksız, hukuksuz arsa
tahsisleri; peşkeş çekilen konut ihaleleri; rantı yüksek yerlerde rayiç
bedelinin altında konut sahibi yapılanlar; düğün takısıyla oluşan zenginlikler;
bursla okuyabilmiş kuyumcu, gemici çocuklar; kamu bankalarının damatlık
kredileri; gurbetçilerimizin zekâtlarını çalanlar; fener ışığında yapılan
soygunlar elbette gün ışığına çıkarılacaktır. Yolunu yolsuz bulanlardan, yetim
hakkı yiyenlerden, devleti soyanlardan mutlaka bir gün hesap sorulacaktır. Bu
hesabı sormak da Cenabıallah’ın izniyle Milliyetçi
Hareket Partisine nasip olacaktır.
Bütçelerimizin
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kalaycı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sizleri ve Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün DPT ve Türkiye İstatistik Kurumu bütçeleri üzerine söz
aldım. Bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce, bütçesini görüştüğümüz Devlet
Planlama Teşkilatının kurucusu olan ve partimizin de kurucusu olan rahmetli
Başbuğ Alparslan Türkeş’i tekrar minnetle ve rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.
Türkeş’in kurduğu
kurumların arasında hem DPT, TÜBİTAK, TSE, bugün konuştuğumuz bazı kurumların
olması nasıl bir stratejik öngörüye sahip olduğunun bir göstergesidir.
Özellikle bunu vurguluyorum çünkü DPT’nin Türkiye’deki önemini orada çalışmış
ve ekonomi bürokrasisinin başka yerlerinde çalışmış ve öğretim üyeliği yapmış
bir arkadaşınız olarak gayet yakından biliyorum. Dolayısıyla, bugünkü
öngörüsüzlüğün ve yönetim eksikliğinin en önemli nedenlerinden bir tanesi, bu
teşkilatın AKP Hükûmeti tarafından -ki içinde o kadar
mensubu var, şu anda yürüyen Sayın Elvan da dâhil olmak üzere- maalesef
gereğince değerlendirilememiş olmasıdır. Önceki bütçelerde konuştuk, Plan ve
Bütçe Komisyonunda konuştuk, hatta AKP Hükûmetinin
bazı bakanları kendi illeriyle ilgili yatırımlar çıkmadığı zaman,
milletvekillerinin şikâyetiyle neredeyse “DPT’yi biz kapatalım gitsin” moduna gelmiştiler. Şükür, ondan sonra yeniden yapılandırma
noktasına geldik. Şimdi yine Sayın Bakanımız, eski bir DPT mensubu olarak
ekonomiden sorumlu, Devlet Planlama Teşkilatından sorumlu bakanımız var ama
yine bu yeniden yapılandırmanın hâlen, sekiz yıllık süre içerisinde olmadığı
gibi şu anda da olmadığını görüyorum.
Diyeceksiniz ki
nereden çıkarıyorsun? Biz çalışıyoruz. Stratejik planı çok gündeme getirmiştim,
orada yapılacakları da önemsediğimi belirtmiştim. “Stratejik planın
içerisindeki en önemli şeylerden birisi, burada bu konuları yapmak üzere bir
araştırma birimi kurulması.” diye yeniden web sitesine baktım -eğer ben
atladıysam- Avrupa Birliğiyle ilgili düzenlemeler ve Avrupa Birliği Genel
Müdürlüğünün dışında, onların kapatılmasına ve uyuma ilişkin birimlerin dışında
ben bir araştırma birimi henüz göremedim Sayın Bakanım.
Burada, strateji
planında arkadaşlarımız çok güzel yapmış: “Amaç 1)
Bütün bunları yapacak çalışmalar için bir araştırma birimi.” Baktım, hâlâ
Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğünün dışında Bölgesel
Gelişme Genel Müdürlüğünde bir yer var ama genel olarak herhangi yeni bir şey
görmedim. Bunu örnek olarak söylüyorum değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla,
DPT’den, o birikiminden maalesef AKP Hükûmeti
yararlanamamıştır. Bu çerçevede ekonomide yaşananların da büyük ölçüde bu
eksiklikten kaynaklandığını, koordinasyon eksikliğinden kaynaklandığını
söylüyorum.
Peki, sadece
bununla ilgili mi? “Genel olarak AKP Hükûmetinde
bakanlar arasında ekonomide bir koordinasyon eksikliği var.” demiştim.
Sayın Başbakan
bütçe açılış konuşmasında gerçekten hayrete düşüren bize açıklamalarda bulundu
değerli arkadaşlar. Dört yıldır, bu Meclise girdiğimizden beri söylüyoruz “Ya,
Sayın Başbakan yanlış bilgilendiriliyor ya da bizi yanlış bilgilendiriyor.”
diye. Sadece buradaki arkadaşlarımıza sorsam bunların çoğunun doğru olmadığını
onlar da belki anlatacaklar ama ısrarla –görüyorum- aynı sözleri söylemeye
devam ediyor. O zaman bundan bir art niyet var ya da danışmanlar aynı metinleri
yazıyor, getirip önüne koyuyor, başka bir şey diyemiyorum. Yani rakamları
değiştirip, herhâlde geçtiğimiz yılın bütçe rakamları mı geliyor sadece
yeniden, bilemiyorum.
Örnek vereyim,
şimdi arkadaşlarım bakıyor: Şimdi, TCMB rezervleriyle ilgili, Sayın Başbakan
her seferinde diyor ki: “Rezervleri artırdık.”
OSMAN DEMİR (Tokat) – Doğru.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
- Ya, biz 2001 yılında Merkez Bankasını…
Siz artırmadınız.
Doğru, rezervlerin artması başka bir şey, onu tartışırız da. Merkez
Bankası bağımsız şu anda. Sayın Başbakan diyordu ki: “Birileri ‘Para
bas’ diyor, basıyor.” Yok öyle, “Bas.” deseniz de basmıyor.
Yani o reformları biz yaptık.
Bağımsız Merkez
Bankası ne demek? Sayın Demir, siz de vardınız komisyonda, Merkez Bankası
Başkanına sorduk -“doğru” diyorsunuz ama- ne dedi? Rezervlerin 1 kuruş
artmasında, 1 sent artmasında Sayın Başbakanın bir dahli
var mı veya azalmasında? Olamaz, olamaz. O zaman, olamıyorsa, yani nasıl oluyor
da sizler ekonomiden sorumlu arkadaşlarımız olarak -burada bir sürü danışmanı
var- ya demiyor musunuz “Sayın Başbakanım, Merkez Bankasına biz müdahale
edemeyiz.”
OSMAN DEMİR
(Tokat) – Makroekonomik istikrarın…
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Artması da azalması da, bu, Sayın Başbakanın tasarrufunda olan bir
şey değil. Sayın Başbakanın yapacağı, daha doğrusu yapmadığı, kur rejimiyle
ilgilidir. Döviz kuru politikasıyla ilgili bir şeyiniz yok. Merkez Bankası,
işinize gelmediği zaman günah keçisi “Niye kurlara basmıyorsun, niye faizleri
düşürmüyorsun...”
Diğer bir yanlış,
buraya girmişken - yine önceki gün Sayın Başbakan yine değindi- krizde döviz
alan bankalarla ilgili. Bakın, değerli arkadaşlarım, itham altında bıraktığınız
konuyu ben daha önce de size hatırlattım, tekrar hatırlatıyorum: Siz bu konuyla
ilgili Sayın Salih Kapusuz’un önergesiyle bir
araştırma komisyonu kurdunuz. O komisyonun içerisinde hangi bankanın olduğu
yazıyor, söyledim. Citibank’ı kastederek söylediniz.
Siz araştırma komisyonu raporunda tuttuğunuz için ben de söylüyorum. Ne
yaptınız? Hani yolsuzlukların üstüne gidiyordunuz? Siz kurdunuz, Meclis burada.
O komisyonun raporlarını isteyen arkadaşlara ben takdim edebilirim, vaktim yok.
Ne yaptınız ben söyleyeyim: Aynı bankanın 3 milyara yakın olduğu söylenen vergi
borcunu affettiniz. Yani, bu söylenenlerin arkasında durmak
lazım. Ben, size, komisyonun, kendi kurduğunuz komisyonun raporlarını
dağıtabilirim.
Diğer bir husus:
“IMF’ye borcumuzu biz ödedik.” diyor Sayın Başbakan. “Siz yaptınız.” diyor.
Değerli arkadaşlar, IMF’ye borcunu ödemeyen bir ülke var mı? İflasını
istemiyorlar mı? Peki, şu anda kalan borç kimin borcu? Sayın Bakanım baksın,
Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden arkadaşlarımız versinler. 2005 yılının
başında, o tarihte kim hükûmetteydi? Sizler değil mi?
Siz de bürokrattınız. Kim aldı? AKP Hükûmeti aldı. 10
milyar dolara yakın -6 milyar küsurluk- SDR’lik bir
borç. Siz şu anda kendi aldığınız borcu ödüyorsunuz. Bakın, arkadaşlar
versinler, bende var, istiyorsanız ben takdim edeyim. 2005 yılının ilkbaharında
yapılan şey sizin yaptığınız anlaşma. Şimdi bunları doğru anlatmak gerekiyor.
Sıkışınca, “Efendim, vallahi bankacılık sektörümüz çok iyi, orada biz krizden etkilenmedik...”
İşinize gelmeyince kriz günah keçisi. Kim yaptı o
reformları?
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Siz yaptınız!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Hah, Allah razı olsun Fevzi Bey. Arada böyle hakkını teslim eden
vekillerimiz de var. Ona “Allah razı olsun.” diyeceksiniz, “Biz daha ileri
götüreceğiz.” diyeceksiniz, “Şu eksiklikler kalmış, biz de geldik, bunu
yapacağız.” diyeceksiniz. Bizim beklediğimiz bu. Temcit pilavı gibi her
seferinde eski defterleri karıştırıp… Her hükûmet bir
şeyler yapar.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, başka bir yanlış borçlarla ilgili. “Efendim rasyoyu
böldük gayrisafi yurt içi hasılaya, seksen yılda
yapamadığını biz yaptık.” diyorsunuz değil mi? Elhak,
burada doğru! Seksen yılda bütün hükûmetlerin yaptığı
224 milyarlık borç, sizinkisi 506 milyar dolar oldu
toplam yani sekiz yılda seksen yılda bütün iktidarların toplayamadığı kadar
borç almışız. Nereye harcadınız? Onu -vaktimiz çok fazla olmadığı için birkaç
yanlışa daha değineceğim- sonraki maddelerde konuşuruz. Dolayısıyla burada bir
hakkı teslim etmek gerekir. Reformları kimin yaptığını teslim etmek gerekir.
“Eksik olanları da biz yapacağız.” diyebilirsiniz. Biz de size burada
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman destek oluruz.
Kredi notlarıyla
ilgili de söylüyor Sayın Başbakan hemen azıcık yükseldi diye. Ben soruyorum: Şu
andaki notumuz kredi verilebilir düzeyin ne kadar altında Sayın Bakanım? Hâlen
daha (A) düzeyinde kredi verilebilir bir ülke değiliz. Onun içeriğini
tartışırız; falanca kuruma, filanca şirkete verdi, onlar battı, kriz çıktı;
onlar ayrı konu ama bizim bunun üzerinde biraz daha çalışmamız gerekiyor, göz
boyamak için bunları kullanmayalım.
Birkaç cümle de TÜİK’le ilgili yapmış olayım. Öncelikle revizyonlardan
dolayı, yapılan hesaplamalardan dolayı Türkiye İstatistik Kurumunun
güvenilirliği sarsılmış. Bunun içerisinde en önemlileri de büyümeye ilişkin sık
sık tanım değişikliği ve revizyon
yapılması ve en son kişi başına millî gelirle ilgili de bir döviz kuru
değiştirerek sanal olarak hepimizin gelirini artırdınız, teşekkür ediyoruz! Biz
cebimizde hissetmedik ama rakam olarak arttı.
Ben küçük bir
örnek vermek istiyorum size değerli arkadaşlarım: Sayın Şimşek de, Sayın
Başbakan da 2002 Ocak ayından itibaren yüzde 107,3 enflasyon olduğunu söyleyerek bütün
memur maaşlarını, emekli maaşlarını bununla hesapladılar. Şimdi 2002 yılındaki
ortalama kur 1,50-58. Ondan hesapladığınız zaman… “17’nci sıraya geldik
26’dan.” dedi, ona da örnek olsun diye hızlıca haber veriyorum. Eğer bunu
sadece yüzde 107 enflasyonla 2007 kurundan hesaplarsam 3,12-15 oluyor ve 2009
yılının gayrisafi yurt içi hasılasını basit hesapla böldüğüm zaman, 616 milyar
dolar dediğiniz gayrisafi yurt içi hasıla 305 milyar
dolara düşüyor, yarısına. Hadi buyurun, sıraya koyun bakalım kaçıncı sıraya
denk geliyor, millî gelirimiz nereye geliyor?
Başka bir örnek
daha söyleyeyim: TÜİK’in hesaplamasıyla koyduğumuz
zaman, kişi başına gelirimiz nereye gelir? Nüfusumuz 69 yerine 70 küsur milyon
olduğu zaman nereye geliyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
Bu yanlışları
tekrarlamaktan vazgeçelim, DPT’yi yeterli bir şekilde kullanalım.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Hakan Coşkun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve bizi seyreden vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, GAP projesi toplam 1,8 milyon hektar
tarımsal alanı sulamayı hedeflemiş, yine GAP kapsamında 22 baraj ve 19
hidroelektrik santrali yapılması ve bundan yılda 27 milyar kilovatsaat
hidroelektrik üretimi planlanmıştır ancak projenin başlangıcından bugüne kadar
yaklaşık 300 bin hektar alan sulamaya açılabilmiş ve enerjinin yaklaşık 18-19
milyar kilovatsaatlik kısmı gerçekleşmiştir. Bu gerçekleştirmelerin 1989 yılından 2002 yılına kadar yüzde 75’i
geçmiş iktidarlar döneminde yapılmış olup, çok övündüğünüz sekiz yıllık
iktidarınız döneminde ancak yüzde 25’ini gerçekleştirebilmişsiniz. Ayrıca, 2008
yılında yaptığınız GAP Eylem Planı’nın 2012 yılında sulanan alanı 1,06 milyon
hektar yapacağını söylemektesiniz. Peki, ne yaptınız? İki yılda yaptığınız, 27
bin hektar alanı sulamaya açabildiniz. Kalan iki yılda ise bunu 760 bin hektar
yaparak nasıl çıkaracaksınız 1,06 milyon hektara, üstelik sadece altı ayınız
kaldı. Yoksa 2002-2007 seçimlerinde namus sözü verip de sekiz yılda
başaramadığınız diğer sözleriniz gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki hemşehrilerimize 2011 yılı seçimlerinde namus sözü mü
olacak? Yani Güneydoğu Anadolu Kalkındırma Planı oldu “Güneydoğu Anadolu
kandırma planı”.
Değerli
milletvekilleri, yine GAP’ın enerji yatırım hedeflerinin büyük bir kısmı
gerçekleşirken sulama, tarım, sanayi, eğitim, ekonomik kalkınma, kültürel
konulardaki programlar önemli olmasına rağmen gerçekleştirilememiştir.
Başaramadığınız fakat başardığınız başka şeyler var. Sekiz yılda bölgedeki hemşehrilerimizi daha da yoksullaştırıp, doğduğu
topraklardan koparıp büyük şehirlerimizin işsizlik ordusuna katarak açlığa
mahkûm ettiniz.
Değerli
milletvekilleri, kalan altı ayınızda GAP’a gerekli önemi vererek ve yeterli
kaynağı aktararak bölge hemşehrilerimizin sorunlarını
bir an önce çözmenizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak temenni ediyoruz.
Genel sekiz yıllık icraatınızda ise çiftçimizin, esnafımızın, memurun, işçinin,
emeklinin durumu ve hatta perişanlığı düşünülürse, AKP İktidarı döneminde 220
milyar dolar olan iç ve dış borç toplamı 600 milyar doların üzerine çıkarılmış
ve bunun haricinde kâr eden KİT’lerimiz yok pahasına babalar gibi yabancıya, eş
dost ve yandaşa satılmıştır.
Ayrıca
vatandaşlar ile yabancılara satılan yerler ve Ofer
kazançları gibi, devletimiz, milletimiz bu kadar borç yükünün içerisine
girdirilmiştir. Bu alınan borçlardan halkımıza düşen pay da, 2002 yılında çiftçimizin
borcu 330 milyon TL’den 10,3 milyar TL’ye yükseltilmiş, işçinin, memurun,
esnafın, emeklinin durumu da çıkartılan ve çıkartılması düşünülen kredi kartı
ve faiz affına muhtaç bırakılmıştır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, geçen gün Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gedikli bazı rakamlar
vermişti, ben de ona buradan seslenmek istiyorum: Sekiz yıl boyunca
artırdığınız 460 milyar dolarlık borçla kaç tane GAP projesi bitirilir veya kaç
tane Atatürk Barajı yapılır? Yani dört Ofer kazancı
bir tane Atatürk Barajı ediyor mu? Ali Diboların
kazancı kaç tane Atatürk Barajı yapıyor ya da kaç gazete bir Atatürk Barajı
yapıyor ya da hâlâ öğrenemediğimiz bir Deniz Feneri bir Atatürk Barajı ediyor
mu? Hiç bunları hesaplamak zahmetine girdiniz mi?
Değerli
milletvekilleri, gelelim, gözümüzü toprak doyurtan,
anamızı alıp da gittiğimiz tarım konusuna. Tarım, günümüz dünyasında
gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak giderek artan hassas sektör olma
özelliğini koruyor. Özellikle son yıllarda küresel ısınma ve artan gıda talebi
karşısında dünyanın önemli sermaye grupları tarım sektörüne önemli yatırımlar
yapmaktadır. İleriki dönemlerde tarımsal üretimin giderek stratejik bir konu
olacağı gözükmektedir. Dünyada tüm bunlar yaşanırken biz ne yapıyoruz? Et ithal
ediyoruz, yağlı tohumlu bitkileri ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz, bu
gidişle yiyecek ekmek ithal edecek duruma geleceğiz.
Sekiz yıllık
iktidarınız döneminde bitkisel ve hayvansal üretimimize büyük sıkıntılar
yaşatırken domates üreticilerinin tepkisini ve hatta Bakanlığınızın önüne
dökülen sütleri görmediniz. Çiftçilerin feryadını duymadınız. 1-1,5 milyon adet
damızlık ineğin kasaba gitmesine seyirci kaldınız. Bu süreçte et fiyatlarında
yaşanan kendi suçunuzu, aynı pirinçte olduğu gibi, bu suçu da halkımıza
yükleyerek, et fiyatlarının artmasını bahane ederek et ithalatına izin
verdiniz. Ancak ithal et gelmesine rağmen et fiyatları düşmezken onun yükünü de
hayvansal üretimle uğraşan üreticilerimize yüklediniz.
Türkiye’yi
tarihinin ilkleriyle tanıştırdınız. Yetmedi, dünya literatürüne
“gözle muayene” gibi bir terim kazandırdınız ve bu hayvanları hiçbir kontrol
yapılmadan ülkemize girdirdiniz ve bu sağlıksız etleri halkımıza yedirdiniz.
Çiftçi feryatlarını görmezden geldiniz. Bir de Avrupa çiftçisinin size elde
kalan hayvanlarını satın aldığınız için gönderdiği teşekkür mektuplarını
İnternet sitelerinde yayınladınız. Şimdi sandık önümüze geliyor. Sayın Bakan,
Avrupa, Amerika çiftçisi değil, “Ananı da al git.” dediğiniz çiftçiler oy
verecek. O eli öpülesi analar, size ve Hükûmetinize
sandıkta gerekli cevabı verecektir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan her konuda konuşmasında “İşte şu desteği verdik,
bu desteği verdik. 2002’de böyleydi, şimdi böyle.” diyerek rakam ve laf
hileleriyle, yaşanan trajediyi başarı gibi göstermeye çalışıyor.
Değerli
milletvekilleri, hiç birbirimizi kandırmayalım. Yaşanan tablo ortadadır. Son
sekiz yılda verdiği iddia edilen desteklere rağmen üretim yapılan alanlar
azalmakta ve üretici yüksek maliyet yüzünden üretimden vazgeçmekte ve dışa
bağımlı hâle gelmekteyiz.
Sayın Tarım
Bakanına, 2007 seçimlerinden bugüne kadar Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri olarak çiftçilerimizin problemlerini ve çözüm önerilerini bu
kürsüden dile getirmeye çalıştık. Aynı zamanda diğer muhalefet partili
milletvekilleri de dâhil olmak üzere 550 milletvekili size destek olmaya
çalıştı. Bunun sebebi, sizi çok sevdiğimizden, ela gözünüzden, kara kaşınızdan dolayı değil, temsil ettiğiniz köylülere,
size rağmen inadına üretim yapmaya çalışan çiftçilerimizden dolayıdır. Ayrıca
bu insanlara özveriyle hizmet eden, hiçbir karşılık beklemeden ve bilgilerini
maddi bir beklenti olmadan sunan personellerimize olan inancımızdan dolayıdır.
Ancak bu kadar desteğe rağmen çiftçilerimizin sorunlarını çözemediniz. Benim
size tavsiyem, bu kadar desteğe rağmen başarısızlığın bir sorumlusu vardır, o
da Sayın Tarım Bakanımızdır. Onun için, temsil ettiğiniz üreticilerimize daha
fazla zarar vermeye hakkınız yok. Gereğini yapınız efendim, gereğini yapınız.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesinin vatanımıza, milletimize hayırlı olması
dileğiyle, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkun.
Şahıslar adına
lehte ilk söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit Yetkin’de.
Buyurun Sayın
Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, şu an Genel Kurulda yok, sonra kullansa, diğer
konuşmacıya geçsek…
BAŞKAN – Peki.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz.
Yirmi dakika süre
veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığıma
bağlı Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığımızın 2011 yılı bütçe müzakereleri çerçevesinde huzurunuza
çıkmış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ülkemizin son sekiz yılda yaşadığı süreçle ilgili birkaç şey söylemek
istiyorum. Türkiye 90’lı yıllarda, koalisyon yapıları içinde siyasi istikrarını
sağlayamadığı için, makroekonomide istikrarlı politikalar izleyemediği için,
dünyadaki gelişmelere hızlı, etkili cevaplar üretemediği için çok büyük
sıkıntılar yaşadı. 1994 yılında ülkemiz ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya
kaldı. 1999 yılında ve nihayet 2001 yılında yaşadığı krizlerle ekonomik anlamda
ciddi bedeller ödedi. Ancak, 2002 sonrası, halkımızın, milletimizin tercihiyle
Türkiye siyasi istikrarı yakaladı ve yakaladığı siyasi istikrarla birlikte
ciddi reformlar gerçekleştirdi ve ekonomisini yeni bir platoya taşıdı. Aslında
rakamsal olarak ifade ettiğimiz hususların ötesinde, kalitatif
bir dönüşüm yaşadı Türkiye bu süreçte.
730 milyar dolar
civarına gelen şu anda bir millî gelirimiz söz konusu. Bu 230 milyar
dolarlardaydı. Yani 500 milyar dolar millî gelir olarak üstüne bir rakam kondu.
Kişi başına millî gelir 3.500 dolarlardan bugün, küresel krizin etkisine
rağmen, 2010 yılında inşallah yeniden 10 bin doların üstüne çıkacak. Orta
vadeli programımızda 2013 yılında 12 bin dolarları aşacağını görüyoruz. Bu
büyümeyi sağlarken, bu yüksek hızlı artışları sağlarken enflasyonu da çözdü
Türkiye. Bu ikisini eş zamanlı bir şekilde gerçekleştirmek takdir edersiniz ki
çok kolay bir hadise değildir, hem büyüyeceksiniz hem de enflasyonu kontrol
altına alacaksınız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İşsizlik kaldı ama!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bunu da sağladık ve bu dönemde tek haneli rakamlara
düştü enflasyonumuz. Çeşitli rakamları çeşitli vesilelerle söylüyoruz,
hatırlatmakta da fayda var. Çünkü bir daha Türkiye'nin o istikrarsız ekonomik
yapılara, kısır çekişmelere dönmemesi, 2023 hedefi, vizyonu
çerçevesinde ekonomiyi istikrarlı bir şekilde, sürdürülebilir bir şekilde
geliştirmesi gerekiyor.
Büyüme
rakamlarımız bu yıl, 2010 yılında gerçekten son derece umut verici, hepimize
büyük moral veren düzeylerde. Bizim orta vadeli programımızda tahminimiz 6,8
düzeyinde bir büyümeydi ama şimdiden görüyoruz ki bunun üstünde bir büyümeye
sahip olacağız. İlk üç çeyrekte yüzde 8,9 oranında bir
büyüme sağladık, son çeyrekte de gelen sanayi verilerinden, kapasite kullanım
oranlarından, ciro rakamlarından tahmin edebiliyoruz ki son çeyrekte de yine
önemli bir büyüme hızı yakalayacağız ve 2010’u inşallah yüzde 7’nin üzerinde
bir büyüme hızıyla tamamlayacağız.
Avrupa Birliği
üyesi ülkelerin, euro alanının yüzde 1’lerde,
1,5’larda gezindiği bir ortamda Türkiye'nin sağladığı bu büyüme hızı gerçekten
birçok çevreyi, birçok ülkeyi imrendirecek düzeydedir ama önümüzdeki dönemlerde
de tabii önemli olan, bunu sürdürmek, sürdürülebilir bir şekilde bunu devam
ettirmek. Bunu yaptığımız zaman, bu büyüme hızlarına devam ettiğimiz zaman,
2013’lere, 2014’lere geldiğimizde 1 trilyon dolar civarından inşallah bir millî
gelirimiz olacak.
İşsizlik konusu tabii ki son derece önemli. Biz iktidara geldiğimizde yüzde 10,3 civarında bir işsizlik
devralmıştık, en son bugün yayınlanan rakam 11,3 düzeyinde. Krizden önce daha
iyi düzeydeydik ama küresel krizin etkisiyle istihdamda 2009 yılında bir miktar
bozulma oldu ama onu da büyük oranda telafi ediyoruz.
Şimdi, baktığınız
zaman, 2009 yılında ne olmuş Avrupa Birliğinde? İşsizlik oranları yüzde 40
artmış yani yüzde 6,8’den yüzde 8,8’e çıkmış 2009 yılında. Birçok ülkede, bir
iki istisna hariç hemen hemen Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin tamamına yakınında mutlak anlamda çalışan sayıları düşmüş. Oysa bizde
yüzde 11’den yüzde 14’e çıkmış işsizlik oranı, yüzde 27,3’lük bir artış olmuş.
Yani Avrupa ortalamalarına göre 2009’da da işsizlik oranımızın artışı çok daha
düşük düzeyde. Avrupa’ya baktığınızda toplam yirmi yedi ülke 3 milyon 843 bin
kişilik istihdam kaybına uğramış yani işsizlik oranındaki artış bir yana,
çalışan sayısında 3 milyon 843 binlik bir azalma söz konusu olmuş. Aynı dönemde
bizde mütevazı da olsa istihdamda 80 binin üzerinde bir artış olmuş. İşsizlik
rakamımız artmış ama istihdam rakamımız düşmemiş, yükselmiş, iş gücüne katılım
oranıyla, diğer faktörlerin etkisiyle işsizlik sayımızda bir yükselme olmuş.
2010 yılında ise
gerçekten tüm dünyayı kıskandıracak bir gelişme yaşıyoruz. En son bugün
yayınlanan eylül rakamlarına baktığımızda işsizlik oranımız yüzde 11,3. Bu,
geçen yılın aynı dönemine göre 2,1 puanlık bir azalışı işaret ediyor ve
baktığınız zaman, bu rakamlar Orta Vadeli Plan’ımızda öngördüğümüz yıl
ortalaması olarak yüzde 12 civarlarındaki bir işsizliğe gerileyeceğimizi
gösteriyor. Bir yılda işsizlik oranını 2 puan düşürmek muazzam bir başarıdır.
Bu başarıyı gelecek yıllarda da devam ettirmek için tüm gayretimizi sarf
edeceğiz.
Ekonomimiz bu
yüksek büyüme hızıyla geçen yılın eylül dönemine oranla 953 bin kişiye yeni
istihdam imkânı üretmiş ve bu rakamın 692 bin kişisi tarım dışı sektörlerden
kaynaklanıyor. Bu da istihdamın kalitesini göstermek
bakımından önemli bir rakam. Kayıt dışılığın yine azaldığını görüyoruz:
Geçen yıl yüzde 45,5 iken kayıt dışı istihdamın bu yıl yüzde 44’e düştüğünü
görüyoruz, yüzde 1,5 puanlık, kayıt dışında da bir gerileme görüyoruz. Bu da
istihdamımızın kalitesinin arttığını gösteriyor. Kamunun payı istihdamda yine
düşük, yüzde 12. Yüzde 88’inin özel sektörden geldiğini görüyoruz, bu da ayrıca
sevindirici. “İş bulma ümidi olmayanlar” diye bir kategori var, orada da yine
bir azalma söz konusu, 687 binden 667 bine gerilediğini görüyoruz.
İstihdamla ilgili
şu noktanın da altını çizmek isterim: Avrupa’yla bizim tabii, bir farkımız var.
Avrupa’da nüfus artmıyor, Avrupa’da genç nüfusun hızla artışına tanık
olmuyoruz. Avrupa ekonomisi oturmuş durumda, tarımdan sanayiye, kırsaldan şehre
bir göç söz konusu değil, artık doygunluğa ulaşmış durumda. Oysa biz bir
taraftan, artan nüfusa iş buluyoruz, bir taraftan tarımdan sanayiye geçen
nüfusun ihtiyaçlarını karşılıyoruz, sektörel
dönüşümün ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve genç nüfusumuza iş imkânları
oluşturmaya çalışıyoruz. Bu açıdan bizim bu başarımız çok daha takdir edilmeli
diye düşünüyorum. Ama, bu konudaki önceliğimizi de
hiçbir zaman kaybetmeden, hem yüksek büyüme hızlarını devam ettirerek hem de
aktif iş gücü programlarımız, eğitim sistemi ve iş gücü piyasası ilişkisini
güçlendirmeye dönük politikalarımız, sosyal yardımlarla iş gücü piyasası
arasındaki ilişkiyi güçlendirmeye dönük tedbirlerimizle yine istihdam konusu
temel önceliğimiz olmaya devam edecek ve giderek inşallah daha makul düzeylere
düşüreceğiz.
Baktığınız zaman
büyümede, istihdamda gerçekten 2010 yılı son derece güzel gelişmeleri
yaşadığımız bir yıl. Bunları yaparken, dünyada İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana
en derin krizin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz bunu. 2001’de yine bir
kriz yaşanmıştı biliyorsunuz, dünyada değildi bu kriz, bizim ülkemizdeydi, ama
bu krizi dünyadan birileri geldiler ve yönettiler. Hem politika anlamında hem
de kaynaklar anlamında dışa bağımlı bir şekilde o kriz yönetildi. Oysa, bugün 2009 ve 2010 yılında sergilediğimiz bizim
politikamız, hem kendi aklımızı kullanarak hem de kendi kaynaklarımızı
kullanarak krizle mücadele etmek olmuştur ve bunu da başarılı bir şekilde
gerçekleştirdik. Bunun bize sağladığı özgüven, diğer bütün kazançlarımızdan
daha değerlidir diye düşünüyorum. Demek ki, Türkiye isterse, gücünü ortaya
koyarsa, kendi aklıyla, kendi kaynaklarıyla kriz yönetebilecek kapasiteye sahip
bir ülke, başarılı olma kapasitesine sahip bir ülke. Bu açıdan da gerçekten son
derece sevindirici bir dönem yaşadık.
Şimdi, bu makroyla ilgili olarak Mehmet Günal
Bey’in bazı eleştirileri olmuştu. Onlara da birkaç cümleyle cevap vermek
istiyorum: Araştırma konusu, bizim de önemsediğimiz bir konu. Bir daire
başkanlığı da oluşturduk. Ayrıca kullandığımız araştırıma fonlarımız da var,
ama daha fazla önem vermemiz gerektiğine ben de katılıyorum.
Merkez Bankasının
bağımsızlığı konusu… “Rezervleri siz artırmadınız.” dedi. Şimdi, Merkez
Bankasının bağımsızlığını ayrı bir devlete ait bir kurum gibi algılamak son
derece yanlış olur. Bu, işlevsel bir bağımsızlıktır, araçsal bir
bağımsızlıktır. Hedefi koyan, genel doğrultuyu gösteren yine hükûmetlerdir. Dolayısıyla, Merkez Bankasının hükûmetlerden bağımsız bir başarısından bahsetmek, takdir
edersiniz ki çok doğru olmaz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Rezerv artışında talimat verebilir misiniz dedim Sayın Bakanım,
rezervi artır diyebilir misiniz?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Rezervi artır dememize gerek yok, rezervi artıracak
şartları oluştururuz, rezerv artar. Merkez Bankasına yeni bir hedef koyarsınız,
o hedef doğrultusunda çalışır. Sonuçta nihai hedefi koyacak olan hükûmetlerdir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Doğru, büyüme hedefi.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Merkez Bankasının ba-ğımsızlığı araçlar üzerinde bir bağımsızlıktır. Siz, bunu
gayet iyi bilirsiniz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Rezervi artır diyemezsiniz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yine, tartışırız ayrıca.
“IMF borcumuzu
ödedik diyorsunuz, işte, arada siz de borç aldınız.” de-diniz, orada net etkiye
bakmak gerekir elbette. Yani sonuçta biz aldığımızda neydi? Arada -dediğiniz
gibi- kaynak kullanırız, öderiz, vesaire ama neti ne oldu bu işin? İşte, 20
milyar dolarların üzerinden 6 milyarlara kadar geldi. Demek ki sizinkini
sıfırlamışız, ayrıca bizim kullandıklarımızın da önemli bir kısmını ödemişiz,
onları da bitireceğiz inşallah.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Biz de ödedik, önceden de vardı, biz de ödedik. Devletin borcu. Bu
da devletin borcu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Ama bundan önemli olan, IMF’yle stand-by yapmamamız ve kendi politikalarımızı uygulamamız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sizden kalanı da biz ödeyeceğiz seneye gelince, haziranda,
ödeyeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ödeyeceğiz yine yani.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sen gel, ondan sonra… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, borçların arttığını söylüyorsunuz.
Borç hesabı yaparken tabii yine standardın dışına çıkmamamız gerekir. Borçları
hesaplarken kamu borcu mu, özel sektör borcu mu, o ayrımı yaparak vermemiz
lazım. Elbette özel sektör borcu da önemlidir, o da bu ülkenin bir unsurudur,
onu ihmal etmiyorum ama esas itibarıyla kamunun borcuna bakmakta fayda var Hükûmet politikaları açısından. Özel sektörün
borçlanmasının daha verimli alanlara gittiğini, özel sektör yatırımlarını ve
ticaretini sonuçta finanse ettiğini takdir etmek gerekir. Kamu olarak
baktığımızda da borçlarımızın ciddi anlamda, mutlak değer anlamında
artmadığını, hele millî gelire oranla önemli oranda gerilediğini görüyoruz.
Kredi notumuzla
ilgili konular. Tabii, kredi notunda bize haksızlık yapıldığına inanıyoruz.
Bugün, dünyada çok ciddi sıkıntılar yaşayan ülkelere göre maalesef kredi
notumuz daha geride ama piyasa buna bakmıyor. Piyasaya baktığınız zaman, piyasa
yine ülkelerin reel durumlarına bakıyor. İnşallah, bu kredi notumuz daha da
yükselir, yatırım yapılabilir ülke seviyesine çıkarız; o, bizim kaynak kullanma
maliyetimizi elbette daha bir aşağılara çeker.
Revizyonlarla
ilgili bir hususa değindiniz. “Niçin TÜİK çok sayıda revizyon
yapıyor?” dediniz. Aslında bu konuyu gerçekten uzun uzun
tartışmak isterim bütün arkadaşlarımızla. Revizyon kötü bir şey değildir
değerli arkadaşlar, istatistikte hiç kötü bir şey değildir. Tüm dünyada,
uluslararası kuruluşlar dâhil bütün ciddi kuruluşlar datalarını
revize ederler. Olabildiğince erken data açıklamak
için bazı rakamlar hesaplanır, sunulur ama yeni veriler geldikçe, yeni datalar
geldikçe o rakamlar revize edilir ve yeniden sunulur. Burada önemli olan…
MEHMET GÜNAL (Antalya)
– Tanımlar değişiyor Sayın Bakanım, karşılaştırılabilir olmaktan çıkıyor ama revizyon değil söylediğiniz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yok, belli bir süre sonra onlar dondurulur, revizyon yapılmaz…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Yani sürekli tanım değişiyor.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Parametrelerle Sayın Bakan,
problem orada.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - …fakat IMF de revizyon
yapar, Amerika’nın Merkez Bankası da yapar…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Yapar ama anlatır millete şeffaf bir şekilde.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) -…Avrupalılar da yapar yani herkesin yaptığı bir şeydir
bu. Revizyonların kötü niyetli olmaması, manipülatif
olmaması önemlidir…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan bunu da ekonomik müjde gibi sunmazlar, doğrusunu
anlatırlar.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - …yoksa teknik anlamda revizyona
karşı çıkmak istatistiğe karşı çıkmak demektir. Her şey çok netleşsin diye
beklerseniz iki sene beklersiniz, politikada kullanamazsınız o rakamlarınızı.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Tabii. 2’şer bin, 2’şer bin artırarak gidiyor zaten!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – İşte, bu vesileyle TÜİK’le
ilgili de birkaç şey söylemek isterim. TÜİK gerçekten son yıllarda çok başarılı
çalışmalar sergiliyor. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, IMF gibi
uluslararası kuruluşların raporlarında övgüyle bahsedildiğini görüyoruz. Birçok
ülkelerin -komşumuz bazı ülkeler dâhil- istatistik anlamında güven telkin
etmemelerinin sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Oysa bizim ülkemizde çok
güvenilir bir kurumumuz var. Ha hata olmaz mı? Kul yapısı bu.
Yani milyonlarca istatistikte hata da olur revizyon
da olur, bunlar gayet doğal şeyler ama marjı çok önemli bunların. Kurum olarak
övünebileceğimiz bir istatistik kurumumuz var ülke olarak, bunun altını çizmek
isterim.
Bunu sadece
ekonomik anlamda önemsemiyorum. İstatistikler tabii ki kamuya, özel sektöre,
sivil topluma sağlıklı karar almada destek sağlarlar ama bunun ötesinde
demokratik bir ülkede şeffaf bir şekilde halkın yönetimlerden hesap sorması
anlamında da istatistikler son derece önemlidir ve biz de bunun farkında olarak
İstatistik Kurumumuzu her geçen gün daha ileri noktalara taşıyoruz.
GAP’la ilgili
tabii çok çeşitli konular var, bu kısa sürede cevap vermek de belki çok zor ama
şunu sadece söyleyeyim: GAP bölgemizde yatırımlarda çok önemli bir ivme söz
konusu GAP Eylem Planı’yla birlikte, ilan ettiğimiz, 2008 yılında ilan
ettiğimiz planla birlikte. Bakın, 2002 yılında biz iktidara geldiğimizde GAP
projesine aktarılan kamu yatırımları tahsisatının toplam yatırım tahsisatına
oranı 5,9’muş sadece. Bizim dönemimizde 7’ler civarına
yükselmiş, bir miktar yükselmiş ama çok da fazla yükselmemiş ama 2008 yılında
GAP Eylem Planı’nı ilan etmemizden sonra ciddi bir sıçrama olduğunu görüyoruz,
yüzde 12,1’e çıkmış toplam yatırımlar içindeki payı GAP’ın, 2009’da 14,4;
2010’da 14,2 gibi yani yüzde 14 civarında bir mertebeye, platoya oturmuş
durumda. Bu ciddi bir artış, yüzde 100’e yakın payında bir artış.
Bununla neler yapıyoruz? Bir defa, az önce söylendi “Enerjiye ciddi yatırım
oldu ama sulama ihmal edildi.” İşte, tam da bu ihmali gidermeye dönük öncelikli
projelere yatırım yapıyoruz. Barajlarımızda biriken suyu ana kanallar
vasıtasıyla… “Ana kanal” dediğiniz, ırmak büyüklüğünde kanallar. 600
kilometreden fazla kanalda şu anda çalışma yürütüyoruz; bir kısmı önemli oranda
ilerledi, diğerlerinin ihaleleri yapıldı, başlıyor. 600 kilometrenin üzerinde
ana kanal inşa ediyoruz. Bu ana kanallar yoluyla suyu büyük ovalara taşıyoruz. Mardin
Ovası’na, Suruç Ovası’na, Kralkızı, Dicle, Batman
ovalarına bu suyu taşıyoruz. Daha sonra, tabii tarla içi şebekeler söz konusu
olacak. Önce barajdan suyu ana ovaya taşıyacaksınız ki o ovada tarlalara, tarla
içi çalışmalara yayılsın. O konuda da büyük oranda projeleri ihale etmiş
durumdayız. Onun gelişmesi çok daha kolay. Yani tarla içi faaliyetlerin
gelişmesi çok daha kolay ama o konuda da gayret ediyoruz. 300 bin hektarın
üzerinde şu anda sulu alan var. Bu ana kanallarımız bittiğinde 1 milyon hektar civarına çıkmış
olacağız ama o şebekelerin yapılması… Tabii böyle, bunlar hani kısmi kısmi olacak şeyler değil, etkisini belki bir anda
göreceğiz. 2011’de kısmen, 2012’de ve 2013’te bunun daha somut sonuçlarını hep
birlikte göreceğiz. Yalnız, biz GAP’a sadece bir sulama projesi olarak da
bakmıyoruz, entegre bir bölgesel kalkınma projesi
olarak bakıyoruz. Bir taraftan üniversiteler kurduk ve onları geliştiriyoruz.
Sadece GAP’taki dokuz üniversiteye 2010 yılında 250 milyon Türk Lirası sadece
yatırım ödeneği verdik, diğer cari ödeneklerimizi vesaire saymıyorum, Adıyaman
bunlar arasında. Gidin, Adıyaman kampüsünü gezin, ne
anlatmak istediğimi orada gözlerinizle daha iyi görürsünüz.
Eğitime, sağlığa
ciddi yatırımlar yapıyoruz. SODES gibi, kalkınma ajansları gibi yeni birtakım
uygulamalar, mekanizmalar geliştiriyoruz ve bir taraftan da KOSGEB aracılığıyla
KOBİ’lerimize destekler sunuyoruz, cazibe merkezleri programımızı uyguluyoruz.
Çok yönlü bir şekilde, entegre bir bölgesel kalkınma
anlayışıyla, teşviklerimizle özel sektörü teşvik ederek devam ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bana ayrılan sürenin sonuna geldim. Bu vesileyle
öncelikle kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün devlet ve
toplum hayatımız bakımından son derece önemli faaliyetleri sürdüren bazı kamu
kurum ve kuruluşlarının bütçeleri ile ilgili müzakereleri yapıyoruz. Bu
bütçenin kurumlarımıza, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum ve işin bu
noktaya kadar gelmesinde emeği geçen herkese, bugün burada söz alan tüm değerli
milletvekillerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.
Sözlerimin
başında, bütçesini görüştüğümüz Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi
var bunlardan bir tanesi. Konya’nın Bozkır ilçesinde ve bazı yerleşim
merkezlerinde meydana gelen yağışlar ve kar erimesi sebebiyle hepimizi üzen bir
gelişme var. Bundan dolayı, Konyalı vatandaşlarımıza, bu afete maruz kalan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz. Şükredilecek husus, can kaybının
olmamasıdır. Ulaştırma Bakanımız orada, valimiz orada, devletin ilgili
birimleri orada, yaraları sarmaya çalışıyoruz. İlk yardım olarak ilk
harcamalarda kullanılmak üzere 200 milyar hemen gönderdik. Arkasından da hasar
tespitleri yapılınca gereğini başka yerlerde olduğu gibi burada da yapacağız,
yapmaya çalışıyoruz.
Sözün burasında
kabul etmemiz gereken bir gerçek var. Maalesef, Türkiye, coğrafyası itibarıyla
tabii afetlere büyük ölçüde maruz bir coğrafyadır. Neredeyse, ülke
coğrafyasının yüzde 90-95’i, gerek deprem riski taşıyor gerekse sel, heyelan
gibi tabii afetleri yaşama riski taşıyan bir coğrafyada bulunuyoruz. Onun için,
tüm hükûmetler, geçmişte olduğu gibi, belki bundan
sonra, küresel ısınmayı ve insani zaaflarımızdan kaynaklanan, kendi başımıza
bela ettiğimiz bir kısım gelişmeleri de hesaba katarak o afet konusunu
öncelikli bir mesele olarak kabul etmeli ve partiler üstü bir anlayışla bu
meseleye yaklaşmamız lazım.
Doğrusunu
isterseniz, bu konuda yapılacak işler bellidir çünkü afete maruz kalmış
ülkelerde afeti ortadan kaldırmak mümkün değil çünkü bu bizim elimizde,
irademizle olan bir şey değil ama afetin tesirlerini asgariye indirebilmek,
zararları azaltabilmek ve sağlıklı bir yapı oluşturabilmek gerekmektedir. Bunun
için yapılacak üç ana istikamette çalışma var, biz de devlet olarak bunu,
gücümüz yettiği kadar, aklımız erdiği kadar, imkânlar ölçüsünde yapmaya gayret
ediyoruz.
Bunlardan bir
tanesi, daha tabii afetler meydana gelmezden evvel riski azaltacak çalışmaları
yapmaktır. Bu, isterseniz dere ıslahı deyin, isterseniz imar planları deyin,
neticede artık, Türkiye’de nerede, ne olabilecek, onunla ilgili çalışmalar,
bilimsel çalışmalar büyük ölçüde yapıldı, kalan kısımlar da yapılmaya devam
ediyor. İşin bu noktasında daha hassasiyetle durmak, afet meydana gelmezden
evvel zararı asgariye indirecek tedbirleri almak gerekmektedir.
İkincisi, bütün
bu tedbirlere rağmen bir afet meydana geldiğinde anında müdahale edebilmek ve
bu koordinasyonu iyi bir şekilde sağlayabilmektir.
Üçüncüsü de
iyileştirme çalışmaları. Afet meydana geldikten sonra, meydana gelen hasarları
ortadan kaldırmak ve iyileştirme çalışmalarını bir bütünlük içerisinde yapmak
gerekmektedir.
Tüm dünyadaki ana
politikalar da bu üç eksen üzerinden sürdürülüyor, dolayısıyla, Türkiye de bunu
yapıyor.
Geçmişte afet
işleriyle ilgili olarak birden fazla kamu kuruluşu görevliydi. Böylesine önemli bir konuyu, sorumluluğu
değişik kurumlara yaymak suretiyle tek elden ve bir bütünlük içerisinde yürütmek
mümkün olmadığı için -sizlerin de gayretiyle, katkısıyla- artık bunu tek bir
çatı altında topladık. Dolayısıyla, 2010 başından itibaren afet ve acil durumla
ilgili tüm işlemler -yurt içi, yurt dışı- tek elden, tek çatı altında
yürütülmektedir.
Şimdi, ikinci
olarak yapmaya çalıştığımız husus, dağınık mevzuatı birleştirmektir. Ayrı ayrı zamanlarda çıkmış olan yasalar sebebiyle zaman zaman yetki alanlarında boşluklar olmakta ve bunun da
beraberinde getirdiği icraatlarda, koordinasyonda sıkıntılar meydana gelmekteydi.
Bununla ilgili tüm çalışmaları tek çatı altında nasıl topladıysak, mevzuatı da
tek elden toplayacak bir çalışmayı bugün yarın bitirmek üzereyiz, bunu da yüce
Meclise getirmiş olacağız.
Tabiatıyla, bu,
afet konusunda üzerinde durmamız gereken husus, yasal düzenlemelerden öte… Ki
bunu yaptık, yapıyoruz. İkincil düzenlemeler hemen hemen
yapıldı. Diğer mevzuatı da birleştirdiğimiz takdirde yasal düzenlemelerde çok
fazla bir boşluk yok ama esas mesele, her toplumsal sorunda olduğu gibi, ciddi
bir eğitim sıkıntımız var. Bir toplumsal bilince, toplumsal duyarlılığa ihtiyaç
vardır.
Doğrusunu
isterseniz, karşılaştığımız bir kısım üzücü durumlar insani zaaflarımızdan,
belki aşırı kâr hırsından, günü kurtarmak, “Bir şey olmaz.” gibi, sadece kısa
günü değerlendirme gibi bir kısım çabalardan, gayretlerden kaynaklanıyor. Bunun
için toplumun bir bilgilendirmeye, eğitime ihtiyacı var. Bunun için de evvela
bu mücadeleyi yapacak personelin eğitilmesi gerekmektedir. Sivil toplum
kuruluşlarıyla, üniversitelerimizle beraber, bu konuyla alakalı, devletin tüm
imkânlarını seferber ederek bir eğitim faaliyetinin başlatılması gerekiyordu. 1
Ocak 2010 tarihinden itibaren kurulmuş olan yeni idare büyük ölçüde eğitime
önem vermektedir. Gerek uluslararası gerekse ulusal bazda,
çok sayıda il ve bölge bazında ve Türkiye'nin hemen hemen
her yerinde birçok çalışmayı, eğitim çalışmasını sürdürüyor, sürdürmeye de
devam etmektedir. Devletin bu yöndeki çabalarının yanında, hiç şüphesiz, meslek
örgütlerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın, teker teker
vatandaşlarımızın da bu yöndeki gayreti her türlü takdirin üzerinde olacaktır.
Ayrıca, bu
çalışmalar sırasında yaptığımız bir başka husus: Türkiye'nin neresi afete
maruzdur ve ne tip büyüklüktedir, riskleri ne ölçüdedir, bununla ilgili jeolojik
etütlere ihtiyaç var. Burada yeri gelmişken teşekkür ediyoruz, Meclisimizin
kurmuş olduğu Deprem Araştırma Komisyonunun çalışmaları hakikaten bizim bu
faaliyetlerimizde… Son olarak Sayın Başbakanın başkanlığında İstanbul’da
yaptığımız, üniversite temsilcileri ve ilgili kurumların birlikte düzenlediği
toplantıda da bu rapor önemli ölçüde yer almıştır. Bu rapor gerçekten son
derece faydalıdır bundan sonraki çalışmalar bakımından.
Dolayısıyla işin
bilimsel yönden çalışmalarını da devamlı sürdürüyoruz, sürdürmeye devam
ediyoruz. Ülke genelinde afet ve acil durumlarla ilgili olarak yapılması
planlanan, yapılacak tüm proje ve ARGE çalışmaları bakımından da, Devlet
Planlama Teşkilatı ve TÜBİTAK’la birlikte hareket etmek suretiyle, işin
bilimsel yönünü de belli bir noktaya getirmeye çalışıyoruz.
Ayrıca, üzerinde
çalıştığımız on yedi ayrı proje var. Süre kısıtlı olduğu için bunları okumak
istemiyorum ama bu on yedi proje tamamlandığı takdirde, önümüzü çok daha rahat
görme, yapılacak işleri daha teferruatlı bir şekilde uygulayıcıların önüne
koyma imkânı olacaktır.
Ayrıca, bu
çalışmalar sürdürülürken, zaman zaman, maalesef,
Türkiye'nin muhtelif yerlerinde, gerek deprem gerekse sel felaketi sebebiyle bu
afetlere maruz kalan vatandaşlarımız var. Şu ana kadar, 2010
yılı içerisinde bu afete maruz kalan 1.104 yerleşim yerinde 7.943 konut, 1.430
ahır ve 542 iş yeri olmak üzere, bir kısmı ihale yöntemiyle bir kısmı TOKİ
vasıtasıyla olmak üzere 20.847 konut inşa edilmiş, 1.400 ahır ve 542 işyerinin
yapımına yönelik faaliyetler de hâlen yoğun bir şekilde devam etmektedir. Özellikle
son Elâzığ depremi sebebiyle Elâzığ, Bingöl, Ağrı’daki sel felaketi ve başkaca
yerlerde de -o çapta olmasa bile- birçok afet durumları söz konusu olmakta.
Bunlara da bütçe imkânları içerisinde, özel idare imkânları içerisinde her
türlü çaba ve gayret gösterilmektedir.
Yapılan mevzuat
çalışmalarını kısaca söyledim. Bir arkadaşımız İSMEK’le
ilgili konuyu gündeme getirmişti. Alınmış olan, Uluslararası İmar ve Kalkınma
Bankasından 310 milyon avro, Avrupa Yatırım Bankasından alınan 300 milyon avro;
toplam 600. Bununla ilgili iki türlü çalışma yapılmaktadır: Bunlardan bir
tanesi, acil müdahale kapasitesini geliştirme çalışmaları devam ediyor. İki
ayrı yakada bir kısım merkezler kuruldu, acil durum merkezi inşa edilmekte,
haberleşme sistemi güçlendirilmekte. Arama kurtarma çalışmalarıyla ilgili araç
gereç teminine gidilmektedir. Projenin diğer kısmıyla ise kamu binalarının
güçlendirilmesi için bu kaynak kullanılmaktadır. Şu ana kadar 2006 yılından
bugüne 342 kamu binası güçlendirildi, 129 binanın güçlendirilmesi devam ediyor,
44 kamu binası yeniden yapıldı, 28 kamu binasının yeniden yapımı devam ediyor,
34 kamu binasının ise ihale süreci devam ediyor, 230 binanın da güçlendirilmesi
için fizibilite çalışmaları devam ediyor. Dolayısıyla alınan bu kredinin nereye
kullanıldığıyla ilgili hususları da kısaca ifade etmeye çalıştım.
Aslında bu afet
ve acil durum konusu ayrı bir değerlendirme konusudur ancak değerli
milletvekillerimizin diğer bir kısım kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili
değerlendirmeleri var, onlara da kısaca cevap vermem gerekmektedir.
Bugün
görüştüğümüz devlet kurumları içerisinde bir devlet olarak olmazsa olmaz bazı
kuruluşlarımız vardır. Bunların başında istihbarat teşkilatları gelir. Bir
yerde devlet varsa orada istihbarat da vardır ve olacaktır. Millî İstihbarat Teşkilatımız
ve Millî Güvenlik Kurulumuz birbirine paralel bazı noktalarda faaliyet
gösteriyor, devletimizin en önemli, en saygın kurumlarıdır.
Yalnız, şunu
burada özellikle ifade etmek istiyorum: Bunlar kurumlardır, kendilerinden
Anayasa ve yasalar çerçevesinde çizilen görev, yetki ve sorumluluklar
içerisinde görevlerini fedakârane yapmaktadırlar.
Ben, kendilerine teşekkür ediyorum, diğer kurumlarımızda çalışanlarla birlikte.
Kurumların da zaman zaman hataları olabilir, kurum
içerisinde çalışanların da hataları olabilir. Bu, bize mahsus bir durum da
değildir. Tüm dünyada disiplin kurulları, disiplin hükümleri veya benzer cezai
hükümler de zaten hata yapılması hâlinde uygulanması içindir ama geneline
baktığımızda, bu iki kurumumuz da Anayasa’da belirtilen, yasalarda belirtilen
çerçevede görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Çünkü bulunduğumuz coğrafya,
çevremizde olup bitenler, dünyadaki gelişmeler, istihbarat teşkilatlarının
önemini eskiden bir ise beşe katlamıştır; çok daha önemli hâle gelmiştir, siber
saldırılar başta olmak üzere, bölgesel çalışmalar başta olmak üzere.
İnanıyorum ki bu
kuruluşlarımızın temsilcileri de burada sizin tekliflerinizi, eleştirilerinizi
önemli bir şekilde not ettiler, bundan sonraki çalışmalarında da buna uygun
faaliyetlerini sürdürecekler, sürdürmeye devam edecekler. Bu kurumla ilgili
yapılan burada bir kısım eleştiriler var. Bunları yedi dakikalık süre
içerisinde cevap veremem ancak şunu ifade edeyim, yapılan işlemlerde yasalara
aykırı herhangi bir durum söz konusu değildir. Zaten bir kısım uygulamalar
yargı kararlarıyla ilgilidir -Anayasa’nın 138’inci maddesi de- o kararları
doğru bulsak da bulmasak da uygulama mecburiyeti var. Konuya o açıdan
baktığımızda meseleyi hukuki planda değerlendirmek gerekecektir, değilse siyasi
planda bir değerlendirme söz konusu değil.
Kaldı ki Millî
İstihbarat Teşkilatı, zaman zaman gündeme gelen ve
aydınlığa kavuşması gereken hususlarla ilgili olarak yargı mercilerinden
kendilerine bir yazı yazıldığında bunun cevabını, gizlilik derecesini de yazmak
suretiyle mahkemelerin takdirine ve değerlendirmesine sunmaktadır ve tüm
dünyada da belki devlet kurumlarının neredeyse tamamına yakınının faaliyetleri
açıktır, alenidir. Bunun istisnası, istisnalarından bir tanesi, en başta geleni
istihbarat faaliyetlerinin gizlilik içerisinde yürütülmesiyle alakalıdır.
Dolayısıyla bu hassasiyete de dikkat etmek suretiyle Millî İstihbarat
Teşkilatımız hem görevlerini yapmakta hem de Türkiye'nin ihtiyaçlarını dikkate
alarak yeniden yapılanmak suretiyle, inanıyorum ki daha önemli hizmetleri
önümüzdeki dönemde de gerçekleştirecektir.
Üzerinde
durulması gereken bir başka konu Millî Güvenlik Kuruludur. Millî Güvenlik
Kurulunun görevinin neden ibaret olduğu Anayasa’nın 118’inci maddesinde
bellidir. Millî Güvenlik Kurulunun görevi, devletin millî güvenlik siyasetinin
tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili tavsiye kararları almaktır.
Dolayısıyla, geçmişte zaman zaman Millî Güvenlik
Kurulu siyasi tartışmaların merkezinde olmuştur ama bugün geldiğimiz noktada,
bir demokratik ülkede, Millî Güvenlik Kurulu, nerede olması gerekiyorsa, ne
kadar olması gerekiyorsa, hangi çerçevede olması gerekiyorsa, bugün o çerçevede
görevlerini yürütmektedir. Ancak bu Kurulun faaliyetleriyle ilgili,
çalışmalarıyla ilgili kamuoyu yeterince bilgi sahibi olmadığı için, zaman zaman farklı, bana göre de eksik değerlendirmeler
yapılıyor.
Yasada
belirtildiği gibi, Millî Güvenlik Kurulu ayda 2 defa toplanıyor. Bunun gündemi
belirlenirken, Genelkurmay Başkanımız Başbakanımızla görüşmek suretiyle
gündemini sayın cumhurbaşkanları belirliyor. Evvela, gündem belirlemesi budur.
Bunun klasik bir gündemi var, bir de değişken gündemi var. Birinci gündem
maddesi -uzunca bir zamandır bu Kurula katılan birisi olarak ifade edeyim-
Türkiye'nin güvenlik sorunlarıdır. Bir önceki toplantıdan daha sonraki
toplantıya kadar ülkenin güvenliğiyle ilgili olan gelişmeleri çok yönlü olarak
değerlendirir. Bunun ekinde de birçok çalışma vardır, ilgili kurumların ortaya
koyduğu çalışmalar.
İkincisi, yine
devletin güvenliğiyle alakalı olarak, özel olarak üzerinde durulması gereken
konular varsa -ki her defasında vardır- dünyada, bölgede bu kadar gelişme
olurken bunları Türkiye göz ardı edemez. Nitekim neleri konuştuğumuz da -özel
gündemde- basın bildirileriyle, kamuoyuyla açıklanmaktadır.
Bir de değerli
arkadaşlarımızın bilmesi gereken husus şudur: Millî Siyaset Belgesi’nde şu
vardı, bu yoktu, vesaire gibi tartışmalar… Bunu yapabiliriz, fayda varsa
yapmaya da devam edelim ama bir üçüncü gündem maddesi var, o da Kurul
üyelerinin gündeme getireceği… Yani yazılı gündemde yok. Bu ayın 27’sinde
toplantı var, bu gündem geldi ama kurul üyeleri de oradaki gündemin dışında bir
konuyu gündeme getirmek istiyorlarsa -ki zaman zaman
gelir- o da bir başka şekliyle güvenlikle alakalı bu konuların orada tartışılıyor
olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin güvenlikle ilgili bir sorunu varsa tavsiye
kararı niteliğinde olmak üzere bu kurulda görüşülmekte ve bununla ilgili de
tavsiye kararları almaktadır. Bunun ötesinde kurula bir anlam yüklediğimiz
takdirde o zaman demokrasiyle çok bağdaşır bir kurum olmaktan bunu çıkarırız. O
zaman millet iradesinin yerine, sizlerin yerine, sizin seçtiğiniz güvenoyu
verdiğiniz Hükûmetin yerine bir başka iradeyi ikame
etmeye çalışırız ki bu, demokrasi açısından ne doğrudur ne de artık günümüz
dünyasında böyle bir gelişmeyi kabul etmek mümkündür. Dolayısıyla Millî
Güvenlik Kurulu bu çerçevede görevini yapıyor, yapmaya da devam ediyor.
Millî Siyaset
Belgesi’yle ilgili olarak geçmişte de birçok tartışma yapıldı, söylendi,
söyleniyor ama biz kendi dönemimizle ilgili şunu ifade etmeye çalışıyoruz ki:
Vatandaşımız neyi tehlike görüyorsa, neyi risk görüyorsa demokrasilerde o
öncelik alır. Millet iradesinin yerine kişisel iradelerin tehdit veya risk
olarak gördüğü hususlar milletin tümüne şamil olarak, tehdit olarak
algılanması, bu çok doğru bir şey değil, bu demokratik anlayışla da bağdaşır
bir husus değil.
İkincisi, bu
türlü belgeleri mademki bu kadar önemsiyorsak içine herkesin kendine göre,
keyfine göre doldurduğu, hukuki olmayan, hukuk açısından çerçevesi belli
olmayan siyasi suçlamalara konu teşkil edecek kavramları da biz artık Millî
Siyaset Belgeleri’nden çıkarıyoruz. Bu belgenin herkesin anladığı, anlayacağı
tarzda dille ve kavramlarla yazılması gerekir. İrtica kavramı geçmişten beri bir
siyasi suçlama aracı olmuştur. “İrtica nedir?” derseniz ceza hukukunda bunu
tanımlayan, bunu tarif eden herhangi bir ifade söz konusu değil. Bir hukuk
devletinde de bir şey yasak değilse kişileri başka türlü bir kısım
değerlendirmelerle özgürlük alanını daraltamazsınız. Onun için bizim yaptığımız
bu değerlendirmeler aslında doğru değerlendirmelerdir. Dünyadaki benzeri
belgelerden de istifade etmek suretiyle, çağdaş bir ülkede, demokratik bir
ülkede, hukuk devletinin kurumsallaştırılmaya çalışıldığı bir ülkede ne,
nerede, ne kadar yer alması gerekiyorsa bunların hepsi bu belgelerde vardır.
Hatta şunu da
ifade edeyim: İlk defa yazılan “Millî Güvenlik Siyaset Belgesi”, “Millî Siyaset
Belgesi” rahmetli İnönü dönemindedir, tamamı da on bir sayfadan ibarettir.
Hâlbuki irticayla ilgili ciltlerce kitap yazılıyor.
Neyi, nasıl yazacaksınız? Onun için hep suçlama aracı olmuştur. Biz, bu
dönemde, milletimizin arzusuna, milletimizin beklentisine, milletimizin
değerlerine uygun ve dünyadaki emsallerine uygun da doğru bir Millî Siyaset
Belgesi’ni hazırladığımızı, tavsiye kararı olarak önümüze gelen konuyu da Hükûmet olarak benimseyip ilgili kurumlara bildirdiğimizi
ifade etmek istiyorum.
Sözlerim bitiyor,
sadece bir şeyi daha ifade edeceğim: Yüksek Denetleme Kurulu çıkardığımız
yasayla -eğer onaylanır yürürlüğe girerse- hukuken sona ermektedir. Ancak
orasıyla ilgili söylenen iddiaların hiçbirisi doğru değil. Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Geri kalan kısma da icap ediyorsa
yazılı olarak cevap vereceğim.
Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
lehte konuşmak üzere Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit Yetkin.
Buyurun Sayın
Yetkin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika. Dakika eklememiz yok, tekrar hatırlatayım.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın kurum
bütçeleri lehinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
kurumlarımızın bütçelerinin milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya çok ağır bir küresel kriz yaşamasına rağmen, biz ülke
olarak var olma mücadelemizi yokluklar içerisinde de birlik ve beraberlikle
aşan bir milletiz. Onun için sahip olduklarımızın kıymetini çok iyi biliyoruz.
Demokratik kültürün gelişmediği, özgürlüklerin yerleşmediği, huzur ve güvenliğin
olmadığı yerde refah da olmaz, yatırım da olmaz, kalkınma da olmaz. Bu sebeple,
bugüne kadar hangi meseleyi konuşursak konuşalım söze Türkiye ile başladık,
Türkiye ile bitirdik çünkü bizim bir tek meselemiz var, o da Türkiye ve
Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızdır.
Sayın
Başbakanımızın da her zaman dile getirdiği gibi adalet ve kalkınmayı şiar
edinmiş bir kadro olarak iş başındayız. Hedefimiz Türkiye’ye adalet ve refah
yoluyla mesafe aldırmak, halkımızı ekonomik huzura kavuşturmaktır. Hükûmetlerimiz dönemi öncesi hayal bile edilemeyen
ekonomide geldiğimiz bu seviyeyi sabırla, kararlılıkla ve cesaretle,
milletimizin güveni ve desteği ile bugünlere getirdik.
Türkiye istikrar
içinde ve güven içinde bugünlere geldiyse parti olarak ana politikamız olan
millet ve devlet kaynaşmasıyla olmuştur. AK PARTİ Türkiye’de değişimin,
gelişmenin, refahın adresi olmuştur. Biz milletin içinden geldik ve her zaman
milletimizle dayanışma içinde olduk çünkü bu gücü milletten aldık ve hesabını
yine millete vereceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonominin kurtuluşunun tek yolu üretim ekonomisinden
geçer prensibiyle Hükûmetimiz döneminde üretim
yapanları desteklemeye devam ediyoruz. Her zaman ihmal edilmiş olan
bölgelerimizin sorunları AK PARTİ İktidarıyla öncelikle ele alınmış, bölgemize
pozitif ayrımcılık yapılarak doğu ve güneydoğuya özel teşvikler verilmiş ve
yatırımın da buralara gelmesi sağlanmıştır. Bölgenin geriye gitmesine,
demokratik ve ekonomik gelişimin yavaşlamasına, halkın gelecek hayallerinin yıkılmasına
asla izin vermedik.
Türkiye'nin en
büyük ve dünyanın sayılı projeleri arasında bulunan Güneydoğu Anadolu
Projesi’yle 1,8 milyon hektar alanın sulama suyuna kavuşturulması
hedeflenmiştir. GAP Eylem Planı’nın uygulamaya konulduğu 2008 yılından bu yana
1 milyon hektar yer sulanmak için uğraşılmaktadır, 2003 yılında sadece 26
milyar kilovatsaat enerji üretilirken, şu anda
yaklaşık 2 katı, yani 51,5 milyar kilovatsaat enerji
üretilmektedir. Tarımda ürün çeşitliliğinin artırılmasını, kişi başına gelirin
yüzde 210 artırılmasını ve toplamda 3,8 milyon kişiye iş imkânı sağlanmasını
öngören proje sürdürülebilir kalkınma felsefesiyle toplumsal yapıyı bilinç,
etkinlik, adil kalkınma, katılımcılık kavramlarıyla kaynaştırmıştır. Artık GAP,
dünyada salt mühendislik harikası olarak değil yapıtlarıyla, geliştirdiği ve
uyguladığı evrensel kalkınma yaklaşımıyla örnek alınan bir konuma ulaşmış
bulunmaktadır.
Güneydoğu Anadolu
Projesi kapsamında sulama projelerinin yüzde 28’i tamamlanmıştır. Vahşi sulama
ve toprak erozyonunu önlemek amacıyla kırsal kalkınma destekleme kapsamında
basınçlı sulama yatırımlarına yüzde 50, toplu basınçlı sulama yatırımlarına
yüzde 75 hibe desteği verilmiş ve verilmeye devam etmektedir. Bugüne kadar 53
bin üreticimize 121 milyon TL hibe desteği verilmiştir. Bu destekler sayesinde
300 bin hektar alan damla ve yağmurlama sulama sistemleriyle sulanmaktadır.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Destekleme yeterli mi?
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) – Yine, bölgemizi yakından ilgilendiren, üretimde verim artışı
sağlayan sertifikalı tohumluk kullananı ve üreteni de desteklemeye devam
etmekteyiz. GAP artık sadece enerji ve sulama yatırımlarından oluşan bir
altyapı projesi değil kalkınma ajanslarının ortak iş birliği platformundan da
yararlanılarak yerel girişimleri harekete geçiren entegre
bir bölgesel gelişme programı olarak ele alınmaktadır.
Görünen o ki
Türkiye’de son sekiz yıldır devam eden siyasi istikrar, demokratik atılımlar,
özgürlükler noktasında alınan mesafe ekonomik gelişimi de doğrudan
etkilemiştir.
2011 yılı
bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar
adına aleyhte konuşmak üzere Eskişehir Milletvekili Sayın Hüseyin Tayfun İçli.
Siz geç geldiniz,
size de hatırlatayım. Artı bir dakikaları bütçe sebebiyle kullanmıyoruz. Size
de hatırlatmış olayım.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu bölüm dâhil
bütçenin tamamı değerli arkadaşlarım, gerçekçi değil. Ben fazla detaylara
girmeyeceğim. Bütçe denilince akla ne geliyor değerli arkadaşlarım? Para
geliyor. Sayın Erdoğan ne diyor: “Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık.”
Tabii, bu sözleri söyleyen Başbakan Sayın Erdoğan değil çünkü o gerçekten
paranın önemini biliyor çünkü Başbakan olduğunda “Ben tüccar Başbakanım.”
demişti. Doğrudur değil mi değerli arkadaşlarım? Bu sözleri çok değerli
sanatçımız Özdemir Erdoğan söylüyor, bunu söylerken de paranın yozlaştırıcı
etkisinden yakınıyor. Çok değerli ünlü şairimiz Tevfik Fikret de “Han-ı Yağma
(Yağma Sofrası)” isimli şiirinde, yozlaşan, yolsuzluklara bulaşan o dönemin
siyasetçilerini çok sert bir şekilde eleştiriyor, keşke zamanımız olsaydı da bu
şiirden bir dörtlük okuyabilseydim.
Paranın
yozlaştırıcı etkisini şairlerin, romancıların, daha genel bir tanımla
sanatçıların, iktisatçılardan ve siyasetçilerden çok daha önce fark ettikleri
ve tepki gösterdikleri bir gerçektir. Onları huzurunuzda şükranla anıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir yerde yozlaşma var ise, yolsuzluklar var ise, o yapı, o
toplum çöküyor. Kutsal kitaplarda ahlaki bakımdan iyice çökmüş, yolsuzluklara,
ahlaksızlıklara bulaşmış, çürümüş, bu yüzden Tanrı’nın gazabına uğrayarak yerle
bir edilen iki kentten söz edilir: Sodom ve Gomore. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ünlü romanında, aynı adlı
romanında, mütareke devri İstanbul’unu bu iki lanetli şehirle özdeşleştiriyor.
Romanın ana fikri
çöküşün getirdiği bir çürümedir. Üç kıtaya hükmeden o koskoca Osmanlı
İmparatorluğu neden çökmüştür? Neden bu hâle gelmiştir? İstanbul neden böylesi
lanetli bir şehir olarak adlandırılmıştır?
Değerli
arkadaşlarım, hepimizin çok iyi bildiği gibi o büyük imparatorluk 1854’lerde
artık, dış borç almaya başlamış, aldıkça almış, aldıkça almış, ondan sonra da
Osmanlı Devleti Düyun-ı Umûmiyyeye teslim edilmiş.
Değerli
arkadaşlarım, eğer bir ülke topladığı gelirleri başkalarının yönetmesine izin
veriyorsa, eğer kendi gelirlerini toplayamıyorsan, eğer o ülkede yolsuzluklar,
yoksulluklar diz boyu olduysa, ağır kokular geliyorsa değerli arkadaşlarım, o
ülke çöküyor çünkü ekonomik yönden bağımlı olan bir ülke siyaseten her yönden
bağımlı oluyor, her atamaları onlar yapabiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bunları neden anlattım: Osmanlı devletinin çöküşü, işte
paramparça olmuş, onun en somut örneği.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye iyi yönetilmiyor. Yüksek faizle borçlanıyoruz. Borcunu
yüksek faizle aldığı borçlarla ödüyor ve her geçen gün borcu daha da artıyor.
Burada bir sürü rakamlar söylendi. Bakın, Hazinenin rakamlarını söylüyorum
size, Hazinenin: Hazinenin rakamlarına göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış
borç toplamı 510 milyar dolar. Hiç rakamlarla oynamıyorum. Sekiz yıl önce AKP
iktidara geldiğinde, 210 milyar dolar.
Değerli
arkadaşlarım, bir ülke böylesine iyi yönetiliyorsa, Sayın Bakanlar anlatıyor
“Borç ödüyoruz, 1 trilyon borç ödüyoruz…” Basit bir matematik hesabı, 200
milyarlık borcunuz 500 milyar dolar olmuş; 300 milyar dolar… Babalar gibi
malları satmışsınız, ona rağmen, 300 milyar dolar.
Değerli
arkadaşlarım, bir hanımın eşi evini satıyor, buzdolabını satıyor, her şeyi
satıyor ama borcu da hep artıyor, 500; o kadın o kocayı boşar. Siz burada bana
hikâye anlatıyorsunuz, masal anlatıyorsunuz: “Böyle aldık.” Rakamlara takla
attırıyorsunuz. Bana bunun yanıtını vermeniz lazım: Sekiz yılda bir ülkenin
borcu, Hazinenin açıkladığı rakamlara göre -bakın, devletin Hazinesi- 300
milyar dolar artmış ve “1 trilyon lira borç ödedik.” diyorsunuz ama onu
ödeyebilmek için yüksek faizle 1 trilyon lira da başka yerden buluyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçenin adı iflas bütçesidir. Siz bu açıkları kapayabilmek
için sürekli vergiyle, dolaylı vergiyle vatandaşın kanını emiyorsunuz. Başka
türlü bunları, gelir-gider dengesini sağlamanız mümkün değil. Hükûmetin kendi yayımladığı raporda bütçe açığı çok net
olarak ortaya konuyor, öngördüğü bütçe 33,4 milyar TL. Bunu siz söylüyorsunuz.
Lütfen, halka
doğruları anlatın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli.
Sayın
Milletvekilleri, üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Şandır...
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim. Sorum Sayın Yılmaz’a.
Sayın Bakanım,
sekizinci yılı doldurduğunuz bilinciyle cevap istiyorum, verirseniz sevinirim.
2009 yılında
yayınladığınız Orta Vadeli Ekonomik Program’a göre 2003-2009 arası yedi yılda
toplam 270 milyar dolar faiz ödemesi yaptığınızı söylüyorsunuz. Yine aynı süre
içerisinde GAP projesine ne kadar aktardınız, ne kadar kaynak aktardınız?
Yine bir sayın
bakanınızın ifadesine göre 2003-2008 yılları arasında 70 bin hektar alanda
sulama kanalları yapabildiniz. 1 milyon 58 bin hektar olan GAP projesindeki
sulama alanını bu hızla ne kadar sürede bitirmeyi öngörüyorsunuz? Bu konuda
kendinizi başarılı görüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Hükûmete sormak istiyorum: 4123 sayılı Yasa tabii afete
maruz kalan belediye ve özel idarelere genel bütçeden pay aktarılmasını
öngörüyor. Bu konuyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı 2001’de Danıştay tarafından
iptal edilmiş idi. 2005’te Hükûmetiniz yeni bir
kararname çıkarttı. Bu kararnameyle, hiç afete uğramamış AKP’li belediyelere de
pay verilirken, diğer taraftan, Milliyetçi Hareket Partili, muhalefet partili
belediyelerin de paylarında azalma oldu, azaltıldı ve ödenmedi. Örneğin,
gecikme faizleriyle birlikte Isparta Belediyesinin alacağı 800 milyara ulaştı.
Senirkent Belediyesinin 300 küsur milyar liraya ulaştı.
Bölgemiz
belediyelerinin vatandaşa hizmetini doğrudan etkileyen bu paraları ne zaman
ödemeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Efendim, Kocaeli Arızlı’da deprem konutları var, Irak deprem konutları.
Buradaki insanlara devlet zoruyla baskı yapılıp çıkmaları sağlanmak isteniyor.
Bunların hakkı ne olacak? Bu insanlar devlete güvenerek başlarını sokacak yer
edindiler.
Ayrıca “GAP, GAP”
diyorsunuz. Gaziantep Sulama Projesi GAP projesi içerisinde görülmesine rağmen Hükûmetin yeni GAP Eylem Planı içerisinde bu ödeneğinden
neden faydalanamıyor? Sulama projeleri neden yaşama geçmiyor? Bunun yanı sıra,
Devlet Su İşleriyle iş birliği hâlinde Doğanpınar
Barajı niye hâlen ihale edilmiyor? GAP sizin projeniz değil ki, GAP, yıllardır
devam eden bir proje. İşsizlik ödeneğinden aldığınız paraların nereye, ne
miktarda harcandığını bilmiyoruz. Yatırımlar o bölgede durmuş ama siz, sizin
eseriniz olmayan GAP’la övünmeye devam ediyorsunuz. GAP’a sahip çıkmak Hükûmet…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
soruyorum: Millî İstihbarat Teşkilatına eleman alımında ne tür objektif ölçüler
kullanılmaktadır? Kuruma personel alımı konusunda kamuoyuna yansıyan
olumsuzluklarla ilgili olarak ne tür tedbirler alınmış veya da alınmaktadır?
Soru iki: TÜİK
tarafından açıklanan ağustos ayı işsizlik rakamlarının Sayın Başbakanın mayıs
ayında yaptığı açıklamalarla bir ilişkisi var mıdır? Sayın Başbakanın
açıklaması öncesi ve sonrasında, işsizlik verileri için, anket sorularında bir
farklılık var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Bakan, 7 Şubat 2010 tarihinde Antalya’da oluşan sel
felaketinde 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, birçok vatandaşımız zarar
görmüştür. Burada zarar gören ve hayatını kaybeden vatandaşlarımızdan valilik
mi yoksa Afet ve Acil Durum Başkanlığı mı sorumludur? Eğer Başkanlık sorumluysa
sorumlulara gereken cezalar verilmiş midir?
İkinci sorum:
Yeni bir afet ve acil durum yasasının çalışmalarının yapıldığı bilinmektedir.
Yeni hazırlanan yasada taşra teşkilatına bir açıklık getirilecek midir? Taşra
teşkilatlarını kime bağlı olarak çalıştırmayı düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yirmi dört saat nöbet esasına göre
çalışmaktadır. Buradaki personel özlük haklarında, diğer yirmi dört saat
esasına göre çalışan kurumlarda olduğu şekilde iyileştirme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Dördüncü sorum:
Sayın Bakan, iktidarınız döneminde….
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: 8 Mart Elâzığ
depreminden dolayı başlangıçta Tunceli Hükûmet
tarafından görülmedi, sonradan neyse ikazlarımız üzerine yapılan tespitte Hükûmete göre… Bu 8 Mart depreminde Tunceli’de zarar gören
kaç kişi vardır, kaç ağır hasarlı konut vardır, kaç orta hasarlı ve kaç hafif
hasarlı bina vardır? Bunlara, ağır hasarlılara, bir kısmına 43 metrekarelik
prefabrik, bir kısmına 3 bin lira, bir kısmına 2 bin liralık para ödenmektedir.
Bu tamamen aynı durumdaki depremde zarar göre kişilere, aynı zarar gören
kişilere aynı nitelikte ev yapılması gerekir. Bu neden yapılmıyor?
Bugün gazetelerde
var: Elâzığ Kovancılar Okçular köyünde yapılan deprem evlerini fırtına atmış,
sular akmış yani böyle devletin parası nasıl harcanıyor?
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan,
İşsizlik Fonu’ndan GAP projesine ne kadar kaynak aktarılmıştır? Bu kaynaklar
nerelere harcanmıştır? Benzer bir proje olup bir an önce bitirilmesi Konya ve
Karamanlı çiftçilerce sabırsızlıkla beklenen Konya Ovası Projesi’ne de benzer
şekilde kaynak aktarmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
TÜİK tarafından hazırlanan millî gelir, enflasyon, işsizlik, yoksulluk gibi
sosyoekonomik göstergelerin belirlenmesinde uygulanan hesaplama yöntemlerinin
sık sık değiştirilmesinin gerekçeleri nelerdir?
Kurumun güvenilirliğini tartışılır hâle getiren bu uygulamalardan vazgeçmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MİT’le ilgili üç
sorum var.
Birincisi: 16
Mart 1978 tarihinde öğrencilerin üzerine bomba ve silahlı saldırıyla ilgili
olarak MİT’in arşivinden alındığı iddia edilen Lokman Kondakçı
ve Hasan Fehmi Güneş’in görüşmesinin bant çözümüne ait belgedeki ihbar ve
ifşaatlar yargıya intikali yerine neden saklanmıştır? MİT’in böyle bir saklama
yetkisi var mıdır?
İkinci soru: MİT
Müsteşarı Hakan Fidan’ın yanına 2 kişi daha alarak 20 Temmuz 2010 Salı günü
İmralı’ya gittiği ve Abdullah Öcalan’la görüştüğü doğru mudur? Doğru ise bu
görüşmenin içeriği nedir? Bu görüşme ve içerik hakkında Hükûmetin
ve Başbakanın haberi var mıdır?
Üçüncü sorum:
MİT’e göre “Ergenekon” diye bir örgüt var mıdır, yok mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, GAP
İdaresinin kanun hükmündeki kuruluş kararnamesinde 1 başkan ve 2 başkan
yardımcısı kadrosu mevcut iken 3 başkan yardımcısına neye dayanarak uzun
zamandan beri makam maaşı ödenmektedir?
İkinci sorum:
Ülkemiz genelinde kurulan bölgesel kalkınma ajanslarının kaçı fiilen çalışmaya
başlamıştır? Bu uygulamanın Devlet Planlamanın içinin boşaltılmasına yol açtığı
iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılan denetleme raporlarının
Bakanlığınızca şimdiye kadar kaçı hakkında işlem yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Yılmaz’a TÜİK’le ilgili bir sorum var, kendisine daha önce iletilmiş
Türk Büro-Sen Genel Merkezi tarafından. TÜİK eski Başkanı Sayın Demir hakkında
soruşturma açılması için şikâyette bulunmuşlar, size de yazmışlar herhangi bir
tayin yok diye. Ama şikâyeti yapan arkadaşımız, bölge müdürlüğünde kendi görevi
olmayan işlerle görevlendirildiğini… Belki sizin yazınızdan sonradır. Bu konuda
son durum nedir? Mağduriyetin giderilmesini talep ediyoruz.
Sayın Çiçek’e de:
MİT Müsteşarlığı Başbakanlığa bağlı bir kurum diye biliyoruz. Onların
eylemlerinden Başbakan ve sizler sorumlu musunuz? Eğer sorumluysa, Sayın
Kaptan’ın sorduğu sorunun devamı olarak, o zaman “Görüşenler de şerefsizdir.”
demek doğru mudur, değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta cuma günü, Aydın ili Koçarlı ilçesi Boydere, Cincin, Çakmar
köylerinden Söke Bağarası beldesine kadar olan
bölgede büyük bir afet yaşanmıştır. Bu afet sırasında 1 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, yirmiden fazla ev tamamen yıkılmış, yüzlerce ev ve ahır tahribat
görmüştür. Son yirmi beş yılın bu en büyük afetini yaşayan bölgede tarım
ürünleri ve tarım alanları ağır tahribata uğramıştır. Bu konuyla ilgili olarak
yaşanan afetle ilgili alınan tedbirler nelerdir?
İki: Koçarlı-Boydere köyünden Söke-Bağarası
bölgesine kadar olan bölgeyi afet kapsamına alıp, oraya ayrı bir özel ilgi
göstermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
bakanlar, her ikinizin de beşer dakika süresi var.
Buyurun Sayın
Yılmaz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Şandır
GAP’la ilgili sordular, sekiz yılda harcamaları. Son üç yılı hemen
söyleyebilirim: 2008’de normal ödeneği 1 milyar Türk lirasıydı, ona GAP Eylem
Planı’yla birlikte 1 milyar daha ek ödenek sağlandı, 2 milyara çıktı. 2009
yılında 3 milyar ödenek tahsis edildi. 2010 yılında ise 4 milyar mertebesine
çıktı bu ödenek. Yani sadece son üç yılda 9 milyar liralık bir ödenek tahsisatı
söz konusu oldu. Daha önceki rakamları da toparlayıp verebiliriz. Yalnız şunu
söyleyeyim: Az önce de belirttim, GAP Eylem Planı öncesinde ortalama yüzde 7
civarında kamu yatırımları içinde bir paya sahipken GAP yatırımları, GAP Eylem
Planı sonrasında bu pay kademeli bir şekilde yüzde 14’lere kadar yükselmiştir
yani GAP gerçekten hak ettiği payı almaya başlamıştır.
“Bu 1 milyon 60
bin hektar alan ne zaman sulanacak?” diyorsunuz. Şu anda 300 bin hektarın
üzerinde bir alan sulanıyor. Biz iktidara geldiğimizde bu 200 bin hektarın
altındaydı, şu anda 300 bin hektarın üzerinde bir alan sulanıyor. Ancak şurada
şöyle bir özellik var, onu yeniden altını çizerek belirtmek istiyorum: Bu,
elektriğe benziyor; bir elektrik üretim hatları var, bir iletim hattı bir de
dağıtım hatları var. Sulamada da öyle. 1 milyon
hektardan fazla alanı sulayacak suyu şu anda barajlarımızda depolamış
durumdayız yani suyu üretmişiz. Bunu ana kanallarla ovalara taşıyoruz. Bu GAP
Eylem Planı’nın ana esprisi de bu. Ana kanal dediğimiz gerçekten çok büyük
ölçekli kanallar. Mardin Ovası’na, Suruç’a, Batman’a, bu ovalarımıza ana
kanallarla barajlarımızdaki suyu taşıyoruz. Şu anda 600 kilometrenin üzerinde
bir alan ihale edilmiş durumda, ana kanal. Bunun büyük bir kısmı başlamış.
Örneğin Mardin’e giden kanal 2011’de bitecek inşallah. Bir kısmı 2012’de
bitecek, belki bazıları da 2013’e kalacak. Bunlar bittiği zaman, işte bu 1
milyon hektardan fazla alana ana kanallarla suyu nakletmiş olacağız. Gerisi
artık tarla içi şebekeler. Orada zaten siz istemeseniz de üreticiler, köylüler
bir şekilde o işi hallediyorlar. Orada da yine DSİ’nin
çalışmaları oluyor. Çok geniş bir alan için proje ihalelerini yapmış durumda
DSİ. Buna paralel toplulaştırma çalışmaları yapılıyor, 2 milyon hektar alanda
şu anda toplulaştırma çalışması var. Bütün bizim bugüne kadar ülke olarak
yaptığımız toplulaştırmanın 1 milyon hektar olduğunu düşünürseniz, bunun
büyüklüğünü daha iyi takdir edersiniz. Büyük çapta toplulaştırma, sulama, tarla
içi geliştirme faaliyetlerimiz devam ediyor ve süratli bir şekilde de inşallah
bunlar tamamlanacak. Bittiği zaman da hem tarımsal üretimde ciddi bir artış
olacak -sadece o bölgeyi de ilgilendirmiyor bu- tüm ülkemizin gıda güvenliğine
büyük katkısı olacak, ihracatımıza büyük katkısı olacak ve gıda sektörünün de
gelişimine büyük destek olacak inşallah bütün bu yatırımlar.
Sayın Ağyüz, yine GAP’la ilgili sorular sordu. Aslında onlara
genel anlamda cevap vermiş oldum.
İşsizlik
sigortası nereye gidiyor diye soruldu. Özellikle, Konya Ovası bundan
faydalanacak mı diye soruldu. Zaten baktığınız zaman, işsizlik sigortası, hep
GAP diye tartışıyoruz ama çıkardığımız Kanun’u incelerseniz, “GAP, DAP, KOP ve
diğer bölgesel programlar ile bölgesel gelişmeye dönük altyapılarda harcanır bu
gönderilen para.” diyor Dolayısıyla işsizlik sigortasından gelen parayı biz
sadece GAP’a harcamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, bir dakika içinde tamamlayın, diğer Sayın Bakana söz vereceğim.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – DAP’a da, KOP’a da bu parayı harcıyoruz, harcamaya da devam edeceğiz,
diğer bölgesel gelişmeye dönük altyapı projelerine de bunu harcıyoruz. Yani o
para sadece GAP’a gitmiyor. Belki yanlış bir bilgi var, bunu bu vesileyle düzeltmiş
olalım.
TÜİK’in rakamları ile
Sayın Başbakanımızın açıklaması arasında hiçbir ilişki yok. TÜİK tamamen sahada
ne görüyorsa, hane halkı, yıllardır yaptığı metodoloji
neyse işsizlik konusunda, bu yıl da aynısını yapıyor, farklı bir metodolojisi,
farklı bir uygulaması söz konusu değil. İşsizlik rakamları bu büyüme hızıyla
tabii bir şekilde geriliyor. Bu da çok sevindirici bir şey.
Burada Sayın Günal’ın bu personel soruşturma raporlarıyla ilgili bir
sorusu vardı. İlgili personel soruşturma raporu gereği tayin edilmiş durumda.
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Onu o zaman yazılı olarak -eğer müsaade ederseniz-
cevaplayayım.
Peki, teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, arkadaşlarımızın sorduğu sorular var, bunların kısmı Bütçe
Komisyonunda da dile getirilmişti, mesela Kocaeli Arızlı’da
ikamet eden kişilerle ilgili. Bunlar esas itibarıyla mevzuatımız açısından hak
sahibi değil ama orada ikamet ediyorlar. Dolayısıyla biz yaptığımız işleri hak
sahibi olma esasına göre yapıyoruz Afet ve Acil Durum Yönetimi olarak ama
bunlarla ilgili sorunların Valilikçe çözülmesi noktasında bir çaba var, bir
gayret var dolayısıyla Valilik işlemleri olarak orada sürdürülüyor.
İkincisi: “Millî
İstihbarat Teşkilatına eleman alınırken kıstaslar, kriterler
nelerdir?” Eleman alımıyla ilgili olarak bir ihtiyaç hasıl
olunduğunda Millî İstihbarat Teşkilatının sitesinde buraya müracaat edeceklerde
aranacak nitelikler orada herkese duyuruluyor. Takdir edersiniz ki bu özel bir
hizmettir, özel nitelik gerektirir -siz de benzer bir hizmeti yaptınız Sayın
Özdemir- dolayısıyla dünyadaki istihbarat teşkilatları açısından aranan
nitelikler neyse burada da aranan odur ve bu herkese de açık olarak
duyurulmaktadır.
Yine, Millî
İstihbarat Teşkilatıyla ilgili sorulduğu için ifade edeceğim. “Ergenekon
konusuyla ilgili olarak MİT’in görüşü nedir?” diye soruluyor. Bu, Anayasa’mız
açısından görülmekte olan bir dava sebebiyle burada fikir beyan etmeyi doğru
bulmuyoruz. Neticede böyle bir örgüt vardır, yoktur, ne niteliktedir, buna
yargı karar verecektir.
Sair hususlar:
Konuşmamda da ifade ettim, Millî İstihbarat Teşkilatının faaliyetleri özü
itibarıyla, geneli itibarıyla gizli olmak mecburiyetindedir; aksi takdirde,
böyle teşkilatlar kendilerine yüklenilen görevi yapamazlar. Dolayısıyla, bir
kısım konular burada zaman zaman gündeme geliyor,
aslında dün de geldi bazı konular, buna dün de cevap verildi, geçmişte de cevap
verildi. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz: Anayasa ve yasalar çerçevesinde
görev yapan bir teşkilattır. Belli sorunlarla karşı karşıya olan ülkeler bu tip
sorunları çözme noktasında faaliyetlerini sürdürürken ve kendimizle ilgili
baktığımızda -biz 18 Kasım 2002’de göreve geldik- 2002’den evvel bu teşkilat
hangi usul ve esaslara göre görev yapıyorsa, neyi nasıl yapıyorsa, bugün de
bunu aynı kriterlere göre yapıyor, çünkü ne teşkilat
mevzuatında değişiklik oldu ne de kendilerine yüklenen görev açısından. O
nedenle, bir kısım sorulara zaten yasa gereği burada cevap verme imkânı yoktur.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İçeriğini sormuyoruz Sayın Bakanım, görüştü ya da görüşmedi.
İçeriğini istemiyoruz yani.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Üçüncüsü: Şimdi Afet ve Acil Durumla
ilgili bir yasa tasarısını yakında Meclise getireceğiz. Orada tabiatıyla
teşkilatlarla ilgili olarak, taşra teşkilatlarıyla ilgili olarak uygulamadan
kaynaklanan eksiklikleri gidermeye çalışıyoruz. Diğer hususlar da burada
gündeme gelmiş olacaktır.
Şimdi, Tunceli’yle
ilgili olarak… Şimdi, Valiliğin bize gönderdiği bir yazıda bir yerde bir afet
ve acil durum söz konusu olduğunda gerek valilik makamı gerekse…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gürültüyü keserseniz… Sayın Bakanın sözlerini ben duyamıyorum.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, biraz yüksek sesli olursa…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Olabildiğince yüksek sesle konuşmaya
çalışıyorum.
Bir yerde
-inşallah olmaz ama- bir afet söz konusu olduğunda -depremdir, sel felaketidir-
evvela valilik ve oradaki birimler, ihtiyaç hasıl
olduğunda çevre illerden ve merkezden gönderdiğimiz elemanlarla bir tespit
yaptırıyoruz: Meydana gelen hasar bundan dolayı mı olmuştur? Olduysa ne
çaptadır? Hak sahipleri kimlerdir? Bunlar belirlendikten sonra imkân ölçüsünde
değişik kaynaklardan imkân göndermek suretiyle bu hasarları ortadan kaldırmaya
çalışıyoruz.
Şimdi “8/3/2010 tarihinde Elâzığ ilinde meydana gelen deprem
nedeniyle yıkılan ya da ağır hasar gören konut yoktur.” deniliyor. Evet, orada
hasar görmüş konutlar var, şimdi rakamlarını vereceğim. Bir kısım evler
yıkılmış vesair ama bu deprem dolayısıyla değil.
Maalesef Türkiye'nin birçok yerleşim merkezinde yapı malzemeleri çok kötü
olduğu için, ister istemez, yağmur yağdığında veya uzun süre tamirat
yapılmadığı için bir kısım sıkıntılar meydana geliyor. Ama buna rağmen,
neticede sebebi ne olursa olsun, oradaki evler hasar gördüyse, vatandaşlarımız
sıkıntıdaysa, biz yine de kaynak gönderdik. Şu ana kadar Tunceli’ye bizim
gönderdiğimiz para 2 trilyon 710 milyar liradır. Ayrıca, Sosyal Yardımlaşma
Fonu’ndan yapılabilecek ne varsa o da yapılıyor.
Ne kadar tespit
yapılmış 8 Mart 2010 tarihi itibarıyla? 11 bin konut için ön hasar tespit
çalışması yapılmış ve bu konutların hasar durumları belirlenmiştir. İncelenen
bu 11 bin konuttan 1.629’u hafif, 1.380’i orta, 853’ü ise ağır hasarlıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Eğer bir başka türlü ihtiyaç hasıl olursa yazılı cevap veririm, belki değerlendirmeniz
açısından.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım:
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI
1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 665.568.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 665.568.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Milli İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 445.324.233,00
- Bütçe Gideri : 452.778.512,16
- Ödenek Üstü Gider :
8.346.931,44
- İptal Edilen Ödenek : 892.652,28
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 866.499,00
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Milli İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 13.640.400
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.640.400
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 12.166.100,00
- Bütçe Gideri : 11.295.147,47
- İptal Edilen Ödenek : 870.952,53
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.– Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.434.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 130.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.564.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 10.899.600,00
- Bütçe Gideri : 13.655.009,48
- ÖdenekÜstü
Gider : 3.464.210,75
- İptal Edilen Ödenek 708.801,27
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.682.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 432.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 250.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri
2.833.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.198.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 800.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 8.198.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.998.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 7.799.100,00
- Bütçe Gideri : 6.773.605,50
- İptal Edilen Ödenek : 1.024.039,39
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 1.455,11
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 7.336.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 5.996.507,62
BAŞKAN– (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.96 - AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.– Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.519.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 168.617.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.600.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 507.306.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 688.042.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 950.719.300
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 148.700
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 556.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 270.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Eğitim
Hizmetleri 40.214.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 991.908.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Planlama Teşkilatı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 455.297.008,00
- Bütçe Gideri : 431.658.964,75
- İptal Edilen Ödenek : 23.638.043,25
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.85 – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 256.764.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 706.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 17.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 257.487.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
2.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN–(A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 109.044.000,00
- Bütçe Gideri : 96.787.826,64
- İptal Edilen Ödenek : 12.256.173,36
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.481.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri 60.150.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.631.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 63.431.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 200.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.631.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 53.080.000,00
- Bütçe Gideri : 45.194.995,99
- Ödenek Üstü Gider : 446.300,91
- İptal Edilen Ödenecek : 8.331.304,94
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 50.760.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 50.274.900,56
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ile
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Gündemimize göre
2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Dördüncü turda,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk
Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
bütçeleri yer almaktadır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle
ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak
isteyen milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için giriş
yapabilirler.
Soru sorma
işlemini başlatıyorum.
Bilgilerinize
sunulur.
Dördüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Kavaz, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç, İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci, Ankara
Milletvekili Sayın Aşkın Asan, Kütahya Milletvekili Sayın İsmail Hakkı Biçer,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Necip Taylan, Sivas Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya, Bingöl Milletvekili Sayın Kâzım Ataoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras, Van
Milletvekili Sayın Özdal Üçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Adana Milletvekili Sayın Recai Yıldırım, Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluata, İstanbul Milletvekili
Sayın Atila Kaya, Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer, Kırklareli
Milletvekili Sayın Tansel Barış, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen.
Şahıslar:
Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak;
aleyhinde, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Kavaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Atatürk’ün
direktifleriyle kurulan Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin de katılımıyla, Anayasa’mızın 134’üncü
maddesi gereği, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altında
toplanmış ve 2876 sayılı Yasa’yla da akademik görev ve sorumlulukları olan bir
bilim kurumu hâline dönüşmüştür. Yirmi yedi yıldır akademik çalışmalarıyla
dilimizin zenginleşmesine, tarihimizin ve kültürümüzün araştırılmasına yönelik
bilimsel araştırma, hizmet ve faaliyetlerini sürdürmektedir. Dünyadaki hızlı
değişim, Yüksek Kurum ve bağlı kuruluşlarının işlev ve sorumluluklarını
artırmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun maddi kaynağı
Atatürk’ün mirasından oluşmakta ve kendilerine ait hizmet binaları
bulunmaktadır. Hizmet binası bulunmayan Yüksek Kurum, Atatürk Araştırma Merkezi
ve Atatürk Kültür Merkezi ise 2010 yılında yeni hizmet binalarına kavuşmuş ve imkânlar
ölçüsünde her türlü teknik ve altyapı sorunları çözülmüştür. Fiziki
imkânlarının iyileştirilmesi yanında, Kurum daha dinamik ve üretken kalabilmek
için 2010 yılında yeniden yapılanma ve norm kadro çalışmalarını başlatmış
bulunmaktadır. Bu çalışmayla, Kurum içinde dengeli ve etkin bir iş bölümü
sağlanması, iş akışının hızlandırılması, iletişimin güçlendirilmesi ve kadro
ihtiyaçlarının iş yüküne bağlı olarak en uygun şekilde belirlenmesi hedeflenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun görevi,
Türk dili, tarihi ve kültürü üzerinde bilimsel, özgün araştırmalar yapmak,
yaptırmak ve bunların sonuçlarını yayımlamaktır. Bu araştırmaların toplum ve
devlet için öncelikli konular üzerinde yapılması, sürekli olarak geliştirilmesi
ve hizmete sunulması gerekmektedir. Bu amaçla, 2011 yılında Atatürk Yüksek
Kurumu bilişim altyapısı ve bütünleşik bilgi sistemi kurulması projesi ile
sosyal ve beşerî bilimler alanında genel ağ üzerinde özgün bilgi üretimi için
ortamlar hazırlayacaktır. Farklı kültürlerin temel düşünce, bilim ve sanat
eserlerini Türkçeye çevirme projesiyle de belirtilen alanlarda dünyada mevcut
bilgiyi, hangi dilde yazılmış olursa olsun, günümüz Türkçesiyle bilim
adamlarına olduğu kadar toplumun da hizmetine sunmaya çalışacaktır. Bu proje
çerçevesinde, 2011 yılında, ölümünün 50’nci yıl dönümünde anacağımız Hasan Âli
Yücel’in başlattığı fakat yarım kalan “Tercüme Hareketi” yeniden
canlandırılacaktır. Bu proje, Atatürk Yüksek Kurumu koordinatörlüğünde, Türk
Dil Kurumu bünyesinde ve diğer bağlı kuruluşların desteğiyle yürütülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Yüksek Kurumunun
2011 yılında başlayacağı ve daha sonraki yıllarda da devam ettireceği önemli
projelerden birisi de üniversitelerde yüksek lisans ve doktora yapan
öğrencilere burs vermek, Atatürk Yüksek Kurumunda tasarlanacak ve yazdırılacak
veri tabanları etrafında gruplar oluşturmak suretiyle önemli ve öncelikli
konularda kurumsal bilgi üretilmesini sağlama projesidir.
2011 yılında
Sondaj Metoduyla Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Tarihini Araştırma Projesi ve
bu bağlamda Türk hukuk tarihi, Orta Asya, Kafkasların, Orta Doğu’nun,
Balkanların sosyal ve kültürel tarihleri, kümeleri oluşturulacaktır.
Zaman itibarıyla,
faaliyetlerden çok bahsedeceğim ama… Netice itibarıyla şunu arz edeyim ki bu
bütçe mutlaka sonuç olarak Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı ve bağlı kuruluşlar için toplam 32 milyon 470 bin TL olarak öngörülmüştür.
2011 yılı merkezî yönetim ve Yüksek Kurum bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kavaz.
İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında, Atatürk Kültür Merkezi ve
Atatürk Araştırma Merkezi bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bütçe kanunları vatandaşlardan vergi toplamaya, toplanan
vergilerle vatandaşın ihtiyacı olan kamu hizmetlerinin yapılmasına yetki verir.
Bütçenin halkın yararına olup olmadığını daha çok eğitime ve sağlığa ayırdığı
payla, onun ağırlığıyla orantılı olarak değerlendirebiliriz.
Bu bütçe halkın
yararına bir bütçedir, vatandaşın refahını, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen
eğitim, sağlık harcamalarının genel bütçeden aldığı pay yüzde 17’ye
yükseltilmiştir. Yeterli mi? Tabii ki değil ancak sekiz yıl öncesine göre
baktığımızda çok iyi bir gelişmedir. 2002’de söz konusu pay yüzde 10 iken bugün
yüzde 17’ye çıkarılmıştır.
Düşük gelir
gruplarına ve yardıma muhtaç vatandaşlarımıza bütçeden geçmişe kıyasla çok daha
fazla destek verilmektedir. Özürlüler İdaresi ödeneği yüzde 70, sosyal yardım
ödenekleri yüzde 66, Çocuk Esirgeme Kurumu ödenekleri yüzde 38 artırılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk Araştırma Merkezi bütçeleri
hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum: 1983 yılında kurulan
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlı kuruluşlardan Atatürk Kültür
Merkezi kültürümüzü bilimsel olarak araştırmakta, tanıtmakta, yaymakta,
kültürel çalışmalar yapan kişileri desteklemekte ve bu amaca yönelik çalışmalar
yapmaktadır.
Atatürk Araştırma
Merkezi ise Atatürkçü düşünce, Atatürk ilkeleri, devrimleri ile Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş, gelişme sürecinin anlaşılmasına, açıklanmasına yönelik
çalışmalar gerçekleştirmekte, bu konularda çalışma yapan kişileri, bilimsel
faaliyetleri destekleme amacını taşımaktadır.
Atatürk Kültür
Merkezi tarafından 2001-2010 yılları arasında 138 kitap, 39 dergi yayınlanmış,
3 uluslararası kongre, 18 sempozyum
gerçekleştirilmiştir. Yayınlanan eserler edebiyat, halk kültürü ve bilim
tarihiyle ilgili konularda yoğunlaşmaktadır. “Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü”
adlı projenin Atatürk dönemini içeren bölümü tamamlanıp üç cilt olarak
yayınlanmıştır.
Atatürk Araştırma
Merkezi tarafından 2010 yılında 37 bilimsel etkinlik gerçekleştirilmiş, çalıştaylar, konferanslar, kongreler, sempozyumlar
ile Merkezin amacına yönelik ürettikleri, bilim insanlarıyla paylaşılmıştır.
2010 yılında 28 adet yayın, 1 adet belgesel film yapılmıştır.
Atatürk Kültür
Merkezinin 2011 yılı bütçesi 2 milyon 953 bin Türk lirası, Atatürk Araştırma
Merkezinin bütçesi ise 2 milyon 111 bin Türk lirasıdır. Kurumların bütçelerinin
yaklaşık yarısı personel giderlerine ve sosyal güvenlik primlerine, diğerleri
de amaçlarına yönelik harcanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Araştırma ve Kültür Merkezinin bilimsel
faaliyetlerini sürdürmeleri hususunda en önemli sorunları, Kurumun yasalarının
12 Eylül rejiminin izlerini taşımasıdır. 1983 yılında kurulan Atatürk Kültür,
Tarih ve Yüksek Kurumunun kanunu hakkında bu süreçte Anayasa Mahkemesine 5 kez
dava açılmıştır. Söz konusu davalar, 12 Eylül rejiminin Türk Dil ve Tarih
kurumlarını kaldırıp sivil bir kuruluş olması yerine Atatürk’ün vasiyetine
aykırı olarak devlete bağımlı bir kurum şeklinde oluşturulmasıyla ilgilidir.
Söz konusu davalarda 2876 sayılı Yasa’nın on sekiz maddesi iptal edilmiş,
Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi çok sıkıntıya girmiştir.
Araştırma yapan kurumlar bilim kurullarını dahi oluşturamamaktadırlar. Bu
konuda yasa çalışmaları yapılmaktadır ancak bu döneme yetişmesi öngörülmüyor
çünkü Meclisin oldukça yoğun olduğu gözleniyor. Bu konuda Anayasa
değişikliğiyle birlikte Atatürk’ün vasiyetine uygun yeni düzenlemeler yapılarak
12 Eylülün kalıntıları bu yasalardan temizlenmelidir.
2011 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Domaç.
İstanbul
Milletvekili Sayın Necat Birinci… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Ku-rumu üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, kuruluşundan itibaren Türk Dil Kurumu üzerinde özellikle 1950’den
sonra oldukça tartışmalar yaşanmıştır. 1990 yılından sonra bu tartışmalar,
Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumunun ve Tarih Kurumunun kapatılmış olduğu
noktasındadır. Kısaca şöyle hatırlayalım: 1932 senesinde Türk Dil Kurumu
kurulur Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla, 1936 senesinde Türk Dil Kurumu adını
alır ve fahri başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, başkanı da o dönemde Millî
Eğitim Bakanlığına da bakan Kültür Bakanıdır. Yani devlete bağlı, bütçesi Millî
Eğitim Bakanlığı içinde bir kuruluştur. 1949 senesinde ilk önemli tüzük
değişikliği yapılır, Türkçenin öz güzelliği yerine, “Türkçenin özleştirilmesi
ve arındırılması” konusu tüzüğe girer ama asıl köklü değişme ve sapma, 1951
senesinde yapılır ve Türk Dil Kurumu “devrimci bir kurum” olarak tüzüğü değiştirilir.
Yani, Atatürk’ün kurduğu Kurum 1951 yılında tamamen Atatürk’ün programından
çıkmış olur.
Değerli dostlar,
şimdiki Türk Dil Kurumu çalışmaları itibarıyla gerçekten takdire şayan bir
faaliyet içindedir. Kısaca 2010 senesinin çalışmalarıyla neler yapıldığını
sizin önünüze getirmek istiyorum: Şimdi 2010 yılında 34 ilmî eser
yayınlanmıştır, 6 millî, 9 milletlerarası bilimsel toplantı, 937 bilim adamıyla
da Türkçenin meseleleri tartışılmıştır.
Sözlükler ve
kültür… Değerli milletvekilleri, söz varlığı, milletin tarih içinde köklerini
veren en önemli kaynaklardır. Bugün, Türkiye'de en çok ziyaret edilen ağ, Türk
Dil Kurumunun ağıdır. Orada neler vardır? Pek çok yanlışı burada da gördüğümüz
Sesli Türkçe Sözlük vardır. Orada “Hakkâri” ifade edilir “Hakkari”
denmez. “Demokraasi” denmez “demokrasi” denir.
“Hâkim” denir “hakim” denmez. “Şâkir”
denir “şakir” denmez. Eğer akşamları on dakika biz bu
canlı sözlüğü açacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük, en önemli
kürsüsünden ve Divanından yapılan yanlışların giderileceği noktasında önemli
adımlar atılır, bunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Ayrıca, Büyük
Türkçe Sözlük, hep İngilizlerin 670 bin kelimelik sözlüğüne övünerek,
kıskanarak bakarız ama bugün, Büyük Türkçe Sözlük bilgisayarda, ağda vardır ve
620 bini geçen söz varlığı burada yer almaktadır yani İngilizlerin dili
İngilizce bizim dilimizden çok zengin değildir. Nereden geliyor oraya? Ağakay’ın, 1945 senesinde, Türkçeyi 15 bin kelimelik
noktaya getirdikten sonra, bugün, Türk Dil Kurumunun ve Türkiye üniversitelerinin
Türk dili edebiyatı hocalarının ve özellikle dil hocalarının çalışmasıyla
Türkçe 620 bini aşkın kelime varlığına gelmiştir. Şimdi huzurunuza getirmek
isterdim Türkçe Sözlük’ün yeni baskısını. Türkçe Sözlük’te 15 bin kelimeden, Redhouse’un
120 bin kelimelik Türkçe Sözlüğü’nün, 1945 senesinde, arındırma yoluyla
temizlenmesinden, ayıklanmasından sonra 122 bin kelimeye gelmiştir yani bugünkü
Türkçe Sözlük’ümüz 122 bin kelimeyi önümüze
getiriyor.
Bu bakımdan,
Kurum çalışanlarını tebrik eder; dilimizle oynamanın, tarihimizle,
kültürümüzle, duygularımızla, sevdalarımızla, aşklarımızla, heveslerimizle,
kinlerimizle, nefretlerimizle dolayısıyla maddi manevi bütün varlığımızla
oynamak anlamına geldiğini belirtir, dilimizi canımız gibi, gözümüz gibi korumak
gerektiğinin önemini huzurlarınızda ifade eder, çalışanlara başarılar diler,
Divana ve huzurunuza saygılar sunarım.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birinci.
Ankara
Milletvekili Sayın Aşkın Asan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AŞKIN ASAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih
Kurumu Başkanlığı 2011 bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Türk Tarih
Kurumu, bizzat Atatürk’ün teklifiyle kurulan kurumların başında gelmektedir.
Atatürk, özellikle Avrupa devletlerinin ders kitaplarında yer alan Türk
milletine yönelik çirkin iftiralara karşılık bunun böyle olmadığını ve cihan
tarihinde ve eski çağlardan beri Türklerin gerçek yerinin ne olduğunun ve medeniyete
ne gibi hizmetlerinin bulunduğunun araştırılması gerektiğine inanıyordu.
Türk Tarih
Kurumunun kuruluş gayesi, Türk ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları,
Türklerin medeniyete hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak,
yaymak ve yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini, Türkiye tarihini
yazmak konusunda çalışmalar yürütmektir. Türk Tarih Kurumu, kuruluşundan
günümüze dek kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda pek çok başarılı çalışmaya
ve projeye imza atmıştır.
Değerli
milletvekilleri, insan, geçmişin yükünü taşıyan ve geleceğe yönelen bir
varlıktır. İnsanın üç zaman boyutunda birden yaşaması söz konusudur.
Eylemleriyle şimdide, hafızasıyla geçmişte, umut etmesiyle gelecekte yaşar.
Tarih insanların yaptıklarıyla oluşmuştur ve oluşturduğu tarihte bireylerin
amaç, niyet ve özlemleriyle örtüşmeyen gelişmeler de oldukça fazla yer alır.
Tarihte, insanı, onun başarı ya da başarısızlıklarını, yükselişlerini ya da
düşüşlerini gördüğümüz için tarih üzerinde düşünmek aynı zamanda insan üzerinde
düşünmek demektir. Bundan dolayı insanı düşünürken, insanın değerlerini ve
eylemlerini anlamaya çalışırken belli bir tarih felsefesine ve tarihsel bir
bilince dayanmıyorsak düşüncelerimizde hep bir eksiklik ve temelsizlik söz
konusu olacaktır.
Geçmiş değişmiyor
şüphesiz ancak bizim geçmişi algılama, kabullenme, yönlendirme niyetlerimiz
sürekli değişmektedir. Tarih, belgelere dayanarak yazılır. Geçmişle ilişkimizin
tek yolu onlardan kalan izleri izlemek, anlamak, yorumlamaktır. Geçmişin saptanması,
bizi geçmişteki olgulara götürecek belgeler yardımıyla gerçekleşir. Tarihî
gerçekler, belgeler saklanmamalıdır. Tarih araştırmalarının sonunda kötü
şeylerin çıkabileceği duygusu bizleri asla frenlememelidir. Tarih öznel bir
alandır, subjektiftir. Yalnız olguların üzerinde
yorum yaparken değil, geçmişte yaşanmış hangi olayların geleceği de belirleyen
tarihsel olgular olduklarını seçerken de tarihçi kendi dünya görüşüne, tarih
anlayışına, ideolojisine göre subjektif davranır.
Tarihten asıl kastedilen şey, tarihî olguların bir mana ifade edecek şekilde
yorumlanmasıdır. Bu yorumların birbirinden farklı olması kadar doğal bir şey
yoktur. Tarih meselesinde yapılacak iş, subjektifin
yerine objektifi hâkim kılmak değil, subjektif
yorumların bir kısmına imkân verip diğer bir kısmını engellemeyi kaldırmaktır.
Kısacası, bunun özünde düşünce özgürlüğü meselesi vardır. Muhakkak ki tarih
değiştirilemez fakat her çağda insanların olaylara bakış açısı değişmektedir ve
tarih biliminin de bu değişikliği yakından takip etmesi gerekmektedir. Her bir
kuşak, kendi ilgi ve kaygı doğrultusunda, yetenek ve gücünün elverdiği
kadarıyla geçmişi yeniden incelemelidir.
Bu bağlamda, Türk
Tarih Kurumunun önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yaptığı
araştırmalar, yayınladığı eserler, düzenlediği kongrelerle Türk Tarih Kurumu,
tarih bilincimizin gelişmesine ve böylece geleceğimizin de aydınlanmasına
önemli katkılarda bulunmaktadır. Özellikle Kurum Başkanımız Profesör Doktor Ali
Birinci’yi gerçekleştirdiği başarılı çalışmalarından
dolayı kutluyorum; başarılı çalışmaları arasında, Kurum matbaasının 2009
yılında yeniden açılması ve bu zamana kadar, matbaada 95 bin cilt kitap ve
dergi basılması gerçekten takdire şayan bir hizmettir.
Türk Tarih
Kurumunun 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum ve tüm Kurum mensuplarına
çalışmalarında başarılar diliyorum. Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asan.
Kütahya
Milletvekili İsmail Hakkı Biçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Biçer.
AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı bütçesi
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
TÜBİTAK 1963
yılından bu yana ülkemizde bilim ve teknoloji politikalarının oluşturulmasına
katkı sağlayan, üniversite, kamu ve özel sektör kuruluşlarının bilimsel
araştırmalarını ve bilim insanlarını kamu fonlarıyla destekleyen,
enstitülerinde kritik alanlarda araştırmalar yürüten ve toplumun genelinde
bilim, teknoloji ve yenilik kültürünün yaygınlaşmasına öncülük eden köklü bir
kamu kurumudur. TÜBİTAK aynı zamanda, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun sekreterya görevini de yürütmektedir.
Hükûmetimiz, bilim ve
teknolojiye ayrılan kaynakları ülkemizin geleceğine yapılan bir yatırım olarak
görmektedir. Bilim ve teknoloji alanı için son yedi yılda ayrılan kaynak, ondan
önceki kırk yılda sağlanan kaynağın üzerinde olup bu durum, Hükûmetimizin
ARGE faaliyetlerine verdiği önemi açık bir şekilde göstermektedir. Bu ilgi ve
destek sonucu teknoloji ve yenilik alanında 2002 yılından bu yana önemli
gelişmeler yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ben, TÜBİTAK’ın başarılı faaliyetlerine ve ülkemize sağladığı
yararlara kısaca değinmek istiyorum. Bilim insanı adaylarını daha genç yaşlarda
tespit ederek çalışmalarını desteklemek, yetişmelerini sağlamak, yetişmiş insan
gücüne katkı yapmak ve bilim insanlarının ülkeye daha yararlı olabilmeleri için
gelişme yolundaki çabalarını desteklemek, ülkemizin geleceği açısından oldukça
önemlidir. Bu bağlamda, TÜBİTAK tarafından yürütülen 27 burs ve destek programı
kapsamında Ekim 2010 itibarıyla desteklenen toplam kişi sayısı yaklaşık 16
bindir. TÜBİTAK tarafından ARGE faaliyetlerini yürüten bilim insanlarımız da
araştırma grupları vasıtasıyla ve çeşitli destek programları çerçevesinde
desteklenmektedir. TÜBİTAK’ın kuruluşundan itibaren kırk yılda 15.960 proje
önerilmiş, 6.851 proje desteklemiştir. Son altı yılda ise bu programlar
kapsamında toplam 24.170 proje önerilmiş, 6.572 proje desteklenmiştir. TÜBİTAK
tarafından, kamu kurumlarının ARGE çalışmalarıyla giderilebilecek
ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının giderilmesine ilişkin projeler de
desteklenmektedir. TÜBİTAK tarafından, bu programların yanı sıra, savunma ve
güvenlik teknolojileri araştırma programları da yürütülmektedir.
Bilim, teknoloji
ve yenilik çalışmalarının ürün ve hizmete dönüşerek ticarileşmesi, dünyanın
büyük ekonomilerindeki en önemli itici güçtür. Ülkemizde son yıllarda özel
kesimin ARGE ve yenilik faaliyetleri önemli bir ivme kazanmıştır. TÜBİTAK’ın
özel sektöre yönelik yürüttüğü destek programları kapsamında, 2010 yılı Ekim
ayı itibarıyla, toplam 1.118 firmaya, 1.436 projeye ait toplam 183,5 milyon
lira tutarında hibe destek sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bilimin yaygınlaştırılması ve toplumda bir bilim kültürü
oluşturulmasına yönelik faaliyetler de TÜBİTAK tarafından başarıyla
yürütülmektedir. TÜBİTAK, uluslararası alanda da başarılı faaliyetlerini
sürdürmüş, Türk araştırmacıların yabancı meslektaşlarıyla ortak bilimsel
projeler yürütebilmelerini temin için ikili ve çok taraflı anlaşmalar
imzalamaktadır. TÜBİTAK, savunma sanayisi ve uzay araştırmalarında sanayi
kuruluşlarıyla haksız rekabete girmeden, ticari kuruluşların kârlı bulmamaları
nedeniyle tercih etmediği ancak Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları ile
ülkemiz için kritik önemi haiz olduğu tespit edilmiş olan ARGE alanlarında
faaliyet göstererek ülkemizin dünyadaki rekabet gücüne önemli katkılar sağlayan
alanlarda çalışmalarını yürütmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ARGE yapan birimlerden olan Türkiye'nin ilk ve çok disiplinli
araştırma merkezi olan TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, Türkiye'ye bilim ve
teknoloji alanında birçok ilki getiren çalışmalarına devam etmektedir. Bu kampüste, UME, Bilgi Güvenliği İleri Teknoloji Araştırma
Merkezi gibi merkezler ve Türkiye'nin çip üretimi
altyapısını oluşturan laboratuvarlar bulunmaktadır.
Bilgi güvenliği ürünleri uzun yıllar yurt dışından tedarik edilmiş olan
ülkemiz, ilk kez Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü ürünleri
ile NATO’nun kullanmakta olduğu kriptografik ürün
listesine beş ayrı ürün eklemiştir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimizin verdiği önem sonucu
olarak bilim ve teknolojide bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, ulusal ve
uluslararası düzeyde, tarihimizde rastlanmadık başarıları elde etmeye, büyük
atılımları gerçekleştirmeye başladığımızı memnuniyetle görüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak ARGE’ye verdiğimiz desteği kararlılıkla sürdürmeye devam
edeceğiz. Bu vesileyle, ülkemizin aydınlık geleceği için çaba sarf eden
TÜBİTAK’ı yürekten kutluyor, kurumsallaşmış bir yapı içerisinde, dünyadaki
benzerleriyle yarışabilecek bir düzeyde ve bu konuda özel sektörü
cesaretlendirebileceği temennileriyle 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Biçer.
Tekirdağ
Milletvekili Sayın Necip Taylan…
AK PARTİ GRUBU
ADINA NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Bilimler Akademisinin 2011 mali yılı bütçesiyle ilgili olarak grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye Bilimler Akademisi -kısaca TÜBA- Türkiye’de bilimsel
konularda ve bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve
danışmanlık yapmak; toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını
sağlamak; evrensel bilim etiği kurallarının benimsenmesini ve uygulanmasını
temin etmek; Hükûmete, bilim insanlarının ve
araştırmacıların toplumsal statüleri, hayat düzeyleri, gelirleri ve
faaliyetlerin gereği olan özel kolaylık ve ayrıcalıklara ilişkin mevzuat
değişiklikleri önermek; bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir ve kabulünü
sağlamak ve bilim adamlığını özendirmek için ödüller vermek gibi faaliyetlerde
bulunma görevlerini üstlenmiş bulunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye Bilimler Akademisi, ülkemizi ve
toplumumuzu geleceğin bilgi toplumuna hazırlamakla görevlidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Bilimler Akademisinin, 37’si şeref üyesi olmak üzere,
toplam 140 üyesi bulunmaktadır. Bu yapılanma Türkiye'nin liyakat ilkelerine
göre seçilmiş en nitelikli bilim insanlarından oluşmaktadır.
Akademi bir
yandan bilim eğitimiyle çocuklarımızı ve gençlerimizi hedeflerken, diğer
taraftan, halk eğitimi programlarıyla tüm toplumumuzu kuşatmaya çalışmaktadır.
Akademi, kuruluşundan beri sürdürdüğü burs, destek ve ödül programlarıyla üstün
başarılı genç bilim insanlarına destek olmaktadır. Doktora Sonrası Araştırma
Programı, Bütünleştirilmiş Doktora Programı ve özellikle tüm bilim alanlarını
kapsayan Üstün Başarılı Genç Bilim Adamlarını Ödüllendirme Programı bu yönde
yürütülen en önemli programlardır.
Genç Bilim
İnsanlarını Ödüllendirme Programı, uluslararası nitelikte bilimsel
çalışmalarıyla öne çıkan genç bilim insanlarını, araştırmalarında ve kendi
araştırma gruplarını geliştirmede desteklemek ve ülkemizdeki genç bilim
insanlarını üstün başarılı araştırmalara özendirmek amacıyla oluşturulmuştur.
Dünyada başkaca
örnekleri de olan bu programda desteklenmiş olan ve gelecek vadeden genç
akademisyenlerin toplam 171’i programı başarıyla bitirmiştir. Program bugüne
kadar 246 genç bilimciyi desteklemiş olup hâlen 73 genç bilimciyi
desteklemektedir. GEBİP ödülünü kazanan 14 genç bilimci üye seçilerek TÜBA
bünyesine katılmıştır.
Toplumda bilimsel
yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını sağlamakla yükümlü olan Türkiye Bilimler
Akademisi, sorgulayıcı düşünme ve yaparak öğrenme eğitim anlayışını ülkemizde
de yaygınlaştırmak ve benimsetmek amacıyla, 2006 yılında Bilim Eğitimi
Projesi’ni başlatmıştır. Proje kapsamında, İnternet üzerinden kolay erişilecek materyaller
sunularak öğretmenlere de destek sağlayacak bir İnternet sitesi oluşturulması, bu site üzerinden
öğretmenlerin uyguladıkları yöntemleri paylaşmalarının sağlanması
amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, teknoloji de kullanılarak, ezbere dayalı eğitim
sistemine karşı alternatif üretilmesi konularında projeler hazırlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin bilgi toplumuna geçiş sürecinde en önemli yatırım alanı
eğitim sektörüdür. Bu sektörün özellikle üniversite yapılanması içerisinde
öğretim üyesi açığı ve çağdaş eğitim araçlarına ulaşımdaki açıkları, açık ders
malzemelerine yönlenmeyi zorunlu hâle getirmiştir. TÜBA’nın
Açık Ders Malzemeleri Projesi, dersleri standart olarak üreten, yaygınlaştıran
ve en iyilerinin yapım ve gelişimini teşvik eden, ulusal ölçekte bir altyapı
projesidir. Bu proje, aynı zamanda, üniversite eğitiminde, master
ve doktora eğitimi dâhil, bilişim teknolojileri destekli bir altyapı
projesidir. Türkçe eğitim yapan üniversiteler için bu proje hayati önem arz
etmektedir. Diğer taraftan verilen ders
kalitesinin yükseltilmesine de önemli bir katkı olacaktır.
TÜBA,
üniversitelerdeki nitelikli ders kitabı açığının giderilmesi amacıyla yabancı
ülkelerde saygın üniversitelerde kullanılan ders kitaplarının yetkin uzmanlar
tarafından Türkçeye çevrilerek istifadeye sunulması amacıyla da önemli bir
çalışma yürütmektedir.
TÜBA’nın önceliklerinden
biri de toplumsal değişim sürecinde kültürel zenginlik ve çeşitliliğimizi
korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmaktır.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca Türkiye Bilimler Akademisi, bazı restorasyon
uygulamalarının aslına uygun şekilde ulusal ve uluslararası alanda örnek
çalışmalar şeklinde yapılması için ileri araştırmalar merkezleri olarak da
hizmet vermenin gayreti içerisindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECİP TAYLAN
(Devamla) – Sözlerimi tamamlarken mütevazı imkânlarla birçok projeyi yürüten
kurum çalışanlarını kutluyor, 2011 yılının bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taylan.
Sivas
Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz, bildiğiniz üzere Avrupa’ya açılan pencere, yurt dışında
ülkemizi, milletimizi temsil eden sporcu kardeşlerimizi bünyesinde barındıran
büyük, köklü bir Genel Müdürlüğümüz. Ben Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün
2010 itibarıyla Türkiye’mize yapmış olduğu katkıları, Türkiye’mize yapmış
olduğu tesisleşmeden dolayı birkaç bilgi vermek durumundayım.
Sayın Başkanım,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz son yıllardaki tesis ihtiyaçlarının
giderilmesine yönelik yeni tesislerin yapılması yanı sıra uzun yıllarda
bitirilemeyen tesislerin yeniden ele alınarak hızlı bir şekilde tamamlanması,
örneğin, İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu, Şanlıurfa GAP Arena Spor Salonu, Ankara
Spor Salonu, İzmir Yaz Universiade Oyunları için
yapılan spor salonu ve tesisler, Erzurum Kış Oyunları için yapılan salonlar ve
tesisler, yeni yapımı tamamlanacak olan Ali Sami Yen Stadyumu, İstanbul Park
Formula 1 Pisti, Kayseri Kadir Has Stadyumu, spor kompleksleri
ve Trabzon 2011 Avrupa Gençlik Oyunları kapsamında yapılan tesisler, ayrıca her
ile en az bir yüzme havuzu yapma projesi.
Ben, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğümüzün bu kadar mütevazı bütçeyle bu kadar büyük hizmet
vermeleri hasebiyle Genel Müdürümüzü ve Sayın Bakanımızı kutluyorum. Tabii, bunlar, uluslararası spor organizasyonunda Türkiye’mizin
yapmış olduğu başarılar, 2010 yılı içinde 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası,
2005 İzmir Yaz Universiade Oyunları, 2007 Karadeniz
Oyunları, 2008 Avrupa Atletizm Milletler Kupası, 2010 Dünya Judo Şampiyonası ve
2008 Dünya Genç Bayanlar Güreş Şampiyonasına ev sahipliği yapmış, bu
organizasyonları alnının akıyla tamamlamış bir Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüz var.
Tabii, bu arada,
talip olduğumuz ve Türkiye’mize kazandırmış olduğumuz sportif organizasyonlar,
yapılacak olanlar: 2011 Erzurum Dünya Universiade Kış
Oyunları, 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası, 2011 Avrupa Gençlik Oyunları Festivali, 2012 Dünya
Yüzme Şampiyonası vesaire, satranç, Dünya Güreş ve Golf Şampiyonası gibi büyük
organizasyonların Türkiye’mize alınması ve bu organizasyonları da alnının
akıyla, bu konularda Türkiye’mizi güzel bir şekilde tesisleşme ve sporcuların
motive olması durumlarına katkılarından dolayı Genel Müdürlüğümüzü kutluyorum.
Tabii,
Parlamentomuzda spor adına yapılan çalışmalar… Ben bu konuda özellikle
muhalefet gruplarına ve milletvekillerine çok çok
teşekkür ediyorum vermiş oldukları katkıdan dolayı çünkü olimpiyatlara
hazırlanan bin tane sporcu kardeşimize, Parlamentomuzda yapmış olduğumuz
kanunla –hep birlikte çıkarttığımız- on altı yaşını doldurmamış işçilere
uygulanmakta olan net asgari ücret kadar harçlık ödeyerek spora ailelerin
teşvik edilmesi, olimpiyat şampiyonları ile birden fazla dünya şampiyonu olan
sporculara müşavirlik hakkının verilmesi, 5774 sayılı Başarılı Sporculara Aylık
Bağlanması ile Devlet Sporcusu Unvanı Verilmesi Hakkında Kanun’un
Parlamentomuzdan hızlı bir şekilde çıkarılması, üniversiteye giriş sınavlarında
millî sporcularımıza ek puan verilmesi, millî sporculara Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından karşılıksız burs verilmesi -geri ödememek
kaydıyla- kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılacak sınavlarda genel
yönetmelik hükümlerine göre belirli nitelik ve derecelere sahip olmuş
sporcularımızın KPSS sınavına tabi olmaksızın beden eğitimi öğretmeni ile
sportif eğitim uzmanı ve antrenör olarak atanabilme
imkânlarının sağlanması gibi, Parlamentomuzda bu tarz çalışmalarımızda bize
destek veren Genel Müdürlüğümüz, başta Başbakanımız ve Spordan Sorumlu Devlet
Bakanımıza, siz değerli muhalefet ve iktidar milletvekillerine çok teşekkür
ediyor, 2011 bütçemiz ülkemize, sporumuza, camialarımıza hayırlı olsun diyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yerlikaya.
Bingöl
Milletvekili Sayın Kâzım Ataoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu, yükseköğrenim gören öğrencilere burs
ve kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve işletilmesini sağlamak maksadıyla kurulmuş
ve sosyal devlet anlayışını en iyi şekilde yerine getirmeyi amaçlamış bir kamu
kurumudur.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde üniversite gençliğine yönelik pek çok
yasa ve yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Bu meyanda, 2004 yılı Mart ayı içerisinde
çıkarılan 5102 sayılı Kanun’la burs ve kredi verme yetkisi tamamen Kredi ve
Yurtlar Kurumuna verilmek suretiyle bu hizmetlerin tekelden yürütülmesi
sağlanmıştır. Artık devletimizin yanında özel sektörümüz, sivil toplum
kuruluşlarımız ve hayırsever vatandaşlarımız da eğitim sisteminin ve üniversite
gençliğinin sorunlarını birlikte çözme iradesini ortaya koymaktadır. Bu irade
sonucudur ki üniversite gençliğimizin barınma ve burs ihtiyaçları büyük ölçüde
sivil toplum örgütleri ve hayırseverler eliyle de yerine getirilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2003
yılından bugüne kadar müracaatta bulunan öğrencilerin tamamına burs, öğrenim
kredisi ya da katkı kredilerinden biri mutlaka verilmiştir. Yine 2003 yılından
bu yana 69 bin kapasiteli 168 adet yurt binası hizmete açılmıştır. 2002 yılında
451 bin öğrenciye öğrenim kredisi verilirken 2010 yılı itibarıyla burs ve
öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 961 bine ulaşmıştır. Yeni üniversitelerin
kurulması üniversitelerde kontenjanların arttırılması, Kredi ve Yurtlar
Kurumumuzun öğrenci yükünü de oldukça ağırlaştırmıştır. Özellikle yeni üniversitelerimizin devreye
girdiği illerimizde yurt ihtiyaçlarının bir an önce giderilmesi gerektiğini
burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı içerisinde yurtlarımızın kapasite durumu
incelendiğinde kız öğrencilerimizin barınma oranının yüzde 60 civarında olması
kızlarımızla ilgili pozitif bir ayrımcılık olduğunun gösterilmesi bakımından
sevindiricidir. Bir diğer pozitif düşünceyi doğunun geri kalmış illerinde
mesela Bingöl’de de görmeyi istemek herhâlde haksızlık olmaz sanırım. Burs ve
yurt hizmetlerinde şehit ve gazi yakınlarına, terör mağdurlarına, yetim ve
öksüzlere, yetiştirme yurdu mezunlarına ve özürlü öğrencilere kayıtsız şartsız
burs ve yurt hizmeti verilmesi ayrıca takdire şayan bir husustur.
Ayrıca, yıllar
içerisinde yurtlarımızdaki yatak kapasitesinin artırılmasının yanında burs ve
kredi miktarlarının da artırılması, beslenme yardımında önemli artışların
gözlenmesi, buna ilave olarak 1 Ekim 2010 tarihinden itibaren hafta sonları,
dinî ve millî bayram tatil günlerinde yemek yardımı yapılması da öğrencilerimiz
açısından önem arz etmektedir. Böylece 200 TL burs ve 120 TL yemek bedeli olmak
üzere, öğrenci başına toplam aylığın 320 TL’ye ulaştığı görülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 2002 yılından 2010’a gelindiğinde burs, öğrenim ve katkı
kredisi alanlarda da önemli artışlar sağlanmıştır. Keza yeni yurtların hızla
devreye girdiğini müşahede etmekteyiz. Ayrıca inşaat aşamasında, planlama ve
proje aşamasında olan yurtlarımız olduğunu biliyoruz. Bu yurtlarımızın hızla
sonuçlandırılarak hizmete sunulmasını tabii ki önemsiyoruz. Bu anlamda Kredi ve
Yurtlar Kurumumuzu bu güzel çalışmalarından dolayı kutlamak istiyorum.
Bütün bu yapılan
hizmetlerden de anlaşılacağı üzere, AK PARTİ iktidarları döneminde hiçbir
siyasi çıkar hesabı yapılmadan bütün imkânlar üniversite gençliği için seferber
edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KÂZIM ATAOĞLU
(Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ataoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik.
Sayın Özçelik, on dakika süreniz var.
Buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2011 yılı
bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kuruluşu
1930’lara dayanan ve zamanla değişik isimler alarak günümüze kadar gelen
anayasal bir kurumun bütçesini görüşüyoruz.
Türk Tarih Kurumu
ile Türk Dil Kurumunu bünyesinde barındıran bu Kurumun kuruluşunun hangi
gereksinimlerden doğduğu ve kuruluş felsefesini doğru bilmez isek bu kuruluşun,
bu Kurumun neye hizmet ettiğini ve işlevini doğru yapıp yapmadığı konusunda,
dolayısıyla bütçeden ayırdığımız parayı hak edip etmediği konusunda bir fikir
sahibi olamayız.
Bize göre Kurum
kuruluş felsefesine uygun bir işlev sürmekte, sürdürmekte ve bunu bihakkın
yerine getirmektedir. Ancak, Kurumun kuruluş felsefesine, evrensel bilim
kurallarına ve ülkenin toplumsal, tarihsel gerçekliğine uygun olup olmadığını
araştırmak gerekir. Eğer böyle değilse
-ki böyle olmadığını düşünüyoruz- böyle iddia edenler bilimi hiçe
sayıyor diyebiliriz.
Dünyada gelişen
milliyetçilik akımlarının etkisinde İttihat ve Terakkicilerin geliştirdikleri
milliyetçi ve giderek ırkçı bir anlayışın cumhuriyet döneminde de
geliştirilerek tüm topluma yayma ve benimsetme amaçlı çeşitli projelerden
biridir bu kurumlar. Osmanlı’da “Etrâkı bî-idrâk" olarak hor görülen
Türk etnisitesinin karşıt reaksiyon olarak
örgütlenmesi ve iktidara gelmesi ile ideolojik yapısına bilimsel gerekçeler
bulma, yaratma girişimidir bu çaba.
Batı ülkeleri ve
yarattıkları uygarlık karşısından kendisini aşağılanmış hisseden millete öz
güven aşılamak amacıyla akıl almaz teoriler üretilmiştir. Teorinin dildeki
ifadesi “Güneş Dil Teorisi”dir. Tarih açısından da “Türk Tarih Tezi” olarak bu
teori ortaya çıktı.
Güneş Dil
Teorisi’ne göre Türkçe dünya tarihindeki ilk dillerden biridir ve dünyadaki
bütün dillerin kökeni ve ana kaynağıdır. Türk Tarih Tezi de 1932’de toplanan 1.
Türk Tarih Kongresi’nde şekillenmiştir. Buna göre Türk milleti uygarlığın ve
insanlığın beşiği olan Orta Asya’dan çıkmış beyaz ve ari
bir ırk olup o günlerde kimi bilim adamları Türk ırkının sarı ırktan geldiği
iddiası karşısında beyaz ve ari bir ırk olduğu, dünya üzerindeki bütün
uygarlıkların Türklerden etkilenip geliştirildiği ifade edilmiş, kongre ayrıca
Türk ırkının antropolojik yapısı ve özelliklerini de tartışmış, kafatası
yapısında kerametler aramıştır. Bazı insanların kafatası ölçümleri yapılmaya
kalkılmıştır. Kongre Türk ırkının Orta Asya kökenli derin uygarlığıyla
yetinmemiş, ayrıca Türk ırkının atalarının Anadolu’da Etiler ve Mezopotamya’da
Sümerler olduğu tezini bir çırpıda kabul etmiştir.
Bütün bu kaba,
ırkçı belirlemeler öğretmenlere belletilerek okullarda bu şekilde eğitim
yapılması konusunda emirler verilmiştir, bu konuda makaleler yazılmış, kitaplar
yayınlanmıştır. Dünyadaki dil bilimcilerin alay konusu olan bu tezler
Türkiye’deki gerçekçi bilim adamları tarafından da benimsenmedi. Nitekim
Atatürk’ün vefatından sonra Ankara Üniversitesi’nde Güneş Dil Teorisi dersleri
ortadan kaldırıldı. Bu konuyla ilgili soru soran, derslere neden son
verildiğini soran öğrencilere İbrahim Naci Dilmen “Güneş öldükten sonra teorisi
nasıl hayatta kalabilirdi?” diye yanıt verir.
Bugün bu iki
teoriye açıkça sahip çıkılmıyor belki ama “Kemalizm” adı altında bu anlayış
devletin temel ideolojisi, temel paradigması olarak
hâlâ yürürlükte. İktidarlarıyla, muhalefetleriyle Parlamentoya girebilen hemen
her parti bu resmî ideolojiyi savunma konusunda âdeta yarış içindeler. Resmî
ideolojinin çarpıklığını, değişmesi gerektiğini uygar dünyanın erişmiş olduğu
demokrasi standartlarına uygun bir demokrasi için çaba sarf edenler, emeği
savunanlar, insan haklarını savunanların karşısına yasal engeller çıkarılmakta
ve Parlamentoda temsillerinin önüne bin bir zorluk çıkarılmakta, engeller
konmaktadır.
Kemalizm diye
kutsanan, herkesin, anayasal olarak her siyasi partinin de uymak zorunda
bırakıldığı resmî ideoloji militarist bir ideolojidir, bağnaz milliyetçilikle
bezenmiştir, devleti kutsayıp bir fetiş hâline getirmiştir ve içinde halk
yoktur, emekçiler yoktur.
Çok partili
sistemle birlikte demokrasiye geçildiği söylenir ancak bu hiç de inandırıcı
değil. Çok partili sistem, ideolojik gardiyanlık görevi üstlenmiş siyasi
partilerle halkı oyalayan, birden çok devlet partisinin ötesinde hiçbir anlam
ifade etmiyor.
Resmî ideoloji
resmî tarihe dayanmaktadır. Resmî tarihte bugün bu ülkede yaşayan 20 milyon
Kürt ya yoktur ya Türk’tür ya da şuurdan yoksun, kandırılmış, kökü dışarıda
insanlardır. Resmî ideoloji ve resmî tarih bu.
Türk Tarih
Kurumu, 400, belki 400’den fazla kitap yayınladı. Bu kitapların hiçbirinde
Kürtlere ilişkin bir tek belirleme yok, bir tek atıf yok. Sadece zararlı
cemiyetler faslında zikredilen Kürt Teali Cemiyetinden söz edilmektedir, o da
zararlı cemiyetler faslında. Olmayan bir şeyin nasıl olur da zararlı bir
cemiyet kurduğu da ancak ırkçı bir yaklaşımın gözleriyle bakıldığı zaman ortaya
çıkabilir.
Türk Dil Kurumu
sözlüğünde Kürtçeden alındığı belirtilen bir tek kelime yoktur. Kürtçeden
Türkçeye geçen, bin yıldır birlikte yaşamış olmanın getirdiği bir sosyal durum
olarak, sosyolojik bir durum olarak Kürtçeden Türkçeye geçen yüzlerce kelime
olmasına rağmen, bu Türk Dil Kurumu sözlüklerinde Farsça kelime diye ifade
edilmektedir.
Bugünlerde
Türkçenin saflaştırılması, arılaştırılması konusunda yapılan çabalara,
çalışmalara yeni bir anlayış getirildi. Yaklaşık 20 bin civarında kelime, terim
ve deyim sözlükten çıkarılacak. Neden? Bakın şöyle ifade ediyor Türk Dil
Kurumu: Doğu ve güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan sözcükler bunların bir
kısmı. Yine Kürtçe demiyor, doğu ve güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan
sözcükler. Neden çıkarılıyor? Türk gelenek, kültür ve inançlarına uymadığı için
sözlükten çıkarılmaya çalışılıyor 20 bin kelime.
Bugünlerde “Eh,
biz bu iddialardan vazgeçtik.” deniliyor. Vazgeçtiniz de seksen yıldır asimile
yoluyla yok etmeye çalışılan insanlardan özür dilemeyi hiç aklınıza getirdiniz
mi? Kürtlerin en insani haklarının bir tekini bile anayasal güvence altına
aldınız mı? Yok. Sadece “Kardeşiz.” deniliyor. Yani bunu da bir lütuf gibi
sunuyorsunuz. Bunu bile aşağılayıcı bir ifade tarzıyla söylediğinizin farkında
mısınız?
Bu ülkede
milyonlarca Alevi yurttaş yaşıyor. Bunları asimilasyona tabi tutan devlet
anlayışı, bir taraftan laik devlet derken diğer taraftan gerçek İslam’la
alakası olmayan yeni bir din anlayışı üretiyor. Aleviler zorunlu din derslerine
tabi tutuluyor, cemevleri ibadethanelerden
sayılmıyor. “Sınıfsız, kaynaşmış bir toplumuz.” deniyor “Köylü milletin efendisidir.”
deniyor “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” deniyor ama gerçekten böyle
midir? Gayrimüslim yurttaşlarımız vardı, onların hiçbiri yok şimdi neredeyse.
Nerede Ermeniler, nerede Yahudiler, nerede Rumlar, nerede Ezdiler, Kürt
Ezdiler? Onları arıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, resmî ideolojiyle, resmî tarihle hesaplaşmadan ve toplumsal
gerçeklikle ve hatalı politikalarla yüzleşmeden bu ülkenin huzur ve barış
bulması da refah, huzur toplumu yaratmak da demokrasiden söz etmek de mümkün
değil.
Vergilerimizle
beslediğimiz bu kurumlar bilim dışı ırkçı politikalar üretmekte ısrar etmeye
devam ettiği sürece bütçeden ayırdığımız parayı hak etmemiş olacaklar, onlara
helal etmeyeceğiz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özçelik.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras.
(BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli vekiller,
ben doğrusu bu dönem, geçen bütçede olduğu gibi yalnız başına olmanın hüznü
yerine siyaset arkadaşlarımla birlikte olmanın, birlikte siyaset yapmanın
mutluluğu ve onurunu taşıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Bilim insanları
Aralık ayı başında çok önemli bir buluşla ilgili bir açıklama yaptılar. Bir
bakterinin arseniği sadece yemekle kalmadığının, bu zehirli elementi doğrudan
DNA’sına kattığının altını çizdiler. Bulgular dünyadaki yaşam biçimlerinin
çeşitliliği konusunda ne kadar az bilgi sahibi olunduğunu gösterdi. Bu keşif
diğer gezegenler ve uydularda da yaşam için nelere bakılması gerektiğini ortaya
koydu. Yani evrenin başka bir yerinde yaşamın neleri mümkün kılabileceğinin
anlaşılmasına yönelik yeni kapılar açıldı. Artık, evrende yaşam yeni
parametrelerle aranacak.
Şu çok açık ki
birçok alanda değişim ve gelişmenin temel uyarıcısı teknolojik gelişmelerdir.
İnsanlık bugünkü uygarlık düzeyini büyük ölçüde teknolojik gelişmelere
borçludur. Bu gelişmelerin ana kaynağı, buluş ve yeniliklerdir. Buluş ve
yeniliklerin temel kaynağı ise araştırma ve geliştirme faaliyetleridir.
Araştırma, geliştirme faaliyetlerinin temel anlayışı ise şüphe etmek,
sorgulamak, eleştirmek ve yeniyi aramaktır. “Bilmiyorum, o hâlde inanayım.”
“Bilmiyorum, o hâlde araştırayım.”
Biliyorsunuz bir
ülkede bilim ve teknolojiye verilen önem ve gelişmişlik ölçüsü olarak ARGE
harcamalarına ayrılan kaynağın gayrisafi yurt içi hasılası
içindeki payı alınıyor. ARGE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 2’den fazla olan ülkeler gelişmiş
ülke sayılıyorlar. Bilgi aynı zamanda bir egemenlik aracı ise ki, öyledir,
teknolojik yenilenmenin yaklaşık 15-20 kadar gelişmiş ülkenin tekelinde bulunduğunu
da unutmamak gerekiyor. Bu ülkeler dünyada ARGE için yapılan harcamaların
yaklaşık yüzde 95’ini gerçekleştiriyor. Buna karşın dünya nüfusunun yüzde
70’ini oluşturan gelişmekte olan ülkeler ise toplam ARGE harcamalarının
yaklaşık yüzde 5’ini gerçekleştiriyorlar. İşte, eşitsizliğin ve egemenliğin bir
başka parametresi de budur.
Ülkelerin
uluslararası arenada daha güçlü söz sahibi olabilmesi için, teknolojik
yatırımların geliştirilmesi gereği reddedilmez bir gerçekliktir. Teknolojinin
en temelinde girdisini oluşturan bilginin temelinde ise bilimsel araştırmalar
yatmaktadır.
Bakın değerli
vekiller, TÜİK’in 2009 yılı ARGE faaliyetleri
araştırması sonuçlarına göre, Türkiye’de gayrisafi yurt içi ARGE harcamasının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı binde 8,5’tir
ya da bir başka deyişle yüzde 0,85. Evet, nispi bir artış vardır ama dünya
ortalamasına baktığınızda bunun ne kadar yetersiz olduğu çok açıktır. Bugün, bu
oran, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 2,26’dır, AB ülkelerinde ise yaklaşık
yüzde 1,8 olarak gerçekleşiyor. Durum ortadadır, Türkiye ARGE’ye
yeterince önem vermemektedir.
Bugünün temel
sorusu şudur: Türkiye’yi teknoloji satın alan ülke değil teknoloji üreten ülke
hâline getirmeyi hedefliyor muyuz? Gelişmekte olan ülkeler her yıl yüz
milyonlarca dolar ödeyerek teknoloji transfer ediyor ve bu yolla sanayileşme ve
teknolojinin gelişmesine çaba harcıyor. Türkiye’yi bu durumdan kurtaracak
mıyız? Soru budur.
Bunun için iki
önemli konu var: Birincisi ARGE’ye ayrılan kaynağı
daha da artırmak, ikincisi bu araştırmaların zeminini oluşturan üniversiteleri
ve diğer bilimsel kuruluşları bu hedefe uygun hâle getirmek. “Teknolojinin en
temel girdisini oluşturan bilginin temelinde bilimsel araştırmalar yatar.”
dedik.
Gelişmekte olan
ülkelerin teknolojik gelişmede yetkinlik kazanması ve bu yetkinliklerini kendi ARGE’lerine dayandırmaları gerekiyor. Yıllar itibarıyla
ARGE kaynaklarının sanayiden üniversiteye kaydığını görüyoruz. Kamu, üzerine
düşeni yeterince yapmıyor. Devletin kaynaklarının çok küçük bir kısmı bu alana
ayrılıyor. Neden? Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine bakıyoruz, TÜBİTAK’ın
2 katı. Böyle mi
Türkiye’de teknolojik ARGE’ye verilen
önemi göstereceğiz?
Türkiye'nin bilim
ve teknolojideki yaklaşık kırk yıllık bir geçmişi olmasına rağmen, olumlu
gelişmelere karşın, ortaya konulan hedeflerin gerçekleştiğini söylemek mümkün
değildir. Türkiye, uluslararası düzeyde rekabet edebilmek için teknoloji üretme
olanaklarını geliştirmeli, ARGE faaliyetlerini güçlendirmelidir. Her şeyden
önce, gayrisafi yurt içi hasıladan ARGE’ye
ayrılan pay, gelişmiş ülke olmanın minimum seviyesi olan yüzde 2’ye derhâl
çıkarılmalıdır. Bu bütçe bunu öngörmüyor. Çünkü AKP Hükûmetinin
böyle bir gelecek vizyonu söz konusu değildir. O
yüzden, Türkiye vakit kaybetmeksizin teknoloji geliştirme ve uygulama konusunda
gereken adımları atmalı, daha fazla kaynağı savaşa değil, bu alana
yönlendirmelidir ama iş bununla da bitmiyor. Dedik ki: Yıllar itibarıyla ARGE
kaynaklarının sanayiden üniversitelere doğru kaydığı açıkça görülüyor. Peki,
üniversitelerde ne oluyor? 12 Eylül Anayasası’nın başımıza tebelleş ettiği YÖK
bu işlevi yerine getirebilecek yetkinlikte bir kurum mudur? Hayır. Üzerine
düşeni yapabiliyor mu? Hayır. Yetersiz ve üstelik özerk ve demokratik değildir.
Bu yapıyla bu işlevin geliştirilmesi mümkün değildir. Bu YÖK’e daha fazla
tahammül edilemez. Öğrencilerimiz haklıdır. 2011’de yapılacak yeni anayasada
YÖK kökten ele alınmalı, bu hâliyle ortadan kaldırılmalı ve katılımcı,
demokratik ve özerk bir yapı kurulmalıdır. AKP Hükûmeti
YÖK sever tavrı ile üniversitenin gelişmesine darbe vuruyor.
Peki, ya üniversitede
okuyan öğrenciler? AKP Hükûmeti bu öğrencilerle de
uğraşıyor, güvenlik güçleriyle öğrencilerin üzerine gidiyor, huzurlu eğitim
ortamını bozuyor. Bu ülke gençliğine, üniversite öğrencilerine geçmişte de çok
hoyratça davrandı. Gençliğine bu kadar hoyratça davranan başka bir ülke var
mıdır? Dün İstanbul’da, bugün Ankara’da, biraz önce ODTÜ’de coplarla biber
gazları ile polis gücüyle üniversite öğrencilerinin üzerine gidilmesini kınıyor
ve protesto ediyoruz. Bırakınız üniversitelerde gençler eleştirilerini dile
getirsinler, şüphelerini, kaygılarını ifade etsinler. İtaatkâr öğrencilerle
akademik bir gelişme sağlayamayacağımızı görelim. Bir ülkenin gençleri
heyecanla istedikleri ülkeye ilişkin hayallerini dile getiremezlerse yarın bu
insanların yaratıcı olmalarını bekleyemezsiniz. Onları faşistlikle suçlamaktan
vazgeçelim. Öğrencilerin sözlerini engellemekten vazgeçelim. Özgür düşüncenin
önündeki engelleri hep birlikte kaldıralım. Üniversite öğrencilerini huzursuz
etmeyiniz. Yüksekova’da olduğu gibi alnının ortasından vurmaya kalkmayınız.
Unutmayınız ki başkalarını korkutmaya çalışanlar bilin ki aslında kendileri
korkuyorlardır. Başka bir atasözü var mı böyle, bilmiyorum. “Doğru söyleyeni
dokuz köyden kovarlar.” diye âdeta yalan söylemeyi teşvik eder gibi. O öğrencilerimiz
köylerinden çıktılar şehirlere, üniversiteye geldiler. Ve Ziya Gökalp’in bir tarihte:
“Darülfünun
emirlerle düzelmez.
Onu yapar ancak
serbest bir ilim.
Bir mesleğe
haricinden fer gelmez.
Bırakınız ilmi
yapsın muallim.” dediği gibi.
Geçen gün, ben de
aynı gün Ankara Üniversitesinde Anayasa Konferansındaydım; öğrenciler, hocalar
beni çiçeklerle, alkışlarla karşıladılar ve hakikaten özgürleşmeyi üniversitelerden
başlatmanın yolu, onlara nasıl baktığımız, oradaki yaratıcı enerjiyi ortaya
çıkarıp çıkarmadığımızla ilgili.
Bir gün İsmet
İnönü brifing alırken soruyor “Bu Marx,
Darwin, Freud hiç doğru bir şey söylememiş mi?” diye,
danışmanları diyorlar ki: “Söylemiş ama biraz aşırıya kaçmışlar.” İnönü de
diyor ki: “Keşke ben de doğruyu yakalasam da biraz aşırıya kaçsam.” O yüzden,
doğruyu yakalamanın yolu, gerçeğe ulaşmanın yolu üniversiteleri özgür
bırakmaktan geçiyor, siyasette gençlerin daha fazla yer almasından geçiyor,
kadınların daha fazla yer almasından geçiyor. Üniversitelere ve buralara
baktığımda -Mecliste bizim BDP Grubunu saymazsak yüzde 30’la onurumuzdur ama-
Meclis yüzde 9 kadın oranına sahip.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Yüzde 40.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Dönüyorum bürokrasimize bakıyorum, her Allah’ın günü buraya gelen
heyetlere bakıyorum; 25 kişi varsa, burada da 2-3 kadın var, yani 22’yi 2’ye
vurduğumuzda yüzde 9 kadın oranını bürokrasi de tutturuyor. Olmaz böyle bir
şey!
Yani kadınların,
gençlerin, emekçilerin daha fazla söz ve yetkiye sahip oldukları bir
üniversiteyi el birliğiyle inşa edelim. Unutmayın ki, Bulgaristan’daki kadar
kütüphanemiz yok. Bilime karşı, düşünceye karşı, bunun önündeki bütün engellere
karşı durmanın yolu demokratik ve özgür bir cumhuriyet inşa etmekte,
demokrasiyi kurumsallaştırmakta kararlı tavır almaktan geçiyor. Dün Grubumuzda
söylendi; Mustafa Kemal’in Nutuk’unu bile sansür etmeye yeltenen bir geleneğe
sahibiz. Bu Meclisin tapusu kimsede yok. Ama bilin ki bu Meclisin tapusu bile
yok, bu Meclisin ruhsatı bile yok. Önce tapu ve ruhsat işini halledelim, ötesi
gerisi arkadan gelir diye düşünüyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uras.
Van Milletvekili
Sayın Özdal Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlar; grubumuz adına
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğünün bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Konuşmama başlamadan önce kendi vicdanını hiçe sayan ve bir genci
sadece genç olduğu için, sadece genç bir Kürt olduğu için ve siyasetle uğraşan
genç bir Kürt olduğu için vuran vicdansızlara karşı güvenlik güçlerinin
kurşunuyla kafasından aldığı kurşunla yaralanan Sedat Karadağ ve onun
mücadelesini yürüten Kürt gençlerinin önünde saygıyla eğildiğimi belirterek
başlamak istiyorum.
Sedat Karadağ,
Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisinin Yüksekova sözcüsü ve bir arama
noktasında güvenlik güçleri tarafından kafasından vuruluyor. Şu an Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesinde yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor.
Kendisine acil şifalar dilerim.
Çaldıran, Saray,
Özalp, Başkale sınırlarında çok farklı gerekçelerle Kürt gençleri vuruldu. Bunu
devletimizin güvenlik güçleri yaptı kimi zaman, kimi zaman İran tarafından
yapıldığı resmî olarak kurum müdürlükleri ve kaymakamlıklar, valilikler
tarafından beyan edildi. Başbakan kükrüyordu İsrail’e karşı, haklıydı da.
İsrail dünyanın gözü önünde insanları katlediyordu ve bu konuda herkes
destekliyordu Sayın Başbakanı ama dünyanın gözü önünde İran bizim vatandaşımız
Kürt gençlerini öldürüyor, kendi güvenlik güçlerimiz Kürt gençlerini öldürüyor
ama kükreyen yok. Bırakın kükreyeni, inleyen yok. Kürtlerin dışında, iktidar
partisinden, sorarım, 5 Van milletvekili yoksa ihalelerden mi fırsat bulup bu
konuyu dile getirmediler?
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Ayıp oluyor! Yakışmıyor!
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Keşke dile getirmiş olsalardı da biz bu sorunun üzerine
eğildiklerini görmüş olsaydık.
İnsan Hakları
Araştırma Komisyonuna Sayın Milletvekilimiz Fatma Hanım ile birlikte bir
telkinde bulunmuştuk, başvuruda bulunmuştuk bunların araştırılıp incelenmesine
ilişkin. İnsan Hakları Komisyonumuz zahmet edip böyle bir
şeye katlanmadılar ve bize karşı olan tutumlarını, İnsan Hakları Komisyon
Başkanı almış olduğu bastırma tutumunu kendisi için püsküllü bir zafer olarak
ilan etti, yani bize karşı bastırmacı bir tutumu kendisinde zafer kazanmış
edasıyla kamuoyuna yaymaya çalıştı ve bunu yapan İnsan Hakları Komisyon Başkanı
idi.
Evet, ülkemizde gençler vuruluyor, ülkemizde gençler katlediliyor,
ülkemizde gençler üniversitelerde coplanıyor, yurtlardan atılıyor siyasi
taleplerde bulundukları için, parasız eğitim talebinde bulundukları için, yurt
hakkı talebinde bulundukları için velhasıl her şekilde gençler baskılanırken
Gençlik ve Spor Müdürlüğümüz de bölgeler arasında ayrımlara neden olabilecek
yatırımlar da yaptı, bütçe de oluşturuldu ve bu oluşturulmuş bütçelerin çoğunun
denetimsiz kaldığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Gençlik ve Spor
Müdürlüğünün elbette yapmış olduğu olumlu çalışmalar vardı, birçok yerde yeni
tesisler açıldı ama bu açılan tesislerin maliyetiyle ilgili ya da ihaleleriyle
ilgili denetimlerin yapılmadığını hepimiz çok farklı basın kuruluşları
aracılığıyla ya da bire bir yerinde gözleyerek şey yaptık.
Bir ülkenin
bütçesinin en önemli unsuru amacına uygun, doğru bir şekilde, hesap verebilir
bir şekilde kullanılmasıdır. Siz hangi bütçeyi belirlerseniz belirleyin, hangi
rakamları koyarsanız koyun eğer o bütçeyi yolsuzluk olgusundan arındırmazsanız
o bütçenin hiç kimseye faydası yoktur. Hak ve hukuktan bahsederken, dinî argümanlar üzerinden bahsederken kendini topluma
meşrulaştırmaya çalışan ve din istismarı üzerinden siyaset yapanların özellikle
o yolsuzluklara konu olan paraların bir lirasının bile milyonların hakkı
olduğunu bilmesi açısından ya da biliyorlardır muhakkak on milyonların hakkıdır
ama dilin kemiği yok ya, sözde hak, özde ne hak! Böylesi bir ekonomide, böylesi
bir ekonomik ortamda, evet, kimi gençler Avrupa’larda okur, Amerika’larda okur,
özel yurtlarda kalır, kimi gençler de vergi ödedikleri hâlde, bu ülkenin
vergisinin yükünü kendi aileleri çektiği hâlde kalacak yurt bulamayacaklar.
Kredi ve Yurtlar
Kurumunun hizmet ağının genişletilmiş olması ve kalitesinin artırılmış
olmasıyla ilgili çok böyle şaşaalı sözler söyleniyor ama gidelim Kredi ve
Yurtlar Kurumunda aynı ranzada 3 öğrencinin yattığını yerinde gözlemleyelim.
Evet, kimi özel yurtlar var, bazı milletvekilleri, bazı kurum yetkililerinin
telefonuyla kendisine özel odalar tahsis edilen torpilli öğrenciler var. Bu, o
öğrencilerin yaşamış oldukları koşullar onların hakkı değildir anlamında
yorumlanmamalı ama bu ülkede milyonlarca genç var ve bu gençler bu devletin
kendileri için hizmet etmesi gerektiğini ifade ediyor ve bu da bu devlet için
haktır.
Dün Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç bize demokrasi dersi
vermeye kalktı. Anayasa’nın değişmez hükümlerinden işte kendine göre
cımbızlayıp bize “Kürsüde konuşma!” derken bile kendisi “…”(x) cümlesini sarf
edip Kürtçeyi konuşma tekelini de kendine bağlamaya çalıştı. Ama o
“değiştirilmez” diye her yerde herkese posta koyduğunuz Anayasa devletin bir
sosyal hukuk devleti olduğunu ifade ediyor. “Sosyal devlet” demek de hiçbir
öğrencinin yurtsuz kalmaması demektir, burssuz kalmaması demektir, parasız
kalmaması demektir, ana dilde eğitimden yoksun olmaması demektir, evsiz barksız
olmaması demektir, yurttan atılmaması demektir. Ama sorarım ve yanıtlanmasını
beklerim: Bu konuyla ilgili soru önergeleri verdiğimiz hâlde… 2002’den bu yana,
sadece basın açıklamasına katıldı yahut hocayla tartıştı veyahut farklı bir
sosyal sorundan kaynaklı kaç öğrenci Kredi ve Yurtlar Kurumundan atılmıştır, yükseköğrenim
kurumunda eğitim-öğretim görmekten men edilmiştir? Sadece Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde, devlet, kendini bilmez öğretim görevlilerinin, siyasal
tarafsızlığa uymayan öğretim görevlilerinin antidemokratik kararları sonucunda,
ana dilde eğitim hakkı talep eden öğrencilere binlerce lira tazminat ödemek
zorunda kalmıştır. Bir öğrenci on beş defa YÖK’ten men edilmiştir.
Yükseköğretim Kurulu bu halkın omuzlarındaki en büyük yüktür ve yok olmalıdır.
YÖK yüktür, yok olmalıdır.
Şimdi
yükseköğrenimle ilgili, kredi yurtlarıyla ilgili ekonomik gerekçeler sunulur:
“İşte devletin imkânları olsa da gençlere yatırım yapılsa, işte sportif
faaliyetler için devletin imkânları olsa da…” Bir kalemde çözülebilir bir
sorundur. Ülkenin eğitim sorunlarının tamamını yapılan askerî harcamalardan bir
kalemi kısarak karşılayabilmek mümkündür. Ama böyle bir istem söz konusu değil.
İstenen odur ki, spor amacının dışında -gençlik ve spor bakanlığıyla eğitim ve
öğretim koşullarını iç içe, gençlik sorunlarını iç içe değerlendirdiğimiz için
örnekleyeceğim- milyonlarca insan stadyumlarda birbirlerine küfretsinler,
birbirlerini vursunlar, şehri yakıp yıksınlar; bunlar “Efendim, futbol sevgisi
insanı coşturur, azdırır.” şeklinde yorumlansın, basın tarafından pohpohlansın,
bu tür terörist eylemleri görmezlikten gelinsin, rant
kavgaları halkın gözü önünde birilerine hoş gösterilmeye çalışılsın ama biz,
üniversite öğrencileri bir basın açıklaması yaptığında Kabahatler Kanunu’nca
cezalandırılsın, YÖK Kanunu’nca cezalandırılsın vesaire, vesaire, vesaire.
Sendikalı
emekçiler, sendikasız emekçiler emek hakkını savunurken yolda kaldırımdan bir
adım aşağı indi diye işlerinden atılsınlar, hukuk işlesin onlar için ama
milyonlarca liralık, milyarlarca liralık yatırımların yapıldığı stadyumlarda,
spor merkezlerinde şiddeti içselleştiren insanlara yönelik hiçbir şey
yapılmasın.
Yurtsever Gençlik
Meclisi Temsilcisi Sedat Karadağlar gibi gençlerin yapmış olduğu demokratik
eylemliklere gaz bombaları yağdırılsın, bombalar yağdırılsın ve kafasından
vurulsun gençler ama birilerini katletmeye yönelenler, satırlarla şehri kendi
ablukasına alanlar, balkonda çocukları vuranlar, arabalarıyla insanları
rahatsız edenler bu ülkede elini kolunu sallasın, onlar için hukuk olmasın.
Böylesi bir şey ancak Hükûmet programıyla gizliden
denetlemekle mümkün olur.
Hiç gördünüz mü
bir holigan hakkında bir para cezası uygulandığını? Uygulanmışsa da komik
derecede uygulanmıştır, caydırıcı niteliği olmamıştır.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille
birtakım kelimeler ifade edildi.
Evet, spor ve
gençliğe yönelik yatırımlar bölgesel farklılıklar taşıyor. Hakkâri’de kaç yüzme
havuzu var ya da Tunceli’de kaç koşu pisti var veyahut da Diyarbakır’da kaç
stadyum var Gençlik ve Spor Müdürlüğünün yapmış olduğu ya da gençlerin spor
yapabileceği kaç tesis var? Bunlara ne kadar ödenek ayrılmış, diğer illere ne
kadar ayrılmış? Biz bunu söylerken aman ha diğer illere ödenek ayrılmasın
değil. Her ilin nüfusu bellidir, genç nüfus sayısı bellidir, o sayı oranında
her ile eşit oranda, orantıda yatırım yapılmalıdır. Ama yapılan yatırımlar da
birilerinin siyasi tekeline ya da ihale tekeline maruz bırakılmamalıdır,
denetlemeler yapılmalıdır. Ha, “Yolsuzluk yapılmıyor.” diye iddialarda
bulunuluyor. Geçen dönem Van Belediyesi AKP’nin elindeydi. Ona ilişkin müfettişlik
raporunu hazırlayan müfettişler neden görevden alındı ya da görev yeri
değiştirildi ya da pasifleştirildi? Bir şeylerin açığa çıkmasını istemeyen
siyasi bir güç mü var? Biz var olduğunu iddia ediyoruz çünkü yolsuzlukları
önlemek, yasakları önlemek ve yolları yapmakla ilgili söylemlerle yola çıkan
AKP Hükûmeti yol yaparken bile yolsuzluk
yapılabileceğini çok aleni bir şekilde gösteriyor. Yollar yapılırken yolsuzluk
yapılır ama bu ülkede yasaklar gün geçtikçe artıyor.
Gençlerin
protestosunun güç kullanımıyla ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Keşke bu
ülkede gençlerin ana dilde eğitim hakkı talep etmesine gerek olmasaydı, öyle
bir demokrasi yaşamış olsaydı. Keşke bu ülkede gençler parasız eğitim için
slogan atmak zorunda kalmasaydı. Keşke böyle bir demokrasimiz olsaydı. Ama böyle bir insani temelde, insan hakları temelinde kendilerini
ifade eden gençlere, bombalar, coplar yağdıranlar şunu iyi bilsinler ki sadece
kaba bütçe yatırımlarıyla bu sorunu çözmek mümkün değil, tıpkı Kürt sorununda,
işte, yıllarca yolsuzluklara ve benzeri konulara mal olmuş GAP projesini, her
gelen liderin “GAP projesiyle biz çözeriz.” demesi gibi. Bazı şeyler
özünde çözülür. Kürt sorununu çözmek isteyenler Zap’a
yönelik projeler yapmak zorundadır.
Şimdi bunları biz
bir bütün olarak değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan tabloya bakıyoruz.
Dünyanın en genç, en dinamik nüfusuna sahip olan Türkiye sadece askerî
harcamalar noktasında dünya derecesine giriyor. Dünyanın en
genç, en dinamik nüfusuna sahip Türkiye’de Muş’tan, Ağrı’dan tek bir spor
ayakkabısı olmadan dünya birinciliği yapan atletizmciler çıkabiliyor ama
onların koşu yapabileceği bir pist olmuyor ve onlar bu ülkede sadece kendi
dilleriyle ilgili bazı özgürlükler istiyorlar ve demokratik birlikte bir yaşam
için bu gençler her zaman, her yerde, özveriye hazır bir şekilde mücadele
ediyorlar. Ben eminim, Sedat Karadağ yurttaşım, Sedat Karadağ yoldaşım
ve onun gibi gençler de -ben bir anlamda onların da temsilcisiyim, doğrudan
temsilciyim- onlar da bu ülkede herkesin diliyle, düşüncesiyle, rengiyle,
inancıyla, özgür, birlikte bir ortamın sağlanması için mücadele ediyorlardı. Bu
gençler için ölümü hak görenler, bu gençlerin önünde silahı tek çare olarak
bırakmamalıdırlar.
Bu tür baskılara
maruz kalan gençler otuz yıldır hiçbir siyasal çözüm aralığı göremedikleri için
ellerine silahları alıp dağlara gitmektedirler. Bu tür baskılar PKK’yi doğurdu; bu tür ölümler, bu tür zulümler PKK’yi doğurdu ve bugünlere getirdi. Bugün çözümün muhatabı
olarak belirttiğimiz güçlere de göndermeler yapılıyor. Bu sorun PKK’siz çözülmez, Sayın Öcalan’sız
çözülmez. Bunları çok iyi görmek lazım. Sadece
ekonomik yatırımlarla bizim ifade etmemiz de çok doğru değildir. Bir bütün olarak değerlendirmek, mevzuları gerçekçi zeminde
çözebilmek lazım.
Toplumsal
muhalefete yönelik bu kadar acımasız olan Hükûmet
halk ve güvenlik güçlerini sürekli karşı karşıya getirirken, o güvenlik
güçlerinin özlük haklarını bile karşılamıyor. Sporlarda, maçlarda saatlerce
stadyumun önünde nöbet bekleyen güvenlik güçlerine bir harcırah verilmiyor
mesela, kumanya bile verilmiyor. Belki de onun öfkesindendir, onun öfkesini gençlerden alıyorlardır.
Şimdi, spora ve
sporun önemi hakkında konuştuğumuz zaman, herkes hamaset nutukları atabilir.
Spor gereklidir, spor insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar her şeyden
önemlidir, beden eğitimi önemlidir, eğitim kurumlarında buna güç verilmelidir,
bakanlıklarca ödenek ayrılmalıdır, tesisler kurulmalıdır ama öncelikle bir
zihin sporu yapmak lazım bu ülkede. Bu zihin sporu için bir ödenek ayırmak
gerekiyor mu, onu bilmiyorum ama bence çok masrafsızdır. Sorunları çözmek için
zihin sporu yaparsa başta siyasi temsilciler, sorunu çözmek mümkün olur.
En son Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, dün, işte, siz
kürsüye geliyorsunuz, hani bize, öyle demeyin de böyle deyin… Yani sanki bize
siyaseti öğretir gibi bir tarzda, nezih üslubuyla, kendisi de arada, biraz da
böyle seyirciye bir mesaj göndermek “…”(x) serenadıyla bir göndermede bulundu.
Ben kendisine
sesleniyorum: Evet “…”(x) ama Sedat Karadağlar ve sınırda ölen gençler,
üniversitelerde coplananlar, bunların yaşadığı şey zulümdür. “…”(x)
(BDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, 69’uncu maddeye göre sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Tam sonunu anlayamadım konuşmanda.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Allah zulüm kabul etmez, kimsenin ahını kimseye
bırakmaz.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sataşma oldu, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Üskül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika süre
veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün,
Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları İnceleme
Komisyonu Başkanına sataşmak, onu eleştirmek, hatta geçmişte bazen olduğu gibi
onu hedef göstermek bazıları için spor hâline geldi. İnsan Hakları İnceleme
Komisyonu insan hakları alanında herhangi bir yurttaş ya da milletvekili
tarafından yapılan tüm başvuruları aynı titizlikle incelemekte ve mutlaka sonuç
hakkında başvuru sahibini bilgilendirmektedir. Başvuru olmadan da bir insan
hakkı ihlaliyle karşılaştığında, benzeri şekilde, gereken incelemeyi yapmakta
ve sonuç hakkında kamuoyuna ve ilgili kamu kurumlarına raporunu göndermektedir.
İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu kurulduğu günden beri bu dönemde yaptığı çalışmalarla
kendinden önce yapılan tüm çalışmalara yakın bir performans ortaya koymuştur.
Kurulduğu 1982 yılından beri 104-105 rapor hazırlanmış, bunun 50’ye yakını bu
dönemde gerçekleştirilen raporlar. Van’da biz inceleme yaptık. Ben bir mülkiye
başmüfettişi ve bir adalet müfettişini Van’daki ölüm olaylarını incelemek üzere
yerine gönderdim ve bir rapor hazırladık. Bu raporu da ilgili
milletvekillerimize de gönderdik.
Biz İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu olarak elbette her iddiayı inceliyoruz ama bunların
sonuçlarını da insan hakları ihlali olup olmadığını da raporlarımızla ortaya
koyuyoruz. Her iddia insan hakları ihlali anlamına gelmeyebiliyor.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille
birtakım kelimeler ifade edildi.
Komisyonumuz, tüm
üyeleri, sakin bir biçimde objektif değerlendirmelerini yapıyor, bunları ortaya
koyuyor, bu hak ihlallerinin önlenmesi için öneriler geliştiriyor ama bizim
Komisyonumuzun arşivinde toplumsal olaylarda toplumla güvenlik görevlilerini
karşı karşıya getirmeye yönelik, onları çatışmaya yönelik açıklamaların,
kışkırtmaların görüntüleri ve ses kayıtları da var. Bunu da bilginize
sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkanım, Komisyon Başkanının söz almasını gerektiren bir durum olmadı.
BAŞKAN – Sataşma
üzerine verdim Sayın Üçer.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “İnsan Hakları Komisyonu Başkanı” diye söyledi.
BAŞKAN –
“Püsküllü Zafer” dediniz. Dolayısıyla...
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sataşmada ismi hiçbir zaman geçmedi ki. Tutumuyla ilgili isim olarak geçmedi
ki. Ben...
BAŞKAN –
Bizatihi... Şimdi, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı kaç kişi var Sayın Üçer?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Tamam Sayın Başkan, onu sizin takdirinize bırakıyorum.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, başka bir şey soruyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Püsküllü Zafer” diye söyledi efendim. Alaycı bir tavır kullandı.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– O zaman ben de bizim söylediklerimizin asılsızlığını iddia etmesinden dolayı
söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Öyle bir
şey söylemedi. Sayın Üskül’ü son derece dikkatli bir
şekilde dinledim, sizi de. Grubunuza yönelik ben herhangi bir sataşma veya
incitici bir söz görmedim. Ayrıca da getirtirim tutanakları.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, son söylemiş olduğu noktasında bir değerlendirme
yapmanızı istiyorum. Ses ve görüntü kayıtları kime aittir? Neden böyle bir
cevap verme gereği duymuştur ya da konuşmasının sonunda neden buna değinmiştir?
Tutanakları getirtirseniz seviniriz.
BAŞKAN –
Tutanakları getirtirim Sayın Akat, tutanakları
getirtirim. Ama özellikle, ben bizzat izledim, her iki konuşmacıyı da. O
açıdan, kaçırmış olabilirim, şimdi getirteceğim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Recai Yıldırım.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA RECAİ YILDIRIM (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Genel
Kurul görüşmelerinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,
Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil
Kurumu bütçeleri üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi selamlıyorum.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşları
hakkında görüş ve düşüncelerimi malumunuz olduğu üzere 2009 Yılı Merkezî Bütçe
Kanunu görüşmelerinde de dile getirmiş, kısaca devletin üniter
yapısının korunmasında ve devamlılığın sağlanmasında önemli işlevleri bulunan
bu kurumlarımızın ihtiyaçları ve atamalarıyla ilgili yasa boşluklarının
giderilmesi için Kurum yasasının bir an önce çıkarılması gerekliliğini
belirtmiştim. 57’nci Hükûmet
döneminde hazırlanan Kurum Yasa Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş ancak tasarı komisyonlarda görüşülürken erken genel seçime gidilmesi
nedeniyle yasalaşma süreci tamamlanamamıştır.
7 Kasım 1982’de
kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 134’üncü maddesiyle kurulan
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk
dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla Atatürk’ün
manevi himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk
Kültür Merkezinden oluşan kamu tüzel kişiliğine sahip kurumlarıyla
çalışmalarını sürdürmektedir.
Seksen yıldır Türkiye ve Türk tarihini, Türklerin medeniyete
hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar
yaparak Türk ve Türkiye tarihini yazmak konusunda çalışmalarını günümüze kadar
sürdüren Türk Tarih Kurumuna ve Türk dilini yabancı kökenli sözcüklerden
temizlemek, Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak
üzere kurulmuş olan Türk Dil Kurumuna, Atatürk’ün, ölümünden kası süre önce, 5
Eylül 1938’de düzenlediği vasiyetnameyle İş Bankasındaki hisselerinin gelirini
bu iki kuruma bırakmasıyla hizmet alımı ve sunumunda kolaylıklar sağlanmıştır.
Türk Dil Kurumu,
Yüce Atatürk’ün bizlere armağan bıraktığı millî bir kurumumuzdur. Türk dilinin
öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak, dünya dilleri arasında değerine
yaraşır yüksekliğe eriştirmek amacıyla Atatürk’ün kurduğu, vasiyetnamesinde yer
vererek mirasından pay ayırdığı Türk Dil Kurumunun, gelişen teknolojiyle
birlikte Türkçenin yabancılaşmaması için yaptığı çalışmaları takdirle
karşılıyoruz. Türk Dil Kurumu, Türkçenin bilim dili olarak daha da gelişmesi
için kurduğu terim çalışma kurullarıyla, iktisattan ekonometriye, kimyadan nükleer
fiziğe, diş hekimliğinden eczacılığa sekseni aşkın bilim dalında terimlerin
Türkçeleştirilmesi, sözlüklerin hazırlanması işini yürütmektedir. Yüz yetmiş
bini aşan bu terim zenginliğinin İnternet’te de hizmete sunulmuş olması
sevindiricidir. Ancak yapılan bu çalışmaların hayata geçirilmesi, türetilen
terimlerin yaygınlaşması için kamu kurumlarına, özel kuruluşlara, yayımcı
kuruluşlara görevler düşüyor. Onlar bu terimleri kullanırsa yabancı terimler
değil Türkçe karşılıkları yaygınlaşacaktır.
Öte yandan, Türk
Dil Kurumunun külliyat hâlinde yayımladığı “Türk Dünyası Destanları” da büyük
bir kültür hizmetidir. Kırgızların, Kazakların, Özbeklerin, Türkmenlerin,
Hakasların, kısacası bütün Türk dünyası destanlarının yaklaşık yüz cilt olacağı
ifade edilmektedir. Türk Dil Kurumunun bu büyük hizmeti kitap olarak kalmamalı,
filme alınmalı, çizgi film yapılmalı, bilgisayar oyunlarına dönüştürülmelidir
ancak böylece destanlarımızı çocuklarımıza, gençlerimize, halkımıza ve bütün
dünyaya tanıtabiliriz.
Maddi kaynağı
Atatürk’ün mirasından oluşan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun hizmet
binaları bulunmaktayken çok kısıtlı bütçelerle faaliyetlerini sürdüren Atatürk
Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi nihayet daha
iyi hizmet verebilecekleri yeni bir hizmet binasına taşınmıştır.. Bu hizmet binası kiralaması öncesi yaşanan süreçte
gayrimenkul alımıyla ilgili olarak tutanaklara geçirilen yolsuzluk iddiaları
sonucu hizmet binası satın alımı yerine kiralanması yoluna gidilmiştir.
Hâliyle düğmeyi
baştan yanlış iliklemeye alışmış bir zihniyete şu soruları sorma gereğini
duyuyorum:
1) Yeni hizmet
binasının yıllık kira bedeli ne kadardır? İki ya da üç yıllık kira bedeli
karşılığı bu hizmet binasının satın alınacağı söylenmektedir. Bu doğru mudur?
2) Türk
kültürünü, Türk tarihini bilimsel yoldan araştıran, tanıtan ve yayan bu
kurumların bütünlüğünü bünyesinde barındıracak ve çalışmalar için kongre,
konferans, sergi salonları bulunduracak çok işlevli bir çalışma ortamına sahip
bir yerleşkeye kavuşturulması düşünülmekte midir?
Küresel siyasetin
devletin konumunu hızla değiştirdiği bir süreçte Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşların, bu milletin yüksek değerlerine karşı
girişilecek faaliyetlerin çürütülmesi için tüm kurumlarıyla ortak kültür
değerlerini ortaya koymaları gerekmektedir. Zira, bir
plan, prensip dâhilinde ortak akılla yürütülecek çalışmalar sayesinde toplum
fertlerini bir arada tutan, kökleri tarihin derinliklerine kadar inen, milletin
seciyesinde saklı değerlerin yaşaması ve yaşatılmasına vesile olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bütün kurumları bir arada barındırmasa da Atatürk Yüksek
Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin daha iyi
şartlarda hizmet verebilecekleri bir hizmet binasına taşınmaları bizi mutlu
etmiştir. Öte yandan 5018 sayılı Yasa’ya ekli 2 sayılı cetvelde yapılan
değişiklikle kurumların bütçelerinin tüzel yapılarına uygun hâle getirilerek
hizmet ve faaliyetlerine kolaylık sağlanması da bizi mutlu etmiştir. Ancak konuşmamın
başında da sözünü ettiğim 2876 sayılı Kanun’un 519 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değiştirilen bazı hükümlerinin Anayasa Mahkemesinin 1993 tarih,
1993-53 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine 2002 yılından itibaren
bilimsel kurullar oluşturulamamakta ve üyeleri atanamamaktadır. Bu nedenle de
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlı kuruluşlar olan Atatürk
Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi hizmeti ve
faaliyetlerini yerine getirmekte zorlanmaktadırlar. Bu nedenle, kurumların
faaliyetlerini sürdürebilmeleri için 57’nci Hükûmet
döneminde hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kurum yasa
tasarısının da incelenerek kurumların tüzel yapılarının korunmasına azami özen
gösterilerek Meclisimiz tarafından bir an önce çıkarılması gerekmektedir.
Kaygı ve
temennilerimizin dikkate alınacağını umarak 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin tüm kurumlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluata. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, de-ğerli
milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu ile Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığının bütçelerinin görüşülmesi vesilesiyle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Kısa adlarıyla
TÜBİTAK ve TÜBA diye anılan bu kuruluşlarımız Türkiye’de bilimsel çalışma ve
teknoloji üretme ortamını geliştirmek amacıyla oluşturulmuş kurumlardır.
Kişiler, şirketler, kurumlar ve devletler için hayat rekabet ortamı içinde
sürmektedir. Ayakta kalabilmenin, varlığını sürdürebilmenin yolu, yeni bilgi ve
teknolojilerle teçhiz edilmiş ve bunları kullanabiliyor olmaya bağlıdır.
Rekabet üstünlüğü sağlayabilmek için de en yeni bilgi ve en yeni teknolojilere
sahip olmak gerekiyor. Bunun yolu da bilgi ve teknolojiyi bizzat üretmektir.
Bu nedenle,
Türkiye’de de her zaman bilgi ve teknolojilerin önemine vurgu yapılmış, ARGE
çalışmalarının artırılması arzu edilmiş, bazı önlemler alınmış, fakat gerekli
ortam oluşturulamamıştır. Bilgi ve teknoloji üretmenin yolu
araştırma-geliştirme faaliyetlerinden geçmektedir. Bir talep varsa, daha yeni
bilgi ve daha yeni teknolojilere ulaşabilmek için ARGE çalışmalarına kaynak
ayırmak mümkündür. Burada söylenmek istenen, bilgi ve teknoloji üretme işi, bir
merak ve ilgi işi olmaktan öteye bir sistem işidir. Rekabet üstünlüğü elde
etmenin öneminin farkında olan kişi, işletme ve ülkeler yeni bilgi ve
teknolojilere para ödemeye hazır olacakları için bizzat üretmeye de kaynak
ayırmaya razıdırlar. Genellikle ARGE harcamalarına ayrılan kaynaklarla irtibatlandırılan bilimsel ve teknolojik gelişmişlik
düzeyi, ARGE sonuçlarına talebin artmasıyla sistemli hâle dönüşmektedir.
Böylece ARGE’nin finansmanı piyasa tarafından
karşılanır hâle gelmektedir. Bu açıdan değerlendirecek olursak, Hükûmetin söylediklerinden, ARGE çalışmalarının, bilgi ve
teknoloji üretmenin öneminin farkında olduğunu ama gerekli ortamı
oluşturmadığını hatta uyguladığı ekonomi politikalarıyla oluşmasını arzu
ettiğimiz sistemi tahrip ettiğini görürüz. Bilgi ve teknoloji üretme
kabiliyetini ARGE harcamalarının miktarıyla ölçen İktidar, bu alandaki
yetersizlikleri itiraf etmekte ama düzeltilmesi için gereğini ve sorumluluğunu
yerine getirmemektedir. Dokuzuncu Kalkınma Planı -ki 2007-2013 yıllarını kapsıyor- ARGE
harcamalarının millî gelire oranını yüzde 2 olarak hedef almış bulunuyor. Buna
rağmen, binde 6,7 olan oran 2008 yılı sonunda ancak binde 7,3’e
çıkarılabilmiştir. Bu süre zarfında sadece on binde 6 oranında bir artış
kaydedilmiştir. Bunu yıla bölersek aşağı yukarı yılda on binde 1 civarında bir artış
söz konusudur. Hükûmet, kendi koyduğu hedefin beş
yılda sadece yüzde 4’ünü gerçekleştirmiştir yani bu yüzde 2’ye ulaşma
hedefinin. 2013 yılına kadar da geriye kalan yüzde 96’nın gerçekleşme şansının
olmadığı görülmektedir. Avrupa Birliğinde yirmi yedi ülke üzerinden alınan
ortalamalarda bile ARGE harcamalarının yüzde 1,9 olduğuna bakılınca ve bu yüzde
1,9’un binde 7,3’le kıyaslanmasına bakınca, Hükûmetin
henüz işin lafını etme safhasında olduğunu görüyoruz.
ARGE
harcamalarının miktarı ve oranı önemli olmakla birlikte, bu harcamaların ne
kadarının özel kesim tarafından gerçekleştirildiği hususu da ayrıca önemlidir.
Özel sektörün ARGE faaliyetlerine kaynak ayırması hem kendilerine rekabet
üstünlüğü sağlamakta hem de ülkenin rekabet gücünü ve gelişme hızını
artırmaktadır. Bu nedenledir ki hiçbir ülke, rekabet gücü elde edebilmek için
yeni bilgi ve teknoloji üretimini finanse etmeye hazır olan kuruluşlarını zorda
bırakacak, bu yoldan caydıracak politikalar uygulamaz ama ne yazık ki “AKP
İktidarı hariç.” demek mecburiyetindeyiz.
Hükûmetin yabancı kaynakla
ithalatı teşvik ediyor olması üretimi, ihracatı baltalamakta, ARGE maliyetine
katlanarak rekabet gücü elde etmenin bir işe yaramayacağını göstermektedir.
Sonuçta, ARGE’nin finansmanının piyasa yolu ile sağlanması
şeklindeki arzulanan sistemin daha kurulmadan Hükûmet
tarafından tahrip edildiğini görmekteyiz. İthalata dayalı büyüme modelinin
tahribatı sadece mevcut işletmeleri saf dışı bırakmakla kalmıyor, yeni
işletmelerin doğma ve büyüme potansiyelini de ortadan kaldırıyor.
Burada Hükûmetin kullandığı Çin örneğine ben de temas etmek
istiyorum. ARGE çalışmalarına verdiği önem, bilgi ve teknoloji üretimi
konusunda kaydettiği büyük gelişmelerle dünya pazarları üzerinde hâkimiyet
kurmuş bulunan Çin’in, firmalarının yakaladığı bu üstünlüğü sürdürmelerini
desteklediğini, parasının değerini yükseltmesi konusunda maruz kaldığı
uluslararası baskılara aldırış etmediğini biliyoruz. Buna karşılık, AKP
İktidarının, suni değerlenen TL’de ısrar ederek Türkiye ekonomisini ithalatla
sarsmakta ısrarlı olduğunu da görüyoruz. Durum bu iken ARGE harcamaları
konusunda ilgili bakanın “Türkiye, Çin’den sonra ARGE harcamalarını dünyada en
hızlı artıran ülkedir.” iddiası ilgilileri tebessüm ettiren bir ifade olarak
kalmaktadır. İddia yılda on binde 1 oranında artan araştırma geliştirme
harcamaları artışına dayandırılmaktadır ki bu tür iddialardan uzak durmak
gerektiği açıktır.
Değerli
milletvekilleri, bilgi ve teknoloji üretiminde temel kuruluşlardan biri de
üniversitelerdir. Üniversitelerin bu konuda mesafe kaydedebilmesi için de
piyasanın bu üretimlere talebi olması gerekiyor, aksi takdirde ancak bilimsel
merak ve bilimsel disiplin çerçevesinde yapılan çalışmalardan ibaret bir
ortamdan söz edebiliriz, doğal bir gelişme ikliminden bahsedemeyiz. Bu yüzden
sık sık üniversite-sanayi iş birliğinden söz edilir
ve böyle bir ortamın gelişmesi arzu edilir ancak haksız rekabete maruz
bırakılan işletmelerin üniversitelerin kapılarını ARGE sonuçlarını satın almak
üzere çalmalarının mümkün olmayacağı da ortadadır. Yanlış ekonomi politikaları
hem üniversitelerin hem özel sektörün hem de bütçelerini görüşmekte olduğumuz
kurumların bilim ve teknoloji üretme arzularını ve ortamlarını tahrip
etmektedir. Bilindiği gibi, 57’nci Hükûmet, 2001
yılında, teknoloji bölgelerinin kurulmasıyla ilgili kanunu çıkarmıştı. Bu
düzenlemeyle, üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanmasına, üniversitelerde
üretilen bilgi ve teknolojinin ticarileşmesine zemin hazırlanarak ARGE
ortamının geliştirilmesi hedef alınmış ve önemli de sonuçlara ulaşılmıştır.
Yapılan bu düzenlemeler sonucu, 2010 yılı Nisan ayı itibarıyla kurulan
teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı otuz sekize ulaşmıştır. AKP İktidarı,
2008 yılına kadar bu alanda bir adım atmamış, 2008 yılında Araştırma Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’u çıkarmış, o da kriz ortamına
denk geldiği için henüz sonuçlarını görebilmiş değiliz.
Bu
söylediklerimizin özeti, bilgi ve teknoloji üretmeyen toplumların fertlerinin,
işletmelerinin ve devletlerinin geleceklerinin tehlike altında olduğudur. Bu
gerçeğe rağmen, İktidarın hem algılama hem de uygulama yetersizliği yüzünden
Türkiye'nin bu tehlikeyle yüz yüze olduğunu söylemeliyiz. Bu endişeyi
doğrulaması bakımından, Devlet Planlama Teşkilatının 2011 yılı programının
140’ıncı sayfasından bir cümleyi aynen sizlere naklediyorum: “Bilgi ve iletişim
teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve etkin kullanılmasıyla bilgi toplumuna
dönüşüm sürecinin hızlandırılması...” denilmektedir. Değerli milletvekilleri,
görüldüğü gibi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve
kullanılmasıyla bilgi toplumuna ulaşılacağı kabul ediliyor. Bilgi toplumuna
bilgi ve teknoloji üretmekle ulaşılabileceği kavranmadan, bilgi toplumlarının
ürettiği bilgi ve teknolojilerin verimli pazarları olmaktan öteye
gidilemeyecektir. Bu arada, her sözün başında iletişim teknolojilerinin
kullanımının yaygınlaştırılmasından söz eden İktidarın, iletişim kurumlarının
hemen hemen tamamını yabancılara devretmiş olmasını
da üzücü bir örnek olarak dikkatlerinize sunuyorum.
2011 bütçesinin,
TÜBİTAK ve TÜBA bütçelerinin hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kutluata.
Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzle
ilgili bütçesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, mutlaka ki kamu kaynaklarının, bütçenin etkin, verimli ve
yerinde kullanılması çok önemli ama her kalemi önemli olduğu, her faslı önemli
olduğu gibi, üstünde konuştuğumuz gençlik ve spor alanı da bütçenin en önemli
kalemlerinden birini oluşturmaktadır çünkü gençlik, bir anlamda ülkenin
geleceğidir, gençlik heyecandır, gençlik dinamizmdir, gençlik atidir.
Dolayısıyla, ülke geleceği açısından bu kadar önemli olan bir konuda gönül
ister ki çok daha uzun görüşmeler yapılabilsin ve daha sağlıklı
değerlendirmeler yapılabilsin. Hele ki dünya nüfus ortalamasına baktığımızda,
ülkemiz, on iki-yirmi dört yaş grubunu genç olarak nitelendirdiğimizde,
yaklaşık, nüfusun yüzde 25’i genç kesime tekabül etmektedir. Dolayısıyla, bu
baş döndürücü hızla değişen, gelişen toplumumuzda gerek gençlik hizmetlerine
gerek spor hizmetlerine ilişkin ihtiyaçlar, beklentiler ve talepler mutlaka ki
üst düzeyde anlam kazanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bir bölümünde özellikle gençliğe ve ikinci
bölümünde de spora ben zaman ayırmak istiyorum çünkü bugün, son zamanlardaki
gelişen olaylarla, gençlik ve gençliğe bakış açısı daha bir ayrı önem
kazanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bir devlet adamının, bir yöneticinin,
eğer meselelere bakış açısı, mantığı ve ihtiyaçları, problemi anlamaya
çalışmak, ders çıkarmak ve doğru olanı yapmak yerine, anlamaya çalışmanın
yerine ön yargılı yaklaşmak, ders çıkarmanın yerine itham ederek iftira ile
sindirmeye çalışmak, doğru olanı yapmak yerine de inadına yapmak alırsa, o
ülkede problem çözülmez, hele ki muhatap olunan gençlik olursa. Hepimizin yakından takip ettiği, son günlerde üniversitelerimizde
birtakım gelişmeler oldu. Bu gelişmelerden, bizzat geçmişi yaşamış, geçmişi
yargılamak isteyen iktidar sahiplerinin ders çıkarmak yerine, onlardan farklı
metotlarla ve farklı güç kullanımlarıyla onların yerini almak istediklerine
şahit oluyoruz.
Sayın Başbakan,
polis gücüne güvenerek… Mutlaka ki polisimiz önleyici
hizmetlerde çok etkin olmalıdır ama siz polisi önleyici hizmetlerde kullanmak
yerine eğer gençlerin üstüne biber gazı sıkılmasında, panzerlerin sürülmesinde,
hatta daha vahşete varan, sürüklenen, tekmelenen bir müdahaleye götürecek
noktalarda polisi cesaretlendiren, güçlendiren, önleyici hizmetlerin yerine bu
tarz kullanımını öngören bir yaklaşımla öğrencileri sindirmeye çalışırsanız, bu
gençliği bir noktada ajite edersiniz.
Biz, 12 Eylül
öncesindeki nesilde bunları yaşadık ve bu olayların içerisinden geldik.
Türkiye, çok derin tecrübeler edindi. Bu tecrübelerin bizzat
iktidar sahipleri tarafından kullanılması lazım.
12 Eylül’de
askerler geldi, askerler gençlere neler yaptı. Peki, bugün acaba aynı metotlar kullanılırsa bu
yönetimin 12 Eylül’den bir farkı olur mu? Hani ileri demokrasiden bahsediliyordu?
İleri demokrasi… Bugün yüz binlerce üniversite gencinin olduğu bir ülkede,
belli bazı grup gençlerin taleplerinin acaba anlaşılmaya çalışılıp, onların
taleplerinin haklılıklarının çözümlenmesi mi geçerli olmalı; yoksa bu
gençlerin, o yüz binlerin içerisindeki küçük grupların muhatap alınarak,
ezilerek, daha büyük problemlerin yaşanmasına mı sebep olunmalıdır?
Gençler neyi
istemektedir? Gençler, hukuk devleti içerisinde, hukukun üstünlüğünü tanıyan
bir devlet anlayışı içerisinde katılımcı demokrasiye katılmak istemektedirler.
Dolayısıyla, biz gençliği sadece üniversite gençliği olarak da görmemeliyiz
çünkü “Gençlik atidir.” dedik. Dolayısıyla, on iki yaş-yirmi
dört yaş grubu arasına baktığımızda, biz gençliğin eğitimini, gençliğin
ihtiyaçlarını doğru karşıladığımızda gençlik ülke için bir potansiyel olur ama
biz gençliğin ihtiyaçlarını doğru algılayıp doğru karşılamadığımızda ve bunları
doğru yönlendirmediğimizde gençlik başıboş, kötü alışkanlıkların peşinde
olduğunda o ülke için üretmeyen, aksine, o ülkenin âdeta geleceğini tehdit eden
bir unsur hâline dönüşür.
Dolayısıyla, biz
gençlerimizi sadece ezberci bir zihniyetle değil, aynı zamanda dershaneye
kapatarak onları sadece bir ezber manyağı durumuna
âdeta -affedersiniz- getirmek durumunda olmamalıyız. Gençlerin aynı zamanda
spor alanına da entegresini sağlayıp, oralardan da
birtakım gelişmelerini sağlayıp, gençliğin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
bilinç ve kültürünün çağdaş bilim, çağdaş hukuk, sosyal ve ekonomik temellere
dayandırılarak bizzat güçlendirilmesini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
bilinç ve kültürünü hayatın vazgeçilmezi hâline getirmemiz gerekmektedir. İşte
böyle bir gençlik gelecekte milletin ve devletin teminatı olur.
Değerli
milletvekilleri, spor alanına gelince: Bugün hem gençlik hem spor alanında
kullanılabilecek ekonomik enstrümanlar çok
gelişmiştir; işte, yayın haklarından tutun, Spor Toto, İddaa
gelirleri. Bunun yanında -Kredi Yurtlarımız belki birazdan görüşülecektir ama-
çağımızda ekonomimizdeki ve dünyadaki gelişmeler kamu finansmanı bütçesini
rahatlatmış ve kamu kaynaklarının daha verimli kullanılabilmesini sağlamıştır.
Düşünün ki eskiden ülkemiz hava limanlarına, deniz limanlarına, enerji
santrallerine, yollara hep kamu kaynaklarından para harcıyordu, bugün bunlar
hep yap-işlet-devret modeliyle yapılır hâle geldi ve buralara kaynak ayrılmıyor
ama bütçemizden bunun gibi başka alanlara -sosyal, sportif alanlara, eğitim
alanlarına- daha çok kaynak ayırma imkânımız oldu. Hatta,
geçende buradan çıkardığımız bir kanunla, eskiden devlet kendisi yurt yaparken,
bugün kişilere, kurumlara kiralık araziler üstünde yurtlar yaparak Kredi
Yurtlara kiralama imkânı veren bir yasal düzenleme yapıldı. Dolayısıyla bu enstrümanları doğru kullanarak Türkiye gençliğe ve spora
daha çok yatırım yapabilir ve daha gelişmiş enstrümanları da kullanabilir.
Buradan Gençlik
Spor Genel Müdürlüğümüze sporda gelişme için bir tavsiyem var. Bu tavsiyem
şudur: Her spor dalının bir genetiğe ihtiyacı vardır. Bir
yüzücünün genetik ihtiyacı ile bir boksörün genetik ihtiyacı aynı değildir ve
Türkiye’mizin de bu alanlarda bazı genetik haritalarını çıkararak, bu genetik
haritalara göre, en elverişli spor dallarının olduğu bölgelere yetişmiş bölge
müdürlerini, hatta o dallardaki yetmiş bölge müdürlerinin yanında, Millî Eğitim
Bakanlığıyla irtibata geçilerek, Millî Eğitim Bakanlığınca da o dallarda
başarılı olmuş eğitim uzmanlarını, öğretmenlerimizi o bölgelere göndererek,
Türk sporuna, coğrafyamızdaki dallarına göre, çeşitli bölgelerden daha güçlü
sporcuların yetişmesini temin etmemiz gerekmektedir. Örneğin, Doğu
Anadolu’muzdan maratoncularımız çıkmıştır, Adana bölgemizden yüzücülerimiz
çıkmıştır, İç Anadolu’muzdan güreşçilerimiz çıkmıştır. Bu dallardaki spor
faaliyetindeki gençlerin yoğunlukları daha fazla olmuştur. Dolayısıyla
buralara, bu uzmanlık alanındaki eğitim, öğretim ve aynı zamanda genel müdürlük
elemanları atanırsa oralarda daha faydalı faaliyetler yürütülmüş olur ve daha
planlamacı bir zihniyetle daha iyi insanlar yetiştirilebilir.
Ben,
gençliğimizin ihtiyaçlarının Türkiye’de doğru karşılanmadığı kanaatini
taşıyorum. Sayın Başbakanın gençliğe bakış açısını, gençliğin taleplerini daha
doğru anlayan bir yapı içerisinde Sayın Başkanın bazı şeyleri değiştirmesini
diliyorum.
Bütçenin
gençliğimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
Eskişehir
Milletvekili Sayın Beytullah Asil.
Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
görüşmeleri içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve şahsınızda aziz milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26’ncı maddesi,
yükseköğretimin, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte açık olmasını; 22’nci
maddesi de, her şahsın
şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik,
sosyal ve kültürel haklarının her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip
olarak gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Anayasa’mızın 42’nci maddesine göre:
“Kimse, eğitim ve öğrenim haklarından yoksun bırakılamaz.” ve “Devlet, maddi
imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı
ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.” demektedir.
İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’nin ve Anayasa’mızın bu düzenlemelerinden yükseköğrenim
yönünden çıkan sonuç, yükseköğretimin liyakat dışında hiçbir ölçüt
kullanılmaksızın herkese tam eşitlikte açık olması ve sosyal eğitim
güvencesinin devletin kaynakları oranında herkese tanınmasıdır.
Bu çerçevede,
Kredi Yurtlar Kurumu, yükseköğrenim için maddi desteğe ihtiyacı olan herkese,
birinci eğitim, ikinci eğitim, devlet üniversitesi, vakıf üniversitesi gibi
ayrımlar olmaksızın, devletin kaynaklarına göre belirli bir sosyal yardım
sağlamalı ve yükseköğrenime girişte yalnızca liyakat belirleyici olmalıdır. Eğitimden
katma değer vergisi alınmasına mutlaka son verilmelidir.
Bakınız, 2009 ek
yerleştirme için üniversitelerdeki 109.633’ü ön lisans, 50.990’ı lisans olmak
üzere toplam 160.623 kontenjan için 167 binin üzerinde aday başvurmuş, 57.619
kişi yerleşmiş, 113.004 kontenjan boş kalmıştır. 2010 ek yerleştirmesinde ise
sonuç yine değişmemiş, üniversitelerdeki 89.502’si ön lisans, 53.464’ü lisans
olmak üzere toplam 142.966 kontenjan için 165 bin aday başvurmasına rağmen
72.685 kişi yerleşmiş, 70.281 kontenjan boş kalmıştır.
Devlet
üniversitelerinde boş kalan kontenjanın büyük kısmı meslek yüksekokullarının
ikinci öğretim programlarındaki kontenjanlarıdır; hem de ara elemana ihtiyaç
duyulduğu, sanayimizin açığının devam ettiği, meslek eğitimini memleket
meselesi olarak gördüğümüz bir dönemde.
Her yıl 1 milyon
aday üniversitelere giremezken son iki yılda 170 binin üzerinde kontenjanın boş
kalmasının başlıca sebebi yüksek öğretimdeki sosyal yardımların gereği gibi
yapılmamasıdır. Kredi ve Yurtlar Kurumuna ayırmadığımız kaynağın çok fazlasını
boş kontenjanlar nedeniyle israf etmekteyiz. Yeteneği olan ama maddi durumu
yerinde olmayan öğrencilerin de vakıf üniversitelerinde okuması mutlaka
sağlanmalıdır. Vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin mali durumlarının
sonradan kötüleşmesi durumunda bu gençlerin okulu bitirmeleri mutlaka
sağlanmalıdır. Ülkemiz için, gençliğimiz için bu hazır kaynağın israf
edilmemesi zaruridir. Gerekli tedbirler bir an önce alınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde, gençlerin güçlenmesine yönelik devlet
harcamalarının üzerinde durmak istiyorum. Gençlerin güçlendirilmesine yönelik
toplam harcamanın millî gelir içindeki payı 2007 yılında binde 2; 2008 yılında
binde 2,5; 2009 yılında binde 3 olarak gerçekleşmiştir. 2010 için kanunlaşan
binde 3; 2011 öngörüsü binde 3; 2012 öngörüsü binde 2,9’dur. Bu oranın içinde
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün harcamaları, merkezî yönetim bütçesinden YURTKUR’a
yapılan transfer, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programlarına Türkiye'nin
toplam bütçe katkısı, TÜBİTAK’ın gençlere sağladığı burs ve destek, gençliğin
güçlendirilmesine yönelik harcamalar, İŞKUR’un
gençliğe yönelik harcamaları, Yükseköğretim Kurulunun üniversitelerde görevli
araştırma görevlilerine yönelik verdiği burslar, Millî Eğitim Bakanlığının yurt
dışı öğrenim bursları, Millî Eğitim Bakanlığının Ortaöğrenim Burs ve Yurtlar
Dairesi Başkanlığının harcamaları bulunmaktadır. 1 trilyon lira gayrisafi yurt
içi hasılamızdan gençlerin güçlendirilmesine yönelik
toplam harcama 3 milyar lira yani binde 3. Bu oran ülkemizde söylemde çok
önemsiyormuş gibi gözüktüğümüz gençliğe kaynak ayrılmadığının göstergesidir.
Onlara yaptığımız en büyük haksızlıktır. Bilgiyi üreten ve etkin kullanan
sayılı ülkeler arasında yer alabilmek özellikle yükseköğretimde nicelik ve
nitelik açısından başarıyla mümkündür. “Gençlik geleceğimizdir.” diyoruz.
“Yükseköğretim bir kamusal sorumluluktur.” diye nutuklar atıyoruz.
Nutuklarımızda samimiysek gayrisafi yurt içi hasılamız
içinde gençlerimizin güçlendirilmesine yönelik yapılan harcamaları arttırmak
zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bu rakamların daha da çarpıcısı ülkemizde on beş ilâ yirmi
dört yaşları arasında 14 milyon civarında genç yaşıyor. Gençlerin genel nüfusa
oranı yüzde 20. Bu gençlerin yaklaşık yüzde 20’si eğitim almakta, yüzde 30’u
çalışmakta, yüzde 40’ı eğitim almamakta ve çalışmamaktadır. Tüm genç nüfusun
yüzde 30’unu oluşturan eğitim alan gençlerin güçlendirilmesine yönelik yapılan
harcamaların yüzde 75’ini almaktadır. Oysa eğitim dışındaki gençler genç
nüfusun yüzde 70’ini oluşturmasına rağmen gençlerin güçlendirilmesine yönelik
yapılan harcamaların içinde aldıkları pay sadece yüzde 25’tir. Hâl böyleyken
YURT-KUR’un bütçesi için öngörülen önümüzdeki
süreçteki reel daralmayı nasıl kabul ederiz? Yeni üniversiteler açılmışken, kontenjanlar
yükseltilmişken, ayrıca yurtlara yapılan başvurularla kabul oranları arasında
uçurum devam ederken.
Değerli
milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu bugün 136 bini erkek 95 bini kız olmak
üzere yaklaşık 231 bin öğrenciye hizmet verebilmektedir. Buna karşılık Kredi ve
Yurtlar Kurumundan hizmet talep etme potansiyeli olan öğrenci sayısı 1 milyon
200 bin civarındadır. Bu da gösteriyor ki yurt içinde talep edilenin ancak
beşte 1’inin talebi karşılanabilmektedir. Yasal sınırlamalar nedeniyle Kredi Yurtlar
Kurumundan hizmet talep edemeyen 1,5 milyon Açıköğretim
ve diğerlerini kattığımızda ortaya çıkan tablo daha vahim bir hâl almaktadır.
Hâl böyleyken, yurt içinde ihtiyacın yüzde 10’unu dahi karşılamaktan uzak Kredi
Yurtlar Kurumuna yapılan son düzenlemeyle yurt dışında hizmet görevi yüklemek
ne derece doğrudur? Üstelik bunların sınırlarını çizmeden, yurt dışında hizmet
satın almayı teşvik edeceğini düşünmeden. Öğrencilerimizin yurt dışında öğrenim
görmesi ülke menfaatleri açısından gerekli ise devletin ihtiyaç ve imkânları
içerisinde bu faaliyet yıllardır yerine getiriliyor.
Biz başta Kredi
Yurtlar Kurumu Genel Müdürü olmak üzere Kurum çalışanlarının özverili
çalışmalarına güveniyoruz. Kurumun kıt kaynaklarını, ülke gençliğimizin
sağlıklı yetişebilmesi yolunda dengeli harcayacaklarını biliyor, Hükûmeti, gençlerin güçlendirilmesine ayrılan kaynakları
artırma yolunda çalışma yapmaya davet ediyor, yüce Meclise, yüce milletimize ve
gençlerimize bütçenin hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Sayın Ata, ben
tutanakları getirttim.
Şimdi, Sayın Üskül’ün, sizin soru sorduğunuz cümlesini şuradan itibaren
okuyup kendisine sizin sorduğunuz soruyu soracağım. Sizi kastettiyse, Grubunuzu
ve sizleri kastettiyse de size sataşmadan…
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Çok açık Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi
yani sonuç olarak, bakın, birbirimizi tanıyoruz. Kastettiyse, o zaman size
sataşmadan söz vereceğim, tamam mı?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Umarım dürüst davranır.
BAŞKAN – Sayın Üskül de burada.
“Komisyonumuz,
tüm üyeleri, sakin bir biçimde objektif değerlendirmelerini yapıyor, bunları
ortaya koyuyor, bu hak ihlallerinin önlenmesi için öneriler geliştiriyor ama
bizim Komisyonumuzun arşivinde toplumsal olaylarda toplumla güvenlik
görevlilerini karşı karşıya getirmeye yönelik, onları çatışmaya yönelik
açıklamaların, kışkırtmaların görüntüleri ve ses kayıtları da var. Bunu da
bilginize sunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.” şeklinde bir konuşmanız var.
Şimdi, burada
Sayın Üskül…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sataşma yok.
BAŞKAN – Hayır,
ben soruyorum, kendisinin cevabını duyduktan sonra karar vereceğim.
Siz, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunu mu kastettiniz?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Hayır Sayın Başkanım. Sadece şunu söylemek istedim:
Komisyonumuz insan hakları ihlallerinin olmadığı bir iklimi, bir ortamı
yaratmaya çalışmaktadır ama zaman zaman değişik
olaylarda, biz, ortamı karıştıracak, gerecek ve belki de insan hakları
ihlallerinin doğmasına yol açabilecek kışkırtmaların da olabileceğini gördük,
bunların belgeleri de var. Söylediğim bundan ibarettir.
BAŞKAN – Anladım.
Peki, teşekkür ederim.
Sizi kastetmemiş.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Daha dürüst olmasını beklerdik, bu konuşmada ifade etti.
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer.
Süreniz sekiz
dakika.
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın dördüncü turunda Cumhuriyet Halk
Partisi adına Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Atatürk
Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi bütçeleri hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 12 Eylül yönetiminin çıkardığı 11/8/1983’te
kabul edilen ve 17/8/1983’te Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren bir kanun
var. Bu kanunun 26/8/1993 tarihinde kanun hükmünde
kararnamelerle Hükûmetçe birçok maddesi
değiştirilmiş, o günkü muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava
sonucu Mahkemenin 25/11/1993 tarihinde verdiği kararla bu değişiklikler iptal
edilmiş, yasa 12 Eylül yönetiminin hazırladığı yasadan daha da geri ve içinden
çıkılmaz bir konuma getirilmiştir. Bu tarihten itibaren Kurumun bir yasası
olmamıştır ancak Sayın Ahmet Necdet Sezer’in iyi niyetle bir yasa hazırladığını
biliyorduk. Yasası olmayan bu kurumlara atamalar ahbap çavuş ilişkisi içinde
Başbakan ve kurumlardan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın tarafından
yapılıyor. Dünyanın her tarafında bu özellikteki kurumlara alanlarında bilim
dünyasında tanınmış, otorite olan kişiler atanırken ne yazık ki bizde başbakan
ve bakana yakınlık yeterli kıstas olarak alınmıştır. Atatürk’ün kurduğu
kurumlar özünden saptırılmış, değişen koşullara göre Türk-İslam sentezci,
Aydınlık Ocakçılar atanmış, sonra onlar tasfiye edilmiş, İslamcı, Osmanlıcı
kafalar iş başına getirilmiştir. Türkiye'nin eksenini iç ve dış politikalarda
kaydırmaya kararlı olan Hükûmetin bu kurumları ele
geçirerek yayım ve kültür politikalarını buna göre değiştirmek istemesine bu
Kurumda da tanık oluyoruz. O zaman bu kurumlara bütçeden ayrılacak tahsisatın
nerelere kanalize edileceği ve harcanacağı apaçık
ortadadır.
Atatürk, Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve Kuruma bağlı Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil
Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi ile Atatürk Uluslararası
Barış Ödülü’nü düzenleyen 2876 sayılı Kanun’da bir dizi değişiklik öngören yasa
tasarısı 22/3/2005 tarihinde Meclise sevk edilmiş ve
Millî Eğitim, Gençlik, Spor ve Kültür Komisyonunda 1/997 sıra sayıyla
görüşülmeyi beklemektedir. Tasarı 7 Nisan 2005 tarihinde Komisyon gündemine
alınmış ancak toplantı yapılamadığından görüşülememiştir. 12
Eylül askerî darbesi sonrasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun
birleştirilmesiyle oluşturulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bu
Kuruma bağlı kuruluşların yapısını düzenleyen kanun 1993 yılında değiştirilmek
istenmiş ve dönemin Hükûmetince 519 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’ye dayanılarak çıkarılan yasa 16 Eylül 1993 yılında Resmî
Gazete’de yayınlanmıştır.
Dönemin ana
muhalefet partisi ANAP, yasanın dayandırıldığı kanun hükmünde kararnameyi
Anayasa Mahkemesine götürmüş ve Mahkeme kanun hükmünde kararnameyi iptal
etmiştir, bu nedenle çıkarılan kanun uygulanamamıştır.
22/3/2005 tarihinde
Meclise sevk edilen ve 7 Nisan 2005 tarihinde komisyon gündemine alınan, ancak
hâlâ görüşülemeyen yeni tasarı neler getiriyor?
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun yapısı kadrolaşmaya açık biçimde değiştiriliyor.
Yeni tasarı Yüksek Kurum için üç yeni daire başkanlığının kurulmasını öngörüyor
ve bunlara ilişkin kadroları belirliyor.
Tasarının 10’uncu
maddesinde yapılan değişiklikle, Yönetim Kuruluna yapılacak atamalarda
Cumhurbaşkanının onayı kaldırılıyor, Başbakanın onayı yeterli sayılıyor, Yüksek
Kurulun oluşturulmasında açıkça Cumhurbaşkanı devre dışı bırakılıyor.
Aynı durum TÜBİTAK’ta da yapılmakta. Gelir İdaresinin kurulmasına ilişkin kanun, atamalarda
Cumhurbaşkanının devre dışı bırakılması nedeniyle Cumhurbaşkanınca görüşülmek
üzere Meclise iade edilmişti. Cumhurbaşkanı bu konuda görüşünü belirttiğine
göre, bu şekliyle bu tasarı yasalaşsa bile Cumhurbaşkanınca kabul
edilmeyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, madde 21’de yapılan değişiklik, Atatürk Araştırma Merkezinin üye
yapısıyla ilgilidir. Üyeleri Başbakanın inisiyatifinde
atanan Yüksek Kurumun Yönetim Kurulu, Atatürk Araştırma Merkezinin üyelerini
atamaya yetkili kılınmıştır. Atanacak kişilerde ise yürürlükteki kanunun
öngördüğü “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Enstitülerinin temsilini sağlayabilme göz önünde bulundurulur.” hükmü
kaldırılmaktadır. Atanacak kişilerde aranılacak özelliklere ilişkin “Merkezin
amaçlarına yararlı olabilecek gibi” tartışmaya açık, göreceli bir kriter getirilmektedir.
Atatürk Araştırma
Merkeziyle ilgili bir önemli değişiklik de madde 25’te yapılmaktadır. Bu
maddede Merkezin Başkanında aranılan “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsediğini eserleriyle ortaya koymuş olma”
şartını kaldırıyor, yerine “Kanunda belirlenen amaçları benimsemek” gibi,
genel, somut olmayan bir hüküm konuluyor.
Madde 39’da
yapılan değişiklikle Türk Dil Kurumunun üye sayısı 40’tan 17’ye indiriliyor,
üyelik de beş yılla sınırlandırılıyor. Türk Tarih Kurumunun üye sayısı 40’tan
12’ye indiriliyor.
Sonuç olarak,
hazırlanan tasarı bu kurumların işlevlerinde bir değişiklik öngörmüyor. Yapılan
değişikliklerin tamamı kurumun üye yapısı ve çalışma biçimiyle ilgili tasarının
atamalarda, başta Cumhurbaşkanını ve YÖK’ü temsilde, yine YÖK’ü, Genelkurmayı
ve Millî Güvenlik Kurulunu devre dışı bırakarak Başbakanı etkin hâle getirmesi,
yeni kadrolar tahsis etmesi… Amacın bu kurumları daha işlevsel hâle getirmek
değil kadrolaşmak olduğu çok açık ortadadır. Kadroları ehil olmayan yandaş
kişilerle doldurmak AKP İktidarının ülke yararına olmayan uygulamalarının en
belirgin göstergesidir.
Sayın
milletvekilleri, 2011 yılının iş bilen, ekonomiden anlayan, yolsuzluktan uzak
duran, yabancı güdümüne girmeyen, anayasal kurumlarımızla çatışmayan, rejimle
sorun yaşamayan, tarikatların kuklası olmayan bir iktidarı ortaya çıkarması
temennimle hepinize başarılı, sağlık ve huzur dolu bir yıl diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özer.
Kırklareli
Milletvekili Sayın Tansel Barış.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı
merkezi bütçe görüşmelerinde Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun bütçeleri
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, televizyonları başında bizleri izleyen değerli halkımızı ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Benim iki eserim var, biri Türkiye
Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi.” demişti. Ancak bu iki ana
arterden başka Atatürk’ün bize bıraktığı eserler saymakla bitmiyor. Türk Tarih
Kurumu ve Türk Dil Kurumu bunlar arasındadır.
Türk Tarih
Kurumu, 1931 yılında “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adı altında kurulmuş ve 1935
yılında “Türk Tarih Kurumu” adını almıştır. Amacı, Türk tarihini, Türkiye
tarihini ve devrim tarihini araştırmak, incelemek ve bölge ile dünyadaki
etkilerini irdelemekti.
Türk Dil Kurumu
ise 1932 yılında “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adı altında kurulmuş ve 1936
yılında “Türk Dil Kurumuna” dönüştürülmüştür. Türk dilinin bütün
zenginliklerini ortaya çıkarmak, Türk dilini dünya dilleri arasında saygın bir
yere getirmek için kurulmuştur.
Ancak 12 Eylül
darbesiyle her iki kurum kapatılmıştır ve 11/08/1983
tarihinde 2876 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca Atatürk Kültür Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu çatısı altında toplanmışlardır.
Ülkemizde tarih
konusunda çok yoğun tartışmalar yaşıyoruz. Osmanlı ve cumhuriyet tarihimiz
konusunda herkes farklı düşünceler sergiliyor. Doğru kaynaklar olmadığı için
vatandaşlarımızın kafası karışıyor. Bazı çevreler ise cumhuriyet dönemini
kötülemek için yoğun çaba harcıyorlar. Türk Tarih Kurumunun bu boşluğu
doldurması görevidir. Osmanlı dönemini, Kurtuluş Savaşı’nı, cumhuriyet dönemini
her yönüyle anlatan güvenilir tarih kitaplarına ihtiyacımız vardır. Aksi
takdirde, Çanakkale savaşlarının evliya ve erenlerle kazanıldığını söyleyen
bazı kesimlere gün doğmaktadır.
Türk Dil Kurumu,
başlangıçtan beri çalışmalarını Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak üzere
yola çıkmıştır ve bu yolda kendisine başarılar diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tarihimiz, dilimiz ve Atatürk’ümüz konusunda her iki kurumun
siyasi iktidarların baskıları olmadan amaçları doğrultusunda hizmet etmeleri
gerekmektedir ve bana göre her iki Kurumun da özerk olması gerekiyor ve umarım
ki bu çalışmalar neticesinde ileride her iki Kurum da özerkliğine kavuşacaktır.
Sayın
milletvekilleri, bu seçkin iki Kurumumuza Yüce Atatürk’ün vasiyeti
doğrultusunda İş Bankası hisselerinden her yıl çok önemli miktarda kâr payları
aktarılmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, vasiyetinde şöyle demişti: “Malik
olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul
emvalimi Cumhuriyet Halk Partisine, atideki şartlara, terk ve vasiyet
ediyorum.” Yine Mustafa Kemal Atatürk “Her sene kâr payından kalan miktar yarı
yarıya, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumuna tahsis edilecektir.” demişti. Şimdi buraya
bir nokta koyalım arkadaşlar.
Sayın Başbakan ve
yandaş medya, fırsat buldukça bu konuyu ısıtıp ısıtıp
gündeme getiriyorlar. Hâlbuki Başbakan, Atatürk’ün bu vasiyetnamesini benden
çok daha iyi biliyor. Cumhuriyet Halk Partisinin Atatürk’ün hisselerinden elde
edilen gelirden 1 kuruşunu dahi almadığını benden çok daha iyi bilmektedir ve
Sayın Başbakan, nedense, zaman zaman, işte,
“Cumhuriyet Halk Partisinin bankası vardır. Efendim, çok parası vardır.
Efendim, dünyada bankası olan tek parti Cumhuriyet Halk Partisi…” Şimdi, Sayın
Başbakan, evet, Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti. Ne yapalım yani? Bu vasiyeti
yırtıp atalım mı? Yani, Mustafa Kemal Atatürk, vasiyetinde “Benim bu mal
varlığım Cumhuriyet Halk Partisine kaldı.” dediği için suç mu işlemiştir arkadaşlar?
Yani “Sayın Başbakan dedi.” diye biz bu vasiyeti yerine getirmeyelim mi?
Doğrusu, Sayın Başbakanın ve yandaş medyanın bu konu üzerinde niye bu kadar
durduklarını anlamış değilim. Yani, bizler bu vasiyeti yerine getireceğiz
elbette ve bu vasiyeti yırtıp atmayacağız. Bu vasiyetin doğrultusunda
Cumhuriyet Halk Partisi görevini yerine getirecektir değerli arkadaşlarım.Genel
başkanlarımızın dilinde tüy bitti. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuyla yani
bu hisselerden bir kuruş para almadığını artık cümle âlem biliyor, bundan sonra
umarım diğer yandaş medya da ve Sayın Başbakan da bilecektir. Buradan İş
Bankası Yönetim Kuruluna şu çağrıyı yapıyorum: Gelin, bu konu üzerinde yeni bir
kitap hazırlayın ve bu kitapta Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetnamesini altını
çizerek tekrar bir gündeme getirin ve bundan sonra, inşallah, kimse bu konu
üzerinde tekrar söz sahibi olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bir başka konuya değinmek istiyorum. Bizim
ülkemizde petrol neden bu kadar çok pahalı? Bunu birilerinin
izah etmesi lazım. Bu ülkede petrol fiyatlarını kimler tespit ediyor?
Değerli arkadaşlar, bizim ülkemizdeki insanların kişi başına geliri 50 bin
dolar mı? Niye 4 liraya benzin alıyoruz? Bunu kimse artık irdelemiyor mu?
“İnsaf” diye bir kavram var, sizde bu insaftan da mı yok arkadaşlar?
Biliyorsunuz dünyanın en pahalı benzini bizde ve Avrupa Birliği ülkelerinde,
onların, satın olma gücü bizden çok daha fazla, benzin bizden daha ucuz.
İtalya, Bulgaristan bunlar petrol mü üretiyor? Yok. Bizden 2 misli daha ucuz
petrol kullanıyorlar, benzin alıyorlar. Efendim, Suriye bizden 3 misli daha
ucuz, Irak bizden 5 misli daha ucuz, İran bizden 8 misli daha ucuz. Allah
aşkına… Evet, onlar petrol üretiyor da, bu kadar da olmaz, 8 misli fiyat farkı.
İtalya 1,5 misli, Bulgaristan… Maalesef, arkadaşlar, herkesin bu konuyu iyi
düşünmesi lazım. Bizim insanımızın bir eli yağda, bir eli balda değildir. O
nedenle, Hükûmetin acilen bu konuya el atması lazım
ve bizim de bu konuda insanlarımıza saygı göstermemiz lazım. Petrol
fiyatlarının, benzinin bir an önce inmesi lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TANSEL BARIŞ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Barış.
Uşak Milletvekili
Sayın Osman Coşkunoğlu.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) ve TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu) bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşünü sizlerle paylaşmak için buradayım.
İki kurumun da
içinde ortak bir kavram var: Bilim. İki kurumun da bilim için yapmak
istedikleri örtüşüyor: Bilimin ve bilimsel düşüncenin toplum genelinde
yaygınlaştırılması. Bu, örtüşen amaçlarından bir tanesi. Bu
yönde TÜBA ile TÜBİTAK’ın bir sinerji içerisinde, bir
ortak çalışma içerisinde olmuş olması gerektiğini düşünüyorum fakat bunu
göremiyorum.
TÜBA’nın özellikle bilim
etiği konusundaki çalışmalarını ve genç bilim adamlarını -orada da “genç bilim
adamı” destek programını da “genç bilim insanı” destek programı olarak değiştirmelerini
kendilerinden rica ederim- destek programlarıyla ve ödülleriyle, bilimin
değerinin toplumda anlaşılması yönündeki çalışmalarını takdirle izliyoruz.
Fakat 10 milyonun biraz üstündeki bütçeyle bu konularda fazla bir çalışma
yapılamaz düşüncesindeyim. Umarım, bu bütçe zaman içerisinde daha da artırılır.
TÜBİTAK da aynı
konuda çok iddialı çalışmalar içerisinde. Fakat Sayın Bakanın konuşma metninde,
Plan ve Bütçe Komisyonunda dağıttığı konuşma metninde, 71’inci sayfasında,
bilimin toplumda yaygınlaştırılması ve sevdirilmesinden söz ediyor, “Nitekim bu
alan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesindedir.” diyor. İşte,
bunu duyduğum anda, Başbakanın bilimi himayesi altına aldığını duyduğum anda,
okudum anda, doğrusu, endişe beni kaplıyor.
Birincisi: Bilim
ile inanç arasındaki farkı anlamadan bilime yaklaşmak hem inanca hem de bilime
saygısızlıktır. Bu anlayışı ben Sayın Başbakanda görmüyorum, bunu ayırt etme
anlayışını görmüyorum, bir.
İkincisi: Sayın
Başbakanın himayesi altına aldığı konulardaki… Ha TÜBİTAK’ı da himayesi altına
almak için -yasa üstüne yasa, yasa üstüne yasa, illa ben atayacağım Başkanını-
himayesi altına almak amacıyla yaptıklarını biliyoruz, o çabaları hatırlıyoruz.
Bir de daha somut
bir konuya gireyim: Himayesi altına aldığı uzay konusu var. İlk himayesi altına
aldığı konulardan bir tanesidir uzay ve uydu konuları. Şimdi, bu konularda
Türkiye arzu edilen ve insan kapasitemizin -ki en önemli kapasitedir- bize
sağladığı olanaklardan yararlanamamıştır. 2004 yılında TÜBİTAK’ın projesi olan
RASAT Uydu Projesi 2007’de atılacaktı, Başbakanın himayesi altındaki bu uzay ve
uydu projesinin parçası olan RASAT Uydusu, gözlem uydusu, 2010’un 16 Aralığına,
yarına atılacağı söyleniyor; bilmiyorum yarın atılacak mı bu, üç sene gecikme gösterdi.
Bu arada, uzay konusunda başka başarısızlıklar oldu. Bir uzay ajansımız bile
yok ki Avrupa Uzay Ajansının üyesi olduğumuz hâlde.
Şimdi, TÜBİTAK
bütçesi üzerinde bir iki noktaya daha değinmek istiyorum bu çok sınırlı zaman
içerisinde. Önce teşekkür ederim. TÜBİTAK ilk defa, son yıllarda, gerçekten
daha öncekilere kıyasla etraflı ve içerikli bir bütçe metni hazırlamış, Plan
Bütçeye sundu. Dört konuya çok kısa kısa değineceğim.
Performans:
Şimdi, performans konusunda benim geçen sene yaptığım Avrupa Birliği karnesine
göre eleştiriler vardı. Metodolojik olarak o karnenin hazırlanmasına TÜBİTAK
itiraz ediyor, ayrıntılı olarak da yazmış burada. Daha önce de Sayın Başkan
açıklamıştı. Katılıyorum kendisine. Fakat eğer biz o metodolojik sakıncalara
katılacak olursak -ki nüfusun büyüklüğüyle ilgili büyük ölçüde- o zaman baz etkisini de metodolojik olarak göz önüne almanız
gerekir. Burada “Yüzde şu kadar patentte arttık, yüzde bu kadar arttık.” diye,
çok küçük yerlerden çok büyük yerlere gelmeyi ifade etme hakkını sizden alıyor
o zaman Sayın Bakan, eğer metodolojiye önem
veriyorsanız. Ha “Metodolojiye ben şurada önem veririm, bu endekste veririm,
bunda vermem.” deme lüksünüz de yok. Fakat nereye bakarsanız bakın, sadece
Avrupa Birliğinin karnesinde değil -bakın, TÜBİTAK’ın misyonunda
da var, refahı artırmak, teknoloji politikaları ülkenin- hangi endekse
bakarsanız bakın, Türkiye diplerdedir. Refah endeksinde, Legatum
Enstitüsünün yaptığı sıralamada -Wall Street Journal’da 26 Ekimde güzel
bir makale var, tavsiye ederim- 80’inci sıradayız 110 ülke içerisinde. Rekabet
gücünde Dünya Ekonomik Forumunun sıralamalarında 60’lı sıralardayız. Küresel
yenilik endeksinde 50’nci sıradayız. Beşerî sermayede 89’uncu sıradayız. Daha
zamanım olsa diğer endeksleri de sayabilirim. Performans ölçütü sadece ne kadar
para harcandığı değildir, ne kadar tam zaman, eş değer değildir.
Bakın, Avrupa
Birliği 2020 açıklandı bu sene, Lizbon’un stratejisinin ötesinde. Orada beş
tane performans endeksinden söz ediyor ve bunların ilişkilerinden söz ediyor.
İkinci konu:
Politika, hedef, strateji ve mekanizmalar hâlâ yoktur. 5746 sayılı ARGE Yasası
bir strateji ve politika içermiyor.
Üçüncü bahsetmek
istediğim konu: Ulusal ekonomi politikalarına yansımıyor hiçbir şekilde
TÜBİTAK’a aktarılan bu yüksek bütçeler.
Dördüncü
bahsedeceğim nokta da: Saydamlık konusunda ciddi endişeler var.
Performans,
politika, hedef, strateji, mekanizmalar iki; ulusal ekonomi politikalarına
yansıması yani bir etki analizi görmek istiyoruz, yok ve saydamlık. Toplumda
bazı ciddi endişeler var TÜBİTAK’a verilen bu paraların nerelere, nasıl
harcandığına ve hangi araştırmaların, nasıl desteklendiğine ilişkin. Bu
endişeler doğrudur yanlıştır, benim bir iddiam yok fakat bu endişeler
yaygındır.
Saydamlık
konusuna ve yandaş kayırmama konusuna özen gösterilmesini diler, tekrar, TÜBA
ve TÜBİTAK bütçelerinin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu.
Bilecik
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, “Gençlik ve Spor” tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok önemli
bir bakanlık ve genel müdürlük konumundadır ancak sekiz dakikada hangi
sorunları anlatabileceğimize, neler yaşadığımıza kısaca başlıklar hâlinde
değinmeye çalışacağım.
1938 yılında
kurulan, yetmiş iki yıllık mazisi olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde
gençlik hizmetleri ve spor faaliyetleri ileri gideceğine, gelişeceğine âdeta
yerinde saymıştır. Özellikle son sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde ise
bırakın yerinde saymayı, daha da geriye gitmiştir. Bu, gençlik ve spor politikalarının
devlet politikasına hâline dönüştürülememiş olmasından da kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde resmî
olarak 1 milyon 621 bin 349 lisanslı sporcumuz var ama maalesef bunların sadece
ve sadece 312.668’i faal olarak spor yapıyor. Tabii, bu konuda ne kadar acıklı
olduğumuzu, ne kadar zor durumda olduğumuzu tarif etmemiz için Almanya’yı örnek
alacak olursak, 80 milyonluk ülkede 24 milyon lisanslı sporcu var.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, böyle bir anlayışla uluslararası müsabakalarda başarımızın
sıfır olduğunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Kuşkusuz, bu paylaşımı ben
değil, Gençlik ve Spor Genel Müdürü 4 Mayıs 2010 tarihinde gazetelere verdiği
beyanatlarda bunu doğruluyor, Sayın Genel Müdür ”Madalya beklentimiz yok. Hayal
görmemek için şimdiden madalya beklentilerimizi önümüzdeki zamana yaymak
gerekir.” diyerek bir açıklama yapıyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sekiz
yıldır AKP İktidarı tarafından yönetiliyor. Bu, sporda başarıyı elde
edebilmemiz için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Tabii, bu bütçeye
baktığımızda, geçen yıla göre artış oranına baktığımızda bu bütçeyle ve bu
artış oranıyla çok şeyin yapılamayacağını gözlemlemiş bulunuyoruz çünkü
bütçedeki artış oranı yüzde 16,12.
Değerli
arkadaşlarım, bu kadar genç nüfusumuz var, bununla gerçekten övünüyoruz ama bu
kadar genç nüfustan neden sporcu çıkaramıyoruz, neden ithal sporcu getiriyoruz?
İşte, Süper Lig takımlarımıza baktığımızda, orada oynayan futbolcuların hâlini
gördüğümüzde 11 kişilik bir kadroda 6-7 yabancı asıllı futbolcunun olduğunu
gözlemliyoruz. Bunun sebebi bu anlayıştan. Yani, bu Parlamentoyu ve iktidarı
yöneten AKP İktidarının Türk sporunu getirdiği en somut noktayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Devşirme sporcularla başarı arıyoruz, başarı varmış gibi
de kendi kendimize övünüyoruz. Hatta ve hatta çok başarılı gördüğümüz, ödül
verdiğimiz yabancı asıllı devşirme sporcu dopingli
çıkıyor, ödülü geri alacaksınız, ama sporcu ülkesine kaçmış, bulamıyorsunuz,
parayı almış kaçmış. Maalesef Atletizm Federasyonunda böyle bir sorunla karşı
karşıyayız.
Tabii, sekiz
yıllık AKP iktidarı döneminde gençlikte, sporda uygulanan politikalar tamamen
yanlış olmuştur. Taşra teşkilatı çok zor durumdadır. “Taşra teşkilatı il
müdürlükleri, ilçe müdürlükleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatları, il özel idarelerine ve belediyelere devredilecek.” denilerek
konuşulduğu günden bugüne kadar maalesef taşra teşkilatları görev yapamaz hâle
gelmiştir.
Spor
federasyonlarımıza kısaca bir el attığımızda, gerçekten spor fede-rasyonu özerkleştirilmesi
önemli bir konudur ancak dünyada sporun direkt devlet eliyle yönetildiği çok az
ülke vardır. Özerklik olmalıdır ancak bizim ülkemizde olduğu gibi değildir.
Çünkü biz hâlâ federasyonlara bu kanunu çıkarttık ancak Anayasa Mahkemesinden
döndü; on aydır yeni yasayı düzenleyip Meclis Genel Kuruluna getiremeyen bir
anlayış, bugün görev başındadır.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, federasyonlarımızın genel durumuna şöylece bir göz
attığımızda federasyon başkanları ve yönetim kurulu üyeleri kaç sporcu
yetiştirdin, kaç tanesini millî yaptın, hangi uluslararası müsabakalarda kaç
madalya aldın, hangi spor tesisinin yapımına öncülük ettin? Bunu açıkla-yabilecek federasyonlarımız maalesef yok denilecek az
sayıdadır. Tabii, bu ilişkiler ağına baktığımızda Genel Müdürlükle
federasyonlar arasındaki ağın ne şekilde işlediğini sadece ve sadece ülkemizde
milyonlarca kardeşimiz, KPSS sınavlarına girerken, gerekli mülakatlara girerken
Gençlik ve Spor Genel Mü-dürlüğü
bünyesi adı altında ilgili federasyonlara da personel ve çalışan yerleş-tirildiğini görüyoruz. Kuşkusuz kamuoyunda konuşulduğu
gibi, sizlerin de bil-diği gibi, federasyonlar Genel
Müdürlükten gerekli bütçeyi alamadığı gibi Genel Müdürlüğe bütçe ayırır hâle
gelmiştir. İşte bugün, Gençlik ve Spor Genel Müdürünün makam otomobili olarak
kullandığı sivil plakalı araç, Basketbol Federasyonu tarafından tahsis
edilmiştir, maalesef Genel Müdürlük bu duruma düşmüştür.
Tabii, Sayın
Bakanımızın bu konudaki uygulamalarından şüphe duymak istemiyoruz ancak Sayın
Bakanımız Türkiye Cumhuriyeti devleti bakanıdır, spor kulüpleriyle kurmuş
olduğu ilişki sadece ve sadece Trabzonspor’la kısıtlanmamalıdır. Geçtiğimiz
yıl, dört büyüklerin dışında bir Anadolu kulübümüz şampiyon oldu ve bu
şampiyonluk maçlarına katılmayan, destek vermeyen ve şampiyon olduktan sonra bile
kupa törenine katılmayan spordan sorumlu bir Devlet Bakanıyla karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, konuşulacak çok şey var ancak ben Sayın Bakanımızın, özellikle,
bakanlık yaptığı dönemdeki alt kademelerin neden ve niçin Başbakanlık
tarafından başka yerlere devrildiğini kendisinin açıklamasını istiyorum.
Bayındırlık ve İskân Bakanı olduğunda en önemli genel müdürlüğü Karayolları
Genel Müdürlüğüydü, maalesef Ulaştırma Bakanlığına devredildi. Gençlik ve
spordan sorumlu Devlet Bakanı oldu, Kredi Yurtlar Kurumu, Bakanlığına bağlıydı,
maalesef Başbakanlığa devredildi. Bu anlayışın neden kaynaklandığını Sayın
Bakanın yapacağı açıklamalarda duymak istiyorum.
Son olarak,
özellikle tarihî özelliği olan ve gerçekten Atatürk gibi, İnönü gibi stat
isimlerinin -sadece para amaçlı- tüccar zihniyetiyle değiştirilmesini
kınıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Özellikle tarihî ve kültürel özelliği olan statların önüne, bu
noktada “Parayı veren düdüğü çalar.” anlayışıyla isim konulmamasını talep
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzün.
İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
önce, yaklaşan yeni yılınızı kutluyor, tebrik ediyorum. Bu bütçemizin de
Parlamentomuza, Türkiye’mize hayırlı olmasını diliyorum.
Ümit ediyorum
bugünkü bütçe konuşmalarından hepimiz kendi üzerimize düşeni alırız,
yaptığımızla milletin önüne çıktığımız zaman gereken övgüyü ya da yargıyı
kabullenmiş oluruz.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu üzerinde sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu öğrenci sayımız yaklaşık 3 milyon 500 bin civarında, yurt
sayımız 277, burada kalan öğrencilerin sayısı 245.932. Özel yurt sayımız
yaklaşık 3.500 civarında. Yurt yapmak gerektiğini düşünüyorum bu konularda.
Yurt eksikliğimiz
Türkiye'nin her tarafında var öğrencilerle ilgili konularda. TOKİ devreye girerse
Sayın Bakanım da yardımcı olursa… Başbakan da bu konuda işte “Yurt yapacağız.”
diyor. Çünkü çocuklarımız gerçekten perişan. Kız çocuklarımız yurt bulma
konusunda gerçekten zorluk çekiyor. Bütün milletvekili arkadaşlarım, hepiniz,
sizler de biliyorsunuz ki, bizler de biliyoruz ki gerçekten günde yüzlerce
insan bizi arıyor.Devlet bu yurt konusuna el atmadığı
zaman yurtlarımız değişik kurumların, tarikatların veyahut da çok… Merdiven
altı yurtlarda hijyen olmayan, doğru dürüst yiyeceği,
içeceği olmayan, bakımsız yerlerde çocuklarımız kalıyor ki sağlıkları tehlikeye
giriyor.
Özel yurtlar
yaklaşık 6 bin liraya kadar yükseliyor. Bir öğrencinin bize ilk adım maliyeti
yaklaşık 2 bin ile 4 bin arasında değiştiği için… Bunda, tabii, yol yok, kitap
yok. Harç paraları olduğu gibi öğrencilerin başına büyük bir
bela.
Kredi, burs
konusunda… Mesela bu yurtlarımızdaki ranzalar çok kötü. Kalabalık yatıyorlar.
Fiziksel koşullar yetersiz. Sosyal donatım yok. Hijyen sıfır. Güvenlik yok. 300
kişilik bir yurtta yaklaşık 1 temizlikçi var. Yine söylüyorum: Kız çocukları bu
konuda çok zor durumdalar.
Sayın Başbakan,
dün burada “Yaklaşık 45 liradan 200 liraya çıkardık bursu” dedi. Gerçekten burs konusu çok yetersiz. Bu bakımdan bu bursların
artırılması gerekir diye düşünüyorum; transferlerden, sinema paralarından,
futbol maçlarından da alabiliriz.
Sevgili
arkadaşlarım, biz bunları yaparken tabii bu parasızlık yüzünden öğrencilerimiz
ölüyor, katlediliyor, çalışan bir öğrencimiz inşattan düştü öldü, on sekiz
yaşında bir öğrenci annesi kurs parasını ödeyemediği için intihar etti,
bunların hepsi var. Esas beni üzen taraf, öğrencilerimizin son durumda, Hükûmet tarafından, bakanlarımız tarafından, İçişleri
Bakanımız ve Maliye Bakanımız, bir de benim çok sevdiğim Sevgili Egemen Bağış
tarafından hor görülmeleri, itilmeleri, dövülmeleri, sövülmeleri, haklarını aradıkları
için onların fişlenmeleri, jurnallenmeleri, hedef gösterilmeleridir.
Çok sevdiğim
Sevgili Egemen Bağış, geçenlerde kendisine yumurta atan, demokratik hakkını
kullanan -belki de çok geldi yumurta- bir kardeşimize “Siyah ceketimin sol omzu
yumurtayla kirlendi.” diye, sadece siyah ceketinin sol omzu sadece yumurtayla
kirlendi diye, iki yıl altı aya mahkûm olması için gidiyor, dava açıyor. Hükûmetin üyesi sevgili arkadaşlarım. Sizin çocuklarınız
olabilirdi, akrabanız olabilirdi. Ben, bugün, sizin yanınıza… Sayın Başbakan
hakkında o Wikileaks İnternet sitesinde çıkan
iddialarla ilgili neden dava açmadığınızı merak ediyorum. Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanına yapılan olaylar benim kanıma dokunuyor, haksızlık
yapıyorlar, sizin kanınıza dokunmuyor mu? Onlara dava açmıyorsunuz da
geliyorsunuz, hakkını aradığı için, sadece bir yumurta attığı için –keşke bana
atsaydı, ne olurdu o yumurtadan, ne olur atsa o yumurtadan- yakası kirlendiği
için çocukları fişlemek, o çocuğun geleceği, mahkeme kayıtlarına kaydolması,
evlilikle ilgili başına dert gelmesi, okuluna gitmesi..
Kim bilir, hayatı boyunca çocuğun karşısına kaç defa çıkacak bu dava? Bu
bakımdan, ben, izin verirseniz -Sayın Bakanım Faruk Özak’tan-
Sayın Egemen Bağış’a, bugün, gidip yıl başı hediyesi
olarak, yumurtalardan iz tutmayan bir takım elbise aldım, yeni bir elbise.
(Hatip, yanında
getirdiği takım elbiseyi Genel Kurula gösterdi)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, böyle bir usulümüz yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, burası şov yeri değil!
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bu elbiseyi, bu Mecliste, ben kendim takdim edeceğim.
BAŞKAN – Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sizler de kabul ederseniz, ben de Sayın Bakana vereceğim bunu. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sayın Bakan da bu elbiseyi Sayın Egemen Bağış’a iletsin, benim
yılbaşı hediyem, böyle davranışlarımızı hoşgörüyle karşılasın.
BAŞKAN – Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bunda art niyet yok. Sadece ve sadece dikkatinizi şuna çekmek
istiyorum: Hakkını arayan öğrencilerin dövüldüğü, hakkını arayan öğrencilerin
sövüldüğü, hakkını arayan öğrencilerin bir bakan tarafından mahkemelerde
süründürüldüğü bir ülkede gerçekten demokrasiden bahsetmek mümkün değil sevgili
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Böyle bir uygulama olur mu? Bir kısmı hapishanede yatıyor, Sayın Melih Gökçek
dava açıyor, çocuklar dokuz gün içeride yatıyor yazı yazdı diye. Böyle mi
davranacağız çocuklarımıza? Bu mu demokrasi? Bu mu getirdiğiniz özgürlük?
Üniversite ya, delikanlı, ne olur! Ne olur, delikanlı ya!
BAŞKAN – Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ne olur bağırsa, çağırsa? Yumurta atmasına kızıyorum, dehşet
göstermesine kızıyorum, kınıyorum, olabilir ama bu çocuklar genç, delikanlı,
haksızlığa uğramışlar. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Sevigen, elbiseyi verseniz de gene konuşmaya devam etseniz.
(Hatip’in bir
takım elbiseyi komisyon sıralarına götürmesi)
(CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Şov yapma be!
SIRRI SAKIK (Muş)
– Getirin bizim Grup Müdürüne verin, o zengin.
BAŞKAN - Kavaslar
alsın, siz devam edin. Yani bunlara gerek yok. Sayın Sevigen,
zamanınız gidiyor.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bağırmaya gerek yok, kızmaya da gerek yok.
Bakın, bu çocuklar sizin çocuklarınız olabilirdi. Biz, çocukları buraya
getirdik. Çocuklar, Sayın Burhan Kuzu’ya geldiler sevgili arkadaşlarım, Burhan
Kuzu’yu da ziyaret ettiler. Burhan Kuzu’yu ziyaret ettikleri zaman suç değil
de… Bu çocuklar bana geldiler, dediler ki: “Mehmet Ağabey, Beşiktaş’ta Sayın
Başbakana bir dosya göndermek istedik dosyamızı kabul etmediler. Sadece dosya
ileteceğiz.” Polisler tuttu, bağırdı, çağırdı. Bunu da kınamıyorum, oradaki
polislere de kızmak istemiyorum, bunun sorumlusu siyasettir. Bizim muhatabımız
İçişleri Bakanıdır, bizim muhatabımız Başbakandır.
Sevgili
arkadaşlarım, biz kime derdimizi yanacağız, kime anlatacağız, kimden feryat
edeceğiz, kimden yardım umacağız? Siz milletvekillerine eğer buraya gelip
onların derdini size anlatmazsam, Parlamentoda size sormazsam kime soracağım,
sokaklarda mı bağıracağım ben de çocuklar gibi? Bu bakımdan benim sizden ricam,
siz de sayın bakanlarınıza söyleyin çünkü ben, Egemen Bey’in çok duyarlı
olduğuna inanıyorum, çok iyi bir insandır, dalgınlığa gelmiştir, bugün o kız
çocuğunu affetsin, benim de bu âcizane hediyemi yılbaşı hediyesi olarak kabul
etsin. İnanın yumurta atıldığı zaman da leke tutmuyor. Hepinize bu konuda…
AHMET YENİ
(Samsun) – Mahkeme kararlarına saygı duy.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ben saygı duyuyorum sevgili arkadaşlarım, ben saygı duyuyorum. Ben
bu konuda hiç kimseye hakaret etmiyorum.
Bakın, öğrenci
çocuklarımız anneleriyle, babalarıyla Ankara’nın göbeğinde…(Gürültüler) Bakın,
dinleyin. Siz de olabilirdiniz, tanımayan milletvekilleri olabilirdi. Alıyor çoluğunu çocuğunu, gidiyor Ankara’nın göbeğinde yemek
yiyor. Bir vatandaşımız yemek yiyor, polis geliyor, diyor ki: “Sen kimliğini
çıkaracaksın. Sen burada oturamazsın.” Allah’ınızı severseniz, siz, Ankara’nın
göbeğinde, bu yapılan uygulamaları milletvekili olarak içinize sindiriyor
musunuz? Hanginiz Sayın Bakana sordunuz bunu, bu İçişleri Bakanına “Bu
polisler, arkadaşlar, niye anasının babasının yanında bu çocuklara bunun
hesabını soruyorlar, bu çocuklar fişleniyor?” diye.
Ya arkadaşlar,
milletvekili olarak eğer biz düzeni sağlayamazsak kim sağlayacak sevgili
arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından “Burhan Kuzu geldi.” sesleri)
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Burhan Kuzu da burada.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ben, Burhan Ağabey’e… Sayın Burhan Kuzu’ya da iki takım elbise
almak lazım, doğru söylüyorsunuz ama o şikâyetçi olmadı, çocukları dava etmedi,
onu anlatmaya çalışıyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Öğrencileri kışkırtmayın.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Eğer Burhan Ağabey de çocukları dava etseydi ben gelip ondan da
rica ederdim, ona da iki takım elbise alırdım.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Mehmet Bey, elbise kaç beden?
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bedenini biliyorum Egemen Bey’in, aynı bölgeden milletvekiliyiz.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Uyar mı?
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Uyar, uymazsa değiştirme kartı var, değiştirme kartıyla gider
değiştirir diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz
için, hoşgörüyle davrandığınız için, hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun bütçeniz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
geleneğinde olmayan bir hareketi buraya getirdi. İlk defa, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kürsüyü şov yeri hâline getirdi. Aslında, Sayın Konuşmacı elbisenin
markasını söylese veya içine bir Etro gömlek koysa
daha iyi olurdu diye tahmin ediyorum. Ama, Sayın
Konuşmacı burada konuşmasını yaparken şov hâline döndürdü. Bu davranışının
herhâlde Meclis Başkanlık Divanı tarafından dikkate alınacağını düşünüyorum.
BAŞKAN – Amaç hasıl oldu.
Şimdi, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın dördüncü tur üzerindeki görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz sırası
şahıslar adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak’ta.
Buyurun Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın dördüncü turunda şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Spor, bireyin
beden ve ruh sağlığının geliştirilmesi, belli kurallara göre rekabet ölçüleri
içinde mücadele etme, heyecan duyma, yarışma ve üstün gelme ve gerçek anlamda
başarı gücünün artırılması, kişisel açıdan en yüksek noktaya çıkarılması
yolunda gösterilen yoğun çabadır.
Günümüzde spor,
teknoloji, siyaset ve ekonomiyle iç içe geçmiş ve hiçbir olayda görülmeyecek
şekilde, katılımcıları ve izleyicileri arasındaki farklılıkları aşarak benzer
duyguları harekete geçiren bir olgu hâline gelmiştir.
Anayasa’mızın
58’inci maddesiyle gençliğin korunması, 59’uncu maddesiyle de sporun
geliştirilmesi görevleri devlete verilmiştir. Devletimiz adına bu görev,
merkezde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve özerk spor federasyonları ile taşra
teşkilatlarında seksen bir gençlik ve spor il müdürlüğü tarafından ifa
edilmektedir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Türkiye genelinde, merkezde 770, taşrada 4.665 olmak üzere
toplam 5.435 personeliyle hizmet vermektedir. Özellikle Gençlik ve Sporun bağlı
bulunduğu Bakanlık, Türkiye genelinde yeni spor salonları, gençlik merkezleri,
yüzme havuzları, sporcu kamp eğitim merkezleri, güreş eğitim merkezleri, tenis kompleksleri ve benzeri spor tesislerinin yapımını, mevcut
spor tesislerinin bakım, onarım ve modernizasyonlarını gerçekleştirmekte,
bununla birlikte, ev sahipliğini üstlendiği çeşitli uluslararası spor
organizasyonlarında kullanılmak üzere ilave spor tesisleri yapmaktadır.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2010 yılında spor tesisi yatırımları için 465 milyon TL ödenek
kullanmıştır ve kullanılan bu ödenekle yatırım programında yer alan 92 proje,
il müdürlüklerince de yürütülen 300 proje ve Spor Toto Teşkilatının reklamı
karşılığında yürütülen 90 proje olmak üzere toplam 482 proje yıl içinde
yürütülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, ülke olarak üstlenmiş olduğumuz çok önemli uluslararası
organizasyonlardan özellikle önümüzdeki yıl içerisinde yapılacak olan 2011
Erzurum Universiade Kış Spor Oyunları kapsamında
ağırlıklı olarak son iki yılda yapılan çalışmalarda 600 milyon lirayı aşan
harcama yapılmıştır. 2011 Trabzon Avrupa Gençlik Oyunları kapsamında ise
ağırlıklı olarak son iki yılda yapılan çalışmalarda 200 milyon lirayı aşan
harcama yapılmıştır. Ayrıca, illerimizde devam eden küçük ve orta ölçekli 300
adet spor tesisi projesinin tamamlanarak hizmete açılması da önümüzdeki süreç
içerisinde hedeflenmekte. Ayrıca, Spor Toto Teşkilat Başkanlığınca reklam
karşılığı 90 adet spor tesisi projesine kaynak sağlanmış ve projeler hizmete
sunulmuştur.
2010 yılında
ülkemizin spor tarihinin en önemli olayı yaşanmış, 28 Ağustos-12 Eylül
tarihlerinde Ankara, İstanbul, İzmir ve Kayseri illerinde düzenlenen Basketbol
Dünya Şampiyonası ülkemiz spor tarihinde düzenlenen en önemli organizasyon
olmuştur. Ayrıca, ülkemizde uluslararası 12 adet şampiyona düzenlenmiştir.
Önümüzdeki yıllarda ülkemizde 18 adet Avrupa ve dünya şampiyonası düzeyinde
uluslararası organizasyonlar yapılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, öngörülen bütçe ödeneğinin 164 milyon 650 bin Türk lirası
merkez ve taşra teşkilatı personel giderleri için, taşra teşkilatı dâhil 44
milyon 896 bin lirası ise mal ve hizmet alımları için tahsis edilmiştir. 2011
yılı bütçesinin yüzde 29,5’u personel giderleri, yüzde 36’sı ise yatırım giderleri
için, yüzde 8’i de mal ve hizmet alımları için ayrılmıştır.
Sporun toplumsal
hayatta kapsadığı alan giderek genişlemektedir. Teknolojik, ekonomik
gelişmelerin yanında tüm ülkeler kültürel alanda da başarılı olma
ihtiyacı doğrultusunda bu alana yani spora maddi ve düşünsel yatırımlar
yapmaktadırlar. Ülkemizde de bu amaçla Gençlik ve Spor faaliyetlerine verilen
önem ve yapılan yatırım giderek artmaktadır. Bu çerçevede Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüze verilecek olan ödeneklerin tasarruf ilkelerine uygun olarak en
iyi şekilde değerlendirilmesi ülkemizin geleceği için, gençlerimizin geleceği
için fevkalade önemli olacak kanaatindeyiz.
Bu düşüncelerle,
2011 yılı bütçesinin memleketimize hayırlı olmasını temenni eder, sizleri
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunçak.
Hükûmet adına ilk söz,
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’da.
Süreniz yirmi
dakika.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Grupları adına
konuşan milletvekili arkadaşlarımız kısmen de olsa benim işimi kolaylaştırdılar
çünkü konuşan arkadaşlarımızın bir kısmı zaten sorumlu olduğum kurumlarla
ilgili sağlıklı bilgiler verdiler. Bu, dolayısıyla benim aynı bilgileri tekrar
etmem gibi bir mecburiyetle de karşı karşıya bırakmıyor beni. Bu arada,
önerileri oldu arkadaşlarımızın, eleştirileri oldu. Hepsi için, her üç kategori
için de kendilerine teşekkür ediyorum.
Bugün özellikle
TÜBİTAK’tan gelen arkadaşlarımla benim için farklı bir gün çünkü biz, buraya
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısından geldik. Bu böyle ayarlanmadı,
bir bakıma arka arkaya geldi çünkü bu Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun
toplantısının tarihini çok önceden zaten belirliyoruz. 13’üncü toplantımızı
yaptık, 14’üncüyü de sanıyorum seçim tarihinden kısa bir süre önce
-kararlaştırdık bugün gününü- yapmaya çalışacağız. 13’üncüyü yaptık diyorum,
şunu da eklemek istiyorum: 1983’ten 2004 yılına kadar sadece 9 defa toplandı.
Oysa yasasına göre senede 2 defa toplanması gerekiyordu. Dolayısıyla, en
azından, çeşitli birimlerimizin ve kurumlarımızın bir araya gelmesiyle son
derece önemli olan bir toplantının da hakkını vermeye çalışıyoruz, hakkını
vermeye çalıştık.
Değerli
arkadaşlarım, bilimde, teknolojide, hatta hayatın pek çok alanında bir noktada
durma anlamında tekâmül olmaz, ilerleme olmaz. Ne kadar ilerlerseniz,
önünüzdeki mesafeye baktığınız zaman, atılması gereken adımlara baktığınız
zaman bulunduğunuz yeri yeterli göremezsiniz çünkü hiçbir zaman, bilimde bizi
bütünüyle tatmin edecek bir noktaya geldik -veya teknolojide veya başka
alanlarda- deme imkânımız yoktur. Bu bakımdan, elbette arkadaşlarımızın
eleştirileri önemli ölçüde haklıdır yani daha fazla mesafe almak için daha çok
çalışmamızı tavsiye ediyorlar.
2002’de bizim
ARGE için ayırdığımız miktar -harcama olarak söylüyorum- 2,9 milyardı. Bu,
2009’a kadar 3 kat arttı. Dolayısıyla 9 milyara yaklaşan bir mesafe, bir
ilerleme oldu. Bazı arkadaşlarımız çünkü -en azından iki arkadaşımız- “Hiçbir
ilerleme olmadı.” şeklinde bir ifade kullandığı için söylüyorum.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Yetersiz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Herhâlde 3 kat artışı
yeterli görmemekte haklıyız ama bunun adının ilerleme olması lazım; gerileme
değil, duraklama değil, bu bir ilerlemedir ve yine zaten yüzde olarak da
düşünecek olursak, binde 4,8’den aldık biz miktarı, bugün binde 8,5. Eski
hesaba göre yaparsak esasında, yüzde 1,12’dir bu.
Bu da yeterli mi?
Yeterli değil ama şunu da söyleyeyim: 2000 Lizbon anlaşmalarında Avrupa
Birliğinin kendi üyeleri için koyduğu hedef yüzde 3’tü ama yüzde 1,8’de
kaldılar. Son birkaç senede de yeteri kadar ilerleme olmadı. Hatta pek çok
Avrupa Birliği ülkesinde ARGE’ye ayrılan miktarda
önemli azalmalar oldu.
Biz, memnuniyetle
ifade edeyim ki, öyle bir kısıtlamaya, öyle bir bütçe daraltmasına gitmedik. Bu
sene de gitmedik, bu bütçede de gitmedik ama gönül ister ki daha fazla olsun
çünkü ARGE’ye ne kadar fazla para ayırırsanız
açıkçası çalışma da o kadar artar, ürün de o kadar artar, dolayısıyla para
olarak geri dönme imkânı da o kadar artar.
“Hemen çıkaralım
yüzde 2’ye.” demek kolay. 20 milyarı aşan bir rakamdan söz ediyoruz. Hedef ile
gerçekleşeni de birbirine karıştırmamak lazım. Dünyanın her yerinde bir hedef
konur, o hedefe doğru ilerlersiniz ama içerideki şartlar, dışarıdaki şartlar
sizin hedefinizi gerçekleştirmeye engel olabilir. Sadece bu Türkiye’de değil,
dünyanın pek çok yerinde kurumlar genellikle bir hedef çizerler, o hedefe
ulaşmaya çalışırlar ama o hedefe niçin ulaşamadıklarını da bütün açıklığıyla
dile getirirler, ifade ederler.
İnsan kaynakları
açısından ilerleme oldu mu, olmadı mı? 2002’deki rakam 29 bindi, bugün bu rakam
74 bini aştı. Açıkçası, şahsen itiraf edeyim, ben bu kadar hızlı gelişmeyi
tahmin etmiyordum. Yıl olarak koyduğumuz hedeften bir sene önce biz o hedefi
yakaladık. Ondan aldığımız cesaretle de zaten 150 bin hedefini koyduk ve ümit
ediyorum bu hedefi gerçekleştirmemiz belki biraz zor olacak ama imkânsız
olmayacak. Dolayısıyla 150 bin bilim insanına, araştırma ve geliştirme yapan
kitleye ulaşabilirsek -ki ulaşmayı, tekrar ediyorum hedefledik- epeyce bir yere
kadar, Avrupa’yla rekabet edebilme durumu da bir hayal olmayacak. Bilimsel
yayın açısından da yine ilerleme var. 2002’de 10 bin civarındaydı, 2009’da 25
bine ulaştık bilimsel yayında ama şunu söylememe izin verin: Bilimsel
yayınların artışıyla bu bilimsel yayınlara yapılan atıfların artışı aynı
ölçekte olmadı. Atıflarda daha bir azalma var. Bu da şunu
gösteriyor: Gerçekten de sadece nicelik açısından değil nitelik açısından da
çok daha işi ciddiye almamız lazım çünkü bazen bir tek yayına dahi epeyce
sayıda uluslararası atıflar bulunabiliyor yani sadece sayıya dayanarak
ilerlemeyi ölçemeyiz biz, aynı zamanda uluslararası atıfları da dikkate alarak
ilerlemenin, terakkinin olup olmadığını hesap edeceğiz.
Özel sektör, yine
orada da memnuniyetle ifade edeyim ki hepimizi memnun edecek ciddi bir gelişme
oldu. Yüzde 40’a ulaştı özel sektörün payı. Yüzde 40’ı da aştık ve artık her
yıl 3 milyar TL ARGE’ye para ayırabiliyor özel
sektörümüz. Burada da hedefimiz, açıkçası yüzde 50 ama daha ileri hedefimiz
yüzde 55’tir. Çünkü eğer özel sektör yüzde 50-yüzde 55 civarında ARGE için bir
miktar ayırabilirse, bu kamu kurumlarının, TÜBİTAK gibi kamu kurumlarının alan
yoğunlaşmasında bir değişiklik ortaya çıkaracak. Yani biz TÜBİTAK olarak, TÜBA
olarak temel bilimlere yeteri kadar imkân hazırlayamamanın sıkıntısı içindeyiz.
Eğer özel sektör laboratuvardan pazara gidecek yükü
bizim üzerimizden alırsa, biz temel araştırmalara, temel bilimlere daha fazla
para ayırabileceğiz, daha fazla insan kaynağında güç ayırabileceğiz. Bu da son
derece önemlidir çünkü bu laboratuvardan pazara
gitmenin, o sürecin yurt dışına bağımlı olmaması için bilimin bizatihi
kendisinin de bu ülkede üretilmesi lazım. Bilimi üretmenin, bilim üretmenin
kendi başına değeri vardır, kendi başına kıymeti vardır. O yüzden, otuz
beş-otuz altı senesini akademisyen olarak bilim yuvalarında geçirmiş bir insan
olarak bunu söylüyorum. Gerçekten de bize yakışan, bize yetecek kadar ve
rekabet edecek kadar temel bilim alanlarında, sosyal bilimleri de katıyorum
buna -sosyal bilimlerin de temel olanları vardır- her ikisinde de yeteri kadar
bilgi üretme mecburiyetimiz vardır. Öbür türlü -tekrar ediyorum- pek çok alanda
eğer bilginin üreticisi kendiniz değilseniz, o bilginin güvenliğini sağlama
imkânı da sizin için kolay değildir. Yani daha açık bir ifadeyle, bilgide ve
teknolojide dışarıya bağımlı olanların sadece ekonomide gelişmeleri kesintiye
uğramaz, sadece siyasette bilim eksenli mesafe almaları sıkıntıya düşmekle
kalmaz, o ülkenin bizatihi güvenliği tehlikeye düşer. Hem bilgiyi hem de
bilginin bir bakıma önemli ölçüde uygulanması olan teknolojiyi kendi gücümüzle
belli bir noktaya getirmek mecburiyetindeyiz.
Desteklerde
hakikaten çok önemli artış oldu, bunların önemli bir kısmı zaten uluslararası
belgelerde de var. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında Türkiye’deki bu
gelişmeler kayda alınıyor ve TARAL’ın, yani Türkiye
Araştırma Alanı’nın Avrupa Araştırma Alanı’na entegre
olabilecek bir konuma, bir duruma geldiğini rapor söylüyor. Hani, hadi
biz belki Türkiye’de diyelim ki işin içine siyaset karışıyor… Ki karışmıyor,
temin ederim, burada söylediklerimin hiçbirinin doğrudan siyasetle ilgisi yok,
zaten bilim ve teknolojinin o kadar da siyasete çekilecek bir tarafı yok.
Dolayısıyla bu raporda da zaten bu attığımız adımlar görülüyor, takdir
ediliyor.
2002’de mesela
destekleyebildiğimiz bilim insanı miktarı bin civarındaydı, bugün 2010’da 16
bini aştı. Bu ama burstur ama başka türlü destektir. Yani binden, bin küsurdan
16 bine çıktı. Akademik proje destekleri öyle, 1964-2003, yani kırk yılda 7 bin
idi, 2004-2009’da 7 binin üzerinde oldu.
SAVTAG’da savunma
projelerinde 600 milyonun üzerinde harcama yapıldı. Bilim-toplum ilişkilerinde…
Ki bence bu dönemde atılan en önemli adımlardan biri budur, hâlâ Türkiye’de
-üzülerek söyleyeyim- sosyal bilimlere yeteri kadar önem veremiyoruz, yeteri
kadar önem vermiyoruz. Üniversitelerimizi kastederek söylemiyorum, TÜBİTAK,
TÜBA gibi kurumları kastederek söylüyorum. Oysa burada bir arkadaşımız
“Bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasından, kökleşmesinden sorumludur bu kurumlar.”
dedi TÜBA’yı ve TÜBİTAK’ı kastederek. Buna Atatürk
Yüksek Kurumunu da katabiliriz, çok yerinde bir tespit. Ama,
bilimsel zihniyet bir bütündür, sadece fen bilimleri dediğimiz, doğa bilimleri
dediğimiz alanda ilerleme bilimsel zihniyetin gelişmesi için, güçlenmesi için
yeterli değildir. Her ikisinin birlikte olması lazım, ancak o zaman ülkemizin
ilaç kadar, su kadar, hava kadar muhtaç olduğu güçlü bir bilimsel zihniyete
sahip olabiliriz. O bilimsel zihniyet olduğu zaman zaten siyasetiniz bilim
odaklı olacak, ekonominiz bilim odaklı olacak, kültürünüz bilim odaklı olacak,
din anlayışınız bilim ışığında, bilimle birlikte olacak. Bunların
hepsi birbirine bağlı. Neticede hepsini yaşayan insandır, bilimi de
teknolojiyi de kültürü de inancı da insan yaşıyor. Bir bütündür insan, parça parça bir araya getirilmiş, gelişigüzel gevşek bir biçimde
dikilmiş bir varlık değil. Neticede bir bütünden bahsediyoruz. Dolayısıyla buna
da son derece önem vermemiz lazım.
Birkaç defa
arkadaşlarımız yasadan bahsettiler. Doğrudur, eğer burada bulunan gruptaki
arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız bana yardımcı olurlarsa yasa hazır.
Hiç değilse mayıs ayında, mayıstan biraz önce yardımcı olabilirseniz… Mesela,
Atatürk Yüksek Kurumunun yasası hazırlandı, bitti ama açıkçası Meclise sevk
etmekte zorluk çekiyorum çünkü önümüzde bir program var ama siz bana destek
verirseniz ben Bakanlar Kuruluna hemen götüreyim, bunu sevk edelim çünkü
arkadaşlarım yardım etme sözü verdiler diyelim. O yardımcı olma desteğini
aldığımız zaman o çıkar. Doğrudur, o yasanın çıkmasıyla pek çok alanda işimiz
daha da kolaylaşır.
Dolayısıyla bu
bilim ve toplum ilişkilerine ben özel bir önem atfediyorum. Bu sadece sözde
kalmadı, yaptıklarımız da bunu gösteriyor zaten. Tekrar ediyorum, evvela sosyal
bilimlerin varlığı güç kazandı. O boyutu TÜBİTAK’ta güçlendirdik; TÜBA’da arkadaşlarımıza “O konuya ağırlık verin.” dedik ve
onunla ilgili de zaten çalıştaylar yaptık, projeler
geliyor şimdi. Eskiden çok az proje gelirdi o alanda, şimdi proje sayısında
önemli bir artış oldu.
İkincisi: İlk
defa bütün bölgelerimizde ARGE günleri yaptık. Bunun çok faydalı olduğunu
arkadaşlarıma bildirmek istiyorum. Bölge dediğim coğrafya bölgesi de değil,
mesela Karadeniz Bölgesi’ni üçe ayırdık ulaşım kolay olsun diye. Niçin? Çünkü
bu toplantılara, ARGE günlerine biz bütünüyle TÜBİTAK olarak gidiyoruz.
Üniversitelerimiz, rektörlerimiz katılıyor, sanayicilerimiz katılıyor, özel
sektör, özellikle ARGE yapan özel sektör katılıyor ve belediye başkanlarımız
katılıyor, üniversitede onunla ilgili olan hocalarımız katılıyor, bir tam gün
bütün bir açık yüreklilikle eksiğimizi, fazlamızı masaya yatırıyoruz ve
konuşuyoruz. Çok faydasını görmeye başladık, çünkü pek çok ilimizden hakikaten orijinal
diyebileceğimiz projeler gelmeye başladı. Yani biz gidip, oturup, konuşup,
sonra dağılmıyoruz, takip ediyoruz ve ilişkiyi devam ettiriyoruz. Bu biter bitmez İl Yenilik Platformlarını başlatacağız, çok daha
derinliğine bir çalışma yapacağız; sadece bilim ve teknolojiyi ilgilendiren
konuları değil, kültürel varlıklarımızı da bir bakıma tespit etme çabası içine
gireceğiz ki bundan sonra herhangi bir yatırım meselesi söz konusu olduğunda,
orada neyin var olduğu, yok olduğu bilim kurumlarımızın hafızasında bulunsun ki
biz de ayrıca siyasete o yönüyle yardımcı olabilelim.
Yine bir konu
daha -o da söz konusu edildiği için söyleyeyim- ULAKBİM diye kurumlaşmamız
vardır. Aşağı yukarı yılda bize 30 milyar civarında bir masrafa mal oluyor, ama
helal olsun, bu ağ vasıtasıyla bütün üniversitelerimizin elektronik bilgi
kaynaklarına ulaşması sağlanıyor. Çok büyük yararını gördük hakikaten, çok
büyük destek görüyoruz o konuda, onu daha da geliştirerek devam ettiriyoruz.
Daha çok buradaki
konuşmalardan mülhem olarak bu konuşmayı yapıyorum, asıl elimdeki metin bu
değildi, ama zannediyorum diyalojik bir amaç için bu
daha iyi olur diye düşünüyorum, daha önce hazırlanmış bir konuşma değil de
buradan, bu dediğim gibi tavsiyelerden, tartışmalardan çıkan noktaları dikkate
alarak yapıyorum. Birkaç noktaya temas ederek, zaten vaktim de azaldı…
Bu diğer
kurumlarımızla ilgili olarak, her kurum üzerine düşeni yapmaya çalışıyor ve her
kurumda gelişme var, ama kabul etmek lazım ki Atatürk Yüksek Kurumu diğer
kurumlarımıza nazaran biraz daha ihmal görmüş, biraz daha ihmale uğramış, şimdi
o mesafeyi kapatmaya çalışıyoruz.
Orayla ilgili
eleştiriler var, bir kısmı doğru, yerindedir, bir kısmının düzeltilmesi
gerekiyor. Mesela “Nutuk bile sansürleniyor.” dedi bir arkadaşımız. Resmî
kurumlar, mesela Türk Tarih Kurumu söz konusuysa böyle bir şey olamaz arkadaşlar.
Bütün baskılar, bende de bulunan, gerçekten de bir baskı şaheseri olan 1927
baskısından çoğaltılıyor zaten. Dolayısıyla, oradaki herhangi bir kelimeye dahi
dokunmak mümkün değil. Ama biliyorum, Atilla İlhan’ı rahmetle anmak istiyorum
“Nutuk’u okuduğu zaman anlamakta zorluk çeken birisi Türk aydını olamaz.” dedi.
Onun için, Nutuk’u daha anlaşılır hâle getirme çabası içinde olup da,
anlaşılmaz hâle getirme çabalarını da biliyorum, o ayrı bir hikâye ama resmî
kurumlar olarak hiçbir zaman Nutuk gibi artık kesinkes metninin ne olduğu belli
olan bir yerde herhangi bir tasarrufa gitmek mümkün değildir.
Bir arkadaşımız
“Türkçe sözlüklerde Kürtçe kökenden geldiğine dair hiçbir şey yok.”
Sayın
Milletvekilim, yazılı kaynaklara dayanarak onlar hazırlanıyor. Yazılı kaynaklar
yeteri kadar çok olduğu zaman, bu dediğiniz zaten olmak zorundadır, bilim onu
öyle gerekli kılar yani şu anda yavaş yavaş bazı
kaynaklar… İşte birini Kültür Bakanlığı yayımladı. Ümit ediyorum kısa zamanda
çok sayıda kaynak yayımlanır. Şu anda arkadaşlar, içimizde uzmanlar da yok. Ama
eğer bir kelime, bir sözcük şu kökten geliyorsa bilim adamı zaten onu
saklayamaz, ertesi gün bir başka bilim adamı onu karşısına getirir. O bakımdan,
o konuyu, yazılı kaynak konusunu belli bir noktaya getirmeden maalesef istifade
edebileceğimiz kaynak sayısı fazla olmuyor.
Bu hizmet
binasıyla ilgili bir iki şey söylendi.
Arkadaşlar, o
hizmet binası Atatürk Yüksek Kurumu kurum olarak, hepsi değil, bir de Araştırma
Merkezinin ve Atatürk Kültür Merkezinin kütüphanesi ve depolarıyla birlikte
oraya taşındı. Daha önceki yerlerde de zaten yine kirayla oturuyorduk biz. Kira
konusunda herhangi bir zararımız olmadı. Burada mülk sahibine de teşekkür etmem
lazım çünkü çıkan kiracılardan daha ucuz bir fiyata, işi anlattığımız için
-ihtiyacımız var böyle bir yere- verdiler. Burada herhangi bir “Satın
alacaktık.” vesaire meselesi değil. Zaten satın almayı şu bakımdan
düşünmüyoruz, geçen seneki bütçe konuşmamda da söyledim: Eğer yeteri kadar yer
bulma hususunda, arsa bulma hususunda başarılı olursak, hâlâ çalışıyoruz,
elimde dört dosya var şu anda, bütün bilim kurumlarımızı bilim ve teknoloji kampüsü diye bir yerde toplamak istiyoruz çünkü bir kısmı
bulvarda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) - Onların para edeceğini de biliyoruz; yani çok fazla
genel bütçeden kaynak ihtiyacımız olmayacak. Bu yönüyle bu bilim kampüsü zaten planımızda, programımızda olduğu için
açıkçası fazla bir masraf edip yer almak cihetine de gitmeyeceğiz.
Benim sürem
bitti.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan, size ve sayın milletvekillerine teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak.
Buyurun Sayın Özak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü ve YURTKUR Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde görüşlerimi
sizlere aktarmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Müsaadenizle
evvela, gençlikle ilgili burada çok güzel konuşmalar oldu, öneriler oldu,
tavsiyeler oldu ve eleştiriler oldu; onlarla ilgili, gençlikle ilgili ne
yapıyoruz, ne yaptık, ne yapacağız, sizi bilgilendirmek istiyorum.
On beş- yirmi
dört yaş arası yüzde 25 nüfusumuz, yirmi sekiz yaş altı yüzde 50’den fazla
nüfusumuz; bu büyük bir zenginlik. Tabii ki bunu çok çok
iyi değerlendirmemiz lazım. Özellikle gençliğe çok fazla önem veren bir
Başbakanımız var.
AK PARTİ olarak
gençlikle ilgili neler söylemişiz, neler yapmışız, neler yapacağız,
müsaadenizle size anlatıyorum:
Özellikle Hükûmetimizin temel politika metinlerinin pek çoğunda
gençliğin güçlendirilmesi, kişisel ve sosyal olarak gelişiminin sağlanmasına
yönelik çok açık taahhütler yer almaktadır. “Biz gençleri yedek kulübesinde
değil, ilk on birde görmek istiyoruz.” diyen bir Başbakanımız var.
“Adalet ve
Kalkınma Partisi, gençlerimizi rekabet gücümüzü artıracak en önemli aktörler
hâline getirmeyi hedeflemektedir. Üretken, karar verebilen, bilgiyi doğru
kullanan, bilgi ve iletişim teknolojilerine yatkın genç nesillerin ülkemizin
yenilikçilik kapasitesine katkı sağlaması stratejik öneme sahiptir.” 2007 Seçim
Beyannamemiz.
Yine Dokuzuncu
Kalkınma Planı’nda şu var: “Gençlerin aileleriyle ve toplumla iletişimlerini
daha sağlıklı hâle getirecek, özgüvenlerini geliştirecek, yaşadıkları topluma
aidiyet duygusu ve duyarlılıklarını artıracak, karar alma süreçlerine
katılımlarını sağlayacak tedbirler alınacaktır.”
Yine 2010 Yılı
Programı. “Öncelik 92: Gençlerin toplumla bütünleşmiş, sağlıklı bireyler olarak
yetişmeleri ve toplumsal hayata aktif katılımlarının sağlanması amacıyla,
gençlik politikaları temel hak ve özgürlükler ekseninde toplumun yapısıyla
uyumlu, uygulanabilir, gençlerin kendi potansiyellerini
gerçekleştirebilmelerine imkân sağlayan ve farklı genç gruplarının
gereksinimlerini dikkate alan, ihtiyaç odaklı, sürdürülebilir ve bütüncül bir
yapıya kavuşturulacaktır.
Gençlik
hizmetleri, gençliğe ilişkin bütün alanları kapsayacak, gençlerin özgüven ve
aidiyet duygularını geliştirecek şekilde yeniden yapılandırılacaktır.”
Şimdi, özellikle
bu konuda kaydedilen ilerlemeler neler olmuştur? Seçme ve
seçilme yaşının düşürülmesi -biz, gençlerimizi yarının değil, bugünün
güvenceleri olarak görüyoruz, işi yarına ertelemiyoruz- yeni üniversitelerin
kurulması, burs ve kredilerin artırılması, bilimsel araştırma ve projelere
verilen desteklerin artırılması, Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarındaki sayı ve
kalitenin artması, Şartlı Nakit Transferi, Gönül Köprüsü Projesi, derslik
sayısının artırılması, her belediyede gençlik meclislerinin kurulması vesaire
gibi. O nedenle, Sayın Başbakanımız bize bu görevi tevdi ettiği zaman
şunu söylemişti: “Gençliğin kişisel ve sosyal gelişiminin desteklenmesine
yönelik politikaların tespiti ve uygulanmasıyla ilgili koordinasyonun
sağlanmasından sorumlu bakan olarak görevlendirildin.”
Şimdi, burada, ne
yaptık? Bir yıl çalıştık, ilgili taraflarla bir yıl çalıştık ve gençlik
ajansını kurma aşamasına geldik. Gençlik ajansı şu: Bizim “Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü” denilince akla hemen spordan sorumlu bakanlık geliyor. Bize
“Spordan Sorumlu Bakanlık” deniyor. Hâlbuki biz, gençlikten ve spordan sorumlu
olan bir bakanlık olmak istiyoruz ve doğrusu da bu. Ama,
gençlikle ilgili bizde bir tek daire başkanlığı var, yılda 15 milyon harcayan
bir daire başkanlığı. Bu, çok çok,
son derece düşük. Biraz evvel arkadaşlar eleştirdi, doğru, biz de aynı
görüşteyiz.
Bakın, şimdi,
neler yapacağız. Biz diyoruz ki: Gençlik ajansı kuracağız ve bu gençlik
ajansıyla spor genel müdürlüğüne muadil bir gençlik genel müdürlüğü olacak ve
gençlerin sosyal, kültürel, siyasal, idari, başka, mesleki birtakım sorunlarını
çözebilecek, proje üretebilecek, üretilen projelere destek verebilecek, sivil
toplumları destekleyebilecek, dünyada gelişmiş ülkelerde olan bir gençlik
ajansı kurmayı hedefliyoruz. Bunu Bakanlar Kurulumuza biz sevk ettik. Belki
20’sindeki yani bu haftaki belki daha sonrakinde imzalanıp sizin huzurunuza,
komisyona gelecek ve sizlerin de desteğiyle buradan geçtikten sonra, biz
gençlikle ilgili bu bahsettiğim koordinasyonu sağlayacağız ve projelere destek
vermeye çalışacağız.
Onun dışında ne
yaptık? Biraz evvel değerli arkadaşlar söylediler, doğrudur, bizde ya spor ya
eğitim ikilemi var. Bugün 16 milyon gencimiz ilköğretimde okurken spor
yapamamanın sıkıntısını yaşıyor. Biraz evvel burada sporcu sayıları söylendi,
doğrudur, biz iktidara geldiğimiz zaman 400 bindi lisanslı sayısı. Evet, Yaşar
Bey Kardeşimiz konuştu, gitti, ona söylüyorum veya bu konuda bilgilendirmek
istiyorum, şu anda 2,8 milyon. Fazla mı? Hayır, az. Bizim 20 milyon sporcumuz
olması lazım. Bütün bunları yapabilmek için Millî Eğitim Bakanlığıyla bir
protokol imzaladık ve bu konuda biz sorumluluğu üstlendik. Dedik ki: “Beden
eğitimi derslerini daha çağdaş bir hâle getirelim.” Nimet Hanım, sağ olsun, bu
konuda çalışıyor. Biz şuna inanıyoruz: Sosyal olan bir gençlik, spor yapan bir
gençlik daha verimli olur, daha kararlı olur, daha hoşgörülü olur, daha demokrat
olur, daha güler yüzlü olur, bütün amacımız bu. Bunun için biz, elimizden gelen
gayretle Millî Eğitim Bakanlığımızla birlikte bu konuları aşmaya çalışacağız.
Bu, bir kere bizim görevimizdir. Çünkü spor yapmadığı zaman bir gençliğin nasıl
asosyal olduğunu, nasıl verimsiz olduğunu, nasıl güler yüzlü olamadığını ben
biliyorum. Ben on yedi yıl spor yapmış… Türkiye’de de hem spor yapabilmiş hem
de bir yüksek mühendis olabilmiş çok az sayıda insan var. Bunu başarırken ne
kadar zorluk çektiğimi biliyorum ama sporun bana kazandırdıklarını da
görebiliyorum. Bugün tanınıyorsam, seviliyorsam, biraz evvel Yaşar Bey’in
söylediği gibi Trabzonsporlu Faruk Özak’sam bununla
da gurur duyuyorum, onu da söyleyeyim. Ama ben burada bir spor bakanı olarak
her kulübe her federasyona eşit mesafede olmaktan mutluluk duyuyorum ve bunu
yapmayı da başarıyorum. Çünkü Samsunsporun derdi
varsa, Yozgatsporun varsa, Diyarbakırspor
sahaya çıkamıyorsa o benim sorunumdur, bunu bilmemiz lazım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Uygulamalar öyle değil ama!
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) - Ama ben futbolla ilgilenmek çok istemiyorum. Neden
istemiyorum? Futbol özerk, kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Futbol çok para
kazanıyor, üretimi az ama kendisi kazanıyor, sponsora
ihtiyacı yok. Ben diğer altmış bir tane federasyonla ilgilenmek istiyorum. Biz
geçen seneki ekim ayında buradan yola çıktık, altı günde on beş vilayete
gittik. Bu gittiğimiz vilayetler şunlardı: Artvin, Kars, Ardahan, Muş, Bitlis,
Hakkâri, Van, Ağrı, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Trabzon. Ne yaptık? Futbolla
hiç uğraşmadım, Kayak Federasyonumuzla gittik, dedik ki: “Allah bize yüz tane 3
bin metreden yüksek dağ vermiş. Peki, ‘Su akar Türk bakar’dı,
haydi onu HES’lerle hallettik ama şu ‘Kar yağar Türk bakar’dan vazgeçelim. Buraları istihdama dönüştürelim,
buraları sporcuya dönüştürelim, buraları turizme dönüştürelim.” Ve neler
yaptık? Bakın, bugün, Van’da Gevaş’ta tesisler yaptık ve açtığımız gün 2 bin
kişi kayak yaptı. Hakkâri’ye yapıyoruz, Muş’a yapıyoruz, Bitlis’e yapıyoruz,
Ardahan’a Avrupa Birliğiyle yapıyoruz. Başka nereye yaptık? Ağrı’ya yaptık,
Artvin’i bitiriyoruz, Kastamonu’yu bitirdik. İnşallah, Ankara Elmadağ ile
Bolu’yu da yapacağız. Türkiye’yi bir kayak merkezi hâline getireceğiz.
Ben, Vancouver’daki Kış Olimpiyatları’na gittiğim zaman şunu
gördüm: 5 tane kış sporcumuz var. 72 milyon nüfus, 5 sporcu. Bu, bizim
eksiğimiz. Şimdi, Erzurum’a, doğuya, Doğu Anadolu’ya 600 milyon yatırım
yaparak, bunlara ilaveten, ne yapıyoruz? Burada, Türkiye'nin ve bu coğrafyanın
en gelişmiş kış sporları merkezlerini yapıyoruz. Sizler de inşallah davetlimiz
olacaksınız, sizleri davet edeceğim. Ocak ayının sonunda burada Universiade Kış Oyunları’nı yapacağız. Biz, inanıyoruz ki,
iki yılda, üç yılda, dört, beş, altı yıl sonra… Çünkü bir kayakçı bir yılda
yetişmiyor, buz patencisi, körlingcisi… İşte, atlama
kulesindeki gençlerimizi gittim Avrupa’da izledim. 5 tane yavrumuz var on
bir-on beş yaş arasında, atlama kulesinde yarışabilecek. Maalesef bu çok az,
bunları artırmaya çalışıyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakan, basketbolda Amerika 1’inci oldu, 25 milyon; biz niye 2 trilyona
yakın para…
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Şimdi, Sayın Sakık, o
her sene 1’inci oluyor, biz de yetmiş yılda bir defa 2’nci olduk.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz Amerika’dan zengin miyiz?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Değiliz tabii ama müsaade edin, o günkü
yaşadığımız coşku, o günün vermiş olduğu tanıtım, o günkü yaşadığımız haz bu
paraya değer mi? Bu paradan çok daha fazlasına…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Hani vatanseverlik diyorsunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Ben size, eleştirinize saygı duyuyorum ama yani
Amerika için bir başarı değil Dünya Şampiyonu olmak, ama bizim için dünya
2’ncisi olmak çok çok büyük başarı ve inanılmaz büyük
bir tanıtımı var. Ben, Londra’daki Spor Endüstrisi Kongresi’ne gittiğim zaman
orada FIBA Genel Sekreteri Patrick Baumann şunu söyledi, bu çok önemli: “Türkiye FIBA Genel
Kurulunu yaptı, yüz yetmiş beş tane ülke geldi, ben böyle bir Genel Kurul
görmedim. Türkiye bir Dünya Basketbol Şampiyonası yaptı, ben böyle bir
organizasyon görmedim. Türkiye her şeye layıktır.” Sadece beş dakika…
Bunu diyen de yabancı bir kişi. Bütün bunlar parayla biçilmez değerli
arkadaşlar.
Şimdi, diğer
konularda şunu söylemek istiyorum: Özellikle bizim için ülkemizin her
metrekaresi kutsaldır, her insanı saygıdeğerdir. Bizim için ülkemizin doğusu,
batısı, güneyi, kuzeyi hiç fark etmez. Biraz evvel Hakkâri’de yüzme havuzu
olmadığından bahsedildi, doğrudur ama yirmi beş tane vilayetimizde yok, Türkiye'de
Sinop’ta da yok, Zonguldak’ta da yok. Ben gelir gelmez Genel Müdürümüze dedim
ki: “Arkadaşlar, hemen yüzme havuzu yapacağız, Türkiye'nin her ilinde yüzme
havuzu yapacağız, her ilçesinde ve yüzme mecburi ders olacak.” Bu bizim
eksiğimizdir değerli arkadaşlar. Devlet Planlama Teşkilatımıza -Sayın Bakanımız
da burada- on beş
tanesini bu sene koyduk, Hakkâri de bunların arasında, Tunceli de
bunların arasında ve yüzme havuzlarını, artık, üstü açık yüzme havuzu
Türkiye'de yapmayacağız, bunlar gereksiz, israf bunlar, üstlerini kapatıyoruz;
işte ilk defasını da Karaman’dan başlattık.
Şimdi, bizim Van
ilinde yüzme havuzu inşaatı devam etmekte ve 2011 başlarında bitireceğiz. Spor
salonu için Van Valimize biz yetki verdik, onu da burada huzurlarınızda söylemek
istiyorum. Diyarbakır ilimizde stadyum, sentetik yüzeyli atletizm stadyumu,
yüzme havuzu, spor salonu, gençlik merkezi gibi birçok tesis bulunmakta, 5 bin
seyircili spor salonu inşaatı da devam etmekte.
Bakın, size
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün faaliyetlerinden bir bölüm vermek
istiyorum: Tüm Türkiye'de, her tarafta tesisler yaparken GAP için ayrı bir yer
açmışız. GAP kapsamında yer alan projeler: Adıyaman, Batman, Diyarbakır,
Diyarbakır, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şanlıurfa. GAP
için özel bir para alıyoruz ve özel yapmaya çalışıyoruz, bunları da bitirmeye
çalışıyoruz.
Ayrıca, SODES’le ilgili yapılan yatırımlara bakalım -Sayın
Bakanımız burada- SODES’e çok önem veriyoruz. Sekiz
tane ilimizde Sosyal Destek Projesi’yle, buyurun, Adıyaman’da, Batman’da,
Diyarbakır’da, Gaziantep’te, Kilis’te, Mardin’de ve Şanlıurfa’da… Bu yıl da
sekiz tane daha ilimize geliyor, bunlar da Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde.
Yani bir pozitif ayrımcılık hiçbir yere yapmıyoruz, eksikleri tamamlamaya
çalışıyoruz. Özellikle rasyonel bir planlamayı yapmaya çalışıyoruz çünkü
kaynaklar kısıtlı. Ama şunu söyleyeyim: Hükûmetimize
teşekkür ederim. 200 milyon lirayla başlayan bizim, spordaki bütçemiz şu anda
600 milyona ulaştı. Başbakanımıza, Hükûmetimize, bu
milletimizin parası, milletimize teşekkür ederiz. Yapılan her şey
milletimizindir. Gazetelerde zaman zaman görüyorsunuz
“Seyrantepe’yi ben yaptım, sen yaptın…” Değerli
arkadaşlar, Seyrantepe’yi milletimizin parası
yapıyor. Ali Sami Yen Stadı milletimize aittir, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bunu kullanır. Onu satıyoruz, oradan aldığımız parayla, 300 milyon lirayla, yüz
beş yıldır ülkemize hizmet veren bir camiaya, Başbakanımızın talimatıyla, TOKİ
vasıtasıyla yapıyoruz. “Bunu sen yaptın, ben yaptım.” demek yanlıştır.
Burada bir irade
vardır: Türkiye’deki tüm statları iyileştirme konusunda talimat veren bir
Başbakanımız vardır. İşte bakın, Malatya’ya yakında başlayacağız, Afyon’a
başladık, Trabzon’a başlıyoruz, Kadir Has Stadı’nı Kayseri’ye yaptık, Batman’da
başlayacağız ve bütün Türkiye'nin her tarafında bunları yapmaya çalışıyoruz.
Bütün bunlarda öncelikleri tespit ediyoruz ve yapmaya çalışıyoruz. Az para
kullanarak yapmaya çalışıyoruz. “Al stadı, yap stadı” diyoruz, TOKİ’ye diyoruz, özel sektöre diyoruz. Satıyoruz birine
-Kayseri’de olduğu gibi- o parayla da burayı yapmaya çalışıyoruz.
Ayrıca, özellikle
bu güneydoğuda ve şeyde yapılan birtakım organizasyonlar var, onlarla da ilgili
bir bilgi vermek istiyorum. Geçen, bu yirmi üç ilimizi kapsayan GAP Oyunlarını
yaptık. Onları da güneydoğuda yaptık.
YURTKUR’la ilgili şunları
söylemek istiyorum: YURTKUR’da -biraz evvel söylendi-
kim kredi almak istiyorsa alabilir. Bunun ne etnik kökeni ne dini ne dili ne
eni ne boyu tartışılmaz arkadaşlar, hepsi bizim vatandaşımızdır, hepsi
başımızın üstündedir. Burs alabilme kriterleri
bellidir, o kriterlere kimse dokunamaz.
Bugün, bakın, şunu söyleyeyim, hep misal veriyoruz, bazen rahatsız
olanlar var: 2002’de 450 bin yavrumuz alırken öğrenim kredisini, bugün 718 bin
kişi alabiliyor. Burs ve kredi toplamı da 961 bin. Katkı kredisi 528 bine
çıktı. 2011 yılında kredi rakamı artacak. Şu anda 200’dür. Bu 250 olur, 240
olur, 230, hep beraber göreceğiz. Biliyorsunuz, 90 liraya yavrularımız
yurtlarda kalıyorlar ama biz onlara 120 lira sübvanse ediyoruz, ilave yemek ve
kahvaltıyla. Bütün bu kahvaltı rakamları ve yemek rakamları 0,50 idi ama daha
sonra 4 liraya çıktı yani 8 kat arttı. Bütün bunları sizinle paylaşmak istedim.
Enflasyon oranları bugüne kadar kümülatif olarak yüzde
107 olmasına rağmen bu oran yüzde 344’e gelmiştir.
Yavrularımıza ne
kadar yapsak azdır, hepsi bizim canımız, ciğerimizdir. Çağdaş olabilmek için,
muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmek için mutlaka eğitime önem vermemiz
lazım, gençlerimizi eğitmemiz lazım çünkü onların rakipleri artık Türkiye’deki
Ahmetler, Hasanlar, Fatmalar, Ayşeler değil, Amerika’dakiler, Almanya’dakiler.
Ben inanıyorum ki bizim yavrularımız onları geçecektir.
Biz önümüzdeki
dönemde de YURTKUR’a çok önem veriyoruz. Bakın,
müsaadenizle, YURTKUR’da neler yapabilmişiz? 2002’de
188 bin olan rakam şu anda 246 bine çıktı ama 2010’un sonunda, 2011’in sonunda
ne olacak? 2010’un sonunda 250 bine çıkacağız, 2011’in sonunda 286 bine
çıkacağız, 2012’de 317 bine. Ama burada çıkarken bazı yurtlarımızın da
sayılarını aşağıya düşürüyoruz yani koğuş sisteminden tek kişilik ve 3 kişilik
lüks odalara, içinde tuvaleti, banyosu olan, buzdolabı ve televizyonu olan
odalara geçiyoruz.
Ayrıca, burada
sizin desteğinizle çıkan yasayla, yap-kirala-devret ile sayıyı artıracağız, TOKİ’yle artıracağız, ayrıca kiralamakla artıracağız, bunu
bilmenizi istiyorum.
Şimdi, burada çok
enteresan konuşmalar oldu, çok da az zaman kaldı, müsaadenizle Egemen Bağış Bey
ile ilgili gelen bilgi notunu sizinle paylaşmak istiyorum: Egemen Bağış Bey
Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara Üniversitesi
salonundaki konuşması sırasında bazı şahısların sözlü saldırısıyla karşı
karşıya geldi. Sayın Bağış’ın, emniyet birimleri, bilgi şikâyet durumuna
ilişkin ifadesine başvurdular. Haberde bahsi geçen “Siyah ceketimin sol omzu
kirlendi.” ibaresi, ifadesi olayın detayına ilişkin verdiği bilgilerden sadece
bir bölümdür.
Yine haberde
geçen “Bağış savcının uzlaşma teklifini ‘Ceketimin sol omzu kirlendi.’ diyerek
kabul etmedi.” ibareleri gerçeği yansıtmamaktadır.
Yine, Sayın
Bağış, söz konusu saldırının kendisine vermiş olduğu zarar için değil, saldırı
fiilini gerçekleştiren şahsın eyleminin demokratik protesto hakkını aşarak
fiziki şiddet içeren bir davranış olmasından dolayı şikâyetçi olmuştur.
Nitekim, olay yerinde
birçok protestocu şahıs olmasına rağmen demokratik haklarını kullandıkları
gerekçesiyle bu şahıslardan şikâyetçi olmamıştır.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Karanfil atsaydı şikâyet olur muydu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
FARUZ NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılmıştır soruşturma ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından hazırlanmıştır. Bunu sizle paylaşmak istedim.
Bir de Van
Milletvekilimizin burada bir konusu oldu, kendisi yok ama bunu söylemem lazım;
Hakkâri Valiliğinden gelen, biraz evvel burada ismi geçen bir vatandaşımızın,
“Sedat Karadağ” isimli vatandaşın uğradığı saldırıyla ilgili. Burada, Hakkâri Valiliğinden gelen raporu okuyorum müsaadenizle:
Burada “Sedat Karadağ isimli şahsın yerde yattığı sırada alın kısmına bir el
ateş ederek kendisini başından yaraladığı, sağ eliyle sağ tarafından kemerine
takılı olan, terör örgütü militanlarına ait olduğu değerlendirilen Rus tipi el
bombasını belinden çekmeye çalıştığı esnada ellerden tutularak el bombası
kemerinden çıkarıldığı, şahsın kendisini yaralaması üzerine Yüksekova Devlet
Hastanesine götürülerek burada yapılan ilk müdahalenin ardından durumunun ağır
olması üzerine Van 100. Yıl Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini…” Daha
da geniş bilgiyi size verebilirim.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Bakanım, yirmi yıldır bu tür raporlara çok alışkınız.
Kimi insanlarımız faili meçhullere, ölümlere bu raporlarla gitti.
DEVLET BAKANI
FARUZ NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Üstadım, Hakkâri Valiliğimizin raporunu okuyorum.
Sonuç olarak şunu
söylemek istiyorum: Özellikle 2002 yılından bugüne kadar sekiz yıldır çeşitli
sebeplerden dolayı yurtlardan süresiz çıkarma cezası verilen öğrenci sayımız da
212’dir.
Ben zamanımı tam
doldurmak istiyorum. Şunu da söylemem lazım: Genellikle, sporu çok seven,
sporcuyu çok seven ama az spor yapan bir ülkeden çok fazla spor yapan bir
ülkeye geçmemiz gerekiyor. Burada bir zihniyet değişimi
lazım. Bu konuda elimizden gelen gayreti yapıyoruz. Sağ olun sizler de
bize destek veriyorsunuz. Sporda Şiddet Yasası’nı burada beraber geçirdik.
Şimdi işlemeyen taraflarını yine beraber ortadan kaldırıp yenilerini
getireceğiz. İnşallah önümüzdeki günlerde federasyon yasasını birlikte
geçireceğiz. Dünya Doping Ajansı tarafından bize verilen bir mecburiyet var:
Türk Doping Ajansını sağlamak. Bunu da komisyonlardan geçirip yine
huzurlarınıza geleceğiz.
Tekrar,
katkılarınız için teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Bakanımız yapmış olduğu konuşmada ismimden bahsederek
birtakım rakamlar verdi, bu konuda bir düzeltme cevabı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi,
ben izledim, sataşma yoktu Sayın Tüzün ama şimdi
tutanakları getirteceğim, ona göre bakacağım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sadece bir açıklık getirmek için söz istiyorum.
BAŞKAN – Bakın,
“Sevgili kardeşim Yaşar Tüzün Bey, burada da yok
ama…” dedi, sonra geldiniz devam etti, yani sadece öyle bir cümle var…
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkanım, organizasyonlarla ilgili, ça-lışmalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu Sayın Bakan, oysa..
BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim Sayın Tüzün, itirazınız mı
var? Tu-tanak getirteceğim, bakacağım aynı demin
olduğu gibi.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Peki.
BAŞKAN - Şahıslar
adına aleyhinde Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış… (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gö-rüşmekte olduğumuz Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili olarak
Türk Dil Kurumu bütçesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir arada yaşayan insanların birbirlerini anlamalarına,
tanımalarına ve düşüncelerini anlatabilmelerine, doğru iletişim kurabilmelerine
imkân veren dil, aynı zamanda kitleleri birleştirme, yakınlaştırma ve
kaynaştırma konusunda da en önemli öğedir. Tarihsel süzgeç içerisinde ecdadın
devlet kurduğu, hüküm sürdüğü, Türkçenin ve Türklerin hâkim olduğu toprakları
göz önüne getirirsek Çin’in ortalarından Sibirya içlerine, Rusya içlerinden
Avrupa’nın batısına, Orta, Kuzey Afrika’dan Doğu Afrika’ya, Orta Doğu’ya,
Hindistan içlerine kadar eski dünyanın, neredeyse, yarısını kaplayacak
topraklar söz konusudur. Bu topraklarda Türkçenin ve Türklerin durumuna
baktığı-mız zaman, maalesef, tarihimiz ibret alınacak
derslerle doludur. Dokuz yüz elli sene Türk hâkimiyeti olan topraklarda,
ecdadının Türk olduğunu, Türk asıllı olduğunu gururla belirten ama bunu başka
bir dilde belirten insanlarla karşılaşmış olmanın üzüntüsünü zaman zaman yaşıyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkçeyi koruma, geliştirme görevi sadece kurumlara ait olamaz. Bu
görev, Türkçe düşünüp Türkçe hisseden, Türkçe yazan, eserlerini Türkçe kaleme
alan her Türk vatandaşının en önemli görevidir. Bu nedenle, biz, Karaman’da
yıllardır, Karamanoğlu Mehmet Bey’in yiğit sesini,
hassasiyetini, Yunus’un ve Karacaoğlan’ın deyişlerini dile getirerek
gençliğimizde özellikle hassasiyet uyandırmaya çalışıyoruz. Yine, bu
kutlamalarımızı, biz, 13 Mayısta, Karaman Valiliği, Karaman Belediyesi, Türk
Dil Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığının da desteğiyle sürdürürken, maalesef son bir iki yıldır sadece
belediyenin inisiyatifine bırakıldığı için, önce
tarihi sonra da muhtevası itibarıyla farklı bir yere doğru gitmektedir.
Yine, Türk Dil
Kurumumuz, 26 Eylülde, Türk Dil Kurultayı’nın toplanma yıl dönümünde “Dil
Bayramı” olarak kutlamalar yapmaktadır. Yine, 2001 yılından beri, Avrupa
Konseyinde 26 Eylül “Avrupa Diller Günü” olarak kutlanmaktadır.
Kıymetli
arkadaşlar, gerçekten bunlar yeterli olmamaktadır. Milletimizin birliğiyle,
milletimizin geleceğiyle ilgili uğraşmak isteyenler maalesef dilimizle
uğraşmaya devam etmektedir. Bizim, yüce Meclisten ve Sayın Hükûmetten
beklentimiz, Türk Dil Bayramı’nın resmî bayramlarımız içerisinde kutlanması, bu
konuda gençlerimizin, özellikle okullarda günün anlamını ve önemini konu edecek
açıklamalarla, çalışmalarla duyarlılığının artırılmasıdır.
Kıymetli
arkadaşlar, bu konudaki kanun tekliflerimiz maalesef 14 Kasım 2007 tarihinden
ve 15/01/2008 tarihinden beri yüce Meclisin, sayın Hükûmetin, AKP çoğunluğunun ilgisini beklemektedir. Sayın
Bakanı, özellikle Türkçeyi iyi kullanan ve bilim adamı kimliği olan Sayın
Bakanı da bu konuda ilgiye, desteğe ve duyarlılığa çağırıyorum.
Kıymetli arkadaşlar,
Türk dilini hak ettiği yere taşıyamazsak, dilimize gereken hassasiyeti
gösteremezsek ileride bu ülkenin çocukları çok daha önemli problemlerle
karşılaşır diyorum.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN ((Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
Türkiye Bilimler Akademisinin Türkiye’deki bilimcilerin ve araştırmacıların
toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve korunmasına çalışmak, bilim ve
araştırma standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmek
amacıyla kurulduğu ifade edilmektedir. Türkiye’de bilinen bir gerçektir ki
beyin göçü dediğimiz olayın arkasında bilim adamlarının Türkiye’deki maddi ve
manevi çalışma ortamlarından yoksun kaldıkları için yurt dışına gittikleri
herkes tarafından ifade edilmektedir. Acaba sizce Türkiye’de bilim adamlarının
toplumsal statüleri uluslararası düzeye getirilmiş midir ve araştırma standartları
uluslararası düzeyde midir? Cevap verirseniz…
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istiyorum: Antalya ilimizde
uluslararası normlara uygun bir stadyum ve olimpik yüzme havuzu bulunmamaktadır.
İlimize stadyum ve olimpik yüzme havuzu yapılması için 2011 bütçesinde gerekli
ödenekler ayrılmış mıdır? Yoksa Antalya Büyükşehir Belediyesini sizden olmayan
bir zihniyet yönetiyor diye, bu konuda ayrılan ödenekler sınırlı mı
tutulmuştur?
İkinci sorum: Pek
çok kamu kurumu döner sermayeden veya kurumun bütçesi dışındaki gelirlerden ek
ödeme alırken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü personeli de kendine bağlı bir
kuruluş olan Spor Toto Teşkilat Başkanlığının şans ve bahis oyunları
gelirlerinden ek ödeme almak istemektedirler. Bu konuda yapılan bir çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Aydın
Bakana sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, bu
turda Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi,
Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi Atatürk adıyla
başlayan kurumlar var, merkezler var.
Şimdi, Sayın
Bakanım, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Bardakoğlu “Ne
gördükse Atatürk zamanında gördük. Atatürk zamanında protokolde 3’üncü
sıradaydık, şimdi 54’üncü sıraya düştük.” dedi, ertesi gün görevden alındı.
Şimdi, Atatürk’le ilgili, Atatürk’ü öven veyahut Atatürkçü olanlar görevden
alınıp sürülürken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
konuşmanızda “Her şey gençlik için feda olsun.” dediniz. Konuşmamda da ifade
ettim, gençliğin güçlendirilmesine yönelik toplam harcama gayrisafi yurt içi hasılanın binde 3’ü. Bu bütçeyle gençliği
güçlendirebileceğinize, amatör branşlarda, uluslararası yarışmalarda yer
alabileceğimize inanıyor musunuz? Atletizmde yokuz,
kayakta yokuz, başarıyı yabancılarla arıyoruz.
Bir de Gençlik
Hizmetleri Daire Başkanlığında bütün ihalelerin sadece iki firmaya verildiği
konusunda yoğun şikâyetler var. Bu Daire Başkanlığında bu işler hangi ihale
usulüyle veriliyor, hangi yöntem kullanılmaktadır?
Bir de
Eskişehir’de yeni stadyum yapılmasıyla ilgili çok şey konuşuluyor. Bu konuda
birinci ağızdan bilgi verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TÜBİTAK tarafından son dönemde desteklenen araştırma projeleri içerisinde
savunma ve uzay teknolojilerine yönelik hangi projeler yer almaktadır? Bunlar
arasında İsrail’in de ortak olduğu projeler var mıdır?
İkinci sorum:
Kredi Yurtlar Kurumu tarafından ülkemiz genelinde ihtiyaç duyulan yatak
kapasitesinin artırılması amacıyla 2011 yılı programında hangi illerde yurt
yapılması planlanmaktadır, kaç yatak olarak düşünülüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Türk tarihine ilişkin yeni ürünler koymakta zorlanan, eski basımlı
eserlerine ulaşamayan Türk Tarih Kurumunun okuyucularının çoğu bu tür eserlere
ulaşamamaktadır. Buna göre, Kurumun önceki baskılarını İnternet sitesi
üzerinden e-kitap olarak yayınlamayı düşünüyor musunuz? Yeni Türk tarihine
ilişkin yabancı eserlerin çevrilerek İnternet sitesi üzerinden yayınlanmasını
düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Seçim bölgem Gaziantep’te Kredi Yurtlar Kurumu yurdu yeterli değildir. Buna
göre, Gaziantep’teki yurt sorununu günlük, kısır politikalardan ziyade uzun
vadeli çözüm noktasında nasıl bir projeyle çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, yeni açılan üniversiteler ve yükseköğretimdeki öğrenci
artış sayıları ile barınma ihtiyacını karşılamak üzere yeni yapılan yurt yatak
sayılarına baktığımızda programdaki yurt yatak sayılarının yeterli olduğunu
düşünüyor musunuz?
İki: 2002’deki
yükseköğrenimdeki öğrenci sayısı ve öğrenciye düşen yurt yatak sayısı ile 2010
yılındakini kıyaslayabilir miyiz?
Bir de son olarak
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Başbakanlığa bağlanmasındaki gerekçe
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın
Bakanımıza, biraz önce kürsüde de dile getirdiğim Türk Dil Bayramı’yla ilgili
sorumu sormak istiyorum.
Sayın Bakanım,
bilim adamı kimliğinizle, Türkçeyi iyi kullanan bir öğretim üyesi kimliğinizle
ve Bakan olarak bugün Karaman’da ve Türk Dil Kurumumuzun da Türkiye genelinde
kutlamaya çalıştığı Türk Dil Bayramı’nın resmî bayramlarımız içerisinde
kutlanan bir bayram olması konusunda, Sayın Hükûmetinizin,
sayın parti grubunuzun görüşü nedir? Bu konudaki vereceğimiz bir kanun teklifi
veya ortak verilecek bir kanun teklifi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü, 2010 yılı içerisinde TOKİ’ye
hiç öğrenci yurdu yaptırmış mıdır? Yaptırmışsa kapasite oranı nedir? 2011 yılı
içerisinde TOKİ eliyle kaç yurt hizmete açılacaktır? Bugün yurt ihtiyacı olan
öğrenci sayısı nedir?
Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü, 2011 yılı bütçesinde Adıyaman ilimize ne kadarlık bir bütçe ayırmıştır? Bu bütçenin ne kadarı
yatırıma gitmektedir?
Yine, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü olarak 2011 yılı içerisinde Adıyaman’da ne gibi bir
yatırım düşünüyorsunuz?
TÜBİTAK bursuyla
yurt dışına kaç doktora öğrencisi gönderilmektedir? Gönderilen öğrencilerden
jüri üyelerinin mensubu olduğu üniversitelerin öğrencilerinin kayırıldığı
yolunda iddialar bulunmakta. Jüri sisteminin daha sağlıklı hâle getirilmesi
için yapılan herhangi bir çalışma mevcut mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, TÜBİTAK bu yıl yurt dışı lisansüstü eğitim
burslarında ödenek azlığı çekti. Bunun nedenini bilmek istiyorum.
Ayrıca, seçim
bölgem Gaziantep’te simge olmuş Kamil Ocak Stadyumu için, bu stat değerlendirme
projeniz içerisinde düşünülen veya hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu simge
olan statlarda özellikle ticari merkez, alışveriş merkezi olma konularında
duyarlı davranmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türk
Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu 12 Eylül 1980’e kadar özerk bir kurumdu,
kurulduğu zamandan askerî cuntaya kadar özerk bir kurum olarak da kalmıştı ve
büyük başarıların altına imza atmıştı. Referandum propagandası yapılırken Hükûmetiniz 12 Eylülün izlerini kazımaktan söz ediyordu. Bu
bağlamda bu iki kurumumuzu tekrar özerk hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, Adana’da bulunan Çukurova Üniversitesi 40 bin öğrenci kapasitesiyle
Türkiye'nin 13’üncü büyük üniversitesidir. Sekiz yıldan beri hiçbir yurt
projesi yapılmamıştır. 4 bin kişilik öğrenci kapasitesi bulunan yurtlar
yetersiz kalmaktadır. İki yıl önce vermiş olduğunuz yurt yapma sözü hâlen
yerine getirilmemiştir. Açıkça söyler misiniz, Adana’ya yurdun temelini ne
zaman atacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
bakanlar, beşer dakika süreniz var.
Buyurun Sayın Özak.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, Adıyaman’da bin kişilik yurt
projemiz var, 50 bin metrekare arsa üzerine inşa ediliyor.
Sivas’taki bin
kişilik öğrenci yurdu projesi uygulanmakta. 16/3/2009’da
ihalesi yapıldı ve Mayıs 2011’de hizmete girecek.
Yine, Adıyaman’da
2003 tarihi itibarıyla 874 kapasitemiz varken -merkez ve ilçe- şu an itibarıyla
1.160. 2010 Yılı Yatırım Programı’mızda Adıyaman
merkezde bin kapasiteli yurt projemiz yer almakta. Yurt projemizin inşaat
ihalesi yapılmış olup devam etmektedir.
Kurumumuz yatırım
faaliyetleri: 2010 Yılı Yatırım Programı’nda 58 il, 50 ilçede devam eden 119
adet, 78.900 yatak kapasiteli yurt projesi bulunmaktadır. Tahsis ve bağış
yoluyla edinilen ve bakım onarımı yapılmak üzere yatırım programına dâhil
edilen 3 adet 900 kapasiteli yurt projeleriyle beraber toplam 122 adet, 79.800
kapasiteli yurt projesi yer almaktadır.
Gaziantep’le
ilgili şunu söyleyeyim: İlin toplam yurt kapasitesi 2.126’dan 2.426’ya
çıkarılmıştır. 2010 Yatırım Programı’nda Nizip ilçesinde 500 kişilik yurt
projesi yer almakta, 2010’un altıncı ayında inşaat ihalesi yapılmış olup
inşaatı devam etmektedir. Bin kişilik yurt projesinin 6/12/2010’da
inşaat ihalesi yapıldı, değerlendirme sürece devam etmekte. 250 kişilik
kısmının proje çalışmaları tamamlanma aşamasında, 2011 yılının ilk üç ayı
içerisinde inşaat ihalesi yapılacak.
Yine, Adana’daki
üniversite kampüs alanı içerisinde Kurumumuz Fevzi
Çakmak Yurdu’na ait 194 bin metrekarelik arazinin 30 bin metrekaresine inşa
edilecek. Bunun da 10 Şubat 2011’de ihalesi yapılacak, odalar 1 ve 3 kişilik
olacak.
“Antalya stadyum
ve yüzme havuzu 2011 Yatırım Programı’nda yer almakta mıdır?” Bunun cevabını
vereyim.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü ile Antalya Belediyesi protokol düzenlemiş ve arsa karşılığı 33
bin seyircili stat, 10 bin seyircili salon ve yüzme havuzu yapılması hüküm
altına alınmıştır ancak gelen Belediye Başkanımız bu sözleşmeyi yürürlükten
kaldırmıştır. Stadyum 100 milyon liralık bir para gerektirdiği için Türkiye
genelinde arsa karşılığı yapılmaktadır. Özelikle Kayseri, Afyon, Rize, Malatya,
Seyrantepe gibi Antalya’da da aynen böyle bir yöntem
uygulandı fakat maalesef sonuca ulaşamadık.
Adıyaman’da 2011
yılındaki spor yatırımlarımız: 2.500 seyircili Merkez Spor Salonu, Merkez
Gençlik Merkezi, Kâhta Gençlik Merkezi, stadyum tribün üstü kapatılması,
Çelikhan Spor Salonu. Yaşar Bey’in söylediği Kamil Ocak Stadı’nda da bir
değişiklik düşünüyoruz. Sayın vekillerimizle birlikte Maliye Bakanımızla bir
toplantı yaptık, orada da bir proje çalışması var.
Eskişehir de yine
2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’yla ilgili stat yapılacak şehirlerimizin
arasında. Ben oraya bizzat gidip yerinde inceleme yapmak istiyorum.
İsim
değişiklikleriyle ilgili bir eleştiri oldu. İsim değişiklikleri kulüplerimizden
gelmektedir, buna bizim bir dahlimiz yoktur. Genel
kurullardan bu çıkabilirse daha uygun olur. Bizim yönetmeliğimizi de bundan
sonra değiştirip bu konuda daha bir gelişmiş hâle getirmeye çalışıyoruz.
Özellikle bu yurt
sayılarımızın yeterli olduğunu söylemiyoruz ancak şunu söylüyoruz:
Yap-kirala-devret, kirala ve TOKİ kanalıyla bu sayıyı yukarılara çıkarmak
istiyoruz. Özellikle özel öğrenci yurtları ve üniversitedeki yurtlarla sayımız
şu anda 400’ü geçiyor. Bu azdır fakat bazı illerimizde özellikle yeni açtığımız
üniversite olan illerimizde mutlaka çok hızlı, yeni finansman modelleriyle
yurtlar yapmayı planlıyoruz. O nedenle, bu seneki ödeneğimiz de yüzde 35
artırıldı. Bu yeterli midir? Hayır. Yıl içinde yine alacağız ve bunları yerine
getirmeye çalışacağız.
Diğer cevap veremediklerimize,
Sayın Bakanımızın zamanını almamak üzere yazılı olarak cevap verebilirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu beyin göçüyle
ilgili soruya cevap veriyorum: Bu konuda her türlü tedbiri aldık. Nedir bu
tedbirler? Hukuki ve idari tedbirler başta olmak üzere, denklik konusu olmak
üzere pek çok tedbiri aldık tersine beyin göçünü gerçekleştirebilmek için ama
bu arada bu konunun daha ayrıntılı bir biçimde çalışılması gerekiyor. Onun için
de bugün gerçekleştirilen, yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
toplantısında ayrı bir eylem planı kararı alındı. 2011-2016 Eylem Planı
kararının özünde, bu yurt dışında çalışan bilim insanlarımızın, bilim
adamlarımızın Türkiye’ye dönmek için başka eksikliklerimiz varsa idari olsun,
hukuki olsun, vesair olsun onların giderilmesi için
ayrıca bir eylem planı hazırlandı.
Yüksek Kurum…
Diyanet İşleri Başkanımızın ayrılmasının bununla ilgisi yok. O bir protokol
konusunu dikkate alarak bunu söylüyordu ve bir de -ben burada yoktum, yurt
dışındaydım, dinlemedim- maaş konusu meselesi vardı zannediyorum ama kendisi
maaş konusunu değil yani Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanının statüsüne ve
Diyanet İşleri Başkanına bir kurum olarak verdiği önemi anlatmak istemiş
olmalıdır. Bu zaten tarihen sabittir. Gerçekten de o
dönemde çok önemli, prestijli bir kurum olarak zaten
kurulmuş Atatürk tarafından ve öyle de muamele görmüştür. Ayrılmasının bununla
ilgilisi yok. Zaten kendisi uzun süredir ayrılmayı düşünüyordu. Bir arkadaşı
olarak da…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakanın sözlerini ben uğultunuzdan işitemiyorum. Lütfen
biraz sükuneti sağlayalım.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Savunma sanayisi konusuyla ilgili projeler açısından
söyleyeyim: Kırk civarında proje için –konuşmamda ben söyledim zaten- 600
milyon TL miktarda bir bütçe ayrılmıştır. Ayrıca TÜBİTAK, savunma ve uzay
projelerinde… Bir kısmını burada açıklamaya -eski tabirle- mezun değilim çünkü
bunlar gizlilik dereceli projelerdir ama şunu söyleyeyim: İsrail’le herhangi
bir ortak proje desteğimiz söz konusu değildir. Avrupa’da pek çok ülkeyle ortak
projeler var ama İsrail’le özel bir savunma projemiz yoktur.
Onu da
söyleyeyim: Türk Dil Bayramı zaten Türk Dil Kurumu tarafından kutlanıyor.
Ayrıca Avrupa Konseyi, Avrupa Diller Günü’nün bir maddesi olarak da zaten bunu
kabul etmiş durumda. Dolayısıyla Avrupa’da da bu, bu şekilde kabul edilmiş ama
bir resmî bayram olması meselesiyle ilgili herhangi bir öneri, herhangi bir
teklif olursa onun üzerinde de düşünürüz.
Gerek projelerde
gerek bursların verilmesinde acaba ne ölçüde şeffaflık var, bir kayırma oluyor
mu olmuyor mu? Elimizden gelen bütün tedbirleri alıyoruz. Mesela bir
üniversiteden bir proje geliyorsa, o projeyle ilgili, o üniversitede olan
öğretim üyeleri yer almıyor panellerde. Ayrıca yine herhangi bir üniversiteden
bir bilim adamı, genç bilim insanımız müracaat etmişse o üniversitede hocaları
bu jüri üyeliğinde yer almıyor ve zaten eğer orada başka jüri başka projeleri
destekliyorsa oradan çıkmak zorundalar. Elimizden gelen o tedbiri alıyoruz ama
yine de daha…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Resmî bayram olması konusunda destek verecek misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Hiç duymuyorum maalesef.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Resmî bayram olması konusunda destek verecek misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Ha, resmî bayram olması konusunda, tekrar ediyorum, öyle
bir öneri olursa... Çünkü bir yasa meselesidir bu.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Teklifimiz var.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kanun teklifi var.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Ondan haberim yok, affedersiniz.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – İki senedir bekliyor efendim.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Ona bir bakayım ben. Kanun teklifi…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – İki senedir bekliyor.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Ona bir bakayım ben. Tamam, hayhay.
Başka,
bilmiyorum, cevap vermediğim… Bu 12 Eylülün izlerinin silinmesiyle ilgili bir
soru vardı. Biliyorsunuz, bu kurumlar isimleriyle, görev tarifleriyle zaten
hâlihazırda yürürlükte olan Anayasa’dadır. Dolayısıyla, açıkçası, bu çerçeveyle
ilgili benim de aklıma yatmayan taraflar vardır. Dolayısıyla, zaten yeni bir
Anayasa sorusu, konusu gündemde olduğuna göre bu Anayasa’da eğer bir değişiklik
olacaksa, bu, tekrar, yeniden, özellikle Dil Kurumunun ve Tarih Kurumunun
statüleri hâlihazırda da zaten, yine… Hukuki tüzel kişilikleri var ama orada da
bunun gerekiyorsa daha açık bir biçimde ve daha bağımsız bir biçimde
belirlenmesi var ama her hâlükârda bu bir Anayasa değişikliği meselesidir.
Diğer sorulara
-çünkü hepsine vakit yetmiyor, zaten çok az kaldı- yazılı cevap vereceğim.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Var daha, var, var.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi, Sayın Tüzün, tutanağı getirttim. Sataşmaya ilişkin içinde hiçbir
şey yok. İsterseniz okuyayım ama “Şöyle bir bilgilendirmek, yanlış bilgiyi
düzeltmek istiyorum.” dediniz. Onun için yerinizden size söz verebilirim.
Sataşma istiyorsanız, okuyayım hatta: “…doğrudur, biz iktidara geldiğimiz zaman
400 bindi lisanslı sayısı. Evet, Yaşar Bey kardeşimiz konuştu, gitti, ona
söylüyorum veya bu konuda bilgilendirmek istiyorum, şu anda 2,8 milyon. Fazla
mı? Hayır, az. Bizim 20 milyon sporcumuz olması lazım.” Bir yerde daha geçiyor
sizin isminiz: “…biraz evvel Yaşar Bey’in söylediği gibi Trabzonsporlu Faruk Özak’sam bununla da gurur duyuyorum, onu da söyleyeyim…”
vesaire, vesaire şey yapılıyor.
Şimdi, burada
sataşmaya ilişkin herhangi bir şey yok. Siz zaten içeri geldiniz. O, “Yaşar Bey
kardeşim gitti.” dediği anda ben sizin içeride olduğunuzu gördüm. Nitekim, yerinizden söylüyorsunuz “Uygulamalar öyle değil
ama.” diye.
Şimdi, sataşma
için istiyorsanız söz veremem. Bilgilendirmek için, yani “Bir bilgiyi düzeltmek
istiyorum.” demiştiniz aynı zamanda, o zaman mikrofonunuzu açtıracağım.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün,
Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın,
Karadeniz oyunlarıyla ilgili konuşmasına ilişkin açıklaması
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; bizim organizasyonlarla ilgili yapılmadığı noktasında,
doğuda, güneydoğuda veya batıdaki illerin herhangi bir eksikliği noktasındaki
bir düşüncemiz söz konusu değildi. Özellikle Karadeniz Oyunları’nın
maliyetlerinin çok yüksek olduğu, benzer oyunların da Selanik’te yapıldığı,
mesela, örneğin Selanik’te yapılan organizasyonlarda harcanan paranın 3,5
milyon dolar iken bizdeki organizasyonun maliyetinin 13,5 milyon dolar olduğu
yapılan kurul ve denetimlerde tespit edilmiştir. O aradaki farkın neler
olduğunu söylemiştik ama Sayın Bakanım, zannediyorum hiçbir organizasyon
yapılmadığı gibi algıladı. Yapılan organizasyonlar vardır ama maliyetlerinin
yüksek olduğunu belirtmek istedim.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzün.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi
sırasıyla 4’üncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1.– Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 6.649.300
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 159.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 514.700
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 TOPLAM 7.323.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 20.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 7.268.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.323.00
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 36.338.980,31
- Bütçe Gideri : 22.103.248,26
- İptal Edilen Ödenecek : 14.235.732,05
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 21.757.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı :
119.124.413,45
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.03- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.– Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 2.111.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.111.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 175.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 1.936.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.111.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.04- ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.– Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 2.953.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir...
TOPLAM 2.953.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 142.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 2.811.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.953.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.05- TÜRK DİL KURUMU
1.– Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 180.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 13.350.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.530.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 72.006.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 1.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 31.994.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 105.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.06- TÜRK TARİH KURUMU
1.– Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 239.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 6.314.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.553.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 64.739.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 245.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 30.015.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 95.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.– Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.468.871.200
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 576.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 454.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 54.813.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.524.715.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 143.780.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler
1.327.215.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 53.720.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.524.715.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.549.841.772,91
- Bütçe Gideri : 1.401.510.481,15
- İptal Edilen Ödenecek : 148.331.291,76
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.693.540,12
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 1.111.085.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 1.394.655.550,77
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.210.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.210.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 80.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 10.010.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.110.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 9.369.666,04
- Bütçe Gideri : 8.356.950,79
- İptal Edilen Ödenecek : 1.012.715,25
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 7.997.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı :
8.027.008,91
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 24.373.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 172.600
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 425.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.643.400
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 531.759.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 558.374.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 9.600.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 536.374.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 12.400.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 558.374.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 645.859.920,60
- Bütçe Gideri : 635.655.310,48
- İptal Edilen Ödenecek : 10.204.610,12
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 424.390.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 711.298.675,90
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.13 – YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 29.328.200
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 417.300
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 37.500.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Eğitim
Hizmetleri 3.301.191.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.368.437.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 239.905.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 2.408.437.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 193.095.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 467.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.308.437.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 2.780.939.645,00
- Bütçe Gideri : 2.724.369.193,21
- İptal Edilen Ödenecek : 56.570.451,79
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 2.400.696.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 2.858.255.160,63
BAŞKAN– (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim
Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları ile Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil
Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri kabul
edilmiştir.
Hayırlı
olmalarını temenni ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, dördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kapatmadan önce Başkanlığımızın bir duyurusu vardır, okuyorum:
Bütçe görüşme programındaki Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
bütçeleri ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü bütçeleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüt
Merkezi bütçeleri ile Yargıtay ve Danıştay bütçeleri ilgili bakanlıkların
talebi ve siyasi parti gruplarının mutabakatlarıyla yer değiştirmiştir.
Buna göre;
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay ve
Danıştay bütçeleri 19/12/2010 Pazar günü dokuzuncu
turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi ile Dış
Ticaret Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri 19/12/2010
Pazar günü onuncu turda, Adalet Bakanlığı bütçesi ile Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü bütçeleri 20/12/2010 Pazartesi günü on ikinci turda Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi ile birlikte görüşülecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Programdaki
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 16 Aralık 2010
Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.06