Normal 26011 3 8 2011-01-24T09:52:00Z 2011-01-24T09:52:00Z 1 101168 576658 TBMM 4805 1352 676474 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 86

32’nci Birleşim

14 Aralık 2010 Salı

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

 

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

 

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

 

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

 

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

 

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

 

1.- Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

 

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

 

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

 

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı

 

F) BAŞBAKANLIK

 

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, MHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sayıştay denetiminin etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma yaptıklarına dair beyanına ilişkin açıklaması

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Bilinmeyen bir dil” konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

 

V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün afet kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16869)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki yatırım projelerine ayrılan kaynağa ilişkin sorusu ve Devlet  Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16929)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta sınır ticaret merkezi kurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/17045)

4.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, kadrosu bulunmayan milletvekili danışmanlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/17260)

5.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Flaman Parlamentosu Başkanının bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/17261)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.

 

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

14 Aralık 2010 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 20.50’de son verildi.

 

 

 

Mehmet Ali ŞAHİN

 

 

 

Başkan

 

 

 

 

 

 

Murat ÖZKAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Giresun

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

14 Aralık 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Birinci turda Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.-  Cumhurbaşkanlığı  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Cumhurbaşkanlığı   2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

1.-  Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.-  Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                                      

(x) 575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Barış ve Demokrasi Partisi: Sırrı Sakık, Muş; Hamit Geylani, Hakkâri milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisi: Yılmaz Tankut, Adana; Murat Özkan, Giresun; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta; Cumali Durmuş, Kocaeli; Ahmet Orhan, Manisa milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi: M. Cevdet Selvi, Kocaeli; Rahmi Güner, Ordu; Osman Kaptan, Antalya; Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Şahin Mengü, Manisa; Bülent Baratalı, İzmir milletvekilleri.

AK PARTİ: Kerem Altun, Van; Harun Tüfekci, Konya; Hacı Hasan Sönmez, Giresun; Alaattin  Büyükkaya, İstanbul; Fatoş Gürkan, Adana; Ayşe Türkmenoğlu, Konya; Akif Gülle, Amasya; Osman Demir, Tokat; İrfan Gündüz, İstanbul; Hüseyin Gülsün, Tokat milletvekilleri.

Şahsı adına: Lehinde, Mehmet Salih Erdoğan, Denizli; aleyhinde, Zekeriya Akıncı, Ankara milletvekilleri.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bazı siyasi parti gruplarımız konuşmalarının tamamını beşer dakikadan 10 kişiye kullandırmışlardır, bazı partilerde ise 3 veya 5 kişi söz konusudur. Burada sözünü bitiren arkadaşlara bir dakikalık ek süre vereceğim. Adaleti temin bakımından, eğer daha az sürede konuşan şahıslar varsa gruplar adına, onların da o hakkını kendilerine kullandırmaya gayret edeceğim.

Evet, ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a aittir.

Sayın Sakık, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü kalemleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun düşüncelerini aktarmak üzere buradayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz grup olarak özellikle kalem kalem bütçeyi değerlendirmektense bu kurumların ne yapması gerektiği konusunda düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Daha önceki bütçe görüşmelerinde de dile getirdiğimiz ama bugüne kadar gerçekleşmeyen bir konunun hâlen gerçekleşmemesi ve kafalarda soru işaretlerinin olması bizi gerçekten üzüyor. Geçen yıl yoktuk yani Anayasa Mahkemesinin kararından sonra, partimizin kapatılmasından sonra bütçe görüşmelerinde yoktuk ama o bütçe görüşmelerinde de bu dile gelmedi ve tartışılmadı. Konu şu: Üç buçuk yıl önce buradan Parlamentonun iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanının ailesinin militer güçlerin baskısıyla Köşk’e giremediği konusunda kuşkularımız, duyumlarımız vardı, bunu sizlerle paylaştık; ama bugüne kadar Türkiye toplumunu aydınlatan bir bilgiye sahip değiliz. Parlamentonun bu konuda bir bilgi sahibi olması gerekir. Bu konuda kim ki etkili ve yetkiliyse… Çünkü, bize söylenen şuydu: “Sayın Cumhurbaşkanının ailesi Köşk’e şu nedenlerle giremiyor” diyorlardı. Nedeni; “Efendim, tadilat ve tamirat.” Şimdi günümüzün çağında üç buçuk yıllık, dört yıllık süre içerisinde yeni ilçeler yaratılıyor bugünkü teknolojiyle. Bugünkü teknolojiyle dört yıla yakın süre içerisinde yeni kentler kuruluyor, ama Çankaya’da küçük bir dairenin onarılması eğer üç buçuk yıl alıyorsa, burada ciddi soru işaretleri vardır. Ama, nitekim son resepsiyonda bir kırılma hattının yaşandığını gördük, bu ülkemiz adına sevindiricidir. Belki militer güçler bu noktada rahatsız oldular, bu hiç bizi ilgilendirmiyor. Evet, Sayın Cumhurbaşkanının eşinin başında türban olması militer güçleri rahatsız ediyorsa bu onların sorunudur, ama biz Türkiye’de yaşayan halklar bundan rahatsız değiliz, bunun kırılması gereklidir. Bir an önce Sayın Cumhurbaşkanı Dışişleri konutunu terk etmek zorundadır. Eğer terk edebilirse halkın iradesine saygı göstermiş olur, ama bunu yapmazsa, devam ederse militer güçlere teslim olduğu anlamında bir sonuç çıkarırız, bu da bizim en doğal hakkımızdır.

Yine Sayın Cumhurbaşkanımızın seçildiği günden bugüne kadar buralarda zaman zaman yaptığı konuşmalar vardır. Bu konuşmalar, ülkenin sorunlarının altını çizerek… Hatta, 1 Ekim 2010, bu kürsüde yaptığı konuşmada, artık Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyordu, artık silah ve şiddetin dışında bu Parlamentoyu göreve davet ediyordu. İnanç sorununun da aynı şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyordu Sayın Cumhurbaşkanı. Hukukun ve huzurun ülkesini yaratmak bu Parlamentonun göreviydi, Parlamentoyu göreve davet ediyordu. Yargılanma sürecinin bir infaz sürecine dönüştüğünü yine buradan seslenerek, hepimize seslenerek söyledi ve nitekim Ergenekon davasında, KCK davasında yargılama süreci bir infaza dönüşmüştür, Parlamentoyu göreve çağırmıştır. Temsilde adaleti burada vurgulayarak Parlamentoyu göreve çağırmıştır. Ama ne yazık ki bu konuda Parlamento üzerine düşen sorumlulukları yapmamıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı da bunları sadece söylem bazında seslendirmemelidir. Yani bu sorunların çözümünde, evet, Sayın Cumhurbaşkanı önemli bir rol üstlenebilir, bu sorunun çözümünde bir yol haritasını bizimle birlikte paylaşabilir ama ne yazık ki görebildiğimiz kadarıyla bu sorunları burada seslendiren Sayın Cumhurbaşkanı ve bu ülkenin yöneticileri bu sorunların çözümünü, özellikle Kürt sorununun çözümünü sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözmek değil, Türkiye coğrafyasında değil, Amerika’dan Bağdat’a kadar seferler düzenleyerek        -Kürt sorununu- çözmeye çalışıyor. Biz hep söyledik, bu sorunun çözümü Bağdat’ta, Amerika’da değil, bu sorunun çözümü Suriye’de, İran’da, Irak’ta değil, bu sorunun çözümü Türkiye coğrafyasıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Onun için buralara sefer düzenlemeyin. Sefer düzenlersiniz ama zafer kazanamazsınız. Çünkü burada bu halkın iradesini dikkate almadan uluslararası güçlerle Kürt sorununu çözme şansınız yoktur ve yine aynı şeyi söyledik, buralardan kararlar çıkararak, savaş kararları çıkararak sınır ötesi ve sınır içi operasyonlar yaparak sorunları çözemezsiniz. Oralara da sefer yapabilirsiniz ama zafer kazanamazsınız çünkü otuz yıldır aynı seferler yapıldı, hiçbir zaferi olmayan seferler yapıldı.

Şimdi, tam bu noktada, artık burada, Kürt halkının iradesiyle, kurumlarıyla oturup konuşmanın zamanı geldi. Eğer silahlar susuyorsa biz hepimiz bir bütün olarak bir rehavete kapılıyoruz, -başta Cumhurbaşkanımız, Hükûmetimiz- Kürt sorununu yok sayıyoruz. “Silahlar patlamıyorsa Kürt sorunu yoktur...” Nitekim, 1999’da da tamamen silahlı güçler bu ülkenin sınırlarının dışına çıkınca dört yıl heba edildi. İşte bugün de böyle bir süreç yaşanıyor ve silahlar sustu, Parlamentoya önemli görevler düşüyor, Sayın Cumhurbaşkanımıza da önemli görevler düşüyor. Bu silahların sustuğu dönemde bir projeyle Kürt sorununu çözmeliyiz.

Sayın Cumhurbaşkanımız yakın bir tarihte İsviçre’ye bir seyahatte bulundu. Gittiğinde, orada şöyle bir serzenişte bulunmuştu oradaki yöneticilere. Orada, biliyorsunuz, bir camiyle ilgili, inançlarla ilgili İsviçre’nin bir tavrı vardı ve camiyi seslendirirken, oradaki yöneticiler şunu söylüyordu: “Bizim sorunumuz inançlarla değil. Sorunumuz, imar sorunudur, bir inşaat sorunudur.” Şimdi bunu söylerken Sayın Cumhurbaşkanımız, kendi ülkesinde olup bitenleri görmüyor. Gittiği o ülke, 7,5 milyon nüfusu olan bir ülke. O ülkede üç tane resmî dil var. O ülkede otonom bölgeler var. O ülkede demokrasi, yani bütün halkların İsviçre’si olmuş bir demokrasi var. Ama burada, bizim ülkemizde, kiliselere karşı tutumu bir bütün olarak biliyoruz, buradaki rahiplere, misyonerlere nasıl saldırıların olduğunu biliyoruz -şimdi biz bu kadar kendi ülkemizde sabıkalıyken- ve Hrant Dink’in nasıl öldürüldüğünü biliyoruz, gayrimüslimlere karşı uygulanan politikaları bir bütün olarak biliyoruz. Kendimiz bu kadar hukuksuz, bu kadar halklara, inançlara karşı hoşgörüsüz ama başka yerde ve demokrasinin beşiği olan ülkelerde onlara demokrasi dersi vermek bir miktar çelişiyor. Onun için, Sayın Cumhurbaşkanımız, sizin tespitleriniz doğrudur yani bu ülkedeki, burada yaptığınız konuşmaların hayata geçmesi için derhâl siz Parlamentoyu göreve çağırın; Parlamento bu konuda politikalar üretsin, Parlamento bir barış komisyonu oluştursun, bir hakikatleri araştırma komisyonu oluştursun. Eğer bu komisyonları oluşturabilirse barışa hızlı adımlarla ilerleyebiliriz ama sizin bahsettiğiniz bu Parlamentoda…

Bakın, bu Parlamento seçime gidiyor. Hangi yasalarla gidiyor? Hangi seçim kanunuyla gidiyor? Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız, sizin içinize siniyor mu? Bu mevcut Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, bu yüzde 10’luk baraj sizin içinize siniyor mu? Bu partiler arasındaki adaletsizlik sizin içinize siniyor mu?

Sayın milletvekilleri, sizin içinize siniyor mu? Seçime gidiyoruz, dört grubumuz var ve grubu olmayan siyasi partilerimiz var. Şimdi, dört gruptan üçü; siz 186,5 trilyon para alacaksınız, siz 86,5 trilyon, siz 57 trilyon para alacaksınız. Bir tek lira para almayan bir parti ve diğer partiler, bağımsızlar sizinle nasıl yarışacaklar? Bunun adı demokrasi midir? Hani eşitlik ilkesi? İşte, bunların bir an önce gözden geçirilmesi gerekir, adaletin buradan başlaması gerekir. Eğer bu adalet uygulanmazsa siz demokrasiden ve özgürlüklerden bahsedemezsiniz. Allah aşkına şu hâlimize bakın, tek parti dönemi gibi, bakmayın farklı partiler olmamıza. Bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu ancak diktatörlüklerde bulunan bir kanundur. Dört siyasi partinin lideri nasıl emrediyorsa Parlamento öyle oluşuyor. Tek parti döneminde de aynı şeyler yapılıyordu çünkü Edirne’den birini Muş’tan milletvekili ediyorlardı, şimdi de aynı şekilde Meclis Başkanımızı İstanbul’dan Antalya’ya gönderen bu zihniyettir. Aynı zihniyet Cumhuriyet Halk Partisinde de var, MHP’de de var, BDP’de de var. Onun için, halkın içinde olmadığı, halkın iradesinin içinde olmadığı bir Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu bizi nasıl özgürleştirebilir, biz nasıl düşüncelerimizi ifade edebiliriz? Yani dün burada gördüm, dehşete kapıldım. Aman Allah’ım neydi o, Sayın Başbakan nereyi fethetmişti! Siz bir bütün olarak ayaktaydınız. O ne çığlıklardı, o ne alkışlardı! Çünkü belirleyici olan tek kişi Sayın Başbakan. İşte bu demokrasi bizi bir yere taşımaz. Bu, padişahlar döneminde de yapılıyordu. İşte “Çok yaşa padişahım.” diyenler de vardı ama padişahlar çok yaşamadı! Bu siyasi parti aktörlerinin birçoğu, Özal da öyleydi, Demirel de öyleydi, Mesut Yılmaz da öyleydi. Dönün bakın, hiçbiri kalmadı. Bunlar da gidecek. Demokratik bir rejim oluşmadığı müddetçe, sizin ayakta alkışladığınız, çığlıklar attığınız Sayın Erdoğan da gidecek. Onun için, demokrasi hepimize gerekli. Onun için, tek parti rejiminden nasıl şikâyet ediyorsanız bugün, aslında bugün uygulanan politikalar da tek partinin farklı bir versiyonudur.

Onun için, açık ve net söylüyoruz: Bu adalet duygusu zedelendiği müddetçe bu ülkede iç barışı sağlayamazsınız. Siz bizim oylarımızla burada iktidar oluşturmaya çalışıyorsunuz. Allah aşkına, yani yolsuzlukla hırsızlığın veya oy çalmanın arasında ne fark vardır? Siz niye halkın iradesine ipotek koyuyorsunuz? Niye dünyada olmayan yüzde 10’luk barajı hayatta tutuyorsunuz? Neden, neden bütün farklılıkların Parlamentoya yansımasını engelliyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz? Tek parti olsanız, 550 milletvekili de sizin olsa ne değişir, ne yaparsınız?

Onun için, 2011 yılı önemli bir yıldır. Bu önemli bir yıl, çünkü yeni bir Anayasa. Bu yeni Anayasa’da bütün halkları kucaklayacak yeni tespitler, retçi, inkârcı bölümler, hepsi çıkarılacak. Ama farklı renklerin, kültürlerin buraya yansıması gerekir. Bunun için derhâl bu… Cumhuriyet Halk Partisi zaman zaman seslendiriyor, zaman zaman bu konuda “Biz de bu yüzde 10’luk baraja karşıyız.” diyor. Diğer partileri de, Milliyetçi Hareket Partisini de göreve davet ediyoruz. Nasıl 2007 seçimlerinden önce, seçimlere birkaç ay kala çok alelacele bir şekilde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz seslendirmiyoruz, eylem yapıyoruz, kanun teklifi verdik; seslendirmiyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sadece kanun teklifiyle olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Gelin, hep birlikte burada Meclisi kilitleyelim, demokrasiye birlikte sahip çıkalım. Nasıl 2007 seçimlerinde BDP’nin gelmemesi için -o dönem Demokratik Toplum Partisi- hiç uzlaşmadığınız siz ve Adalet ve Kalkınma Partisi seçimlere bir iki ay kala çok alelacele bir şekilde Anayasa’da değişiklik yapmadınız mı? “Kürtler nasıl olsa seçimlerde gider sandık başında tercihlerini kullanamaz. Efendim, bağımsızlar gelmesin…” İşte, onların değirmenine su taşıdınız. Zannettiniz ki bölgeden 3-5 milletvekilini de siz kaparsınız. Oysaki hepsini onlar kaptı. Hukuka, Anayasa’ya karşı hile yaptılar, birlikte hile yaptınız.

Onun için, bugün daha hâlen fırsat var. Gelin, hep birlikte bunu seslendirelim. Eğer bunu seslendirebilirsek, bunu hayata geçirebilirsek gerçekten sorunlarımızın çözümüyle ilgili ciddi bir şekilde sorunu çözebiliriz.

Sevgili arkadaşlar, burada Sayın Cumhurbaşkanının seslendirdiği ve sürekli, işte… Yani artık aslında bir cumhuriyetin bir öz eleştirisiydi, yani 1920’lerde kurulan cumhuriyetin bir öz eleştirisiydi Sayın Cumhurbaşkanının burada, ekim ayında, 1 Ekimde yaptığı konuşma.

Şimdi, o tarihte bir öz eleştiri, hâlen burada “Bilinmeyen bir dil.” olarak geçiyor. Sayın Cumhurbaşkanı “Kürt realitesini kabul ediyoruz.” diyor ama burada “Bilinmeyen bir dil.” geçiyor.

Bilinmeyen bir kimlik, efendim, adı konulmamış bir coğrafya. Biz zaman zaman burada söyleyince kıyametler kopuyor. Yani kıyametleri de koparsanız, bilinmeyen dil Kürt dilidir, bilinmeyen kimlik Kürt kimliğidir, ipotek koyduğunuz o coğrafyanın adı Kürt coğrafyasıdır ve Kürdistan’dır. Bunu ben söylemiyorum. Bunu, 1920’lerde Mustafa Kemal söylüyor. 1920’lerden biraz daha öteye gidelim, çok çok öteye gidelim, 1071’lerde Anadolu’da ilk kapıyı size açan Kürtlerdir. O gün de Kürtler vardı, Kürdistan vardı, Osmanlıda da Kürdistan vardı, cumhuriyet kurulurken de Kürdistan vardı ve ben o gün burada “Kürdistan” derken birkaç arkadaşımız neredeyse masalara çıkıyordu, onlara seslendim, dedim ki: “Bakın, iki gün sonra -kıyametleri koparmayın- sizden temsilciler, genel başkan yardımcıları, Kuzey Irak’a gidecekler, Kürdistan bölgesine gidecekler, orada ağırlanacaklar.” Ve nitekim arkadaşlarımız gitti, orada -Genel Başkan Yardımcınız gitti- KDP’nin kongresine katıldı, “Kürdistan’da bulunmaktan onur duyuyorum.” dedi, çok da iyi etti. E, niye tepki gösterdiniz? Demek ki böyle bir yer var. Onun için, birbirimizin değerlerine, inançlarına saygısızlık etmeyelim. Yani, “Kürdistan” derken ülkenin birliğine bir zararı yok. Biz “Kürdistan” derken, “Kürt halkı” derken bir realiteden bahsediyoruz. Rahatsız da olabilirsiniz. Rahatsız da olsanız söyleriz, burayı terk etseniz de söyleriz çünkü bir realitedir. Eğer bu realite olmamış olsaydı Mustafa Kemal bunu demezdi, eğer bu realite olmamış olsaydı 1920’lerde Kürtlere özerkliği Mustafa Kemal seslendirmezdi. 2010’lardayız, hâlâ 1920’lerin Anayasası’nı arıyorsak, bu da bu ülkenin, bu Parlamentonun bir ayıbıdır. Biz nasıl hâlen 1920’lerin Anayasası’nı arayabiliriz? Onun için, bir miktar da bizim oturup kendimize sualler sormamız lazım. Hep adına yemin ettiğimiz o Mustafa Kemal var ya işte, o, 1920’lerde bunu açık bir şekilde… Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili” diye hitap eden o, Laz milletvekiline “Lazistan milletvekili” diye hitap eden kendisi. Ama 1924 sonrası red ve inkâr, ondan sonra kavga… Şimdi kavganın ve şeyin zamanı ve miadı doldu. Onun için, daha çok uzlaşı, daha çok demokrasi, daha çok barış.

Türkiye’de çoğunluktaki Sünni Türk kesimin artık o egemen gücü kırılmalıdır. Burada bu ülke sadece bunlara ait değildir. Bu ülke hepimizin ana yurdudur, burada farklı halklar yaşıyor, farklı inançlar yaşıyor yani biz bu ülkeyi herkesin ortak ülkesi yani bütün halkların Türkiye’si yapmaya mecburuz ve mahkûmuz, Parlamentomuzun görevi de budur.

Sevgili arkadaşlar, asıl Parlamentonun görevi bu iken bu Parlamento görevini yapmıyor. Başta da belirttiğim gibi Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, bu baraj sorunu, bu hak, hukuk ve adalet sorunu olan sorunları Parlamento çözmüyor. Parlamento Başkanımızın, Parlamentodaki vekillerimizin böyle bir sorunu yok. Parlamento başkanları, Meclis başkanları ne zaman göreve geliyorlar, sürekli seferdedirler. Bakın, Sayın Köksal Toptan’dan Mehmet Ali Şahin’e kadar, göreve geldikleri günden bugüne kadar kırkın üzerinde, elliye yakın ülkelerde seyahatlerde bulunmuşlar. Kardeşim, sizin göreviniz uluslararası seyahatlerde değil. Burada bu Parlamentoyu çalıştıracaksınız, bu adaletsizliği ortadan kaldıracaksınız. Ne yapıyorsunuz? Bir ülkeye gidiyorlar Sayın Meclis Başkanımız. Yanına alıyor kafasına uygun olan 3-4 tane milletvekillerini. Bunların içerisinde BDP yok. İşte zaman zaman CHP’yi de katıyor, zaman zaman MHP’yi ama AKP’ye biraz daha toleranslı. Giderken 20 kişilik bir orduyla gidiyor. Kim? Polis. Kim? Burada resim çeken fotoğrafçı arkadaşlarımız. Kim? Ceketini taşıyacak. Kim? Valizini taşıyacak. Kaddafi böyle gidiyor, demokratik ülkelerde bu yok. Bizim ülkemize gelen Meclis başkanlarını da görüyoruz, gelen heyetleri de görüyoruz yani bu ülkenin akarlarını böyle keyfî kullanmak… Siz bu ülkede padişah değilsiniz. Biz size teba edecek şeyler değiliz. Yani siz bu ülkeyi özgürleştirmek, demokratikleştirmek, bu Parlamentoyu adil bir hâle getirmek için göreve geldiniz.

Şimdi bakıyorum, dünya kadar, 1 trilyona yakın Meclisin harcamaları var, iki Meclis Başkanımızın harcamalarıdır. Yanlarında sürekli Meclisten 15-20 kişi seyahatlerdedirler ama götürdüğü, 15’e yakın polis ve diğer birimlerden. Milletvekillerini katıyor ama BDP’den bir milletvekili burada resim çeken arkadaşımız kadar, halkın iradesi olan, o hakka sahip değil çünkü bu ülke, bu Sünni Türklerin babasının çiftliği. Bize böyle bakıyorlar, halkın iradesini yok sayıyorlar. Böyle bir uygulama olur mu? Siz bu Parlamentonun iradesiyseniz, biz zaman zaman haksızlığa, zulme uğradık ve hep de uğruyoruz; milletvekili saldırıya uğruyor, milletvekili yaralanıyor, ilgilenmiyorsunuz. O saldırıyı gerçekleştirenlerle ilgili soruşturma bile açtırtmıyorsunuz, takip etmiyorsunuz ama bu keyfiyetlerinizden de asla geri kalmıyorsunuz.

Son, bir iki… Zaman açısından bir miktar sıkıntımız var.

Ben Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Genelde hep sizi vicdan sahibi bilirim, öyle de biliyorum. Benim de vicdanım, yol haritam gözyaşlarımdır. Benim de gözyaşlarım artık anayasamdır, yasamdır. Sizin de gözleriniz hep yaşlıdır. Biraz önce bu saydıklarım ve TRT’nin BDP ile ilgili tutumu, RTÜK’ün bizimle ilgili tutumu, bu Parlamentonun bizimle ilgili tutumu, bu Meclis Başkanının BDP ile ilgili tutumu vicdani midir Sayın Bakanım, ahlaki midir? Halkın iradesine bu kadar haksızlık yapılır mı? Ben inanıyorum ki, sizin de vicdanınızda mahkûm olmuştur çünkü biz soru önergesi veriyoruz, TRT’den soruyoruz, diyoruz ki: TRT, tarafsız olmalısın, Anayasa’nın şu hükmünü yerine getirmelisin, diğer siyasi partilere ne kadar süre tanıdıysan BDP’ye de tanımalısınız. Gelen cevapta diyor ki: “Haber değeri olursa…” Demek ki, bugüne kadar BDP haber değeri olan hiçbir eylem yapmamıştır. Oysaki herkes, eli vicdanında olan herkes bilir ki, BDP her gün gündem oluşturacak noktada halkıyla beraberdir ve Türkiye demokrasi güçleriyle Kürt halkının sesidir ve her yerde zulme karşı direnen bir harekettir ama bu TRT tarafından görülmez ve edilmez.

Diğer bir konu: RTÜK, evet biliyoruz sizin arka bahçeniz ama el vicdan, bu RTÜK neyi denetler, görevi nedir? Şimdi soruyoruz… Bakın, birçok kanalda, birçok dizilerde sadece Kürtler değil diğer halklara da haksızlık var. Aşağılanıyor, inançlar aşağılanıyor, halklar aşağılanıyor, halklar arası çatışma körükleniyor ve biz başvuruda bulunuyoruz, dönüp bize cevap, parti olarak: “Efendim, biz bir suça rastlamadık.” Oysaki akşam Kurtlar Vadisi’ni izleyen gençler, sabahleyin elinde silahla, elinde çakılarla, bıçakla, ne ise, üniversitede saldırıya geçiyor. O yiğit, babayiğit bir tane Alemdar var ya, ona özenerek ve bu biliniyor. Halklar arasındaki kin, nefreti nasıl tetiklediğini hepimiz de biliyoruz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – İzlemeyin Kurtlar Vadisi’ni. Biz izlemiyoruz Kurtlar Vadisi’ni.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Nasıl, anlamadım?

SUAT KILIÇ (Samsun) – “İzlemeyin Kurtlar Vadisi’ni.” diyorum. Biz de izlemiyoruz Kurtlar Vadisi’ni.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz de izlemiyoruz ama bakın, izleyenler var diyoruz. Buradan etkilenip üniversitede bunu saldırıya ve saldırı nedeni olarak görenler var. Bizi onlarca üniversiteli öğrenciler arıyor yani biz ezbere konuşmuyoruz.

Ne yapıyor bu Alemdar? Sanal bir Alemdar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ne yapıyor? Efendim, Amerikan üssünü basıyor, gidiyor Kuzey Irak’ı basıyor, İsrail’i basıyor ve sanal bir dünya… Eğer gerçekten siz buradan bir kurtuluş bekliyorsanız beş, on tane daha Kurtlar Vadisi, ne ise, o dizilerden hayata geçirin, Türkiye güllük gülistanlık olsun, bütün düşmanları alıp getirsin. Gidiyor Kandil’i basıyor, orayı basıyor, bilmem ne yapıyor. Şimdi, bunlar halklar arasında düşmanlığı tetikliyor, bunlar iç barışımıza katkı sunmuyor. Bunları hep söyledik. Sayın Başbakanımız gidiyor, Kurtlar Vadisi’ni, filmini izliyor, onlara teşekkür ediyor. Ee siz teşekkür ederseniz o size özenenler de sabahleyin üniversitede kendi arkadaşına saldırıda bulunur.

Ve Sayın Başbakan dün diyordu ki, işte, yeni yeni adalet ve hukuktan bahsederken şunu söylüyordu:  “Yeni saraylar yapıyoruz.” Vallahi, köşkler, saraylar olur ama içinde adalet olmazsa... Oradan laf attık ama cevap vermiyor, “İnşallah, o da olur.” diyor. Siz köşkler, saraylar da yapsanız içinde adalet olmazsa bu halk mutlu olmaz. Onun için, ilk önce adalet ve hukuku hep birlikte yakalamalıyız. Adaletin olmadığı saraylar hiçbir şey ifade etmez.

Ben Azerbaycan’a gittim, orada gördüm. Kocaman bir saray yapmışlardı. İçine Aliyev’in de bir büstünü koymuşlardı. Aman Allah’ım, sokakta da dolaşıyorduk, kimse korkudan tek ses etmiyordu ve dünyanın en büyük saraylarından da biridir. Türkiye’deki saraylar da öyledir. Sayın Başbakan saraylar yapacağına ilk önce bu ülkede hukukun ve huzurun ülkesini yaratmalıdır. Biz, hukuk ve huzur istiyoruz. Ülkemizin tek ihtiyacı olan da budur: İç barıştır ve kardeşliktir.

Ben, bütçenin bundan sonra savaşa, bütçenin kavgaya değil, bütçenin Türkiye toplumunun barışa, kardeşliğe, halklar arası köprü oluşturmaya yarayacak bir bütçe olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı mali bütçe yasa tasarısında yer alan Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Başbakanlık ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 61 Anayasası’yla Türkiye hukuk sistemine dâhil edilmiş, böylece ilk defa yasamanın işlemlerini denetleyen bir yüksek mahkeme kurulmuştur. Çünkü hukuk devleti olmanın en önemli kriteri devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygun olması ve bunların yargı denetimine tabi tutulmasıdır. Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin temel görevi devletin eylem, işlem ve fonksiyonlarını bireyin hak ve özgürlükleri lehine koruması temelinde yatmaktadır. Ne var ki bu kurum, şimdiki ve önceki yapısı ve kararlarıyla kendini sadece devletin yıkılmaz tabularını ve ezberlerini tekrarlamakla yetkili ve sorumlu sayan bir yapıya dönüşmüştür. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi kendi yasasını bile bizatihi kendisi ihlal etme noktasına gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasette müdahale kurumu değil ve olmamalıdır ama bakıyoruz ki Türkiye’de yargı çoğunlukla kendi siyasetini inşa eden organlara dönüşmüştür. Sadece Halkın Emek Partisinden başlayarak son olarak kapatılan Demokratik Toplum Partisiyle birlikte demokrasi ve barış eksenli sekiz partimiz kapatılmış, 100’lerce partili hakkında siyaset yasağı konulmuştur. Bunun son örneği de Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanları Sayın Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’la birlikte 100’ü aşkın partili hakkında verilen siyaset yasaklarıdır. Bu anlayış, yargının siyasallaşmasına ve daha vahimi siyasetin de yargılaşmasına yol açmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kuruluş, işleyiş ve atama felsefesiyle kurumsal ve işlevsel fonksiyonunu da evrensel hukuk normlarını ve ülke gerçeklerini dışlayarak biçimlendirmektedir. Ayrıca üyelerin çoğunun atanmasını yapan Sayın Cumhurbaşkanlarının siyasi veya belli bir ideolojik gelenekten gelmeleri de başlı başına bir handikaptır ve de vesayetin başka bir hâl biçimi olarak kendisini açığa çıkarmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde halk iradesinin temsili konumunda olan parlamentolara ağırlık vermek gerekiyor. Böylece kamuoyundaki eğilimlerin anayasa mahkemelerine bir ölçüde de olsa yansıması sağlanmış olacaktır. Gerçi yüzde 10 barajlı bir seçim sistemiyle bu da olanaklı görülmemektedir. Bu bağlamda, Avrupa ülkelerinde anayasa mahkemelerinin yapılanmasında çağcıl ilkelere uyulduğunu görmekteyiz. Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin üyeleri cumhurbaşkanının yanı sıra parlamentolar ve yüksek yargı organlarınca seçilmektedir. Ayrıca bu ülkelerde, halkın özgür iradesi, sağlanan eşit ekonomik olanaklarla ve özgürlükler noktasında meclise eşit yansımasıdır. İşte bu eşitlik noktasında seçilen üyeler ancak tarafsız ve bağımsız olabilirler.

Anayasayı değiştiren irade üstünde hiçbir iradenin olmaması gerekiyor. O da halkın gerçek iradesini yansıtacak, kimsenin kimseden milletvekili çalmadığı, demokratik parlamenter sistemlerle olanaklıdır ama bu ülkede yaşanan vurgun, talan ve hırsızlıkların bir boyutu da milletvekili hırsızlığıdır. İşte yüzde 10’luk seçim barajı hukuksuzluğuna ve adaletsizliğine direnmenin bir biçimiyle dışa vurumudur.

Değerli arkadaşlar, herkesin kabul ettiği gibi, bugün, Türkiye’nin temel sorunu ve gündemi demokratikleşmedir. Çözüm anahtarı da çağcıl ve evrensel hukuk normlarını içeren bir demokratik Anayasa’dır. Bunun açar anahtarı da baş sorun olan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüdür. Yaşam ve evrensel değerler çözmeyeni çözerler, bundan sonra da çözecekler. Yirmi altı yıllık ölmek ve öldürme  kültürü sistemin  nice kurumlarını ve hükümetlerini çözdüğünü ve dağıttığını da unutmamak gerekir. 82 darbe Anayasası sivil bir irade duruşundan yoksun olduğu gibi, militer bir gücün ırkçı, ret ve inkârcı tonlarıyla cilalanmıştır. Oysaki, demokratik anayasalar tüm aidiyetlere, kimliklere, kültürlere ve farklı görüşlere, ayrı cinsiyetlere aynı mesafede ve aynı hoşgörü içinde olmalıdırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasaların başlangıç metinleri o anayasaların demokratik ve hukuki iklimini de belirlerler. 82 Anayasası’nın sert iklimi, bilindiği gibi, ırkçı koroyla başlar ve o tempoyla devleti vatandaşa karşı koruyarak ve kutsayarak devam eder, benzer fobilerle son bulur. Başlangıç metni dâhil, 66’ncı madde ve onlarca takip eden öncesi ve sonrasındaki maddelerle, Türkiye’de yaşayan onlarca kimliksel ve kültürel aidiyetleri yok sayarak bütün yurttaşları “Türk” olarak tanımlamakta ve Türk olmaya zorlamaktadır. Metin, Türk aidiyetinin maddi, manevi çıkar ve onuru üzerine kurgulanmıştır. Türk milletinin menfaatlerinin korunması öncelikli ve öne çıkarılmaktadır. Ne var ki, demokratik anayasalar, menfaatler ve belli aidiyetler üzerine değil, hukukun üstünlüğü üzerine inşa edilirler. Onun için Anayasa’da değişiklik yapılacaksa başlangıç metninden başlamak gerekir ve bu anlayışa denk düşen devlet, sivil ve demokratik toplumun ihtiyaçlarına yanıt veren işlevleriyle, bir teknik aygıt olarak Anayasa’da yer almalıdır. Devletin ideolojisi olamayacağı gibi, devlete kutsallık izafe eden metafizik anlayışlardan da gerçekten uzak kalınmalıdır.

Bakınız, 82 Anayasası’nda şimdiye kadar yapılan ve yapılmak istenen değişiklikler belli olaya, belli kişiye ve kişilere endeksli, parti ve kişi çıkarları doğrultusunda olmuştur. Bu da devletin uygun gördüğü ve emrettiği değişiklikler olarak algılanmakta, ülke ve halk yararı ikincil, hatta yok sayılmaktadır. Son olarak 17’nci değişiklik paketi de ne yazık ki halkın özgürlük ve demokrasi ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak kalmış, AKP Hükûmetinin çıkar, öncelik ve ihtiyaçları temelinde hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, egemenliğin koşulsuz halka ait olduğunu herkes söylüyor, bir sakız gibi çiğnenmekte. O zaman bu hakkı kullanırken yöntemini ve koşullarını da kendisi, bizatihi bu halk belirlemelidir, ilkelerini tartışmalı, sonuç çıkarmalı ve kuralını da yapmalıdır. Bu hakkın teslimi en azından demokratik, katılımcı bir anayasa kadar önemlidir. Bu bağlamda, meşruluktan ve toplumun taleplerine yanıt vermekten uzak 82 Anayasası’nın yama ve çıkar temelinde dönemsel değişimlerle demokratik bir anayasa hâline dönüştürülmesi olanak dışıdır. Dolayısıyla toplumsal kabule dayanan ve tüm toplumsal katmanları kapsayan yeni bir anayasanın hazırlanması en doğru yöntemdir ve kaçınılmazdır. Bugün olmasa yarın mutlaka bu duruş sergilenecektir. Toplumsal kabulün miladı da ana dil ve düşünce özgürlüğüdür. Çünkü siyaset dâhil tüm yaşamsal hakların kullanımı ancak düşünce özgürlüğünün olmasıyla anlam kazanır. Ne yazık ki bugüne kadar Kürt diline ve onu ifade eden düşünceye onlarca yasa, yüzlerce düzenleme ve binlerce uygulama dizisiyle yasaklar zinciri konulmuştur. Ne acıdır ki bugün hâlâ -benden önceki konuşmacı arkadaşım da ifade etti- Kürtçe, Meclis ve mahkeme tutanaklarına “Bilinmeyen bir dil.” ya da “Anlaşılmayan bir dil.” olarak geçmektedir. Bu, Türkiye’nin 21’inci yüzyıl ayıbıdır. Türkiye bu ayıptan derhâl kurtulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bireyler demokratik devlet düzeninde ancak kendilerini kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve tüm renkleriyle ifade edebilirler. Onun için diyoruz ki, tüm evrensel hakları yok sayan Türkiye’deki anayasa kültürü başlı başına bir açmazdır. Zira, bu ülke kırk yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı 1921 Anayasası hariç antidemokratik yasalarla yönetildi. Son kırk yılında ise darbe anayasalarıyla yönetildi ve hâlen yönetilmektedir. İşte bu seksen yılın bakiyesi -tırnak içinde- “Ferman anlayışıdır.” İşte gelinen noktada bu anlayışı ortadan kaldırmanın tek yöntemi, tek yolu demokratik bir anayasadır.

Bu anlayışın doğal sonucu olarak da AKP, her seçim öncesi yeni anayasa sözü vermekte ancak onu bir türlü gerçekleştirecek cesaret ve iradeyi gösterememektedir. Bu kez de seçim sonrası bir belirsizliği işaret etmekle halkı yine bir “Demokratik anayasa.” -tırnak içinde- söylemiyle kandırmaktadır.

Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak yeni ve demokratik bir anayasa için her zaman ve her koşulda somut önerilerimizle hazır olduğumuzu belirtiyoruz.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül referandumunda kabul edilerek yürürlüğe giren AKP Hükûmetinin son değişiklikleri de Anayasa Mahkemesinin demokratik bir yapıya kavuşmasını sağlayamamıştır. Bu nedenle kurumsal işlevini bile aşarak hukuku zorlayan kararlar veren Anayasa Mahkemesinin yetkileri, yapılacak yeni bir anayasayla demokratik, bağımsız ve yansız bir zemine çekilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işleyebilmesinin yolu iyi bir kamu mali kontrol işleminden geçmektedir. Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik ilkesiyle doğrudan ilişkilidir. Kamu mali kontrolünün sorunsuz işlemesi ise bağımsız ve güvenilir bir denetim mekanizmasının oluşturulmasıyla anlam ifade eder. Ancak bu denetimin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim standartlarına uygun olması da kaçınılmazdır.

Türkiye'de mali kontrol ve denetime, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay görevli ve yetkili kılınmıştır. 832 sayılı Sayıştay Yasası çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, süreç içerisinde kısmi değişimlerle, nihayetinde geçtiğimiz haftalarda yeni Sayıştay Yasası’nın bu Parlamentoda kabul edilmesiyle de sorunları çözme noktasına gelmemiştir. Fakat yeni Sayıştay Yasası da tıpkı eskisi gibi içinde birçok eksik ve yanlış düzenlemeler barındırmaktadır. Bakınız, askerî kurumların bütçeleriyle devlete ait ellerinde mal ve silahların denetimi bu yeni Yasa ile de gerçek anlamda yapılamayacaktır çünkü askerî harcamaların, Silahlı Kuvvetlerin yaptığı operasyonların, atılan bombaların, kaybolan mayınların, işlenen cinayetlerin denetiminin bu Meclis tarafından yapılması gerekirdi. Bundan hiç kimse kaçınmamalıdır. Oysaki askerî harcamaların gizli bir yönetmeliğe göre yapıldığı, bizzat Sayıştay Genel Sekreteri tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca bu gizli yönetmeliği ne Sayıştay üyeleri ne de başka bir kişi görmüştür. Değerli arkadaşlar, bu ülkede 17 bin faili meçhul cinayet işlendi ve bu cinayetlerin büyük bir bölümünü işleyen JİTEM’in bütçesine ne kadar para ayrıldığını bilmek, örtülü ödeneklerle halkın cebinden çıkan paranın kimlere peşkeş çekildiğini öğrenmek, bilmek bu halkın, hele ki yoksul halkın en doğal hakkı değil midir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu amaçla, Sayıştay her şeyden önce bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Üyelerinin seçim yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten arınmış bir biçimde düzenlenmelidir. Gerçek mali denetim, böylesi özgür iradeye sahip bir anlayış ve cesaretle olanaklıdır. Meclis İç Tüzüğü’nde yapılacak bir düzenlemeyle yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması gerektiğini bir kez daha burada yineliyoruz. Zira, var olan düzenlemeyle Sayıştayın işlevi Plan Bütçe Komisyonu içinde giderek küçülmektedir. Demokratik ülkelerdeki işleyiş bağımsız komisyonlarla yürütülmektedir. Hatta mali denetim komisyonlarının başkanları da muhalefet kanadından seçilmektedirler. Böylece kamu maliyesinde hesap verme işi şeffaflaşarak, hortumlanan devlet kasasının güvencesi sağlanmış olur diye düşünüyoruz. Adil bir bütçe toplumdaki gelir eşitsizliklerini gidermeyle, devlet gelir-giderleri üstünden zenginleşen ve bunu alıp yoksula aktarmakla bir ölçüde sağlanırken ne yazık ki Türkiye'de bütçeler yoksulun canını almakta, zengine ise vurgun yapma olanağını sağlamaktadır. Savunmaya ve güvenliğe ekonomik muslukların açılmasıyla ülke güvenliğinin sağlanamayacağını, sadece ekonomik krizin daha da derinleşeceğini yaşadığımız acı süreçler göstermiştir. Bakınız, devletin ve dolayısıyla ülkenin gerçek güvenliği, yurttaşın gerçek anlamda sağlanmış güvenliğiyle olanaklıdır ama Türkiye’deki temel anlayış, özgürlükleri güvenliğe feda etme kültürüdür.

Sayın milletvekilleri, bütçe harcamaları bize şunu gösteriyor: Bütçe, dış borçlanma faizine, savunmaya ve güvenliğe öncelikle ayrılmaktadır. Eğitim, sağlık ve yoksulluğu giderme hizmetlerinde devlet harcamaları hep geride kalmaktadır. Türkiye'de yaşanan yoksulluk sorununun bugün geldiği düzey, herkesin vicdanlarını sızlatacak boyutlara ulaşmıştır. Ülke genelinde 2 milyona yakın yurttaşımız açlık sınırının altındadır, bunun da temel nedeni işsizliktir. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı bir araştırmaya göre, Diyarbakır’da 28 bin çalışana karşılık 312 bin kişi iş aramaktadır ve kentteki işsizlik oranı yüzde 70’i bulmuştur. Sosyal devlet anlayışıyla uygulamadaki, farklıdır. Uygulamada durum çok değişik: Vatandaş muhtaçtır, devlet ise sanki yardımsever rolündedir ve ulufe dağıtmaktadır. Oysaki devlet bir hayır kurumu değil, devlet yardım yapmaz, devlet, yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvence altına alır, onların tüm sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ihtiyaçlarını yerine getirecek kurumlar oluşturur. Ülkemizdeki sosyal yardım kurumlarının politize olması da çok büyük bir problemdir. Üstelik, bu hizmetler kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci, siyasal kayırımcı ve çalışanların işsizliği nedeniyle çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, siyasi iktidarların yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu kurumların hizmetlerinden yararlanabilmek için seçimlerde oy hesabı yapılmaktadır. Beyaz eşya, kömür dağıtımları bunların belirgin örnekleridir. AKP Hükûmeti de kömür, makarna ve susuz evlere çamaşır makinesi gibi, onur kırıcı sadaka kültürüyle bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaramaz. Onun için, sosyal devlet anlayışını da böyle yozlaştırmamalıdır çünkü her şeyden önce istihdam ve yatırım, demokratik ve barışçıl iklim ister. Bu nedenle, bütçeden ve çokça yasadan önce, ülkemizin bir barış, toplumsal barış iklimine gereksinimi vardır ama etkili ve yetkili sorumlular bu ihtiyacı hep görmemezlikten gelmişler ve görmemeye devam ediyorlar. Halkı önce muhtaç hâle getirip sonra da sadaka verir gibi para ve gıda yardımı yaparak bölgeler arası gelişmişlik farkları giderilemez. Gençlerin, kadınların ve engelli vatandaşların istihdamına yönelik, tanıyacak özel istihdam projeleri gerekmektedir. Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi için dürüst bir mali politikaya ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlar, asgari ücret ve emekli maaşları, insan onuru ve saygınlığına yaraşacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. IMF ve Dünya Bankasına teslim olmadan yoksul halkı bu ekonomik buhrandan kurtarmaya, ülkemizin toplumsal barışına, demokratikleşmesine ve evrensel hukukun egemen olmasına da bu Meclisin öncülük etmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasayı da içselleştirmeyen seçim bütçesine “Hayır.” demekten başka seçeneğimiz kalmıyor, tüm özet olarak belirttiğimiz bu nedenlerle.

Yine, bütçenin diğer kalemleri üzerinde değerli arkadaşlarımızın dile getireceği gerekçelerden ötürü, bu bütçenin bu ülkede bugün yaşanan şiddet ve çatışma ortamını kaldıran ve sağlam temele oturtacak bir irade ve anlayıştan yoksun olduğunu görüyoruz. Bunun için, bütçeye “Hayır.” demekten başka çare kalmadığını söylüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, dün, bütçe konuşmasında ne yazık ki çok talihsiz benzetmeler ve şiddet tehditleri yaptı. Sadece bir iki örnek verirsek: Tırnak içinde “Şiddete karşı olmayan şiddet görecektir.” demesi, bir biçimiyle ihkakıhakkın başka bir versiyonudur. Zaten, daha önce de pompalı tüfek saldırılarını meşru ve haklı gören Sayın Başbakan “Çocuk da olsa, kadın da olsa gereği yapılacaktır.” ve “Sevmeyen terk etsin.” dememiş miydi? Demişti. Şimdiye kadar, güvenlik güçleri de bunun gereğini ne yazık ki fazlasıyla yaptılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, dünkü konuşmasının bir bölümündeki “Koyun güdemeyen çoban” benzetmesi de gariban çobanlığı küçümsemedir, birilerine bir ölçüde hakarettir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Peygamberlik mesleğidir çobanlık.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Oysaki çoban, sürü sahibine ihanet etmiyorsa ve sürüyü gereği gibi güdüyorsa onurlu bir emekçi olarak görmek lazım ve emeğinin karşılığını da annesinin sütü gibi helal görmesi gerekiyor ve ülkeyi demokratik yöntemlerle yönetmeyen yöneticilerden daha da saygındır bizce öyle bir emekçi. Ya “Bekâra karı boşamak” söylemine ne demeli Sayın Başbakanın? Bunu defalarca söylüyor. Başbakanın ağzı ile bütçede ve anlayışlarında kadının adı yok değerli kadın arkadaşlar. En vahimi de bu söylem kadına en büyük hakarettir, küçümseme ve tahkirdir çünkü her şeyden önce toplumun yarısını oluşturan bu kutsal yapı bir kere “karı” değil, “karı” değil, sözcük yanlış. Toplumsal barış ve demokrasi mücadelesinde tüm baskılara karşın onurla direnen ve ağır bedel ödeyen kadınlardır, kadınlar. Onun için, Nazım’ın iki dizesiyle diyorum ki: “Kadınlar, bizim kadınlar,/ Elleri öpülesi kadınlar.”

Bu duygularla tüm dünya kadınlarını ve Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu yüce makam, büyük Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğini temsil eder. Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir ve bu manada göreve başlarken şöyle yemin eder: “Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” Peki, devletin başı olan ve Türk milletinin birliğini temsil eden Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuda gerekeni acaba yapabilmiş midir, gereken titizliği ve hassasiyeti gösterebilmiş midir? Bize göre, maalesef, pek gösterememiştir çünkü bugün devletimizin anayasal kurumları, özellikle son üç yılda yani Sayın Gül’ün göreve seçildiği 2007 yılından bu yana, daha çok iç kavga ve çatışmalarla gündeme gelmiştir. Herkesin birbirinin gölgesinden korkar hâle geldiği, kirli çamaşırlarını ortaya dökme gayreti verdiği ve âdeta, bir güç savaşına sahne olan bu süreçte, devletin başı Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef, üzerine düşen sorumluluğu çok da yerine getirememiştir.

Diğer taraftan, rektör atamalarında hiç mi hiç tarafsız olamamış ve milletimizin vicdanında da bize göre mahkûm olmuştur. Hele hele, bölücü hainlerin gemi azıya aldığı, hemen her gün şehitler verdiğimiz dönemlerde dahi bölücü terörle mücadelede devletin mücadele azmini tetikleyecek, kararlılığını sergileyecek söz ve eylemlerini göremediğimiz Sayın Cumhurbaşkanı, aksine, tıpkı AKP Hükûmetinin yaptığı gibi, hainleri cesaretlendirecek açılım ve söylemleri tercih etmiştir.

Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olmadan, 2006 yılı içerisinde, gazetecilerin Ankara temsilcilerine “Terörü demokrasi içerisinde çözeceğiz.” derken neyi kastetmekteydi ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra “Önümüzde çok güzel fırsatlar var, bunları mutlak iyi değerlendirmek lazım.” derken neyi kastetmektedir?

Şimdi, buradan soruyorum: Daha fazla demokrasi ve özgürlükler ile bölücü terör nasıl yok edilecektir, nasıl önlenecektir? Terör, demokrasi içerisinde nasıl çözülecektir? Alçakça ve küstahça yapılan bölücülüğü teşvik eden, canibaşının posterleriyle alanlarda devlete meydan okuyanlara yani haysiyetinizin ve şahsiyetinizin güvencesi olan devletinize küfredenlere, hangi demokratik açılımları sunacaksınız? Uzaktan kumandalı mayınlarla ve el bombalı tuzaklarla askerlerimizi şehit eden vahşetin bu temsilcilerine, birtakım yerlere hoş gözükmek adına, demokrasi adına zeytin dalı mı uzatacaksınız ya da kapalı kapılar arkasında görüşmekten vazgeçip, alenen onlarla masaya oturup, onları tanıdığınızı ve muhatap aldığınızı bütün dünyaya ilan mı edeceksiniz yoksa, yüzyıllardır şehitlerimizin kanlarıyla sulanan, ön sözü Çanakkale’de yazılan, son sözü Lozan’da söylenen bu aziz vatan topraklarını onlarla pay mı edeceksiniz? Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve AKP Hükûmeti bu “demokratik açılım” denilen ihanet açılımlarının neler olduğunu dürüstçe ve çok açık bir şekilde Türk milletine açıklamalıdırlar.

Değerli arkadaşlar, hatırlayınız, Sayın Cumhurbaşkanının “Güzel şeyler olacak.” şeklinde âdeta yol haritasını açıkladığı ve hepinizce malum olan sürecin sonunda dağlardaki inlerinden davetle getirtilen eşkıyanın Habur şovu, Habur rezaleti hâlen içimizde kanayan bir yaradır. Cumhurbaşkanını yani devleti temsil eden yani yüce Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcıların eli kanlı PKK’lı canilerin ayağına gönderildiği de hâlen unutulmamıştır ve bu hainlerin Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bugün Sayın Gül’ün de bulunduğu makamı ilk şereflendiren Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerinin ve yine, bağımsızlığımızın sembolü olan ay yıldızlı al bayrağımızın indirildiği seyyar mahkeme salonlarında ağırlandığı da hâlen hafızalarımızdan silinmemiştir.

Sayın milletvekilleri, terörizmin anladığı dil, etkin ve kararlı bir mücadele iken, Sayın Abdullah Gül’ün kendi ifadesine göre terör ancak ve demokrasi içinde çözülebilecektir. Şimdi soruyorum: Bugüne kadar hangi ülke terörü demokrasi içinde çözebilmiştir; İngiltere mi, İspanya mı, hangisi? Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, üç yıldır bu görevi sürdüren Sayın Cumhurbaşkanı yeminle devraldığı üzerindeki sorumluluğu ya tam olarak idrak edememiştir ya da bizim bilmediğimiz başka etkilerle başka sorumlulukları vardır diye bizler düşünmeden edemiyoruz.

Diğer taraftan, Sayın Cumhurbaşkanının bu zamana kadarki davranışlarına baktığınızda, kendisinin de içinden geldiği, mensubu olduğu AKP ile bağlarını hâlen koparamamanın sancısını yaşamakta olduğu görülmektedir, hâlen o gömleği bir türlü üzerinden çıkaramadığı anlaşılmaktadır. Hükûmetin her yaptığını onaylamak, çıkardığı kanunlara jet hızıyla onay vermek haklı olarak bu makamın noter gibi algılanmasına yol açmıştır ki buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin yüksek menfaatleri konusunda da bize göre iyi bir sınav, ne yazık ki, bu zamana kadar verememiştir. Daha dün Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya giriş sürecinde bu Mecliste kendisi Dışişleri Bakanı olarak “Türkiye Avrupa Birliği süreciyle senkronize edebilirdi bunu.” derken, bugünün Cumhurbaşkanı olarak, ülkemizi NATO’nun füze üssü hâline getiren anlaşma karşısında “NATO başka, Avrupa Birliği başka.” diyebilmektedir. Dolayısıyla,  Türkiye'nin uzun vadeli menfaatlerini göremeyen, bunun yerine günlük, hatta anlık ama tutarsız söylemlerle, bu yüce makamın saygınlığına uygun bir politikayı, biz, maalesef, bu makamda görememenin bugün üzüntüsünü yaşamaktayız.

Amacımız elbette ki bu yüce makamı yıpratmak değildir, bu makamda bulunan Sayın Gül’ü rencide etmek hiç değildir, Milliyetçi Hareketin bu konulardaki hassasiyeti kamuoyunca yakinen bilinmektedir ancak kesinlikle yıpratılıp siyasi çekişmelere alet edilmemesi gereken bu makam, maalesef, görüşmekte olduğumuz bütçesiyle de haklı eleştirilere muhatap olmaktadır. Bakın, bütçe artış oranları yönünden bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Sezer döneminin son dört yılı ile Sayın Gül’ün 2011’i de dâhil ederek son dört yılını karşılaştıracak olursak, Sayın Ahmet Necdet Sezer döneminin son dört yılındaki ortalama yıllık bütçe artış oranının yaklaşık yüzde 9 olmasına karşılık, Sayın Abdullah Gül döneminin 2011 dâhil edilerek dört yıllık ortalama bütçe artış oranının yüzde 39 olduğu görülecektir. Evet, bir tarafta yüzde 9, diğer tarafta yüzde 39. Bir tarafta, geçmişte belirli kesimlerce “maneviyatı zayıf” olarak tanımlanan ve sütre gerisinde samimi insanlarımızın aklının karıştırıldığı bir Cumhurbaşkanı döneminde bütçe artışları ortalama yüzde 9 olurken, diğer tarafta “manevi değerlerle mücehhez ve Müslüman Cumhurbaşkanı” propagandalarına mazhar olan mevcut Cumhurbaşkanı döneminin bütçe artışları yüzde 39.

Değerli milletvekilleri, bakın, örnek olması ve tasarrufu öncelikle kendisinin yapması gereken Sayın Cumhurbaşkanının, önceki Cumhurbaşkanı döneminin aksine, bütçe rakamlarının birdenbire bu kadar yüksek oranda fazlalaşması, tek kelimeyle, kamu vicdanını yaralamaktadır. Ayrıca, yüce dinimizin israfın haram olduğu ve inananların gösteriş, debdebe ve şatafattan uzak durmaları lazım geldiği konusundaki emirlerini herkes ama özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı gayet iyi bilmektedir. Dolayısıyla, bugün yaşanılan ekonomik sıkıntılar içerisinde ilk önce Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen bir makam olmalı ve yoğun israfın yaşandığı bir makam olmamalıdır, mütevazılığı elden bırakmadan, yokluk ve yoksullukla boğuşan aziz milletimizi de incitmemelidir. Ancak ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı bütçesinin önceki dönemlere göre böyle bu kadar yüksek olması bizce hiç de örnek alınacak ve örnek olunacak bir durum değildir.

Değerli milletvekilleri, bakınız 2010 yılı bütçesi 72,5 milyon lira, 2011 yılı için istenen bütçe ise 116,9 milyon lira olup, bu çok yüksek bir artış demektir ve bu para az bir para değildir. Bugünkü rakamlarla yaklaşık 195 bin kişinin asgari ücretine denk düşen bir paradır. Açlığın, yokluğun her geçen yıl arttığı ülkemizde insanlarımızın çöplükten ekmek topladığı Türkiye’de hiç kimse, yetimin, öksüzün, garip ve kimsesizlerin malını hovardaca harcayamaz, harcamamalıdır da. Bir ülkede işçiye, memura, emekliye, dul ve yetime yüzde 2 ile yüzde 4 oranında yani günlük bir simit parası kadar maaş artışı yapılırken Cumhurbaşkanlığı makamı için yıllık yüzde 50-60’lara varan oranlarda bütçe artışı talep etmek en hafif bir ifadeyle vicdanların kör olması demektir.

Peki, bunların bilinmesine rağmen Sayın Cumhurbaşkanını bu kadar vurdumduymaz yapan, onu israftan alıkoyamayan nedir acaba? Acaba birliğini temsil ettikleri milletimizin içinde bulunduğu tabloyu mu görememektedirler yoksa benden sonrası tufan mantığı içinde midirler? Her iki hâlin de kabul edilebilir yanı elbette ki bulunmamaktadır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Sonuç itibarıyla milletimiz, Sayın Cumhurbaşkanından kendisine emanet edilen bu makama uygun bir tavır ve duruş  bekliyor, ülkemizin meselelerine Amerika’dan, İngiltere’den dışarıdan değil Ankara’dan bakmasını istiyor.

Yine aziz milletimiz, içeride ihanet, dışarıda husumet cephelerine cesaret verecek açılım ve söylemlerden vazgeçmesini istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi olan büyük Türk milleti, devletimizin başından, dışarıda başı dik, haysiyetli ve onurlu bir politika istiyor. Bu ülkenin yetim, öksüz çocukları, sahipsiz, unutulmuş evlatları, çöplükte karın doyuran binlerce vatandaşı, bu devletin başına “İsraf haramdır emrini unutma.” diyor.

Netice olarak, başta Cumhurbaşkanımızın bizatihi kendisi örnek olmalı ve harcama kalemlerine daha fazla dikkat ederek Cumhurbaşkanlığı makamını kesinlikle yıpratmamalıdır diyor, bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin devletimize, milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum. 2011 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere karşınızda bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, siyasette tanımlanması en zor kavramlardan biri hiç şüphesiz demokrasi. Geçmişten günümüze kadar sürekli anlam değiştirdi. Aslında demokrasi, kişisel özgürlükler ve insan haklarını içinde barındıran yüksek bir kavramdır. En temel ve en basit hâliyle demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu tanıma ek olarak, demokratik yönetim, özgürlükleri sınırlandırmamalı, eşitlik ilkesinden asla taviz vermemeli ve tüm bunları yaparken de adil olmalıdır. İşte, bu sınırların dışına çıkarsa o yönetim çok kolay bir biçimde zalim olur, tıpkı bugün olduğu gibi. Çünkü bizi düşünmeye ve eyleme sevk eden özgürlük, varmış gibi yapılıyor ancak yok. Özgür olmayınca eleştiri hakkınız da yok. Hele Başbakanı eleştirmek kimin haddine, bu kürsüde ya da başka bir yerde. Başbakana yönelik en ufak eleştiri grubunuzu ayağa kaldırıyor, arkasından tazminat davaları, mahkeme süreci geliyor. Kendisi ağzına gelen her şeyi söyleyen Sayın Başbakan, başkasından duyduğu en ufak bir eleştiriye dahi tahammül gösteremiyor. Demokrasinin en temel şartlarından biri olan eleştiri hakkı da böylece gasbediliyor. Sizden farklı düşünmeye kimsenin hakkı yok. Sizi üniversitede protesto eden gençlere bile tahammül edemiyorsunuz, YÖK’ün emriyle derin soruşturmalar başlatıyorsunuz. Bu durumdan savcılarınız da vazife çıkarıyor, hemen adli soruşturmalar başlıyor. “Bugün yumurta atan yarın taş atar, öbür gün kurşun atar.” gibi bilimsel kehanetlerde bulunuyorsunuz ve hemen önlem alıyorsunuz. Bravo! İyi niyet okuyorsunuz. Bitmek tükenmek bilmeyen bir kompleks ve hırsla gençlerimizin hayatını karartıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, gelelim temsile: Sizin temsiliyetle ilgili de sorunlarınız var. Oy aldığınız kitleye bile ihanet ediyorsunuz. Merkez sağda yer aldığınızı iddia eden sizler, size oy veren kesimlerin hassasiyetlerini çoktan unuttunuz. İmralı canisi ile el sıkışma noktasına geldiniz. Hatta yakında milletvekili olarak aramızda… Pardon, aranıza getirirseniz bile şaşmayacağız. “Aranıza” diyorum çünkü sizin planlarınıza göre yeni Mecliste MHP olmamalı, İmralı canisi olmalı. Mecliste MHP olmasın ki cani Öcalan ve bölücüler Mecliste cirit atsın. Şimdiden AKP olarak kampanyalar başlattınız, MHP Meclise girmesin diye çalışıyorsunuz. İşinizi gücünüzü bıraktınız, MHP ile uğraşıyorsunuz. Niye? Çünkü MHP olmazsa Öcalan daha mutlu olur, terörle daha kolay pazarlık yaparsınız. Belki de Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı, Abdullah Öcalan’ı da Başbakan yaparsınız. Belki de sizin gizli gündeminiz bu.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, buna müdahale etmeyecek misiniz?

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Evet, eleştiriye tahammül etmiyorsunuz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Eleştiri mi bu ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle konuşulur mu? Müdahale edin Sayın Başkanım, bu ayıp!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu, Türk milletine hakaret.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Tam da biraz önce söylediğim şeyler, anında tepki veriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Türk milletine hakaret bu Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kılıç… Sayın Özkan…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Başbakanı kim yapıyor Sayın Başkanım? Meclisi kim oluşturuyor?

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Belki de sizin gizli gündeminiz bu, bilemiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkan, eleştirinizi yapınız ama…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bilemiyoruz…

BAŞKAN – Lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Siz kendi genel başkanınızı layık görün başbakanlığa, bir suç örgütü liderini niye layık görüyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ama MHP’den bu kadar nefret ettiğinize göre bir planınız mutlaka olmalı.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne kadar ayıp!

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Mutlaka düzelt, yakışmıyor sana!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Arkadaşlar, bakın farklı sözlere, farklı görüşlere…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bu ifadelerin tutanaktan çıkarılması lazım, çok ayıp.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, tamam…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – …tahammül edememeniz, bu kadar tepki göstermeniz, arkadaşın yerinde bile oturamıyor olması, hoplaması, ayağa kalkması bunun açık, net ifadesi.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim kimi başbakan yapıyor? Ayıp ayıp!

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Tahrik etme, çok ayıp, yakışmıyor sana!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Dinlemeyi öğrenin bence. Burada millet adına konuşan bir milletvekili var karşınızda ve bu milletvekiline bu kadar saygısız davranmanızdan dolayı sizi kınıyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir talihsiz konuşma olur mu? Çok ayıp çok!

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, mikrofonunuzu kapattım.

Burada bir grubu, terörizmden mahkûm olmuş bir şahsı Başbakan olarak getirme iddiasını ortaya koymak yakışıksız bir davranıştır. Lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Eleştiri değil bu, ayıp; bu, Türk milletine hakaret!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, dinlemediniz, “Bilemiyorum.” dedim.

BAŞKAN – Hayır, olmaz Sayın Özkan. Herkesin hukukuna riayet etmeniz lazım. Sizin hukukunuza riayet edilmesini istiyorsanız sizin de bu hukuka riayet etmeniz lazım. Lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, ne hakla kapatıyorsunuz? Milletin sesini susturmak için hangi hakkınızı kullanıyorsunuz?

BAŞKAN - Konuşmanıza dikkat ediniz. Hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yalnız uyarı yapın, mikrofonu kapatamazsınız.

BAŞKAN – Buyurun efendim, kaldığınız yerden devam ediniz.

Buyurun Sayın Özkan.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, sonunu dinlemeden olayı anında feveran eden… İşte, tahammülsüzlüğünüzün bir göstergesini burada da bir şovla yaptınız. Diyorum ki: Belki de böyle bir gündeminiz var, bilemiyoruz, ben bilemiyorum şahsen. Ama MHP’den bu kadar nefret ettiğinize göre bir planınız olmalı çünkü MHP’yle terör bir arada olmaz, MHP’nin olduğu yerde terörle açıktan pazarlık yapamazsınız; işte, bugün olduğu gibi ancak gizli kapılar ardında pazarlık yapabilirsiniz. Evet, İmralı’da suspus otururken, cezasını çekerken bu cani onu yeniden örgüt lideri yaptınız. Bunu yapan da bugünkü Hükûmettir.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen konuşmanıza dikkat ediniz. Lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ayıp ya, ayıp ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaş görüşlerini ifade ediyor, cevap versinler.

 BAŞKAN – Hayır, böyle bir üslup olabilir mi Sayın Şandır? Başka bir gruba demokrasi adına hakaret etme hakkı var mı? (MHP sıralarından gürültüler)

Lütfen efendim, istirham ediyorum… Olmaz böyle bir şey, lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, bu konuda suç duyurusunda bulundum.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Bu konuda suç duyurusunda bulundum.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp ya! Ayıp ya!

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Sakin ol, bağırma…

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

Sayın Özkan, buyurun.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yapan da şerefsizdir, diyen de şerefsizdir!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Doğru… Doğru… Bunu yapan şerefsizdir, aynen katılıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynen katılıyorum, söyleyen de şerefsizdir!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sözlerine dikkat et!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet devletin yapısını da bozdu, devletin üniter yapısı tartışılır hâle geldi. Devlet sadece bir zümre tarafından yönetilir hâle geldi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Berikinin sözü önemli oluyor Başkanım, oradakinin sözü…

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Âdeta kendi menfaatleri için başka bir amaç gözetmeyen bir çıkar grubuna dönüşüldü. Hükûmetin ilgi alanında ne işçi ne çiftçi ne öğrenci ne de memur var; ne yasalara bağlılık umurunuzda ne de Anayasa’ya.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Vallahi yakışmıyor.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ne yapacaksın? Ne yapmayı düşünüyorsun güzel kardeşim? Oradan beni tehdit etmekle ne kazanacaksın? Yani insanların tehdit ederek, insanlara bağırarak, çağırarak bizi susturmak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Tam da biraz önce söylediğim gibi, onu yapıyorsunuz. Tahammülsüzsünüz, demokrasinin ne olduğunu içselleştirememişsiniz maalesef değerli arkadaşlar.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Söylediğinin demokrasiyle ne alakası var?

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Bakın, şurada beni konuşturmamak için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Yüzlerinize bakıyorum, kin, nefret, şiddet, kavga istiyorsunuz. Ama biz sizin oyunlarınıza gelmeyeceğiz. Çünkü biz bu milleti seviyoruz, bu milletin hakkını da sonuna kadar koruyacağız. Beni korkutacağınızı zannediyorsunuz yanılıyorsunuz, çok yanılıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Aynaya bakın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sükûneti sağlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Lütfen…

Ne yasalara bağlılık umurunuzda ne de Anayasa’ya. Yolunuza yargı çıkarsa onu da bertaraf edersiniz, statüko diyerek ortadan kaldırırsınız kolayca. İşlerinizi kanunsuz, Anayasa’sız halletmeye nasıl olsa alıştınız ve yine “demokratikmiş” gibi yapıyorsunuz. Pek çok diktatör seçimle işbaşına geldi, tıpkı sizin gibi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen… Böyle bir üslup olmaz!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok böyle bir şey ya! Böyle bir üslup olabilir mi?

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Millet iradesine saygı göstermiyorsun!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Arkadaşlar seçimle işbaşına gelmedi mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Diktatör kim?

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ben ne diyorum?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kendin kinden, nefretten bahsediyorsun; mermi atar gibi konuşuyorsun kürsüden, mermi atar gibi konuşuyorsun, yazık!

MURAT ÖZKAN (Devamla) - Arkadaşlar seçimle işbaşına geldi ve başka diktatörler de seçimle işbaşına geldi. Bundan niye alınıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir grubu itham ediyorsunuz.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Lütfen Başkan olun…

BAŞKAN – Sizi düzgün konuşmaya davet ediyorum.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Meclisin Başkanı olun lütfen.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hakaret ediyorsun!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Hakaret etmiyorum.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ediyorsun be!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Hitler de seçimle işbaşına geldi, siz de seçimle işbaşına geldiniz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Hitler’i siz iyi bilirsiniz, Hitler’i en iyi siz bilirsiniz.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ama, değerli arkadaşlar, bunlar sonra diktatöre dönüştü.

George Orwell’i hatırlarsınız “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı bir kitap yazdı sanki bugünün Türkiye’sini görmüş gibi, sizin yönettiğiniz ülkeyi anlatıyor kitabında: “Ülkeyi yönetenler ne deseler tersini yapıyorlar; Barış Bakanlığında savaş planları hazırlanıyor, barış adı altında insanlara işkence yapılıyor, Bakanlığa sağ girenlerin cenazesi çıkıyor” Burada ise polis merkezine girenlerin burnu kırılmış çıkıyor.” Sadece fiziksel şiddet değil üstelik, onların onurları da çalınıyor, gelecekleri elinden alınıyor ve fişleniyorlar. Demokrasi naraları atıp suçlu mu, suçsuz mu bilmeden, hatta neyle suçlandığını bilmeden insanları yıllarca hapsediyorsunuz. Tıpkı o kitaptaki gibi.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz Ergenekon’u savunuyorsunuz.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sizin Bakanlığınızda da değerli arkadaşlar işler böyle çalışıyor. Terörle mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanlığı artık terörle müzakere ediyor. İşi suç ve suçluyla mücadele etmek olanlar artık suçluyla muhabbet eder hâle geldi ve o muhabbetin ne olduğunu, hangi masada, hangi pazarlıkların döndüğünü kimse… Pardon, bazılarınız dışında kimse bilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bölücübaşına tahammül edebiliyor, ancak muhalefete tahammül edemiyorsunuz.

Meydanlarda size “Öcalan’la görüşüyorsunuz.” diyenlere “Şerefsiz” dediniz. Peki, yalanı ilke edinen, ikiyüzlülüğü, riyayı politika zannedenleri ben yüce milletimin takdirine bırakıyorum.

Sekiz yıldır iktidarda bulunan sizler demokrasiden ne anlıyorsunuz? Aslında Anayasa değişiklik süreci maskenizi düşürdü, ülkeyi “evetçiler” ve “hayırcılar” diye ikiye böldünüz.

Değerli arkadaşlar, demokrasi sadece çoğunluğun yönetimi değildir. Eğer böyle düşünürseniz -ki sizin yaptığınız tam da budur- sürekli arkamızdaki söze vurgu yapar  “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” dersiniz ama milletten aldığınız gücü millet için değil sadece kendiniz için kullanırsınız.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin eşitlik anlayışı da sorunlu. Sizin gözünüzde tüm vatandaşlar eşit ama bazıları daha eşit çünkü siz partinizin adındaki “adalet” kavramını çoktan unuttunuz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yapma Allah’ını seversen!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Demokrasi imtiyaz kabul etmez ama sizin demokrasiniz imtiyazlar üzerine kurulu. Örneğin şu an içinde bulunduğumuz Meclis. Demokrasinin hayata geçtiği bu çatı altında kayırmacılık, yandaşlık artık olağan. Mecliste çalışan personelin neredeyse tamamı istisnai memuriyet statüsünde.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hiç olmazsa Meclise hakaret etme.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Atamalar Başkanın emriyle sınavsız bir biçimde yapılıyor. Kriterler nedir bilmiyoruz ve uygulamayı Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmasına rağmen yapıyorsunuz. Adı üzerinde “istisnai kadro” yani nadiren başvurulması gereken bir yöntem. Sizin döneminizde bu uygulama sadece Mecliste değil tüm bakanlıklarda genel bir nitelik kazandı. İstisnai kadroları aralıksız doldurboşalt sistemiyle yandaşlarını, yakınlarınızı atamaktan hiç sıkılmıyorsunuz, adalet duygunuz ise hiç rahatsız olmuyor. Gariban, kimsesi olmayanlar sınavlarda ter dökerken eş dost ve akrabalarınız en iyi pozisyonlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkanım, epeyce zamanımı aldınız, ek süre talep ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, söylediğim gibi, AK PARTİ Grubu 10 kişi konuşacak olduğu için onlara birer dakika süre vereceğimi söylemiştim. Diğer parti gruplarını konuşacak şahıs adedine göre de ifade etmiştim. Milliyetçi Hareket Partisinden 5 kişi konuşuyor. Dolayısıyla her milletvekili arkadaşıma iki dakikalık süreyi kullandırıyorum.

Sizin sürenizi de kullandırdım. Bir kısım atışmalar, sataşmalar oldu. Onun için son bir dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, peki, biz tek kişi konuşuyoruz. Niye bizim hakkımızı…

BAŞKAN – Size de… Biraz sonra açıklayacağım efendim.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Gelin bu yanlışı düzeltmede öncelikle yüce Meclisten başlayalım değerli arkadaşlar. Üstelik çözüm de basit: İstisnai kadrolara atamalar istisnaen yapalım, normal işler için kullanılan kadrolara ise sınavla memur alalım; herkes girsin, kazansın, çalışsın, kimseye ayrıcalık tanınmasın. Bu hususta Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun teklifine desteklerinizi bekleriz.

Meclis personelini A, B, C diye ayırdınız, bir sürü özlük haklarında farklılıklar yarattınız, aynı işi yapan insanlara, gelin, adaletli bir şekilde aynı özlük haklarını tanıyalım.

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin geleceğinden endişe duymadan yaşamak için, milletimizin refah içinde yaşaması için dürüst siyasete, dürüst siyasetçiye ihtiyacı vardır. Ülkesi için hizmete soyunduğu iddiasıyla siyasetçiler bu anlamda herkese örnek olmalı, ama bugün tam tersi hâllere gelmiş durumdayız. Sürekli demokrasiden bahsederken ipin ucunu bir türlü Türk milletine vermek istemiyorsunuz. Artık bir noktayı iyi öğrenmemiz gerekiyor, demokrasi milletin sesidir, azınlıkta veya muhalefette olanın da korunması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben de teşekkür ediyorum, ancak bu kadar baskı altında… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sizi yüce Türk milletine havale ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan, teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bize iki dakika…

BAŞKAN – Sayın Sakık, şunu ifade edeyim: Ben size iki dakikalık süre verdim, konuştunuz, sonra tamamladınız. Eğer devam etseydiniz, o dediğim gibi iki kişi kullandınız, o hakkı size kullandıracaktım, onu söyledim. Aynı şeyi Sayın Geylani için de verdim, iki dakikalık sürede bitirmeyince tekrar mikrofonunu açtım. Yani orada problem yok.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, söyleseydiniz biz de talep ederdik.

BAŞKAN – Hayır, söyledim, baştan söyledim, demek…

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi bize sataşma var. Bakın, bize iki dakika rica ediyorum, eksik bıraktığımız şeyi tamamlamak için.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın, kaç dakika? AKP’ye beşten on dakika fazla konuşma hakkı verdiniz. Bize iki üç dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, bakınız, ben size şunu ifade ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – İki dakika…

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz.

Konuşmanın başında Genel Kurulu açtığım sırada ifade ettim. Dedim ki: “Bir kısım gruplar 10 kişi konuşuyor, bir kısım gruplar daha az sayıda konuşuyor, dolayısıyla orada kullandıracağım ek süreyi diğer arkadaşlar için de kullandıracağım.” Ama size iki dakika açtım, eğer yetmeseydi devamını getirecektim. Bunun için…

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi iki dakika istiyoruz ne olur, eksik bıraktığımız bir şey var.

BAŞKAN – Durun bir dakika, bir dinleyelim şimdi, o süre geçti, o şeyi kapattık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sataşmadan dolayı…

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dinleyelim. Bir dakika…

Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Konuşmacı grubumuza hakaret eden, çok sert hakaretlerde bulunan, iftiralar atan bir konuşma yapmıştır. Sataşma söz konusu, söz istiyorum Sayın Başkan.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – İçine sindi mi Sayın Şandır?

BAŞKAN – Arkadaşlar, biraz önce bir kısım arkadaşlarımız ifade etti, burada konuşurken arka sıralardan da bir kısım milletvekili arkadaşlarımızın değişik ifadeler kullandığı söylendi. Birbirimize hakaretamiz sözler söyleyerek hiçbir yere varamayız, hiçbir netice…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanaklara bakılsın… Öyle bir hakaret yok efendim. Arkadaşımız görüşlerini ifade etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Şandır, ben dinledim. Kullanılan ifade, Sayın Özkan’ın “Aynen sizin gibi.” ifadesidir efendim. Dinliyorum yani, şeyi kullandım, sadece bir arkadaşı dinlemedim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de aynısını söyleyeceğim Sayın Şandır.

BAŞKAN - Onun için, diyelim ki terörden mahkûm olmuş, siz nasıl sıfatlandırırsanız sıfatlandırınız, Öcalan’la ilgili olarak da burada Başbakanlık yolunu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bu yolu açarsanız bu kürsüde konuşan herkesin her sözünden bir özel anlam çıkararak burada gruplar söz alır ve burada bu müzakereleri perişan edersiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle şey olur mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır, burada AK PARTİ Grubuna yönelik bir ifade vardır. Doğrudur, ben de tespit ettim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Her türlü hakareti yapacaksınız, her şeyi söyleyeceksiniz ondan sonra da onu normal kabul edeceksiniz. Eğer o normal ise biz de normal konuşacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Canikli, iki dakika süre veriyorum, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, aynı şeyi ben de isterim yoksa 63’e göre…

BAŞKAN – İsteyebilirsiniz de bir şeye dayalı olması lazım. Ne isteyeceksiniz, onu bir şey yapalım.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Neye göre isteyeceksiniz? Onun hakareti yetmedi ben devam mı edeyim diyeceksin?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli. 

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce gerçekten çok talihsiz ve bu Meclise yakışmayan içerikte bir konuşma izledik. Bundan dolayı, öncelikle üzüntülerimi ifade ediyorum ve bu Meclis altında böyle bir konuşmayı dinlemek zorunda kaldığım için üzüntülerimi ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, biz hiçbir zaman terör örgütüyle bir müzakere etmedik, bunu defalarca, binlerce kez söyledik. Eğer müzakere…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kim yapıyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kim ediyor müzakere biliyor musunuz? Kim etti?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Siz etmiyorsanız kim ediyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Müzakere edilip edilmediğini görmek istiyorsanız 12 Ocak 2000 tarihli altında rahmetli Sayın Bülent Ecevit…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Talimat verildi, müzakere edilmedi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - … ve Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli’nin imzası olan…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Söyle, söyle. Kim müzakere etmiş?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …ve çok açık bir şekilde, örtülü falan değil açık bir şekilde terör örgütüyle müzakere anlamına gelen o metni okuyun değerli arkadaşlar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Müzakereyi kim yapıyor Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer müzakere görmek istiyorsanız ona bakacaksınız. Terör örgütüyle açık bir müzakere 57’inci Hükûmet döneminde yapılmıştır. Altında o Hükûmeti oluşturan liderlerinin üçünün de imzası vardır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kim yapıyor, kim? Müzakereyi kim yapıyor? Söyle o zaman. Söyle!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Bunları çok konuştuk. Bugün burada konuşmak belki istemiyordum ama yapılan konuşmadan sonra bunları mutlaka burada ifade etmemiz gerekir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Söyle, müzakereyi kim yapıyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bizim kimseye kinimiz yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Laf kalabalığına getirme. Söyle, söyle siz yapıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisine de herhangi bir kin içerisinde, düşmanlık içerisinde değiliz. Siz kendi kendinize kötülük ediyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kim yapıyor? Kim şerefsiz söyle o zaman? Kim şerefsiz söyle o zaman?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 2002 yılında sizi sandığa biz mi gömdük?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Şerefsiz kimse onu söyle Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  AK PARTİ mi gömdü? Bunu burada ifade etmemiz gerekiyor. Sandığa millet gömer, iradeyi millet ortaya koyar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şerefsiz kimse onu söyle o zaman. (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri) Söyle! Kim yapıyor?..

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 2002’de AK PARTİ mi vardı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kim yapıyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Referandumda, referandumda yanlış yaptınız. Millete karşı durdunuz…

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kim yapıyor müzakereyi? Burada söylediniz “Yapan da şerefsiz.” dediniz. Kim bu şerefsiz?

BAŞKAN – Sayın Günal

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Millete hakaret ettiniz ve millet de size ders verdi. Yanlışı kendinizde arayın.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen Hükûmet değil misin? Kim yapıyor müzakereyi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım…

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen… Sayın Günal, siz oturun lütfen.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, şerefsiz kimse söylesinler o zaman… Biz mi, kim şerefsiz?

BAŞKAN – Estağfurullah.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kim yapıyor Sayın Başkan? Bu müzakereler yapılıyor işte. Biz yapmıyoruz. Söyle bakalım kim yapıyor? Biri yapıyor Sayın Başkan. Müzakereleri birileri yapıyor işte.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Millet iradesinin ne anlama geldiğini, nasıl teessüs ettiğini daha bilmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Söyle bakalım kim yapıyor? “Yapan şerefsizdir.” diye siz de söylediniz. Kim şerefsiz!.. Şerefsiz kim?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başkan, milletvekilini millet seçer, bunu bilmiyor musunuz? Bunu bilmeyecek insanın buraya çıkıp saçma sapan konuşması… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, kimse şerefsiz, Türkiye Cumhuriyeti’nde kim görüşüyorsa… 

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Yapan da söyleyen de şerefsiz, tamam.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - O şerefsizi bulun o zaman.  Öyle bir şey olur mu ya!

BAŞKAN –  Sayın Günal, oturunuz.

Arkadaşlar, bir dakika sakin olun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hükûmet değil misiniz?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın Günal, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor.  Lütfen efendim.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, biraz önce de ifade ettiğim gibi bu bütçe görüşmelerinin selameti açısından hatibe müdahale edilmemesi lazım. Kaldı ki siz müdahale ediyorsunuz. İç Tüzük’ümüz açık. Söz verdiğiniz Sayın Hatip Genel Başkanımızın ismini de anarak bu defa yeni bir tartışmaya sebep oldu.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir sataşma yok Sayın Başkan. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturunuz. Sayın Canikli, lütfen oturunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - 12 Ocak tarihli belge yanlış değildir. Ben hakaret etmedim Sayın Başkan, hakaret edildiği için cevap verdim.

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturur musunuz…. Arkadaşlar, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Her türlü iftirayı atacaksınız, her türlü hakareti yapacaksınız, sonra da susmamızı bekleyeceksiniz; böyle bir şey olur mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Sayın Canikli, lütfen oturunuz efendim, lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biz mi başlattık? Hakareti biz mi yaptık Sayın Başkanım, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan takdir eder bunları.

BAŞKAN – Sayın Şandır, burada konuşan arkadaşımız, hangi gruba mensup olursa olsun, bakınız, birbirimizi tabii ki eleştireceğiz, tenkit edeceğiz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bunu ben de temenni ediyorum.

BAŞKAN -  …ama bu, eleştiri sınırlarını aşıp başka bir hâle dönüşürse o zaman tabii ki diğer grupların hakkı doğar veya şahısların hakkı doğar, ona bir şey demiyorum ben. Benim söylediğim odur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Eyvallah…

BAŞKAN – Yani, düzgün bir lisanla konuşmaktır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama mikrofonu kapatmanız kabul edilemez.

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mikrofonu kapatmanız bu İç Tüzük’ün hiçbir yerinde yazmıyor. Onu doğru bulmuyoruz. Yani, o yaptığınız hadise özel bir tavır oldu.

BAŞKAN – Sayın Şandır, bakın…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben o anlamda gerekirse usul tartışması da açarım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, şunu diyorum: Bakınız, Sayın Özkan bizim Başkanlık Divanındaki bir arkadaşımız. Ben sadece, çok gürültüler ortaya çıktığı için, sesimizin anlaşılması babında mikrofonu kapattım ve sonrasında da tekraren, aynı, kaldığı yerden devam ettirdim. Hatta dikkat ederseniz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır o maksatla…

BAŞKAN – Efendim, şöyle… Şimdi, ben konuşursam, siz de konuşursanız birbirimizi anlayamayız. Bakın, siz konuştuğunuz an ben sizi dinliyorum. Lütfen… Ve arkasından, o sataşmaların neticesindeki ek süreyi de Sayın Özkan’a kullandırdım. Bakın, şu ana kadar hiçbir arkadaşımıza da o süreyi kullandırmadım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam…

BAŞKAN - Onu ifade ediyorum ben.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Canikli’nin konuşmasına cevaben söz istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben hakaret etmedim Sayın Başkanım. Benim öyle bir hakaretim yok.

BAŞKAN – Evet, Sayın Canikli konuşmasında…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimseye hakaret etmedim.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, iki dakika konuşsa, ne olacak yani?

BAŞKAN – Merhum Sayın Ecevit, Sayın Bahçeli ve yanılmıyorsam Sayın Yılmaz’dan bahsetti.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben bir yazıdan bahsettim sadece, bu kadar, hepsi bu kadar.

BAŞKAN - Ortak imzalarının olduğu bir açıklamadan bahsetti.

Buyurun, konuya bir açıklık getiriniz.

İki dakikalık süre de size veriyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben hiçbir zaman hakaret etmem ve etmedim, sadece bir gerçekten bahsettim.

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, MHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tekrar temennimi ifade ediyorum. Gerçekten, burada konuşan hatibe hepimiz tahammül etmemiz lazım. Hakaret eden kendi aczini ortaya kor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru, haklısınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, kimse burada, hakaret kastıyla buraya çıkıp konuşmak akılsızlığını da göstermez. Sayın Özkan da böyle bir akılsızlık yapmamıştır, kanaatlerini ifade etmiştir. “Belki” diyerek başlamıştır.

Dikkat edilmesini ben de tavsiye ediyorum ancak bir şey söyleyeceğim: Sayın Başkanım, sizin ve bizim burada uymamız gereken temel kural bu İç Tüzük ve Anayasa. Sayın Sakık’ın konuşmasına hiç müdahale etmediniz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Evet… Neler söyledi!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hâlbuki Sayın Sakık, bu Anayasa’ya aykırı birçok konuda görüş ifade etti. Sayın grup yöneticileri de itiraz etmediler.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Siz niye itiraz etmediniz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Niye itiraz etmiyorsunuz, sözünü niye kesmiyorsunuz? Sayın Murat Özkan’ın mikrofonunu keserken bir tavır ortaya koymuyor musunuz? Dolayısıyla biz bu görüşmelerin selameti açısından Başkanlık Divanının bu hususa dikkat etmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz.

Ayrıca, Sayın Nurettin Canikli milletin gözünün içine baka baka doğruları söylemiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yapmayın Sayın Şandır, Allah aşkına.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - 2000 yılında yapılan o görüşme bir müzakere değildir, bir devlet toplantısıdır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 12 Ocak 2000 tarihi gerçek değil mi?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - O devlet toplantısında alınan kararın imzalanmasıdır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –  Tamam, ben de ondan bahsettim. Ne diyor o kararda?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ama siz öyle yapmıyorsunuz, siz doğrudan İmralı’yla müzakere yapıyorsunuz ve bunu yapanı şerefsizlikle suçladınız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Şandır, ben orada öyle bir ifade kullanmadım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi arkadaşımın ifade ettiği gibi kim bu şerefsiz? Devletin hangi kademesi şerefsiz? Bu müzakereyi yapıyorsunuz. Bu müzakereyi devlet yapıyor diye kendinizi kenara çekemezsiniz, esas müzakere budur.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben öyle bir ifade kullanmadım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu milletin gözünden saklayamazsınız, geriye dönüp suçlamak da sizin hakkınız değil, haddiniz değil.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Terörle de ve teröristbaşıyla da müzakere yoktur, bunu aklınıza koyun!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ayrıca, gerçekleri saptırmak da gerçekten bu milletin aklıyla alay etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu sizin bilgilerinize sunarım ve Sayın Başkan, bu noktada duyarlılık talep ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, bu konuda Barış ve Demokrasi Partisi de kendisini bu işin muhatabı olarak görür.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Buyurun, hadi itiraz edin, müdahale edin!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Birincisi, Sayın Öcalan İmralı’da bir tutukludur. (MHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ TANKUT (Adana) –  Sayın Başkan, niye konuşturuyorsunuz!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bir tutuklunun, İmralı’da olsun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde burada hakaret edemezsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Suçluyu övmektir, suçluyu!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ben övmüyorum. Millete hakaret edemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür ediyorum.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Onun için, bundan sonra bu konulara dikkat edilmesini özellikle belirtiyoruz!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Özellikle belirtiyoruz, germeyin Parlamentoyu!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz geriyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen yerinize oturunuz.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Böyle cani falan diyemezsiniz, sizde de bir sürü cani var ama biz cani mani demiyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Sensin cani”sesi)

Fazla konuşma terbiyesiz! Şerefsiz!

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlar getirmesi temennilerimle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, önceki gün Hakk’ın rahmetine kavuşan Irak Türkmenlerinin sesi, Kerkük türkülerinin efendisi, Türk dünyasının önemli sanatçılarından Abdurrahman Kızılay Kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine ve Türk sanat dünyasına başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, ne zaman Meclis Genel Kuruluna Sayıştay ile ilgili bir taslak gelse, bir husus görüşülse giriş cümleleri hep aynı oluyor, tartışmalar hep aynı eksende devam ediyor. Ne söyleniyor: “Çağdaş katılımcı demokrasilerde, seçilenlerin, hükûmet edenlerin halk tarafından denetlenmesi önemlidir. Ancak, Hükûmet, bu çağdaş kabule karşı çıkarak denetimden kaçmak, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve onun adına denetim yapan Sayıştaya hesap vermemek için her yolu deniyor. Sayıştay raporları görmezlikten geliniyor, denetimin içi boşaltılırken sıradanlaştırılıyor.” Tüm Meclis gruplarının bu tekrarları içeren cümlelerinden gerekli mesajları çıkarmayan ve bildiğini okumaya devam eden Hükûmet, her türlü fırsat ve mazeretin arkasına saklanarak, sekiz yıldır yaptıklarının, harcadıkları halkın kaynaklarının hesabını vermeme hususunda ısrar ediyor, inat ediyor. Muhalefet ise tekrarın öğretim metotlarından birisi olduğu gerçeğinden hareketle, milletin kendisine yüklediği vazife gereği ısrarla hesap sormaya devam ediyor. Sorularına kaçamak cevaplar alsa da, koskoca bir yasama yılında hiçbir önerisi dikkate alınmasa da muhalefet, işini yapmaya devam ediyor. Bakalım, aldığı yüksek oy oranıyla başı dönmüş, ayakları bir türlü yere basmayan AKP’nin hem Meclisi hem de milleti gerginliğe iten ısrarcı, dayatmacı bu inatlaşması, bu halat oyunu nereye kadar sürecek?

Demokrasi ve adaletin herkese lazım olduğunu, mevki ve makamların bugün var, yarın yok olduğunu, bugünün galiplerini yarınlarda nasıl bir son beklediğini ne zaman hatırlayacak, ne zaman, sadece AKP’ye oy verenlerin değil tüm milletin Hükûmeti olduğu aklına gelecek?

Üç buçuk yıldır Mecliste yaptığımız uyarılara, yaptığımız bütün çağrılara rağmen, maalesef, yıllarca Sayıştay Kanunu’nu Komisyonda bekletip Genel Kurula indirmediniz. Yüzlerce denetçinin emeği ve milyarlarca lira vatandaşın parasına mal olmuş, içerisinde birçok usulsüzlük ve yolsuzluk ihbarları, tespitleri içeren Sayıştay raporlarının Genel Kurulda görüşülmesine engel oldunuz. Hükûmetin, kamu idarelerinin ve AKP’li belediyelerin usulsüzlükleri, yolsuzlukları ortaya çıkacak diye yılın altı yedi ayı denetim yapan Sayıştay denetçilerini sahaya çıkarmadınız. Bugüne kadar yaptığınız katrilyonlarca liralık harcamaların denetlenmesini istemediğiniz için “Denetimi AB normlarına uyduruyoruz.” maskesi altında devlet sistemini denetimsiz bıraktınız. İdari işlem ve harcamalarda kamu yararı bulunup bulunmadığı konusunun Sayıştay tarafından denetlenmemesi için performans denetiminin tanımını değiştirdiniz, idarenin kendi koyduğu hedeflere uygunluğu şekline dönüştürüp kendi çalar, kendisi oynar hâle getirdiniz. Yetmedi, işi şansa bırakmamak için Sayıştay Kanunu’na, sanki kurumun böyle bir iddiası varmış gibi “Yerindelik denetimi yapamaz.” diye niyetinizi beyan eden bir cümle koydurdunuz.

Sayıştay deyince aklınıza, her zaman kurumun faaliyetlerine destek olmak değil de “Adamlarımızı nasıl Sayıştay üyesi yaparız, nasıl Genel Kurulu ele geçiririz?” suali getirdiniz. Sayıştay denetçi yardımcılığı sınav sistemini değiştirip AKP referansı ile Sayıştay kadrolarını doldurdunuz.

Ya Sayıştay Kanunu görüşülürken son anda Genel Kurula getirdiğiniz önergeye ne demeli? Evet, geçici 5’inci madde rezaletinden bahsediyorum. Bu bile tek başına denetimden kaçtığınızın ispatı değil midir? Grup Başkan Vekilinizin de altında imzası olan önerge bakın ne diyor:  31/12/2018 tarihine kadar bu kanunun 4’üncü maddesinin (a) ve (b) bentlerinde sayılanlardan kamu payı yüzde 50’nin altında olup hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görenler Sayıştay denetimine tabi tutulamaz.”

Değerli milletvekilleri, tarihe takılıp kalmayın, 31/12/2018 tarihinin burada hiçbir önemi yok, sadece geçici madde formatına uydurmak için böyle afaki bir tarih konulmuş. Bu düzenleme günlük hayatımızı nasıl etkiliyor, son derece basit.

Grup Başkan Vekiliniz Sayın Canikli Maliye kökenli bir kardeşimiz, bu işleri de iyi bilir. Kastedilen, Türk Telekom gibi büyük payın kamunun elinde olmadığı şirketler. Türk Telekom’u öldüm fiyatına yabancılara sattığınız yetmiyormuş gibi, hiç olmazsa ortaklık hakları dolayısıyla yapılacak sınırlı denetimi de kaldırıyor ve kaçırıyorsunuz ya da hesabı veremeyeceğinizi biliyor, şimdiden tedbirler, engeller üretiyorsunuz. Burada nasıl bir kamu menfaati var, nasıl bir millî hissiyatla hareket ediyorsunuz? Yani değerli AKP milletvekilleri, siz bu kürsüden milletin menfaatlerini mi, yoksa Öger’in menfaatlerini takip için mi yemin ettiniz? Belki birçoğunuz bu hadiseden haberi olmaksızın el kaldırıyor. Böyle bir vebalin altına sizi ve sizin iradenizi itenlerle yüzleşmeniz ve en azından bunun hesabını sormanız gerekmiyor mu?

Görevi kötüye kullanan milletvekilleri ve belediye başkanlarının cezasını indirirken, milletvekili dokunulmazlığının devamına evet derken de aslında birilerinin nârına yanıyorsunuz. Sizlere de, sizlere saygı gösterenlere de yazık oluyor. Neden suçluyu kollayan, koruyan, kol kanat geren olarak anılasınız. Şunu unutmayın sayın AKP milletvekilleri: Milletin, “Sen kendini zeki bizi aptal mı sanıyorsun.” diyeceği günler geliyor. Sayıştayın denetiminden, mahkemelerin hesabından kaçabilirsiniz, ancak milletin şaşmaz terazisinden, o engin ve adil muhakemesinden kaçamayacaksınız. Ne yaparsanız yapın ne engeller getirirseniz getirin, mızrağın çuvala gizlenemeyeceğini ve gün ışığının karanlıkta gizlediğiniz şeyleri görünür kılacağını er geç göreceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından biri olan Sayıştayı yine muteber yerine oturtmak ve millet adına denetim yapar, hesap sorar hâle getirmek Milliyetçi Hareket Partisinin görevlerinden biri olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir süre önce Genel Kurulda müzakere edilen ve AKP oylarıyla yasalaşan Sayıştay Kanunu’nun görüşmeleri sırasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergelerin hiçbiri ama hiçbiri maalesef dikkate alınmamıştır. Sayıştayın performans denetimini iğdiş eden 2’nci madde değişikliği esnasında muhalefetin tepkisini azaltmak için AKP’nin, yani sizlerin verdiği tekriri müzakere sözünden de caydınız. İçinizde Sayıştay Başkanlığı üyeliği, denetçiliği yapmış insanlar bulunmasına rağmen performans denetiminin içinin boşaltılmasına sessiz ve seyirci kaldınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayıştayın denetim fonksiyonunun güçlendirilmesi için biz yine de bu önerilerimizi milletin huzurunda tekrarlamaya devam edeceğiz. Nedir bu öneriler?

1) Vakit geçirmeksizin önceki performans denetimi tanımına geri dönülmelidir.

2) Sayıştay denetçilerinin hazırladığı raporların ilgili bakanlıklara da gönderilip sonra yapılacak teftişlerde de kullanılmasının sağlanması zarureti vardır ve bu müfettişlere zaman kazandıracaktır, devlette uyumu temin edecektir.

3) Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde Sayıştay irtibat bürosu kurulmalı ve milletvekilleri inceleme ve araştırma taleplerine kılavuzluk yapılmalıdır.

4) Denetim ve araştırma yapılmasını talep etme yetkisi sadece Meclis Başkanlığına değil, Meclisteki muhalefet gruplarına da tanınmalıdır. Böylece hiçbir şeyin gizli saklı kalmaması temin edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

5) Diğer bakanlık mensuplarına verildiği gibi, Sayıştay denetçileri ve denetçi yardımcılarına da yurt dışında yabancı dil öğrenme, yüksek lisans ve doktora yapma imkânları tanınmalıdır.

6) Sayıştay üyeliği seçimleri sürecinin Sayıştay ayağında birinci sınıf denetçilere de oy kullanma hakkı verilmelidir. Bu, HSYK üyelik seçimlerinde birinci sınıf hâkimlere oy kullanma hakkı isteyen AKP için de samimiyet sınavı olacaktır.

7) Sayıştay raporları ve bir sonraki yıl sonuçları özel bir gündem ile basın aracılığıyla kamuoyuna açıklanmalı ve halkın bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bu raporların açıklanması her yıl kamuoyunca herkes tarafından beklenir hâle getirilmelidir.

Bu ve benzeri isteklerin gerçekleştirilmesi zor şeyler olmasa gerek. Bin at ile bin deve istemiyoruz kısaca. Tabii ki devletin, halkın malının korunmasını kendisine iş edinenler için kolay bir mesele. Bu emanetleri mukaddes bilenler için kolay bir mesele.

2011 yılı Sayıştay bütçesinin milletimize ve Sayıştaya hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Sayın milletvekilleri…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı ismimden bahsederek, daha önce verdiğim bir önergede ileri sürdüğüm düşünceden farklı bir görüş atfetmiştir, 69’a göre açıklama yapmak istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hayır, “İyi bilir.” dedim, sana bir sataşma yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, sataşmadan değil zaten, açıklama yapmak istiyorum sadece.

BAŞKAN - Buyurun, çok kısa bir süre…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, her konuşmacının arkasından hep böyle konuşulacak mı?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önergede ileri sürdüğüm düşünceyle alakası olmayan… Sayın Başkanım, izin verin lütfen.

BAŞKAN - Sayın Canikli, lütfen efendim….

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önergede belirttiğim düşünceyle hiç alakası olmayan bir görüş atfetti Sayın Başkan, çok net. İzin verin, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Canikli, bir dakika süre vereyim, oturun, yerinizden açıklamanızı yapın efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama Sayın Başkan, dinleyenler yanlış… Sanki Sayıştay denetiminden kaçırmak gibi…

BAŞKAN - Sayın Canikli, mikrofonunuzu açayım, yerinizden açıklamanızı yapın efendim.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, hiçbir zaman Sayıştay denetiminin alanını daraltmak için bir çalışma yapmadık. Bakın, bugün yüzlerce… (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, birazdan söz alıp açıklama yapsın.

BAŞKAN - Sayın Canikli, bakınız, mikrofonunuzu açtırdım ben efendim, buyurun siz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, iktidar partisi Sayıştayda konuşmayacak mı? O konuşmalarda çıkar açıklarsınız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Az sonra açıklasın sözcünüz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söz hakkım yok mu Sayın Başkan?

Önergeyi veren benim değerli arkadaşlar. Lütfen önergeyi…

BAŞKAN – Sayın Canikli, kısaca izah edin efendim.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sayıştay denetiminin etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma yaptıklarına dair beyanına ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Konuşmacının…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın imzası var.

BAŞKAN – Evet, efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O önergede Sayın Canikli’nin imzası yok, Sayın Elitaş’ın imzası var.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, bakın, 2’nci maddeyle ilgili…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sataşma yok efendim.

BAŞKAN – Nevzat Bey… Nevzat Bey…

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İsmimi de zikretti Sayın Başkan, ismimi de zikretti.

BAŞKAN – Buyurun efendim, siz buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, biz, hiçbir zaman Sayıştay denetiminin etkinliğinin ya da kapsamının daraltılması için bir çalışma yapmadık; tam aksine, bugün eski Kanun’a göre Sayıştay denetiminde olmayan, denetim dışında yüzlerce kurum vardır. Bütün bu kurumlar bu Kanun’la Sayıştay denetimi kapsamına alınmaktadır. Bu bir.

İkincisi: Bakın, ilk defa belediyelerin KİT’leri, kamu iktisadi kuruluşları denetim kapsamına alınmaktadır. Bugün en çok belediye AK PARTİ’li belediye, başta İstanbul, Ankara olmak üzere; en çok iktisadi kuruluşu olan belediyeler de bunlardır. İlk defa bu belediyeler Sayıştayın denetimi kapsamına alınmaktadır. Denetimden korkan bir siyasi iktidar böyle yapmaz Sayın Başkan, tam aksini yapar.

Teşekkür ederim efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hani sataşma yoktu! Neyi açıklıyor Sayın Başkan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Sayın milletvekilleri, bundan sonraki arkadaşımızın konuşma süresi için yeterli zaman yoktur. Bunu da dikkate alarak saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.56

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş’a aittir.

Sayın Durmuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçelerinin üzerinde Milliyetçî Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 1994 yılında yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemekle görevli özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliğidir. Yaklaşık on altı yıldır faaliyette olan RTÜK, düzenleme görevinin ilk ayağı olan ve yasayla da kendisine verilen frekans ihalelerini yapmayarak hem bu görevini yerine getirmemiş hem de devletin milyonlarca TL zarara uğramasına sebep olmuştur. Gerçi, bu konuda sadece Kurulu sorumlu tutmanın çok haksızlık olacağına da inanıyorum. Sekiz yıldır hem Parlamento çoğunluğunu hem Hükûmeti elinde tutan AKP’nin gerekli yasal düzenlemeyi yapmaması en büyük eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Denetleme görevine gelince, bugün ülkemizde 23 tanesi ulusal, 16 tanesi bölgesel, 214 tanesi yerel olmak üzere toplam 253 tane televizyon kanalı ve 36 tanesi ulusal, 100 tanesi bölgesel, 951 tanesi yerel olmak üzere toplam 1.087 tane radyo kanalı faaliyet sürdürmektedir. Bugün RTÜK, televizyon kanalı olarak ancak elli tane kanalın rutin izlemesini yapabilmekte, radyo yayınlarını ise hemen hemen hiç takip etmemekte, sadece şikâyet üzerine değerlendirmeye almaktadır.

Bunun değerlendirme açısından ne kadar vahim bir durum olduğu ortadadır ancak benim asıl vurgulamak istediğim, fiziki imkânsızlıklardan dolayı izlenemeyen yayınlardan daha çok rutin olarak izleme ve değerlendirmesi yapılan televizyon yayınlarıdır. Yayınların “Toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması.” ilkesi ne yazık ki en yoğun ihlal edilen ilke olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde ücretsiz yayın yapan televizyon kuruluşları bu kadar pervasızca yayın yaparak toplumsal değerleri tahrip eden bir tutum sergileyememektedir. Diğer ülkelerde çocuk ve gençler üzerinde olumsuz etkide bulunacak yayınlar şifreli, ücretli kanallarda verilirken biz de tam aksine ve inadına, günün her saatinde evlere sokulmaktadır.

Bugün ülkemizde televizyon yayınlarından genel bir memnuniyetsizlik olduğu çok açıktır. Hangi görüşten, hangi siyasal partiden olursa olsun ülkemiz insanı televizyonlardaki sorumsuz yayınlardan rahatsızdır. Televizyon yöneticileri rating uğruna bu ülkenin geleneklerini, millî ve manevi değerlerini, dilini, çocuklar ve gençlerimizin ruh sağlığını âdeta hiçe sayan bir yayıncılık anlayışıyla hareket etmektedir. Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon izlediği saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz, düzeysiz, insanların özel yaşamlarını konu edinen ve birçok insanın ölümüne ve saldırıya uğramasına neden olan programlara gösterilen müsamaha hâlen sürmektedir.

Peki, RTÜK ne yapmaktadır? RTÜK’te, çoğunluğu oluşturan ve yönetimi beş yıldır elinde tutan, muhafazakârlığı kimseye bırakmayan AKP’nin, manevi değerlerimize verdiği önemin en önemli göstergesi budur. AKP bürokratlarının yönetiminde son beş yılda yayınlarda bir düzelme değil, aksine kötüye gidiş vardır. Gerçi, bir TV programında “Türk aile yapısı nasıl olur?” sorusuna “Onu ben bilmiyorum.” diyen bir anlayışla beş yıldır üye ve Başkan olarak görev yapan Sayın Davut Dursun’un cevabı bu Kurulun mantığını ve görevini nasıl yaptığı hakkında bir fikir verir. Cevabın olmayışının altında “Türk” kelimesinden duyulan rahatsızlık olduğu açıkça ortadadır ki yeni düzenlemelerde içinde “Türk” olan kelimelerin ayıklanması bunun açık işaretidir. Millî ve manevi değerlere sahip olmak sözle değil icraatla olur. Bugün ülkemiz için olmazsa olmaz önem taşıyan RTÜK’ün bu durumu AKP’nin muhafazakârlık konusundaki samimiyetsizliğinin de bir göstergesidir.

2005 yılında seçilen yeni üyelerle önemli bir kısmı AKP zihniyetinin sözcüsü ve emir eri gibi davranan Kurul, kamu görevlisi olduklarını unutan AKP’ye hizmeti en önemli görev sayan üyeler çoğunluğu tarafından yönetilmeye başlanmıştır. RTÜK’ü ele geçiren zihniyet kendi kafa yapıları ve çıkarları doğrultusunda yayın yapan kuruluşlara her türlü kolaylığı ve serbestliği sağlamaktadır. Onların yasalara ve yönetmeliklere aykırı faaliyetlerini âdeta görmezlikten gelirken bunların dışında kalan ve dünya görüşleriyle bağdaşmayan yayın yapan kuruluşlara ise âdeta bir sürek avı başlatılmıştır. Kanunda tarif edilen tarafsızlık, AKP’ye ve politikalarına uygun yayın yapmak gibi anlaşılmaktadır. Uygulamada özellikle seçim dönemlerinde Kurulun yasadan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta zafiyet gösterdiği, kimi yayıncı kuruluşların Hükûmete karşı tutumuna göre cezalandırılması gereken yayınların hoş görüldüğü, toplumsal bilinçlenmeyi amaçlayan yayınlar sebebiyle de kimi  kuruluşların cezaya tabi tutulduğu yaşanabilmektedir.

Anayasa’dan kaynaklanan haberleşme ve haber alma özgürlüğü, devri iktidarınızda, iktidar sahiplerinin yönlendirme özgürlüğü olarak dikte edilmiş, yandaş medya zaten bunu canı gönülden vazife edinmiş, olmayanlar da tehdit ve baskılarla buna mecbur kılınmış. Bunu en açık şekilde Anayasa referandumu kampanyası süresince görmek mümkündür. Özellikle yandaş ve candaş medya, iktidar kaybederse kendilerinin de neyi kaybedeceğini bildikleri için inanılmaz derecede kirli bir propaganda yürütmüşler, sözde medyayı düzenlemekle görevli RTÜK seyretmeye devam etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması bir yayın ilkesi olarak belirlenmişken RTÜK bu ilkenin pervasızca ihlaline göz yummaktadır. Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, din, dil, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden yayınlara meydan verilmemesi ilkesi her gün ihlal edilmekte, terör örgütü ve yandaşlarının örtülü ya da açık propagandasına ses çıkarılmamakta, sözde ileri demokrasi adına üniter yapının ortadan kaldırılması yani Anayasa’nın açıkça ihlal edildiği program ve tartışmalar bütün hızıyla devam ederken karşımızda sadece seyreden bir RTÜK var.

Hükûmetin “açılım” diye sunduğu yıkım projeleri yıkıcı ve bölücü düşüncelerle vatandaşlarımızı yönlendirmeye çalışırken görevini yapmayan bir kurul var. Gerçi şöyle bir soru da akla gelebilir: “RTÜK gücü yetmeyebilir. Bu yayınları hukukun üstünlüğüne inandığımız ülkede izlemeyen cumhuriyet savcıları izleme fırsatı bulamıyor mu?” diye bir soru sormak aklımıza gelebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yayıncılığın, yayın organı ve sahipleri ile yakınlarının haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması ilkesi yasada yer almaktayken, bazı medya patronlarının devletle ilişkilerinde açıktan olmasa da yayın kuruluşlarını, Hükûmeti bir karar almaya, bir karardan vazgeçirmeye nasıl zorladıkları ve sonuç aldıkları bütün vatandaşlarımızın malumudur.

Sayın milletvekilleri, bir başka hususa da dikkat çekmek istiyorum. Borsamızın, bankalarımızın, enerji sektörünün, kısaca bütün millî varlıklarımızın yabancılaştığı iktidarınızda eksik kalan sadece Türk basını ve medyasıydı, onu da yabancı ortaklık payını yüzde 50’ye çıkararak halletmeye çalışıyorsunuz. Yabancı sermaye medya sahipliğini yüzde 50’ye çıkararak, yok olmaya yüz tutan Türk kültürü ve ahlakı tamamen yok edilecektir. Yerli medyayı denetleyemiyorsunuz, önünde el pençe durduğunuz yabancı sermayeye nasıl söz geçireceksiniz? Böyle bir şeyi düşünmezsiniz de çünkü varlığınız, iktidarınız, uluslararası sermaye baronlarına bağlı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) – Siyasi ve ekonomik konularda taviz verdiğiniz müddetçe iktidarınızın devam edeceğine inanıyorsunuz. Unutmayın ki bu millet size iki dönem birtakım beklentilerle ciddi destek verdi. Meşruiyetinizi uluslararası güçlerde aramak yerine size bu desteği veren millette arayın. Seçime kısa bir süre var, aklınızı başınıza alın. Sekiz yıllık iktidarınızda hiç aklınıza gelmeyen millet için, kalan sürenizi iyi kullanın. Yandaş ve candaşları korumaktan ve kalkındırmaktan vazgeçin, milleti kalkındırın. Yoksa öyle bir sonuçla karşılaşacaksınız ki ne olduğunuzu anlamadan, geçmiş örneklerde olduğu gibi kendinizi siyasetin karanlığında bulacaksınız. Hafızalarda kötü bir dönem olarak kalacaksınız.

2011 Haziranında yapılması planlanan genel seçimlerde, ayrışmayı, çatışmayı, partizanlığı ortadan kaldıran, hakkı haklıya teslim eden, kimsesizlerin sahibi olmayı becerebilen, herkese fırsat eşitliği sağlayan, kimseyi ötekileştirmeden hatırlı bir vatandaş olarak kabul eden milliyetçi hareketin iktidarı temennisiyle sözlerimi tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Orhan.

Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, insanda mevcut olan karşılıklı dayanışma, başkalarına iyilik yapma duygusunu hukuki statüye kavuşturan ve ona süreklilik sağlayan, tüzel kişiliğe sahip, hukuki ve sosyal bir müessesedir. Türk milletinin sahip olduğu tarihî ve kültürel mirasın en önemli kaynaklarından olan vakıflar, yardım ve hayır kurumlarıdır. Vakıfların yüzyıllardır çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik hizmetler sunageldiği, fakirliğin önlenmesinde kurduğu hastaneler, imarethaneler, yaşlı bakımevleriyle, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini sunageldiği bilinen bir gerçektir.

Selçukludan Osmanlıya, Osmanlıdan günümüze kadar vakıflar çok mühim işlere imza atmıştır. Onun içindir ki vakıf kültür ve medeniyeti, tarihi içerisinde çok ciddi roller oynamıştır. Selçuklulardan günümüze kadar akla gelebilecek hemen her alanda bir vakıf kurulmuştur. Bizler, hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisi için bile vakıf kuran bir milletin evlatlarıyız. Yoksul genç kızlara çeyiz verilmesi, bunların düğünlerinin yapılması bile düşünülmüştür. Cezaevlerindeki mahkûmların ihtiyaçlarının karşılanması, tarımın geliştirilmesi, borç yüzünden hapse girenlerin borçlarının ödenmesi bir mesele olarak görülmüş, ilgili vakıflar kurularak gerekli önlemler alınmıştır.

Osmanlı Devleti’nde vakıfların çok büyük bir gelişme gösterdiği, toplumun eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi en temel ihtiyaçlarının ötesinde son derece ayrıntılara dönük alanlara bile yöneldiği anlaşılmaktadır. O kadar ki Batılı sosyal politikacılar 16’ncı asır Osmanlı toplumu için “vakıf cenneti” tabirini kullanmışlardır. Gerçekten, o dönemlerde vakıf kurumu toplumun tüm ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan tek yaygın toplumsal kuruluş hâline gelmiştir. Böylece, halk devletine güvenmiş, sevgi beslemiştir. Bugün vakıf medeniyeti tüm gelişmelere rağmen o görkemli eski görünüşünden çok uzaktır. Onun içindir ki aradığımız huzuru bulamıyoruz. Bu değerlerin yanında gerçeklere göz atmakta fayda olacaktır ve bunlar yaşananlardır ve AKP tarafından 72 milyonun gözünün içine baka baka gerçekleştirilmektedir. Hatırlayın, AKP’yle beraber her şeye bedava dönemi başlatılmıştır. Kömür bedava, erzak bedava, giysi bedava, kırtasiye ve diğer bilumum masraflar bedava, bedava, bedava. Çalışalım yok, çalıştıralım yok, ara elaman yetiştirelim, insanımıza iş bulalım yok. AKP 22 Temmuz, 29 Mart seçimleriyle 12 Eylül referandumu öncesinde “Al kömürü, al erzakı, al parayı ver oyu.” demiş ve bunun karşılığını da almıştır. Söylenen “Hayırsever iş adamlarımızın yaptığı bağış.”tır. Bu doğru değildir.

AKP’nin seçim öncesinde oy karşılığı dağıttığının kaynağı vergilerdir. Hem de bu fakir milletin zor şartlar altında verdiği vergilerdir. Yani Tunceli’de valilik marifetiyle sırtlarda suyu bağlanmamış eve giden çamaşır makinesi, elektriği olmayan evlere giden buzdolapları bunu açıkça ortaya koymaktadır. Oradaki insanlarımız her şeyin en iyisine layıktır. Lakin seçim öncesi bu hareketin anlamı açıktır ve bunun kaynağı ülkemizin tüm bireylerinin vergileridir.

Bu olayın bir yönünü daha dikkatlerinize sunmak isterim. Demokrasi eşit şartlarda siyasi yarışmayla yerleşir. Demokrasi diye ortaya çıkanların demokrasiyi ne hâle getirdiğinin açık ispatıdır tüm yaşananlar. AKP kendi adına oy için dağıttığı kömürleri vergi gelirlerinden karşılamıştır. Bu çarkın bir kısmı şu şekilde kurulmuştur: Malum, AKP’yle beraber “gıda bankaları” denen dernek ve vakıflar tesis edilmiştir. Deniz Feneri, Deniz Yıldızı, Hızır Yardım bunların ünlüleridir. AKP bu gıda bankalarını bütün vergilerden muaf tutmuştur. Yetmemiştir, buraya bağış yapanların vergilerini de yaptıkları bağış miktarında düşmüştür. Dahası, yaptığı bağış fazla, vergisi az ise sonraki seneye mahsup ettirilmiştir. Bu şekilde acayip bir çark kurularak devlete vergi ödemesi gerekenler dolaylı olarak AKP propagandasına ve değirmenine su taşımaya yani AKP’ye kömür ve erzak katkılarını yapmaya başlamıştır. Bizim inancımıza ve devlet anlayışımıza göre kazanç vergilendirilmişse kutsaldır. Öyle devletin kesesinden yardım yapmak yok. Yapılan hesaplara göre, Türkiye’nin bu işten zararı milyarlarca lira seviyesindedir. Bu parayla bu ülkede onlarca fabrika kurulur ve binlerce işsize iş bulunabilirdi. AKP, devletin kasasına girecek parayı kendi siyasi faydası uğruna ambalajında kurdele, fiyonk ve konfeti olarak kullanmıştır. Bu uygulamada necip Türk milletinin geçmişten bugüne yansıması ve vakıf kültürünün doğrudan bağı ve paralelliği yoktur. Yüce Türk milletinin fertleri, bu adaletsizlikleri hafızasına not etmektedir. Bu meyanda Sosyal Yardımlaşma Fonu da “çalışma, buradan al ve yat fonu” hâline gelmiştir. Sosyal yardımlaşma vakıfları ciddi denetim altına alınarak haksız menfaat edinmelerin önüne geçilmelidir. Bugün, kamuoyunda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı yöneticilerinin maaşları halk arasında konuşulmaktadır. Mutlaka bunun önüne geçmek durumundayız. Bu yapılanlar ecdadın kemiklerini sızlatmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle sosyal politika işlevleriyle vakıflar, günümüz sanayi toplumlarının yaşadığı birçok sorunu bertaraf etme yeteneğine sahiptir. Ülkemizde vakıfların işleyişi ve denetimiyle sorumlu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü de vakıfların yeniden yapılanması kapsamında önemli bir revizyona tabi tutulmalıdır. Bu husus Sayıştay denetim raporunda yer almıştır. Personel politikaları ve kazanımları pozitif artış yönünde iyileştirilmelidir. Kurumun öncelikle rasyonel bir çalışma organizasyonuna kavuşması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, siyasi birtakım etkilenmelerden uzak bir işleyişin hâkim kılınması gereği vardır.

Vakıflar Türk kültürünün temel yapı taşlarındandır. Türk devletlerinde en güzel uygulamaları görülmüş ve tüm dünyanın dikkatini çeken sanat şaheserleri de vakıf ürünü eserler olarak ortaya çıkmıştır. Zamanımızda kurulan derneklerin ve vakıfların önemli bir kısmı maalesef tabela derneği ve vakfı olmaktan öteye gidememektedir, çünkü bir kısmının teşkilat yapısı çok zayıftır, bir kısmı kişilerin tekelindedir. Ayrıca, bu tekelleşmenin ötesinde, restorasyon ve tadilat işlevlerinin dışında ve de ihtiyaç sahibi fakir fukaranın hakkının gaspı yoluyla bir kısım vakıf üniversitesi kurulmuş olup, bu kuruluş ile ilgili kanunlarla kendi içinde ters düşmekle birlikte, fakir insanlarımız için yapılacak harcama, paraların ve imkânların zengin çocuklarının okuyacağı üniversiteler kurulması demektir. Vakıf üniversitelerinin daha çok, daha yeterli imkânlara sahip olmayan gençlerimize hizmet vermesi mutlaka sağlanmalıdır.

AKP Hükûmeti döneminde, bizi biz yapan değer, kurum ve müesseseler bir bir erozyona uğratılıp yok edilmektedir. Tarihten bugüne ışık tuttuğumuz vakıfların Genel Müdürlük binasının Hilton Oteli olduğu gerçeği gelinen noktayı ifade etmesi bakımından son derece manidardır. Vakıfların, fakir ve ihtiyaç sahibinin, gariplerin unutulduğu bir müessese hâline geldiğini üzülerek ifade ediyor, bu hususu tarih nezdinde, yüce Türk milletinin vicdanlarına emanet ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ve işlevinin yetersizliğini ifade ederken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı, devletimizin en önemli ve yüce makamıdır. Cumhurbaşkanının temsil ve idari görevlerinde en ufak bir zafiyetin, aksaklığın olmaması hepimizin beklentisi, dileğidir. Bu makamın yıpratılmaması, saygınlığının korunması için başta iktidar olmak üzere hepimizin, herkesin gereken hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Ancak bunun da ötesinde böylesine önemli ve geniş yetkilere sahip olan bu makamın güvenilirliğini korumak, saygınlığını artırmak herkesten önce Cumhurbaşkanının kendisine düşen en önemli görev ve sorumluluktur.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere Cumhurbaşkanı görevine Anayasa’nın 103’üncü maddesinde yer alan andı Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve tüm halkın huzurunda okuyarak başlamaktadır. Milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağı, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, laik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağı gibi çok önemli kavram ve değerler üzerine yemin eder, bu görevlerini yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına dair ant içer.

Yine Anayasa’nın 104’üncü maddesinin ilk paragrafında “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” denilerek Cumhurbaşkanının görevi genel olarak tarif edildikten sonra yapacağı görev ve yetkileri tek tek sıralanmaktadır.

Bütün bunları dikkate aldığımızda, Cumhurbaşkanı seçimlerinde uzlaşmanın kaçınılmazlığı ve çok büyük önem taşıdığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Ancak AK PARTİ’nin iktidara geldiği günden itibaren “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket etmesi, her konuda dayatmalarla sonuç alma çabası ve alışkanlığı 2007 genel seçimlerinden sonra da yaygınlaşarak devam etmiştir. Bu Cumhurbaşkanlığı seçimine de bu anlayış damgasını vurmuştur, AK PARTİ içinde tartışmalara neden olmuş, sonunda AK PARTİ Grubunda sadece AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmesine özellikle özen gösterilmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada ise yaşanan olaylar ve Sayın Cumhurbaşkanının kararları, uygulamaları hepimizde Sayın Başbakanın, AKP’nin vesayeti altında olduğu izlenimini güçlendirmiştir, hatta “Çankaya şubesi”, “AKP’nin onay makamı” eleştirilerini doğrular hâle gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanı seçimindeki uyarılarımızda, kaygı ve endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuz açıkça ortaya çıkmış, kanıtlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığını bu anayasal çerçevede yaşanan gelişmeler karşısında değerlendirdiğimizde yani sıkça söylenen deyimle “Cumhurun başı”nı, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve cumhurun hâlini topluca ele aldığımızda ne yazık ki istenen ve beklenen bir tabloyla karşılaşmak mümkün değildir. Üzülerek belirtmek isterim ki son yıllarda gelişen olaylar tarihimize olumsuzlukların yaşandığı acı bir bölüm olarak girecektir ve torunlarımız bunu üzülerek görecektir.

“Demokrasi”, “özgürlük”, “insan hakları” sadece lafta kalmıştır, içi boşaltılmış, halkın yanıltılmasında, oyalanmasında dilden düşmeyen bir araç olarak kullanılır hâle gelmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi unutulmuş, kuvvetler ayrılığı yok edilmiştir. Halkın yararına olan yasalar uygulanmaz, yargı işlevini tam olarak yapamaz durumundadır.

Devletin önemli birimleri, kamu kurum ve kuruluşları ile sürekli kavga edilmekte ya da birbiriyle kavga etmeleri için büyük çaba gösterilmekte, çanak tutulmaktadır. Yer altı, yer üstü kaynaklarımızın, halkın müşterek malı olan varlıklarımızın sorumsuzca talan edildiği, hesapsızca elden çıkarıldığı bir süreç yaşanmaktadır. Yolsuzluk, haksızlık ve adaletsizlikler büyük boyutlara ulaşmıştır, artık saklanamaz, inkâr edilemez hâle gelmiştir. Antidemokratik, hukuk dışı, yasa dışı baskılar, uygulamalar her geçen gün daha da ağırlaşmakta ve yaygınlaşmaktadır. Demokratik, anayasal, yasal hak arama yolları tıkanmıştır. Devlet memuru, kolluk güçleri, iktidarın teşviki ve desteğiyle aşırı şiddet kullanımını acımasızca ve hızla artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yoksulluk, işsizlik, baskılar… Ülke geleceğinden, çoluk çocuğunun geleceğinden kaygı duyan yurttaşlarımızın büyük bir bölümü korku, endişe ve ne yazık ki bunalım içine sokulmuştur. Araştırmaların ve ilgili istatistiklerin de rakamsal olarak ortaya koyduğu gibi intiharlar, cinayet ve cinnetler, aile içi şiddet, hırsızlık, boşanmalar, ailelerin parçalanması büyük ölçüde artmış ve hızla devam etmektedir. Vergiler, harçlar, haksız cezalar ve temel tüketim mallarına gelen zamlar büyük borç altında bulunan tüm yurttaşlarımızı çaresizlik içinde bırakmaktadır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde yaşanan bu olumsuzluklar karşısında Cumhurbaşkanımızın Anayasa’mızda verilen görev ve yetkilerinin ne kadarını nasıl kullandığına baktığımızda, bütün milletin Cumhurbaşkanı yerine bir bölümünün başkanı gibi davrandığını, Hükûmetin politikalarına, uygulamalarına, her şeye rağmen bağlı ve bağımlı olduğunu, her yasanın altına anında onay verdiğini görmekteyiz. AKP’nin, iktidarın yıllardır devlet birimlerini ele geçirme uygulamalarında başaramadığı hukuksal ve anayasal yetkinin olmadığı noktalarda Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak AKP’nin taleplerini anında yerine getirmektedir. Yükseköğretim Kuruluna, üniversite rektörlerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Anayasa Mahkemesi üyeliğine yaptığı atamalar ise ibret verici olduğu kadar da düşündürücüdür. Anayasa Mahkemesi üyeliğine normal koşullarda aday olamayacak bir şahsı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - …önce Müsteşar Yardımcısı atayıp bir ay sonra üye olarak atamasını tasvip etmek mümkün değildir. Böyle bir yola başvurulması, örnek olması bakımından elbette ciddiyetle bağdaşmamış, makama uygun düşmemiştir.

Sayın milletvekilleri, bütün bunlar ortadayken Sayın Cumhurbaşkanının devletin en önemli kurumlarına yaptığı atamalarda tarafsız davrandığını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlama konusunda görevini tam olarak yerine getirebildiğini söyleyebilir miyiz?

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki ülkemizde en önemli konular ve makamlar üzerinde bile çelişkilerin, kuşkuların, hukuksuzlukların, belirsizliklerin yaşanması olağan hâle gelmiştir. Devletin başının, Cumhurbaşkanının bile süresinin belirsizliğinin devam etmesi, belki beceriksizliktir ama ibret verici ve üzüntü vericidir.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığına gerekli ve yeterli ödeneğin verilmesi konusunda bugün bu döneme kadar sorun olmamış, bundan sonra da olmamalıdır. Ancak tahsis edilen ödeneğin, amacına uygun harcanıp harcanmadığına bakmak, gerekli önlemleri almak da Meclisin temel görevidir. Bu nedenle, bütçe kalemlerine baktığımızda iktidarın israf içinde yaptığı harcamaların bir benzerini Cumhurbaşkanlığı ödeneklerinde de görmekteyiz. Son yıllarda ödeneklerde önemli artışlar yapıldığı hâlde, tahmin edilen başlangıç ödeneğinden daha fazla harcama yapıldığı, sürekli ödenek aşımı olduğu, bu nedenle de bütçesi en çok sapan kurumlar arasında yer aldığı görülmektedir. Bu, Cumhurbaşkanlığının bütçe hazırlamadaki sorumluluğu ve ciddiyetini de açıkça ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın  Selvi, teşekkür cümlenizi alayım. İki dakika ek süre vermiştim, süreniz tamamlandı.

Buyurun efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Peki Başkan.

Dış politika ve ilişkilerde, artık, şatafatlı, israf içinde, yoksul halka daha yük getirmenin yerine daha ciddi, tutarlı -artık, İncili Çavuş politikaları, ahbap çavuş politikalarının da geçersiz kaldığı yeniden ele alınmalı- bir politika üretmenin zamanı gelmiştir, bundan kaçınılmamalıdır.

Sayın Başkan, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.

Buyurun Sayın Güner.

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Meclisimiz, gerçekten dünyada eşi olmayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir meclistir. Konuşmalarımda bazı sorunlara değineceğim. Yalnız, incitmek istemiyorum bu yüce Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde konuşurken özenli olmaya da çalışacağım fakat kurumun artık nelerle anıldığına değinmeden de geçmeyeceğim.

Bu Meclisin saygınlığını korumak elbette ki hepimizin görevidir fakat değerli arkadaşlarım, bu en başta Sayın Meclis Başkanının görevidir.

13/12/2010 tarihi itibarıyla 23’üncü Dönemde 17.305 yazılı soru önergesi verilmiş ve bunlardan 7.967 adedi süresi içinde cevaplanmamış -yani İnternet’te yayınlanmıyor, gözden kaçırılıyor- 1.474 adedi işleme konulmadan, önerge veren milletvekillerine iade edilmiştir. 23 Dönemde iade konusunda bir rekor kırılmış gibi gözükmektedir. Rekor mudur, değil midir, bunun yanıtını Sayın Başkan verecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, AKP hükûmetleri döneminde iktidar partisiyle aynı paralelde denetimden kaçan, denetim mekanizmasını işlevsiz kılan bir yapıya bürünmüştür. Bu dönemde, milletvekillerinin yurttaş adına denetim görevini yaparken en sık başvurduğu yöntem olan soru önergesi anlamını yitirmiştir. Sayın Başkan, Meclis, denetim görevini yerine getirdikçe saygınlaşır, lokantaya, çay ocağına kalite belgeleri alarak değil.

Yine, şunu da belirtiyorum: Normal koltuklar varken makam odalarına yeni, lüks koltukların alınmasını da burada kınıyorum.

7 Aralık Salı günü, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hesaplarının dört yıldır neden denetlenmediğini sordu. Şimdi, Genel Kurulun önünde Sayın Başkana bir de ben soruyorum: Bu Meclis hesaplarını araştırma komisyonu niye kurulmuyor? Niye dört yıldır bu Meclisin hesapları denetlenmiyor ve bunun önündeki engel kimdir, kimlerdir? Sayın Başkan, milletin huzurunda cevap vermenizi bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; personelin çok önemli dertleri var, sizlere de ulaşıyordur. Meclis personelinin servislerini kaldırdınız, “Daha sonra koyarız veya yol ücreti veririz.” dediniz, ikisi de şu ana kadar yapılmadı. Acaba bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kurumda aynı işi yapan personel farklı ücretler almaktadır. Bu da kanayan bir yaradır. Meclis Başkanı olarak bu kurumun çalışanlarının hakkını korumak öncelikle sizin görevinizdir.

Daha önce, Divan kararıyla, kadrolu olup da yardımcı hizmetler sınıfında çalışan dört yıllık fakülte mezunları genel idari hizmetler sınıfına geçirilmiştir. Şu anda bu konumda olan personel iki yıldır beklemektedir. Bu arkadaşların atamasını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Özellikle yeni inşaat çalışmasıyla araçların park yerlerinin olmadığı ve çok sıkışık bir şekilde park edildiğini de görmekteyiz, sizler de görmektesiniz. İnşallah, yeni, servis otobüsleri uygulanırsa bu da ortadan kalkmış olur.

Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste geçen dönem bir Genel Sekreter vardı. Genel Sekreterin neden görevden alındığını ben burada söylemek istemiyorum ama değerli arkadaşlarım, yeni bir Genel Sekreter alınmış bu Meclise. Bu Genel Sekreter, milletvekiliyle, parlamenterle nasıl konuşulacağını bilmiyor değerli arkadaşlarım, karşısındaki parlamenteri kendi personeli zannediyor. Bu konuyu da bu Mecliste söylemek durumundayım çünkü bu Mecliste her parlamenter, çalışanın, o Genel Sekreterin amiri durumundadır. Bunu da Sayın Başkana iletmiş oluyorum. Bu şekilde çalışan, Meclisin havasını bilen, Meclisin çalışma yöntemlerini bilen çok değerli kişiler var. Dikkat ederseniz, genel sekreter yardımcıları da dışarıdan alınmaktadır. Bu Meclisten neden alınmıyor? Çünkü Meclisin yönetimini çok iyi bilen, üniversite mezunu, kariyer sahibi çok değerli kişiler var. İlla, partizan nitelikte olan kişilerin mi alınması gerekli? Buna da Sayın Başkandan bir cevap bekliyorum değerli arkadaşlarım.

Bir de şu var: Bu Mecliste, dikkat ederseniz, bu Genel Sekreterin kardeşi işe alınıyor. Yine bu Mecliste, dikkat ederseniz, geçmişteki Meclis başkanlarının yakınları, kızları, gelinleri işe alınıyor. Türkiye’de, dikkat ederseniz, KPSS imtihanlarına giren yüzlerce, binlerce genç var. Yüzlerce, binlerce genç bu imtihanlara giriyor, iş arıyor devlet kapılarında. 280 bin civarında öğretmen atama, tayin bekliyor değerli arkadaşlarım. Bu sorunlar varken Meclis neden böyle partizan tutum içinde bu uygulamaları yapıyor? Sayın Başkandan bunun açıklamasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye… Esasında şunu söylüyorum: En ücra köşesinde bulunan, yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti’ne üretimde katkıda bulunan kişilerin umut yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Değerli arkadaşlarım, yine memurların bugün göz bebeği, umut beklediği kurum Türkiye Büyük Millet Meclisidir, işçilerimizin her zaman sorunlarının giderilecek olduğu yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, emeklilerin sorunlarının halledilecek olduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, en küçük birimde seçimle gelen köy muhtarlarının yasa tasarısının, onların ücretlerinin, aldığı paranın iyileştirilmesi, onların insanca toplumda bir muhtar olarak, bir yönetici olarak görev yapmalarını sağlayacak olan, maaşlarının iyileştirilmesinin özü burasıdır değerli arkadaşlarım.

Yine, değerli arkadaşlarım, şunu da belirtmek istiyorum: Bugün, üreticinin alın terinin verilecek olduğu, onun savunulacak olduğu, yönlendirilecek olduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bugün, bir dergide Sayın Başbakanın konuşması yayınlanıyor.

Değerli arkadaşlarım, konuşmanın özü fındık. Fındık ancak üreticinin temsilcileriyle görüşülür, fındık o yörede yaşayan insanların sorunları dinlenerek konuşulur ama Cüneyt Zapsu’yla görüşerek, o 8 milyon üreticinin emeği, alın teri orada tespit edilip… Sayın Başbakan, onunla görüşeceğine, halkın temsilcisiyle görüş, o halkın alın terini ver.

Değerli arkadaşlarım, 3 milyon lira yeter mi? 3,5 milyon lira yeter mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Hesabını Cüneyt Zapsu’yla yapma, halkla yap, üreticiyle yap, alın terini ver. Bu önemli.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran meclistir. Bu Meclis, bütün dünyadaki egemen güçlere karşı, emperyalizme karşı verilen gazi bir meclistir. Bu Meclisin başı da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı veren, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önderi, büyük adam Mustafa Kemal’in oturduğu koltuktur orası. O koltuğa oturduğun zaman, Türkiye'nin sorunlarını, Türkiye'nin üniter yapısını, Türkiye’de rejimi, Misakımillî hudutlarını en iyi şekilde savunacak olan bu Meclistir, bu Meclisin Başkanıdır değerli arkadaşlarım.

Burada çok şeyler konuşuluyor, çok şeyler gündeme geliyor değerli arkadaşlarım. Bu, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin başlatmış olduğu, bu halkın başlatmış olduğu Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda canını veren, kanını veren büyüklerimizin ruhuna burada yapılan bir yanlışlık, hakaret olur değerli arkadaşlarım. Onun için bu Meclisin çok dikkatli olması lazım. Bu Meclis dünyada örnek olan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, ordularını kuran, emperyalizme karşı en iyi şekilde mücadele veren kutsal bir yerdir, kutsal bir yuvadır. Bu kürsüde konuşan kişilerin çok çok dikkatli olması gereklidir ve ağzına ulusal bütünlüğü bozacak hiçbir kelimenin gelmemesi gereklidir değerli arkadaşlarım. İşte, biz kutsal bir görev yapıyoruz. Bu çatının altına girdiğimiz zaman bu üniter yapıyı, bu milletin millî bütünlüğünü koruyacağımıza yemin ediyoruz. Bu yeminimize sadık kalalım. Ha, buna sadık kalmayan buraya gelmesin değerli arkadaşlarım. Bunları yaşatmayalım halkımıza.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ederim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bağlayacağım.

BAŞKAN – Şimdi, her defasında ben teşekkür için mikrofonları açmayayım çünkü arkadaşların konuşacağı süreler belli. Lütfen, benim sınırımı da zorlamayın.

Buyurun efendim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Hemen bağlayacağım.

BAŞKAN – Teşekkür cümlenizi alayım.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım bu Meclisin çok dikkatli olması gerekli. Personelini de koruması lazım, halkı da koruması lazım, halkın lehine çıkan, halkın yararına kanunların geçmesi lazım. Başkalarının cezasını indiren, başkalarına af gibi kanunları geçiren bir meclis olmamalı ve Meclis Türkiye'nin menfaatlerini korumalı.

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.

Buyurun Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay ve RTÜK bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın arkadaşlarım, Sayıştay Kanunu iki hafta önce Genel Kurulumuzda muhalefetin tüm uyarılarına karşın kabul edilmiştir. Yolsuzluklara karşı ve tüyü bitmemiş yetim hakkının yenmemesi için, Sayın Cumhurbaşkanının, Sayıştay Kanunu’nun performans denetimiyle ilgili maddesini tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmesini dileriz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 249 televizyon ve 1.062 radyo bulunmaktadır. Bunları düzenleyen ve denetleyen RTÜK, kendi yaptırdığı bir araştırmaya göre, yüzde 25 oranında tarafsızdır. Bu oran da zaten RTÜK’ün yapısını yansıtmaktadır. RTÜK’ün 9 üyesinin 6’sı, yani üçte 2’si AKP’lidir. Bu AKP’li üyeler de yandaş radyo ve televizyonları koruyan, yandaş olmayanları da cezalandıran bir anlayış içindedir. Örneğin, 2010 yılında bir TV programında İkinci Meclise “darbeci Meclis” deniyor, tekke ve medreselerin kapatılması eleştiriliyor. İkinci Meclise cumhuriyeti kurduğu için, laikliği getirdiği için “darbeci” deniyor, RTÜK buna ceza vermiyor. Cem TV’ye ise özel harekâtçı İbrahim Şahin ile TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in görüntüleri birlikte verildi diye ana haber yayınını durdurma cezası veriliyor. RTÜK, üzüm çeşidini şarap markası zannedip NTV’ye ceza veriyor. İşte, RTÜK budur.

Sayın arkadaşlarım, burada da Torino yakınında yetişen “nebbion” diye bir üzüm çeşidini RTÜK şarap markası zannediyor ve NTV’ye programı durdurma cezası veriyor.

Değerli arkadaşlarım, TRT, RTÜK denetiminde değildir. Yeni RTÜK yasa taslağında ise, o taslak kabul edilirse RTÜK’ün denetimi altında olacaktır TRT.

Şimdi, TRT’nin açılımı kamuoyumuzda “Tayyip radyo ve televizyonu” olarak söylenmektedir. Tayyip Bey’in ve AKP’nin ileri demokrasi anlayışı da zaten bu demek değil midir?

Değerli arkadaşlarım, İbrahim Şahin TRT’ye Genel Müdür olunca, önce “Ben bu personelle kırk kanal yönetirim.” dedi, “Personel fazla” dedi,  sonra yetişmiş 994 personeli emekli etti, 200’e yakın kişiyi görevden aldı, araştırmacı ve strateji uzmanı yaptı, bu personellere iş vermedi. TRT’de personel sayısını azaltacak olan Genel Müdür tam tersini yaptı, emekli olanların 2 katı yeni personel aldı. TRT Genel Müdürü çaycısını bile dışarıdan getirdi. TRT çalışanlarıyla davalı  hâle geldi, açılan dava sayısı bini aştı. TRT kendisini savunmak için diğer kurumlardan 13 avukat aldı. Danıştayda TRT ve İbrahim Şahin hakkında çok dava varken Danıştay eski Genel Sekreteri ve şu anda 13. Dairesi Üyesi Taci Bayhan’ın eşi elişi öğretmeni Hayrünnisa Bayhan 15 Mayıs 2010’da TRT’ye 16344 sicil numarasıyla araştırmacı olarak naklen atanmıştır.

Yine aynı şekilde, TRT Yasası’nda yapılan bir değişikliğin iptali için Cumhuriyet Halk Partisi 15/7/2008’de Anayasa Mahkemesine dava açmış, henüz o dava sonuçlanmamışken Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlunun 23 Ekim 2009’daki düğününde TRT’nin kadrolu sanatçıları sahne almıştır. “Bunda ne var?” diyeceksiniz. Sayın arkadaşlarım, bunda çok şey var. Anayasa Mahkemesinin gündemini Anayasa Mahkemesi Başkanı belirliyor. Raportör, raporunu aylar önce tamamlamıştır.

Sayın arkadaşlarım, TRT’de sözleşmeli personel adı altında yandaş medya kadrolaşması yapılıyor. Zaman gazetesinden, Samanyolu TV’den, Cihan Haber Ajansından, Kanal 7’den, Kanal A’dan, Kanal 24’ten, Aksiyon dergisinden, Türkiye gazetesi ve Yurt Haber Ajansından toplam 35 kişi alınmıştır. Yandaş olmayan diğer kanallardan tek kişi dahi alınmamıştır.

TRT’ye diğer kamu kurumlarından alınan 160 kişi arasında arkeolog var, zabıt kâtibi var, polis memuru var, adli tıp memuru var, kimya öğretmeni var, el işi öğretmeni var ancak iletişim fakültesi mezunu tek kişi yok.

TRT’ye girmek için koşulları tutmayanlar, önce bakanlıkların ve valiliklerin özel kalem müdürlüğüne veya basın danışmanlığına atanıp sonra TRT’ye nakil ettiriliyor. Bu şekilde TRT’ye atanan 12 kişi vardır. Bunlardan bazı örnekler vermek istiyorum: Ahmet Turan Ayhan, Zaman gazetesinde çalışırken Turizm Bakanlığına basın müşaviri oluyor, beş ay sonra TRT’ye alınıyor. Aynı şekilde Devlet Bakanıyken Sayın Nimet Çubukçu’nun ve Sayın Mehmet Aydın’ın özel kalem müdürlerinin kadroları TRT’ye alınıyor. Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in şu andaki basın müşavirinin kadrosu yine TRT’dedir. Çetin Tüzün, önce Batman Valiliği Özel Kalem Müdürlüğüne getiriliyor, AKP Batman Milletvekili Ahmet İnal Bey’in danışmanıyken TRT’ye alınıyor. Volkan Metin, AKP Uşak Milletvekili Mustafa Çetin’in damadı, önce TOKİ’de uzman olarak göreve başlıyor, sonra valiliğe özel kalem müdürü olacak ve sonra da Ocak 2009’da göreve başladıktan üç ay sonra TRT’ye geçiyor ve yine Çorum Valiliğinde özel kalem müdürlüğü yapan Mualla Ayşegül Kumrulu TRT’ye alınıyor.

Sayın arkadaşlarım, TRT’deki atamalarda liyakat ve kariyer ilkelerine uyulmadığı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporunda yer almıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın danışmanları ve yandaş medya taraftarları TRT’de program yapıp sunmaktadırlar. Başbakanın ve bakanlıkların tüm etkinlikleri TRT’de canlı yayınla yayınlanırken muhalefete yer verilmiyor, verilse de aleyhte veriliyor.

Geçmişi şaibeli, şüpheli, firari Tuncay Güney’in TRT 2’de çıkarıldığı programdan dolayı TRT Sayın Deniz Baykal’a 10 bin lira, Cumhuriyet Halk Partisine 50 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir.

Yine, özel kanallara bile çıkarılmayan Mehmet Ali Ağca, TRT’ye çıkarılmıştır.

Yarbay Ali Tatar, Ergenekon’dan ikinci kez yakalama emri çıkınca beylik tabancasıyla intihar ediyor. Ailesi GATA’ya kaldırıyor ama maalesef kurtarılamıyor. TRT bu olayı “Yarbay Ali Tatar başından tek kurşunla vurulmuş hâlde bulundu.” şeklinde vermiştir. Bu nasıl bir kamu haberciliğidir?

Sayın arkadaşlarım, TRT yandaş gazetecilerin ve AKP’lilerin gelir kapısı olmuştur. Basına göre Mehmet Barlas “Ben TRT’ye program yapmadım, para almadım. Belki de birileri benim adıma TRT’den para aldı.” diyor. TRT’ye göre de para verildi.

AKP kurucusu ve MKYK üyesi Ayşe Böhürler TRT’ye program yapıyor. Sadece iki programdan 1,5 milyondan fazla para aldığı yazıyor. Bugünkü gazetelerde de resmi var.

Hakan Şükür’e de yine yılda 728 bin lira veriliyormuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

Sayın arkadaşlarım, TRT iktidarın sesi olmuştur, iktidarın borazanı olmuştur, iktidarın, TRT, vuvuzelası olmuştur, TRT iktidarın çiftliği hâline gelmiştir. Artık TRT’ye “devlet kurumu” demek imkânsızdır, “AKP’nin yayın organı” demek daha doğrudur. Onun için ben, bu konuda, TRT’ye yüzde 2 elektrik payı kesilmemesi ve TRT’nin zararlarının devlet bütçesinden ödenmemesi için kanun teklifi verdim. Teklifimin kabul edilmesi hâlinde elektrik fiyatları yüzde 2 ucuzlayacaktır, TRT’nin zararları da devlet tarafından ödenmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, AKP ve Hükûmet yola çıkarken “Üç Y’ye son.” dedi. Neydi üç Y? Yolsuzluklar, yoksulluklar, yasaklara sondu. Ne oldu geldiğimiz süreçte? Hiçbirisi son olmadı, daha da arttı, daha da üzerleri örtüldü, hatta hatta üç Y dört Y oldu. Nedir dördüncü Y? Yandaşlıktır. Nedir o yandaşlık? Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanı yandaş oldu, medya yandaş oldu, yargı yandaş oldu son Anayasa değişikliğiyle, yönetim yandaş, denetim yandaş, RTÜK yandaş, TRT yandaş. Ee, Türkiye yandaşların Türkiye’si değil, Türkiye tüm bu vatandaşların Türkiye’si olmak durumundadır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.

Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin üye yapısıyla oynanarak Yüksek Mahkemeyi işlevsiz kılmak, siyasal iktidarın dünya görüşüne ve isteklerine uygun kararlar vermesini sağlamak üzere yapılan Anayasa değişikliği halk oylamasının ardından yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin düşürüldüğü durum demokrasiye, temel hak ve özgürlüklerin korunup sürdürülmesine vurulan bir darbedir.

Değerli arkadaşlar, Avrupa’da anayasa mahkemeleri 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmıştır. Adolf Hitler’i kanlı bir diktatör yapan, bu yolda önünü açan 17 ve 18’inci yüzyılların demokrasi anlayışıdır. 20’nci yüzyılın birinci yarısına kadar bu anlayışı baz alan demokrasiler seçimle iş başına gelmeyi demokrasi adına yeterli görürler ve seçimle işbaşına gelenlerin mutlak iktidar gücüne sahip olduğunu kabul ederler. Günümüz Türkiye’sinde de tam olarak savunulan, bu köhnemiş demokrasi anlayışıdır. Ne var ki bu görüş demokrasileri kolayca baskıcı rejimlere dönüştürmüş ve dünya bunun bedelini çok ağır ödemiştir. Hitler ve Mussolini ikilisinin yarattığı ortam bunun en önemli örneğini oluşturmaktadır.

Yeni çağdaş demokrasi anlayışında “Seçimle iktidara gelen iktidarların demokrasiyi yok etme özgürlüğü olamaz.” ilkesi benimsenmiştir. Erkler ayrılığı ve hukuk devleti kavramlarıyla anayasa mahkemeleri bu dönemin eserleridir. Erkler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargının eşitliği ve iş bölümü içinde iş birliği esasına dayanır.

Hukuk devleti, hukukun üstünlüğünü tanıyıp koruyan, devlet organları ile kamu kurum ve kuruluşlarının tüm eylem ve işlemlerini yargı süzgecinden geçiren düzeni anlatmaktadır. Çağdaş demokrasi anlayışında anayasa mahkemeleri demokrasiyi ve temel hak ve özgürlükleri sürekli kılabilmek için iktidar gücünü sınırlandırmak amacıyla kurulmuşlardır. Bu nedenle, anayasa mahkemesinin yasama ve yürütmeden bağımsız olması, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler yönünden yaşamsal önem taşımaktadır.

Anayasa’mızdaki erkler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkelerine dayalı parlamenter sistem kabul edilmiştir. Yasama ve yürütmeyi ele geçiren tek parti yönetiminin sivil diktaya dönüşmesi olasılığına karşı anayasa koyucu Anayasa Mahkemesini kurmuş ve yasama işlemlerinin denetimini yüksek mahkemeye vererek iktidar gücünü sınırlandırmıştır. Denetimsiz güç despotizme dönüşür ve bundan en büyük zararı demokrasi alır.

Anayasa’mız önemli görevleri yükümlemiştir. Şimdi, son Anayasa değişikliğinden sonra baktığımızda, Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı siyasal rejim yönünden yaşamsal önemdedir. Yüksek Mahkemenin bağımsızlığı, onu işlevsel kılma yönünden üye yapısına yasama ve yürütmenin müdahale etmemesini gerektirir. Oysa yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerinin Sayın Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilip atanmasının yolu açılmıştır.

Sayın Başbakan yargıyı ayak bağı olarak görmekte ve bu bağdan kurtulmak için Anayasa değişikliği yapıldığını meydanlarda söylemektedir. Başbakanın isteğine uygun biçimde yargıyı bertaraf etmek, daha doğrusu kendi isterlerine uygun kararlar vermesini sağlamak üzere yargıyı ele geçirebilmek için Anayasa’da iki önemli değişiklik yapıldı: Biri Anayasa Mahkemesi, diğeri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üye yapısını değiştirmekti.

Anayasa Mahkemesinin üye yapısı 15’ten 17’ye çıkarıldı, yedek üye statüsü kaldırıldı, mevcut yedek üyeler asıl üye statüsüne geçirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinin 3’ü Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14’ü Cumhurbaşkanınca atanacaktır. Çağdaş demokratik ülkelerin hiçbirinde anayasa mahkemesinin tüm üyelerinin seçimi bir tek siyasal partinin iradesine bırakılmamıştır. Yapılan değişiklikte Anayasa Mahkemesi fiilen ve hukuken AKP mahkemesi niteliğine dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesine üye seçilmesi, yasama ve yürütmenin yargıya karışmaması gerektiğini, ileri demokrasilerde sistem gereği yasama organınca seçim yapılacaksa bunun uzlaşma ile muhalefetin de katılması sağlanarak nitelikli çoğunlukla yapılmasının zorunlu olduğunu söylemektedir. Bunun için Avrupa ülkelerinde genellikle parlamentodan eğer anayasa mahkemesine üye seçilecekse üçte 2 çoğunluk aranmaktadır.

Peki, bizde ne oldu? Sayıştaydan bir üye seçtik, Hicabi Dursun. Anayasa Mahkemesine üye seçilirken… Öncelikle bu Hicabi Dursun Sayıştayda Genel Kurulda üye seçimi yapılırken 2009’da seçilemeyeceği anlaşılınca otuz günlük sürede Sayıştay Genel Kurulunun Genel Kurul yapması engellendi. Hicabi Dursun’u parmak kaldırarak burada sadece Adalet ve Kalkınma Partililerin oylarıyla Sayıştay üyeliğine seçtik. Bu sefer Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçiminde ne oldu? Sayıştay 3 üye gösterecekti. Sayıştaydan aday olarak gösterilen Hicabi Dursun seçildiği tarihte kırk beş yaşını doldurmamıştı. Sayıştayda deneyimi çok az olan bir üyeydi, bir yıllık bir üyeydi. En az oyu almıştı, 28 oy almıştı. Burada da tekrar geldi, sadece Adalet ve Kalkınma Partililerin oylarıyla bu sefer de Anayasa Mahkemesi üyeliğine 256 oyla seçildi. Parlamentonun salt çoğunluğu 276. Yapılan o Anayasa değişiklikleriyle nasıl bir partinin ele geçirildiğini bugün şimdi, çok daha iyi görüyoruz. Fakat, yani onu tarihsel gelişiminde Hitler örneğini verdim, tarihsel gelişiminde Mussolini örneğini de burada bilerek verdim.

Şimdi, elbette, bu kişi bugün yargılamaya geçtiğinde sizler için, Anayasa Mahkemesine gidip yargılanacak olanlar hakkında nasıl bir yargılama yapabilir? Dolayısıyla Parlamentodan seçilen üyeler tamamen bir siyasal partinin bir elemanı gibi seçilmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, başka bir örnek…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O insanlar burada yok, cevap veremiyorlar bu saldırılara. O insanlar burada değil ama bakın…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, dinle, dinle, sabret, dinle efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O insanlar cevap veremiyor.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, dinle…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O insanlar burada değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben neyin ne olduğunu biliyorum. Bunu seçmeseydiniz, onu seçmeseydiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O insanların söz hakkı olsa tamam söyleyin, eleştirin ama cevap veremiyorlar bu insanlar.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şaibeli kişileri seçmeseydiniz, şaibeli kişileri seçmeseydiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yazık yani olmaz böyle bir şey.

BAŞKAN – Sayın Canikli

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Cumhurbaşkanı tarafından seçildi bir üye. Yargıyı…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclis seçti, Meclis seçti.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, dinle, dinle…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis seçmedi, siz seçtiniz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Siz bir Grup Başkan Vekilisiniz, eğer dinlemekten acizseniz… Ben neyi konuşacağıma kendim karar veririm Beyefendi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe, Genel Kurula hitap edin.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasa Mahkemesinde raportör olarak bulunan bir üye var. Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilemeyecek durumda. Ne yapılıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilemeyecek olan bir kişi Ulaştırma Bakanlığında Müsteşar Yardımcılığına getiriliyor. Bir aylık bir süreçle Müsteşar Yardımcılığı görevini yaparak, oradan yargıyı dolanarak, dolambaçlı bir yöntemin içine sokarak Anayasa Mahkemesi üyeliğine getiriyorsunuz. Hâlbuki Cumhurbaşkanı hem devletin başı hem yürütmenin başıdır. Sayın Cumhurbaşkanının göreve seçildiği günden beri bağlı olduğu siyasi partiyle düşünce bağından kendisini kurtaramamış olması, Anayasa Mahkemesine seçtiği üyelerin niteliklerinde de bu görülmektedir.

Hâlbuki Anayasa Mahkemesinin kuruluş amacının sebeplerinden birisi şuydu: “Eğer bir siyasal parti hem Meclis, yasama organına hem yürütmeye sahip olursa, tarafsız bir Cumhurbaşkanı bu dengeyi koruyabilir.” diyordu. İşte, sadece sizin oylarınızla seçilen bir Cumhurbaşkanı da bu Anayasa Mahkemesini Adalet ve Kalkınma Partisinin bir yan kuruluşu hâline getirmiştir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Cumhurbaşkanını Meclis seçti, biz değil. Meclis seçti! 

AHMET YENİ (Samsun) – Siz de oy verseydiniz, niye oy vermediniz!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ya bir dinleyin ya! Niye dinlemekten zevk almıyorsunuz ya! Gelirsin konuşursun kardeşim ya!

AHMET YENİ (Samsun) – Ben de konuşacağım biraz sonra!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Konuşursun tabii kardeşim, sen de konuşursun tabii ama işin gücün laf atmak!

AHMET YENİ (Samsun) – Devam et, devam et!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi Başkanının son dönemlerde yaptığı açıklamalar… Anayasa Mahkemesi Başkanı bu Anayasa’yı korumak ve kollamakla yükümlüdür, bunun için yemin etmiştir. Bir ara… Artık siyasi iktidarın düşüncesine doğru gidiyor. Sayın Başkan Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerinin değiştirilebileceğinden söz ediyor. Hâlbuki Anayasa’nın ilk üç maddesi cumhuriyetin kurucu felsefesidir. Cumhuriyetin kurucu felsefesini tartışmaya açmak akıl işi değildir.

Başka bir şey daha vermek istiyorum. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanımızın bir açıklamasını daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Yeni üyelerin yemin töreninde yaptığı konuşma: “Değişime karşı çıkan çağının nabzını tutamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, ek sürenizi de tamamladınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bir dakikada bağlayabilirim.

BAŞKAN – Hayır efendim, şimdi bir dakika olduğu zaman ben size veremem. Sadece bir teşekkür cümlenizi alayım.

Buyurun efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, o konuşması da yerinde değildi, Anayasa Mahkemesi Başkanına yakışmayan bir konuşmaydı. Eğer Anayasa Mahkemesi Başkanı bir hukukçu olsaydı o konuşmayı yapamazdı.

Sevgili arkadaşlar, önümüzde, Meclisin önünde bir an önce çıkartılması gereken Anayasa’nın kuruluş kanunudur. Bugün Anayasa Mahkemesi çalışmamaktadır. Anayasa’nın kuruluş kanununu bir an önce Meclisten çıkarmalıyız.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum size de.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ayrıca bu Anayasa değişikliğiyle ferdî başvuru hakkını da tanıdık, onun da önüne geçilmesi kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, hiçbir kısıtlama yapmıyorum, mümkün olduğunca da sürelerinizi veriyorum ama usul hâline getirirsek arkası gelir. Bu teşekkür cümlesi, doğrusu yönetici olarak benim de fazla hoşuma gitmiyor yani “Teşekkür cümlenizle bağlayınız.” ibaresi de yerli yerinde bir ifade değil. Lütfen süremizde konuşmalarımızı tamamlayalım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Şahin Mengü.

Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe müzakerelerinde rakamlar fazla değer atfetmiyor Türkiye’de, hemen hemen dünyanın bütün parlamentolarında böyledir. Hangi birimin bütçesini konuşuyorsanız o birimin eylem ve davranışlarını tartışırsınız. Ben de huzurlarınıza Başbakanlıkla ilgili görüşlerimi açıklamaya geldim.

Dün burada, gerek Sayın Maliye Bakanı gerek Sayın Başbakan öyle güzel bir tablo çizdi ki ben kendim bir refah ülkesinde yaşadığım inancına vardım. O kadar müreffeh yaşıyoruz ki Maliye Bakanı dağıttı “Emekliler çok para bile alıyor.” dedi -onun da nasıl olduğunu anlatacağım şimdi de- böyle çizilen bir tablo.

Arkasından, bir lokantanın basılması, anasıyla babasıyla yemek yiyen çocukların hüviyetlerinin toplanıp tekrar aileye teslim edilmesi gibi… Allah’tan, bir hukuk profesöre olan Ankara Barosu Başkanı orada olduğu için olaya müdahale etti, geri adım atıldı. Bu, çok enteresan bir eylem ve davranış tarzı.

Tabii, bütçelerin sapmaması için evvela Başbakanlık bütçesinin çok sağlıklı ve öngörülü olması gerekir. Şu anda hatırlayabildiğim kadarıyla Başbakanlığın bütçesi kendine bağlı kuruluşlarla beraber 5,1 trilyon yani eski parayla katrilyon. Şimdi o bakımdan… Buna tabii MİT dâhil, kendisine bağlı diğer birçok bağlı kurum da var ama asıl burada hassas olan nokta, Başbakanlığın kendisinin kullanması yani Sayın Başbakanın devletin yüksek menfaatlerinin temini için yani gizli istihbarat, gizli operasyonlar, bazen sosyal ve ekonomik menfaatler temin etmek üzere kendisinin şahsına, namusuna tevdi edilmiş olan örtülü ödenek.

Şimdi, örtülü ödeneğe baktığınız zaman, bizde maalesef örtülü ödenek rakamı çok küçük gösteriliyor. Ama arkasından bu rakam bin katına, 1.300 katı yukarılara çıkıyor. Burada ne yapılmak isteniyor? Benim tespitim: Örtülü ödenekten harcanacak paranın miktarının burada tartışılmasının önüne geçiliyor. Yoksa özel kalemin bütçesi içinde gösterilen rakamlardan elbette bütçe tekniği içinde arasında kaydırmalar yaparsınız. Bu kaydırmalara göre de fasıllar arasında hareketle bunu çözersiniz. Ama bu, burada, yüce Mecliste bu rakamların tartışılmasının önüne geçilir. Biz en azından burada, elbette o örtülü ödenek kendi Kanunu’ndan, tabi olduğu Kanun’dan ötürü gizlidir ama neyin, nerede en azından rakam olarak harcandığını bilmek de bu yüce Meclisin hakkıdır. Hiç birimiz bu rakamı bilmiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Nerelerde harcandığını bilemezsiniz.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Hayır, bakın, onu söylemiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söylediniz de onun için.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) -  Sayın Canikli, orada oturup hep laf atıyorsun. Ben bu paraların harcandığı noktaların gizli olduğunu ama rakamını da bilmek hakkım olduğunu söylüyorum. Yani bir rakamı bin katı, 1.300 katı artırarak burada uygulama yapmak çok sağlıklı değil. Çünkü gizlilik, şüpheyi uyandırır. O zaman baştan öngörünü yaparsın harcayacağın paraya yakın. Tabii zaman zaman sapmalar olur ama o bütçeye yakın bir rakam ortaya koyarsın. Eğer koyduğun rakamı bin katı, 1.300 katı artıyorsan, bu, toplumda şüpheyi uyandırır; onu anlatmaya çalışıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok önemli olaylar yaşıyoruz, bu örtülü ödenekle de ilgili yaşıyoruz çünkü çeşitli dedikodular var. Tabii, gizlilik söz konusu olduğu için şeffaflık söz konusu olamayacağına göre neyin nereye harcandığını bilmek de çok mümkün değil.

Bir gazete haberi çıktı “Futbolcu transferi için para verildi.” denildi. Bakın, şimdi elimde bir tane gazete haberi var, dergi haberi var: “2 milyon 600 bin sterline alındı, 1 pounda Remzi Gür’e kiralandı.” diye. Ne kadar doğrudur, ne kadar yalandır bilmiyorum. Araştırılması gerekir, araştırmayalım mı? Söylemeyelim mi bunları?      

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söyleyin canım!

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) -  Hah, bunları söyleyeceğiz gayet tabii.

Ama, bu arada, çok çarpıcı, çok yaşanan olaylar da var. Adana Milletvekilimiz Tacidar Seyhan, Sayın Başbakanın cevaplandırması için iki tane soru sormuş, diyor ki: “MİT Müsteşarı İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüştü mü, görüşmedi mi?” Buna cevap geliyor, Sayın Cemil Çiçek imzasıyla. Çok enteresan, çok açık bir cevap geliyor. “Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, şu yazısında, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu çerçevesinde görevlerine ilişkin faaliyetlerin gizli olarak yürütüldüğü belirtilmiştir.” Orada ne konuşulduğunu sormamış arkadaş. Arkadaşım, orada böyle bir görüşmenin olup olmadığını sormuş.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O da gizli…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Şimdi, geriye dönüp bakın… Şimdi, Sayın Başbakan diyor… Bu cevaptan da anlaşıldığı kadarıyla görüşülmüş.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey söylenmiyor.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - Görüşülmüş… Şimdi, bakın, Sayın Başbakan evvela dedi ki… “Görüşüldü.” diyene hakaret etti. Sonra “Ben görüşmüyorum, devlet görüşüyor.” dedi. Ya, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı mahalle muhtarı mıdır? Başbakana bağlı bir, çok üst düzey bürokrattır. Eğer… Niye bunları saklıyoruz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gazeteler siyasidir!

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - Müsaade et CanikliCanikli, sonra orada çok karşılıklı konuşmaya başlarız. Müsaade et…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Peki, tamam…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - O bakımdan, şimdi, bir şeye cevap veriyorsanız… Bakın, milletvekiline cevap veriyorsunuz. Şunu uygar bir ülkede yapsanız, bu cevabı veren ilgili bakan gider. Bunun Japonya’da örneği var. Yani “İki tane kurumsal cevap vardır.” deyip yuvarlak cevap veren bakanı Japonya’da görevinden aldılar.

Bir başka şey daha var. Sayın Başbakana yine Tacidar Seyhan arkadaşım soruyor: “Sen şu tarihte, üç gün ortadan yok oldun.” Gayet tabii Başbakanlar da dinlenir. “Edirne’nin Keşan ilçesinde Şapçı Prestige Otelde Yunan İstihbarat Başkanıyla görüştün mü görüşmedin mi?” diyor. Buna gelen cevap da yine Sayın Cemil Çiçek tarafından veriliyor, bakın ne deniyor: “Sayın Başbakanın gerek yurt içi gerek yurt dışı yapmış olduğu görüşmeler ilgili mevzuat ve teamüller çerçevesinde gerçekleşmektedir.”

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Çok aydınlatıcı!

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Şimdi, bu sorunun cevabı… Eğer görüştüyse, o zaman, devlet teamülüne göre yapılması gereken tutanağı var mı yok mu? Bu görüşme devletin arşivine girdi mi girmedi mi? Burada ne görüşüldü? Bu usulden midir teamüllere uygun mudur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bir devletin istihbarat teşkilatı başkanıyla görüşmek üzere bir hudut kasabasına gitmesi çok teamülden midir? İlk defa duyuyoruz da öğrenelim diye soruyoruz. Belki usuldendir. Acaba MİT Müsteşarını göndermemesinin sebebi: Sayın Başbakan MİT Müsteşarına mı güvenmiyor? Eğer bir istihbarat teşkilatının… Olabilir, Yunan İstihbarat Teşkilatı Başkanı buraya gelir, Sayın Başbakanla görüşür. Nasıl CIA Başkanı geldiği zaman görüşüyorsa bu çok da ayıp bir şey değildir. Devletler bu tip ilişkileri kurarlar. Ama sayın başbakanlar, özellikle bu ülkenin Başbakanı bir ülkenin istihbarat teşkilatı başkanının ayağına doğru gitmez, onu buraya getirir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle bir şey olabilir mi, yapmayın ya.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Müsaade et.

Burada, “olmamıştır” demiyor, “Böyle bir görüşme olmamıştır.” demiyor gelen cevapta, “Teamüllere uygun olmuştur.” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Şahin Bey, böyle bir şey söz konusu değil.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Teamüllere uygun olan nedir? Bunu öğrenmek istiyorum. Teamüle uygun olan gider mi kardeşim? Bunu söyleyeceksiniz, “Teamüllere uygundur, gider.” diyeceksiniz. Verecek, şimdi, Sayın Başbakan Yardımcısı cevabını. Ama nitekim, bakın, daha vahimi var. Sayın Cemil Çiçek’in bu cevabından sonra gazeteci Mustafa Mutlu bunu gündeme getiriyor Vatan gazetesinde. Sayın Mustafa Mutlu’yu arıyor ve şunu söylüyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mengü, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – … diyor ki sonunda: “Görüşme oldu mu, olmadı mı, bilmiyorum.” Peki, o zaman bu milletvekillerin sorduğu sorulara Sayın Cemil Çicek cevap verecekse şunu yazar: “Böyle bir görüşmeden haberim yok, bilgim yok.” der. Hem “Usulüne uygun yapılmıştır.” diyeceksin, gazeteci sorduğu zaman gazeteciye işin gerçeğini söyleyeceksin, “Ben bilmiyorum.” diyeceksin. Şimdi, bu, bu yüce Parlamentonun manevi şahsiyetine saldırı mıdır, değil midir? Hele bunun yıllarca bu Parlamentoda görev yapmış olan Cemil Çiçek gibi çok deneyimli bir siyasetçi tarafından yapılması işi daha vahim hâle getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, burada hepimiz bu ülke için görev yapıyoruz. Hiçbirimizin bir diğerinden bu ülkenin sevgisi hakkında bir santim daha ne fazla ne eksik olduğuna inancım yok. Herkes bu ülkeyi en az bir diğeri kadar seviyor. O zaman burada görev yapan insanlara da ne olur saygılı davranın. Bu cevabı vermeye hiçbir siyasetçinin, hiçbir bakanın hakkı yok. Bu, çok ağır bir şey, bu Parlamentoya saygısızlık.

Değerli arkadaşlarım, çok şey anlatılabilir. Bu Remzi Gür’e verilen para var mıdır, yok mudur; bir dernek üstünden 2 milyon 600 bin pound yurt dışına gönderilmiş midir? Bunun araştırılması lazım. Oradan da 1 pounda Remzi Gür’e mi o bina peşkeş çekilmiştir, kiralanmıştır? Kimin parasını kime veriyorsunuz? 2 milyon 600 bin pounddan bahsediyoruz. Bu memlekette açlık sınırında yaşayan milyonlarca insan varken, her gün 1 milyon çocuk aç yatağa girerken bu rakamların, bunların tartışılması ve araştırılması lazım.

Tabii, arkadaşlarım, sırası geldiğinde Teksasvari kanunu da tartışacaklardır. Ama evvela, şu 2 milyon 600 bin poundu bir öğrenmek mecburiyetindeyiz. Bu para kime, niçin verilmiştir? Bu Remzi Gür’ün ne özelliği vardır? Ona 1 pounda bu bina kiralanmıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Garanti ediyorum, gerçek değildir. Öyle bir şey yok, dedikodu, gazete haberi sadece.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle, Sayın Başkan sizi ve milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, toplumlar doğaya ve insanlığa kazandırmış oldukları eserler, zenginlikler ve değerlerle tarihte iz bırakabilirler. Varlıklarını sürdürebilmeleri ise yaratılmış olan eserlerin, zenginliklerin ve değerlerin korunup gelecek kuşaklara aktarılmasıyla mümkündür. Bu anlamda, yaklaşık bin yılı bulan bir geçmişe sahip olan vakıflarımız, hem bir Osmanlı kurumudur hem de Evkaf Vekâletinin kaldırılmasıyla bir cumhuriyet kurumu hâline getirilmiştir Vakıflar Genel Müdürlüğü. Önemli sorumluluklar üstlenmiştir. Evladı fatihanların ve atalarımızın kurduğu vakıflar güzel şeyler yapmışlardır, imarethaneler kurmuşlardır, garip gurebaya, fakir fukaraya ve muhtaçlara yardım etmişlerdir, hatta bazı Osmanlı padişahları sokak hayvanları için bile vakıf kurmuşlardır. Ama öte yandan bu vakıfların, özellikle Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi, sadrazamların, vezirlerin ve bazı zenginlerin mal varlıklarını korumak için de yaptıkları, vergi kaçırmak için de yaptıkları bir kurum olarak kullanılmaya başlandığını da görmekteyiz. Bu bir tarihsel gerçektir. Bugüne baktığımız zaman da biraz paralellik de arz etmektedir.

Hâlen 41.800 adedi mazbut, 283 adedi mülhak, 4.544 adedi yeni ve 161’i cemaat vakfı olmak üzere toplam 46.793 vakıf bulunmaktadır. Bunların bir kısmının kültür varlıklarımızın bakımı, onarımı, korunması amaçlı olduğu bellidir ancak az önce söylediğim gibi, üzülerek belirtiyorum ki bazıları da zenginleşmek amacıyla tekrar kullanılmıştır.

Geçen bütçede de söylemiştim vakıfların denetimiyle ilgili ancak bu sıkıntılar devam ediyor. Yani vakıflarda pis kokular var. Bunu ben geçen bütçede burada anlatmıştım. Ben söylemiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi de söylemiyor -Sayıştay Başkanı orada oturuyor- Sayıştay söylüyor, “Vakıflarda pis kokular var.” diye söylüyor.

Geçen sene şöyle söylemişim: “Taşınır ve taşınmaz tüm tarihî eserlerin tespit edilmesi amacıyla kurumsal bazda yok olma riski taşıyan eserlerin önceliklendirilmesine ilişkin sistemli bir çalışma yapılmaması, yapılan tespitin tam ve sağlıklı olması için teknolojik araçlardan yeterince yararlanılmaması, onarım ve restorasyon konularındaki denetim ve güvenliğe önem verilmemesi, harcamaların açık ve şeffaf olmaması, yardımların hakkaniyet terazisinden şaşmayacak ölçülerde dengeli ve eşit yapılmaması, üstlenilen sorumluluk, misyon ve vizyon açısından önemli olduğu kadar kamu vicdanı açısından da büyük önem taşımaktadır.”

Nitekim bu sene Sayın Bakanın ve benim seçim bölgemde önemli yolsuzluklar ortaya çıkmıştır. Sayın Genel Başkanımız bir grup konuşmasında bunu açıkladı.

İzmir ve Manisa çevresinde yirmi iki vakıf camisinin onarımı için ihaleye çıkıldı, ihaleyi alan firmalara ihale bedelinin tamamı olan 6 milyon 874 bin liranın ödenmesine karşın, belirtilen onarım işlerinin ancak yüzde 44’ünün yapıldığı fotoğraflarla belgelendi. Bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Yani bunların bazıları Sayın Bakanın memleketinde; Manisa Demirci Yakup Çelebi Camisi, Manisa Kula Emre Camisi, Urla Güdük Minare Camisi, yine Urla Denizli Camisi, Kemeraltı Camisi, Merkez Çorakkapı Camisi diye gidiyor. Ben, Sayın Bakanı otuz yıldır tanıyorum, muhakkak bunlara da bir cevap vereceğini de burada umut ediyorum, ama benim düşüncelerim şöyle:

Cami üzerinden, ibadet ve inanç üzerinden yolsuzluk yapanların ne bu dünyada ne de öbür dünyada yatacak yeri yoktur. Yalnızca bunu yapanların değil, buna göz yumanların, fırsat yaratanların, üzerine gitmeyerek fakir fukaranın hakkını siyasi ranta dönüştürenlerin de dinden, imandan burada söz etmeye hakları bulunmamaktadır diye düşünüyorum.

Ayrıca diğer bir konu sayın milletvekilleri, Sayın Bakana da sormak istiyorum: İstanbul’da Kaptanı Derya Halil Paşa Camisi dinî alan tanımından çıkartıldı mı çıkartılmadı mı? Çıkartıldıysa hangi gerekçelerle çıkartıldı, burada ne yapılması planlanıyor?

Değerli milletvekilleri, AKP tarafından hazırlanan bir yasayla, İstanbul’da, Bezmiâlem Valide Sultan, Silahtar Abdullah Ağa ve Abdülhamit Sani Mazbut Vakıfları adına Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bezmiâlem adıyla bir vakıf üniversitesi kuruldu. Bu yasayla, öncelikli olarak yoksullara ve sağlık güvencesinden yoksun olanlara hizmet vermekte olan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi özel bir üniversiteye dönüştürülerek zenginlere ve parası olanlara tahsis edildi ve edilmekte. Garip gureba edebiyatı yapan AKP’nin, ilk ve tek gureba hastanesinin hangi toplumsal gerekçeyle kimlere, ne karşılığında devredilmek istendiği de önemli bir soru işaretidir ama asıl sorun garip gureba ve hastane değildir, bunun arazisidir. Her ne kadar Vakıflar Genel Müdürlüğü, hastanenin başka bir yere taşınmasının söz konusu olmadığını söylese de burada zaman kimi haklı gösterecektir, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Çünkü aynı açıklamada üniversitenin Eyüp’teki Silahtar Abdullah Ağa Vakfı’na ait 300 bin metrekarelik arazi üzerine inşa edilecek yerleşkesinde alışveriş merkezleri ve konaklama mekânları gibi ince düşünülmüş detayların da yer alacağının belirtilmesi vakıfların nasıl bir rant aracı olarak düşünüldüğünün bir başka göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, sekiz senedir olumlu olarak destekliyoruz Vakıflar Genel Müdürlüğünü, yapıcı bir muhalefet içindeyiz ancak az önce söylediğim gibi önemli yolsuzluk konuları da var, bunların üzerine gidilmesi gerekiyor. Bu nedenlerle tamamen kendi kaynaklarından oluşan 401 milyon liralık 2011 bütçesinin 207 milyon lirasının yatırımlara ayrılmasını olumsuz buluyoruz ancak 1.883 personelle denetimin yapılmayacağını burada söylüyoruz ve bunun izlenmesi için biz elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz ve 2011 Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ulusumuza, vakıflar camiasına iyilikler getirmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden önce Sayın Bakanın Komisyondaki sunumundan bir cümleyi sizlere okumak istiyorum, Sayın Bakan aynen şöyle söylüyor: “Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ifade ve basın özgürlüğünün gelişmesi, ülkemizin dünya kamuoyuna gerçekçi şekilde tanıtılması, ülke dışındaki gelişmelerin zamanında ve gerçek verilere dayalı olarak izlenmesine imkân sağlamaktadır.” Bu sözler Sayın Arınç’a ait. Oysa Dünya Basın Konseyleri Birliğinin hazırladığı raporda “Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğü tehdit altında.” denilmekte, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda nasıl bir yüz kızartıcı durumda olduğumuz gözler önüne serilmektedir. Bu rapora göre Türkiye’de gazeteci ve yazarlar aleyhine 5 binden fazla soruşturma başlatılmıştır. 46 gazeteci ve yazar hapse atılmış ve birçoğu tutuklu olarak, duruşmaları yapılmadan veya hüküm giymeden hapiste bulunmaktadır.

Hapisteki gazeteciler arasında hüküm giymeden veya teminatla salıverilmeden iki seneden uzun süredir tutuklu olan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan da bulunmaktadır. Türkiye’de gazeteciler ve yazarlar aleyhine yedi yüzden fazla ceza kovuşturması yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baratalı, konuşmanızı tamamlayınız.

BÜLENT BARATALI (Devamla) – 178 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 138’inci sırada bulunmaktadır. Bu ortamda Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğünden söz etmek mümkün müdür?

Değerli milletvekilleri, özgür bir basın ancak hukukun üstünlüğüne dayalı, laik ve demokratik bir düzende varlığını sürdürebilir ancak ne yazık ki sekiz yıllık AKP hükûmetleri boyunca hukuk adına en büyük hukuksuzluklar birbiri peşi sıra uygulamaya konulmuş, bundan medya da payına düşeni fazlasıyla almış bulunmaktadır.

Diğer yandan, düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli iki ayağından biri olan yerel basının da durumu içler acısıdır ve ağır sorunlarla boğuşmaktadır. Bu duruma ilgili Bakanlığın ve Genel Müdürlüğün kayıtsız kalmasıyla da âdeta yerel basın yok sayılmaktadır veya Hükûmete bağımlı hâle getirilmek istenmektedir.

Ulu Önder Atatürk’ün “fazilet adaları” olarak nitelendirdiği yerel basınımız, ne yazık ki resmî ilan pastasından yeterince pay alamamak, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazete kâğıdı teminindeki zorluk, tiraj sorunları nedeniyle âdeta can çekişmektedir.

Değerli milletvekilleri, geçen bütçe döneminde de bu Genel Müdürlüğün sorunlarına değinmiştim. Özellikle idari kadrolara dışarıdan atamalar yapılmaktadır hâlâ daha. Yöneticilerin bir bölümü emekliliğe zorlanmaktadır. Yurt dışı görevlere iletişim mezunu olmak koşulu arandığı hâlde ilkokul mezunları bile görevlendirilmektedir. 657, 4/B ve sözleşmeli şekilde üç statüde çalıştırılan en düşük ücretliler bu gruptadır. Başbakanlığa bağlı kurumların neredeyse tümünde çalışanlarına Başbakanlık tazminatı ödenirken bu Genel Müdürlük çalışanlarına bu tazminatlar ödenmemiştir, hizmet binası olmaması nedeniyle senede 2 trilyon civarında kira ödemektedir.

Yine, üzülerek ifade ediyorum ki geçen seneden beri hiçbir şey değişmemiştir ve hiçbir şeyin değişmeyeceği de ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) – Bitirdim Sayın Başkanım, selamlayacağım sadece.

Yine, bütün bu düşüncelerle, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;   2011 bütçesinin, bu Genel Müdürlüğün bütçesinin ulusumuza ve çalışanlarına iyilikler getirmesini diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baratalı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.36

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına Van Milletvekili Kerem Altun’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Altun, süreniz beş dakika, ek süreniz de bir dakika olacak ihtiyaç duyulursa.

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; devletimizin en yüksek temsil ve idare makamı olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı devletimizin şeref ve itibarının da temsil edildiği makamdır. Onun için her türlü tartışmanın dışında tutulmalıdır. Diğer yandan, sorumluluk ve temsil makamında bulunan insanlar olarak bu konuda üslubumuza dikkat etmek zorundayız. Kişisel ilişkilerimizde birbirimize saygı ifade ederken, devletin ali makamları ve kurumlarıyla ilgili siyasi içerikli mesajlar verdiğimizde ağza alınmayacak sözler kullanmak doğrusu hiçbirimize yakışmıyor. Kin, öfke ve nefreti çağrıştıran sözlerin, yersiz, gereksiz siyasi tartışmaların milletimiz tarafından benimsenmediğini, kabul görmediğini milletimizi iyi tanıyanlar bilir. Temsil ve idare görevinde asla zafiyet kabul etmeyecek olan Cumhurbaşkanlığı makamı bugün binlerce yıllık devlet geleneğimizin onuruna ve milletimizin değerlerine yakışır tarzda ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte görevler icra etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz 21’inci yüzyıla iyi bir başlangıç yaparak girdi. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti, içeride ve dışarıda elde ettiği kazanımları kurumsallaştırma yolunda taze bir bilinç ve dinamizmle ilerlemektedir. Çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı arzulayan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yürüyüşünde ıskalanmadan hem halkı ve yöneticileriyle bir bütün olması hem de bilinçli ve girişimci bir ruhla hareket etmesi her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.

Milletimizin yüksek takdirle takip ettiği üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız öncü, moral verici, motive edici ve vizyon koyucu kişiliğiyle yoğun bir tempo içinde, dur durak bilmeden çalışmalarını sürdürmektedirler çünkü çağımız, bilgi ve sürat çağıdır, bu tempoyu yakalayabilenlerin ayakta kalma şansı vardır.

Bu çerçevede, görevdeki üç yıllık zaman diliminde Sayın Cumhurbaşkanımız, ağırlıklı olarak siyasi ve ekonomik gündemlerle, ülkemizin iş adamları, akademisyenleri ve basın mensuplarıyla sağladıkları yurt dışı ziyaretlerinde muhataplarıyla verimli görüşmeler ve bağlantılar gerçekleştirmişlerdir. Bu girişimler, kısa, orta ve uzun vadede Türkiye'nin siyasi gücüne, ekonomik refahına katkıları anlaşılacak büyük adımlardır.

Değerli milletvekilleri, artık ülkemizin komşularıyla sorun yaşayan değil, çözüm bulan, sulhu yurtta olduğu gibi cihanda da bayraklaştıran bir ülke olarak sergilediği yükseliş hem bölgesinde hem de küresel çapta takdir toplamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımız, küresel ve bölgesel aktörlerle her alanda yoğun ikili ve toplu görüşmeleri başarıyla gerçekleştirmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Zirve Toplantısına Başkanlık etmiş, yine Birleşmiş Milletler 65’inci Genel Kurulu Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi çerçevesinde yapılan Gelişmiş Ülkeler Yuvarlak Masa Toplantısına Eş Başkanlık yapmışlardır.

Keza, Haziran 2010 yılında Güneydoğu Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleriyle İstanbul’da düzenlenmiştir. Böylece, artık, Türkiye, sorunlarını erteleyen, öteleyen bir ülke değil çağdaş diplomasiyi en ince şekilde kullanan öz güven ve yumuşak güç sahibi bir ülke olma yolunda önemli adımlar atmıştır.

Yine, Türkiye'nin, gerek Afganistan ve Pakistan gerekse Bosna Hersek ve Sırbistan ile kurduğu üçlü diyalog mekanizmaları, yapıcı ve barış odaklı diplomasinin 2010 yılı içindeki tezahürleri arasında yer almaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu başarılı ve sonuç alıcı yurt dışı temaslarının yanında milletimizin moralinin yüksek tutulması ve sorunların yerinde görülmesi amacıyla onlarca yurt içi gezi gerçekleştirdiklerine tanık olduk. Gerek mülki idare temsilcileri gerekse vatandaşlarımızla, sivil toplum örgütleriyle samimi temasların sağlandığı bu ziyaretler, devletin sıcak yüzünü göstermesi ve güven telkin etmesi bakımından önemli bir işlevi yerine getirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altun, konuşmanızı tamamlayınız.

KEREM ALTUN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki bütün toplum kesimlerinin temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanımız, iç ve dış faaliyetlerinin yanında kültür, sanat ve toplumsal çalışmalara olan desteğini de sürdürmektedir. Bu çerçevede, siyasetçisinden sanatçısına, gazetecisinden bürokratına, sade vatandaştan sivil toplum örgütlerine kadar pek çok kesimin ağırlandığı Çankaya Köşkü cumhura kapılarını sonuna kadar açmıştır. Çankaya Köşkü, demir parmaklıklar arasında girilmez, gizemli bir mekân olmaktan çıkmıştır. Bu tabloyla özlediğimiz bir Cumhurbaşkanlığı profili gösterilmektedir, sergilenmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı makamı toplumumuzun doğrudan yararlandığı pek çok sosyal sorumluluk projelerine de ayrı bir önem vermektedir. Bu projelerden bir tanesi de Kuzey Van Gölü Projesi’dir. Bu projeyle, Doğu Anadolu Bölgemizde bulunan Ahlat, Adilcevaz, Tatvan ve Erciş ilçelerini kapsayan kültürel mirasın korunup geliştirilmesi, temelinde sosyokültürel ve fiziksel gelişmeleri sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altun, son cümlenizi alayım.

KEREM ALTUN (Devamla) – Cumhurbaşkanlığımızın 2011 yılı bütçesinin yüce makama ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altun.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Siz değerli heyeti saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletimiz adına yasama, denetim ve temsil görevini yerine getirmektedir. Şüphesiz ülkemizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasının temelinde Türkiye Büyük Millet Meclisi yatmaktadır. Milletimiz, egemenlik hakkını Mecliste temsilcileri vasıtasıyla kullanmaktadır. Bazı yerler vardır ki önemi ve değeri hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Bazı makamlar da vardır ki sorumluluğu ağırdır ama onuru çok büyüktür. Yüce Meclisimiz, bu ülkede değeri ve kıymeti tartışma götürmez bir mekândır. Şu anda içinde bulunduğumuz binada seksen bir vilayetimizden değişik sesler ve renkler bir arada bulunmaktadır. Bu tarihî binada ülkemizin daha iyi yerlere gelebilmesi için önemli kararlar alınıyor ve gelecek kuşakların hayatlarına yön verilmesi amacıyla hareket edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıldır bu Meclis önemli yasalar çıkarmıştır. Bu yasalar sayesinde son yılların en büyük reformları, yenilikleri, değişimi yapılmıştır. Bu büyük değişim beraberinde siyasi bir istikrarı getirmiş, bu da ekonomiyi, dış politikayı olumlu yönde etkilemiştir. Kurucu iradeden ilham ve güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin güçlenmesi, insan hak ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi için iktidarıyla muhalefetiyle bir bütün hâlinde azimle çalışmak ve gayret etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi yasama ve denetim çalışmalarına ilişkin bazı hususlarda sizlere bilgi vermek amacıyla bulunuyorum.

23’üncü Dönemin başından 9 Aralık 2010 tarihine kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne kadar 738 kanun tasarısı gelmiş, bunlardan 373’ü kanunlaşmıştır. Yine kanun tekliflerinden de 813 kanun teklifinin 173’ü kanunlaşmıştır.

23’üncü Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisini 2,5 milyona yakın insan değişik vesilelerle ziyaret etmiştir. Bu da Meclisimizin ne kadar önemli olduğu ve vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır.

Kanunların güncel metinlerine ulaşılabilmesine imkân sağlayacak olan mevzuat bilgi sistemi kısa süre içerisinde İnternet üzerinden kullanıcıların hizmetine sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde elektronik belge yönetimine geçiş yapabilmek amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Arşivdeki Osmanlıca belgelerin tespiti yapılmış, bugünkü harflere çevrilmesi işi başlatılmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2010 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi 468,7 milyon Türk lirası olarak kanunlaşmıştır. Yıl içinde toplam 21,4 milyon Türk lirası özel ödenek kaydıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi 490,1 milyon Türk lirası olmuştur. Yıl sonu itibarıyla da 2010 yılı bütçemizin gerçekleşme oranının tahminen yüzde 85,3 oranına ulaşması beklenmektedir. 2011 yılı bütçe teklifimiz 2010 yılı kullanılabilir bütçe ödeneğine göre yüzde 9,1 artışla 512 milyon 935 bin TL olarak önerilmiş bulunmaktadır.

Bilindiği gibi, gerek 2010 yılı gerekse 2011 yılı bütçemizin yüzde 70’ler dolayındaki personel, sağlık gibi rutin harcamalar dışındaki önemli bir bölümünü Meclisimizin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmeye ve fiziki imkânlarını iyileştirmeye harcıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki komisyon toplantı salonlarının seslendirme ve görsel sunum sistemleri yenilenmiş bulunmaktadır. Vatandaşlarımızın dilekçeleri elektronik ortamda e-dilekçe programıyla Dilekçe Komisyonuna iletilmektedir. Ayrıca milletvekillerine randevu programı sistemiyle beraber, bu şekilde elektronik sistemle randevu alınabilmektedir.

Yine Meclis TV’miz çalışmalarını İnternet üzerinden de yapmaktadır. Diğer yandan, Meclisimizin tüm birimlerinin iş ve işlemlerinin 2013 yılına kadar tamamen elektronik ortamda yürütülmesini amaçlayan Bilgi İşlem Altyapı Projesi üzerinde çalışmalar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumu iş birliği hâlinde yürütülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki yıl içinde, 520 milletvekilimizin çalışma şartları bakımından büyük önem taşıyan ve teknolojinin imkânlarından en iyi şekilde yararlanmak üzere, içinde çalışma ofisleri, toplantı salonları, sosyal donatı alanları da bulunan parlamenterler çalışma birimleri binamızın ihalesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüfekci.

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) - …2011 yılı içerisinde yapılmış olacaktır. Binanın yapım süreci, ihalenin sonuçlanmasına müteakip on sekiz ay olarak kararlaştırılmış ve 2013 yılında, inşallah, bina hizmete girecektir. Tüm bu teknik düzenlemeler, bütçe ayarlamaları ve yatırımların tek bir sebebi vardır, o da daha iyi yasama ve denetim faaliyetini yapan bir Meclise sahip olmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mali disiplinden ve yapısal reformlardan taviz vermeden, titizlikle hazırlanan 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bağımsızlık mücadelemizi yürüten ve gururla 87’nci yıl dönümünü kutladığımız, cumhuriyetimizi ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu günden beri üzerine düşen görevi şerefle yerine getirmektedir. Kurucu iradeden ilham ve güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin güçlenmesi, insan hak ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi için iktidarıyla, muhalefetiyle yeni düzenlemeler yapmaya azimle devam etmektedir. Bu ulvi çatı altında yapmış olduğumuz çalışmalarla ilgili olarak özet bilgiler vermek istiyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23’üncü Yasama Döneminde 10 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne göre yapması gereken çalışmanın çok üstünde bir performans sergilemiş, 1.732 saat çalışması gerekirken 2.520 saat çalışma gerçekleştirmiştir. Başka bir ifadeyle 788 saat fazla çalışma yaparak milletimizin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri gerçekleştirmiştir.

23’üncü Dönemin başından 13 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gelen toplam kanun tasarı sayısı 738’dir, bunlardan 375’i kanunlaşmıştır. Yine, aynı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 813 kanun teklifi verilmiş, bunlardan 174’ü kanunlaşmış, 5’i üyelerce geri alınmış, 24’ü Genel Kurul gündeminde, 609’u ise ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmeyi beklemektedir.

23’üncü Dönem başından bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2.285 sözlü soru önergesi, 17.305 yazılı soru önergesi verilmiş; bu soru önergelerinden sözlü olanların yüzde 72’si, yazılı olanların yüzde 86’sı cevaplandırılmış olup diğer soru önergeleri işlemde bulunmaktadır.

23’üncü Dönemde 10 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 960 Meclis araştırması önergesi verilmiştir. Bunlardan bir kısmı Genel Kurulda görüşülerek komisyonlar kurulmuştur. Kanser araştırma, kayıp çocuklar, sporda şiddet ve spor kulüplerinin sorunlarını araştırma komisyonu ile Muhsin Yazıcıoğlu Komisyonu bunlardandır. Kalan Meclis araştırması önergeleri Genel Kurul gündemindedir.

23’üncü Dönemde 3 Meclis soruşturması açılmasına dair önerge ile 12 gensoru verilmiştir. Ayrıca, verilen 15 genel görüşme önergesinin 1’i reddedilmiş, 1’i kabul edilmiş ve genel görüşmesi yapılmış, 13 genel görüşme önergesi ise Genel Kurul gündeminde bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kanunların güncel metinlerine, gerekçelerine, görüşme tutanaklarına ulaşabilmesine imkân sağlayan mevzuat bilgi sistemi hâlen İntranet üzerinden hizmette olup kısa süre içerisinde İnternet üzerinden hem milletvekillerimizin hem de dış kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. Keza 23 Nisan 1920’den bugüne kadarki Genel Kurul tutanaklarının İntranet’ten sonra yakın bir zamanda İnternet’e konulup kamuoyunun hizmetine sunulması çalışmaları tamamlanmak üzeredir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Merkezi, milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları bilgileri doğru zamanda ve talebe uygun biçimde karşılamaktadır. Bu amaçla üretilen araştırma raporları ve bilgi notları kulislerde ve kütüphanelerdeki panolarda milletvekillerimizin dikkatine sunulmakta, ayrıca Araştırma Merkezinin tüm çalışmaları bu Müdürlüğün İntranet sayfasında tam metin olarak yayımlanmaktadır.

2010-2014 dönemini kapsayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Stratejik Planı hazırlanmış ve 2010 yılı başından itibaren uygulamaya konmuştur. Bu planla milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerine daha etkin bir katkı sağlamak ve Parlamentonun idari yapısının işleyişini iyileştirmek amaçlanmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin idari kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla hazırlanan ve Avrupa Birliği fonlarından finanse edilen OECD Sigma Projesi de bu dönemde tamamlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan 2010 yılına kadar geçen sürede görev yapan 11.752 parlamenterle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi albümü hazırlanmış, 4 cilt hâlinde basılıp dağıtımı yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi dış ilişkilerde ülke parlamentoları arasında aktif bir role sahiptir. Bu kapsamda 11 uluslararası asamblenin üyesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sönmez.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) - …3’ünün ise aynı zamanda kurucu üyesidir. 2010 yılı Türk milletvekillerinin uluslararası asamblelerde söz sahibi oldukları ve önemli görevlere seçildikleri bir yıl olmuştur. Hâlen başta Dışişleri ve AB Uyum Komisyonları olmak üzere 17 ihtisas komisyonu ile 102 dostluk grubu, parlamenter diplomasi faaliyetlerini sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerinin mevcut çalışma ofisleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yemekhane vesair alanları yoğun bir ziyaretçi akınına maruzdur. Milletvekilleri ofislerinde çalışamamaktadırlar. Milletvekillerinin anayasal ve yasal görevlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için, çağdaş parlamentolardaki uygulamalar da dikkate alınarak, yapımı planlanan Parlamenterler Hizmet Binasının bir an önce inşa edilerek hizmete sunulması, vesair önlemlerin alınması yerinde olacaktır.

Öte yandan, 23’üncü Dönem içerisinde kurulmuş olan İç Tüzük Uzlaşma Komisyonu Raporu, siyasi parti grupları ve kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Daha etkin ve verimli bir yasama ve denetim faaliyeti için yeni bir İç Tüzük ihtiyacını herkes kabul etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bu itibarla, yeni İç Tüzük’ün zaman geçirilmeden çıkarılması ve yürürlüğe konulması uygun olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2011 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.

AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Mali Bütçe Kanunu’nun Sayıştay bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe hakkı parlamentoların ortaya çıkışıyla birlikte demokratik parlamenter sistemin işleyişinin en önemli unsurlarından biri olmuştur. Ülkemizde 1876 yılında ilk Parlamento kurulmasına rağmen, bütçe hakkının vatandaşın parasını koruyacak sistemi, padişah fermanıyla 1862 yılında bu ülke kurmuştur ve bu manada Sayıştayımız, yüz kırk sekiz yıllık geçmişiyle ülkemizin en köklü kuruluşlarından biridir.

Sayıştay, kuruluşundan bugüne kadar özellikle bütçe uygulamalarının düzenliği konusunda denetimler yapmış ve çalışmalarını ağırlıklı olarak hesap yargısı yönünde sonuçlandırmıştır. Bu manada önemli hizmetler yapmış olmakla birlikte tam istenileni de verdiği söylenemez. Ta ki kamu mali yönetimi alanında ülkemiz reformlar yapmaya başladıktan sonra bu konuda da düzenleme ihtiyacı ortaya çıkmış ve 2003 yılında yasalaşan Mali Kontrol Kanunu’ndan sonra Sayıştay Yasası da hazırlanıp Parlamentoya 2006 yılında sunulmuştur. Açıkça, bu Kanun çok kısa bir zaman önce yasalaştı.

Bu düzenlemeden dolayı çok büyük mutluluk duyuyorum, çünkü bu Yasa’nın Parlamentoya sunulmasından itibaren görev yaptım, Alt Komisyon Başkanı olarak yaptım ve Yasa’nın, elimden geldiği kadar, Türkiye’ye, Türk milletine yakışır bir yasa olması için gayret sarf ettim. Bu Yasa bundan böyle demokratik yaşamımıza önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle Avrupa Birliğine uyum noktasında da ülkemizin elini güçlendirmiştir. Ayrıca, vatandaşın her bir kuruşunun hesabını soran ve veren bir devlet yönetimi anlayışı bu Yasa’yla artık uygulama imkânı bulacaktır. Artık, Sayıştay, Parlamento adına yapacağı denetimleri, hiçbir istisnaya tabi tutmadan, tüm kamu idareleri üzerinden gerçekleştirecektir. Bu, Türk devlet hayatında çok önemli bir değişim ve yeniliktir.

Ayrıca, bu Yasa’nın en önemli özelliklerinden biri de, nerede bir kamu kaynağı kullanımı olursa orada da denetimin olacağıdır.

Evet, bunlar çok önemli noktalardır. “Ülkemizin demokratikleşmesi”, “hesap verme”, “saydamlık” gibi kavramların artık içi boş değil, gerçekten içi doldurulmuş kavramlar hâline gelmesini sağlayacaktır bu Yasa. Ama tabii ki burada Sayıştayımıza da, Parlamentomuza da düşen yeni görevler vardır. Sayıştayımız artık bu yeni Yasası’yla birlikte, kendisini bu Yasa’ya uygun yeni bir yapıya hızla kavuşturmalıdır. Buna uygun kadrolarını eğitmeli ve bunları denetime hazır hâle getirmelidir. Ayrıca, çıkarılması gereken yönetmelikleri bir an önce çıkararak hayata geçirmelidir.

Ayrıca, Parlamentomuz açısından da bir husus vardır: Buradaki hazırlanan raporların incelenmesi için ayrı bir komisyon oluşturulması gerekmektedir Plan ve Bütçe Komisyonuna bağlı olarak. Bunun için İç Tüzük değişikliğini Parlamentomuz bir an önce yapmalıdır. Aksi takdirde, bu raporların incelenmeden havada kalmış raporlar olmasını hiçbirimiz sanıyorum ki arzu etmeyiz dolayısıyla bu raporların hayata geçebilmesi, vatandaşın her kuruşunun hesabının kamudan sorulabilmesi için bu düzenlemenin Parlamentomuz tarafından da hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Ben inanıyorum ki bunlar en kısa zamanda hayata geçirilecek ve Sayıştayımız bu yönde yüz kırk sekiz yıllık geçmişine yakışır bir çalışma yapacaktır, bundan asla şüphe etmiyorum.

Yine şunu da belirtmeliyim ki, bu raporlarla, artık, gerçek manada -biraz önce söylediğim gibi- saydamlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükkaya.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – …güvenilirlik, açıklık ve hesap verebilirlik ilkesi ülkemizde kurumsal bir yapıya kavuşacaktır.

Bu duygularla, ben Sayıştayın 2011 bütçesinin hayırlı olmasını ve yine, 2011 mali yılı bütçemizin ülkemize, Türk milletine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.

AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2011 mali yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde özel radyo ve televizyon yayınları 1990 yılından itibaren herhangi bir yasal düzenlemeye tabi olmaksızın başlamıştır. Anayasal boşluk nedeniyle 1993 yılında Anayasa değişikliği yapılmıştır. Özel radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 1994 yılında yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemekle görevli, Anayasa’nın 133’üncü maddesi kapsamında seçilen 9 üyeden oluşmaktadır. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı gösterilerek adaylar arasından her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilen özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğindedir.

Ülkemizde radyo ve televizyon yayınları karasal, uydu ve kablo ortamlarında yapılmaktadır. Hâlen Üst Kurul yayıncı kütüğünde kayıtlı 24 ulusal, 15 bölgesel ve 210 yerel olmak üzere toplam 249 televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 98 bölgesel ve 929 yerel olmak üzere toplam 1.062 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca kablo ortamında 78 televizyon, uydu ortamında 148 televizyon ile 53 radyo kuruluşuna lisans ve izin verilmiştir.

RTÜK’ün önemli görevleri arasında olan yayın içeriklerinin denetimi üç koldan yürütülmektedir. Bunlar, RTÜK uzmanları tarafından yapılan doğrudan denetim, 444 1 178 RTÜK İletişim Merkezi, RTÜK web ve RTÜK e-posta kanallarından gelen izleyici şikâyetlerinin değerlendirilmesi yoluyla yapılan izleyici denetimi ve yayıncılık etik ilkeleri ile izleyici temsilciliği müessesesi üzerinden yayın kuruluşlarının yaptığı öz denetimdir.

Doğrudan denetim çalışmaları kapsamında Üst Kurulun Ankara’daki merkezinde SKAAS kapsamında 110 adet televizyon yayını ile 72 adet radyo yayını kaydedilmektedir. Bunlardan 40 televizyon yayını Üst Kurul uzmanları tarafından düzenli olarak takip edilmektedir. Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlara Yasa’nın 33’üncü maddesi kapsamında Üst Kurulca müeyyideler de uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun önemli faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir alan da çocuklarımızın olumsuz yayın içeriğinden korunmasıdır. Bu kapsamda, 2006 yılında hayata geçirilen “Akıllı İşaretler Koruyucu Sembol Sistemi”yle, 2006-2007 öğretim yılından itibaren ilköğretim okullarında verilmeye başlanan medya okuryazarlığı dersi konulmuştur. Üst Kurul, çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına yönelik olarak, 2010 yılında, Televizyon Yayıncıları Derneği iş birliğiyle “İyi Uykular Çocuklar” projesini hayata geçirmiştir. RTÜK, çocuklarımızı zararlı yayınlardan koruduğu gibi, kişisel gelişimlerine yönelik yayınları da teşvik etmektedir. Kadınlarımıza yönelik her türlü şiddet ve cinsiyet ayrımcılığına yönelik yayınların yapılmasına karşı önlemler almakta ve bu tür yayınları yapanlara karşı cezai işlemler de yürütülmektedir. RTÜK, yapılan yayınlarla ilgili düzenli olarak kamuoyu araştırmaları da yapmaktadır.

Mevcut yasa, on altı yılda yaklaşık yirmi değişiklik yapılarak günün şartlarına uyarlanmak istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa Mahkemesinin bazı maddeleri iptal etmesi gibi temel nedenlerle yasal çerçevenin yeniden düzenlenmesi zorunlu hâle gelmiştir. Bu amaçla hazırlanan tasarının komisyon çalışmaları tamamlanmış olup önümüzdeki günlerde Genel Kurulda görüşmeleri yapılacaktır.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı, sektörün sorunlarına çözümler içermekte, düzenleme konusundaki yetki karmaşasını ortadan kaldırmakta, yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılmakta, yayıncılık sektöründe rekabeti artırıcı bir nitelik taşımaktadır. Dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasının da amaçlandığı tasarıda önemli düzenlemeler yer almaktadır.

Yine, kanunda yapılacak değişiklikle, çocuklarımızın ve kadınlarımızın kişisel gelişim ve yaşamlarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gürkan.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – …olumsuz yönde etkileyen şiddet içeren programlara idari ve cezai müeyyideler yer almakta, mevcut kanundaki müeyyideler artırılmakta, hatta ülkenin birlik ve beraberliğini olumsuz etkileyen, terörü, bölücülüğü teşvik eden, tahrik eden programlarda lisans iptali cezasına kadar gidilmektedir.

RTÜK, kanun gereği denetim görevini tabii ki yerine getirecektir ancak sadece denetimle sorunların çözülmesi mümkün değildir. Daha bilinçli, daha eğitimli, başarılı ve kişilikli insanlardan oluşan bir toplumun tesisinde en etkin kuruluşlardan biri de “dördüncü güç” olarak tabir edilen medyadır. Medyanın da bu anlamda önemli bir etkisi ve sorumluluğu bulunmaktadır. Yapılan yayınlarda, topluma zararlı birey ya da grupların her türlü davranışını yayınlamaktan çok toplumu bir adım daha ileriye götürecek yayınlara yer verilmelidir. Tabii ki diğer sorumluluk da izleyicilere düşmektedir. İzleyiciler, yapılan yayınlarda seçici olmalı ve medyayı kaliteli yayın yapmaya zorlamalıdır.

Radyo ve Televizyon Kurulunun bahsetmiş olduğum çalışmalarının etkin bir şekilde yürütülebilmesi için 2011 yılı bütçesi 115 milyon TL olarak belirlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bütçenin ülkemize, milletimize, RTÜK çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, 12 Eylül 2010 günü bir referandum yapılmış ve aziz halkımızın teveccühüyle Anayasa’mızda reform niteliğinde yenilikler yapılmış ve yeni Anayasa’mız yapılan değişikliklerle yürürlüğe girmiştir. Burada özellikle şunu belirtmek istiyorum: 82 Anayasası’nda bugüne kadar 16-17 kez değişiklik yapıldı ama referandumla yapılan değişikliklerden en önemlisi de buydu. Daha önce biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili referandum yapılmıştı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızda yapılan değişikliklerin içinde belki de en önemlisi her bütçe döneminde dile getirilen ve eleştirilen Anayasa Mahkemesinin yapısında ve görevlerinde önemli değişiklikler yapılmış, Mahkemenin üye sayısı artırılmış, asil-yedek üye ayrımı kaldırılmış ve görev süreleri sınırlandırılmıştır. Diğer ülkelerde de örneği olduğu gibi, Cumhurbaşkanımızın yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Anayasa Mahkemesine üye seçebilmesine imkân tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi üyeliğinin süresi on iki yıl olarak sınırlandırılmış. Bu değişiklikle Mahkemedeki üye profilinin yeni toplumsal koşullara ve yeni anlayışlara göre makul bir süre içinde kendini yenilemesine olanak tanınmıştır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin “Yüce Divan” sıfatıyla yargılayacağı kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanları ile jandarma komutanı da eklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki en çok hak ihlallerinin maalesef yargı kararlarına dayalı hak ihlalleri olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların çok büyük bir bölümünün yargıdan kaynaklanan hak ihlalleri olduğunu görüyoruz. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mevcut durumda ülkelerden kendisine yönelik olarak yapılan başvurularda, başvuru sahibinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını tüketmiş olmasını göz önünde bulunduruyor. Bununla birlikte, başvuru sahibinin ülkesinde, varsa bireysel başvuru yoluna müracaat edip etmediğini de gözlemlemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden Türkiye’de de yargı kararlarından doğan ihlallerin son kez yurt içinde denetiminin sağlanması noktasındaki anlayıştan hareket edilerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilmiştir. Adil yargılama hakkının ihlali sonucunda yılda 3.500-4 bin arasında bir başvurunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapıldığını düşünürsek bu konuda bireysel başvurunun ne kadar önemli olduğunu görürüz. Türkiye’de bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını Anayasa’ya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan değişiklikle bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına alınması için vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmış ve Anayasa Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmiştir. Bireysel başvuru Türkiye’de ilk defa hayata geçeceği için, bunun çok sağlıklı bir hukuksal altyapısının oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi ve ilgili kurumların çalışmaları sonuçlandığında, uyum yasaları da en kısa sürede hayata geçirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi burada tamamlarken ülkemizin demokrasisine, birey hukukuna ve hukuk devleti kavramına gerçekten çok tarihî, eşsiz ve gelecekte çok önemli katkılar sağlayacak olan Anayasa değişikliğini gerçekleştiren bu Parlamentonun bir üyesi olmaktan onur duyduğumu belirtir, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.

AK PARTİ Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 Başbakanlık bütçesi üzerinde söz aldım. Hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

2011 Başbakanlık bütçesi, 2010 yılı bütçesine göre yaklaşık yüzde 28’lik bir artışla elbette önümüze gelmiş bulunuyor. Bütçe artışının gerekçesi, Başbakanlık bütçesinin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlara yapılan artırma tutarının yükselmiş olmasından kaynaklanmakta. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışma yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba toplulukları ile sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkileri yürütmek ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının transfer tertibine eklenmesi, yüzde 28’lik bir artışı elbette beraberinde getirmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık, yürütme kurumlarımız içerisinde en önemli ve en önde gelenidir. Hâl böyle olunca, Başbakanlıkta görev yapanlar, devlet yapımızın ve güvenlik hayatımızın içerisinde farklı fonksiyonları haizdirler, olmaları icap eder.

Diğer yandan, Başbakanlık kurumunun, kamu idarelerinin sürekli gelişimini mümkün kılan yapıya kavuşmalarını sağlamak sorumluluğu da üzerlerinde olan bir sorumluluktur. Bugünkü Başbakanlık yönetimi bu anlamda yönetimde değişim, dönüşüm ve pozitif yenilenme konusunda ciddi çalışmaları elbette yürütmektedir. Başbakanlık merkez teşkilatımızın kamunun yeniden yapılanması konusunda yaptığı bu çalışmalardan dolayı kendilerine özellikle teşekkürlerimi, tebriklerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlığın arzu edilen çalışmaları gerçekleştirebilmesi için kariyer ve potansiyeli oldukça gelişmiş uzman bir kadroya ihtiyacı vardır. Yani istenilenlerin yerleştirildiği değil, iş bilenlerin getirildiği bir kurum olması icap eder.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, size bir gerçeği ifade etmek istiyorum: 2002 yılında Başbakanlıkta kadrolu 1.700 civarında eleman var idi, bir de hemen bunun yanında 500 civarında da geçici görevlendirmeyle diğer kurumlardan alınan eleman Başbakanlık bünyesinde bulunuyordu. Gelelim bugüne: Bugün ise geçici 500 elemandan kimse yok Başbakanlıkta, kadrolu 1.700 eleman da bugün itibarıyla 1.374 sayısına düşmüş durumda. Yani bilgi, tecrübe ve samimi gayreti olanlara “Haydi, işe devam.” denildiği bir gerçek bugünkü Başbakanlık makamımızda, bizatihi kurumumuzun içerisinde. Herhâlde en güzel olanı da hiç şüphesiz ki buydu.

Kıymetli arkadaşlarım, bir önemli konu da bugünkü Başbakanlıkta BİMER’in bulunmasıdır. Aziz milletimizin bütün mensupları, talep, öneri ve tenkitlerini, bu merkez aracılığıyla, bizzat Sayın Başbakanımıza iletebilmektedirler. Elbette, ilettiklerinin cevabını hiç uzun olmayan bir süre içerisinde tekrar alabilmektedirler. BİMER, Sayın Başbakanımızın Büyükşehir Belediye Başkanlığında oluşturduğu Beyaz Masa’nın âdeta Başbakanlık makamına yansımasını da ifade etmektedir.

Bakınız, 2010 yılının ilk dokuz ayı içerisinde BİMER’e yapılan müracaat yani vatandaşlarımızın yaptığı müracaat 449.580 civarındadır. Burada vatanımızın, ülkemizin problemleri, sorunları veya yapılan iyilikleri için ilgisini ve alakasını esirgemeyen, bizzat Sayın Başbakanımızla iletişim kurabilen vatandaşlarıma da huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2011 yılı bütçemizin genelinin aziz milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ederken, bir diğer taraftan, Başbakanlık bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gülle, teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığın 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şu an içinde bulunduğumuz şartları sağlıklı değerlendirebilmek için buraya nereden geldiğimize bakmamız gerekir. Böylece, hem geçmişten bugüne ne kadar mesafe aldığımızı görmüş hem de gelecekte nereye gidiyor olduğumuz hakkında fikir edinmiş oluruz.

Hatırlanacağı gibi, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkemiz 2001 ekonomik krizinin ağır faturasıyla boğuşmaktaydı. Yüksek bütçe açıklarına bir de iflas eden bankalardan kaynaklanan borçlar eklenince, uluslararası kredi derecelendirme firmaları ülkemizin kredi notunu sürekli düşürüyorlardı. Kaynak bulmak son derece zor hâle gelmişti, ülke riski nedeniyle yüksek faizle borçlanabiliyorduk. Faiz giderleri vergi gelirlerinin yüzde 80’ini yutuyordu. Yüksek enflasyon ve döviz kuru artışları paramızı pula çevirmişti. TL, tasarruf aracı olma fonksiyonunu önemli ölçüde yitirmiş, vatandaşlarımız döviz üzerinden mevduat hesabı açıyorlardı. Ekonomi yönetimi IMF kapılarında nöbet tutuyordu. Siyasi partilere güven kalmamış, olumsuz beklentiler piyasalara egemen olmuştu. Karaman Valisi kriz ortamında insanların ruh hâlini olumsuz etkiliyor diye “Yolun sonu görünüyor.” türküsünün halka açık yerlerde söylenmesini yasaklamıştı. Türkiye'nin bugünlere buralardan geldiğini unutmamız gerekir.

Öyle bir ortamda “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlığında kurulan AK PARTİ girdiği her iki genel seçimde de oylarını artırarak tek başına iktidar olmuştur. AK PARTİ iktidarları bir yandan çözümsüz zannedilen sorunları çözmeye ve ülkemizin uluslararası itibarını yükseltmeye çalışmış, diğer yandan siyaset alanına müdahale etmeyi alışkanlık hâline getiren siyaset dışı kurumlara karşı demokrasi mücadelesi vermiştir, vermeye de devam etmektedir.

AK PARTİ İktidarının başarılı icraatları sonucu Türkiye ekonomisi dünyanın 26’ncı büyük ekonomisi sıralamasından 16’ncı büyük ekonomisi sıralamasına yükselmiştir. Küresel krizin yaşandığı 2009 yılı hariç tutulduğunda cumhuriyet tarihinin en uzun süreli istikrarlı büyüme rekorları kırılmıştır. Bütçe açıkları enflasyon ve faiz oranları düşmüş, döviz kurları istikrar kazanmıştır. Paradan altı sıfır atılmış, vatandaşlarımız kendi paramızla tasarruf eder hâle gelmiştir. Doğrudan yabancı sermaye girişleri yılda 1 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkmıştır. Bankaların verdikleri kredilerin toplam varlıklara oranı yüzde 23’ten yüzde 51’e çıkmıştır. 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya oranı 2004 yılından beri Maastricht Kriterleri olan yüzde 60’ın hayli altında seyretmektedir. Kamu maliyesindeki faiz yükü hızla aşağı çekilmiş, uluslararası kredi notumuz kriz ortamlarında dahi artar olmuştur. AK PARTİ İktidarında işsizliğin azalmadığı tezi de doğru değildir çünkü Türkiye’de cumhuriyetin başından beri tarım kesimindeki gizli işsizliği azaltan kırdan kente göç yaşanmaktadır. Üretime katkı bakımından açık işsizlikle gizli işsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisinde de üretime katkı sıfırdır.

2002 yılında iş gücünün yüzde 34,9’u tarım kesiminde istihdam edilirken 2009 yılında bu oran yüzde 24,7’ye düşmüştür. Aradaki yüzde 10,2’lik fark, tarım kesimindeki gizli işsizlik azalışıdır. Gizli işsizler sanayi ve hizmet sektöründe işe girdiklerinde istihdam ve işsizlik oranları değişmediği hâlde üretim artmaktadır. İşsizlik oranı artmadan üretimin artmasının sebebi de işte budur.

AK PARTİ öncesinde birçok iktidar, muhalefetin ve siyaset dışı kurumların baskılarına fazlaca dayanamayıp kısa sürede yıkılmıştır. 29 Ekim 1923’ten 14 Mart 2003’e gelinceye kadar ortalama ömrü on altı ay olan elli sekiz hükûmet kurulmuştur. Kısa ömürlü iktidarlar uzun vadeli, köklü yatırımlara girişememiş, girişilen yatırımlar yarım kalmış ve kamu kaynakları buralarda israf olmuştur. Kamu kesimindeki istikrarsızlık özel kesimi olumsuz etkilemiş, yabancı sermaye ülkemizi tercih etmemiş, spekülatif işlemler artmış, bankalar iflas etmiş, istikrarlı büyüme sağlanamamış, ülkemiz kendi kendine kriz üretir hâle gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek bütçe açıkları, yüksek kamu borç yükü ve yüksek döviz kuru artışı gibi kısır döngüler ortaya çıkmıştır. Ülkemizi bu kadar kısır döngülerden de kurtaran, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında, yine, AK PARTİ iktidarları olmuştur.

Şimdiki Türkiye, geçmişle kıyaslanamayacak kadar güçlüdür; Kıbrıs’ta Rum kesimini çözüme zorlamaktadır, AB ile tam üyelik müzakereleri yürütmektedir, bölge ve dünya barışına olumlu katkı yapmaktadır; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği, Avrupa Parlamentosu Başkanlığı, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği gibi uluslararası görevleri üstlenmiştir. Hani derler ya “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” İşte yapılanlar, işte yürütmenin başı Başbakanlık ve işte AK PARTİ iktidarları. Bu başarıları görmezden gelenleri aziz milletimize havale ediyoruz. Sözün de, kararın da milletin olacağı gün yakındır. O gün milletimiz herkesin karnesini eline verecektir.

Başbakanlığımızın 2011 yılı Bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, saygıdeğer heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Vakıf kavramı toplumsal hayatımızın her alanında etkili olan, sıkıntılarımızı paylaştırarak küçülten, sevinçlerimizi paylaştırarak gerçekten büyüten bir paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma kurumudur. Günümüzde 41.800 adet mazbut, 283 adet mülhak, 4.549 adet yeni ve 161 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimini, vakıf kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve yaşatılması ile vakıfların vakfiyelerindeki amaçlarını gerçekleştirme faaliyetleri özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.

Hazineden hiçbir katkı almadan gelirlerinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla kıyaslandığında AK PARTİ İktidarında katlanarak büyümüştür, bunu açık seçik görürüz. 2003 yılı bütçesi 44 milyon TL iken 2010 yılı bütçesi 400 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 2011 mali yılı bütçesi ise 401 milyon TL olarak öngörülmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan muhtaç, özürlü, engelli ve yetimlere sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu fasıldan 2002 yılında 1.054 vatandaşımız yararlanır iken 2010 yılında bu sayı 3.676 kişiye çıkarılmış ve her birine aylık olarak 2002 yılında 115 TL yardım yapılırken şu anda bu yardımların aylık miktarı 317 TL’ye yükseltilmiştir.

Yine demin arkadaşımız söyledi, Vakıf Gureba Hastanesinde sadece bu yıl, 2010 yılı içerisinde 7.414 hasta, bütün ücretleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından karşılanarak tedavi edilmiş ve bu cümleden olmak üzere 1 milyon 86 bin TL harcama yapılmıştır.

2006-2007 öğretim yılında başlatılan, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim okullarında öğrenim gören şehit çocuklarına, öksüz ve yetim 10 bin öğrenciye 2011 yılında da aylık 50 TL burs verilmesine devam edilecektir.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında 57 imarette 20.285 kişiye sıcak yemek dağıtımı yapılırken 2010 yılında 81 ilde açılan 109 imaret aracılığıyla bu miktar 78.450 kişiye yükseltilmiştir. Ayrıca 794 ilçede 58.650 aileye her ay on kalemden oluşan kuru gıda yardımı yapılmasına devam edilmektedir. Bunun da 2010 yılı bütçesi içerisindeki yeri 28 milyon 500 bin TL’ye ulaşmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, toplumun ihtiyaç duyduğu evrensel yeteneklere sahip, bilgili, deneyimli, araştırmacı, dinamik, ülke sorunlarına duyarlı, mesleklerinde başarılı, uluslararası bilimsel çalışmaları yakından takip edecek insanlar yetiştirmek üzere Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi 2010-2011 eğitim yılında öğretime başlamışlardır.

Vakıf yoluyla meydana gelen vakıf kültürel varlıklarının bakım, onarım ve restorasyonu büyük bir itinayla sürdürülmektedir. 1998-2002 yılları arasında 46 eser onarılmış iken -bakın, bu rakama dikkat edin- 2003-2010 yılları arasında yedi yılda 3.484 eserin proje ve onarımı gerçekleştirilmiştir. İstikbali hep göklerde değil, aynı zamanda köklerde arayan bir anlayışın ürünüdür bu icraat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait gayrimenkuller yıllarca atıl durumda bırakılmıştır. Bugün bunların elektronik ortamda takibi neticesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü devlet bütçesinden tek kuruş katkı almadan, kendi ayakları üstünde durarak bu onarımları gerçekleştirmektedir. 3.334 adet gayrimenkul kat karşılığı, 118 adet gayrimenkul yapım karşılığı uzun süreli kiralama; 113 adet tarihî eser restorasyon karşılığı uzun süreli kiralama modeliyle değerlendirilerek 2 milyon TL’lik yatırımın hayata geçirilmesi sağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gündüz, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – 4916 sayılı Kanun kapsamında yer alan ve üzerinde toplu yapılaşma bulunan işgalli vakıf taşınmazlarının hazine mülkiyetindeki taşınmazlarla trampa işlemleri devam etmekte olup bugüne kadar yapılan çalışmalarla İstanbul’da 4.557 adet, Antalya’da 1.570 adet vakıf taşınmazı hazineye devredilerek, karşılığında eş değer taşınmazlar Vakıflar Genel Müdürlüğü adına teslim alınmıştır.

Bu başarının yakalanmasında emeği geçen herkesi, tepeden tırnağa Vakıflar Genel Müdürlüğü personelini, Sayın Başbakanımızı ve sorumlu Bakanımızı tebrik ediyor, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gündüz.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün.

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 7 Haziran 1920 tarihinde cumhuriyet ilan edilmeden önce 6 sayılı Kanun’la ve Atatürk’ün direktifiyle Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti olarak kurulmuş, Kurtuluş Savaşı’ndan beri önemli fonksiyonlar icra etmiş, yurt içinde ve yurt dışında enformasyon alanında ülkemizin en köklü kurumlarından biri hâline gelmiştir, 1984 tarihinde Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü adıyla yeniden yapılandırılmıştır.

Genel Müdürlük 24 saat, 15 dilde yabancı medya takibi yaparak dijital arşiv sistemine aktaran Medya Takip Merkeziyle devletin üst makamlarına hizmet  edecek olan Devlet Enformasyon Sistemi’ni oluşturmuştur. Devlet Enformasyon Sistemi Genel Müdürlük tarafından takip edilen 40 yabancı televizyon, 15 dilde 250 yabancı haber ajansı, 3 yabancı, 4 yerli ajans, 82 ülkeden 39 dilde 1.400 gazete ve 81 ilden 1.200 yerel gazeteye erişimi sağlamaktadır.

Kurum, yurt dışında bulunan basın müşavirlikleri aracılığıyla yabancı medyayı izlemekte, değerlendirmekte, bulgularını ilgili kamu kurumlarıyla paylaşmaktadır. Dış kamuoyunun ülkemiz hakkında daha doğru bilgilendirilmesini, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü kanalıyla sağlamaktadır. Ayrıca, AB’ye üye ülkelerin kamu iletişim kurumlarının oluşturduğu dayanışma ve istişare platformu olan Venedik Kulübüne de üyedir, bu yönüyle de basının ilgi odağı olmaktadır.

Diğer yandan, ülkemizde görev yapan yabancı basının mesleki sorunlarını çözümlemek ve onların çalışmalarını kolaylaştırmakla yükümlü olan kurum bu görevini en iyi şekilde yerine getirmekte, ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmaktadır. Genel Müdürlük sekretaryasının yaptığı Basın Kartı Komisyonu yerli ve yabancı basın yayın organlarının medya çalışanlarına ve devlet enformasyon hizmetiyle görevli kişilere basın kartı vermektedir. Bugün itibarıyla basın kartı sahibi gazeteci sayısı 11.700’e ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, yerel basına yönelik eğitim seminerleri, haber ajansı üyeliği, sayfa tasarımı ve mizanpaj eğitimleri ve özendirme yarışmaları düzenleyerek yerel basını güçlendirmekte ve desteklemektedir çünkü yerel medya medyanın mektebidir, çağdaş demokrasinin yaşama geçmesi bakımından vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Yerel sorunların, beklentilerin, şikâyetlerin merkeze, merkezî yönetime ve kamuoyuna ulaştırılması, günümüz demokrasisinin olmazsa olmazıdır.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görev alanının en önemli bölümünü yerel medya oluşturmaktadır. Bunun amacı, geliştirilmiş, sorunları en aza indirilmiş ve işlevsel yapıya kavuşmuş bir yerel medyanın oluşumuna katkıda bulunmaktadır.

Yine Genel Müdürlük tarafından hazırlanan Anadolu’nun Sesi gazetesiyle TRT Anadolu ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü iş birliğiyle yayına başlayacak “Anadolu’nun Sesi” adlı programla, hafta içi beş gün, iki saat canlı yayınla Anadolu basınını ulusal mecraya taşıyacaktır.

Genel Müdürlük bu çalışmalarla, özellikle Türkiye'nin kılcal damaları olan halkın haber alma özgürlüğünde en önemli öğe olan yerel medyamızı, gazetesiyle, televizyonuyla, radyosuyla ve çalışanlarıyla geliştirmek ve güçlendirmek istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medya demokratik toplumların vazgeçilmez öğesidir. Bir demokrasinin tam anlamıyla işlediğinin en önemli göstergesi, o ülkede bağımsız ve özgür bir medyanın olmasıyla mümkündür. Bağımsız ve özgür bir medya ve gazeteciler, demokrasimizin en önemli teminatıdır. Bu inancımızdan dolayı, bugün herkesin rahatlıkla söyleyebildiği özgürlükçü bir kanun olarak nitelendirilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülsün, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HÜSEYİN GÜLSÜN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…5187 sayılı Basın Kanunu 2004’te çıkarıldı. Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı katılımcı ve özgürlükçü basın yasası olan bu Kanun, aynı zamanda ifade ve basın özgürlüğünün sağlanması bakımından da Avrupa Birliği standartlarını yakalayan hukuki bir düzenlemedir.

Aynı Kanun’da gazetecilik mesleğine önemli güvenceler getirilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesiyle paralel hâle getirilmiş, basın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmıştır. Nitekim, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3’üncü maddesi “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” der.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı tamamlarken bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülsün.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.51

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

 Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, şahsı adına, lehinde olmak üzere Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’a aittir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kurumların 2011 yılı bütçeleri lehinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasi tarihinin gelişim süreci içinde anayasa mahkemeleri dünyada daha geç zamanlarda ortaya çıkmış bir kurumdur. Anayasa yargısının iptal kararlarının yasama organının tekelinde bulanan yasa yapma yetkisine müdahale sayılıp sayılmayacağı ve böyle bir sistemin hâkimler hükûmetine dönüşmeksizin nasıl kurulacağı ve işleyeceği üzerinde uzun tartışmalar yaşanmıştır. Ama artık günümüzde, anayasa mahkemelerinin demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından birisi olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, yargı da dâhil olmak üzere, tüm devlet, organ ve makamlarını hukukun sınırları içinde tutan ve hukukun sınırları içerisinde hareket etmekle yükümlü kılan bir ilkedir. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri de bağlayan temel hukuk kuralıdır. Bu nedenle kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz, bu nedenle mahkeme kararlarına uyulur ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak, aslında, Anayasa’ya uymak demektir.

Ancak, ülkemizde belli bazı çevrelerde “Anayasa’nın bağlayıcılığı” ilkesinin sadece seçilmiş organları, yasama organını ve idari makamları bağladığı inancı hâkimdir. Bazı seçkinlerce benimsenen ve maalesef bazı yüksek yargıçlarımızca da uygulamaya konulan bu inanç, zaman zaman Anayasa Mahkemesi kararlarına siyasi ve ideolojik saiklerin hâkim olmasına neden olmaktadır. Yargı kararlarının Anayasa’ya uygun olma zorunluluğunun önemsenmemesi veya Anayasa’ya uygun olmayan yargı kararlarının bazı çevrelerce eleştiriye bile tahammül gösterilmemesi ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve temsilî demokrasi ilkesiyle asla bağdaşmaz.

Değerli milletvekilleri, son Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkememizde pek çok değişiklikler yapılmıştır. Üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılmış, Anayasa Mahkemesi üyeliği on iki yılla sınırlandırılmış ve genel kurul ve iki daire olmak üzere, üç kurul hâlinde çalışması öngörülmüş, Türkiye Büyük Millet Meclisine Anayasa Mahkemesine üye seçme hakkı tanınmıştır. Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa ülkeleri içinde, yasama organının Anayasa Mahkemesine üye seçmeyen tek ülkesiydi. Bu durum, Sayın İyimaya’nın ifadesiyle 1982 Anayasası’nın bir eksiği ve bu Anayasa’yı yapanların ortak kusurudur. Bu eksiklik ve kusurdan Anayasa’mız kurtulmuştur.

Değerli milletvekilleri, savunma, yargının üç temel unsurundan biridir. Bu nedenle, savunma, karar makamı ve iddia makamı ile eş değerdedir. Bu açıdan, Anayasa Mahkemesi üyeliğinde vazgeçilmeyecek temel dinamiklerden biri de avukattır. Baroya kayıtlı serbest avukatlar arasından bir üyenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesine seçilmesi, ayrıca Cumhurbaşkanımıza avukatlar arasından da Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin verilmiş olması yargı, iddia makamı ve savunma arasında bir denge kurulması açısından önemli bir yeniliktir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını 1987 yılında tanımıştır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bugüne kadar Türkiye aleyhinde on, on iki binin üzerinde dava açılmıştır. Bu davaların maalesef büyük bir kısmı Türkiye'nin aleyhine sonuçlanmıştır. Bu nedenle, Anayasa Mahkememize bireysel başvuru hakkının getirilmesi büyük bir yeniliktir. Bundan sonra, herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler yönünden herhangi birisinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasında ise Anayasa Mahkememize kişisel başvuruda bulunabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, buradan bir çağrımız da Anayasa Mahkememizedir. Hak ve özgürlükler çağını yaşadığımız bu çağda Mahkememiz daha fazla temel haklar denetimi yapan bir mahkemeye dönüşmelidir ve Anayasa Mahkememiz temel hak ve özgürlükler konusunda dünyaya emsal olacak kararlar verebilmelidir. Anayasa Mahkemesi bunu gerçekleştirecek tarihî geçmişe, tecrübeye ve birikime sahiptir.

Bu vesileyle görüşmekte olduğumuz kurum bütçelerinin tekrar hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Sayın milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir Hükûmet üyesi mi konuşacak?

BAŞKAN – Evet, bir Bakan konuşacak.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birinci tur görüşmeler üzerinde Hükûmet adına açıklama yapmak üzere söz aldım.

Söz alan parti gruplarına ait milletvekillerimizi ve şahısları adına konuşan değerli arkadaşlarımı kutluyorum. Kendileri önemli konulara temas ettiler. Bazı notlar aldım. Bunların bir kısmını şimdi, bir kısmını da sorular kısmında cevaplandırmaya çalışacağım.

Bildiğiniz gibi, bugün Başbakanlık bütçemiz var, Vakıflar Genel Müdürlüğü var, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü var, RTÜK Başkanlığımız var ve Bakanlığımla doğrudan ilgili olmayan diğer kurumlar var. Ben, bu bütçeler üzerinde sizlere sadece önemli gördüğüm birkaç bilgiyi vermek üzere sözlerime başlıyorum.

Başbakanlık bütçesi üzerinde: Türkiye, 2009 yılı başından bu yana yürütmekte olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde, 2010 Eylül ayında Konseyin Dönem Başkanlığını üstlenmiştir. Türkiye, 2009-2010 yıllarını kapsayan hâlihazır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği çerçevesinde, 2009 Haziran ayında da Konseyin Dönem Başkanı olmuştu. Bu defaki Dönem Başkanlığımız, Birleşmiş Milletlerin 65’inci Genel Kurul genel görüşmelerinin ve “Binyıl Kalkınma Hedefleri” doğrultusunda katedilen mesafenin gözden geçirilmesine dönük zirvenin gerçekleştiği döneme rastlaması bakımından da özel bir önem taşımıştır. 2020 yılına girmeden Türkiye'nin en az bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday olmasını hedefliyoruz. Bugünün dünyasında her ülkenin çok boyutlu ve çok yönlü bir dış politikasının olması artık kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Türkiye’nin hedefi, aktif ve gerçekçi bir dış politika çizgisini yakalamak ve sürdürmektir. Bu kapsamda Avrupa Birliği üyeliği için samimi çaba gösteren de, Kıbrıs’ta çözüme evet diyen, Afganistan’da NATO görevi sürdüren de, İspanya’yla Medeniyetler İttifakı Projesi’ni yürüten de aynı Türkiye’dir.

Türkiye, hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması düşünülemez, bugün izlenen dış politikanın istikameti de budur. Türkiye’nin, belli bir bölgeye, belli bir meseleye saplanıp kalmış bir dış politika anlayışı yoktur. Türkiye olarak her bölgeye, her ülkeye, her soruna barış ve dostluk zemininde aynı sıcak ve akılcı bir yaklaşım içindeyiz.

Başbakanlık olarak genel hedeflerimize değindikten sonra, Başbakanlık merkez teşkilatının 2011 yılı bütçe teklifi ve 2009 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarıyla, teşkilatın görev ve hedefleri hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.

3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a göre Başbakanlık merkez teşkilatı, Müsteşar ve beş Müsteşar Yardımcısının yönetiminde, ana ve yardımcı hizmet ve danışma ve denetim birimleri olmak üzere toplam yirmi bir birimden oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak 2011’le 2015 yılları arasında odaklanacağımız stratejik amaçlar şunlardır:

Ulusal ve uluslararası stratejilerin belirlenmesinde ve politikaların uygulanmasında kurumun etkinliğini artırmak.

Vatandaşa daha hızlı, kaliteli ve güvenilir kamu hizmeti verilmesini sağlamak.

Şeffaf, hesap verebilir, verimli ve etkili çalışan bir kamu yönetiminin gerçekleştirilmesine öncülük etmek.

Karar alma süreçlerine toplumsal unsurların ve bireylerin katılımına imkân veren dönüşümü sağlamak.

Kurumsal kapasiteyi geliştirmektir.

Başbakanlığın yukarıda zikredilen amaç ve hedeflerine ulaşabilmesi için 2011 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nda teklif edilen toplam ödenek tutarı 5 milyar 115 milyon 222 bin Türk lirasıdır. 2010 yılı toplam ödeneği 4 milyar 3 milyon 750 bin liraydı. Yıllık artış oranı yaklaşık yüzde 28’dir.

Bütçe artışının temel nedeni, Başbakanlık bütçesinin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlara yapılan aktarma tutarlarının yükselmiş olmasıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetler yürütmek amacıyla kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının Başbakanlık transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar arasına dâhil edilmiş olmasıdır.

Başbakanlık bütçesinin transfer tertibinden yardım alan kuruluşların teşkilat kanunlarında kuruluşların gelirleri arasında Başbakanlık bütçesine konulacak ödenekler de belirtilmiştir. Cari ve sermaye transfer tertiplerine konulan bu ödenekler Başbakanlık bütçesinin büyüklüğünü önemli oranda etkilemektedir. Bu kalemlerin bütçe toplamı içindeki oranı yaklaşık yüzde 88 düzeyindedir.

Başbakanlık bütçesinden ödenek transferi yapılan kuruluşlar: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, GAP İdaresi Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığıdır.

2011 yılı bütçe teklifinde 4 milyar 492 milyon 299 bin lira olan yukarıdaki on iki kuruluşa hazine yardımı ve sermaye transferi olarak ayrılmıştır. 2010 yılında söz konusu rakam 3 milyar 512 bin 301 bin liraydı. Bu kalemlerdeki artış geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 28 olarak gerçekleşmiştir. Miktar olarak en büyük transfer yükseköğrenim öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir barınma, beslenme, kredi, burs hizmetleriyle, öğrenimlerine sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle kişisel gelişimlerine destek olmak amacıyla ve sosyal devlet yaklaşımıyla hareket eden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan 2 milyar 408 milyon 437 bin liradır. Transfer tertiplerindeki miktar hariç tutulduğunda, Başbakanlık merkez teşkilatı 2011 yılı bütçe teklifi 622 milyon 923 bin liradır. Bu miktar 2010 yılında 491 milyon 449 bin liraydı. Dolayısıyla 2011 yılı bütçe teklifi 2010 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 26,75 oranında artmıştır. Biraz önce bahsettiğim kuruluşlara yapılan transferler hariç tutulduğunda, 2010 yılı Başbakanlık toplam ödenek teklifinin yüzde 29 küsuru yatırım, yüzde 13 küsuru personel, yüzde 48,72’si cari giderler, yüzde 8,9’u transferlerden oluşmaktadır. Başbakanlık bütçesindeki artış, tüm arşiv binalarının bir aya toplanmasını sağlayacak millî arşiv sitesi inşaatı için yatırım bütçesine 150 milyon lira ödenek ayrılmasından kaynaklanmaktadır.

2009 mali yılı kesin hesabıysa transferler dâhil toplam 2.540.172.641 liraya ulaşmıştır. Bu miktarın yüzde 2,5’u olan 63.774.010.000 personel gideri, yüzde 15,34’ü olan 389 milyon küsuru cari giderlerden, yüzde 4 küsuru olan 122 milyon yatırımlardan, yüzde 77,32’si 1.964.174.000 lira transferden oluşmaktadır.

Başbakanlık bütçesi hakkındaki bu bilgilerden sonra, Başbakanlık merkez teşkilatının yürüttüğü bazı faaliyetlere kısaca değinmek istiyorum. Başbakanlığın temel işlevlerinden birisi hükûmet programının hayata geçirilmesinde gördüğü koordinasyon vazifesidir. Kamu kesimindeki düzenleme, iş ve işlevlerin Hükûmet önceliklerini yansıtmasıyla bu öncelikler çerçevesinde tutarlılığın sağlanması Başbakanlığın gözettiği hususlardır. Bu kapsamda devlet ve millet ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla gereken düzenlemeler vakit geçirilmeden yapılmaktadır. Avrupa Birliği müktesebatının devralınmasına ilişkin düzenlemeler de buna dâhildir. Bu kapsamda aralık ayı itibarıyla çeşitli konulara ilişkin 1.125 adet kararname sonuçlandırılmış, 174 adet kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Resmî Gazete, devletin işleyişi ve hükûmetlerin icraatı açısından önem taşıyan her türlü düzenlemenin yayımlanarak kalıcı belge ve dayanak hâline dönüştürüldüğü bir tür kamusal hafızadır; arşivlerden farklı olarak herkesin bilgisine ve erişimine açıktır. Mevcut arşivlerdeki saklama koşullarının zorluğu, istenilen gazetenin bulunması için emek ve maliyet yüksekliği, günümüzde teknolojide alınan mesafe ile özel ve kamu kurumlarının talebi 1920 yılından bugüne tüm Resmî Gazete arşivinin elektronik ortamda hizmete sunulmasının gerekçelerini oluşturmaktadır.

7 Ekim 1920 tarihinden 26 Haziran 2000 tarihine kadar yayımlanmış Resmî Gazete’lerin elektronik ortama aktarılması ve fihristinin çıkartılarak kullanıcıların hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. Yaklaşık 1 milyon sayfa ve altı yüz doksan üç cilt tutan Resmî Gazete’lerin elektronik ortama aktarılması, tarayıcı yoluyla bilgisayara aktarılması, okunması ve düzeltilmesi işlemleri için 2009 yılında gerekli çalışmalar tamamlanmış olup, e-Resmî Gazete ve donanım alımı işi ihalesi yapılmıştır. Proje, en geç bu yılın sonuna kadar tüm kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. Böylece, büyük bir ihtiyaca cevap verilmiş olacak ve Resmî Gazete’lerin orijinal nüshalarına erişimi sağlanmış olacaktır.

Yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kodifiye edilen mevzuat, Başbakanlık İnternet sitesinde yer alan Mevzuat Bilgi Sistemi’ne aktarılmaktadır. Mevzuat Bilgi Sistemi ücretsiz olarak kullanıcıların hizmetine sunulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, arşivlerimizin eşsiz kültürel zenginliğini gerek yurt içinde gerekse yurt dışında ilgililere sunmayı ve bu zenginliği dünyaya tanıtmayı, Türkiye'nin dış politikadaki tezlerini tarihî belgeler ışığında, bilimsel temelde desteklemeyi, yerli ve yabancı kamuoyunu aydınlatmayı hedeflemekteyiz. Arşivlerimizle ilgili bu hedeflerimiz doğrultusunda arşivlerden en ileri düzeyde yararlanılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Özellikle Osmanlı arşivleri sayı ve ilmî değer itibarıyla büyük ehemmiyete sahip olmasına rağmen, evrakları tek ve sağlıklı bir merkezde depolayacak, tasnif, restorasyon ve araştırma hizmetleri gibi birbirleriyle ilişkili ve bu maksada matuf hizmetler için kullanılacak arşiv mekânlarına sahip değildir. Bu durumu düzeltmek için İstanbul’da beş ayrı alanda dağınık hâlde bulunan arşiv ünitelerini bir araya toplamak ve arşivcilik ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek maksadıyla modern bir millî arşiv sitesinin yapımına başlanmıştır. Millî arşiv sitesinin 2011 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Bunun gibi yatırımlarla arşivlerimizi hizmet sunum kalitesi ve erişebilirlik açısından dünyanın gelişmiş ülke arşivleriyle rekabet edebilecek bir düzeye getirmek için çalışmalarımız tüm hızıyla devam etmektedir.

Kamu kesiminde yürütülen faaliyetlerle ilgili olarak idari iş ve işlemlerin sadeleştirilmesi ve kalitesinin artırılması yoluyla vatandaşlarımızın hayatının kolaylaştırılması odaklandığımız konulardan birisidir. Kamu kesiminin bütününde teknolojik imkânları ve özellikle “e-devlet” uygulamalarını önemsiyor ve etkili kullanmaya gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın ve iş sahiplerinin hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik olarak çabuk sonuç verecek tedbirlere ağırlık veriyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık ilkesinin hayata geçirildiği öncü hizmetler de sunmaktayız. Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) Projesi’yle bilişim ve iletişim teknolojilerine dayanan bir halkla ilişkiler uygulamasıyla müracaatlar her zaman ve her yerden yapılabilmektedir. BİMER kamusal iletişimi hızlı biçimde sağlarken, coğrafi uzaklığı da ortadan kaldırmış, vatandaşlarımız seslerini ülkenin en ücra köşesinden Ankara’ya duyurma imkânına kavuşmuştur. 2011 yılında BİMER sisteminin altyapısı güçlendirilecektir.

Vatandaşlara ve sivil toplum kuruluşlarına insan haklarıyla ilgili konularda bilgi, materyal ve rehberlik desteği sağlanmış, böylece insan haklarına ilişkin olarak vatandaşlarımızın bilinç düzeyinin artırılması için her türlü destek verilmiştir. İl ve ilçe insan hakları kurullarının etkinliğini ve sivil toplum kuruluşlarının insan haklarıyla ilgili çalışmalara katılımını artırmayı hedeflemekteyiz.

Türkiye'nin barışı destekleme ve koruma harekâtına katılımı kapsamında gerçekleşebilecek giderler karşılığında da 246,2 milyon ödenek ayrılmıştır. Bu harekâtlar uluslararası alanda Türkiye'nin katıldığı sivil ve askerî faaliyetlerdir. Bu kaynağın kullanımı, Dışişleri Bakanlığıyla koordinasyon tesis edilerek Başbakanlığın oluruyla gerçekleşmektedir.

Avrupa Birliğinden sağlanan mali yardımlar çerçevesinde 2011 yılında Başbakanlık Teftiş Kurulunca “Yolsuzlukla Mücadele Politika ve Uygulamalarının Koordinasyonunun Güçlendirilmesi” ve Kamu Görevlileri Etik Kurulunca “Kamuda Etik Kültürünün Geliştirilmesi” isimli projeler yürütülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken Başbakanlık merkez teşkilatının 2011 yılı Bütçe Kanunu ile 2009 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarılarına ilişkin görüşmelerine katkılarınız ve gösterdiğiniz ilgi için gerek Sayın Başbakanımız gerekse şahsım adına teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Vakıflar, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili sunuş konuşmalarımı bu şekilde yapmak istemiyorum. Biraz önce konuşmalarını yapan ve değerli katkılarda bulunan milletvekili arkadaşlarımızın temas ettiği konulara cevap vermek suretiyle belki o bütçeleri de konuşmuş olacağız.

Sayın Bülent Baratalı konuşmasında, her zaman olduğu gibi, olumlu, pozitif bir yaklaşımda bulundu. Vakıflarla ilgili olarak gerek Komisyonda gerek Komisyon dışında da her zaman uyarıcı ve destekleyici konuşmalar yapıyor, kendisine teşekkür ediyorum.

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi, geçtiğimiz yıl Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetiminde belli vakıfların iştirakiyle kurulan iki üniversitedir. Bu üniversitelerin kanunları Meclisimizden çıkmıştır. Bu Vakıflar Kanunu’nun 52’nci maddesinde üniversite kurulmasının kanuni dayanağı da bulunmaktadır.

Sayın Baratalı’nın söz konusu ettiği konu önemli bir konudur çünkü ecdadımızın sadece fakirlerin ve yoksulların karşılıksız olarak tedavi görmesi amacıyla bağışladığı bu hastanenin ne duruma geldiği bir tartışma konusu olmuştur. Hatta bu kanunlarla ilgili olarak, bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Anayasa Mahkemesine de bir müracaatı bulunmaktadır.

Ben sadece açıklamak için şu bilgiyi veriyorum. Vakıflar Meclisi kararımızda Bezmiâlem Valide Sultan’ın vakfiyesi doğrultusunda yüzde 20 oranında, fakir ve garip hastalara çağın gereklerine uygun, ücretsiz teşhis ve tedavi şartı getirilmiştir. Bu aynen devam etmektedir.

Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesinin kurulacak üniversiteye mülkiyetinin devri söz konusu değildir, sadece intifa hakkı verilmiştir.

Yine, Vakıflar Meclisi kararımızda, bu üniversitelerde okutulacak öğrencilerden yüzde 20 oranında, ihtiyaç sahibi ailelerin çocukları için tam burslu olarak okutulması şartı da bulunmaktadır. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi şu anda üniversiteye bağlı araştırma ve uygulama hastanesi olarak hizmete devam edecektir.

Bildiğiniz gibi, ikinci vakıf üniversitemiz de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesidir, geçtiğimiz günlerde akademik eğitim yılına başlamıştır.

İzmir ve Manisa’da yapılan bazı vakıf çalışmalarında, daha doğrusu restorasyonlarda yolsuzluklar saptandığı ve bununla ilgili olarak neler yapıldığı söz konusu edilmiştir. Bu konuda da Sayın Baratalı haklıdır. Ancak şunu öncelikle söylemeliyim, kendisi de her zaman takdir etmiştir: 2003 ve 2009 yılları arasında, bizim, İzmir’de yaptığımız restorasyon çalışmaları tam 71 adettir. Bunun içerisinde Urla, Tire, Selçuk, Ödemiş, Menemen, Menderes, Konak, Karaburun, Bergama, Çeşme’de bulunan camiler, külliyeler, mescitler, hanlar ve diğerleri bulunmaktadır, 71 adet. Şu anda da tam 4 tane restorasyon devam etmektedir, bunlardan birisi Hisar Camisidir, Hacı Mehmet Ağa Camisidir ve diğerleridir.

Aynı şekilde Manisa’da 2003-2009 yılları arasında 41 adet eser restore edilmiştir, şu anda da 6 tanesinin restorasyonu devam etmektedir.

Görüldüğü gibi kapsamlı bir çalışma yapılmaktadır ve bu da halkımız tarafından takdirle karşılanmaktadır.

2004 ve 2008 yılları arasında, yani benim Bakanlık görevime gelmeden önce, bir vesileyle, 38 adet proje temini, 41 adet restorasyon, 23 adet işle ilgili müşavirlik hizmetinin mevzuata ve restorasyon tekniklerine uygun olarak yapılmadığı, bu tespitler üzerine de bizzat Genel Müdürlük tarafının -18 Mayıs 2007- talimatıyla inceleme ve soruşturma çalışmaları başlatılmıştır, daha sonra da bu, soruşturmaya dönüştürülmüştür. Olayların üstünün kapatılması veya raporların rafa kaldırılması söz konusu değildir. Bu konuda hassasiyetinizi paylaşıyoruz ve takipçisiyiz. İnceleme ve soruşturma çalışmaları 2009 yılında tamamlanmış olup bu çalışmalar sonucunda 1 personelin sözleşmesi feshedilmiştir, Bölge Müdürü dâhil 6 personel hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur, 2 personel hakkında disiplin yönünden işlem tesis edilmiştir; fazla ödeme olarak tespit edilen 8 milyon 909 bin 872 liranın ilgili personel ve yüklenicilerden tahsili için tazmin yönünde işlemler başlatılmıştır. Toplam 30 adet firma ve kişi de kamu ihalelerine girmekten yasaklanmıştır.

Manisa Demirci Yakup Çelebi Camisi, Manisa Kula Emre Camisi, Urla Denizli Camisi, yanlışım yoksa, Kemeraltı Camisi ve Merkez Çorakkapı Camilerinin onarımları tamamlanmış ve kabulleri de bitmiştir. Hâlihazırda ibadete açık olan camilerle ilgili bir problem söz konusu değildir.

Vakıf kültür varlıklarının projelerinin hazırlattırılması ve restorasyonlarının gerçekleştirilmesi işlevi Vakıf Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliği’ne göre gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, ihaleler de Genel Müdürlüğümüz İnternet sitesinde yayınlanarak yeterli katılım ve rekabetin sağlanmasına azami gayret sarf edilmektedir. İhaleler açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda, ihalelerde restorasyon işini üstlenecek yüklenicilerin seçiminde tecrübe ve deneyimlerini gösteren iş deneyim şartı, restorasyon işinde işin başında belirli bir süre deneyimi olan mimarların bulunma şartı getirilmiş, bu noktada seçici davranılmaktadır.

 Bir sorunuz da İstanbul’da Kaptanı Derya Halil Paşa Camisi’nin ne olduğu konusudur. Bu konuda daha evvel sizlere cevap verilmiş olması gerekir. Bir yazılı cevap var. Bununla vaktimi geçirmeyeyim. Size ayrıca takdim edeyim müsaade ederseniz.

Değerli arkadaşlarım, vakıf taşınmazlarının tespit ve belgelenmesi çalışmalarında teknolojinin elverdiği en son bilişim altyapısına sahibiz. Hâlihazırda taşınmazlarla ilgili tüm bilgi ve belgeler dijital ortama aktarılmış olup, geliştirilen yazılım sistemleriyle, taşınmazlar dijital ortamda takip edilmektedir. Bu çerçevede Coğrafi Bilgi Sistemi, Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi, Vakıf Bilgi Yönetim Sistemi, Vakıf Taşınmazları Yönetim Sistemi ve Sanat Eserleri Bilgi Yönetim Sistemiyle bilişim altyapımız tamamlanmıştır. Bu konularda bir eksikliğimiz bulunmamaktadır.

Sayın Baratalı konuşmaları sırasında Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak da bir iki konuya temas etti. “Yurt dışı görevlere iletişim fakültesi mezunlarının atanması gerekirken, neredeyse ilköğretim mezunu kişiler atanmaktadır.” Bu doğru değildir. Yurt dışına atama veya geçici görevlendirmeyle tayin edilenlerin tamamı üniversite mezunudur. Bizim kanun hükmünde kararnamemize göre iki yıllık süre yeterli olmasına rağmen, yurt dışına görevlendirilenlerin tamamı, Genel Müdürlük emrinde en az beş yıl çalışanlardır.

Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün bulunmadığı şeklindeki sözleri… Bunları geçtiğimiz günlerde yapılan bazı toplantılarda da dile getirmiştim. Basın Kanunu’muz yazılı basınla ilgili, RTÜK de radyo ve televizyon yayıncılığıyla ilgili konuları düzenlemektedir. Şüphesiz, şu anda haklarında dava açılmış ve bu davalar sebebiyle mahkûmiyet kararları alınmış, cezaevinde veya cezaevine girmek üzere olan basın mensubu arkadaşlarımızın bulunduğu bir vakıadır. Bu konudaki rakamlar muhteliftir. Bu rakamların içerisinde, gazeteci sıfatını taşımasına rağmen başka suçlardan, diyelim ki adi suçlardan veya terörle mücadele kapsamında kalan suçlardan da hüküm giyenler vardır sayıları az olmakla birlikte ama sanıyorum, Sayın Baratalı’nın da, hepinizin de söz konusu ettikleri, düşüncelerini ifade etmekten, yazmaktan, çizmekten, gazete çıkarmaktan dolayı cezaların alınmış olmasıdır. Basın Kanunu’muzda üç madde bunlarla ilgilidir ve genelde idari para cezası ve buna eş değerde başka yaptırımlar söz konusudur ancak Türk Ceza Kanunu’nun özellikle üç maddesi, soruşturmanın gizliliğini ihlal veya adli yargıyı etkilemeye teşebbüs ve ona benzer bir maddeyle ilgili olarak çok sayıda dava açılmaktadır. Soruşturmanın gizliliği esastır, Ceza Muhakemesi Kanunu bunu öngörüyor. Bunu esas olarak kabul edince, peki bu maddelerden dolayı ceza almak acaba keyfî mi? Muğlak olan ifadelerin yorumlanması suretiyle mi veriliyor? Acaba suçun unsurlarını daha belirgin hâle getirsek, geçtiğimiz günlerde yaptığımız bir yasama çalışması gibi, bu arkadaşlarımızın mağduriyeti önlenebilir mi? Bu konuda, hem Başbakanlık Basın-Yayın hem de Adalet Bakanlığımızla ilgili çalışmalar yaptık. Çalışmalar önemli bir noktaya geldi. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin bir toplantısında, daha sonra Anadolu Ajansının bir uluslararası toplantısında da bunun ana dinamikleri üzerinde durmuştum. Suçun unsurlarını netleştiriyoruz ve ceza hadlerini daha aşağılara çekiyoruz. Böyle bir düzenleme bütçe dolayısıyla belki aralık ayı sonuna kadar gelmeyebilir ama emin olun ki herhâlde, ocak ayında bunu hep beraber gerçekleştireceğiz.

“Yerel basına ne tür destek sağlanıyor?” Hemen hemen yirmiye yakın desteğimiz var. Ücretsiz haber ajansı aboneliği yapıyoruz, yılda iki defa yerel medya eğitim semineri, İnternet sitemizden Anadolu Haberler Bülteni yayınlanıyor, yerel basına tasarım, mizanpaj gibi teknik altyapı desteği veriyoruz, Anadolu Basını Özendirme Yarışı yapıyoruz, yerel gazeteciler için mesleki gezi ve değişim programı başlatıyoruz, TRT’de yayınlanacak “Anadolu’nun Sesi” programı ile yerel medyayı ülke gündemine taşıyoruz, birtakım sosyal haklar ve basın kartında da iyileştirmeler sağlıyoruz. Vaktim bu kadar izin veriyor, müsaadenizle bu konuyu geçmek istiyorum.

Sayın Sırrı Sakık’ın konuşmasıyla bağlantılı olarak, asıl bir başka konuyu belki sözlerimin sonunda ifade edeceğim ama RTÜK’le ilgili eleştiriler yapılırken -başka arkadaşlarımızın da bu konuda eleştirileri oldu- televizyonlardaki bazı dizilerde şiddete yönlendirilme veyahut da ırkçılık yapılması, Türkiye’deki bütünlüğümüzü bozacak, bizi birbirimize düşman edecek, infiale sevk edecek ögeler bulunduğu şikâyeti yapıldı. Bu şikâyetinizde tamamen haklısınız. Maalesef bazı televizyonlarımızdaki diziler rating uğruna veya ideolojik sebeplerle bu ölçüde olabiliyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu bu konuda resen de şikâyet üzerine de inceleme başlatıyor, rapor tanzim ediyor ve buna göre bir müeyyide uygulamasına gidiyor.

Sadece, sözünüzün arasında, konuşmanızın arasında bir “Vadi...” tam özel ismini söylemeyeyim, böyle bir diziyle ilgili olarak “Ne yapıldı?” diye sormuştunuz. Bizim şu andaki mevcut yasamıza göre önce uyarı, sonra program durdurma ve diğer müeyyideler geliyor. Yeni RTÜK Kanunu’nda suçun vahametine veyahut da işlenen -ne diyeyim- temanın vahametine göre, en ağırından başlamak üzere, bir müeyyide sistemi getirdik ama bu diziyle ilgili olarak 3 kez para cezası verilmiştir. Ayrıca, pek çok defalar da uyarı ve program durdurma cezası verilmiştir. “Hâlen devam ediyor.” derseniz aynı ögelerle birlikte, esasen bizim şikâyetimiz de budur çünkü mevcut RTÜK Kanunu’na göre vereceğiniz her müeyyide maalesef uygulanamamaktadır. En küçüğünden başlamak zorundasınız ve hepsinde yargı yolu var, kesinleşmeden de bunu infaz etmek mümkün olmuyor.

Sayın Cumali Durmuş da konuşmalarında yine RTÜK’le ilgili olarak bazı konulara temas etmişti: “RTÜK’ün 50 televizyon izleyebildiği, hiç radyo dinlemediği...” Bunlar doğru değil. Şu anda RTÜK merkezinde Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi, “SKAAS” dediğimiz bir sistemle 110 televizyon sürekli izlenmekte ve kayıt tutulmaktadır. Radyolar bölge müdürlüklerinde dinlenmekte, Ankara’da 72 kadar radyo dinlenmektedir. Ayrıca, emniyet müdürlüklerinde de dinlenmektedir. 110 televizyon SKAAS kapsamında, 72 radyo yine bu kapsamda, 181 il ve ilçe yayınında da kayıtlar Ankara’ya getirilmektedir.

Yine Sayın Durmuş’un konuşmasında ifade edilen “Terör örgütü yanlısı yayın yapmak veya bu yayınlara bir şey yapılmadığı...” Bu da doğru değildir çünkü 3984 sayılı RTÜK Kanunu’nun 4/y fıkrası suç örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinin yansıtılmaması amacını getirmektedir. 4/y maddesini ihlalden yani biraz evvel okuduğum yayın ilkelerine aykırı yayın yapmaktan 2010 yılının ilk on ayında 10 müeyyide uygulanmıştır. 2005 ile 2010 arasında ise toplam 80 müeyyide uygulanmıştır. Bununla ilgili şikâyetler de hem izleme sonucu hem de bireysel şikâyetler tarafından dikkate alınmaktadır.

İzleyicilerin televizyon yayınlarından duydukları memnuniyetsizlikler, RTÜK tarafından gerçekleştirilen televizyon izleme eğilimleri, radyo dinleme eğilimleri, kadınların televizyon izleme eğilimleri gibi farklı kamuoyu araştırmalarıyla tespit edilerek sonuçlar yayıncılarla paylaşılmaktadır. Biraz önce söylediğim yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması gerekir. Bunlarla ilgili 2002 ile 2010 arasında 206 müeyyide uygulanmıştır. 1 Ocak 2010’la hemen hemen geçtiğimiz ay arasında da 13 müeyyide uygulanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün bütçesi olmamasına rağmen, Değerli Arkadaşımız Plan Bütçe Komisyonunda da ve her fırsatta da ileri sürdüğü –Sayın Osman Kaptan Arkadaşımdan bahsediyorum- TRT’yle ilgili bazı konuları gündeme getirdi. Ben prensip olarak, konuştuğumuz konudan farklı olanlara gerçekten Meclis Başkanımızın da bağlı olduğu İç Tüzük sebebiyle cevap vermemeyi yeğliyorum ama bu davranış devam ediyor ve bu aslında sadece TRT’yle ilgili değil, burada hazır bulunmayan, cevap vermek imkânı olmayan Anayasa Mahkemesi Başkanı gibi veya bir başka kurumun mensubu gibi, isim zikredilerek, kendilerini küçültücü bazı konuşmalar da yapılmaktadır. Bu herhâlde doğru bir şey değildir. Yani kendisini savunma imkânı yoksa, bir yerden müdahale edip “Hayır, öyle değil. Ben şunu açıklamak istiyorum.” diyebilmesi mümkün olmayan bir kişiyi burada özel ismiyle ortaya koymak doğru değil. Kanaatimi paylaşıyorum. Sayın Başkanlar da zaten bunlara azami dikkati gösteriyorlar. Ama TRT âdeta böyle vur abalıya kabilinden eleştiri konusu yapılıyor. Bu eleştirilerin bir kısmı doğru olabilir ama söze getirdiğiniz, gündeme getirdiğiniz konularda haklı değilsiniz.

Bakınız, sadece birkaç cümleyle bunu açıklamak istiyorum. TRT Genel Müdürünün şahsından hep bahsediyorsunuz. Genel Müdürlük bir kanuna kavuştu. Genel Müdürü var, Yönetim Kurulu var, Yönetim Kurulu üyeleri var. Bu Genel Müdürün göreve geldiği 23 Kasım 2007 tarihinde personel sayısı 7.500 kişiydi, bugünkü sayı, bu süre içerisinde yani üç yıldan bu yana 9 yeni televizyon kanalı açılmasına rağmen -şu anda TRT’nin 14 kanalı var- 3 yeni dergi çıkarılmasına, 5 yeni radyo kurulmasına rağmen 7.365 kişidir. Yani göreve geldiği günden daha az elemanla bugün TRT hizmetlerini yürütmektedir ve çoğu zaman söylüyorsunuz: “Ben bu kadrolarla 40 tane kanal kurarım.” Ee bunun doğru olduğu da ortaya çıkıyor. Çünkü 9 kanal bu dönemde açılmıştır. TRT Arapça’dan, TRT Şeş’ten, TRT Turizm ve Belgesel Kanalından, TRT Anadolu’dan bahsediyorum. Sizler de bunları herhâlde çok iyi biliyorsunuz.

“Yandaş” diye isimlendirilen basından 35 kişi alındığı, diğer basından hiç kimsenin alınmadığı: TRT konusunda bana sürekli sözlü ve yazılı soru önergeleri geliyor, hepsini cevaplandırıyorum. Bu konu da orada cevaplandırılmıştır ama inanın ki bu haksızlıktır. Biz, şu basın veya şu radyo veya bu televizyon veya şu gazete diye ayırt etmiyoruz. İşini iyi yapan, yayıncılıkta başarılı olan, arkasında herhangi bir şaibesi bulunmayan gazetecilerle çalışmak bizim görevimizdir ve şu anda 50’den fazla, hemen hemen basının bütün -ne diyeyim ona- her yönünden ve her tarafından arkadaşlarımız çalışmaktadır. Bunlar isim isim de daha önce soru önergeleriyle bildirilmişti. Ben, Meclis kürsüsünden isim açıklanmasını doğru bulmuyorum ama yeri geldiği ve arzu ettiğiniz zaman da bunlar açıklanabilir.

TRT’ye naklen geçiş yöntemiyle zabıt kâtibi gibi mesleklerin alındığını ama iletişim mezunlarının alınmadığını belirtiyorsunuz. İletişim fakültesi mezunlarının özellikle bu alanda yeterince iş bulamadıkları kanaatini ben de taşıyorum. Bu yüzden, bana bağlı olan kurumlarda -TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın- halkla ilişkiler ve iletişim fakültesi mezunlarının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz ancak biliyorsunuz ki KPSS puanı, belli bir noktaya gelince ayrıca özel bir yarışma sınavı ve arkasından mülakatla bu işler oluyor. Sadece iletişim fakültesi mezunlarına pozitif ayrımcılık tanıyarak diğer fakülte mezunlarını bunun dışında tutmanın da herhâlde doğru olmadığını düşünüyorum.

Naklen yöntemiyle TRT’ye girenlerin büyük bir kısmı iletişim mezunudur. 100’e yakın iletişim mezunu naklen geçişle alınmış, bunların da isimleri bizim tarafımızdan mahfuzdur. TRT’ye alınan basın müşavirlerinin tamamı iletişim mezunu ve sarı basın kartı sahibidir. Bu kişilerin kendi mesleklerini icra edecekleri TRT’ye gelmelerinden daha doğal bir şey olamaz.

Sayın Osman Kaptan, konuşmanızda TRT’yi “Tayyip Radyo Televizyonu” olarak nitelendirdiniz. Bu benzetme size aittir ve siz iddia ediyorsunuz ki TRT’de çalışan herkes veya TRT’ye alınan her kişi AK PARTİ Hükûmetine veya İktidarına yandaştır, onların verdiği görevleri yerine getiriyor ve onlarla birlikte hareket ediyor. Bu çok bütüncül bir kötülemedir. TRT buna müstahak değil. Bu yanlıştır. O kadar yanlıştır ki, mesela siz TRT kadrosunda olup da bazı bakanların yanında çalışan TRT çalışanlarını söylüyorsunuz ama unuttuğunuz bir gerçek var. Sayın Deniz Baykal’ın da, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da en yakınında, en azından dört beş yıldır çalışan ve onların her ikisine sizlerden çok daha yakın olan 2 görevli var, birisi Baki Özilhan, birisi de Baha Ülgen’dir. İkisi de TRT mensubudur, TRT’den maaş almaktadır ve TRT’den geçici görevle Cumhuriyet Halk Partisinde görevlendirilmiştir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne alakası var?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok alakası var. O kadar şeyler söylüyorsunuz ki sonunda mecbur kaldım. Bu ikisi de değerli insanlardır. Meclis Başkanlığım dönemimde Baki Özilhan’ın ne kadar dürüst, çalışkan, başarılı bir gazeteci olduğunu bilen bir insanım. Ama sanki bütün TRT çalışanları AK PARTİ’nin emrinde ve hizmetinde. Hayır. Büyük bir kurumuz biz ve bizden istenen elemanları da her partiye tahsis etme noktasında şüphesiz, milletvekillerimize veya genel başkanlara, bugüne kadar devam ettik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bizim talebimiz üzerine geldiler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Baki Özilhan ve Baha Ülgen için, TRT mensubu olması, TRT’den maaş alması, geçici görevle Cumhuriyet Halk Partisinde görevlendirilmiş olması bir eksiklik değil. Ama başkaları için bulduğunuz eksikliği bu arkadaşlar için görmüyorsanız, sadece onu hatırlatmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Emsal değil Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Eleştirileri bununla mı göğüslüyorsun?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hayır. Lütfen… Lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 500 tane örneği var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ona da geleceğim, ona da geleceğim.

Bakın, Şahin Mengü salonumuzda bulunuyor. Sayın Mengü’nün değerli kızları da daha bir ay öncesine kadar TRT Türk’ün Tahran muhabiriydi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Hayır, hayır, hayır…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sizin hiçbir zaman kadronuzda olmadı, Haber One Ajansının Tahran temsilcisiydi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Biliyorum, aynı şeyi söylüyorum ben de.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sizin kadronuz değil ki. Sizin kadronuz değil ki Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakın arkadaşlar…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sizin kadronuz değil. Bana Genel Müdürünüzün yazısı var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hayır, ben sorulmasa söylemezdim, niye söyleyeceğim?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Genel Müdürünüzün yazısı var “Bizimle alakası yoktur bu personelin.” diye, hadise bu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Elbette…

Şunu söylüyorum: TRT Türk TRT’nin kanallarından biridir. TRT Türk’e haber yayını yapan, haber akışı yapan One Ajans… Onlarca sorunuz var “Kimdir bu One Ajans?” diye. One Ajansın Tahran şubesinde muhabir olarak çalışan arkadaşımız Sayın Mengü’nün çok değerli kızlarıydı yani bunda gocunacak bir şey yok. Şimdi de başka bir özel televizyon kanalında gazetecilik yapıyor. Yani TRT cüzzamlı bir kuruluş değil, TRT ayıplı bir kuruluş değil; TRT’de çalışmak bir onur, bir şeref, ben bunu söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şu anda TRT’nin temizlik ihalesini alan firmanın çok değerli arkadaşlarımızla başka bir ilişkisi var ama sözü uzatmayacağım. Eğer elinize taş alıp da camları kırmaya başlarsanız kendi camınızın kırılma ihtimali olabilir, lütfen bu konulara dikkat edin.

TRT sizin oyuncağınız değil…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin oyuncağınız, sizin.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sizin oyuncağınız da değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – TRT’de de, başka kurumlarda da kimlerin hangi siyasi parti mensubu olduğunu, kimlere çalıştığını az çok biliyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Açıklayın…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama lütfen herkesin, her şeyin açıklanacağı bir zeminde değiliz.

Meclis Başkanlığı zamanında “Burada kimler, kimler çalışıyor?” diye sorulduğunda ben bir çalışma yaptım. Sayın Anadol’la o zamanlar biz çok iyi görüşürdük.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Bakan, sirkatin söylüyorsun, şecaat arz ederken sirkatin söylüyorsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Burada her partinin genel başkanının, milletvekillerimizin, bakanlık yapmış insanların yakınları görev aldı. Bunların isimlerini az çok biliyorum, envanteri var ama bu çok doğal bir şey, bunu kötülemeye gerek yok. Sadece AK PARTİ’ye husumet içerisinde “Şu sizin bilmem neyiniz.” diye ortaya çıkarsanız bu yanlış olur.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ölçüyü kaçırdın, ölçüyü.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Onun için, TRT daha düne kadar yani 2007’den öncesine kadar hakkında kitaplar yazılan, “çiftlik” diye nitelendirilen, sivil ve askerî bürokrasiden, yüksek yargıdan, siyasetten çok önemli insanların kızlarının, baldızlarının, kardeşlerinin, amcalarının iş bulduğu bir çiftlikti; bugün o şekilde değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) TRT’yi korumak zorundayız, böyle şey olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Şimdi de sizin çiftliğiniz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz sorduğunuz için size dönerek söylüyorum ama Genel Kurula hitap ediyorum. Söylediğiniz her konuyu araştırarak ve vicdanen düşünerek hareket etmeniz lazım. Sadece 1 arkadaşımızı, 2 arkadaşımızı göstererek bir kurumu bütünüyle kötülemek elbette doğru değil. TRT yayınlarını izlemiyor olabilirsiniz ama bugün TRT yayınlarını binlerce, milyonlarca insan izliyor. Sadece TRT Arapça kanalının 300 milyondan fazla izleyicisi var.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakanım, dava açılmadı mı 3 tane daire başkanı hakkında.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – TRT Şeş’in 100 milyondan fazla izleyicisi var, TRT Haber’in Türkiye'de rating’i çok yüksek. Niye bunları kötüleyelim? On dört tane kanal açmış bir kurumun bu kadar iyi faaliyetlerini görerek göz kapatmak yerine “Teşekkür ederiz ama şöyle olsa daha iyi olurdu.” demek doğru düşmez mi değerli arkadaşlarım?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Dava açıldı hakkında 3 tane daire başkanının.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 3 tane daire başkanı hakkında dava açıldı Sayın Bakanım, savcılık iddianamesi ortada.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen, ben kimseyi incitmemeye çalışıyorum ama orada bunu konuşuyoruz, burada bunu konuşuyoruz, kulise çıkıyoruz bunu konuşuyoruz. Yahu, TRT’den, şu elinize tutuşturulan kâğıttan başka bildiğiniz bir şey yok mu Allah aşkına, onu söyleyin onu konuşalım.

Ben şu kadar, bana bağlı kurumların bütçesini size sunmadım. Neden? Bunları zaten biliyorsunuz. Plan Bütçe Komisyonu… Yazıldı ve yayınlandı. Ben sadece sizin sorularınıza cevap vererek -çünkü oradaki on dakika buna yeterli olmayacak- sizi aydınlatmaya çalışıyorum ama burada bütçesi konuşulmayan bir kurumu, vur abalıya, her gün dövmeye kalkıyorsunuz; yazıktır, günahtır. TRT’den eleman gönderilmiş, Anayasa Mahkemesi Başkanının düğününde çalmışlar söylemişler. Bunun Plan Bütçe Komisyonunda cevabı verildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı özel olarak yazı gönderdi bunu iddia eden arkadaşımıza. Bunlar kadrolu sanatçılar değil, akitli, sözleşmeli sanatçılar; bunların herhangi bir yere gidip program yapmasına engel yok ve Anayasa Mahkemesi Başkanı not gönderiyor, “2 milyar 800 milyon da ödedim.” diyor. Bunu böyle sakız gibi burada her defasında çiğneyerek kendisi hazır bulunmayan bir insan için bunu bir küçültme vesilesi yapmak çok doğru değil arkadaşlar.

Bakınız, değerli kardeşlerim, burada MHP Grubu adına konuşan bir arkadaşımız, Sayın Özkan, Hükûmet olarak bizi çok yaralayıcı, çok rencide edici bir konuşma yaptı. Tutanak elimde, ikinci bir hata yapmak istemiyorum bunları okumak suretiyle. Bu tutanakları herkes alabilir, herkes okuyabilir. Eminim basın mensupları da bu tutanakları okuyacaktır. Bizi terör örgütüyle baş başa vermekle, onlarla anlaşmakla, onların başındaki adamı Başbakan veya bir başka şey yapmakla itham eden çok yakışıksız, çok çirkin bir konuşma. Bu, nereden bakarsanız bakın kabul edilecek bir konuşma değildir. Sayın Şandır ve arkadaşları da eminim yani yapılan bu konuşma sebebiyle üzülmüşlerdir. AK PARTİ Grubu adına bir arkadaşımız cevap verdi, ben de Hükûmetim adına bir cevap vermek istiyorum: Bu külliyen yalandır. Böyle bir iddia ve iftira “belki” sözleriyle geçiştirilemez ve hatta, şu eksikliği söylemem gerekir: “Bu Öcalan denen kişiyi siz gelir Meclise de sokar, Başbakan da yaparsınız.” Bu, Öcalanı’ı methetmektir aslında, Öcalan’ın propagandasını yapmaktır. Bunu söylüyorsunuz da Bengi Yıldız’ın “Sayın Öcalan” demesine niye karşı çıkıyorsunuz? O, sadece “sayın” kelimesiyle belki bu saygısını ifade ediyor, siz onu Başbakanlık noktasına kadar bile getirmeye çalışıyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu fevkalade yanlış bir şey. Bu arkadaşımız, Meclis Başkanlığı bütçesi üzerinde de konuşuyor. İç Tüzük’ün 176’ncı maddesi “Başkanlık Divanı bütçeyi sevk eder.” diyor, altında imzası olan bir bütçenin aleyhinde konuşamaz. İç Tüzük’ün 42’nci maddesi, “Komisyonda muhalefet şerhi yazmamışsa, aleyhte düşüncesini ifade etmemişse, kürsüye çıkıp aleyhte konuşamaz.” diyor. Geçen sene de bunu yaptı, bu sene de bunu yapıyor değerli arkadaşlar. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurallarını Başkanlık Divanı üyeleri eğer kullanmayacak ve onlara cesaret vereceksek biz böyle çok yanlış bir iş yaparız. O yüzden arkadaşımızın konuşması tutanakta, inşallah çıkarılmaz, bütün web sitemizde de yayınlandığı için pek çok insanın da bilgilerine mutlaka sunulacaktır.

Bir cümleyle sözlerimi toparlamak istiyorum: Şahin Mengü arkadaşımız “Örtülü ödenek rakamı başlangıçta çok küçük gösteriliyor. Bunun nedeni nedir? Bu ödenek kapsamında ne kadar harcama yapılmaktadır?” Hepimiz biliyoruz, 5018 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesinde örtülü ödeneğin tanımı yapılmış ve bu ödenekten nerelere harcama yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Kanun’da örtülü ödenek “…kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek” olarak tanımlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Miktarı ne kadar?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Uluslararası ya da ulusal ölçekte meydana gelebilecek ve örtülü ödenek harcamasını gerektirecek gelişmeler önceden öngörülemediğinden, bütçe yılı başında bu ödenek için sadece tertip açılmakta, daha sonra ortaya çıkan devlet ihtiyaçlarına göre yıl içinde aktarma yapılarak harcama gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, başlangıçta tahmin edilen bütçe ile gerçekleşen bütçe karşılaştırması bu ödenek için söz konusu değildir. Kanunla çerçevesi çizilen hususların dışında bu ödenekten Başbakanlık için yapılmış herhangi bir harcama yoktur. Başbakanlığın açıklık ve şeffaflık politikası gereğince, örtülü ödenekten yapılan harcamalar 2006 yılından beri Başbakanlık faaliyet raporlarıyla kamuoyuna açıklanmaktadır. 2010 yılında örtülü ödenekten şu ana kadar 383 milyon 170 bin 247 lira harcanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Sırrı Sakık konuşmasında önemli konulara temas etti; Meclis başkanlarını seyahatleri itibarıyla eleştirdi, Kürtçe konuşmaktan bahsetti, TRT’den ve RTÜK’ten bahsetti. Bir kısmına cevap verdim ancak şu konuyu da açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum çünkü kendileri büyük bir samimiyetle bunu söylediler. Kürtçe bir dildir, kültürümüzün önemli bir ögesidir. Ana dili olarak bunu konuşan milyonlarca insan vardır hem Türkiye'de hem bütün coğrafyada, bunu inkâr etmek akıllılık değildir. Bunu inkâr edenler otuz sene evvel, kırk sene evvel, elli sene evvel bu ülkede oldu, şimdi onların yüzüne bakan yok, kendileri de çok mahcup. Bu dil var ve yaşıyor. Bu dilin alfabesi var, grameri var, edebiyatı var, folkloru var, bunu inkâr etmek akıl kârı bir şey değil. Elbette bunu bildiğimiz için, bugüne kadar yapılan düzenlemelerle taa 2000, 2001 yılından başlayarak -o günkü hükûmeti eleştirmiyorum, doğru olanı yaptılar- Avrupa Birliği sürecinde sıfırdan başlayarak bir noktayı bir özgürlük alanı hâline getirmek istediler ama bugün, en son, bizim RTÜK’te yaptığımız yönetmelik değişikliği ile kendi ana dilinde günlük lisanını konuşan insanların yirmi dört saat televizyon ve radyo yayınına izin verildi. Komisyonda açıklamıştım, on beş tane yerel televizyon, radyo, iki tane de ulusal televizyon, Kürtçe, Zazaki, Sorani, Arami, bu dillerde yayın yapmak üzere de izin aldı. Bunlar her yerde konuşulabilir, her yerde bunun önü açık. Biz bunun da kapanmasını hiç düşünmeyiz. Sanıyorum ki hepimiz bu kanaatteyiz. Ama yapılan bir iş var. Grup toplantısında veya Meclis Genel Kurulunda Kürtçe konuşuyorsunuz. Bu Kürtçe konuşmak şu anlamdaysa belki makul olarak karşılayabiliriz: Yani “Siz bunu inkâr etmeyin, ‘bilinmeyen bir dil’ olarak da yazmayın. Bu bize hakarettir. Bu dil vardır ve işte ben onu konuşuyorum. Dünyanın gerçeği de budur.” diyorsanız ki ben öyle anlıyorum…

SIRRI SAKIK (Muş) – Aynen, evet, onun için yapıyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen öyledir Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tamam, peki. Ama şunu söylemem lazım, ben meseleye başka bir açıdan bakacağım: Şimdi, siz burada konuşuyorsunuz, bu tutanakçılar da bunları yazıyor. Bu Meclisin hafızası bu gruptur. Benim için İşletme Yapım Müdürlüğü o kadar önemli değildi, Kültür Sanat o kadar önemli değildi ama burada bir hatayı affetmedim ve beş yıl boyunca bu tutanakçı arkadaşlar kim burada ne söylüyorsa onu zapt etmekle mükellef.

Şimdi, bu arkadaşlarımızın hiçbirisinin Kürtçe bilmediğini düşünelim.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – 2 kişi de bilen gelsin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir saniye, bir saniye… Karşılıklı tartışmayacağız. Ben kanaatimi ifade ediyorum.

550 milletvekilimiz var. Ben eminim, içinde benim de olduğum 400 arkadaşımız bu dili bilmiyor. Siz konuşuyorsunuz, çok da güzel bir şey söylüyorsunuz belki, temennide bulunuyorsunuz ama ben anlamıyorum. Anlamıyor, anlamıyor… Anlayanlar var. “Siz de keşke öğrenseydiniz.” diyebilirdiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım ama adı “bilinmeyen dil” değil. Kürtçe konuştuğumuzu Türkiye de biliyor artık.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakın, ona geleceğim. Lütfen Sayın Sakık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Meclis Başkanlığı stenograflara yazı yazmış.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın şunu söylemek istiyorum: Siz meseleye Kürtçe açısından bakıyorsunuz, ben başka bir açıdan bakacağım. Ben sizi anlamak istiyorum. Ben sizi nasıl anlayacağım? Türkçe konuşursanız anlayacağım çünkü siz de çok iyi Türkçe biliyorsunuz ama ben Kürtçe bilmiyorum. Bildiğim sadece “…”(x)

SIRRI SAKIK (Muş) – “…” (x) (x)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –Onun ötesinde hiçbir şey bilmiyorum ama bakın, siz oraya oturdunuz, buradan bir arkadaşımız geldi, Çerkezce konuşmaya başladı. Bu Meclisin içerisinde, ben biliyorum ki en az 20 tane Çerkezce bilen var. Sayın Önder Sav olsaydı, çıkar üç beş kelime konuşurdu. Bizim Nazım Ekren Hoca gelse buraya konuşur, Sait Açba gelse konuşur. Ben bunları biliyorum ama 500 milletvekili anlamaz bunu. Ne yapacağız? Siz de Çerkezce mi öğrenin diyeceksiniz? Gürcüce konuşan pek çok milletvekili arkadaşımız var. Sayın Ahmet İyimaya bu kürsüye gelse size de hiçbir şey söylemeden Gürcüce konuşsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, birkaç dakikanızı rica edeyim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, inanın, kimseyi aşağılamak, kötülemek, yanlış bulmak adına söylemiyorum. Burada Çerkezce konuşan bir arkadaşımın ben üç cümlesini bilebilirim, eşim Çerkez çünkü ama konuştuğunu anlamam. Ahmet İyimaya, ne bileyim, bizim Eyüp Fatsa, bir başkası, Artvin’den, Ordu’dan, Bursa’dan, bir başka yerden gelse burada Gürcüce konuşmaya başlasa bu zavallılar ne yapacak Allah aşkına? Bu hangi dilden, nereden bilecek? Neden bunlara kabahat buluyoruz? Buraya çıkan bir insan bilmediğimiz bir dilde konuşmaya başlasa nereden bilecek Gürcüce mi konuşuyor, Çerkezce mi konuşuyor, Boşnakça mı konuşuyor? Bilemez.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bunlar çok küçük detaylar.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bunlar devletin ayıbı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, benim bilmemem ayıp değil, sizin bile yarınız bilmiyor Kürtçeyi. 20 milletvekilisiniz 10 taneniz bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar.

                       

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

(x) (x) Bu bölümde, Milletvekili tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Kendi içinizde Kürtçe kursu açtınız, iflas etti, kimse gitmedi, Akın Birdal tek başına kaldı.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar. Bir dil yasaklandı yüz yıl, yasaklandı. Olur mu öyle şey!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Emine Ayna arkadaşımız gelse buraya –hiç gelmiyor yeminden sonra- burada konuşsa Kürtçe bir kelime bilmez, İstanbul lehçesiyle konuşuyor. Ben onu burada dinlerken veya bir başka yerde dinlerken bu İstanbul Türkçesini nereden kapmış bu Hanımefendi diye gıpta ediyorum. İçinizde Kürtçe bilmeyenler var. Nasıl iletişim kuracaksınız bizimle? Kaldı ki… (BDP sıralarından gürültüler)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, kaldırın o yazıyı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Peki, topluyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Anayasa nerede? Yasa nerede? Yemin nerede?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Söylüyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Neyi söylüyorsun? Sadece anlamadığını söylüyorsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir dakika…

Bakın, arkadaşlar, anayasal düzenimizi bilmemiz lazım. Anayasa’nın 3’üncü maddesi “Resmî dil Türkçedir.” diyor. Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi var, o bunu söylüyor.

Anayasa’nın 3’üncü maddesini, Sayın Sakık, Sayın Özçelik, sayın arkadaşlarım, nasıl değiştireceksiniz?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Değiştireceğiz Sayın Bakan, hep beraber değiştireceğiz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeler değil mi bunlar? Lütfen arkadaşlar, gerçekçi olalım. Nasıl değiştireceksiniz?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Toplumsal gerçekliğe aykırı olan her şeyi değiştireceğiz burada, birlikte değiştireceğiz.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Peki, hangi mantığa uyuyor?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Anayasa’nın 3’üncü maddesini benim için yapmadılar, sizin için de yaptılar. Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeler ortada dururken sizin söylediğiniz sadece temenniden ibaret kalır ama Kürtçeyi aşağılamak, “Kürtçe yoktur.” demek, bunu inkâr etmek, Kürtleri dağlardaki kar üzerinde yürürken “kart”, “kurt” sesi çıkaran garip yaratıklar olarak nitelendirmek rezilliktir, yanlıştır ve büyük bir kötülüktür. (AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar) Ben bunu söylüyorum. Burada Türkçe konuşacaksınız, ben sizi anlayacağım, siz de beni anlayacaksınız. Meclis grubunda Kürtçe değil, Türkçe konuşacaksınız. Bu bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Eğitim dilinin Türkçe olması da bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Anayasa bunu güzel tanzim etmiş. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Ecder, bundan niye gocundunuz bilmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen…

Sayın Özdemir…

Sayın Bilen…

İSMAİL BİLEN – Genel Başkanınız başka şey söylüyor, çıkıp burada söylesene.

BAŞKAN - Sayın Bilen, lütfen, arkadaşlar… Sayın Bilen, Sayın Özdemir…

Sayın Bakanım, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, inanın yani düşüncemi belki de hepimizin düşüncesi olarak söylemek istiyorum. Ben, Kürtçenin orada veya burada konuşulmasından, yazılmasından, Mem ü Zin’in Türkçeye çevrilmesinden, Kürtçe basılmasından rahatsız değilim ama yani Anayasa’mızın öngördüğü bir sistem var ve bu bence doğru, sizce de doğru olması lazım. Resmî dilimizi… Yani milletvekilinin yemini kısmında da şüphesiz bu Anayasa üzerine yemin ettik.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Anayasa’nın doğru olmadığını söylüyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Burada konuşurken belki kendinizi tatmin ediyorsunuz ama faydalı bir iş yapmıyorsunuz, yararlı bir iş yapmıyorsunuz. Yaraları kaşımanın, sinir uçlarına basmanın faydası yok güzel kardeşlerim.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Biz böyle yapmasaydık siz Mem ü Zin’i çevirmezdiniz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz birbirimizi seviyoruz. Size gelecek bize gelsin. Siyaset yapmanızı önemsiyoruz. Siz, milletimizin siyasetinin temsilcisi olarak burada bulunuyorsunuz, başımızın üstünde yeriniz var. Siyaset yapmanın yolu da çıkıp buraya on dakika Kürtçe konuşmakla değil ki. Toplumun sorunlarını, bölgenin sorunlarını, açlık, fakirlik, yoksulluk, temsildeki eksiklik…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yani siz Türkçe konuşunca bunları mı anlatıyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …bunları burada anlatırsanız biz dinleriz, gereğini yapmaya kalkarız.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yeterince anlatıyoruz onları zaten.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama lütfen, değerli arkadaşlarım, bu konuyu bir istismar konusu hâline getirmemek gerekir.

Yıllarca, bir insanın kendi kimliğini ifade etmesi üzerinde ağır baskılar uygulandı. 80’den sonra, Kürtçe konuşmanın bile yasaklandığı bir dönem geçirdik ama bunlar bitti. Artık ülkemizde… Her zaman söylüyorsunuz, “TRT’nin bir kanalı yirmi dört saat yayın yaparken bu yasak da neyin nesi?” diyorsunuz, aradaki paradoksları gösteriyorsunuz, çelişkileri gösteriyorsunuz, amenna. Zamanla yol alıyoruz. Özgürlükler, demokrasi, Türkiye’de bir gecede, bir anda olmuyor. Bütün bunları el birliğiyle yapıyoruz. Avrupa Birliği yolunda yapılan çalışmaları, bundan evvelki tüm hükûmetler destekledi. CHP’nin içinde bulunduğu hükûmetler de MHP’nin içinde bulunduğu hükûmetler, DSP’nin… Hepsi destekledi, biz de onlara elimizi kaldırdık. Şimdi biz, ülkemizde yaşayan, kökeni ne olursa olsun, bizim yurttaşımız olan, vatandaşımız olan, kardeşimiz olan herkesin hakkını kendi hakkımız gibi savunmaya söz verdik, onları seviyoruz ve kucaklıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, sürem var ama müsaadenizi alıyorum. Yüce heyete saygılar sunuyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu dil konusunda, tutanak konusunda, konuşmuş olduğu… Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre…

BAŞKAN – Dil konusunda bir şey söylemedi, kendi kanaatlerini söyledi. Söylemesin mi efendim?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama grubumuza yönelik yanlış bir anlaşılmaya açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, yanlış bir anlaşılma yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, grubumuza…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurun.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, çocuğumun da adını vererek gerçek dışı açıklamada bulundu.

BAŞKAN – Neyle ilgili efendim?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Benim adımı da vererek, çocuğumun adını da vererek gerçek dışı açıklamada bulundu. O nedenle söz istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Açıklama yapacak.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakan grubumuza…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen efendim, durun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim grubumuz…

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız…

Sayın Kaplan, müsaade eder misiniz.

Bakınız, biraz önce, Sayın Sakık, burada çıktı, konuştu. Hatta, diğer partilere mensup olan arkadaşlarımız da “Sayın Başkan, bu konuya niye müdahale etmediniz?” diye bize itirazda bulundu. Sayın Arınç, Bakan olarak görüşlerini ifade etti. Şimdi, burada bir şey yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim grubumuzun…

BAŞKAN – Sayın Mengü

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama bizim grubumuzun…

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizim grubumuzun niyetini, amacını farklı bir şekilde koydu, düzeltmek istiyorum. Yani iki dakika…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Mengü, müsaade eder misiniz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama bizim grubumuzla ilgili on dakika…

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz Sayın Kaplan.

Bir dakika efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, on dakika, grubumuzla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Mengü, evet, sizin çocuğunuzdan, diğer şeyden bahsetti. Biz tabii konuyu bilmiyoruz, Sayın Bakan bir açıklama yaptı. Eğer Sayın Bakanın açıkladığının dışında bir husus varsa, açıklayacaksanız buyurun efendim.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Evet, evet.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Kürtçeyle ilgili…

BAŞKAN – Efendim, Kürtçe tartışması yapmıyoruz burada.

Buyurun Sayın Mengü.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bu benim kızımın TRT’de çalıştığına dair açıklama KİT Komisyonunda Sayın TRT Genel Müdürü tarafından da dile getirilmişti…

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Öyle demedi.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) –  …benim bulunmadığım bir Komisyonda dile getirilmişti. Arkadaşlarımın bana haber vermesi üstüne ben Sayın TRT Genel Müdürüne yazı yazdım. Kızımın TRT’nin hangi biriminde çalıştığının, hangi fasıldan kendisine ücret ödendiğinin bildirilmesini istedim. Sayın Genel Müdür bana bir müddet sonra cevap verdi ama kısa bir süre sonra, benim kızımın herhangi bir şekilde TRT personeli olmadığını bana bildirdi.

Benim kızım “One Haber Ajansı” diye bildiğim, Türk ortakların kurduğu, dünyanın muhtelif şehirlerinde temsilcilikleri olan bir haber ajansının Tahran temsilcisiydi. Bir tane AKP’li milletvekili arkadaşım, bir tane sayın bakan, TRT’nin herhangi bir personeli benim çocuğumun TRT’de çalışması için tavassutta bulunduğumu söylerse milletvekilliğinden istifa ederim. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekilliğinden istifa ederim ama “Burada bulunmayan, kendini savunamayacak bir insana…” diyordunuz Sayın Grup Başkan Vekili, ona şimdi sizdekiler saldırınca bir ses yok.

Şimdi, Sayın Bakan, benim kızımın TRT personeli olduğunu bana ispat edeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından “Demedi öyle bir şey.” sesleri) İspat etmezseniz meslektaşlığımıza saygısızlık etmiş olursunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Hemen ispat edeyim, hemen.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – TRT’de çalıştığını… (AK PARTİ sıralarından “Öyle bir şey söylemedi.” sesleri)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ben söyleyeceğimi biliyorum canım.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Benim çocuğum One Haber Ajansının… İster TRT’ye ister bir başka kuruma, her zaman haber geçer.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Öyle söyledi, aynen öyle söyledi.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. Olayın gerçeği budur. Benim kızım hiçbir şekilde TRT personeli olmamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Aynısını söyledi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bu hususta başka bir tartışma konusu açmıyorum ben. Sayın Arınç burada görüşlerini belirtti ve bu konu kapandı.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI(Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI(Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU(Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI(Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK(Devam)

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Evet, aleyhinde Sayın Zekeriya Akıncı, Ankara Milletvekilimiz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve umut ediyorum ki Sayın Arınç’ın bu tanıtım ve reklam kampanyası TRT’nin o sıfırlara inmiş izlenebilirlik oranını bir parça olsun yükseltsin. Dileğim odur.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet sözcülerince çizilen pembe tablolara rağmen, halkın acı gerçeklerin pençesinde kıvrandığı bir süreçte bütçe görüşmelerini yapıyoruz, “Şu kuruma ne kadar, bu kuruluşa ne kadar?” diye kalemleri belirliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bazı kurumları bir yana bırakırsak, kime ne pay verirseniz verin, hangi bütçeyi sunarsanız sunun, esas olan onların yönetim anlayışı ve uygulamaları olacaktır ve hiç kuşku yok ki bu uygulamalar büyük ölçüde Başbakanlık politikalarına paralel bir anlayışla sergilenecektir.

Kimi arkadaşlarım “Bunu nereden çıkarıyorsunuz?” diyebilir. Sadece bu birinci turdaki kimi kuruluşlarla ve kurumlarla ilgili değerlendirmemi kısaca yaparsam konu daha iyi anlaşılacaktır diye umut ediyorum. Ayrıca, biraz önce konuşan bir AKP sözcüsü de -turun başında konuşan bir AKP sözcüsü de- devlet yöneticilerine saygılı olmaktan söz etti. O arkadaşıma hatırlatmak isteyeceğim temel konu şudur: Devlet yöneticileri önce kendi saygınlıklarını koruyacaklardır.

Bakınız, şu anda görüşmekte olduğumuz bütçe kalemlerinden birisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı eğer şurada, hepimizin huzurunda Sayın Başbakan tarafından azarlanabilmişse ve sesini çıkaramamış ise onun bütçesi ne kadar olursa olsun, ne kadar heyet karşılarsa karşılasın, 23 Nisanda da Meclisi gelin odası gibi süslesin, hiçbir şey ifade etmez ya da Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, Sayın Başbakanımızın kardeşi, eğer yürütmenin başı olarak bugüne kadar  sadece ve sadece AKP’nin düzenlemiş olduğu yasaları onaylamak ve kafasına göre rektör atamakla hatırlanacaksa onun varın  bütçesinde Hanımefendinin perdeleri ya da halıları değiştirmek için ne kadar pay verirseniz verin bir anlamı, bir önemi kalmaz.

CELAL ERBAY (Düzce) – Ayıp ya, ayıp!

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Şurada daha kısa bir süre önce Sayıştay Yasası düzenlenirken eğer Sayıştayın Başkanı, Sayıştayın en temel görevi elinden alınırken gıkını çıkarmadan orada oturuyorsa Sayıştayın bütçesi 200 milyar fazla olsa ne olur, 300 milyar eksik olsa ne olur? Neyi ifade eder ki!

Önce Sayıştayın Başkanı o kurumun, Meclisin Başkanı bu kurumun, Cumhurbaşkanının kendisi o kurumun saygınlığını korumak zorundadır.

Eğer Deniz Feneri davasında suçluluğu ayyuka çıkmış birisi, Başbakanın ve Sayın Arınç’ın kollarının altında RTÜK Başkanlığı yapmaya devam etmişse kimden kime ne saygısı bekliyorsunuz? Orada bütçe üç kuruş fazla olsa ne olur, beş kuruş eksik ne olur değerli arkadaşlarım?

Belli ki buralarda Başbakanın iradesi dışında hiçbir Allah’ın kulunun hareket şansı yoktur ve bunlar üstelik güya en tarafsız olması gereken kurumlardır. Niye mi öyledir? E tek adam yönetimi deyince kızıyorsunuz. Kızmayın, karşı çıkmayın. Biz uzlaşmadan ve katılımdan uzak bu gücün kafasındaki başkanlık sistemine ağır ağır yürümeye çalıştığını ve amacına ulaşma adına her yöntemi denediğini, bazen uzaktan yakından ilgisi olmadığı hâlde 12 Eylülde idam edilen gençlerin arkasından ağladığını, bazen de dört yüz elli iki yıllık Süleymaniye’nin avlusuna kürsü kurdurup millete nutuk çektiğini çok iyi biliyoruz. Yeter ki insanların inançlarını ve duygularını istismar edebilsinler. Her yöntemi denemekten kaçınmıyorlar.

Peki, ben size başka bir şey söyleyeyim: Bu duygulu ve yufka yürekli aslan gençlerin arkasından ağlayan Başbakanımız bir tek gün Tekel işçileri, üniversite öğrencileri, bilim adamları, aydınlar, gazeteciler, en acımasız baskı ve saldırılara maruz kaldığında kendisinden bir tek üzüntü beyanı duydunuz mu bugüne kadar? Duyamazsınız,  duyamazsınız çünkü bizim Başbakanımız demokrasiyi ve onun vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti ve muhalif unsurları sevmiyor.

Bakınız, Sayın Başbakan daha on gün önce yapılan 6. İmam Hatipliler Kurultayında diyor ki: “Yatılı öğrenci arkadaşlarımın parasızlıktan ranzalarında hıçkırarak ağladıklarını unutmuş değilim.”

Peki, Sayın Başbakan, o yatılı okullarda ranzalarda parasızlıktan hıçkırarak ağlayan arkadaşlarınızı unutmuyorsunuz da o kulaklarınızı niye üniversitelerdeki yüz binlerce halk çocuğunun yoksulluğun pençesinde kıvranırken “parasız eğitim” diye taleplerini üniversite koridorlarında haykırdıkları zaman duymak istemiyorsunuz? Eğer parasızlık sadece imam hatiplilerin canını yakıyor diye düşünüyorsanız öyle düşünmeyin. Parasızlık herkesin canını yakıyor, yoksulluk da üniversiteli gençlerin canını yakıyor ve o feryatların yükseliş sebebi de budur.

Şimdi, bakın, üstelik, bu minicik protestoları bile -onaylamayabiliriz, beğenmeyebiliriz- mütevazı protestoları bile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akıncı, konuşmanızı tamamlayınız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …acımasızca ezen, burun kıran, hamile protestocuları tekmeleyen uygulamayı dün Başbakanın burada büyük bir heyecanla savunmuş olmasından da utanç duydum.

Polis sizin polisiniz değildir Başbakanım, polis bu ülkenin polisidir, hepimizin polisidir. Polis sizin polisiniz değildir sadece. Onu savunmak hepimizin görevidir ama onun acımasız, vahşi şiddet uygulamalarına karşı çıkmak bizden önce de sizin görevinizdir.

Şu yumurta atan gençlerle “Omlet yapsaydınız.” diye niye alay ediyorsunuz? TÜSİAD Başkanı kadar olamıyor musunuz? “Gençlik, muhalefet demektir.” diyemiyor musunuz? 

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sizin Genel Sekreteriniz “faşist” dedi. Üstelik de yumurta atmamışlardı, sadece protesto etmişlerdi.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – “Gençleri anlayalım, onlarla diyalog kurmalıyız.” diyemiyor musunuz?  Diyemiyorsunuz, alay ediyorsunuz “Omlet yapsınlar.” diye. Ne berbat bir espri, ne kötü bir espri. Espri kabiliyetiniz de yok. Onun için ha bire karikatüristleri mahkemeye verip duruyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – “Faşist” niye dediniz öğrencilere?

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Bakın arkadaşlar, sekiz yıldır iktidardasınız…

AHMET YENİ (Samsun) – “Faşist” niye dediniz öğrencilere?

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Sekiz yıldır iktidardasınız. Buraya çıkıyorsunuz “Yapıyoruz, yapıyoruz, yapıyoruz…” Yapın, iyi olur, memlekete bir çivi çakın, memnun oluruz ama beş senedir, altı senedir TOKİ’nin konutlarını, duble yolları dinliyoruz.

Sayın Canikli’ye dedim ki ya dokuzuncu bütçeyi mi kullanıyorsunuz? “Evet.” Ortalama 300 katrilyon. Ne kadar eder? 2,5 kentilyon. E Allah’tan korkun, dokuzuncu kezdir 300 katrilyon bütçe kullanıyorsunuz ya! Yapacaksınız bir şeyler, hepsini yiyip yutacak hâliniz yok. Elbette ki bu ülkede bir sürü işi de yapmak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Özür dilerim, maksadımı aşmayayım da elbette yapacaksınız. Millet bu parayı size hizmet edin diye veriyor. O parayı alıyorsunuz uhdenize, milletin vergileriyle, rafineriden 90 kuruşa çıkan benzini 4 liraya satıyorsunuz, vergileri topluyorsunuz, sonra da 300 katrilyon bütçenin üstüne oturuyorsunuz, “Onu yaptık, bunu yaptık.” diye övünüyorsunuz. Yapacaksınız kardeşim, yapacaksınız ama bizim size önerimiz, daha düzgün yapın, daha dürüst yapın, daha iyi yapın. Bir de “Yapıyoruz.” derken seksen yıllık cumhuriyet tarihinde yapılanları da satmayın, elde avuçta da bir şeyler bırakın. Bizim bir başka önerimiz de odur. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Son sözlerimi tamamlarken…

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Peki.

BAŞKAN – Ek iki dakika süre vermiştim size.

Buyurun.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Son sözümü tamamlarken Sayın Başbakanın dün Güneydoğu’yla ilgili sunmuş olduğu çözüm önerisini de hayretle karşıladığımı ifade ediyorum. Hükûmet ekonomiden elini çekmiş, fabrika yapmayacakmış, altyapı yapacakmış, orada terör bitecekmiş, terör bitince özel sermaye gidip yatırım yapacakmış, böylece orası kalkınacakmış, işsizlik azalacakmış. Aynen böyle.

BAŞKAN – Sayın Akıncı, teşekkür ederim. Lütfen…

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Teessüf ediyorum.

Yaz gelsin, hep beraber yonca biçeriz inşallah.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bir tane de çözüm söyle yahu burada!

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Akcan, buyurun efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN  (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum Sayın Sayıştay Başkanına.

Meclis adına Sayıştayımız denetleme yaparken kamu kurumlarına gönderdiği Sayıştay denetçilerini denetleme sona ermeden bir başka kuruma görevlendirmesi hâlinde, o aynı noktada denetlemeye devam edilememektedir. Bu nedenle, bu yüzden de kurumun denetlenme hâli devre dışı bırakılmış olmaktadır. Bununla ne yapılmak istenmektedir Sayıştayca? Bunun onlarca örneği vardır. Bunlardan bir tanesi de Bolvadin Belediye Başkanlığıdır.

İkinci sorum Sayın Cumhurbaşkanlığımızın Genel Sekreterine: Sayın Cumhurbaşkanımız bir seyahat dönüşü gazetecilere verdiği beyanda “Ben hiç kimsenin eşini, hanımını takip etmiyorum, siyasete bulaşıp bulaşmadıklarına bakıyorum. Herhangi bir partiden aday olanları çok değerli olsalar dahi…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vakıflarla ilgili sorum.

Edirne’nin vakıf eserleri ve tarihî dokusuyla geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Edirne ilinde 2010 yılında bakım ve onarımı yapılan eserler hangileridir? Bu çalışmalar yeterli midir?

Ayrıca Edirne’de vakıf dükkânlarına yapılan yüzde 8 zam esnafı zor durumda bırakmıştır. Bu kira artışı hangi esasa göre belirlenmiştir? Bugüne kadar kira borcu biriken esnafa borç yapılandırması yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birkaç sorum var.

1) Sayın Cumhurbaşkanı döneminde ataması yapılan rektörlerden kaç kişi kendi üniversitelerinde yapılan aday belirleme seçimlerinde birinci sırada olmuştur? Açıklarsanız memnun olurum. Bu sistemin değiştirilmesi konusunda bir hazırlığınız var mıdır?

2) 2010 yılında ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan kopya veya hırsızlık iddialarıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından yapılan inceleme veya soruşturmanın sonucu ne olmuştur? Kaç kişi suçlu bulunmuştur?

3) Hâlen Başbakanlık koruma ordusunda görev yapan koruma memuru sayısı kaçtır? Bunlar için bütçeden ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Son sorum: Kütahya ili Simav ilçesinde geçen yıl meydana gelen depremde zarar gören camilerin onarımı ne aşamadadır? Bunların onarımını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Hükûmetin on dört Ortodoks papazı Türk vatandaşlığına aldığı AB ilerleme raporlarında geçmektedir.

Bir: Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı Kanunu’nun hangi maddelerine istinaden bu papazları Türk vatandaşlığına aldınız?

İki: Sensinot Meclisine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının seçileceği gerekçesi ortadayken bu papazların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılmasıyla oraya seçilmeleri Lozan Anlaşmasına karşı değil mi?

Üçüncü sizinle ilgili: RTÜK tarafından ulusal ve yerel TV’lere son bir yılda ne kadar ceza tahakkuk ettirilmiş ve ne kadarı tahsil edilmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, benim sorum Meclis Başkanlığına.

Bir kurumda aynı işi yapacaksın, belki daha fazla çalışacaksın. Yamalı bir bohça personel yapısı: Kadrolu, sözleşmeli, diğer kurumlardan gelenler, 4/C’liler ve diğerleri. On beş yirmi yıldır Mecliste görev yapacaksın, bir başka adamını bulup paraşütle buraya geleceksin bir yıllıkken. Bu yapı sizin vicdanınızı zedelemiyor mu? Sınava alınmış, sınav kazanmış ama onlar hep orada bırakılmış. Önce bir yere özel kalem müdürü olarak gitmiş, sonra paraşütle memur olarak buraya gelmiş. Hak, hukuk, adalet bu mu? Hak, adalet için yasa çıkaran bu yüce Mecliste yaşanan bu adaletsizlerden hicap duyuyorum ve utanıyorum. Milletvekili olarak ben utanıyorsam, haksızlığa uğrayan Meclis çalışanları ne diyorlar? Acaba böyle gelmiş böyle mi gitmeli? Kendileri kadrolu olanlar… Sayın Genel Sekreter bundan hicap duymuyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanıyken bu Mecliste, Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya giriş sürecinde “Türkiye bu süreci Avrupa Birliği süreciyle senkronize edebilirdi.” şeklinde sözler söylemişti. Ancak bugün Sayın Cumhurbaşkanı NATO’nun Füze Kalkanı Anlaşması’nda “NATO başka, Avrupa Birliği başka.” demektedir. Sizce bu çelişkili beyanlar neden kaynaklanmaktadır? Hükûmet olarak dün “Avrupa Birliği ile NATO süreci uyum içinde olabilir.” görüşünüz bugün değişmiş midir? Değiştiyse ana sebebi nedir?

İkinci sorum Meclis Başkanlığına: Son aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin e-posta adreslerine, özellikle iktidar ve ana muhalefet partisinin genel başkanlarına yönelik çirkin, seviyesiz, ağza alınmayacak küfür dolu mesajlar gelmektedir. Bu e-postalardan sizin bilginiz var mıdır? Varsa, bunlar niçin önlenmemektedir? Bu postalar kimler tarafından, ne zaman, ne şekilde gönderilmektedir? Bu konuda hiç araştırma yaptınız mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, ben de bir tespitimi Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşıp eski Meclis Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın burada olmasını da fırsat bilerek bir soru yöneltmek istiyorum, bir talebimi iletmek istiyorum.

Bir seyahatimiz esnasında İspanya Parlamentosunda en nadide yerde Kanuni Sultan Süleyman’ın yağlı boya tablosunu gördük. Bunun nedenini sorduğumuzda şöyle söyledi mihmandar: “Tüm gücü elinde bulunduran bir sultanın devleti yönetmek adına, kendisini de bağlayacak kanunları yayınlaması ve uygulamalarında kanunilik vasfını aramasıdır ki böyle bir kişinin resmi olsa olsa kanunların yapıldığı yer olan parlamentolara yakışır.”

Bir yabancı parlamentonun gösterdiği bu alicenaplığı Türkiye Büyük Millet Meclisi ne zaman gösterecektir? Neden Meclisimizde devleti kurumsallaştırma gayreti içinde olan Selçuklu Veziri Nizamülmülk, kanunnameleri dünyaca bilinen Cengiz Han, Timur ve Fatih, ayrıca Mecelle’nin yazarı olan Ahmet Cevdet Paşa’nın hatırası yaşatılmıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

RTÜK, Hükûmet adına yayın kuruluşları üzerinde baskı kurmak, Hükûmet aleyhine yayın ve eleştiriyi önlemek görevi olan kurum mudur?

Basın ve yayın kurumlarına kesilen cezaların ölçüsü ve kriteri nedir?

Canlı yayın konuklarının konuşmalarından dolayı yayın yapan kuruma ceza kesmek ahlaki ve hukuki midir? Canlı yayın konuğunun söylem ve düşüncelerinden yayın yapan kurum sorumlu tutulabilir mi?

RTÜK hangi yayın kurumlarına ceza kesmiştir? Kesilen cezaların miktarı nedir?

Özellikle gündüz kuşağında yayınlanan evlilik, eş bulma, barıştırma, kriminal içerikli programlarda rating uğruna intihara veya cinayetlere yol açacak olaylara izin verilmektedir. Bu durumun önüne geçmek için alınan bir önlem var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Sayın Çöllü…

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Arınç’a: CHP’nin suç duyurusu üzerine TRT 1, TRT Haber, TRT 6 yayın koordinatörleri hakkında yayın ilkelerini ihlal, seçim yasaklarını ihlal ve taraflı yayın yapmaktan bir yıldan üç yıla kadar hapis istemli dava açıldı. Yani, TRT’nin taraflı yayınları savcılıkta da tescillenmiş oldu. Siz taraflı yayın yapan TRT yöneticileri hakkında herhangi bir idari soruşturma başlattınız mı? Başlattıysanız soruşturma ne aşamadadır?

Bir sorum da Meclis Başkanlığına: Yardımcı hizmetler sınıfında çalışıp dört yıllık lisans mezunu olanların genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesi sağlanacak mıdır? Meclis bütçesinden geçen iki yılda dernek, birlik, sandık gibi kurumlar ile kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferlerin miktarı ne kadardır? Bu kuruluşlar hangileridir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Anadolu Ajansı, milletvekillerinin soru önergelerini haber olarak neden vermiyor özellikle size bağlandıktan sonra, siz göreve geldikten sonra?

Ayrıca seçim bölgem Gaziantep’te 2011 programında onarım ve restorasyon programına alınan vakıf eseri var mıdır?

RTÜK’teki lojman, araç ve yurt dışı gezi savurganlığına neden müdahale etmiyorsunuz?

Ayrıca Londra’da açılan bir Mimar Sinan sergisinin görgü şahidi oldum. Eğer oradaki protokol ve fuar için gelenler olmasaydı katılım çok zayıftı. 25-30 tane reprodüksiyonla Mimar Sinan sergisini orada anlamlı kılmaya çalışıyoruz ve buna örtülü ödenekten para verildiği söyleniyor. Bu örtülü ödenekten ne kadar para verilmiştir? Bu sergiyi açan kişinin niteliği nedir? Bu daha birçok başkentte devam edecek ama amaç Türkiye’mizi tanıtmaksa böyle anlamsız sergilerle Türkiye tanıtılabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir  talebimiz vardı.

BAŞKAN – Sadık Bey, buyurun.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bazı konuşmacılar Meclis Başkanlığının soru önergelerini iade ettiğinden yakındılar. Milletvekilleri elbette soru önergesi vererek bilgi edinme ve denetim yetkilerini kullanacaklardır. Peki, bu önergeler için Anayasa ve İç Tüzük’te birtakım şartlar öngörülmüşse bu şartlar dikkate alınmayacak mıdır? İç Tüzük ne diyor: “Meclis Başkanı İç Tüzük şartlarına uygun bulduğu soru önergelerini işleme alır.” Nedir bu şartlar? Sorunun açık olması, kişilikle ilgili olmaması, kişisel görüşler içermemesi, görüş alışverişi sağlamak üzere verilmemesi, kaba ve yaralayıcı ifadeleri içermemesi. Ayrıca Anayasa’nın 138’inci maddesi de yargı bağımsızlığını koruma amacıyla, görülmekte olan bir davada kullanılan yargı yetkileriyle ilgili soru sorulamayacağını öngörmüş. Şimdi, Meclis Başkanımız, iddianamenin içeriği, tutuklama, duruşmanın ertelenmesi gibi hâkim ve savcıların kullandıkları yargı yetkisini sorgulamaya kalkan önergeleri işleme koyup Anayasa hükmünü ihlal mi etsin, yargıya müdahaleye izin mi versin, “Vicdanınız sızlamayacak mı?”, “Utanç duymuyor musunuz?” gibi soruları sorup, kabul edip, İç Tüzük’ün düzenlemelerini görmezden mi gelsin?

İade edilen soru sayısına baktığımızda, bu dönem toplam 21.211 yazılı ve sözlü soru önergesinden 1.620’si, yani sadece yüzde 7’si iade edilmiştir. Üstelik, bu iadelerin 911’i köy, ilçe adı değiştirilerek verilen form şeklindeki kalıp soru önergeleridir. Tek bir önergede düzenlenebilecek soruların her birinin ayrı ayrı önergeyle verilerek, yüzlerce soru önergesiyle Meclis Başkanlığının ve ilgili bakanlığın boğulmasının ve kırtasiyeciliğin önlenmesi için bu sorular iade edilmiştir. Meclis Başkanlığı soru şartlarını geniş ve yumuşak yorumlamakta, şartlara belirgin aykırılık taşıyan sorular mecburen iade edilmektedir.

Bu arada soru önergelerinin cevaplandırılma durumuyla ilgili bilgiler de şu şekilde: işleme alınan 2.285 sözlü soru önergesinin 1.639’u, oransal olarak ifade etmek gerekiyorsa yüzde 70’i cevaplandırılmıştır. İşleme alınan 17.306 yazılı soru önergesinin 8.681’i süresi içerisinde, 6.190’ı da sonradan cevaplandırılmıştır, cevaplandırılma oranı yüzde 85’tir.

Sayın Güner’in konuşması sırasındaki “Genel sekreter yardımcıları dışarıdan getirildi, liyakatsiz, hâlbuki içeriden getirilmesi gerekirdi.” şeklindeki konuşmasına cevap olarak: Mevcut üç genel sekreter yardımcılarından birisi idari olup, personel ve idari işlerden sorumlu, kendisi son olarak Başbakanlıkta personel genel müdür yardımcısıydı.

İkincisi teknik olup, daha önce uzun yıllar Savunma Sanayii Müsteşarlığında çok kritik projeleri yürütmüş, daha sonra yaklaşık yedi yıl Bayındırlık ve İskân Bakanlığında müsteşar yardımcılığı yapmış, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, makine yüksek mühendisidir. Üçüncüsü ise yasama olup, bizzat Meclisin içerisinden birisidir, uzun yıllar yasamada görev almış, en son Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünü yürütmüş ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunudur. Görüldüğü gibi liyakatsizlikten bahsetmek bu bürokratlara haksızlık olur gibi geliyor.

Yine Sayın Güner’in “Odalara ihtiyaç olmadığı hâlde koltuk alınıyor. Bu bir israf mıdır?” sorusu: Gerek kulisler gerekse grup başkan vekillerinin odalarındaki koltuklar ekonomik ömrünü dolduran yaklaşık yirmi yıllık koltuklardı. Bu değişiklikler gelen yoğun talep üzerine yapılmıştır ve iyi şartlarda hizmet edilmesi için yapılmıştır.

Yine Sayın Güner’in Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı unvanlarda farklı ücretler ödenmesiyle ilgili sorusu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu sorulara Sayın Bakan cevap verdi konuşmasında.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisi… 

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Sorulara cevap verin.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Lütfen sabreder misiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söylediklerinizin hepsi yalan.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sabreder misiniz Sayın Milletvekilim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…

Sayın Yakut, buyurun efendim.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisindeki istihdam şekli aynen diğer kamu kurumlarında olduğu gibi memurlar sözleşmeli 4/B ve geçici personel 4/C, söz konusu statülerdeki farklı ücret düzenlemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na dayalı olarak yürütülen genel istihdam mevzuatına dayanmaktadır. Tüm kamu kurumlarında aynı türden farklı ücret ödemeleri de söz konusudur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yirmi yıldır burada çalışıyor. Yirmi yıldır burada çalışıyor bu insanlar.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Lütfen sabredin…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Yine Sayın Güner’in ve Sayın Çöllü’nün sorularıyla ilgili…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yirmi yıldır çalışıyorlar burada.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, müsaade edin de cevap versin. Eğer cevabı dinlemeyecekseniz niye soru sordunuz ki?

Sayın Yakut, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok ama, Sayın Genel Sekreterin vicdanı sızlamıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Sayın Vekilim, soru soruyorsunuz, cevabına lütfen sabredin, tahammül edin lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapmayın ya! Her sene aynı şeyi söylüyorsunuz. Her sene aynı şey!

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Kadrolu yardımcı hizmetler sınıfındaki ve hizmetli personelin yükseköğrenim bitirmek kaydıyla genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesiyle ilgili sorunun cevabı: Bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarında hizmetli kadrolarında çalışan personelin tamamı yardımcı hizmetler sınıfında yer almaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesi gereğince diğer kamu kurumlarına göre farklı uygulama oluşturmamak amacıyla böyle bir talebe olumsuz bakılmaktadır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, on dakikayı da Başkan mı kullanacak?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Yine personele servis hizmeti sağlanmasıyla ilgili soru: Yeni parlamenterler binasının inşaatı devam etmektedir. İnşaat nedeniyle iş araçlarının giriş ve çıkışı ve Meclis giriş ve çıkışındaki trafik yoğunluğu dikkate alınarak söz konusu talep üzerine değerlendirmeler devam etmektedir.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Servislerle ilgili soruya cevap vermediniz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, e-postalarla ilgili hiçbir cevap vermediniz.

BAŞKAN – Evet, Sayın Akcan’ın Sayıştay Başkanına yönelttiği bir soru vardı, Sayın Başkan o soruya cevap vereceklerdir.

Sayın Akyel, buyurun efendim.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ  BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Bir saniye Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Korkmaz, önerileriniz için özellikle teşekkür ediyorum, not alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının ilk toplantısına konu getirilip değerlendirilecektir.

Diğer taraftan, Sayın Tankut’un sorusuyla ilgili konu ilgili birimimize iki hafta önce AK PARTİ milletvekillerinden birinin talebiyle iletilmiş olup, gelen küfürlü mesajların engellenmesi için bir hazırlık yapılıyor. Talep eden vekillerimizin bilgisayarına kurulabilecek fakat şahısların yakalanması veya tespit edilmesi için yasal olarak savcılığa başvurmak gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun.

SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; şahsım ve kurumum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Akcan’ın sorusunu cevaplandırıyorum: Denetim programının uygulanmasında, denetçinin kurumu denetimi devam ederken normal olan durum denetim programının kesilmemesidir, denetçinin değiştirilmemesidir. Ancak zaruri herhangi bir nedenle denetçi denetimden ayrılmak zorunda kalırsa denetim tamamlatılır.

Sayın Akcan’ın sorusunda somut olay olarak ifade ettiği Bolvadin Belediyesinin denetimiyle ilgili durum araştırıldıktan sonra yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, ben de birkaç cümleyle cevap vereyim.

Sayın Cemaleddin Uslu Edirne ve vakıf eserleriyle ilgili sormuştu. 2003-2010 döneminde 81 eser restore edildi, burada isimleri var. Hâlen 4 eserin restorasyonu devam etmektedir.

Kira artışları Bölge Müdürlüğünce o yörenin emsal ve rayiçleri nazarıitibara alınarak yapılmaktadır. Yüzde 8 artış Bölge Müdürlüğünce makul olarak değerlendirilmiştir. Yeni gelecek olan tasarının içerisinde vakıf kira borçlarının da yapılandırılması düşünülmektedir.

Şu anda, 2010 yılında onarımı devam eden eserler Edirne’de 4 tanedir; II. Bayezit Külliyesi, Ayşekadın Camisi, Büyük Sinagog, Hasan Sezai Baba Mescidi.

Sayın Alim Işık, Kütahya Simav ilçesindeki restorasyonlardan bahsediyor. Onarım ihaleleri gerçekleştirilmiş, 2011 yılında yapılacaktır. Şu anda da Simav’da Harmancık (Serenaltı) Camisi, Nasuh Ağa Camisi, Oduncuoğlu Camisi, Ulu Cami restorasyonları devam etmektedir.

Sayın Ağyüz, “Gaziantep’te 2011’de onarıma alınan eserler var mıdır?” Bunların da geniş bir listesi var. Şu ana kadar 53 eser restore edilmiştir. 2010 yılında, merkezde 4, Nizip’te 1, Oğuzeli’nde 1, Şahinbey’de 1 eserin de restorasyonu devam etmektedir. Onarımı yapılacak eserler de Karatarla Camisi, Tabak Camisi, Tekke Camisi, Bostancı ve Havra… Teferruatlı olarak kendilerine sunabilirim.

Sayın Işık, “Yerel ve ulusal televizyonlara uygulanan para cezaları ne kadardır? Ne kadarı tahsil edilmiştir?” Bunları rakamsal olarak kendilerine ileteceğim, yazılı cevapla. “Hangi kriterlere göre bu ceza veriliyor?” Bizim 4’üncü maddede, 3984’ün, yayın ilkelerimiz var. Bunların ihlali hâlinde müeyyidelerin uygulanması söz konusudur. Yasa’nın 33’üncü maddesine göre, uyarma, program durdurma ve para cezaları uygulanmaktadır. Yeni kanunda bu sistem tamamen değiştirilmektedir.

Sayın Recep Taner’in “Sen Sinot Meclisinin… Niçin papazlar, Türk vatandaşlığına alınmıştı?” diye... Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun cevabını vermiştim. Vatandaşlık Kanunu’muzun ilgili maddesine göre İçişleri Bakanlığı, lüzum gördüğü takdirde, vatandaşlığa alma işlemini yapmaktadır.

Sayın Tankut, Sayın Cumhurbaşkanının bir konuşmasından bahsederek “Niye görüş değiştirdi?” demişti. Onu ben bilemiyorum, kendilerine sormak gerekir.

Sayın Korkmaz’a da Sayın Sadık Yakut cevap verdiler.

Sayın Ergün Aydoğan da “RTÜK’ün kestiği cezaların kriteri nedir?” Biraz önce söylemiş oldum.

Sayın Hüsnü Çöllü “Cumhuriyet Halk Partisinin şikâyeti üzerine kanal koordinatörü ve diğer yetkililer hakkında dava açıldı.” diyor, doğrudur. Şikâyet ettiğiniz kişi TRT Genel Müdürüydü. Cumhuriyet savcılığı onun hakkında şikâyeti muteber görmedi; kanal koordinatörü ve 2 yönetici hakkında dava açtı ama sadece dava açtı, hüküm vermedi ve hüküm kesinleşmedi. “Bunlar hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?”  TRT Genel Müdürlüğü Kanunu’nda yapılacak işlem belirtilmiştir.

“Anadolu Ajansı sorularına neden cevap verilmiyor?” Anadolu Ajansı bir anonim şirkettir, ticari bir kuruluştur; Bakanlığımla da doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclis Başkanı sorduğumuz sorulara cevap vermiyor. Özellikle hangi milletvekili, kaç defa yurt dışına gitti de harcırahlar aldı? Defalarca sorduk.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu bütçede cevap verilmezse… Niye yani cevap verilmiyor? Böyle bir şey olur mu? Her şey gizli tutuluyor. Olmaz ki ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, şunu ifade ediyorum: Bakınız, bu şekilde 3-4 milletvekili arkadaşım soru sordular, en son, yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Sakık sormuştu, sekiz on sayfalık bir şeyi size de gönderdim, diğer partilerden de soran arkadaşlar vardı, onlara da gönderdim. Durumlar belli.

Son olarak Sayın Sakık’ın kısa bir açıklama yapmak için söz talebi vardı, onu yerine getireceğim.

Buyurun Sayın Sakık.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Bilinmeyen bir dil” konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımız biraz önce dille ilgili burada açıklama yaparken biz bu tepkimizin neden olduğunu birkaç kez bu kürsüde dile getirdik. Meclis Başkanından tutun mahkeme başkanlarına kadar herkes “bilinmeyen bir dil” diyor. Bakın, “Nutuk” adlı kitapta Mustafa Kemal’in konuşmaları ve açıklamaları var, orada “Kürt” ve “Kürdistan” geçiyor. Nerede bir “Kürt” ve “Kürdistan” geçiyorsa sansürleniyor. Birinci baskıda “Kürdistan” ve “Kürt” var ama ikinci baskıda Mustafa Kemal’i bile sansürleyen bir anlayış var. Mahkemeler aynı doğrultuda. Şu anda 2 bine yakın BDP’li tutuklu. Neden? Dilden ve kültürden dolayı. Kendilerini Kürtçe savunmak istiyorlar ve yargıçlar diyor ki: “Hayır, biz sizi bu şekilde kabul etmeyiz.” Biz onun için diyoruz ki bu yanlış bir tutumdur, yoksa Kürt sorununun çözümünün Anayasa ve yasalardan geçtiğini biliyoruz. Biz Anayasa’nın kökten değişmesini istiyoruz ve ben Sayın Bakanıma Kürtçe: “…”(x)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Mealini söyle, Türkçesini söyle.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Kürtçe konuştuğunuz için Allah sizden de razı olsun.

                               

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ  (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Cumhurbaşkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

01 - CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî  Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        116.900.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             116.900.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Cumhurbaşkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

88.611.300,00

- Bütçe Gideri

:

84.702.573,65

- İptal Edilen Ödenek

:

3.908.726,36

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        512.391.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                        2.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         102.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         438.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             512.935.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

427.253.069,27

- Bütçe Gideri

:

374.593.400,21

- İptal Edilen Ödenek

:

43.290.515,06

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek  

:

9.369.154,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

06-  SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          15.372.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                      15.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                  111.748.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09             Eğitim Hizmetleri                                                                      1.700.000

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             128.835.500

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

99.021.530,07

- Bütçe Gideri

:

85.573.590,75

- İptal Edilen Ödenek

:

13.344.594,25

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

103.345,07

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          78.469.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                 1.200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                       35.330.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             115.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

 

GELİR C E T V E L İ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                   200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                       114.800.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             115.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3984 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2011 yılı için merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.

Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 580, taşra teşkilatında 90 olmak üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

                                                                                                                   (TL)

                                                                                                                          

- Toplam Ödenek

:

143.829.000,00

- Bütçe Gideri

:

66.786.387,16

- İptal Edilen Ödenek

:

77.042.612,84

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Bütçe Geliri Tahmini

:

143.829.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

68.650.404,61

 

 

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            4.128.451

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                    12.197.549

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                               16.326.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

13.758.400,00

- Bütçe Gideri

:

9.851.898,46

- İptal Edilen Ödenek

:

3.906.501,54

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07 -  BAŞBAKANLIK

1.– Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                     5.018.153.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                 1.533.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                      3.985.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  67.250.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         822.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                       23.478.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                          5.115.222.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

2.568.556.472,34

- Bütçe Gideri

:

2.540.172.641,50

- İptal Edilen Ödenek

:

28.383.830,84

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.18 - VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                           (TL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          21.590.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                      5.940.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         464.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                     326.340.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10             Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                      47.086.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             401.421.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kod                     Açıklama                                                                           (TL)

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                            366.725.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                             4.935.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirleri                                                                        53.340.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06             Sermaye Gelirleri                                                                    84.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                 TOPLAM                                                                             509.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

 - Toplam Ödenek

:

466.501.900,26

- Bütçe Gideri

:

336.444.836,93

- İptal Edilen Ödenek

  :

129.909.059,97

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

  :

148.003,36

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Bütçe Tahmini

:

500.000.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

276.676.855,02

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.77 - BASIN –YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                           (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                             7.066.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02            Savunma Hizmetleri                                                                        45.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          412.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08            Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                        70.867.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                78.390.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

77.541.000,00

- Bütçe Gideri

:

76.291.876,18

- İptal Edilen Ödenek

:

1.249.123,82

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımıza ve milletimize hayırlı olmasını  temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Saat 19.45’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.59

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İkinci turda, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır.

Biraz önceki başlangıçta da sizlere arz etmiştim, sisteme girerek arkadaşlarımız söz isteyeceklerdir.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu: Mithat Melen, İstanbul; Mustafa Cihan Paçacı, Ankara; Mustafa Enöz, Manisa; Reşat Doğru, Tokat; Osman Çakır, Samsun milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Enis Tütüncü, Tekirdağ; Bihlun Tamaylıgil, İstanbul; Esfender Korkmaz, İstanbul; Haluk Koç, Samsun; Onur Öymen, Bursa milletvekilleri.

AK PARTİ: Yahya Doğan, Gümüşhane; Ahmet Yeni, Samsun; Halil Aydoğan, Afyonkarahisar; Şevket Gürsoy, Adıyaman; Abdurrahman Dodurgalı, Sinop; Mehmet Çiçek, Yozgat; Ahmet Koca, Afyonkarahisar; Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum; Abdullah Çalışkan, Kırşehir; Cüneyt Yüksel, Mardin milletvekilleri.

Barış ve Demokrasi Partisi: Hasip Kaplan, Şırnak; Nezir Karabaş, Bitlis; Şerafettin Halis, Tunceli; Akın Birdal, Diyarbakır milletvekilleri.

Şahsı adına: Lehinde Saffet Kaya, Ardahan; aleyhinde Hüseyin Mert, İstanbul milletvekilleri.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan başlıyoruz.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Mithat Melen’e aittir.

Sayın Melen, buyurun efendim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Melen, belirlenen süreniz on iki dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Hazine bütçesi için söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Gerçi, hiç böyle alışkın değilim çok az hayranıma konuşmaya ama…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun)- Araya, yemek arasına denk geldi, ondan.

MİTHAT MELEN (Devamla) - Demek ki, gerçekten, Türkiye’de Hazinenin önemini Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle değerlendiriyor. Hâlbuki, Hazine benim de ait olduğum bir kurum, Türkiye'nin en önemli kurumu, ama sekiz yıldır -sağ olun- hiç Hazineyi kullanmıyorsunuz, Hazineyle de ilgilenmiyorsunuz. Bence çok ciddi. Hatta Hazineyi bir parça sanki devre dışı bırakmış gibi bir hava da var. Merkez Bankasına da epeyce yükleniyoruz. Bu da biraz zaten ilgiyle belli oluyor.

Bir de başka önemli bir şey var, onu da mutlaka arz etmek zorundayım: Bu bütçeyle, biz, artık, Türkiye’de, son sekiz yıldan beri ilgilenmiyoruz, bütçeyi ciddiye almıyoruz. Niye almıyoruz, bakın onu da söyleyeyim: Bütçe sadece üç tane maddenin konuşulması ve gelecek yılda birtakım maaşların, paraların, onların bunların ödeneklerinin onaylanması değil. Bütçe, aslında, bir ülkenin -başta tabii Türkiye’den bahsediyoruz- geleceğe dönük politikalarının onaylanmasıyla ilgili bir şey. Orta ve uzun vadeli, kısa vadeli programlarının ve planlarının onaylanmasıyla ve onların tartışılmasıyla ilgili bir şey. Ama biz hiç o konuda… Gerçekten, sekiz yıldır geleceğe dönük bir şey de konuşmuyoruz, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve ekonomi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi o kadar devre dışı ki hiçbir şey Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulmuyor.

Belki Anayasa’yı değiştirmeden önce oturup İç Tüzük’ü değiştirmemiz lazım idi. İç Tüzük’te de, Bütçe Komisyonunun yanında ciddi bir ekonomik komisyon kurmamız gerekiyordu. Bu da önemliydi çünkü çok önemli olaylar oluyor, sadece Türkiye’de değil dünyada da. Onları da gayet kolay çözüyorsunuz tabii torba kanunlarla. Bir torba kanunda doksan altı tane yasaya atıf var. Yazan bile farkında değil ne olduğunun. Hakikaten, piyasa takip edemiyor. Ayrıca piyasa takip edemediği zaman ne oluyor biliyor musunuz? Aynı böyle ilgisizlik gibi, ciddiye almıyor Türkiye Büyük Millet Meclisini, hele ekonomi konusunda hiç ciddiye almıyor. Şimdi bir tane muhabir yok bakın bunu izleyen, beni değil tabii Türkiye Büyük Millet Meclisini. Beni izleyen izliyor, önemli değil, onda derdim yok. Ama gerçekten, gerçekten oturup Türkiye Büyük Millet Meclisinin ekonomide ağırlığını hissettirmemiz lazım. Onu da kim hissettirecek? Bizler. Eğer biz bunu hissettiremezsek, ikide bir… Çünkü dünyayı yönetenin kim olduğundan bahsediyoruz, işte o devletler, derin devletler. Hayır, dünyada gerçek demokrasilerde parlamentolar yönetiyor, ekonomiyi de parlamentolar yönetiyor, biz öyle yönetmiyoruz; el yordamıyla, sağdan soldan bilgilerle. Belirli beyanatları bile Hazinenin yapması, Hazinenin sahip olması gerekirken Merkez Bankası yapıyor.

Efendim, Merkez Bankasının özerkliği… Benden önce herkes biliyor ki Merkez Bankası Kanunu’nun 1’inci maddesi fiyat istikrarıyla ilgili bir maddedir. Merkez Bankasının bir numaralı görevi fiyat istikrarını yerine getirmektir ama şimdi Merkez Bankası fiyat istikrarının yanında finansal istikrarla uğraşmaya başladı. Niye? Çünkü Hazine uğraşmıyor. Hazine Kanunu’nda da öyle çok önemli bir şey var. Sadece Hazine mamelek idaresinden sorumlu. İsmi üzerinde “Hazine.” Mameleki idare edecek, devletin mamelekini; değerlendirecek, nemalandıracak. Çok önemli nemalandırmak ama bu görevlerini Hazine yapmıyor, fonksiyonlarını yerine getirmiyor. Burada da başka mesele var. Ekonomiyle ilgili yasaları yani kamu, piyasayı düzenlerken kendi içindeki düzenlemeleri doğru dürüst yapmamış yani ekonomi hukukunda çok ciddi eksiklikler var. Kim yapacak bazı şeyleri? O görev tanımları da doğru değil. Onu da, o sistemi devamlı bozduğumuz için o torba kanunlarla her gün bir kanun çıkıyor. Şimdi Hazine Müsteşarı da, Sayın Müsteşar da burada, ona sorsak o da aynı şeyleri söyleyecek, o bile takip edemiyordur. Onun için oturup bu işleri bir kere daha yoluna sokmamız lazım yani Hazinesiz bir ekonomi yönetimi olmaz. Dünyada zaten bakanlıkların adı “Hazine Bakanlığı” çoğu zaman. Bu arada Maliye Bakanlığı alınmasın, onun da yeri ayrı ama sadece bütçe değil, ekonomi yönetimindeki Hazinenin ağırlığı önemli.

Bakın, o kadar bazı şeyleri basite indirgersek kolay ki. Niye? İki tane önünüzde Hükûmet olarak seçenek var. Ya gelirleri artırmak için vergileri artırırsınız yahut da vergileri aynen tutarsınız harcamaları artırırsınız. Bunu kim yapacak? Bunu yapacak olan Hazinenin kendi. Peki, bakalım biraz geçmişe. Gelirleri artıranlar yani vergileri artıran hükûmetlerin ömürleri dört sene bile sürmemiş uluslararası anlamda. Peki, harcamaları artıranların ömürleri ne kadar olmuş? Onlar da dört sene olmuş. Yani harcamayı da artırsanız, vergiyi de artırsanız, on dokuz tane ülkede yapılan -Batılı ülke bunlar- araştırmada, ömrünüz çok uzun olmuyor. Buna koalisyonlar dâhil çünkü orada başka alternatif yok, para politikalarında. Üzerine malî politikaların eklenmesi lazım. İşte o, demin şikâyet etmeye çalıştığım o finansal istikrarı Merkez Bankası üstlenmiş durumda ki, yanlış; o da bir zorunluluk hâline gelmiş. Mesela Merkez Bankası şikâyet ediyor aşırı ısınmadan. Nedir o aşırı ısınma? Büyüme. Ne pahasına büyüyoruz?

Burada çok… Bakın, herkes nutuk atıyor -siyasi konuşmuyorum, çok teknik söylemeye çalışıyorum, yani isim önemli değil- şunu yaptık, bunu yaptık, 2001’de şu oldu, şimdi bu oldu diye. Bundan beş sene sonra biz de bunlar oldu diyeceğiz. O yanlış. Esas şey, aşırı ısınma, yani aşırı büyüme. Ne pahasına? İthalat pahasına, ithal etme pahasına, borçlanma pahasına. Çok fazla borçlanırsanız bunları bir gün ödeyeceksiniz. Öyle, kamu borcunu azaltıp, özel sektörün borcunu çoğaltıp veya bankaları rahatlatıp, arkasından da faizlerle oynamaya kalkmak… Faizlerle nasıl oynayacaksınız, faizi nasıl düşüreceksiniz? Bugün faizi düşürdüğünüz gün Türkiye’ye fon gelmeyecek. Fon gelmeyince bizim açıklarımız kapanmayacak, ekonomi duracak, sistem duracak. Bunu hep birlikte biliyoruz. Yarın biz devralsak aynı şey olacak. Onun için burada oturup, hakikaten, cari açık meselesini çok iyi, kafamızın bir tarafına yerleştirmemiz lazım. Bu cari açık Türkiye’ye tahribatta bulunuyor, dikkat edin. Belki hepimiz, hep birlikte, herkes, ben dâhil, cebimizde işte otuz tane kredi kartıyla hovardaca bunları harcıyoruz fakat çok tehlikeli.

Türkiye’de KOBİ’ler çalışmıyor, dünyayla rekabet edecek üretim yapmıyoruz, üretim yapamıyoruz. Türkiye’de üretim sektörünün boğazını sıktık. Birkaç sektör, o da neyle çalışıyor? İthalatla çalışıyor, ithalatsız üretim Türkiye’de olmuyor. Sakın ha, yanlış anlaşılmasın, ithalatı kısalım falan diyen yok, ihracatı artırmamız lazım, gerçekten üretimi artırmamız lazım Türkiye’de.

Mesela, küresel rekabetçilik konusunda bir şey yapmadık ve yapmıyoruz. Çok ciddi bu küresel rekabetçilik. Size çok basit bir iki rakam vermek istiyorum. Nasıl rekabet edeceksiniz? Şimdi, Türkiye’de on beşle altmış dört yaş arasındaki insanların yaklaşık okuma yılı altı buçuk yıl. Altı buçuk yılla dünyada Kore’yle rekabet edemezsiniz, on bir yıl okumuşlar. Onu bırakın, mesela OECD’de otuz üç tane ülkede sondan ikinciyiz. Niye bu rakamları konuşmuyoruz? O hani, on beş yaşındaki çocukların matematiğe ve dünyaya açıklığı ölçülmüş, sondan ikinci olmuşuz. Yani okuma yılı altı buçuk bile olsa dünyayla rekabet edemeyecek derecedesiniz yani niteliğiniz yok. Niteliği olmayan ülke ekonomide başarılı olamaz, rekabet edemez, üretim yapamaz. O ülke işin kolayına varır, ne yapar?  Daima ihracat yerine ithalat yapar, ithalatı arttırır, bütçe açığı da dâhil artar. Bunu da borçla kapatır. Borcu kapatmak için faizi yüksek tutar, birkaç bankaya da, hakikaten, rahatlık sağlar.

Bir de efendim, bankalar çok iyi durumda. İşte, 2001’de -tabii onu da iftiharla söylüyoruz- IMF geldi, o programı yaptı, onun için, işte, bankalar rahatladı. Şimdi rahatlamış gibi görünüyor. Aman, sakın ha, yine yanlış anlaşılmasın “Bankalar batsın, Türkiye bir krize girsin.” kesinlikle bunu en son söyleyecek, en son isteyecek benim. O krizin acılarını hep birlikte çekeriz çünkü. Onun için, aman, bankalar rahatlasın tabii ama bankalar üretimle ilgilenmiyor, bankalar spekülatif şey yapıyor ve daha çok yatırımı destekleyen kredi vermiyor bankalar. Kredi portföyündeki her şey tüketime dönük. Tüketim yanlış değil ama size yine bir rakam, Türkiye’de tüketimin toplamının yüzde 25’i İstanbul’da. Yani İstanbul bir tarafa, Türkiye bir tarafa. Sadece dörtte 1’ini İstanbul’da yapıyorsunuz tüketimin, geri kalanı da bütün Türkiye yapıyor. Bu da çok tehlikeli bir gelişme. İşte, esas gelir farklılıkları, esas adaletsizlikler, gelir adaletsizliklerinin de doğduğu en önemli noktalardan bir tanesi bu. Gerçekten üretim, hatta üretim de hizmet sektöründe üretim. Yine hizmet sektörüne karşı olmak anlamında değil bu, hizmet sektörüne karşı olmak anlamında değil, tam aksine ama temerküz ettiği yer, toplandığı yer Türkiye’de dar bölgelerdir. Anadolu’ya doğru dürüst, sermaye dâhil, üretim dâhil, yayılmıyor. Anadolu’da çok iyi patlayan bir Anadolu ateşi var ama yeterli değil. Yani Türkiye’nin bugün 200 milyar dolara çıkmış ithalat potansiyelinin yanında bir o kadar 200 milyar dolarlık... Çünkü yaklaşık, küçücük Hollanda o kadar ihracat ve ithalat yapıyor. Hollanda kadar yapamıyoruz. Onun için, ihracatımızın da çok yüksek olması lazım.

Az gelinen rakamlar ve daha önemli bir şey daha var: Katma değer artırmak, katma değer eklemek üretime. Katma değer de ekleyemediğimiz için… Çünkü katma değer de gerekli bir teknolojiye ihtiyaç duyuyor. O teknolojiyi yakalamak da çok zor. Türkiye’nin önündeki en önemli sıkıntı gelecek yıllarda, bir kere Doğu’dan gelecek rekabet; iki, Batı’nın yavaşlamasıyla ilgili. Batı yavaşladı, biraz bu sene toparlanıyor ama yeterli değil. Krizleri saymıyorum. İnşallah, o krizler bize sirayet etmez. “İnşallah” diyorum maalesef. İnşallah etmez çünkü o zaman hakikaten işler zor ama o Doğu rekabetiyle Batı’da yavaşlayan ekonomi modeli ve gittikçe sıkıntıya düşen bir Avrupa. Niye? Fransa ve Almanya gibi iki tane ekonomik motoru iyi çalışmayan, küresel rekabete de dayanamayan bir yapı. Ben de ticaretimin yüzde 50’den fazlasını o piyasayla yapıyorum. Onun için, o piyasa... İyi ki euro vardı, takla atmadı. Euroya karşı olanlara da cevabı euronun olması. Euro olmasaydı, takla atabilirdi. İyi ki euro vardı. Arada o imparatorluklardan bahsettiler ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Melen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Boş da olsa salon, konuşabiliyorum Sayın Başkan. Teşekkür ederim.

Ama gerçekten ileriye dönük çok iyi düşünmemiz lazım bunu. Mesela, 2011, seçime kadar bu sistem idare edebilir bizi, belki seçimi de kazandırır. Böyle, ama ondan sonra işler çok ciddi, ondan sonra hakikaten oturup çok ağır önlemler almak lazım, kemer sıkma önlemleri. Bunu da yanlış görüyorum işte. Bu, bir fırsattı, kaçtı. Hakikaten, Batı sıkıntıdayken Türkiye altyapısını yenileyecek, yeni baştan düzenleyecek ve finansal istikrarını koruyarak yeni baştan finansal yapısını kuracak bir pozisyona gelebilirdi; gelemedik, siyaset adına feda ettik. Yine, yine bir altı ay, yine bu nutuklarla feda edeceğiz. Ondan sonra seçim gelecek. Seçimden sonra kim gelirse gelsin çok ağır ve zorunlu tedbirler alacak.

Böyle IMF’in borcunu ödedik, ödemedik, bilmem, bunlar artık hakikaten modası geçmiş şeyler. Biz gelecekle ilgili neler yapıyoruz? İşte bütçede esas eleştirdiğim nokta o. Hiç gelecek burada konuşulmuyor, bir de birbirimizle itişmekten, yemekten başka birbirimizi. Bırakın bunları ya. Ekonomide artık çok önemli bir döneme girdik ve Türkiye’nin ayakta kalması gerektiği bir döneme. Bu ayakta kalması gerektiği dönemde birbirimizle kavga ederek bu işi çözemeyiz ama o orta vadeli planlarda, Avrupa Birliğine de uyumda, bütün bunların hepsinin yeniden konuşulduğu bir 2011 yılına gireceğiz. 2011 yılına girerken burada bütçeyle ilgili oturup bir kişinin bunları söylemesini ben istiyordum yetkililerden tabii. Ama bunlar konuşulmadı. Onu yaptık, bunu yaptıkla ilgili şeyler. Çok yazık. Niye yazık? O zaman da halk, milletimiz bizle çok az ilgileniyor, Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye almıyor, ekonomideki gerçekten hâkim olma unsurunu da kaybediyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.06

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Cihan Paçacı’dadır.

Buyurun Sayın Paçacı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçelerini değerlendirmek amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mithat Melen, Hazine ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve dikkat ettim, iktidar partisi AKP’den 17 milletvekili bu konuşmayı dinleyebildi. 337 milletvekili olan bir partinin bütçe gibi çok önemli bir görüşmede sadece 17 milletvekiliyle temsil edilmesi gerçekten, bütçenin, bütçeye verilen değerin ve ülkenin problemleri ile ilgili değerlendirmelere ne derece önem verdiğinin açık bir göstergesi olmuştur. Umuyorum ki bundan sonraki görüşmelerde, en azından bütçe görüşmelerinde İktidar bu görüşmelere yeterli çoğunlukta katılır ve bu değerlendirmeleri izler.

Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri esas itibarıyla, ülkeyi yöneten iktidarın bir yıllık ekonomik faaliyetlerinin analiz edildiği görüşmelerdir. Bir yılın başarılı olup olmadığının ölçüsü ise bir önceki yıl ile kıyaslanarak tespit edilir. Ancak, AKP, her bütçe görüşmesinde, bir önceki yılla kıyas yapmaktan kaçınmakta ve sürekli 2002 ve öncesiyle kıyas yoluna gitmektedir. Özellikle Sayın Başbakan, her konuşmasında, kendi dönemini değerlendirmek yerine 2002 ve öncesine atıfta bulunarak, o dönemi eleştirmekte ve böylece kendi döneminin başarılı olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. Sayın Başbakan dünyada yaşanan ekonomik krizin ülkemizi etkilemediği, teğet geçtiği iddiasında bulunurken verdiği en önemli örnek, ülkemizde finans sektöründe dünyadaki gibi bir krizin yaşanmadığıdır.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet döneminde Türk ekonomisinde iki önemli değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Bunlardan biri, 80’li yılların başında karma ekonomik yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçiştir. Diğeri ise, Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde, bedeli siyaseten ağır bir şekilde ödenmiş olsa da, özellikle finans sektöründe yapılan radikal reformlardır. İşte, dünyada yaşanan finansal krizden ülkemizin diğer ülke finans piyasaları kadar etkilenmemesinde en önemli neden bu yapılan reformlardır. Buna rağmen İktidar, o dönemde yapılan reformları görmezden gelmekte ve haksız eleştirilerde bulunmaktadır. Hani, anlama kıtlığından kaynaklanan bir hatayı sürekli tekrarlamak anlamında kullanılan bir atasözümüz vardır: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” Her yıl olduğu gibi dünkü bütçe görüşmelerinde de yine 2002 öncesi Fon’a devredilen bankalarla ilgili olarak 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti eleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, şayet bugün sağlıklı bir bankacılık sektöründen bahsedebiliyorsak bunun temel sebebi, o dönemde bünyeleri zayıflamış olan bankaların Fon’a devredilmek suretiyle satış ve birleşme yöntemiyle yapılan rehabilitasyonun sonucudur. Aslında alınan bu cesur karar her hükûmetin örnek alması gereken bir uygulamadır. O dönemde mevcut soruna geçici palyatif tedbirlerle çözüm aranmış olsaydı inanın bugün Türk ekonomisine faturası tahminlerin çok ötesinde olurdu.

Ayrıca, Sayın Başbakan dünkü konuşmasında kendi dönemlerinde tek bir bankanın dahi Fon’a devredilmediğini söylerken 6,5 milyar dolarlık bir faturayla 4 Temmuz 2003 tarihinde Fon’a devredilen İmar Bankasını da sanıyorum unuttu.

Değerli milletvekilleri, sürekli mukayese edilen 2002 ve öncesindeki gerçekleri ve yapılanları buradan hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum: Türk bankacılık sektörü için 1990’lı yıllar yüksek dalgalanmaların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde bankalar ağırlıklı olarak kamu menkul kıymetlerine yatırım yapmış ve yüksek yabancı para açık pozisyonlarıyla çalışmışlardır. 1999 yılında bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesinde parçalı yapının ortadan kaldırılması, denetim etkinliğinin artırılması ve bağımsız bir karar alma mekanizmasının oluşturulması için BDDK’nın kurulmasına karar verilmiş ve kurum Ağustos 2000’de faaliyetine başlamıştır.

Ayrıca, o dönemde finans sektöründe bir dizi yapısal reformlar da hayata geçirilmiştir. Yapılan reformlardan biri de Mayıs 2001’de açıklanan “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı” olmuştur. Bu program ile ekonomik krizlerin bankacılık sektöründe yaratmış olduğu tahribatın giderilmesi ve sistemin zayıf bankalardan temizlenerek sağlam bir temel inşası ile sektörün yeni krizlere dayanıklı hâle getirilmesi amaçlanmıştır. Bugün 57’nci Cumhuriyet Hükûmetince gerçekleştirilen bu programın ne derece başarılı olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Türk bankacılık sektörü açısından en önemli problemlerden bir tanesi de son yıllarda sektör içindeki yabancı sermaye payının artmış olmasıdır. Bu durum, finans sistemimiz ve dolayısıyla reel sektörümüz açısından ciddi bir risk unsuru oluşturmaktadır. Sektörde yüzde 40 civarında yabancı hâkimiyeti mevcuttur. Bu oran yüksektir. Bankacılık sektöründe maalesef uluslararası sermayenin girişi konusunda herhangi bir tedbir de alınmamıştır. Sayın BDDK Başkanı Bilgin de bu konu üzerindeki çekincelerini her fırsatta dile getirmekte, yabancı bankalarla ilgili bir strateji oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir.

Bu konuyla ilgili, buradan çok önemli bir hususu daha dile getirmek istiyorum. Hükûmetin planları arasında Türkiye Halk Bankası ve Ziraat Bankasının özelleştirilmesi konusu da vardır. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 25’i halka arz edilen Halk Bankasının hisselerinin yüzde 70’ine yakını yabancı yatırımcılara satılmıştır. Halka arzın asıl önceliği olan sermayenin tabana yayılması hedefi gerçekleştirilememiştir. Esnafımızın ve çiftçimizin geleceğinin teminatı olan bu bankaların yabancıya satılması hâlinde bu kesimlerin bankalardan kullandığı krediler hususunda sıkıntılar yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Ziraat Bankasının kullandırdığı tarım destekli teşvik kredilerini ve Halk Bankasının kullandırdığı esnaf ve sanatkâr kooperatif kredilerini –ki bu kredilerin reel faizlerinin yarısı hazine tarafından karşılanmaktadır- hangi yabancı banka, kime destek vermek için kullandıracaktır? Sizin vatandaşınızın, sizin çiftçinizin, sizin esnafınızın menfaatini hangi yabancı düşünecek ve koruyacaktır? Bu sorunun cevabını sizlerin takdirlerine arz ediyorum.

Türk bankacılık sektörü açısından diğer bir problem ise bankalar tarafından toplanan fonların reel sektöre gerektiği ölçüde aktarılmamasıdır. Bankalar asli görevleri olan reel sektörü fonlamayı bırakıp riski minimize olan bireysel kredilere yönelmişlerdir. Bugün bankacılık sektörü yüksek faizlerle bireysel kredi vererek kârlarını artırma yolunu seçmişlerdir. Olması gereken, bankaların reel sektöre üretimi artırıcı tarzda kaynak aktarmasıdır. Bugün bu işlem gerektiği ölçüde yapılmamaktadır. Bankacılık sektörü yüksek kârlar açıklarken reel sektörde her gün onlarca fabrika kapısına kilit vurmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere SPK 1982 yılında kurulmuştur. Bugün SPK birçok yeni uygulamaları gerçekleştirerek ülkemizde sermaye piyasasının gelişimine olumlu katkı sağlayan bir kurum hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, sermaye piyasasında yapılan birçok yenilik ve düzenlemelere dayanak teşkil eden kanun da yine en çok eleştirdiğiniz 1999 yılında 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde çıkarılmıştır. 15/12/1999 tarihinde Sermaye Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikler, tüm bu gelişmelerin temelini oluşturmuştur.

Yıllardır sermaye piyasamızın sığ olduğu, yerli yatırımcıların piyasamızdaki payının düşük olduğu bilinmektedir. Son yıllarda piyasalarımızda yabancı hâkimiyeti artarak kendini önemli ölçüde hissettirmeye başlamıştır. Yerli yatırımcılar ve özellikle küçük yatırımcılar yabancı yatırımcı manipülasyonu neticesinde önemli ölçüde zarara uğramakta ve piyasadan çekilmek durumunda kalmaktadır. Diğer taraftan kamunun borçlanma ihtiyacının Türkiye’de yaratılan tasarrufları aşması, sermaye piyasasının ve özel sektörün gelişmesi için kaynak sorunu yaratmaktadır. Sermaye piyasasının sorunlarını aşarak gelişmesi, ekonomik program hedeflerine ulaşmada reel sektörün şiddetle ihtiyaç duyduğu kaynağın sağlanmasında etkin bir rol oynayacağı kanısındayım.

Değerli milletvekilleri, BDDK, SPK, Merkez Bankası ve kamu bankaları gibi finansal kuruluşlarımızın merkezlerinin Ankara’dan İstanbul’a taşınması gündemimizdeki diğer bir konudur. Sayın Başbakan ve AKP sözcüleri bu taşınma sonucunda İstanbul’da dünya çapında bir finansman merkezinin kurulacağını ifade etmektedirler.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin dünya çapında bir finans merkezi olabileceği iddiası önemli bir vizyondur ancak böyle bir vizyon için bir hükûmete düşen en temel ve öncelikli görev gerekli altyapıyı kurmaktadır. Bir finans merkezi için en önemli altyapı ve en öncelikli gerçekleştirilmesi gerekil hususlar uluslararası standartlarda yasal düzenlemeler yapmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paçacı, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) – Bitiriyorum.

Bu düzenlemelerden sonra ikinci adım ise gerek kamuda gerekse özel sektörde görev alacak yetkin, yetişmiş bir insan kaynağı oluşturmaktır. İstanbul finans merkezi vizyonu için yukarıda belirtilen hususlardan bugüne kadar hangileri gerçekleştirilmiştir? Dünyada en büyük borsaların bile artık sabit mekânları bırakıp elektronik işlem platformlarıyla işlemlerin gerçekleştirildiği, finans sektöründeki gözetim ve denetim fonksiyonlarının bilgisayarlar aracılığıyla uzaktan yapıldığı günümüzde -finans merkezi vizyonunu- sadece Ankara’daki banka ve finans kurumlarının merkezlerinin İstanbul’a taşınması, aslında, Hükûmetin vizyonundaki finans merkezi projesinin sadece fiziksel bir proje olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu mantıkla, işleyen finans kurumlarımızı işlemez ve problemli hâle getirirsiniz. Tahmin etmiyorum ama temenni ediyorum ki yaptığımız değerlendirmeler dikkate alınır ve bir yanlıştan bir an önce dönülür.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Mustafa Enöz, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Enöz.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, Tekelin alkol birimi 2004 yılında, iki yılı ödemesiz yedi yıl vadeli, 230 milyon dolarlık kredi kullanılarak 292 milyon dolara Nurol-Özaltın-Limak-TÜTSAB Konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır. Dikkatinize sunuyorum: Sadece iki yıl sonra, bu ortak girişim grubu tarafından kurulan Mey İçki’nin yüzde 90’ı 810 milyon dolara özel yatırım şirketi Pasifik gruba peşin olarak satılmıştır. Tekelin alkol bölümünü alan konsorsiyum hiçbir yatırım yapmadığı gibi, devraldığı stok, mamul, yedek parça ve ham maddelerin büyük meblağlarda olması nedeniyle, o günün alkolden sorumlu Tekel bürokratları hakkında Yüksek Denetleme Kurulu raporları kamuoyuna açıklanmıştır. Alkol müessesesi müdürünün daha sonra Mey İçki’ye transfer olması da bu raporlarda dikkat çeken diğer bir husustur. Tekelin stoklarında bulunan tütünler ise son yıllarda komik rakamlarla dünya piyasalarına satılarak ülke tütüncülüğünün pazar ve pazarlık gücü zayıflatılmıştır.

Seçim bölgem Manisa’daki Alaşehir Suma Fabrikasının özelleştirilme sırasındaki stok mamullerinin ne kadar fazla olduğunu ve bu mamullerin yok pahasına ilgili firmalara devredildiğini bütün kamuoyu ve Manisalılar bilmektedirler.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, tütüncülük, tarım ve sanayi sektöründe önemli bir istihdam alanı olmaya devam etmektedir. Hâlen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ege, Trakya, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün tarımından geçimini sağlayan yaklaşık 400 bin kişiye ek olarak, tütün ve tütün mamulleri sektöründe toplam 25 bin kişi çalışmaktadır.

Ülkemizde tütün üretimi izlenen politikalarla tütün üreticilerine sahip çıkılmaması sonucunda oldukça azalmıştır ve her geçen gün azalmaktadır dolayısıyla tütün ihracat rakamları da yıldan yıla düşmektedir. Kısacası, her geçen yıl tütün üreticisi ya yok olmakta ya da fakirleşmektedir. Şark tipi üretim ve ihracatında dünyada ilk sırada yer alan ülkemiz bu yerini koruma noktasında hiçbir şey yapmamaktadır. Üretimimizdeki bu düşüş ihracatımızı da olumsuz etkilemekte, ülkemiz önemli bir döviz gelirini kaybetmektedir; buna karşın ithalatımız hızla artmakta, Türkiye, tütünde ithalatçı bir ülke konumuna düşmektedir. Şark tipi tütünde gerek üretim miktarı gerekse üstün özellikleri nedeniyle dünya lideri olarak haklı bir ün yapan ülkemizin bu unvanı kazanmasında önemli rolü olan, tütün üretim yörelerimizden ülkemizin tütün ambarı olarak anılan Manisa ilimizde, AKP’li yılların başlangıcı olan 2003 yılında 76.300 üretici var ve 44.800 ton tütün üretilirken, 2010 yılında üretici sayısının 27.700’lere, üretim miktarının ise 25.500 tonlara düştüğünü ve Hükûmetin de bu konuda hiçbir pozitif adım atmadığını görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, yurt genelinde Tekel bünyesindeki yaprak tütün işletme müdürlüklerinde 2000 yılında 20 bin civarında personel çalışmakta iken bugün 2 bin civarında personel çalışmakta; emeklilik, ölüm gibi nedenlerle ayrılanlar dışında kalan binlerce çalışan 4/C uygulaması ile değişik kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilmiştir. 4/C kapsamında alınan çalışanlarda önemli ölçüde gelir eksikliğinin yanı sıra sosyal haklar açısından da ciddi kayıplar yaşanmaktadır. Bu yılın başlarında, 4/C’ye geçirilmek istenen işçilerin haklarını aramak için yaptıkları eylemler hâlâ hatırlardadır ancak bu işçiler Hükûmetçe zulme tabi tutulmuş, dövülmüş, hırpalanmış, üzerlerine su sıkılmış, biber gazına maruz bırakılmışlardır. Bu yapılanlar, Hükûmetin demokrasi anlayışının sakatlığını gösteren ve AKP’nin siciline geçmiş ayıplardandır.

Sayın milletvekilleri, sektörün sorunları sadece bunlarla sınırlı değildir. Sigara üzerindeki vergi artışı, ülkemizi kaçak sigara cenneti hâline getirmiştir. Kurumlara göre rakamlar değişmekle birlikte, sahte kaçak sigaranın boyutunun piyasanın yüzde 15 veya 20’leri civarında olduğu söylenmektedir. Bu durum, devlete gelir kaybına sebep olmasının yanı sıra halk sağlığını da tehdit etmektedir.

Sahte kaçak tütün mamullerinde en önemli konulardan biri de kaçak sarmalık kıyılmış tütün satışlarıdır. Geçmişte, geleneksel olarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üreticilerinin ürettikleri tütünlerden kendi ihtiyacı kadarını kıyarak tüketmeleri şimdilerde, vergi artışıyla birlikte, ticari bir sektör hâline gelmiştir. Batıda şehir merkezlerinde bile rahatça sarmalık kıyılmış tütün çuvallar içerisinde satılmaktadır. Bu konuda kolluk güçleri ilgisiz ya da yetersiz kalmaktadır.

Konu ile ilgili yapılması gereken diğer bir husus da sarmalık kıyılmış sektörünü legal zemine çekmek için yasal düzenlemeler yapmak, kayıt dışılığı kesin olarak önlemek ve satışa arz edilecek bu mamullerin gerekli teknik analizlerini yaparak insan sağlığına en az zarar verecek şekilde üretilmesini sağlayarak bunu denetlemektir. Avrupa Birliği ülkelerinde sarmalık kıyılmış tütün mamulü, sigaradan daha düşük olarak vergilendirilmektedir, ülkemizde ise sarmalık kıyılmış tütün mamulü üretmek isteyen girişimciler uluslararası sigara devleri ile aynı mevzuata ve aynı vergi sistemine tabi tutulmaktadır. Ne gariptir ki puro ithalatına vergi avantajı sağlayan Hükûmet bu konuyu görmezden gelmektedir. Yandaşları tarafından ithalatının yapıldığı rivayet edilen puroya avantaj sağlayan Hükûmet, fakir tütün tüketicisini, üreticisini doğrudan ilgilendiren bu konuda yetkilerini maalesef esirgemektedir. Her konuda AB’ye uymaya çalışan Hükûmet bu konuda da düzenleme yaparak kayıt dışı bu sektörü kayıt altına almalıdır. Ayrıca, üreticiler tarafından kurulacak birlikler kanalı ile sarmalık kıyılmış tütün mamulü üretimine destek sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumuna personel atamalarında da son derece siyasi davranarak âdeta bu Kurumu kendi yandaşlarına peşkeş çekmektedir. Hiçbir şekilde liyakate, çalışanın yaptığı işe, tecrübesine bakılmaksızın sadece “AKP yandaşı” diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) - …Kuruma personel atanmaktadır. Bu durum, Kurumun kalitesini ve çalışma temposunu düşürmektedir. Bir taraftan Tekel tasfiyeye götürülüp yılların birikimine sahip personeli ilgili, ilgisiz kurumlara dağıtılırken dün Tekelin üstlendiği birçok görevi yasa gereği bugün üstlenmek durumunda olan Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, bu elemanları bünyesine alıp değerlendirmek yerine, sektörle bugüne kadar hiçbir ilgisi olmayan yandaşlarla çalışmayı yeğlemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin yandaşı olarak bu sektörle ve bugün yaptığı işle hiç ilgisi olmadığı hâlde çeşitli kurumlardan atanan personelin listesi elimizde bulunmaktadır. Bunu, isteyen herkese verebiliriz.

Konu ile ilgili olarak 17/2/2010 tarih ve 2010/8 sayılı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda, çok açık bir şekilde, Kurum’a yapılan atamaların usulsüz olduğu belirlenmiştir. Söz konusu atamaların neden yapıldığına baktığımızda, üst kurullarda diğer kamu kurumlarına göre personel maaşlarının yüksek olduğunu görmekteyiz. Bu durumda, AKP tüm kurumlardaki personel maaşlarını düzenleyeceği yerde kendi yandaşlarına özel kurumlar oluşturmaktadır. Acilen bu duruma son verilmelidir diye düşünmekteyiz.

Ayrıca, Tütün Mamulleri Düzenleme Kurulu yönetiminden, özellikle tütün üretiminin sürdürülmesi ve tütün üreticilerinin korunması için daha fazla çaba göstermesini, daha aktif olmasını beklemekteyiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Satmayı yasaklıyor Mustafa Bey, satmayı!

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Kerkük Türklerinin çok değerli insanı Abdurrahman Kızılay’ı rahmetle, minnetle anıyorum, kendisine ve ailesine Allah’tan rahmet diliyorum. Kendisinin dünya Türklüğüne çok büyük hizmetleri olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Atatürk tarafından, 1924 yılında, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulan Diyanet İşleri Başkanlığımız, ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamada görevli önemli bir kurumumuzdur. 80 bin cami, 10 bin Kur’an kursu, 100 bini aşkın personeli ile büyük bir kuruluş olan Diyanetin siyaset üstü, baskı kabul etmeyen durumda çalışması gerekmektedir ancak hiç de böyle değildir.

Bakınız, yıllardan beri beklenen teşkilat kanunu, ortak mutabakat zemini varken, muhalefetin verdiği önergelerin hiçbirisi kabul edilmeyerek, eksiklikleriyle kanunlaşmıştır yani önemli bir fırsat kaçırılmıştır. Örneğin, din hizmetleri sınıfında çalışan dört yıllık dinî yüksekokul mezunları 3000 ek gösterge alırken, aynı işi yapan diğer dört yıllık okul mezunları 2000 ek gösterge almaktadırlar. Ayrıca, 4/B personelinin ek ödeme ve ek ders ücreti almamaları da adaletsiz bir durumu ortaya koymuştur.

Diyanet nerede ise iktidarın yandaş sendikaları tarafından yönetilmektedir. Siyasi telefonla, idareciler eliyle bizzat başka sendika mensuplarına baskı yapılmakta, sendika değiştirmeleri için ise zorlanmaktadırlar. Bunların bir örneğini Niğde ilinde yaşamış bulunuyoruz. Niğde İl Müftülüğünde veri hazırlama ve kontrol işletmeni sınavını kazanan bir memurun ataması AKP ve yandaş sendika tarafından engellenmiştir. Memura baskı yapılmış, daha sonra memur sendikasını değiştirince bu atama gerçekleştirilmiştir. Sizce bu durum doğru mudur?

Diğer bir örnek: Nevşehir Türk Diyanet Sen İl Temsilcisi Ahmet Doğan’ın, Şube Yönetim Kurulu Üyesi Osman Berkbilekle beraber başına gelenleri şöyle söylemek gerekir: Sendikal faaliyetleri sonucu bu arkadaşlar hakarete uğramışlar, daha sonra sicilleri bozulmuş ve tayinleri çıkarılmıştır, hatta tayinleri sonrasında cemaatle bile vedalaşmadan başka bir yere gönderilmişlerdir. On yılını dolduran müftüler yer değiştirirken, şimdi de cemaatle işi olmayan müdür ve memurlar yer değiştiriyor, bunu da anlayamıyoruz. Camiye, din adamlarımıza siyaset bulaşmamalıdır; adil, eşit, tarafsız şekilde hizmet yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarında Belediye İmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle “Gereken yerlere cami yapılır.” ibaresi kaldırılıp “…ibadethaneler yapılır.” cümlesi konulmuştur. Bu değişiklik sonrasında, ülkemizde, başta büyük şehirler olmak üzere, yüzlerce ev kilisesi açılmıştır. Böylece misyonerler ülkemizde cirit atmaya devam etmekte ve köylere kadar uzanan faaliyetlere girmektedirler. Bu konuda halkımızın ve özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok duyarlı olması gerekmektedir. Halkımız Trabzon Sümela Manastırı’nın ve Van Akdamar Kilisesi’nin açılmasını ve ayin izni verilmesini de kabul etmemektedir.

Sayın milletvekilleri, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ülkemiz dışında yeni Türk devletleri ortaya çıktı. Bu durum Türk dünyasında büyük bir değişimin ve atılımın olabileceği umudunu getirdi. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” tabiri çok heyecanlı bir söylem olsa bile, Türk dünyasında beklenen umudun kolay bir şekilde gerçekleşmeyeceğini de kısa bir zaman içerisinde belirtti. Yaklaşık yirmi yıllık süre değerlendirildiğinde görülecektir ki buralarda neler değişmiş, beklenen kalkınma, gelişmede nerelere gelinmiş, halkın beklentileri ne olmuştur? Ancak sevinmemiz gereken odur ki devletlerin bağımsızlıkları devam etmekte, ileriki yıllara ise emniyetli bir şekilde bakmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, bu zamana kadar geçen bağımsızlık süresi ülkelerin hayatında çok uzun süre sayılmaz. Bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren, Türk dünyasına, AKP İktidarına kadar çok önemli hizmetler yapılmıştır. Ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkiler geliştirilmiş, 1,3 milyar dolar Eximbank kredisi açılmıştır. TİKA, Büyük Öğrenci Projesi, Manas ve Ahmet Yesevi Üniversitesi gibi, çok önemli yüzlerce proje gerçekleştirilmiştir. Geçmiş olan yirmi yıllık sürenin neredeyse yarısı AKP İktidarında yaşanmıştır. AKP İktidarı, birinci iktidar dönemi sonuna kadar bu dünyayı hiç görmemiş, tamamen yok saymıştır, ancak 2007’den sonra, Avrupa Birliğinden dışlanma neticesinde buralara döner gibi olmuştur ancak ciddi ve uygulanabilir bir proje yapılmamıştır, yapılanlar da ağır aksak şekilde devam etmektedir.

Türk cumhuriyetlerindeki insanların sosyal durumuna bakılınca, yüzde 80-90’ının çok fakir, binde 1’inin zengin, yüzde 10-15’inin normal yaşam seviyesinde olduğunu görürsünüz. Bu durum -kitlesel fakirlik- ülke içinde ve ülkeler arasında sosyal ve siyasal çatışmaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu durum radikal ideolojilerin beslenmesine dolayısıyla ülke içi istikrarsızlığa da neden olmaktadır.

Türkiye, bağımsızlığın ilk yıllarında heyecanlı ve duygusal ilişkileri terk etmiş ama geçmişte gücünün ötesinde yaptığı vaatlerden dolayı da büyük sıkıntılar çekmektedir. Ayrıca, Çin, İran, Rusya, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin gözü de maalesef buralarda olup Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısızlığını beklemektedirler. Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Orta Asya devletleriyle çok sıkı bir iş birliğine girmesi gerekmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği dışı alternatifleri olduğu kabul edilmelidir. Bu da Türk cumhuriyetleriyle birlikte olunmak ve ciddi adımların karşılıklı atılmasıyla olacaktır.

Türk dış politikası Batı’ya bağımlılıktan tamamen kurtarılmalı, lider ülke Türkiye temelleri mutlaka atılmalıdır. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti ile Türk cumhuriyetleri devletleri arasında güven bozucu her şeyden kaçınılmalıdır.

Bugün Azerbaycan-Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri maalesef bozulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Ermenistan’la ilişkileri Türk devletleri tarafından yakın takip edilmektedir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs ilişkileri de yakın takip edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından derhâl çekilmeli ve ondan sonra ikili ilişkiler başlatılmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devleti yaşamalıdır. Her iki ülkeyle ilişkilerdeki zafiyet Türk dünyasını bize kaybettirecektir. Özbekistan’la ilişkiler bir türlü normalleştirilememiştir. Bizler Orta Asya’nın ve Türk milletinin en önemli ülkesi olan bu ülkeden vazgeçemeyiz. Kazakistan ve Türkmenistan ile ilişkiler aksatılmadan devam etmelidir. Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri, AKP İktidarında unutulmuştur. Kırım Türklerine bin konut TİKA marifetiyle alınmış ancak AKP 5 bin konutluk projeyi bile yürütememiş, yürütmemiştir. Ahıska Türklerine, Gürcistan Ahılkelek bölgesine geri dönüş için destek olunmamıştır. Ahıska Türklerine, Kırım Türklerine yapılanlara benzer destekler verilmeliydi.

Irak’ta ABD işgaliyle beraber 1 milyon Müslüman insan katledilmiştir. Bunlar içerisinde binlerce Irak Türkü vardır. Kerkük, Musul, Telafer gibi yerlere Peşmergeler saldırmışlar ve demografik yapıyı da bozmuşlardır. Türkler zorla göç ettirilmişlerdir ancak Türkiye'nin kırmızı çizgileri askerin başına çuval geçirmeyle bitirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türk dünyasına baktığımız zaman öncelikle yapılması gereken en önemli işimizin ortak dil sorununun çözülmesi olduğunu görmek mecburiyetindeyiz. Atatürk, Türkiye’ye her lehçe ve şivede uygun, basit ve sağlam bir alfabe kazandırmıştır. Bütün Türk toplulukları aynı alfabeyi kullanırsa Türkler, Araplar gibi konuşma dilinde anlaşamasalar bile yazı dilinde anlaşabilirler. Böylece dil ve fikir birliğine kavuşarak aralarında iş birliği gerçekleştirilebilir.

Türk dünyası için tek bir dil merkezi kurulmalıdır. Sonrasında Türk kültür merkezleri kurularak ortaklıklar birer birer ortaya çıkmalıdır. Türk dünyası üzerinde yapılan araştırmalar artırılarak TİKA, Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı daha aktif hâle getirilmelidir. TİKA, Kurulduğu günden itibaren çok önemli görevler yapmıştır ancak son yıllarda bir eksen değişikliği, kayması da göstermektedir. Kuruluş amacı dışına AKP İktidarı zamanında çıkarılmış ve Afrika başta olmak üzere çok farklı yerlere dağılmıştır. Hâlbuki yeni kurulan Türk devletleriyle ilişkiler istenilen seviyeye çıkmamış olup daha yapılacak birçok iş bulunmaktadır. Türk dünyasında TİKA’nın üzerine düşen birçok görev ve sorumluluklar vardır. Bunlar dururken başka coğrafyalara fazlasıyla açılmak doğru değildir. Dışişleri Bakanlığının yapacağı görevler TİKA’ya yaptırılmaya çalışılmaktadır. Bu, kuruluş amacına ters düşmektedir.

Yeni kurulan Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına süratle destek olunmalıdır, güzel bir mekân içerisinde faaliyetlere kadrosunu da kurarak devam etmelidir. Her geçen zaman ülkemiz ve Türk dünyası aleyhine işlemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu iki kuruluş vasıtasıyla Türk dünyası araştırmalar ve iş birliği merkezleri süratle kurulmalıdır. Böylece mevcut imkânlar bölünmeden tek bir merkezden planlı şekilde yönetilebilecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk dünyasıyla ilişkileri çok önemsiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, 2023 yılına kadar birçok sorununu çözmüş lider ülke Türkiye konumuna gelmelidir. Bütün bunlar için de Türk dünyasıyla ilgili önerilerimiz de şunlardır:

2002 yılında kapatılan “Türk Dünyası Bakanlığı” icracı bir bakanlık olarak kurulmalı ve dağınık olan çalışmalar mutlaka toparlanmalıdır.

Ortak Türk alfabesi kararı bütün ülkelere tekrar tekrar bıkmadan, usanmadan anlatılmalıdır.

Ortak Türk edebiyatı ve tarihi müfredatlara tavsiye edilmelidir.

Ortak İnternet motorları ve iletişim siteleri kurulmalıdır.

Üniversiteler, belediyeler arasında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi için sivil toplum kuruluşları mutlaka desteklenmelidir.

Kültür emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı dilde eğitim bütün Türk dünyasını etkisi altına almış durumdadır. Türkçemize yönelik en önemli tehditlerden birini oluşturan bu sorun ortadan kaldırılmalı, bununla ilgili çeşitli projeler hazırlanmalıdır.

Büyük öğrenci projesi mutlaka geliştirilerek devam ettirilmelidir. Misafir öğrencilere destekler sağlanmalı, ülkemizden ayrılırken buraları güzel düşüncelerle unutmamaları sağlanmalıdır.

Türk çocuklarına yönelik yayınlanan kitaplar desteklenip yeni projeler geliştirilmelidir.

Batı Trakya Türkleri unutulmamalıdır, ilişkiler geliştirilmelidir.

Doğu Türkistan göz ardı edilmemeli, her türlü gelişme yakından takip edilmelidir.

Türk dünyası ortak haber ajansı kurularak ortak fonlar oluşturulmalıdır, çünkü ülkemizin geleceği Türk dünyasıdır, Türk dünyasının umudu da Türkiye’dir.

Lider ülke Türkiye’nin kurulması da amaçlanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Osman Çakır, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Çakır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz etmek için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye, Avrupa Birliğiyle katılım müzakerelerini 2005 yılından beri sürdürmektedir. Her yıl AB Komisyonu tarafından hazırlanan ilerleme raporlarına 9 Kasım 2010 tarihinde -yani geçen ay- bir yenisi daha eklenmiştir. Bu hazırlanan 13’üncü rapordur. Genel olarak AB Türkiye raporlarında, esas itibarıyla tek taraflı ve katılım sürecine olumsuz etkide bulunabilecek bir üslup benimsendiği görülmektedir. Sayın Bakanımız, AB 2010 Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili “Bu, olumlu ve dengeli bir rapordur, bugüne kadar yayınlanan en olumlu ve objektif raporlardan biridir.” açıklamasını yapmıştır. Üstelik bu raporun daha önceki on iki rapordan hiçbir farkı olmamasına rağmen, ilgili Bakanımız “Burnumuza AB kokuları gelmeye başlamıştır.” şeklinde de beyanlarda bulunmuştur. Başbakan da AB bizi almazsa küresel bir güç olmasının imkânsız olduğunu söylemiştir. Anlaşılan ki Sayın Bakan raporun yayınlanmış olmasının ardından AKP’nin her zamanki stratejisiyle millete öyle olmadığı hâlde “işler yolunda” mesajı vermeye çalışmıştır. Bir zamanlar Ankara’da işler yolunda olup, gündüz vakti sebepsiz yere havai fişekler patlatılıp kutlamalar düzenleyen AKP’nin, herhâlde yeni bir çıkış, yeni bir kafa tutmaya ihtiyacı olmuş olacak ki zaman zaman da AB’yi tehdit eden açıklamalar da yapılmaktadır ancak şimdiye kadar görülüyor ki bütün bunların altı hep boş çıkmaktadır.

Rapora bakıyoruz, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, azınlıklar, Kıbrıs, Yunanistan sınır ihlalleri, Anayasa değişikliğinin olumlu ama yeterli olmadığı, yargıdaki kadrolaşmanın kaygı verici olduğuyla ilgili değerlendirmeler her raporda yer almaktadır ve bu rapor olumlu olarak nitelendirilebilmektedir. Ardından bir tane daha, AB Genel İşler Konseyi Sonuç Bildirgesi, henüz yayınlandı; burada da yine müzakerelerin tıkanma noktasına gelmesinin Türkiye'nin sorumluluğu olduğundan, yine azınlık haklarından, hukukundan, yine demokratik açılımın yapılmadığından bahsediyor. Raporun Türkiye bölümü ise diğer ülkelere göre en kapsamlı; en çok ve en olumsuz Türkiye’den bahsediliyor.

Yakında Avrupa Parlamentosunun Türkiye raporu da yayınlanacak -taslağı yayınlandı- biliyoruz ki aynı şeyler orada da var. Değişen hiçbir şey yok. Bütün raporlar aynı merkezden, aynı kalemden sanki çıkıyor. Türkiye’yi istemedikleri her hâllerinden belli oluyor ama bizim Hükûmetimiz sürekli anlamazlıktan geliyor ya da işine öyle geliyor ama gerçekte her iki taraf birbirini de çok iyi biliyor. İnsan bu uğurda harcanan devasa paralara, sözde kalan toplantılara, boşa kullanılan zamana ve mesaiye yanıyor. Şimdi Sayın Bakan, bu gidişle, epeyce tarihlerle oynamak, tarihleri değiştirmek, üyeliğimizin takvimlerini de sürekli ötelemek zorunda kalacak.

Amerika Birleşik Devletleri’nin sözde Ermeni soykırımıyla ilgili konuyu Temsilciler Meclisi gündemine getirdiği günlerde de yine Sayın Bakan bir açıklama yapmıştı: “Türkiye ile ABD iş birliği boyutu son dönemde her zamankinden daha yüksek. ABD’deki müttefik ve dostlarımız Türkiye'nin stratejik öneminin farkında.” demişti. Herhâlde AB’yle olan ilişkiler ve iş birliğinin boyutu da Sayın Bakana göre böyle olumlu ve yüksekse vay hâlimize!

Her fırsatta olmayanı oldu göstermek için “Biz şöyle yaptık, böyle yaptık, siz anlamayabilirsiniz ama millet bütün bunları görüyor.” söylemine sığınan değerli vekillerimizin doğru olarak kullandıkları tek cümle budur. Evet, doğrudur, millet her şeyi görüyor, yapılanları da görüyor, gördüklerini de 2011 seçimlerine yansıtacağından şüpheniz olmasın. Yol haritanızın sonunu da ne yazık ki 2011 seçimlerinde göreceksiniz. Millet artık bundan sonrakine izin vermeyecektir.

Değerli milletvekilleri, neden AB’nin hazırladığı tüm raporlarda tek taraflı olarak Türkiye eleştiriliyor? Neden sadece Türkiye sorumlu tutuluyor? AB’yle yürütülen müzakerelerde gelinen noktaya bakıldığında, bu müzakere fasıllarının durumu incelendiğinde, burada sadece suçlunun Türkiye olmadığı çok açıkça ortadadır.

AB ilerleme raporlarına bakarak, müzakerelerde tıkanma noktasına gelmiş Türkiye'nin Avrupa’ya yaklaştığını ve Hükûmet tarafından yürütülen AB politikalarının başarılı olduğunu söylemek mümkün müdür?

Yedi yıl içinde, uluslararası verilere göre, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kadın erkek eşitliği, azınlık hakları vesaire, Avrupa ne istiyorsa, hemen hemen ilerleme raporlarında yer alan bütün bu hususlarda, bütün uluslararası verilerde Türkiye, maalesef ileri gitmemiş, geri gitmiştir.

Şimdi, Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki gayretlerinin tek taraflı olmaması, AB’nin taahhütlerini ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi Türkiye-AB ilişkilerinin sağlam ve sağlıklı bir zeminde ilerlemesi için şart değil midir? Bu zeminde AB-Türkiye ilişkilerini yürüten ve güçlendiren sağlam ve güçlü bir kurumsal yapı gerekli değil midir? Ancak bu amaçla kurulan ABGS’nin, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu görevini tam olarak yapamadığı ortadadır.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftalarda ABGS’nin kuruluşunun 10’uncu yılı kutlandı. Bir kurum on yıldır görev yapıyor, on yılda gidilen bir arpa boyu kadar yol yok. Kuruluş amacına ulaşabilmiş midir? On yıl geçtiği hâlde hiçbir şekilde kuruluş amacına ulaşamamıştır. Gerekli koordinasyonu sağlayabilmiş midir? Hayır. Yönlendirmeleri yapabilmekte midir? Hayır.

Sayın Bakan, AB üyesi ülkelerin Türkiye’siz bir AB olamayacağının farkına vardıklarını söylemişti. Belki de bu söylemin bir devamı olarak 2010 Türkiye Raporu’nun daha olumlu olacağını beklemişti ama görmesi gereken bir gerçek var ki Avrupa Birliğinde böyle bir farkına varış maalesef hiç yok. Şimdiye kadar yayınlanmış on üç raporun da gelişmeleri son derece kısıtlı.

ABGS’ye baktığımızda ne yazık ki AB’ye neden giremediğimize bir örnek de ABGS olacak. Mesela, önceki yıl uzmanlık sınavı skandalı yaşandı. Kadrolaşmak adına yönetmelik çıkarıldığına dair bir sürü soru işareti olan, daha sonra bu konuda bu kürsüde benim ortaya attığım iddialar doğru çıkınca bu sınavı iptal etmek zorunda kalan bir kurum oldu.

Şimdi, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kuruluş Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte tecrübeli kadrolar, üst kadrolar tasfiye edildi, geçmiş ile yeni kadroların bütünleşmeleri bir türlü sağlanamadı, verimli ve dinamik bir çalışma ortamı oluşturulamadı.

Değerli milletvekilleri, sonuçta kendi içinde yapılanmasını tamamlayamamış, ortaya koyduğu uygulamaları ve çalışmalarıyla idari olarak iyi yönetildiği konusunda kuşkulara sebep olan on yıllık bir kurumla karşı karşıyayız. ABGS’de hâlâ elemanı olmayan başkanlıklar, uzmanı olmayan birimler ve kimin nasıl yetiştireceği bilinmeyen uzman yardımcıları vardır. Türkiye'nin AB politikalarını yürütecek olan bu kurum bir uzman alımını dahi adaletli, şeffaf bir şekilde gerçekleştirememektedir. Şimdi, kendi içinde kurumsal yapılanmayı hâlâ gerçekleştirememiş olan bir kurum Türkiye'nin AB politikasına nasıl yön verecektir? AB üye ülkelerine kalabalık kadrolarla gerekli gereksiz seyahatler düzenleyerek, amaçsız yemek davetleri vererek mi bunu sağlayacaktır? Ağırlama masraflarının ABGS bütçesindeki payına lütfen bakınız. Bir bakın, bir de bir başka bakanlığın ağırlama giderlerine bakın, AB’ye nasıl gireceğimizi çok iyi görürsünüz!

Sayın milletvekilleri, vatandaşlarımızın yaşadığı yoğun ekonomik sıkıntıların sosyal bunalım ve buhranlara dönüştüğü bu süreçte halkın parasının ABGS tarafından nasıl har vurup harman savrulduğunu görmek istiyorsanız ABGS’ye gözlerinizi dikin inceleyin, nerelere ne paraların harcandığına bir bakın lütfen, eminim ki siz de hayrete düşeceksiniz. ABGS çalışanları ile ABGS’ye hizmet veren firmaların sahiplerinin hangi organik bağlar içerisinde olduğunu göreceksiniz. İstediğiniz kadar ABGS bütçesini artırın. Fakir fukaradan kesip artırdığınız bütçenin nasıl kullanıldığını, denetlenmezse, ortada bu bütçelerden beslenerek giderek zenginleşen yandaşlardan başka bir şey göremezsiniz. İyi niyetle ve titizlikle incelerseniz, büyük harcamalar yapılarak sürdürülen çalışmaların AB sürecine olumlu katkı yapmaktan çok birilerinin özel bütçelerine önemli katkılar yaptığını göreceksiniz.

Bildiğiniz gibi, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlamasından çok önce, ta 1963 Antlaşması’ndan itibaren Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığı görevlendirilmişti. Hâlen bu konularda Brüksel’de Dışişleri Bakanlığının AB Daimî Temsilciliği görev yapmaktadır. AB Daimî Temsilciliği Brüksel’de faaliyetlerini devam ettirirken, ABGS aynı görevi yapmak üzere hatırı sayılır bir bütçeyle neden bir Brüksel temsilciliği kurmaktadır. O zaman AB Daimî Temsilciliği ne yapacaktır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

OSMAN ÇAKIR (Devamla) – Bu durumda ABGS’de yaptığınız gibi, bu konuda tecrübeli Dışişleri Bakanlığının daimî temsilciliğini tasfiye mi edeceksiniz? Yurt içinde sağlam bir kurumsal yapılanmayı gerçekleştirememiş olan ABGS’nin… Yurt dışına temsilci atarken acaba hangi kriterleri dikkate almıştır? Bu temsilcilik, AB’yle ilişkilerimizi nasıl ve hangi tecrübeli kadroyla iyileştirecektir ve geliştirecektir?

AB’yle ilgili her dokümanın, AB raporlarının anında tercüme edilip web sayfasına konulması gerekirken bu konuda maalesef çok geç kalınmaktadır. Acaba, Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı hangi işlerle meşgul olmaktadır?

Değerli milletvekilleri, AB süreci içerisinde, geçtiğimiz günlerde bunları kimsenin görmediğini, bu sürecin nasıl yürüdüğünü anlamadığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Zaman içinde, biraz daha geçince, gerçeklerle kaçınılmaz bir şekilde sizler de yüz yüze geleceksiniz ancak ne yazık ki kaybedilen zamanı ve imkânları telafi etmek maalesef mümkün olmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak hiçbir zaman AB sürecini baltalamadık. Bu sürecin AB’nin ve ülkemizin menfaatleri doğrultusunda karşılıklı anlayış ve iş birliği içinde yürütülmesi için geçmişte sorumluluk aldığımızı da belirtmek istiyorum. MHP olarak, hiçbir zaman ülkemizi, Hükûmeti ve iktidar partisini yabancı kurumlara, devletlere, parlamenterlere şikâyet etmedik, buradan siyasi bir getiri düşünmedik, her zaman sorumlu ve ilkeli davrandık. Son WikiLeaks belgeleri olayında da Genel Başkanımız da aynı ilkeli ve sorumlu tutumu aynen sürdürdü ancak bunu anlamayanlar, iyi değerlendirmeyenler de oldu. Ancak biz her zaman ilkelerimize, prensiplerimize bağlı kalarak, “Önce ülkem” diyerek, uzlaşma ve sorumluluk kültürüne uygun davranarak siyaseti olması gereken şekilde yapacağımızdan hiç kimsenin endişesi olmamalıdır.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

İkinci turda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda ekonominin genel dengesinden, tasarruf ve yatırım oranlarındaki büyük olumsuzluğa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Sayın Başbakan dün burada, bu kürsüde öylesine bir hayal dünyası yarattı ki, içimden “Atma Recep, din kardeşiyiz.” diye haykırmak geldi, kendimi zor tuttum, gerçekten. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Yok ya!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Dinle, dinle!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Ama sonuçta Hazine bütçesinde böylesi bir konuşma yapmayı âdeta zorunlu gördüm.

AHMET YENİ (Samsun) – Kayseri hikâyesi anlatma, Kayseri hikâyesi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Dinleyelim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…Lütfen, Hatibe müdahale etmeyelim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tasarruf ve yatırımların millî gelir büyüklüğüne nasıl bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kamu ve özel kesimin tasarruf düzeyleri nedir? Hükûmet ne kadar harcıyor? Özel kesim, yurttaşlarımız ne kadar tüketim yapıyor? Kamunun ve özel kesimin yatırım harcamaları nasıl seyrediyor? Neden böyle sorular soruyorum? Bunların anlamı nedir? Türkiye’de üretimi, yatırımı, istihdamı, ihracatı belirleyen temel büyüklükleri mercek altına almaktır bunların anlamı, alıyoruz. Bu açıdan baktığımızda -işte, dinleyin- AKP’nin gerçekleri nasıl çarpıttığı ve halkı nasıl kandırdığı açıkça ortaya çıkıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, bin yılın altın fırsatını yakalamıştı. Dünyada yaşanmamış bir para bolluğundan yeterince yararlanılamadı, altın fırsatı heba etti Türkiye. Bu çerçevede, Türkiye'nin şu anda gözlerden uzak tutulan birinci sorunu tasarruf yapma gücünün dumura uğratılmış olmasıdır. Bakınız, yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payı yüzde 12’lere, 13’lere düşmüştür; 1998 yılında bu yüzde 25’lere yakındı. 2002 yılında, krizin hemen ertesinde dahi yüzde 18,5’tu; şimdi yüzde 12’lerde, 13’lerde. Bir ekonomi nasıl böylesine güçsüz bırakılabilir? Türkiye’ye benzeyen ülkeler yüzde 25’lerde, 30’larda tasarruf oranlarıyla yürüyorlar ve bu oranları daha da artırma çabası içindeler.

Değerli milletvekilleri, böylesine düşük tasarruf düzeylerinde ekonominin çarkları daha ne kadar döndürülebilir? Bu sorunun yanıtını mutlaka ve mutlaka vermek mecburiyetindesiniz; ben vermeye çalışayım.

Birinci olarak, gelir dağılımındaki mevcut adaletsizliğin daha da artmakta olduğunu gösteriyor bu tasarruflardaki düşüklük yani yoksulun daha yoksul, zenginin ise daha zengin olduğu anlamına geliyor.

Bu tasarruflardaki düşüklük, ikinci olarak, Türkiye’nin üretim ve istihdam yaratmak için yabancının parasına -dinleyiniz lütfen- aşırı şekilde muhtaç konuma düşürüldüğü anlamına geliyor. Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin yabancı sermayeye kesinlikle ihtiyacı vardır ve kullanacaktır. Ne var ki Türkiye’miz dış kaynağa sanki afyon bağımlısı imiş gibi bir konuma düşürülmüştür. İtirazımız, hatta isyanımız bunadır. Bu durumdaki bir ülkeye para yatıran yabancıların önceliği ne olur? Öncelik, o ülkenin istihdamı, üretimi, sanayileşmesi, ihracatı hiç olabilir mi? İşte bunun içindir ki değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde dönen çarklar bir türlü arzulanan, beklenen istihdamı, üretimi ve zenginliği yaratamıyor.

Hükûmete sesleniyorum: Bu böyle gitmez. Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin kilometrekare başına ya da kişi başına her yıl yaptığı kamu sabit sermaye yatırımlarının ancak ve ancak yüzde 15’ini, yüzde 20’sini yapabiliyor. Kamu sabit sermaye yatırımlarının böylesine az yapılmasının anlamı nedir biliyor musunuz? Bilmiyorsanız, ne olur, lütfen artık öğreniniz. Bilmeniz gereken şudur: Türkiye’yi gelecek yıllar için giderek ağırlaşan, gizli bir borç yükü altına sokmaktasınız. Ayrıca, hem kamuda hem de özel kesimde çok düşük yatırım düzeylerinde dahi tasarruf açığı verdiriyorsunuz ülkeye, ekonomiye. Sonuç ne oluyor? Sonuç, cari açık artıyor, dışa kanama fazlalaşıyor.

Değerli milletvekilleri, 2011’de dışa kanamanın önceki yıllara nazaran çok daha fazla olacağı anlaşılmaktadır. Neden bunu söylüyorum? Çünkü 2010 yılında -2010 yılının ilk dokuz ayı sonuçlarına bakarak konuşuyorum- cari açığımızın yüzde 84’ü sıcak parayla, yani vurup da kaçan parayla finanse edilmiştir. Buradan “Efendim, cari açık finanse edildiği müddetçe sorun yoktur.” anlayışını hâlâ sürdürdüğünüz ortaya çıkıyor. Lütfen… Bu ne kadar yanlış, eğer bu anlayışı sürdürüyorsanız bu ne kadar yanlış ve ne kadar, kusura bakmayın ama artık, çocuksu diyeceğim bir anlayıştır. Cari açığın finanse edilmemesi diye bir şey olabilir mi hiç? Cari açık oluşuyorsa, finanse ediliyor demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asıl olan, dış kaynak bağımlısı hâline düşürülmüş Türkiye’de dış kaynak kullanımının yararı yanında, zararının da neler olduğuna artık bakılmasının zorunlu olduğudur, önemli olan budur. Sıcak paraya aşırı bağımlı olmanın Türkiye’ye neleri getirdiği belli. Hükûmet sözcülerinin konuşmalarında bunları ibretle izliyoruz. Planlama kökenli bir siyaset adamı olarak konuşuyorum. “Neleri götürmektedir?” konusuna gelmemiz lazım. Türkiye ekonomik büyüme ve kalkınma potansiyelini tam kullanamıyor değerli milletvekilleri. Elinin altındaki zenginliğe bir türlü uzanamıyor. Buna karşılık, yabancı ülkelerdeki istihdama, üretime, oralardaki refaha giderek daha fazla katkı yapmak zorunda bırakılıyor. Nasıl bırakılıyor? Yurt dışına kâr ve faiz transferlerinin artmasıyla, Türkiye’deki emeğin, alın terinin, zenginliğin dışarıya daha fazla aktarılmasıyla bırakılıyor. Bu, dışa kanamanın artması hadisesidir, dışa kanamanın artması hadisesidir.

En vahimi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ileri teknolojili ve yüksek katma değerli sanayilerde bir türlü atak yapamıyor. Ulusal sanayicisi yok ediliyor, üretimde ısrar edenler ise analarından doğduğuna pişman ediliyor. Tarım ve hayvancılık sistemli bir şekilde tasfiye ediliyor yani üreten, çalışan cezalandırılıyor.

Değerli milletvekilleri, sonuçta ne oluyor? Sonuçta ne oluyor asıl buraya dikkatlerinizi çekeceğim. Ekonomide dışa olan bağımlılık hızla artıyor, ülkenin ekonomik özgürlüğü zedeleniyor. Bu politikalarda, dış politikalarda, bazı politikalarda bazı ödünlerin verilmesine zemin hazırlanıyor. Türkiye’nin siyasi bağımsızlığı adım adım tehlikeye giriyor. Hükûmete soruyorum: Türkiye’de sekiz yıldır, ulusal tasarrufları artırıcı politikaları niçin uygulamadınız? Uygulamış olsaydınız burada bir bölümüne değindiğim sorunlar yaşanır mıydı? Yine, Hükûmete soruyorum: Kamu tasarruflarını neden artıramıyorsunuz, neden artırmıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – İki dakika mı Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Neden artıramıyorsunuz, ben söyleyeyim. Birçok nedeni var. Kayıt dışı ekonomi lobilerine teslimiyet, harcamalarda savurganlık, vergi sistemindeki yetersizlikler, kamu ihalelerindeki yolsuzluklar, özelleştirmelerdeki yanlışlar, yolsuzluklar, nokta imar planlarında yaratılan aşırı rantların sonucunda altyapı, düzensiz, plansız altyapı masrafları... Şu kadarını belirteyim: Kamu ihaleleri AKP’ye yandaş veya öyle görünen belli bir çevrenin sermaye birikim modeline dönüştürülmüştür. Özelleştirmelerde yağma Hasan’ın böreğinin izleri var.

Size Tekirdağ Tekel özelleştirilmesinden bir örnek vereyim, tek bir örnek: Bu Tekel özelleştirilmesinde olayın bilinen yönü şudur: 17 fabrika 292 milyon dolara satıldı. 90 milyon dolar civarında mal vardı. Net 200 milyon dolara 17 fabrika gitti. Tekeli alanların kısa bir müddet sonra nasıl ve ne şekilde devrettiğini biliyoruz. Şu anda Mey’in dünya piyasalarındaki 2,5 milyar, 3 milyar dolar değeri vardır. Şimdi, özelleştirmenin pek bilinmeyen yönüne geliyorum.

Değerli milletvekilleri, Tekirdağ fabrika arsası 102 dönümdür. Yaklaşık üç yıl önce fabrikanın çok yakınında bir arsa satıldı. Bunun değerinden hesaplıyoruz, Tekirdağ Tekel Fabrikasının yalnızca arsa değeri 250 milyon dolar, üç sene önceki. Yani 17 fabrikadan 3’ü sadece içindeki mallarıyla, 14’ü ise bütün gayrimenkulleri ve makine teçhizatıyla satılmış. Kaça? Net 200 milyona. Sadece Tekirdağ’ın arsa değeri 250 milyon. Yani devleti bu kadar zarara uğratmaya kimin hakkı var? Her yandan soyulan, tokatlanan devlette tasarruf etme gücü kalır mı? Bunların hepsinin hesabı sorulacaktır.

Sayın Başkan, bütçenin her şeye rağmen hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde ve BDDK bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini selamlıyorum.

Ayrıca, bu bütçe ve bunun uygulanması sürecinde önemli katkıları olan ve olacak olan değerli bürokrat arkadaşları da aynı şekilde sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz BDDK, bankacılık ve sadece bankacılık gibi görünen ama aslında Türk finansal sektörünün önemli kalemlerini teşkil etmesi gereken, içerisinde leasing, factoring, tüketim finansman kuruluşlarının da yetki, sorumluluk ve çalışma alanlarını denetleyen bir kurum. Ama BDDK deyince hepimiz öncelikle bankalar, bankacılık sistemi, sorunları ve gelişmelerini değerlendiriyoruz. Zaten yapılan hata da buradan kaynaklanıyor Türkiye’nin bakış açısı açısından değerlendirdiğinizde.

Neden mi derseniz? Nedir bankacılık ve finans? Üretim ve yatırıma kaynak yaratmak için tasarrufları yönlendiren ara birim. Peki, tasarrufların oluşumu, tasarrufların oluşumuyla beraber kaynak kullanımı ve kaynakların değerlendirme modellerinde üretken olduk mu, sadece bankacılık sistemine mi bağlı kaldık? Bugün ortaya çıkan finansal büyüklükler ve rakamlar açısından karşılaştırdığımızda önümüzdeki örnek bize büyük bir ezici kaynak yaratımın bankacılık sistemi kanalıyla oluştuğunu ortaya koymakta. Ancak biz gerek tasarrufları, iç tasarrufları geliştirmek gerekse üreten bir Türkiye modelinde, istihdam yaratan bir Türkiye modelinde kaynak yaratma formülasyonlarını ve yapılarını geliştirmek için yapmamız gerekenler açısından ne yaptık? Ne yazık ki hiçbir şey yapılmadı. Çünkü neye üzülüyorum biliyor musunuz, 2003 yılında Meclis çatısı altında bir finansal piyasalar komisyonu oluşturulmuştu, araştırma komisyonu. Çünkü o zaman, yine Sayın Başbakan “Bizim dönemimizde hiç bankaya el konulmadı.” dedi ama el konulmuş olan, Türk bankacılık tarihinin en büyük fiyaskosu olan İmar Bankası olayı olmuştu. Arkasından, sektörel değerlendirme ve bankacılık kanunun çıkması söz konusuydu ve Meclis bir araştırma komisyonu kurdu. Bu araştırma komisyonu ne yaptı? Çalışmalarını tamamladı, leasing, factoring ve diğer bütün finansal kuruluşlarla ilgili tavsiyelerini ortaya koydu ama Meclise getirip görüşme ihtiyacı duyulmadı. Neden? Çünkü, biz önümüze bakmak değil, ortaya çıkanı derdest etmek veya var olanı bir şekilde idare etmek üzere yürütme yetkisi kullanılan bir yönetimle idare ediliyoruz. Finansal piyasalar açısından baktığınızda böyle bir sürecin işlediğini de ne yazık ki görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Tütüncü açıkladı. Türkiye’de ekonomik model olarak ortaya çıkan sonuç nedir? 2000’li yıllardan sonra yüksek likiditasyon, o likiditasyonun sağlamış olduğu finansal bolluk ve o bolluk neticesinde gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu durumdan faydalanarak kendilerine yarattıkları rant. Türkiye bunun için çok önemli bir altyapı oluşturdu. Şöyle bir baktığınızda, daha 3 Kasımdadır, Amerikan Merkez Bankası FED, 600 milyar doları, sıfır faizle, dünyaya, daha doğrusu basarak, kullanıma açacağını açıklamıştır önümüzdeki yıl için. Ne olmuştur? Bu para gelmekte, bizim gibi ülkelerde, Türk lirasının değerlenmesinin neticesinde hem değer artışından para kazanmıştır hem de ortaya çıkan faizden bir gelir elde etmiştir. Bakın, 1 Kasım 2009 ve 1 Kasım 2010 ortalama döviz kurlarından bir hesap yaptığınızda dolar bazında yüzde 13, euro bazında yüzde 20’lere yaklaşan bir gelir oluşmuştur. Nedir bu? Kimden gitmektedir? Peki, bu uygulama nasıl olmuştur? Ha, bu likiditasyon işimize gelmektedir. Bu sayede ithalat patlamıştır. İthalat patladığı zaman cari açık oluşsun canım, ne fark eder, yine 45 milyar dolara doğru gidiyoruz. E, bu arada ithalatın patlamasıyla ithalattan alınan vergiler artmıştır. Kullanılan, getirilen ürünlerin ÖTV’si artmıştır, gelir yaratılmıştır. E, bütçemiz de tutmaktadır veyahut açığımız azalmaktadır. Ee, bizden mutlusu yok… Sonu nasıl gelecek? Sonu nasıl gelecek? Bu çarpık, bu bozuk, bu tehlikeli gidişin sonu nasıl gelecek? Bunu hiçbir zaman düşünmemek lazım. Düşünmediğimiz gibi de… Aynı şekilde, bunlara karşı alınacak önlemleri, hep beraber, gerçekleri ve doğru politikaları değerlendirerek ortaya koymamız lazım.

Bakınız değerli arkadaşlar, burada tabii iç tasarruf eksikliğinden bahsedildi. Bankacılık sektörü ve sistem açısından baktığınızda özelinde de sorunlar var. Yani bugün bankacılık sektöründe, Sayın Başkanın açıklamalarını da takip ediyorum, Plan ve Bütçe Komisyonundaki açıklamaları da değerlendirdiğinizde, doğrudur, 2009’a göre bir düzelme var. Ama biz hâlâ, ne kredi mevduat oranında ne de diğer pek çok oranda 2008 veya öncesindeki noktalara gelmedik. Çünkü, baktığınızda 2009’un bir baz etkisi var ve bu baz etkisinin ortaya koymuş olduğu bu dönemdeki göreceli iyileşmeyi, esas sınavın 2011’de olduğunu dikkate alarak değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Bunun yanında, hazır Plan ve Bütçe Komisyonunu dile getirmişken bir konunun daha altını çizmek ve bu konuda hangi kriterlerde bir öngörü içindeler, onu öğrenmek istiyorum. Malumunuz, bir torba yasa görüşülmekte ve bu torba yasa içeriğinde de Maliyeye ve kamuya olan borçlarla ilgili bir taksitlendirme ve bu taksitlendirmenin de kredi kartlarıyla yapılması imkânının tanınmasına dair bir düzenleme var. Şimdi, malumunuz, Türkiye’de kredi kartlarıyla ilgili dönem dönem önemli sorunlar yaşanıyor. Denilebilir ki, müşteri bazında, müşterinin riskine göre bu kredi kartı limitleri belirleniyor. Ama burada, sonuçta, bir taraftan kredi kartı borçlusu olan ve bu yeniden yapılandırmadan etkilenecek, kullanacak yatırımcıyı veyahut oradaki kişiyi mağdur etmeden, diğer taraftan bankaları herhangi bir riske atmadan, sadece ”Devlet tahsilatı yapılıp” deyip ikisini karşı karşıya getirecek bir ortam yaratılmamalı. Çünkü bakın, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nu artırdınız, getirdiniz bankalarla tüketiciyi karşı karşıya bıraktınız. Sonuçta para sizin cebinize girecek, hazineye gelecek ama şimdi mücadeleyi ve birbirleri arasındaki sorunu çözmeyi ne yazık ki bankalarla tüketici kredilerinin sahipleri yaşıyor veya kredi sahipleri. Yani geriye dönük olarak bir uygulamayı ortaya koydunuz ve bu geriye dönük uygulamadan dolayı da şu anda tarafları birbirine düşürdünüz. Yani burada düzenlemek, devlet olmak, yetki kullanmak ve bunları sağlamak netice itibarıyla sizlerin uhdesinde ve görevinde olan gelişmelerdir. O yüzden, sorun yaratan değil çözüm yaratan bir bakış açısında olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, krediler arttı, mevduat arttı, güzel, bu sene arttı ama nereye gitti bu krediler? Bakıyorsunuz, ticari kredilerden öte artan bireysel tüketici kredileri çünkü ana ekonomik perspektifimiz bunu getiriyor, borçlanalım, harcayalım. Borçlanma neyle? Nasılsa bizde bol sıcak para dışarıdan basıp basıp yollayanlar var ve ülkede bu şekilde giden bir yapı. Bunun tehlikesini çok iyi görmek lazım, bunun risklerini çok iyi algılamak lazım. Üretimin artması, katma değeriyle beraber gelişen bir Türkiye için dünyadaki finansal gerçekleri ve riskleri de görerek doğru kararları almanın çok önemli olduğunu bir kez daha belirtmek gerektiğini düşünüyorum.

Diğer taraftan, baktığınız zaman bir de leasing konusu var. Şimdi bakınız, leasing konusunda da -Değerli Milletvekilimiz Sayın Aslanoğlu dönem dönem dile getirdi- bu leasing şirketlerinin özellikle yatırım mallarında yüzde 18’lik bir KDV oranı var ama eğer siz krediyi bir teşvik kapsamında yatırım malı olarak aldığınızda yüzde 1 KDV. Peki, biz -biraz önce baştan da söyledim- finansal kurumları çeşitlendirip güçlendirmeyi düşünüyor muyuz düşünmüyor muyuz?

Diğer taraftan, yine leasing konusunda, factoring ve tüketici şirketleri konusunda verilmiş olan, yıllardır bekleyen kanun teklifleri ve tasarıları var; bekliyor, SPK için de bekliyor, BDDK için yapısal düzenlemelerle ilgili bazı maddeler var ama yapılan ne? Yapılan: BDDK, SPK, TMSF, Halk Bankası, Ziraat Bankasını alalım, TOKİ var… Yine karşımıza TOKİ çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlayınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Yani nereye baksak, hangi sektöre baksak karşımıza TOKİ çıkıyor. Burada da yine TOKİ’den milyonlarca lira ödenerek alınan yerler var ve bu finans merkezinin oluşma süreci var.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, kanuni olarak birçok yapılması beklenen düzenleme var sektör ve sektörün gelişmesi için. Diğer taraftan, sektörün birbiriyle bağlantılı olduğu, Hazine… Mesela sigortacılık Hazinede. E, Merkez Bankası nasıl olduysa lütfettiniz burada kaldı, egemenliğin temsili olan Merkez Bankası da gidiyordu. Bunları birbirinden ayırıp götüreceğiz, bir merkez oluşturacağız. Bunu bir daha düşünmenizde fayda var bir kez daha bu gerçekler ile.

Bir şey daha hatırlatmak istiyorum: Orta Vadeli Program’da “Tüketicinin ve yatırımcının haklarını koruyacağız.” diyorsunuz. Güzel. Şimdi BDDK Başkanına soruyorum: 2001 yılında İhlas Finans kurumuna el koymuştu BDDK, Başkan siz değildiniz. Ve bu firma veya bu finans kuruluşu… Sayın Canikli’nin de elimde bu konuyla ilgili dört tane makalesi var ve gerçekleriyle yazmış yani o dönem bütün gerçekleriyle, bu finans kuruluşunun çalışma prensiplerini veya prensipsizliğini, kişilerin nasıl mağdur edildiğini çok net yazmış Değerli Canikli. Ama nasıl hikmetse 2001 yılından beri kendi tasfiye kurulu kendi bünyesinde oluşturulmuş İhlas Finans bir türlü mudilerine olan yükümlülüğünü yerine getiremiyor. Burada, yine Komisyonda ortaya konulan bir kanun yapılanması içerisindeki teklif Genel Kurula geldi, artık telefon kimden geldiyse o anda burada iptal oldu. Ve şu an öyle ağır bir tablo var ki değerli arkadaşlar, bakın 2001…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Halka arz etti.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) -  …beş yıl uzatma, arkasından “bir beş yıl uzatma daha” dendi, şimdi ellerine birtakım sözleşmeler gelmiş, insanlar perişan, arıyor. 2016’ya varan birtakım temlik sözleşmeleri ortaya çıkmış. Değerli arkadaşlar, Sayın SPK Başkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Halka arz etti, halka arz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Başkanım, bir yarım dakika verirseniz…

BAŞKAN – Buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Bu kuruluş, bunca mağdur ortada olduktan sonra bakıyorsunuz aynı gruptan halka arzlar oldu, birtakım gelirler elde etti. Peki, bu mağdurlara buradan bir aktarma oldu mu? Yani, SPK ve BDDK Başkanlarımız bu konuda bir görüş alışverişinde bulunup bu mağdurlar için bir çözüm yolu veya formülasyonu ortaya çıkarttılar mı?

Ben 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Umut ediyorum ki biz, üreten, istihdam yaratan güçlü Türkiye yolunda emin adımlarla gideceğiz, yeter ki önümüzde ne yapmamız gerektiğini bilelim, bu bilinç içinde hareket edelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Esfender korkmaz, İstanbul milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Korkmaz.

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, sermaye piyasası, bizim gibi ülkelerde küçük tasarrufların yatırımlara aktarılması açısından önemlidir. Ne var ki eğer bu piyasa spekülatif bir piyasa ise, yani piyasaya spekülasyon hâkim ise borsa bu fonksiyonunu yerine getiremez. Bakın, bir örnek vereyim: Kasımdan kasıma son bir yılda İMKB 100 endeksi, TÜFE bazını dikkate alırsak yüzde 35,80 reel getiri sağladı, bir yılda yüzde 35 reel getiri sağladı. Mevduat faizi ise aynı yılda yüzde sıfıra yakın yani yüzde 0,49 reel getiri sağladı. Şimdi, para piyasası, sermaye piyasası, arada kaç fark var yani reel getiriler arasında kaç puan fark var? 35 -yüzde- puan fark var. Arkadaşlar, işte, bütün dünyada ve Türkiye'de, bu fark, para ve sermaye piyasaları arasındaki dengesizliği gösteriyor ve bu ekonomilerdeki kırılganlığın temel noktası da burasıdır.

Değerli arkadaşlar, mevduat faizi yüzde 8, banka ve kredi kartları faizi yüzde 35 ve yüzde 40. Kredi kartı faizinin mevduat faizinin 5 katı olması, Merkez Bankası ve bankaların spekülasyon yaptığını gösterir mi, göstermez mi? Yüzde 500 faiz dünyanın hangi ülkesinde var? Merkez Bankası, kredi kartları faizini yasaya göre tayin eden bir kurumdur. Neden bankalara yüzde 500 kâr sağla diye bir azami faiz oranı öneriyor yahut tayin ediyor?

Spekülatif piyasaların oluşmasında, Sayın Başbakanın ekonomik olaylara kendi penceresinden ve tek gözlükle bakması da etkili olmuştur; örneğin dünkü bütçe konuşmasında Rusya’yı da örnek vererek komşularımızla ilgili bir değerlendirme yapmıştır. Sayın Başbakanın bu değerlendirmesini aynen okuyorum: “Rusya’ya ihracatımız 2002 sonunda 1 milyar 172 milyon dolar iken 2009 sonunda 3 milyar dolara çıktı. Sıfır sorun. Biz kazanıyoruz, komşularımız kazanıyor.”

Değerli arkadaşlar, dış ticareti değerlendirmek için ihracatı tek başına almak çok yanlıştır. Dış ticaretten bir ülkenin kazançlı mı çıktı yahut zararlı mı çıktığına bakmak için temel gösterge dış ticaret açığıdır. Bakın, ben size bu açığı söyleyeyim: Rusya ile olan dış ticaretimiz nedeniyle 2002 yılında 2,4 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştik -hani 2002 yılını sayın bakanlar ve değerli arkadaşlarım her zaman söylüyor ya, AKP’liler, şimdi ben de onun için 2002 yılıyla ilgili örnek veriyorum- 2002 yılında 2,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı -yalnız Rusya’yla- 2010 yılında 18 milyar dolara çıkmıştı. Arkadaşlar, yalnız Rusya! Bu gerçeği neden Sayın Başbakanımız hiçbir zaman dile getirmiyor ve dün de neden Rusya’yı örnek verirken bunu dile getirmedi?

Sayın milletvekilleri, Rusya ile olan dış ticaretimizden dolayı yılda 18 milyar dolar açık vermek bizim kazançlı çıktığımızı mı gösterir, yoksa ütüldüğümüzü mü gösterir? Kaybetmemizin nedeni, yanlış kur politikasıdır, yanlış ihracat stratejisidir. Hükûmet her zaman 2002’yi baz alıyor. Peki, neden? 2002 yılında 15,5 milyar dolar olan toplam dış ticaret açığının 2010 yılında 66 milyar dolara çıktığını yani dış ticaret açığımızın 4 kat arttığını neden söylemez? AKP Hükûmetinin sekiz yılda dış ticarette verdiği açık 384,7 milyar dolardır. Bu açığın bir kısmını turizm gelirleriyle, bir kısmını dış müteahhitlik gelirleriyle kapatıyoruz, geride daha 2010 yılında da 40 milyar dolar cari açığı sayarsak, sonuçta ortaya çıkan sekiz yıldaki cari açık 120 milyar dolar olmuştur arkadaşlar. 120 milyar dolar cari açık ne demektir? 120 milyar dolar cari açık, ülkenin dış ekonomik ilişkilerden 120 milyar milyar doları kaybetmesi demektir. Bunu nasıl finanse etmişiz? Özelleştirme yoluyla kamu varlıklarını yabancıya satmışız, kârlı işletmeleri ve bankaları özel sektör yabancıya satmış, borçlanmışız. Türkiye'nin dış borç stoku 266,3 milyar dolara yükselmiş.

Şimdi, arkadaşlar, bunun tercümesi şudur: Biz, gelecek nesillere bir mesaj veriyoruz, diyoruz ki: “Biz, size varlık değil, servet değil, dış borç miras bırakıyoruz.” ve diyoruz ki: “Çocuklarımızın kullanacakları yatırımlar ve bunlardan elde edilecek kârlar artık sizin tarafınızdan kullanılmayacak, bunlar yurt dışına transfer edilecek ve yine diyoruz ki: “Çocuklarımızın gelecekteki gelirlerini bugün peşin satarak bugün kullandık.” Biz acaba çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacağız, gelecek nesiller bizi nasıl yâd edecek söyler misiniz?

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan, 2002-2010 Merkez Bankası döviz rezervlerini mukayese ederken de aynı yanlışı yaptı, yalnızca 2002 ve 2010 rezervlerini karşılaştırdı.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası neden rezerv tutar? İthalatın finansmanı için bir kur sorunu olmasın diye rezerv tutar. Neden rezerv tutar? Sıcak paranın ani çıkışında bir kriz oluşmasın diye rezerv tutar. Peki, 2002 yılında sıcak para neydi? Çok azdı ama bugün Merkez Bankasının 78 milyar dolar rezervi var, bunun 40 milyar doları kendi kaynağı ama sıcak para 115 milyar dolar arkadaşlar. Yani bu konjonktürde, dünya konjonktüründe, bu finans tuzağında bütün ülkeler rezervlerini artırdı. Yani rezervini artırmak bir maharet mi? Brezilya’nın ekonomisi bize yakın. Brezilya’nın rezervi 210 milyar dolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yıllarca sıcak paranın vergi dışı tutulması ve varlıklarımızın yabancıya satılması ve ekonominin yabancıların kontrolüne girmesi piyasa ekonomisinin gölgesine sığınılarak izah edilemez. Batı Avrupa ülkelerinde bankalarda yabancı payı en fazla yüzde 12’dir, Türkiye’de yüzde 42’dir. TÜİK’e göre, imalat sanayisinde yabancı kontrolü yüzde 59,6’dır. Bu sektör içinde yer alan alt sektörlerde, örneğin tütün ürünleri sanayisinde yüzde 69’dur, örneğin otomotiv sektöründe yüzde 50,3’tür yani millî sanayimiz de yabancı kontrolüne girmiştir.

Küreselleşmenin misyonerlerinden Baron Rothschild “Bana bir ülkenin parasının kontrolünü verin, yasaları kimin yaptığı umurumda değil.” demişti yani bir ülkede ekonomiyi yabancılar kontrol ediyorsa, aynı yabancı siyaseti de kontrol eder. Bunun içindir ki Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu Projesi’nin bir arenası hâline gelmiştir. Bazı çözüm önerilerinde bulunacaktım ama zaman yeterli olmadı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hocam, biz sizi her zaman dinleriz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bu bütçenin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Haluk Koç, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası temelinde çok önemli bir kurumun bütçesinden konuşacağız. Tabii, bir tek bütçe konuşmakla geçmeyecek. Daha önce, geçen dönemde, yanılmıyorsam Mayıs 2007’de, Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yasasındaki bir değişiklik üzerinde otuz dakika konuşarak yani İslam dininin doğuşundan itibaren devlet düzeni hedeflediğini, medine adını verdiğimiz eski kentlerde, İslam dini, kişiler arası ilişkileri, kişilerin o kentle olan ilişkilerini, bir hukuk sistemi içerisinde ele alan ve o bölgenin, o Medine’nin dinî önderinin de oranın şefi olduğu, reisi olduğu bir yapılanmadan gelen bir anlayış var ve altı yüz yıllık İslam toplumlarında, bilhassa Osmanlı İslam toplumunda, şeri düzenle idare edilen toplumdan, daha sonra, 1923’te cumhuriyete geçtikten sonra din işlerinin laik bir cumhuriyet yapılanması içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde toparlanmasının bugüne kadar getirdiği çeşitli tartışmalar var. Bu tartışmalara da kısaca değinmek istiyorum çünkü son derece önemli. Taraf olarak söylemeyeceğim, değişik görüşler var, bunları sürem yettiğince özetlemeye çalışacağım.

Şimdi, bir kısım görüşe göre, din işlerinin bir kamu hizmeti sayılarak Diyanet İşleri Başkanlığının genel idare içinde yer almasının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı kanaatini görüyoruz, bir kısım görüşler. Bu araştırmalar içerisinde önemli bir hukukçuyu söyleyeceğim: Ali Fuat Başgil. Yine, aynı zaman diliminde Sıddık Sami Onar Hoca’yı ifade etmek istiyorum ve kendi kitabından, kendi söyleminden bir alıntıyla: “Çoğunluk da olsa muayyen bir mezhep teşkilatının genel idare içinde yer almasının sebebi anlaşılamamaktadır. Sünni mezhebi memleketimizde din ve mezhep bakımından çoğunluğu teşkil etmektedir fakat bu durum devletin diğer din ve mezheplerle ilgilenmemesi için yeter bir sebep değildir. Laik bir devlette din ve mezhep çoğunluğu veya azınlığı olmaz, olamaz; devletin bütün din ve mezheplere karşı tarafsız olması gerekir.” Bu da Sıddık Sami Onar Hoca’nın yorumu.

Değerli arkadaşlarım, ikinci bir görüş: Buna göre “Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun birçok laik Batı ülkesinde olmamasına karşın -ki Hristiyanlığın Rönesans sonrası devlet işlerinden çekilmesi çok daha uzun bir geçmişe dayalı ama- İslamiyet’in yapısı ve bir devlet düzeni hedeflemesinden kaynaklanması ve altı yüz yıllık bir şeri düzenden cumhuriyet düzenine geçmesi, İslamiyet’in bu yapısı bakımından, Türkiye'nin tarihsel gelişimi nedeniyle genel idare içinde yer alması laikliği koruyucu bir düzenlemedir.” görüşü var. Bu görüşler arasında Mümtaz Soysal Hoca’yı sayabiliriz, Sayın Özbudun’u sayabiliriz, Sayın Kubalı’nın ve Ozankaya’nın görüşlerinin de bu çerçevede olduğunu ifade edebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, yine aynı Diyanet İşleri Başkanlığına -özellikle rahmetli Sayın Velidedeoğlu da ifade ediyor- mezhep ayrımı yaptığı gerekçesiyle çeşitli eleştiriler getiriliyor. Bütün Sünni yurttaşlarımız gibi vergi ödeyip bütçeye katkısı bulunan Alevi yurttaşlarımızın Diyanet İşleri Dairesinden kendi inançları dolayısıyla yararlanamadıklarını söylüyor Velidedeoğlu. “Acaba Diyanet İşleri yönetiminde ayrı bir birim açılarak orada Alevi mezhebinin bütün kurallarını bilen bilgin bir Alevi yurttaş görevlendirilemez mi?” sorusunu bir tartışmada yöneltiyor.

Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı, 633 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesinde de belirtildiği gibi, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek üzere kurulmuştur, dolayısıyla mezhep ayrımı yapılmamalıdır. Nitekim, Anayasa’nın 136’ncı maddesi -tekrar etmeyeceğim- son derece açık ve nettir. “Başkanlığın, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerinin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapması.” amir hükümdür 82 Anayasası’nın 136’ncı maddesinde. Benzer bir bölüm 61 Anayasası’nın 154’üncü maddesinde yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin de Diyanet İşleri Başkanlığının varlığını laiklik açısından savunan gerekçesi çok önemlidir. Bunu özetle söylemek istiyorum, tutanaklara bir kez daha geçsin: “Laiklik anlayışı ve düzeni her ülkenin ve ilgili dinin yapısal özelliklerine göre farklılaşabilir.” diyor Anayasa Mahkemesi. “Batı toplumları ve Hristiyanlık’ta devlet-din ayrılığı mümkün olabilmiş ve kiliselerin bağımsızlığı devlet düzenini sarsmamıştır. Buna karşılık, aynı zamanda bir dünya dini olan -ilk İslam devletlerinin kuruluşundaki felsefeyi anlatmıştım- dünya dini olarak tanımlanan ve toplumsal, kamusal yaşamı düzenleyen İslam dininin kötüye kullanılması, devletin ve laiklik ilkesinin de yok edilmesi demek olur. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum yapılması tarihten ve ülke koşullarından süzülen bir zorunluluktur." ifadesi var. Bunlar değişik görüşler.

Şimdi, Alevi yurttaşlarımızın zaman zaman talepleri var. Şimdi, bir demokratikleşme süreci yaşıyoruz, kendimize göre perakende bir demokrasi tarif ediyoruz ve taksitle demokrasi getirmeye çalışıyoruz. O yüzden, Sayın Çelik… Burada mı, bilmiyorum?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada, burada.

HALUK KOÇ (Devamla) – Evet.

…bu konuda bazı çalışmalar yapıyor ama tüm Alevi yurttaşlarımızın temsil edildiği, taleplerinin yoğunlaştığı bir platformda bunları almıyor.

Ben burada Alevi kökenli yurttaşlarımızın da kendi içlerinde Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal yapısı, faaliyetleriyle ilgili homojen yani bütün kesimlerinin, hepsinin katıldığı ortak bir fikir duruluğunda buluşmadıklarını görüyoruz. Onların da çok farklı görüşleri var. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde -demin söyledim- rahmetli Sayın Velidedeoğlu gibi “Alevi inancı da temsil edilsin.” görüşü hâkim olanlar var, bir kesim yurttaşımız da Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kendi inanç sistemlerini yönetecek, dengeleyecek ayrı bir diyanet işleri başkanlığına sahip olmak istiyorlar. Bunlar değişik gruplar tarafından tartışılıyor, öne sürülüyor, savunuluyor. Bir kısmı da “Devlet hiçbir şekilde dinî örgütlenmelere müdahale etmesin, din hizmetleri cemaatlere bırakılsın.” Her kesim için bunu söylüyorlar. Bu da ayrı bir görüş. Bunların savunucuları var, karşı çıkanları var, savunma gerekçeleri var, karşı çıkış gerekçeleri var. Bunlar yoğun bir şekilde tartışılıyor. Sayın Çelik bu tartışmaların içerisinde ama kısıtlı bir kesimle görüşlerini paylaşıyor.

Türkiye’deki ve yurt dışındaki bu örgütlerin büyük çoğunluğunun savunduğu görüş -onu da ifade etmek durumundayım çünkü milletin vekiliyiz- şudur: “Diyanet, devletin benimsemiş olduğu laikliğe aykırıdır. Bu idari yapı içinde yer aldığı müddetçe Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu temelsiz bir iddia olarak kalacaktır.” düşünceleri de var.

Bu arada şu anda Türkiye, Avrupa Konseyinde Dönem Başkanı. Ocak ayındaki toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Dışişleri Bakanı katılacaklar, konuşma yapacaklar.  Dönem Başkanı olan bir ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararları kendi ülkesinde uygulaması gerekiyor. Ben Sayın Bakana hatırlatmak istiyorum: Burada Eylem Zengin adına açılan bir dava sonucu var zorunlu din dersleri konusunda.

Değerli arkadaşlarım, taksitle demokrasi getiriyoruz, perakende demokratlık yapıyoruz ve kendimize göre demokrasi tarif ediyoruz. Önce kendi önceliklerimizi demokrasinin gereği olarak sunuyoruz topluma. Oysa bütün toplum kesimlerinin gerçek bir demokratikleşme kavramı içinde taleplerinin bütünleştirilmesi gerekiyor. İçtenlikli olmak zorundayız, gerçekçi olmak zorundayız ve uluslararası hükümlere de bu kurallar çerçevesinde uymak zorundayız. Mahkeme kararı burada. Anayasa değişikliği yapıldı, özgürlükler vadedildi ama Anayasa’nın ilgili maddesi, zorunlu din dersleri maddesinde, gerçeğinde bu mahkeme kararına rağmen duruyor.

Değerli arkadaşlarım, konu üzerinde çok konuşulabilir. Ben, kendi görüşlerimden çok, konuyla ilgili, Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal yapılanması ve laik devlet düzeni içerisindeki yapılanma gerekçesi üzerindeki değişik Anayasa hukukçularının görüşlerini ve Alevi-Bektaşi yurttaşlarımızın değişik kesimlerinin değişik görüşlerini burada özetleme şeklinde bir konuşma planladım.

Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığının pek yakında çıkmış bir yasası var biliyorsunuz. Ülkemizin en uç köşelerinde zor koşullarında görev yapan din görevlileri var. Bunlara bu Yasa’da gereken değerin maalesef verilmediğini görüyoruz. Bunları söylemek zorundayız. Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatı bu Yasa’da alabildiğine kayırılmış ve esas görevli, din görevlilerimiz, esas yükü çekenler unutulmuştur. Bu din görevlilerimiz ki zaman zaman teröre de göğüs gererek aynı Mehmetçikler gibi şehit de olabilmektedirler, örneği de çoktur.

Değerli arkadaşlarım, din görevlilerimiz umarım ki partizanca baskılar altında kalmazlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunu bütün içtenliğimle diliyorum. Kurumun hassasiyeti, konunun hassasiyeti, ülkenin bütünlüğü açısından bunu temenni olarak, bir milletvekili, bir yurttaş kardeşiniz olarak bir kere daha huzurunuza getiriyorum. Özellikle il müftülerinin atanmasında AKP’ye bağlılık andı içenlerin tercih edilmesi gibi birtakım basına yansıyan hususların bundan sonra çok dikkatle Sayın Bakan tarafından da, İktidarınız tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, dediğim gibi, hassas olunması gereken bir kurumdur.

Bu arada, daha önce görev yapan Sayın Ali Bardakoğlu’na kendisi gibi aydınlık ve huzurlu, mutlu bir yaşam diliyorum. Gerçekten bulunduğu görevde yerini dolduran, tüm ülkeye varlığıyla, kişiliğiyle huzur veren bir görev adamıydı. Yeni Başkanın da onun izinde yürümesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, İktidarınızın Diyanet İşleri Başkanlığında yaptığı bence en büyük yanlış, Din İşleri Yüksek Kuruluna kendi hemşehri ve yandaşlarını ve özellikle de birçok deneyimli bilim insanı ilahiyatçı varken asistan düzeyindeki daha deneyimsiz olanları atamış olmasıdır. Kurula atananlar incelenirse bu iddiam net bir şekilde ortaya çıkar.

Ülkemizde laiklik aleyhindeki çabaların büyük çoğunluğu, Diyanet İşleri Başkanlığından değil, dini istismar eden gruplardan gelmektedir. Bunlar zaman zaman bir siyaset kümesi olur, zaman zaman bir cemaat olur ama maalesef yaşadığımız gerçek budur. Diyanet İşleri Başkanlığını bu sürecin dışında tuttuğumuzu özellikle söylüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımızın, cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki gibi özenle korunması laikliğimizin güçlenmesine de katkı yapacaktır.

Bu arada bir önerim var: Sayın Diyanet İşleri Başkanı, bütün din görevlilerimize hem Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hayatını hem de Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk kitabını gönderirse, görev yaptıkları yerlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koç teşekkür ediyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür için açıyorum, buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) – …bunların bir arada bulunması inanın çok büyük güç verecektir ülkeye. Bunu nereden esinlendim, söylüyorum? Batı Trakya’daki İskeçe Müftümüz rahmetli Mehmet Emin Aga’nın son zamanlarında çok yakınında oldum. Ölmeden önce evinin duvarında Türk Bayrağı’nın yanında Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’u ve Hz. Muhammed’in hayatı birlikte oluyordu, “Onlar birbirinden ayrılmaz.” diyordu.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Onur Öymen, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçeleriyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, neredeyse elli yıldan beri bir millî proje olarak yürüttüğümüz Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinde çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bulunuyoruz. Üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistan’la aynı gün başladık. Şimdi Hırvatistan yolun sonuna geldi, bütün müzakere başlıklarını fiilen bitirdi, önümüzdeki yılın sonunda Avrupa Birliğine üye olması bekleniyor. Biz ise maalesef bugüne kadar 35 başlıktan sadece 13’ünü açabildik, 1 tanesini kapatabildik. Niçin? Çünkü Türkiye’ye çok büyük engellemeler yapılıyor. Bir bölümü Kıbrıs’la ilgili, bir bölümü bazı ülkelerin -Fransa’nın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin- engellemeleri dolayısıyla 18 başlık bloke edilmiş durumdadır. Bundan sonra bütün gayretleri sarf etsek bile açabileceğimiz başlık sayısı 3’ten ibarettir. Yani bu 3 başlığı da açtıktan sonra Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakere süreci fiilen askıya alınacaktır.

Niçin bunu yapıyorlar? Bir bölümü Kıbrıs’la ilgili. Diyorlar ki: “Siz mademki Avrupa Birliğine üye olmak istiyorsunuz, Güney Kıbrıs’ı Kıbrıs devletinin temsilcisi olarak kabul edeceksiniz. İmzaladığınız Ek Protokol’ü onaylayacaksınız.” Ek Protokol’ü Hükûmet 29 Temmuz 2005 tarihinde imzaladı, bugüne kadar Meclise onay için getirmedi. Getirmemekle de doğru yaptı. Niçin? Çünkü hangi anlayışla onu imzaladığımızı belirten bir deklarasyon yayınladık, bunu reddettiler. Tümüyle reddetti Avrupa Birliği. Onun dışında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Ticaret Tüzüğü vardı, bunu da kabul etmediler, uygulamaya koymadılar. Bu bakımdan biz beş yılı aşkın zamandan beri bu metni onaylamıyoruz, Ek Protokol’ü.

Değerli arkadaşlarım, şu izlenim yanlıştır: Eğer Kıbrıs meselesi çözülürse veya Türkiye beklenenleri yaparsa o zaman üyelik müzakerelerinin yolu açılacaktır. Kesinlikle böyle düşünmemek lazım. Fransa tek başına 5 başlığı bloke etti, engelledi. Niçin? Çünkü “Bu 5 başlığı açarsak Türkiye'nin üyeliğinin de yolunu açmış oluruz, bunu istemiyoruz.” diyor. Bunu resmen ilan ettiler. Fransa Cumhurbaşkanı diyor ki: “Türkiye’yi üye yapamayız çünkü Türkiye'nin topraklarının çoğunluğu Avrupa Kıtası’nda değildir.” Biz Avrupa Konseyine girdiğimiz zaman Türkiye başka bir yerde mi bulunuyordu? Şimdi, Kıbrıs’ı siz üye yaptınız, Kıbrıs Rum kesimini. Hangi haritada Kıbrıs toprakları Avrupa’da gözüküyor? Onlara gelince yapıyorsunuz, Türkiye’ye gelince “Siz Avrupalı değilsiniz.”

Değerli arkadaşlarım, bunlara çok büyük tepki göstermek lazım. Kıbrıslı Rumlar tek başına altı başlığı engellediler. Altı başlığı müzakere etmiyoruz, edemiyoruz. En önemli başlıklardan biri de bunun içindedir: Enerji başlığı. Şimdi, böyle bir duruma Türkiye'nin tahammül etmesi mümkün değildir, bunu içimize sindiremeyiz. Biz Hükûmete şunu sormak istiyoruz: Türkiye’ye alenen, açıkça bu kadar engelleme ve baskı yapanlara ne tepki gösteriyorsunuz? Fransa’ya ne tepki gösterdiniz? Kıbrıs Rum kesimine ne tepki gösteriyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerin altın kuralıdır: Size yapılan baskılara, haksızlıklara sessiz kalmayacaksınız, sineye çekmeyeceksiniz, mutlaka tepki göstereceksiniz. İşte bizim Hükûmetten beklediğimiz budur. Maalesef bugüne kadar bu tepkiyi görmedik.

Şimdi, bunların sonucu ne oluyor? Türk halkının Avrupa Birliğine desteği azalıyor. Değerli arkadaşlarım, birkaç sene önce Amerikan Pew kamuoyu araştırma kuruluşuna göre yüzde 72 idi Türk halkının Avrupa Birliği üyeliğimize desteği, bugün yüzde 28’dir. Yani halkın desteği azalmaktadır.

İki üç gün önce Herald Tribune gazetesine baktık. Orada 4 tane Avrupa dışişleri bakanı Türkiye'nin üyeliğini destekleyen makale yazmışlar, bizim basın göklere çıkarttı filan, çok iyi… Ertesi gün Avrupa Birliği Konseyi bakanlar düzeyinde toplandı, genişlemeyi konuştular, Türkiye’yle ilgili bir de metin çıkarttılar, yayınladılar. Bir tek yerinde Türkiye'nin üyeliği lafı geçmiyor biliyor musunuz? Türkiye’ye gene baskılar, gene eleştiriler, gene suçlamalar. Bir tek kelimeyle Türkiye'nin üyeliğinin desteklendiğine dair bir işaret yoktur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, başka konularımız da var. Mesela, şimdiye kadar Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlayan bütün ülkelerin vatandaşlarına, Schengen Anlaşması’nı imzalayan Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz giriş hakkı tanındı, bir tek Türkiye hariç. Niye? Beş sene olmuş biz müzakereye başlayalı. Niye bize tanımıyorsunuz? Bizim vatandaşların ne günahı var? Efendim, işte, Türkiye üzerinden yasa dışı göç oluyormuş da Avrupa’ya, bunları Türkiye geri alsınmış filan. Geçenlerde Birleşmiş Milletler Uluslararası Mülteciler Yüksek Komiseri Türkiye’ye geldi. Diyor ki: “Türkiye'nin bu işte hiçbir kusuru yok. Niye Türkiye’yi suçluyorlar, Türkiye ne yapsın? “Başka bir ülkeden gelmiş kaçak olarak, bizim topraklardan Avrupa’ya gitmiş. “O ülkelerle anlaşsınlar.” diyor. Şimdi, bizi böyle haksız taleplerle sıkıştırıyorlar ve neticede Türk vatandaşlarına diğer bütün aday ülkelerin vatandaşlarına tanıdıkları hakkı tanımıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bir konuyu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Birkaç hafta önce Karma Parlamento Komisyonunda bir toplantı yaptık,  Brüksel’de. Orada İçişleri Bakanlığımızın yetkilileri terörle mücadele konusunda  izahat verdiler. Dediler ki: “Biz, Türkiye’de yakaladığımız Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşı olan teröristlerin tümünü iade ettik.” Kendilerine soruldu: “Peki, Avrupa Birliği, orada yakaladığı Türk vatandaşı olan kaç teröristi bugüne kadar Türkiye’ye iade etti?” Cevap: “Sıfır.” Bir tek terörist Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’ye iade edilmemiştir. Şimdi, bu, terörle mücadelede iş birliği anlayışına uyuyor mu, bağdaşıyor mu bununla? İşte bunlarla mücadele edeceksiniz. Yani şimdi, Avrupa Birliği raporu çıkıyor, Türkiye’yi yerden yere vuruyor, pek çok konuda bizim de aşırı bulduğumuz eleştirilerde bulunuyor, ondan sonra ilgili Bakanımız çıkıyor, diyor ki: “Fevkalade olumlu ve dengeli bir rapordur.” Bu bizi incitiyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizi bu kadar kötüleyen metni siz içinize sindiremezsiniz. Burada vakit olsa size ayrıntılarını anlatırdım ama yolsuzluk iddiaları başta olmak üzere çok ağır iddialar var. Böyle bir raporu nasıl içinize sindirirsiniz? İşte bunlara mutlaka tepki göstermek lazım.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu anlattıklarım madalyonun bir yüzü, öbür yüzüne gelince, maalesef öbür yüzü de çok parlak değil. Avrupa Birliği üyesi olmak için Avrupa standartlarına uymamız gerekiyor. Bunun için bizden ne istediler? Reform yasaları, çıkardık; Anayasa değişiklikleri, yaptık. Başka? Geri kalan alanlara baktığımız zaman maalesef standartlarımız son derece düşüktür.

Şimdi, Avrupa Birliğinin temel değerleri insan haklarıdır, kadın-erkek eşitliğidir, laikliktir, yargı bağımsızlığıdır, basın özgürlüğüdür.

Şimdi, bakıyoruz uluslararası ölçeklere, yayınlara. Mesela ünlü Economist dergisinin 2008-2010 Yılı Raporu yayınlandı. Orada dünyadaki demokrasiler dört grubu ayrılmış. Birinci grup, gerçek demokrasiler, 26 ülke. İkinci grup, kusurlu demokrasiler, 53 ülke. Türkiye ne birinci grupta  var ne ikinci grupta. Biz neredeyiz? Biz üçüncü kategoride, demokrasi ile otoriter rejim arası karma rejimler… Niçin? “Çünkü sizdeki seçimler yeterince demokratik değil, yargı yeterince bağımsız değil.” diyor. Bizden sonraki kategoride bir tek totaliter ülkeler var. Dört kategorinin üçüncüsündeyiz ve toplam sıralamalarda Türkiye -söylemeye utanıyorum- tam 89’uncu sıradadır.

Şimdi, bunun başka örnekleri de var. Basın özgürlüğünde neredeyiz? Mesela Freedom House endeksine göre dünyada basını özgür olan 69 ülke var. Türkiye bunların arasında yer almıyor. Türkiye, maalesef, basını kısmen özgür sayılan ülkeler arasında yer alıyor, 106’ncı sıradayız. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün listesinde 178 ülke arasında AKP iktidara geldiğinde 99’uncu sıradaydık, şimdi tam 138’inci sıradayız. Değerli arkadaşlarım, bunlar çok üzüntü verici konular.

Kalkınmadan bahsediyoruz -arkadaşlarımız anlattılar- ekonomiden bahsediyoruz. Ekonomik özgürlük olmadan kalkınma olur mu? Ekonomik özgürlükler listesinde neredeyiz? Hemen söyleyeyim: Dünyada 67’nci sıradayız. Bütün bunları bilmek lazım.

Yolsuzluklardan bahsedilince bazıları çok rahatsız oluyor. Onu da söyleyeyim: Dünya Şeffaflık Örgütüne göre yolsuzluklarda Türkiye 61’inci sıradadır.

Şimdi, en kötüsü de kadın-erkek eşitliğidir. Burada da 2006 yılında 105’inci sırada olan Türkiye, 2010 yılında 126’ncı sıraya düşmüştür, İran bizden yukarıda. İşte bu tabloyu mutlaka düzeltmek lazım. Böyle bir tabloyla Avrupa Birliğine girmemiz mümkün değildir.

İç güvenlik ve barış… Sayın Başbakan dün anlattı: “Askeriyeye şu kadar harcama yapıyoruz, bu kadar yatırım yapıyoruz…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bu konuda da size söyleyeyim: İç barışı da yansıtan Dünya Barış Endeksi’nde tam 126’ncı sıradayız.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsak bu tabloyu mutlaka değiştireceğiz.

Şimdi, TİKA’ya gelince: TİKA, bildiğiniz gibi, AKP İktidarından önce, gelişme yolundaki ülkelere, Orta Asya ülkelerine yardım yapmak için kurulmuş bir teşkilatımızdır. Dışişleri Bakanlığıyla yakın iş birliği içinde çalışıyordu. Şimdi bu bağlar gevşemiştir, neredeyse kopma noktasındadır. Bazı ülkelerde ayrı bir büyükelçilik gibi çalışıyor TİKA. Bunu üzüntü verici görüyoruz.

İkincisi: Sayın Başbakan dedi ki: ”Efendim, 700 milyon dolarlık yardım yapıyoruz dünya ülkelerine.” Çok sevindik fakat bir de baktık ki daha iki sene önce Yunanistan dünya ülkelerine 703 milyon dolarlık yardım yapıyormuş. Yani ekonomik gücü bizden çok daha az olan Yunanistan’ın gerisindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, hangi ülkelere yardım yapıyoruz? TİKA’nın listesine baktık, birçok ülke var, tebrik ederiz ama Musul’daki, Kerkük’teki Türkmen vatandaşlarımızı listede göremedik.

Yurt dışında, değerli arkadaşlarım, 5 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunların ne kadar büyük bir güç olduğunu hepimiz biliyoruz. Mecliste bir araştırma komisyonu kurduk, çok değerli bir metin hazırladık. Yurt dışına gidince soruyoruz, hiçbir büyükelçinin elinde bir tane örneği yok, kimsenin haberi yok Meclisin yaptığı çalışmadan. Çok önemli öneriler var orada, Hükûmete tavsiye ediyoruz, lütfen onu dikkate alınız.

Son olarak şunu söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, biz Hükûmetten çok büyük başarılar beklemiyoruz. Bir bölümü elli senedir, bir bölümü kırk senedir, bir bölümü yetmiş senedir süren sorunları “sıfır sorun” politikasıyla çözemeyeceğinizi biliyoruz ama basit konuları çözün. Örnek vereceğim. Geçen gün Dışişleri Bakanına söyledim. Rodos’ta ve İstanköy’de 3 bin soydaşımız yaşıyor. Bunların çocuklarının gittiği yedi okul vardı. Yunanlılar yedisini birden kapattılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bir tanesini açtırın lütfen.

60 bin soydaşımızı Yunanistan vatandaşlıktan attı, kaç tanesini geri aldırabildiniz? Hemen hemen hiçbirini.

İskeçe’de Osmanlı camileri var, yıkılmış -gittik gezdik- tamirine izin vermiyorlar. Parasını bizim soydaşlarımız verecek. Bu camilerin imarını sağlayın.

Bakınız, Başbakan gitti, yirmi iki anlaşma imzaladı. Ama büyük laflar söylemek kolaydır, iş yapmak zordur. Bizim sizden beklediğimiz, büyük hedefleri bir an için bir tarafa bırakın, en somut, ulaşılabilir hedefleri lütfen gerçekleştirin çünkü başarının ölçüsü uçuş milleri değil, yaptığınız toplantılar değil, aldığınız somut sonuçlardır.

Bu düşüncelerle, bu bütçelerin başarılı olmasını, hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.11

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi açıklayacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan, çok değerli arkadaşım -Hazinede 1973’te beraber çalışmıştık- Mithat Melen Bey ve yine üniversiteden Değerli Hocam Esfender Korkmaz -maalesef burada yoklar ama daha sonra gelirler- her ikisi için de söyleyeceğim şudur: Bardağın dolu tarafına bakalım.

Mithat Bey Hazinenin öneminin gittikçe azaldığını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bir maliye profesörü olarak ve ekonominin içerisinden gelen birisi olarak bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Doğrudur, bizler 73’lerde Hazinedeydik ve bütün dünyayı Hazineden ibaret zannederdik. Daha sonra kısaca özetleyeceğim, bugün görüşmekte olduğumuz Hazine Müsteşarlığının kurumsal kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nda Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanmaktadır. Osmanlı Devleti’nde hazine çeşitli aşamalardan geçtikten sonra, 1863 yılında Maliye Nezareti bünyesinde Hazine-i Veznenin kurulmasıyla son şeklini almıştır. Hazine-i Vezne devlet gelir ve giderlerinin zaman ve mekân itibarıyla denkleştirilmesi olarak tanımlanan Hazinenin klasik fonksiyonlarını yani hazine işlemlerini yerine getirmiştir.

Cumhuriyet döneminde Hazine-i Vezne 1927 yılına kadar Maliye Vekâleti bünyesinde muhafaza edilmiş -biraz atlayarak geçeceğim- 13 Aralık 1983 tarihinde ise 188 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak kurulmuştur. Rahmetli Adnan Kahveci, Sayın Başbakan Turgut Özal emir verdi -biraz zamanın durumuna uygun olarak da gevşemek için- Hüsnü Doğan, Adnan Kahveci, bendeniz, Ekrem Pakdemirli oturduk sabaha kadar 188 sayılı Kararname’yi hazırladık, Sayın Başbakan da imzaladıktan sonra Kanun Hükmünde Kararname süratli bir şekilde gitti ve böylece Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı kuruldu.

Burada not düşmek için, zabıtlara geçmesi için bir hususa değineceğim. Şiddetle bir karşı çıkma hadisesi oldu, bütün siyasi partiler, aşağı yukarı on yıl süreyle, efendim “Hazinesiz Maliye olur mu? Bu iş yanlıştır, bu işi toparlayacağız, biz düzelteceğiz.” demişlerdir ancak geldikten sonra da maalesef, hiçbir şey yapmadıkları gibi kuvvetlendirmişlerdir.

Yine şuraya getirmek istiyorum: Hazine devletin bünyesinde çok önemli bir yer tutar ve bu Müsteşarlığın görevlerini de kısaca sayacak olursak: Ekonomi politikalarının tespitinde hükûmetlere yardımcı olmak, hazine işlemleri ve kamu finansmanına ilişkin faaliyetleri yürütmek, ikili ve çok taraflı ekonomik ilişkileri düzenlemek, uluslararası ve bölgesel ekonomik mali kuruluşlarla ilişkileri yürütmek, yine, ülkemiz finansman politikaları çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenlemeleri yapmak ve yatırımların teşvikiyle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının düzenlenmesi ve uygulanması ve bunlara ilişkin esasları tespit etmek.

Tabii, zamanın kısalığı dolayısıyla söylemek istediklerimi söyleyemiyorum ancak bilinmesi gereken şudur: Bir insanın kalbi ne ise devlet bünyesinde de Hazine odur. Devletin bütün akçeli işlemlerinin yürütüldüğü, dengelendiği bir yerdir. Ekonomi politikalarının tespitinde Hazine olmadan olmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya bir kriz yaşadı  ve biz bu krizden az etkilendik. Mutlaka devletin diğer kurumlarının da etkisi vardı ama ben Hazineye bir teşekkür borçluyum. 2001’de çok ciddi bir kriz geçirdik. O kriz kendi hatamızdan idi ve yanlış hatırlamıyorsam yirmi bir, yirmi iki banka batmış, 55-60 milyar dolar bu ülkenin parası gitmiş idi. 2002’den sonra Hükûmetimizin takip ettiği isabetli politikalarla, biz, hem bu borçları kapattık hem enflasyonu düşürdük…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

YAHYA DOĞAN (Devamla) – ...hem de Türk parasının değerini, yeniden, itibarını kazandırdık.

Hazinenin çok önemli fonksiyonlarından birisi de devlet borçlarının yürütülmesi ve bunun bir düzene sokulmasıdır. Ben, 73’lerden 80’lere kadar Hazinede çalıştığım için biliyorum, bizim başımızı ağrıtırdı bu devlet borçlarının takibi, düzenlenmesi başımızı ağrıtırdı. Enflasyonun düşmesiyle borçlanmada hem süre uzaması olmuş ve hem de maliyet düşmüştür, daha düşük faizlerle borçlanmaya başlamışızdır. 2003 yılında yüzde 58 seviyesinde olan dövize endeksli borcun payı yüzde 25,4’e, sabit faizli borçların payı ise 48,9’dan 56’ya yükselmiştir. Borçlanma maliyeti 2010 yılında 8,2’ye inmiştir.

Sayın Başkanım, Hükûmetin makroekonomik göstergeleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

YAHYA DOĞAN (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, görüşmelerin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörünün büyümesi ülke ekonomisinin büyümesi anlamına gelir. Bankacılık sektöründe yaşanan herhangi bir sorunda ekonomideki çarkların dönmesini sekteye uğratır. Ülkemizdeki ekonomik büyümenin en önemli etkenlerinden biri şüphesiz bankacılık sektöründeki hızlı ve olumlu gelişmelerdir.

Değerli arkadaşlarım, elimde size aktarabileceğim net rakamlar mevcut ancak sizleri rakamlara boğmak istemiyorum. Günümüz itibarıyla bankacılık sektörüne baktığımızda personel sayısı son dokuz ayda 5.578 kişi artmış, şube sayısı 354 artmış, toplam aktifler 2009 yıl sonuna göre yüzde 11,2 artmış, sermaye yeterliliği rasyosu yasal sınırın üstüne çıkmıştır. Krediler yüzde 21 artmış, mevduatın krediye dönüşüm oranı yüzde 87 seviyelerine yükselmiştir. Öz kaynaklar artmıştır. Bireysel kredilerin arttığı doğrudur. Bireysel kredi vermek demek dolaylı olarak reel sektöre destek vermek demektir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı öncesinde ekonomik istikrarsızlık, sektördeki küçük ve parçalı yapı, risk yönetimi konusundaki eksiklikler gibi temel yapısal sorunlar bir bankacılık krizi ortaya çıkarmıştır. Bu kriz sonrasında 22 banka batmış, takibe düşen kredilerin oranı Ziraat Bankasında yüzde 62’ye, Halk Bankasında yüzde 48,8’e yükselmişti. Şube sayısı 6.216’ya, personel sayısı 124 bine gerilemişti. 2002 sonrası Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı kapsamlı yeniden yapılandırma programı sağlanan ekonomik istikrar ve uygulanan kararlı politikalar yaşanan krizlerin ülke ekonomisi ve bankacılık sektörü üzerindeki etkilerini ortadan kaldırarak sektörün istikrarlı bir gelişim sürecine girmesini sağlamıştır. 2010 yılına geldiğimizde kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 4,1 seviyesine gerilemiş, bu oran Ziraat Bankasında yüzde 1,66; Halk Bankasında yüzde 4’tür. 2010 yılında şube sayısı 9.940’a, personel sayısı 184 bine yükselmiştir yani 3.724 şube, 65.774 kişiye de aynı zamanda istihdam sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2008 yılında yaşanan ve dünyaya maliyeti İkinci Dünya Savaşı’ndan daha büyük olan küresel ekonomik krizde dünya genelinde çok sayıda banka batmıştır. Kurtarma operasyonlarından hiçbirisi işe yaramamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yüz altmış yıllık, asırlık bankalar dâhil olmak üzere 149 banka batmıştır. Türkiye’de AK PARTİ hükûmetleri döneminde hiçbir banka batmamış ve hiçbir banka Fon’a devredilmemiştir ancak biraz evvelki konuşmacı, İmar Bankasının bizim dönemimizde battığını ifade etti. İmar Bankasının içi 2002’den önce boşaltılmış, biz ise İmarzedelerin paralarını ödemiştik. Türkiye’de bankacılık sektörü devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını sürdürmektedir. Ülkenin istikrarlı duruşu, sağlam ekonomik politikaları ve mali disiplin sayesinde sektör zarara uğramamıştır. Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı, düşük kredi, kur ve likidite riski krizin ekonomi üzerindeki olumsuz yansımalarını oldukça azaltmıştır. 2008 yıl sonunda gelişmiş ülkelerde aktif getirisi azalmış, tahsilat gecikmiş, alacakların problemli hâle geldiği görülmüştür.

Türk bankacılık sektörü, dünyada artık parmakla gösterilen bir noktaya gelmiştir. Bu başarının sebebi, BDDK ve Merkez Bankası gibi kurumlarımız arasındaki koordinasyonun oldukça düzgün işleyebilmesidir. Ancak, kurumların bağımsızlığını ve koordinasyonunu güçlü kılan siyasi irade olduğu da unutulmamalıdır. O da Adalet ve Kalkınma Partisinin kararlı, dik duruşudur. Biz, 2005 yılında modern, günün gereklerine uygun yeni bir bankacılık yasası çıkarttık. Arkasından çekle ilgili, mortgage’la ilgili, konut kredileriyle ilgili, kredi kartlarıyla ilgili yasal düzenlemeler yaptık. TMSF yasasını biz çıkarttık ancak yasa çıkarmakla işin bitmediğinin farkında olarak, o yasaları istisnasız, tavizsiz, düzgün bir şekilde uygulamaya koyduk. Siyasi irade olarak kurumlarımızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Devamla) – Siyasi irade olarak kurumlarımızın tereddütler yaşamasına izin vermedik, yasal çerçevede bağımsız bir şekilde hareket etmelerine imkân sağladık.

Türkiye’nin finans sektöründeki başarısı ve ekonomik büyüklüğü, Finansal İstikrar Kurulunun bir üyesi olmasını sağlamıştır. Artık küresel finansal düzenlemelerle ilgili Türkiye’nin de içinde bulunduğu mutabakat çerçevesinde karar alınıyor. Bu sebeple, istikrar ve güven ortamını sürekli kılan AK PARTİ hükûmetlerinin ayakta alkışlanması ve içtenlikle tebrik edilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, TMSF Araştırma Komisyonu Raporu’nun neden görüşülmediği biraz evvel burada konuşuldu, benden önceki konuşmacılar bunu gündeme getirdi. Bankalar Kanunu madde 22, banka sırrı, Bilgi Edinme Kanunu madde 23, Meclis İç Tüzüğü madde 105, Anayasa madde 138/3; evet, bunları milletvekili arkadaşıma hatırlatıyor ve bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Halil Aydoğan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan, sizi, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Sermaye Piyasası Kurumu, tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde aktarılmasını sağlamak ve sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasını düzenlemek ve denetlemek amacıyla, 1981 yılında çıkarılan 2499 sayılı Kanun’la kurulan, bağımsız, düzenleyici ve denetleyici ilk kurumumuzdur.

Yüksek enflasyon ve yüksek reel faizli bir ekonomide, devlet ağırlıklı bir ekonomide sermaye piyasalarının fazla büyümesi mümkün değildi. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayarak yüksek enflasyonun ve yüksek reel faizin tahribatını giderdi. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından önce yaşanan yüksek reel faizlerden sonra, kamu iç borç stokunun Nisan 2003’ten itibaren hesaplanmaya başlanan reel faizi, Nisan 2003 itibarıyla yüzde 10,97 iken Ekim 2010 itibarıyla yüzde 0,75’e düşmüştür. TÜFE ve ÜFE 2002 yılında, sırasıyla yüzde 29,70 ve yüzde 30,80 iken 2009 yılında tek haneli rakamlara inerek yıl sonu itibarıyla, sırasıyla yüzde 6,53 ve yüzde 5,93’e gerilemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında Fitch, Moody’s, Standard and Poor’s’un Türkiye ile ilgili sürekli artırdıkları kredi notu bugün “Yatırım yapılabilir ülke” seviyesinin biraz altında olmakla birlikte, Türkiye’nin algılanan riskinin fiyatlaması olarak kabul edilen CDS fiyatlarına bakarak piyasalar, Türkiye’nin kredi notunun hâlâ hak ettiğinin çok çok altında olduğunu söylüyor.

Türkiye önümüzdeki beş altı yıllık dönemde OECD ülkeleri arasında en hızlı büyümesi beklenen, son krizde büyümesini sadece artırarak değil, iyileştirerek çıkan tek ülkedir. OECD tarafından hazırlanan Eylül 2010 tarihli rapora göre Türkiye 2011-2017 döneminde yüzde 6,7 oranında beklenen büyüme ile en hızlı büyüyecek olan OECD ülkesidir.

“İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Projesi”nin önemli bir bileşeni de sermaye piyasasıdır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası komşu ve çevre ülkelerin borsalarıyla yakın ilişki içindedir ve lider konumda bulunmaktadır.

Halka arz seferberliği çalışmaları 2010 yılında büyük bir ivme kazanmıştır. Bu kapsamda ilki mayıs ayında İstanbul’da, diğeri ise geçtiğimiz günlerde Bursa’da olmak üzere iki büyük halka arz zirvesi düzenlenmiştir. Ayrıca çeşitli illerde halka arz seminerleri ve toplantıları yapılmaya devam etmektedir.

Ülkemiz sermaye piyasalarının küresel piyasalara entegrasyonunu hızlandırmaya yönelik olarak özellikle küresel piyasalarda güvenilirliği yüksek şirketler ve kurumlarca İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında yabancı sermaye piyasası araçlarının ihraç edilmesini teminen Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yeni bir tebliğ yayınlanmış olup söz konusu tebliğin yürürlüğe girmesinin ardından yaklaşık bir ay sonra ilk kez yabancı bir şirketin hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmeye başlamıştır. Ayrıca gayrimenkul yatırım ortaklıklarının halka açılmasını kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmış, KOBİ’lerin halka arzlarını kolaylaştırmak amacıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası bünyesinde Gelişen İşletmeler Piyasası kurulmuştur. Oluşan bu olumlu ekonomik ortamda Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan yeni düzenlemeler ile birlikte borçlanma araçlarının üzerindeki maliyet yükü ve mevzuattan kaynaklanan sorunlar giderilmiş, 2010 yılı içerisinde daha şimdiden özel sektör tarafından yaklaşık 9 milyar TL nominal değerli borçlanma aracı ihraç edilmiştir. Kira sertifikaları 2010 yılı içerisinde piyasanın kullanımına sunulmuştur. Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2010 yılı içerisinde yapılan önemli düzenlemelerden birisi de varantlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydoğan.

HALİL AYDOĞAN (Devamla) – Hisse senetleri piyasasında 2009 yılı toplam iş hacmi bir önceki yıla göre yüzde 45 artışla 482,5 milyar olarak gerçekleşmiştir. Küresel ekonomide 2009 yılının sonuna doğru başlayan iyileşme sürecinin olumlu etkisi ve halka arzlardaki artışla İMKB’de işlem gören şirketlerin toplam piyasa değeri bir önceki yıla göre yüzde 93 artarak 351 milyar TL seviyesine ulaşmıştır.

Sözlerime son verirken bakanlıklarımızın ve bütün kuruluşlarının bütçelerinin hayırlı olmasını dilerken, Sayın Başkan, sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Şevket Gürsoy, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Şevket Bey, Alkol Piyasası Başkanı orada, hesap sor ha! Hesap sormazsan ben senden hesap sorarım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gürsoy.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime tütün ve alkol mamullerinin insan ve toplum sağlığına zararlı olduğunu hatırlatmakla başlamak istiyorum. Sektörün kişi ve toplum sağlığını yakından ilgilendirmesi, kayıt dışı ticarete konu olması sebebiyle özel düzenlemelere ihtiyaç duyulmuş, bu kapsamda yapılan düzenlemelerle 2008 yılında faaliyete başlayan Kurul, kuruluş kanunuyla kendine verilen görevleri bütçe imkânları çerçevesinde yerine getirmeye çalışmaktadır.

Tütün, tütün mamulleri, alkol ve alkollü içkiler piyasası toplam 27 milyar civarında ekonomik bir büyüklüğe ulaşmıştır. Tütün üretimi 6 coğrafi bölgede yapılmakta olup, ülkemizde şark tipi tütün dediğimiz oryantal tütün üretimi ihracatında da dünya birincisiyiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman dâhil mi?

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) - Malatya da dâhil.

2009 yılında 77.411 üretici tarafından üretilen 81.053 ton tütünün 2010 yılında 17 firma tarafından satın alınarak üreticiye 551 milyon 568 bin lira bedeli ödenmiştir. 2010 yılında yine 18 firma tarafından 65.339 üreticiyle 63.975 ton tütün üretmek için sözleşme yapılmış, bu tütünler 2011 yılının Ocak-Şubat aylarında satın alınacaktır. 2010 yılının ilk dokuz ayında 83,5 milyar adet sigara üretilmiş, 69 milyar adet sigara tüketimi gerçekleşmiş. 17 milyar 900 milyon tutarındaki satış hasılatından yaklaşık olarak 11,2 milyar TL sadece ÖTV geliri tahsil edilmiş, bunda KDV dâhil diğer vergi gelirleri mevcuttur. 24 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla, Gelir İdaresi Başkanlığımızın uhdesinde yürüyen bandrollü ürün izleme sistemi ile bu alanda ürün takip sistemi geliştirilmiş, 15 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla da bandrollü ürün izleme sistemine güç verebilmek için, 5752 sayılı Kanun’umuzda bandrole ait suçlar adli suç niteliğinde tanımlanarak bandrolün daha etkin bir şekilde uygulanabilmesi bağlamında gerekli cezai müeyyideler düzenlenmiştir.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sigarayı bıraktın mı sen?

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – Evet. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Kurumun 2011 bütçe rakamlarına kısaca değinecek olursak: Öncelikle, 2011 yılı gider tahminlerinde, Kurumun önceki yıllara ait fiilî gider rakamları ile birlikte Kurum faaliyetlerinin etkin ve düzenli yürütülmesi ilkesi benimsenmiş, bununla birlikte, sektörel düzenlemelere ilişkin harcamalara tütün ve alkol tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ve tıbbi nitelikteki zararları önleyebilmek amacıyla toplumsal bilincin, farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalara öncelik verilmiştir.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Ne olacak bu Adıyaman’ın tütünü!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – 2011 yılı gider tahminlerinde önemli bir kalemi de yasa dışı ticareti önlemek amacıyla yürütülmesi planlanan çalışmalar oluşturmaktadır.

Diğer taraftan, yine tütün kontrolüne dönük birtakım televizyon programları, kitap, broşür, afiş basımı gibi organizasyon giderlerine ilaveten, demirbaş, kırtasiye ve genel manadaki büro gider rakamları ve muhtelif müteahhitlik hizmet alımları da bu bütçede dikkate alınmıştır.

50 milyon 592 bin Türk lirası tutarındaki gider bütçesinin 13 milyon 803 bin lirasını personel giderleri, 1 milyon 685 bin lirasını sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri, 16 milyon 485 bin Türk lirasını mal ve hizmet alımı giderleri, 17 milyon 398 bin Türk lirasını cari transferler, 1 milyon 201 bin Türk lirasını ise sermaye giderleri oluşturmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürsoy, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, Adıyaman’a! Vaktin bitti! Şevket Ağa, Adıyaman’a gel!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Tütün ne olacak, tütün!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – Personel giderleriyle ilgili olarak kuruma ihdas edilmiş olan 322 kadroya karşılık…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bırak kadroyu, tütüne gel, tütüne!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – …147 merkezde 8’i İzmir irtibat bürosunda olmak üzere toplam şu anda, hâlihazırda 155 personel görev yapmaktadır. Diğer taraftan, her yıl yaklaşık olarak 40 bin kişi adına yeniden düzenlenen satış belgesi başvurularının elektronik ortamda yapılması konusunda da çalışmalar son aşamaya gelmiş, yönetmelik yayınlandıktan sonra 2011 yılı itibarıyla hayata geçirilecektir.

Gelir kesimlerine de kısaca değinecek olursak: Tütün Piyasası Daire Başkanlığı ve Tütün Mamulleri Piyasası Daire Başkanlığının gelirleri bandrol bedellerinden oluşmak üzere toplam 7 milyon 318 bin Türk lirası olarak hesaplanmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman bitti, tütün de bitti Şevket Bey!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Adıyaman seninle gurur duyuyor!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – Alkollü İçkiler Piyasası Daire Başkanlığının gelirleri ve satış belgesine esas hizmet bedelleri toplamı da 4 milyon 496 bin… (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, Adıyaman’a!

BAŞKAN – Sayın Gürsoy, lütfen teşekkür edin.

Buyurun açtım Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – Alkol Piyasası Daire Başkanlığının gelir ve esas hizmet bedelleri toplam 1 milyon 578 bin Türk lirası. Yine, Sektörel Rekabet ve Tüketici Hakları Daire Başkanlığının 206 bin satış noktasından yaklaşık 33 milyon Türk lirası gelir tahsil edileceği tahmin edilmektedir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman nerede!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – Sonuç olarak, 2011 mali yılında kurum bütçesinin toplam 50 milyon 592 bin Türk lirası hazineye aktarılacak, gelir fazlasının 4 milyon 948 bin Türk lirası olacağı görülmüştür.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Tütüne gel, tütüne! Şevket, tütüne gel!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, bitti süren!

ŞEVKET GÜRSOY (Devamla) – 2011 yılı Kurum bütçesi hayırlı olsun.

Teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürsoy.

AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Abdurrahman Dodurgalı, Sinop Milletvekili.

Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak huzurunuzdayım. Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Sayın Başkan ve değerli üyeler, devletimiz tarafından kendisine toplumu inanç, ibadet ve ahlak konularında aydınlatmak görevi verilen, bu işleri yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek görevini üstlenen Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu görevlerini yaparken laiklik ilkesini sürekli göz önünde bulundurma, tüm siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında ve üstünde olma ve milletçe bütünleşme ve dayanışma amacını gözeterek bu görevini yapmaya çalışmaktadır. Bugüne kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı, her faaliyetinde hem laiklik ilkesini hem tüm siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında olma ilkesini hem de milletçe birlik ve beraberlik içinde olma ilkesini gözettiğini bizzat Başkanın ağzından her toplantıda beyan etmektedir. Toplumu din konusunda aydınlatırken de dinimizin iki temel kaynağı Kur’an ve sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas aldığını, on dört asırdır yaşanan dinî tecrübeyi de daima göz önünde bulundurduğunu, bu iki temel kaynakla modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini ve bu konularda gelinen noktayı göz ardı etmediğini tüm verilerinde vurgulamaktadır. Bu meseleleri halletmek için, toplumun isteklerini, toplumun geldiği noktayı sürekli göz önünde bulundurmak ve toplumun geldiği noktaya göre yeniden ve taze bilgiler üretmek gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanımız da Din İşleri Yüksek Kurulu vasıtasıyla bu görevini bilhassa son yıllarda yerine getirmeye çalışmaktadır.

Başkanlığımızın yaptığı faaliyetlerle bugün toplumumuzda “mutedil din anlayışı” denilen ve toplumun her kesimince kabul gören ve kabulü de bu sıralarda, bu kutsal çatı altında Diyanet İşleri Başkanlığımızla ilgili kanun çıkartılırken, büyük bir hassasiyet içinde Başkanlığımızla alakalı bu kanunu çıkartırken tüm grupların desteğini alması da çok somut bir gösterge olarak değerlendirilmelidir.

100 bine yakın camide 85 bin görevlisi ile ibadet ve din hizmetini yürüten, camilerimizi yöneten Diyanet İşleri Başkanlığı ayrıca 16 bin camide yüz yüze, 40 bin camide de merkezî sistem ile toplumu irşat vazifesini göstermektedir, yürütmektedir.

Yurt dışındaki vatandaşlarımıza, toplumun yarısını oluşturan kadınlar ve kızlarımıza, kadın haklarını, kız çocukların eğitimini, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığı teşvik etmekte, töre ve namus cinayetleri ve zorla evlendirme gibi toplumsal bilinç oluşturma hedefini de gütmektedir.

Engelli, kimsesiz, yaşlı, yoksul, tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç vatandaşlarımızın da Diyanet İşleri Başkanlığımız yanında olmakta, bunların şartlarına uygun olarak camilerimizi yeniden bir düzenlemeye tabi tutmakta. Bugün bin beş yüzün üstünde cami bu şekilde bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.

Cezaevlerindeki, yurt dışındaki vatandaşlarımızın kendi öz kimliklerini koruyarak içinde yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamakta, yurt dışında eğitim ve öğretim görevini yürüten birtakım müesseseler açmakta, cami içi ve cami dışı tüm hizmetleri birlikte yürütmeye çalışmaktadır.

Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığımız son yıllarda 60-70 bin civarında kendisine sorulan sorulara cevap vermiş, 620 faks ve mektupla ve 450 adet de yüz yüze görüşmeyle toplumumuzda din ile ilgili konularda kendisine yöneltilen soruları cevaplandırmaya çalışmıştır.

Bilindiği gibi, son derece başarılı Kutlu Doğum haftaları düzenlemekte, ayrıca da hac ve umre hizmetlerini, üzerine aldığı günden bugüne kadar da başarılı bir şekilde yürütmektedir.

Bütün bunların yanında, Diyanet İşleri Başkanlığımız, inanç, ibadet ve ahlak konularında toplumumuzu aydınlatırken bunların bir birliktelik ve bir bütünlük içinde yürütülmesi gerektiği gerçeğini de devamlı göz önünde bulundurmaktadır, bulundurmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dodurgalı.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Sürenin kısalığı sebebiyle, ben bir iki konuya temas etmek istiyorum.

Sayın Haluk Koç’un, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesi içinde yer almasına Diyanet İşleri Başkanlığımız sıcak bakmaktadır ama ayrı bir Diyanet teşkilatıyla teşkilatlanması, devletimizin birlik ve bütünlük politikalarıyla alakalıdır. Bunu bir vurgulamak istiyordum.

Ben de bundan önce görev yapan değerli arkadaşımız Profesör Doktor Ali Bardakoğlu’nu, yapmış olduğu hizmet, Diyanette açmış olduğu çığır sebebiyle tebrik ediyorum. Yeni Başkanımızın onun açtığı yoldan daha da genişleterek ve bu yolu daha da ilerleterek faaliyetlerini sürdüreceğine inanıyorum.

Bu duygu ve temennilerle, yeni Başkanımızdan, sosyal açılımlı bir birim kurulmasına önayak olmasını burada istirham ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız, toplumu bugün yakından ilgilendiren sokak çocuklarına, sokak hayvanlarına hizmetini gerçekleştirecek birimler oluşturmalı, doğal afetlerde toplumumuzun yanında olacak birtakım hizmet birimleri üretmelidir.

Bu duygu, bu istek ve bu dileklerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dodurgalı.

AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Mehmet Çiçek, Yozgat Milletvekili.

Buyurun Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan, Diyanet İşleri Başkanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime sizlere teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizler ittifakla 1 Temmuz 2010’da Diyanet İşleri Başkanlığının otuz bir yıldır bekleyen Kanun’unu çıkardınız. 1979’da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Kanun defalarca ele alınmasına rağmen çıkarılamamıştı. Diyanet teşkilatı otuz bir yıldır genelgelerle idare edilen bir teşkilat idi. Bu vesileyle başta Başbakanımıza, Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerimizin genel başkanlarına ve gruplara, diyanet mensubu bir arkadaşınız olarak şükranlarımı sunuyorum. Kanun’u çıkarmak için emek sarf eden bakanlarımız oldu, çıkarmak Faruk Çelik Kardeşimize nasip oldu, onu da kutluyorum.

Kanun’un çıkmasından hemen sonra Diyanet İşleri Başkanlığında bir devir teslim işlemi yapıldı. Sayın Ali Bardakoğlu feraset ve başarıyla yürüttüğü Diyanet İşleri Başkanlığı görevini, yanında kademe kademe Diyanet İşleri Başkanlığına hazırladığı bir arkadaşına, Mehmet Görmez’e devretti. Bu, diyanet tarihinde ilk defa gerçekleşmiş bir olaydır. Bundan dolayı, Sayın Ali Bardakoğlu’na hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum, Mehmet Görmez Bey’e de çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bu kanunla cumhuriyetimizin ilk kuruluşunda Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir kimlik kazanmıştır. Kanun’un çıkışı diyanet teşkilatında ve kamuoyunda büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını şeyhülislamlığın devamı olarak görmüş, yapılanmasını da ona göre yapmıştır. Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığına protokolde Başbakandan sonra 3’üncü sırada yer vermiştir, makam aracını Başbakandan sonra ilk defa Rifat Börekçi Hoca’ya, Diyanet İşleri Başkanına vermiştir, Çankaya Köşkü’nün yanında lojman ayırmış, tahsis etmiştir. Maalesef, bugün Diyanet İşleri Başkanının protokoldeki yeri -daha önceden de ifade ettiğim gibi- banka genel müdürlerinden sonra, 52’nci sırada yer alıyor.

Söz buraya gelmişken, Diyanet İşleri Başkanının protokoldeki yerini Atatürk’ün verdiği değeri de göz önünde bulundurarak düzenlemeli ve layık olduğu yere kesinlikle verilmelidir.

Diyanet İşleri Başkanlığının değeri nedir, misyonu nedir? Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu, on dört asırdan beri devam eden yüce İslam dinini insanlara doğru metotla, kitap ve sünnete uygun olarak anlatmak ve hurafeden uzak uygulanmasını temin etmektir. Asırların oluşturduğu bu tecrübenin ışığında Diyanet, evvela ülkemiz insanına, sonra yurt dışında bulunan Müslüman Türk topluluklarıyla beraber bütün dünya Müslümanlarını kuşatıcı din hizmeti sunmak, ahlaki değerleri, birlik ve beraberliği, cemaat ruhunu, dayanışma duygularımızı güçlendirmek misyonunu yüklenmiştir. Diyanet, sadece Müslümanların değil, bütün dünya insanlığının temel problemlerini tespit edip, müşterek çözüm yollarını bulup katkıda bulunmaktadır.

Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderildiğini ifade etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde ve bütün dünyada, vatandaşlarımız arasında din, mezhep, meşrep, tarikat, cemaat farkı gözetmeksizin, eşit hizmet sunmayı şiar edinmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün, dünyanın sekseni aşkın ülkesinde, soydaş, akraba toplulukları başta olmak üzere bütün dünya ülkelerinde 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu’nun verdiği görevi ifade etmektedir: İslam dininin inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak, ibadet yerlerini yönetmek.

Müslümanlığın inanç temellerini yönetirken, İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur'an ve sünneti merkeze koymuştur. Çağın getirdiği imkânları etkin bir şekilde kullanarak dünyanın her yerinde vatandaşlarımızı, hatta bütün dünya insanlığını muhatap alarak din hizmeti sunmak Diyanetin görevidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı uygulama kadroları, İslam’ın itikadi ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyesi yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde ve toplum yaşamının her safhasında örnek ve öncü, muhatabını anlama ve feraset sahibi, toplumun dinî, ahlaki, kültürel problemlerini doğru tespit eden ve pratik çözümler üreten, dinî verileri ilmî metotlarla ortaya koyan ehil elemanlardan oluşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Kanun’unu çıkardığımız, misyonunu belirtmeye çalıştığımız bu Diyanet İşleri Başkanlığı bugün ne yapıyor? Toplumu sözlü ve yazılı görsel yayın organlarıyla eğitiyor. Bu yönüyle camiler yediden yetmişe insanlarımızın eğitim yeri yani okul, üniversitesidir. Mesela, cuma günleri neredeyse yirmi milyon insan vaaz dinliyor, hutbe dinliyor, bu kadar insan camilerde okunan ezanla toplanıyor.

Bugün camilerimizde 28 Şubat uygulaması olarak bilinen merkezî vaaz ve ezan sistemi uygulanıyor. O günün derin yöneticileri daha da ileri giderek şehrin merkezî camilerinde kılınan namazı diğer camilere naklen yayınlayıp, imam olmadan, ekrandaki imama uyarak namaz kıldırmayı bile düşündüler. Tepkilerden korktukları için bu projeyi tehir ettiler ama merkezî vaaz ve ezan sistemi Diyanet İşleri Başkanlığına dayatıldı.

Bugün yapılan araştırmalar göstermiştir ki merkezî vaaz ve ezan sistemi tam maksadı karşılamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bu proje uygulamaya konulduğundan bu yana binlerce imam ve müezzin hizmet dışı kalmıştır, atıl hâle gelmiştir. Yetişmiş din görevlisi imam ve müezzinlerden istifade edilememektedir. Bu uygulama kesinlikle acilen terk edilmelidir. Din görevlilerinin hizmet mekânı olan kürsüler ve minareler sahiplerine iade edilmelidir. Liyakatli olmayanlar elbette eğitilmelidir ve eğitilmesi mümkün olmayanlara görev verilmemelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı hepimizin yayın faaliyetlerini takdire şayan olarak takip ettiğimiz bir kuruluş. Kaliteli, güncel ihtiyaçlara cevap veren bir neşriyat Diyanet İşleri Başkanlığının şanına uygun tarzda sürdürülmektedir.

Şimdi burada -Sayın Başkan izninizle- çok önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum: Diyanet Vakfı ve Diyanet İşleri Başkanlığının birlikte düzenlediği Alevi Bektaşi Klasikleri başlığı altında hazırlanmış 9 ciltlik eserle asırlardır devam eden Alevilikle ilgili yanlış bilgi ve değerlendirmelere âdeta son verilmiştir. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bir saniye…

BAŞKAN – İkinci defa uzattım.

Teşekkür için açıyorum, buyurun.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bu eserler bütün insanlarımıza dağıtılmalıdır.

Ben, hepinize teşekkür ediyor, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ülkemize yaptığı hizmetlerin çok daha mükemmel tarzda düzenlenerek yeni Başkan ve yeni kanun düzenlemesiyle sonuç vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Ahmet Koca, Afyonkarahisar milletvekili.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu itibarla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde dünya barışına yönelik en önemli katkı, bu ülkelere yapılan ekonomik ve kültürel yardımların önemini bir kat daha artırmaktadır. Bu nedenle, Afrika, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya’da bölgesel iş birliğinin en güçlü aktörü konumundaki ülkemize önemli görevler düşmektedir. Bu itibarla, Türkiye'nin artan gücüyle paralel olarak TİKA’nın etkinliği de artmaktadır.

Türkiye, tüm kamu kurumları, kuruluşları, üniversiteleri, sivil toplum örgütleriyle bu konuda çok duyarlı bir duruş sergilemekte. Ülkemizin öncelikleri doğrultusunda yürütülen bu çalışmalar, dış politikamıza zenginlik sağlayan önemli birer araçtır. Bu çalışmalar sayesinde uluslararası toplumda kazanılan prestij, bölge politikaları üzerinde söz sahibi olma kabiliyeti, iş dünyasında yeni olanaklar oluşturma becerisi ama hepsinden önemlisi küresel barış ve iş birliğine yaptığımız katkıyla Türkiye'nin lider ülke konumu her geçen gün daha güçlenmektedir. Amacımız, Türkiye’ye komşu ülke ve Türk dilinin konuşulduğu ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelere kalkınma yardımı sağlamak ve teknik yardım etmektir.

TİKA, kuruluşunun ilk yıllarında Kafkaslar ve Orta Asya ağırlıklı bir çalışma alanına sahipken özellikle Hükûmetimizin göreve geldiği 2002 yılından beri ve ondan sonraki faaliyet coğrafyasını, kardeş devletler başta olmak üzere, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika’dan, kalkınma yolundaki tüm ülkeleri kapsayacak şekilde genişletmiştir.

2002 yılında TİKA program koordinasyon ofislerinin sayısı 12 iken, 2010 yılında bu sayı tam yirmi üç ülkede 26’ya ulaşmıştır. Bu, 2 kat büyüme anlamına gelmektedir. Bugün Türkoloji Projesi’yle dünya artık Türkçe konuşmaktadır. Dost ve kardeş halkları ayağa kaldırdık. Komşu ülkelerle sorunlarımızı en alt düzeye indirip, zincirleri kırıp vizeleri kaldırdık. Dünya gözünde Türkiye’nin itibarını en üst seviyeye çıkarttık.

Değerli milletvekilleri, TİKA, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı olduğumuz Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Makedonya ve Sırbistan’da eğitime yönelik projeler başta olmak üzere, savaş mağdurları için inşa edilen konut projelerinin yanı sıra pek çok restorasyon çalışması yapmakta, geçmişin değerlerini geleceğe aktarmaya öncü olmaktadır.

Geçmiş yıllarda Moğolistan’da Orhun Kitabelerinin yeniden gün yüzüne çıkarılması başta olmak üzere, Türkmenistan’da Sultan Sencer Türbesi, Kazakistan’da Ahmet Hoca Yesevi Türbesi restorasyonları gibi başarılı projelerle dünya kültür mirasının korunmasında büyük katkılar sağlayan TİKA, yapılan başarılı çalışmalarına 2010 yılında da devam etmiştir.

Dünyanın çatışma bölgelerinden biri olan Filistin’de çocukların eğitimden mahrum kalmamaları için TİKA Batı Şeria’da okullar inşa etmiş, Filistin’de işitme engellilere yönelik tek okul olma özelliği taşıyan ve Ramallah’ta bulunan İslami Hayır Cemiyeti İşitme Engelliler Okuluna bir konuşma terapi ünitesi kurmuştur.

Afganistan’da, 2005-2010 yılları arasında on yedi klinik ve hastane inşaatıyla, onarımı yapılmıştır. Bunun yanında, Özbekistan’da, Filistin’de, Sudan’da ve birçok ülkede klinik ve sağlık ocağı inşaatları ile üniversitelerde sağlık enstitüleri açılmıştır. Ayrıca Kubbetüs Sahra hilalinin yenilenmesi, Zincirli Medrese restorasyonu, Konjic ve Drina Köprüsü restorasyonu, Mustafa Paşa Camisi, Prizren Sinan Paşa Camisi, Priştine Fatih Camisi, Karadağ Nizam Camisi restorasyonlarıyla kültürel varlıklarımıza sahip çıkmıştır.

Yurt dışında bulunan kültürel mirasımızın korunması, Türk dilinin yaygınlaştırılması ve Türk kültürünün tanıtılması amacıyla yoğun çalışmalar başlatılmış, bu çerçevede yılda yaklaşık 3.500 öğrenciye eğitim verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koca, lütfen tamamlayınız.

AHMET KOCA (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kültür havzamızda Türkçe yayınlanan çok sayıda gazete, dergi, televizyon ve radyoya eğitim ve donanım desteği sağlamıştır. Proje faaliyetlerinde toplam 2.324 kişiden oluşan uzmanlar görev yapmıştır.

2010 yılı faaliyetleri alanlarında önemli bir bölümü de su ve su hijyeni projeleri oluşturmaktadır. Ciddi boyutta su sorunu yaşayan Asya, Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yönelik su kuyusu, isale hattı, arıtma tesisi, su deposu inşası projeleri gerçekleştirmek suretiyle yerel halkın günlük içme suyunun karşılanması ve hijyen koşullarının iyileştirilmesi hedeflenmiştir.

TİKA’nın yukarıda bahsedilen projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla Hükûmetimiz tarafından TİKA’nın bütçesi her yıl artarak 2002 yılında ortalama 15 milyon dolar iken 2009 yılında genel bütçeden tahsis edilen ödeneklere ilaveten Tanıtma Fonu, Başbakanlık ve diğer kurumların bütçeleriyle yapılan aktarmalarla birlikte 100 milyon dolara ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koca, lütfen teşekkür ediniz.

Buyurun.

AHMET KOCA (Devamla) – Bu itibarla başta Başbakanımız olmak üzere, Bakanımıza ve tüm TİKA çalışanlarına şükranlarımızı arz eder, 2011 bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koca.

AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Buradan, dünyanın beş kıtasına yayılmış bütün Türk vatandaşlarına, soydaş ve akraba topluluklarına da selamlarımı iletiyorum. Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir ülkedir. Bugün farklı devletlerin vatandaşı olsalar da bizlerle derin tarihî, sosyal ve kültürel bağlara sahiplerdir.

Ayrıca, tarih ve medeniyetimizin çok geniş bir coğrafyada yansımalarını görmek de pekâlâ mümkündür. Nasıl ki dünyanın dört bir yanına yayılmış soydaşlarımız üzerinde mesuliyetimiz varsa, Türk kültürünün yaşatılması konusunda da sorumluluklarımız vardır.

Bütün bu sorumlulukların ve hizmetlerin yerine getirilmesi için, Hükûmetimiz döneminde, idari bir yapıya ihtiyaç duyulmuştur. Gerek yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla gerekse soydaş, dost ve akraba topluluklarla ilişkileri yürütecek Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur. Yasa tasarısı ise 24 Mart 2010 tarihinde Meclisimizde grubu bulunan partilerin oy birliğiyle kabul edilmiştir. Bu yeni kurulan Başkanlığın Değerli Başkanı Kemal Yurtnaç Bey’e de başarılar diliyorum. Hükûmetimizin böylesine önemli bir hizmete imza atmasından dolayı büyük mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık, kurulduğu günden bugüne yapılanmasını sürdürürken asıl hedefi olan kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu da sağlamaktadır.

Hükûmetlerimiz döneminde soydaş, akraba olan ülkelerle ilişkilerimize ayrı bir önem verilmiş, Başbakanımız bu ülkelerle karşılıklı ziyaretlerde bulunmuştur. Kopmaya yüz tutmuş ilişkiler sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yeniden canlandırılmıştır. Ülkelerimiz arasındaki gönül bağları bir daha kopmayacak şekilde kuvvetlendirilmiştir. Sayın Başbakanımızın son bir ay içinde yaptığı tarihî Kosova ve Lübnan gezilerinde bütün bu çalışmaların meyvesini ülkemiz haklı olarak toplamıştır. Sayın Başbakanımıza, Türk Bayrağı’na ve ülkemize gösterilen ilgi ve samimi teveccühler bizlerin göğsünü kabartmıştır. İzlenen çok yönlü Türk dış politikası, komşu ülkelerle sorunların sıfıra indirilme kararlılığı, yirmi altı ülkeyle karşılıklı kaldırılan vizeler bu çalışmalara ivme kazandırmıştır. Karşılıklı yapılan ekonomik anlaşmalarla ticaret hacmi hiç olmadığı seviyelere yükselmiş, Nabucco gibi büyük projelerle ülkemiz bir enerji üssü hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığın önemli görev alanlarından biri de yurt dışından gelen öğrencilerdir. Her alanda bir köprü vazifesi gören bu öğrencilerle ilgilenmek de Başkanlığın asli işlerindendir. Hâlihazırda 9 binin üzerinde yabancı öğrenci devlet bursuyla ülkemizde eğitim almaktadır. Ayrıca, Başkanlık bünyesinde altı daire başkanlığı, üç de kurul oluşturulmuştur. Bu kurulların oluşturulmasındaki temel amaç, farklı bakış açılarıyla ortak aklı oluşturup kurumsal ve bürokratik refleksten kurtulmaktır.

Bütün bu çalışmalar yürütülürken yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve onların bir araya gelerek oluşturduğu STK’lar göz ardı edilemez. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde birlik ve beraberliklerini muhafaza etme ve dayanışma için sivil toplum kuruluşları çatısı altında örgütlenmiştir. Okul aile birliklerinden hemşehri derneklerine, meslek ve iş adamı derneklerinden cami derneklerine kadar geniş yelpazede STK yapılanmaları mevcuttur. Yurt dışındaki STK’larımızın güçlü olması, kabiliyetlerinin artırılması o ülkede yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne katkı sağlar; ayrıca, ülkemizle bağlarını güçlendirir, ülkemiz açısından da bir iş birliği ve lobi desteği sağlanmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarının varlığıyla Avrupa Birliği’nin doğal bir üyesidir. Türkiye, aynı zamanda Türk dünyasının, Orta Doğu’nun, Afrika’nın kardeşidir, komşusudur, gönüldaşıdır. Orta Asya, Balkanlar, Kafkasya, Çin ve Orta Doğu’daki soydaş ve akraba topluluklar ile de ciddi ilişkiler geliştirmiş bir ülkedir. Son sekiz yılda yirmi altı ülke ile vizeleri kaldırdık. Bin yıllardır bir ve beraber yaşadığımız halklarla, topluluklarla, ülkelerle yeniden kucaklaşıyor, onlarla hasret gideriyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun her bir vatandaşımız, her bir kardeşimiz yalnız olmadığını hissediyor, hissedecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çığlık, buyurun.

FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Biz birlik ve beraberlik içinde olursak Orta Asya, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu barış ve huzur içinde olur. Biz dayanışma içinde olursak Avrupa’daki, Avustralya’daki, Amerika’daki, kısaca dünyanın dört bir tarafına dağılan vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde huzur ve güven içinde yaşarlar. Başkanlığın tüm bu hizmetleri büyük bir sorumluluk duygusuyla ve görev bilinciyle yerine getireceğine inancım tamdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Türk vatandaşlarını, soydaş ve akraba topluluklarını, özellikle tüm Türkiye’yi, 27 Ocak 2011 tarihinde Erzurum’da yapılacak olan 25. Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları’na Erzurum milletvekilleri ve tüm Erzurum halkı adına davet ediyorum. Siz milletvekili arkadaşlarımızı da tabii görmek istiyoruz Erzurum’da.

Bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çığlık.

AK PARTİ Grubu adına dokuzuncu konuşmacı Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin en önemli çağdaşlaşma projelerinden biri olan Avrupa Birliği üyeliği süreci 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna yaptığımız ortaklık başvurusuyla başlamıştır. AK PARTİ hükûmetlerinin izlediği kararlı ve tutarlı politikalar sonucunda ülkemiz tüm kriterleri aşarak 2005 yılında Avrupa Birliğiyle müzakere eden ülke konumuna yükselmiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğu, ülkemizin ve Türk halkının çağdaş medeniyet seviyesini yakalamak ve geçmek yolundaki hedefini gerçekleştirme azim ve iradesinin en belirgin tezahürüdür.

Değerli milletvekilleri, müzakerelerin başlamasından bu yana geçen süre zarfında 13 fasıl açılmış, 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır. Toplamda 33 fasıldan 17’sinin açılması siyasi gerekçelerle engellenmektedir.

Ülkemizin diğer aday ülkelerden farklı değerlendirilmesine ve ülkemizin önüne, başka aday ülkelerin önüne konmayan tekliflerin ve engellerin konulmasına razı değiliz. Adil ve eşit şartlarda müzakere sürecini kısa sürede neticelendirmeye hazırız. Türkiye 12 faslı bir yıl içinde 5 faslı ise orta vadede açabilecek durumdadır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle müzakerelerimiz çerçevesinde ülkemizde gerçekleştirdiğimiz reformları sadece Avrupa Birliğine üye olabilmek için değil, Türkiye'nin her alanda gelişmesi ve kalkınması için yapıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi, bizim için önemli olan sonuç yani AB üyeliği değil, bu süreçte ülke olarak elde ettiğimiz kazanımlardır. Ülkemizi her anlamda yüksek standartlara ulaştırabilirsek, bundan sonra Avrupa Birliğinin Türkiye için vereceği karar bizden çok kendilerini ilgilendirecektir.

Sonuç ne olursa olsun biz her şekilde yolumuza devam ederiz. Artık, AB ülkeleri Türkiyesiz bir AB olamayacağının farkına varıyor. Bunu sadece biz söylemiyoruz, Avrupa’nın akil adamları, vizyon sahibi politikacıları söylüyor. Her zaman söylediğimiz gibi, Türkiyesiz bir AB’nin küresel bir aktör olabilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman ilerleme hâlindedir. Son açıklanan ilerleme raporunda ülkemizde yaşanan birçok değişim, olumlu gelişmeler olarak ifade edilmektedir. Raporda 33 müzakere faslının 23’ünde ilerleme ya da iyi düzeyde ilerleme olduğu değerlendirilmektedir.

Raporda vurgulanan en önemli değişim, 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Anayasa değişikliğidir. Raporda, bu Anayasa değişikliğinin, kapsadığı alanlar itibarıyla AB üyelik müzakerelerimize çok önemli katkılar yaptığı belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği üyelik sürecimizde politikacıların, bürokratların diyaloğu kadar belki de daha da önemlisi halkların diyaloğu ve iletişimidir. Ülkemizin AB kamuoyları tarafından doğru anlaşılması ve algılanması, halkımızın da AB sürecini tüm yönleriyle daha iyi tanıması çok önemlidir. Bu amaçla, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından iletişim stratejisi hazırlanmıştır. Hedefimiz hem iç kamuoyunu AB süreci hakkında doğru bilgilendirmek hem de AB ülkelerindeki ön yargıları kırmaktır. Bu çerçevede, son bir yıl içinde yaklaşık 100 etkinlik doğrudan gerçekleştirilmiş veya desteklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye-AB mali yardım mekanizmasının genel koordinasyonunun sağlanmasında kilit rol oynayan bir kurumdur. Avrupa Birliği Komisyonu 2007-2013 yılları için aday ve potansiyel aday ülkeler için bütçesinden ayırdığı fonları “Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı” yani “IPA” başlığı altında toplamıştır. Bu kapsamda toplam 11,5 milyar avro ayrılmıştır. Bu bütçeden ülkemize yaklaşık 4,9 milyar avro kullandırılması öngörülmektedir. Bu fonun ülkemiz tarafından en etkin şekilde kullanılabilmesi, katılım sürecini yöneten aktörlerin teknik ve idari altyapısının güçlü olmasına bağlıdır.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kanunu’nun çıkarılması bu çerçevede atılan önemli adımlardan birisi olmuştur. Önümüzdeki süreçte başta merkezî finans ve ihale birimi olmak üzere, ilgili bakanlıkların fonları daha etkin bir şekilde kullanabilmesi için gerekli çalışmalar da hızla tamamlanacaktır. Fonların yönetiminden sorumlu olan kuruluşların personel altyapısının istikrara kavuşturulması, bu kapsamda yapılması gereken çalışmalardan birisi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki dönemde ülkemizin AB yolunda göstermiş olduğu iyi niyet ve gayreti Avrupa Birliğinden de bekliyoruz. AB üyelik müzakerelerimizin diğer aday ülkelerde olduğu gibi siyasi engellemelerden bağımsız olarak teknik bir zeminde devam edeceğini ve katılım yolunda önemli bir ivme yakalayabileceğimizi ümit ediyorum.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.

AK PARTİ Grubu adına onuncu konuşmacı Cüneyt Yüksel, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en kalbi duygularımla saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya tarihinin en büyük refah ve barış projesi olarak tanımlanan Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda tüm kararlılığımızla ilerliyoruz. Bakın, bu sürece hiç kolay gelinmedi. 1959 yılından 2005 yılına kadar elli senelik bir süreç ve AB ile müzakere süreci aşamasına bir türlü geçemeyen bir Türkiye. 2005 yılında gerekli kriterleri yerine getirdik ve Avrupa Birliği ülkelerine başka bir seçenek bırakmayarak resmî müzakerelere başladık. Ayrıca 2002 yılından beri ülkemizin gerek sosyal gerekse ekonomik yönden kalkınmasını sağlamak amacıyla AK PARTİ olarak birçok reform gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye de devam ediyoruz.

Ülkemizde özellikle Anayasa değişiklikleri ve uyum yasalarıyla son yıllarda kapsamlı siyasi ve ekonomik reformlar hayata geçirilmiştir. Tabii bu reformlar öncelikle halkımızın beklenti ve ihtiyaçları sebebiyle gerçekleştirilmiştir. Reformlar neticesinde, ülkemiz, AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya ulaşmıştır. Sadece son bir yıl içerisinde çevre ve gıda güvenliği fasılları müzakerelere açılmıştır. Her iki fasıl, daha önce açılan fasıllardan farklı olarak müktesebatı son derece geniş alana yayılan zor fasıllardır.

2010 İlerleme Raporu’na göre, Türkiye, son bir yıl içerisinde açılması bazı üye ülkelerin engelleri sebebiyle mümkün olmayan fasıllarda bile kayda değer gelişmeler sağlamış, mali hizmetlerden ulaştırmaya, enerjiden yargı ve temel haklar faslına kadar çok çeşitli alanlarda önemli gelişmeler göstermiştir. Yine İlerleme Raporu’na göre Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olmamız, sekiz yıldır istikrar ve güven zemininde hızla gelişen demokratik standartlarımız ve aktif dış politikamız Türkiye’yi çok farklı ve özel bir noktada konumlandırmaktadır. AB süreci, bizler için sadece fasıl açıp kapatmaktan ziyade ülkemizin sosyoekonomik refahının artırılması için çok önemli bir araçtır. Türkiye artık sağlıklı ve hijyenik gıda ürünlerinin tüketildiği, çevreye duyarlılığı gün geçtikçe artan, bilim ve araştırma alanında çok önemli mesafeler kat eden bir ülke hâline gelmiştir. Bizim amacımız, 2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına en üst seviyede uyum sağlamaktır. Böylece, AB’nin yedi yıllık dönemler hâlinde hazırladığı 2014-2020 bütçesine dâhil olmayı hedeflemekteyiz.

Bu süreçte geçtiğimiz yıl zarfında idari kapasitesi büyük ölçüde güçlendirilen AB Genel Sekreterliği AB’ye üyelik sürecimize ilişkin çalışmaların yönlendirilmesi, takibi ve koordinasyonunda çok önemli rol oynamaktadır. Bununla birlikte bazı AB üyelerinin siyasi nitelikteki engelleme çabaları ne ahde vefa ile ne de hakkaniyetle bağdaşmaktadır. Ülkemizin tüm çabalarına rağmen katılım müzakerelerinin bu süreçle doğrudan ilgili olmayan siyasi engeller nedeniyle maalesef yavaşlatıldığını görüyoruz. Bu konulardan birisi de Kıbrıs’tır. Tabii biz bu yaklaşımı açıkçası etik görmüyoruz.

AB ile ilişkilerimizin daha da geliştirilmesinin önündeki bir diğer engel de vatandaşlarımızın AB ülkelerinden vize alma konusunda yaşadıkları sıkıntılardır. Bu çerçevede vatandaşlarımıza vize muafiyetinin sağlanmasına yönelik olarak başlatılmış olan çalışmaların kararlılıkla sürdürülmekte olması memnuniyet vericidir. Vize serbestisi için bir ön koşul niteliğinde olan ve AB ülkeleri açısından büyük önem taşıyan geri kabul anlaşması müzakerelerini de son aşamaya getirmiş bulunmaktayız.

Birkaç gün önce, Avrupa Birliği üyesi olan İsveç, İngiltere, İtalya ve Finlandiya’nın Dışişleri Bakanları International Herald Tribune gazetesinde Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren bir makale kaleme aldı. Türkiye’nin üyeliğini destekleyen AB üyesi ülkelerin sayısının daha fazla olduğunu da söylemem gerekiyor. Dediler ki: “Asıl sorulması gereken soru şu: Türkiye’nin Avrupa’ya sırt çevirip çevirmediği değil, son elli yıldır bütünleşmeye öncülük eden Avrupa’nın kendi temel değerlerine arkasını dönüp dönmediğidir.” Aslında karşılaştığımız siyasi engellerin arkasına da baktığımızda ekonomik sebepleri göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Bakınız, Türkiye için IMF’nin 2010 yılı büyüme tahmini yüzde 7,8; OECD’nin tahmini ise yüzde 8,2. Biz temkinli olarak 6,8 diyoruz. OECD 2050’ye kadar Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük 2’nci ülkesi olacağını söylüyor.

Türkiye Avrupa’da yaşayan 4,5 milyon vatandaşı ile yabancı nüfusun neredeyse yüzde 10’unu oluşturmakta. Avrupa’daki Türk girişimciler 40 milyar euro değerinde bir iş kapasitesine sahip ve toplamda 500 bin kişinin üzerinde insana istihdam sağlıyor. Ekonomik olarak Avrupa’nın gelecek vizyonunun içine Türkiye’nin dinamizmini koymaları bence çok önemli.

Bugün AB Konseyinin kararı açıklanmıştır. CHP Sözcüsü Sayın Öymen, bunun genişlemeyle ilgili bölümünde Türkiye’yle ilgili olarak “katılım” veya “üyelik” kelimesinin yer almadığından bahsetti. Ancak bu belgenin dikkatle okunması hâlinde bu kelimenin yani “accession” , “katılım” kelimesinin birkaç yerde geçtiğini görmek mümkündür. Ayrıca Müzakere Çerçeve Belgesi’ne atıf yapılmaktadır. Bunun içinde de katılım belgesi ana unsur olarak yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Ben, yine, bu vesileyle ABGS bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum ve kuruluşunun 10’uncu yılında gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaptığı özverili çalışmalarından dolayı ABGS’yi tebrik ediyorum. Yüce Meclisi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığıyla ilgili düşüncelerimizi açıklamaya çalışacağım. Öncelikle şunu ifade edeyim: Sayıştay görüşmeleri sırasında yine denetim dışı bırakılan kurumlardan birisi Merkez Bankası oldu. Merkez Bankasının özellikle denetim dışında bırakılması için Hükûmetin ısrarlı bir çabası oldu. Peki, nasıl denetleyecek, Meclis nasıl denetleyecek? Artık önümüzdeki günlerde siyasi iktidar bunun sorumluluğuna katlanacaktır.

Yine, İstanbul’un küresel finans merkezi olması yönünde uluslararası finans kurumu tarafından atılan adımları İstanbul bölge ofisinin bir operasyon merkezi hâline dönüştürmesi yani Washington dışındaki ilk operasyon merkezi hâline getirmesi, Asya Kalkınma Bankası, ardından Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasında bölgesel kalkınma ofisleri açacak olmasını önemsiyoruz. Böylesi durumlarda Merkez Bankasının da İstanbul’da olmasının, merkezinin taşınmasının, altyapısı oluşturulduğu takdirde faydalı olacağına inanıyoruz. Zaten, biz, 12 Eylül hukukunun Ankara’da merkezîleştirdiği, temerküz ettirdiği, işte, bütün sendikaların, bütün derneklerin, bütün partilerin, her şeyin genel merkezi Ankara’da olacak anlayışını da sorgulayan bir partiyiz.

Sayın milletvekilleri, yine, Sayın Bakanın sunuşlarında şöyle bir söz geçiyor: “Hazine Müsteşarlığı KİT’lere görev zararı ve sermaye transferi şeklinde kaynak aktarmaktadır.” deniyor. Doğrusu şaşırdım çünkü AKP döneminde sata sata, özelleştire özelleştire KİT kalmadı ki! Tekel, Sümerbank, PETKİM, TÜPRAŞ, SEKA, bütün limanlar, şeker fabrikaları, ERDEMİR, Telekom, Elektrik AŞ, Eti Madenleri, daha yüzlercesi satıldı. Elde de ne kaldı? Zaten cari açıkları, borçları kapatmak için satılan bu kuruluşlara hangi kaynağı aktardıklarını da doğrusu sunuşlarda görmedik.

Merkez Bankasının gündemi, cari açıkta büyüme rekoru hız kesmiyor. Krizin en sıcak günlerinde, 2008’de 42 milyar, şimdi ekim ayında 3,7 dolara fırlayan açık, on ayda 288 artışla 35,7; yani bu yıl ortalama 45-50 milyar dolar bir açık söz konusu oluyor. Bunda sıcak paranın oynadığı rol sorgulanıyor tabii. Fortisbank’ın açıklamaları, on ayda finansmanın yüzde 45 portföy girişlerinden sağlanması da bu tehlikeye işaret ediyor. Sanıyorum yakında Merkez Bankasının faiz indirimine geçmesi İMKB tarafından da memnuniyetle karşılanıyor.

Tabii, sıcak para geliyor, faizini alıyor, gidiyor, vergilendirmesi, belli bir standarda tabi tutulması gibi bir durum yok. Elin parasıyla da cari açığın kapanmayacağını herkesin bilmesi gerekir. Ancak bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Sayın Bakan Babacan “2010’da yüzde 11 gibi yüksek büyüme sağlanmıştır.” diyor sunuşlarının 5’inci sayfasında. Yine, Sayın Maliye Bakanı “2010’da yüzde 6,8’lik bir büyüme oranıyla tamamlanacağını öngörüyoruz.” diyor sayfa 8. Buradaki rakamları gösteriyorum. Evet, 8. Yine, Sayın Başbakan dün burada konuştular ve dediler ki: “2010 yılının ilk üç çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyüme kaydetmişiz.” Sayfa 22.

Şimdi, burada, 1 Başbakan, 2 tane bakan, üç tane rakam var. Hangisine inanacağız diye soruyoruz tabii. Hangisi doğru? Başbakan mı doğru söylüyor, Sayın Babacan mı doğru söylüyor, Maliye Bakanı mı doğru söylüyor? Tabii, bu kadar Hükûmetin kafası karışık olursa doğrusu şaşkınlık yaratıyor.

Bakın arkadaşlar, 2011 Yılı Mali Program’ının altında da Hükûmetin imzası var. Böyle büyüme rakamlarından bahsediliyor ama kendi imzaları olan rapordan, programdan okuyorum: “Tekstil, hazır giyim sektörlerinde en büyük pazarımız olan Avrupa Birliğinin Çin’e uyguladığı kotaları kaldırması ve buna krizin etkilerinin eklenmesiyle 2009 yılında 2007 seviyeleri altındadır gelişme.” diyor. “Deri ve deri ürünlerinde ithalat azaldı. Kimya sanayisinde 13,9 azaldı, kauçuk, plastikte 9,2; taş, toprağa dayalı sanayide 12.” Şimdi, biz bunun nesini sorgulayacağız? Kendi imzalarınızla bu gerileme ifade ediliyor.

Yine, yenilenebilinir enerji yatırımlarına yönelik kredilere öncelik verildiği konusuna gelince, bizim gördüğümüz, nükleer santrallere, HES’lere, doğayı tahrip eden yatırımlara ağırlık verildiğini görüyoruz. Bu açıdan da bir samimiyet testi söz konusu oluyor.

Değerli milletvekilleri, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kapatılan Halkın Demokrasi Partisi HADEP’in başvurusu nedeniyle verdiği kararda Türkiye’yi mahkûm etti ve orada ifade edilen hürriyetlerin düşünce hürriyeti olduğunu, programlarının sözleşmeye aykırı olmadığını belirterek, Türkiye -defalarca daha önce HEP, DEP, ÖZDEP zamanında mahkûm olmuştu- yine mahkûm oldu. Tabii bunun akıbeti, DTP de aynı şekilde biteceği belli. Tabii bu, Hükûmetin anlayışından kaynaklanıyor. Niye? Yeni anayasa, seçimden sonra; seçim barajı, seçimden sonra; demokratikleşme, seçimden sonra; mali kural, seçimden sonra; adil vergi reformu, seçimden sonra; baş örtüsü, seçimden sonra. Ee Kürt sorunu, seçimden sonra. Ondan sonra oluyor takiye, müdara. “Şeffaf demokrasi” deniyor, ne zehebi ne zihabı ne niyeti gizlemeye gerek kalmadan her şey karışıyor.

Şimdi, Sayın Başbakan burada konuşuyor, kükrüyor “Siz benim sesimi kesemezsiniz, ancak millet kesebilir.” diyor. İyi, hoş da siz milletin sesini niye kesiyorsunuz? Biz de soruyoruz Sayın Başbakan, mademki millete çok saygılısınız, buyurun sizi davet ediyoruz, milletin bu seçimlerde adaylarını özgürce seçmesinin önündeki bütün engelleri kaldıralım, gelin yüzde 10 seçim barajını kaldıralım, halkın sesini kesmeyelim; adil, eşit bir temsil olsun. Kenan Evren’in seçim barajına sığınmak, ondan nemalanmak, iktidar olmak nasıl bir duygu, nasıl bir fırsatçılık, nasıl ahlaki bir konu, nasıl bir demokrasi? Gerçekten samimiysek millete güven konusunda, buyurun hazine yardımını da eşit, partilere dağıtalım; buyurun, davet ediyoruz seçime. Eğer millete saygıysa, millete inançsa, millete güvense, milletin kendi milletvekilini özgürce seçme hakkını da teslim edelim. Onun için bunu da samimiyetsizlik olarak görüyoruz. Maalesef Sayın Başbakan burada bağırıyor tabii, yine her zamanki gibi üslubu öyle biraz da. Diyor ki: “Çaktınız.” Vallahi YÖK’te de siz çaktınız, Anayasa’da da siz çaktınız, Siyasi Partiler Yasası’nda da siz çaktınız; MGK’da da siz çaktınız, Kenan Evren’i yargılayacaktınız, orada da çaktınız; baş örtüsünde de çaktınız, lider sultasında da çaktınız, Meclis grubunu da Meclis bölüğü gibi esas duruşa geçirmekte çaktınız…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Faili meçhullerde…

HASİP KAPLAN (Devamla) – …faili meçhul cinayetlerde çaktınız; çaktınız da çaktınız, işsizlikte, yoksullukta çaktınız. Bu kadar kırıktan sonra da artık tasdikname zamanıdır, yani bunun ötesi yok!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, on dakika süreyi 4 kişi arasında paylaştıracağım, kaç dakika istiyorsanız vereceğim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – İki buçuk dakika.

Burada gerçekten Sayın Arınç’a teşekkür etmek istiyorum. Burada biz Kürtçeyle ilgili bir iki kelime konuştuk tabii. Kendisi de burada bir Kürtçe kelime konuşarak tepkisini dile getirdi. Ama şunu ifade edecektim, Başkandan izin istedim bir açıklama için, vermedi: Meclis Başkanını siz seçtiniz. Meclis Başkanı da stenograflara yazı gönderiyor “Böyle yazın.” diye. Hem şikâyet ediyorsunuz hem düzeltmiyorsunuz. Ben de o çağrıda bulunuyorum: Lütfen, Meclis Başkanı bir an önce yazsın, bunu düzeltsin.

Sayın Egemen Bağış’ı ben hoşgörülü biri olarak tanırım, bilirim, bilmiyorum yanılıyor muyum ama bu yumurta atan öğrenciler için karakola gidip şikâyetçi olduğunu, öğrencilere dava açıldığını duydum. Sayın Bağış soyadınız “Bağış”, bu konularda daha hoşgörülü olacağınıza inanıyorum; anlamaya çalışmanızı öneririm ve bu şikâyetle açılan davanın size daha pahalıya mal olacağını buradan bir hukukçu olarak ifade etmek istiyorum, bir an önce şikâyetinizi geri almanız soyadınıza yakışır; inanın demokrasiye katkı sunacaktır.

Yine şunu ifade etmek istiyorum ki bir halkın kendi kimliğiyle yaşaması kendi ana diliyle mümkün ancak Türkiye’de tabii bu sınırlı; 12 Eylül var, Anayasa 42 var, TMK var, TCK var, Siyasi Partiler Kanunu’nda engeller var. Ancak Kürt dili milyonlarca yurttaşımız tarafından konuşulduğu ve kriterlerin tümünü karşıladığı için Ahmedi Hani’den Mehmet Uzun’a kadar yıllarca kitaplar yazıldı, müzik, tiyatro, sinema, kültürel çalışmalar bütün kısıtlamalara rağmen başarılı bir şekilde oldu. Mahkemelerde, eğitimde, idari makamlarda Kürtçe ana dille iletişim kurulması hakkı pozitif haklardan, ana dilde eğitim-öğretim en temel haklardan. Birleşmiş Milletler Beyannamesi, Avrupa Çerçeve Sözleşmesi, azınlık hakları belgeleri özel ve kamusal alanda kullanım hakkını da içermektedir. Dil hakkı eşitlik ilkesi üzerine kurulu, demokratik toplum çerçevesinde tanınan haklardandır. Dil bir toplumun en değerli yapı taşı olunca, dil toplumun kültürünü ve tarihini gelecek kuşaklara aktararak tarih bilincini de oluşturuyor. Toplumun özellikleri yeni nesillere bu şekilde aktarılıyor. Çok kültürlülük tehdit değil, renktir. Dil bir toplumun en önemli kültür değeri; dil, düşüncenin; dil, bir ulusun aynası. Bu yasakların kalkması gerektiğini düşünüyoruz çünkü Avrupa Birliği bütçesi de görüşülüyor burada, arkadaşlarımız değinecek.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün diğer arkadaşlar da konuşmalarında dile getirdi, tütünü konuşuyoruz. Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Gürsoy geldi, tütünle ilgili konuştu ama tütünden bahsetmedi, Adıyaman’dan bahsetmedi; Kurumun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun nasıl çalıştığını, ne kadar iyi geliri gideri olduğunu anlattı. Sanırım bu ne tütün üreticisinin sorunudur ne Tekel işçisinin, şu anda hâlâ perişan durumda olan Tekel işçisinin sorunudur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye şark tipi tütün üretiminde, oryantal tütün üretiminde dünyada 1’inci sıradaydı, şimdi de dünyada 1’inci sırada. Bu ülkede 550 binin üzerinde ekici geçimini tütünden sağlıyordu; bu yaklaşık 3 milyon nüfus demektir ve yine bir dönem, Tekelde 50 bine yakın işçi çalışıyordu ve geçimini sağlıyordu.

Ben bütçe görüşmeleri döneminde Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı Doktor Mehmet Küçük’ün konuşmasından bir paragraf aktarmak istiyorum: “Tütün üretimi altı coğrafik bölgede yapılmakta, ülkemizde  şark tipi tütün dediğimiz oryantal tütün üretimi ve ihracatında ülkemiz dünya liderliğini sürdürmektedir. Tütün ihracatımız 2009 yılında 97. 184 ton, ekonomiye katkısı 480 milyon 232 bin ABD dolarıdır.” diyor. “2010 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla 31.950 ton tütün üretimi, ekonomiye katkısı 155 milyon 703 bin ABD doları.” diyor ve yine 2009 yılında 77.411 üretici tarafından 81 bin ton tütün üretildiğini, bunun 17 firma tarafından alındığını söylüyor. 2010 yılında 18 firma tarafından 65.339 üreticiyle 63.975 ton tütün üretmek için sözleşme yapılmış. Şimdi şark tipi tütün üretiminde dünyada 1’inci olan ve 2009’da 97.184 ton ihracat yapan, ülkesinde de sigara fabrikası olan, her ne kadar özelleştirilmiş olsa bile, özel firmaların sigara ürettiği bir ülke 97 bin ton ihracat yapıyor, ancak tütün üreticisi ile tüccar 63 bin ton sözleşme yapıyor. Yani, bırakın ülkede üretilen miktarı, ihracatın üçte 2’si tutarında üretim sözleşmesi yapılıyor ve yine sürekli AKP yönetimi, Sayın Başbakan, Maliye Bakanı, diğer yetkililer, bakanlar hep şunu söylüyorlar: “Bizler az gelişmiş bölgelere, dezavantajlı bölgelere Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapmak istiyoruz, oraya öncelik tanıyoruz.” Kapatılan 56 tane yaprak tünün işletmesinin büyük çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’daydı. Bunların birçoğu Adıyaman, Besni, Kâhta, Bafra, Batman, Beşiri, Kurtalan, Siirt, Bitlis, Diyarbakır, Silvan, Bismil, Muş gibi illerdeydi ve diğerleri Malatya’dır, Adana’dır, birçok yerde fakat çoğunluğu, yaprak tütün işletmelerinin çoğunluğu, yüzde 50’den fazla vatandaşın yeşil kartlı olduğu, işsizliğin gerçek, reel anlamda yüzde 50’nin üzerinde olduğu yerlerde.

Bugün, bakıyoruz, Avrupa’nın birçok ülkesi, tütün üreten yedi sekiz ülkesi tütün üreticisine destek primi veriyor. Neden? Siz “Tütün sağlığa zararlı.” deseniz bile… Birçok zaman, AKP’li hatipler buraya çıkıp tütünle ilgili, alkolle ilgili, birinin haram olması, diğerinin sağlığa zararlı olmasından kaynaklı hareket ediyor. Peki, AKP adına konuşan değerli arkadaşımız dedi ki: “Alkol ve tütün piyasasından Türkiye’nin cirosu 27 milyar dolardır.” Sonuçta, insanlar sigara içiyor, tütün içiyor ve alkol tüketiyor. Sizler sigara üretmiyorsanız ülkenizde, sizler tütün ekicisini ortadan kaldırsanız bile insanlar sigara içecek ve o sigara için de gidip yurt dışından tütün ve sigara ithal edeceksiniz ve dışarıya para vereceksiniz.

3 milyon ekici şu anda yok. Peki, nerede bu vatandaşlar? Bu ekiciler  -Doğu ve Güneydoğu’da olanların zaten köylerini boşalttınız- metropollerin varoşlarında, Adana’dan, Mersin’den Antalya’ya, İzmir’den, Manisa’dan, Denizli’den İstanbul’a kadar varoşlarda, birçoğu işsiz ve birçoğunuzun da hafızasında, taş atan çocuklar veya o zor koşullarda tüm şeyin yüklendiği, kapkaççılığın, her şeyin sorumluluğunun yüklendiği, bir olumsuzluk olduğu zaman sırtlarına atıldığı, hazır suçlu var dediği kesimler. Diğer kesimler de kendi illerinde, köylerini terk edip, üretimlerini terk edip kent merkezlerine geldiler, işsiz kaldılar ve seçim dönemlerinde, daha önceki iktidarların, şimdi de AKP’nin seçim dönemlerinde kömürle, buzdolabıyla, makarnayla, diğer yardımlarla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yardımlarıyla oy deposu olarak gördüğü kesimler hâline geldi.

Bir ülke gerçekten bu kadar düşmanlık yapabilir köylüsüne, tütün ekicisine bu kadar düşman olabilir. Yani bir ülke önüne bir program koyup “Ben bu alandaki üreticime düşmanlık yapacağım, onlar benim düşmanımdır.” derse Türkiye'nin son on beş yıldır uyguladığı bu politikayı, özellikle son dönemde, AKP dönemindeki politikayı, sekiz yıllık politikayı gerçekleştirmesi mümkün değil yani bu konuda gerçekten tebrik etmek gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu tütün ekicisinin durumunun dışında bir de Tekel sigara fabrikasında, daha önce alkollü içki fabrikalarında çalışan işçinin durumu var. Dedi ki: “Tekelde 50 bin civarında işçi çalışıyordu ve işçinin çalıştığı her yerde, o işçinin üretiminden kaynaklı, sigara üretiminden, yaprak tütün işlemesinden kaynaklı aldığı maaştan, bulunduğu ilin esnafı da büyük oranda katkı sağlıyordu.” Bugün Muş’ta, Bitlis’te, Adıyaman’da, Batman’da birçok esnaf, Tekel fabrikaları kapandığı için, oradaki işçilerin bir kısmı emekli olup metropollere gitti, diğerleri de işten atıldığı için esnafın büyük bir kısmı ciddi sıkıntılar içinde, birçoğu da kepenk kapattı, onlar da metropollere gitti.

Sigarada, Tekelde, alkollü içeceklerde özelleştirme tutumu ve şimdiye kadarki politikalar milyonlarca insanı olumsuz şekilde etkiledi ve bu kadar olumsuzluktan, kasıtlı politikalardan, ülkenin çıkarına olmayan politikalardan sonra Tekel sigara fabrikasını kapatıyorsunuz, yaprak tütün işletmelerini kapatıyorsunuz, tütün alımı yapmıyorsunuz. 10.980 işçiye de Sayın Başbakan diyor ki: “Yatarak kazanma dönemi bitti; yatan gider, üretmeyene para yoktur.” Yani bu Türkiye halklarına, bu işçiye, emekçiye, alın teriyle yaşayan insana hakarettir ve o 10.980 işçinin büyük çoğunluğu hâlâ şimdi ciddi sıkıntılar yaşıyor. 4/C’ye geçirilenlerin de birçoğu şu anda, yeni başlatıldı, uyum sağlayamadı; aldığımız bilgiler, tek tek başladıkları yerdeki işlerini terk ediyorlar. Ankara’nın göbeğinde, kış ortasında, soğukta, işçilere soğuk su sıkıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Üç dakika süre veriyorum.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Burada, Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da yetmiş beş gün eylem yapıldı. Maalesef bizler… Ben, bu kürsüden tüm Tekel işçilerinden, yaprak tütün işletmecilerden özür diliyorum. Bir ülkenin ana kentinde, başkentinde, Parlamentonun bulunduğu yerde, 550 tane milletvekilinin, bakanın görev yaptığı yerde işçinin bu kadar işkenceyi, cefayı görmesi ve işçinin sorununun çözümlenmemesi büyük bir ayıptır. Burada bizim de payımıza düşen vardır. Ben, Bitlis Milletvekili olarak 10.980 Tekel işçisinden özür diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, tütünün ekilmediği alanların birçoğunda başka iş de yapılmıyor çünkü tütünün üretildiği toprakların birçoğu ya kıraçtır ya meyilli, kullanılmayan arazilerdir veya küçük arazilerdir, başka bir üretimin orada olması mümkün değil. Hükûmet ve Sayın Bakan, alternatif ürün için üreticiye dönüm başı 120 lira teşvik vereceğini söyledi ve bu konuda da tütün ekiminin yapıldığı tüm tarım il müdürlüklerinde çalışma yürütüleceğini, üreticinin bu konuda alternatif ürünle ilgili eğitileceğini, destek verileceğini söyledi. Sayın Bakana buradan soruyorum: Şimdiye kadar tütünün ekildiği illerde, Bitlis’te, Batman’da, Muş’ta, Adıyaman’da, Diyarbakır’da, Samsun’da, Malatya’da, İzmir’de, en büyük kentlerde bile alternatif ürünle ilgili, hangi çalışmalar yürütüldü, nasıl destekler verildi, çiftçi, tütün ekicisi nasıl eğitildi ve şimdiye kadar tütün ekip de tütünü bırakan üretici onun yerine hangi ürünleri ekti veya ekiyor? Bu konuda bir bilginin olması gerekiyor. Eğer siz bir devletseniz, eğer siz dünyanın 17’nci büyük ekonomisi iseniz ve siz, tütünün üretilmemesi gerektiğini düşünüyorsanız, bu konuda da kararınız varsa ve Bakanlığınız da, Sayın Bakan bu konuda alternatif ürünle ilgili çalışma yapacağını söylüyorsa bu konuda yaptığınız çalışma, alınan sonuçlar, elinizde veriler olması gerekiyor. Bu konuda Sayın Bakana soru önergesi de vereceğiz bu bütçeden hemen sonra. Bilgi istiyoruz, hangi üretici, hangi alternatif ürünü ekti, şu anda durumu nedir öğrenmek istiyoruz.

Bu mantıkla hazırlanan bir bütçenin Türkiye halklarının sorunlarına cevap vermesi mümkün değil diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Halis. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, “Diyanet İşleri bütçesi” dendiğinde bence en haksız şekilde uygulanmış bir bütçe ve bir nevi haksızlıklar bütçesi çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede sadece Sünnilerin ve Sünni Hanefilerin bir kurumu olarak görev yaptı bugüne kadar. Zaten kendi kuruluş yasasında da aynen şöyle diyor: “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek.”

Şimdi, bu ülkede yalnızca Müslümanlar mı yaşıyor; Aleviler hangi kapsamda değerlendiriliyor, Hristiyanlar hangi kapsamda değerlendiriliyor ya da farklı inanç kümeleri, grupları hangi kapsamda değerlendiriliyor?

Niye haksızlık bütçesi? Bütün yurttaşlarınızdan almış olduğunuz vergilerle bir bütçe oluşturuyorsunuz ve bu bütçeyi sadece İslam’ın bir mezhebinin hizmetine sunuyorsunuz ve çok ilginçtir, 2009-2013 Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Belgesinin “Değerler” maddesinde ilk başlık şöyle diyor: “İnsan hak ve özgürlüklerine saygı.” Ne demek oluyor bu? Bir yandan bütün vatandaşlardan aldığınız vergiyle bir mezhebin hizmetine sunacaksınız bu kurumu, diğer yandan insan hak ve özgürlüklerine saygıdan dem vuracaksınız. Tabii, bugüne kadar bu bütçe konusunda, Sünni İslam’ın dışındaki kesimler çok da ses çıkarmadı, çok da bu bütçenin yanlış uygulandığını anlatmadılar ama bugün artık dünyanın ileri demokrasilerinin yaşadığı böyle bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığının sadece bir mezhebe hizmet etmesi çok doğru değildir diyorum. Zaten, laiklik esası itibarıyla bakıldığında da laiklik öyle ilkokulda öğrettikleri gibi din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla tanımlanacak kadar dar değildir. Laikliğin esası, din, vicdan ve inanç özgürlüklerinin kendisidir ve bunun devlet tarafından teminata alınmasıdır. Hani Alevilerin devlet tarafından teminatı? Hani Hristiyanların devlet tarafından teminatı?

Şimdi, böyle bakıldığında, gerçekten Diyanet İşleri Başkanlığının çağımız konjonktüründe, ileri demokrasilerin yaşandığı bu dönemde, artık işlevini yitirmiş olduğunu düşünüyoruz. Tabii, böyle bakıldığında da belki çoğunun hoşuna gitmeyecek söz olarak algılayacaktır, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk-İslam resmî ideolojisiyle bu ülkede yaşayan herkesi bir eritme politikası içine girmiştir.

Şimdi, burada ben sadece Aleviler noktasında konuşmaya çalışacağım. Tek partili sistemde, çok partili sistemlerde, hepsinde Aleviler bir arka bahçe olarak görüldü ama Alevilerin talepleriyle ilgili, sosyal yaşamın ihtiyaçlarıyla ilgili bir tek adım atılmadı.

Bugün geliyoruz AKP Hükûmetine. AKP Hükûmeti, bir açılımdır, bir çalıştaydır başlattı. Sayın Faruk Çelik burada. Bakın, Alevi çalıştaylarından bahsettiler. Rapora bakıyoruz: “Aleviliğin çerçevelendirilmesi ve tanımlanması.” Şimdi, Aleviliği çerçevelemek ve tanımlamak sizin haddinize mi düşmüş! Nereden alıyorsunuz bu gücü, kimden alıyorsunuz?

“2) Aleviliğin bir kimlik farklılaşması içinde ortaya çıkmasının sakıncaları.” Evet, Alevilik farklı bir kimliktir. Farklı bir kimliğin olmasında hangi sakınca var? Yani “Tek tipliliği dayatmak yüzyılımızın artık yüz karasıdır.” diyoruz. Herkesin kendi inancıyla, kültürüyle yaşamasının olanaklarını niye sağlamıyorsunuz? Tabii, bunun adı her şeyden önce asimilasyondur yani Sayın Başbakanın deyimiyle cinayettir ve bizim deyimimizle de kültürel soykırımdır, bir inanç soykırımıdır. Tabii, AKP her şeyden önce böyle bir toplum mühendisliğinden de vazgeçmek durumundadır.

Çalıştaylar sonrasında, daha doğrusu çalıştaylar etabının birinde Ökkeş Kenger davet edilmişti. Ökkeş Kenger kim? Maraş katliamının bir numaralı aktörü. Yasalar tarafından aklansa bile Türkiye insanının, Türkiye kamuoyunun, Alevi kamuoyunun vicdanında aklanmamıştır. Böyle söylediğimiz için bize tazminat davası açtı ve alt mahkemede kazandı da.

Tabii, biz buna kısmen anlam vermeye çalıştık ama daha sonra Sayın Başbakanın referandum konuşmalarından Çorum konuşmasını dinlediğimizde bu mesajın ne olduğunu çok daha net anladık. Sayın Başbakan Çorum’da konuşurken Ebussuud’u göklere çıkarıyor. Şimdi, Çorum’da sizin göklere çıkaracağınız başka bir İslam büyüğü yok mu, başka bir Türk büyüğü yok mu?

“Kim Ebussuud?” derseniz, bunu bilmeyen bir tek Alevi yok, öyle zannediyorum ki bu Mecliste bilmeyen tek bir milletvekili de yok. Ebussuud aynen şunu söylüyor Yavuz’un Şeyhülislamı olarak: “Kızılbaşların katli vaciptir, Kızılbaşların malı ve ırzı helaldir.”

Şimdi, böyle diyen bir şeyhülislamın günümüz Başbakanı tarafından göklere çıkarılmasının hangi anlamı vardır? Ökkeş’i çalıştaylara çağırmanın mesajı nedir? Şudur: “Aleviler, Kızılbaşlar, biz size hakkınızı versek bile, unutmayın ki bir Ökkeş her zaman olacaktır, şeyhülislam olacaktır, Kuyucu Murad Paşa olacaktır.” Biz mesajı böyle algıladık. AKP bu konuda Alevilerden özür dilemek zorundadır.

Tabii, AKP ne yaptı? Cemevlerinden dem vurup duruyorlar. Biz “Cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir.” dememize rağmen, bunun böyle olması gerekmesine rağmen, cemevlerine çeşitli adlar buldular, çeşitli adlar bulmaya çalıştılar ve doğrusu, bir türlü “ibadethanedir” demeye yanaşmadılar. Tabii, bizim vermiş olduğumuz, İmar Yasası’na bir tek kelimenin eklenmesine bile sıcak bakmadılar ki o kelime şuydu: Cami, mescit, kilise, havranın yanına bir de “cemevi” konulmasıydı. Bir tek kelime… Yapmadılar.

Şimdi, zorunlu din dersleri dayatıldı. Hani 12 Eylüle karşıydınız? 12 Eylül ürünü zorunlu din derslerini niye savunuyorsunuz? Dün, Sayın Faruk Çelik, Yeni Müfredat Bilgilendirme Toplantısında, “Çözüme bu kadar yaklaşmamıştık. Alevilerin müfredat konusundaki kaygıları da giderilecek.” diyor. Ama bakın ne var burada: 40’a yakın Alevi -sözüm ona, Alevi- derneği çağrılmış, bunun içinde yalnız 3 tanesi Alevilerin hakları için mücadele eden dernek, geriye kalan, açılımlar sürecinde AKP’nin arpalıklarından faydalanmaya çalışan çıkarcı Aleviler, bir başka deyimle, yeşilbaş Aleviler.

Şimdi, toplanmışlar, karar ne? 4’üncü sınıftan 12’nci sınıfa kadar din derslerinde Alevilik okutulacak ama nasıl? 7’nci sınıfta bir ünite, bir hafta, bilemediniz bir buçuk hafta. 12’nci sınıfta yine bir ünite Alevilik var. Gerisi nedir? Geri yıllarda da Hazreti Ali’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin sözlerinin içinde yer aldığı programlar, dersler, konular. Ee peki siz dokuz yılda sadece iki ünite Aleviliği işlerseniz… Bu bir yana, bu işlediğiniz Alevilik dersini kime yazdırıyorsunuz? Hangi Alevi bilginiyle ya da Alevi araştırmacısıyla bir araya gelip, baş başa gelip yazacaksınız? Tabii, bunu da yine kendi Sünni İslam anlayışınıza göre yapacaksınız. Hadi diyelim ki bu ünitelerde Aleviliği işlediniz. Aleviliği nasıl işlediğinizi sormayacağız. Hazreti Ali’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin sözlerini aldığınızda hangi kaynaktan besleneceksiniz? Yani bir…

Sayın Başkan, konuşacaklarsa lütfen dışarıya çıksınlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Yani bir, Alevilerin yaratmış olduğu bir Ali var. Şimdi, siz burada namaz kılan Ali’yi mi tanımlayacaksınız yoksa Kırklar Ceminde semah dönen Hazreti Ali’yi mi?

Yine burada, Alevilerce tahta zülfikâr taşıyan Hazreti Ali’yi mi yoksa metal kılıç kullanan Hazreti Ali’yi mi tanımlayacaksınız?

Yine, Hacı Bektaş Veli konusuna geldiğinde: Hacı Bektaş Veli dünyanın büyük hümanistlerinden ve ulularındandır. Şimdi “Benim Kâbem insandır.” diyen bir Hacı Bektaş Veli’yi tabii yine Sünni algınızla tanımlayacaksınız. Ne diyeceksiniz?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bir şey demeyeceğiz.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Öyledir…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun iki dakika veriyorum.  

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Üç dakika vereceksin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, üçer dakikayı…

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Böyle olunca da yine Türk İslam misyoneri gibi  tanımlayacaksınız. Alevilerin bunu kabul etmesinin mümkünatı yok diyoruz.

Tabii, zorunlu din derslerine karşı olanları ayrıca nasıl değerlendirdiniz? Diyanet İşleri Başkanlığına tehdit unsurları arasında değerlendirdiniz. Alevi köylerine cami yapmaya hâlâ devam ediyorsunuz ve açılan camilere, temeli atılan camilere milletvekilleriniz gidiyor, belediye başkanlarınız gidiyor ve yöneticileriniz gidiyor. Burada Amasya örneği var, vermiş olduğumuz araştırma önergesi var. Bu tekil örneklerden yüzlerce, binlerce size getirmek, kalın kalın dosyalar sunmak mümkündür.

Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın ibadet merkezi olarak açılmasını istedik, olmadı. Madımak’ın ibret müzesi olması talebimiz defalarca alaya alındı. Sanki bu Hükûmet bu devletin bir tek kuruşunu soydurtmuyormuş gibi bu Hükûmetin bir bakanı, Madımak’ın yüksek fiyatla kamulaştırılmasına “Ben, devleti soydurtmam.” dedi. E, kamulaştırdınız, şimdi herhâlde ya kütüphane yapacaksınız ya anı evi.

Tabii, Alevilerin, sıralanarak sorunları bitmez. Her şeyden önce, Aleviler üzerindeki toplum mühendisliğinden vazgeçmelisiniz. Şimdi, cemaatler ve tarikatlar, Hükûmetin ve devletin olanaklarından yararlanarak misyonerlik yapıyorlar. Tunceli’ne bakıyoruz, Fethullah Gülen misyonerleri, artık marka takım elbiseli, kravatlı misyonerler ki okullarda Alevileri Sünnileştirmeyi kendileri için hedef koymuşlar. Bu Fethullah Gülen -ki Tunceli civarındaki Aleviler, Alevi isteklerinin arkasındadır- “Bunlarla orduyla, devletle başa çıkamazsınız, bunların dinleri yoktur.” diyen kişidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Bir dakika istiyorum Sayın Başkanım.

Sonuç itibarıyla da bu okulların açılışına Sayın Çelik gelmişti. Tabii, Sayın Çelik geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız Gül de oradaydı, cemevini ziyaret etmişti. Herkes galoşla girerken kendisi ayakkabılarını çıkararak girmişti. Tabii, bu ister istemez Alevi camiasında bir umut doğurmuştu ama sonuçta ne cemevinin kapısında, çıkışta ne de bugüne kadar cemevlerinin ibadethane olmasına yönelik bir tek adım atılmadı, bir tek söz çıkmadı.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halis.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı merkezî yönetim bütçe yasası çerçevesinde Avrupa Genel Sekreterliği bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Aslında bu 2011 bütçesi, Türkiye’nin bence röntgeninin çıkarılmasıdır, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal, toplumsal, kültürel bir yılın da yüzleşmesidir.

Ayrıca, burada sadece ekonomik yanıyla bakamayız. 1993 Viyana Bildirisi’nin 8’inci maddesi “Demokrasi, kalkınma ve insan haklarıyla, temel özgürlüklere saygı birbirine bağlıdır ve birbirlerini güçlendirir.” diye bir karar almıştır. Şimdi, biz de bu bağlamda baktığımız zaman, gerçekten, 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesinde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin genişlemesini, merkezî doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliği kabul edilmeden önce bazı kriterleri belirlemiştir. Bu kriterler, siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olarak üç gruba ayrılmıştır.

Siyasi kriterler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı olarak belirtilmiş; ekonomik kriter, işleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra, birlik içinde piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunmasını; topluluk mevzuatının benimsenmesi ise siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyuma dâhil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenmesi kabiliyetine sahip olunması olarak belirlenmiştir.

Şimdi, Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin başlıkları demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması gibi dört ana kriter açısından değerlendirilmeye alınmıştır.

Şimdi, biz bu kriterlere ve başlıklarına göz atalım, ki geçtiğimiz 10 Aralıkla başlayan ve hâlâ süren İnsan Hakları Haftası var ve gerçekten insan haklarının fotoğrafının çok karanlık olduğu görülüyor.

Şimdi, biz bir yandan demokrasiyi, insan haklarını, düşünce, örgütlenme özgürlüğünü, kişi güvenliği ve özgürlüğünü esas almayan ve bunu demokrasiye dayandırmayan bir ekonomik kalkınmanın da olmayacağı asıldır.

Şimdi, tabii son günlerde eksen kayması konusu var, “Gerçekten Türkiye, Avrupa Birliği hedeflerinden uzaklaşıyor mu?” şeklinde ve Mısır’ın ünlü gazetecilerinden, yazarlarından Hasan Heykel “Türkiye karar vermelidir, gerçekten yüzünü Batı’ya mı çevirecek, Doğu’ya mı çevirecek?” diyor. Ama son zamanlarda Avrupa Birliği hedeflerinden uzaklaşarak yüzünü Doğu’ya çevirmiş olmasının rastlantı olmadığını görmek gerekiyor.

Şimdi, kuşkusuz Avrupa Birliği bir hedef olmalı. Biz de istiyoruz özgürlükçü, eşitlikçi bir toplum olması açısından, Avrupa Birliğinin demokratik ve siyasi değerlerine ulaşılması açısından ve Türkiye'nin kendi içine kapanmaması açısından çünkü kapanması hâlinde gerçekten ne tür tehlikelerle karşılaşılacağının çok iyi örnekleri var ve bu romanlara da yansımıştır ama gerçekten siz Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini esas alıp da hem Avrupa’yı hem de Türkiye’yi yanıltmaya kalkışırsanız ve perdeleri çekilmiş bir otobüsü dışarıdan sallayarak yolcuların yol aldığını eğer hissettirirseniz, bir gün perdeler açılacak ve gerçek görülecektir.

Şimdi, örneğin, dört dışişleri bakanının, İsveç, İngiltere, Finlandiya ve İtalya dışişleri bakanlarının birkaç gün önce bu International Herald Tribune gazetesinde yazılarının çıkması rastlantı mı? Bakın, bugün de Avusturya Dışişleri Bakanı -ki Avrupa Birliği zirvesine esas olmak üzere, Brüksel’de, biliyorsunuz, dün başlayan ve süren dışişleri bakanları toplantısı var- Avrupa Birliği ile Türkiye'nin yol ayrımında olduğunu söylemiştir. Neden? Çünkü Avrupa Birliği hedefine bağlı birçok sorunla karşı karşıya kaldığını ve bu sorunların çözülmediğini söylemiştir.

2000 yılında, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin oluşturulduğu tam o günlerde, Danimarka vatandaşı biri -ki Türkiye’den zorunlu nedenlerle gitmek durumunda kalmış ve sonra Danimarka vatandaşı olmuş- Türkiye’ye geldi, gözaltına alındı ve işkence gördü ve Danimarka, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye ile masaya oturmadı. Bu vatandaş işkence gördü ve sonra da Danimarka Büyükelçiliği nezaretinde Türkiye’den alınıp götürüldü.

Bakın, şimdi, aynı durumu, örneğin, dört ay önce... Yaklaşık yirmi yıl önce Doğan Akhanlı diye bir insan hakları aktivisti, yazar Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış. Bir döviz bürosunun basılmasına ve döviz bürosunun sahibinin öldürülmesine adı karıştığı ileri sürülerek uzun bir süre, yaklaşık üç yıl cezaevinde kaldıktan sonra bırakılmış ve sonra yurt dışına çıkmış. Yurt dışında insan hakları alanında çalışmış, azınlıklar, ötekiler ve farklı olanlara ilişkin çok ciddi araştırmalar yapmış ve hatta azınlıklara ilişkin, ki 1915 meselesini anlatan bir yapıtıyla da ödül almış bir arkadaş, Doğan Akhanlı. Arkadaşımız dört ay önce Türkiye’ye geldi babasının ağır hasta olması üzerine. Atatürk Hava Limanı’nda gözaltına alındı ve yaklaşık dört ay mahkemeye çıkarılmadı ve babası da yaklaşık bir ay önce yaşamını yitirdi ve Doğan Akhanlı dört gün önce mahkemeye çıkarıldı ve ilk duruşmada serbest bırakıldı. Şimdi, bunu nasıl anlatırsınız siz? Yani böyle bir kişi güvenliği ve özgürlüğü… Özgürlüğünden yoksun bırakacaksınız ve sonra işte, annesinin, babasının, kardeşinin, yakınlarının cenazelerine katılamayan, cezaevinde olmaktan ötürü, ya da yurt dışında sürgün olmaktan ötürü yüzlerce trajedi var. Daha, işte birkaç gün önce Ahmet Kaya’nın 10’uncu yılı nedeniyle o trajedi, hepimizin aslında, hikâyesi.

Şimdi, gerçekten bu dört ülke ne oldu da şimdi Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini istiyor? Avrupa Birliğinin kriterlerine Türkiye tam uyduğu için mi yoksa küresel krizlerini Türkiye üzerinden gidermek pahasına kendi değerlerinden, demokratik değerlerinden, siyasi değerlerinden vaz mı geçiyorlar? Biliyorsunuz, Avrupa Birliğine tam üyelik sırasında -bir böyle anekdot var- tam üye ülkenin kimin olacağına karar vermek için Avrupa Birliğinin on iki ülkesi toplanıyor bir alanda ve bir kaplanı serbest bırakıyorlar ve diyorlar: “Bu kaplanı bir saat içerisinde kim yakalar, getirirse tam üyelik konusunda ona öncelik vereceğiz.” Aradan bir saat geçiyor, işte Romanya geliyor, bitiremiyor, birtakım bahanelerle; Polonya geliyor, “Arazi çok engebeliydi.” diyor; başka, Bulgaristan geliyor, işte “Çok sık ormanlıktı.” falan ama Türkiye gelmiyor. Merak ediyorlar, tam o sıra bir helikopter geliyor o alana ve helikopterden bir fili sarkıtmışlar iple, “Kaplanım’ de, ‘Kaplanım’ de!” diye helikopterden bir ses geliyor. Yani şimdi, fili “kaplan” diye bazen Avrupa Birliğine gerçekten yutturmaya çalışıyorlar. Bize burada “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” diye yutturdukları gibi. Avrupa Birliği bazen file kaplan olarak gerçekten inanıyor, bazen de inanmıyor, işte, konjonktürel duruma göre. Şimdi, İngiltere, İtalya, İsveç ve Finlandiya dışişleri bakanları helikopterden sarkıtılan fili kaplanmış gibi kabul ediyorlar! Bakın, bu da doğru değil. Örneğin, şimdi Mısır’da iki gün önce bir seçim… Yine gerçekten, bütün antidemokratik uygulamalarla Mübarek Başkan olacak ve bu seçimlerin demokratik olduğu konusunda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği destek veriyor. O zaman gerçekten ABD’nin ve AB’nin tam desteğini demokratik ve esas mı alacağız yoksa bunu da mı sorgulayacağız?

Örneğin, şimdi “Kopenhag Siyasi Kriterleri” başlığı yolunda karnemize bir bakalım. Daha bir hafta önce İnsan Hakları Günü’nde öğrencilerin Dolmabahçe’de ve de Siyasal Bilgiler Fakültesinde karşılaştığı resim insan haklarının resmidir. Şimdi ne diyor, örneğin Sayın Bakan, Avrupa Birliğinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Egemen Bağış diyor ki öğrencilere karşı kullanılan baskılara, aynen kendisinin ifadesiyle: “Polise karşı kullanılan şiddet gerçekten aşırıydı.” Yani böyle yumurta, omlet, sucuklu yumurta işlerine girmeyeceğim. Demokrasinin de bir literatürü, terminolojisi var, o nedenle ona girmeyeceğim. Ama şimdi Sayın Bakan gerçekten “orantısız güç” diye öğrenci gençliğe yapılan işkenceyi tam tersinden çeviriyor ve polise karşı kullanılan şiddetin aykırı olduğunu söylüyor. Şimdi, bu nasıl Avrupa Birliği anlayışı, nasıl hukuk anlayışı, nasıl özgürlük anlayışı? Bunu açıklamakta doğrusu güçlük çekiyoruz. Ve aynı gün de Sayın Başbakan “Özgürlük mücadelesi masada yapılır.” diyor. Arkadaşlar, yaklaşık üç buçuk yıldır buradayız, bence Avrupa Birliğinin olmazsa olmazı nedir biliyor musunuz? Birincisi, demokrasi. Onun karşılığı, Kürt sorunu. Şimdi, siz Kürt sorununu çözmeden Avrupalı olamazsınız ya da olsanız, Avrupa Birliği üyesi olsanız ne olacak? Alabilirler de ileride sizi ama Kürt sorununu çözmeden, Kıbrıs sorununu…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sizi almayacaklar mı?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, Kürt sorununu çözmeden…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Dışarıda mı kalacaksınız?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, hep beraber.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Öyle desenize.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hep beraber ama niye bu kadar kaygılanıyor, tepki gösteriyorsunuz ki?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Kendinizi ayırıp…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Dinleyin… Dinleyin bir dakika.

Çünkü bakın, heba etmekte olduğunuz olguları ben burada ifade etmek istiyorum. Dinleyin ve değerlendirin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Kürt sorununu çözmeden siz…

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Sayın Birinci, lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Kürt sorununu çözmeden özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir Türkiye kuramazsınız; bir.

Kürt sorununu çözmeden gerçek bir demokrasiye ulaşamazsınız; iki.

Kürt sorununu çözmeden burada hukukun gücünü, adil yargılanma ve savunma hakkını kullanamazsınız; bu üç.

Dört: Demokratik bir üretimi sağlayamazsınız, üretici güçleri geliştiremezsiniz ve neoliberal politikalarla halkımızı, çalışanları taşeronlaştırmaya, özelleştirmeye, sendikasızlaştırmaya, yoksulluğa ve açlığa itersiniz. Bu önemlidir, bunu…

Bakın, şimdi bir eylemsizlik kararı var. Yeniden silahların susması, sorunların demokratik bir zeminde konuşularak çözülmesine ilişkin önemli bir fırsat yaratılmıştır. 6 kez heba edilen bu fırsatın 7’nci kez heba edilmemesi sizin irade gücünüzdedir.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Tehdit mi bu, tehdit mi ediyorsunuz?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Tehdit değil. Bakın…

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Öyle söyleme o zaman.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, bir dakika… Bakın, biz tehdit etmiyoruz ama sizin bu tehditleri ne zaman, nerede yaptığınızı gördük ve dün de Sayın Başbakanın bu tehdidi doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığına tanık olduk.

Kimi tehdit ediyoruz biz? Biz 20 kişiyiz, azınlıkta bir Parlamento grubuyuz ama bir halkın iradesini temsil ediyoruz ama siz tehdit ediyorsunuz, herkesi korkutmaya çalışıyorsunuz, herkesi yıldırmaya çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Hangi halkın iradesini temsil ediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ha, Kürt halkının, emekçi halkın, ezilen halkın…

AHMET YENİ (Samsun) – Hepimiz temsil ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yeni…

AKIN BİRDAL (Devamla) – O zaman saygı duyun. Herkesi burada, farklı olanları, muhalefeti, öteki olanları… Dışarıda yapıyorsunuz; emekçileri tehdit ediyorsunuz, kadınları tehdit ediyorsunuz, öğrencileri tehdit ediyorsunuz, farklı olanları tehdit ediyorsunuz, insan hakları savunucularını tehdit ediyorsunuz, tehdit etmekle de kalmıyorsunuz cezaevine tıkıyorsunuz ve ondan sonra da, dün, Sayın Başbakan… Tabii, aslında, bizden böyle ana muhalefet ve böyle muhalefet olursa ve böyle toplumsal muhalefet olursa Sayın Başbakan tehdit etme cesaretini ve gücünü kendisinde bulur. Ama bakalım nereye kadar bu tehdit?

Başka bir mesele: Eğer özgürleşecekseniz ve demokratikleşecekseniz bu Kıbrıs sorununu çözeceksiniz. Kıbrıs sorununu çözmeden Avrupa Birliği üyesi olamazsınız, ama olursanız da yine oradaki fiilî durumu, asker gücünü kabul ederek ve sindirerek sizi Avrupa Birliğine alırlar. Mesele Avrupa Birliği hedefinden çok Türkiye'nin eşitlikçi, özgürlükçü, eşit, bir arada yaşamasını esas alan, gerçek demokrasi ve barış içinde yaşamı hedef alan bir ülkeyi inşa etmek olmalıdır. Yoksa, gerçekten… Şimdi, yüzünüzü neden Orta Doğu’ya çevirdiğinizi çok iyi biliyoruz hepimiz. Ama bu kaynaklar ne kadar ve ne kadar sürecek? Ne kadar gelecek? Ve sonra da gerçekten bunun sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız.

Arkadaşlar, bakın, şimdi, birkaç şey söyleyeyim buradan, nasıl Avrupalı olacağız: Örneğin -Sayın Bakana da vereceğim ya yine- şimdi, halkın yönetimi, demokrasi, geçelim. İşkence ve kötü muamele, işte şu anda 2010 yılında 319 işkence ve kötü muamele gören kişiler İnsan Hakları Vakfımıza başvurmuş. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkında ciddi müdahaleler yapılmakta. Bakın, bu müdahalelerde 2 kişi yaşamını yitirmiş, 143 kişi yaralanmış ve 1.216 kişi gözaltına alınmıştır, 152 kişi tutuklanmıştır. Bunlar 2010 yılının rakamları. 2010 yılındaki cezaevinin rakamı -30 Kasım itibarıyla Sayın Adalet Bakanının verdiği rakamlar- 21. 098’e  ulaşmıştır, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tutuklu ve hükümlü sayısı ilk kez böyle bir rakama ulaşıyor ve bunun yüzde 47’si tutuklu ve tutukluluğun ne kadar sürdüğü zaten konuşuluyor, biliniyor ama bunun bir ceza olmaktan çıkarılması konusunda hiçbir şey yapılmıyor ve tabii burada tutuklu hastalar var, 94 kişi. Peş peşe örneğin 32 kişi öldü cezaevlerinde sağlık durumları iyileştirilmediği için. Bunları söyledik biz. Bırakın, bunları siyasi kaygılardan uzak, sadece insan olmaktan kaynaklanan saik ile beraber bunların çıkarılmasını sağlayalım. Bu Adli Tıp Kurumunu siyasi bir kurum olmaktan çıkaralım. Siyasi bir hareketle ideolojik olarak karar veriyor. Devlet hastanesinden alınan bir hastanın cezaevinde kalamayacağına dair raporu yok sayıyor ve sonra da onun cenazesi çıkarılıyor. Buna nasıl vicdanınız razı oluyor? O nedenle bunun da giderilmesi gerekiyor.

Bakın, “KCK” adı altında Kürt siyasi muhalefeti tasfiye etmeye çalışılıyor ve “devrimci karargâh” adı altında da sol sosyalist muhalefet tasfiye edilmeye çalışılıyor. Emekçilerin -Tekel işçilerini işte en yakında gördük, yarın, 18’inde yine burada olacaklar, Ankara’da toplanacaklar- hak arama mücadelesini biber gazlarıyla, tanklarla, toplarla, postallarla, coplarla durduramazsınız ve durduramayacaksınız ve şimdi onları da etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz. Öğrenci gençliğin dinamizmini ve yurtseverliğini etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz. O zaman ne yapmak istiyorsunuz? Muhalefetsiz bir demokrasi istiyorsunuz. Bu, demokrasi değil; bu, olsa olsa sivil diktatöryal bir durumdur. Bunun da sonuçlarının tarihte nasıl bittiği ve biteceği örnekleri vardır.

Eğer Avrupa Birliğinin tam üyesi olacaksanız, bakın, faşist darbeler sonucunda çok önemli mağduriyetler yaratılmıştır, bu mağduriyetleri gidermek zorundasınız. Örneğin, 1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan subayların mağduriyeti giderilmiştir. 71, 80 ve 28 Şubatta atılan subayların hâlâ mağduriyeti giderilmemiştir. Eğer Avrupa Birliğinin yine üyesi olacaksanız o zaman Avrupa Konseyi üye ülkelerinde vicdani ret hakkını kabul edeceksiniz. “Ben ölmek ve öldürmek istemiyorum.” diyen gençlerin talebini insan hakları olarak kabul edeceksiniz ve bu vicdani reddi hukukunuza geçireceksiniz. Azerbaycan ve Türkiye’den başka bu hakkı kabul etmeyen ülke kalmamıştır. Avrupa Birliği, 27 ülkede vicdani ret hepsi tarafından kabul edilmiş, 12’si sosyal hizmetlere ayırmıştır, geri kalanlar da mecburi askerlik görevini ortadan kaldırmaktadır.

Şimdi, örneğin, gerçekten nasıl bir kör torbada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, dün yine görüyoruz, başvurdu arkadaşlar, arızlı, hemen yanı başınızda, depremzedeler… 20 milyon dolar “Saddam yardımı” diye adlandırılan, hâlâ 10 milyonun nerede olduğunun hesabı verilmeyen, 10 milyon dolarla yapılan konutlardan şimdi depremzedeler zorla çıkarılmak isteniyor. Çıkarılıp yerine bürokrasinin orada üst düzeydeki insanları veriliyor ve şu anda açlık grevindeler ve çadırdalar. Bunları şimdi nasıl görmemezlikten geleceğiz?

O nedenle, sayın milletvekilleri… Bakın, bazı müktesebata dayalı düzenlemeler ya da adları yapılıyor. Şimdi, örneğin ne denildi? Ulusal İnsan Hakları Kurumu Kanun Tasarısı, Birleşmiş Milletlere, Paris Prensipleri’ne aykırı olduğu için hâlâ getirilemedi, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda beklemeye alındı. Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Taslağı bir türlü tasarı hâline getirilmedi. Polis ve jandarma denetim mekanizması yasallaştırılmadı. İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilip onaylanmadı.

O nedenle, bence bu Avrupa Birliği olursa gerçekten, insanlık ailesi artık yalnız yaşaması mümkün değil. Biz de istiyoruz bunu ama Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz olan Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne bağlı, gerçek demokrasi, herkes için insan hakları ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması…

Arkadaşlar, bunlar hepsi sözde. Hrant’ın katillerini hâlâ çıkarmadınız. Failleri biliniyor Hrant’ın ama çıkarmadınız. Ne yaptınız? Bir de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine savunma gönderdiniz ve ne kadar utanç verici bir savunmaydı. Irkçı, ayrımcı Nazi subaylarının katledilmesinin gerekçesi Hrant Dink’in katledilme gerekçesi olarak gösterildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKIN BİRDAL (Devamla) - Bu ne kadar utanç verici. Bu nasıl bir Avrupalılık anlayışı ve hukuk anlayışı?

BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Tamam, yeter artık.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Biz de dinleyeceğiz, siz de dinleyin.

Teşekkürler Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.46

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası şahsı adına, lehte, söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’da.

Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız; AK PARTİ Grubu adına 2011 yılı merkezî bütçesi adına söz almış bulunmaktayım. Tüm heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Gecenin bu saatinde yüce Parlamentomuzun çok yoğun bir mesai verdiğini bilerek de sözlerimi biraz da kısa tutmaya çalışacağım.

2011 yılı bütçemizin Türkiye’mize hayırlı olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı bu 9’uncu bütçe, hiç şüphesiz ki Türkiye’de istikrarı, hiç şüphesiz ki Türkiye’de değişimi ve gelişimi sağlayan, sekiz yıllık süre içinde bulunduğu coğrafyada gerçekten bölgesel bir güç olan, bölgesel güç olmakla birlikte küresel güç olmaya namzet olan bir Türkiye’nin elbette ki bütçesinin de hiç şüphesiz ki Türkiye’nin geleceğine matuf bir bütçe olması gereğiyle Hükûmetimiz tarafından ele alınmıştır.

Şimdi, tabii, burada ben dünkü konuşmaları da dinledim, bir polemik konusu yapmak için de yüce heyete arz etmek istemiyorum ama şurası bir gerçek ki, yine, bugün bir arkadaşımız çıktı, yapılanları reddederek, Hükûmetimizin cumhuriyet tarihinden bugüne kadar gerçekten yaptığı büyük hizmetleri reddederek muhalefet yapma noktasında burada görüşlerini serdetti.

Değerli arkadaşlar, ben Parlamentoda eski bir milletvekiliyim. Bir rahmetli Özal’la çalıştım -rahmetli Özal’a her zaman saygı duydum, yâd ettim- sonra diğer partilerle, ANAP ve Doğru Yol siyasetinde bu Parlamentoda yer aldım. Samimi bir itirafımdır, ben AK PARTİ hükûmetleri döneminde görev yapmaktan her zaman gurur duydum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü AK PARTİ hükûmetlerinde görev yapmak, benim için bir parlamenter olarak bir şereftir arkadaşlar. Çünkü biliyorum ki onun lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu memleketin sevdalısıdır; bu memlekete hizmet etmek için gece gündüz çalışan ve Türkiye’nin meselelerini çözmek için dirayet gösteren ve dünyada lider olarak adını en çok söylettiren bir Başbakanımızdır, bir devlet adamıdır. Elbette ki Başbakanımızla gurur duyuyorum, elbette ki AK PARTİ hükûmetlerinin sunmuş olduğu bu bütçenin Türkiye’nin yararına olacağına inanıyorum.

Şöyle ki, şimdi, değerli arkadaşlar, düşünün, bir bütçe düşünün, yüzde 42’si faize gidiyor. Ha, sekiz yıl önce. Geçmişi eleştirmek için de söylemiyorum, bu, hepimizin vicdanını kanattığı için söylüyorum. Bir bütçe düşünün ki yüzde 42’si faize giden bütçenin yatırım kalemlerini, maalesef, hani tefeciye para öder gibi ödeyen bir bütçe ödeneği. Kimin hakkı? 70 milyonun hakkı. Bu bütçe yüzde 42’den yüzde 15’lere düşürülen bir faiz oranıyla karşı karşıya gelmiştir. Evet, bu bir başarıdır. Bu, Türkiye için yapılan, bütçe dengeleri açısından, çok önemli bir reformdur arkadaşlar. Bunu da Hükûmetimize borçluyuz, AK PARTİ’ye borçluyuz.

Şimdi, tabii yollardan, hastanelerden filan falan bahsedildi. Bunları reddettik, işte “Bunlardan bahsetmenin ne yararı var?” dendi, arkadaşlarımız bunu söylediler. Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ilk kez bir hükûmet, Türkiye’de 81 ilde 80 tane üniversiteyi hayatiyete geçiriyor, işte bu bütçeden dolayı, bu yatırımlardan dolayı. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu, Hükûmetimizin başarısıdır. Bu, Hükûmetimizin Türkiye’ye verdiği değerin sonucudur. Bir hükûmet düşünün ki 250 tane hastane yapıyor. Bir hükûmet düşünün ki cumhuriyet tarihinden bugüne kadar yapılan 6 bin kilometrelik duble yolun 2 katından daha fazlasını yapıyor. İşte bu, AK PARTİ Hükûmetinin başarısıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, AK PARTİ’nin iktidarda yıpranmamasının ve halka rağmen siyaset yapmamasının başarısıdır. Dolayısıyla Hükûmetimizin son dönemlerde bu bütçeyle ilgili çalışmalarını da gerçekten takdirle karşılıyorum. Şöyle ki: Son dönemlerde Diyanetteki gelişmeleri de ciddi olarak gündeme getirmek lazım. Değerli Bakanımız birazdan burada mutlaka Hükûmet adına görüş serdedecektir ama şurası bir gerçektir: Türkiye’de bugüne kadar dokunulmayan her nokta -demokratik haklar, makroekonomik süreç…- yalnız ve yalnız AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleşmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

SAFFET KAYA (Devamla) – Geçmişte Alevi vatandaşlarımızın oyunu alarak Alevilerin kültürel haklarını unutanlar, maalesef, oy aldıktan sonra onları bir amaç değil araç olarak, oy potansiyeli olarak görerek seçildikten sonra unutmuşlardır. Belki o vatandaşlarımızdan en az oy alan parti olarak, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ilk kez Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını hükûmet nezdinde gündeme getiren, Diyanette yeni bir yapılaşmayı gerçekten reform niteliğinde ele alan tek hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir kesinlikle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Ne yaptınız ya, ne yaptınız?

SAFFET KAYA (Devamla) – “Doğu ve Güneydoğu meselesi”, “Kürt meselesi” dediğimizde de, çok samimi olarak itiraf ediyorum ki “Geçmiş dönemlerde Kürt yoktur.” diyenler, Kürtleri asimile etmeye kalkanlar ve o günkü şartlarda o şerefli halkı reddedenler, o sorunu bir şekilde Kürt realitesi olarak kabul ettiklerini, Doğu, Güneydoğu meselesi olarak kabul ettiklerini ifade edenler bu meseleye hiçbir zaman önem vermediler. Evet, bu savaş bitmeliydi, bu kardeşlik teessüs ve tecessüm etmeliydi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen… Teşekkür için açıyorum mikrofonunuzu.

Buyurun.

SAFFET KAYA (Devamla) – Peki efendim.

Bunu ilk defa, ilk defa bu yangını söndürmek adına, kardeşliğe, beraberliğe gerçekten katkı sağlamak adına, AK PARTİ Hükûmeti ve onun Başbakanı, onun lideri, bu ateşten koru kendi kucağında tutarak Türkiye’de barışa ve kardeşliğe katkı sağlamaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Habur’la gurur duyuyorsunuz!

SAFFET KAYA (Devamla) – Bu sürecin yalnızca iktidarın değil, bu sürecin muhalefetin de kesinlikle katkısıyla gerçekleşmesi gerekir. Umuyorum ki muhalefet-iktidar Türkiye’de barışa, kardeşliğe, demokrasiye, kültürel haklara ciddi bir şekilde katkı sağlayacaktır.

2011 bütçesinin memleketimize, milletimize hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Tüm yüce heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımızla selamlıyorum, hürmet ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Şimdi söz sırası, Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’a aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz on sekiz dakika. Sayın Çelik’in süresi on yedi, Sayın Bağış’ın süresi on beş dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe görüşmeleri vesilesiyle sizleri saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bu bütçe görüşmeleri, 2011 bütçesiyle ilgili görüşmeler aslında küresel ekonominin son derece kritik bir dönemine denk geldi. Bu yıl her ne kadar 2009 yılıyla mukayese edildiğinde dünya ekonomisinde bir pozitif büyüme rakamı görecek olsak da aslında dünya ekonomisiyle ilgili önemli riskleri de gözlüyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelerin kamu açıklarıyla ve borç stoklarıyla ilgili şu anda bulunduğumuz nokta, şu anda gördüğümüz tablo gerçekten endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Tarih boyunca baktığımızda gelişmiş ekonomilerde bu kadar yüksek borç stoku ancak bir dünya savaşında görülmüş.

Yine, bankacılık sektörüyle ilgili 2009 yılında görmüş olduğumuz sıkıntılar henüz tam anlamıyla giderilmiş değil ve bilançoların düzelmesi daha yıllar alacak, on yıllar alacak.

İşsizlik pek çok ülkede artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda işsizliğin arttığı bir tabloyu görüyoruz. Bu da bu ülkelerin büyüme oranları üzerinde sürekli baskı oluşturacak, sürekli sıkıntı oluşturacak.

Özellikle son aylarda hem Amerikan Merkez Bankasının hem Avrupa Merkez Bankasının başlatmış olduğu yeni likidite tedbirleri, bir bakıma para basma operasyonu dünyada temel para birimlerinin fiyat istikrarıyla alakalı endişeleri de büyütmüş durumda.

Türkiye’ye baktığımızda ise Türkiye’de oldukça farklı bir tablo var. Türkiye özellikle 2009 yılının ortalarından itibaren dünyadan ve pek çok gelişmekte olan ülkeden, Avrupa bölgesinden olumlu bir şekilde ayrıştı. Türkiye'nin sağlam bankacılık sektörü bu krizden çıkışta en önemli dayanak noktalarımızdan birisi oldu. Yine Türkiye'nin krizden çıkış stratejisini, orta vadeli programını açık bir şekilde ortaya koyması ve pek çok ülkeden önce bu programı ortaya koyması yine Türkiye'ye önemli bir öngörülebilirlik getirdi ve Türkiye'nin kamu maliyesi alanında neler yapacağını bir bakıma açıkça ortaya koymuş bir ülke olmasını sağladı.

Güven endeksleri çok hızlı bir şekilde yükselmeye başladı. Bugün bakıyoruz, tüketici güven endeksi son iki yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor; üretici güven endeksi son dört yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. Avrupa ülkeleriyle Türkiye'yi mukayese ettiğimizde yine toplumun güveni, tüketicinin geleceğe bakışı, iş dünyasının geleceğe bakışı, tüm bu araştırmalarda çok çok yüksek bir noktada, Türkiye geleceğe en güvenle bakan tüketiciyi ve geleceğe en güvenle bakan iş kesimini şu anda içinde barındıran bir ülke. Bunu uluslararası karşılaştırmalı pek çok istatistikte de açık bir şekilde görüyoruz.

Türkiye'ye duyulan güven aynı zamanda Türkiye'nin kredi temerrüt takas oranlarına da yansımış durumda. Bu, oldukça önemli bir gösterge ve ülkelerin ne kadar güvenilir olup olmadığını, o ülkeye piyasaların ne kadar güvendiğini gösteren önemli bir ölçüt. Bugün saat on buçuk itibarıyla bu rakamlara baktığımızda Türkiye'nin risk priminin yüzde 1,3’e düştüğünü görüyoruz. Bu şu anda 12 Avrupa Birliği üyesi ülkeden daha düşük bir oran yani şu anda AB üyesi olan 27 ülke içerisinde 12 ülke Türkiye'den daha riskli, daha tehlikeli görünüyor piyasalar tarafından, yatırımcılar tarafından. Şöyle bir bakacak olursak, Polonya, Belçika, İtalya gibi ülkeler, İspanya gibi ülkeler Türkiye’den çok daha yüksek bir risk oranına sahip bugünlerde.

Bu dönemde Türkiye tüm Avrupa bölgesinde borç stokunu millî gelirine oran olarak düşüren tek ülke. Şu anda Avrupa’ya bakıyoruz, 2010 yılında her bir Avrupa ülkesinin borcu millî gelirine oranla artarken, Türkiye’nin borcu millî gelirine oranla bu yıl içerisinde, 2010 yılı içerisinde düşmüş durumda.

Bankacılık sektörüne bakıyoruz, bankacılık sektörümüzün kredi hacmi uzun bir süre 370 milyar lira civarında seyrederken, kriz döneminde aşağı yukarı sabit devam etti, geçen sene eylülden bu yana kredi hacminde genişleme başladı ve şu anda 500 milyar lirayı geçmiş bir kredi hacmi var. Bunun üçte 1’i bireysel krediler, dörtte 1’i KOBİ kredileri ve dışında kalan kısmı da kurumsal ve ticari kredilerden oluşuyor. Bu artışın da yine aşağı yukarı dağılımı aynı. Yani son bir yıllık dönemde hangi kredi alanlarında artış oldu diye bakacak olursak, yine üçte 1’ini bireyselde görüyoruz aşağı yukarı, dörtte 1’ini KOBİ’lerde ve diğer kalanını kurumsal ve ticari kredilerde görüyoruz.

Takipteki kredi oranında ciddi oranda azalma oldu. Hem kredi hacmi artıyor hem bu krediler artık çok daha düzgün ödeniyor. Geçen sene yüzde 5,4’e ulaşan takipteki kredi oranı, bu yıl yüzde 4’e kadar düşmüş durumda. Dönen çeklere bakıyoruz, geçen sene mart ayında yüzde 10’la zirve yapmıştı, oysa şu anda dört beş aydır arka arkaya her gece Merkez Bankası takastan dönen çeklerin oranı yüzde 3 küsurlara düşmüş durumda.

Bütün bu olumlu tablo Türkiye’de hızlı bir büyümeyi de beraberinde getirdi. Üç ayrı Hükûmet temsilcisinin üç ayrı büyüme rakamı verdiğiyle ilgili bir eleştiri vardı. Bu üç rakam da ayrı ayrı doğrudur. Türkiye’nin ilk altı aydaki büyüme oranı yüzde 11’dir, ilk dokuz aydaki büyüme oranı yüzde 8,9’dur geçen senenin aynı dönemlerine göre ve bu senenin toplamıyla ilgili bizim, Orta Vadeli Program’a koyduğumuz varsayım da yüzde 6,8’dir. Dolayısıyla bu üç rakam da tek tek doğru rakamlardır, her birisi bizim resmî istatistiklerimizde, resmî yayınlarımızda yer alan rakamlardır ve bu rakamlar, bu büyüme oranları hem bu yıl hem de gelecek yıl yine Türkiye’nin Avrupa’nın en hızlı büyüyecek ekonomisi olacağına işaret etmektedir. Bu büyüme aynı zamanda istihdam üreten bir büyümedir. Bu yılın üçüncü çeyreği ve geçen senenin üçüncü çeyreğini mukayese edecek olursak, toplam 1 milyon 87 bin kişilik istihdam artışı olmuştur Türkiye'de ve işsizlik oranı bu dönemde 2 puan aşağıya düşmüştür ve tüm ILO üyesi -yani Uluslararası Çalışma Örgütü- ülkeler içerisinde işsizlik oranı düşen tek ülke yine Türkiye’dir bu dönemde. En çok istihdam üreten ülke yine Türkiye’dir.

Tabii, bugün 2011’in bütçesini görüşüyoruz ve benzer bütçe görüşmeleri Avrupa’nın pek çok ülkesinde yapılıyor, dünyanın pek çok ülkesinde yapılıyor. Belki bu kadar rahat, bu kadar belki katılımın hani nispeten düşük olduğu ve böylesine rahat sohbetlerin kahkahalarla yapıldığı bir bütçe görüşmesi şu anda pek dünyada görülmüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Evet, doğru, haklısın.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sizi ciddiye almıyorlar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bakın, rahat arkadaşlarımız, oturuyorlar, sohbet ediyorlar, yüzler gülüyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Dinlemiyorlar Sayın Bakan sizi.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Tuzunuz kuru, gülersiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu pek görülen bir tablo değil, aslında bu iyiye işaret. Daha önce de dikkate alındı, bu ekonomi yönetiminin en önemli birimlerinin bütçesi görüşülürken Meclisimiz çok şükür rahat, yüzler gülüyor.

Şimdi, aslında, başka ülkelerde neler görüşülüyor, hava nasıl meclislerde, tartışmalar nasıl bunun da farkına varmamız lazım. Diğer meclislerde neler görüşülüyor? Emekli maaşlarının neden dondurulması gerektiği tartışılıyor. Memur maaşlarının neden düşürülmesi gerektiği pek çok mecliste şu anda dünya genelinde tartışılıyor. Yatırım harcamalarının neden kesilmesi gerektiği hararetli bir şekilde tartışılıyor. Vergi oranlarının neden mecburen artırılmak zorunda kalındığı pek çok mecliste şu anda tartışılıyor. Sosyal harcamalarda neden kısıtlamalara gidildiği şu anda dünya genelinde pek çok mecliste tartışılıyor. Çok şükür, bugün biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyümeyi konuşuyoruz, istihdamı konuşuyoruz, sosyal harcamaları nasıl artırdığımızı konuşuyoruz, ARGE harcamalarımızı nasıl artırdığımızı konuşuyoruz, vergi gelirlerimizin nasıl artacağını ve harcama tarafında bütçemizin makul bir ölçüde nasıl bir artış yapabildiğimizi konuşuyoruz. Bunun da kıymetini bilmemiz lazım. Gerçekten, Türkiye’nin şu anda bulunduğu nokta, tüm dünyada parmakla gösterilen bir nokta.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, çalışanların yüzde 41’i asgari ücretin altında maaşla çalışıyor. Ne diyorsunuz siz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Hangi istatistiğe bakacak olursak olalım, hangi göstergeye bakacak olursak olalım, Türkiye gerçekten çok çok olumlu bir şekilde dünyadan ayrışmış bir durumda.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Benzin fiyatlarında da öyle oldu Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Tabloya, genel tabloya şöyle bir bakacak olursak: Burada özelleştirme uygulamalarıyla ilgili konular gündeme geldi. Şu anda Türkiye çok açık, şeffaf bir özelleştirme uygulaması yapmakta. Bakıyorsunuz, kaç tane kanaldan canlı yayınlanan özelleştirme ihaleleri yapıyor Türkiye. Açık, şeffaf, gizli saklısı yok. Herkes oturuyor oraya. Kameraların önünde canlı yayında bir açık ihale sistemi uyguluyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Manisa da öyle oldu değil mi Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu tür uygulamalar, bakın, dünyada da az.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tarih bunları yazacak!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bizim açık, şeffaf politikalarımızın bir sonucu bu.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Gemlik Gübre de öyle oldu!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yine, bir başka önemli konu, Türkiye'nin ithalatıyla ilgili konular. Bakın, Türkiye enerjide net ithalat anlamında yüzde 74 oranında dışa bağımlı bir ülke. Türkiye büyüyen bir ekonomi olacaksa, Türkiye yatırım yapacaksa, üretim yapacaksa Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var. Kendi petrol kaynaklarımız çok çok kısıtlı olduğu hâlde, doğal gaz kaynağımız şu an itibarıyla olmadığı hâlde ne yapacağız? Biz bu enerjiyi mecburen ithal edeceğiz ve bu enerji ithalatı bizim dış ticaret dengemizde…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yenilenebilir enerji kaynaklarına niye gelmiyorsunuz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – …ödemeler dengemizde hep önemli bir kalem olmaya devam edecek. Ne zamana kadar? Nükleer enerji tesisleri devreye girene kadar. Ne zamana kadar? İnşallah, Karadeniz’de, başka yerlerde kendi petrolümüzü bulana kadar.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yenilenebilir enerjiyi devreye sok Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Dolayısıyla enerji ithalatı bizim ödemeler dengemizde, cari dengemizde önemli bir, ağır bir kalem olarak yer alacak ve cari açığımızın oluşmasında da bunun mutlaka etkisi olacak.

Bizim hızla büyüyen, yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde de yine girdi bağımlılığımız var ve bu böyle olmaya devam edecek. Türkiye dışa açık bir ekonomi, yüksek teknolojiye sahip bir ekonomi, hep daha iyiyi hedefleyen bir ekonomi olduğu sürece bu ithalat olacak. Ancak önemli olan burada nedir? Önemli olan, Türkiye'nin rekabet gücünün pek çok sektörde artarak Türkiye'nin daha çok katma değer üreten ve böylece, cari denge noktasında daha iyi bir noktaya ulaşan bir ülke olmasını sağlamaktır.

Yine kamu tasarruf oranlarıyla ilgili konular gündeme geldi. Bakın, 1990’lı yılların çoğunda kamu tasarruf oranımız eksi. Ta 2004 yılına kadar kamu kesimi tasarruf oranı gayrisafi yurt içi hasılaya göre eksi seyrediyor. Ne zamana kadar? 2005 yılına kadar. 2005 yılında, ilk defa artı veriyoruz ve geçen seneki küçük bir eksiye rağmen, her yıl artık kamu tasarruf oranımız artı 1 değere geçmiş durumda. Bir bakıma, o 1990’lı yılların, o sıkıntılı yılların etkilerinin de artık yavaş yavaş ortadan kalktığını görüyoruz.

Ben şunu da özellikle belirtmek istiyorum ki Türkiye, son sekiz yıldır, hem uluslararası doğrudan yatırımlar için hem de portföy yatırımlar için bir cazibe merkezi hâline geldi ve Türkiye’de güven ve istikrar olduğu sürece, ülkemize gelen sermaye miktarı ülkemizden çıkan sermaye miktarından hep daha fazla olacaktır. Sekiz yıl boyunca, her yıl Türkiye’ye giren sermaye miktarı çıkan sermayeden daha fazla olmuştur. Net anlamda, Türkiye’deki uluslararası sermaye stoku sürekli artış arz etmiştir. Türkiye’ye gelen sermayenin daha kalıcı türden olması, doğrudan yatırımların ağırlıklı olması ve portföy yatırımı olarak giren sermayenin de daha uzun süreli olarak gelmesini biz tabii ki tercih ederiz. Bu konudaki temel yaklaşımımız şudur: Türkiye'nin dışa açık bir ekonomi olma özelliğini mutlaka korumak zorundayız. Türkiye, dünya ekonomisiyle entegre, Avrupa ekonomisiyle entegre, dışa açık bir ekonomi olmuştur ve böyle olmaya da devam edecektir.

Türkiye’ye giren sermayenin daha uzun süre kalmasını cazip kılmak da yine bizim bütün kurumlarımızın, ekonomiyle ilgili tüm kurumlarımızın önem verdiği bir konudur, önemli bir hedeftir. Kısa süreli sermaye hareketlerinin sebep olabileceği olumsuz sonuçlara karşı, hem özel sektörün hem de kamu kuruluşlarımızın, kurumlarımızın daha korunaklı bir yapıya sahip olması da yine bizim şimdiye kadar uyguladığımız ve bundan sonra da dikkat edeceğimiz önemli politika alanlarıdır. Bu sermaye hareketleriyle alakalı bizim temel politikalarımız öncelikle mali disiplindir, ihtiyatlı para politikalarıdır, yapısal reformlardır, serbest kur rejimidir ve makro ihtiyati tedbirlerdir.

Özellikle makro ihtiyati tedbirler konusunun ben altını çizmek istiyorum. Şu anda sermaye hareketleri tüm dünyada tartışılan bir konu. Özellikle, Amerikan Merkez Bankasının ve Avrupa Merkez Bankasının görülmemiş oranlarda para basması ve bunun bir bakıma, âdeta karşılıksız sayabileceğimiz şekilde yapılması, özellikle Avrupa Merkez Bankasının bunu şeffaf olmayan yöntemlerle yapması, ne zaman, ne kadar para basıp, ne kadar parayı, ne şekilde piyasaya sürdüğü konusunda da üstü örtülü bir operasyon olması gerçekten kaygı uyandırıyor ve tüm kurumlarımızın da bu noktada mutlaka teyakkuz hâlinde olması gerekiyor. Son derece yakından izlenmesi gereken bir konu, son derece dikkat edilmesi gereken bir konu ama buna dikkat ederken, bu konuları ele alırken ve bu konularla ilgili politika ve tedbir üretirken de asla Türkiye’yi kendi içine kapatan, yasakçı bir tutuma da girmememiz gerekiyor. İlgili bütün kurumlarımız, Merkez Bankamız, Hazinemiz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulumuz bu konular üzerinde çok yakından çalışıyorlar iyi bir koordinasyon hâlinde, zamanı geldiği zaman da gerekli tedbirleri alıyorlar.

Bu noktada, bankacılık sektörümüzün dışa açıklığı ve sahiplik yapısıyla ilgili de bir konu gündeme geldi burada. Bankacılıkta uluslararası sermayenin kontrol ettiği, yani yüzde 51’den fazla hisseye sahip olduğu bankalarımızın toplam bankalara oranı –aktif büyüklüğü açısından baktığımızda, bilanço büyüklüğü açısından baktığımızda- şu anda yüzde 15. Yani bankacılık sistemimizin aktif büyüklüğünün yüzde 15’i uluslararası sermaye kontrolünde, yüzde 85’i şu anda yerli ortaklar ve yerli sermaye ağırlığında ve bu şekilde yürüyor. Bu oranı verirken ben şunu da vurgulamak istiyorum ki burada bizim herhangi bir limitimiz yok, bir sınırımız yok. Yani “Uluslararası sermaye şu sektörde şundan fazla olmamalıdır.” diye bir yaklaşımımız da yok ancak Türkiye'nin özel şartları, şu anda dünya bankacılık sektörünün içinde bulunduğu konum zaten bu oranları belli bir noktada tutacak, tutmak zorunda kalacak.

Dolayısıyla, buradaki temel yaklaşımın mutlaka Türkiye'nin daha açık bir ekonomi olması, serbest ticaret demesi, serbest kur rejimi demesi ve serbest sermaye hareketleri demesi. Bunları sapasağlam yerinde tuttuktan sonra ve makro ihtiyati tedbirleri de kurumlarımız zamanında, doğru bir şekilde gerçekleştirdikten sonra, Türkiye'nin önü açık. Kuşkusuz, böylesine zor bir dönemde, ancak yüz yılda bir iki defa yaşanabilecek böylesine sıkıntılı bir dönemde olabilecek gelişmelerden Türk ekonomisini yüzde yüz korunaklı kılmak da mümkün değil. Dışarıdaki gelişmelerden az ya da çok Türkiye ekonomisi etkilenecek. Aksini iddia etmek kendi kendimizi kandırmak olur. Açık bir ekonomi isek, ticaret kanalımız açıksa, finansman kanalımız açıksa, yatırım kanalı açıksa, bu kanallardan Türkiye dışarıda olabilecek gelişmelerden etkilenecek. Önemli olan, bu etkilenmeyi minimumda tutabilmek, bunun olumsuz etkilerinden azami şekilde korunmamızı sağlayabilmek. Bugüne kadar bunu gerçekleştirdik. Bakın, bu kadar şiddetli bir krizde, dünya devi olan ekonomilerin bocaladığı bir krizde, biz bambaşka bir durumdayız. Bütçe açığımızla, kamu borç stokumuzla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bütçe açığımıza baktığımızda, kamu borç stokumuza baktığımızda, hangi göstergeye bakacak olursak olalım, gerçekten son derece farklı bir noktadayız.

Son bir noktaya daha değinip sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu da tütünle ilgili birkaç konu gündeme geldi. İlgili bağımsız kurumumuzca           -biliyorsunuz, bu konu artık TAPDK tarafından Türkiye’de düzenleniyor, denetleniyor- firmaların Hatay, Adıyaman, Batman, Muş, Diyarbakır ve Bitlis gibi doğu illerinde tütün mamulü üretimi ile iç ve dış piyasa talebi olan menşelerin yetiştirilmesi için gerekli izinler verilerek takibi yapılmaktadır. Sözleşmeli üretimde kullanılan tip sözleşme her yıl gözden geçirilerek üretici açısından aksayan yönleri giderilmektedir.

Ben tekrar, 2011 bütçesinin halkımız için, Türkiye’miz için hayırlı olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı Faruk Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakika.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının 2011 yılı bütçe kanun tasarılarının görüşülmesi münasebetiyle huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin milletimize, vatanımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen konuşmamın başında, içinde bulunduğumuz muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini diliyorum ve bin üç yüz otuz yıl önce şehit edilen Hazreti Hüseyin’i ve tüm Kerbela şehitlerini rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt, en köklü kurumlarımızdan birisidir. Başkanlığın teşkilat yapısıyla ilgili, bildiğiniz gibi, 1924’ten bugüne kadar önemli değişimler gerçekleşti ve hizmet alanı olarak da çok ciddi çeşitlenmeler ve değişimler meydana geldi. Seksen ülke ve akraba topluluğuna hizmet eden bir başkanlık Diyanet İşleri Başkanlığı. Dolayısıyla, son teşkilat yasası düzenlemesine yüce Meclisin ittifakla gerçekleştirmiş olduğu bu katkıdan dolayı yeni teşkilat yasasına diyanet teşkilatı kavuşmuş oldu. Bundan dolayı bütün Meclise tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesiyle ilgili, gerek muhalefet gerekse iktidar mensubu arkadaşlarımız burada görüşlerini ifade ettiler, Başkanlığın hizmet alanlarıyla ilgili önemli konulara temas ettiler ama Başkanlığın birçok hizmet alanının yanında, toplumu tehdit eden, gün geçtikçe çeşitlenen ve karmaşıklaşan sosyal olaylar karşısında da çok önemli görevler ifa ettiğini bu bütçe görüşmeleri vesilesiyle ifade etmek istiyorum. Yayınlar noktasında da önemli hizmetleri vardır. Alevi klasiklerinin yanında ve İslam Ansiklopedisi’nin yanında “Yaşayan Dünya Dinleri” adlı bir kaynak eserin de yayınlanmış olmasını önemsediğimizi burada belirtmek istiyorum.  Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı, yirmi iki din hizmetleri müşavirliği ve yirmi dört din hizmetleri ataşeliği vasıtasıyla da yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza hizmetlerini sürdürmektedir.

Burada Diyanet İşleri Başkanlığımızca yapılan hizmetlerle ilgili ve icraatlarıyla ilgili bazı değerlendirmeler oldu, onlara da kısaca cevap vermek istiyorum.

Yasayla ilgili bir değerlendirme yapıldı Reşat Doğru Bey tarafından. Yasayı birlikte çıkardık. Yani yasada, hangi yasa olursa olsun, aslolan diyalogdur. Bu diyalogda bir eksikliğimizin olduğu inancı içerisinde değilim. Bütün gruplarla görüştük ve bir noktaya geldik. Tabii ki hiçbir yasada yüzde yüz bir mutabakat olması mümkün değil ama büyük ölçüde uzlaştık ve birlikte bu yasayı çıkarmış olduk.

Burada bazı konular dile getirildi. Bir ilimizde bir veri elemanı alımıyla ilgili bir sınav yapılmış valilik tarafından. Nevşehir ilimizde hakkında soruşturma yapılan bazı personelle ilgili değerlendirmelere bir siyasi kılıf giydirmenin doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Diyanet İşleri Başkanlığının -siyasete, politikaya- politize olmamasıyla ilgili hassasiyeti gösterelim derken, aynı zamanda bu ve benzer idari kararlarla ilgili olaylara da bir siyasi yorum getirerek olaya başladığımız zaman, o zaman Diyanet İşleri Başkanlığının esas fonksiyonlarına ve kalması gerektiği nokta anlamında Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerine zarar veririz düşüncesindeyim. Ben, gerek Nevşehir’de gerek diğer illerde bahsedilen tüm konulara baktığım zaman, herhangi bir politik tercih neticesinde olan bir hadisenin olmadığını burada net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, illerde müdür, şef ve şube müdürlerinin azami süreleri tespit edilmiş. Dokuz yıl o görevde kalabiliyorlar, dokuz yıl dolduktan sonra yer değiştirmesi, yönetmelikler çerçevesinde, mevzuat çerçevesinde olan düzenlemelerdir. Yani bir şefin, bir müdürün yer değiştirmesini, bu anlamdaki yer değiştirmesini “politik yer değiştirme” diye değerlenmeyi de, doğrusu, doğru bulmadığımı ifade ediyorum.

Ayrıca Din İşleri Yüksek Kuruluyla ilgili -ki, çok önemli bir Kurul, Din İşleri Yüksek Kurulu- burada Sayın Koç bazı bölgesel değerlendirmeler yaptı. Ben bütün Din İşleri Yüksek Kurulunun listesini aldım. Din İşleri Yüksek Kurulu Türkiye'nin her bölgesinden insanlardan oluşuyor. 16 kişiden oluşan bir Kurulun 12’si seçimle geliyor zaten, 4’ünü Başkan belirliyor. Şu anda 5 profesör, 4 doçent, 3 doktor ve 4 unvansız uzman bulunmaktadır Din İşleri Yüksek Kurulunda. Bunların illeri de burada yazılıdır. Bunların doğrusu dile gelmesi ve bu bilgilerin kim tarafından alındığı son derece önemlidir.

Bir diğer konu: “Yasada din görevlilerine özlük hakları bakımından daha düşük  taşrada çalışanlara, merkezdekilere daha büyük avantaj sağlandı.” denildi. Bu bilgi de doğru değildir. Emsali memur açısından baktığımız zaman taşrada çalışan din görevlileri 130 TL daha da fazla ücret almaktadırlar. Merkezdeki çalışanların ücretlerinin daha da çok iyileştirildiği şeklinde bir görüş ortaya konuyor. Bu da doğru değil. Yani teşkilat yasası yenilendiği için, yeni bir teşkilat yasası olduğu için, genel müdürlük ve daire başkanları ve uzmanlar sistemine geçildiği için bu ücretler bu yeni yapılanmanın bir karşıtı olarak değerlendirilmeli, yoksa taşraya farklı, merkeze farklı bir uygulamanın söz konusu olmadığını ifade ediyorum.

Diğer taraftan burada özellikle Alevilik konusu sık sık gündeme getirildi. Sayın Koç “Alevilerin fikir duruluğu yok.” dedi, söyledi. Başka bilim adamlarının bazı görüşlerini burada ifade etti.

Şunu ifade edeyim: Bu konuyla ilgili yani gerek akademik çevrelerin gerekse spekülatif çevrelerin bazı değerlendirmeleri, görüşleri olabilir. Bunlar ayrı şeylerdir ama ortada olan bir tablo var yani bu Hükûmet ilk kez Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını ele aldı. İlk kez Aleviler devlet tarafından muhatap alındı. İlk kez devletin bu konudaki hafızası yenileniyor. Çok ciddi mesafeler aldığımız inancı içindeyim. Neden biliyor musunuz? Esas mesafe almamız gereken konu ön yargıların kırılmasıdır. O kadar ön yargılar var ki bunların çok örnekleri var. Bu ön yargılar şu anda bir bir kırılıyor,  diyalog ortamı içine girmiş bulunuyoruz ve sorunlar da bir taraftan çözülüyor. Madımak meselesi çözüldü. Din dersleriyle ilgili konu çalıştaylarda dünden bugüne tartışıldı, konuşuldu, bir noktaya geldik, o konu da çözülüyor. Diğer konular da sırayla çözülecek ama ben şunu büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Burada BDP’den gelen arkadaşımız şunu söyledi: “Efendim, şöyle, şöyle, şöyle çalışmalar yapıyorsunuz.” Kendilerine göre bir değerlendirmeler yaptılar veya çok kısıtlı bilgilerle elde ettikleri bilgileri burada ifade ettiler.

Bakınız, ben, Türkiye’deki bütün Alevi kesimleri toplantılara davet ettim, bir.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Keşke beni de davet etseydiniz.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Siyasi partilerin tamamını da davet ettim, sizleri de davet ettim. Çalıştaylara gelip görüşlerinizi söyleseydiniz kayıtlara, devletin hafızasına ve önümüzdeki haftalarda bütün kamuoyuna dağıtacağımız, milletvekillerine dağıtacağımız 7-8 ciltlik kitaplarda görüşleriniz yer alırdı ve gelecek nesiller de bu konuyla ilgili görüşünüz neydi, bunu öğrenirdi. Davet edileceksiniz gelmeyeceksiniz, gelmeyip burada da yapılan çalışmaları bilmeden, içeriğini bilmeden tenkit edeceksiniz. Aslında söyleyeceğim çok şeyler var ama bakınız, çalışmaya, çalıştaya katılma nezaketini dahi göstermeyenlerin başka yerlerde bunu sorgulamaya hakkı yoktur.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ökkeş Kenger’i niye davet ettiniz?

BAŞKAN – Sayın Halis… Sayın Halis, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Biz ciddi bir çalışma yapıyoruz.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Davet etmenizin mantığı ne?

BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Ayrıca burada “çıkarcı, yeşilbaş” gibi Alevileri de rencide edecek bazı değerlendirmeler yaptınız. Ben, bütün Alevileri seviyorum. Bütün Alevilere Hükûmet olarak da saygı duyuyoruz, 73 milyona saygı duyduğumuz gibi. Bu tür tasnifleri de gerçekten yakıştıramadığımı, hele o kimlikle söylüyorsanız son derece yanlış olduğunu ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Manipüle etmeyin, lütfen açıklayın.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Aleviliğin çerçevelendirilmesi... Aleviliğin çerçevelendirilmesi diye bir şey söz konusu değil. Bakınız, biz çalıştaylarda, yedinci çalıştayda

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ökkeş Kenger’i niye çağırdınız?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade edip dinlerseniz… Bakınız, gelip orada dinlemediniz, burada dinleyin.

Şimdi, Alevilikle ilgili…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Bakan, manipüle ediyorsunuz.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, niye rahatsız oluyorsun biliyor musunuz: Bakınız, istismar ettiğiniz kesimler elinizden kayacak…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Manipüle etmeyin.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - İstismar ettiğiniz kesimler elinizden kayıyor, onun için rahatsız oluyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakınız arkadaşlar, burada Sayın Haluk Koç da değerlendirme yaptı. Bakınız arkadaşlar, biz bir tane Hz. Ali’yi biliyoruz. Kim bu Hz. Ali? Peygamberimizin damadı. Kim bu Hz. Ali? Peygamberimizin amcasının oğlu. Kim bu Hz. Ali? Bu Hz. Osman’ın bacanağı. Kim bu Hz. Ali? Hz. Hüseyin’in babası. Kim Hz. Hüseyin? Saltanata başkaldıran insan. Bizim bildiğimiz Aleviliğin merkezi, özü bu. Bize söyleyen Aleviler de bunu söylüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi siz burada çıkıp, bakınız, bütün milletin karşısında, yani Hz. Ali’yle ilgili şu Ali mi iyi, bu Ali’yi mi, şu Ali’yi mi… Arkadaşlar biz bir tane Hz. Ali biliyoruz ve İslam…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – O sizin bildiğiniz işte, bir de bizim bildiğimizi bilin.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, Diyanet İşleri bütçesi de görüşülüyor. İslam şemsiyesi altındaki farklı yorumların bütün müfredatlarda temsiliyle ilgili bir mücadele, bir çalışma yapıyoruz. Siz, bu şemsiyenin dışında bir yerdeyim diyorsanız o sizin sorununuzdur, demokratik hakkınızdır, dilediğiniz tercihte bulunabilirsiniz ama bu şemsiyeyi, hem bu şemsiyenin içindeyim hem de yapılan çözümlere hiçbir katkı sağlamıyorum, ben başka bir yerdeyim... Başka yerde olanlara saygımız var. Hiç, kesinlikle onu yanlış bulmuyoruz.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Hangi sözünüzü tuttunuz?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Her istediğiniz yerde olabilirsiniz, istediğiniz düşünce noktasında, istediğiniz durakta durabilirsiniz, problem değil ama bizim tartıştığımız konu, İslamın farklı yorumlarıyla ilgili vatandaşlarımızın demokratik ve insan haklarına dayalı taleplerine cevap vermektir, bizim istediğimiz budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, din dersleriyle ilgili burada bazı ifadelerde bulundu, Eylem Zengin’le ilgili. Bunu burada söyleyip gidiliyor. Arkadaşlar biz ne söylüyorsak, ne yapıyorsak biliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din dersleriyle ilgili kararı elimizdedir. Kesinlikle din dersleri zorunlu olmaktan çıksın demiyor karar. Net bir şekilde söylüyor, diyor ki: “Bu müfredat yeterli değil. Bu müfredat kuşatıcı değil. Bu müfredat 73 milyonu kuşatmıyor, bu müfredatı değiştirin.” Söylediği bu. Biz de ne yaptık? Millî Eğitim Bakanlığımız 2008’de bir değişiklik yaptı, şimdi yeterli bulmadık. Diyoruz ki: Sivil örgütler, halkımız, vatandaşımız nasıl istiyorsa, nasıl inanıyorsa biz bunu eğitime ve kitapların müfredatına yansıtalım diyoruz. Oturduk, konuştuk, değerlendirdik ve çıkan müfredata dönük konuları Alevi eğitimciler yazdılar. Bir satırını ellemedik biz, bir kelimesini değiştirmedik, aynen o şekilde müfredata yansıttık ve dedik ki Alevilerin yazmış olduğu bu müfredat aynıyla din kültürü, ahlak bilgisi kitaplarında yer alacak ve Nusayrilerin yazdığı, Caferilerin yazdığı da aynı şekilde kitaba yansıtılacak ve daha kuşatıcı istenen din kültürü, ahlak bilgisinin bütün vatandaşlarımızı, bütün evlatlarımızı kuşatacak şekilde dizaynı konusundaki AİHM kararına uygun, hatta vatandaşımızın talebine uygun bir şekilde bir düzenleme yapmış bulunuyoruz.

Şimdi, bunu görmeden diyeceksiniz ki “Bu Sayın Zengin’le ilgili AİHM kararına da bir bakın.” Baktık, onun gereğini yapıyoruz. Yani burada yanlış bir şey yok. Bilgi eksikliği var. Lütfen, arkadaşların bu bilgi eksikliğini gidermelerini istiyorum.

Şimdi, dış Türklerle ilgili çok söylenecek konular var. “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar” diye bir başkanlık kurduk. Bu Başkanlık çok önceleri kurulması gerekirdi. Bununla ilgili bakanlıkların kurulması ifade edildi. Gecikmeli de olsa bu Başkanlık kuruldu ve çalışmalarına, teşkilatlanmasına, yeni yerine taşınma noktasına girmiş bulunuyor.

Önemlidir çünkü Almanya’da 3 milyon vatandaşımız yaşıyor ve yaşayan vatandaşlarımızın Alman ekonomisine yıllık katkıları 33 milyar avro. Almanya’da 56 bin Türk işletmesinde 290 bin kişi çalışıyor. 1964 yılından bu yana yurt dışındaki vatandaşlarımız resmî yollarla 150 milyar dolar civarında döviz transferi gerçekleştirmişlerdir.

Bu rakamlar uzayıp gidiyor. Bu çerçeveden baktığınız zaman, bu büyük potansiyele dönük, bu potansiyeli görmezden gelecek ve yeni ufuklar, yeni dış politika anlayışımız çerçevesinde bunları görmezlikten gelecek bir siyaset anlayışının doğru olmayacağı düşüncesiyle bu Başkanlığı kurduk. Bu Başkanlığın bünyesinde çok önemli bir birim daha oluşturduk. O da yabancı öğrencilerin Türkiye’ye gelişiyle ilgili bir birim var. Bugün Türkiye’de 9.100 yabancı öğrenci eğitim-öğretim görmektedir ama bugüne kadar 42 bin öğrenci gelmiş, 130 milyon dolar bir kaynak harcanmış ama geri dönüşümü konusunda çok sağlıklı bilgi sahibi olmadığımızı burada ifade etmek istiyorum. İşte bu birim, yabancı öğrencinin gelişi, burada eğitimi, sağlığı, ekonomik şartları, ibatesi ve bütün imkânlarının sağlanmasıyla ilgili her türlü dizaynı ve çalışmayı yapıyor ve bu Büyük Öğrenci Projesi’nin stratejik belgesini de 23 Aralık tarihinde netleştiriyoruz. Böylece, bu alanda da tek elden, bir merkezden bu hizmetin sunulmasını gerçekleştirmiş olacağız.

Bir diğer konumuz: Tabii, burada “Yurt dışı Türklerle ilgili ne yapılıyor?” tarzında birçok şey söylendi. 3 Ekim 2009’da Nahcivan’da yapılmış olan önemli bir toplantı vardı biliyorsunuz, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi vardı. Bu Zirvenin sekretarya adı Türk Konseyi. Konseyin kurumsal merkezi İstanbul, akademik merkezi Kazakistan, parlamenter merkezi Bakü oldu.

Bunun dışında, Yunus Emre Vakfının yasası buradan çıktı, Yunus Emre Vakfı kuruldu. Bunun hizmetleri var.

Ayrıca, Sayın Öymen burada bahsetti, 22’nci Dönemde araştırma komisyonu kuruldu yurt dışındaki vatandaşlarımızla ilgili. Onunla, o Komisyondan aldığımız bilgiler çerçevesinde zaten Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını kurduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.

Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Tohumcular Birliği, Sigortacılar Birliği kurulması gibi önemli birimlerin kurulduğunu da burada ifade etmek istiyorum.

Tabii ki TİKA’ya fırsat kalmadı ama TİKA’yı hepiniz çok iyi biliyorsunuz. TİKA, gerçekten, harikalar yaratıyor diyebilirim, çok önemli hizmetleri sunmaya devam ediyor. Yirmi üç ülkede yirmi altı program koordinatörüyle TİKA hizmetlerini sürdürmektedir. Şunu bilmenizi istiyorum: TİKA, Dışişleri Bakanlığının bir alternatifi değil. TİKA, aksine, onun elini güçlendiren bir enstrümandır

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …dış politikada önemli bir enstrümandır. Yalnız Türk cumhuriyetleriyle ilgili kurulmuş bir birim değildir, bir Başkanlık değildir, diğer ülkelere de, tüm dünyaya da dönük TİKA’nın hizmetleri olacaktır. Afrika’dan Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Kafkaslara, Kafkaslardan Balkanlara varıncaya kadar şu anda yaygın bir coğrafyada TİKA hizmetlerini sürdürüyor. Yapılan yardımların yüzde 44’ü Türk cumhuriyetlerinedir. 2002 ile 2009 yılları arasında 204 milyon dolar yardım gerçekleştirmiştir, yalnız Türk cumhuriyetlerine. Türkiye, bildiğiniz gibi, kalkınma yardımları çerçevesinde 780 milyon dolarlık bir harcamayı gerçekleştirmektedir. Son üç yılda 2,5 milyar dolara varan bir kalkınma yardımları gerçekleştiriyor. TİKA da gerçekten dış politikamızın seyrine göre dış politikamıza ciddi katkılar sağlayan ve bu konuda dış politikada elde edilen başarılarda da altyapının oluşumunda ciddi katkıları olan bir başkanlığımızdır.

Zaman yetersizliğinden dolayı kısaca böyle geçiyorum. Bu üç önemli kurumumuz yani Diyanet İşleri Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve TİKA son derece önemli hizmetleri bundan sonra da yoğun bir şekilde görmeye devam edecekler. Unutmayalım ki nerede bir vatandaşımız, soydaşımız, akrabamız varsa orada olmak bizim için bir tercih değil, bir zorunluluktur.

Bu duygu ve düşüncelerle 2011 bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize en içten saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı Egemen Bağış’a aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçe tasarısının yüce Meclisimizin Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle huzurlarınızda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği katılım müzakerelerimiz ve Genel Sekreterliğimizin bu süreçteki faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerimizi de sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yakın tarihine baktığımızda, içerisinde bulunduğumuz aralık ayının önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinde müzakerelerin açılması kararının alınması Türkiye için yeni bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcı olmuştur. Rahmetli Menderes’in 1959 yılında ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra, kırk beş yıl boyunca arpa boyu yol gidemeyen Türkiye'nin, Sayın Başbakanımızın 17 Aralık 2004 tarihinde kararlılığıyla müzakerelere başlaması Hükûmetimizin önemli başarılarından birisidir. Eğer biz ana muhalefet partimize bu işleri bırakmış olsaydık… Bakın, 1970 yılında 4 Aralık 1970 tarihli CHP Parti Meclis Toplantısının bildirisinde ana muhalefet partisinin, o zamanın hükûmeti olan Adalet Partisini Ankara Anlaşması’na göre hazırlık dönemini on bir yıla kadar uzatma olanağını kullanmayıp anlaşılması güç bir acelecilikle geçiş dönemini derhâl başlatmak kararını almakla suçladığını görüyoruz. Valla bu işi CHP’ye bıraksaydık biz değil Avrupa Birliğine, daha gümrük birliğine bile giremezdik!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sizinkiler “Batı kulübü” diyorlardı Batı kulübü! Avrupa Birliğine itiraz ediyorlardı senin dedelerin! “Batı kulübü” diyordunuz, “İslam ortak pazarı” diyordunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hükûmetimiz döneminde iki yılda Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yerine getirerek 2004’te müzakerelere başlamak için tarih aldık ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başladık.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen kendi işine niye bakmıyorsun!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Hristiyan kulübü” diyordunuz Avrupa Birliğine!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başbakanımız o dönemde şöyle ifade etmişti: “Müzakerelerin başlaması bizim için bir sonuç değil bir başlangıçtı.”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp ya! Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu inançla çıktığımız AB yolunda ilk günkü azim ve kararlılıkla yürümekteyiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Abdullah Gül’ün konuşmasını okuyayım mı? Ha!

BAŞKAN – Sayın Anadol… Sayın Anadol

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu dönemde çok önemli başarılara imza attık, atmaya da devam ediyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yani başka işi yok mu! Başka işi kalmamış! Böyle bir şey var mı!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Reformlar sayesinde Türkiye bugün çok daha demokratik, çok daha katılımcı, çok daha müreffeh bir ülkedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Abdullah Gül’ün konuşmasını oku. Grup başkan vekili o dönem.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir üslup var mı Sayın Başkan? Sayın Başkan, böyle bir üslup var mı?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan Avrupa Birliği üyeliğini savunmak, demokrasiyi, çağdaşlaşmayı ve ilerlemeyi savunmaktır. Avrupa Birliği üyeliğine inanmak, Türkiye'nin değişimine, Türkiye'nin dönüşümüne inanmaktır. Avrupa Birliği sürecinin olumlu etkisiyle Türkiye etkileyici bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamaktadır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, yarın buradan ayrılma! Abdullah Gül’ün konuşmasını okuyacağım Avrupa Birliğiyle ilgili.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Vatandaşlarımızın sahip oldukları bireysel hak ve özgürlüklerin kapsamı genişlemiştir. Ekonomik alandaki reformlarımız istikrar ve refah getirmiş, Türkiye yabancı sermaye açısından dünyanın sayılı çekim merkezlerinden biri olmuştur.

Müzakere sürecinin kolay olmadığı, kendine özgü bazı zorlukları olduğu hepimizin malumudur. Son genişleme dalgasının getirdiği sorunları tam olarak çözememiş Avrupa Birliğinin küresel ekonomik krizden de ciddi olarak etkilenmesi, işsizlik ve sosyal sorunların artması, aşırı sağ akımların güç kazanması Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili tartışmaları arttırmıştır ancak biz, sürece sağduyulu yaklaşılması ve tam üyeliğimizin muhtemel getirilerinin doğru değerlendirilmesi hâlinde üyeliğimizin her iki taraf için de kazançlar getireceğine ve sürecin başarıyla tamamlanacağına inanıyoruz.

Unutmuyoruz ki 99 Helsinki Zirvesinden önce Türkiye'nin aday ülke ilan edilemeyeceği tartışmaları vardı. Türkiye aday ülke ilan edildi. Daha sonra Türkiye’yle müzakerelerin başlanamayacağı söylendi ama müzakereler de başladı. Şimdi de müzakerelerde bir tıkanma yaşanıyor ve Türkiye'nin AB’ye asla üye olmayacağı söyleniyor ama geçmişte olduğu gibi gelecekte de aklıselim galip gelecek ve Türkiye Avrupa Birliğine üye olacaktır.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İki senedir Bakansın…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Rahmetli Özal AB üyeliği için “Uzun ince bir yoldur.” demişti ama sadece onunla bırakmamıştı, “Aynı zamanda bu yol meşakkatli bir yoldur. Bu yolda bizi caydırmak isteyecekler, hatta küçültücü şeyler yapacaklar ama yılmamalıyız.” da demişti.

Avrupa çevrelerinde zaman zaman cesaret kırıcı yaklaşımlar olduğu bir gerçektir. Bazı üye ülkeler “Türkiye bu süreçten vazgeçsin, geriye dönsün, kendi kabuğuna çekilsin.” diye uğraşıyor. Biz tabii bunlara gereken cevabı veriyor, tepkilerimizi her fırsatta ortaya koyuyoruz. Bu söylemlerin Türkiye-AB ilişkilerinin gündemini işgal etmesine izin vermeyiz, vermemeliyiz.

Avrupalı muhataplarımızdan tek beklentimiz, adil müzakere ve adil muameledir. Bazı üye ülkelerin Kıbrıs’ın arkasına saklanmaları korkaklıktır, komikliktir.

Avrupa Birliği sürecinin bizim için gerçek gündemi demokrasidir, adalettir, kalkınmadır, insan hakları ve özgürlüklerdir. AB reformları Türkiye'nin, Türk milletinin reformlarıdır. Üyelik kararını da verecek olan yine bizzat bizim milletimizdir. Bu nedenle, bizim artık “Şu fasıl açıldı, bu fasıl açılmadı.” tartışmalarına ayıracak vaktimiz olmamalı çünkü durum ortadadır, 35 faslın 18’i siyasi bahanelerle engellenmektedir. Ama Türkiye müzakere sürecinde kararlıdır, kimsenin bize “yavaşladın” demeye hakkı yoktur. Türkiye, sürecin başından beri ne istediğini bilmektedir, büyük azim ve kararlılıkla reformlarını sürdürmektedir. Bizim amacımız 1 Ocak 2014 tarihine kadar Türkiye'nin hukuki altyapısında, mevzuatında, uygulamalarında AB standartlarını yakalamış olmasıdır. Bu nedenle çalışmalarımıza geçmişte olduğu gibi gelecekte de kararlılıkla devam edeceğiz. Biz inanıyoruz ki zihinleri açmak fasılları açmaktan daha önemlidir. İnanın hem Türkiye’de hem Avrupa’da zihinleri açmayı başarırsak fasıllar zaten açılacaktır. Şu an en önemli sorunumuz zihinleri açıp önyargıları kırmaktır. Bu nedenle AB  yolunda çıktığımız değişim ve dönüşüm heyecanını toplumun farklı kesimlerine yaymak konusunda kararlıyız. Demokrasiyi ve özgürlüğü savunan, çağdaş medeniyetler seviyesinde yaşamak isteyen herkesin bu kararlılığımıza destek vermesini bekliyoruz. Bizler bu yolda ilerlerken her zamanki gibi Türkiye'nin çıkarlarından asla taviz vermeyeceğiz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, diklenmeden dik duracağız ve Türkiye'nin haklarına sahip çıkacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişim cesaret ve özveri ister, cesaret edemeyenler statükonun esiri olurlar. Bugün AB üyeliğini savunmak cesaret gerektirir. Biz her konuda olduğu gibi bu konuda da cesur  bir hükûmetiz, biz değişimden yana bir hükümetiz ve hep öyle olacağız. Artık on yıl önceki dünyada yaşamıyoruz. Çok şey değişti, değişiyor.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Saç ektirmekle AB’ye girilmiş olsaydı, sorun yok!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe Türkiye AB ilişkileri farklı bir noktaya doğru gidiyor. Bazı AB ülkelerindeki siyasi direnişe rağmen, Avrupalı pek çok akademisyen, bürokrat ve siyasetçi her geçen gün daha yüksek sekle Türkiyesiz bir AB’nin bu yüzyıla yakışır bir medeniyetler projesi olamayacağını vurguluyor.

Daha geçen hafta İngiltere’nin, İtalya’nın, İsveç ve Finlandiya’nın dışişleri bakanları ortak bir makale yayınladılar. Uluslararası medyada yer aldı ve bu makalede Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu onlar vurguladılar. Biz söylemiyoruz, OECD’nin uzmanları 2050 yılında Türkiye'nin ekonomisinin, Avrupa’nın en büyük ikinci ekonomisi olacağını vurguluyorlar. İşte biz kararlılıkla bu yüzden reformlarımıza devam edeceğiz. Bu reformlar muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız için gerekli olan reformlar. Vatandaşlarımızın sağlığı için, güvenliği için, özgürlüğü için gerekli olan reformlardır. Bu reformlar çocuklarımızın geleceği için gerekli olan reformlardır.

Sayın milletvekilleri, iki yıldır Bakanlığıma bağlı olmasından gurur duyduğum Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin kuruluşunun 10’ uncu yıl dönümünü kutluyoruz. Vatandaşlarımızın hayatlarına daha yüksek standartlar, bireylerimize daha geniş haklar kazandırmak için gerçekleştirdiğimiz her uyum paketinde, her Anayasa reformunda, bizi Avrupa Birliği standardına bir adım daha yaklaştıran her düzenlemede Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin emeği ve iradesi vardır. Beş yıllık müzakere sürecimiz boyunca açılan her fasıl aslında Genel Sekreterliğin sessiz ama kararlı mücadelesinin bir yansımasıdır. Genel Sekreterliğimiz, Avrupa Birliği üyeliğine giden yolda genç ve dinamik yapısıyla itici güçtür. Bizler Genel Sekreterliğimizin onuncu yaşını 11 Aralık Cumartesi günü “sivil toplum, yerel yönetimler ve gençlik AB üyeliği yolunda” konulu sivil toplumla diyalog toplantısıyla kutladık. 350 farklı sivil toplum kuruluşundan yaklaşık 800 temsilcinin katıldığı bu toplantıdaki geniş katılım bizim doğru yolda olduğumuzu bir kez daha teyit etti.

Bugün bu kürsüde Genel Sekreterliğimizle ilgili bazı iddiaları dile getiren muhalefet milletvekilleri oldu. MHP’den Sayın Osman Çakır, Avrupa Birliği işleri uzmanlık sınavımızla ilgili kendisine herhâlde çok yanlış aksettirilen bilgilerin etkisi altında kalarak burada gerçekten doğrularla hiçbir şekilde yansışmayan bilgileri sizlerle paylaştı. Bakın, bu imtihan, sözlü sınav Aralık 2009’da, yazılısıysa Kasım 2009’da yapılan bir sınavdı. Bu sınavı iptal ettiğimizi iddia etti. Hâlbuki bu sınavla ilgili açılan bir karar mahkeme sürecinde devam etmektedir, hâlen Danıştay 12. Dairede devam etmektedir. Yani burada herhangi bir imtihanın iptali söz konusu değildir ama bundan sonra gerçekleştirdiğimiz uzman yardımcılığı imtihanı neticesinde 89 arkadaşımız işe başlamıştır ve görevlerini büyük bir başarıyla gerçekleştirmektedir. Her iki imtihanda da kamera kayıtları mevcuttur. Her iki imtihanda da siyasi hiçbir kimsenin imtihan komisyonuna en ufak bir etkisi dahi olmamıştır ama sayın milletvekilimiz herhâlde yanlış bilgilendirildi.

Sonra kendisi dedi ki: “ABGS onuncu yılında ne koordinasyon yapabildi ki?” Bakın, ilk kurulduğu yıllarda 40 kişilik bir kadrosu olan kurumumuz, 2009 yılında çıkan yeni teşkilat kanunuyla 75 AB işleri uzman kadrosu, 140 AB işleri uzman yardımcısı olmak üzere 215 kadrolu, ciddi birikime sahip insana kavuşmak için Meclisimiz tarafından güçlendirildi ve Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan ilerleme raporları Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin güçlenmesinin öneminin altını çiziyor. İki yıldır ilerleme raporlarında Avrupa’nın 27 üye ülkesi Genel Sekreterliğimizi öven cümleler sarf ederken bizim muhalefet partimizin bir saygın milletvekilinin bunu görememiş olması beni üzmektedir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulduğu tarihten itibaren, uyum konusunda ilgili kurumlarımızla -70’in üzerinde kurumlarımızla- onlarca değil, yüzlerce toplantı gerçekleştirmiştir. Her iki ayda bir, 77 kamu kurum ve kuruluşumuzun katıldığı Avrupa Birliği Daimi Temas Noktaları toplantımız yer almaktadır. Şu ana kadar sadece üst düzeyde, yani müsteşar yardımcıları seviyesinde otuzun üzerinde toplantı gerçekleşmiştir. Onun dışında, alt komisyonlarda fasıllarla ilgili toplantılarda yüzlerce toplantı şu ana kadar gerçekleşmiştir. Geçen yıldan bu yana, İçişleri Bakanlığımızla büyük bir koordinasyon içerisinde, artık 81 ilimizde de Avrupa Birliğinden sorumlu vali yardımcılarımız bulunmaktadır ve 2001, 2003, 2008 yıllarında yayınlanan ulusal programlar Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin emeğiyle yapılmıştır.

Bazı ülkelere yaptığımız ziyaretleri eleştirdi Sayın Çakır.

Arkadaşlar, kamu kurumlarımız arasında Sivil Toplum İletişim ve Kültür Başkanlığına sahip olan tek kurum Avrupa Birliği Genel Sekreterliğidir. Biz AB üyesi ülkelere seyahat etmek… Keyif için gitmiyoruz ve geçen sene, kendisinin eleştirdiği bu temsil ve ağırlama giderlerimiz için Meclisin bize verdiği ödeneğin yarısının altında bir rakamı kullanmış bir kurumuz ama bu ülkelere ziyarete gittiğimiz zaman bir şeyi görüyoruz: Oraya yıllardır gidilmemiş olması, sürecin elli bir yıldır devam etmesinin sebeplerinden bir tanesidir. Bu süreçte maalesef boş bırakılmıştır. Kendilerinin iktidarda olduğu dönemlerde bu ülkelerle iletişim kuramamış olmaları Türkiye’nin AB sürecinin bu kadar gecikmiş olmasının sebeplerinden birisidir.

Şunun da özellikle altını çizerek vurgulamak istiyorum: Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin harcamalarıyla ilgili bazı organik bağlar olduğunu iddia etti. Bütün harcamalarımız 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır. Ellerinde bir iddia var da bunu bizimle paylaşmıyorlarsa, yargıya götürmüyorlarsa onların vatan sevgisinden ben şüphe duyarım.

2009 yılında çıkarılan yeni kanunla üst kadrolarda temizlik yapıldığı iddiasında bulunmuştur. Arkadaşlar, bu teşkilat yasamız çıktığında 4 genel sekreter yardımcılığının 3 adedi zaten boştu ve yeni birçok başkanlıklar kuruldu. Yapılan atamalarda yeni oluşturulan 15 başkanlığın 13’ü hâlihazırda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personeli içerisinden görevli arkadaşlarımızın atanmasıyla gerçekleşti. Yani dışarıdan herhangi bir kişinin de geldiği iddia edilemez. Bazı kadrolara da diğer kamu kurumlarımızda Avrupa Birliği konusunda çalışan, DPT gibi, Hazine Müsteşarlığı gibi, Dış Ticaret gibi kurumlarımızda bu konulara bakan uzman, yetişmiş arkadaşlarımızın atanması gerçekleştirildi. Hâlen elemanı olmayan başkanlıklarımızın olduğunu iddia etti. Tamamen yanlış. Kim bu bilgileri veriyorsa Sayın Çakır’a gerçekten kendisini makaraya almış demektir.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Hepsini anlatacağız size.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yeni alınan uzman yardımcılarını kimin yetiştirdiği belli değil iddiasında bulundu. Bakın, bütün devlet memurları gibi bizim personelimiz de TODAİE tarafından yönetiliyor. Ayrıca birim başkanlarımız her birim için ayrıcalıklı eğitim programları oluşturdu.

“Brüksel’e neden temsilci atıyorsunuz?” dedi. Avrupa Birliğinin merkezi olan Brüksel’de, Avrupa Birliği daimî temsilcimiz olan büyükelçimizin emrinde çalışacak 3 arkadaşımızı görevlendirmiş olmamız Sayın Muhalefet Milletvekilimizi bu kadar rahatsız etmiş. Hâlbuki biz Meclisimizin bize verdiği 7 kadronun şu an itibarıyla sadece 3’ünü kullanmış bulunmaktayız. Arkadaşlarımızın oraya adaptasyonundan sonra yeni yetişen uzman yardımcılarımızdan onlara takviye vereceğiz. Dışişleri Bakanlığımızın oradaki yetkililerinin dışında diğer kurumlarımızın da, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın da, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın da, Gümrük Müsteşarlığımızın da orada elemanları vardır. Hepsi büyük bir ahenk içerisinde çalışmaktadır.

Kendileri “Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı ne iş yapar?” diye sordu. Arkadaşlar, yarın milletvekillerimizin kutularında Çeviri Eşgüdüm Başkanlığımızın, 9 Kasım günü yayınlanan İlerleme Raporu’nu aynı gece tercüme ederek -200 sayfanın üzerinde bir metinden bahsediyoruz- web sayfamıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - …koydukları metin daha sonra kitaplaştırılmıştır, bütün milletvekillerimizin de posta kutularına dağıtılmıştır. Yarın danışmanlarınız onları eminim posta kutularından alacak, sizlere sunacaklardır.

Bugün Reform İzleme Grubu toplantısı yapıldı. Dört bakanlığın katkısıyla, katılımıyla yapılan bir toplantı. Toplantı bittikten bir saat sonra Reform İzleme Grubu kararları tercüme edilmişti ve Avrupa’daki bütün önemli aktörlere, komisyonda çalışan üye ülkelerin önemli makamlarında çalışan herkese e-mail yoluyla dağıtıldı. Bu kadar hızlı çalışan, bu kadar aktif çalışan arkadaşlarıma “Ne iş yaparlar?” diye soru sorması, hele hele AB Uyum Komisyonu gibi, KPK gibi komisyonlarda çalışmış bir milletvekilimize gerçekten yakışmıyor. 120 bin sayfalık Avrupa Birliği müktesebatını çevirmek durumundayız.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Çok geç Sayın Bakan. Biz başka kurumlardan önceden alıyoruz, sizden değil.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu arkadaşlarımız bu görevleri de yerine getirmektedir.

Şimdi, İlerleme Raporu’yla ilgili olarak birçok burada sözler sarf edildi. Biz “İlerleme Raporu mükemmeldir.” demedik ama geçmişteki ilerleme raporlarıyla karşılaştırıldığı zaman “Bu seneki rapor her senekinden daha olumludur.” dedik. Geçmişte, maalesef, bazı iktidarlar döneminde faili meçhul cinayetlerin listeleri yayınlanırdı, işkence gören siyasilerin, yazarların, aydınların listesi yayınlanırdı. Çok şükür, son yıllarda ilerleme raporlarında yüzümüzü kızartacak böyle ayıp listeler artık yok, daha teknik konular var ama İlerleme Raporu’nda başka bir şey daha var: 33 faslın 13’ü açılmış bulunmaktadır, biraz evvel söz alan milletvekillerimizin de söylediği gibi. Geri kalan 20 faslın 17’sinde siyasi engel varken İlerleme Raporu 33 faslın 33’ünde de Türkiye’nin son bir yıl içerisinde ilerleme kaydettiğini teslim etmektedir. Yani Avrupa’nın önümüze koyduğu bütün çifte standartlara, engellere, siyasi ayak oyunlarına rağmen biz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin koordinasyonunda bütün kamu kurumlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla, iktidarıyla muhalefetiyle el ele vererek 33 faslın 33’ünde de ilerleme kaydedebildiysek ve bunu da Avrupa Birliğine itiraf ettirebildiysek o raporda olumlu görülecek bir şeyler de vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen... Teşekkür için açıyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Selamlama yapacağım.

Vize konusuna değindi Sayın Öymen.

Arkadaşlar, vize konusu aynı Berlin Duvarı gibidir. Bugün Paraguay’ın, Uruguay’ın vatandaşları AB üyesi ülkelere vizesiz girebiliyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları da eninde sonunda girecektir. Berlin Duvarı nasıl yıkıldıysa vize duvarı da aynı şekilde yıkılacaktır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hikâye, hikâye.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) –  Bu konuda hep beraber elimizden gelen çalışmayı yapıyoruz.

Şimdi, burada, son dönemlerde olan çalışmalarla ilgili de ben bilgi verecektim ama vaktinizi almak istemiyorum. Eğer soru gelirse soru-cevap kısmında da yine veririm.

Ben bütçemizin ülkemize, milletimize, AB sürecimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisinden 2 defa bahsederek ve “Avrupa Birliği Cumhuriyet Halk Partisine emanet edilseydi daha çok beklerdik.” diyerek açıkça Cumhuriyet Halk Partisine sataşmıştır. O konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben parti meclis tutanağını okudum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dedin, dedin. Niye inkâr ediyorsun!

BAŞKAN – Sayın Anadol, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, üç dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp ya! Yakışıyor mu sizin gibi Bakana!

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen.

İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince buyurun.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Eğer Sayın Bakan konuşmasının başında gecenin bu saatinde polemik yapmak amacıyla değil elindeki metni okusaydı saygıyla dinliyorduk yerimizden ve bir bakanın görevini yapmasına memnuniyetle tanık olarak oturum bittikten sonra Meclisten ayrılacaktık ama konuşmasının başında özellikle hem de Cumhuriyet Halk Partisi parti meclisinin 1970’te yayınladığı bir bildiriyi okuyarak polemik başlattı.

Bir: Cumhuriyet Halk Partisi 2002’de Meclise girdiğinden bu yana Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleriyle beraber, bağımsız milletvekilleriyle beraber, grubu olmayan milletvekilleriyle birlikte Avrupa Birliği uyum yasalarının bir tanesine muhalefet etmemiş, aynı doğrultuda, Mecliste sizlerle beraber oy kullanmış bir partidir. Bu bir.

İnkâr ediyorsa, karşı oy kullandığımız yasayı göstersin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Gıda Güvenliği Yasası niye dört gün sürdü?

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Cevap verme! Dinle ya! Dinlemesini bil!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – İki: Cumhuriyet Halk Partisine bu konuda haksızlık yapmaktadır Sayın Bakan. Rahmetli Menderes’in ismini söylemiştir; doğrudur ama Ankara Anlaşması’nda İsmet İnönü’nün de imzası vardır. Şimdi, bunlar bir tarafa. Biz, 1970’in de hesabını veririz, 38’in de veririz, 23’ün de veririz. Hatasıyla, sevabıyla o dönem bize ait, 50 öncesi ve 50 sonrası.

Ama burada bakın bir Meclis tutanağı okuyacağım. Refah Partisi Sözcüsü Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, 8 Mart 1995 tarihinde, Refah Partisi Grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuşma yapmış.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Abdullah Bey yok burada.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Uzun bir konuşma. “Türkiye’nin Avrupa Birliğine giremeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir. Çünkü Avrupa Birliği bir Hristiyan birliğidir.” Görüntülü konuşma var Sayın Bakan. Dinleteyim mi kendi sesinden? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dinlet, dinlet.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, 1970’in hesabını soracaksın, 1995’te Avrupa Birliğine Hristiyan kulübü diye hakaret edeceksin, ondan sonra biz bunları dile getirince rahatsız olacaksınız. Taliban’ın önünde, Hikmetyar’ın önünde resim çektirenler, Cumhuriyet Halk Partisini sorgulayamazlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne alakası var şimdi?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Videolu görüntü, videolu. Kendi sesinden. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Hazine Müsteşarlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde şahsı adına aleyhte söz isteyen Hüseyin Mert, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Mert.

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...

(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kendi sesinden… Kendi sesinden…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Parti meclisine girersen...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen orada da cahilsin! Grup başkan vekili parti meclisine aday olmaz. Orada da cahilsin!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yakışıyor mu ya! Bir de gülüyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın Anadol...

Bir saniye Sayın Mert, süreyi yeniden başlatayım.

Sayın Mert, buyurun.

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

HÜSEYİN MERT (Devamla) – Bütçe kanunu görüşüyoruz. Bütçe kanunları iktidarların yönetim politikalarının şüphesiz en detaylı bir göstergesidir. Bizler de bu politikalar için gereken, yediden yetmişe hepimizin ödediği vergilerden oluşan kamusal ve parasal gücün sınırlarını belirlemeye çalışıyoruz burada. Hükûmet, bu bütçeyle üreten, ürettiğini hakça paylaşan, refah ve huzur içerisinde yaşayan bir toplumu oluşturacağını iddia etmekte. İki gündür Hükûmet sözcülerini burada dinliyoruz; Türkiye'nin ne kadar geliştiğini, İktidarın başarılarını, millî gelirin nerelerden nerelere geldiğini anlatıyorlar, dinliyoruz. İnsanlarımızın refahının ne kadar çok arttığını duyamayanlar için anlatılanlara benim de bir katkım olsun istiyorum. “Duyamayanlar” diyorum çünkü tüm dünyada refah artışı hissedilebilir, yaşanabilir, ölçülebilir bir olgudur hepimizin bildiği gibi. Ancak Türkiye’de refah artışı duyarak, okuyarak ve Resmî Gazete aracılığıyla gerçekleşiyor.

Bakın, 25 Kasım 2010 tarihli Resmî Gazete’de, DPT Müsteşarlığının 2010 yılı için bir düzeltmesi var, millî gelirin 13 bin Amerikan dolarından 15 bin küsur Amerikan dolarına çıktığıyla ilgili. Bu hesaba göre -klasik bir hesaptır biliyorsunuz- 5 kişilik bir ailenin ortalama yıllık gelirinin 120 bin Türk lirasından fazla olması gerekir. Eğer bu gerçekten böyleyse Türkiye’de dağıtılan sosyal fonlara, belediyeler tarafından dağıtılan erzaklara, yeşil kartlara, iftar çadırlarına, bunların hiçbir tanesine gerek zaten kalmamıştır, bir daha bu yardımların yapılmasına hiç gerek yoktur. Ama bu gereksinimler devam ediyorsa, birileri bizimle gerçekten çok fena dalga geçiyor demektir.

Peki, üçüncü bir şık yok mu? Var. Nedir? Gerçekten insanlarımızın bu yardımlara ihtiyacı var ama aynı zamanda ülkenin refahı da artıyor. O zaman çok daha vahim bir durum ortada. Millî gelirin dağılımında çok büyük bir bozukluk, bir adaletsizlik var demektir. İşte bu adaletsizliği ortadan kaldıracak olan kurum Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bunun da teminatı bütçe kanunu tasarısıdır. Yani bu bütçenin gelir dağılımındaki bu bozukluğu ve adaletsizliği giderecek politikalar içeriyor olması gerekir. Peki, size göre bu bütçe üreten ve ürettiğini hakça paylaşan bir Türkiye bütçesi midir?

İki tane örnek vermek istiyorum bütçenin içerisinden. Bütçede ithalat geçen yıla göre yüzde 13’lük bir artış gösterecektir, bu öngörülüyor. Bunun anlamı şudur: 2011 yılında ara malları ithal ederek, mamul malı ithal ederek kendi üreticimizi biraz daha karanlığa, biraz daha batağa sürükleyeceğiz. Yaşadığımız ithalat ve tüketim çılgınlığını biraz daha körükleyeceğiz.

İkinci olarak, ithalat artışına bağlı olarak dış ticaret açığının artacağı yani cari işlemler dengesinin de buna bağlı olarak 42 milyar dolar artacağı öngörülüyor. Bunun da anlamı şudur: Türkiye gittikçe bozulan cari işlemler dengesi yani cari açığı nedeniyle önümüzdeki yıl da Amerika’nın, Yunanistan’ın emeklilerine fonlar aracılığıyla çok ciddi katkılarda bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, cari açık ve cari açığı finanse eden sıcak para beton direklerin içini kemiren pasa benzer. Siz “Sapasağlam bina ayakta duruyor.” derken en ufak bir depremde hepimizin başına göçer bina.

Dün burada AKP sözcüsü bir arkadaşım dedi ki: “Sıcak para iyi yönetilen ülkelere gelir.”

Bakalım öyle mi? Ankara Ticaret Odası bir raporunda diyor ki: “Türkiye’de sıcak para çok arttı ve bize ait olmayan bu para son sekiz yılda gelişmiş ülkelerde elli yüz yılda elde edilemeyecek kadar çok büyük paralar kazandı.”

Demek ki sıcak para iyi yönetilen ülkelere değil, aksine istihdamını, üretimini koruyamayan ülkelere geliyor. Maalesef, Türkiye’nin bugün gelmiş olduğu nokta budur. Türkiye üreticisi, istihdamı yok edilmeye çalışılan, ucuz tüketim mallarıyla üreticisi ezilen, tüketicisinin de borçla keyif yaşadığı bir ithal malları cenneti olmuştur.

Bütçede yalnızca iki kalemde Hükûmetin üretime, üreticiye ve paylaşıma bakış açısının ne olduğunu açıkça görüyoruz. Bu bütçe Türkiye’de geniş halk kitlelerinin değil, parasıyla para kazanan, tüketen ve tüketim üzerinden para kazanan bir Türkiye görüntüsünün bütçesidir.

Değerli arkadaşlar, çok kısa bir zamanım kaldı ama Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili çok kısa bir şey söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mert, buyurun.

HÜSEYİN MERT (Devamla) - Her şeyden önce, Sayın Bakan biraz önce anlattı, evet, bir Alevi açılımı yapıldı. Bunun sonuçlanacağına, çok iyi yerlere varacağına inanmıyorum ama kendisinin büyük emeği geçmiştir. Emeğe saygı duyan bir insan olarak, emeğe saygı duyan bir partinin üyesi olarak kendisine bu konuda teşekkür ediyorum ama bir soru sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu ülkede yaşayan, üreten, vergi veren, tüm vatandaşlık görevlerini yerine getiren ve istekleri yalnızca anayasal haklarını kullanarak özgürce inançlarını yaşamak olan Alevi ve Bektaşi insanlarımız Diyanet İşleri Başkanlığı için önerilen 3 milyarlık bütçeden ne kadarlık bir payın kendilerine hizmet olarak geri döneceğini beklemelidirler? Bu bütçenin kendilerine de ait olduğunu düşünmelerini sağlayacak ne yapmayı düşünüyorsunuz, lütfen burada açıklarsanız çok sevineceğim.

Bir de biraz önce kendisi söyledi “Yaşayan Dünya Dinleri” diye gerçekten çok kapsamlı, çok güzel bir kitap çıkarmış Diyanet İşleri, bu, biraz önce saydığımız, söylediğimiz bütçelerle. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılmış yaklaşık 600 sayfalık bir kitap, bunun 75 sayfası İslam’a ayrılmış. Bu 75 sayfada Alevilikle ilgili 20; 10; 1; kaç sayfa istersiniz? Bir paragraf ya da bir cümle ya da indekste bir tek kelime Alevilik geçmiyor. Yani bir toplum bu kadar mı yok sayılır Sayın Bakanım? Lütfen bunu en kısa sürede, bu konuyla ilgili eğitecek şekilde, okullarımızda öğrencilerimizin eğitileceği şekilde bir kitapçık hâline getirirseniz çok çok sevinirim. Hiç olmazsa bundan sonra spikerlerimiz, sunucularımız, insanlarımızdan defalarca, tekrar tekrar özür dilemek zorunda kalmazlar diyorum.

2011 yılı bütçemizin hepimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mert.

Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Babacan’a sorularım. Sayın Bakan, enerjide dışa bağımlı bir ülke olduğumuzu söylediniz. Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı’nı neden engellediğinizi açıklayabilir misiniz?

2) Türkiye'de yabancı bankaların bankacılık sektöründeki payı nedir? Bunu AB ülkeleriyle kıyaslayabilir misiniz?

3) Edirne ilimizde yabancı bankalardan kredi kullanıp borcunu ödeyemediği için arazisine el konulmuş kaç çiftçi vardır? Kaç dekar arazi haczedilmiştir?

Sayın Faruk Çelik’e bir sorum var. Geçtiğimiz aylarda Roman Çalıştayı yaptınız. Bu çalıştay sonunda Roman vatandaşlarımıza ne vadediyorsunuz? İş mi, aş mı, barınma mı, eğitim mi, yoksa yine seçimlerde bu vatandaşlarımızın oylarını çantada keklik gibi mi görüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen yılın ekiminde 332 milyon fazla veren cari işlemler hesabı, bu yıl aynı ayda 3 milyar 677 milyon dolar açık verdi. On aylık cari açık 35 milyar 723 milyon dolara ulaştı. Sayın Bakan, cari açık tehlikesi var mıdır? Hesaplama yöntemi değiştirilerek cari açık tehlikesi ortadan kaldırılabilir mi? Dünyada borçlanma faizi yüzde sıfır ve 1’lerdeyken ülkemizde yüzde 7 olması yüksek değil midir? Sıcak para tehlike oluşturmakta mıdır? Önlem almayı düşünüyor musunuz? Satın alma paritesini değiştirerek bir gecede 2.354 dolar zenginleştiğimize göre hesaplama yöntemleri değiştirilerek bu tehlikelerden kurtulunabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan.

Sayın ilgili bakana üç sorum var:

1) 4/C uygulamasıyla ilgili başka kurumlara atanmayan Tekel işçisi kalmış mıdır? Varsa sayısı ne kadardır? Kaç kişinin de nakli gerçekleşmiştir?

2) Yüksek oranda sigara kaçakçılığı yapıldığı bilinmektedir ve büyük ölçüde bu kaçakçılığı PKK yapmaktadır. Bu bağlamda terör örgütünün finansına da yardım sağlayan kaçakçılığın mali boyutunu ne kadar tahmin ediyorsunuz?

3) Ülkemiz ne kadar ve ne tip tütün ithal etmektedir ve buna ne kadar döviz ödenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 57’nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanunu’nun çıkarılması, BDDK’nın kurulması, kamu ve özel bankaların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankasının bağımsız hâle getirilmesinin küresel krizden bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı olmuş mudur? 3 Kasım 2002’den bu yana Fon’a devredilen bankaların ve bankaların varlıklarının isim ya da diğer haklarının satışından ne kadar gelir elde edilmiştir?

3 Kasım 2002’den bu yana yapılan özelleştirmelerden hazinemiz ne kadar gelir elde etmiştir?

Bu soruların cevabını istiyorum yalnız Sayın Bakan çünkü bundan önceki sorularımızda, cevap vermiyorsunuz, yazılı vereceğim diyorsunuz, bugüne kadar hiçbir yazılı cevabınızı da alamadık.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankaların sermayelerindeki yerli sermaye, kamu sermayesi ve yabancı sermaye oranları nelerdir?

2) Daha önce halka arzı gündeme gelen Halk Bankası ve Ziraat Bankasının özelleştirilmesindeki süreç hangi aşamadadır?

3) Kuruluş amacı çiftçilere destek olan ve adını da ziraatçılardan alan Ziraat Bankasının 2009 yılında elde ettiği kurum kazancını yani kurumlar vergisi rekortmeni olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Bakan, ticari amaç olmaksızın kişi başı 50 kilogram sarmalık kıyılmış tütün taşıma serbestisi konusunda şikâyetler bulunmaktadır. Bu konuda yeni bir düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?

Tütün Üst Kurulu Adıyaman’a tütüne ilişkin bir rapor hazırlamak için gitti. Bu rapor ne zaman yayımlanacaktır? Bu Kurul size bilgi sundu mu? Sunmuşsa açık bilgi verir misiniz?

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Hükûmetiniz cemevleri konusunda kesin ve net olarak ne düşünüyor? Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi köylerine yaptığı camileri kapatmayı düşünüyor mu yahut da bu camileri cemevine çevirmeyi düşünüyor mu?

Diyanet Vakfı Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde midir? Diyanet Vakfını kim teftiş ediyor?

Son sorum: Diyanet İşleri Başkanlığı yurt dışına her yıl ne kadar personel göndermektedir ve bu, devlete ne kadara mal olmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Anayasa’mızın 130’uncu maddesinde “…kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.” denmektedir. Vakıflara kazanç amacına yönelik olmamak şartı getirilmişken, yükseköğretimden devlet olarak katma değer vergisi alarak kazanç elde etmeyi nasıl açıklarsınız? Bu konuda Hazinenin görüşü nedir?

İkinci sorum Sayın Çelik’e: 2 Kasım 1943 Karaçay-Malkar Türkleri, 18 Mayıs 1944 Kırım Türkleri, 14-16 Kasım 1944 Ahıska Türkleri ve diğer Kafkas halkları Stalin canisinin emriyle tamamen yok edilmeye yönelindiği sürgün ve soykırım günlerini unutmuyor ve unutulmasını da istemiyorlar. Kırım’da, Kafkaslarda yaşayan Türklerin bu acı günlerinin unutulmamasına yönelik bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, çok sıcak ve olumlu bir şekilde yapılan bütçe görüşmelerinde Sayın Egemen Bağış’ın bir bakan olgunluğuna yakışmayan davranışları nedeniyle bir bakan olarak kendisini muhatap almayacağım ve soru sorma hakkımdan vazgeçiyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu lütfen… Lütfen Sayın Aslanoğlu

Sayın Yeni… Sayın Yeni…

MUHARREM VARLI (Adana) – Çanak, çanak… Yok, geçin onu.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, kredi kartları faizleri reel faizlerin çok üzerindedir. Faizleri düşürmeyi düşünüyor musunuz? İktidarınız döneminde batağa giren kart sayısı ne kadardır?

İkinci sorum: Vekil imamlara kadro verildi. Sözleşmeli imamlara da vermeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum da: Özel banka ve finans kurumlarından kaç tanesi yabancılara aittir? Bunların toplam bankacılık içerisindeki oranı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sorum Sayın Bağış’a.

1) Özel kaleminizde çalışmakta olan bir elemanın, Avrupa Birliği genel sekreterlerini ağırlama hizmetlerini yapan firmanın ortağının eşi olduğu iddia edilmektedir.

2) Özel Kalem Müdürlüğünüzü yapmış olan danışmanınızın da bu firmaya ortak olduğu iddia edilmektedir.

3) İstanbul Ortaköy’de Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine ait olan ve ancak teşkilat kanununda yeri olmayan ofisi ve personeli, siyasi, özel amaçlarla kullandığınız iddia edilmektedir. Bunlar doğru mudur?

Diğer taraftan “Fasılları açmak değil, zihinleri açmak önemlidir.” dediniz. “Müslüman Türkiye’yi AB’den uzak tutmak gerekir.” diyen Papanın zihnini nasıl açmayı düşünüyorsunuz?

Son olarak da: Net bir biçimde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine gireceğine inanıyor musunuz? Net olarak hangi tarihte alacaklarını düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorularım Sayın Babacan’a:

1) İhlas Finans ve izinsiz halka arz yoluyla yurt içi ve yurt dışından çok sayıda vatandaşımızın mağduriyetine yol açan sözde İslami holdinglerle ilgili olarak Hükûmetinizce sekiz yıldır hiçbir adım atılmamasının gerekçeleri nelerdir? İhlaszede ve holdingzede vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır? 2011 yılında bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

2) Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle son iki yılda iş yerini kapatan ve borcunu ödemediği gerekçesiyle hacizlik olmuş ya da cezaevine girmiş vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır?

Son sorum da: Yenilenebilir enerji kaynakları teşvikini öngören kanun teklifini doğal gaz ve petrol lobisinin etkisiyle sizin engellediğiniz konusunda basına da yansıyan iddialar ne derece doğrudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, bugün ülkemizde faaliyette bulunan özel ve resmî bankalar, finans kurumlarının toplam sayısı nedir? Bu toplam sayı içinde yabancı bankaların ve yabancıların sahip olduklarının oranı nedir?

Ziraat ve Halk Bankasını özelleştirecek misiniz? Özelleştireceksiniz ne zaman özelleştirmeyi planlıyorsunuz? Özelleştirme yönteminiz ne şekilde olacaktır? Halka arz, belirli bir bölümünün satışı mı veya doğrudan yerli-yabancı ayırt etmeden en fazla parayı verene mi satacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim sorum Sayın Bakana:

TİKA 1992 yılında kurulan bir kuruluştur, kuruluş amacı da Türk dünyasıyla ilgili ilişkilerin geliştirilmesidir. Acaba bizim bilmediğimiz başka bir tarihte kuruluş amacı değiştirilmiş midir? Bunu öğrenmek istiyorum.

Bir diğer konu da: Bakınız, şu anda, Türk dünyasında çok ciddi manada yardım yapılması gereken konular vardır, mesela Ahıska Türkleri konusu. Ahıska Türklerine işte ev verip arsa alınması noktasında bir çalışma yapılması beklenmektedir, TİKA bunu niye yapmamıştır? Azerbaycan’da şu anda kaçkınlarla ilgili, 1 milyonun üzerinde insan orada perişan bir şekilde yaşamaktadır, onlar da yardım beklemektedir. Yine Kerkük Türkleri de aynı şekilde çok büyük sıkıntı içerisindedir. O tür, yani Türk dünyasıyla ilgili işler bitmiş midir de Afrika Kıtası’ndaki çeşitli devletlere TİKA marifetiyle yardım yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yenilenebilir enerji kanun tasarısı şu anda Genel Kurulun gündemindedir ve bu, devlet tarafından satın alım garantisi verilen fiyatlar makul seviyelerde olduktan sonra Hükûmetimiz bu tasarıyı desteklemektedir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2 defa geri çektiniz Sayın Bakan.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Geçen dönemden beri gündemde, bir türlü getiremediniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Türkiye’de yabancı bankaların, yabancı sermayenin kontrol ettiği bankaların oranının yüzde 15 olduğunu daha önceki konuşmamda ifade etmiştim. Türkiye’de toplam kırk dokuz tane banka faaliyet göstermektedir.

Türkiye’de, yine, kredi kartlarına bakacak olursak stok olarak toplam 42 milyarlık bir kredi kartı borcu vardır, takip oranı yüzde 8,93’tür. Kredi kartları üzerindeki faiz oranı tüm kredi cinsleri içerisinde en yüksek faiz oranıdır, bu bütün dünyada, bütün ülkelerde böyledir. Kredi kartı, aslında bir kredi kullanma aracı değildir, bir harcama aracıdır. Bizim de vatandaşlarımıza sürekli olarak tavsiyemiz, kredi kullanacaklarsa başka enstrümanlarla bu kredi ihtiyaçlarını karşılamaları, kredi kartlarını sadece ve sadece bir alışveriş kolaylığı olarak kullanmalarıdır.

İhlas Finansla ilgili konu, tasfiye süreci Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız tarafından takip edilen bir süreçtir. TMSF’nin 30 Eylül 2010 itibarıyla çözümleme geliri 18,7 milyar dolara ulaşmıştır.

Türkiye'nin tütün ithalatı 2009 yılında 77.266 ton, ödenen rakam 388 milyon 550 bin dolardır.

Özelleştirme geliri Hükûmetimiz döneminde, daha doğrusu özelleştirme uygulaması, 33 milyar dolar rakamına ulaşmıştır.

4/C’yle ilgili bir soru vardı. O konuyla ilgili, ilgili kurumlarımızdan veri alarak ancak bu soruyu cevaplamamız mümkün.

Yine, kamu bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili politikamız açıktır. Halk Bankasının halka açık kısmının çoğaltılması ve Ziraat Bankasının halka ilk arzı gündemimizdedir. Zamanlamasıyla ilgili herhangi bir karar verilmemiştir. Ziraat Bankasının kârı ağırlıklı olarak verim artışından kaynaklanmaktadır ve kredi tahsilatındaki yüksek orandan kaynaklanmaktadır. Batak kredi oranı Ziraat Bankasında sadece ve sadece yüzde 2’ye inmiştir. Ziraat Bankasının 2002’deki genel gideriyle 2009 genel gideri, aşağı yukarı Türk lirası olarak aynıdır, büyük bir tasarruf söz konusudur ve ciddi bir bankacılıkla bu kâr elde edilmektedir. Ziraat Bankasının sürekli görev zararı yapıp Hazineden sürekli kaynak emdiği dönemi de unutmamak lazımdır. Bugün Ziraat Bankası sürekli olarak Hazineye kaynak aktaran bir kurum hâline gelmiştir.

Türkiye'nin ödemeler dengesi ve cari açıkla ilgili konularını ben daha önceki konuşmamda da dile getirdim. Cari açık oranına baktığımız zaman, bu sene itibarıyla yüzde 5’in üzerinde bir oran bekliyoruz ancak bunun finansmanıyla ilgili herhangi bir sıkıntı şu an için söz konusu değildir.

Kaçak sigara Türkiye’de var mıdır? Bunun olduğuna dair duyumlarımız var. Bununla ilgili kurumlarımız tedbirlerini alıyor, mücadeleyi veriyor.

Yabancı sermayeli bankaların çiftçilere kullandırdığı kredinin çok cüzi miktarlarda olduğunu BDDK Başkanımızdan biraz önce öğrendim. Kesin rakam yanımızda olmamakla beraber, ihmal edilebilir boyutta bir konu şu an için.

Sanırım, benimle ilgili sorulara Sayın Başkanım, cevap vermiş durumdayım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, bizim soru ne olacak?

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, cevap vermeyecek misiniz?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ben de sizi muhatap almıyorum Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bu, Türk cumhuriyetleriyle ilgili…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – …TİKA’nın kuruluş yasasında gayet net bir düzenleme var. 1’inci maddede, başta Türkçe konuşan…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, sorularımıza cevap vermedi. “Yazılı cevap vereceğim.” de demiyor. Olur mu böyle bir şey!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, Sayın Bakanın kendi meselesi, bilemem yani. Ben Sayın Bakana “Cevap verin.” diyemem, öyle bir yetkim yok, Sayın Bakanın kendi meselesi.

Buyurun Sayın Bakan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Nasıl “Cevap verin.” diyemezsiniz?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sizin aracılığınızla sorduk Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Milletvekiline saygısızlık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin aracılığınızla soruyoruz.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sizin aracılığınızla soruyoruz, niye soruyoruz yani.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sizin aracılığınızla soruyoruz. Bizi muhatap almıyorsunuz!

BAŞKAN – Anladım da sayın milletvekilleri, biz sizin sorduğunuz soruları iletiyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Devam edin, süre işliyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Verdiği cevapları da geri döndürüyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, süre işliyor, süre.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun lütfen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Milletvekiline saygısızlık!

BAŞKAN – Sayın Çelik…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hayır, sözlü istiyorum ben, yazılı vermiyorlar.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Milletvekilinin muhatap alınmadığı bir ortamda Başkanlık ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, bürokratlarınız burada, hepsi dışarıda, size o cevabı getirirler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Not almayı yetiştirememiş olabilirim. Tekrar sorun. (MHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Öyle derseniz oldu o zaman, sorun yok.

 BAŞKAN – Sayın Çelik…

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, Türk cumhuriyetleriyle ilgili TİKA’nın kurulduğu, diğer bölgelere yardım yapılamayacağı şeklinde ısrarla bir vurgu yapılıyor. Kuruluş amacında gayet net: “Başta Türkçe konuşan ülke ve topluluklar olmak üzere, kalkınma yolundaki komşularımız ve diğer ülke ve topluluklara ekonomik ve ticari, kültürel, eğitim alanlarında kalkınma yardımı yapmak üzere…” diye 1’inci maddede bu genelleme vardır. Bunu dikkate alarak dış politikamızdaki gelişen şartları da vizyonu da dikkate almanızı istiyorum. Yani dış politikada Türkiye 2000’li noktalarda değil, 1990’lı noktalarda değil. Dolayısıyla, madem dış politikanın enstrümanı -önemli bir enstrümanıdır- o hâlde dış politikaya paralel bu hizmetleri görecektir.

Türk cumhuriyetleriyle ilgili, Kırgızistan’daki son olaylarla ilgili zarar gören yirmi üç ev, Ahıskalılara yapılmış ve onarılmıştır. Ayrıca, Irak’taki Türklerle ilgili Telafer’de bir üniversite kurulması çalışması şu anda devam ediyor. Karabağ Savaşı mağdurlarıyla ilgili yardımlar sürekli devam etmektedir. Biliyorsunuz, orada koordinatörlüğümüz var ve o hizmetlerini sürdürüyor.

Bir diğer konu: Ahıskalılarla ilgili, bildiğiniz gibi, özel bir yasa çıkardık biz bu Parlamentoda.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Yapılan bir şey yok.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, 30 binin üzerinde Ahıskalı, vatandaş oldu. Yani dünyada Türk kavimleri içerisinde, Türk topluluklar içerisinde en mağdur kesim ve yersiz yurtsuz insanlar bunlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bitmedi sorunları Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bakınız, Sayın Milletvekilim, bunların vatandaş olmalarıyla ilgili müstakil bir yasa çıkardık ve vatandaş olmalarını sağladık. İkinci olay nedir? Ülkelerine, ana yurtlarına geri dönüşleriyle ilgili Gürcistan’la olan temaslarımız ve Türkiye'nin ağırlığı da hissettirilerek bir yıl tekrar müracaat süresi uzatılmıştır. Bu dönüşler bu süre içerisinde gerçekleştirilince, gerekli altyapı çalışmaları, gerekli destekler, ekonomik destekler de verilecektir.

Yani şimdi, burada, TİKA’nın bu bölgelerde, sorumluluk alanlarında yaptığı, gerek soydaşlarımıza, akrabalarımıza ve dünya insanına yaptığı hizmetleri tek tek anlatmak, inanın, bir soru-cevap ilişkisi içerisinde olacak hadise değil ama bu soru çerçevesinde ancak bu kadar cevap verebiliyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yazılı verebilirsiniz.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yazılı da verebiliriz.

Diğer konu: Diyanet Vakfıyla ilgili bir soru var, kim tarafından denetlendiği şeklinde soruluyor. Teftiş ve Rehberlik Başkanlığı elemanları tarafından denetleniyor. Ayrıca, bildiğiniz gibi, Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmektedir. Vakıflar mevzuatına tabi olduğunu burada ifade edelim.

İşte, “Yaşayan Dünya Dinleri” ile ilgili bir soru geldi, deniyor ki: “Burada neden İslam’la ilgili yetmiş sayfalık bölüm var da diğer yorumlarla ilgili bilgi yok?”

Değerli arkadaşlar, bu, yaşayan dinlerle ilgili bir kitap. “İslam” bölümü var ama ayrıca, bizim, bildiğiniz gibi, az önce ifade ettiğim, Alevi klasiklerini ve ehlibeytin sevgisini içeren müstakil de yayınlarımız gerçekleştirilmektedir.

Sözleşmeli din görevlilerinin, imam hatiplerin kadroya geçirilmesiyle ilgili, bunun şu anda bir çalışması içerisinde olmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Roman vatandaşlarımız ilgili: Geneli itibarıyla Roman vatandaşlarımızın da çalıştayda bizden talep ettikleri, sağlıklı bir çevrede yaşamak. Hükûmet olarak -siz de muhalefet milletvekillerisiniz- bütün milletvekillerine buradan sesleniyorum: Arazi temini gerçekleştiğinde,  Toplu Konut İdaresi… Türkiye'nin dört bir tarafında Roman vatandaşlarımızın sağlıklı bir çevrede yaşamaları, daha sonrasında da entegre olmaları, sağlıklı ortamda eğitim almalarını sağlama konusunda seferber olmuş durumdayız ve şu anda 8 bin konutun bir kısmı bitme, bir kısmı inşa, bir kısmı  proje, bir kısmı da yer teslimi şeklinde şu anda 8 bin konut çerçevesinde çalışma hızla devam ediyor. Bunun 18 bin olması, 28 bin olması konusunda da kapıların açık olduğunu ifade ediyorum. Yeter ki yer temini konusunda illerde gerekli çalışmayı sizlerin de katkısıyla gerçekleştirebilsek diyorum.

Bu Alevilik konusu bizim ciddi bir şekilde çalıştığımız bir konudur. Bu konularla ilgili çok böyle yüzeysel, bu kadar derinliği olan bir konunun yüzeysel bir şekilde bir soru-cevap şeklinde ele alınmasını ben doğru bulmuyorum. Her platformda, herkesle, her zeminde bunu konuşup sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulmasından yana bir irade ortaya koymuşuz. Yine de bunu konuşacağız. Hiçbir yerde kesinlikle Diyanetin böyle bir cami yapma diye bir projesi yoktur. Olağanüstü şartlarda Türkiye’de bu uygulamalar olmuştur. Şu anda böyle bir şey, örneği gösteremezsiniz diyorum, varsa…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Cemevleri

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Diyanet zaten cami filan yapmamaktadır. Vatandaşın yapmış olduğu bu hizmetleri de karıştırmayın diyorum. Tekrar ediyorum: Bunları bir siyasi istismar konusu yapmadan, çözüme endeksli bir noktada olaya bakmamızın doğru olacağına inanıyorum. Bu işi soru-cevap, bu işi yüzeysel bir şekilde, hassasiyetleri dikkate almadan konuşursanız inanın her defasında bizim vereceğimiz cevap var ve o cevabın da kolay kolay altından kalkılamaz diyorum. Önemli bir konudur, dayanışma içerisinde çözelim diyorum, her defasında söz verildiğinde bunu söylüyorum.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Çalışma sonunda ne yaptınız? Sonuç nedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ben de teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben de teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de, bir soru sorulmuştu, ona cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. Lütfen kısa olsun.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi Sayın İnan, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki bazı hizmet veren firmalarla özel kalemde çalışan herhangi birinin veya eşinin bağı olup olmadığıyla ilgili bir soru sordu. Bende böyle bir bilgi yok, eğer sizde varsa lütfen onu bana verin, hemen soruşturmayı başlatayım. Ama bizim bütün harcamalarımız diğer tüm kamu kurumlarında olduğu gibi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır. Yapılan bütün harcamalarımız Sayıştay denetiminden geçmektedir. Bilmediğimiz bir şey varsa lütfen bize bilgi verin, hemen soruşturalım.

İstanbul’daki ofisle ilgili bir soru sordunuz. İstanbul, Türkiye'nin vitrini, yabancı konukların, özellikle devlet adamlarının en çok gelmekten keyif duydukları bir şehir. Orada Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bir binası olması konusunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ricamızı kırmadı, bize bir bina tahsis etti. Orada hiçbir özel görüşme yapma ihtiyacım yok çünkü özel görüşmelerimi yapabileceğim İstanbul’da kendi mekânlarım var ama orada birçok AB üyesi ülkenin bakanlarını, büyükelçilerini ağırladım, bundan sonra da ağırlamaya devam edeceğiz. Ayrıca, İstanbul bugün 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti, 2012 yılı Avrupa Spor Başkenti. Bu kadar ilişkileri götürmek için de orada zaten bir mekâna ihtiyacımız vardı.

Papa’nın zihniyle ilgili de bir soru sordunuz. Zannediyorum siz son dönemde bu Teksas, Tommiks benzeri WikiLeaks belgelerine biraz fazla kaptırdınız. Onlarda bizim basın biraz seçmece yayın yapıyor. Papa’ya atfedilen 2004’le ilgili bir kriptoda Türkiye’ye karşı olduğu, 2006’da ise Türkiye'nin sürecine destek verdiğine dair birtakım belgeler çıktı medyada.

Bakın, ben, çok açık ve net bir şey söyleyeyim: Türkiye'nin her faslı açılırken AB üyesi yirmi yedi ülkenin onayıyla açılmaktadır yani biz müzakere tarihi alırken de müzakereleri açarken de -birisi tanımadığımız bir ülke olmasına rağmen- yirmi yedi ülkeyi ikna ederek, onların onay vererek, oy vererek fasıl açmasını sağlamışız. Vatikan, o yirmi yedi ülkeden bir tanesi değil yani onların zihninde ne var ne yok bilmiyorum, çok da bizi bağlamıyor.

Şunu da söyleyeyim ama: Vatikan’ın Devlet Başkanı olan Papa, Avrupa Birliği üyesi birçok ülkeden daha sert bir şekilde Mavi Marmara olayından sonra İsrail’i kınamış bir devlet başkanıdır ama Türkiye'nin AB süreciyle ilgili Vatikan’ın hiçbir yaptırımı yoktur.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Onu göreceğiz…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, biraz önce sorular sorularken bazı soruları -çok hızlı geldiği için sorular- not almayı atlamış olabilirim ama arkadaşlarımızın hatırlattığı bir soru: “57’nci Hükûmet döneminde hani bir şey yapılmadı mı, bankacılıkla ilgili herhangi bir adım atılmadı mı?” gibi bir soru vardı. Şimdi, bu döneme şöyle bir bakacak olursak…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Öyle değil Sayın Bakan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soruyu tekrar sorsun…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Soruyu tekrar sorayım Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 57’nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanunu’nun çıkarılması ve BDDK’nın kurulması, kamu ve özel bankaların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankasının bağımsız hâle getirilmesinin küresel krizde bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı olmuş mudur?

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz cevabınızı verin lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, bankacılıkla ilgili, 57’nci Hükûmet döneminde yirmi bir tane banka battı. Yine 57’nci Hükûmet döneminde gayrisafi yurt içi hasıla 262 milyar dolardan 215 milyar dolara düştü, Türkiye yüzde 18 fakirleşti. 57’nci Hükûmet döneminde dolar kuru 395 binden 1 milyon 646 bine çıktı, yüzde 316 değer kaybetti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bunları dün Başbakan söyledi Sayın Bakan.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Bakan, soruya cevap değil ki bu.

DEVLET BAKANI VE BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – TÜFE, o dönemde yüzde 300 enflasyon oldu. Merkezî yönetimin borç stoku 28 milyardan 235 milyara çıktı.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Bakan, hangi bürokrat sana o cevabı verdi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, bu mu bunun cevabı ya!

DEVLET BAKANI VE BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Türkiye’nin borcu yüzde 715 arttı, bunlar 57’nci Hükûmet dönemi. Yüzde 700 borcu arttı Türkiye’nin. İşte böyle bir dönem.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hangi soruya cevap verdiniz Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Bakan, soruya cevap verecek misiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Böyle bir dönemde yapısal reform adına bazı adımlar atılmış olmasına rağmen bunların tümünü biz tekrar dönüp düzeltmek zorunda kaldık. Uygulamanın tümü bizim çıkardığımız Bankacılık Yasası’yla, bizim çıkardığımız Kredi Kartı Yasası’yla, bizim çıkardığımız TMSF Yasası’yla, İmar Bankasının yıllarca bu kadar yolsuzluğa bulaştıktan sonra 6,5 milyar doları vatandaştan toplayıp sadece 500 milyonunu bilançosunda gösterdikten sonra kırk iki ay boyunca 57’nci Hükûmet bunu sadece seyretmiş, bulamamış, bizim Hükûmetimizin ilk üç dört ayında bu bulunmuş, ortaya çıkarılmış. Bankacılığın tablosu 57’nci Hükûmet döneminde budur.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, hiç yakışmadı, gerçekten yakışmadı. O makamda bir soruya cevap veremeyecek kadar âcizsiniz. Dürüstçe cevap verin, dürüstçe! (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri)

Oturmazsam ne yapacaksınız? Gelin gösterin o zaman!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Hazine Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.– Hazine  Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                    49.563.546.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          450.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Ekonomik İşler ve Hizmetler                                              7.904.077.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06            İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                       966.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10            Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                   1.381.820.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                         59.815.893.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

68.619.381.373,00

- Bütçe Gideri

:

63.635.416.400,83

- İptal Edilen Ödenek

:

4.983.964.972,17

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

6.542.105,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU

1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                             8.819.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                 131.181.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                              140.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

05            Diğer Gelirler                                                                         140.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                              140.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 Yılı  Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

       

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

 

                                                                                                                             

 

 

- Toplam Ödenek

:

99.021.530,07

- Toplam Ödenek

:

160.903.200,00

- Bütçe Gideri

:

157.201.342,72

- İptal Edilen Ödenek

:

3.701.857,28

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                             

 

 

- Bütçe Tahmini

:

140.000.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

153.764.561,37

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           39.971.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                       6.393.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                   41.804.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                88.168.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

03            Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                63.160.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05            Diğer Gelirler                                                                           15.008.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                78.168.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim   Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

64.923.448,00

- Bütçe Gideri

:

58.094.361,45

- İptal Edilen Ödenek

:

6.829.086,55

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Bütçe Tahmini

:

61.176.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

43.836.839,47

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı  bölümleri kabul edilmiştir.

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.09 – TÜTÜN VE ALKOL  PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           19.353.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                   31.239.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                50.592.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetveli okutuyorum:

 

GELİR CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

03            Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                46.541.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05            Diğer Gelirler                                                                             4.051.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                50.592.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

49.689.154,00

- Bütçe Gideri

  :

47.631.628,96

- İptal Edilen Ödenek

:

2.057.525,04

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Bütçe Tahmini

:

43.689.154,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

47.315.974,30

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           24.624.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02            Savunma Hizmetleri                                                                      162.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                       2.270.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07            Sağlık Hizmetleri                                                                          229.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08            Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                   3.151.311.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09            Eğitim Hizmetleri                                                                          396.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                           3.178.992.500

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

1.903.617.728,00

- Bütçe Gideri

:

2.552.879.188,48

- Ödenek Üstü Gider

:

668.503.853,65

- İptal Edilen Ödenek

:

19.242.393,17

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           77.416.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          213.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                77.629.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

 

GELİR CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

03            Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                     100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                            77.529.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                77.629.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

60.857.517,72

- Bütçe Gideri

:

54.778.143,74

- Ödenek Üstü Gider

:

1.753.462,16

- İptal Edilen Ödenek

:

4.801.973,72

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

3.030.862,42

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Bütçe Tahmini

:

52.898.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

56.813.566,43

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.51 - YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           18.460.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                18.660.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

 

GELİR CETVELİ

Kodu                  Açıklama                                                                              (TL)

03            Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                       18.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04            Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                            18.592.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05            Diğer  Gelirler                                                                                 50.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                18.660.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sektereliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.95– AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                     Açıklama                                                                              (TL)

01            Genel Kamu Hizmetleri                                                           29.943.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          400.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                TOPLAM                                                                                30.343.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A -  C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

 

           (TL)

 

                                                                                                                          

 

 

- Toplam Ödenek

:

10.708.300,00

- Bütçe Gideri

:

9.373.913,01

- Ödenek Üstü Gider

:

21.518,19

- İptal Edilen Ödenek

:

1.355.905,18

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 15 Aralık 2010 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 02.54