DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 86
32’nci Birleşim
14 Aralık 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, MHP Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Devlet Bakanı Egemen
Bağış’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sayıştay
denetiminin etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma yaptıklarına
dair beyanına ilişkin açıklaması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Bilinmeyen bir
dil” konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün afet kapsamına alınmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/16869)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki yatırım
projelerine ayrılan kaynağa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/16929)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta sınır ticaret
merkezi kurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/17045)
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, kadrosu bulunmayan
milletvekili danışmanlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/17260)
5.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Flaman Parlamentosu Başkanının bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/17261)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak üç oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak
maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasına
ilişkin bir açıklamada bulundu.
İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
14 Aralık 2010
Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
20.50’de son verildi.
|
|
Mehmet
Ali ŞAHİN |
|
|
|
Başkan |
|
|
|
|
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Giresun |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
14 Aralık 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca,
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Barış ve
Demokrasi Partisi: Sırrı Sakık, Muş; Hamit Geylani, Hakkâri milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi: Yılmaz Tankut, Adana; Murat Özkan,
Giresun; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta; Cumali
Durmuş, Kocaeli; Ahmet Orhan, Manisa milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi: M. Cevdet Selvi, Kocaeli; Rahmi Güner, Ordu; Osman Kaptan, Antalya; Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Şahin Mengü, Manisa; Bülent Baratalı, İzmir milletvekilleri.
AK PARTİ: Kerem Altun, Van; Harun Tüfekci, Konya;
Hacı Hasan Sönmez, Giresun; Alaattin Büyükkaya,
İstanbul; Fatoş Gürkan, Adana; Ayşe Türkmenoğlu,
Konya; Akif Gülle, Amasya; Osman Demir, Tokat; İrfan Gündüz, İstanbul; Hüseyin
Gülsün, Tokat milletvekilleri.
Şahsı adına: Lehinde, Mehmet Salih Erdoğan, Denizli; aleyhinde,
Zekeriya Akıncı, Ankara milletvekilleri.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bazı siyasi parti gruplarımız konuşmalarının
tamamını beşer dakikadan 10 kişiye kullandırmışlardır, bazı partilerde ise 3
veya 5 kişi söz konusudur. Burada sözünü bitiren arkadaşlara bir dakikalık ek
süre vereceğim. Adaleti temin bakımından, eğer daha az sürede konuşan şahıslar
varsa gruplar adına, onların da o hakkını kendilerine kullandırmaya gayret
edeceğim.
Evet, ilk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a aittir.
Sayın Sakık, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü kalemleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun düşüncelerini aktarmak üzere buradayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz grup olarak
özellikle kalem kalem bütçeyi değerlendirmektense bu
kurumların ne yapması gerektiği konusunda düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak
istiyoruz. Daha önceki bütçe görüşmelerinde de dile getirdiğimiz ama bugüne
kadar gerçekleşmeyen bir konunun hâlen gerçekleşmemesi ve kafalarda soru
işaretlerinin olması bizi gerçekten üzüyor. Geçen yıl yoktuk yani Anayasa
Mahkemesinin kararından sonra, partimizin kapatılmasından sonra bütçe
görüşmelerinde yoktuk ama o bütçe görüşmelerinde de bu dile gelmedi ve
tartışılmadı. Konu şu: Üç buçuk yıl önce buradan Parlamentonun iradesiyle
seçilen Cumhurbaşkanının ailesinin militer güçlerin
baskısıyla Köşk’e giremediği konusunda kuşkularımız, duyumlarımız vardı, bunu
sizlerle paylaştık; ama bugüne kadar Türkiye toplumunu aydınlatan bir bilgiye
sahip değiliz. Parlamentonun bu konuda bir bilgi sahibi olması gerekir. Bu
konuda kim ki etkili ve yetkiliyse… Çünkü, bize
söylenen şuydu: “Sayın Cumhurbaşkanının ailesi Köşk’e şu nedenlerle giremiyor”
diyorlardı. Nedeni; “Efendim, tadilat ve tamirat.” Şimdi günümüzün çağında üç
buçuk yıllık, dört yıllık süre içerisinde yeni ilçeler yaratılıyor bugünkü
teknolojiyle. Bugünkü teknolojiyle dört yıla yakın süre içerisinde yeni kentler
kuruluyor, ama Çankaya’da küçük bir dairenin onarılması eğer üç buçuk yıl
alıyorsa, burada ciddi soru işaretleri vardır. Ama,
nitekim son resepsiyonda bir kırılma hattının yaşandığını gördük, bu ülkemiz
adına sevindiricidir. Belki militer güçler bu noktada
rahatsız oldular, bu hiç bizi ilgilendirmiyor. Evet, Sayın Cumhurbaşkanının
eşinin başında türban olması militer güçleri rahatsız
ediyorsa bu onların sorunudur, ama biz Türkiye’de yaşayan halklar bundan
rahatsız değiliz, bunun kırılması gereklidir. Bir an önce Sayın Cumhurbaşkanı
Dışişleri konutunu terk etmek zorundadır. Eğer terk edebilirse halkın iradesine
saygı göstermiş olur, ama bunu yapmazsa, devam ederse militer
güçlere teslim olduğu anlamında bir sonuç çıkarırız, bu da bizim en doğal
hakkımızdır.
Yine Sayın
Cumhurbaşkanımızın seçildiği günden bugüne kadar buralarda zaman zaman yaptığı konuşmalar vardır. Bu konuşmalar, ülkenin
sorunlarının altını çizerek… Hatta, 1 Ekim 2010, bu
kürsüde yaptığı konuşmada, artık Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesi
gerektiğini söylüyordu, artık silah ve şiddetin dışında bu Parlamentoyu göreve
davet ediyordu. İnanç sorununun da aynı şekilde çözülmesi gerektiğini
söylüyordu Sayın Cumhurbaşkanı. Hukukun ve huzurun ülkesini yaratmak bu
Parlamentonun göreviydi, Parlamentoyu göreve davet ediyordu. Yargılanma
sürecinin bir infaz sürecine dönüştüğünü yine buradan seslenerek, hepimize
seslenerek söyledi ve nitekim Ergenekon davasında, KCK davasında yargılama
süreci bir infaza dönüşmüştür, Parlamentoyu göreve çağırmıştır. Temsilde
adaleti burada vurgulayarak Parlamentoyu göreve çağırmıştır. Ama ne yazık ki bu
konuda Parlamento üzerine düşen sorumlulukları yapmamıştır.
Sayın
Cumhurbaşkanı da bunları sadece söylem bazında seslendirmemelidir. Yani bu sorunların çözümünde, evet, Sayın Cumhurbaşkanı önemli bir
rol üstlenebilir, bu sorunun çözümünde bir yol haritasını bizimle birlikte
paylaşabilir ama ne yazık ki görebildiğimiz kadarıyla bu sorunları burada
seslendiren Sayın Cumhurbaşkanı ve bu ülkenin yöneticileri bu sorunların
çözümünü, özellikle Kürt sorununun çözümünü sadece Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çözmek değil, Türkiye coğrafyasında değil, Amerika’dan Bağdat’a
kadar seferler düzenleyerek -Kürt
sorununu- çözmeye çalışıyor. Biz hep söyledik, bu sorunun çözümü
Bağdat’ta, Amerika’da değil, bu sorunun çözümü Suriye’de, İran’da, Irak’ta
değil, bu sorunun çözümü Türkiye coğrafyasıdır, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Onun için buralara sefer düzenlemeyin. Sefer düzenlersiniz ama
zafer kazanamazsınız. Çünkü burada bu halkın iradesini dikkate almadan
uluslararası güçlerle Kürt sorununu çözme şansınız yoktur ve yine aynı şeyi
söyledik, buralardan kararlar çıkararak, savaş kararları çıkararak sınır ötesi
ve sınır içi operasyonlar yaparak sorunları çözemezsiniz. Oralara da sefer
yapabilirsiniz ama zafer kazanamazsınız çünkü otuz yıldır aynı seferler
yapıldı, hiçbir zaferi olmayan seferler yapıldı.
Şimdi, tam bu
noktada, artık burada, Kürt halkının iradesiyle, kurumlarıyla oturup konuşmanın
zamanı geldi. Eğer silahlar susuyorsa biz hepimiz bir bütün olarak bir rehavete
kapılıyoruz, -başta Cumhurbaşkanımız, Hükûmetimiz-
Kürt sorununu yok sayıyoruz. “Silahlar patlamıyorsa Kürt sorunu yoktur...” Nitekim, 1999’da da tamamen silahlı güçler bu ülkenin
sınırlarının dışına çıkınca dört yıl heba edildi. İşte bugün de böyle bir süreç
yaşanıyor ve silahlar sustu, Parlamentoya önemli görevler düşüyor, Sayın
Cumhurbaşkanımıza da önemli görevler düşüyor. Bu silahların sustuğu dönemde bir
projeyle Kürt sorununu çözmeliyiz.
Sayın
Cumhurbaşkanımız yakın bir tarihte İsviçre’ye bir seyahatte bulundu.
Gittiğinde, orada şöyle bir serzenişte bulunmuştu oradaki yöneticilere. Orada,
biliyorsunuz, bir camiyle ilgili, inançlarla ilgili İsviçre’nin bir tavrı vardı
ve camiyi seslendirirken, oradaki yöneticiler şunu söylüyordu: “Bizim sorunumuz
inançlarla değil. Sorunumuz, imar sorunudur, bir inşaat sorunudur.” Şimdi bunu
söylerken Sayın Cumhurbaşkanımız, kendi ülkesinde olup bitenleri görmüyor.
Gittiği o ülke, 7,5 milyon nüfusu olan bir ülke. O ülkede üç tane resmî dil
var. O ülkede otonom bölgeler var. O ülkede demokrasi, yani bütün halkların
İsviçre’si olmuş bir demokrasi var. Ama burada, bizim ülkemizde, kiliselere
karşı tutumu bir bütün olarak biliyoruz, buradaki rahiplere, misyonerlere nasıl
saldırıların olduğunu biliyoruz -şimdi biz bu kadar kendi ülkemizde sabıkalıyken-
ve Hrant Dink’in nasıl
öldürüldüğünü biliyoruz, gayrimüslimlere karşı uygulanan politikaları bir bütün
olarak biliyoruz. Kendimiz bu kadar hukuksuz, bu kadar halklara, inançlara
karşı hoşgörüsüz ama başka yerde ve demokrasinin beşiği olan ülkelerde onlara
demokrasi dersi vermek bir miktar çelişiyor. Onun için, Sayın Cumhurbaşkanımız,
sizin tespitleriniz doğrudur yani bu ülkedeki, burada yaptığınız konuşmaların
hayata geçmesi için derhâl siz Parlamentoyu göreve çağırın; Parlamento bu
konuda politikalar üretsin, Parlamento bir barış komisyonu oluştursun, bir
hakikatleri araştırma komisyonu oluştursun. Eğer bu komisyonları
oluşturabilirse barışa hızlı adımlarla ilerleyebiliriz ama sizin bahsettiğiniz
bu Parlamentoda…
Bakın, bu
Parlamento seçime gidiyor. Hangi yasalarla gidiyor? Hangi seçim kanunuyla
gidiyor? Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız, sizin içinize siniyor mu? Bu mevcut
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, bu yüzde 10’luk baraj sizin içinize
siniyor mu? Bu partiler arasındaki adaletsizlik sizin içinize siniyor mu?
Sayın
milletvekilleri, sizin içinize siniyor mu? Seçime gidiyoruz, dört grubumuz var
ve grubu olmayan siyasi partilerimiz var. Şimdi, dört gruptan üçü; siz 186,5
trilyon para alacaksınız, siz 86,5 trilyon, siz 57 trilyon para alacaksınız.
Bir tek lira para almayan bir parti ve diğer partiler, bağımsızlar sizinle
nasıl yarışacaklar? Bunun adı demokrasi midir? Hani eşitlik ilkesi? İşte,
bunların bir an önce gözden geçirilmesi gerekir, adaletin buradan başlaması
gerekir. Eğer bu adalet uygulanmazsa siz demokrasiden ve özgürlüklerden
bahsedemezsiniz. Allah aşkına şu hâlimize bakın, tek parti dönemi gibi,
bakmayın farklı partiler olmamıza. Bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu
ancak diktatörlüklerde bulunan bir kanundur. Dört siyasi partinin lideri nasıl
emrediyorsa Parlamento öyle oluşuyor. Tek parti döneminde de aynı şeyler
yapılıyordu çünkü Edirne’den birini Muş’tan milletvekili ediyorlardı, şimdi de
aynı şekilde Meclis Başkanımızı İstanbul’dan Antalya’ya gönderen bu
zihniyettir. Aynı zihniyet Cumhuriyet Halk Partisinde de var, MHP’de de var, BDP’de de var. Onun için, halkın içinde olmadığı, halkın
iradesinin içinde olmadığı bir Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu bizi nasıl
özgürleştirebilir, biz nasıl düşüncelerimizi ifade edebiliriz? Yani dün burada
gördüm, dehşete kapıldım. Aman Allah’ım neydi o, Sayın Başbakan nereyi
fethetmişti! Siz bir bütün olarak ayaktaydınız. O ne çığlıklardı, o ne
alkışlardı! Çünkü belirleyici olan tek kişi Sayın Başbakan. İşte bu demokrasi
bizi bir yere taşımaz. Bu, padişahlar döneminde de yapılıyordu. İşte “Çok yaşa
padişahım.” diyenler de vardı ama padişahlar çok yaşamadı! Bu siyasi parti
aktörlerinin birçoğu, Özal da öyleydi, Demirel de öyleydi, Mesut Yılmaz da
öyleydi. Dönün bakın, hiçbiri kalmadı. Bunlar da gidecek. Demokratik bir rejim
oluşmadığı müddetçe, sizin ayakta alkışladığınız, çığlıklar attığınız Sayın
Erdoğan da gidecek. Onun için, demokrasi hepimize gerekli. Onun için, tek parti
rejiminden nasıl şikâyet ediyorsanız bugün, aslında bugün uygulanan politikalar
da tek partinin farklı bir versiyonudur.
Onun için, açık
ve net söylüyoruz: Bu adalet duygusu zedelendiği müddetçe bu ülkede iç barışı
sağlayamazsınız. Siz bizim oylarımızla burada iktidar oluşturmaya
çalışıyorsunuz. Allah aşkına, yani yolsuzlukla hırsızlığın veya oy çalmanın
arasında ne fark vardır? Siz niye halkın iradesine ipotek koyuyorsunuz? Niye
dünyada olmayan yüzde 10’luk barajı hayatta tutuyorsunuz? Neden, neden bütün
farklılıkların Parlamentoya yansımasını engelliyorsunuz? Ne yapmak
istiyorsunuz? Tek parti olsanız, 550 milletvekili de sizin olsa ne değişir, ne
yaparsınız?
Onun için, 2011
yılı önemli bir yıldır. Bu önemli bir yıl, çünkü yeni bir Anayasa. Bu yeni
Anayasa’da bütün halkları kucaklayacak yeni tespitler, retçi, inkârcı bölümler,
hepsi çıkarılacak. Ama farklı renklerin, kültürlerin buraya yansıması gerekir.
Bunun için derhâl bu… Cumhuriyet Halk Partisi zaman zaman
seslendiriyor, zaman zaman bu konuda “Biz de bu yüzde
10’luk baraja karşıyız.” diyor. Diğer partileri de, Milliyetçi Hareket
Partisini de göreve davet ediyoruz. Nasıl 2007 seçimlerinden önce, seçimlere
birkaç ay kala çok alelacele bir şekilde…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Biz seslendirmiyoruz, eylem yapıyoruz, kanun teklifi
verdik; seslendirmiyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sadece kanun teklifiyle olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Gelin, hep birlikte burada Meclisi kilitleyelim, demokrasiye
birlikte sahip çıkalım. Nasıl 2007 seçimlerinde BDP’nin
gelmemesi için -o dönem Demokratik Toplum Partisi- hiç uzlaşmadığınız siz ve
Adalet ve Kalkınma Partisi seçimlere bir iki ay kala çok alelacele bir şekilde
Anayasa’da değişiklik yapmadınız mı? “Kürtler nasıl olsa seçimlerde gider
sandık başında tercihlerini kullanamaz. Efendim, bağımsızlar gelmesin…” İşte,
onların değirmenine su taşıdınız. Zannettiniz ki bölgeden 3-5 milletvekilini de
siz kaparsınız. Oysaki hepsini onlar kaptı. Hukuka, Anayasa’ya karşı hile
yaptılar, birlikte hile yaptınız.
Onun için, bugün
daha hâlen fırsat var. Gelin, hep birlikte bunu seslendirelim. Eğer bunu
seslendirebilirsek, bunu hayata geçirebilirsek gerçekten sorunlarımızın
çözümüyle ilgili ciddi bir şekilde sorunu çözebiliriz.
Sevgili
arkadaşlar, burada Sayın Cumhurbaşkanının seslendirdiği ve sürekli, işte… Yani
artık aslında bir cumhuriyetin bir öz eleştirisiydi, yani 1920’lerde kurulan
cumhuriyetin bir öz eleştirisiydi Sayın Cumhurbaşkanının burada, ekim ayında, 1
Ekimde yaptığı konuşma.
Şimdi, o tarihte
bir öz eleştiri, hâlen burada “Bilinmeyen bir dil.” olarak geçiyor. Sayın
Cumhurbaşkanı “Kürt realitesini kabul ediyoruz.” diyor ama burada “Bilinmeyen
bir dil.” geçiyor.
Bilinmeyen bir
kimlik, efendim, adı konulmamış bir coğrafya. Biz zaman zaman
burada söyleyince kıyametler kopuyor. Yani kıyametleri de koparsanız,
bilinmeyen dil Kürt dilidir, bilinmeyen kimlik Kürt kimliğidir, ipotek
koyduğunuz o coğrafyanın adı Kürt coğrafyasıdır ve Kürdistan’dır. Bunu ben
söylemiyorum. Bunu, 1920’lerde Mustafa Kemal söylüyor. 1920’lerden biraz daha
öteye gidelim, çok çok öteye gidelim, 1071’lerde
Anadolu’da ilk kapıyı size açan Kürtlerdir. O gün de Kürtler
vardı, Kürdistan vardı, Osmanlıda da Kürdistan vardı, cumhuriyet kurulurken de
Kürdistan vardı ve ben o gün burada “Kürdistan” derken birkaç arkadaşımız
neredeyse masalara çıkıyordu, onlara seslendim, dedim ki: “Bakın, iki gün sonra
-kıyametleri koparmayın- sizden temsilciler, genel başkan yardımcıları, Kuzey
Irak’a gidecekler, Kürdistan bölgesine gidecekler, orada ağırlanacaklar.” Ve
nitekim arkadaşlarımız gitti, orada -Genel Başkan Yardımcınız gitti- KDP’nin kongresine katıldı, “Kürdistan’da bulunmaktan onur
duyuyorum.” dedi, çok da iyi etti. E, niye tepki gösterdiniz? Demek ki böyle
bir yer var. Onun için, birbirimizin değerlerine, inançlarına saygısızlık
etmeyelim. Yani, “Kürdistan” derken ülkenin birliğine bir zararı yok. Biz
“Kürdistan” derken, “Kürt halkı” derken bir realiteden bahsediyoruz. Rahatsız
da olabilirsiniz. Rahatsız da olsanız söyleriz, burayı terk etseniz de söyleriz
çünkü bir realitedir. Eğer bu realite olmamış olsaydı Mustafa Kemal bunu
demezdi, eğer bu realite olmamış olsaydı 1920’lerde Kürtlere özerkliği Mustafa
Kemal seslendirmezdi. 2010’lardayız, hâlâ 1920’lerin Anayasası’nı arıyorsak, bu
da bu ülkenin, bu Parlamentonun bir ayıbıdır. Biz nasıl hâlen 1920’lerin
Anayasası’nı arayabiliriz? Onun için, bir miktar da bizim oturup kendimize
sualler sormamız lazım. Hep adına yemin ettiğimiz o Mustafa Kemal var ya işte,
o, 1920’lerde bunu açık bir şekilde… Kürt milletvekillerine “Kürdistan
milletvekili” diye hitap eden o, Laz milletvekiline “Lazistan
milletvekili” diye hitap eden kendisi. Ama 1924 sonrası red
ve inkâr, ondan sonra kavga… Şimdi kavganın ve şeyin zamanı ve miadı doldu.
Onun için, daha çok uzlaşı, daha çok demokrasi, daha çok barış.
Türkiye’de
çoğunluktaki Sünni Türk kesimin artık o egemen gücü kırılmalıdır. Burada bu
ülke sadece bunlara ait değildir. Bu ülke hepimizin ana yurdudur, burada farklı
halklar yaşıyor, farklı inançlar yaşıyor yani biz bu ülkeyi herkesin ortak
ülkesi yani bütün halkların Türkiye’si yapmaya mecburuz ve mahkûmuz, Parlamentomuzun
görevi de budur.
Sevgili
arkadaşlar, asıl Parlamentonun görevi bu iken bu Parlamento görevini yapmıyor.
Başta da belirttiğim gibi Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, bu baraj
sorunu, bu hak, hukuk ve adalet sorunu olan sorunları Parlamento çözmüyor.
Parlamento Başkanımızın, Parlamentodaki vekillerimizin böyle bir sorunu yok.
Parlamento başkanları, Meclis başkanları ne zaman göreve geliyorlar, sürekli
seferdedirler. Bakın, Sayın Köksal Toptan’dan Mehmet Ali Şahin’e kadar, göreve
geldikleri günden bugüne kadar kırkın üzerinde, elliye yakın ülkelerde
seyahatlerde bulunmuşlar. Kardeşim, sizin göreviniz uluslararası seyahatlerde
değil. Burada bu Parlamentoyu çalıştıracaksınız, bu adaletsizliği ortadan
kaldıracaksınız. Ne yapıyorsunuz? Bir ülkeye gidiyorlar Sayın Meclis
Başkanımız. Yanına alıyor kafasına uygun olan 3-4 tane milletvekillerini.
Bunların içerisinde BDP yok. İşte zaman zaman CHP’yi
de katıyor, zaman zaman MHP’yi ama AKP’ye biraz daha
toleranslı. Giderken 20 kişilik bir orduyla gidiyor. Kim? Polis. Kim? Burada
resim çeken fotoğrafçı arkadaşlarımız. Kim? Ceketini taşıyacak. Kim? Valizini
taşıyacak. Kaddafi böyle gidiyor, demokratik
ülkelerde bu yok. Bizim ülkemize gelen Meclis başkanlarını da görüyoruz, gelen
heyetleri de görüyoruz yani bu ülkenin akarlarını böyle keyfî kullanmak… Siz bu
ülkede padişah değilsiniz. Biz size teba edecek
şeyler değiliz. Yani siz bu ülkeyi özgürleştirmek, demokratikleştirmek, bu
Parlamentoyu adil bir hâle getirmek için göreve geldiniz.
Şimdi bakıyorum,
dünya kadar, 1 trilyona yakın Meclisin harcamaları var, iki Meclis Başkanımızın
harcamalarıdır. Yanlarında sürekli Meclisten 15-20 kişi seyahatlerdedirler ama
götürdüğü, 15’e yakın polis ve diğer birimlerden. Milletvekillerini katıyor ama
BDP’den bir milletvekili burada resim çeken
arkadaşımız kadar, halkın iradesi olan, o hakka sahip değil çünkü bu ülke, bu
Sünni Türklerin babasının çiftliği. Bize böyle bakıyorlar, halkın iradesini yok
sayıyorlar. Böyle bir uygulama olur mu? Siz bu Parlamentonun iradesiyseniz, biz
zaman zaman haksızlığa, zulme uğradık ve hep de
uğruyoruz; milletvekili saldırıya uğruyor, milletvekili yaralanıyor,
ilgilenmiyorsunuz. O saldırıyı gerçekleştirenlerle ilgili soruşturma bile
açtırtmıyorsunuz, takip etmiyorsunuz ama bu keyfiyetlerinizden de asla geri
kalmıyorsunuz.
Son, bir iki…
Zaman açısından bir miktar sıkıntımız var.
Ben Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Genelde hep sizi vicdan sahibi bilirim, öyle de
biliyorum. Benim de vicdanım, yol haritam gözyaşlarımdır. Benim de gözyaşlarım
artık anayasamdır, yasamdır. Sizin de gözleriniz hep yaşlıdır. Biraz önce bu
saydıklarım ve TRT’nin BDP ile ilgili tutumu, RTÜK’ün bizimle ilgili tutumu, bu
Parlamentonun bizimle ilgili tutumu, bu Meclis Başkanının BDP ile ilgili tutumu
vicdani midir Sayın Bakanım, ahlaki midir? Halkın iradesine bu kadar haksızlık
yapılır mı? Ben inanıyorum ki, sizin de vicdanınızda mahkûm olmuştur çünkü biz
soru önergesi veriyoruz, TRT’den soruyoruz, diyoruz ki: TRT, tarafsız
olmalısın, Anayasa’nın şu hükmünü yerine getirmelisin, diğer siyasi partilere
ne kadar süre tanıdıysan BDP’ye de tanımalısınız.
Gelen cevapta diyor ki: “Haber değeri olursa…” Demek ki, bugüne kadar BDP haber
değeri olan hiçbir eylem yapmamıştır. Oysaki herkes, eli vicdanında olan herkes
bilir ki, BDP her gün gündem oluşturacak noktada halkıyla beraberdir ve Türkiye
demokrasi güçleriyle Kürt halkının sesidir ve her yerde zulme karşı direnen bir
harekettir ama bu TRT tarafından görülmez ve edilmez.
Diğer bir konu:
RTÜK, evet biliyoruz sizin arka bahçeniz ama el vicdan, bu RTÜK neyi denetler,
görevi nedir? Şimdi soruyoruz… Bakın, birçok kanalda, birçok dizilerde sadece
Kürtler değil diğer halklara da haksızlık var. Aşağılanıyor, inançlar
aşağılanıyor, halklar aşağılanıyor, halklar arası çatışma körükleniyor ve biz
başvuruda bulunuyoruz, dönüp bize cevap, parti olarak: “Efendim, biz bir suça
rastlamadık.” Oysaki akşam Kurtlar Vadisi’ni izleyen gençler, sabahleyin elinde
silahla, elinde çakılarla, bıçakla, ne ise, üniversitede saldırıya geçiyor. O
yiğit, babayiğit bir tane Alemdar var ya, ona özenerek ve bu biliniyor. Halklar
arasındaki kin, nefreti nasıl tetiklediğini hepimiz de biliyoruz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – İzlemeyin Kurtlar Vadisi’ni. Biz izlemiyoruz Kurtlar Vadisi’ni.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Nasıl, anlamadım?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – “İzlemeyin Kurtlar Vadisi’ni.” diyorum. Biz de izlemiyoruz Kurtlar
Vadisi’ni.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Biz de izlemiyoruz ama bakın, izleyenler var diyoruz. Buradan
etkilenip üniversitede bunu saldırıya ve saldırı nedeni olarak görenler var.
Bizi onlarca üniversiteli öğrenciler arıyor yani biz ezbere konuşmuyoruz.
Ne yapıyor bu
Alemdar? Sanal bir Alemdar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ne yapıyor?
Efendim, Amerikan üssünü basıyor, gidiyor Kuzey Irak’ı basıyor, İsrail’i
basıyor ve sanal bir dünya… Eğer gerçekten siz buradan bir kurtuluş
bekliyorsanız beş, on tane daha Kurtlar Vadisi, ne ise, o dizilerden hayata
geçirin, Türkiye güllük gülistanlık olsun, bütün düşmanları alıp getirsin.
Gidiyor Kandil’i basıyor, orayı basıyor, bilmem ne yapıyor. Şimdi, bunlar
halklar arasında düşmanlığı tetikliyor, bunlar iç barışımıza katkı sunmuyor.
Bunları hep söyledik. Sayın Başbakanımız gidiyor, Kurtlar Vadisi’ni, filmini
izliyor, onlara teşekkür ediyor. Ee siz teşekkür
ederseniz o size özenenler de sabahleyin üniversitede kendi arkadaşına
saldırıda bulunur.
Ve Sayın Başbakan
dün diyordu ki, işte, yeni yeni adalet ve hukuktan
bahsederken şunu söylüyordu: “Yeni
saraylar yapıyoruz.” Vallahi, köşkler, saraylar olur ama içinde adalet
olmazsa... Oradan laf attık ama cevap vermiyor, “İnşallah, o da olur.” diyor.
Siz köşkler, saraylar da yapsanız içinde adalet olmazsa bu halk mutlu olmaz.
Onun için, ilk önce adalet ve hukuku hep birlikte yakalamalıyız. Adaletin
olmadığı saraylar hiçbir şey ifade etmez.
Ben Azerbaycan’a
gittim, orada gördüm. Kocaman bir saray yapmışlardı. İçine Aliyev’in
de bir büstünü koymuşlardı. Aman Allah’ım, sokakta da dolaşıyorduk, kimse
korkudan tek ses etmiyordu ve dünyanın en büyük saraylarından da biridir.
Türkiye’deki saraylar da öyledir. Sayın Başbakan saraylar yapacağına ilk önce
bu ülkede hukukun ve huzurun ülkesini yaratmalıdır. Biz, hukuk ve huzur
istiyoruz. Ülkemizin tek ihtiyacı olan da budur: İç barıştır ve kardeşliktir.
Ben, bütçenin
bundan sonra savaşa, bütçenin kavgaya değil, bütçenin Türkiye toplumunun
barışa, kardeşliğe, halklar arası köprü oluşturmaya yarayacak bir bütçe
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit
Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı mali
bütçe yasa tasarısında yer alan Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Başbakanlık ve
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına
söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 61 Anayasası’yla Türkiye hukuk
sistemine dâhil edilmiş, böylece ilk defa yasamanın işlemlerini denetleyen bir
yüksek mahkeme kurulmuştur. Çünkü hukuk devleti olmanın en önemli kriteri devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına
uygun olması ve bunların yargı denetimine tabi tutulmasıdır. Bu anlamda Anayasa
Mahkemesinin temel görevi devletin eylem, işlem ve fonksiyonlarını bireyin hak
ve özgürlükleri lehine koruması temelinde yatmaktadır. Ne var ki bu kurum,
şimdiki ve önceki yapısı ve kararlarıyla kendini sadece devletin yıkılmaz
tabularını ve ezberlerini tekrarlamakla yetkili ve sorumlu sayan bir yapıya
dönüşmüştür. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi kendi yasasını bile bizatihi
kendisi ihlal etme noktasına gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasette müdahale kurumu değil ve olmamalıdır
ama bakıyoruz ki Türkiye’de yargı çoğunlukla kendi siyasetini inşa eden
organlara dönüşmüştür. Sadece Halkın Emek Partisinden başlayarak son olarak
kapatılan Demokratik Toplum Partisiyle birlikte demokrasi ve barış eksenli
sekiz partimiz kapatılmış, 100’lerce partili hakkında siyaset yasağı
konulmuştur. Bunun son örneği de Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanları Sayın
Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’la birlikte 100’ü aşkın
partili hakkında verilen siyaset yasaklarıdır. Bu anlayış, yargının
siyasallaşmasına ve daha vahimi siyasetin de yargılaşmasına yol açmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kuruluş, işleyiş ve atama felsefesiyle kurumsal
ve işlevsel fonksiyonunu da evrensel hukuk normlarını ve ülke gerçeklerini
dışlayarak biçimlendirmektedir. Ayrıca üyelerin çoğunun atanmasını yapan Sayın
Cumhurbaşkanlarının siyasi veya belli bir ideolojik gelenekten gelmeleri de
başlı başına bir handikaptır ve de vesayetin başka bir
hâl biçimi olarak kendisini açığa çıkarmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin
seçiminde halk iradesinin temsili konumunda olan parlamentolara ağırlık vermek
gerekiyor. Böylece kamuoyundaki eğilimlerin anayasa mahkemelerine bir ölçüde de
olsa yansıması sağlanmış olacaktır. Gerçi yüzde 10 barajlı bir seçim sistemiyle
bu da olanaklı görülmemektedir. Bu bağlamda, Avrupa ülkelerinde anayasa
mahkemelerinin yapılanmasında çağcıl ilkelere uyulduğunu görmekteyiz. Fransa,
Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin üyeleri
cumhurbaşkanının yanı sıra parlamentolar ve yüksek yargı organlarınca
seçilmektedir. Ayrıca bu ülkelerde, halkın özgür iradesi, sağlanan eşit
ekonomik olanaklarla ve özgürlükler noktasında meclise eşit yansımasıdır. İşte
bu eşitlik noktasında seçilen üyeler ancak tarafsız ve bağımsız olabilirler.
Anayasayı
değiştiren irade üstünde hiçbir iradenin olmaması gerekiyor. O da halkın gerçek
iradesini yansıtacak, kimsenin kimseden milletvekili çalmadığı, demokratik
parlamenter sistemlerle olanaklıdır ama bu ülkede yaşanan vurgun, talan ve
hırsızlıkların bir boyutu da milletvekili hırsızlığıdır. İşte yüzde 10’luk
seçim barajı hukuksuzluğuna ve adaletsizliğine direnmenin bir biçimiyle dışa
vurumudur.
Değerli
arkadaşlar, herkesin kabul ettiği gibi, bugün, Türkiye’nin temel sorunu ve
gündemi demokratikleşmedir. Çözüm anahtarı da çağcıl ve evrensel hukuk
normlarını içeren bir demokratik Anayasa’dır. Bunun
açar anahtarı da baş sorun olan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl
çözümüdür. Yaşam ve evrensel değerler çözmeyeni çözerler, bundan sonra da
çözecekler. Yirmi altı yıllık ölmek ve öldürme kültürü sistemin nice kurumlarını ve hükümetlerini çözdüğünü
ve dağıttığını da unutmamak gerekir. 82 darbe Anayasası sivil bir irade
duruşundan yoksun olduğu gibi, militer bir gücün
ırkçı, ret ve inkârcı tonlarıyla cilalanmıştır. Oysaki,
demokratik anayasalar tüm aidiyetlere, kimliklere, kültürlere ve farklı
görüşlere, ayrı cinsiyetlere aynı mesafede ve aynı hoşgörü içinde olmalıdırlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; anayasaların başlangıç metinleri o anayasaların
demokratik ve hukuki iklimini de belirlerler. 82 Anayasası’nın sert iklimi,
bilindiği gibi, ırkçı koroyla başlar ve o tempoyla devleti vatandaşa karşı
koruyarak ve kutsayarak devam eder, benzer fobilerle son bulur. Başlangıç metni
dâhil, 66’ncı madde ve onlarca takip eden öncesi ve sonrasındaki maddelerle,
Türkiye’de yaşayan onlarca kimliksel ve kültürel aidiyetleri yok sayarak bütün
yurttaşları “Türk” olarak tanımlamakta ve Türk olmaya zorlamaktadır. Metin,
Türk aidiyetinin maddi, manevi çıkar ve onuru üzerine kurgulanmıştır. Türk
milletinin menfaatlerinin korunması öncelikli ve öne çıkarılmaktadır. Ne var
ki, demokratik anayasalar, menfaatler ve belli aidiyetler üzerine değil,
hukukun üstünlüğü üzerine inşa edilirler. Onun için Anayasa’da değişiklik
yapılacaksa başlangıç metninden başlamak gerekir ve bu anlayışa denk düşen
devlet, sivil ve demokratik toplumun ihtiyaçlarına yanıt veren işlevleriyle,
bir teknik aygıt olarak Anayasa’da yer almalıdır. Devletin ideolojisi
olamayacağı gibi, devlete kutsallık izafe eden metafizik anlayışlardan da
gerçekten uzak kalınmalıdır.
Bakınız, 82
Anayasası’nda şimdiye kadar yapılan ve yapılmak istenen değişiklikler belli
olaya, belli kişiye ve kişilere endeksli, parti ve kişi çıkarları doğrultusunda
olmuştur. Bu da devletin uygun gördüğü ve emrettiği değişiklikler olarak
algılanmakta, ülke ve halk yararı ikincil, hatta yok sayılmaktadır. Son olarak
17’nci değişiklik paketi de ne yazık ki halkın özgürlük ve demokrasi
ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak kalmış, AKP Hükûmetinin
çıkar, öncelik ve ihtiyaçları temelinde hazırlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, egemenliğin koşulsuz halka ait olduğunu herkes söylüyor, bir sakız
gibi çiğnenmekte. O zaman bu hakkı kullanırken yöntemini ve koşullarını da
kendisi, bizatihi bu halk belirlemelidir, ilkelerini tartışmalı, sonuç
çıkarmalı ve kuralını da yapmalıdır. Bu hakkın teslimi en azından demokratik,
katılımcı bir anayasa kadar önemlidir. Bu bağlamda, meşruluktan ve toplumun
taleplerine yanıt vermekten uzak 82 Anayasası’nın yama ve çıkar temelinde
dönemsel değişimlerle demokratik bir anayasa hâline dönüştürülmesi olanak
dışıdır. Dolayısıyla toplumsal kabule dayanan ve tüm toplumsal katmanları
kapsayan yeni bir anayasanın hazırlanması en doğru yöntemdir ve kaçınılmazdır.
Bugün olmasa yarın mutlaka bu duruş sergilenecektir. Toplumsal kabulün miladı
da ana dil ve düşünce özgürlüğüdür. Çünkü siyaset dâhil tüm yaşamsal hakların
kullanımı ancak düşünce özgürlüğünün olmasıyla anlam kazanır. Ne yazık ki
bugüne kadar Kürt diline ve onu ifade eden düşünceye onlarca yasa, yüzlerce
düzenleme ve binlerce uygulama dizisiyle yasaklar zinciri konulmuştur. Ne
acıdır ki bugün hâlâ -benden önceki konuşmacı arkadaşım da ifade etti- Kürtçe,
Meclis ve mahkeme tutanaklarına “Bilinmeyen bir dil.” ya da “Anlaşılmayan bir
dil.” olarak geçmektedir. Bu, Türkiye’nin 21’inci yüzyıl ayıbıdır. Türkiye bu
ayıptan derhâl kurtulmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, bireyler demokratik devlet düzeninde ancak kendilerini
kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve tüm
renkleriyle ifade edebilirler. Onun için diyoruz ki, tüm evrensel hakları yok
sayan Türkiye’deki anayasa kültürü başlı başına bir açmazdır. Zira, bu ülke kırk yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaptığı 1921 Anayasası hariç antidemokratik yasalarla yönetildi. Son kırk
yılında ise darbe anayasalarıyla yönetildi ve hâlen yönetilmektedir. İşte bu
seksen yılın bakiyesi -tırnak içinde- “Ferman anlayışıdır.” İşte gelinen
noktada bu anlayışı ortadan kaldırmanın tek yöntemi, tek yolu demokratik bir
anayasadır.
Bu anlayışın
doğal sonucu olarak da AKP, her seçim öncesi yeni anayasa sözü vermekte ancak
onu bir türlü gerçekleştirecek cesaret ve iradeyi gösterememektedir. Bu kez de
seçim sonrası bir belirsizliği işaret etmekle halkı yine bir “Demokratik
anayasa.” -tırnak içinde- söylemiyle kandırmaktadır.
Biz Barış ve
Demokrasi Partisi olarak yeni ve demokratik bir anayasa için her zaman ve her
koşulda somut önerilerimizle hazır olduğumuzu belirtiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, 12 Eylül referandumunda kabul edilerek yürürlüğe giren AKP Hükûmetinin son değişiklikleri de Anayasa Mahkemesinin
demokratik bir yapıya kavuşmasını sağlayamamıştır. Bu nedenle kurumsal işlevini
bile aşarak hukuku zorlayan kararlar veren Anayasa Mahkemesinin yetkileri,
yapılacak yeni bir anayasayla demokratik, bağımsız ve yansız bir zemine
çekilmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve
verimli işleyebilmesinin yolu iyi bir kamu mali kontrol işleminden geçmektedir.
Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik ilkesiyle doğrudan
ilişkilidir. Kamu mali kontrolünün sorunsuz işlemesi ise bağımsız ve güvenilir
bir denetim mekanizmasının oluşturulmasıyla anlam ifade eder. Ancak bu
denetimin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim standartlarına
uygun olması da kaçınılmazdır.
Türkiye'de mali
kontrol ve denetime, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına Sayıştay görevli ve yetkili kılınmıştır. 832 sayılı Sayıştay
Yasası çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, süreç içerisinde kısmi değişimlerle,
nihayetinde geçtiğimiz haftalarda yeni Sayıştay Yasası’nın bu Parlamentoda
kabul edilmesiyle de sorunları çözme noktasına gelmemiştir. Fakat yeni Sayıştay
Yasası da tıpkı eskisi gibi içinde birçok eksik ve yanlış düzenlemeler
barındırmaktadır. Bakınız, askerî kurumların bütçeleriyle devlete ait ellerinde
mal ve silahların denetimi bu yeni Yasa ile de gerçek anlamda yapılamayacaktır
çünkü askerî harcamaların, Silahlı Kuvvetlerin yaptığı operasyonların, atılan
bombaların, kaybolan mayınların, işlenen cinayetlerin denetiminin bu Meclis
tarafından yapılması gerekirdi. Bundan hiç kimse kaçınmamalıdır. Oysaki askerî
harcamaların gizli bir yönetmeliğe göre yapıldığı, bizzat Sayıştay Genel
Sekreteri tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca bu gizli yönetmeliği ne Sayıştay
üyeleri ne de başka bir kişi görmüştür. Değerli arkadaşlar, bu ülkede 17 bin
faili meçhul cinayet işlendi ve bu cinayetlerin büyük bir bölümünü işleyen JİTEM’in bütçesine ne kadar para ayrıldığını bilmek, örtülü
ödeneklerle halkın cebinden çıkan paranın kimlere peşkeş çekildiğini öğrenmek,
bilmek bu halkın, hele ki yoksul halkın en doğal hakkı değil midir?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu amaçla, Sayıştay her şeyden önce bağımsız ve
tarafsız olmalıdır. Üyelerinin seçim yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten
arınmış bir biçimde düzenlenmelidir. Gerçek mali denetim, böylesi özgür iradeye
sahip bir anlayış ve cesaretle olanaklıdır. Meclis İç Tüzüğü’nde yapılacak bir
düzenlemeyle yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması gerektiğini bir kez daha
burada yineliyoruz. Zira, var olan düzenlemeyle Sayıştayın işlevi Plan Bütçe Komisyonu içinde giderek
küçülmektedir. Demokratik ülkelerdeki işleyiş bağımsız komisyonlarla
yürütülmektedir. Hatta mali denetim komisyonlarının başkanları da muhalefet
kanadından seçilmektedirler. Böylece kamu maliyesinde hesap verme işi
şeffaflaşarak, hortumlanan devlet kasasının güvencesi sağlanmış olur diye
düşünüyoruz. Adil bir bütçe toplumdaki gelir eşitsizliklerini gidermeyle,
devlet gelir-giderleri üstünden zenginleşen ve bunu alıp yoksula aktarmakla bir
ölçüde sağlanırken ne yazık ki Türkiye'de bütçeler yoksulun canını almakta,
zengine ise vurgun yapma olanağını sağlamaktadır. Savunmaya ve güvenliğe
ekonomik muslukların açılmasıyla ülke güvenliğinin sağlanamayacağını, sadece
ekonomik krizin daha da derinleşeceğini yaşadığımız acı süreçler göstermiştir.
Bakınız, devletin ve dolayısıyla ülkenin gerçek güvenliği, yurttaşın gerçek
anlamda sağlanmış güvenliğiyle olanaklıdır ama Türkiye’deki temel anlayış,
özgürlükleri güvenliğe feda etme kültürüdür.
Sayın
milletvekilleri, bütçe harcamaları bize şunu gösteriyor: Bütçe, dış borçlanma
faizine, savunmaya ve güvenliğe öncelikle ayrılmaktadır. Eğitim, sağlık ve
yoksulluğu giderme hizmetlerinde devlet harcamaları hep geride kalmaktadır.
Türkiye'de yaşanan yoksulluk sorununun bugün geldiği düzey, herkesin
vicdanlarını sızlatacak boyutlara ulaşmıştır. Ülke genelinde 2 milyona yakın
yurttaşımız açlık sınırının altındadır, bunun da temel nedeni işsizliktir.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı bir araştırmaya göre,
Diyarbakır’da 28 bin çalışana karşılık 312 bin kişi iş aramaktadır ve kentteki
işsizlik oranı yüzde 70’i bulmuştur. Sosyal devlet anlayışıyla uygulamadaki,
farklıdır. Uygulamada durum çok değişik: Vatandaş muhtaçtır, devlet ise sanki
yardımsever rolündedir ve ulufe dağıtmaktadır. Oysaki devlet bir hayır kurumu
değil, devlet yardım yapmaz, devlet, yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvence
altına alır, onların tüm sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ihtiyaçlarını
yerine getirecek kurumlar oluşturur. Ülkemizdeki sosyal yardım kurumlarının politize olması da çok büyük bir problemdir. Üstelik, bu hizmetler kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci,
siyasal kayırımcı ve çalışanların işsizliği nedeniyle
çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı, siyasi iktidarların yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu
kurumların hizmetlerinden yararlanabilmek için seçimlerde oy hesabı
yapılmaktadır. Beyaz eşya, kömür dağıtımları bunların belirgin örnekleridir.
AKP Hükûmeti de kömür, makarna ve susuz evlere
çamaşır makinesi gibi, onur kırıcı sadaka kültürüyle bölgeyi geri kalmışlıktan
kurtaramaz. Onun için, sosyal devlet anlayışını da böyle yozlaştırmamalıdır
çünkü her şeyden önce istihdam ve yatırım, demokratik ve barışçıl iklim ister.
Bu nedenle, bütçeden ve çokça yasadan önce, ülkemizin bir barış, toplumsal
barış iklimine gereksinimi vardır ama etkili ve yetkili sorumlular bu ihtiyacı
hep görmemezlikten gelmişler ve görmemeye devam ediyorlar. Halkı önce muhtaç
hâle getirip sonra da sadaka verir gibi para ve gıda yardımı yaparak bölgeler
arası gelişmişlik farkları giderilemez. Gençlerin, kadınların ve engelli
vatandaşların istihdamına yönelik, tanıyacak özel istihdam projeleri
gerekmektedir. Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi için
dürüst bir mali politikaya ihtiyaç vardır.
Değerli
arkadaşlar, asgari ücret ve emekli maaşları, insan onuru ve saygınlığına
yaraşacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. IMF ve Dünya Bankasına teslim
olmadan yoksul halkı bu ekonomik buhrandan kurtarmaya, ülkemizin toplumsal
barışına, demokratikleşmesine ve evrensel hukukun egemen olmasına da bu
Meclisin öncülük etmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasayı da içselleştirmeyen
seçim bütçesine “Hayır.” demekten başka seçeneğimiz kalmıyor, tüm özet olarak belirttiğimiz
bu nedenlerle.
Yine, bütçenin
diğer kalemleri üzerinde değerli arkadaşlarımızın dile getireceği gerekçelerden
ötürü, bu bütçenin bu ülkede bugün yaşanan şiddet ve çatışma ortamını kaldıran
ve sağlam temele oturtacak bir irade ve anlayıştan yoksun olduğunu görüyoruz.
Bunun için, bütçeye “Hayır.” demekten başka çare kalmadığını söylüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, dün, bütçe konuşmasında ne yazık ki
çok talihsiz benzetmeler ve şiddet tehditleri yaptı. Sadece bir iki örnek
verirsek: Tırnak içinde “Şiddete karşı olmayan şiddet görecektir.” demesi, bir
biçimiyle ihkakıhakkın başka bir versiyonudur.
Zaten, daha önce de pompalı tüfek saldırılarını meşru ve haklı gören Sayın
Başbakan “Çocuk da olsa, kadın da olsa gereği yapılacaktır.” ve “Sevmeyen terk
etsin.” dememiş miydi? Demişti. Şimdiye kadar, güvenlik güçleri de bunun
gereğini ne yazık ki fazlasıyla yaptılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, dünkü
konuşmasının bir bölümündeki “Koyun güdemeyen çoban” benzetmesi de gariban
çobanlığı küçümsemedir, birilerine bir ölçüde hakarettir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Peygamberlik mesleğidir çobanlık.
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) – Oysaki çoban, sürü sahibine ihanet etmiyorsa ve sürüyü gereği gibi
güdüyorsa onurlu bir emekçi olarak görmek lazım ve emeğinin karşılığını da
annesinin sütü gibi helal görmesi gerekiyor ve ülkeyi demokratik yöntemlerle
yönetmeyen yöneticilerden daha da saygındır bizce öyle bir emekçi. Ya “Bekâra
karı boşamak” söylemine ne demeli Sayın Başbakanın? Bunu defalarca söylüyor.
Başbakanın ağzı ile bütçede ve anlayışlarında kadının adı yok değerli kadın
arkadaşlar. En vahimi de bu söylem kadına en büyük hakarettir, küçümseme ve
tahkirdir çünkü her şeyden önce toplumun yarısını oluşturan bu kutsal yapı bir
kere “karı” değil, “karı” değil, sözcük yanlış. Toplumsal barış ve demokrasi
mücadelesinde tüm baskılara karşın onurla direnen ve ağır bedel ödeyen
kadınlardır, kadınlar. Onun için, Nazım’ın iki dizesiyle diyorum ki: “Kadınlar,
bizim kadınlar,/ Elleri öpülesi kadınlar.”
Bu duygularla tüm
dünya kadınlarını ve Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu
yüce makam, büyük Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğini
temsil eder. Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir ve bu manada göreve başlarken şöyle yemin
eder: “Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime
aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma
Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” Peki, devletin başı olan ve Türk milletinin
birliğini temsil eden Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuda gerekeni acaba
yapabilmiş midir, gereken titizliği ve hassasiyeti gösterebilmiş midir? Bize
göre, maalesef, pek gösterememiştir çünkü bugün devletimizin anayasal
kurumları, özellikle son üç yılda yani Sayın Gül’ün göreve seçildiği 2007
yılından bu yana, daha çok iç kavga ve çatışmalarla gündeme gelmiştir. Herkesin
birbirinin gölgesinden korkar hâle geldiği, kirli çamaşırlarını ortaya dökme
gayreti verdiği ve âdeta, bir güç savaşına sahne olan bu süreçte, devletin başı
Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef, üzerine düşen sorumluluğu çok da yerine
getirememiştir.
Diğer taraftan,
rektör atamalarında hiç mi hiç tarafsız olamamış ve milletimizin vicdanında da
bize göre mahkûm olmuştur. Hele hele, bölücü
hainlerin gemi azıya aldığı, hemen her gün şehitler verdiğimiz dönemlerde dahi
bölücü terörle mücadelede devletin mücadele azmini tetikleyecek, kararlılığını
sergileyecek söz ve eylemlerini göremediğimiz Sayın Cumhurbaşkanı, aksine,
tıpkı AKP Hükûmetinin yaptığı gibi, hainleri
cesaretlendirecek açılım ve söylemleri tercih etmiştir.
Sayın Abdullah
Gül, Cumhurbaşkanı olmadan, 2006 yılı içerisinde, gazetecilerin Ankara
temsilcilerine “Terörü demokrasi içerisinde çözeceğiz.” derken neyi
kastetmekteydi ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra “Önümüzde çok güzel fırsatlar
var, bunları mutlak iyi değerlendirmek lazım.” derken neyi kastetmektedir?
Şimdi, buradan
soruyorum: Daha fazla demokrasi ve özgürlükler ile bölücü terör nasıl yok
edilecektir, nasıl önlenecektir? Terör, demokrasi içerisinde nasıl
çözülecektir? Alçakça ve küstahça yapılan bölücülüğü teşvik eden, canibaşının posterleriyle alanlarda devlete meydan
okuyanlara yani haysiyetinizin ve şahsiyetinizin güvencesi olan devletinize
küfredenlere, hangi demokratik açılımları sunacaksınız? Uzaktan kumandalı
mayınlarla ve el bombalı tuzaklarla askerlerimizi şehit eden vahşetin bu
temsilcilerine, birtakım yerlere hoş gözükmek adına, demokrasi adına zeytin
dalı mı uzatacaksınız ya da kapalı kapılar arkasında görüşmekten vazgeçip,
alenen onlarla masaya oturup, onları tanıdığınızı ve muhatap aldığınızı bütün
dünyaya ilan mı edeceksiniz yoksa, yüzyıllardır
şehitlerimizin kanlarıyla sulanan, ön sözü Çanakkale’de yazılan, son sözü
Lozan’da söylenen bu aziz vatan topraklarını onlarla pay mı edeceksiniz? Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve AKP Hükûmeti bu
“demokratik açılım” denilen ihanet açılımlarının neler olduğunu dürüstçe ve çok
açık bir şekilde Türk milletine açıklamalıdırlar.
Değerli
arkadaşlar, hatırlayınız, Sayın Cumhurbaşkanının “Güzel şeyler olacak.”
şeklinde âdeta yol haritasını açıkladığı ve hepinizce malum olan sürecin
sonunda dağlardaki inlerinden davetle getirtilen eşkıyanın Habur
şovu, Habur rezaleti hâlen içimizde kanayan bir
yaradır. Cumhurbaşkanını yani devleti temsil eden yani yüce
Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcıların eli kanlı PKK’lı canilerin
ayağına gönderildiği de hâlen unutulmamıştır ve bu hainlerin Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran ve bugün Sayın Gül’ün de bulunduğu makamı ilk
şereflendiren Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerinin ve yine,
bağımsızlığımızın sembolü olan ay yıldızlı al bayrağımızın indirildiği seyyar
mahkeme salonlarında ağırlandığı da hâlen hafızalarımızdan silinmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, terörizmin anladığı dil, etkin ve kararlı bir mücadele iken,
Sayın Abdullah Gül’ün kendi ifadesine göre terör ancak ve demokrasi içinde
çözülebilecektir. Şimdi soruyorum: Bugüne kadar hangi ülke terörü demokrasi
içinde çözebilmiştir; İngiltere mi, İspanya mı, hangisi? Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, üç yıldır bu görevi sürdüren Sayın Cumhurbaşkanı yeminle devraldığı
üzerindeki sorumluluğu ya tam olarak idrak edememiştir ya da bizim bilmediğimiz
başka etkilerle başka sorumlulukları vardır diye bizler düşünmeden edemiyoruz.
Diğer taraftan,
Sayın Cumhurbaşkanının bu zamana kadarki davranışlarına baktığınızda,
kendisinin de içinden geldiği, mensubu olduğu AKP ile bağlarını hâlen
koparamamanın sancısını yaşamakta olduğu görülmektedir, hâlen o gömleği bir
türlü üzerinden çıkaramadığı anlaşılmaktadır. Hükûmetin
her yaptığını onaylamak, çıkardığı kanunlara jet hızıyla onay vermek haklı
olarak bu makamın noter gibi algılanmasına yol açmıştır ki buna hiç kimsenin
hakkı yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanı
Türkiye'nin yüksek menfaatleri konusunda da bize göre iyi bir sınav, ne yazık
ki, bu zamana kadar verememiştir. Daha dün Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya
giriş sürecinde bu Mecliste kendisi Dışişleri Bakanı olarak “Türkiye Avrupa
Birliği süreciyle senkronize edebilirdi bunu.” derken, bugünün Cumhurbaşkanı
olarak, ülkemizi NATO’nun füze üssü hâline getiren anlaşma karşısında “NATO
başka, Avrupa Birliği başka.” diyebilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin uzun vadeli menfaatlerini
göremeyen, bunun yerine günlük, hatta anlık ama tutarsız söylemlerle, bu yüce
makamın saygınlığına uygun bir politikayı, biz, maalesef, bu makamda
görememenin bugün üzüntüsünü yaşamaktayız.
Amacımız elbette
ki bu yüce makamı yıpratmak değildir, bu makamda bulunan Sayın Gül’ü rencide
etmek hiç değildir, Milliyetçi Hareketin bu konulardaki hassasiyeti kamuoyunca
yakinen bilinmektedir ancak kesinlikle yıpratılıp siyasi çekişmelere alet
edilmemesi gereken bu makam, maalesef, görüşmekte olduğumuz bütçesiyle de haklı
eleştirilere muhatap olmaktadır. Bakın, bütçe artış oranları
yönünden bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Sezer döneminin son dört yılı ile Sayın
Gül’ün 2011’i de dâhil ederek son dört yılını karşılaştıracak olursak, Sayın
Ahmet Necdet Sezer döneminin son dört yılındaki ortalama yıllık bütçe artış
oranının yaklaşık yüzde 9 olmasına karşılık, Sayın Abdullah Gül döneminin 2011
dâhil edilerek dört yıllık ortalama bütçe artış oranının yüzde 39 olduğu
görülecektir. Evet, bir tarafta yüzde 9, diğer tarafta yüzde 39. Bir tarafta,
geçmişte belirli kesimlerce “maneviyatı zayıf” olarak tanımlanan ve sütre
gerisinde samimi insanlarımızın aklının karıştırıldığı bir Cumhurbaşkanı
döneminde bütçe artışları ortalama yüzde 9 olurken, diğer tarafta “manevi
değerlerle mücehhez ve Müslüman Cumhurbaşkanı” propagandalarına mazhar olan
mevcut Cumhurbaşkanı döneminin bütçe artışları yüzde 39.
Değerli
milletvekilleri, bakın, örnek olması ve tasarrufu öncelikle kendisinin yapması
gereken Sayın Cumhurbaşkanının, önceki Cumhurbaşkanı döneminin aksine, bütçe rakamlarının
birdenbire bu kadar yüksek oranda fazlalaşması, tek kelimeyle, kamu vicdanını
yaralamaktadır. Ayrıca, yüce dinimizin israfın haram olduğu ve inananların
gösteriş, debdebe ve şatafattan uzak durmaları lazım geldiği konusundaki
emirlerini herkes ama özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı gayet iyi bilmektedir.
Dolayısıyla, bugün yaşanılan ekonomik sıkıntılar içerisinde ilk önce
Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen bir makam olmalı ve yoğun israfın
yaşandığı bir makam olmamalıdır, mütevazılığı elden bırakmadan, yokluk ve
yoksullukla boğuşan aziz milletimizi de incitmemelidir. Ancak ne yazık ki
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin önceki dönemlere göre böyle bu kadar yüksek olması
bizce hiç de örnek alınacak ve örnek olunacak bir durum değildir.
Değerli milletvekilleri,
bakınız 2010 yılı bütçesi 72,5 milyon lira, 2011 yılı için istenen bütçe ise
116,9 milyon lira olup, bu çok yüksek bir artış demektir ve bu para az bir para
değildir. Bugünkü rakamlarla yaklaşık 195 bin kişinin asgari ücretine denk
düşen bir paradır. Açlığın, yokluğun her geçen yıl arttığı ülkemizde
insanlarımızın çöplükten ekmek topladığı Türkiye’de hiç kimse, yetimin,
öksüzün, garip ve kimsesizlerin malını hovardaca harcayamaz, harcamamalıdır da.
Bir ülkede işçiye, memura, emekliye, dul ve yetime yüzde 2 ile yüzde 4 oranında
yani günlük bir simit parası kadar maaş artışı yapılırken Cumhurbaşkanlığı
makamı için yıllık yüzde 50-60’lara varan oranlarda bütçe artışı talep etmek en
hafif bir ifadeyle vicdanların kör olması demektir.
Peki, bunların
bilinmesine rağmen Sayın Cumhurbaşkanını bu kadar vurdumduymaz yapan, onu
israftan alıkoyamayan nedir acaba? Acaba birliğini temsil ettikleri
milletimizin içinde bulunduğu tabloyu mu görememektedirler yoksa benden sonrası
tufan mantığı içinde midirler? Her iki hâlin de kabul edilebilir yanı elbette
ki bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Sonuç itibarıyla milletimiz, Sayın Cumhurbaşkanından kendisine
emanet edilen bu makama uygun bir tavır ve duruş bekliyor, ülkemizin meselelerine
Amerika’dan, İngiltere’den dışarıdan değil Ankara’dan bakmasını istiyor.
Yine aziz
milletimiz, içeride ihanet, dışarıda husumet cephelerine cesaret verecek açılım
ve söylemlerden vazgeçmesini istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi
olan büyük Türk milleti, devletimizin başından, dışarıda başı dik, haysiyetli
ve onurlu bir politika istiyor. Bu ülkenin yetim, öksüz çocukları, sahipsiz,
unutulmuş evlatları, çöplükte karın doyuran binlerce vatandaşı, bu devletin
başına “İsraf haramdır emrini unutma.” diyor.
Netice olarak,
başta Cumhurbaşkanımızın bizatihi kendisi örnek olmalı ve harcama kalemlerine
daha fazla dikkat ederek Cumhurbaşkanlığı makamını kesinlikle yıpratmamalıdır
diyor, bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin devletimize, milletimize,
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Murat
Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum. 2011 yılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
anlatmak üzere karşınızda bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, siyasette tanımlanması en zor
kavramlardan biri hiç şüphesiz demokrasi. Geçmişten günümüze kadar sürekli anlam değiştirdi. Aslında demokrasi,
kişisel özgürlükler ve insan haklarını içinde barındıran yüksek bir kavramdır.
En temel ve en basit hâliyle demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu
tanıma ek olarak, demokratik yönetim, özgürlükleri sınırlandırmamalı, eşitlik
ilkesinden asla taviz vermemeli ve tüm bunları yaparken de adil olmalıdır.
İşte, bu sınırların dışına çıkarsa o yönetim çok kolay bir biçimde zalim olur,
tıpkı bugün olduğu gibi. Çünkü bizi düşünmeye ve eyleme sevk eden özgürlük,
varmış gibi yapılıyor ancak yok. Özgür olmayınca eleştiri hakkınız da yok. Hele Başbakanı eleştirmek kimin haddine, bu kürsüde ya da başka bir
yerde. Başbakana yönelik en ufak eleştiri grubunuzu ayağa kaldırıyor,
arkasından tazminat davaları, mahkeme süreci geliyor. Kendisi ağzına gelen her
şeyi söyleyen Sayın Başbakan, başkasından duyduğu en ufak bir eleştiriye dahi
tahammül gösteremiyor. Demokrasinin en temel şartlarından biri olan eleştiri
hakkı da böylece gasbediliyor. Sizden farklı
düşünmeye kimsenin hakkı yok. Sizi üniversitede protesto eden gençlere bile
tahammül edemiyorsunuz, YÖK’ün emriyle derin soruşturmalar başlatıyorsunuz. Bu
durumdan savcılarınız da vazife çıkarıyor, hemen adli soruşturmalar başlıyor.
“Bugün yumurta atan yarın taş atar, öbür gün kurşun atar.” gibi bilimsel kehanetlerde
bulunuyorsunuz ve hemen önlem alıyorsunuz. Bravo! İyi niyet okuyorsunuz. Bitmek
tükenmek bilmeyen bir kompleks ve hırsla gençlerimizin
hayatını karartıyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, gelelim temsile: Sizin temsiliyetle
ilgili de sorunlarınız var. Oy aldığınız kitleye bile ihanet ediyorsunuz.
Merkez sağda yer aldığınızı iddia eden sizler, size oy veren kesimlerin
hassasiyetlerini çoktan unuttunuz. İmralı canisi ile el sıkışma noktasına
geldiniz. Hatta yakında milletvekili olarak aramızda… Pardon, aranıza
getirirseniz bile şaşmayacağız. “Aranıza” diyorum çünkü sizin planlarınıza göre
yeni Mecliste MHP olmamalı, İmralı canisi olmalı. Mecliste MHP olmasın ki cani
Öcalan ve bölücüler Mecliste cirit atsın. Şimdiden AKP olarak kampanyalar
başlattınız, MHP Meclise girmesin diye çalışıyorsunuz. İşinizi gücünüzü
bıraktınız, MHP ile uğraşıyorsunuz. Niye? Çünkü MHP olmazsa Öcalan daha mutlu
olur, terörle daha kolay pazarlık yaparsınız. Belki de Tayyip Erdoğan’ı
Cumhurbaşkanı, Abdullah Öcalan’ı da Başbakan yaparsınız. Belki de sizin gizli
gündeminiz bu.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, buna müdahale etmeyecek misiniz?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Evet, eleştiriye tahammül etmiyorsunuz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Eleştiri mi bu ya?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Böyle konuşulur mu? Müdahale edin Sayın Başkanım, bu ayıp!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu, Türk milletine hakaret.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Tam da biraz önce söylediğim şeyler, anında tepki veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Türk milletine hakaret bu Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç… Sayın Özkan…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Başbakanı kim yapıyor Sayın Başkanım? Meclisi kim oluşturuyor?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Belki de sizin gizli gündeminiz bu, bilemiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, eleştirinizi yapınız ama…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Bilemiyoruz…
BAŞKAN – Lütfen…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Siz kendi genel başkanınızı layık görün başbakanlığa, bir suç örgütü
liderini niye layık görüyorsunuz?
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Ama MHP’den bu kadar nefret ettiğinize göre bir planınız mutlaka
olmalı.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne kadar ayıp!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) - Mutlaka düzelt, yakışmıyor sana!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın farklı sözlere, farklı görüşlere…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, bu ifadelerin tutanaktan çıkarılması lazım, çok ayıp.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, tamam…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – …tahammül edememeniz, bu kadar tepki göstermeniz, arkadaşın yerinde
bile oturamıyor olması, hoplaması, ayağa kalkması bunun açık, net ifadesi.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Kim kimi başbakan yapıyor? Ayıp ayıp!
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) – Tahrik etme, çok ayıp, yakışmıyor sana!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Dinlemeyi öğrenin bence. Burada millet adına konuşan bir milletvekili
var karşınızda ve bu milletvekiline bu kadar saygısız davranmanızdan dolayı
sizi kınıyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Böyle bir talihsiz konuşma olur mu? Çok ayıp çok!
(Mikrofon Başkan
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan, mikrofonunuzu kapattım.
Burada bir grubu,
terörizmden mahkûm olmuş bir şahsı Başbakan olarak getirme iddiasını ortaya
koymak yakışıksız bir davranıştır. Lütfen…
SUAT KILIÇ
(Samsun) - Eleştiri değil bu, ayıp; bu, Türk milletine hakaret!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın Başkan, dinlemediniz, “Bilemiyorum.” dedim.
BAŞKAN – Hayır,
olmaz Sayın Özkan. Herkesin hukukuna riayet etmeniz lazım. Sizin hukukunuza
riayet edilmesini istiyorsanız sizin de bu hukuka riayet etmeniz lazım. Lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın Başkan, ne hakla kapatıyorsunuz? Milletin sesini susturmak
için hangi hakkınızı kullanıyorsunuz?
BAŞKAN -
Konuşmanıza dikkat ediniz. Hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, yalnız uyarı yapın, mikrofonu kapatamazsınız.
BAŞKAN – Buyurun
efendim, kaldığınız yerden devam ediniz.
Buyurun Sayın
Özkan.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın Başkan, sonunu dinlemeden olayı anında feveran eden… İşte,
tahammülsüzlüğünüzün bir göstergesini burada da bir şovla yaptınız. Diyorum ki:
Belki de böyle bir gündeminiz var, bilemiyoruz, ben bilemiyorum şahsen. Ama
MHP’den bu kadar nefret ettiğinize göre bir planınız olmalı çünkü MHP’yle terör
bir arada olmaz, MHP’nin olduğu yerde terörle açıktan pazarlık yapamazsınız;
işte, bugün olduğu gibi ancak gizli kapılar ardında pazarlık yapabilirsiniz.
Evet, İmralı’da suspus otururken, cezasını çekerken bu cani onu yeniden örgüt
lideri yaptınız. Bunu yapan da bugünkü Hükûmettir.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, lütfen konuşmanıza dikkat ediniz. Lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın milletvekilleri…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ayıp ya, ayıp ya!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Arkadaş görüşlerini ifade ediyor, cevap versinler.
BAŞKAN – Hayır, böyle bir üslup olabilir mi
Sayın Şandır? Başka bir gruba demokrasi adına hakaret etme hakkı var mı? (MHP
sıralarından gürültüler)
Lütfen efendim,
istirham ediyorum… Olmaz böyle bir şey, lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın Başkan, bu konuda suç duyurusunda bulundum.
BAŞKAN – Buyurun,
buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Bu konuda suç duyurusunda bulundum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp ya! Ayıp ya!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Sakin ol, bağırma…
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen…
Sayın Özkan,
buyurun.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) - Yapan da şerefsizdir, diyen de şerefsizdir!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Doğru… Doğru… Bunu yapan şerefsizdir, aynen katılıyorum. (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Aynen katılıyorum, söyleyen de şerefsizdir!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sözlerine dikkat et!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet
devletin yapısını da bozdu, devletin üniter yapısı
tartışılır hâle geldi. Devlet sadece bir zümre tarafından yönetilir hâle geldi.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Berikinin sözü önemli oluyor Başkanım, oradakinin sözü…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Âdeta kendi menfaatleri için başka bir amaç gözetmeyen bir çıkar
grubuna dönüşüldü. Hükûmetin ilgi alanında ne işçi ne
çiftçi ne öğrenci ne de memur var; ne yasalara bağlılık umurunuzda ne de
Anayasa’ya.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Vallahi yakışmıyor.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Ne yapacaksın? Ne yapmayı düşünüyorsun güzel kardeşim? Oradan beni
tehdit etmekle ne kazanacaksın? Yani insanların tehdit ederek, insanlara
bağırarak, çağırarak bizi susturmak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Tam da biraz önce söylediğim gibi, onu yapıyorsunuz.
Tahammülsüzsünüz, demokrasinin ne olduğunu içselleştirememişsiniz maalesef
değerli arkadaşlar.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Söylediğinin demokrasiyle ne alakası var?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Bakın, şurada beni konuşturmamak için… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Yüzlerinize bakıyorum, kin, nefret, şiddet, kavga istiyorsunuz. Ama
biz sizin oyunlarınıza gelmeyeceğiz. Çünkü biz bu milleti seviyoruz, bu
milletin hakkını da sonuna kadar koruyacağız. Beni korkutacağınızı
zannediyorsunuz yanılıyorsunuz, çok yanılıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) – Aynaya bakın!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sükûneti sağlayınız.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Lütfen…
Ne yasalara
bağlılık umurunuzda ne de Anayasa’ya. Yolunuza yargı çıkarsa onu da bertaraf
edersiniz, statüko diyerek ortadan kaldırırsınız
kolayca. İşlerinizi kanunsuz, Anayasa’sız halletmeye nasıl olsa alıştınız ve
yine “demokratikmiş” gibi yapıyorsunuz. Pek çok diktatör seçimle işbaşına
geldi, tıpkı sizin gibi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Özkan, lütfen… Böyle bir üslup olmaz!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yok böyle bir şey ya! Böyle bir üslup olabilir mi?
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) - Millet iradesine saygı göstermiyorsun!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Arkadaşlar seçimle işbaşına gelmedi mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Diktatör
kim?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Ben ne diyorum?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Kendin kinden, nefretten bahsediyorsun; mermi atar gibi konuşuyorsun
kürsüden, mermi atar gibi konuşuyorsun, yazık!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Arkadaşlar seçimle işbaşına geldi ve başka diktatörler de seçimle
işbaşına geldi. Bundan niye alınıyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir
grubu itham ediyorsunuz.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Lütfen Başkan olun…
BAŞKAN – Sizi
düzgün konuşmaya davet ediyorum.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Meclisin Başkanı olun lütfen.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Hakaret ediyorsun!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Hakaret etmiyorum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ediyorsun be!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Hitler de seçimle işbaşına geldi, siz de seçimle işbaşına geldiniz.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Hitler’i siz iyi bilirsiniz, Hitler’i en iyi siz bilirsiniz.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Ama, değerli arkadaşlar, bunlar sonra diktatöre
dönüştü.
George Orwell’i hatırlarsınız “Bin Dokuz
Yüz Seksen Dört” adlı bir kitap yazdı sanki bugünün Türkiye’sini görmüş gibi,
sizin yönettiğiniz ülkeyi anlatıyor kitabında: “Ülkeyi yönetenler ne deseler
tersini yapıyorlar; Barış Bakanlığında savaş planları hazırlanıyor, barış adı
altında insanlara işkence yapılıyor, Bakanlığa sağ girenlerin cenazesi çıkıyor”
Burada ise polis merkezine girenlerin burnu kırılmış çıkıyor.” Sadece fiziksel şiddet değil üstelik,
onların onurları da çalınıyor, gelecekleri elinden alınıyor ve fişleniyorlar.
Demokrasi naraları atıp suçlu mu, suçsuz mu bilmeden, hatta neyle suçlandığını
bilmeden insanları yıllarca hapsediyorsunuz. Tıpkı o kitaptaki gibi.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Siz Ergenekon’u savunuyorsunuz.
MURAT ÖZKAN (Devamla)
– Sizin Bakanlığınızda da değerli arkadaşlar işler böyle çalışıyor. Terörle
mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanlığı artık terörle müzakere ediyor. İşi
suç ve suçluyla mücadele etmek olanlar artık suçluyla muhabbet eder hâle geldi
ve o muhabbetin ne olduğunu, hangi masada, hangi pazarlıkların döndüğünü kimse…
Pardon, bazılarınız dışında kimse bilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Bölücübaşına tahammül edebiliyor, ancak
muhalefete tahammül edemiyorsunuz.
Meydanlarda size
“Öcalan’la görüşüyorsunuz.” diyenlere “Şerefsiz” dediniz. Peki, yalanı ilke
edinen, ikiyüzlülüğü, riyayı politika zannedenleri ben yüce milletimin
takdirine bırakıyorum.
Sekiz yıldır
iktidarda bulunan sizler demokrasiden ne anlıyorsunuz? Aslında Anayasa
değişiklik süreci maskenizi düşürdü, ülkeyi “evetçiler”
ve “hayırcılar” diye ikiye böldünüz.
Değerli
arkadaşlar, demokrasi sadece çoğunluğun yönetimi değildir. Eğer böyle
düşünürseniz -ki sizin yaptığınız tam da budur- sürekli arkamızdaki söze vurgu
yapar “Egemenlik kayıtsız, şartsız
milletindir.” dersiniz ama milletten aldığınız gücü millet için değil sadece
kendiniz için kullanırsınız.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin eşitlik anlayışı da sorunlu.
Sizin gözünüzde tüm vatandaşlar eşit ama bazıları daha eşit çünkü siz
partinizin adındaki “adalet” kavramını çoktan unuttunuz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Yapma Allah’ını seversen!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Demokrasi imtiyaz kabul etmez ama sizin demokrasiniz imtiyazlar
üzerine kurulu. Örneğin şu an içinde bulunduğumuz Meclis. Demokrasinin
hayata geçtiği bu çatı altında kayırmacılık, yandaşlık artık olağan. Mecliste
çalışan personelin neredeyse tamamı istisnai memuriyet statüsünde.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Hiç olmazsa Meclise hakaret etme.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Atamalar Başkanın emriyle sınavsız bir biçimde yapılıyor. Kriterler
nedir bilmiyoruz ve uygulamayı Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmasına
rağmen yapıyorsunuz. Adı üzerinde “istisnai kadro” yani nadiren
başvurulması gereken bir yöntem. Sizin döneminizde bu uygulama sadece
Mecliste değil tüm bakanlıklarda genel bir nitelik kazandı. İstisnai kadroları
aralıksız doldurboşalt sistemiyle yandaşlarını,
yakınlarınızı atamaktan hiç sıkılmıyorsunuz, adalet duygunuz ise hiç rahatsız
olmuyor. Gariban, kimsesi olmayanlar sınavlarda ter dökerken eş dost ve
akrabalarınız en iyi pozisyonlara…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sayın Başkanım, epeyce zamanımı aldınız, ek süre talep ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar…
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, söylediğim gibi, AK PARTİ Grubu 10 kişi konuşacak
olduğu için onlara birer dakika süre vereceğimi söylemiştim. Diğer parti
gruplarını konuşacak şahıs adedine göre de ifade etmiştim. Milliyetçi Hareket
Partisinden 5 kişi konuşuyor. Dolayısıyla her milletvekili arkadaşıma iki
dakikalık süreyi kullandırıyorum.
Sizin sürenizi de
kullandırdım. Bir kısım atışmalar, sataşmalar oldu. Onun için son bir dakikalık
süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, peki, biz tek kişi konuşuyoruz. Niye bizim hakkımızı…
BAŞKAN – Size de…
Biraz sonra açıklayacağım efendim.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Gelin bu yanlışı düzeltmede öncelikle yüce Meclisten başlayalım
değerli arkadaşlar. Üstelik çözüm de basit: İstisnai kadrolara atamalar istisnaen yapalım, normal işler için kullanılan kadrolara
ise sınavla memur alalım; herkes girsin, kazansın, çalışsın, kimseye ayrıcalık
tanınmasın. Bu hususta Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun
teklifine desteklerinizi bekleriz.
Meclis
personelini A, B, C diye ayırdınız, bir sürü özlük haklarında farklılıklar
yarattınız, aynı işi yapan insanlara, gelin, adaletli bir şekilde aynı özlük
haklarını tanıyalım.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin geleceğinden endişe duymadan yaşamak için,
milletimizin refah içinde yaşaması için dürüst siyasete, dürüst siyasetçiye
ihtiyacı vardır. Ülkesi için hizmete soyunduğu iddiasıyla siyasetçiler bu
anlamda herkese örnek olmalı, ama bugün tam tersi hâllere gelmiş durumdayız.
Sürekli demokrasiden bahsederken ipin ucunu bir türlü Türk milletine vermek
istemiyorsunuz. Artık bir noktayı iyi öğrenmemiz gerekiyor, demokrasi milletin
sesidir, azınlıkta veya muhalefette olanın da korunması gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben de teşekkür ediyorum, ancak bu kadar
baskı altında… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Arkadaşlar,
lütfen karşılıklı konuşmayalım. Lütfen…
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – Sizi yüce Türk milletine havale ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Özkan, teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, bize iki dakika…
BAŞKAN – Sayın Sakık, şunu ifade edeyim: Ben size iki dakikalık süre
verdim, konuştunuz, sonra tamamladınız. Eğer devam etseydiniz, o dediğim gibi
iki kişi kullandınız, o hakkı size kullandıracaktım, onu söyledim. Aynı şeyi
Sayın Geylani için de verdim, iki dakikalık sürede
bitirmeyince tekrar mikrofonunu açtım. Yani orada problem yok.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, söyleseydiniz biz de talep ederdik.
BAŞKAN – Hayır,
söyledim, baştan söyledim, demek…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi bize sataşma var. Bakın, bize iki dakika rica ediyorum, eksik
bıraktığımız şeyi tamamlamak için.
BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bakın, kaç dakika? AKP’ye beşten on dakika fazla konuşma hakkı verdiniz. Bize
iki üç dakika rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık, bakınız, ben size şunu ifade ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– İki dakika…
BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz.
Konuşmanın
başında Genel Kurulu açtığım sırada ifade ettim. Dedim ki: “Bir kısım gruplar
10 kişi konuşuyor, bir kısım gruplar daha az sayıda konuşuyor, dolayısıyla
orada kullandıracağım ek süreyi diğer arkadaşlar için de kullandıracağım.” Ama
size iki dakika açtım, eğer yetmeseydi devamını getirecektim. Bunun için…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi iki dakika istiyoruz ne olur, eksik bıraktığımız bir şey var.
BAŞKAN – Durun
bir dakika, bir dinleyelim şimdi, o süre geçti, o şeyi kapattık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sataşmadan dolayı…
BAŞKAN – Bir
dakika efendim, bir dinleyelim. Bir dakika…
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Konuşmacı grubumuza hakaret eden,
çok sert hakaretlerde bulunan, iftiralar atan bir konuşma yapmıştır. Sataşma
söz konusu, söz istiyorum Sayın Başkan.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – İçine sindi mi Sayın Şandır?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, biraz önce bir kısım arkadaşlarımız ifade etti, burada konuşurken
arka sıralardan da bir kısım milletvekili arkadaşlarımızın değişik ifadeler
kullandığı söylendi. Birbirimize hakaretamiz sözler söyleyerek hiçbir yere
varamayız, hiçbir netice…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanaklara bakılsın… Öyle bir hakaret yok efendim. Arkadaşımız
görüşlerini ifade etmiştir.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, ben dinledim. Kullanılan ifade, Sayın Özkan’ın “Aynen sizin gibi.”
ifadesidir efendim. Dinliyorum yani, şeyi kullandım, sadece bir arkadaşı
dinlemedim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben de aynısını söyleyeceğim Sayın Şandır.
BAŞKAN - Onun
için, diyelim ki terörden mahkûm olmuş, siz nasıl sıfatlandırırsanız
sıfatlandırınız, Öcalan’la ilgili olarak da burada Başbakanlık yolunu…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bu yolu açarsanız bu kürsüde konuşan herkesin her
sözünden bir özel anlam çıkararak burada gruplar söz alır ve burada bu
müzakereleri perişan edersiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle şey olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Hayır,
burada AK PARTİ Grubuna yönelik bir ifade vardır. Doğrudur, ben de tespit
ettim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Her türlü hakareti yapacaksınız, her şeyi söyleyeceksiniz ondan
sonra da onu normal kabul edeceksiniz. Eğer o normal ise biz de normal
konuşacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Canikli, iki dakika süre veriyorum, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, aynı şeyi ben de isterim yoksa 63’e göre…
BAŞKAN –
İsteyebilirsiniz de bir şeye dayalı olması lazım. Ne isteyeceksiniz, onu bir
şey yapalım.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Neye göre isteyeceksiniz? Onun hakareti yetmedi ben devam mı edeyim
diyeceksin?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
gerçekten çok talihsiz ve bu Meclise yakışmayan içerikte bir konuşma izledik.
Bundan dolayı, öncelikle üzüntülerimi ifade ediyorum ve bu Meclis altında böyle
bir konuşmayı dinlemek zorunda kaldığım için üzüntülerimi ifade ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakın, biz hiçbir zaman terör örgütüyle bir müzakere etmedik, bunu
defalarca, binlerce kez söyledik. Eğer müzakere…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Kim yapıyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Kim ediyor müzakere biliyor musunuz? Kim etti?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Siz etmiyorsanız kim ediyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Müzakere edilip edilmediğini görmek istiyorsanız 12 Ocak 2000
tarihli altında rahmetli Sayın Bülent Ecevit…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Talimat verildi, müzakere edilmedi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - … ve Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet
Bahçeli’nin imzası olan…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Söyle, söyle. Kim müzakere etmiş?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …ve çok açık bir şekilde, örtülü falan değil açık bir şekilde terör
örgütüyle müzakere anlamına gelen o metni okuyun değerli arkadaşlar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Müzakereyi kim yapıyor Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Eğer müzakere görmek istiyorsanız ona bakacaksınız. Terör örgütüyle
açık bir müzakere 57’inci Hükûmet döneminde
yapılmıştır. Altında o Hükûmeti oluşturan
liderlerinin üçünün de imzası vardır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Kim yapıyor, kim? Müzakereyi kim yapıyor? Söyle o zaman. Söyle!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bunları çok konuştuk. Bugün
burada konuşmak belki istemiyordum ama yapılan konuşmadan sonra bunları mutlaka
burada ifade etmemiz gerekir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Söyle, müzakereyi kim yapıyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bizim kimseye kinimiz yok.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Laf kalabalığına getirme. Söyle, söyle siz yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisine de herhangi bir kin içerisinde,
düşmanlık içerisinde değiliz. Siz kendi kendinize kötülük ediyorsunuz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Kim yapıyor? Kim şerefsiz söyle o zaman? Kim şerefsiz söyle o
zaman?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – 2002 yılında sizi sandığa biz mi gömdük?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Şerefsiz kimse onu söyle Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – AK PARTİ mi gömdü? Bunu
burada ifade etmemiz gerekiyor. Sandığa millet gömer, iradeyi millet ortaya
koyar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Şerefsiz kimse onu söyle o zaman. (AK PARTİ sıralarından “Otur
yerine” sesleri) Söyle! Kim yapıyor?..
BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – 2002’de AK PARTİ mi vardı?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Kim yapıyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Referandumda, referandumda yanlış yaptınız. Millete karşı durdunuz…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Kim yapıyor müzakereyi? Burada söylediniz “Yapan da şerefsiz.”
dediniz. Kim bu şerefsiz?
BAŞKAN – Sayın Günal…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Millete hakaret ettiniz ve millet de size ders verdi. Yanlışı kendinizde
arayın.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sen Hükûmet değil misin? Kim yapıyor
müzakereyi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen… Sayın Günal, siz
oturun lütfen.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkan, şerefsiz kimse söylesinler o zaman… Biz mi, kim
şerefsiz?
BAŞKAN –
Estağfurullah.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Kim yapıyor Sayın Başkan? Bu müzakereler yapılıyor işte. Biz
yapmıyoruz. Söyle bakalım kim yapıyor? Biri yapıyor Sayın Başkan. Müzakereleri
birileri yapıyor işte.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Millet iradesinin ne anlama geldiğini, nasıl teessüs ettiğini daha
bilmiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Söyle bakalım kim yapıyor? “Yapan şerefsizdir.” diye siz de
söylediniz. Kim şerefsiz!.. Şerefsiz kim?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayın Başkan, milletvekilini millet seçer, bunu bilmiyor musunuz?
Bunu bilmeyecek insanın buraya çıkıp saçma sapan konuşması… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkanım, kimse şerefsiz, Türkiye Cumhuriyeti’nde kim
görüşüyorsa…
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Yapan da söyleyen de şerefsiz, tamam.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - O şerefsizi bulun o zaman.
Öyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN – Sayın Günal,
oturunuz.
Arkadaşlar, bir
dakika sakin olun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, buyurun efendim.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Hükûmet değil misiniz?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın Günal, Grup Başkan
Vekiliniz konuşuyor. Lütfen efendim.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, biraz önce de ifade ettiğim gibi bu bütçe
görüşmelerinin selameti açısından hatibe müdahale edilmemesi lazım. Kaldı ki
siz müdahale ediyorsunuz. İç Tüzük’ümüz açık. Söz verdiğiniz Sayın Hatip Genel
Başkanımızın ismini de anarak bu defa yeni bir tartışmaya sebep oldu.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bir sataşma yok Sayın Başkan. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturunuz. Sayın Canikli,
lütfen oturunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - 12 Ocak tarihli belge yanlış değildir. Ben hakaret etmedim Sayın
Başkan, hakaret edildiği için cevap verdim.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturur
musunuz…. Arkadaşlar, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Her türlü iftirayı atacaksınız, her türlü hakareti yapacaksınız,
sonra da susmamızı bekleyeceksiniz; böyle bir şey olur mu Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Sayın Canikli, lütfen oturunuz efendim, lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Biz mi başlattık? Hakareti biz mi yaptık Sayın Başkanım, lütfen…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan takdir eder bunları.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, burada konuşan arkadaşımız, hangi gruba mensup olursa olsun, bakınız,
birbirimizi tabii ki eleştireceğiz, tenkit edeceğiz…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bunu ben de temenni ediyorum.
BAŞKAN - …ama bu, eleştiri sınırlarını aşıp başka bir
hâle dönüşürse o zaman tabii ki diğer grupların hakkı doğar veya şahısların
hakkı doğar, ona bir şey demiyorum ben. Benim söylediğim odur.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Eyvallah…
BAŞKAN – Yani,
düzgün bir lisanla konuşmaktır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama mikrofonu kapatmanız kabul edilemez.
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Mikrofonu kapatmanız bu İç Tüzük’ün hiçbir yerinde yazmıyor. Onu
doğru bulmuyoruz. Yani, o yaptığınız hadise özel bir tavır oldu.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, bakın…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ben o anlamda gerekirse usul tartışması da açarım.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, şunu diyorum: Bakınız, Sayın Özkan bizim Başkanlık Divanındaki bir
arkadaşımız. Ben sadece, çok gürültüler ortaya çıktığı için, sesimizin
anlaşılması babında mikrofonu kapattım ve sonrasında da tekraren, aynı, kaldığı
yerden devam ettirdim. Hatta dikkat ederseniz…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır o maksatla…
BAŞKAN – Efendim,
şöyle… Şimdi, ben konuşursam, siz de konuşursanız birbirimizi anlayamayız.
Bakın, siz konuştuğunuz an ben sizi dinliyorum. Lütfen… Ve arkasından, o
sataşmaların neticesindeki ek süreyi de Sayın Özkan’a kullandırdım. Bakın, şu
ana kadar hiçbir arkadaşımıza da o süreyi kullandırmadım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tamam…
BAŞKAN - Onu
ifade ediyorum ben.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Canikli’nin konuşmasına cevaben söz
istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben hakaret etmedim Sayın Başkanım. Benim öyle bir hakaretim yok.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Canikli konuşmasında…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kimseye hakaret etmedim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, iki dakika konuşsa, ne olacak yani?
BAŞKAN – Merhum
Sayın Ecevit, Sayın Bahçeli ve yanılmıyorsam Sayın Yılmaz’dan bahsetti.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben bir yazıdan bahsettim sadece, bu kadar, hepsi bu kadar.
BAŞKAN - Ortak
imzalarının olduğu bir açıklamadan bahsetti.
Buyurun, konuya
bir açıklık getiriniz.
İki dakikalık
süre de size veriyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben hiçbir zaman hakaret etmem ve etmedim, sadece bir gerçekten
bahsettim.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, MHP Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tekrar temennimi ifade ediyorum. Gerçekten, burada
konuşan hatibe hepimiz tahammül etmemiz lazım. Hakaret eden
kendi aczini ortaya kor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Doğru, haklısınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ama, kimse burada, hakaret kastıyla buraya
çıkıp konuşmak akılsızlığını da göstermez. Sayın Özkan da böyle bir akılsızlık
yapmamıştır, kanaatlerini ifade etmiştir. “Belki” diyerek başlamıştır.
Dikkat edilmesini
ben de tavsiye ediyorum ancak bir şey söyleyeceğim: Sayın Başkanım, sizin ve
bizim burada uymamız gereken temel kural bu İç Tüzük ve Anayasa. Sayın Sakık’ın konuşmasına hiç müdahale etmediniz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Evet… Neler söyledi!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hâlbuki Sayın Sakık, bu Anayasa’ya aykırı
birçok konuda görüş ifade etti. Sayın grup yöneticileri de itiraz etmediler.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Siz niye itiraz etmediniz?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Niye itiraz etmiyorsunuz, sözünü niye kesmiyorsunuz? Sayın Murat
Özkan’ın mikrofonunu keserken bir tavır ortaya koymuyor musunuz? Dolayısıyla
biz bu görüşmelerin selameti açısından Başkanlık Divanının bu hususa dikkat
etmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz.
Ayrıca, Sayın
Nurettin Canikli milletin gözünün içine baka baka doğruları söylemiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yapmayın Sayın Şandır, Allah aşkına.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - 2000 yılında yapılan o görüşme bir müzakere değildir, bir devlet
toplantısıdır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – 12 Ocak 2000 tarihi gerçek değil mi?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - O devlet toplantısında alınan kararın imzalanmasıdır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Tamam, ben de ondan
bahsettim. Ne diyor o kararda?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Ama siz öyle yapmıyorsunuz, siz doğrudan İmralı’yla müzakere
yapıyorsunuz ve bunu yapanı şerefsizlikle suçladınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Şandır, ben orada öyle bir ifade kullanmadım.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Şimdi arkadaşımın ifade ettiği gibi kim bu şerefsiz? Devletin hangi
kademesi şerefsiz? Bu müzakereyi yapıyorsunuz. Bu müzakereyi devlet yapıyor
diye kendinizi kenara çekemezsiniz, esas müzakere budur.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben öyle bir ifade kullanmadım.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Bunu milletin gözünden saklayamazsınız, geriye dönüp suçlamak da
sizin hakkınız değil, haddiniz değil.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Terörle de ve teröristbaşıyla da müzakere
yoktur, bunu aklınıza koyun!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Ayrıca, gerçekleri saptırmak da gerçekten bu milletin aklıyla alay
etmektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Bunu sizin bilgilerinize sunarım ve Sayın Başkan, bu noktada
duyarlılık talep ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, bu konuda Barış ve Demokrasi Partisi de kendisini bu
işin muhatabı olarak görür.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Buyurun, hadi itiraz edin, müdahale edin!
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Birincisi, Sayın Öcalan İmralı’da bir tutukludur. (MHP sıralarından
gürültüler)
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, niye
konuşturuyorsunuz!
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Bir tutuklunun, İmralı’da olsun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde burada hakaret
edemezsiniz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Suçluyu övmektir, suçluyu!
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Ben övmüyorum. Millete hakaret edemezsiniz.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, teşekkür ediyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Onun için, bundan sonra bu konulara dikkat edilmesini özellikle
belirtiyoruz!
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Özellikle belirtiyoruz, germeyin Parlamentoyu!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Siz geriyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen yerinize oturunuz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Böyle cani falan diyemezsiniz, sizde de bir sürü cani var ama biz
cani mani demiyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Sensin cani”sesi)
Fazla konuşma
terbiyesiz! Şerefsiz!
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Isparta Milletvekili
Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Sayın Korkmaz,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay
bütçesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve aziz
milletimize hayırlar getirmesi temennilerimle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, önceki gün Hakk’ın rahmetine kavuşan Irak Türkmenlerinin sesi, Kerkük
türkülerinin efendisi, Türk dünyasının önemli sanatçılarından Abdurrahman Kızılay Kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine
ve Türk sanat dünyasına başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.
Değerli
milletvekilleri, ne zaman Meclis Genel Kuruluna Sayıştay ile ilgili bir taslak
gelse, bir husus görüşülse giriş cümleleri hep aynı oluyor, tartışmalar hep
aynı eksende devam ediyor. Ne söyleniyor: “Çağdaş katılımcı demokrasilerde,
seçilenlerin, hükûmet edenlerin halk tarafından
denetlenmesi önemlidir. Ancak, Hükûmet, bu çağdaş
kabule karşı çıkarak denetimden kaçmak, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve onun
adına denetim yapan Sayıştaya hesap vermemek için her
yolu deniyor. Sayıştay raporları görmezlikten geliniyor, denetimin içi
boşaltılırken sıradanlaştırılıyor.” Tüm Meclis gruplarının bu tekrarları içeren
cümlelerinden gerekli mesajları çıkarmayan ve bildiğini okumaya devam eden Hükûmet, her türlü fırsat ve mazeretin arkasına saklanarak,
sekiz yıldır yaptıklarının, harcadıkları halkın kaynaklarının hesabını vermeme
hususunda ısrar ediyor, inat ediyor. Muhalefet ise tekrarın öğretim
metotlarından birisi olduğu gerçeğinden hareketle, milletin kendisine yüklediği
vazife gereği ısrarla hesap sormaya devam ediyor. Sorularına kaçamak cevaplar
alsa da, koskoca bir yasama yılında hiçbir önerisi dikkate alınmasa da
muhalefet, işini yapmaya devam ediyor. Bakalım, aldığı yüksek oy oranıyla başı
dönmüş, ayakları bir türlü yere basmayan AKP’nin hem Meclisi hem de milleti
gerginliğe iten ısrarcı, dayatmacı bu inatlaşması, bu halat oyunu nereye kadar
sürecek?
Demokrasi ve
adaletin herkese lazım olduğunu, mevki ve makamların bugün var, yarın yok
olduğunu, bugünün galiplerini yarınlarda nasıl bir son beklediğini ne zaman
hatırlayacak, ne zaman, sadece AKP’ye oy verenlerin değil tüm milletin Hükûmeti olduğu aklına gelecek?
Üç buçuk yıldır
Mecliste yaptığımız uyarılara, yaptığımız bütün çağrılara rağmen, maalesef,
yıllarca Sayıştay Kanunu’nu Komisyonda bekletip Genel Kurula indirmediniz.
Yüzlerce denetçinin emeği ve milyarlarca lira vatandaşın parasına mal olmuş,
içerisinde birçok usulsüzlük ve yolsuzluk ihbarları, tespitleri içeren Sayıştay
raporlarının Genel Kurulda görüşülmesine engel oldunuz. Hükûmetin,
kamu idarelerinin ve AKP’li belediyelerin usulsüzlükleri, yolsuzlukları ortaya
çıkacak diye yılın altı yedi ayı denetim yapan Sayıştay denetçilerini sahaya
çıkarmadınız. Bugüne kadar yaptığınız katrilyonlarca liralık harcamaların
denetlenmesini istemediğiniz için “Denetimi AB normlarına uyduruyoruz.” maskesi
altında devlet sistemini denetimsiz bıraktınız. İdari işlem ve harcamalarda
kamu yararı bulunup bulunmadığı konusunun Sayıştay tarafından denetlenmemesi
için performans denetiminin tanımını değiştirdiniz, idarenin kendi koyduğu
hedeflere uygunluğu şekline dönüştürüp kendi çalar, kendisi oynar hâle
getirdiniz. Yetmedi, işi şansa bırakmamak için Sayıştay Kanunu’na, sanki
kurumun böyle bir iddiası varmış gibi “Yerindelik denetimi yapamaz.” diye
niyetinizi beyan eden bir cümle koydurdunuz.
Sayıştay deyince
aklınıza, her zaman kurumun faaliyetlerine destek olmak değil de “Adamlarımızı
nasıl Sayıştay üyesi yaparız, nasıl Genel Kurulu ele geçiririz?” suali
getirdiniz. Sayıştay denetçi yardımcılığı sınav sistemini değiştirip AKP
referansı ile Sayıştay kadrolarını doldurdunuz.
Ya Sayıştay
Kanunu görüşülürken son anda Genel Kurula getirdiğiniz önergeye ne demeli?
Evet, geçici 5’inci madde rezaletinden bahsediyorum. Bu bile tek başına
denetimden kaçtığınızın ispatı değil midir? Grup Başkan Vekilinizin de altında
imzası olan önerge bakın ne diyor: “31/12/2018 tarihine kadar bu kanunun 4’üncü maddesinin (a)
ve (b) bentlerinde sayılanlardan kamu payı yüzde 50’nin altında olup hisse
senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görenler Sayıştay
denetimine tabi tutulamaz.”
Değerli
milletvekilleri, tarihe takılıp kalmayın, 31/12/2018
tarihinin burada hiçbir önemi yok, sadece geçici madde formatına uydurmak için
böyle afaki bir tarih konulmuş. Bu düzenleme günlük hayatımızı nasıl etkiliyor,
son derece basit.
Grup Başkan
Vekiliniz Sayın Canikli Maliye kökenli bir
kardeşimiz, bu işleri de iyi bilir. Kastedilen, Türk Telekom gibi büyük payın
kamunun elinde olmadığı şirketler. Türk Telekom’u öldüm fiyatına yabancılara
sattığınız yetmiyormuş gibi, hiç olmazsa ortaklık hakları dolayısıyla yapılacak
sınırlı denetimi de kaldırıyor ve kaçırıyorsunuz ya da hesabı veremeyeceğinizi
biliyor, şimdiden tedbirler, engeller üretiyorsunuz. Burada nasıl bir kamu
menfaati var, nasıl bir millî hissiyatla hareket ediyorsunuz? Yani değerli AKP
milletvekilleri, siz bu kürsüden milletin menfaatlerini mi, yoksa Öger’in menfaatlerini takip için mi yemin ettiniz? Belki
birçoğunuz bu hadiseden haberi olmaksızın el kaldırıyor. Böyle bir vebalin
altına sizi ve sizin iradenizi itenlerle yüzleşmeniz ve en azından bunun
hesabını sormanız gerekmiyor mu?
Görevi kötüye
kullanan milletvekilleri ve belediye başkanlarının cezasını indirirken,
milletvekili dokunulmazlığının devamına evet derken de aslında birilerinin
nârına yanıyorsunuz. Sizlere de, sizlere saygı gösterenlere de yazık oluyor.
Neden suçluyu kollayan, koruyan, kol kanat geren olarak anılasınız. Şunu
unutmayın sayın AKP milletvekilleri: Milletin, “Sen
kendini zeki bizi aptal mı sanıyorsun.” diyeceği günler geliyor. Sayıştayın denetiminden, mahkemelerin hesabından
kaçabilirsiniz, ancak milletin şaşmaz terazisinden, o engin ve adil
muhakemesinden kaçamayacaksınız. Ne yaparsanız yapın ne engeller getirirseniz
getirin, mızrağın çuvala gizlenemeyeceğini ve gün ışığının karanlıkta
gizlediğiniz şeyleri görünür kılacağını er geç göreceksiniz. Türkiye
Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından biri olan Sayıştayı
yine muteber yerine oturtmak ve millet adına denetim yapar, hesap sorar hâle
getirmek Milliyetçi Hareket Partisinin görevlerinden biri olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bir süre önce Genel Kurulda müzakere edilen ve AKP oylarıyla yasalaşan Sayıştay
Kanunu’nun görüşmeleri sırasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz
önergelerin hiçbiri ama hiçbiri maalesef dikkate alınmamıştır. Sayıştayın performans denetimini iğdiş eden 2’nci madde
değişikliği esnasında muhalefetin tepkisini azaltmak için AKP’nin, yani
sizlerin verdiği tekriri müzakere sözünden de caydınız. İçinizde Sayıştay
Başkanlığı üyeliği, denetçiliği yapmış insanlar bulunmasına rağmen performans denetiminin
içinin boşaltılmasına sessiz ve seyirci kaldınız. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak Sayıştayın denetim fonksiyonunun
güçlendirilmesi için biz yine de bu önerilerimizi milletin huzurunda
tekrarlamaya devam edeceğiz. Nedir bu öneriler?
1) Vakit
geçirmeksizin önceki performans denetimi tanımına geri dönülmelidir.
2) Sayıştay
denetçilerinin hazırladığı raporların ilgili bakanlıklara da gönderilip sonra
yapılacak teftişlerde de kullanılmasının sağlanması zarureti vardır ve bu
müfettişlere zaman kazandıracaktır, devlette uyumu temin edecektir.
3) Türkiye Büyük
Millet Meclisi içerisinde Sayıştay irtibat bürosu kurulmalı ve milletvekilleri
inceleme ve araştırma taleplerine kılavuzluk yapılmalıdır.
4) Denetim ve
araştırma yapılmasını talep etme yetkisi sadece Meclis Başkanlığına değil,
Meclisteki muhalefet gruplarına da tanınmalıdır. Böylece hiçbir şeyin gizli
saklı kalmaması temin edilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5) Diğer bakanlık
mensuplarına verildiği gibi, Sayıştay denetçileri ve denetçi yardımcılarına da
yurt dışında yabancı dil öğrenme, yüksek lisans ve doktora yapma imkânları
tanınmalıdır.
6) Sayıştay
üyeliği seçimleri sürecinin Sayıştay ayağında birinci sınıf denetçilere de oy
kullanma hakkı verilmelidir. Bu, HSYK üyelik seçimlerinde birinci sınıf
hâkimlere oy kullanma hakkı isteyen AKP için de samimiyet sınavı olacaktır.
7) Sayıştay
raporları ve bir sonraki yıl sonuçları özel bir gündem ile basın aracılığıyla
kamuoyuna açıklanmalı ve halkın bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bu
raporların açıklanması her yıl kamuoyunca herkes tarafından beklenir hâle
getirilmelidir.
Bu ve benzeri
isteklerin gerçekleştirilmesi zor şeyler olmasa gerek. Bin at ile bin deve
istemiyoruz kısaca. Tabii ki devletin, halkın malının korunmasını kendisine iş
edinenler için kolay bir mesele. Bu emanetleri mukaddes bilenler için kolay bir
mesele.
2011 yılı
Sayıştay bütçesinin milletimize ve Sayıştaya hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
milletvekilleri…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı ismimden bahsederek, daha önce
verdiğim bir önergede ileri sürdüğüm düşünceden farklı bir görüş atfetmiştir,
69’a göre açıklama yapmak istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hayır, “İyi bilir.” dedim, sana bir sataşma yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır, sataşmadan değil zaten, açıklama yapmak istiyorum sadece.
BAŞKAN - Buyurun,
çok kısa bir süre…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, her konuşmacının arkasından hep böyle konuşulacak mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Önergede ileri sürdüğüm düşünceyle alakası olmayan… Sayın Başkanım,
izin verin lütfen.
BAŞKAN - Sayın Canikli, lütfen efendim….
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Önergede belirttiğim düşünceyle hiç alakası olmayan bir görüş
atfetti Sayın Başkan, çok net. İzin verin, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Canikli, bir dakika süre vereyim, oturun, yerinizden
açıklamanızı yapın efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ama Sayın Başkan, dinleyenler yanlış… Sanki Sayıştay denetiminden
kaçırmak gibi…
BAŞKAN - Sayın Canikli, mikrofonunuzu açayım, yerinizden açıklamanızı
yapın efendim.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, hiçbir zaman Sayıştay denetiminin alanını daraltmak
için bir çalışma yapmadık. Bakın, bugün yüzlerce… (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, birazdan söz alıp açıklama yapsın.
BAŞKAN - Sayın Canikli, bakınız, mikrofonunuzu açtırdım ben efendim,
buyurun siz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim, iktidar partisi Sayıştayda
konuşmayacak mı? O konuşmalarda çıkar açıklarsınız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Az sonra açıklasın sözcünüz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Söz hakkım yok mu Sayın Başkan?
Önergeyi veren
benim değerli arkadaşlar. Lütfen önergeyi…
BAŞKAN – Sayın Canikli, kısaca izah edin efendim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sayıştay
denetiminin etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma yaptıklarına
dair beyanına ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Sayın Konuşmacının…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın imzası var.
BAŞKAN – Evet,
efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – O önergede Sayın Canikli’nin imzası yok,
Sayın Elitaş’ın imzası var.
BAŞKAN – Buyurun,
buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Efendim, bakın, 2’nci maddeyle ilgili…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sataşma yok efendim.
BAŞKAN – Nevzat
Bey… Nevzat Bey…
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - İsmimi de zikretti Sayın Başkan, ismimi de zikretti.
BAŞKAN – Buyurun
efendim, siz buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Değerli arkadaşlar, biz, hiçbir zaman Sayıştay denetiminin
etkinliğinin ya da kapsamının daraltılması için bir çalışma yapmadık; tam
aksine, bugün eski Kanun’a göre Sayıştay denetiminde olmayan, denetim dışında
yüzlerce kurum vardır. Bütün bu kurumlar bu Kanun’la Sayıştay denetimi
kapsamına alınmaktadır. Bu bir.
İkincisi: Bakın,
ilk defa belediyelerin KİT’leri, kamu iktisadi kuruluşları denetim kapsamına
alınmaktadır. Bugün en çok belediye AK PARTİ’li
belediye, başta İstanbul, Ankara olmak üzere; en çok iktisadi kuruluşu olan
belediyeler de bunlardır. İlk defa bu belediyeler Sayıştayın
denetimi kapsamına alınmaktadır. Denetimden korkan bir siyasi iktidar böyle
yapmaz Sayın Başkan, tam aksini yapar.
Teşekkür ederim
efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hani sataşma yoktu! Neyi açıklıyor Sayın Başkan?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
Sayın
milletvekilleri, bundan sonraki arkadaşımızın konuşma süresi için yeterli zaman
yoktur. Bunu da dikkate alarak saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Cumali
Durmuş’a aittir.
Sayın Durmuş,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçelerinin üzerinde Milliyetçî Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
3984 sayılı Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 1994 yılında
yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul,
radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemekle görevli özerk ve
tarafsız bir kamu tüzel kişiliğidir. Yaklaşık on altı yıldır faaliyette olan
RTÜK, düzenleme görevinin ilk ayağı olan ve yasayla da kendisine verilen
frekans ihalelerini yapmayarak hem bu görevini yerine getirmemiş hem de
devletin milyonlarca TL zarara uğramasına sebep olmuştur. Gerçi, bu konuda
sadece Kurulu sorumlu tutmanın çok haksızlık olacağına da inanıyorum. Sekiz
yıldır hem Parlamento çoğunluğunu hem Hükûmeti elinde
tutan AKP’nin gerekli yasal düzenlemeyi yapmaması en büyük eksiklik olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Denetleme
görevine gelince, bugün ülkemizde 23 tanesi ulusal, 16 tanesi bölgesel, 214
tanesi yerel olmak üzere toplam 253 tane televizyon kanalı ve 36 tanesi ulusal,
100 tanesi bölgesel, 951 tanesi yerel olmak üzere toplam 1.087 tane radyo
kanalı faaliyet sürdürmektedir. Bugün RTÜK, televizyon kanalı olarak ancak elli
tane kanalın rutin izlemesini yapabilmekte, radyo yayınlarını ise hemen hemen hiç takip etmemekte, sadece şikâyet üzerine
değerlendirmeye almaktadır.
Bunun
değerlendirme açısından ne kadar vahim bir durum olduğu ortadadır ancak benim
asıl vurgulamak istediğim, fiziki imkânsızlıklardan dolayı izlenemeyen
yayınlardan daha çok rutin olarak izleme ve değerlendirmesi yapılan televizyon
yayınlarıdır. Yayınların “Toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile
yapısına aykırı olmaması.” ilkesi ne yazık ki en yoğun ihlal edilen ilke
olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde ücretsiz yayın yapan televizyon kuruluşları
bu kadar pervasızca yayın yaparak toplumsal değerleri tahrip eden bir tutum
sergileyememektedir. Diğer ülkelerde çocuk ve gençler üzerinde olumsuz etkide
bulunacak yayınlar şifreli, ücretli kanallarda verilirken biz de tam aksine ve
inadına, günün her saatinde evlere sokulmaktadır.
Bugün ülkemizde
televizyon yayınlarından genel bir memnuniyetsizlik olduğu çok açıktır. Hangi
görüşten, hangi siyasal partiden olursa olsun ülkemiz insanı televizyonlardaki
sorumsuz yayınlardan rahatsızdır. Televizyon yöneticileri rating
uğruna bu ülkenin geleneklerini, millî ve manevi değerlerini, dilini, çocuklar
ve gençlerimizin ruh sağlığını âdeta hiçe sayan bir yayıncılık anlayışıyla
hareket etmektedir. Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon izlediği
saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz, düzeysiz, insanların özel
yaşamlarını konu edinen ve birçok insanın ölümüne ve saldırıya uğramasına neden
olan programlara gösterilen müsamaha hâlen sürmektedir.
Peki, RTÜK ne
yapmaktadır? RTÜK’te, çoğunluğu oluşturan ve yönetimi beş yıldır elinde tutan,
muhafazakârlığı kimseye bırakmayan AKP’nin, manevi değerlerimize verdiği önemin
en önemli göstergesi budur. AKP bürokratlarının yönetiminde son beş yılda
yayınlarda bir düzelme değil, aksine kötüye gidiş vardır. Gerçi, bir TV
programında “Türk aile yapısı nasıl olur?” sorusuna “Onu ben bilmiyorum.” diyen
bir anlayışla beş yıldır üye ve Başkan olarak görev yapan Sayın Davut Dursun’un cevabı bu Kurulun mantığını ve görevini nasıl
yaptığı hakkında bir fikir verir. Cevabın olmayışının altında “Türk”
kelimesinden duyulan rahatsızlık olduğu açıkça ortadadır ki yeni düzenlemelerde
içinde “Türk” olan kelimelerin ayıklanması bunun açık işaretidir. Millî ve
manevi değerlere sahip olmak sözle değil icraatla olur. Bugün ülkemiz için
olmazsa olmaz önem taşıyan RTÜK’ün bu durumu AKP’nin muhafazakârlık konusundaki
samimiyetsizliğinin de bir göstergesidir.
2005 yılında
seçilen yeni üyelerle önemli bir kısmı AKP zihniyetinin sözcüsü ve emir eri
gibi davranan Kurul, kamu görevlisi olduklarını unutan AKP’ye hizmeti en önemli
görev sayan üyeler çoğunluğu tarafından yönetilmeye başlanmıştır. RTÜK’ü ele
geçiren zihniyet kendi kafa yapıları ve çıkarları doğrultusunda yayın yapan
kuruluşlara her türlü kolaylığı ve serbestliği sağlamaktadır. Onların yasalara
ve yönetmeliklere aykırı faaliyetlerini âdeta görmezlikten gelirken bunların
dışında kalan ve dünya görüşleriyle bağdaşmayan yayın yapan kuruluşlara ise
âdeta bir sürek avı başlatılmıştır. Kanunda tarif edilen tarafsızlık, AKP’ye ve
politikalarına uygun yayın yapmak gibi anlaşılmaktadır. Uygulamada özellikle
seçim dönemlerinde Kurulun yasadan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta zafiyet
gösterdiği, kimi yayıncı kuruluşların Hükûmete karşı
tutumuna göre cezalandırılması gereken yayınların hoş görüldüğü, toplumsal
bilinçlenmeyi amaçlayan yayınlar sebebiyle de kimi kuruluşların cezaya tabi tutulduğu
yaşanabilmektedir.
Anayasa’dan
kaynaklanan haberleşme ve haber alma özgürlüğü, devri iktidarınızda, iktidar
sahiplerinin yönlendirme özgürlüğü olarak dikte edilmiş, yandaş medya zaten
bunu canı gönülden vazife edinmiş, olmayanlar da tehdit ve baskılarla buna
mecbur kılınmış. Bunu en açık şekilde Anayasa referandumu kampanyası süresince
görmek mümkündür. Özellikle yandaş ve candaş medya,
iktidar kaybederse kendilerinin de neyi kaybedeceğini bildikleri için inanılmaz
derecede kirli bir propaganda yürütmüşler, sözde medyayı düzenlemekle görevli
RTÜK seyretmeye devam etmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına
aykırı yayın yapılmaması bir yayın ilkesi olarak belirlenmişken RTÜK bu ilkenin
pervasızca ihlaline göz yummaktadır. Toplumu şiddete, teröre,
etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, din, dil, mezhep ve bölge
farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden yayınlara meydan verilmemesi
ilkesi her gün ihlal edilmekte, terör örgütü ve yandaşlarının örtülü ya da açık
propagandasına ses çıkarılmamakta, sözde ileri demokrasi adına üniter yapının ortadan kaldırılması yani Anayasa’nın açıkça
ihlal edildiği program ve tartışmalar bütün hızıyla devam ederken karşımızda
sadece seyreden bir RTÜK var.
Hükûmetin “açılım” diye
sunduğu yıkım projeleri yıkıcı ve bölücü düşüncelerle vatandaşlarımızı
yönlendirmeye çalışırken görevini yapmayan bir kurul var. Gerçi şöyle bir soru
da akla gelebilir: “RTÜK gücü yetmeyebilir. Bu yayınları hukukun üstünlüğüne
inandığımız ülkede izlemeyen cumhuriyet savcıları izleme fırsatı bulamıyor mu?”
diye bir soru sormak aklımıza gelebilir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yayıncılığın, yayın organı ve sahipleri ile
yakınlarının haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması ilkesi yasada yer
almaktayken, bazı medya patronlarının devletle ilişkilerinde açıktan olmasa da
yayın kuruluşlarını, Hükûmeti bir karar almaya, bir
karardan vazgeçirmeye nasıl zorladıkları ve sonuç aldıkları bütün vatandaşlarımızın
malumudur.
Sayın
milletvekilleri, bir başka hususa da dikkat çekmek istiyorum. Borsamızın,
bankalarımızın, enerji sektörünün, kısaca bütün millî varlıklarımızın
yabancılaştığı iktidarınızda eksik kalan sadece Türk basını ve medyasıydı, onu
da yabancı ortaklık payını yüzde 50’ye çıkararak halletmeye çalışıyorsunuz.
Yabancı sermaye medya sahipliğini yüzde 50’ye çıkararak, yok olmaya yüz tutan
Türk kültürü ve ahlakı tamamen yok edilecektir. Yerli medyayı
denetleyemiyorsunuz, önünde el pençe durduğunuz yabancı sermayeye nasıl söz
geçireceksiniz? Böyle bir şeyi düşünmezsiniz de çünkü varlığınız, iktidarınız,
uluslararası sermaye baronlarına bağlı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
CUMALİ DURMUŞ
(Devamla) – Siyasi ve ekonomik konularda taviz verdiğiniz müddetçe
iktidarınızın devam edeceğine inanıyorsunuz. Unutmayın ki bu millet size iki
dönem birtakım beklentilerle ciddi destek verdi. Meşruiyetinizi uluslararası
güçlerde aramak yerine size bu desteği veren millette arayın. Seçime kısa bir
süre var, aklınızı başınıza alın. Sekiz yıllık iktidarınızda hiç aklınıza
gelmeyen millet için, kalan sürenizi iyi kullanın. Yandaş ve candaşları korumaktan ve kalkındırmaktan vazgeçin, milleti
kalkındırın. Yoksa öyle bir sonuçla karşılaşacaksınız ki ne olduğunuzu
anlamadan, geçmiş örneklerde olduğu gibi kendinizi siyasetin karanlığında
bulacaksınız. Hafızalarda kötü bir dönem olarak kalacaksınız.
2011 Haziranında
yapılması planlanan genel seçimlerde, ayrışmayı, çatışmayı, partizanlığı
ortadan kaldıran, hakkı haklıya teslim eden, kimsesizlerin sahibi olmayı
becerebilen, herkese fırsat eşitliği sağlayan, kimseyi ötekileştirmeden hatırlı
bir vatandaş olarak kabul eden milliyetçi hareketin iktidarı temennisiyle
sözlerimi tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Ahmet
Orhan.
Buyurun Sayın
Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Vakıf, insanda
mevcut olan karşılıklı dayanışma, başkalarına iyilik yapma duygusunu hukuki
statüye kavuşturan ve ona süreklilik sağlayan, tüzel kişiliğe sahip, hukuki ve
sosyal bir müessesedir. Türk milletinin sahip olduğu tarihî ve kültürel mirasın
en önemli kaynaklarından olan vakıflar, yardım ve hayır kurumlarıdır.
Vakıfların yüzyıllardır çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik hizmetler sunageldiği, fakirliğin önlenmesinde kurduğu hastaneler,
imarethaneler, yaşlı bakımevleriyle, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en
güzel örneklerini sunageldiği bilinen bir gerçektir.
Selçukludan
Osmanlıya, Osmanlıdan günümüze kadar vakıflar çok mühim işlere imza atmıştır.
Onun içindir ki vakıf kültür ve medeniyeti, tarihi içerisinde çok ciddi roller
oynamıştır. Selçuklulardan günümüze kadar akla gelebilecek hemen her alanda bir
vakıf kurulmuştur. Bizler, hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisi için
bile vakıf kuran bir milletin evlatlarıyız. Yoksul genç kızlara çeyiz
verilmesi, bunların düğünlerinin yapılması bile düşünülmüştür. Cezaevlerindeki
mahkûmların ihtiyaçlarının karşılanması, tarımın geliştirilmesi, borç yüzünden
hapse girenlerin borçlarının ödenmesi bir mesele olarak görülmüş, ilgili
vakıflar kurularak gerekli önlemler alınmıştır.
Osmanlı
Devleti’nde vakıfların çok büyük bir gelişme gösterdiği, toplumun eğitim,
sağlık, sosyal güvenlik gibi en temel ihtiyaçlarının ötesinde son derece
ayrıntılara dönük alanlara bile yöneldiği anlaşılmaktadır. O kadar ki Batılı
sosyal politikacılar 16’ncı asır Osmanlı toplumu için “vakıf cenneti” tabirini
kullanmışlardır. Gerçekten, o dönemlerde vakıf kurumu toplumun tüm
ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan tek yaygın toplumsal kuruluş hâline
gelmiştir. Böylece, halk devletine güvenmiş, sevgi beslemiştir. Bugün vakıf
medeniyeti tüm gelişmelere rağmen o görkemli eski görünüşünden çok uzaktır.
Onun içindir ki aradığımız huzuru bulamıyoruz. Bu değerlerin yanında gerçeklere
göz atmakta fayda olacaktır ve bunlar yaşananlardır ve AKP tarafından 72
milyonun gözünün içine baka baka
gerçekleştirilmektedir. Hatırlayın, AKP’yle beraber her şeye bedava dönemi
başlatılmıştır. Kömür bedava, erzak bedava, giysi bedava, kırtasiye ve diğer
bilumum masraflar bedava, bedava, bedava. Çalışalım yok, çalıştıralım yok, ara
elaman yetiştirelim, insanımıza iş bulalım yok. AKP 22 Temmuz, 29 Mart
seçimleriyle 12 Eylül referandumu öncesinde “Al kömürü, al erzakı, al parayı
ver oyu.” demiş ve bunun karşılığını da almıştır. Söylenen
“Hayırsever iş adamlarımızın yaptığı bağış.”tır. Bu doğru değildir.
AKP’nin seçim
öncesinde oy karşılığı dağıttığının kaynağı vergilerdir. Hem de bu fakir
milletin zor şartlar altında verdiği vergilerdir. Yani Tunceli’de valilik
marifetiyle sırtlarda suyu bağlanmamış eve giden çamaşır makinesi, elektriği
olmayan evlere giden buzdolapları bunu açıkça ortaya koymaktadır. Oradaki
insanlarımız her şeyin en iyisine layıktır. Lakin seçim öncesi bu hareketin
anlamı açıktır ve bunun kaynağı ülkemizin tüm bireylerinin vergileridir.
Bu olayın bir
yönünü daha dikkatlerinize sunmak isterim. Demokrasi eşit şartlarda siyasi
yarışmayla yerleşir. Demokrasi diye ortaya çıkanların demokrasiyi ne hâle
getirdiğinin açık ispatıdır tüm yaşananlar. AKP kendi adına oy için dağıttığı
kömürleri vergi gelirlerinden karşılamıştır. Bu çarkın bir kısmı şu şekilde
kurulmuştur: Malum, AKP’yle beraber “gıda bankaları” denen dernek ve vakıflar
tesis edilmiştir. Deniz Feneri, Deniz Yıldızı, Hızır Yardım bunların
ünlüleridir. AKP bu gıda bankalarını bütün vergilerden muaf tutmuştur.
Yetmemiştir, buraya bağış yapanların vergilerini de yaptıkları bağış miktarında
düşmüştür. Dahası, yaptığı bağış fazla, vergisi az ise sonraki seneye mahsup
ettirilmiştir. Bu şekilde acayip bir çark kurularak devlete vergi ödemesi
gerekenler dolaylı olarak AKP propagandasına ve değirmenine su taşımaya yani
AKP’ye kömür ve erzak katkılarını yapmaya başlamıştır. Bizim inancımıza ve
devlet anlayışımıza göre kazanç vergilendirilmişse kutsaldır. Öyle devletin
kesesinden yardım yapmak yok. Yapılan hesaplara göre, Türkiye’nin bu işten zararı
milyarlarca lira seviyesindedir. Bu parayla bu ülkede onlarca fabrika kurulur
ve binlerce işsize iş bulunabilirdi. AKP, devletin kasasına girecek parayı
kendi siyasi faydası uğruna ambalajında kurdele, fiyonk ve konfeti olarak
kullanmıştır. Bu uygulamada necip Türk milletinin geçmişten bugüne yansıması ve
vakıf kültürünün doğrudan bağı ve paralelliği yoktur. Yüce Türk milletinin
fertleri, bu adaletsizlikleri hafızasına not etmektedir. Bu meyanda Sosyal
Yardımlaşma Fonu da “çalışma, buradan al ve yat fonu” hâline gelmiştir. Sosyal
yardımlaşma vakıfları ciddi denetim altına alınarak haksız menfaat edinmelerin
önüne geçilmelidir. Bugün, kamuoyunda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı yöneticilerinin
maaşları halk arasında konuşulmaktadır. Mutlaka bunun önüne geçmek durumundayız.
Bu yapılanlar ecdadın kemiklerini sızlatmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle sosyal politika işlevleriyle vakıflar,
günümüz sanayi toplumlarının yaşadığı birçok sorunu bertaraf etme yeteneğine
sahiptir. Ülkemizde vakıfların işleyişi ve denetimiyle sorumlu olan Vakıflar
Genel Müdürlüğü de vakıfların yeniden yapılanması kapsamında önemli bir revizyona tabi tutulmalıdır. Bu husus Sayıştay denetim
raporunda yer almıştır. Personel politikaları ve kazanımları pozitif artış
yönünde iyileştirilmelidir. Kurumun öncelikle rasyonel bir çalışma
organizasyonuna kavuşması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, siyasi birtakım
etkilenmelerden uzak bir işleyişin hâkim kılınması gereği vardır.
Vakıflar Türk
kültürünün temel yapı taşlarındandır. Türk devletlerinde en güzel uygulamaları
görülmüş ve tüm dünyanın dikkatini çeken sanat şaheserleri de vakıf ürünü
eserler olarak ortaya çıkmıştır. Zamanımızda kurulan derneklerin ve vakıfların
önemli bir kısmı maalesef tabela derneği ve vakfı olmaktan öteye
gidememektedir, çünkü bir kısmının teşkilat yapısı çok zayıftır, bir kısmı
kişilerin tekelindedir. Ayrıca, bu tekelleşmenin ötesinde, restorasyon
ve tadilat işlevlerinin dışında ve de ihtiyaç sahibi fakir fukaranın hakkının
gaspı yoluyla bir kısım vakıf üniversitesi kurulmuş olup, bu kuruluş ile ilgili
kanunlarla kendi içinde ters düşmekle birlikte, fakir insanlarımız için
yapılacak harcama, paraların ve imkânların zengin çocuklarının okuyacağı
üniversiteler kurulması demektir. Vakıf üniversitelerinin daha çok, daha
yeterli imkânlara sahip olmayan gençlerimize hizmet vermesi mutlaka
sağlanmalıdır.
AKP Hükûmeti döneminde, bizi biz yapan değer, kurum ve
müesseseler bir bir erozyona uğratılıp yok
edilmektedir. Tarihten bugüne ışık tuttuğumuz vakıfların Genel Müdürlük
binasının Hilton Oteli olduğu gerçeği gelinen noktayı ifade etmesi bakımından
son derece manidardır. Vakıfların, fakir ve ihtiyaç sahibinin, gariplerin
unutulduğu bir müessese hâline geldiğini üzülerek ifade ediyor, bu hususu tarih
nezdinde, yüce Türk milletinin vicdanlarına emanet ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ve işlevinin yetersizliğini
ifade ederken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Orhan.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı, devletimizin en önemli ve yüce makamıdır.
Cumhurbaşkanının temsil ve idari görevlerinde en ufak bir zafiyetin, aksaklığın
olmaması hepimizin beklentisi, dileğidir. Bu makamın yıpratılmaması,
saygınlığının korunması için başta iktidar olmak üzere hepimizin, herkesin
gereken hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Ancak bunun da ötesinde böylesine
önemli ve geniş yetkilere sahip olan bu makamın güvenilirliğini korumak,
saygınlığını artırmak herkesten önce Cumhurbaşkanının kendisine düşen en önemli
görev ve sorumluluktur.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği üzere Cumhurbaşkanı görevine Anayasa’nın 103’üncü maddesinde yer alan
andı Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve tüm halkın huzurunda okuyarak
başlamaktadır. Milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması
ülküsünden ayrılmayacağı, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, laik
cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağı gibi çok önemli kavram ve değerler üzerine
yemin eder, bu görevlerini yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına dair
ant içer.
Yine Anayasa’nın
104’üncü maddesinin ilk paragrafında “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu
sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;
Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir.” denilerek Cumhurbaşkanının görevi genel olarak tarif edildikten sonra
yapacağı görev ve yetkileri tek tek sıralanmaktadır.
Bütün bunları
dikkate aldığımızda, Cumhurbaşkanı seçimlerinde uzlaşmanın kaçınılmazlığı ve
çok büyük önem taşıdığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Ancak AK PARTİ’nin
iktidara geldiği günden itibaren “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket etmesi,
her konuda dayatmalarla sonuç alma çabası ve alışkanlığı 2007 genel
seçimlerinden sonra da yaygınlaşarak devam etmiştir. Bu Cumhurbaşkanlığı
seçimine de bu anlayış damgasını vurmuştur, AK PARTİ içinde tartışmalara neden
olmuş, sonunda AK PARTİ Grubunda sadece AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan
edilmesine özellikle özen gösterilmiştir.
Bugün geldiğimiz
noktada ise yaşanan olaylar ve Sayın Cumhurbaşkanının kararları, uygulamaları
hepimizde Sayın Başbakanın, AKP’nin vesayeti altında olduğu izlenimini
güçlendirmiştir, hatta “Çankaya şubesi”, “AKP’nin onay makamı” eleştirilerini
doğrular hâle gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanı
seçimindeki uyarılarımızda, kaygı ve endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuz
açıkça ortaya çıkmış, kanıtlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığını bu anayasal çerçevede yaşanan gelişmeler
karşısında değerlendirdiğimizde yani sıkça söylenen deyimle “Cumhurun başı”nı, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve cumhurun hâlini
topluca ele aldığımızda ne yazık ki istenen ve beklenen bir tabloyla
karşılaşmak mümkün değildir. Üzülerek belirtmek isterim ki son yıllarda gelişen
olaylar tarihimize olumsuzlukların yaşandığı acı bir bölüm olarak girecektir ve
torunlarımız bunu üzülerek görecektir.
“Demokrasi”,
“özgürlük”, “insan hakları” sadece lafta kalmıştır, içi boşaltılmış, halkın
yanıltılmasında, oyalanmasında dilden düşmeyen bir araç olarak kullanılır hâle
gelmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi unutulmuş, kuvvetler ayrılığı yok
edilmiştir. Halkın yararına olan yasalar uygulanmaz, yargı işlevini tam olarak
yapamaz durumundadır.
Devletin önemli
birimleri, kamu kurum ve kuruluşları ile sürekli kavga edilmekte ya da
birbiriyle kavga etmeleri için büyük çaba gösterilmekte, çanak tutulmaktadır.
Yer altı, yer üstü kaynaklarımızın, halkın müşterek malı olan varlıklarımızın
sorumsuzca talan edildiği, hesapsızca elden çıkarıldığı bir süreç
yaşanmaktadır. Yolsuzluk, haksızlık ve adaletsizlikler büyük boyutlara
ulaşmıştır, artık saklanamaz, inkâr edilemez hâle gelmiştir. Antidemokratik,
hukuk dışı, yasa dışı baskılar, uygulamalar her geçen gün daha da ağırlaşmakta
ve yaygınlaşmaktadır. Demokratik, anayasal, yasal hak arama yolları
tıkanmıştır. Devlet memuru, kolluk güçleri, iktidarın teşviki ve desteğiyle
aşırı şiddet kullanımını acımasızca ve hızla artırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk, işsizlik, baskılar… Ülke geleceğinden, çoluk
çocuğunun geleceğinden kaygı duyan yurttaşlarımızın büyük bir bölümü korku,
endişe ve ne yazık ki bunalım içine sokulmuştur. Araştırmaların ve ilgili
istatistiklerin de rakamsal olarak ortaya koyduğu gibi intiharlar, cinayet ve cinnetler,
aile içi şiddet, hırsızlık, boşanmalar, ailelerin parçalanması büyük ölçüde
artmış ve hızla devam etmektedir. Vergiler, harçlar, haksız cezalar ve temel
tüketim mallarına gelen zamlar büyük borç altında bulunan tüm yurttaşlarımızı
çaresizlik içinde bırakmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan bu olumsuzluklar karşısında
Cumhurbaşkanımızın Anayasa’mızda verilen görev ve yetkilerinin ne kadarını
nasıl kullandığına baktığımızda, bütün milletin Cumhurbaşkanı yerine bir
bölümünün başkanı gibi davrandığını, Hükûmetin
politikalarına, uygulamalarına, her şeye rağmen bağlı ve bağımlı olduğunu, her
yasanın altına anında onay verdiğini görmekteyiz. AKP’nin, iktidarın yıllardır
devlet birimlerini ele geçirme uygulamalarında başaramadığı hukuksal ve anayasal
yetkinin olmadığı noktalarda Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak AKP’nin
taleplerini anında yerine getirmektedir. Yükseköğretim Kuruluna, üniversite
rektörlerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Anayasa Mahkemesi üyeliğine
yaptığı atamalar ise ibret verici olduğu kadar da düşündürücüdür. Anayasa
Mahkemesi üyeliğine normal koşullarda aday olamayacak bir şahsı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - …önce Müsteşar Yardımcısı atayıp bir ay sonra üye olarak atamasını
tasvip etmek mümkün değildir. Böyle bir yola başvurulması, örnek olması
bakımından elbette ciddiyetle bağdaşmamış, makama uygun düşmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, bütün bunlar ortadayken Sayın Cumhurbaşkanının devletin en
önemli kurumlarına yaptığı atamalarda tarafsız davrandığını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlama konusunda görevini tam
olarak yerine getirebildiğini söyleyebilir miyiz?
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki ülkemizde en önemli konular ve makamlar üzerinde
bile çelişkilerin, kuşkuların, hukuksuzlukların, belirsizliklerin yaşanması
olağan hâle gelmiştir. Devletin başının, Cumhurbaşkanının bile süresinin
belirsizliğinin devam etmesi, belki beceriksizliktir ama ibret verici ve üzüntü
vericidir.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığına gerekli ve yeterli ödeneğin verilmesi
konusunda bugün bu döneme kadar sorun olmamış, bundan sonra da olmamalıdır.
Ancak tahsis edilen ödeneğin, amacına uygun harcanıp harcanmadığına bakmak,
gerekli önlemleri almak da Meclisin temel görevidir. Bu nedenle, bütçe
kalemlerine baktığımızda iktidarın israf içinde yaptığı harcamaların bir
benzerini Cumhurbaşkanlığı ödeneklerinde de görmekteyiz. Son yıllarda
ödeneklerde önemli artışlar yapıldığı hâlde, tahmin edilen başlangıç
ödeneğinden daha fazla harcama yapıldığı, sürekli ödenek aşımı olduğu, bu
nedenle de bütçesi en çok sapan kurumlar arasında yer aldığı görülmektedir. Bu,
Cumhurbaşkanlığının bütçe hazırlamadaki sorumluluğu ve ciddiyetini de açıkça
ortaya koymaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür cümlenizi alayım. İki dakika ek süre vermiştim, süreniz tamamlandı.
Buyurun efendim.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Peki Başkan.
Dış politika ve
ilişkilerde, artık, şatafatlı, israf içinde, yoksul halka daha yük getirmenin
yerine daha ciddi, tutarlı -artık, İncili Çavuş politikaları, ahbap çavuş
politikalarının da geçersiz kaldığı yeniden ele alınmalı- bir politika
üretmenin zamanı gelmiştir, bundan kaçınılmamalıdır.
Sayın Başkan,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Selvi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.
Buyurun Sayın Güner.
CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 yılı bütçesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Meclisimiz, gerçekten dünyada eşi olmayan ve Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran bir meclistir. Konuşmalarımda bazı sorunlara değineceğim.
Yalnız, incitmek istemiyorum bu yüce Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesi üzerinde konuşurken özenli olmaya da çalışacağım fakat kurumun artık
nelerle anıldığına değinmeden de geçmeyeceğim.
Bu Meclisin
saygınlığını korumak elbette ki hepimizin görevidir fakat değerli arkadaşlarım,
bu en başta Sayın Meclis Başkanının görevidir.
13/12/2010 tarihi
itibarıyla 23’üncü Dönemde 17.305 yazılı soru önergesi verilmiş ve bunlardan
7.967 adedi süresi içinde cevaplanmamış -yani İnternet’te yayınlanmıyor, gözden
kaçırılıyor- 1.474 adedi işleme konulmadan, önerge veren milletvekillerine iade
edilmiştir. 23 Dönemde iade konusunda bir rekor kırılmış gibi gözükmektedir.
Rekor mudur, değil midir, bunun yanıtını Sayın Başkan verecektir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, AKP hükûmetleri döneminde iktidar
partisiyle aynı paralelde denetimden kaçan, denetim mekanizmasını işlevsiz
kılan bir yapıya bürünmüştür. Bu dönemde, milletvekillerinin yurttaş adına
denetim görevini yaparken en sık başvurduğu yöntem olan soru önergesi anlamını
yitirmiştir. Sayın Başkan, Meclis, denetim görevini yerine getirdikçe
saygınlaşır, lokantaya, çay ocağına kalite belgeleri alarak değil.
Yine, şunu da
belirtiyorum: Normal koltuklar varken makam odalarına yeni, lüks koltukların
alınmasını da burada kınıyorum.
7 Aralık Salı
günü, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin hesaplarının dört yıldır neden denetlenmediğini
sordu. Şimdi, Genel Kurulun önünde Sayın Başkana bir de ben soruyorum: Bu
Meclis hesaplarını araştırma komisyonu niye kurulmuyor? Niye dört yıldır bu
Meclisin hesapları denetlenmiyor ve bunun önündeki engel kimdir, kimlerdir?
Sayın Başkan, milletin huzurunda cevap vermenizi bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; personelin çok önemli dertleri var, sizlere de ulaşıyordur.
Meclis personelinin servislerini kaldırdınız, “Daha sonra koyarız veya yol
ücreti veririz.” dediniz, ikisi de şu ana kadar yapılmadı. Acaba bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Kurumda aynı işi
yapan personel farklı ücretler almaktadır. Bu da kanayan bir yaradır. Meclis
Başkanı olarak bu kurumun çalışanlarının hakkını korumak öncelikle sizin
görevinizdir.
Daha önce, Divan
kararıyla, kadrolu olup da yardımcı hizmetler sınıfında çalışan dört yıllık
fakülte mezunları genel idari hizmetler sınıfına geçirilmiştir. Şu anda bu
konumda olan personel iki yıldır beklemektedir. Bu arkadaşların atamasını ne
zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Özellikle yeni
inşaat çalışmasıyla araçların park yerlerinin olmadığı ve çok sıkışık bir
şekilde park edildiğini de görmekteyiz, sizler de görmektesiniz. İnşallah,
yeni, servis otobüsleri uygulanırsa bu da ortadan kalkmış olur.
Değerli
arkadaşlarım, bu Mecliste geçen dönem bir Genel Sekreter vardı. Genel Sekreterin
neden görevden alındığını ben burada söylemek istemiyorum ama değerli
arkadaşlarım, yeni bir Genel Sekreter alınmış bu Meclise. Bu Genel Sekreter,
milletvekiliyle, parlamenterle nasıl konuşulacağını bilmiyor değerli
arkadaşlarım, karşısındaki parlamenteri kendi personeli zannediyor. Bu konuyu
da bu Mecliste söylemek durumundayım çünkü bu Mecliste her parlamenter,
çalışanın, o Genel Sekreterin amiri durumundadır. Bunu da Sayın Başkana iletmiş
oluyorum. Bu şekilde çalışan, Meclisin havasını bilen, Meclisin çalışma
yöntemlerini bilen çok değerli kişiler var. Dikkat ederseniz, genel sekreter
yardımcıları da dışarıdan alınmaktadır. Bu Meclisten neden alınmıyor? Çünkü
Meclisin yönetimini çok iyi bilen, üniversite mezunu, kariyer sahibi çok
değerli kişiler var. İlla, partizan nitelikte olan kişilerin mi alınması
gerekli? Buna da Sayın Başkandan bir cevap bekliyorum değerli arkadaşlarım.
Bir de şu var: Bu
Mecliste, dikkat ederseniz, bu Genel Sekreterin kardeşi işe alınıyor. Yine bu
Mecliste, dikkat ederseniz, geçmişteki Meclis başkanlarının yakınları, kızları,
gelinleri işe alınıyor. Türkiye’de, dikkat ederseniz, KPSS imtihanlarına giren
yüzlerce, binlerce genç var. Yüzlerce, binlerce genç bu imtihanlara giriyor, iş
arıyor devlet kapılarında. 280 bin civarında öğretmen atama, tayin bekliyor
değerli arkadaşlarım. Bu sorunlar varken Meclis neden böyle partizan tutum
içinde bu uygulamaları yapıyor? Sayın Başkandan bunun açıklamasını istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye… Esasında şunu söylüyorum: En ücra köşesinde bulunan,
yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti’ne üretimde katkıda bulunan kişilerin umut yeri
Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Değerli
arkadaşlarım, yine memurların bugün göz bebeği, umut beklediği kurum Türkiye
Büyük Millet Meclisidir, işçilerimizin her zaman sorunlarının giderilecek
olduğu yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, emeklilerin sorunlarının
halledilecek olduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, en küçük birimde seçimle gelen köy muhtarlarının yasa
tasarısının, onların ücretlerinin, aldığı paranın iyileştirilmesi, onların
insanca toplumda bir muhtar olarak, bir yönetici olarak görev yapmalarını
sağlayacak olan, maaşlarının iyileştirilmesinin özü burasıdır değerli
arkadaşlarım.
Yine, değerli
arkadaşlarım, şunu da belirtmek istiyorum: Bugün, üreticinin alın terinin
verilecek olduğu, onun savunulacak olduğu, yönlendirilecek olduğu yer Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Bugün, bir dergide Sayın Başbakanın konuşması
yayınlanıyor.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmanın özü fındık. Fındık ancak üreticinin temsilcileriyle
görüşülür, fındık o yörede yaşayan insanların sorunları dinlenerek konuşulur
ama Cüneyt Zapsu’yla görüşerek, o 8 milyon üreticinin
emeği, alın teri orada tespit edilip… Sayın Başbakan, onunla görüşeceğine,
halkın temsilcisiyle görüş, o halkın alın terini ver.
Değerli
arkadaşlarım, 3 milyon lira yeter mi? 3,5 milyon lira yeter mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Hesabını Cüneyt Zapsu’yla yapma, halkla
yap, üreticiyle yap, alın terini ver. Bu önemli.
Değerli
arkadaşlarım, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran meclistir. Bu Meclis,
bütün dünyadaki egemen güçlere karşı, emperyalizme karşı verilen gazi bir
meclistir. Bu Meclisin başı da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı veren, Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nın önderi, büyük adam Mustafa Kemal’in oturduğu koltuktur orası. O
koltuğa oturduğun zaman, Türkiye'nin sorunlarını, Türkiye'nin üniter yapısını, Türkiye’de rejimi, Misakımillî hudutlarını
en iyi şekilde savunacak olan bu Meclistir, bu Meclisin Başkanıdır değerli
arkadaşlarım.
Burada çok şeyler
konuşuluyor, çok şeyler gündeme geliyor değerli arkadaşlarım. Bu, bu Türkiye
Cumhuriyeti’nin başlatmış olduğu, bu halkın başlatmış olduğu Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nda canını veren, kanını veren büyüklerimizin ruhuna burada yapılan bir
yanlışlık, hakaret olur değerli arkadaşlarım. Onun için bu Meclisin çok
dikkatli olması lazım. Bu Meclis dünyada örnek olan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı
başlatan, ordularını kuran, emperyalizme karşı en iyi şekilde mücadele veren
kutsal bir yerdir, kutsal bir yuvadır. Bu kürsüde konuşan kişilerin çok çok dikkatli olması gereklidir ve ağzına ulusal bütünlüğü
bozacak hiçbir kelimenin gelmemesi gereklidir değerli arkadaşlarım. İşte, biz
kutsal bir görev yapıyoruz. Bu çatının altına girdiğimiz zaman bu üniter yapıyı, bu milletin millî bütünlüğünü koruyacağımıza
yemin ediyoruz. Bu yeminimize sadık kalalım. Ha, buna sadık kalmayan buraya
gelmesin değerli arkadaşlarım. Bunları yaşatmayalım halkımıza.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ederim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Bağlayacağım.
BAŞKAN – Şimdi,
her defasında ben teşekkür için mikrofonları açmayayım çünkü arkadaşların
konuşacağı süreler belli. Lütfen, benim sınırımı da zorlamayın.
Buyurun efendim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Hemen bağlayacağım.
BAŞKAN – Teşekkür
cümlenizi alayım.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım bu Meclisin çok dikkatli olması gerekli.
Personelini de koruması lazım, halkı da koruması lazım, halkın lehine çıkan,
halkın yararına kanunların geçmesi lazım. Başkalarının cezasını indiren,
başkalarına af gibi kanunları geçiren bir meclis olmamalı ve Meclis Türkiye'nin
menfaatlerini korumalı.
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun Sayın
Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay ve RTÜK
bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, Sayıştay Kanunu iki hafta önce Genel Kurulumuzda muhalefetin tüm
uyarılarına karşın kabul edilmiştir. Yolsuzluklara karşı ve tüyü bitmemiş yetim
hakkının yenmemesi için, Sayın Cumhurbaşkanının, Sayıştay Kanunu’nun performans
denetimiyle ilgili maddesini tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
iade etmesini dileriz.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde 249 televizyon ve 1.062 radyo bulunmaktadır. Bunları
düzenleyen ve denetleyen RTÜK, kendi yaptırdığı bir araştırmaya göre, yüzde 25
oranında tarafsızdır. Bu oran da zaten RTÜK’ün yapısını yansıtmaktadır. RTÜK’ün
9 üyesinin 6’sı, yani üçte 2’si AKP’lidir. Bu AKP’li üyeler de yandaş radyo ve
televizyonları koruyan, yandaş olmayanları da cezalandıran bir anlayış
içindedir. Örneğin, 2010 yılında bir TV programında İkinci Meclise “darbeci
Meclis” deniyor, tekke ve medreselerin kapatılması eleştiriliyor. İkinci
Meclise cumhuriyeti kurduğu için, laikliği getirdiği için “darbeci” deniyor,
RTÜK buna ceza vermiyor. Cem TV’ye ise özel harekâtçı İbrahim Şahin ile TRT
Genel Müdürü İbrahim Şahin’in görüntüleri birlikte verildi diye ana haber
yayınını durdurma cezası veriliyor. RTÜK, üzüm çeşidini şarap markası zannedip
NTV’ye ceza veriyor. İşte, RTÜK budur.
Sayın
arkadaşlarım, burada da Torino yakınında yetişen “nebbion” diye bir üzüm çeşidini RTÜK şarap markası zannediyor
ve NTV’ye programı durdurma cezası veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, TRT, RTÜK denetiminde değildir. Yeni RTÜK yasa taslağında ise, o
taslak kabul edilirse RTÜK’ün denetimi altında olacaktır TRT.
Şimdi, TRT’nin
açılımı kamuoyumuzda “Tayyip radyo ve televizyonu” olarak söylenmektedir.
Tayyip Bey’in ve AKP’nin ileri demokrasi anlayışı da zaten bu demek değil
midir?
Değerli
arkadaşlarım, İbrahim Şahin TRT’ye Genel Müdür olunca, önce “Ben bu personelle
kırk kanal yönetirim.” dedi, “Personel fazla” dedi, sonra yetişmiş 994 personeli emekli etti,
200’e yakın kişiyi görevden aldı, araştırmacı ve strateji uzmanı yaptı, bu
personellere iş vermedi. TRT’de personel sayısını azaltacak olan Genel Müdür
tam tersini yaptı, emekli olanların 2 katı yeni personel aldı. TRT Genel Müdürü
çaycısını bile dışarıdan getirdi. TRT çalışanlarıyla davalı hâle geldi, açılan dava sayısı bini
aştı. TRT kendisini savunmak için diğer kurumlardan 13 avukat aldı. Danıştayda TRT ve İbrahim Şahin hakkında çok dava varken
Danıştay eski Genel Sekreteri ve şu anda 13. Dairesi Üyesi Taci
Bayhan’ın eşi elişi öğretmeni Hayrünnisa Bayhan 15
Mayıs 2010’da TRT’ye 16344 sicil numarasıyla araştırmacı olarak naklen
atanmıştır.
Yine aynı
şekilde, TRT Yasası’nda yapılan bir değişikliğin iptali için Cumhuriyet Halk
Partisi 15/7/2008’de Anayasa Mahkemesine dava açmış,
henüz o dava sonuçlanmamışken Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlunun
23 Ekim 2009’daki düğününde TRT’nin kadrolu sanatçıları sahne almıştır. “Bunda
ne var?” diyeceksiniz. Sayın arkadaşlarım, bunda çok şey var. Anayasa
Mahkemesinin gündemini Anayasa Mahkemesi Başkanı belirliyor. Raportör, raporunu
aylar önce tamamlamıştır.
Sayın
arkadaşlarım, TRT’de sözleşmeli personel adı altında yandaş medya kadrolaşması
yapılıyor. Zaman gazetesinden, Samanyolu TV’den, Cihan Haber Ajansından, Kanal
7’den, Kanal A’dan, Kanal 24’ten, Aksiyon
dergisinden, Türkiye gazetesi ve Yurt Haber Ajansından toplam 35 kişi
alınmıştır. Yandaş olmayan diğer kanallardan tek kişi dahi alınmamıştır.
TRT’ye diğer kamu
kurumlarından alınan 160 kişi arasında arkeolog var, zabıt kâtibi var, polis
memuru var, adli tıp memuru var, kimya öğretmeni var, el işi öğretmeni var
ancak iletişim fakültesi mezunu tek kişi yok.
TRT’ye girmek
için koşulları tutmayanlar, önce bakanlıkların ve valiliklerin özel kalem
müdürlüğüne veya basın danışmanlığına atanıp sonra TRT’ye nakil ettiriliyor. Bu
şekilde TRT’ye atanan 12 kişi vardır. Bunlardan bazı örnekler vermek istiyorum:
Ahmet Turan Ayhan, Zaman gazetesinde çalışırken Turizm Bakanlığına basın
müşaviri oluyor, beş ay sonra TRT’ye alınıyor. Aynı şekilde Devlet Bakanıyken
Sayın Nimet Çubukçu’nun ve Sayın Mehmet Aydın’ın özel
kalem müdürlerinin kadroları TRT’ye alınıyor. Maliye Bakanı Sayın Mehmet
Şimşek’in şu andaki basın müşavirinin kadrosu yine TRT’dedir. Çetin Tüzün, önce Batman Valiliği Özel Kalem Müdürlüğüne
getiriliyor, AKP Batman Milletvekili Ahmet İnal Bey’in danışmanıyken TRT’ye
alınıyor. Volkan Metin, AKP Uşak Milletvekili Mustafa Çetin’in damadı, önce TOKİ’de uzman olarak göreve başlıyor, sonra valiliğe özel
kalem müdürü olacak ve sonra da Ocak 2009’da göreve başladıktan üç ay sonra
TRT’ye geçiyor ve yine Çorum Valiliğinde özel kalem müdürlüğü yapan Mualla
Ayşegül Kumrulu TRT’ye alınıyor.
Sayın
arkadaşlarım, TRT’deki atamalarda liyakat ve kariyer ilkelerine uyulmadığı
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporunda yer almıştır. Cumhurbaşkanı ve
Başbakanın danışmanları ve yandaş medya taraftarları TRT’de program yapıp
sunmaktadırlar. Başbakanın ve bakanlıkların tüm etkinlikleri TRT’de canlı
yayınla yayınlanırken muhalefete yer verilmiyor, verilse de aleyhte veriliyor.
Geçmişi şaibeli,
şüpheli, firari Tuncay Güney’in TRT 2’de çıkarıldığı programdan dolayı TRT
Sayın Deniz Baykal’a 10 bin lira, Cumhuriyet Halk Partisine 50 bin lira
tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir.
Yine, özel
kanallara bile çıkarılmayan Mehmet Ali Ağca, TRT’ye çıkarılmıştır.
Yarbay Ali Tatar,
Ergenekon’dan ikinci kez yakalama emri çıkınca beylik tabancasıyla intihar
ediyor. Ailesi GATA’ya kaldırıyor ama maalesef
kurtarılamıyor. TRT bu olayı “Yarbay Ali Tatar başından tek kurşunla vurulmuş
hâlde bulundu.” şeklinde vermiştir. Bu nasıl bir kamu haberciliğidir?
Sayın
arkadaşlarım, TRT yandaş gazetecilerin ve AKP’lilerin gelir kapısı olmuştur.
Basına göre Mehmet Barlas “Ben TRT’ye program yapmadım, para almadım. Belki de
birileri benim adıma TRT’den para aldı.” diyor. TRT’ye göre de para verildi.
AKP kurucusu ve
MKYK üyesi Ayşe Böhürler TRT’ye program yapıyor.
Sadece iki programdan 1,5 milyondan fazla para aldığı yazıyor. Bugünkü
gazetelerde de resmi var.
Hakan Şükür’e de
yine yılda 728 bin lira veriliyormuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaptan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) – Sağ olun Başkanım.
Sayın
arkadaşlarım, TRT iktidarın sesi olmuştur, iktidarın borazanı olmuştur,
iktidarın, TRT, vuvuzelası olmuştur, TRT iktidarın
çiftliği hâline gelmiştir. Artık TRT’ye “devlet kurumu” demek imkânsızdır,
“AKP’nin yayın organı” demek daha doğrudur. Onun için ben, bu konuda, TRT’ye
yüzde 2 elektrik payı kesilmemesi ve TRT’nin zararlarının devlet bütçesinden
ödenmemesi için kanun teklifi verdim. Teklifimin kabul edilmesi hâlinde
elektrik fiyatları yüzde 2 ucuzlayacaktır, TRT’nin zararları da devlet
tarafından ödenmeyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, AKP ve Hükûmet yola çıkarken “Üç Y’ye son.” dedi. Neydi üç Y? Yolsuzluklar, yoksulluklar,
yasaklara sondu. Ne oldu geldiğimiz süreçte? Hiçbirisi son olmadı, daha da
arttı, daha da üzerleri örtüldü, hatta hatta üç Y
dört Y oldu. Nedir dördüncü Y? Yandaşlıktır. Nedir o yandaşlık? Türkiye’de
Sayın Cumhurbaşkanı yandaş oldu, medya yandaş oldu, yargı yandaş oldu son
Anayasa değişikliğiyle, yönetim yandaş, denetim yandaş, RTÜK yandaş, TRT
yandaş. Ee, Türkiye yandaşların Türkiye’si değil, Türkiye
tüm bu vatandaşların Türkiye’si olmak durumundadır.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Anayasa Mahkemesi bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yapılan
Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin üye yapısıyla oynanarak Yüksek
Mahkemeyi işlevsiz kılmak, siyasal iktidarın dünya görüşüne ve isteklerine
uygun kararlar vermesini sağlamak üzere yapılan Anayasa değişikliği halk
oylamasının ardından yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin düşürüldüğü
durum demokrasiye, temel hak ve özgürlüklerin korunup sürdürülmesine vurulan
bir darbedir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa’da anayasa mahkemeleri 20’nci yüzyılın ikinci yarısından
itibaren ortaya çıkmıştır. Adolf Hitler’i kanlı bir diktatör yapan, bu yolda
önünü açan 17 ve 18’inci yüzyılların demokrasi anlayışıdır. 20’nci yüzyılın
birinci yarısına kadar bu anlayışı baz alan
demokrasiler seçimle iş başına gelmeyi demokrasi adına yeterli görürler ve
seçimle işbaşına gelenlerin mutlak iktidar gücüne sahip olduğunu kabul ederler.
Günümüz Türkiye’sinde de tam olarak savunulan, bu köhnemiş demokrasi
anlayışıdır. Ne var ki bu görüş demokrasileri kolayca baskıcı rejimlere
dönüştürmüş ve dünya bunun bedelini çok ağır ödemiştir. Hitler ve Mussolini ikilisinin yarattığı ortam bunun en önemli
örneğini oluşturmaktadır.
Yeni çağdaş
demokrasi anlayışında “Seçimle iktidara gelen iktidarların demokrasiyi yok etme
özgürlüğü olamaz.” ilkesi benimsenmiştir. Erkler ayrılığı ve hukuk devleti
kavramlarıyla anayasa mahkemeleri bu dönemin eserleridir. Erkler ayrılığı
ilkesi yasama, yürütme ve yargının eşitliği ve iş bölümü içinde iş birliği
esasına dayanır.
Hukuk devleti,
hukukun üstünlüğünü tanıyıp koruyan, devlet organları ile kamu kurum ve
kuruluşlarının tüm eylem ve işlemlerini yargı süzgecinden geçiren düzeni
anlatmaktadır. Çağdaş demokrasi anlayışında anayasa mahkemeleri demokrasiyi ve
temel hak ve özgürlükleri sürekli kılabilmek için iktidar gücünü sınırlandırmak
amacıyla kurulmuşlardır. Bu nedenle, anayasa mahkemesinin yasama ve yürütmeden
bağımsız olması, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler yönünden yaşamsal önem
taşımaktadır.
Anayasa’mızdaki
erkler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkelerine dayalı parlamenter
sistem kabul edilmiştir. Yasama ve yürütmeyi ele geçiren tek parti yönetiminin
sivil diktaya dönüşmesi olasılığına karşı anayasa koyucu Anayasa Mahkemesini
kurmuş ve yasama işlemlerinin denetimini yüksek mahkemeye vererek iktidar
gücünü sınırlandırmıştır. Denetimsiz güç despotizme dönüşür ve bundan en büyük
zararı demokrasi alır.
Anayasa’mız
önemli görevleri yükümlemiştir. Şimdi, son Anayasa değişikliğinden sonra
baktığımızda, Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı siyasal rejim yönünden yaşamsal
önemdedir. Yüksek Mahkemenin bağımsızlığı, onu işlevsel kılma yönünden üye
yapısına yasama ve yürütmenin müdahale etmemesini gerektirir. Oysa yapılan
Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerinin Sayın Cumhurbaşkanı
ve Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilip atanmasının yolu açılmıştır.
Sayın Başbakan
yargıyı ayak bağı olarak görmekte ve bu bağdan kurtulmak için Anayasa
değişikliği yapıldığını meydanlarda söylemektedir. Başbakanın isteğine uygun
biçimde yargıyı bertaraf etmek, daha doğrusu kendi isterlerine uygun kararlar
vermesini sağlamak üzere yargıyı ele geçirebilmek için Anayasa’da iki önemli
değişiklik yapıldı: Biri Anayasa Mahkemesi, diğeri Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun üye yapısını değiştirmekti.
Anayasa
Mahkemesinin üye yapısı 15’ten 17’ye çıkarıldı, yedek üye statüsü kaldırıldı,
mevcut yedek üyeler asıl üye statüsüne geçirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 17
üyesinin 3’ü Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14’ü Cumhurbaşkanınca atanacaktır.
Çağdaş demokratik ülkelerin hiçbirinde anayasa mahkemesinin tüm üyelerinin
seçimi bir tek siyasal partinin iradesine bırakılmamıştır. Yapılan değişiklikte
Anayasa Mahkemesi fiilen ve hukuken AKP mahkemesi niteliğine dönüşmüştür.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesine üye seçilmesi, yasama ve yürütmenin yargıya
karışmaması gerektiğini, ileri demokrasilerde sistem gereği yasama organınca
seçim yapılacaksa bunun uzlaşma ile muhalefetin de katılması sağlanarak
nitelikli çoğunlukla yapılmasının zorunlu olduğunu söylemektedir. Bunun için
Avrupa ülkelerinde genellikle parlamentodan eğer anayasa mahkemesine üye
seçilecekse üçte 2 çoğunluk aranmaktadır.
Peki, bizde ne
oldu? Sayıştaydan bir üye seçtik, Hicabi
Dursun. Anayasa Mahkemesine üye seçilirken… Öncelikle bu Hicabi
Dursun Sayıştayda Genel Kurulda üye seçimi yapılırken
2009’da seçilemeyeceği anlaşılınca otuz günlük sürede Sayıştay Genel Kurulunun
Genel Kurul yapması engellendi. Hicabi Dursun’u parmak kaldırarak burada sadece Adalet ve Kalkınma
Partililerin oylarıyla Sayıştay üyeliğine seçtik. Bu sefer Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçiminde ne oldu? Sayıştay 3 üye gösterecekti. Sayıştaydan
aday olarak gösterilen Hicabi Dursun seçildiği
tarihte kırk beş yaşını doldurmamıştı. Sayıştayda
deneyimi çok az olan bir üyeydi, bir yıllık bir üyeydi. En az oyu almıştı, 28
oy almıştı. Burada da tekrar geldi, sadece Adalet ve Kalkınma Partililerin
oylarıyla bu sefer de Anayasa Mahkemesi üyeliğine 256 oyla seçildi.
Parlamentonun salt çoğunluğu 276. Yapılan o Anayasa değişiklikleriyle nasıl bir
partinin ele geçirildiğini bugün şimdi, çok daha iyi görüyoruz. Fakat, yani onu tarihsel gelişiminde Hitler örneğini verdim,
tarihsel gelişiminde Mussolini örneğini de burada
bilerek verdim.
Şimdi, elbette,
bu kişi bugün yargılamaya geçtiğinde sizler için, Anayasa Mahkemesine gidip
yargılanacak olanlar hakkında nasıl bir yargılama yapabilir? Dolayısıyla
Parlamentodan seçilen üyeler tamamen bir siyasal partinin bir elemanı gibi
seçilmişlerdir.
Değerli
arkadaşlar, başka bir örnek…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O insanlar burada yok, cevap veremiyorlar bu saldırılara. O
insanlar burada değil ama bakın…
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Efendim, dinle, dinle, sabret, dinle efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O insanlar cevap veremiyor.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Efendim, dinle…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O insanlar burada değil.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ben neyin ne olduğunu biliyorum. Bunu seçmeseydiniz, onu
seçmeseydiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O insanların söz hakkı olsa tamam söyleyin, eleştirin ama cevap
veremiyorlar bu insanlar.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Şaibeli kişileri seçmeseydiniz, şaibeli kişileri seçmeseydiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yazık yani olmaz böyle bir şey.
BAŞKAN – Sayın Canikli…
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Cumhurbaşkanı tarafından seçildi bir üye. Yargıyı…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Meclis seçti, Meclis seçti.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Efendim, dinle, dinle…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Meclis seçmedi, siz seçtiniz.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Siz bir Grup Başkan Vekilisiniz, eğer dinlemekten acizseniz… Ben
neyi konuşacağıma kendim karar veririm Beyefendi.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünlütepe, Genel Kurula hitap edin.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasa Mahkemesinde raportör olarak bulunan bir üye var. Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçilemeyecek durumda. Ne yapılıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
– Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilemeyecek olan bir kişi Ulaştırma
Bakanlığında Müsteşar Yardımcılığına getiriliyor. Bir aylık bir süreçle
Müsteşar Yardımcılığı görevini yaparak, oradan yargıyı dolanarak, dolambaçlı
bir yöntemin içine sokarak Anayasa Mahkemesi üyeliğine getiriyorsunuz. Hâlbuki
Cumhurbaşkanı hem devletin başı hem yürütmenin başıdır. Sayın Cumhurbaşkanının
göreve seçildiği günden beri bağlı olduğu siyasi partiyle düşünce bağından
kendisini kurtaramamış olması, Anayasa Mahkemesine seçtiği üyelerin
niteliklerinde de bu görülmektedir.
Hâlbuki Anayasa
Mahkemesinin kuruluş amacının sebeplerinden birisi şuydu: “Eğer bir siyasal
parti hem Meclis, yasama organına hem yürütmeye sahip olursa, tarafsız bir
Cumhurbaşkanı bu dengeyi koruyabilir.” diyordu. İşte, sadece sizin oylarınızla
seçilen bir Cumhurbaşkanı da bu Anayasa Mahkemesini Adalet ve Kalkınma
Partisinin bir yan kuruluşu hâline getirmiştir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Cumhurbaşkanını Meclis seçti, biz değil. Meclis seçti!
AHMET YENİ
(Samsun) – Siz de oy verseydiniz, niye oy vermediniz!
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ya bir dinleyin ya! Niye dinlemekten zevk almıyorsunuz ya! Gelirsin
konuşursun kardeşim ya!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ben de konuşacağım biraz sonra!
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Konuşursun tabii kardeşim, sen de konuşursun tabii ama işin gücün
laf atmak!
AHMET YENİ
(Samsun) – Devam et, devam et!
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi Başkanının son dönemlerde
yaptığı açıklamalar… Anayasa Mahkemesi Başkanı bu Anayasa’yı korumak ve
kollamakla yükümlüdür, bunun için yemin etmiştir. Bir ara… Artık siyasi
iktidarın düşüncesine doğru gidiyor. Sayın Başkan Anayasa’nın değiştirilmesi
dahi teklif edilemeyecek maddelerinin değiştirilebileceğinden söz ediyor. Hâlbuki
Anayasa’nın ilk üç maddesi cumhuriyetin kurucu felsefesidir. Cumhuriyetin
kurucu felsefesini tartışmaya açmak akıl işi değildir.
Başka bir şey
daha vermek istiyorum. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanımızın bir açıklamasını
daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Yeni üyelerin yemin töreninde yaptığı
konuşma: “Değişime karşı çıkan çağının nabzını tutamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, ek sürenizi de tamamladınız.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Bir dakikada bağlayabilirim.
BAŞKAN – Hayır
efendim, şimdi bir dakika olduğu zaman ben size veremem. Sadece bir teşekkür
cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, o konuşması da yerinde değildi, Anayasa
Mahkemesi Başkanına yakışmayan bir konuşmaydı. Eğer Anayasa Mahkemesi Başkanı
bir hukukçu olsaydı o konuşmayı yapamazdı.
Sevgili
arkadaşlar, önümüzde, Meclisin önünde bir an önce çıkartılması gereken
Anayasa’nın kuruluş kanunudur. Bugün Anayasa Mahkemesi çalışmamaktadır.
Anayasa’nın kuruluş kanununu bir an önce Meclisten çıkarmalıyız.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum size de.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ayrıca bu Anayasa değişikliğiyle ferdî başvuru hakkını da tanıdık,
onun da önüne geçilmesi kanaatindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, hiçbir kısıtlama yapmıyorum, mümkün olduğunca da
sürelerinizi veriyorum ama usul hâline getirirsek arkası gelir. Bu teşekkür
cümlesi, doğrusu yönetici olarak benim de fazla hoşuma gitmiyor yani “Teşekkür
cümlenizle bağlayınız.” ibaresi de yerli yerinde bir ifade değil. Lütfen
süremizde konuşmalarımızı tamamlayalım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Şahin Mengü.
Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
müzakerelerinde rakamlar fazla değer atfetmiyor Türkiye’de, hemen hemen dünyanın bütün parlamentolarında böyledir. Hangi
birimin bütçesini konuşuyorsanız o birimin eylem ve davranışlarını tartışırsınız.
Ben de huzurlarınıza Başbakanlıkla ilgili görüşlerimi açıklamaya geldim.
Dün burada, gerek
Sayın Maliye Bakanı gerek Sayın Başbakan öyle güzel bir tablo çizdi ki ben
kendim bir refah ülkesinde yaşadığım inancına vardım. O kadar müreffeh
yaşıyoruz ki Maliye Bakanı dağıttı “Emekliler çok para bile alıyor.” dedi -onun
da nasıl olduğunu anlatacağım şimdi de- böyle çizilen bir tablo.
Arkasından, bir
lokantanın basılması, anasıyla babasıyla yemek yiyen çocukların hüviyetlerinin
toplanıp tekrar aileye teslim edilmesi gibi… Allah’tan, bir hukuk profesöre
olan Ankara Barosu Başkanı orada olduğu için olaya müdahale etti, geri adım
atıldı. Bu, çok enteresan bir eylem ve davranış tarzı.
Tabii, bütçelerin
sapmaması için evvela Başbakanlık bütçesinin çok sağlıklı ve öngörülü olması
gerekir. Şu anda hatırlayabildiğim kadarıyla Başbakanlığın bütçesi kendine
bağlı kuruluşlarla beraber 5,1 trilyon yani eski parayla katrilyon. Şimdi o
bakımdan… Buna tabii MİT dâhil, kendisine bağlı diğer birçok
bağlı kurum da var ama asıl burada hassas olan nokta, Başbakanlığın kendisinin
kullanması yani Sayın Başbakanın devletin yüksek menfaatlerinin temini için
yani gizli istihbarat, gizli operasyonlar, bazen sosyal ve ekonomik menfaatler
temin etmek üzere kendisinin şahsına, namusuna tevdi edilmiş olan örtülü
ödenek.
Şimdi, örtülü
ödeneğe baktığınız zaman, bizde maalesef örtülü ödenek rakamı çok küçük
gösteriliyor. Ama arkasından bu rakam bin katına, 1.300 katı yukarılara
çıkıyor. Burada ne yapılmak isteniyor? Benim tespitim: Örtülü ödenekten
harcanacak paranın miktarının burada tartışılmasının önüne geçiliyor. Yoksa
özel kalemin bütçesi içinde gösterilen rakamlardan elbette bütçe tekniği içinde
arasında kaydırmalar yaparsınız. Bu kaydırmalara göre de fasıllar arasında
hareketle bunu çözersiniz. Ama bu, burada, yüce Mecliste bu rakamların
tartışılmasının önüne geçilir. Biz en azından burada, elbette o örtülü ödenek
kendi Kanunu’ndan, tabi olduğu Kanun’dan ötürü gizlidir ama neyin, nerede en
azından rakam olarak harcandığını bilmek de bu yüce Meclisin hakkıdır. Hiç
birimiz bu rakamı bilmiyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Nerelerde harcandığını bilemezsiniz.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Hayır, bakın, onu söylemiyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Söylediniz de onun için.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - Sayın Canikli,
orada oturup hep laf atıyorsun. Ben bu paraların harcandığı noktaların gizli
olduğunu ama rakamını da bilmek hakkım olduğunu söylüyorum. Yani bir rakamı bin
katı, 1.300 katı artırarak burada uygulama yapmak çok sağlıklı değil. Çünkü gizlilik,
şüpheyi uyandırır. O zaman baştan öngörünü yaparsın harcayacağın paraya yakın.
Tabii zaman zaman sapmalar olur ama o bütçeye yakın
bir rakam ortaya koyarsın. Eğer koyduğun rakamı bin katı, 1.300 katı
artıyorsan, bu, toplumda şüpheyi uyandırır; onu anlatmaya çalışıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çok önemli olaylar yaşıyoruz, bu örtülü ödenekle de ilgili
yaşıyoruz çünkü çeşitli dedikodular var. Tabii, gizlilik söz konusu olduğu için
şeffaflık söz konusu olamayacağına göre neyin nereye harcandığını bilmek de çok
mümkün değil.
Bir gazete haberi
çıktı “Futbolcu transferi için para verildi.” denildi. Bakın, şimdi elimde bir
tane gazete haberi var, dergi haberi var: “2 milyon 600 bin sterline alındı, 1
pounda Remzi Gür’e kiralandı.” diye. Ne kadar doğrudur, ne kadar yalandır bilmiyorum.
Araştırılması gerekir, araştırmayalım mı? Söylemeyelim mi bunları?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Söyleyin canım!
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - Hah, bunları söyleyeceğiz
gayet tabii.
Ama, bu arada, çok
çarpıcı, çok yaşanan olaylar da var. Adana Milletvekilimiz Tacidar
Seyhan, Sayın Başbakanın cevaplandırması için iki tane soru sormuş, diyor ki:
“MİT Müsteşarı İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüştü mü, görüşmedi mi?” Buna
cevap geliyor, Sayın Cemil Çiçek imzasıyla. Çok enteresan, çok açık bir cevap
geliyor. “Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, şu yazısında, 2937 sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu çerçevesinde
görevlerine ilişkin faaliyetlerin gizli olarak yürütüldüğü belirtilmiştir.”
Orada ne konuşulduğunu sormamış arkadaş. Arkadaşım, orada böyle bir görüşmenin
olup olmadığını sormuş.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – O da gizli…
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Şimdi, geriye dönüp bakın… Şimdi, Sayın Başbakan diyor… Bu cevaptan
da anlaşıldığı kadarıyla görüşülmüş.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir şey söylenmiyor.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - Görüşülmüş… Şimdi, bakın, Sayın Başbakan evvela dedi ki…
“Görüşüldü.” diyene hakaret etti. Sonra “Ben görüşmüyorum, devlet görüşüyor.”
dedi. Ya, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı mahalle muhtarı mıdır? Başbakana
bağlı bir, çok üst düzey bürokrattır. Eğer… Niye bunları saklıyoruz?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gazeteler siyasidir!
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - Müsaade et Canikli… Canikli,
sonra orada çok karşılıklı konuşmaya başlarız. Müsaade et…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Peki, tamam…
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - O bakımdan, şimdi, bir şeye cevap veriyorsanız… Bakın,
milletvekiline cevap veriyorsunuz. Şunu uygar bir ülkede yapsanız, bu cevabı
veren ilgili bakan gider. Bunun Japonya’da örneği var. Yani “İki tane kurumsal
cevap vardır.” deyip yuvarlak cevap veren bakanı Japonya’da görevinden aldılar.
Bir başka şey
daha var. Sayın Başbakana yine Tacidar Seyhan
arkadaşım soruyor: “Sen şu tarihte, üç gün ortadan yok oldun.” Gayet tabii
Başbakanlar da dinlenir. “Edirne’nin Keşan ilçesinde Şapçı Prestige
Otelde Yunan İstihbarat Başkanıyla görüştün mü görüşmedin mi?” diyor. Buna
gelen cevap da yine Sayın Cemil Çiçek tarafından veriliyor, bakın ne deniyor:
“Sayın Başbakanın gerek yurt içi gerek yurt dışı yapmış olduğu görüşmeler
ilgili mevzuat ve teamüller çerçevesinde gerçekleşmektedir.”
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Çok aydınlatıcı!
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Şimdi, bu sorunun cevabı… Eğer görüştüyse, o zaman, devlet
teamülüne göre yapılması gereken tutanağı var mı yok mu? Bu görüşme devletin
arşivine girdi mi girmedi mi? Burada ne görüşüldü? Bu usulden midir teamüllere
uygun mudur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bir devletin istihbarat teşkilatı
başkanıyla görüşmek üzere bir hudut kasabasına gitmesi çok teamülden midir? İlk
defa duyuyoruz da öğrenelim diye soruyoruz. Belki usuldendir. Acaba MİT
Müsteşarını göndermemesinin sebebi: Sayın Başbakan MİT Müsteşarına mı
güvenmiyor? Eğer bir istihbarat teşkilatının… Olabilir, Yunan İstihbarat
Teşkilatı Başkanı buraya gelir, Sayın Başbakanla görüşür. Nasıl CIA Başkanı
geldiği zaman görüşüyorsa bu çok da ayıp bir şey değildir. Devletler bu tip
ilişkileri kurarlar. Ama sayın başbakanlar, özellikle bu ülkenin Başbakanı bir
ülkenin istihbarat teşkilatı başkanının ayağına doğru gitmez, onu buraya
getirir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Böyle bir şey olabilir mi, yapmayın ya.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Müsaade et.
Burada,
“olmamıştır” demiyor, “Böyle bir görüşme olmamıştır.” demiyor gelen cevapta,
“Teamüllere uygun olmuştur.” diyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Şahin Bey, böyle bir şey söz konusu değil.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Teamüllere uygun olan nedir? Bunu öğrenmek istiyorum. Teamüle uygun
olan gider mi kardeşim? Bunu söyleyeceksiniz, “Teamüllere uygundur, gider.”
diyeceksiniz. Verecek, şimdi, Sayın Başbakan Yardımcısı cevabını. Ama nitekim, bakın, daha vahimi var. Sayın Cemil Çiçek’in bu
cevabından sonra gazeteci Mustafa Mutlu bunu gündeme getiriyor Vatan
gazetesinde. Sayın Mustafa Mutlu’yu arıyor ve şunu
söylüyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mengü, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – … diyor ki sonunda: “Görüşme oldu mu,
olmadı mı, bilmiyorum.” Peki, o zaman bu milletvekillerin sorduğu sorulara
Sayın Cemil Çicek cevap verecekse şunu yazar: “Böyle
bir görüşmeden haberim yok, bilgim yok.” der. Hem “Usulüne uygun yapılmıştır.”
diyeceksin, gazeteci sorduğu zaman gazeteciye işin gerçeğini söyleyeceksin,
“Ben bilmiyorum.” diyeceksin. Şimdi, bu, bu yüce Parlamentonun manevi
şahsiyetine saldırı mıdır, değil midir? Hele bunun yıllarca bu Parlamentoda
görev yapmış olan Cemil Çiçek gibi çok deneyimli bir siyasetçi tarafından
yapılması işi daha vahim hâle getiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada hepimiz bu ülke için görev yapıyoruz. Hiçbirimizin bir
diğerinden bu ülkenin sevgisi hakkında bir santim daha ne fazla ne eksik olduğuna
inancım yok. Herkes bu ülkeyi en az bir diğeri kadar seviyor. O zaman burada
görev yapan insanlara da ne olur saygılı davranın. Bu cevabı vermeye hiçbir
siyasetçinin, hiçbir bakanın hakkı yok. Bu, çok ağır bir şey,
bu Parlamentoya saygısızlık.
Değerli
arkadaşlarım, çok şey anlatılabilir. Bu Remzi Gür’e verilen para var mıdır, yok
mudur; bir dernek üstünden 2 milyon 600 bin pound yurt dışına gönderilmiş
midir? Bunun araştırılması lazım. Oradan da 1 pounda Remzi Gür’e mi o bina
peşkeş çekilmiştir, kiralanmıştır? Kimin parasını kime veriyorsunuz? 2 milyon
600 bin pounddan bahsediyoruz. Bu memlekette açlık sınırında yaşayan
milyonlarca insan varken, her gün 1 milyon çocuk aç yatağa girerken bu
rakamların, bunların tartışılması ve araştırılması lazım.
Tabii,
arkadaşlarım, sırası geldiğinde Teksasvari kanunu da
tartışacaklardır. Ama evvela, şu 2 milyon 600 bin poundu bir öğrenmek
mecburiyetindeyiz. Bu para kime, niçin verilmiştir? Bu Remzi Gür’ün ne özelliği
vardır? Ona 1 pounda bu bina kiralanmıştır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Garanti ediyorum, gerçek değildir. Öyle bir şey yok, dedikodu,
gazete haberi sadece.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mengü.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Basın-Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu nedenle, Sayın Başkan sizi ve milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, toplumlar doğaya ve insanlığa kazandırmış oldukları
eserler, zenginlikler ve değerlerle tarihte iz bırakabilirler. Varlıklarını
sürdürebilmeleri ise yaratılmış olan eserlerin, zenginliklerin ve değerlerin
korunup gelecek kuşaklara aktarılmasıyla mümkündür. Bu anlamda, yaklaşık bin
yılı bulan bir geçmişe sahip olan vakıflarımız, hem bir Osmanlı kurumudur hem
de Evkaf Vekâletinin kaldırılmasıyla bir cumhuriyet kurumu hâline getirilmiştir
Vakıflar Genel Müdürlüğü. Önemli sorumluluklar üstlenmiştir. Evladı fatihanların ve atalarımızın kurduğu vakıflar güzel şeyler
yapmışlardır, imarethaneler kurmuşlardır, garip gurebaya,
fakir fukaraya ve muhtaçlara yardım etmişlerdir, hatta bazı Osmanlı padişahları
sokak hayvanları için bile vakıf kurmuşlardır. Ama öte yandan bu vakıfların,
özellikle Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi, sadrazamların, vezirlerin ve
bazı zenginlerin mal varlıklarını korumak için de yaptıkları, vergi kaçırmak
için de yaptıkları bir kurum olarak kullanılmaya başlandığını da görmekteyiz.
Bu bir tarihsel gerçektir. Bugüne baktığımız zaman da biraz paralellik de arz
etmektedir.
Hâlen 41.800
adedi mazbut, 283 adedi mülhak, 4.544 adedi yeni ve 161’i cemaat vakfı olmak
üzere toplam 46.793 vakıf bulunmaktadır. Bunların bir kısmının kültür
varlıklarımızın bakımı, onarımı, korunması amaçlı olduğu bellidir ancak az önce
söylediğim gibi, üzülerek belirtiyorum ki bazıları da zenginleşmek amacıyla
tekrar kullanılmıştır.
Geçen bütçede de
söylemiştim vakıfların denetimiyle ilgili ancak bu sıkıntılar devam ediyor.
Yani vakıflarda pis kokular var. Bunu ben geçen bütçede burada anlatmıştım. Ben
söylemiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi de söylemiyor -Sayıştay Başkanı orada
oturuyor- Sayıştay söylüyor, “Vakıflarda pis kokular var.” diye söylüyor.
Geçen sene şöyle
söylemişim: “Taşınır ve taşınmaz tüm tarihî eserlerin tespit edilmesi amacıyla
kurumsal bazda yok olma riski taşıyan eserlerin önceliklendirilmesine
ilişkin sistemli bir çalışma yapılmaması, yapılan tespitin tam ve sağlıklı olması
için teknolojik araçlardan yeterince yararlanılmaması, onarım ve restorasyon konularındaki denetim ve güvenliğe önem
verilmemesi, harcamaların açık ve şeffaf olmaması, yardımların hakkaniyet
terazisinden şaşmayacak ölçülerde dengeli ve eşit yapılmaması, üstlenilen
sorumluluk, misyon ve vizyon açısından önemli olduğu kadar kamu vicdanı
açısından da büyük önem taşımaktadır.”
Nitekim bu sene
Sayın Bakanın ve benim seçim bölgemde önemli yolsuzluklar ortaya çıkmıştır.
Sayın Genel Başkanımız bir grup konuşmasında bunu açıkladı.
İzmir ve Manisa
çevresinde yirmi iki vakıf camisinin onarımı için ihaleye çıkıldı, ihaleyi alan
firmalara ihale bedelinin tamamı olan 6 milyon 874 bin liranın ödenmesine
karşın, belirtilen onarım işlerinin ancak yüzde 44’ünün yapıldığı fotoğraflarla
belgelendi. Bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Yani bunların
bazıları Sayın Bakanın memleketinde; Manisa Demirci Yakup Çelebi Camisi, Manisa
Kula Emre Camisi, Urla Güdük Minare Camisi, yine Urla Denizli Camisi, Kemeraltı Camisi, Merkez Çorakkapı
Camisi diye gidiyor. Ben, Sayın Bakanı otuz yıldır tanıyorum, muhakkak bunlara
da bir cevap vereceğini de burada umut ediyorum, ama benim düşüncelerim şöyle:
Cami üzerinden,
ibadet ve inanç üzerinden yolsuzluk yapanların ne bu dünyada ne de öbür dünyada
yatacak yeri yoktur. Yalnızca bunu yapanların değil, buna göz yumanların,
fırsat yaratanların, üzerine gitmeyerek fakir fukaranın hakkını siyasi ranta dönüştürenlerin de dinden, imandan burada söz etmeye
hakları bulunmamaktadır diye düşünüyorum.
Ayrıca diğer bir
konu sayın milletvekilleri, Sayın Bakana da sormak istiyorum: İstanbul’da
Kaptanı Derya Halil Paşa Camisi dinî alan tanımından çıkartıldı mı çıkartılmadı
mı? Çıkartıldıysa hangi gerekçelerle çıkartıldı, burada ne yapılması planlanıyor?
Değerli
milletvekilleri, AKP tarafından hazırlanan bir yasayla, İstanbul’da, Bezmiâlem Valide Sultan, Silahtar Abdullah Ağa ve
Abdülhamit Sani Mazbut Vakıfları adına Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından Bezmiâlem adıyla bir vakıf
üniversitesi kuruldu. Bu yasayla, öncelikli olarak yoksullara ve sağlık
güvencesinden yoksun olanlara hizmet vermekte olan Vakıf Gureba
Eğitim ve Araştırma Hastanesi özel bir üniversiteye dönüştürülerek zenginlere
ve parası olanlara tahsis edildi ve edilmekte. Garip gureba
edebiyatı yapan AKP’nin, ilk ve tek gureba
hastanesinin hangi toplumsal gerekçeyle kimlere, ne karşılığında devredilmek
istendiği de önemli bir soru işaretidir ama asıl sorun garip gureba ve hastane değildir, bunun arazisidir. Her ne kadar
Vakıflar Genel Müdürlüğü, hastanenin başka bir yere taşınmasının söz konusu
olmadığını söylese de burada zaman kimi haklı gösterecektir, önümüzdeki
günlerde göreceğiz. Çünkü aynı açıklamada üniversitenin Eyüp’teki Silahtar
Abdullah Ağa Vakfı’na ait 300 bin metrekarelik arazi üzerine inşa edilecek
yerleşkesinde alışveriş merkezleri ve konaklama mekânları gibi ince düşünülmüş
detayların da yer alacağının belirtilmesi vakıfların nasıl bir rant aracı olarak düşünüldüğünün bir başka göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, sekiz senedir olumlu olarak destekliyoruz Vakıflar Genel
Müdürlüğünü, yapıcı bir muhalefet içindeyiz ancak az önce söylediğim gibi
önemli yolsuzluk konuları da var, bunların üzerine gidilmesi gerekiyor. Bu
nedenlerle tamamen kendi kaynaklarından oluşan 401 milyon liralık 2011
bütçesinin 207 milyon lirasının yatırımlara ayrılmasını olumsuz buluyoruz ancak
1.883 personelle denetimin yapılmayacağını burada söylüyoruz ve bunun izlenmesi
için biz elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz ve 2011 Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesinin ulusumuza, vakıflar camiasına iyilikler getirmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü bütçesiyle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden önce Sayın Bakanın
Komisyondaki sunumundan bir cümleyi sizlere okumak istiyorum, Sayın Bakan aynen
şöyle söylüyor: “Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ifade ve basın
özgürlüğünün gelişmesi, ülkemizin dünya kamuoyuna gerçekçi şekilde tanıtılması,
ülke dışındaki gelişmelerin zamanında ve gerçek verilere dayalı olarak
izlenmesine imkân sağlamaktadır.” Bu sözler Sayın Arınç’a ait. Oysa Dünya Basın Konseyleri Birliğinin
hazırladığı raporda “Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğü tehdit altında.”
denilmekte, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda nasıl bir yüz kızartıcı durumda
olduğumuz gözler önüne serilmektedir. Bu rapora göre Türkiye’de gazeteci ve
yazarlar aleyhine 5 binden fazla soruşturma başlatılmıştır. 46 gazeteci ve
yazar hapse atılmış ve birçoğu tutuklu olarak, duruşmaları yapılmadan veya
hüküm giymeden hapiste bulunmaktadır.
Hapisteki
gazeteciler arasında hüküm giymeden veya teminatla salıverilmeden iki seneden
uzun süredir tutuklu olan Mustafa Balbay ve Tuncay
Özkan da bulunmaktadır. Türkiye’de gazeteciler ve yazarlar aleyhine yedi yüzden
fazla ceza kovuşturması yapılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baratalı, konuşmanızı tamamlayınız.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) – 178 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 138’inci
sırada bulunmaktadır. Bu ortamda Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğünden söz
etmek mümkün müdür?
Değerli
milletvekilleri, özgür bir basın ancak hukukun üstünlüğüne dayalı, laik ve
demokratik bir düzende varlığını sürdürebilir ancak ne yazık ki sekiz yıllık
AKP hükûmetleri boyunca hukuk adına en büyük hukuksuzluklar
birbiri peşi sıra uygulamaya konulmuş, bundan medya da payına düşeni fazlasıyla
almış bulunmaktadır.
Diğer yandan,
düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli iki ayağından biri olan yerel basının
da durumu içler acısıdır ve ağır sorunlarla boğuşmaktadır. Bu duruma ilgili
Bakanlığın ve Genel Müdürlüğün kayıtsız kalmasıyla da âdeta yerel basın yok
sayılmaktadır veya Hükûmete bağımlı hâle getirilmek
istenmektedir.
Ulu Önder
Atatürk’ün “fazilet adaları” olarak nitelendirdiği yerel basınımız, ne yazık ki
resmî ilan pastasından yeterince pay alamamak, ticari ilan ve reklam
yetersizliği, gazete kâğıdı teminindeki zorluk, tiraj
sorunları nedeniyle âdeta can çekişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, geçen bütçe döneminde de bu Genel Müdürlüğün sorunlarına
değinmiştim. Özellikle idari kadrolara dışarıdan atamalar yapılmaktadır hâlâ
daha. Yöneticilerin bir bölümü emekliliğe zorlanmaktadır. Yurt dışı görevlere
iletişim mezunu olmak koşulu arandığı hâlde ilkokul mezunları bile
görevlendirilmektedir. 657, 4/B ve sözleşmeli şekilde üç statüde çalıştırılan
en düşük ücretliler bu gruptadır. Başbakanlığa bağlı kurumların neredeyse
tümünde çalışanlarına Başbakanlık tazminatı ödenirken bu Genel Müdürlük
çalışanlarına bu tazminatlar ödenmemiştir, hizmet binası olmaması nedeniyle
senede 2 trilyon civarında kira ödemektedir.
Yine, üzülerek
ifade ediyorum ki geçen seneden beri hiçbir şey değişmemiştir ve hiçbir şeyin
değişmeyeceği de ortadadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI
(Devamla) – Bitirdim Sayın Başkanım, selamlayacağım sadece.
Yine, bütün bu
düşüncelerle, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesinin, bu Genel Müdürlüğün
bütçesinin ulusumuza ve çalışanlarına iyilikler getirmesini diliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Baratalı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası
AK PARTİ Grubu adına Van Milletvekili Kerem Altun’a
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Altun, süreniz beş dakika, ek süreniz de bir dakika olacak
ihtiyaç duyulursa.
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
devletimizin en yüksek temsil ve idare makamı olan Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı devletimizin şeref ve itibarının da
temsil edildiği makamdır. Onun için her türlü tartışmanın dışında tutulmalıdır.
Diğer yandan, sorumluluk ve temsil makamında bulunan insanlar olarak bu konuda
üslubumuza dikkat etmek zorundayız. Kişisel ilişkilerimizde birbirimize saygı
ifade ederken, devletin ali makamları ve kurumlarıyla
ilgili siyasi içerikli mesajlar verdiğimizde ağza alınmayacak sözler kullanmak
doğrusu hiçbirimize yakışmıyor. Kin, öfke ve nefreti çağrıştıran sözlerin,
yersiz, gereksiz siyasi tartışmaların milletimiz tarafından benimsenmediğini,
kabul görmediğini milletimizi iyi tanıyanlar bilir. Temsil ve idare görevinde
asla zafiyet kabul etmeyecek olan Cumhurbaşkanlığı makamı bugün binlerce yıllık
devlet geleneğimizin onuruna ve milletimizin değerlerine yakışır tarzda ulusal,
bölgesel ve küresel ölçekte görevler icra etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz 21’inci yüzyıla iyi bir başlangıç yaparak girdi. Bu
dönemde Türkiye Cumhuriyeti, içeride ve dışarıda elde ettiği kazanımları
kurumsallaştırma yolunda taze bir bilinç ve dinamizmle ilerlemektedir. Çağdaş
medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı arzulayan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
yürüyüşünde ıskalanmadan hem halkı ve yöneticileriyle
bir bütün olması hem de bilinçli ve girişimci bir ruhla hareket etmesi her
zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.
Milletimizin
yüksek takdirle takip ettiği üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız öncü, moral verici,
motive edici ve vizyon koyucu kişiliğiyle yoğun bir
tempo içinde, dur durak bilmeden çalışmalarını sürdürmektedirler çünkü çağımız,
bilgi ve sürat çağıdır, bu tempoyu yakalayabilenlerin ayakta kalma şansı
vardır.
Bu çerçevede,
görevdeki üç yıllık zaman diliminde Sayın Cumhurbaşkanımız, ağırlıklı olarak
siyasi ve ekonomik gündemlerle, ülkemizin iş adamları, akademisyenleri ve basın
mensuplarıyla sağladıkları yurt dışı ziyaretlerinde muhataplarıyla verimli
görüşmeler ve bağlantılar gerçekleştirmişlerdir. Bu girişimler, kısa, orta ve uzun
vadede Türkiye'nin siyasi gücüne, ekonomik refahına katkıları anlaşılacak büyük
adımlardır.
Değerli
milletvekilleri, artık ülkemizin komşularıyla sorun yaşayan değil, çözüm bulan,
sulhu yurtta olduğu gibi cihanda da bayraklaştıran bir ülke olarak sergilediği
yükseliş hem bölgesinde hem de küresel çapta takdir toplamaktadır.
Sayın
Cumhurbaşkanımız, küresel ve bölgesel aktörlerle her alanda yoğun ikili ve
toplu görüşmeleri başarıyla gerçekleştirmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Zirve Toplantısına Başkanlık etmiş, yine Birleşmiş Milletler 65’inci
Genel Kurulu Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi çerçevesinde yapılan Gelişmiş
Ülkeler Yuvarlak Masa Toplantısına Eş Başkanlık yapmışlardır.
Keza, Haziran
2010 yılında Güneydoğu Avrupa Devlet ve Hükûmet
Başkanları Zirvesi Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleriyle İstanbul’da
düzenlenmiştir. Böylece, artık, Türkiye, sorunlarını erteleyen, öteleyen bir
ülke değil çağdaş diplomasiyi en ince şekilde kullanan öz güven ve yumuşak güç
sahibi bir ülke olma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Yine,
Türkiye'nin, gerek Afganistan ve Pakistan gerekse Bosna Hersek ve Sırbistan ile
kurduğu üçlü diyalog mekanizmaları, yapıcı ve barış odaklı diplomasinin 2010
yılı içindeki tezahürleri arasında yer almaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu
başarılı ve sonuç alıcı yurt dışı temaslarının yanında milletimizin moralinin
yüksek tutulması ve sorunların yerinde görülmesi amacıyla onlarca yurt içi gezi
gerçekleştirdiklerine tanık olduk. Gerek mülki idare temsilcileri gerekse
vatandaşlarımızla, sivil toplum örgütleriyle samimi temasların sağlandığı bu
ziyaretler, devletin sıcak yüzünü göstermesi ve güven telkin etmesi bakımından
önemli bir işlevi yerine getirmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Altun, konuşmanızı tamamlayınız.
KEREM ALTUN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki bütün toplum kesimlerinin
temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanımız, iç ve dış faaliyetlerinin yanında
kültür, sanat ve toplumsal çalışmalara olan desteğini de sürdürmektedir. Bu
çerçevede, siyasetçisinden sanatçısına, gazetecisinden bürokratına, sade
vatandaştan sivil toplum örgütlerine kadar pek çok kesimin ağırlandığı Çankaya
Köşkü cumhura kapılarını sonuna kadar açmıştır. Çankaya Köşkü, demir
parmaklıklar arasında girilmez, gizemli bir mekân olmaktan çıkmıştır. Bu
tabloyla özlediğimiz bir Cumhurbaşkanlığı profili
gösterilmektedir, sergilenmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı makamı toplumumuzun doğrudan yararlandığı
pek çok sosyal sorumluluk projelerine de ayrı bir önem vermektedir. Bu
projelerden bir tanesi de Kuzey Van Gölü Projesi’dir. Bu projeyle, Doğu Anadolu
Bölgemizde bulunan Ahlat, Adilcevaz, Tatvan ve Erciş
ilçelerini kapsayan kültürel mirasın korunup geliştirilmesi, temelinde
sosyokültürel ve fiziksel gelişmeleri sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Altun, son cümlenizi alayım.
KEREM ALTUN
(Devamla) – Cumhurbaşkanlığımızın 2011 yılı bütçesinin yüce makama ve milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Altun.
AK PARTİ Grubu
adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Siz değerli heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletimiz adına
yasama, denetim ve temsil görevini yerine getirmektedir. Şüphesiz ülkemizin
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasının temelinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi yatmaktadır. Milletimiz, egemenlik hakkını Mecliste temsilcileri
vasıtasıyla kullanmaktadır. Bazı yerler vardır ki önemi ve değeri hiçbir şeyle
kıyaslanamaz. Bazı makamlar da vardır ki sorumluluğu ağırdır ama onuru çok
büyüktür. Yüce Meclisimiz, bu ülkede değeri ve kıymeti tartışma götürmez bir
mekândır. Şu anda içinde bulunduğumuz binada seksen bir vilayetimizden değişik
sesler ve renkler bir arada bulunmaktadır. Bu tarihî binada ülkemizin daha iyi
yerlere gelebilmesi için önemli kararlar alınıyor ve gelecek kuşakların
hayatlarına yön verilmesi amacıyla hareket edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sekiz yıldır bu Meclis önemli yasalar çıkarmıştır. Bu
yasalar sayesinde son yılların en büyük reformları, yenilikleri, değişimi
yapılmıştır. Bu büyük değişim beraberinde siyasi bir istikrarı getirmiş, bu da
ekonomiyi, dış politikayı olumlu yönde etkilemiştir. Kurucu iradeden ilham ve
güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin güçlenmesi, insan hak
ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi için iktidarıyla muhalefetiyle
bir bütün hâlinde azimle çalışmak ve gayret etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi yasama ve denetim çalışmalarına ilişkin bazı hususlarda
sizlere bilgi vermek amacıyla bulunuyorum.
23’üncü Dönemin
başından 9 Aralık 2010 tarihine kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne
kadar 738 kanun tasarısı gelmiş, bunlardan 373’ü kanunlaşmıştır. Yine kanun
tekliflerinden de 813 kanun teklifinin 173’ü kanunlaşmıştır.
23’üncü Dönemde
Türkiye Büyük Millet Meclisini 2,5 milyona yakın insan değişik vesilelerle
ziyaret etmiştir. Bu da Meclisimizin ne kadar önemli olduğu ve vazgeçilmez
olduğunu ortaya koymaktadır.
Kanunların güncel
metinlerine ulaşılabilmesine imkân sağlayacak olan mevzuat bilgi sistemi kısa
süre içerisinde İnternet üzerinden kullanıcıların hizmetine sunulacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde elektronik belge yönetimine geçiş yapabilmek amacıyla
çalışmalar yürütülmektedir. Arşivdeki Osmanlıca belgelerin tespiti yapılmış,
bugünkü harflere çevrilmesi işi başlatılmıştır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2010 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi 468,7
milyon Türk lirası olarak kanunlaşmıştır. Yıl içinde toplam 21,4 milyon Türk
lirası özel ödenek kaydıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi 490,1
milyon Türk lirası olmuştur. Yıl sonu itibarıyla da
2010 yılı bütçemizin gerçekleşme oranının tahminen yüzde 85,3 oranına ulaşması
beklenmektedir. 2011 yılı bütçe teklifimiz 2010 yılı kullanılabilir bütçe
ödeneğine göre yüzde 9,1 artışla 512 milyon 935 bin TL olarak önerilmiş
bulunmaktadır.
Bilindiği gibi,
gerek 2010 yılı gerekse 2011 yılı bütçemizin yüzde 70’ler dolayındaki personel,
sağlık gibi rutin harcamalar dışındaki önemli bir bölümünü Meclisimizin bilgi
ve teknoloji altyapısını güçlendirmeye ve fiziki imkânlarını iyileştirmeye
harcıyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki komisyon toplantı salonlarının seslendirme ve görsel sunum
sistemleri yenilenmiş bulunmaktadır. Vatandaşlarımızın dilekçeleri elektronik
ortamda e-dilekçe programıyla Dilekçe Komisyonuna iletilmektedir. Ayrıca
milletvekillerine randevu programı sistemiyle beraber, bu şekilde elektronik
sistemle randevu alınabilmektedir.
Yine Meclis
TV’miz çalışmalarını İnternet üzerinden de yapmaktadır. Diğer yandan,
Meclisimizin tüm birimlerinin iş ve işlemlerinin 2013 yılına kadar tamamen
elektronik ortamda yürütülmesini amaçlayan Bilgi İşlem Altyapı Projesi üzerinde
çalışmalar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumu iş birliği hâlinde
yürütülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, önümüzdeki yıl içinde, 520 milletvekilimizin çalışma şartları
bakımından büyük önem taşıyan ve teknolojinin imkânlarından en iyi şekilde
yararlanmak üzere, içinde çalışma ofisleri, toplantı salonları, sosyal donatı
alanları da bulunan parlamenterler çalışma birimleri binamızın ihalesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tüfekci.
HARUN TÜFEKCİ
(Devamla) - …2011 yılı içerisinde yapılmış olacaktır. Binanın yapım süreci,
ihalenin sonuçlanmasına müteakip on sekiz ay olarak kararlaştırılmış ve 2013
yılında, inşallah, bina hizmete girecektir. Tüm bu teknik düzenlemeler, bütçe
ayarlamaları ve yatırımların tek bir sebebi vardır, o da daha iyi yasama ve
denetim faaliyetini yapan bir Meclise sahip olmaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mali disiplinden ve yapısal reformlardan taviz vermeden,
titizlikle hazırlanan 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüfekci.
AK PARTİ Grubu
adına üçüncü konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bağımsızlık mücadelemizi yürüten ve gururla 87’nci yıl
dönümünü kutladığımız, cumhuriyetimizi ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi
kurulduğu günden beri üzerine düşen görevi şerefle yerine getirmektedir. Kurucu
iradeden ilham ve güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin
güçlenmesi, insan hak ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi için
iktidarıyla, muhalefetiyle yeni düzenlemeler yapmaya azimle devam etmektedir.
Bu ulvi çatı altında yapmış olduğumuz çalışmalarla ilgili olarak özet bilgiler
vermek istiyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 23’üncü Yasama Döneminde 10 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne göre yapması gereken çalışmanın çok üstünde
bir performans sergilemiş, 1.732 saat çalışması gerekirken 2.520 saat çalışma
gerçekleştirmiştir. Başka bir ifadeyle 788 saat fazla çalışma yaparak
milletimizin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri gerçekleştirmiştir.
23’üncü Dönemin
başından 13 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına gelen toplam kanun tasarı sayısı 738’dir, bunlardan 375’i
kanunlaşmıştır. Yine, aynı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
813 kanun teklifi verilmiş, bunlardan 174’ü kanunlaşmış, 5’i üyelerce geri
alınmış, 24’ü Genel Kurul gündeminde, 609’u ise ilgili ihtisas komisyonlarında
görüşülmeyi beklemektedir.
23’üncü Dönem
başından bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2.285 sözlü
soru önergesi, 17.305 yazılı soru önergesi verilmiş; bu soru önergelerinden
sözlü olanların yüzde 72’si, yazılı olanların yüzde 86’sı cevaplandırılmış olup
diğer soru önergeleri işlemde bulunmaktadır.
23’üncü Dönemde
10 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 960
Meclis araştırması önergesi verilmiştir. Bunlardan bir kısmı Genel Kurulda
görüşülerek komisyonlar kurulmuştur. Kanser araştırma, kayıp çocuklar, sporda
şiddet ve spor kulüplerinin sorunlarını araştırma komisyonu ile Muhsin Yazıcıoğlu Komisyonu bunlardandır. Kalan Meclis araştırması
önergeleri Genel Kurul gündemindedir.
23’üncü Dönemde 3
Meclis soruşturması açılmasına dair önerge ile 12 gensoru verilmiştir. Ayrıca,
verilen 15 genel görüşme önergesinin 1’i reddedilmiş, 1’i kabul edilmiş ve
genel görüşmesi yapılmış, 13 genel görüşme önergesi ise Genel Kurul gündeminde
bulunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kanunların güncel metinlerine, gerekçelerine, görüşme
tutanaklarına ulaşabilmesine imkân sağlayan mevzuat bilgi sistemi hâlen
İntranet üzerinden hizmette olup kısa süre içerisinde İnternet üzerinden hem
milletvekillerimizin hem de dış kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. Keza 23
Nisan 1920’den bugüne kadarki Genel Kurul tutanaklarının İntranet’ten sonra
yakın bir zamanda İnternet’e konulup kamuoyunun hizmetine sunulması çalışmaları
tamamlanmak üzeredir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Araştırma Merkezi, milletvekillerinin yasama ve denetim
faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları bilgileri doğru zamanda ve talebe uygun
biçimde karşılamaktadır. Bu amaçla üretilen araştırma raporları ve bilgi
notları kulislerde ve kütüphanelerdeki panolarda milletvekillerimizin dikkatine
sunulmakta, ayrıca Araştırma Merkezinin tüm çalışmaları bu Müdürlüğün İntranet
sayfasında tam metin olarak yayımlanmaktadır.
2010-2014
dönemini kapsayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Stratejik
Planı hazırlanmış ve 2010 yılı başından itibaren uygulamaya konmuştur. Bu
planla milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerine daha etkin bir katkı
sağlamak ve Parlamentonun idari yapısının işleyişini iyileştirmek
amaçlanmaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin idari kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla hazırlanan ve
Avrupa Birliği fonlarından finanse edilen OECD Sigma
Projesi de bu dönemde tamamlanmıştır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşundan 2010 yılına kadar geçen sürede görev yapan
11.752 parlamenterle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi albümü hazırlanmış, 4
cilt hâlinde basılıp dağıtımı yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi dış ilişkilerde ülke
parlamentoları arasında aktif bir role sahiptir. Bu kapsamda 11 uluslararası
asamblenin üyesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sönmez.
H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) - …3’ünün ise aynı zamanda kurucu üyesidir. 2010 yılı Türk
milletvekillerinin uluslararası asamblelerde söz sahibi oldukları ve önemli
görevlere seçildikleri bir yıl olmuştur. Hâlen başta Dışişleri ve AB Uyum
Komisyonları olmak üzere 17 ihtisas komisyonu ile 102 dostluk grubu,
parlamenter diplomasi faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletvekillerinin mevcut çalışma ofisleriyle Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yemekhane vesair alanları
yoğun bir ziyaretçi akınına maruzdur. Milletvekilleri ofislerinde
çalışamamaktadırlar. Milletvekillerinin anayasal ve yasal görevlerini daha
etkin ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için, çağdaş
parlamentolardaki uygulamalar da dikkate alınarak, yapımı planlanan
Parlamenterler Hizmet Binasının bir an önce inşa edilerek hizmete sunulması, vesair önlemlerin alınması yerinde olacaktır.
Öte yandan,
23’üncü Dönem içerisinde kurulmuş olan İç Tüzük Uzlaşma Komisyonu Raporu,
siyasi parti grupları ve kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Daha etkin ve
verimli bir yasama ve denetim faaliyeti için yeni bir İç Tüzük ihtiyacını
herkes kabul etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) – Bu itibarla, yeni İç Tüzük’ün zaman geçirilmeden çıkarılması ve
yürürlüğe konulması uygun olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2011 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin hayırlı
olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sönmez.
AK PARTİ Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Mali Bütçe Kanunu’nun Sayıştay
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe hakkı parlamentoların ortaya çıkışıyla birlikte
demokratik parlamenter sistemin işleyişinin en önemli unsurlarından biri
olmuştur. Ülkemizde 1876 yılında ilk Parlamento kurulmasına rağmen, bütçe
hakkının vatandaşın parasını koruyacak sistemi, padişah fermanıyla 1862 yılında
bu ülke kurmuştur ve bu manada Sayıştayımız, yüz kırk
sekiz yıllık geçmişiyle ülkemizin en köklü kuruluşlarından biridir.
Sayıştay,
kuruluşundan bugüne kadar özellikle bütçe uygulamalarının düzenliği konusunda
denetimler yapmış ve çalışmalarını ağırlıklı olarak hesap yargısı yönünde
sonuçlandırmıştır. Bu manada önemli hizmetler yapmış olmakla birlikte tam
istenileni de verdiği söylenemez. Ta ki kamu mali yönetimi alanında ülkemiz
reformlar yapmaya başladıktan sonra bu konuda da düzenleme ihtiyacı ortaya
çıkmış ve 2003 yılında yasalaşan Mali Kontrol Kanunu’ndan sonra Sayıştay Yasası
da hazırlanıp Parlamentoya 2006 yılında sunulmuştur. Açıkça, bu Kanun çok kısa
bir zaman önce yasalaştı.
Bu düzenlemeden
dolayı çok büyük mutluluk duyuyorum, çünkü bu Yasa’nın Parlamentoya
sunulmasından itibaren görev yaptım, Alt Komisyon Başkanı olarak yaptım ve
Yasa’nın, elimden geldiği kadar, Türkiye’ye, Türk milletine yakışır bir yasa
olması için gayret sarf ettim. Bu Yasa bundan böyle demokratik yaşamımıza
önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle Avrupa Birliğine uyum noktasında da
ülkemizin elini güçlendirmiştir. Ayrıca, vatandaşın her bir kuruşunun hesabını
soran ve veren bir devlet yönetimi anlayışı bu Yasa’yla artık uygulama imkânı
bulacaktır. Artık, Sayıştay, Parlamento adına yapacağı denetimleri, hiçbir
istisnaya tabi tutmadan, tüm kamu idareleri üzerinden gerçekleştirecektir. Bu,
Türk devlet hayatında çok önemli bir değişim ve yeniliktir.
Ayrıca, bu
Yasa’nın en önemli özelliklerinden biri de, nerede bir kamu kaynağı kullanımı
olursa orada da denetimin olacağıdır.
Evet, bunlar çok
önemli noktalardır. “Ülkemizin demokratikleşmesi”, “hesap verme”, “saydamlık”
gibi kavramların artık içi boş değil, gerçekten içi doldurulmuş kavramlar
hâline gelmesini sağlayacaktır bu Yasa. Ama tabii ki burada Sayıştayımıza
da, Parlamentomuza da düşen yeni görevler vardır. Sayıştayımız
artık bu yeni Yasası’yla birlikte, kendisini bu Yasa’ya uygun yeni bir yapıya
hızla kavuşturmalıdır. Buna uygun kadrolarını eğitmeli ve bunları denetime
hazır hâle getirmelidir. Ayrıca, çıkarılması gereken yönetmelikleri bir an önce
çıkararak hayata geçirmelidir.
Ayrıca,
Parlamentomuz açısından da bir husus vardır: Buradaki hazırlanan raporların
incelenmesi için ayrı bir komisyon oluşturulması gerekmektedir Plan ve Bütçe
Komisyonuna bağlı olarak. Bunun için İç Tüzük değişikliğini Parlamentomuz bir
an önce yapmalıdır. Aksi takdirde, bu raporların incelenmeden havada kalmış
raporlar olmasını hiçbirimiz sanıyorum ki arzu etmeyiz dolayısıyla bu
raporların hayata geçebilmesi, vatandaşın her kuruşunun hesabının kamudan
sorulabilmesi için bu düzenlemenin Parlamentomuz tarafından da hızla hayata
geçirilmesi gerekmektedir.
Ben inanıyorum ki
bunlar en kısa zamanda hayata geçirilecek ve Sayıştayımız
bu yönde yüz kırk sekiz yıllık geçmişine yakışır bir çalışma yapacaktır, bundan
asla şüphe etmiyorum.
Yine şunu da
belirtmeliyim ki, bu raporlarla, artık, gerçek manada -biraz önce söylediğim
gibi- saydamlık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Büyükkaya.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – …güvenilirlik, açıklık ve hesap verebilirlik ilkesi
ülkemizde kurumsal bir yapıya kavuşacaktır.
Bu duygularla,
ben Sayıştayın 2011 bütçesinin hayırlı olmasını ve
yine, 2011 mali yılı bütçemizin ülkemize, Türk milletine hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Büyükkaya.
AK PARTİ Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun 2011 mali yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde özel
radyo ve televizyon yayınları 1990 yılından itibaren herhangi bir yasal
düzenlemeye tabi olmaksızın başlamıştır. Anayasal boşluk nedeniyle 1993 yılında
Anayasa değişikliği yapılmıştır. Özel radyo ve televizyon yayınlarını
düzenleyen 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun’un 1994 yılında yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
kurulmuştur.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve
denetlemekle görevli, Anayasa’nın 133’üncü maddesi kapsamında seçilen 9 üyeden
oluşmaktadır. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek
üye sayısının ikişer katı gösterilerek adaylar arasından her siyasi parti
grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunca seçilen özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği
niteliğindedir.
Ülkemizde radyo
ve televizyon yayınları karasal, uydu ve kablo ortamlarında yapılmaktadır.
Hâlen Üst Kurul yayıncı kütüğünde kayıtlı 24 ulusal, 15 bölgesel ve 210 yerel
olmak üzere toplam 249 televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 98 bölgesel ve 929 yerel
olmak üzere toplam 1.062 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca kablo ortamında
78 televizyon, uydu ortamında 148 televizyon ile 53 radyo kuruluşuna lisans ve
izin verilmiştir.
RTÜK’ün önemli
görevleri arasında olan yayın içeriklerinin denetimi üç koldan yürütülmektedir.
Bunlar, RTÜK uzmanları tarafından yapılan doğrudan denetim, 444 1 178 RTÜK
İletişim Merkezi, RTÜK web ve RTÜK e-posta kanallarından gelen izleyici
şikâyetlerinin değerlendirilmesi yoluyla yapılan izleyici denetimi ve
yayıncılık etik ilkeleri ile izleyici temsilciliği müessesesi üzerinden yayın
kuruluşlarının yaptığı öz denetimdir.
Doğrudan denetim
çalışmaları kapsamında Üst Kurulun Ankara’daki merkezinde SKAAS kapsamında 110
adet televizyon yayını ile 72 adet radyo yayını kaydedilmektedir. Bunlardan 40
televizyon yayını Üst Kurul uzmanları tarafından düzenli olarak takip
edilmektedir. Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlara Yasa’nın 33’üncü maddesi
kapsamında Üst Kurulca müeyyideler de uygulanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun önemli
faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir alan da çocuklarımızın olumsuz yayın
içeriğinden korunmasıdır. Bu kapsamda, 2006 yılında hayata geçirilen “Akıllı
İşaretler Koruyucu Sembol Sistemi”yle, 2006-2007 öğretim yılından itibaren
ilköğretim okullarında verilmeye başlanan medya okuryazarlığı dersi
konulmuştur. Üst Kurul, çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına yönelik
olarak, 2010 yılında, Televizyon Yayıncıları Derneği iş birliğiyle “İyi Uykular
Çocuklar” projesini hayata geçirmiştir. RTÜK, çocuklarımızı zararlı yayınlardan
koruduğu gibi, kişisel gelişimlerine yönelik yayınları da teşvik etmektedir.
Kadınlarımıza yönelik her türlü şiddet ve cinsiyet ayrımcılığına yönelik
yayınların yapılmasına karşı önlemler almakta ve bu tür yayınları yapanlara
karşı cezai işlemler de yürütülmektedir. RTÜK, yapılan yayınlarla ilgili
düzenli olarak kamuoyu araştırmaları da yapmaktadır.
Mevcut yasa, on
altı yılda yaklaşık yirmi değişiklik yapılarak günün şartlarına uyarlanmak
istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa Mahkemesinin bazı
maddeleri iptal etmesi gibi temel nedenlerle yasal çerçevenin yeniden
düzenlenmesi zorunlu hâle gelmiştir. Bu amaçla hazırlanan tasarının komisyon
çalışmaları tamamlanmış olup önümüzdeki günlerde Genel Kurulda görüşmeleri
yapılacaktır.
Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı, sektörün
sorunlarına çözümler içermekte, düzenleme konusundaki yetki karmaşasını ortadan
kaldırmakta, yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılmakta, yayıncılık
sektöründe rekabeti artırıcı bir nitelik taşımaktadır. Dünyayla paralel şekilde
sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasının da
amaçlandığı tasarıda önemli düzenlemeler yer almaktadır.
Yine, kanunda
yapılacak değişiklikle, çocuklarımızın ve kadınlarımızın kişisel gelişim ve
yaşamlarını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gürkan.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – …olumsuz yönde etkileyen şiddet içeren programlara idari ve cezai
müeyyideler yer almakta, mevcut kanundaki müeyyideler artırılmakta, hatta
ülkenin birlik ve beraberliğini olumsuz etkileyen, terörü, bölücülüğü teşvik
eden, tahrik eden programlarda lisans iptali cezasına kadar gidilmektedir.
RTÜK, kanun
gereği denetim görevini tabii ki yerine getirecektir ancak sadece denetimle
sorunların çözülmesi mümkün değildir. Daha bilinçli, daha eğitimli, başarılı ve
kişilikli insanlardan oluşan bir toplumun tesisinde en etkin kuruluşlardan biri
de “dördüncü güç” olarak tabir edilen medyadır. Medyanın da bu anlamda önemli
bir etkisi ve sorumluluğu bulunmaktadır. Yapılan yayınlarda, topluma zararlı
birey ya da grupların her türlü davranışını yayınlamaktan çok toplumu bir adım
daha ileriye götürecek yayınlara yer verilmelidir. Tabii ki diğer sorumluluk da
izleyicilere düşmektedir. İzleyiciler, yapılan yayınlarda seçici olmalı ve
medyayı kaliteli yayın yapmaya zorlamalıdır.
Radyo ve
Televizyon Kurulunun bahsetmiş olduğum çalışmalarının etkin bir şekilde
yürütülebilmesi için 2011 yılı bütçesi 115 milyon TL olarak belirlenmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bütçenin
ülkemize, milletimize, RTÜK çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürkan.
AK PARTİ Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
mali yılı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi,
12 Eylül 2010 günü bir referandum yapılmış ve aziz halkımızın teveccühüyle
Anayasa’mızda reform niteliğinde yenilikler yapılmış ve yeni Anayasa’mız
yapılan değişikliklerle yürürlüğe girmiştir. Burada özellikle şunu belirtmek
istiyorum: 82 Anayasası’nda bugüne kadar 16-17 kez değişiklik yapıldı ama
referandumla yapılan değişikliklerden en önemlisi de buydu. Daha önce
biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili referandum yapılmıştı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa’mızda yapılan değişikliklerin içinde belki de
en önemlisi her bütçe döneminde dile getirilen ve eleştirilen Anayasa
Mahkemesinin yapısında ve görevlerinde önemli değişiklikler yapılmış,
Mahkemenin üye sayısı artırılmış, asil-yedek üye ayrımı kaldırılmış ve görev
süreleri sınırlandırılmıştır. Diğer ülkelerde de örneği olduğu gibi,
Cumhurbaşkanımızın yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Anayasa
Mahkemesine üye seçebilmesine imkân tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi üyeliğinin
süresi on iki yıl olarak sınırlandırılmış. Bu değişiklikle Mahkemedeki üye profilinin yeni toplumsal koşullara ve yeni anlayışlara göre
makul bir süre içinde kendini yenilemesine olanak tanınmıştır. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin “Yüce Divan” sıfatıyla yargılayacağı kişiler arasına Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kara, deniz ve hava kuvvetleri
komutanları ile jandarma komutanı da eklenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’deki en çok hak ihlallerinin maalesef yargı
kararlarına dayalı hak ihlalleri olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılan başvuruların çok büyük bir bölümünün yargıdan kaynaklanan hak ihlalleri
olduğunu görüyoruz. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mevcut
durumda ülkelerden kendisine yönelik olarak yapılan başvurularda, başvuru
sahibinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını tüketmiş olmasını göz önünde
bulunduruyor. Bununla birlikte, başvuru sahibinin ülkesinde, varsa bireysel
başvuru yoluna müracaat edip etmediğini de gözlemlemektedir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gitmeden Türkiye’de de yargı kararlarından doğan ihlallerin
son kez yurt içinde denetiminin sağlanması noktasındaki anlayıştan hareket
edilerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilmiştir. Adil
yargılama hakkının ihlali sonucunda yılda 3.500-4 bin arasında bir başvurunun
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapıldığını düşünürsek bu konuda bireysel
başvurunun ne kadar önemli olduğunu görürüz. Türkiye’de bireysel başvuru
yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve
özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını
Anayasa’ya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu
amaçlarla yapılan değişiklikle bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve
teminat altına alınması için vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmış ve
Anayasa Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi
verilmiştir. Bireysel başvuru Türkiye’de ilk defa hayata geçeceği için, bunun
çok sağlıklı bir hukuksal altyapısının oluşturulması gerekmektedir. Bu
çerçevede, Anayasa Mahkemesi ve ilgili kurumların çalışmaları sonuçlandığında,
uyum yasaları da en kısa sürede hayata geçirilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi burada tamamlarken ülkemizin demokrasisine,
birey hukukuna ve hukuk devleti kavramına gerçekten çok tarihî, eşsiz ve
gelecekte çok önemli katkılar sağlayacak olan Anayasa değişikliğini
gerçekleştiren bu Parlamentonun bir üyesi olmaktan onur duyduğumu belirtir,
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
AK PARTİ Grubu
adına, Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2011 Başbakanlık bütçesi üzerinde söz aldım. Hepinizi en içten
duygularla selamlıyorum.
2011 Başbakanlık
bütçesi, 2010 yılı bütçesine göre yaklaşık yüzde 28’lik bir artışla elbette
önümüze gelmiş bulunuyor. Bütçe artışının gerekçesi, Başbakanlık bütçesinin
transfer tertibinden yardım alan kuruluşlara yapılan artırma tutarının
yükselmiş olmasından kaynaklanmakta. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla
ilgili çalışma yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba
toplulukları ile sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkileri yürütmek ve Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının transfer tertibine eklenmesi, yüzde
28’lik bir artışı elbette beraberinde getirmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık, yürütme kurumlarımız içerisinde en
önemli ve en önde gelenidir. Hâl böyle olunca, Başbakanlıkta görev yapanlar,
devlet yapımızın ve güvenlik hayatımızın içerisinde farklı fonksiyonları
haizdirler, olmaları icap eder.
Diğer yandan,
Başbakanlık kurumunun, kamu idarelerinin sürekli gelişimini mümkün kılan yapıya
kavuşmalarını sağlamak sorumluluğu da üzerlerinde olan bir sorumluluktur.
Bugünkü Başbakanlık yönetimi bu anlamda yönetimde değişim, dönüşüm ve pozitif
yenilenme konusunda ciddi çalışmaları elbette yürütmektedir. Başbakanlık merkez
teşkilatımızın kamunun yeniden yapılanması konusunda yaptığı bu çalışmalardan
dolayı kendilerine özellikle teşekkürlerimi, tebriklerimi ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlığın arzu edilen çalışmaları gerçekleştirebilmesi
için kariyer ve potansiyeli oldukça gelişmiş uzman bir kadroya ihtiyacı vardır.
Yani istenilenlerin yerleştirildiği değil, iş bilenlerin getirildiği bir kurum
olması icap eder.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, size bir gerçeği ifade etmek istiyorum: 2002 yılında
Başbakanlıkta kadrolu 1.700 civarında eleman var idi, bir de hemen bunun
yanında 500 civarında da geçici görevlendirmeyle diğer kurumlardan alınan
eleman Başbakanlık bünyesinde bulunuyordu. Gelelim bugüne: Bugün ise geçici 500
elemandan kimse yok Başbakanlıkta, kadrolu 1.700 eleman da bugün itibarıyla
1.374 sayısına düşmüş durumda. Yani bilgi, tecrübe ve samimi gayreti olanlara
“Haydi, işe devam.” denildiği bir gerçek bugünkü Başbakanlık makamımızda,
bizatihi kurumumuzun içerisinde. Herhâlde en güzel olanı da hiç şüphesiz ki
buydu.
Kıymetli
arkadaşlarım, bir önemli konu da bugünkü Başbakanlıkta BİMER’in
bulunmasıdır. Aziz milletimizin bütün mensupları, talep, öneri ve tenkitlerini,
bu merkez aracılığıyla, bizzat Sayın Başbakanımıza iletebilmektedirler.
Elbette, ilettiklerinin cevabını hiç uzun olmayan bir süre içerisinde tekrar
alabilmektedirler. BİMER, Sayın Başbakanımızın Büyükşehir Belediye
Başkanlığında oluşturduğu Beyaz Masa’nın âdeta Başbakanlık makamına yansımasını
da ifade etmektedir.
Bakınız, 2010
yılının ilk dokuz ayı içerisinde BİMER’e yapılan
müracaat yani vatandaşlarımızın yaptığı müracaat 449.580 civarındadır. Burada
vatanımızın, ülkemizin problemleri, sorunları veya yapılan iyilikleri için
ilgisini ve alakasını esirgemeyen, bizzat Sayın Başbakanımızla iletişim
kurabilen vatandaşlarıma da huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2011 yılı bütçemizin genelinin aziz milletimize
hayırlı uğurlu olmasını temenni ederken, bir diğer taraftan, Başbakanlık
bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Gülle, teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu
adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlığın 2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şu an içinde
bulunduğumuz şartları sağlıklı değerlendirebilmek için buraya nereden
geldiğimize bakmamız gerekir. Böylece, hem geçmişten bugüne ne kadar mesafe
aldığımızı görmüş hem de gelecekte nereye gidiyor olduğumuz hakkında fikir
edinmiş oluruz.
Hatırlanacağı
gibi, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda
ülkemiz 2001 ekonomik krizinin ağır faturasıyla boğuşmaktaydı. Yüksek bütçe
açıklarına bir de iflas eden bankalardan kaynaklanan borçlar eklenince,
uluslararası kredi derecelendirme firmaları ülkemizin kredi notunu sürekli
düşürüyorlardı. Kaynak bulmak son derece zor hâle gelmişti, ülke riski
nedeniyle yüksek faizle borçlanabiliyorduk. Faiz giderleri vergi gelirlerinin
yüzde 80’ini yutuyordu. Yüksek enflasyon ve döviz kuru artışları paramızı pula
çevirmişti. TL, tasarruf aracı olma fonksiyonunu önemli ölçüde yitirmiş,
vatandaşlarımız döviz üzerinden mevduat hesabı açıyorlardı. Ekonomi yönetimi
IMF kapılarında nöbet tutuyordu. Siyasi partilere güven kalmamış, olumsuz beklentiler
piyasalara egemen olmuştu. Karaman Valisi kriz ortamında insanların ruh hâlini
olumsuz etkiliyor diye “Yolun sonu görünüyor.” türküsünün halka açık yerlerde
söylenmesini yasaklamıştı. Türkiye'nin bugünlere buralardan geldiğini unutmamız
gerekir.
Öyle bir ortamda
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genel
başkanlığında kurulan AK PARTİ girdiği her iki genel seçimde de oylarını
artırarak tek başına iktidar olmuştur. AK PARTİ iktidarları bir yandan çözümsüz
zannedilen sorunları çözmeye ve ülkemizin uluslararası itibarını yükseltmeye
çalışmış, diğer yandan siyaset alanına müdahale etmeyi alışkanlık hâline
getiren siyaset dışı kurumlara karşı demokrasi mücadelesi vermiştir, vermeye de
devam etmektedir.
AK PARTİ
İktidarının başarılı icraatları sonucu Türkiye ekonomisi dünyanın 26’ncı büyük
ekonomisi sıralamasından 16’ncı büyük ekonomisi sıralamasına yükselmiştir.
Küresel krizin yaşandığı 2009 yılı hariç tutulduğunda cumhuriyet tarihinin en
uzun süreli istikrarlı büyüme rekorları kırılmıştır. Bütçe açıkları enflasyon
ve faiz oranları düşmüş, döviz kurları istikrar kazanmıştır. Paradan altı sıfır
atılmış, vatandaşlarımız kendi paramızla tasarruf eder hâle gelmiştir. Doğrudan
yabancı sermaye girişleri yılda 1 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkmıştır.
Bankaların verdikleri kredilerin toplam varlıklara oranı yüzde 23’ten yüzde
51’e çıkmıştır. 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı borç stokunun gayri safi
yurt içi hasılaya oranı 2004 yılından beri Maastricht Kriterleri olan yüzde 60’ın hayli altında
seyretmektedir. Kamu maliyesindeki faiz yükü hızla aşağı çekilmiş, uluslararası
kredi notumuz kriz ortamlarında dahi artar olmuştur. AK PARTİ İktidarında
işsizliğin azalmadığı tezi de doğru değildir çünkü Türkiye’de cumhuriyetin
başından beri tarım kesimindeki gizli işsizliği azaltan kırdan kente göç
yaşanmaktadır. Üretime katkı bakımından açık işsizlikle gizli işsizlik arasında
hiçbir fark yoktur. Her ikisinde de üretime katkı sıfırdır.
2002 yılında iş
gücünün yüzde 34,9’u tarım kesiminde istihdam edilirken 2009 yılında bu oran
yüzde 24,7’ye düşmüştür. Aradaki yüzde 10,2’lik fark, tarım kesimindeki gizli
işsizlik azalışıdır. Gizli işsizler sanayi ve hizmet sektöründe işe
girdiklerinde istihdam ve işsizlik oranları değişmediği hâlde üretim
artmaktadır. İşsizlik oranı artmadan üretimin artmasının sebebi de işte budur.
AK PARTİ
öncesinde birçok iktidar, muhalefetin ve siyaset dışı kurumların baskılarına
fazlaca dayanamayıp kısa sürede yıkılmıştır. 29 Ekim 1923’ten 14 Mart 2003’e
gelinceye kadar ortalama ömrü on altı ay olan elli sekiz hükûmet
kurulmuştur. Kısa ömürlü iktidarlar uzun vadeli, köklü yatırımlara girişememiş,
girişilen yatırımlar yarım kalmış ve kamu kaynakları buralarda israf olmuştur.
Kamu kesimindeki istikrarsızlık özel kesimi olumsuz etkilemiş, yabancı sermaye
ülkemizi tercih etmemiş, spekülatif işlemler artmış,
bankalar iflas etmiş, istikrarlı büyüme sağlanamamış, ülkemiz kendi kendine
kriz üretir hâle gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Demir,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek bütçe açıkları, yüksek kamu
borç yükü ve yüksek döviz kuru artışı gibi kısır döngüler ortaya çıkmıştır.
Ülkemizi bu kadar kısır döngülerden de kurtaran, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
Başbakanlığında, yine, AK PARTİ iktidarları olmuştur.
Şimdiki Türkiye,
geçmişle kıyaslanamayacak kadar güçlüdür; Kıbrıs’ta Rum kesimini çözüme
zorlamaktadır, AB ile tam üyelik müzakereleri yürütmektedir, bölge ve dünya
barışına olumlu katkı yapmaktadır; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici
Üyeliği, Avrupa Parlamentosu Başkanlığı, İslam Konferansı Örgütü Genel
Sekreterliği gibi uluslararası görevleri üstlenmiştir. Hani derler ya “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” İşte yapılanlar, işte
yürütmenin başı Başbakanlık ve işte AK PARTİ iktidarları. Bu başarıları
görmezden gelenleri aziz milletimize havale ediyoruz. Sözün de, kararın da
milletin olacağı gün yakındır. O gün milletimiz herkesin karnesini eline
verecektir.
Başbakanlığımızın
2011 yılı Bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
AK PARTİ Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar
Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyor, saygıdeğer heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Vakıf kavramı
toplumsal hayatımızın her alanında etkili olan, sıkıntılarımızı paylaştırarak
küçülten, sevinçlerimizi paylaştırarak gerçekten büyüten bir paylaşma,
yardımlaşma ve dayanışma kurumudur. Günümüzde 41.800 adet mazbut, 283 adet
mülhak, 4.549 adet yeni ve 161 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimini,
vakıf kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve yaşatılması ile vakıfların
vakfiyelerindeki amaçlarını gerçekleştirme faaliyetleri özel bütçeli bir
kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.
Hazineden hiçbir
katkı almadan gelirlerinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla kıyaslandığında AK PARTİ İktidarında
katlanarak büyümüştür, bunu açık seçik görürüz. 2003 yılı bütçesi 44 milyon TL
iken 2010 yılı bütçesi 400 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 2011 mali yılı
bütçesi ise 401 milyon TL olarak öngörülmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi
olmayan muhtaç, özürlü, engelli ve yetimlere sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu
fasıldan 2002 yılında 1.054 vatandaşımız yararlanır iken 2010 yılında bu sayı
3.676 kişiye çıkarılmış ve her birine aylık olarak 2002 yılında 115 TL yardım
yapılırken şu anda bu yardımların aylık miktarı 317 TL’ye yükseltilmiştir.
Yine demin
arkadaşımız söyledi, Vakıf Gureba Hastanesinde sadece
bu yıl, 2010 yılı içerisinde 7.414 hasta, bütün ücretleri Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından karşılanarak tedavi edilmiş ve bu cümleden olmak üzere 1
milyon 86 bin TL harcama yapılmıştır.
2006-2007 öğretim
yılında başlatılan, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim
okullarında öğrenim gören şehit çocuklarına, öksüz ve yetim 10 bin öğrenciye
2011 yılında da aylık 50 TL burs verilmesine devam edilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında 57 imarette 20.285 kişiye sıcak yemek dağıtımı yapılırken
2010 yılında 81 ilde açılan 109 imaret aracılığıyla bu miktar 78.450 kişiye
yükseltilmiştir. Ayrıca 794 ilçede 58.650 aileye her ay on kalemden oluşan kuru
gıda yardımı yapılmasına devam edilmektedir. Bunun da 2010 yılı bütçesi
içerisindeki yeri 28 milyon 500 bin TL’ye ulaşmıştır.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü, toplumun ihtiyaç duyduğu evrensel yeteneklere sahip, bilgili,
deneyimli, araştırmacı, dinamik, ülke sorunlarına duyarlı, mesleklerinde
başarılı, uluslararası bilimsel çalışmaları yakından takip edecek insanlar
yetiştirmek üzere Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi ile
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi 2010-2011 eğitim yılında öğretime
başlamışlardır.
Vakıf yoluyla
meydana gelen vakıf kültürel varlıklarının bakım, onarım ve restorasyonu
büyük bir itinayla sürdürülmektedir. 1998-2002 yılları arasında 46 eser
onarılmış iken -bakın, bu rakama dikkat edin- 2003-2010 yılları arasında yedi
yılda 3.484 eserin proje ve onarımı gerçekleştirilmiştir. İstikbali hep
göklerde değil, aynı zamanda köklerde arayan bir anlayışın ürünüdür bu icraat.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait gayrimenkuller yıllarca atıl durumda bırakılmıştır. Bugün
bunların elektronik ortamda takibi neticesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü devlet
bütçesinden tek kuruş katkı almadan, kendi ayakları üstünde durarak bu
onarımları gerçekleştirmektedir. 3.334 adet gayrimenkul kat karşılığı, 118 adet
gayrimenkul yapım karşılığı uzun süreli kiralama; 113 adet tarihî eser restorasyon karşılığı uzun süreli kiralama modeliyle değerlendirilerek
2 milyon TL’lik yatırımın hayata geçirilmesi sağlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gündüz, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – 4916 sayılı Kanun kapsamında yer alan ve
üzerinde toplu yapılaşma bulunan işgalli vakıf taşınmazlarının hazine
mülkiyetindeki taşınmazlarla trampa işlemleri devam etmekte olup bugüne kadar
yapılan çalışmalarla İstanbul’da 4.557 adet, Antalya’da 1.570 adet vakıf
taşınmazı hazineye devredilerek, karşılığında eş değer taşınmazlar Vakıflar
Genel Müdürlüğü adına teslim alınmıştır.
Bu başarının
yakalanmasında emeği geçen herkesi, tepeden tırnağa Vakıflar Genel Müdürlüğü
personelini, Sayın Başbakanımızı ve sorumlu Bakanımızı tebrik ediyor, 2011 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gündüz.
AK PARTİ Grubu
adına son konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün.
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 7 Haziran
1920 tarihinde cumhuriyet ilan edilmeden önce 6 sayılı Kanun’la ve Atatürk’ün
direktifiyle Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti olarak kurulmuş, Kurtuluş
Savaşı’ndan beri önemli fonksiyonlar icra etmiş, yurt içinde ve yurt dışında
enformasyon alanında ülkemizin en köklü kurumlarından biri hâline gelmiştir,
1984 tarihinde Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü adıyla yeniden
yapılandırılmıştır.
Genel Müdürlük 24
saat, 15 dilde yabancı medya takibi yaparak dijital arşiv sistemine aktaran
Medya Takip Merkeziyle devletin üst makamlarına hizmet edecek olan Devlet Enformasyon
Sistemi’ni oluşturmuştur. Devlet Enformasyon Sistemi Genel Müdürlük tarafından
takip edilen 40 yabancı televizyon, 15 dilde 250 yabancı haber ajansı, 3
yabancı, 4 yerli ajans, 82 ülkeden 39 dilde 1.400 gazete ve 81 ilden 1.200
yerel gazeteye erişimi sağlamaktadır.
Kurum, yurt
dışında bulunan basın müşavirlikleri aracılığıyla yabancı medyayı izlemekte,
değerlendirmekte, bulgularını ilgili kamu kurumlarıyla paylaşmaktadır. Dış
kamuoyunun ülkemiz hakkında daha doğru bilgilendirilmesini, Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü kanalıyla sağlamaktadır. Ayrıca, AB’ye üye ülkelerin kamu
iletişim kurumlarının oluşturduğu dayanışma ve istişare platformu olan Venedik
Kulübüne de üyedir, bu yönüyle de basının ilgi odağı olmaktadır.
Diğer yandan,
ülkemizde görev yapan yabancı basının mesleki sorunlarını çözümlemek ve onların
çalışmalarını kolaylaştırmakla yükümlü olan kurum bu görevini en iyi şekilde
yerine getirmekte, ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmaktadır. Genel Müdürlük
sekretaryasının yaptığı Basın Kartı Komisyonu yerli ve yabancı basın yayın
organlarının medya çalışanlarına ve devlet enformasyon hizmetiyle görevli
kişilere basın kartı vermektedir. Bugün itibarıyla basın kartı sahibi gazeteci
sayısı 11.700’e ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yerel basına yönelik eğitim seminerleri, haber ajansı üyeliği,
sayfa tasarımı ve mizanpaj eğitimleri ve özendirme
yarışmaları düzenleyerek yerel basını güçlendirmekte ve desteklemektedir çünkü
yerel medya medyanın mektebidir, çağdaş demokrasinin yaşama geçmesi bakımından
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Yerel sorunların, beklentilerin, şikâyetlerin
merkeze, merkezî yönetime ve kamuoyuna ulaştırılması, günümüz demokrasisinin
olmazsa olmazıdır.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün görev alanının en önemli bölümünü yerel medya
oluşturmaktadır. Bunun amacı, geliştirilmiş, sorunları en aza indirilmiş ve
işlevsel yapıya kavuşmuş bir yerel medyanın oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
Yine Genel
Müdürlük tarafından hazırlanan Anadolu’nun Sesi gazetesiyle TRT Anadolu ve
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü iş birliğiyle yayına başlayacak
“Anadolu’nun Sesi” adlı programla, hafta içi beş gün, iki saat canlı yayınla
Anadolu basınını ulusal mecraya taşıyacaktır.
Genel Müdürlük bu
çalışmalarla, özellikle Türkiye'nin kılcal damaları olan halkın haber alma
özgürlüğünde en önemli öğe olan yerel medyamızı, gazetesiyle, televizyonuyla,
radyosuyla ve çalışanlarıyla geliştirmek ve güçlendirmek istemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; medya demokratik toplumların vazgeçilmez öğesidir. Bir
demokrasinin tam anlamıyla işlediğinin en önemli göstergesi, o ülkede bağımsız
ve özgür bir medyanın olmasıyla mümkündür. Bağımsız ve özgür bir medya ve
gazeteciler, demokrasimizin en önemli teminatıdır. Bu inancımızdan dolayı,
bugün herkesin rahatlıkla söyleyebildiği özgürlükçü bir kanun olarak
nitelendirilen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gülsün, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLSÜN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…5187 sayılı
Basın Kanunu 2004’te çıkarıldı. Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı katılımcı ve
özgürlükçü basın yasası olan bu Kanun, aynı zamanda ifade ve basın özgürlüğünün
sağlanması bakımından da Avrupa Birliği standartlarını yakalayan hukuki bir
düzenlemedir.
Aynı Kanun’da
gazetecilik mesleğine önemli güvenceler getirilmiştir. 5187 sayılı Basın
Kanunu’nun 3’üncü maddesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu
maddesiyle paralel hâle getirilmiş, basın özgürlüğü önündeki engeller
kaldırılmıştır. Nitekim, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun
“Basın özgürlüğü” başlıklı 3’üncü maddesi “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi
edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” der.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamı tamamlarken bütçemizin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülsün.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı birinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi söz sırası,
şahsı adına, lehinde olmak üzere Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’a
aittir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
kurumların 2011 yılı bütçeleri lehinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
demokrasi tarihinin gelişim süreci içinde anayasa mahkemeleri dünyada daha geç
zamanlarda ortaya çıkmış bir kurumdur. Anayasa yargısının iptal kararlarının
yasama organının tekelinde bulanan yasa yapma yetkisine müdahale sayılıp
sayılmayacağı ve böyle bir sistemin hâkimler hükûmetine
dönüşmeksizin nasıl kurulacağı ve işleyeceği üzerinde uzun tartışmalar
yaşanmıştır. Ama artık günümüzde, anayasa mahkemelerinin demokrasinin ve hukuk
devletinin olmazsa olmaz unsurlarından birisi olduğu hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti, yargı da dâhil olmak üzere, tüm devlet, organ
ve makamlarını hukukun sınırları içinde tutan ve hukukun sınırları içerisinde
hareket etmekle yükümlü kılan bir ilkedir. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme
ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri de bağlayan temel hukuk
kuralıdır. Bu nedenle kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz, bu nedenle mahkeme
kararlarına uyulur ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak, aslında,
Anayasa’ya uymak demektir.
Ancak, ülkemizde
belli bazı çevrelerde “Anayasa’nın bağlayıcılığı” ilkesinin sadece seçilmiş
organları, yasama organını ve idari makamları bağladığı inancı hâkimdir. Bazı
seçkinlerce benimsenen ve maalesef bazı yüksek yargıçlarımızca da uygulamaya
konulan bu inanç, zaman zaman Anayasa Mahkemesi
kararlarına siyasi ve ideolojik saiklerin hâkim
olmasına neden olmaktadır. Yargı kararlarının Anayasa’ya uygun olma
zorunluluğunun önemsenmemesi veya Anayasa’ya uygun olmayan yargı kararlarının
bazı çevrelerce eleştiriye bile tahammül gösterilmemesi ilkesi, hukuk devleti
ilkesi ve temsilî demokrasi ilkesiyle asla bağdaşmaz.
Değerli
milletvekilleri, son Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkememizde pek çok
değişiklikler yapılmıştır. Üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılmış, Anayasa
Mahkemesi üyeliği on iki yılla sınırlandırılmış ve genel kurul ve iki daire
olmak üzere, üç kurul hâlinde çalışması öngörülmüş, Türkiye Büyük Millet
Meclisine Anayasa Mahkemesine üye seçme hakkı tanınmıştır. Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa ülkeleri içinde, yasama organının Anayasa
Mahkemesine üye seçmeyen tek ülkesiydi. Bu durum, Sayın İyimaya’nın
ifadesiyle 1982 Anayasası’nın bir eksiği ve bu Anayasa’yı yapanların ortak
kusurudur. Bu eksiklik ve kusurdan Anayasa’mız kurtulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
savunma, yargının üç temel unsurundan biridir. Bu nedenle, savunma, karar
makamı ve iddia makamı ile eş değerdedir. Bu açıdan, Anayasa Mahkemesi
üyeliğinde vazgeçilmeyecek temel dinamiklerden biri de avukattır. Baroya
kayıtlı serbest avukatlar arasından bir üyenin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından Anayasa Mahkemesine seçilmesi, ayrıca Cumhurbaşkanımıza avukatlar
arasından da Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin verilmiş olması yargı,
iddia makamı ve savunma arasında bir denge kurulması açısından önemli bir
yeniliktir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru
hakkını 1987 yılında tanımıştır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bugüne
kadar Türkiye aleyhinde on, on iki binin üzerinde dava açılmıştır. Bu davaların
maalesef büyük bir kısmı Türkiye'nin aleyhine sonuçlanmıştır. Bu nedenle,
Anayasa Mahkememize bireysel başvuru hakkının getirilmesi büyük bir yeniliktir.
Bundan sonra, herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler
yönünden herhangi birisinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasında ise
Anayasa Mahkememize kişisel başvuruda bulunabilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, buradan bir çağrımız da Anayasa
Mahkememizedir. Hak ve özgürlükler çağını yaşadığımız bu çağda Mahkememiz daha
fazla temel haklar denetimi yapan bir mahkemeye dönüşmelidir ve Anayasa
Mahkememiz temel hak ve özgürlükler konusunda dünyaya emsal olacak kararlar
verebilmelidir. Anayasa Mahkemesi bunu gerçekleştirecek tarihî geçmişe,
tecrübeye ve birikime sahiptir.
Bu vesileyle
görüşmekte olduğumuz kurum bütçelerinin tekrar hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir Hükûmet üyesi mi
konuşacak?
BAŞKAN – Evet,
bir Bakan konuşacak.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birinci tur görüşmeler üzerinde Hükûmet adına açıklama yapmak üzere söz aldım.
Söz alan parti
gruplarına ait milletvekillerimizi ve şahısları adına konuşan değerli
arkadaşlarımı kutluyorum. Kendileri önemli konulara temas ettiler. Bazı notlar
aldım. Bunların bir kısmını şimdi, bir kısmını da sorular kısmında
cevaplandırmaya çalışacağım.
Bildiğiniz gibi,
bugün Başbakanlık bütçemiz var, Vakıflar Genel Müdürlüğü var, Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü var, RTÜK Başkanlığımız var ve Bakanlığımla doğrudan
ilgili olmayan diğer kurumlar var. Ben, bu bütçeler üzerinde sizlere sadece
önemli gördüğüm birkaç bilgiyi vermek üzere sözlerime başlıyorum.
Başbakanlık
bütçesi üzerinde: Türkiye, 2009 yılı başından bu yana yürütmekte olduğu
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde, 2010 Eylül
ayında Konseyin Dönem Başkanlığını üstlenmiştir. Türkiye, 2009-2010 yıllarını
kapsayan hâlihazır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği çerçevesinde,
2009 Haziran ayında da Konseyin Dönem Başkanı olmuştu. Bu defaki Dönem
Başkanlığımız, Birleşmiş Milletlerin 65’inci Genel Kurul genel görüşmelerinin
ve “Binyıl Kalkınma Hedefleri” doğrultusunda katedilen
mesafenin gözden geçirilmesine dönük zirvenin gerçekleştiği döneme rastlaması
bakımından da özel bir önem taşımıştır. 2020 yılına girmeden Türkiye'nin en az
bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday
olmasını hedefliyoruz. Bugünün dünyasında her ülkenin çok boyutlu ve çok yönlü
bir dış politikasının olması artık kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Türkiye’nin
hedefi, aktif ve gerçekçi bir dış politika çizgisini yakalamak ve sürdürmektir.
Bu kapsamda Avrupa Birliği üyeliği için samimi çaba gösteren de, Kıbrıs’ta
çözüme evet diyen, Afganistan’da NATO görevi sürdüren de, İspanya’yla Medeniyetler
İttifakı Projesi’ni yürüten de aynı Türkiye’dir.
Türkiye, hiçbir
ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması
düşünülemez, bugün izlenen dış politikanın istikameti de budur. Türkiye’nin,
belli bir bölgeye, belli bir meseleye saplanıp kalmış bir dış politika anlayışı
yoktur. Türkiye olarak her bölgeye, her ülkeye, her soruna barış ve dostluk
zemininde aynı sıcak ve akılcı bir yaklaşım içindeyiz.
Başbakanlık
olarak genel hedeflerimize değindikten sonra, Başbakanlık merkez teşkilatının
2011 yılı bütçe teklifi ve 2009 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarıyla,
teşkilatın görev ve hedefleri hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.
3056 sayılı
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanun’a göre Başbakanlık merkez teşkilatı, Müsteşar ve beş
Müsteşar Yardımcısının yönetiminde, ana ve yardımcı hizmet ve danışma ve
denetim birimleri olmak üzere toplam yirmi bir birimden oluşmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak 2011’le 2015 yılları arasında
odaklanacağımız stratejik amaçlar şunlardır:
Ulusal ve uluslararası stratejilerin belirlenmesinde ve
politikaların uygulanmasında kurumun etkinliğini artırmak.
Vatandaşa daha
hızlı, kaliteli ve güvenilir kamu hizmeti verilmesini sağlamak.
Şeffaf, hesap
verebilir, verimli ve etkili çalışan bir kamu yönetiminin gerçekleştirilmesine
öncülük etmek.
Karar alma
süreçlerine toplumsal unsurların ve bireylerin katılımına imkân veren dönüşümü
sağlamak.
Kurumsal
kapasiteyi geliştirmektir.
Başbakanlığın
yukarıda zikredilen amaç ve hedeflerine ulaşabilmesi için 2011 Mali Yılı Bütçe
Tasarısı’nda teklif edilen toplam ödenek tutarı 5 milyar 115 milyon 222 bin
Türk lirasıdır. 2010 yılı toplam ödeneği 4 milyar 3 milyon 750 bin liraydı.
Yıllık artış oranı yaklaşık yüzde 28’dir.
Bütçe artışının temel nedeni, Başbakanlık bütçesinin transfer
tertibinden yardım alan kuruluşlara yapılan aktarma tutarlarının yükselmiş
olmasıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve
sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarla sosyal, kültürel ve
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik
faaliyetler yürütmek amacıyla kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının Başbakanlık transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar arasına
dâhil edilmiş olmasıdır.
Başbakanlık
bütçesinin transfer tertibinden yardım alan kuruluşların teşkilat kanunlarında
kuruluşların gelirleri arasında Başbakanlık bütçesine konulacak ödenekler de
belirtilmiştir. Cari ve sermaye transfer tertiplerine konulan bu ödenekler
Başbakanlık bütçesinin büyüklüğünü önemli oranda etkilemektedir. Bu kalemlerin
bütçe toplamı içindeki oranı yaklaşık yüzde 88 düzeyindedir.
Başbakanlık bütçesinden ödenek transferi yapılan kuruluşlar:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, GAP İdaresi Başkanlığı, Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı,
Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığıdır.
2011 yılı bütçe
teklifinde 4 milyar 492 milyon 299 bin lira olan yukarıdaki on iki kuruluşa
hazine yardımı ve sermaye transferi olarak ayrılmıştır. 2010 yılında söz konusu
rakam 3 milyar 512 bin 301 bin liraydı. Bu kalemlerdeki artış geçen yıla oranla
yaklaşık yüzde 28 olarak gerçekleşmiştir. Miktar olarak en büyük transfer
yükseköğrenim öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir barınma, beslenme, kredi, burs
hizmetleriyle, öğrenimlerine sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle kişisel
gelişimlerine destek olmak amacıyla ve sosyal devlet yaklaşımıyla hareket eden
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan 2 milyar 408
milyon 437 bin liradır. Transfer tertiplerindeki miktar hariç tutulduğunda,
Başbakanlık merkez teşkilatı 2011 yılı bütçe teklifi 622 milyon 923 bin
liradır. Bu miktar 2010 yılında 491 milyon 449 bin liraydı. Dolayısıyla 2011 yılı
bütçe teklifi 2010 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 26,75 oranında
artmıştır. Biraz önce bahsettiğim kuruluşlara yapılan transferler hariç
tutulduğunda, 2010 yılı Başbakanlık toplam ödenek teklifinin yüzde 29 küsuru
yatırım, yüzde 13 küsuru personel, yüzde 48,72’si cari giderler, yüzde 8,9’u
transferlerden oluşmaktadır. Başbakanlık bütçesindeki artış, tüm arşiv
binalarının bir aya toplanmasını sağlayacak millî arşiv sitesi inşaatı için
yatırım bütçesine 150 milyon lira ödenek ayrılmasından kaynaklanmaktadır.
2009 mali yılı
kesin hesabıysa transferler dâhil toplam 2.540.172.641 liraya ulaşmıştır. Bu
miktarın yüzde 2,5’u olan 63.774.010.000 personel gideri, yüzde 15,34’ü olan
389 milyon küsuru cari giderlerden, yüzde 4 küsuru olan 122 milyon
yatırımlardan, yüzde 77,32’si 1.964.174.000 lira transferden oluşmaktadır.
Başbakanlık
bütçesi hakkındaki bu bilgilerden sonra, Başbakanlık merkez teşkilatının
yürüttüğü bazı faaliyetlere kısaca değinmek istiyorum. Başbakanlığın temel
işlevlerinden birisi hükûmet programının hayata
geçirilmesinde gördüğü koordinasyon vazifesidir. Kamu kesimindeki düzenleme, iş
ve işlevlerin Hükûmet önceliklerini yansıtmasıyla bu
öncelikler çerçevesinde tutarlılığın sağlanması Başbakanlığın gözettiği
hususlardır. Bu kapsamda devlet ve millet ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla
gereken düzenlemeler vakit geçirilmeden yapılmaktadır. Avrupa Birliği
müktesebatının devralınmasına ilişkin düzenlemeler de buna dâhildir. Bu
kapsamda aralık ayı itibarıyla çeşitli konulara ilişkin 1.125 adet kararname sonuçlandırılmış,
174 adet kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk
edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Resmî Gazete, devletin işleyişi ve hükûmetlerin
icraatı açısından önem taşıyan her türlü düzenlemenin yayımlanarak kalıcı belge
ve dayanak hâline dönüştürüldüğü bir tür kamusal hafızadır; arşivlerden farklı
olarak herkesin bilgisine ve erişimine açıktır. Mevcut arşivlerdeki saklama
koşullarının zorluğu, istenilen gazetenin bulunması için emek ve maliyet
yüksekliği, günümüzde teknolojide alınan mesafe ile özel ve kamu kurumlarının
talebi 1920 yılından bugüne tüm Resmî Gazete arşivinin elektronik ortamda
hizmete sunulmasının gerekçelerini oluşturmaktadır.
7 Ekim 1920
tarihinden 26 Haziran 2000 tarihine kadar yayımlanmış Resmî Gazete’lerin
elektronik ortama aktarılması ve fihristinin çıkartılarak kullanıcıların
hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. Yaklaşık 1 milyon sayfa ve altı yüz doksan
üç cilt tutan Resmî Gazete’lerin elektronik ortama aktarılması, tarayıcı
yoluyla bilgisayara aktarılması, okunması ve düzeltilmesi işlemleri için 2009
yılında gerekli çalışmalar tamamlanmış olup, e-Resmî Gazete ve donanım alımı
işi ihalesi yapılmıştır. Proje, en geç bu yılın sonuna kadar tüm kullanıcıların
hizmetine sunulacaktır. Böylece, büyük bir ihtiyaca cevap verilmiş olacak ve
Resmî Gazete’lerin orijinal nüshalarına erişimi sağlanmış olacaktır.
Yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla kodifiye edilen mevzuat, Başbakanlık İnternet sitesinde yer
alan Mevzuat Bilgi Sistemi’ne aktarılmaktadır. Mevzuat Bilgi Sistemi ücretsiz
olarak kullanıcıların hizmetine sunulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, arşivlerimizin eşsiz kültürel zenginliğini gerek yurt içinde
gerekse yurt dışında ilgililere sunmayı ve bu zenginliği dünyaya tanıtmayı,
Türkiye'nin dış politikadaki tezlerini tarihî belgeler ışığında, bilimsel
temelde desteklemeyi, yerli ve yabancı kamuoyunu aydınlatmayı hedeflemekteyiz.
Arşivlerimizle ilgili bu hedeflerimiz doğrultusunda arşivlerden en ileri
düzeyde yararlanılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Özellikle Osmanlı
arşivleri sayı ve ilmî değer itibarıyla büyük ehemmiyete sahip olmasına rağmen,
evrakları tek ve sağlıklı bir merkezde depolayacak, tasnif, restorasyon
ve araştırma hizmetleri gibi birbirleriyle ilişkili ve bu maksada matuf hizmetler
için kullanılacak arşiv mekânlarına sahip değildir. Bu durumu düzeltmek için
İstanbul’da beş ayrı alanda dağınık hâlde bulunan arşiv ünitelerini bir araya
toplamak ve arşivcilik ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek maksadıyla
modern bir millî arşiv sitesinin yapımına başlanmıştır. Millî arşiv sitesinin
2011 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Bunun gibi yatırımlarla
arşivlerimizi hizmet sunum kalitesi ve erişebilirlik açısından dünyanın
gelişmiş ülke arşivleriyle rekabet edebilecek bir düzeye getirmek için
çalışmalarımız tüm hızıyla devam etmektedir.
Kamu kesiminde
yürütülen faaliyetlerle ilgili olarak idari iş ve işlemlerin sadeleştirilmesi
ve kalitesinin artırılması yoluyla vatandaşlarımızın hayatının
kolaylaştırılması odaklandığımız konulardan birisidir. Kamu kesiminin bütününde
teknolojik imkânları ve özellikle “e-devlet” uygulamalarını önemsiyor ve etkili
kullanmaya gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın ve iş sahiplerinin hayatlarını
kolaylaştırmaya yönelik olarak çabuk sonuç verecek tedbirlere ağırlık
veriyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık ilkesinin hayata
geçirildiği öncü hizmetler de sunmaktayız. Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER)
Projesi’yle bilişim ve iletişim teknolojilerine dayanan bir halkla ilişkiler
uygulamasıyla müracaatlar her zaman ve her yerden yapılabilmektedir. BİMER
kamusal iletişimi hızlı biçimde sağlarken, coğrafi uzaklığı da ortadan
kaldırmış, vatandaşlarımız seslerini ülkenin en ücra köşesinden Ankara’ya
duyurma imkânına kavuşmuştur. 2011 yılında BİMER sisteminin altyapısı
güçlendirilecektir.
Vatandaşlara ve
sivil toplum kuruluşlarına insan haklarıyla ilgili konularda bilgi, materyal ve
rehberlik desteği sağlanmış, böylece insan haklarına ilişkin olarak
vatandaşlarımızın bilinç düzeyinin artırılması için her türlü destek
verilmiştir. İl ve ilçe insan hakları kurullarının etkinliğini ve sivil toplum
kuruluşlarının insan haklarıyla ilgili çalışmalara katılımını artırmayı
hedeflemekteyiz.
Türkiye'nin
barışı destekleme ve koruma harekâtına katılımı kapsamında gerçekleşebilecek
giderler karşılığında da 246,2 milyon ödenek ayrılmıştır. Bu harekâtlar
uluslararası alanda Türkiye'nin katıldığı sivil ve askerî faaliyetlerdir. Bu
kaynağın kullanımı, Dışişleri Bakanlığıyla koordinasyon tesis edilerek
Başbakanlığın oluruyla gerçekleşmektedir.
Avrupa
Birliğinden sağlanan mali yardımlar çerçevesinde 2011 yılında Başbakanlık
Teftiş Kurulunca “Yolsuzlukla Mücadele Politika ve Uygulamalarının
Koordinasyonunun Güçlendirilmesi” ve Kamu Görevlileri Etik Kurulunca “Kamuda
Etik Kültürünün Geliştirilmesi” isimli projeler yürütülecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken Başbakanlık merkez teşkilatının
2011 yılı Bütçe Kanunu ile 2009 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarılarına ilişkin
görüşmelerine katkılarınız ve gösterdiğiniz ilgi için gerek Sayın Başbakanımız
gerekse şahsım adına teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Vakıflar, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili sunuş konuşmalarımı bu şekilde yapmak
istemiyorum. Biraz önce konuşmalarını yapan ve değerli katkılarda bulunan
milletvekili arkadaşlarımızın temas ettiği konulara cevap vermek suretiyle
belki o bütçeleri de konuşmuş olacağız.
Sayın Bülent
Baratalı konuşmasında, her zaman olduğu gibi, olumlu, pozitif bir yaklaşımda
bulundu. Vakıflarla ilgili olarak gerek Komisyonda gerek Komisyon dışında da
her zaman uyarıcı ve destekleyici konuşmalar yapıyor, kendisine teşekkür
ediyorum.
Bezmiâlem Vakıf
Üniversitesi, geçtiğimiz yıl Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetiminde belli
vakıfların iştirakiyle kurulan iki üniversitedir. Bu üniversitelerin kanunları
Meclisimizden çıkmıştır. Bu Vakıflar Kanunu’nun 52’nci maddesinde üniversite
kurulmasının kanuni dayanağı da bulunmaktadır.
Sayın Baratalı’nın söz konusu ettiği konu önemli bir konudur
çünkü ecdadımızın sadece fakirlerin ve yoksulların karşılıksız olarak tedavi
görmesi amacıyla bağışladığı bu hastanenin ne duruma geldiği bir tartışma
konusu olmuştur. Hatta bu kanunlarla ilgili olarak, bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Anayasa Mahkemesine de bir müracaatı bulunmaktadır.
Ben sadece
açıklamak için şu bilgiyi veriyorum. Vakıflar Meclisi kararımızda Bezmiâlem Valide Sultan’ın vakfiyesi doğrultusunda yüzde 20
oranında, fakir ve garip hastalara çağın gereklerine uygun, ücretsiz teşhis ve
tedavi şartı getirilmiştir. Bu aynen devam etmektedir.
Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesinin kurulacak üniversiteye mülkiyetinin
devri söz konusu değildir, sadece intifa hakkı verilmiştir.
Yine, Vakıflar
Meclisi kararımızda, bu üniversitelerde okutulacak öğrencilerden yüzde 20
oranında, ihtiyaç sahibi ailelerin çocukları için tam burslu olarak okutulması
şartı da bulunmaktadır. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi şu anda üniversiteye bağlı araştırma ve
uygulama hastanesi olarak hizmete devam edecektir.
Bildiğiniz gibi,
ikinci vakıf üniversitemiz de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesidir, geçtiğimiz
günlerde akademik eğitim yılına başlamıştır.
İzmir ve
Manisa’da yapılan bazı vakıf çalışmalarında, daha doğrusu restorasyonlarda
yolsuzluklar saptandığı ve bununla ilgili olarak neler yapıldığı söz konusu
edilmiştir. Bu konuda da Sayın Baratalı haklıdır. Ancak şunu öncelikle
söylemeliyim, kendisi de her zaman takdir etmiştir: 2003 ve 2009 yılları
arasında, bizim, İzmir’de yaptığımız restorasyon
çalışmaları tam 71 adettir. Bunun içerisinde Urla, Tire, Selçuk, Ödemiş,
Menemen, Menderes, Konak, Karaburun, Bergama, Çeşme’de bulunan camiler,
külliyeler, mescitler, hanlar ve diğerleri bulunmaktadır, 71 adet. Şu anda da
tam 4 tane restorasyon devam etmektedir, bunlardan
birisi Hisar Camisidir, Hacı Mehmet Ağa Camisidir ve diğerleridir.
Aynı şekilde
Manisa’da 2003-2009 yılları arasında 41 adet eser restore edilmiştir, şu anda
da 6 tanesinin restorasyonu devam etmektedir.
Görüldüğü gibi
kapsamlı bir çalışma yapılmaktadır ve bu da halkımız tarafından takdirle
karşılanmaktadır.
2004 ve 2008
yılları arasında, yani benim Bakanlık görevime gelmeden önce, bir vesileyle, 38
adet proje temini, 41 adet restorasyon, 23 adet işle
ilgili müşavirlik hizmetinin mevzuata ve restorasyon tekniklerine uygun olarak
yapılmadığı, bu tespitler üzerine de bizzat Genel Müdürlük tarafının -18 Mayıs
2007- talimatıyla inceleme ve soruşturma çalışmaları başlatılmıştır, daha sonra
da bu, soruşturmaya dönüştürülmüştür. Olayların üstünün kapatılması veya
raporların rafa kaldırılması söz konusu değildir. Bu konuda hassasiyetinizi
paylaşıyoruz ve takipçisiyiz. İnceleme ve soruşturma
çalışmaları 2009 yılında tamamlanmış olup bu çalışmalar sonucunda 1 personelin
sözleşmesi feshedilmiştir, Bölge Müdürü dâhil 6 personel hakkında cumhuriyet
savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur, 2 personel hakkında disiplin
yönünden işlem tesis edilmiştir; fazla ödeme olarak tespit edilen 8 milyon 909
bin 872 liranın ilgili personel ve yüklenicilerden tahsili için tazmin yönünde
işlemler başlatılmıştır. Toplam 30 adet firma ve kişi de kamu
ihalelerine girmekten yasaklanmıştır.
Manisa Demirci
Yakup Çelebi Camisi, Manisa Kula Emre Camisi, Urla Denizli Camisi, yanlışım yoksa, Kemeraltı Camisi ve Merkez Çorakkapı Camilerinin onarımları tamamlanmış ve kabulleri
de bitmiştir. Hâlihazırda ibadete açık olan camilerle ilgili bir problem söz
konusu değildir.
Vakıf kültür
varlıklarının projelerinin hazırlattırılması ve restorasyonlarının
gerçekleştirilmesi işlevi Vakıf Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliği’ne göre
gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, ihaleler de Genel Müdürlüğümüz İnternet
sitesinde yayınlanarak yeterli katılım ve rekabetin sağlanmasına azami gayret
sarf edilmektedir. İhaleler açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Bu kapsamda, ihalelerde restorasyon işini üstlenecek
yüklenicilerin seçiminde tecrübe ve deneyimlerini gösteren iş deneyim şartı,
restorasyon işinde işin başında belirli bir süre deneyimi olan mimarların
bulunma şartı getirilmiş, bu noktada seçici davranılmaktadır.
Bir sorunuz da İstanbul’da Kaptanı Derya Halil
Paşa Camisi’nin ne olduğu konusudur. Bu konuda daha evvel sizlere cevap
verilmiş olması gerekir. Bir yazılı cevap var. Bununla vaktimi geçirmeyeyim.
Size ayrıca takdim edeyim müsaade ederseniz.
Değerli
arkadaşlarım, vakıf taşınmazlarının tespit ve belgelenmesi çalışmalarında
teknolojinin elverdiği en son bilişim altyapısına sahibiz. Hâlihazırda
taşınmazlarla ilgili tüm bilgi ve belgeler dijital ortama aktarılmış olup,
geliştirilen yazılım sistemleriyle, taşınmazlar dijital ortamda takip
edilmektedir. Bu çerçevede Coğrafi Bilgi Sistemi, Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi,
Vakıf Bilgi Yönetim Sistemi, Vakıf Taşınmazları Yönetim Sistemi ve Sanat
Eserleri Bilgi Yönetim Sistemiyle bilişim altyapımız tamamlanmıştır. Bu
konularda bir eksikliğimiz bulunmamaktadır.
Sayın Baratalı
konuşmaları sırasında Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak
da bir iki konuya temas etti. “Yurt dışı görevlere iletişim fakültesi
mezunlarının atanması gerekirken, neredeyse ilköğretim mezunu kişiler
atanmaktadır.” Bu doğru değildir. Yurt dışına atama veya geçici
görevlendirmeyle tayin edilenlerin tamamı üniversite mezunudur. Bizim kanun
hükmünde kararnamemize göre iki yıllık süre yeterli olmasına rağmen, yurt
dışına görevlendirilenlerin tamamı, Genel Müdürlük emrinde en az beş yıl
çalışanlardır.
Türkiye’de ifade
ve basın özgürlüğünün bulunmadığı şeklindeki sözleri… Bunları geçtiğimiz
günlerde yapılan bazı toplantılarda da dile getirmiştim. Basın Kanunu’muz yazılı basınla ilgili, RTÜK de radyo ve
televizyon yayıncılığıyla ilgili konuları düzenlemektedir. Şüphesiz, şu anda
haklarında dava açılmış ve bu davalar sebebiyle mahkûmiyet kararları alınmış,
cezaevinde veya cezaevine girmek üzere olan basın mensubu arkadaşlarımızın
bulunduğu bir vakıadır. Bu konudaki rakamlar muhteliftir. Bu rakamların
içerisinde, gazeteci sıfatını taşımasına rağmen başka suçlardan, diyelim ki adi
suçlardan veya terörle mücadele kapsamında kalan suçlardan da hüküm giyenler
vardır sayıları az olmakla birlikte ama sanıyorum, Sayın Baratalı’nın
da, hepinizin de söz konusu ettikleri, düşüncelerini ifade etmekten, yazmaktan,
çizmekten, gazete çıkarmaktan dolayı cezaların alınmış olmasıdır. Basın Kanunu’muzda üç madde bunlarla ilgilidir ve genelde idari
para cezası ve buna eş değerde başka yaptırımlar söz konusudur ancak Türk Ceza
Kanunu’nun özellikle üç maddesi, soruşturmanın gizliliğini ihlal veya adli
yargıyı etkilemeye teşebbüs ve ona benzer bir maddeyle ilgili olarak çok sayıda
dava açılmaktadır. Soruşturmanın gizliliği esastır, Ceza Muhakemesi Kanunu bunu
öngörüyor. Bunu esas olarak kabul edince, peki bu maddelerden dolayı ceza almak
acaba keyfî mi? Muğlak olan ifadelerin yorumlanması
suretiyle mi veriliyor? Acaba suçun unsurlarını daha belirgin hâle getirsek,
geçtiğimiz günlerde yaptığımız bir yasama çalışması gibi, bu arkadaşlarımızın
mağduriyeti önlenebilir mi? Bu konuda, hem Başbakanlık Basın-Yayın hem de
Adalet Bakanlığımızla ilgili çalışmalar yaptık. Çalışmalar önemli bir noktaya
geldi. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin bir toplantısında, daha
sonra Anadolu Ajansının bir uluslararası toplantısında da bunun ana dinamikleri
üzerinde durmuştum. Suçun unsurlarını netleştiriyoruz ve ceza hadlerini daha
aşağılara çekiyoruz. Böyle bir düzenleme bütçe dolayısıyla belki aralık ayı
sonuna kadar gelmeyebilir ama emin olun ki herhâlde, ocak ayında bunu hep
beraber gerçekleştireceğiz.
“Yerel basına ne
tür destek sağlanıyor?” Hemen hemen yirmiye yakın
desteğimiz var. Ücretsiz haber ajansı aboneliği yapıyoruz, yılda iki defa yerel
medya eğitim semineri, İnternet sitemizden Anadolu Haberler Bülteni
yayınlanıyor, yerel basına tasarım, mizanpaj gibi
teknik altyapı desteği veriyoruz, Anadolu Basını Özendirme Yarışı yapıyoruz,
yerel gazeteciler için mesleki gezi ve değişim programı başlatıyoruz, TRT’de
yayınlanacak “Anadolu’nun Sesi” programı ile yerel medyayı ülke gündemine
taşıyoruz, birtakım sosyal haklar ve basın kartında da iyileştirmeler
sağlıyoruz. Vaktim bu kadar izin veriyor, müsaadenizle bu konuyu geçmek
istiyorum.
Sayın Sırrı Sakık’ın konuşmasıyla
bağlantılı olarak, asıl bir başka konuyu belki sözlerimin sonunda ifade
edeceğim ama RTÜK’le ilgili eleştiriler yapılırken -başka arkadaşlarımızın da
bu konuda eleştirileri oldu- televizyonlardaki bazı dizilerde şiddete
yönlendirilme veyahut da ırkçılık yapılması, Türkiye’deki bütünlüğümüzü
bozacak, bizi birbirimize düşman edecek, infiale sevk edecek ögeler bulunduğu şikâyeti yapıldı. Bu şikâyetinizde tamamen haklısınız. Maalesef bazı
televizyonlarımızdaki diziler rating uğruna veya
ideolojik sebeplerle bu ölçüde olabiliyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu bu
konuda resen de şikâyet üzerine de inceleme başlatıyor, rapor tanzim ediyor ve
buna göre bir müeyyide uygulamasına gidiyor.
Sadece, sözünüzün
arasında, konuşmanızın arasında bir “Vadi...” tam özel ismini söylemeyeyim,
böyle bir diziyle ilgili olarak “Ne yapıldı?” diye sormuştunuz. Bizim şu andaki
mevcut yasamıza göre önce uyarı, sonra program durdurma ve diğer müeyyideler
geliyor. Yeni RTÜK Kanunu’nda suçun vahametine veyahut da işlenen -ne diyeyim-
temanın vahametine göre, en ağırından başlamak üzere, bir müeyyide sistemi
getirdik ama bu diziyle ilgili olarak 3 kez para cezası verilmiştir. Ayrıca,
pek çok defalar da uyarı ve program durdurma cezası verilmiştir. “Hâlen devam
ediyor.” derseniz aynı ögelerle birlikte, esasen
bizim şikâyetimiz de budur çünkü mevcut RTÜK Kanunu’na göre vereceğiniz her
müeyyide maalesef uygulanamamaktadır. En küçüğünden başlamak zorundasınız ve
hepsinde yargı yolu var, kesinleşmeden de bunu infaz etmek mümkün olmuyor.
Sayın Cumali Durmuş da konuşmalarında yine RTÜK’le ilgili olarak
bazı konulara temas etmişti: “RTÜK’ün 50 televizyon izleyebildiği, hiç radyo
dinlemediği...” Bunlar doğru değil. Şu anda RTÜK merkezinde Sayısal Kayıt Arşiv
ve Analiz Sistemi, “SKAAS” dediğimiz bir sistemle 110 televizyon sürekli
izlenmekte ve kayıt tutulmaktadır. Radyolar bölge müdürlüklerinde dinlenmekte,
Ankara’da 72 kadar radyo dinlenmektedir. Ayrıca, emniyet müdürlüklerinde de
dinlenmektedir. 110 televizyon SKAAS kapsamında, 72 radyo yine bu kapsamda, 181
il ve ilçe yayınında da kayıtlar Ankara’ya getirilmektedir.
Yine Sayın Durmuş’un konuşmasında ifade edilen “Terör örgütü yanlısı
yayın yapmak veya bu yayınlara bir şey yapılmadığı...” Bu da doğru değildir
çünkü 3984 sayılı RTÜK Kanunu’nun 4/y fıkrası suç örgütlerinin korkutucu ve
yıldırıcı özelliklerinin yansıtılmaması amacını getirmektedir. 4/y maddesini
ihlalden yani biraz evvel okuduğum yayın ilkelerine aykırı yayın yapmaktan 2010
yılının ilk on ayında 10 müeyyide uygulanmıştır. 2005 ile 2010 arasında ise
toplam 80 müeyyide uygulanmıştır. Bununla ilgili şikâyetler de hem izleme sonucu
hem de bireysel şikâyetler tarafından dikkate alınmaktadır.
İzleyicilerin
televizyon yayınlarından duydukları memnuniyetsizlikler, RTÜK tarafından
gerçekleştirilen televizyon izleme eğilimleri, radyo dinleme eğilimleri,
kadınların televizyon izleme eğilimleri gibi farklı kamuoyu araştırmalarıyla
tespit edilerek sonuçlar yayıncılarla paylaşılmaktadır. Biraz önce söylediğim
yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını
kışkırtıcı nitelikte olmaması gerekir. Bunlarla ilgili 2002 ile 2010 arasında
206 müeyyide uygulanmıştır. 1 Ocak 2010’la hemen hemen
geçtiğimiz ay arasında da 13 müeyyide uygulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bugün bütçesi olmamasına rağmen, Değerli Arkadaşımız Plan
Bütçe Komisyonunda da ve her fırsatta da ileri sürdüğü –Sayın Osman Kaptan
Arkadaşımdan bahsediyorum- TRT’yle ilgili bazı konuları gündeme getirdi. Ben prensip olarak, konuştuğumuz konudan farklı olanlara gerçekten
Meclis Başkanımızın da bağlı olduğu İç Tüzük sebebiyle cevap vermemeyi
yeğliyorum ama bu davranış devam ediyor ve bu aslında sadece TRT’yle ilgili
değil, burada hazır bulunmayan, cevap vermek imkânı olmayan Anayasa Mahkemesi
Başkanı gibi veya bir başka kurumun mensubu gibi, isim zikredilerek,
kendilerini küçültücü bazı konuşmalar da yapılmaktadır. Bu herhâlde
doğru bir şey değildir. Yani kendisini savunma imkânı yoksa,
bir yerden müdahale edip “Hayır, öyle değil. Ben şunu açıklamak istiyorum.”
diyebilmesi mümkün olmayan bir kişiyi burada özel ismiyle ortaya koymak doğru
değil. Kanaatimi paylaşıyorum. Sayın Başkanlar da zaten bunlara azami dikkati
gösteriyorlar. Ama TRT âdeta böyle vur abalıya kabilinden eleştiri konusu
yapılıyor. Bu eleştirilerin bir kısmı doğru olabilir ama söze getirdiğiniz,
gündeme getirdiğiniz konularda haklı değilsiniz.
Bakınız, sadece
birkaç cümleyle bunu açıklamak istiyorum. TRT Genel Müdürünün şahsından hep
bahsediyorsunuz. Genel Müdürlük bir kanuna kavuştu. Genel Müdürü var, Yönetim
Kurulu var, Yönetim Kurulu üyeleri var. Bu Genel Müdürün göreve geldiği 23
Kasım 2007 tarihinde personel sayısı 7.500 kişiydi, bugünkü sayı, bu süre
içerisinde yani üç yıldan bu yana 9 yeni televizyon kanalı açılmasına rağmen
-şu anda TRT’nin 14 kanalı var- 3 yeni dergi çıkarılmasına, 5 yeni radyo
kurulmasına rağmen 7.365 kişidir. Yani göreve geldiği günden daha az elemanla
bugün TRT hizmetlerini yürütmektedir ve çoğu zaman söylüyorsunuz: “Ben bu
kadrolarla 40 tane kanal kurarım.” Ee bunun doğru
olduğu da ortaya çıkıyor. Çünkü 9 kanal bu dönemde açılmıştır. TRT Arapça’dan, TRT Şeş’ten, TRT Turizm ve Belgesel Kanalından,
TRT Anadolu’dan bahsediyorum. Sizler de bunları herhâlde çok iyi biliyorsunuz.
“Yandaş” diye
isimlendirilen basından 35 kişi alındığı, diğer basından hiç kimsenin
alınmadığı: TRT konusunda bana sürekli sözlü ve yazılı soru önergeleri geliyor,
hepsini cevaplandırıyorum. Bu konu da orada cevaplandırılmıştır ama inanın ki
bu haksızlıktır. Biz, şu basın veya şu radyo veya bu televizyon veya şu gazete
diye ayırt etmiyoruz. İşini iyi yapan, yayıncılıkta başarılı olan, arkasında
herhangi bir şaibesi bulunmayan gazetecilerle çalışmak bizim görevimizdir ve şu
anda 50’den fazla, hemen hemen basının bütün -ne
diyeyim ona- her yönünden ve her tarafından arkadaşlarımız çalışmaktadır.
Bunlar isim isim de daha önce soru önergeleriyle
bildirilmişti. Ben, Meclis kürsüsünden isim açıklanmasını doğru bulmuyorum ama
yeri geldiği ve arzu ettiğiniz zaman da bunlar açıklanabilir.
TRT’ye naklen
geçiş yöntemiyle zabıt kâtibi gibi mesleklerin alındığını ama iletişim
mezunlarının alınmadığını belirtiyorsunuz. İletişim fakültesi mezunlarının
özellikle bu alanda yeterince iş bulamadıkları kanaatini ben de taşıyorum. Bu
yüzden, bana bağlı olan kurumlarda -TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın- halkla
ilişkiler ve iletişim fakültesi mezunlarının mutlaka değerlendirilmesi
gerektiğini söylüyoruz ancak biliyorsunuz ki KPSS puanı, belli bir noktaya
gelince ayrıca özel bir yarışma sınavı ve arkasından mülakatla bu işler oluyor.
Sadece iletişim fakültesi mezunlarına pozitif ayrımcılık tanıyarak diğer
fakülte mezunlarını bunun dışında tutmanın da herhâlde doğru olmadığını
düşünüyorum.
Naklen yöntemiyle
TRT’ye girenlerin büyük bir kısmı iletişim mezunudur. 100’e yakın iletişim
mezunu naklen geçişle alınmış, bunların da isimleri bizim tarafımızdan
mahfuzdur. TRT’ye alınan basın müşavirlerinin tamamı iletişim mezunu ve sarı
basın kartı sahibidir. Bu kişilerin kendi mesleklerini icra edecekleri TRT’ye
gelmelerinden daha doğal bir şey olamaz.
Sayın Osman
Kaptan, konuşmanızda TRT’yi “Tayyip Radyo Televizyonu” olarak nitelendirdiniz.
Bu benzetme size aittir ve siz iddia ediyorsunuz ki TRT’de çalışan herkes veya
TRT’ye alınan her kişi AK PARTİ Hükûmetine veya İktidarına
yandaştır, onların verdiği görevleri yerine getiriyor ve onlarla birlikte
hareket ediyor. Bu çok bütüncül bir kötülemedir. TRT buna müstahak değil. Bu
yanlıştır. O kadar yanlıştır ki, mesela siz TRT kadrosunda olup da bazı
bakanların yanında çalışan TRT çalışanlarını söylüyorsunuz ama unuttuğunuz bir
gerçek var. Sayın Deniz Baykal’ın da, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
da en yakınında, en azından dört beş yıldır çalışan ve onların her ikisine
sizlerden çok daha yakın olan 2 görevli var, birisi Baki Özilhan,
birisi de Baha Ülgen’dir. İkisi de TRT mensubudur,
TRT’den maaş almaktadır ve TRT’den geçici görevle Cumhuriyet Halk Partisinde
görevlendirilmiştir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ne alakası var?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok alakası var. O kadar şeyler
söylüyorsunuz ki sonunda mecbur kaldım. Bu ikisi de değerli insanlardır. Meclis
Başkanlığım dönemimde Baki Özilhan’ın ne kadar
dürüst, çalışkan, başarılı bir gazeteci olduğunu bilen bir insanım. Ama sanki
bütün TRT çalışanları AK PARTİ’nin emrinde ve
hizmetinde. Hayır. Büyük bir kurumuz biz ve bizden istenen elemanları da her
partiye tahsis etme noktasında şüphesiz, milletvekillerimize veya genel
başkanlara, bugüne kadar devam ettik.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bizim talebimiz üzerine geldiler.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Baki Özilhan
ve Baha Ülgen için, TRT mensubu olması, TRT’den maaş
alması, geçici görevle Cumhuriyet Halk Partisinde görevlendirilmiş olması bir
eksiklik değil. Ama başkaları için bulduğunuz eksikliği bu arkadaşlar için
görmüyorsanız, sadece onu hatırlatmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Emsal değil Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın…
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Eleştirileri bununla mı göğüslüyorsun?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hayır. Lütfen… Lütfen…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – 500 tane örneği var.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ona da geleceğim, ona da
geleceğim.
Bakın, Şahin Mengü salonumuzda bulunuyor. Sayın Mengü’nün
değerli kızları da daha bir ay öncesine kadar TRT Türk’ün Tahran muhabiriydi.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa)
– Hayır, hayır, hayır…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sizin hiçbir zaman kadronuzda olmadı, Haber One
Ajansının Tahran temsilcisiydi.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Biliyorum, aynı şeyi söylüyorum
ben de.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sizin kadronuz değil ki. Sizin kadronuz değil ki Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakın arkadaşlar…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sizin kadronuz değil. Bana Genel Müdürünüzün yazısı var.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hayır, ben sorulmasa söylemezdim,
niye söyleyeceğim?
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Genel Müdürünüzün yazısı var “Bizimle alakası yoktur bu personelin.”
diye, hadise bu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Elbette…
Şunu söylüyorum:
TRT Türk TRT’nin kanallarından biridir. TRT Türk’e haber yayını yapan, haber
akışı yapan One Ajans… Onlarca sorunuz var “Kimdir bu
One Ajans?” diye. One
Ajansın Tahran şubesinde muhabir olarak çalışan arkadaşımız Sayın Mengü’nün çok değerli kızlarıydı yani bunda gocunacak bir
şey yok. Şimdi de başka bir özel televizyon kanalında gazetecilik yapıyor. Yani
TRT cüzzamlı bir kuruluş değil, TRT ayıplı bir
kuruluş değil; TRT’de çalışmak bir onur, bir şeref, ben bunu söylemek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, şu anda TRT’nin temizlik ihalesini alan firmanın çok değerli
arkadaşlarımızla başka bir ilişkisi var ama sözü uzatmayacağım. Eğer elinize
taş alıp da camları kırmaya başlarsanız kendi camınızın kırılma ihtimali
olabilir, lütfen bu konulara dikkat edin.
TRT sizin
oyuncağınız değil…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin oyuncağınız, sizin.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sizin oyuncağınız da değil.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – TRT’de de, başka kurumlarda da
kimlerin hangi siyasi parti mensubu olduğunu, kimlere çalıştığını az çok
biliyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Açıklayın…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama lütfen herkesin, her şeyin
açıklanacağı bir zeminde değiliz.
Meclis Başkanlığı
zamanında “Burada kimler, kimler çalışıyor?” diye sorulduğunda ben bir çalışma
yaptım. Sayın Anadol’la o zamanlar biz çok iyi
görüşürdük.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Bakan, sirkatin söylüyorsun, şecaat arz ederken sirkatin
söylüyorsun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Burada her partinin genel
başkanının, milletvekillerimizin, bakanlık yapmış insanların yakınları görev
aldı. Bunların isimlerini az çok biliyorum, envanteri
var ama bu çok doğal bir şey, bunu kötülemeye gerek yok. Sadece AK PARTİ’ye husumet içerisinde “Şu sizin bilmem neyiniz.” diye
ortaya çıkarsanız bu yanlış olur.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Ölçüyü kaçırdın, ölçüyü.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Onun için, TRT daha düne kadar
yani 2007’den öncesine kadar hakkında kitaplar yazılan, “çiftlik” diye
nitelendirilen, sivil ve askerî bürokrasiden, yüksek yargıdan, siyasetten çok
önemli insanların kızlarının, baldızlarının, kardeşlerinin, amcalarının iş
bulduğu bir çiftlikti; bugün o şekilde değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TRT’yi korumak zorundayız, böyle şey olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Şimdi de sizin çiftliğiniz!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz sorduğunuz
için size dönerek söylüyorum ama Genel Kurula hitap ediyorum. Söylediğiniz her
konuyu araştırarak ve vicdanen düşünerek hareket etmeniz lazım. Sadece 1
arkadaşımızı, 2 arkadaşımızı göstererek bir kurumu bütünüyle kötülemek elbette
doğru değil. TRT yayınlarını izlemiyor olabilirsiniz ama bugün TRT yayınlarını
binlerce, milyonlarca insan izliyor. Sadece TRT Arapça kanalının 300 milyondan
fazla izleyicisi var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakanım, dava açılmadı mı 3 tane daire başkanı hakkında.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – TRT Şeş’in 100 milyondan fazla
izleyicisi var, TRT Haber’in Türkiye'de rating’i çok
yüksek. Niye bunları kötüleyelim? On dört tane kanal açmış bir kurumun bu kadar
iyi faaliyetlerini görerek göz kapatmak yerine “Teşekkür ederiz ama şöyle olsa
daha iyi olurdu.” demek doğru düşmez mi değerli arkadaşlarım?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Dava açıldı hakkında 3 tane daire başkanının.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – 3 tane daire başkanı hakkında dava açıldı Sayın Bakanım, savcılık
iddianamesi ortada.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen, ben
kimseyi incitmemeye çalışıyorum ama orada bunu konuşuyoruz, burada bunu
konuşuyoruz, kulise çıkıyoruz bunu konuşuyoruz. Yahu, TRT’den, şu elinize
tutuşturulan kâğıttan başka bildiğiniz bir şey yok mu Allah aşkına, onu
söyleyin onu konuşalım.
Ben şu kadar,
bana bağlı kurumların bütçesini size sunmadım. Neden? Bunları zaten
biliyorsunuz. Plan Bütçe Komisyonu… Yazıldı ve yayınlandı. Ben sadece sizin
sorularınıza cevap vererek -çünkü oradaki on dakika buna yeterli olmayacak-
sizi aydınlatmaya çalışıyorum ama burada bütçesi konuşulmayan bir kurumu, vur
abalıya, her gün dövmeye kalkıyorsunuz; yazıktır, günahtır. TRT’den eleman gönderilmiş,
Anayasa Mahkemesi Başkanının düğününde çalmışlar söylemişler. Bunun Plan Bütçe
Komisyonunda cevabı verildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı özel olarak yazı
gönderdi bunu iddia eden arkadaşımıza. Bunlar kadrolu sanatçılar değil, akitli,
sözleşmeli sanatçılar; bunların herhangi bir yere gidip program yapmasına engel
yok ve Anayasa Mahkemesi Başkanı not gönderiyor, “2 milyar 800 milyon da
ödedim.” diyor. Bunu böyle sakız gibi burada her defasında çiğneyerek kendisi
hazır bulunmayan bir insan için bunu bir küçültme vesilesi yapmak çok doğru
değil arkadaşlar.
Bakınız, değerli
kardeşlerim, burada MHP Grubu adına konuşan bir arkadaşımız, Sayın Özkan, Hükûmet olarak bizi çok yaralayıcı, çok rencide edici bir
konuşma yaptı. Tutanak elimde, ikinci bir hata yapmak istemiyorum bunları
okumak suretiyle. Bu tutanakları herkes alabilir, herkes okuyabilir. Eminim
basın mensupları da bu tutanakları okuyacaktır. Bizi terör örgütüyle baş başa
vermekle, onlarla anlaşmakla, onların başındaki adamı Başbakan veya bir başka
şey yapmakla itham eden çok yakışıksız, çok çirkin bir konuşma. Bu, nereden
bakarsanız bakın kabul edilecek bir konuşma değildir. Sayın Şandır ve
arkadaşları da eminim yani yapılan bu konuşma sebebiyle üzülmüşlerdir. AK PARTİ
Grubu adına bir arkadaşımız cevap verdi, ben de Hükûmetim
adına bir cevap vermek istiyorum: Bu külliyen yalandır. Böyle bir iddia ve
iftira “belki” sözleriyle geçiştirilemez ve hatta, şu
eksikliği söylemem gerekir: “Bu Öcalan denen kişiyi siz gelir Meclise de sokar,
Başbakan da yaparsınız.” Bu, Öcalanı’ı methetmektir
aslında, Öcalan’ın propagandasını yapmaktır. Bunu söylüyorsunuz da Bengi
Yıldız’ın “Sayın Öcalan” demesine niye karşı çıkıyorsunuz? O, sadece “sayın”
kelimesiyle belki bu saygısını ifade ediyor, siz onu Başbakanlık noktasına
kadar bile getirmeye çalışıyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
fevkalade yanlış bir şey. Bu arkadaşımız, Meclis Başkanlığı bütçesi üzerinde de
konuşuyor. İç Tüzük’ün 176’ncı maddesi “Başkanlık Divanı bütçeyi sevk eder.”
diyor, altında imzası olan bir bütçenin aleyhinde konuşamaz. İç Tüzük’ün 42’nci
maddesi, “Komisyonda muhalefet şerhi yazmamışsa, aleyhte düşüncesini ifade
etmemişse, kürsüye çıkıp aleyhte konuşamaz.” diyor. Geçen sene de bunu yaptı,
bu sene de bunu yapıyor değerli arkadaşlar. Yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kurallarını Başkanlık Divanı üyeleri eğer kullanmayacak ve onlara
cesaret vereceksek biz böyle çok yanlış bir iş yaparız. O yüzden arkadaşımızın
konuşması tutanakta, inşallah çıkarılmaz, bütün web sitemizde de yayınlandığı
için pek çok insanın da bilgilerine mutlaka sunulacaktır.
Bir cümleyle
sözlerimi toparlamak istiyorum: Şahin Mengü
arkadaşımız “Örtülü ödenek rakamı başlangıçta çok küçük gösteriliyor. Bunun
nedeni nedir? Bu ödenek kapsamında ne kadar harcama yapılmaktadır?” Hepimiz
biliyoruz, 5018 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesinde örtülü ödeneğin tanımı
yapılmış ve bu ödenekten nerelere harcama yapılacağı açıkça belirtilmiştir.
Kanun’da örtülü ödenek “…kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri,
Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri,
siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet
icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek” olarak
tanımlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Miktarı ne kadar?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Uluslararası ya da ulusal ölçekte
meydana gelebilecek ve örtülü ödenek harcamasını gerektirecek gelişmeler
önceden öngörülemediğinden, bütçe yılı başında bu ödenek için sadece tertip
açılmakta, daha sonra ortaya çıkan devlet ihtiyaçlarına göre yıl içinde aktarma
yapılarak harcama gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, başlangıçta tahmin edilen
bütçe ile gerçekleşen bütçe karşılaştırması bu ödenek için söz konusu değildir.
Kanunla çerçevesi çizilen hususların dışında bu ödenekten Başbakanlık için
yapılmış herhangi bir harcama yoktur. Başbakanlığın açıklık ve şeffaflık
politikası gereğince, örtülü ödenekten yapılan harcamalar 2006 yılından beri
Başbakanlık faaliyet raporlarıyla kamuoyuna açıklanmaktadır. 2010 yılında
örtülü ödenekten şu ana kadar 383 milyon 170 bin 247 lira harcanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Sırrı Sakık konuşmasında önemli
konulara temas etti; Meclis başkanlarını seyahatleri itibarıyla eleştirdi,
Kürtçe konuşmaktan bahsetti, TRT’den ve RTÜK’ten bahsetti. Bir kısmına cevap
verdim ancak şu konuyu da açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum çünkü
kendileri büyük bir samimiyetle bunu söylediler. Kürtçe bir dildir,
kültürümüzün önemli bir ögesidir. Ana dili olarak
bunu konuşan milyonlarca insan vardır hem Türkiye'de hem bütün coğrafyada, bunu
inkâr etmek akıllılık değildir. Bunu inkâr edenler otuz sene evvel, kırk sene
evvel, elli sene evvel bu ülkede oldu, şimdi onların yüzüne bakan yok, kendileri
de çok mahcup. Bu dil var ve yaşıyor. Bu dilin alfabesi var, grameri var,
edebiyatı var, folkloru var, bunu inkâr etmek akıl kârı bir şey değil. Elbette bunu bildiğimiz için, bugüne kadar yapılan düzenlemelerle taa 2000, 2001 yılından başlayarak -o günkü hükûmeti eleştirmiyorum, doğru olanı yaptılar- Avrupa
Birliği sürecinde sıfırdan başlayarak bir noktayı bir özgürlük alanı hâline
getirmek istediler ama bugün, en son, bizim RTÜK’te yaptığımız yönetmelik
değişikliği ile kendi ana dilinde günlük lisanını konuşan insanların yirmi dört
saat televizyon ve radyo yayınına izin verildi. Komisyonda açıklamıştım,
on beş tane yerel televizyon, radyo, iki tane de ulusal televizyon, Kürtçe, Zazaki, Sorani, Arami, bu dillerde yayın yapmak üzere de izin aldı. Bunlar
her yerde konuşulabilir, her yerde bunun önü açık. Biz bunun da kapanmasını hiç
düşünmeyiz. Sanıyorum ki hepimiz bu kanaatteyiz. Ama yapılan bir iş var. Grup
toplantısında veya Meclis Genel Kurulunda Kürtçe konuşuyorsunuz. Bu Kürtçe
konuşmak şu anlamdaysa belki makul olarak karşılayabiliriz: Yani “Siz bunu
inkâr etmeyin, ‘bilinmeyen bir dil’ olarak da yazmayın. Bu bize hakarettir. Bu
dil vardır ve işte ben onu konuşuyorum. Dünyanın gerçeği de budur.” diyorsanız
ki ben öyle anlıyorum…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Aynen, evet, onun için yapıyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Aynen öyledir Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tamam, peki. Ama şunu söylemem
lazım, ben meseleye başka bir açıdan bakacağım: Şimdi, siz burada konuşuyorsunuz,
bu tutanakçılar da bunları yazıyor. Bu Meclisin hafızası bu gruptur. Benim için
İşletme Yapım Müdürlüğü o kadar önemli değildi, Kültür Sanat o kadar önemli
değildi ama burada bir hatayı affetmedim ve beş yıl boyunca bu tutanakçı
arkadaşlar kim burada ne söylüyorsa onu zapt etmekle mükellef.
Şimdi, bu
arkadaşlarımızın hiçbirisinin Kürtçe bilmediğini düşünelim.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – 2 kişi de bilen gelsin.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir saniye, bir saniye… Karşılıklı
tartışmayacağız. Ben kanaatimi ifade ediyorum.
550
milletvekilimiz var. Ben eminim, içinde benim de olduğum 400 arkadaşımız bu
dili bilmiyor. Siz konuşuyorsunuz, çok da güzel bir şey söylüyorsunuz belki,
temennide bulunuyorsunuz ama ben anlamıyorum. Anlamıyor, anlamıyor… Anlayanlar
var. “Siz de keşke öğrenseydiniz.” diyebilirdiniz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakanım ama adı “bilinmeyen dil” değil. Kürtçe konuştuğumuzu Türkiye de
biliyor artık.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakın, ona geleceğim. Lütfen Sayın
Sakık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Meclis Başkanlığı stenograflara yazı yazmış.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın şunu söylemek
istiyorum: Siz meseleye Kürtçe açısından bakıyorsunuz, ben başka bir açıdan
bakacağım. Ben sizi anlamak istiyorum. Ben sizi nasıl anlayacağım? Türkçe
konuşursanız anlayacağım çünkü siz de çok iyi Türkçe biliyorsunuz ama ben
Kürtçe bilmiyorum. Bildiğim sadece “…”(x)
SIRRI SAKIK (Muş)
– “…” (x) (x)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –Onun ötesinde hiçbir şey bilmiyorum
ama bakın, siz oraya oturdunuz, buradan bir arkadaşımız geldi, Çerkezce
konuşmaya başladı. Bu Meclisin içerisinde, ben biliyorum ki en az 20 tane
Çerkezce bilen var. Sayın Önder Sav olsaydı, çıkar üç beş kelime konuşurdu.
Bizim Nazım Ekren Hoca gelse buraya konuşur, Sait Açba gelse konuşur. Ben bunları biliyorum ama 500
milletvekili anlamaz bunu. Ne yapacağız? Siz de Çerkezce mi öğrenin
diyeceksiniz? Gürcüce konuşan pek çok milletvekili arkadaşımız var. Sayın Ahmet
İyimaya bu kürsüye gelse size de hiçbir şey
söylemeden Gürcüce konuşsa…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, birkaç dakikanızı rica edeyim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, inanın,
kimseyi aşağılamak, kötülemek, yanlış bulmak adına söylemiyorum. Burada
Çerkezce konuşan bir arkadaşımın ben üç cümlesini bilebilirim, eşim Çerkez
çünkü ama konuştuğunu anlamam. Ahmet İyimaya, ne
bileyim, bizim Eyüp Fatsa, bir başkası, Artvin’den, Ordu’dan, Bursa’dan, bir
başka yerden gelse burada Gürcüce konuşmaya başlasa bu zavallılar ne yapacak
Allah aşkına? Bu hangi dilden, nereden bilecek? Neden bunlara kabahat
buluyoruz? Buraya çıkan bir insan bilmediğimiz bir dilde konuşmaya başlasa
nereden bilecek Gürcüce mi konuşuyor, Çerkezce mi konuşuyor, Boşnakça mı
konuşuyor? Bilemez.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Bunlar çok küçük detaylar.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Bunlar devletin ayıbı.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, benim bilmemem ayıp
değil, sizin bile yarınız bilmiyor Kürtçeyi. 20 milletvekilisiniz 10 taneniz
bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar.
(x)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade
edildi.
(x)
(x) Bu bölümde, Milletvekili tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım
kelimeler ifade edildi.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Kendi içinizde Kürtçe kursu
açtınız, iflas etti, kimse gitmedi, Akın Birdal tek
başına kaldı.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar. Bir dil yasaklandı yüz yıl,
yasaklandı. Olur mu öyle şey!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Emine Ayna
arkadaşımız gelse buraya –hiç gelmiyor yeminden sonra- burada konuşsa Kürtçe
bir kelime bilmez, İstanbul lehçesiyle konuşuyor. Ben onu burada dinlerken veya
bir başka yerde dinlerken bu İstanbul Türkçesini nereden kapmış bu Hanımefendi
diye gıpta ediyorum. İçinizde Kürtçe bilmeyenler var. Nasıl iletişim
kuracaksınız bizimle? Kaldı ki… (BDP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yasaklandığı için bilmiyorlar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, kaldırın o yazıyı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Peki, topluyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Anayasa nerede? Yasa nerede? Yemin nerede?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Söylüyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Neyi söylüyorsun? Sadece anlamadığını söylüyorsun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir dakika…
Bakın,
arkadaşlar, anayasal düzenimizi bilmemiz lazım. Anayasa’nın 3’üncü maddesi
“Resmî dil Türkçedir.” diyor. Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi var, o
bunu söylüyor.
Anayasa’nın
3’üncü maddesini, Sayın Sakık, Sayın Özçelik, sayın arkadaşlarım, nasıl değiştireceksiniz?
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Değiştireceğiz Sayın Bakan, hep beraber değiştireceğiz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değiştirilmesi teklif bile
edilemeyen maddeler değil mi bunlar? Lütfen arkadaşlar, gerçekçi olalım. Nasıl
değiştireceksiniz?
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Toplumsal gerçekliğe aykırı olan her şeyi değiştireceğiz burada,
birlikte değiştireceğiz.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Peki, hangi mantığa uyuyor?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Anayasa’nın 3’üncü maddesini benim
için yapmadılar, sizin için de yaptılar. Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen
maddeler ortada dururken sizin söylediğiniz sadece temenniden ibaret kalır ama
Kürtçeyi aşağılamak, “Kürtçe yoktur.” demek, bunu inkâr etmek, Kürtleri
dağlardaki kar üzerinde yürürken “kart”, “kurt” sesi çıkaran garip yaratıklar
olarak nitelendirmek rezilliktir, yanlıştır ve büyük bir kötülüktür. (AK PARTİ
ve BDP sıralarından alkışlar) Ben bunu söylüyorum. Burada Türkçe
konuşacaksınız, ben sizi anlayacağım, siz de beni anlayacaksınız. Meclis
grubunda Kürtçe değil, Türkçe konuşacaksınız. Bu bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor.
Eğitim dilinin Türkçe olması da bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Anayasa bunu
güzel tanzim etmiş. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Ecder,
bundan niye gocundunuz bilmiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bilen, lütfen…
Sayın Özdemir…
Sayın Bilen…
İSMAİL BİLEN –
Genel Başkanınız başka şey söylüyor, çıkıp burada söylesene.
BAŞKAN - Sayın
Bilen, lütfen, arkadaşlar… Sayın Bilen, Sayın Özdemir…
Sayın Bakanım,
buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar,
inanın yani düşüncemi belki de hepimizin düşüncesi olarak söylemek istiyorum.
Ben, Kürtçenin orada veya burada konuşulmasından, yazılmasından, Mem ü Zin’in Türkçeye
çevrilmesinden, Kürtçe basılmasından rahatsız değilim ama yani Anayasa’mızın
öngördüğü bir sistem var ve bu bence doğru, sizce de doğru olması lazım. Resmî
dilimizi… Yani milletvekilinin yemini kısmında da şüphesiz bu Anayasa üzerine
yemin ettik.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Anayasa’nın doğru olmadığını söylüyoruz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Burada konuşurken belki kendinizi
tatmin ediyorsunuz ama faydalı bir iş yapmıyorsunuz, yararlı bir iş
yapmıyorsunuz. Yaraları kaşımanın, sinir uçlarına basmanın faydası yok güzel
kardeşlerim.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Biz böyle yapmasaydık siz Mem ü Zin’i çevirmezdiniz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz birbirimizi seviyoruz. Size
gelecek bize gelsin. Siyaset yapmanızı önemsiyoruz. Siz, milletimizin
siyasetinin temsilcisi olarak burada bulunuyorsunuz, başımızın üstünde yeriniz
var. Siyaset yapmanın yolu da çıkıp buraya on dakika Kürtçe konuşmakla değil
ki. Toplumun sorunlarını, bölgenin sorunlarını, açlık, fakirlik, yoksulluk,
temsildeki eksiklik…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Yani siz Türkçe konuşunca bunları mı anlatıyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …bunları burada anlatırsanız biz
dinleriz, gereğini yapmaya kalkarız.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yeterince anlatıyoruz onları zaten.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama lütfen, değerli arkadaşlarım,
bu konuyu bir istismar konusu hâline getirmemek gerekir.
Yıllarca, bir
insanın kendi kimliğini ifade etmesi üzerinde ağır baskılar uygulandı. 80’den
sonra, Kürtçe konuşmanın bile yasaklandığı bir dönem geçirdik ama bunlar bitti.
Artık ülkemizde… Her zaman söylüyorsunuz, “TRT’nin bir kanalı yirmi dört saat
yayın yaparken bu yasak da neyin nesi?” diyorsunuz, aradaki paradoksları
gösteriyorsunuz, çelişkileri gösteriyorsunuz, amenna. Zamanla yol alıyoruz.
Özgürlükler, demokrasi, Türkiye’de bir gecede, bir anda olmuyor. Bütün bunları
el birliğiyle yapıyoruz. Avrupa Birliği yolunda yapılan çalışmaları, bundan
evvelki tüm hükûmetler destekledi. CHP’nin içinde
bulunduğu hükûmetler de MHP’nin içinde bulunduğu hükûmetler, DSP’nin… Hepsi destekledi, biz de onlara
elimizi kaldırdık. Şimdi biz, ülkemizde yaşayan, kökeni ne olursa olsun, bizim
yurttaşımız olan, vatandaşımız olan, kardeşimiz olan herkesin hakkını kendi
hakkımız gibi savunmaya söz verdik, onları seviyoruz ve kucaklıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım,
sürem var ama müsaadenizi alıyorum. Yüce heyete saygılar sunuyorum, hepinize
iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu dil konusunda, tutanak konusunda, konuşmuş olduğu… Sayın Başkan,
İç Tüzük’e göre…
BAŞKAN – Dil
konusunda bir şey söylemedi, kendi kanaatlerini söyledi. Söylemesin mi efendim?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama grubumuza yönelik yanlış bir anlaşılmaya açıklık getirmek
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
yanlış bir anlaşılma yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Efendim, grubumuza…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Bakan, çocuğumun da adını vererek gerçek dışı açıklamada
bulundu.
BAŞKAN – Neyle
ilgili efendim?
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Benim adımı da vererek, çocuğumun adını da vererek gerçek dışı
açıklamada bulundu. O nedenle söz istiyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Açıklama yapacak.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakan grubumuza…
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen efendim, durun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bizim grubumuz…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bakınız…
Sayın Kaplan, müsaade eder misiniz.
Bakınız, biraz
önce, Sayın Sakık, burada çıktı, konuştu. Hatta, diğer partilere mensup olan arkadaşlarımız da “Sayın
Başkan, bu konuya niye müdahale etmediniz?” diye bize itirazda bulundu. Sayın Arınç, Bakan olarak görüşlerini ifade etti. Şimdi, burada
bir şey yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bizim grubumuzun…
BAŞKAN – Sayın Mengü…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama bizim grubumuzun…
BAŞKAN – Müsaade
eder misiniz efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bizim grubumuzun niyetini, amacını farklı bir şekilde koydu,
düzeltmek istiyorum. Yani iki dakika…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Mengü, müsaade eder misiniz efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama bizim grubumuzla ilgili on dakika…
BAŞKAN – Efendim,
müsaade eder misiniz Sayın Kaplan.
Bir dakika
efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, on dakika, grubumuzla ilgili…
BAŞKAN – Sayın Mengü, evet, sizin çocuğunuzdan, diğer şeyden bahsetti. Biz
tabii konuyu bilmiyoruz, Sayın Bakan bir açıklama yaptı. Eğer Sayın Bakanın
açıkladığının dışında bir husus varsa, açıklayacaksanız buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Evet, evet.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, Kürtçeyle ilgili…
BAŞKAN – Efendim,
Kürtçe tartışması yapmıyoruz burada.
Buyurun Sayın Mengü.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
bu benim kızımın TRT’de çalıştığına dair açıklama KİT Komisyonunda Sayın TRT
Genel Müdürü tarafından da dile getirilmişti…
HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Öyle demedi.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – …benim bulunmadığım bir
Komisyonda dile getirilmişti. Arkadaşlarımın bana haber vermesi üstüne ben
Sayın TRT Genel Müdürüne yazı yazdım. Kızımın TRT’nin hangi biriminde
çalıştığının, hangi fasıldan kendisine ücret ödendiğinin bildirilmesini
istedim. Sayın Genel Müdür bana bir müddet sonra cevap verdi ama kısa bir süre
sonra, benim kızımın herhangi bir şekilde TRT personeli olmadığını bana
bildirdi.
Benim kızım “One Haber Ajansı” diye bildiğim, Türk ortakların kurduğu,
dünyanın muhtelif şehirlerinde temsilcilikleri olan bir haber ajansının Tahran
temsilcisiydi. Bir tane AKP’li milletvekili arkadaşım, bir tane sayın bakan,
TRT’nin herhangi bir personeli benim çocuğumun TRT’de çalışması için tavassutta
bulunduğumu söylerse milletvekilliğinden istifa ederim. (CHP sıralarından
alkışlar) Milletvekilliğinden istifa ederim ama “Burada bulunmayan, kendini
savunamayacak bir insana…” diyordunuz Sayın Grup Başkan Vekili, ona şimdi
sizdekiler saldırınca bir ses yok.
Şimdi, Sayın
Bakan, benim kızımın TRT personeli olduğunu bana ispat edeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından “Demedi öyle bir şey.” sesleri) İspat etmezseniz meslektaşlığımıza
saygısızlık etmiş olursunuz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Hemen ispat edeyim, hemen.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – TRT’de çalıştığını… (AK PARTİ sıralarından “Öyle bir şey
söylemedi.” sesleri)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ben söyleyeceğimi biliyorum canım.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Benim çocuğum One Haber Ajansının… İster
TRT’ye ister bir başka kuruma, her zaman haber geçer.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Öyle söyledi, aynen öyle söyledi.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. Olayın gerçeği budur. Benim kızım hiçbir
şekilde TRT personeli olmamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Aynısını söyledi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, bu hususta başka bir tartışma konusu açmıyorum ben. Sayın Arınç burada görüşlerini belirtti ve bu konu kapandı.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU(Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK(Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Evet,
aleyhinde Sayın Zekeriya Akıncı, Ankara Milletvekilimiz, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve umut ediyorum ki Sayın Arınç’ın
bu tanıtım ve reklam kampanyası TRT’nin o sıfırlara inmiş izlenebilirlik
oranını bir parça olsun yükseltsin. Dileğim odur.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet sözcülerince çizilen pembe
tablolara rağmen, halkın acı gerçeklerin pençesinde kıvrandığı bir süreçte
bütçe görüşmelerini yapıyoruz, “Şu kuruma ne kadar, bu kuruluşa ne kadar?” diye
kalemleri belirliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bazı kurumları bir yana bırakırsak, kime ne pay verirseniz verin,
hangi bütçeyi sunarsanız sunun, esas olan onların yönetim anlayışı ve
uygulamaları olacaktır ve hiç kuşku yok ki bu uygulamalar büyük ölçüde
Başbakanlık politikalarına paralel bir anlayışla sergilenecektir.
Kimi arkadaşlarım
“Bunu nereden çıkarıyorsunuz?” diyebilir. Sadece bu birinci turdaki kimi
kuruluşlarla ve kurumlarla ilgili değerlendirmemi kısaca yaparsam konu daha iyi
anlaşılacaktır diye umut ediyorum. Ayrıca, biraz önce konuşan bir AKP sözcüsü
de -turun başında konuşan bir AKP sözcüsü de- devlet yöneticilerine saygılı
olmaktan söz etti. O arkadaşıma hatırlatmak isteyeceğim temel konu şudur:
Devlet yöneticileri önce kendi saygınlıklarını koruyacaklardır.
Bakınız, şu anda
görüşmekte olduğumuz bütçe kalemlerinden birisi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı eğer şurada, hepimizin huzurunda Sayın Başbakan tarafından
azarlanabilmişse ve sesini çıkaramamış ise onun bütçesi ne kadar olursa olsun,
ne kadar heyet karşılarsa karşılasın, 23 Nisanda da Meclisi gelin odası gibi
süslesin, hiçbir şey ifade etmez ya da Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül,
Sayın Başbakanımızın kardeşi, eğer yürütmenin başı olarak bugüne kadar sadece ve
sadece AKP’nin düzenlemiş olduğu yasaları onaylamak ve kafasına göre rektör
atamakla hatırlanacaksa onun varın
bütçesinde Hanımefendinin perdeleri ya da halıları değiştirmek için ne
kadar pay verirseniz verin bir anlamı, bir önemi kalmaz.
CELAL ERBAY
(Düzce) – Ayıp ya, ayıp!
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Şurada daha kısa bir süre önce Sayıştay Yasası düzenlenirken eğer Sayıştayın Başkanı, Sayıştayın en
temel görevi elinden alınırken gıkını çıkarmadan orada oturuyorsa Sayıştayın bütçesi 200 milyar fazla olsa ne olur, 300
milyar eksik olsa ne olur? Neyi ifade eder ki!
Önce Sayıştayın Başkanı o kurumun, Meclisin Başkanı bu kurumun,
Cumhurbaşkanının kendisi o kurumun saygınlığını korumak zorundadır.
Eğer Deniz Feneri
davasında suçluluğu ayyuka çıkmış birisi, Başbakanın ve Sayın Arınç’ın kollarının altında RTÜK Başkanlığı yapmaya devam
etmişse kimden kime ne saygısı bekliyorsunuz? Orada bütçe üç kuruş fazla olsa
ne olur, beş kuruş eksik ne olur değerli arkadaşlarım?
Belli ki
buralarda Başbakanın iradesi dışında hiçbir Allah’ın kulunun hareket şansı
yoktur ve bunlar üstelik güya en tarafsız olması gereken kurumlardır. Niye mi
öyledir? E tek adam yönetimi deyince kızıyorsunuz. Kızmayın, karşı çıkmayın. Biz uzlaşmadan ve katılımdan uzak bu gücün kafasındaki başkanlık
sistemine ağır ağır yürümeye çalıştığını ve amacına
ulaşma adına her yöntemi denediğini, bazen uzaktan yakından ilgisi olmadığı
hâlde 12 Eylülde idam edilen gençlerin arkasından ağladığını, bazen de dört yüz
elli iki yıllık Süleymaniye’nin avlusuna kürsü kurdurup millete nutuk çektiğini
çok iyi biliyoruz. Yeter ki insanların inançlarını ve duygularını
istismar edebilsinler. Her yöntemi denemekten kaçınmıyorlar.
Peki, ben size
başka bir şey söyleyeyim: Bu duygulu ve yufka yürekli aslan gençlerin
arkasından ağlayan Başbakanımız bir tek gün Tekel işçileri, üniversite öğrencileri,
bilim adamları, aydınlar, gazeteciler, en acımasız baskı ve saldırılara maruz
kaldığında kendisinden bir tek üzüntü beyanı duydunuz mu bugüne kadar?
Duyamazsınız, duyamazsınız çünkü bizim
Başbakanımız demokrasiyi ve onun vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti ve muhalif
unsurları sevmiyor.
Bakınız, Sayın
Başbakan daha on gün önce yapılan 6. İmam Hatipliler Kurultayında diyor ki:
“Yatılı öğrenci arkadaşlarımın parasızlıktan ranzalarında hıçkırarak
ağladıklarını unutmuş değilim.”
Peki, Sayın
Başbakan, o yatılı okullarda ranzalarda parasızlıktan hıçkırarak ağlayan
arkadaşlarınızı unutmuyorsunuz da o kulaklarınızı niye üniversitelerdeki yüz
binlerce halk çocuğunun yoksulluğun pençesinde kıvranırken “parasız eğitim”
diye taleplerini üniversite koridorlarında haykırdıkları zaman duymak
istemiyorsunuz? Eğer parasızlık sadece imam hatiplilerin canını yakıyor diye
düşünüyorsanız öyle düşünmeyin. Parasızlık herkesin canını yakıyor, yoksulluk
da üniversiteli gençlerin canını yakıyor ve o feryatların yükseliş sebebi de
budur.
Şimdi, bakın, üstelik, bu minicik protestoları bile -onaylamayabiliriz,
beğenmeyebiliriz- mütevazı protestoları bile…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akıncı, konuşmanızı tamamlayınız.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – …acımasızca ezen, burun kıran, hamile protestocuları tekmeleyen
uygulamayı dün Başbakanın burada büyük bir heyecanla savunmuş olmasından da
utanç duydum.
Polis sizin
polisiniz değildir Başbakanım, polis bu ülkenin polisidir, hepimizin polisidir.
Polis sizin polisiniz değildir sadece. Onu savunmak hepimizin görevidir ama
onun acımasız, vahşi şiddet uygulamalarına karşı çıkmak bizden önce de sizin
görevinizdir.
Şu yumurta atan
gençlerle “Omlet yapsaydınız.” diye niye alay ediyorsunuz? TÜSİAD Başkanı kadar
olamıyor musunuz? “Gençlik, muhalefet demektir.” diyemiyor musunuz?
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sizin Genel Sekreteriniz “faşist” dedi. Üstelik de yumurta atmamışlardı,
sadece protesto etmişlerdi.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – “Gençleri anlayalım, onlarla diyalog kurmalıyız.” diyemiyor
musunuz? Diyemiyorsunuz, alay
ediyorsunuz “Omlet yapsınlar.” diye. Ne berbat bir espri, ne
kötü bir espri. Espri kabiliyetiniz de yok. Onun için ha bire
karikatüristleri mahkemeye verip duruyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) – “Faşist” niye dediniz öğrencilere?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Bakın arkadaşlar, sekiz yıldır iktidardasınız…
AHMET YENİ
(Samsun) – “Faşist” niye dediniz öğrencilere?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Sekiz yıldır iktidardasınız. Buraya çıkıyorsunuz “Yapıyoruz,
yapıyoruz, yapıyoruz…” Yapın, iyi olur, memlekete bir çivi çakın, memnun oluruz
ama beş senedir, altı senedir TOKİ’nin konutlarını, duble yolları dinliyoruz.
Sayın Canikli’ye dedim ki ya dokuzuncu bütçeyi mi
kullanıyorsunuz? “Evet.” Ortalama 300 katrilyon. Ne kadar eder? 2,5 kentilyon.
E Allah’tan korkun, dokuzuncu kezdir 300 katrilyon bütçe kullanıyorsunuz ya!
Yapacaksınız bir şeyler, hepsini yiyip yutacak hâliniz yok. Elbette ki bu
ülkede bir sürü işi de yapmak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Özür dilerim,
maksadımı aşmayayım da elbette yapacaksınız. Millet bu parayı size hizmet edin
diye veriyor. O parayı alıyorsunuz uhdenize, milletin vergileriyle, rafineriden
90 kuruşa çıkan benzini 4 liraya satıyorsunuz, vergileri topluyorsunuz, sonra
da 300 katrilyon bütçenin üstüne oturuyorsunuz, “Onu yaptık, bunu yaptık.” diye
övünüyorsunuz. Yapacaksınız kardeşim, yapacaksınız ama bizim size önerimiz,
daha düzgün yapın, daha dürüst yapın, daha iyi yapın. Bir de “Yapıyoruz.”
derken seksen yıllık cumhuriyet tarihinde yapılanları da satmayın, elde avuçta
da bir şeyler bırakın. Bizim bir başka önerimiz de odur. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akıncı.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Son sözlerimi tamamlarken…
BAŞKAN – Son
cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Peki.
BAŞKAN – Ek iki
dakika süre vermiştim size.
Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Son sözümü tamamlarken Sayın Başbakanın dün Güneydoğu’yla ilgili
sunmuş olduğu çözüm önerisini de hayretle karşıladığımı ifade ediyorum. Hükûmet ekonomiden elini çekmiş, fabrika yapmayacakmış,
altyapı yapacakmış, orada terör bitecekmiş, terör bitince özel sermaye gidip
yatırım yapacakmış, böylece orası kalkınacakmış, işsizlik azalacakmış. Aynen
böyle.
BAŞKAN – Sayın
Akıncı, teşekkür ederim. Lütfen…
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Teessüf ediyorum.
Yaz gelsin, hep
beraber yonca biçeriz inşallah.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Bir tane de çözüm söyle yahu burada!
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Akcan,
buyurun efendim.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum Sayın Sayıştay Başkanına.
Meclis adına Sayıştayımız denetleme yaparken kamu kurumlarına gönderdiği
Sayıştay denetçilerini denetleme sona ermeden bir başka kuruma görevlendirmesi
hâlinde, o aynı noktada denetlemeye devam edilememektedir. Bu nedenle, bu
yüzden de kurumun denetlenme hâli devre dışı bırakılmış olmaktadır. Bununla ne
yapılmak istenmektedir Sayıştayca? Bunun onlarca
örneği vardır. Bunlardan bir tanesi de Bolvadin Belediye Başkanlığıdır.
İkinci sorum
Sayın Cumhurbaşkanlığımızın Genel Sekreterine: Sayın Cumhurbaşkanımız bir
seyahat dönüşü gazetecilere verdiği beyanda “Ben hiç kimsenin eşini, hanımını
takip etmiyorum, siyasete bulaşıp bulaşmadıklarına bakıyorum. Herhangi bir
partiden aday olanları çok değerli olsalar dahi…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapandı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vakıflarla ilgili sorum.
Edirne’nin vakıf
eserleri ve tarihî dokusuyla geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Edirne ilinde
2010 yılında bakım ve onarımı yapılan eserler hangileridir? Bu çalışmalar
yeterli midir?
Ayrıca Edirne’de
vakıf dükkânlarına yapılan yüzde 8 zam esnafı zor durumda bırakmıştır. Bu kira
artışı hangi esasa göre belirlenmiştir? Bugüne kadar kira borcu biriken esnafa
borç yapılandırması yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
birkaç sorum var.
1) Sayın
Cumhurbaşkanı döneminde ataması yapılan rektörlerden kaç kişi kendi
üniversitelerinde yapılan aday belirleme seçimlerinde birinci sırada olmuştur?
Açıklarsanız memnun olurum. Bu sistemin değiştirilmesi konusunda bir
hazırlığınız var mıdır?
2) 2010 yılında
ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan kopya veya hırsızlık
iddialarıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından
yapılan inceleme veya soruşturmanın sonucu ne olmuştur? Kaç kişi suçlu
bulunmuştur?
3) Hâlen
Başbakanlık koruma ordusunda görev yapan koruma memuru sayısı kaçtır? Bunlar
için bütçeden ne kadar ödenek ayrılmıştır?
Son sorum:
Kütahya ili Simav ilçesinde geçen yıl meydana gelen depremde zarar gören
camilerin onarımı ne aşamadadır? Bunların onarımını ne zaman bitirmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, Hükûmetin on dört Ortodoks
papazı Türk vatandaşlığına aldığı AB ilerleme raporlarında geçmektedir.
Bir: Türkiye
Cumhuriyeti Vatandaşlığı Kanunu’nun hangi maddelerine istinaden bu papazları
Türk vatandaşlığına aldınız?
İki: Sensinot Meclisine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
seçileceği gerekçesi ortadayken bu papazların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
yapılmasıyla oraya seçilmeleri Lozan Anlaşmasına karşı değil mi?
Üçüncü sizinle
ilgili: RTÜK tarafından ulusal ve yerel TV’lere son bir yılda ne kadar ceza
tahakkuk ettirilmiş ve ne kadarı tahsil edilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taner.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, benim sorum Meclis Başkanlığına.
Bir kurumda aynı
işi yapacaksın, belki daha fazla çalışacaksın. Yamalı bir bohça personel
yapısı: Kadrolu, sözleşmeli, diğer kurumlardan gelenler, 4/C’liler
ve diğerleri. On beş yirmi yıldır Mecliste görev yapacaksın, bir başka adamını
bulup paraşütle buraya geleceksin bir yıllıkken. Bu yapı sizin vicdanınızı
zedelemiyor mu? Sınava alınmış, sınav kazanmış ama onlar hep orada bırakılmış.
Önce bir yere özel kalem müdürü olarak gitmiş, sonra paraşütle memur olarak
buraya gelmiş. Hak, hukuk, adalet bu mu? Hak, adalet için yasa çıkaran bu yüce
Mecliste yaşanan bu adaletsizlerden hicap duyuyorum ve utanıyorum. Milletvekili
olarak ben utanıyorsam, haksızlığa uğrayan Meclis çalışanları ne diyorlar?
Acaba böyle gelmiş böyle mi gitmeli? Kendileri kadrolu olanlar… Sayın Genel
Sekreter bundan hicap duymuyor mu?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Sayın Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanıyken bu Mecliste, Doğu Avrupa ülkelerinin
NATO’ya giriş sürecinde “Türkiye bu süreci Avrupa Birliği süreciyle senkronize
edebilirdi.” şeklinde sözler söylemişti. Ancak bugün Sayın Cumhurbaşkanı
NATO’nun Füze Kalkanı Anlaşması’nda “NATO başka, Avrupa Birliği başka.”
demektedir. Sizce bu çelişkili beyanlar neden kaynaklanmaktadır? Hükûmet olarak dün “Avrupa Birliği ile NATO süreci uyum
içinde olabilir.” görüşünüz bugün değişmiş midir? Değiştiyse ana sebebi nedir?
İkinci sorum
Meclis Başkanlığına: Son aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisinde
milletvekillerinin e-posta adreslerine, özellikle iktidar ve ana muhalefet
partisinin genel başkanlarına yönelik çirkin, seviyesiz, ağza alınmayacak küfür
dolu mesajlar gelmektedir. Bu e-postalardan sizin bilginiz var mıdır? Varsa,
bunlar niçin önlenmemektedir? Bu postalar kimler tarafından, ne zaman, ne
şekilde gönderilmektedir? Bu konuda hiç araştırma yaptınız mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, ben de bir tespitimi Türkiye Büyük Millet Meclisiyle
paylaşıp eski Meclis Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın
burada olmasını da fırsat bilerek bir soru yöneltmek istiyorum, bir talebimi
iletmek istiyorum.
Bir seyahatimiz
esnasında İspanya Parlamentosunda en nadide yerde Kanuni Sultan Süleyman’ın
yağlı boya tablosunu gördük. Bunun nedenini sorduğumuzda şöyle söyledi
mihmandar: “Tüm gücü elinde bulunduran bir sultanın devleti yönetmek adına,
kendisini de bağlayacak kanunları yayınlaması ve uygulamalarında kanunilik
vasfını aramasıdır ki böyle bir kişinin resmi olsa olsa
kanunların yapıldığı yer olan parlamentolara yakışır.”
Bir yabancı
parlamentonun gösterdiği bu alicenaplığı Türkiye Büyük
Millet Meclisi ne zaman gösterecektir? Neden Meclisimizde devleti
kurumsallaştırma gayreti içinde olan Selçuklu Veziri Nizamülmülk,
kanunnameleri dünyaca bilinen Cengiz Han, Timur ve Fatih, ayrıca Mecelle’nin
yazarı olan Ahmet Cevdet Paşa’nın hatırası yaşatılmıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
RTÜK, Hükûmet adına yayın kuruluşları üzerinde baskı kurmak, Hükûmet aleyhine yayın ve eleştiriyi önlemek görevi olan
kurum mudur?
Basın ve yayın kurumlarına
kesilen cezaların ölçüsü ve kriteri nedir?
Canlı yayın
konuklarının konuşmalarından dolayı yayın yapan kuruma ceza kesmek ahlaki ve
hukuki midir? Canlı yayın konuğunun söylem ve düşüncelerinden yayın yapan kurum
sorumlu tutulabilir mi?
RTÜK hangi yayın
kurumlarına ceza kesmiştir? Kesilen cezaların miktarı nedir?
Özellikle gündüz
kuşağında yayınlanan evlilik, eş bulma, barıştırma, kriminal
içerikli programlarda rating uğruna intihara veya
cinayetlere yol açacak olaylara izin verilmektedir. Bu durumun önüne geçmek
için alınan bir önlem var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydoğan.
Sayın Çöllü…
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Arınç’a: CHP’nin suç duyurusu üzerine TRT 1, TRT Haber, TRT
6 yayın koordinatörleri hakkında yayın ilkelerini ihlal, seçim yasaklarını
ihlal ve taraflı yayın yapmaktan bir yıldan üç yıla kadar hapis istemli dava
açıldı. Yani, TRT’nin taraflı yayınları savcılıkta da tescillenmiş oldu. Siz
taraflı yayın yapan TRT yöneticileri hakkında herhangi bir idari soruşturma
başlattınız mı? Başlattıysanız soruşturma ne aşamadadır?
Bir sorum da
Meclis Başkanlığına: Yardımcı hizmetler sınıfında çalışıp dört yıllık lisans
mezunu olanların genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesi sağlanacak mıdır?
Meclis bütçesinden geçen iki yılda dernek, birlik, sandık gibi kurumlar ile kâr
amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferlerin miktarı ne kadardır? Bu
kuruluşlar hangileridir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Anadolu Ajansı, milletvekillerinin soru önergelerini haber olarak neden
vermiyor özellikle size bağlandıktan sonra, siz göreve geldikten sonra?
Ayrıca seçim
bölgem Gaziantep’te 2011 programında onarım ve restorasyon
programına alınan vakıf eseri var mıdır?
RTÜK’teki lojman,
araç ve yurt dışı gezi savurganlığına neden müdahale etmiyorsunuz?
Ayrıca Londra’da
açılan bir Mimar Sinan sergisinin görgü şahidi oldum. Eğer oradaki protokol ve
fuar için gelenler olmasaydı katılım çok zayıftı. 25-30 tane reprodüksiyonla
Mimar Sinan sergisini orada anlamlı kılmaya çalışıyoruz ve buna örtülü
ödenekten para verildiği söyleniyor. Bu örtülü ödenekten ne kadar para
verilmiştir? Bu sergiyi açan kişinin niteliği nedir? Bu daha birçok başkentte
devam edecek ama amaç Türkiye’mizi tanıtmaksa böyle anlamsız sergilerle Türkiye
tanıtılabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, bir
talebimiz vardı.
BAŞKAN – Sadık
Bey, buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bazı konuşmacılar Meclis Başkanlığının soru önergelerini iade
ettiğinden yakındılar. Milletvekilleri elbette soru önergesi vererek bilgi edinme
ve denetim yetkilerini kullanacaklardır. Peki, bu önergeler için Anayasa ve İç
Tüzük’te birtakım şartlar öngörülmüşse bu şartlar dikkate alınmayacak mıdır? İç
Tüzük ne diyor: “Meclis Başkanı İç Tüzük şartlarına uygun bulduğu soru
önergelerini işleme alır.” Nedir bu şartlar? Sorunun açık olması, kişilikle
ilgili olmaması, kişisel görüşler içermemesi, görüş alışverişi sağlamak üzere
verilmemesi, kaba ve yaralayıcı ifadeleri içermemesi. Ayrıca Anayasa’nın
138’inci maddesi de yargı bağımsızlığını koruma amacıyla, görülmekte olan bir
davada kullanılan yargı yetkileriyle ilgili soru sorulamayacağını öngörmüş.
Şimdi, Meclis Başkanımız, iddianamenin içeriği, tutuklama, duruşmanın
ertelenmesi gibi hâkim ve savcıların kullandıkları yargı yetkisini sorgulamaya
kalkan önergeleri işleme koyup Anayasa hükmünü ihlal mi etsin, yargıya
müdahaleye izin mi versin, “Vicdanınız sızlamayacak mı?”, “Utanç duymuyor
musunuz?” gibi soruları sorup, kabul edip, İç Tüzük’ün düzenlemelerini
görmezden mi gelsin?
İade edilen soru
sayısına baktığımızda, bu dönem toplam 21.211 yazılı ve sözlü soru önergesinden
1.620’si, yani sadece yüzde 7’si iade edilmiştir. Üstelik,
bu iadelerin 911’i köy, ilçe adı değiştirilerek verilen form şeklindeki kalıp
soru önergeleridir. Tek bir önergede düzenlenebilecek soruların her birinin
ayrı ayrı önergeyle verilerek, yüzlerce soru
önergesiyle Meclis Başkanlığının ve ilgili bakanlığın boğulmasının ve
kırtasiyeciliğin önlenmesi için bu sorular iade edilmiştir. Meclis Başkanlığı
soru şartlarını geniş ve yumuşak yorumlamakta, şartlara belirgin aykırılık
taşıyan sorular mecburen iade edilmektedir.
Bu arada soru
önergelerinin cevaplandırılma durumuyla ilgili bilgiler de şu şekilde: işleme
alınan 2.285 sözlü soru önergesinin 1.639’u, oransal olarak ifade etmek gerekiyorsa
yüzde 70’i cevaplandırılmıştır. İşleme alınan 17.306 yazılı soru önergesinin
8.681’i süresi içerisinde, 6.190’ı da sonradan cevaplandırılmıştır,
cevaplandırılma oranı yüzde 85’tir.
Sayın Güner’in konuşması sırasındaki “Genel sekreter yardımcıları
dışarıdan getirildi, liyakatsiz, hâlbuki içeriden getirilmesi gerekirdi.”
şeklindeki konuşmasına cevap olarak: Mevcut üç genel sekreter yardımcılarından
birisi idari olup, personel ve idari işlerden sorumlu, kendisi son olarak
Başbakanlıkta personel genel müdür yardımcısıydı.
İkincisi teknik
olup, daha önce uzun yıllar Savunma Sanayii
Müsteşarlığında çok kritik projeleri yürütmüş, daha sonra yaklaşık yedi yıl
Bayındırlık ve İskân Bakanlığında müsteşar yardımcılığı yapmış, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi mezunu, makine yüksek mühendisidir. Üçüncüsü ise yasama
olup, bizzat Meclisin içerisinden birisidir, uzun yıllar yasamada görev almış,
en son Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünü yürütmüş ve Orta Doğu Teknik
Üniversitesi mezunudur. Görüldüğü gibi liyakatsizlikten bahsetmek bu
bürokratlara haksızlık olur gibi geliyor.
Yine Sayın Güner’in “Odalara ihtiyaç olmadığı hâlde koltuk alınıyor.
Bu bir israf mıdır?” sorusu: Gerek kulisler gerekse grup başkan vekillerinin
odalarındaki koltuklar ekonomik ömrünü dolduran yaklaşık yirmi yıllık
koltuklardı. Bu değişiklikler gelen yoğun talep üzerine yapılmıştır ve iyi
şartlarda hizmet edilmesi için yapılmıştır.
Yine Sayın Güner’in Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı unvanlarda
farklı ücretler ödenmesiyle ilgili sorusu…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bu sorulara Sayın Bakan cevap verdi konuşmasında.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet
Meclisi…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Sorulara cevap verin.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) -
Lütfen sabreder misiniz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Söylediklerinizin hepsi yalan.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sabreder misiniz Sayın
Milletvekilim.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…
Sayın Yakut,
buyurun efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki istihdam şekli aynen diğer kamu kurumlarında olduğu gibi memurlar
sözleşmeli 4/B ve geçici personel 4/C, söz konusu statülerdeki farklı ücret
düzenlemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na dayalı olarak yürütülen
genel istihdam mevzuatına dayanmaktadır. Tüm kamu kurumlarında aynı türden
farklı ücret ödemeleri de söz konusudur.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yirmi yıldır burada çalışıyor. Yirmi yıldır
burada çalışıyor bu insanlar.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Lütfen sabredin…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Yine Sayın Güner’in ve Sayın Çöllü’nün
sorularıyla ilgili…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yirmi yıldır çalışıyorlar burada.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, müsaade edin de cevap versin. Eğer cevabı
dinlemeyecekseniz niye soru sordunuz ki?
Sayın Yakut,
buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yok ama, Sayın Genel Sekreterin
vicdanı sızlamıyor mu?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Sayın Vekilim, soru
soruyorsunuz, cevabına lütfen sabredin, tahammül edin lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yapmayın ya! Her sene aynı şeyi söylüyorsunuz. Her sene
aynı şey!
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Kadrolu yardımcı hizmetler
sınıfındaki ve hizmetli personelin yükseköğrenim bitirmek kaydıyla genel idari
hizmetler sınıfına geçirilmesiyle ilgili sorunun cevabı: Bakanlıklar ve bağlı
kuruluşlarında hizmetli kadrolarında çalışan personelin tamamı yardımcı
hizmetler sınıfında yer almaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
36’ncı maddesi gereğince diğer kamu kurumlarına göre farklı uygulama
oluşturmamak amacıyla böyle bir talebe olumsuz bakılmaktadır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, on dakikayı da Başkan mı kullanacak?
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Yine personele servis
hizmeti sağlanmasıyla ilgili soru: Yeni parlamenterler binasının inşaatı devam
etmektedir. İnşaat nedeniyle iş araçlarının giriş ve çıkışı ve Meclis giriş ve
çıkışındaki trafik yoğunluğu dikkate alınarak söz konusu talep üzerine
değerlendirmeler devam etmektedir.
Teşekkür
ediyorum, Genel Kurula saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Servislerle ilgili soruya cevap vermediniz.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, e-postalarla ilgili hiçbir cevap vermediniz.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Akcan’ın Sayıştay Başkanına yönelttiği bir soru vardı, Sayın Başkan o
soruya cevap vereceklerdir.
Sayın Akyel,
buyurun efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Bir saniye Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Korkmaz,
önerileriniz için özellikle teşekkür ediyorum, not alınmıştır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının ilk toplantısına konu getirilip
değerlendirilecektir.
Diğer taraftan,
Sayın Tankut’un sorusuyla ilgili konu ilgili
birimimize iki hafta önce AK PARTİ milletvekillerinden birinin talebiyle
iletilmiş olup, gelen küfürlü mesajların engellenmesi için bir hazırlık
yapılıyor. Talep eden vekillerimizin bilgisayarına kurulabilecek fakat
şahısların yakalanması veya tespit edilmesi için yasal olarak savcılığa
başvurmak gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Başkan, buyurun.
SAYIŞTAY BAŞKANI
RECAİ AKYEL – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; şahsım ve kurumum adına
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Akcan’ın
sorusunu cevaplandırıyorum: Denetim programının uygulanmasında, denetçinin
kurumu denetimi devam ederken normal olan durum denetim programının
kesilmemesidir, denetçinin değiştirilmemesidir. Ancak zaruri herhangi bir
nedenle denetçi denetimden ayrılmak zorunda kalırsa denetim tamamlatılır.
Sayın Akcan’ın
sorusunda somut olay olarak ifade ettiği Bolvadin Belediyesinin denetimiyle
ilgili durum araştırıldıktan sonra yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, ben de birkaç
cümleyle cevap vereyim.
Sayın Cemaleddin Uslu Edirne ve vakıf eserleriyle ilgili
sormuştu. 2003-2010 döneminde 81 eser restore edildi, burada isimleri var.
Hâlen 4 eserin restorasyonu devam etmektedir.
Kira artışları
Bölge Müdürlüğünce o yörenin emsal ve rayiçleri nazarıitibara alınarak
yapılmaktadır. Yüzde 8 artış Bölge Müdürlüğünce makul olarak
değerlendirilmiştir. Yeni gelecek olan tasarının içerisinde vakıf kira
borçlarının da yapılandırılması düşünülmektedir.
Şu anda, 2010
yılında onarımı devam eden eserler Edirne’de 4 tanedir; II. Bayezit
Külliyesi, Ayşekadın Camisi, Büyük Sinagog, Hasan Sezai Baba Mescidi.
Sayın Alim Işık, Kütahya Simav ilçesindeki restorasyonlardan
bahsediyor. Onarım ihaleleri gerçekleştirilmiş, 2011 yılında yapılacaktır. Şu
anda da Simav’da Harmancık (Serenaltı) Camisi, Nasuh
Ağa Camisi, Oduncuoğlu Camisi, Ulu Cami restorasyonları devam etmektedir.
Sayın Ağyüz, “Gaziantep’te 2011’de onarıma alınan eserler var
mıdır?” Bunların da geniş bir listesi var. Şu ana kadar 53 eser restore
edilmiştir. 2010 yılında, merkezde 4, Nizip’te 1, Oğuzeli’nde 1, Şahinbey’de 1
eserin de restorasyonu devam etmektedir. Onarımı
yapılacak eserler de Karatarla Camisi, Tabak Camisi,
Tekke Camisi, Bostancı ve Havra… Teferruatlı olarak kendilerine sunabilirim.
Sayın Işık,
“Yerel ve ulusal televizyonlara uygulanan para cezaları ne kadardır? Ne kadarı
tahsil edilmiştir?” Bunları rakamsal olarak kendilerine ileteceğim, yazılı
cevapla. “Hangi kriterlere göre bu ceza veriliyor?”
Bizim 4’üncü maddede, 3984’ün, yayın ilkelerimiz var. Bunların ihlali hâlinde
müeyyidelerin uygulanması söz konusudur. Yasa’nın 33’üncü maddesine göre,
uyarma, program durdurma ve para cezaları uygulanmaktadır. Yeni kanunda bu
sistem tamamen değiştirilmektedir.
Sayın Recep
Taner’in “Sen Sinot Meclisinin… Niçin papazlar, Türk
vatandaşlığına alınmıştı?” diye... Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun cevabını
vermiştim. Vatandaşlık Kanunu’muzun ilgili maddesine
göre İçişleri Bakanlığı, lüzum gördüğü takdirde, vatandaşlığa alma işlemini
yapmaktadır.
Sayın Tankut, Sayın Cumhurbaşkanının bir konuşmasından bahsederek
“Niye görüş değiştirdi?” demişti. Onu ben bilemiyorum, kendilerine sormak
gerekir.
Sayın Korkmaz’a da Sayın Sadık Yakut cevap verdiler.
Sayın Ergün Aydoğan da “RTÜK’ün kestiği cezaların kriteri
nedir?” Biraz önce söylemiş oldum.
Sayın Hüsnü Çöllü
“Cumhuriyet Halk Partisinin şikâyeti üzerine kanal koordinatörü ve diğer
yetkililer hakkında dava açıldı.” diyor, doğrudur. Şikâyet ettiğiniz kişi TRT
Genel Müdürüydü. Cumhuriyet savcılığı onun hakkında şikâyeti muteber görmedi;
kanal koordinatörü ve 2 yönetici hakkında dava açtı ama sadece dava açtı, hüküm
vermedi ve hüküm kesinleşmedi. “Bunlar hakkında ne yapmayı
düşünüyorsunuz?” TRT Genel Müdürlüğü
Kanunu’nda yapılacak işlem belirtilmiştir.
“Anadolu Ajansı
sorularına neden cevap verilmiyor?” Anadolu Ajansı bir anonim şirkettir, ticari
bir kuruluştur; Bakanlığımla da doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Meclis Başkanı sorduğumuz sorulara cevap vermiyor.
Özellikle hangi milletvekili, kaç defa yurt dışına gitti de harcırahlar aldı?
Defalarca sorduk.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu bütçede cevap verilmezse… Niye yani cevap verilmiyor? Böyle bir
şey olur mu? Her şey gizli tutuluyor. Olmaz ki ya!
BAŞKAN – Sayın
Genç, şunu ifade ediyorum: Bakınız, bu şekilde 3-4 milletvekili arkadaşım soru
sordular, en son, yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Sakık
sormuştu, sekiz on sayfalık bir şeyi size de gönderdim, diğer partilerden de
soran arkadaşlar vardı, onlara da gönderdim. Durumlar belli.
Son olarak Sayın Sakık’ın kısa bir açıklama yapmak için söz talebi vardı,
onu yerine getireceğim.
Buyurun Sayın Sakık.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın,
“Bilinmeyen bir dil” konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımız
biraz önce dille ilgili burada açıklama yaparken biz bu tepkimizin neden
olduğunu birkaç kez bu kürsüde dile getirdik. Meclis Başkanından tutun mahkeme
başkanlarına kadar herkes “bilinmeyen bir dil” diyor. Bakın, “Nutuk” adlı
kitapta Mustafa Kemal’in konuşmaları ve açıklamaları var, orada “Kürt” ve
“Kürdistan” geçiyor. Nerede bir “Kürt” ve “Kürdistan” geçiyorsa sansürleniyor.
Birinci baskıda “Kürdistan” ve “Kürt” var ama ikinci baskıda Mustafa Kemal’i
bile sansürleyen bir anlayış var. Mahkemeler aynı doğrultuda. Şu anda 2 bine yakın
BDP’li tutuklu. Neden? Dilden ve
kültürden dolayı. Kendilerini Kürtçe savunmak istiyorlar ve yargıçlar
diyor ki: “Hayır, biz sizi bu şekilde kabul etmeyiz.” Biz onun için diyoruz ki
bu yanlış bir tutumdur, yoksa Kürt sorununun çözümünün Anayasa ve yasalardan
geçtiğini biliyoruz. Biz Anayasa’nın kökten değişmesini istiyoruz ve ben Sayın
Bakanıma Kürtçe: “…”(x)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Mealini söyle, Türkçesini söyle.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Kürtçe konuştuğunuz için Allah sizden de razı olsun.
(x)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla,
birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 116.900.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 116.900.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
88.611.300,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
84.702.573,65 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
3.908.726,36 |
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 512.391.700
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 102.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 438.800
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 512.935.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
427.253.069,27 |
- Bütçe Gideri |
: |
374.593.400,21 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
43.290.515,06 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
9.369.154,00 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
06- SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.372.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 15.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 111.748.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.700.000
TOPLAM 128.835.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
99.021.530,07 |
- Bütçe Gideri |
: |
85.573.590,75 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
13.344.594,25 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
103.345,07 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 78.469.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.200.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 35.330.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 200.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 114.800.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3984 sayılı
Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2011 yılı için
merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda
karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 580, taşra teşkilatında 90 olmak
üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro
cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek |
: |
143.829.000,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
66.786.387,16 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
77.042.612,84 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Geliri
Tahmini |
: |
143.829.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
68.650.404,61 |
|
|
|
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.128.451
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 12.197.549
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.326.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
13.758.400,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
9.851.898,46 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
3.906.501,54 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.– Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.018.153.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.533.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 3.985.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 67.250.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 822.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 23.478.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.115.222.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
2.568.556.472,34 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.540.172.641,50 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
28.383.830,84 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.18 - VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 21.590.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 5.940.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 464.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 326.340.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 47.086.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 401.421.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 366.725.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 4.935.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirleri 53.340.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 84.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 509.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
466.501.900,26 |
- Bütçe Gideri |
: |
336.444.836,93 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
129.909.059,97 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
148.003,36 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Tahmini |
: |
500.000.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
276.676.855,02 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.77 - BASIN –YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.066.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 45.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 412.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 70.867.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 78.390.800
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
77.541.000,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
76.291.876,18 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
1.249.123,82 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Başbakanlık,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları
kabul edilmiştir. Kurumlarımıza ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Saat 19.45’te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ikinci tur görüşmelerine başlıyoruz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
İkinci turda,
Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçeleri yer
almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28’inci
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır.
Biraz önceki
başlangıçta da sizlere arz etmiştim, sisteme girerek arkadaşlarımız söz
isteyeceklerdir.
İkinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Mithat Melen, İstanbul; Mustafa Cihan Paçacı, Ankara;
Mustafa Enöz, Manisa; Reşat Doğru, Tokat; Osman
Çakır, Samsun milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Enis Tütüncü, Tekirdağ; Bihlun Tamaylıgil, İstanbul; Esfender
Korkmaz, İstanbul; Haluk Koç, Samsun; Onur Öymen,
Bursa milletvekilleri.
AK PARTİ: Yahya
Doğan, Gümüşhane; Ahmet Yeni, Samsun; Halil Aydoğan, Afyonkarahisar; Şevket Gürsoy,
Adıyaman; Abdurrahman Dodurgalı, Sinop; Mehmet Çiçek,
Yozgat; Ahmet Koca, Afyonkarahisar; Fazilet Dağcı
Çığlık, Erzurum; Abdullah Çalışkan, Kırşehir; Cüneyt Yüksel, Mardin
milletvekilleri.
Barış ve
Demokrasi Partisi: Hasip Kaplan, Şırnak; Nezir
Karabaş, Bitlis; Şerafettin Halis, Tunceli; Akın Birdal,
Diyarbakır milletvekilleri.
Şahsı adına:
Lehinde Saffet Kaya, Ardahan; aleyhinde Hüseyin Mert, İstanbul milletvekilleri.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubundan başlıyoruz.
İlk söz, İstanbul
Milletvekili Mithat Melen’e aittir.
Sayın Melen,
buyurun efendim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Melen,
belirlenen süreniz on iki dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi adına Hazine bütçesi için söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlarım.
Gerçi, hiç böyle
alışkın değilim çok az hayranıma konuşmaya ama…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun)- Araya, yemek arasına denk geldi, ondan.
MİTHAT MELEN
(Devamla) - Demek ki, gerçekten, Türkiye’de Hazinenin önemini Türkiye Büyük
Millet Meclisi böyle değerlendiriyor. Hâlbuki, Hazine
benim de ait olduğum bir kurum, Türkiye'nin en önemli kurumu, ama sekiz yıldır
-sağ olun- hiç Hazineyi kullanmıyorsunuz, Hazineyle de ilgilenmiyorsunuz. Bence
çok ciddi. Hatta Hazineyi bir parça sanki devre dışı bırakmış gibi bir hava da
var. Merkez Bankasına da epeyce yükleniyoruz. Bu da biraz zaten ilgiyle belli
oluyor.
Bir de başka
önemli bir şey var, onu da mutlaka arz etmek zorundayım: Bu bütçeyle, biz,
artık, Türkiye’de, son sekiz yıldan beri ilgilenmiyoruz, bütçeyi ciddiye
almıyoruz. Niye almıyoruz, bakın onu da söyleyeyim: Bütçe sadece üç tane
maddenin konuşulması ve gelecek yılda birtakım maaşların, paraların, onların
bunların ödeneklerinin onaylanması değil. Bütçe, aslında, bir ülkenin -başta
tabii Türkiye’den bahsediyoruz- geleceğe dönük politikalarının onaylanmasıyla
ilgili bir şey. Orta ve uzun vadeli, kısa vadeli programlarının ve planlarının
onaylanmasıyla ve onların tartışılmasıyla ilgili bir şey. Ama biz hiç o konuda…
Gerçekten, sekiz yıldır geleceğe dönük bir şey de konuşmuyoruz, özellikle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve ekonomi konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisi o kadar devre dışı ki hiçbir şey Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşulmuyor.
Belki Anayasa’yı
değiştirmeden önce oturup İç Tüzük’ü değiştirmemiz lazım idi. İç Tüzük’te de,
Bütçe Komisyonunun yanında ciddi bir ekonomik komisyon kurmamız gerekiyordu. Bu
da önemliydi çünkü çok önemli olaylar oluyor, sadece Türkiye’de değil dünyada
da. Onları da gayet kolay çözüyorsunuz tabii torba kanunlarla. Bir torba
kanunda doksan altı tane yasaya atıf var. Yazan bile farkında değil ne
olduğunun. Hakikaten, piyasa takip edemiyor. Ayrıca piyasa takip edemediği
zaman ne oluyor biliyor musunuz? Aynı böyle ilgisizlik gibi, ciddiye almıyor
Türkiye Büyük Millet Meclisini, hele ekonomi konusunda hiç ciddiye almıyor.
Şimdi bir tane muhabir yok bakın bunu izleyen, beni değil tabii Türkiye Büyük
Millet Meclisini. Beni izleyen izliyor, önemli değil, onda derdim yok. Ama
gerçekten, gerçekten oturup Türkiye Büyük Millet Meclisinin ekonomide
ağırlığını hissettirmemiz lazım. Onu da kim hissettirecek? Bizler. Eğer biz
bunu hissettiremezsek, ikide bir… Çünkü dünyayı yönetenin kim olduğundan
bahsediyoruz, işte o devletler, derin devletler. Hayır, dünyada gerçek
demokrasilerde parlamentolar yönetiyor, ekonomiyi de parlamentolar yönetiyor,
biz öyle yönetmiyoruz; el yordamıyla, sağdan soldan bilgilerle. Belirli
beyanatları bile Hazinenin yapması, Hazinenin sahip olması gerekirken Merkez
Bankası yapıyor.
Efendim, Merkez
Bankasının özerkliği… Benden önce herkes biliyor ki Merkez Bankası Kanunu’nun
1’inci maddesi fiyat istikrarıyla ilgili bir maddedir. Merkez Bankasının bir
numaralı görevi fiyat istikrarını yerine getirmektir ama şimdi Merkez Bankası
fiyat istikrarının yanında finansal istikrarla uğraşmaya başladı. Niye? Çünkü
Hazine uğraşmıyor. Hazine Kanunu’nda da öyle çok önemli bir şey var. Sadece Hazine mamelek idaresinden sorumlu. İsmi üzerinde “Hazine.” Mameleki
idare edecek, devletin mamelekini; değerlendirecek, nemalandıracak. Çok önemli
nemalandırmak ama bu görevlerini Hazine yapmıyor, fonksiyonlarını yerine
getirmiyor. Burada da başka mesele var. Ekonomiyle ilgili yasaları yani kamu,
piyasayı düzenlerken kendi içindeki düzenlemeleri doğru dürüst yapmamış yani
ekonomi hukukunda çok ciddi eksiklikler var. Kim yapacak bazı şeyleri? O görev
tanımları da doğru değil. Onu da, o sistemi devamlı bozduğumuz için o torba
kanunlarla her gün bir kanun çıkıyor. Şimdi Hazine Müsteşarı da, Sayın Müsteşar
da burada, ona sorsak o da aynı şeyleri söyleyecek, o bile takip edemiyordur.
Onun için oturup bu işleri bir kere daha yoluna sokmamız lazım yani Hazinesiz
bir ekonomi yönetimi olmaz. Dünyada zaten bakanlıkların adı
“Hazine Bakanlığı” çoğu zaman. Bu arada Maliye Bakanlığı alınmasın, onun
da yeri ayrı ama sadece bütçe değil, ekonomi yönetimindeki Hazinenin ağırlığı
önemli.
Bakın, o kadar
bazı şeyleri basite indirgersek kolay ki. Niye? İki tane önünüzde Hükûmet olarak seçenek var. Ya gelirleri artırmak için
vergileri artırırsınız yahut da vergileri aynen tutarsınız harcamaları
artırırsınız. Bunu kim yapacak? Bunu yapacak olan Hazinenin kendi. Peki,
bakalım biraz geçmişe. Gelirleri artıranlar yani vergileri artıran hükûmetlerin ömürleri dört sene bile sürmemiş uluslararası
anlamda. Peki, harcamaları artıranların ömürleri ne kadar olmuş? Onlar da dört
sene olmuş. Yani harcamayı da artırsanız, vergiyi de artırsanız, on dokuz tane
ülkede yapılan -Batılı ülke bunlar- araştırmada, ömrünüz çok uzun olmuyor. Buna
koalisyonlar dâhil çünkü orada başka alternatif yok, para politikalarında. Üzerine malî politikaların eklenmesi lazım. İşte o, demin
şikâyet etmeye çalıştığım o finansal istikrarı Merkez Bankası üstlenmiş durumda
ki, yanlış; o da bir zorunluluk hâline gelmiş. Mesela Merkez Bankası şikâyet
ediyor aşırı ısınmadan. Nedir o aşırı ısınma? Büyüme. Ne pahasına büyüyoruz?
Burada çok…
Bakın, herkes nutuk atıyor -siyasi konuşmuyorum, çok teknik söylemeye
çalışıyorum, yani isim önemli değil- şunu yaptık, bunu yaptık, 2001’de şu oldu,
şimdi bu oldu diye. Bundan beş sene sonra biz de bunlar oldu diyeceğiz. O
yanlış. Esas şey, aşırı ısınma, yani aşırı büyüme. Ne pahasına? İthalat pahasına,
ithal etme pahasına, borçlanma pahasına. Çok fazla borçlanırsanız bunları bir
gün ödeyeceksiniz. Öyle, kamu borcunu azaltıp, özel sektörün borcunu çoğaltıp
veya bankaları rahatlatıp, arkasından da faizlerle oynamaya kalkmak… Faizlerle
nasıl oynayacaksınız, faizi nasıl düşüreceksiniz? Bugün faizi düşürdüğünüz gün
Türkiye’ye fon gelmeyecek. Fon gelmeyince bizim açıklarımız kapanmayacak,
ekonomi duracak, sistem duracak. Bunu hep birlikte biliyoruz. Yarın biz
devralsak aynı şey olacak. Onun için burada oturup, hakikaten, cari açık
meselesini çok iyi, kafamızın bir tarafına yerleştirmemiz lazım. Bu cari açık
Türkiye’ye tahribatta bulunuyor, dikkat edin. Belki hepimiz, hep birlikte,
herkes, ben dâhil, cebimizde işte otuz tane kredi kartıyla hovardaca bunları
harcıyoruz fakat çok tehlikeli.
Türkiye’de
KOBİ’ler çalışmıyor, dünyayla rekabet edecek üretim yapmıyoruz, üretim
yapamıyoruz. Türkiye’de üretim sektörünün boğazını sıktık. Birkaç sektör, o da
neyle çalışıyor? İthalatla çalışıyor, ithalatsız üretim Türkiye’de olmuyor.
Sakın ha, yanlış anlaşılmasın, ithalatı kısalım falan diyen yok, ihracatı
artırmamız lazım, gerçekten üretimi artırmamız lazım Türkiye’de.
Mesela, küresel
rekabetçilik konusunda bir şey yapmadık ve yapmıyoruz. Çok
ciddi bu küresel rekabetçilik. Size çok basit bir iki rakam vermek
istiyorum. Nasıl rekabet edeceksiniz? Şimdi, Türkiye’de on beşle altmış dört
yaş arasındaki insanların yaklaşık okuma yılı altı buçuk yıl. Altı buçuk yılla
dünyada Kore’yle rekabet edemezsiniz, on bir yıl okumuşlar. Onu bırakın, mesela
OECD’de otuz üç tane ülkede sondan ikinciyiz. Niye bu rakamları konuşmuyoruz? O
hani, on beş yaşındaki çocukların matematiğe ve dünyaya açıklığı ölçülmüş,
sondan ikinci olmuşuz. Yani okuma yılı altı buçuk bile olsa dünyayla rekabet edemeyecek
derecedesiniz yani niteliğiniz yok. Niteliği olmayan ülke ekonomide başarılı
olamaz, rekabet edemez, üretim yapamaz. O ülke işin kolayına varır, ne
yapar? Daima ihracat yerine ithalat
yapar, ithalatı arttırır, bütçe açığı da dâhil artar. Bunu da borçla kapatır.
Borcu kapatmak için faizi yüksek tutar, birkaç bankaya da, hakikaten, rahatlık
sağlar.
Bir de efendim,
bankalar çok iyi durumda. İşte, 2001’de -tabii onu da iftiharla söylüyoruz- IMF
geldi, o programı yaptı, onun için, işte, bankalar rahatladı. Şimdi rahatlamış
gibi görünüyor. Aman, sakın ha, yine yanlış anlaşılmasın “Bankalar batsın,
Türkiye bir krize girsin.” kesinlikle bunu en son söyleyecek, en son isteyecek
benim. O krizin acılarını hep birlikte çekeriz çünkü. Onun için, aman, bankalar
rahatlasın tabii ama bankalar üretimle ilgilenmiyor, bankalar spekülatif şey yapıyor ve daha çok yatırımı destekleyen
kredi vermiyor bankalar. Kredi portföyündeki her şey
tüketime dönük. Tüketim yanlış değil ama size yine bir rakam, Türkiye’de
tüketimin toplamının yüzde 25’i İstanbul’da. Yani İstanbul
bir tarafa, Türkiye bir tarafa. Sadece dörtte 1’ini İstanbul’da
yapıyorsunuz tüketimin, geri kalanı da bütün Türkiye yapıyor. Bu da çok
tehlikeli bir gelişme. İşte, esas gelir farklılıkları, esas adaletsizlikler,
gelir adaletsizliklerinin de doğduğu en önemli noktalardan bir tanesi bu.
Gerçekten üretim, hatta üretim de hizmet sektöründe üretim. Yine hizmet
sektörüne karşı olmak anlamında değil bu, hizmet sektörüne karşı olmak
anlamında değil, tam aksine ama temerküz ettiği yer, toplandığı yer Türkiye’de
dar bölgelerdir. Anadolu’ya doğru dürüst, sermaye dâhil, üretim dâhil,
yayılmıyor. Anadolu’da çok iyi patlayan bir Anadolu ateşi var ama yeterli
değil. Yani Türkiye’nin bugün 200 milyar dolara çıkmış ithalat potansiyelinin
yanında bir o kadar 200 milyar dolarlık... Çünkü yaklaşık, küçücük Hollanda o
kadar ihracat ve ithalat yapıyor. Hollanda kadar yapamıyoruz. Onun için,
ihracatımızın da çok yüksek olması lazım.
Az gelinen
rakamlar ve daha önemli bir şey daha var: Katma değer artırmak, katma değer
eklemek üretime. Katma değer de ekleyemediğimiz için… Çünkü katma değer de
gerekli bir teknolojiye ihtiyaç duyuyor. O teknolojiyi yakalamak da çok zor.
Türkiye’nin önündeki en önemli sıkıntı gelecek yıllarda, bir kere Doğu’dan
gelecek rekabet; iki, Batı’nın yavaşlamasıyla ilgili. Batı yavaşladı, biraz bu
sene toparlanıyor ama yeterli değil. Krizleri saymıyorum. İnşallah, o krizler
bize sirayet etmez. “İnşallah” diyorum maalesef. İnşallah etmez çünkü o zaman
hakikaten işler zor ama o Doğu rekabetiyle Batı’da yavaşlayan ekonomi modeli ve
gittikçe sıkıntıya düşen bir Avrupa. Niye? Fransa ve Almanya gibi iki tane
ekonomik motoru iyi çalışmayan, küresel rekabete de dayanamayan bir yapı. Ben
de ticaretimin yüzde 50’den fazlasını o piyasayla yapıyorum. Onun için, o
piyasa... İyi ki euro vardı, takla atmadı. Euroya karşı olanlara da cevabı euronun
olması. Euro olmasaydı, takla atabilirdi. İyi ki euro
vardı. Arada o imparatorluklardan bahsettiler ama...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Melen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MİTHAT MELEN
(Devamla) – Boş da olsa salon, konuşabiliyorum Sayın Başkan. Teşekkür ederim.
Ama gerçekten
ileriye dönük çok iyi düşünmemiz lazım bunu. Mesela, 2011, seçime kadar bu
sistem idare edebilir bizi, belki seçimi de kazandırır. Böyle, ama ondan sonra
işler çok ciddi, ondan sonra hakikaten oturup çok ağır önlemler almak lazım,
kemer sıkma önlemleri. Bunu da yanlış görüyorum işte. Bu, bir fırsattı, kaçtı.
Hakikaten, Batı sıkıntıdayken Türkiye altyapısını yenileyecek, yeni baştan
düzenleyecek ve finansal istikrarını koruyarak yeni baştan finansal yapısını
kuracak bir pozisyona gelebilirdi; gelemedik, siyaset adına feda ettik. Yine,
yine bir altı ay, yine bu nutuklarla feda edeceğiz. Ondan sonra seçim gelecek.
Seçimden sonra kim gelirse gelsin çok ağır ve zorunlu tedbirler alacak.
Böyle IMF’in borcunu ödedik, ödemedik, bilmem, bunlar artık
hakikaten modası geçmiş şeyler. Biz gelecekle ilgili neler yapıyoruz? İşte
bütçede esas eleştirdiğim nokta o. Hiç gelecek burada konuşulmuyor, bir de
birbirimizle itişmekten, yemekten başka birbirimizi. Bırakın bunları ya.
Ekonomide artık çok önemli bir döneme girdik ve Türkiye’nin ayakta kalması
gerektiği bir döneme. Bu ayakta kalması gerektiği dönemde birbirimizle kavga
ederek bu işi çözemeyiz ama o orta vadeli planlarda, Avrupa Birliğine de
uyumda, bütün bunların hepsinin yeniden konuşulduğu bir 2011 yılına gireceğiz.
2011 yılına girerken burada bütçeyle ilgili oturup bir kişinin bunları
söylemesini ben istiyordum yetkililerden tabii. Ama bunlar konuşulmadı. Onu yaptık,
bunu yaptıkla ilgili şeyler. Çok yazık. Niye yazık? O zaman da halk, milletimiz
bizle çok az ilgileniyor, Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye almıyor,
ekonomideki gerçekten hâkim olma unsurunu da kaybediyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Melen.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.06
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Cihan Paçacı’dadır.
Buyurun Sayın
Paçacı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye
Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçelerini
değerlendirmek amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mithat Melen, Hazine
ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve dikkat ettim, iktidar partisi AKP’den
17 milletvekili bu konuşmayı dinleyebildi. 337 milletvekili olan bir partinin
bütçe gibi çok önemli bir görüşmede sadece 17 milletvekiliyle temsil edilmesi
gerçekten, bütçenin, bütçeye verilen değerin ve ülkenin problemleri ile ilgili
değerlendirmelere ne derece önem verdiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Umuyorum ki bundan sonraki görüşmelerde, en azından bütçe görüşmelerinde
İktidar bu görüşmelere yeterli çoğunlukta katılır ve bu değerlendirmeleri
izler.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri esas itibarıyla, ülkeyi yöneten iktidarın
bir yıllık ekonomik faaliyetlerinin analiz edildiği görüşmelerdir. Bir yılın
başarılı olup olmadığının ölçüsü ise bir önceki yıl ile kıyaslanarak tespit
edilir. Ancak, AKP, her bütçe görüşmesinde, bir önceki yılla kıyas yapmaktan
kaçınmakta ve sürekli 2002 ve öncesiyle kıyas yoluna gitmektedir. Özellikle
Sayın Başbakan, her konuşmasında, kendi dönemini değerlendirmek yerine 2002 ve
öncesine atıfta bulunarak, o dönemi eleştirmekte ve böylece kendi döneminin
başarılı olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. Sayın Başbakan dünyada yaşanan
ekonomik krizin ülkemizi etkilemediği, teğet geçtiği iddiasında bulunurken
verdiği en önemli örnek, ülkemizde finans sektöründe dünyadaki gibi bir krizin
yaşanmadığıdır.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyet döneminde Türk ekonomisinde iki önemli değişim ve
dönüşüm yaşanmıştır. Bunlardan biri, 80’li yılların başında karma ekonomik
yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçiştir. Diğeri ise, Milliyetçi Hareket
Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti
döneminde, bedeli siyaseten ağır bir şekilde ödenmiş olsa da, özellikle finans
sektöründe yapılan radikal reformlardır. İşte, dünyada yaşanan finansal krizden
ülkemizin diğer ülke finans piyasaları kadar etkilenmemesinde en önemli neden
bu yapılan reformlardır. Buna rağmen İktidar, o dönemde yapılan reformları
görmezden gelmekte ve haksız eleştirilerde bulunmaktadır. Hani, anlama kıtlığından
kaynaklanan bir hatayı sürekli tekrarlamak anlamında kullanılan bir atasözümüz
vardır: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine
okur.” Her yıl olduğu gibi dünkü bütçe görüşmelerinde de yine 2002 öncesi Fon’a
devredilen bankalarla ilgili olarak 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti
eleştirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, şayet bugün sağlıklı bir bankacılık sektöründen bahsedebiliyorsak
bunun temel sebebi, o dönemde bünyeleri zayıflamış olan bankaların Fon’a
devredilmek suretiyle satış ve birleşme yöntemiyle yapılan rehabilitasyonun
sonucudur. Aslında alınan bu cesur karar her hükûmetin
örnek alması gereken bir uygulamadır. O dönemde mevcut soruna geçici palyatif tedbirlerle çözüm aranmış olsaydı inanın bugün Türk
ekonomisine faturası tahminlerin çok ötesinde olurdu.
Ayrıca, Sayın
Başbakan dünkü konuşmasında kendi dönemlerinde tek bir bankanın dahi Fon’a
devredilmediğini söylerken 6,5 milyar dolarlık bir faturayla 4 Temmuz 2003
tarihinde Fon’a devredilen İmar Bankasını da sanıyorum unuttu.
Değerli
milletvekilleri, sürekli mukayese edilen 2002 ve öncesindeki gerçekleri ve
yapılanları buradan hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum: Türk bankacılık
sektörü için 1990’lı yıllar yüksek dalgalanmaların yaşandığı bir dönem
olmuştur. Bu dönemde bankalar ağırlıklı olarak kamu menkul kıymetlerine yatırım
yapmış ve yüksek yabancı para açık pozisyonlarıyla çalışmışlardır. 1999 yılında
bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesinde parçalı yapının ortadan
kaldırılması, denetim etkinliğinin artırılması ve bağımsız bir karar alma
mekanizmasının oluşturulması için BDDK’nın
kurulmasına karar verilmiş ve kurum Ağustos 2000’de faaliyetine başlamıştır.
Ayrıca, o dönemde
finans sektöründe bir dizi yapısal reformlar da hayata geçirilmiştir. Yapılan
reformlardan biri de Mayıs 2001’de açıklanan “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma
Programı” olmuştur. Bu program ile ekonomik krizlerin bankacılık sektöründe
yaratmış olduğu tahribatın giderilmesi ve sistemin zayıf bankalardan
temizlenerek sağlam bir temel inşası ile sektörün yeni krizlere dayanıklı hâle
getirilmesi amaçlanmıştır. Bugün 57’nci Cumhuriyet Hükûmetince
gerçekleştirilen bu programın ne derece başarılı olduğu net bir şekilde ortaya
çıkmıştır.
Türk bankacılık
sektörü açısından en önemli problemlerden bir tanesi de son yıllarda sektör
içindeki yabancı sermaye payının artmış olmasıdır. Bu durum, finans sistemimiz
ve dolayısıyla reel sektörümüz açısından ciddi bir risk unsuru oluşturmaktadır.
Sektörde yüzde 40 civarında yabancı hâkimiyeti mevcuttur. Bu oran yüksektir.
Bankacılık sektöründe maalesef uluslararası sermayenin girişi konusunda
herhangi bir tedbir de alınmamıştır. Sayın BDDK Başkanı Bilgin de bu konu
üzerindeki çekincelerini her fırsatta dile getirmekte, yabancı bankalarla
ilgili bir strateji oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir.
Bu konuyla
ilgili, buradan çok önemli bir hususu daha dile getirmek istiyorum. Hükûmetin planları arasında Türkiye Halk Bankası ve Ziraat
Bankasının özelleştirilmesi konusu da vardır. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 25’i
halka arz edilen Halk Bankasının hisselerinin yüzde 70’ine yakını yabancı
yatırımcılara satılmıştır. Halka arzın asıl önceliği olan sermayenin tabana
yayılması hedefi gerçekleştirilememiştir. Esnafımızın ve çiftçimizin
geleceğinin teminatı olan bu bankaların yabancıya satılması hâlinde bu
kesimlerin bankalardan kullandığı krediler hususunda sıkıntılar yaşanması
kaçınılmaz olacaktır. Ziraat Bankasının kullandırdığı tarım destekli teşvik
kredilerini ve Halk Bankasının kullandırdığı esnaf ve sanatkâr kooperatif
kredilerini –ki bu kredilerin reel faizlerinin yarısı hazine tarafından
karşılanmaktadır- hangi yabancı banka, kime destek vermek için
kullandıracaktır? Sizin vatandaşınızın, sizin çiftçinizin, sizin esnafınızın
menfaatini hangi yabancı düşünecek ve koruyacaktır? Bu sorunun cevabını sizlerin
takdirlerine arz ediyorum.
Türk bankacılık
sektörü açısından diğer bir problem ise bankalar tarafından toplanan fonların
reel sektöre gerektiği ölçüde aktarılmamasıdır. Bankalar asli görevleri olan
reel sektörü fonlamayı bırakıp riski minimize olan
bireysel kredilere yönelmişlerdir. Bugün bankacılık sektörü yüksek faizlerle
bireysel kredi vererek kârlarını artırma yolunu seçmişlerdir. Olması gereken,
bankaların reel sektöre üretimi artırıcı tarzda kaynak aktarmasıdır. Bugün bu
işlem gerektiği ölçüde yapılmamaktadır. Bankacılık sektörü yüksek kârlar
açıklarken reel sektörde her gün onlarca fabrika kapısına kilit vurmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere SPK 1982 yılında kurulmuştur. Bugün SPK birçok
yeni uygulamaları gerçekleştirerek ülkemizde sermaye piyasasının gelişimine
olumlu katkı sağlayan bir kurum hâline gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, sermaye piyasasında yapılan birçok yenilik ve düzenlemelere dayanak
teşkil eden kanun da yine en çok eleştirdiğiniz 1999 yılında 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde çıkarılmıştır. 15/12/1999
tarihinde Sermaye Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikler, tüm bu
gelişmelerin temelini oluşturmuştur.
Yıllardır sermaye
piyasamızın sığ olduğu, yerli yatırımcıların piyasamızdaki payının düşük olduğu
bilinmektedir. Son yıllarda piyasalarımızda yabancı hâkimiyeti artarak kendini
önemli ölçüde hissettirmeye başlamıştır. Yerli yatırımcılar ve özellikle küçük
yatırımcılar yabancı yatırımcı manipülasyonu
neticesinde önemli ölçüde zarara uğramakta ve piyasadan çekilmek durumunda
kalmaktadır. Diğer taraftan kamunun borçlanma ihtiyacının Türkiye’de yaratılan
tasarrufları aşması, sermaye piyasasının ve özel sektörün gelişmesi için kaynak
sorunu yaratmaktadır. Sermaye piyasasının sorunlarını aşarak gelişmesi,
ekonomik program hedeflerine ulaşmada reel sektörün şiddetle ihtiyaç duyduğu
kaynağın sağlanmasında etkin bir rol oynayacağı kanısındayım.
Değerli
milletvekilleri, BDDK, SPK, Merkez Bankası ve kamu bankaları gibi finansal
kuruluşlarımızın merkezlerinin Ankara’dan İstanbul’a taşınması gündemimizdeki
diğer bir konudur. Sayın Başbakan ve AKP sözcüleri bu taşınma sonucunda
İstanbul’da dünya çapında bir finansman merkezinin kurulacağını ifade
etmektedirler.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin dünya çapında bir finans merkezi olabileceği iddiası
önemli bir vizyondur ancak böyle bir vizyon için bir hükûmete düşen en temel ve öncelikli görev gerekli altyapıyı
kurmaktadır. Bir finans merkezi için en önemli altyapı ve en öncelikli
gerçekleştirilmesi gerekil hususlar uluslararası standartlarda yasal
düzenlemeler yapmaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Paçacı, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA CİHAN
PAÇACI (Devamla) – Bitiriyorum.
Bu
düzenlemelerden sonra ikinci adım ise gerek kamuda gerekse özel sektörde görev
alacak yetkin, yetişmiş bir insan kaynağı oluşturmaktır. İstanbul finans
merkezi vizyonu için yukarıda belirtilen hususlardan
bugüne kadar hangileri gerçekleştirilmiştir? Dünyada en büyük borsaların bile
artık sabit mekânları bırakıp elektronik işlem platformlarıyla işlemlerin
gerçekleştirildiği, finans sektöründeki gözetim ve denetim fonksiyonlarının
bilgisayarlar aracılığıyla uzaktan yapıldığı günümüzde -finans merkezi vizyonunu- sadece Ankara’daki banka ve finans kurumlarının
merkezlerinin İstanbul’a taşınması, aslında, Hükûmetin
vizyonundaki finans merkezi projesinin sadece fiziksel bir proje olduğu
gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu mantıkla, işleyen finans kurumlarımızı işlemez
ve problemli hâle getirirsiniz. Tahmin etmiyorum ama temenni ediyorum ki
yaptığımız değerlendirmeler dikkate alınır ve bir yanlıştan bir an önce
dönülür.
Bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paçacı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Mustafa Enöz,
Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Enöz.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, Tekelin alkol birimi 2004 yılında, iki yılı
ödemesiz yedi yıl vadeli, 230 milyon dolarlık kredi kullanılarak 292 milyon
dolara Nurol-Özaltın-Limak-TÜTSAB Konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır.
Dikkatinize sunuyorum: Sadece iki yıl sonra, bu ortak girişim grubu tarafından
kurulan Mey İçki’nin yüzde 90’ı 810 milyon dolara özel yatırım şirketi Pasifik
gruba peşin olarak satılmıştır. Tekelin alkol bölümünü alan konsorsiyum
hiçbir yatırım yapmadığı gibi, devraldığı stok, mamul, yedek parça ve ham
maddelerin büyük meblağlarda olması nedeniyle, o günün alkolden sorumlu Tekel
bürokratları hakkında Yüksek Denetleme Kurulu raporları kamuoyuna
açıklanmıştır. Alkol müessesesi müdürünün daha sonra Mey İçki’ye transfer
olması da bu raporlarda dikkat çeken diğer bir husustur. Tekelin stoklarında
bulunan tütünler ise son yıllarda komik rakamlarla dünya piyasalarına satılarak
ülke tütüncülüğünün pazar ve pazarlık gücü zayıflatılmıştır.
Seçim bölgem
Manisa’daki Alaşehir Suma Fabrikasının özelleştirilme sırasındaki stok
mamullerinin ne kadar fazla olduğunu ve bu mamullerin yok pahasına ilgili
firmalara devredildiğini bütün kamuoyu ve Manisalılar bilmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, tütüncülük, tarım
ve sanayi sektöründe önemli bir istihdam alanı olmaya devam etmektedir. Hâlen,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ege, Trakya, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün
tarımından geçimini sağlayan yaklaşık 400 bin kişiye ek olarak, tütün ve tütün
mamulleri sektöründe toplam 25 bin kişi çalışmaktadır.
Ülkemizde tütün
üretimi izlenen politikalarla tütün üreticilerine sahip çıkılmaması sonucunda
oldukça azalmıştır ve her geçen gün azalmaktadır dolayısıyla tütün ihracat
rakamları da yıldan yıla düşmektedir. Kısacası, her geçen yıl tütün üreticisi
ya yok olmakta ya da fakirleşmektedir. Şark tipi üretim ve ihracatında dünyada
ilk sırada yer alan ülkemiz bu yerini koruma noktasında hiçbir şey
yapmamaktadır. Üretimimizdeki bu düşüş ihracatımızı da olumsuz etkilemekte,
ülkemiz önemli bir döviz gelirini kaybetmektedir; buna karşın ithalatımız hızla
artmakta, Türkiye, tütünde ithalatçı bir ülke konumuna düşmektedir. Şark tipi tütünde gerek üretim miktarı gerekse üstün özellikleri
nedeniyle dünya lideri olarak haklı bir ün yapan ülkemizin bu unvanı
kazanmasında önemli rolü olan, tütün üretim yörelerimizden ülkemizin tütün
ambarı olarak anılan Manisa ilimizde, AKP’li yılların başlangıcı olan 2003
yılında 76.300 üretici var ve 44.800 ton tütün üretilirken, 2010 yılında
üretici sayısının 27.700’lere, üretim miktarının ise 25.500 tonlara düştüğünü
ve Hükûmetin de bu konuda hiçbir pozitif adım
atmadığını görmekteyiz.
Sayın
milletvekilleri, yurt genelinde Tekel bünyesindeki yaprak tütün işletme
müdürlüklerinde 2000 yılında 20 bin civarında personel çalışmakta iken bugün 2
bin civarında personel çalışmakta; emeklilik, ölüm gibi nedenlerle ayrılanlar
dışında kalan binlerce çalışan 4/C uygulaması ile değişik kamu kurum ve
kuruluşlarına gönderilmiştir. 4/C kapsamında alınan çalışanlarda önemli ölçüde
gelir eksikliğinin yanı sıra sosyal haklar açısından da ciddi kayıplar
yaşanmaktadır. Bu yılın başlarında, 4/C’ye geçirilmek
istenen işçilerin haklarını aramak için yaptıkları eylemler hâlâ hatırlardadır
ancak bu işçiler Hükûmetçe zulme tabi tutulmuş,
dövülmüş, hırpalanmış, üzerlerine su sıkılmış, biber gazına maruz
bırakılmışlardır. Bu yapılanlar, Hükûmetin demokrasi
anlayışının sakatlığını gösteren ve AKP’nin siciline geçmiş ayıplardandır.
Sayın
milletvekilleri, sektörün sorunları sadece bunlarla sınırlı değildir. Sigara
üzerindeki vergi artışı, ülkemizi kaçak sigara cenneti hâline getirmiştir.
Kurumlara göre rakamlar değişmekle birlikte, sahte kaçak sigaranın boyutunun
piyasanın yüzde 15 veya 20’leri civarında olduğu söylenmektedir. Bu durum,
devlete gelir kaybına sebep olmasının yanı sıra halk sağlığını da tehdit
etmektedir.
Sahte kaçak tütün
mamullerinde en önemli konulardan biri de kaçak sarmalık kıyılmış tütün
satışlarıdır. Geçmişte, geleneksel olarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi tütün üreticilerinin ürettikleri tütünlerden kendi ihtiyacı kadarını
kıyarak tüketmeleri şimdilerde, vergi artışıyla birlikte, ticari bir sektör
hâline gelmiştir. Batıda şehir merkezlerinde bile rahatça sarmalık kıyılmış
tütün çuvallar içerisinde satılmaktadır. Bu konuda kolluk güçleri ilgisiz ya da
yetersiz kalmaktadır.
Konu ile ilgili
yapılması gereken diğer bir husus da sarmalık kıyılmış sektörünü legal zemine
çekmek için yasal düzenlemeler yapmak, kayıt dışılığı kesin olarak önlemek ve
satışa arz edilecek bu mamullerin gerekli teknik analizlerini yaparak insan
sağlığına en az zarar verecek şekilde üretilmesini sağlayarak bunu
denetlemektir. Avrupa Birliği ülkelerinde sarmalık kıyılmış tütün mamulü,
sigaradan daha düşük olarak vergilendirilmektedir, ülkemizde ise sarmalık
kıyılmış tütün mamulü üretmek isteyen girişimciler uluslararası sigara devleri
ile aynı mevzuata ve aynı vergi sistemine tabi tutulmaktadır. Ne gariptir ki
puro ithalatına vergi avantajı sağlayan Hükûmet bu
konuyu görmezden gelmektedir. Yandaşları tarafından ithalatının yapıldığı
rivayet edilen puroya avantaj sağlayan Hükûmet, fakir
tütün tüketicisini, üreticisini doğrudan ilgilendiren bu konuda yetkilerini
maalesef esirgemektedir. Her konuda AB’ye uymaya çalışan Hükûmet
bu konuda da düzenleme yaparak kayıt dışı bu sektörü kayıt altına almalıdır.
Ayrıca, üreticiler tarafından kurulacak birlikler kanalı ile sarmalık kıyılmış
tütün mamulü üretimine destek sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumuna personel atamalarında da son derece siyasi davranarak âdeta bu Kurumu
kendi yandaşlarına peşkeş çekmektedir. Hiçbir şekilde liyakate, çalışanın
yaptığı işe, tecrübesine bakılmaksızın sadece “AKP yandaşı” diye…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Enöz, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) - …Kuruma personel atanmaktadır. Bu durum, Kurumun kalitesini ve
çalışma temposunu düşürmektedir. Bir taraftan Tekel tasfiyeye götürülüp
yılların birikimine sahip personeli ilgili, ilgisiz kurumlara dağıtılırken dün
Tekelin üstlendiği birçok görevi yasa gereği bugün üstlenmek durumunda olan
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, bu elemanları bünyesine alıp değerlendirmek
yerine, sektörle bugüne kadar hiçbir ilgisi olmayan yandaşlarla çalışmayı
yeğlemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin yandaşı olarak bu sektörle ve
bugün yaptığı işle hiç ilgisi olmadığı hâlde çeşitli kurumlardan atanan
personelin listesi elimizde bulunmaktadır. Bunu, isteyen herkese verebiliriz.
Konu ile ilgili
olarak 17/2/2010 tarih ve 2010/8 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda, çok açık bir şekilde,
Kurum’a yapılan atamaların usulsüz olduğu belirlenmiştir. Söz konusu atamaların
neden yapıldığına baktığımızda, üst kurullarda diğer kamu kurumlarına göre
personel maaşlarının yüksek olduğunu görmekteyiz. Bu durumda, AKP tüm
kurumlardaki personel maaşlarını düzenleyeceği yerde kendi yandaşlarına özel
kurumlar oluşturmaktadır. Acilen bu duruma son verilmelidir diye düşünmekteyiz.
Ayrıca, Tütün
Mamulleri Düzenleme Kurulu yönetiminden, özellikle tütün üretiminin
sürdürülmesi ve tütün üreticilerinin korunması için daha fazla çaba
göstermesini, daha aktif olmasını beklemekteyiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Satmayı yasaklıyor Mustafa Bey, satmayı!
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Enöz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ile Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Kerkük Türklerinin çok değerli insanı Abdurrahman
Kızılay’ı rahmetle, minnetle anıyorum, kendisine ve ailesine Allah’tan rahmet
diliyorum. Kendisinin dünya Türklüğüne çok büyük hizmetleri olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk tarafından, 1924 yılında, din konusunda toplumu
aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulan Diyanet İşleri
Başkanlığımız, ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamada görevli
önemli bir kurumumuzdur. 80 bin cami, 10 bin Kur’an
kursu, 100 bini aşkın personeli ile büyük bir kuruluş olan Diyanetin siyaset
üstü, baskı kabul etmeyen durumda çalışması gerekmektedir ancak hiç de böyle
değildir.
Bakınız,
yıllardan beri beklenen teşkilat kanunu, ortak mutabakat zemini varken,
muhalefetin verdiği önergelerin hiçbirisi kabul edilmeyerek, eksiklikleriyle
kanunlaşmıştır yani önemli bir fırsat kaçırılmıştır. Örneğin, din hizmetleri sınıfında
çalışan dört yıllık dinî yüksekokul mezunları 3000 ek gösterge alırken, aynı
işi yapan diğer dört yıllık okul mezunları 2000 ek gösterge almaktadırlar.
Ayrıca, 4/B personelinin ek ödeme ve ek ders ücreti almamaları da adaletsiz bir
durumu ortaya koymuştur.
Diyanet nerede
ise iktidarın yandaş sendikaları tarafından yönetilmektedir. Siyasi telefonla,
idareciler eliyle bizzat başka sendika mensuplarına baskı yapılmakta, sendika
değiştirmeleri için ise zorlanmaktadırlar. Bunların bir örneğini Niğde ilinde
yaşamış bulunuyoruz. Niğde İl Müftülüğünde veri hazırlama ve kontrol işletmeni
sınavını kazanan bir memurun ataması AKP ve yandaş sendika tarafından
engellenmiştir. Memura baskı yapılmış, daha sonra memur sendikasını
değiştirince bu atama gerçekleştirilmiştir. Sizce bu durum doğru mudur?
Diğer bir örnek:
Nevşehir Türk Diyanet Sen İl Temsilcisi Ahmet Doğan’ın, Şube Yönetim Kurulu
Üyesi Osman Berkbilek‘le
beraber başına gelenleri şöyle söylemek gerekir: Sendikal faaliyetleri sonucu
bu arkadaşlar hakarete uğramışlar, daha sonra sicilleri bozulmuş ve tayinleri
çıkarılmıştır, hatta tayinleri sonrasında cemaatle bile vedalaşmadan başka bir
yere gönderilmişlerdir. On yılını dolduran müftüler yer değiştirirken, şimdi de
cemaatle işi olmayan müdür ve memurlar yer değiştiriyor, bunu da anlayamıyoruz.
Camiye, din adamlarımıza siyaset bulaşmamalıdır; adil, eşit, tarafsız şekilde
hizmet yapılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarında Belediye İmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle
“Gereken yerlere cami yapılır.” ibaresi kaldırılıp “…ibadethaneler yapılır.”
cümlesi konulmuştur. Bu değişiklik sonrasında, ülkemizde, başta büyük şehirler
olmak üzere, yüzlerce ev kilisesi açılmıştır. Böylece misyonerler ülkemizde
cirit atmaya devam etmekte ve köylere kadar uzanan faaliyetlere girmektedirler.
Bu konuda halkımızın ve özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok duyarlı
olması gerekmektedir. Halkımız Trabzon Sümela Manastırı’nın ve Van Akdamar
Kilisesi’nin açılmasını ve ayin izni verilmesini de kabul etmemektedir.
Sayın milletvekilleri,
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ülkemiz dışında yeni Türk devletleri
ortaya çıktı. Bu durum Türk dünyasında büyük bir değişimin ve atılımın
olabileceği umudunu getirdi. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” tabiri çok heyecanlı
bir söylem olsa bile, Türk dünyasında beklenen umudun kolay bir şekilde
gerçekleşmeyeceğini de kısa bir zaman içerisinde belirtti. Yaklaşık yirmi
yıllık süre değerlendirildiğinde görülecektir ki buralarda neler değişmiş,
beklenen kalkınma, gelişmede nerelere gelinmiş, halkın beklentileri ne
olmuştur? Ancak sevinmemiz gereken odur ki devletlerin bağımsızlıkları devam
etmekte, ileriki yıllara ise emniyetli bir şekilde bakmaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, bu zamana kadar geçen bağımsızlık süresi ülkelerin hayatında
çok uzun süre sayılmaz. Bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren, Türk dünyasına,
AKP İktidarına kadar çok önemli hizmetler yapılmıştır. Ekonomik, sosyal ve
siyasi ilişkiler geliştirilmiş, 1,3 milyar dolar Eximbank
kredisi açılmıştır. TİKA, Büyük Öğrenci Projesi, Manas ve Ahmet Yesevi Üniversitesi gibi, çok önemli yüzlerce proje
gerçekleştirilmiştir. Geçmiş olan yirmi yıllık sürenin neredeyse yarısı AKP
İktidarında yaşanmıştır. AKP İktidarı, birinci iktidar dönemi sonuna kadar bu
dünyayı hiç görmemiş, tamamen yok saymıştır, ancak 2007’den sonra, Avrupa
Birliğinden dışlanma neticesinde buralara döner gibi olmuştur ancak ciddi ve
uygulanabilir bir proje yapılmamıştır, yapılanlar da ağır aksak şekilde devam
etmektedir.
Türk
cumhuriyetlerindeki insanların sosyal durumuna bakılınca, yüzde 80-90’ının çok
fakir, binde 1’inin zengin, yüzde 10-15’inin normal yaşam seviyesinde olduğunu
görürsünüz. Bu durum -kitlesel fakirlik- ülke içinde ve ülkeler arasında sosyal
ve siyasal çatışmaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu durum radikal
ideolojilerin beslenmesine dolayısıyla ülke içi istikrarsızlığa da neden
olmaktadır.
Türkiye,
bağımsızlığın ilk yıllarında heyecanlı ve duygusal ilişkileri terk etmiş ama
geçmişte gücünün ötesinde yaptığı vaatlerden dolayı da büyük sıkıntılar çekmektedir.
Ayrıca, Çin, İran, Rusya, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin gözü de maalesef
buralarda olup Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısızlığını beklemektedirler.
Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Orta Asya devletleriyle çok sıkı bir iş
birliğine girmesi gerekmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği dışı alternatifleri
olduğu kabul edilmelidir. Bu da Türk cumhuriyetleriyle birlikte olunmak ve
ciddi adımların karşılıklı atılmasıyla olacaktır.
Türk dış
politikası Batı’ya bağımlılıktan tamamen kurtarılmalı, lider ülke Türkiye
temelleri mutlaka atılmalıdır. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti ile Türk
cumhuriyetleri devletleri arasında güven bozucu her şeyden kaçınılmalıdır.
Bugün
Azerbaycan-Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri maalesef bozulmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Ermenistan’la ilişkileri Türk devletleri tarafından
yakın takip edilmektedir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs ilişkileri de
yakın takip edilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından derhâl çekilmeli
ve ondan sonra ikili ilişkiler başlatılmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
devleti yaşamalıdır. Her iki ülkeyle ilişkilerdeki zafiyet Türk dünyasını bize
kaybettirecektir. Özbekistan’la ilişkiler bir türlü normalleştirilememiştir.
Bizler Orta Asya’nın ve Türk milletinin en önemli ülkesi olan bu ülkeden
vazgeçemeyiz. Kazakistan ve Türkmenistan ile ilişkiler aksatılmadan devam
etmelidir. Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri, AKP
İktidarında unutulmuştur. Kırım Türklerine bin konut TİKA marifetiyle alınmış
ancak AKP 5 bin konutluk projeyi bile yürütememiş, yürütmemiştir. Ahıska Türklerine, Gürcistan Ahılkelek
bölgesine geri dönüş için destek olunmamıştır. Ahıska
Türklerine, Kırım Türklerine yapılanlara benzer destekler verilmeliydi.
Irak’ta ABD
işgaliyle beraber 1 milyon Müslüman insan katledilmiştir. Bunlar içerisinde
binlerce Irak Türkü vardır. Kerkük, Musul, Telafer
gibi yerlere Peşmergeler saldırmışlar ve demografik
yapıyı da bozmuşlardır. Türkler zorla göç ettirilmişlerdir ancak Türkiye'nin kırmızı çizgileri askerin başına çuval geçirmeyle
bitirilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türk dünyasına baktığımız zaman öncelikle yapılması gereken en
önemli işimizin ortak dil sorununun çözülmesi olduğunu görmek
mecburiyetindeyiz. Atatürk, Türkiye’ye her lehçe ve şivede uygun, basit ve
sağlam bir alfabe kazandırmıştır. Bütün Türk toplulukları aynı alfabeyi
kullanırsa Türkler, Araplar gibi konuşma dilinde anlaşamasalar bile yazı
dilinde anlaşabilirler. Böylece dil ve fikir birliğine kavuşarak aralarında iş
birliği gerçekleştirilebilir.
Türk dünyası için
tek bir dil merkezi kurulmalıdır. Sonrasında Türk kültür merkezleri kurularak
ortaklıklar birer birer ortaya çıkmalıdır. Türk
dünyası üzerinde yapılan araştırmalar artırılarak TİKA, Dış Türkler ve Akraba
Toplulukları Başkanlığı daha aktif hâle getirilmelidir. TİKA, Kurulduğu günden
itibaren çok önemli görevler yapmıştır ancak son yıllarda bir eksen
değişikliği, kayması da göstermektedir. Kuruluş amacı dışına AKP İktidarı
zamanında çıkarılmış ve Afrika başta olmak üzere çok farklı yerlere
dağılmıştır. Hâlbuki yeni kurulan Türk devletleriyle ilişkiler istenilen
seviyeye çıkmamış olup daha yapılacak birçok iş bulunmaktadır. Türk dünyasında TİKA’nın üzerine düşen birçok görev ve sorumluluklar
vardır. Bunlar dururken başka coğrafyalara fazlasıyla açılmak doğru değildir.
Dışişleri Bakanlığının yapacağı görevler TİKA’ya
yaptırılmaya çalışılmaktadır. Bu, kuruluş amacına ters düşmektedir.
Yeni kurulan Dış
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına süratle destek olunmalıdır, güzel
bir mekân içerisinde faaliyetlere kadrosunu da kurarak devam etmelidir. Her
geçen zaman ülkemiz ve Türk dünyası aleyhine işlemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğru, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu iki kuruluş
vasıtasıyla Türk dünyası araştırmalar ve iş birliği merkezleri süratle
kurulmalıdır. Böylece mevcut imkânlar bölünmeden tek bir merkezden planlı
şekilde yönetilebilecektir.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Türk dünyasıyla ilişkileri çok önemsiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti
devleti, 2023 yılına kadar birçok sorununu çözmüş lider ülke Türkiye konumuna
gelmelidir. Bütün bunlar için de Türk dünyasıyla ilgili önerilerimiz de
şunlardır:
2002 yılında
kapatılan “Türk Dünyası Bakanlığı” icracı bir bakanlık olarak kurulmalı ve
dağınık olan çalışmalar mutlaka toparlanmalıdır.
Ortak Türk
alfabesi kararı bütün ülkelere tekrar tekrar
bıkmadan, usanmadan anlatılmalıdır.
Ortak Türk
edebiyatı ve tarihi müfredatlara tavsiye edilmelidir.
Ortak İnternet
motorları ve iletişim siteleri kurulmalıdır.
Üniversiteler,
belediyeler arasında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi için sivil toplum
kuruluşları mutlaka desteklenmelidir.
Kültür
emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı dilde eğitim
bütün Türk dünyasını etkisi altına almış durumdadır. Türkçemize yönelik en
önemli tehditlerden birini oluşturan bu sorun ortadan kaldırılmalı, bununla
ilgili çeşitli projeler hazırlanmalıdır.
Büyük öğrenci
projesi mutlaka geliştirilerek devam ettirilmelidir. Misafir öğrencilere
destekler sağlanmalı, ülkemizden ayrılırken buraları güzel düşüncelerle
unutmamaları sağlanmalıdır.
Türk çocuklarına
yönelik yayınlanan kitaplar desteklenip yeni projeler geliştirilmelidir.
Batı Trakya
Türkleri unutulmamalıdır, ilişkiler geliştirilmelidir.
Doğu Türkistan
göz ardı edilmemeli, her türlü gelişme yakından takip edilmelidir.
Türk dünyası
ortak haber ajansı kurularak ortak fonlar oluşturulmalıdır, çünkü ülkemizin
geleceği Türk dünyasıdır, Türk dünyasının umudu da Türkiye’dir.
Lider ülke
Türkiye’nin kurulması da amaçlanmalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Osman Çakır,
Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çakır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz etmek için söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye, Avrupa
Birliğiyle katılım müzakerelerini 2005 yılından beri sürdürmektedir. Her yıl AB
Komisyonu tarafından hazırlanan ilerleme raporlarına 9 Kasım 2010 tarihinde
-yani geçen ay- bir yenisi daha eklenmiştir. Bu hazırlanan 13’üncü rapordur.
Genel olarak AB Türkiye raporlarında, esas itibarıyla tek taraflı ve katılım
sürecine olumsuz etkide bulunabilecek bir üslup benimsendiği görülmektedir.
Sayın Bakanımız, AB 2010 Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili “Bu, olumlu ve
dengeli bir rapordur, bugüne kadar yayınlanan en olumlu ve objektif raporlardan
biridir.” açıklamasını yapmıştır. Üstelik bu raporun daha önceki on iki rapordan
hiçbir farkı olmamasına rağmen, ilgili Bakanımız “Burnumuza AB kokuları gelmeye
başlamıştır.” şeklinde de beyanlarda bulunmuştur. Başbakan da AB bizi almazsa
küresel bir güç olmasının imkânsız olduğunu söylemiştir. Anlaşılan ki Sayın
Bakan raporun yayınlanmış olmasının ardından AKP’nin her zamanki stratejisiyle
millete öyle olmadığı hâlde “işler yolunda” mesajı vermeye çalışmıştır. Bir
zamanlar Ankara’da işler yolunda olup, gündüz vakti sebepsiz yere havai
fişekler patlatılıp kutlamalar düzenleyen AKP’nin, herhâlde yeni bir çıkış,
yeni bir kafa tutmaya ihtiyacı olmuş olacak ki zaman zaman
da AB’yi tehdit eden açıklamalar da yapılmaktadır ancak şimdiye kadar görülüyor
ki bütün bunların altı hep boş çıkmaktadır.
Rapora bakıyoruz,
ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, azınlıklar, Kıbrıs, Yunanistan sınır
ihlalleri, Anayasa değişikliğinin olumlu ama yeterli olmadığı, yargıdaki
kadrolaşmanın kaygı verici olduğuyla ilgili değerlendirmeler her raporda yer
almaktadır ve bu rapor olumlu olarak nitelendirilebilmektedir. Ardından bir
tane daha, AB Genel İşler Konseyi Sonuç Bildirgesi, henüz yayınlandı; burada da
yine müzakerelerin tıkanma noktasına gelmesinin Türkiye'nin sorumluluğu
olduğundan, yine azınlık haklarından, hukukundan, yine demokratik açılımın
yapılmadığından bahsediyor. Raporun Türkiye bölümü ise diğer ülkelere göre en
kapsamlı; en çok ve en olumsuz Türkiye’den bahsediliyor.
Yakında Avrupa
Parlamentosunun Türkiye raporu da yayınlanacak -taslağı yayınlandı- biliyoruz
ki aynı şeyler orada da var. Değişen hiçbir şey yok. Bütün raporlar aynı
merkezden, aynı kalemden sanki çıkıyor. Türkiye’yi istemedikleri her
hâllerinden belli oluyor ama bizim Hükûmetimiz
sürekli anlamazlıktan geliyor ya da işine öyle geliyor ama gerçekte her iki
taraf birbirini de çok iyi biliyor. İnsan bu uğurda harcanan devasa paralara,
sözde kalan toplantılara, boşa kullanılan zamana ve mesaiye yanıyor. Şimdi
Sayın Bakan, bu gidişle, epeyce tarihlerle oynamak, tarihleri değiştirmek,
üyeliğimizin takvimlerini de sürekli ötelemek zorunda kalacak.
Amerika Birleşik
Devletleri’nin sözde Ermeni soykırımıyla ilgili konuyu Temsilciler Meclisi
gündemine getirdiği günlerde de yine Sayın Bakan bir açıklama yapmıştı:
“Türkiye ile ABD iş birliği boyutu son dönemde her zamankinden daha yüksek.
ABD’deki müttefik ve dostlarımız Türkiye'nin stratejik öneminin farkında.”
demişti. Herhâlde AB’yle olan ilişkiler ve iş birliğinin boyutu da Sayın Bakana
göre böyle olumlu ve yüksekse vay hâlimize!
Her fırsatta
olmayanı oldu göstermek için “Biz şöyle yaptık, böyle yaptık, siz
anlamayabilirsiniz ama millet bütün bunları görüyor.” söylemine sığınan değerli
vekillerimizin doğru olarak kullandıkları tek cümle budur. Evet, doğrudur,
millet her şeyi görüyor, yapılanları da görüyor, gördüklerini de 2011
seçimlerine yansıtacağından şüpheniz olmasın. Yol haritanızın sonunu da ne
yazık ki 2011 seçimlerinde göreceksiniz. Millet artık bundan sonrakine izin
vermeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, neden AB’nin hazırladığı tüm raporlarda tek taraflı olarak
Türkiye eleştiriliyor? Neden sadece Türkiye sorumlu tutuluyor? AB’yle yürütülen
müzakerelerde gelinen noktaya bakıldığında, bu müzakere fasıllarının durumu
incelendiğinde, burada sadece suçlunun Türkiye olmadığı çok açıkça ortadadır.
AB ilerleme
raporlarına bakarak, müzakerelerde tıkanma noktasına gelmiş Türkiye'nin
Avrupa’ya yaklaştığını ve Hükûmet tarafından
yürütülen AB politikalarının başarılı olduğunu söylemek mümkün müdür?
Yedi yıl içinde,
uluslararası verilere göre, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kadın erkek
eşitliği, azınlık hakları vesaire, Avrupa ne istiyorsa, hemen hemen ilerleme raporlarında yer alan bütün bu hususlarda,
bütün uluslararası verilerde Türkiye, maalesef ileri gitmemiş, geri gitmiştir.
Şimdi,
Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki gayretlerinin tek taraflı olmaması, AB’nin
taahhütlerini ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi Türkiye-AB
ilişkilerinin sağlam ve sağlıklı bir zeminde ilerlemesi için şart değil midir?
Bu zeminde AB-Türkiye ilişkilerini yürüten ve güçlendiren sağlam ve güçlü bir
kurumsal yapı gerekli değil midir? Ancak bu amaçla kurulan ABGS’nin,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu görevini tam olarak yapamadığı
ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım, geçen haftalarda ABGS’nin kuruluşunun
10’uncu yılı kutlandı. Bir kurum on yıldır görev yapıyor, on yılda gidilen bir
arpa boyu kadar yol yok. Kuruluş amacına ulaşabilmiş midir? On yıl geçtiği
hâlde hiçbir şekilde kuruluş amacına ulaşamamıştır. Gerekli koordinasyonu
sağlayabilmiş midir? Hayır. Yönlendirmeleri yapabilmekte midir? Hayır.
Sayın Bakan, AB
üyesi ülkelerin Türkiye’siz bir AB olamayacağının
farkına vardıklarını söylemişti. Belki de bu söylemin bir devamı olarak 2010
Türkiye Raporu’nun daha olumlu olacağını beklemişti ama görmesi gereken bir
gerçek var ki Avrupa Birliğinde böyle bir farkına varış maalesef hiç yok.
Şimdiye kadar yayınlanmış on üç raporun da gelişmeleri son derece kısıtlı.
ABGS’ye baktığımızda ne
yazık ki AB’ye neden giremediğimize bir örnek de ABGS olacak. Mesela, önceki
yıl uzmanlık sınavı skandalı yaşandı. Kadrolaşmak adına yönetmelik
çıkarıldığına dair bir sürü soru işareti olan, daha sonra bu konuda bu kürsüde
benim ortaya attığım iddialar doğru çıkınca bu sınavı iptal etmek zorunda kalan
bir kurum oldu.
Şimdi, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Kuruluş Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte
tecrübeli kadrolar, üst kadrolar tasfiye edildi, geçmiş ile yeni kadroların
bütünleşmeleri bir türlü sağlanamadı, verimli ve dinamik bir çalışma ortamı
oluşturulamadı.
Değerli
milletvekilleri, sonuçta kendi içinde yapılanmasını tamamlayamamış, ortaya
koyduğu uygulamaları ve çalışmalarıyla idari olarak iyi yönetildiği konusunda
kuşkulara sebep olan on yıllık bir kurumla karşı karşıyayız. ABGS’de hâlâ elemanı olmayan başkanlıklar, uzmanı olmayan
birimler ve kimin nasıl yetiştireceği bilinmeyen uzman yardımcıları vardır.
Türkiye'nin AB politikalarını yürütecek olan bu kurum bir uzman alımını dahi
adaletli, şeffaf bir şekilde gerçekleştirememektedir. Şimdi, kendi içinde
kurumsal yapılanmayı hâlâ gerçekleştirememiş olan bir kurum Türkiye'nin AB
politikasına nasıl yön verecektir? AB üye ülkelerine kalabalık kadrolarla
gerekli gereksiz seyahatler düzenleyerek, amaçsız yemek davetleri vererek mi
bunu sağlayacaktır? Ağırlama masraflarının ABGS bütçesindeki payına lütfen
bakınız. Bir bakın, bir de bir başka bakanlığın ağırlama giderlerine bakın,
AB’ye nasıl gireceğimizi çok iyi görürsünüz!
Sayın
milletvekilleri, vatandaşlarımızın yaşadığı yoğun ekonomik sıkıntıların sosyal
bunalım ve buhranlara dönüştüğü bu süreçte halkın parasının ABGS tarafından
nasıl har vurup harman savrulduğunu görmek istiyorsanız ABGS’ye
gözlerinizi dikin inceleyin, nerelere ne paraların harcandığına bir bakın
lütfen, eminim ki siz de hayrete düşeceksiniz. ABGS çalışanları ile ABGS’ye hizmet veren firmaların sahiplerinin hangi organik
bağlar içerisinde olduğunu göreceksiniz. İstediğiniz kadar ABGS bütçesini
artırın. Fakir fukaradan kesip artırdığınız bütçenin nasıl kullanıldığını,
denetlenmezse, ortada bu bütçelerden beslenerek giderek zenginleşen
yandaşlardan başka bir şey göremezsiniz. İyi niyetle ve titizlikle
incelerseniz, büyük harcamalar yapılarak sürdürülen çalışmaların AB sürecine
olumlu katkı yapmaktan çok birilerinin özel bütçelerine önemli katkılar
yaptığını göreceksiniz.
Bildiğiniz gibi,
Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlamasından çok önce, ta 1963
Antlaşması’ndan itibaren Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin yürütülmesinde
Dışişleri Bakanlığı görevlendirilmişti. Hâlen bu konularda Brüksel’de Dışişleri
Bakanlığının AB Daimî Temsilciliği görev yapmaktadır. AB Daimî Temsilciliği
Brüksel’de faaliyetlerini devam ettirirken, ABGS aynı görevi yapmak üzere
hatırı sayılır bir bütçeyle neden bir Brüksel temsilciliği kurmaktadır. O zaman
AB Daimî Temsilciliği ne yapacaktır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
OSMAN ÇAKIR
(Devamla) – Bu durumda ABGS’de yaptığınız gibi, bu
konuda tecrübeli Dışişleri Bakanlığının daimî temsilciliğini tasfiye mi
edeceksiniz? Yurt içinde sağlam bir kurumsal yapılanmayı gerçekleştirememiş
olan ABGS’nin… Yurt dışına temsilci atarken acaba
hangi kriterleri dikkate almıştır? Bu temsilcilik,
AB’yle ilişkilerimizi nasıl ve hangi tecrübeli kadroyla iyileştirecektir ve
geliştirecektir?
AB’yle ilgili her
dokümanın, AB raporlarının anında tercüme edilip web sayfasına konulması
gerekirken bu konuda maalesef çok geç kalınmaktadır. Acaba, Çeviri Eşgüdüm
Başkanlığı hangi işlerle meşgul olmaktadır?
Değerli
milletvekilleri, AB süreci içerisinde, geçtiğimiz günlerde bunları kimsenin
görmediğini, bu sürecin nasıl yürüdüğünü anlamadığını düşünüyorsanız çok
yanılıyorsunuz. Zaman içinde, biraz daha geçince, gerçeklerle kaçınılmaz bir
şekilde sizler de yüz yüze geleceksiniz ancak ne yazık ki kaybedilen zamanı ve
imkânları telafi etmek maalesef mümkün olmayacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak
hiçbir zaman AB sürecini baltalamadık. Bu sürecin AB’nin ve ülkemizin
menfaatleri doğrultusunda karşılıklı anlayış ve iş birliği içinde yürütülmesi
için geçmişte sorumluluk aldığımızı da belirtmek istiyorum. MHP olarak, hiçbir
zaman ülkemizi, Hükûmeti ve iktidar partisini yabancı
kurumlara, devletlere, parlamenterlere şikâyet etmedik, buradan siyasi bir
getiri düşünmedik, her zaman sorumlu ve ilkeli davrandık. Son WikiLeaks belgeleri olayında da Genel Başkanımız da aynı
ilkeli ve sorumlu tutumu aynen sürdürdü ancak bunu anlamayanlar, iyi
değerlendirmeyenler de oldu. Ancak biz her zaman ilkelerimize, prensiplerimize
bağlı kalarak, “Önce ülkem” diyerek, uzlaşma ve sorumluluk kültürüne uygun
davranarak siyaseti olması gereken şekilde yapacağımızdan hiç kimsenin endişesi
olmamalıdır.
Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
İkinci turda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis
Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamda
ekonominin genel dengesinden, tasarruf ve yatırım oranlarındaki büyük
olumsuzluğa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Sayın Başbakan
dün burada, bu kürsüde öylesine bir hayal dünyası yarattı ki, içimden “Atma
Recep, din kardeşiyiz.” diye haykırmak geldi, kendimi zor tuttum, gerçekten.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Yok ya!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Dinle, dinle!
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Ama sonuçta Hazine bütçesinde böylesi bir konuşma yapmayı âdeta
zorunlu gördüm.
AHMET YENİ
(Samsun) – Kayseri hikâyesi anlatma, Kayseri hikâyesi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Dinleyelim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…Lütfen, Hatibe müdahale
etmeyelim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, tasarruf ve yatırımların millî gelir
büyüklüğüne nasıl bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kamu ve özel kesimin
tasarruf düzeyleri nedir? Hükûmet ne kadar harcıyor?
Özel kesim, yurttaşlarımız ne kadar tüketim yapıyor? Kamunun ve özel kesimin
yatırım harcamaları nasıl seyrediyor? Neden böyle sorular soruyorum? Bunların
anlamı nedir? Türkiye’de üretimi, yatırımı, istihdamı, ihracatı belirleyen
temel büyüklükleri mercek altına almaktır bunların anlamı, alıyoruz. Bu açıdan
baktığımızda -işte, dinleyin- AKP’nin gerçekleri nasıl çarpıttığı ve halkı
nasıl kandırdığı açıkça ortaya çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, bin yılın altın fırsatını yakalamıştı. Dünyada
yaşanmamış bir para bolluğundan yeterince yararlanılamadı, altın fırsatı heba
etti Türkiye. Bu çerçevede, Türkiye'nin şu anda gözlerden uzak tutulan birinci
sorunu tasarruf yapma gücünün dumura uğratılmış
olmasıdır. Bakınız, yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payı yüzde
12’lere, 13’lere düşmüştür; 1998 yılında bu yüzde 25’lere yakındı. 2002
yılında, krizin hemen ertesinde dahi yüzde 18,5’tu; şimdi yüzde 12’lerde,
13’lerde. Bir ekonomi nasıl böylesine güçsüz bırakılabilir? Türkiye’ye benzeyen
ülkeler yüzde 25’lerde, 30’larda tasarruf oranlarıyla yürüyorlar ve bu oranları
daha da artırma çabası içindeler.
Değerli
milletvekilleri, böylesine düşük tasarruf düzeylerinde ekonominin çarkları daha
ne kadar döndürülebilir? Bu sorunun yanıtını mutlaka ve mutlaka vermek
mecburiyetindesiniz; ben vermeye çalışayım.
Birinci olarak,
gelir dağılımındaki mevcut adaletsizliğin daha da artmakta olduğunu gösteriyor
bu tasarruflardaki düşüklük yani yoksulun daha yoksul, zenginin ise daha zengin
olduğu anlamına geliyor.
Bu
tasarruflardaki düşüklük, ikinci olarak, Türkiye’nin üretim ve istihdam
yaratmak için yabancının parasına -dinleyiniz lütfen- aşırı şekilde muhtaç
konuma düşürüldüğü anlamına geliyor. Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin
yabancı sermayeye kesinlikle ihtiyacı vardır ve kullanacaktır. Ne var ki
Türkiye’miz dış kaynağa sanki afyon bağımlısı imiş gibi bir konuma
düşürülmüştür. İtirazımız, hatta isyanımız bunadır. Bu durumdaki bir ülkeye
para yatıran yabancıların önceliği ne olur? Öncelik, o ülkenin istihdamı,
üretimi, sanayileşmesi, ihracatı hiç olabilir mi? İşte bunun içindir ki değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde dönen çarklar bir türlü arzulanan,
beklenen istihdamı, üretimi ve zenginliği yaratamıyor.
Hükûmete sesleniyorum: Bu
böyle gitmez. Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin kilometrekare başına
ya da kişi başına her yıl yaptığı kamu sabit sermaye yatırımlarının ancak ve
ancak yüzde 15’ini, yüzde 20’sini yapabiliyor. Kamu sabit sermaye
yatırımlarının böylesine az yapılmasının anlamı nedir biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız, ne olur, lütfen artık öğreniniz. Bilmeniz gereken şudur:
Türkiye’yi gelecek yıllar için giderek ağırlaşan, gizli bir borç yükü altına
sokmaktasınız. Ayrıca, hem kamuda hem de özel kesimde çok düşük yatırım
düzeylerinde dahi tasarruf açığı verdiriyorsunuz ülkeye, ekonomiye. Sonuç ne
oluyor? Sonuç, cari açık artıyor, dışa kanama fazlalaşıyor.
Değerli
milletvekilleri, 2011’de dışa kanamanın önceki yıllara nazaran çok daha fazla
olacağı anlaşılmaktadır. Neden bunu söylüyorum? Çünkü 2010 yılında -2010
yılının ilk dokuz ayı sonuçlarına bakarak konuşuyorum- cari açığımızın yüzde
84’ü sıcak parayla, yani vurup da kaçan parayla finanse edilmiştir. Buradan
“Efendim, cari açık finanse edildiği müddetçe sorun yoktur.” anlayışını hâlâ
sürdürdüğünüz ortaya çıkıyor. Lütfen… Bu ne kadar yanlış, eğer bu anlayışı
sürdürüyorsanız bu ne kadar yanlış ve ne kadar, kusura bakmayın ama artık,
çocuksu diyeceğim bir anlayıştır. Cari açığın finanse edilmemesi diye bir şey
olabilir mi hiç? Cari açık oluşuyorsa, finanse ediliyor demektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; asıl olan, dış kaynak bağımlısı hâline düşürülmüş
Türkiye’de dış kaynak kullanımının yararı yanında, zararının da neler olduğuna
artık bakılmasının zorunlu olduğudur, önemli olan budur. Sıcak
paraya aşırı bağımlı olmanın Türkiye’ye neleri getirdiği belli. Hükûmet sözcülerinin konuşmalarında bunları ibretle
izliyoruz. Planlama kökenli bir siyaset adamı olarak konuşuyorum. “Neleri
götürmektedir?” konusuna gelmemiz lazım. Türkiye ekonomik büyüme ve kalkınma
potansiyelini tam kullanamıyor değerli milletvekilleri. Elinin altındaki
zenginliğe bir türlü uzanamıyor. Buna karşılık, yabancı ülkelerdeki istihdama,
üretime, oralardaki refaha giderek daha fazla katkı yapmak zorunda bırakılıyor.
Nasıl bırakılıyor? Yurt dışına kâr ve faiz transferlerinin artmasıyla,
Türkiye’deki emeğin, alın terinin, zenginliğin dışarıya daha fazla
aktarılmasıyla bırakılıyor. Bu, dışa kanamanın artması hadisesidir, dışa
kanamanın artması hadisesidir.
En vahimi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ileri teknolojili ve yüksek katma
değerli sanayilerde bir türlü atak yapamıyor. Ulusal sanayicisi yok ediliyor,
üretimde ısrar edenler ise analarından doğduğuna pişman ediliyor. Tarım ve
hayvancılık sistemli bir şekilde tasfiye ediliyor yani üreten, çalışan
cezalandırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, sonuçta ne oluyor? Sonuçta ne oluyor asıl buraya
dikkatlerinizi çekeceğim. Ekonomide dışa olan bağımlılık hızla artıyor, ülkenin
ekonomik özgürlüğü zedeleniyor. Bu politikalarda, dış politikalarda, bazı
politikalarda bazı ödünlerin verilmesine zemin hazırlanıyor. Türkiye’nin siyasi
bağımsızlığı adım adım tehlikeye giriyor. Hükûmete soruyorum: Türkiye’de sekiz yıldır, ulusal
tasarrufları artırıcı politikaları niçin uygulamadınız? Uygulamış olsaydınız
burada bir bölümüne değindiğim sorunlar yaşanır mıydı? Yine, Hükûmete soruyorum: Kamu tasarruflarını neden
artıramıyorsunuz, neden artırmıyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – İki dakika mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Neden artıramıyorsunuz, ben söyleyeyim. Birçok nedeni var. Kayıt
dışı ekonomi lobilerine teslimiyet, harcamalarda savurganlık, vergi
sistemindeki yetersizlikler, kamu ihalelerindeki yolsuzluklar,
özelleştirmelerdeki yanlışlar, yolsuzluklar, nokta imar planlarında yaratılan
aşırı rantların sonucunda altyapı, düzensiz, plansız
altyapı masrafları... Şu kadarını belirteyim: Kamu ihaleleri AKP’ye yandaş veya
öyle görünen belli bir çevrenin sermaye birikim modeline dönüştürülmüştür.
Özelleştirmelerde yağma Hasan’ın böreğinin izleri var.
Size Tekirdağ
Tekel özelleştirilmesinden bir örnek vereyim, tek bir örnek: Bu Tekel
özelleştirilmesinde olayın bilinen yönü şudur: 17 fabrika 292 milyon dolara
satıldı. 90 milyon dolar civarında mal vardı. Net 200 milyon dolara 17 fabrika
gitti. Tekeli alanların kısa bir müddet sonra nasıl ve ne şekilde devrettiğini
biliyoruz. Şu anda Mey’in dünya piyasalarındaki 2,5 milyar, 3 milyar dolar
değeri vardır. Şimdi, özelleştirmenin pek bilinmeyen yönüne geliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tekirdağ fabrika arsası 102 dönümdür. Yaklaşık üç yıl önce
fabrikanın çok yakınında bir arsa satıldı. Bunun değerinden hesaplıyoruz,
Tekirdağ Tekel Fabrikasının yalnızca arsa değeri 250 milyon dolar, üç sene
önceki. Yani 17 fabrikadan 3’ü sadece içindeki mallarıyla, 14’ü ise bütün gayrimenkulleri
ve makine teçhizatıyla satılmış. Kaça? Net 200 milyona. Sadece Tekirdağ’ın arsa
değeri 250 milyon. Yani devleti bu kadar zarara uğratmaya kimin hakkı var? Her
yandan soyulan, tokatlanan devlette tasarruf etme gücü kalır mı? Bunların
hepsinin hesabı sorulacaktır.
Sayın Başkan,
bütçenin her şeye rağmen hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinize tekrar
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde ve BDDK bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini selamlıyorum.
Ayrıca, bu bütçe
ve bunun uygulanması sürecinde önemli katkıları olan ve olacak olan değerli
bürokrat arkadaşları da aynı şekilde sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz BDDK, bankacılık ve sadece bankacılık
gibi görünen ama aslında Türk finansal sektörünün önemli kalemlerini teşkil
etmesi gereken, içerisinde leasing, factoring,
tüketim finansman kuruluşlarının da yetki, sorumluluk ve çalışma alanlarını
denetleyen bir kurum. Ama BDDK deyince hepimiz öncelikle bankalar, bankacılık
sistemi, sorunları ve gelişmelerini değerlendiriyoruz. Zaten yapılan hata da
buradan kaynaklanıyor Türkiye’nin bakış açısı açısından değerlendirdiğinizde.
Neden mi
derseniz? Nedir bankacılık ve finans? Üretim ve yatırıma kaynak yaratmak için
tasarrufları yönlendiren ara birim. Peki, tasarrufların oluşumu, tasarrufların
oluşumuyla beraber kaynak kullanımı ve kaynakların değerlendirme modellerinde
üretken olduk mu, sadece bankacılık sistemine mi bağlı kaldık? Bugün ortaya
çıkan finansal büyüklükler ve rakamlar açısından karşılaştırdığımızda
önümüzdeki örnek bize büyük bir ezici kaynak yaratımın bankacılık sistemi
kanalıyla oluştuğunu ortaya koymakta. Ancak biz gerek tasarrufları, iç
tasarrufları geliştirmek gerekse üreten bir Türkiye modelinde, istihdam yaratan
bir Türkiye modelinde kaynak yaratma formülasyonlarını
ve yapılarını geliştirmek için yapmamız gerekenler açısından ne yaptık? Ne
yazık ki hiçbir şey yapılmadı. Çünkü neye üzülüyorum biliyor musunuz, 2003
yılında Meclis çatısı altında bir finansal piyasalar komisyonu oluşturulmuştu,
araştırma komisyonu. Çünkü o zaman, yine Sayın Başbakan “Bizim dönemimizde hiç
bankaya el konulmadı.” dedi ama el konulmuş olan, Türk bankacılık tarihinin en
büyük fiyaskosu olan İmar Bankası olayı olmuştu. Arkasından, sektörel değerlendirme ve bankacılık kanunun çıkması söz
konusuydu ve Meclis bir araştırma komisyonu kurdu. Bu araştırma komisyonu ne
yaptı? Çalışmalarını tamamladı, leasing, factoring ve
diğer bütün finansal kuruluşlarla ilgili tavsiyelerini ortaya koydu ama Meclise
getirip görüşme ihtiyacı duyulmadı. Neden? Çünkü, biz
önümüze bakmak değil, ortaya çıkanı derdest etmek veya var olanı bir şekilde
idare etmek üzere yürütme yetkisi kullanılan bir yönetimle idare ediliyoruz.
Finansal piyasalar açısından baktığınızda böyle bir sürecin işlediğini de ne
yazık ki görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Sayın Tütüncü açıkladı. Türkiye’de ekonomik model olarak
ortaya çıkan sonuç nedir? 2000’li yıllardan sonra yüksek likiditasyon,
o likiditasyonun sağlamış olduğu finansal bolluk ve o
bolluk neticesinde gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin içinde
bulunduğu durumdan faydalanarak kendilerine yarattıkları rant.
Türkiye bunun için çok önemli bir altyapı oluşturdu. Şöyle bir baktığınızda,
daha 3 Kasımdadır, Amerikan Merkez Bankası FED, 600 milyar doları, sıfır
faizle, dünyaya, daha doğrusu basarak, kullanıma açacağını açıklamıştır
önümüzdeki yıl için. Ne olmuştur? Bu para gelmekte, bizim gibi ülkelerde, Türk
lirasının değerlenmesinin neticesinde hem değer artışından para kazanmıştır hem
de ortaya çıkan faizden bir gelir elde etmiştir. Bakın, 1 Kasım 2009 ve 1 Kasım
2010 ortalama döviz kurlarından bir hesap yaptığınızda dolar bazında yüzde 13, euro bazında yüzde 20’lere yaklaşan bir gelir oluşmuştur.
Nedir bu? Kimden gitmektedir? Peki, bu uygulama nasıl olmuştur? Ha, bu likiditasyon işimize gelmektedir. Bu sayede ithalat
patlamıştır. İthalat patladığı zaman cari açık oluşsun canım, ne fark eder,
yine 45 milyar dolara doğru gidiyoruz. E, bu arada ithalatın patlamasıyla
ithalattan alınan vergiler artmıştır. Kullanılan, getirilen ürünlerin ÖTV’si artmıştır, gelir yaratılmıştır. E, bütçemiz de
tutmaktadır veyahut açığımız azalmaktadır. Ee, bizden
mutlusu yok… Sonu nasıl gelecek? Sonu nasıl gelecek? Bu çarpık, bu bozuk, bu
tehlikeli gidişin sonu nasıl gelecek? Bunu hiçbir zaman
düşünmemek lazım. Düşünmediğimiz gibi de… Aynı şekilde, bunlara karşı
alınacak önlemleri, hep beraber, gerçekleri ve doğru politikaları
değerlendirerek ortaya koymamız lazım.
Bakınız değerli
arkadaşlar, burada tabii iç tasarruf eksikliğinden bahsedildi. Bankacılık
sektörü ve sistem açısından baktığınızda özelinde de sorunlar var. Yani bugün
bankacılık sektöründe, Sayın Başkanın açıklamalarını da takip ediyorum, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki açıklamaları da değerlendirdiğinizde, doğrudur, 2009’a
göre bir düzelme var. Ama biz hâlâ, ne kredi mevduat oranında ne de diğer pek
çok oranda 2008 veya öncesindeki noktalara gelmedik. Çünkü, baktığınızda
2009’un bir baz etkisi var ve bu baz etkisinin ortaya
koymuş olduğu bu dönemdeki göreceli iyileşmeyi, esas sınavın 2011’de olduğunu
dikkate alarak değerlendirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Bunun yanında,
hazır Plan ve Bütçe Komisyonunu dile getirmişken bir konunun daha altını çizmek
ve bu konuda hangi kriterlerde bir öngörü içindeler,
onu öğrenmek istiyorum. Malumunuz, bir torba yasa görüşülmekte ve bu torba yasa
içeriğinde de Maliyeye ve kamuya olan borçlarla ilgili bir taksitlendirme ve bu
taksitlendirmenin de kredi kartlarıyla yapılması imkânının tanınmasına dair bir
düzenleme var. Şimdi, malumunuz, Türkiye’de kredi kartlarıyla ilgili dönem dönem önemli sorunlar yaşanıyor. Denilebilir ki, müşteri
bazında, müşterinin riskine göre bu kredi kartı limitleri belirleniyor. Ama
burada, sonuçta, bir taraftan kredi kartı borçlusu olan ve bu yeniden
yapılandırmadan etkilenecek, kullanacak yatırımcıyı veyahut oradaki kişiyi
mağdur etmeden, diğer taraftan bankaları herhangi bir riske atmadan, sadece
”Devlet tahsilatı yapılıp” deyip ikisini karşı karşıya
getirecek bir ortam yaratılmamalı. Çünkü bakın, Kaynak Kullanımı Destekleme
Fonu’nu artırdınız, getirdiniz bankalarla tüketiciyi karşı karşıya bıraktınız.
Sonuçta para sizin cebinize girecek, hazineye gelecek ama şimdi mücadeleyi ve
birbirleri arasındaki sorunu çözmeyi ne yazık ki bankalarla tüketici
kredilerinin sahipleri yaşıyor veya kredi sahipleri. Yani geriye dönük olarak
bir uygulamayı ortaya koydunuz ve bu geriye dönük uygulamadan dolayı da şu anda
tarafları birbirine düşürdünüz. Yani burada düzenlemek, devlet olmak, yetki
kullanmak ve bunları sağlamak netice itibarıyla sizlerin uhdesinde ve görevinde
olan gelişmelerdir. O yüzden, sorun yaratan değil çözüm yaratan bir bakış açısında
olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Diğer taraftan,
krediler arttı, mevduat arttı, güzel, bu sene arttı ama nereye gitti bu
krediler? Bakıyorsunuz, ticari kredilerden öte artan bireysel tüketici
kredileri çünkü ana ekonomik perspektifimiz bunu getiriyor, borçlanalım,
harcayalım. Borçlanma neyle? Nasılsa bizde bol sıcak para dışarıdan basıp basıp yollayanlar var ve ülkede bu şekilde giden bir yapı.
Bunun tehlikesini çok iyi görmek lazım, bunun risklerini çok iyi algılamak
lazım. Üretimin artması, katma değeriyle beraber gelişen bir Türkiye için
dünyadaki finansal gerçekleri ve riskleri de görerek doğru kararları almanın
çok önemli olduğunu bir kez daha belirtmek gerektiğini düşünüyorum.
Diğer taraftan,
baktığınız zaman bir de leasing konusu var. Şimdi bakınız, leasing konusunda da
-Değerli Milletvekilimiz Sayın Aslanoğlu dönem dönem dile getirdi- bu leasing şirketlerinin özellikle
yatırım mallarında yüzde 18’lik bir KDV oranı var ama eğer siz krediyi bir
teşvik kapsamında yatırım malı olarak aldığınızda yüzde 1 KDV. Peki, biz -biraz
önce baştan da söyledim- finansal kurumları çeşitlendirip güçlendirmeyi
düşünüyor muyuz düşünmüyor muyuz?
Diğer taraftan,
yine leasing konusunda, factoring ve tüketici
şirketleri konusunda verilmiş olan, yıllardır bekleyen kanun teklifleri ve
tasarıları var; bekliyor, SPK için de bekliyor, BDDK için yapısal
düzenlemelerle ilgili bazı maddeler var ama yapılan ne? Yapılan: BDDK, SPK,
TMSF, Halk Bankası, Ziraat Bankasını alalım, TOKİ var… Yine karşımıza TOKİ
çıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlayınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Yani nereye baksak, hangi sektöre baksak karşımıza TOKİ çıkıyor.
Burada da yine TOKİ’den milyonlarca lira ödenerek
alınan yerler var ve bu finans merkezinin oluşma süreci var.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce söyledim, kanuni olarak birçok yapılması beklenen
düzenleme var sektör ve sektörün gelişmesi için. Diğer taraftan, sektörün
birbiriyle bağlantılı olduğu, Hazine… Mesela sigortacılık Hazinede.
E, Merkez Bankası nasıl olduysa lütfettiniz burada kaldı, egemenliğin
temsili olan Merkez Bankası da gidiyordu. Bunları birbirinden ayırıp
götüreceğiz, bir merkez oluşturacağız. Bunu bir daha düşünmenizde fayda var bir
kez daha bu gerçekler ile.
Bir şey daha
hatırlatmak istiyorum: Orta Vadeli Program’da “Tüketicinin ve yatırımcının
haklarını koruyacağız.” diyorsunuz. Güzel. Şimdi BDDK Başkanına soruyorum: 2001
yılında İhlas Finans kurumuna el koymuştu BDDK, Başkan
siz değildiniz. Ve bu firma veya bu finans kuruluşu… Sayın Canikli’nin
de elimde bu konuyla ilgili dört tane makalesi var ve gerçekleriyle yazmış yani
o dönem bütün gerçekleriyle, bu finans kuruluşunun çalışma prensiplerini veya
prensipsizliğini, kişilerin nasıl mağdur edildiğini çok net yazmış Değerli Canikli. Ama nasıl hikmetse 2001 yılından beri kendi
tasfiye kurulu kendi bünyesinde oluşturulmuş İhlas
Finans bir türlü mudilerine olan yükümlülüğünü yerine getiremiyor. Burada, yine
Komisyonda ortaya konulan bir kanun yapılanması içerisindeki teklif Genel
Kurula geldi, artık telefon kimden geldiyse o anda burada iptal oldu. Ve şu an
öyle ağır bir tablo var ki değerli arkadaşlar, bakın 2001…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Halka arz etti.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) - …beş yıl uzatma, arkasından
“bir beş yıl uzatma daha” dendi, şimdi ellerine birtakım sözleşmeler gelmiş,
insanlar perişan, arıyor. 2016’ya varan birtakım temlik sözleşmeleri ortaya
çıkmış. Değerli arkadaşlar, Sayın SPK Başkanı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Halka arz etti, halka arz.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Başkanım, bir yarım dakika verirseniz…
BAŞKAN – Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Bu kuruluş, bunca mağdur ortada olduktan sonra bakıyorsunuz aynı
gruptan halka arzlar oldu, birtakım gelirler elde etti. Peki, bu mağdurlara
buradan bir aktarma oldu mu? Yani, SPK ve BDDK Başkanlarımız bu konuda bir
görüş alışverişinde bulunup bu mağdurlar için bir çözüm yolu veya formülasyonu ortaya çıkarttılar mı?
Ben 2011 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum. Umut ediyorum ki biz, üreten, istihdam yaratan
güçlü Türkiye yolunda emin adımlarla gideceğiz, yeter ki önümüzde ne yapmamız
gerektiğini bilelim, bu bilinç içinde hareket edelim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Esfender
korkmaz, İstanbul milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Korkmaz.
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, sermaye piyasası, bizim gibi ülkelerde küçük tasarrufların
yatırımlara aktarılması açısından önemlidir. Ne var ki eğer bu piyasa spekülatif bir piyasa ise, yani piyasaya spekülasyon hâkim
ise borsa bu fonksiyonunu yerine getiremez. Bakın, bir örnek vereyim: Kasımdan
kasıma son bir yılda İMKB 100 endeksi, TÜFE bazını dikkate alırsak yüzde 35,80
reel getiri sağladı, bir yılda yüzde 35 reel getiri sağladı. Mevduat faizi ise
aynı yılda yüzde sıfıra yakın yani yüzde 0,49 reel getiri sağladı. Şimdi, para
piyasası, sermaye piyasası, arada kaç fark var yani reel getiriler arasında kaç
puan fark var? 35 -yüzde- puan fark var. Arkadaşlar, işte, bütün dünyada ve
Türkiye'de, bu fark, para ve sermaye piyasaları arasındaki dengesizliği
gösteriyor ve bu ekonomilerdeki kırılganlığın temel noktası da burasıdır.
Değerli
arkadaşlar, mevduat faizi yüzde 8, banka ve kredi kartları faizi yüzde 35 ve
yüzde 40. Kredi kartı faizinin mevduat faizinin 5 katı olması, Merkez Bankası
ve bankaların spekülasyon yaptığını gösterir mi,
göstermez mi? Yüzde 500 faiz dünyanın hangi ülkesinde var? Merkez Bankası,
kredi kartları faizini yasaya göre tayin eden bir kurumdur. Neden bankalara
yüzde 500 kâr sağla diye bir azami faiz oranı öneriyor yahut tayin ediyor?
Spekülatif
piyasaların oluşmasında, Sayın Başbakanın ekonomik olaylara kendi penceresinden
ve tek gözlükle bakması da etkili olmuştur; örneğin dünkü bütçe konuşmasında
Rusya’yı da örnek vererek komşularımızla ilgili bir değerlendirme yapmıştır.
Sayın Başbakanın bu değerlendirmesini aynen okuyorum: “Rusya’ya ihracatımız
2002 sonunda 1 milyar 172 milyon dolar iken 2009 sonunda 3 milyar dolara çıktı.
Sıfır sorun. Biz kazanıyoruz, komşularımız kazanıyor.”
Değerli
arkadaşlar, dış ticareti değerlendirmek için ihracatı tek başına almak çok
yanlıştır. Dış ticaretten bir ülkenin kazançlı mı çıktı yahut zararlı mı
çıktığına bakmak için temel gösterge dış ticaret açığıdır. Bakın,
ben size bu açığı söyleyeyim: Rusya ile olan dış ticaretimiz nedeniyle 2002
yılında 2,4 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştik -hani 2002 yılını sayın
bakanlar ve değerli arkadaşlarım her zaman söylüyor ya, AKP’liler, şimdi ben de
onun için 2002 yılıyla ilgili örnek veriyorum- 2002 yılında 2,4 milyar dolar
olan dış ticaret açığı -yalnız Rusya’yla- 2010 yılında 18 milyar dolara
çıkmıştı. Arkadaşlar, yalnız Rusya! Bu gerçeği neden Sayın Başbakanımız
hiçbir zaman dile getirmiyor ve dün de neden Rusya’yı örnek verirken bunu dile
getirmedi?
Sayın
milletvekilleri, Rusya ile olan dış ticaretimizden dolayı yılda 18 milyar dolar
açık vermek bizim kazançlı çıktığımızı mı gösterir, yoksa ütüldüğümüzü mü
gösterir? Kaybetmemizin nedeni, yanlış kur politikasıdır, yanlış ihracat
stratejisidir. Hükûmet her zaman 2002’yi baz alıyor. Peki, neden? 2002 yılında 15,5 milyar dolar olan
toplam dış ticaret açığının 2010 yılında 66 milyar dolara çıktığını yani dış
ticaret açığımızın 4 kat arttığını neden söylemez? AKP Hükûmetinin
sekiz yılda dış ticarette verdiği açık 384,7 milyar dolardır. Bu açığın bir
kısmını turizm gelirleriyle, bir kısmını dış müteahhitlik
gelirleriyle kapatıyoruz, geride daha 2010 yılında da 40 milyar dolar cari
açığı sayarsak, sonuçta ortaya çıkan sekiz yıldaki cari açık 120 milyar dolar
olmuştur arkadaşlar. 120 milyar dolar cari açık ne demektir? 120 milyar dolar
cari açık, ülkenin dış ekonomik ilişkilerden 120 milyar milyar
doları kaybetmesi demektir. Bunu nasıl finanse etmişiz? Özelleştirme yoluyla
kamu varlıklarını yabancıya satmışız, kârlı işletmeleri ve bankaları özel
sektör yabancıya satmış, borçlanmışız. Türkiye'nin dış borç stoku 266,3 milyar
dolara yükselmiş.
Şimdi, arkadaşlar, bunun tercümesi şudur: Biz, gelecek nesillere
bir mesaj veriyoruz, diyoruz ki: “Biz, size varlık değil, servet değil, dış
borç miras bırakıyoruz.” ve diyoruz ki: “Çocuklarımızın kullanacakları
yatırımlar ve bunlardan elde edilecek kârlar artık sizin tarafınızdan
kullanılmayacak, bunlar yurt dışına transfer edilecek ve yine diyoruz ki:
“Çocuklarımızın gelecekteki gelirlerini bugün peşin satarak bugün kullandık.” Biz acaba çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacağız, gelecek nesiller
bizi nasıl yâd edecek söyler misiniz?
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan, 2002-2010 Merkez Bankası döviz rezervlerini
mukayese ederken de aynı yanlışı yaptı, yalnızca 2002 ve 2010 rezervlerini
karşılaştırdı.
Değerli
arkadaşlar, Merkez Bankası neden rezerv tutar? İthalatın finansmanı için bir
kur sorunu olmasın diye rezerv tutar. Neden rezerv tutar? Sıcak paranın ani
çıkışında bir kriz oluşmasın diye rezerv tutar. Peki, 2002 yılında sıcak para
neydi? Çok azdı ama bugün Merkez Bankasının 78 milyar dolar rezervi var, bunun
40 milyar doları kendi kaynağı ama sıcak para 115 milyar dolar arkadaşlar. Yani
bu konjonktürde, dünya konjonktüründe, bu finans
tuzağında bütün ülkeler rezervlerini artırdı. Yani rezervini artırmak bir
maharet mi? Brezilya’nın ekonomisi bize yakın. Brezilya’nın rezervi 210 milyar
dolar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, yıllarca sıcak paranın vergi dışı tutulması ve
varlıklarımızın yabancıya satılması ve ekonominin yabancıların kontrolüne
girmesi piyasa ekonomisinin gölgesine sığınılarak izah edilemez. Batı Avrupa
ülkelerinde bankalarda yabancı payı en fazla yüzde 12’dir, Türkiye’de yüzde
42’dir. TÜİK’e göre, imalat sanayisinde yabancı
kontrolü yüzde 59,6’dır. Bu sektör içinde yer alan alt sektörlerde, örneğin
tütün ürünleri sanayisinde yüzde 69’dur, örneğin otomotiv sektöründe yüzde
50,3’tür yani millî sanayimiz de yabancı kontrolüne girmiştir.
Küreselleşmenin
misyonerlerinden Baron Rothschild “Bana bir ülkenin
parasının kontrolünü verin, yasaları kimin yaptığı umurumda değil.” demişti
yani bir ülkede ekonomiyi yabancılar kontrol ediyorsa, aynı yabancı siyaseti de
kontrol eder. Bunun içindir ki Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta
Doğu Projesi’nin bir arenası hâline gelmiştir. Bazı çözüm önerilerinde
bulunacaktım ama zaman yeterli olmadı.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hocam, biz sizi her zaman dinleriz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bu bütçenin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası temelinde çok önemli bir kurumun
bütçesinden konuşacağız. Tabii, bir tek bütçe konuşmakla geçmeyecek. Daha önce, geçen dönemde, yanılmıyorsam Mayıs 2007’de, Diyanet
İşleri Başkanlığının teşkilat yasasındaki bir değişiklik üzerinde otuz dakika
konuşarak yani İslam dininin doğuşundan itibaren devlet düzeni hedeflediğini, medine adını verdiğimiz eski kentlerde, İslam dini, kişiler
arası ilişkileri, kişilerin o kentle olan ilişkilerini, bir hukuk sistemi
içerisinde ele alan ve o bölgenin, o Medine’nin dinî önderinin de oranın şefi
olduğu, reisi olduğu bir yapılanmadan gelen bir anlayış var ve altı yüz yıllık
İslam toplumlarında, bilhassa Osmanlı İslam toplumunda, şeri
düzenle idare edilen toplumdan, daha sonra, 1923’te cumhuriyete geçtikten sonra
din işlerinin laik bir cumhuriyet yapılanması içerisinde Diyanet İşleri
Başkanlığı bünyesinde toparlanmasının bugüne kadar getirdiği çeşitli
tartışmalar var. Bu tartışmalara da kısaca değinmek istiyorum çünkü son
derece önemli. Taraf olarak söylemeyeceğim, değişik görüşler var, bunları sürem
yettiğince özetlemeye çalışacağım.
Şimdi, bir kısım
görüşe göre, din işlerinin bir kamu hizmeti sayılarak Diyanet İşleri
Başkanlığının genel idare içinde yer almasının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı
kanaatini görüyoruz, bir kısım görüşler. Bu araştırmalar içerisinde önemli bir
hukukçuyu söyleyeceğim: Ali Fuat Başgil. Yine, aynı
zaman diliminde Sıddık Sami Onar Hoca’yı ifade etmek
istiyorum ve kendi kitabından, kendi söyleminden bir alıntıyla: “Çoğunluk da
olsa muayyen bir mezhep teşkilatının genel idare içinde yer almasının sebebi
anlaşılamamaktadır. Sünni mezhebi memleketimizde din ve mezhep bakımından
çoğunluğu teşkil etmektedir fakat bu durum devletin diğer din ve mezheplerle
ilgilenmemesi için yeter bir sebep değildir. Laik bir devlette din ve mezhep
çoğunluğu veya azınlığı olmaz, olamaz; devletin bütün din ve mezheplere karşı
tarafsız olması gerekir.” Bu da Sıddık Sami Onar
Hoca’nın yorumu.
Değerli arkadaşlarım, ikinci bir görüş: Buna göre “Diyanet İşleri
Başkanlığı gibi bir kurumun birçok laik Batı ülkesinde olmamasına karşın -ki Hristiyanlığın Rönesans sonrası devlet işlerinden çekilmesi
çok daha uzun bir geçmişe dayalı ama- İslamiyet’in yapısı ve bir devlet düzeni
hedeflemesinden kaynaklanması ve altı yüz yıllık bir şeri
düzenden cumhuriyet düzenine geçmesi, İslamiyet’in bu yapısı bakımından,
Türkiye'nin tarihsel gelişimi nedeniyle genel idare içinde yer alması laikliği
koruyucu bir düzenlemedir.” görüşü var. Bu görüşler arasında Mümtaz Soysal Hoca’yı sayabiliriz, Sayın Özbudun’u sayabiliriz, Sayın Kubalı’nın
ve Ozankaya’nın görüşlerinin de bu çerçevede olduğunu
ifade edebiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, yine aynı Diyanet İşleri Başkanlığına -özellikle rahmetli Sayın Velidedeoğlu da ifade ediyor- mezhep ayrımı yaptığı
gerekçesiyle çeşitli eleştiriler getiriliyor. Bütün Sünni yurttaşlarımız gibi
vergi ödeyip bütçeye katkısı bulunan Alevi yurttaşlarımızın Diyanet İşleri
Dairesinden kendi inançları dolayısıyla yararlanamadıklarını söylüyor Velidedeoğlu. “Acaba Diyanet İşleri yönetiminde ayrı bir
birim açılarak orada Alevi mezhebinin bütün kurallarını bilen bilgin bir Alevi
yurttaş görevlendirilemez mi?” sorusunu bir tartışmada yöneltiyor.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet İşleri Başkanlığı, 633 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesinde de
belirtildiği gibi, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili
işleri yürütmek üzere kurulmuştur, dolayısıyla mezhep ayrımı yapılmamalıdır. Nitekim, Anayasa’nın 136’ncı maddesi -tekrar etmeyeceğim-
son derece açık ve nettir. “Başkanlığın, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerinin
dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev
yapması.” amir hükümdür 82 Anayasası’nın 136’ncı maddesinde. Benzer bir bölüm
61 Anayasası’nın 154’üncü maddesinde yer almaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin de Diyanet İşleri Başkanlığının
varlığını laiklik açısından savunan gerekçesi çok önemlidir. Bunu özetle
söylemek istiyorum, tutanaklara bir kez daha geçsin: “Laiklik anlayışı ve
düzeni her ülkenin ve ilgili dinin yapısal özelliklerine göre farklılaşabilir.”
diyor Anayasa Mahkemesi. “Batı toplumları ve Hristiyanlık’ta
devlet-din ayrılığı mümkün olabilmiş ve kiliselerin bağımsızlığı devlet
düzenini sarsmamıştır. Buna karşılık, aynı zamanda bir dünya dini olan -ilk
İslam devletlerinin kuruluşundaki felsefeyi anlatmıştım- dünya dini olarak
tanımlanan ve toplumsal, kamusal yaşamı düzenleyen İslam dininin kötüye
kullanılması, devletin ve laiklik ilkesinin de yok edilmesi demek olur. Bu
nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum yapılması tarihten ve
ülke koşullarından süzülen bir zorunluluktur." ifadesi var. Bunlar değişik
görüşler.
Şimdi, Alevi
yurttaşlarımızın zaman zaman talepleri var. Şimdi,
bir demokratikleşme süreci yaşıyoruz, kendimize göre perakende bir demokrasi
tarif ediyoruz ve taksitle demokrasi getirmeye çalışıyoruz. O yüzden, Sayın
Çelik… Burada mı, bilmiyorum?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Burada, burada.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Evet.
…bu konuda bazı
çalışmalar yapıyor ama tüm Alevi yurttaşlarımızın temsil edildiği, taleplerinin
yoğunlaştığı bir platformda bunları almıyor.
Ben burada Alevi
kökenli yurttaşlarımızın da kendi içlerinde Diyanet İşleri Başkanlığının
kurumsal yapısı, faaliyetleriyle ilgili homojen yani bütün kesimlerinin, hepsinin
katıldığı ortak bir fikir duruluğunda buluşmadıklarını görüyoruz. Onların da
çok farklı görüşleri var. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde -demin
söyledim- rahmetli Sayın Velidedeoğlu gibi “Alevi
inancı da temsil edilsin.” görüşü hâkim olanlar var, bir kesim yurttaşımız da
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kendi inanç sistemlerini yönetecek, dengeleyecek
ayrı bir diyanet işleri başkanlığına sahip olmak istiyorlar. Bunlar değişik
gruplar tarafından tartışılıyor, öne sürülüyor, savunuluyor. Bir kısmı da
“Devlet hiçbir şekilde dinî örgütlenmelere müdahale etmesin, din hizmetleri
cemaatlere bırakılsın.” Her kesim için bunu söylüyorlar. Bu da ayrı bir görüş.
Bunların savunucuları var, karşı çıkanları var, savunma gerekçeleri var, karşı
çıkış gerekçeleri var. Bunlar yoğun bir şekilde tartışılıyor. Sayın Çelik bu
tartışmaların içerisinde ama kısıtlı bir kesimle görüşlerini paylaşıyor.
Türkiye’deki ve
yurt dışındaki bu örgütlerin büyük çoğunluğunun savunduğu görüş -onu da ifade
etmek durumundayım çünkü milletin vekiliyiz- şudur: “Diyanet, devletin
benimsemiş olduğu laikliğe aykırıdır. Bu idari yapı içinde yer aldığı müddetçe
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu temelsiz bir iddia olarak
kalacaktır.” düşünceleri de var.
Bu arada şu anda Türkiye, Avrupa Konseyinde Dönem Başkanı. Ocak ayındaki toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Dışişleri
Bakanı katılacaklar, konuşma yapacaklar.
Dönem Başkanı olan bir ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
verdiği kararları kendi ülkesinde uygulaması gerekiyor. Ben Sayın Bakana
hatırlatmak istiyorum: Burada Eylem Zengin adına açılan bir dava sonucu var
zorunlu din dersleri konusunda.
Değerli
arkadaşlarım, taksitle demokrasi getiriyoruz, perakende demokratlık yapıyoruz
ve kendimize göre demokrasi tarif ediyoruz. Önce kendi önceliklerimizi
demokrasinin gereği olarak sunuyoruz topluma. Oysa bütün toplum kesimlerinin
gerçek bir demokratikleşme kavramı içinde taleplerinin bütünleştirilmesi
gerekiyor. İçtenlikli olmak zorundayız, gerçekçi olmak zorundayız ve uluslararası
hükümlere de bu kurallar çerçevesinde uymak zorundayız. Mahkeme
kararı burada. Anayasa değişikliği yapıldı, özgürlükler vadedildi ama Anayasa’nın ilgili maddesi, zorunlu din
dersleri maddesinde, gerçeğinde bu mahkeme kararına rağmen duruyor.
Değerli
arkadaşlarım, konu üzerinde çok konuşulabilir. Ben, kendi görüşlerimden çok,
konuyla ilgili, Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal yapılanması ve laik
devlet düzeni içerisindeki yapılanma gerekçesi üzerindeki değişik Anayasa
hukukçularının görüşlerini ve Alevi-Bektaşi yurttaşlarımızın değişik
kesimlerinin değişik görüşlerini burada özetleme şeklinde bir konuşma
planladım.
Şimdi, Diyanet
İşleri Başkanlığının pek yakında çıkmış bir yasası var biliyorsunuz. Ülkemizin
en uç köşelerinde zor koşullarında görev yapan din görevlileri var. Bunlara bu
Yasa’da gereken değerin maalesef verilmediğini görüyoruz. Bunları söylemek
zorundayız. Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatı bu Yasa’da alabildiğine
kayırılmış ve esas görevli, din görevlilerimiz, esas yükü çekenler
unutulmuştur. Bu din görevlilerimiz ki zaman zaman
teröre de göğüs gererek aynı Mehmetçikler gibi şehit de olabilmektedirler,
örneği de çoktur.
Değerli
arkadaşlarım, din görevlilerimiz umarım ki partizanca baskılar altında
kalmazlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Koç, buyurun.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Bunu bütün
içtenliğimle diliyorum. Kurumun hassasiyeti, konunun hassasiyeti, ülkenin
bütünlüğü açısından bunu temenni olarak, bir milletvekili, bir yurttaş
kardeşiniz olarak bir kere daha huzurunuza getiriyorum. Özellikle il
müftülerinin atanmasında AKP’ye bağlılık andı içenlerin tercih edilmesi gibi
birtakım basına yansıyan hususların bundan sonra çok dikkatle Sayın Bakan
tarafından da, İktidarınız tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Diyanet
İşleri Başkanlığı, dediğim gibi, hassas olunması gereken bir kurumdur.
Bu arada, daha
önce görev yapan Sayın Ali Bardakoğlu’na kendisi gibi
aydınlık ve huzurlu, mutlu bir yaşam diliyorum. Gerçekten bulunduğu görevde
yerini dolduran, tüm ülkeye varlığıyla, kişiliğiyle huzur veren bir görev
adamıydı. Yeni Başkanın da onun izinde yürümesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İktidarınızın Diyanet İşleri Başkanlığında yaptığı bence en büyük
yanlış, Din İşleri Yüksek Kuruluna kendi hemşehri ve
yandaşlarını ve özellikle de birçok deneyimli bilim insanı ilahiyatçı varken
asistan düzeyindeki daha deneyimsiz olanları atamış olmasıdır. Kurula atananlar
incelenirse bu iddiam net bir şekilde ortaya çıkar.
Ülkemizde laiklik
aleyhindeki çabaların büyük çoğunluğu, Diyanet İşleri Başkanlığından değil,
dini istismar eden gruplardan gelmektedir. Bunlar zaman zaman
bir siyaset kümesi olur, zaman zaman bir cemaat olur
ama maalesef yaşadığımız gerçek budur. Diyanet İşleri Başkanlığını bu sürecin
dışında tuttuğumuzu özellikle söylüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımızın,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki gibi özenle korunması laikliğimizin
güçlenmesine de katkı yapacaktır.
Bu arada bir
önerim var: Sayın Diyanet İşleri Başkanı, bütün din görevlilerimize hem
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hayatını hem de Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk
kitabını gönderirse, görev yaptıkları yerlerde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Koç teşekkür ediyorum.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Koç…
HALUK KOÇ
(Devamla) – Bitiriyorum Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
için açıyorum, buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla)
– …bunların bir arada bulunması inanın çok büyük güç verecektir ülkeye. Bunu
nereden esinlendim, söylüyorum? Batı Trakya’daki İskeçe Müftümüz rahmetli
Mehmet Emin Aga’nın son zamanlarında çok yakınında
oldum. Ölmeden önce evinin duvarında Türk Bayrağı’nın yanında Mustafa Kemal
Atatürk’ün Nutuk’u ve Hz. Muhammed’in hayatı birlikte oluyordu, “Onlar
birbirinden ayrılmaz.” diyordu.
Hepinize
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Onur Öymen, Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
bütçeleriyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, neredeyse elli yıldan beri bir millî proje olarak yürüttüğümüz
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinde çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya
bulunuyoruz. Üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistan’la aynı
gün başladık. Şimdi Hırvatistan yolun sonuna geldi, bütün müzakere başlıklarını
fiilen bitirdi, önümüzdeki yılın sonunda Avrupa Birliğine üye olması
bekleniyor. Biz ise maalesef bugüne kadar 35 başlıktan sadece 13’ünü açabildik,
1 tanesini kapatabildik. Niçin? Çünkü Türkiye’ye çok büyük engellemeler
yapılıyor. Bir bölümü Kıbrıs’la ilgili, bir bölümü bazı ülkelerin -Fransa’nın
ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin- engellemeleri dolayısıyla 18 başlık bloke
edilmiş durumdadır. Bundan sonra bütün gayretleri sarf etsek bile
açabileceğimiz başlık sayısı 3’ten ibarettir. Yani bu 3 başlığı da açtıktan
sonra Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakere süreci fiilen askıya
alınacaktır.
Niçin bunu
yapıyorlar? Bir bölümü Kıbrıs’la ilgili. Diyorlar ki:
“Siz mademki Avrupa Birliğine üye olmak istiyorsunuz, Güney Kıbrıs’ı Kıbrıs
devletinin temsilcisi olarak kabul edeceksiniz. İmzaladığınız Ek Protokol’ü
onaylayacaksınız.” Ek Protokol’ü Hükûmet 29 Temmuz
2005 tarihinde imzaladı, bugüne kadar Meclise onay için getirmedi. Getirmemekle
de doğru yaptı. Niçin? Çünkü hangi anlayışla onu imzaladığımızı belirten bir deklarasyon yayınladık, bunu reddettiler. Tümüyle reddetti
Avrupa Birliği. Onun dışında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Ticaret
Tüzüğü vardı, bunu da kabul etmediler, uygulamaya koymadılar. Bu bakımdan biz
beş yılı aşkın zamandan beri bu metni onaylamıyoruz, Ek Protokol’ü.
Değerli
arkadaşlarım, şu izlenim yanlıştır: Eğer Kıbrıs meselesi çözülürse veya Türkiye
beklenenleri yaparsa o zaman üyelik müzakerelerinin yolu açılacaktır. Kesinlikle böyle düşünmemek lazım. Fransa tek başına 5
başlığı bloke etti, engelledi. Niçin? Çünkü “Bu 5 başlığı açarsak Türkiye'nin
üyeliğinin de yolunu açmış oluruz, bunu istemiyoruz.” diyor. Bunu resmen ilan
ettiler. Fransa Cumhurbaşkanı diyor ki: “Türkiye’yi üye yapamayız çünkü
Türkiye'nin topraklarının çoğunluğu Avrupa Kıtası’nda değildir.” Biz Avrupa
Konseyine girdiğimiz zaman Türkiye başka bir yerde mi bulunuyordu? Şimdi,
Kıbrıs’ı siz üye yaptınız, Kıbrıs Rum kesimini. Hangi haritada Kıbrıs
toprakları Avrupa’da gözüküyor? Onlara gelince yapıyorsunuz, Türkiye’ye gelince
“Siz Avrupalı değilsiniz.”
Değerli
arkadaşlarım, bunlara çok büyük tepki göstermek lazım. Kıbrıslı Rumlar tek
başına altı başlığı engellediler. Altı başlığı müzakere etmiyoruz, edemiyoruz.
En önemli başlıklardan biri de bunun içindedir: Enerji başlığı. Şimdi, böyle
bir duruma Türkiye'nin tahammül etmesi mümkün değildir, bunu içimize
sindiremeyiz. Biz Hükûmete şunu sormak istiyoruz:
Türkiye’ye alenen, açıkça bu kadar engelleme ve baskı yapanlara ne tepki
gösteriyorsunuz? Fransa’ya ne tepki gösterdiniz? Kıbrıs Rum kesimine ne tepki gösteriyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerin altın kuralıdır: Size yapılan baskılara,
haksızlıklara sessiz kalmayacaksınız, sineye çekmeyeceksiniz, mutlaka tepki
göstereceksiniz. İşte bizim Hükûmetten beklediğimiz
budur. Maalesef bugüne kadar bu tepkiyi görmedik.
Şimdi, bunların
sonucu ne oluyor? Türk halkının Avrupa Birliğine desteği azalıyor. Değerli
arkadaşlarım, birkaç sene önce Amerikan Pew kamuoyu
araştırma kuruluşuna göre yüzde 72 idi Türk halkının Avrupa Birliği üyeliğimize
desteği, bugün yüzde 28’dir. Yani halkın desteği azalmaktadır.
İki üç gün önce Herald Tribune gazetesine baktık.
Orada 4 tane Avrupa dışişleri bakanı Türkiye'nin üyeliğini destekleyen makale
yazmışlar, bizim basın göklere çıkarttı filan, çok iyi… Ertesi gün Avrupa
Birliği Konseyi bakanlar düzeyinde toplandı, genişlemeyi konuştular,
Türkiye’yle ilgili bir de metin çıkarttılar, yayınladılar. Bir tek yerinde
Türkiye'nin üyeliği lafı geçmiyor biliyor musunuz? Türkiye’ye gene baskılar,
gene eleştiriler, gene suçlamalar. Bir tek kelimeyle Türkiye'nin üyeliğinin
desteklendiğine dair bir işaret yoktur.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, başka konularımız da var. Mesela, şimdiye kadar Avrupa Birliğiyle
üyelik müzakerelerine başlayan bütün ülkelerin vatandaşlarına, Schengen Anlaşması’nı imzalayan Avrupa Birliği ülkelerine
vizesiz giriş hakkı tanındı, bir tek Türkiye hariç. Niye? Beş sene olmuş biz
müzakereye başlayalı. Niye bize tanımıyorsunuz? Bizim vatandaşların ne günahı
var? Efendim, işte, Türkiye üzerinden yasa dışı göç oluyormuş da Avrupa’ya,
bunları Türkiye geri alsınmış filan. Geçenlerde Birleşmiş Milletler
Uluslararası Mülteciler Yüksek Komiseri Türkiye’ye geldi. Diyor ki:
“Türkiye'nin bu işte hiçbir kusuru yok. Niye Türkiye’yi suçluyorlar, Türkiye ne
yapsın? “Başka bir ülkeden gelmiş kaçak olarak, bizim topraklardan Avrupa’ya
gitmiş. “O ülkelerle anlaşsınlar.” diyor. Şimdi, bizi böyle haksız taleplerle
sıkıştırıyorlar ve neticede Türk vatandaşlarına diğer bütün aday ülkelerin
vatandaşlarına tanıdıkları hakkı tanımıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, bir konuyu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Birkaç hafta önce
Karma Parlamento Komisyonunda bir toplantı yaptık, Brüksel’de. Orada İçişleri Bakanlığımızın
yetkilileri terörle mücadele konusunda izahat verdiler. Dediler ki: “Biz,
Türkiye’de yakaladığımız Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşı olan
teröristlerin tümünü iade ettik.” Kendilerine soruldu: “Peki, Avrupa Birliği,
orada yakaladığı Türk vatandaşı olan kaç teröristi bugüne kadar Türkiye’ye iade
etti?” Cevap: “Sıfır.” Bir tek terörist Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’ye
iade edilmemiştir. Şimdi, bu, terörle mücadelede iş birliği anlayışına uyuyor
mu, bağdaşıyor mu bununla? İşte bunlarla mücadele edeceksiniz. Yani şimdi,
Avrupa Birliği raporu çıkıyor, Türkiye’yi yerden yere vuruyor, pek çok konuda
bizim de aşırı bulduğumuz eleştirilerde bulunuyor, ondan sonra ilgili Bakanımız
çıkıyor, diyor ki: “Fevkalade olumlu ve dengeli bir rapordur.” Bu bizi
incitiyor.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizi bu kadar kötüleyen metni siz içinize sindiremezsiniz.
Burada vakit olsa size ayrıntılarını anlatırdım ama yolsuzluk iddiaları başta
olmak üzere çok ağır iddialar var. Böyle bir raporu nasıl içinize
sindirirsiniz? İşte bunlara mutlaka tepki göstermek lazım.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu anlattıklarım madalyonun bir yüzü, öbür yüzüne gelince,
maalesef öbür yüzü de çok parlak değil. Avrupa Birliği üyesi olmak için Avrupa
standartlarına uymamız gerekiyor. Bunun için bizden ne istediler? Reform
yasaları, çıkardık; Anayasa değişiklikleri, yaptık. Başka? Geri kalan alanlara
baktığımız zaman maalesef standartlarımız son derece düşüktür.
Şimdi, Avrupa
Birliğinin temel değerleri insan haklarıdır, kadın-erkek eşitliğidir,
laikliktir, yargı bağımsızlığıdır, basın özgürlüğüdür.
Şimdi, bakıyoruz
uluslararası ölçeklere, yayınlara. Mesela ünlü Economist
dergisinin 2008-2010 Yılı Raporu yayınlandı. Orada dünyadaki demokrasiler dört
grubu ayrılmış. Birinci grup, gerçek demokrasiler, 26 ülke. İkinci grup,
kusurlu demokrasiler, 53 ülke. Türkiye ne birinci grupta var ne ikinci grupta. Biz neredeyiz?
Biz üçüncü kategoride, demokrasi ile otoriter rejim arası karma rejimler…
Niçin? “Çünkü sizdeki seçimler yeterince demokratik değil, yargı yeterince
bağımsız değil.” diyor. Bizden sonraki kategoride bir tek totaliter ülkeler
var. Dört kategorinin üçüncüsündeyiz ve toplam sıralamalarda Türkiye -söylemeye
utanıyorum- tam 89’uncu sıradadır.
Şimdi, bunun
başka örnekleri de var. Basın özgürlüğünde neredeyiz? Mesela Freedom House endeksine göre
dünyada basını özgür olan 69 ülke var. Türkiye bunların arasında yer almıyor.
Türkiye, maalesef, basını kısmen özgür sayılan ülkeler arasında yer alıyor,
106’ncı sıradayız. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün listesinde 178 ülke
arasında AKP iktidara geldiğinde 99’uncu sıradaydık, şimdi tam 138’inci
sıradayız. Değerli arkadaşlarım, bunlar çok üzüntü verici konular.
Kalkınmadan
bahsediyoruz -arkadaşlarımız anlattılar- ekonomiden bahsediyoruz. Ekonomik
özgürlük olmadan kalkınma olur mu? Ekonomik özgürlükler listesinde neredeyiz?
Hemen söyleyeyim: Dünyada 67’nci sıradayız. Bütün bunları
bilmek lazım.
Yolsuzluklardan
bahsedilince bazıları çok rahatsız oluyor. Onu da söyleyeyim: Dünya Şeffaflık
Örgütüne göre yolsuzluklarda Türkiye 61’inci sıradadır.
Şimdi, en kötüsü
de kadın-erkek eşitliğidir. Burada da 2006 yılında 105’inci sırada olan
Türkiye, 2010 yılında 126’ncı sıraya düşmüştür, İran bizden yukarıda. İşte bu tabloyu mutlaka düzeltmek lazım. Böyle bir tabloyla
Avrupa Birliğine girmemiz mümkün değildir.
İç güvenlik ve
barış… Sayın Başbakan dün anlattı: “Askeriyeye şu kadar harcama yapıyoruz, bu
kadar yatırım yapıyoruz…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bu konuda da size söyleyeyim: İç barışı da yansıtan Dünya Barış
Endeksi’nde tam 126’ncı sıradayız.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsak bu tabloyu
mutlaka değiştireceğiz.
Şimdi, TİKA’ya gelince: TİKA, bildiğiniz gibi, AKP İktidarından
önce, gelişme yolundaki ülkelere, Orta Asya ülkelerine yardım yapmak için
kurulmuş bir teşkilatımızdır. Dışişleri Bakanlığıyla yakın iş birliği içinde
çalışıyordu. Şimdi bu bağlar gevşemiştir, neredeyse kopma noktasındadır. Bazı
ülkelerde ayrı bir büyükelçilik gibi çalışıyor TİKA. Bunu üzüntü verici
görüyoruz.
İkincisi: Sayın
Başbakan dedi ki: ”Efendim, 700 milyon dolarlık yardım yapıyoruz dünya
ülkelerine.” Çok sevindik fakat bir de baktık ki daha iki sene önce Yunanistan
dünya ülkelerine 703 milyon dolarlık yardım yapıyormuş. Yani ekonomik gücü
bizden çok daha az olan Yunanistan’ın gerisindeyiz.
Değerli
arkadaşlarım, hangi ülkelere yardım yapıyoruz? TİKA’nın
listesine baktık, birçok ülke var, tebrik ederiz ama Musul’daki, Kerkük’teki
Türkmen vatandaşlarımızı listede göremedik.
Yurt dışında,
değerli arkadaşlarım, 5 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunların ne kadar büyük
bir güç olduğunu hepimiz biliyoruz. Mecliste bir araştırma komisyonu kurduk,
çok değerli bir metin hazırladık. Yurt dışına gidince soruyoruz, hiçbir
büyükelçinin elinde bir tane örneği yok, kimsenin haberi yok Meclisin yaptığı
çalışmadan. Çok önemli öneriler var orada, Hükûmete
tavsiye ediyoruz, lütfen onu dikkate alınız.
Son olarak şunu
söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, biz Hükûmetten çok
büyük başarılar beklemiyoruz. Bir bölümü elli senedir, bir bölümü kırk senedir,
bir bölümü yetmiş senedir süren sorunları “sıfır sorun” politikasıyla
çözemeyeceğinizi biliyoruz ama basit konuları çözün. Örnek vereceğim. Geçen gün
Dışişleri Bakanına söyledim. Rodos’ta ve İstanköy’de
3 bin soydaşımız yaşıyor. Bunların çocuklarının gittiği yedi okul vardı.
Yunanlılar yedisini birden kapattılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bir tanesini açtırın lütfen.
60 bin
soydaşımızı Yunanistan vatandaşlıktan attı, kaç tanesini geri aldırabildiniz? Hemen hemen hiçbirini.
İskeçe’de Osmanlı
camileri var, yıkılmış -gittik gezdik- tamirine izin vermiyorlar. Parasını
bizim soydaşlarımız verecek. Bu camilerin imarını sağlayın.
Bakınız, Başbakan
gitti, yirmi iki anlaşma imzaladı. Ama büyük laflar söylemek kolaydır, iş
yapmak zordur. Bizim sizden beklediğimiz, büyük hedefleri bir an için bir
tarafa bırakın, en somut, ulaşılabilir hedefleri lütfen gerçekleştirin çünkü
başarının ölçüsü uçuş milleri değil, yaptığınız toplantılar değil, aldığınız
somut sonuçlardır.
Bu düşüncelerle,
bu bütçelerin başarılı olmasını, hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öymen.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.11
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan.
Buyurun Sayın
Doğan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi
açıklayacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan, çok değerli arkadaşım -Hazinede 1973’te beraber çalışmıştık- Mithat
Melen Bey ve yine üniversiteden Değerli Hocam Esfender
Korkmaz -maalesef burada yoklar ama daha sonra gelirler- her ikisi için de
söyleyeceğim şudur: Bardağın dolu tarafına bakalım.
Mithat Bey
Hazinenin öneminin gittikçe azaldığını söyledi.
Değerli
arkadaşlarım, bir maliye profesörü olarak ve ekonominin içerisinden gelen
birisi olarak bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Doğrudur, bizler 73’lerde
Hazinedeydik ve bütün dünyayı Hazineden ibaret zannederdik. Daha sonra kısaca
özetleyeceğim, bugün görüşmekte olduğumuz Hazine Müsteşarlığının kurumsal
kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nda Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar
uzanmaktadır. Osmanlı Devleti’nde hazine çeşitli aşamalardan geçtikten sonra,
1863 yılında Maliye Nezareti bünyesinde Hazine-i Veznenin kurulmasıyla son
şeklini almıştır. Hazine-i Vezne devlet gelir ve giderlerinin zaman ve mekân
itibarıyla denkleştirilmesi olarak tanımlanan Hazinenin klasik fonksiyonlarını
yani hazine işlemlerini yerine getirmiştir.
Cumhuriyet
döneminde Hazine-i Vezne 1927 yılına kadar Maliye Vekâleti bünyesinde muhafaza
edilmiş -biraz atlayarak geçeceğim- 13 Aralık 1983 tarihinde ise 188 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı olarak kurulmuştur. Rahmetli Adnan Kahveci,
Sayın Başbakan Turgut Özal emir verdi -biraz zamanın durumuna uygun olarak da
gevşemek için- Hüsnü Doğan, Adnan Kahveci, bendeniz, Ekrem Pakdemirli
oturduk sabaha kadar 188 sayılı Kararname’yi hazırladık, Sayın Başbakan da
imzaladıktan sonra Kanun Hükmünde Kararname süratli bir şekilde gitti ve
böylece Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı kuruldu.
Burada not düşmek
için, zabıtlara geçmesi için bir hususa değineceğim. Şiddetle bir karşı çıkma
hadisesi oldu, bütün siyasi partiler, aşağı yukarı on yıl süreyle, efendim
“Hazinesiz Maliye olur mu? Bu iş yanlıştır, bu işi toparlayacağız, biz
düzelteceğiz.” demişlerdir ancak geldikten sonra da maalesef, hiçbir şey
yapmadıkları gibi kuvvetlendirmişlerdir.
Yine şuraya getirmek istiyorum: Hazine devletin bünyesinde çok
önemli bir yer tutar ve bu Müsteşarlığın görevlerini de kısaca sayacak olursak:
Ekonomi politikalarının tespitinde hükûmetlere
yardımcı olmak, hazine işlemleri ve kamu finansmanına ilişkin faaliyetleri
yürütmek, ikili ve çok taraflı ekonomik ilişkileri düzenlemek, uluslararası ve
bölgesel ekonomik mali kuruluşlarla ilişkileri yürütmek, yine, ülkemiz
finansman politikaları çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenlemeleri
yapmak ve yatırımların teşvikiyle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
düzenlenmesi ve uygulanması ve bunlara ilişkin esasları tespit etmek.
Tabii, zamanın
kısalığı dolayısıyla söylemek istediklerimi söyleyemiyorum ancak bilinmesi
gereken şudur: Bir insanın kalbi ne ise devlet bünyesinde de Hazine odur.
Devletin bütün akçeli işlemlerinin yürütüldüğü, dengelendiği bir yerdir.
Ekonomi politikalarının tespitinde Hazine olmadan olmaz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya bir kriz yaşadı ve biz bu krizden az etkilendik.
Mutlaka devletin diğer kurumlarının da etkisi vardı ama ben Hazineye bir
teşekkür borçluyum. 2001’de çok ciddi bir kriz geçirdik. O kriz kendi
hatamızdan idi ve yanlış hatırlamıyorsam yirmi bir, yirmi iki banka batmış,
55-60 milyar dolar bu ülkenin parası gitmiş idi. 2002’den sonra Hükûmetimizin takip ettiği isabetli politikalarla, biz, hem
bu borçları kapattık hem enflasyonu düşürdük…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) – ...hem de Türk parasının değerini, yeniden, itibarını kazandırdık.
Hazinenin çok
önemli fonksiyonlarından birisi de devlet borçlarının yürütülmesi ve bunun bir
düzene sokulmasıdır. Ben, 73’lerden 80’lere kadar Hazinede çalıştığım için
biliyorum, bizim başımızı ağrıtırdı bu devlet borçlarının takibi, düzenlenmesi
başımızı ağrıtırdı. Enflasyonun düşmesiyle borçlanmada hem süre uzaması olmuş
ve hem de maliyet düşmüştür, daha düşük faizlerle borçlanmaya başlamışızdır.
2003 yılında yüzde 58 seviyesinde olan dövize endeksli borcun payı yüzde
25,4’e, sabit faizli borçların payı ise 48,9’dan 56’ya yükselmiştir. Borçlanma
maliyeti 2010 yılında 8,2’ye inmiştir.
Sayın Başkanım, Hükûmetin makroekonomik göstergeleri...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğan, teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
AK PARTİ Grubu
adına ikinci konuşmacı Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
görüşmelerin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bankacılık sektörünün büyümesi ülke ekonomisinin büyümesi
anlamına gelir. Bankacılık sektöründe yaşanan herhangi bir sorunda ekonomideki
çarkların dönmesini sekteye uğratır. Ülkemizdeki ekonomik büyümenin en önemli
etkenlerinden biri şüphesiz bankacılık sektöründeki hızlı ve olumlu
gelişmelerdir.
Değerli
arkadaşlarım, elimde size aktarabileceğim net rakamlar mevcut ancak sizleri
rakamlara boğmak istemiyorum. Günümüz itibarıyla bankacılık sektörüne
baktığımızda personel sayısı son dokuz ayda 5.578 kişi artmış, şube sayısı 354
artmış, toplam aktifler 2009 yıl sonuna göre yüzde
11,2 artmış, sermaye yeterliliği rasyosu yasal
sınırın üstüne çıkmıştır. Krediler yüzde 21 artmış, mevduatın krediye dönüşüm
oranı yüzde 87 seviyelerine yükselmiştir. Öz kaynaklar artmıştır. Bireysel
kredilerin arttığı doğrudur. Bireysel kredi vermek demek dolaylı olarak reel
sektöre destek vermek demektir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı öncesinde ekonomik istikrarsızlık,
sektördeki küçük ve parçalı yapı, risk yönetimi konusundaki eksiklikler gibi
temel yapısal sorunlar bir bankacılık krizi ortaya çıkarmıştır. Bu kriz
sonrasında 22 banka batmış, takibe düşen kredilerin oranı Ziraat Bankasında
yüzde 62’ye, Halk Bankasında yüzde 48,8’e yükselmişti. Şube sayısı 6.216’ya,
personel sayısı 124 bine gerilemişti. 2002 sonrası Adalet ve Kalkınma
Partisinin uyguladığı kapsamlı yeniden yapılandırma programı sağlanan ekonomik
istikrar ve uygulanan kararlı politikalar yaşanan krizlerin ülke ekonomisi ve
bankacılık sektörü üzerindeki etkilerini ortadan kaldırarak sektörün istikrarlı
bir gelişim sürecine girmesini sağlamıştır. 2010 yılına geldiğimizde kredilerin
takibe dönüşüm oranı yüzde 4,1 seviyesine gerilemiş, bu oran Ziraat Bankasında
yüzde 1,66; Halk Bankasında yüzde 4’tür. 2010 yılında şube sayısı 9.940’a,
personel sayısı 184 bine yükselmiştir yani 3.724 şube, 65.774 kişiye de aynı
zamanda istihdam sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılında yaşanan ve dünyaya maliyeti İkinci Dünya
Savaşı’ndan daha büyük olan küresel ekonomik krizde dünya genelinde çok sayıda
banka batmıştır. Kurtarma operasyonlarından hiçbirisi işe yaramamıştır. Amerika
Birleşik Devletleri’nde yüz altmış yıllık, asırlık bankalar dâhil olmak üzere
149 banka batmıştır. Türkiye’de AK PARTİ hükûmetleri
döneminde hiçbir banka batmamış ve hiçbir banka Fon’a devredilmemiştir ancak
biraz evvelki konuşmacı, İmar Bankasının bizim dönemimizde battığını ifade
etti. İmar Bankasının içi 2002’den önce boşaltılmış, biz ise İmarzedelerin paralarını ödemiştik. Türkiye’de bankacılık
sektörü devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını sürdürmektedir. Ülkenin
istikrarlı duruşu, sağlam ekonomik politikaları ve mali disiplin sayesinde
sektör zarara uğramamıştır. Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı,
düşük kredi, kur ve likidite riski krizin ekonomi üzerindeki olumsuz
yansımalarını oldukça azaltmıştır. 2008 yıl sonunda gelişmiş ülkelerde aktif getirisi
azalmış, tahsilat gecikmiş, alacakların problemli hâle
geldiği görülmüştür.
Türk bankacılık
sektörü, dünyada artık parmakla gösterilen bir noktaya gelmiştir. Bu başarının
sebebi, BDDK ve Merkez Bankası gibi kurumlarımız arasındaki koordinasyonun oldukça
düzgün işleyebilmesidir. Ancak, kurumların bağımsızlığını ve koordinasyonunu
güçlü kılan siyasi irade olduğu da unutulmamalıdır. O da Adalet ve Kalkınma
Partisinin kararlı, dik duruşudur. Biz, 2005 yılında modern, günün gereklerine
uygun yeni bir bankacılık yasası çıkarttık. Arkasından çekle ilgili, mortgage’la ilgili, konut kredileriyle ilgili, kredi
kartlarıyla ilgili yasal düzenlemeler yaptık. TMSF yasasını biz çıkarttık ancak
yasa çıkarmakla işin bitmediğinin farkında olarak, o yasaları istisnasız,
tavizsiz, düzgün bir şekilde uygulamaya koyduk. Siyasi irade olarak
kurumlarımızın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yeni.
AHMET YENİ
(Devamla) – Siyasi irade olarak kurumlarımızın tereddütler yaşamasına izin
vermedik, yasal çerçevede bağımsız bir şekilde hareket etmelerine imkân
sağladık.
Türkiye’nin
finans sektöründeki başarısı ve ekonomik büyüklüğü, Finansal İstikrar Kurulunun
bir üyesi olmasını sağlamıştır. Artık küresel finansal düzenlemelerle ilgili
Türkiye’nin de içinde bulunduğu mutabakat çerçevesinde karar alınıyor. Bu
sebeple, istikrar ve güven ortamını sürekli kılan AK PARTİ hükûmetlerinin
ayakta alkışlanması ve içtenlikle tebrik edilmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, TMSF Araştırma Komisyonu Raporu’nun neden görüşülmediği biraz
evvel burada konuşuldu, benden önceki konuşmacılar bunu gündeme getirdi.
Bankalar Kanunu madde 22, banka sırrı, Bilgi Edinme Kanunu madde 23, Meclis İç
Tüzüğü madde 105, Anayasa madde 138/3; evet, bunları milletvekili arkadaşıma
hatırlatıyor ve bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
AK PARTİ Grubu
adına üçüncü konuşmacı Halil Aydoğan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken Sayın Başkan, sizi, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Sermaye Piyasası
Kurumu, tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak iktisadi kalkınmaya etkin
ve yaygın bir şekilde aktarılmasını sağlamak ve sermaye piyasasının güven,
açıklık ve kararlılık içinde çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlerinin korunmasını düzenlemek ve denetlemek amacıyla, 1981 yılında
çıkarılan 2499 sayılı Kanun’la kurulan, bağımsız, düzenleyici ve denetleyici
ilk kurumumuzdur.
Yüksek enflasyon
ve yüksek reel faizli bir ekonomide, devlet ağırlıklı bir ekonomide sermaye
piyasalarının fazla büyümesi mümkün değildi. Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarları siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayarak yüksek enflasyonun ve
yüksek reel faizin tahribatını giderdi. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından
önce yaşanan yüksek reel faizlerden sonra, kamu iç borç stokunun Nisan 2003’ten
itibaren hesaplanmaya başlanan reel faizi, Nisan 2003 itibarıyla yüzde 10,97
iken Ekim 2010 itibarıyla yüzde 0,75’e düşmüştür. TÜFE ve ÜFE 2002 yılında,
sırasıyla yüzde 29,70 ve yüzde 30,80 iken 2009 yılında tek haneli rakamlara
inerek yıl sonu itibarıyla, sırasıyla yüzde 6,53 ve
yüzde 5,93’e gerilemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarlarında Fitch, Moody’s, Standard and Poor’s’un Türkiye ile ilgili sürekli artırdıkları kredi
notu bugün “Yatırım yapılabilir ülke” seviyesinin biraz altında olmakla
birlikte, Türkiye’nin algılanan riskinin fiyatlaması olarak kabul edilen CDS
fiyatlarına bakarak piyasalar, Türkiye’nin kredi notunun hâlâ hak ettiğinin çok
çok altında olduğunu söylüyor.
Türkiye
önümüzdeki beş altı yıllık dönemde OECD ülkeleri arasında en hızlı büyümesi
beklenen, son krizde büyümesini sadece artırarak değil, iyileştirerek çıkan tek
ülkedir. OECD tarafından hazırlanan Eylül 2010 tarihli rapora göre Türkiye
2011-2017 döneminde yüzde 6,7 oranında beklenen büyüme ile en hızlı büyüyecek
olan OECD ülkesidir.
“İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi Projesi”nin önemli bir bileşeni de sermaye
piyasasıdır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası komşu ve çevre ülkelerin
borsalarıyla yakın ilişki içindedir ve lider konumda bulunmaktadır.
Halka arz
seferberliği çalışmaları 2010 yılında büyük bir ivme kazanmıştır. Bu kapsamda
ilki mayıs ayında İstanbul’da, diğeri ise geçtiğimiz günlerde Bursa’da olmak
üzere iki büyük halka arz zirvesi düzenlenmiştir. Ayrıca çeşitli illerde halka
arz seminerleri ve toplantıları yapılmaya devam etmektedir.
Ülkemiz sermaye
piyasalarının küresel piyasalara entegrasyonunu
hızlandırmaya yönelik olarak özellikle küresel piyasalarda güvenilirliği yüksek
şirketler ve kurumlarca İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında yabancı sermaye
piyasası araçlarının ihraç edilmesini teminen Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından yeni bir tebliğ yayınlanmış olup söz konusu tebliğin
yürürlüğe girmesinin ardından yaklaşık bir ay sonra ilk kez yabancı bir
şirketin hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmeye
başlamıştır. Ayrıca gayrimenkul yatırım ortaklıklarının halka açılmasını
kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmış, KOBİ’lerin halka arzlarını kolaylaştırmak
amacıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası bünyesinde Gelişen İşletmeler
Piyasası kurulmuştur. Oluşan bu olumlu ekonomik ortamda Sermaye Piyasası Kurulu
tarafından yapılan yeni düzenlemeler ile birlikte borçlanma araçlarının
üzerindeki maliyet yükü ve mevzuattan kaynaklanan sorunlar giderilmiş, 2010
yılı içerisinde daha şimdiden özel sektör tarafından yaklaşık 9 milyar TL nominal değerli borçlanma aracı ihraç edilmiştir. Kira
sertifikaları 2010 yılı içerisinde piyasanın kullanımına sunulmuştur. Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından 2010 yılı içerisinde yapılan önemli düzenlemelerden
birisi de varantlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydoğan.
HALİL AYDOĞAN
(Devamla) – Hisse senetleri piyasasında 2009 yılı toplam iş hacmi bir önceki
yıla göre yüzde 45 artışla 482,5 milyar olarak gerçekleşmiştir. Küresel
ekonomide 2009 yılının sonuna doğru başlayan iyileşme sürecinin olumlu etkisi
ve halka arzlardaki artışla İMKB’de işlem gören şirketlerin toplam piyasa
değeri bir önceki yıla göre yüzde 93 artarak 351 milyar TL seviyesine
ulaşmıştır.
Sözlerime son
verirken bakanlıklarımızın ve bütün kuruluşlarının bütçelerinin hayırlı
olmasını dilerken, Sayın Başkan, sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydoğan.
AK PARTİ Grubu
adına dördüncü konuşmacı Şevket Gürsoy, Adıyaman
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Şevket Bey, Alkol Piyasası Başkanı orada, hesap sor ha!
Hesap sormazsan ben senden hesap sorarım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gürsoy.
AK PARTİ GRUBU
ADINA ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime tütün
ve alkol mamullerinin insan ve toplum sağlığına zararlı olduğunu hatırlatmakla
başlamak istiyorum. Sektörün kişi ve toplum sağlığını yakından ilgilendirmesi,
kayıt dışı ticarete konu olması sebebiyle özel düzenlemelere ihtiyaç duyulmuş,
bu kapsamda yapılan düzenlemelerle 2008 yılında faaliyete başlayan Kurul,
kuruluş kanunuyla kendine verilen görevleri bütçe imkânları çerçevesinde yerine
getirmeye çalışmaktadır.
Tütün, tütün
mamulleri, alkol ve alkollü içkiler piyasası toplam 27 milyar civarında
ekonomik bir büyüklüğe ulaşmıştır. Tütün üretimi 6 coğrafi bölgede yapılmakta
olup, ülkemizde şark tipi tütün dediğimiz oryantal tütün üretimi ihracatında da
dünya birincisiyiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman dâhil mi?
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) - Malatya da dâhil.
2009 yılında
77.411 üretici tarafından üretilen 81.053 ton tütünün 2010 yılında 17 firma
tarafından satın alınarak üreticiye 551 milyon 568 bin lira bedeli ödenmiştir.
2010 yılında yine 18 firma tarafından 65.339 üreticiyle 63.975 ton tütün
üretmek için sözleşme yapılmış, bu tütünler 2011 yılının Ocak-Şubat aylarında
satın alınacaktır. 2010 yılının ilk dokuz ayında 83,5 milyar adet sigara
üretilmiş, 69 milyar adet sigara tüketimi gerçekleşmiş. 17 milyar 900 milyon
tutarındaki satış hasılatından yaklaşık olarak 11,2
milyar TL sadece ÖTV geliri tahsil edilmiş, bunda KDV dâhil diğer vergi
gelirleri mevcuttur. 24 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla, Gelir İdaresi Başkanlığımızın
uhdesinde yürüyen bandrollü ürün izleme sistemi ile bu
alanda ürün takip sistemi geliştirilmiş, 15 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla da
bandrollü ürün izleme sistemine güç verebilmek için, 5752 sayılı Kanun’umuzda
bandrole ait suçlar adli suç niteliğinde tanımlanarak bandrolün daha etkin bir
şekilde uygulanabilmesi bağlamında gerekli cezai müeyyideler düzenlenmiştir.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sigarayı bıraktın mı sen?
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – Evet. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Kurumun 2011 bütçe rakamlarına kısaca değinecek olursak:
Öncelikle, 2011 yılı gider tahminlerinde, Kurumun önceki yıllara ait fiilî
gider rakamları ile birlikte Kurum faaliyetlerinin etkin ve düzenli yürütülmesi
ilkesi benimsenmiş, bununla birlikte, sektörel düzenlemelere
ilişkin harcamalara tütün ve alkol tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal
ve tıbbi nitelikteki zararları önleyebilmek amacıyla toplumsal bilincin, farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalara öncelik
verilmiştir.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Ne olacak bu Adıyaman’ın tütünü!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – 2011 yılı gider tahminlerinde önemli bir kalemi de yasa dışı
ticareti önlemek amacıyla yürütülmesi planlanan çalışmalar oluşturmaktadır.
Diğer taraftan,
yine tütün kontrolüne dönük birtakım televizyon programları, kitap, broşür,
afiş basımı gibi organizasyon giderlerine ilaveten, demirbaş, kırtasiye ve
genel manadaki büro gider rakamları ve muhtelif müteahhitlik
hizmet alımları da bu bütçede dikkate alınmıştır.
50 milyon 592 bin Türk lirası tutarındaki gider bütçesinin 13
milyon 803 bin lirasını personel giderleri, 1 milyon 685 bin lirasını sosyal
güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri, 16 milyon 485 bin Türk lirasını
mal ve hizmet alımı giderleri, 17 milyon 398 bin Türk lirasını cari
transferler, 1 milyon 201 bin Türk lirasını ise sermaye giderleri
oluşturmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürsoy, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, Adıyaman’a! Vaktin bitti! Şevket Ağa,
Adıyaman’a gel!
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Tütün ne olacak, tütün!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – Personel giderleriyle ilgili olarak kuruma ihdas edilmiş olan 322
kadroya karşılık…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Bırak kadroyu, tütüne gel, tütüne!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – …147 merkezde 8’i İzmir irtibat bürosunda olmak üzere toplam şu
anda, hâlihazırda 155 personel görev yapmaktadır. Diğer taraftan, her yıl
yaklaşık olarak 40 bin kişi adına yeniden düzenlenen satış belgesi
başvurularının elektronik ortamda yapılması konusunda da çalışmalar son aşamaya
gelmiş, yönetmelik yayınlandıktan sonra 2011 yılı itibarıyla hayata
geçirilecektir.
Gelir kesimlerine
de kısaca değinecek olursak: Tütün Piyasası Daire Başkanlığı ve Tütün Mamulleri
Piyasası Daire Başkanlığının gelirleri bandrol
bedellerinden oluşmak üzere toplam 7 milyon 318 bin Türk lirası olarak
hesaplanmıştır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman bitti, tütün de bitti Şevket Bey!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Adıyaman seninle gurur duyuyor!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – Alkollü İçkiler Piyasası Daire Başkanlığının gelirleri ve satış
belgesine esas hizmet bedelleri toplamı da 4 milyon 496 bin… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, Adıyaman’a!
BAŞKAN – Sayın Gürsoy, lütfen teşekkür edin.
Buyurun açtım
Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
ŞEVKET GÜRSOY (Devamla)
– Alkol Piyasası Daire Başkanlığının gelir ve esas hizmet bedelleri toplam 1
milyon 578 bin Türk lirası. Yine, Sektörel Rekabet ve
Tüketici Hakları Daire Başkanlığının 206 bin satış noktasından yaklaşık 33
milyon Türk lirası gelir tahsil edileceği tahmin edilmektedir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman nerede!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – Sonuç olarak, 2011 mali yılında kurum bütçesinin toplam 50 milyon
592 bin Türk lirası hazineye aktarılacak, gelir fazlasının 4 milyon 948 bin
Türk lirası olacağı görülmüştür.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Tütüne gel, tütüne! Şevket, tütüne gel!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Adıyaman’a gel, bitti süren!
ŞEVKET GÜRSOY
(Devamla) – 2011 yılı Kurum bütçesi hayırlı olsun.
Teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürsoy.
AK PARTİ Grubu
adına beşinci konuşmacı Abdurrahman Dodurgalı, Sinop
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak huzurunuzdayım. Hepinize hayırlı akşamlar
diliyorum.
Sayın Başkan ve değerli üyeler, devletimiz tarafından kendisine
toplumu inanç, ibadet ve ahlak konularında aydınlatmak görevi verilen, bu
işleri yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek görevini üstlenen Diyanet İşleri
Başkanlığımız, bu görevlerini yaparken laiklik ilkesini sürekli göz önünde
bulundurma, tüm siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında ve üstünde olma ve
milletçe bütünleşme ve dayanışma amacını gözeterek bu görevini yapmaya
çalışmaktadır. Bugüne kadar, Diyanet İşleri
Başkanlığı, her faaliyetinde hem laiklik ilkesini hem tüm siyasi görüş ve
düşünüşlerin dışında olma ilkesini hem de milletçe birlik ve beraberlik içinde
olma ilkesini gözettiğini bizzat Başkanın ağzından her toplantıda beyan
etmektedir. Toplumu din konusunda aydınlatırken de dinimizin iki temel kaynağı Kur’an ve sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas aldığını, on
dört asırdır yaşanan dinî tecrübeyi de daima göz önünde bulundurduğunu, bu iki
temel kaynakla modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini ve bu konularda
gelinen noktayı göz ardı etmediğini tüm verilerinde vurgulamaktadır. Bu
meseleleri halletmek için, toplumun isteklerini, toplumun geldiği noktayı
sürekli göz önünde bulundurmak ve toplumun geldiği noktaya göre yeniden ve taze
bilgiler üretmek gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanımız da Din İşleri Yüksek
Kurulu vasıtasıyla bu görevini bilhassa son yıllarda yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Başkanlığımızın yaptığı faaliyetlerle bugün toplumumuzda “mutedil
din anlayışı” denilen ve toplumun her kesimince kabul gören ve kabulü de bu
sıralarda, bu kutsal çatı altında Diyanet İşleri Başkanlığımızla ilgili kanun
çıkartılırken, büyük bir hassasiyet içinde Başkanlığımızla alakalı bu kanunu
çıkartırken tüm grupların desteğini alması da çok somut bir gösterge olarak
değerlendirilmelidir.
100 bine yakın
camide 85 bin görevlisi ile ibadet ve din hizmetini yürüten, camilerimizi
yöneten Diyanet İşleri Başkanlığı ayrıca 16 bin camide yüz yüze, 40 bin camide
de merkezî sistem ile toplumu irşat vazifesini göstermektedir, yürütmektedir.
Yurt dışındaki
vatandaşlarımıza, toplumun yarısını oluşturan kadınlar ve kızlarımıza, kadın
haklarını, kız çocukların eğitimini, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığı
teşvik etmekte, töre ve namus cinayetleri ve zorla evlendirme gibi toplumsal
bilinç oluşturma hedefini de gütmektedir.
Engelli,
kimsesiz, yaşlı, yoksul, tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç vatandaşlarımızın
da Diyanet İşleri Başkanlığımız yanında olmakta, bunların şartlarına uygun
olarak camilerimizi yeniden bir düzenlemeye tabi tutmakta. Bugün bin beş yüzün
üstünde cami bu şekilde bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.
Cezaevlerindeki,
yurt dışındaki vatandaşlarımızın kendi öz kimliklerini koruyarak içinde
yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamakta, yurt dışında
eğitim ve öğretim görevini yürüten birtakım müesseseler açmakta, cami içi ve
cami dışı tüm hizmetleri birlikte yürütmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, Diyanet
İşleri Başkanlığımız son yıllarda 60-70 bin civarında kendisine sorulan
sorulara cevap vermiş, 620 faks ve mektupla ve 450 adet de yüz yüze görüşmeyle
toplumumuzda din ile ilgili konularda kendisine yöneltilen soruları
cevaplandırmaya çalışmıştır.
Bilindiği gibi,
son derece başarılı Kutlu Doğum haftaları düzenlemekte, ayrıca da hac ve umre
hizmetlerini, üzerine aldığı günden bugüne kadar da başarılı bir şekilde
yürütmektedir.
Bütün bunların
yanında, Diyanet İşleri Başkanlığımız, inanç, ibadet ve ahlak konularında
toplumumuzu aydınlatırken bunların bir birliktelik ve bir bütünlük içinde
yürütülmesi gerektiği gerçeğini de devamlı göz önünde bulundurmaktadır,
bulundurmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Dodurgalı.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) – Sürenin kısalığı sebebiyle, ben bir iki konuya temas
etmek istiyorum.
Sayın Haluk
Koç’un, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesi içinde yer almasına
Diyanet İşleri Başkanlığımız sıcak bakmaktadır ama ayrı bir Diyanet
teşkilatıyla teşkilatlanması, devletimizin birlik ve bütünlük politikalarıyla
alakalıdır. Bunu bir vurgulamak istiyordum.
Ben de bundan
önce görev yapan değerli arkadaşımız Profesör Doktor Ali Bardakoğlu’nu,
yapmış olduğu hizmet, Diyanette açmış olduğu çığır sebebiyle tebrik ediyorum.
Yeni Başkanımızın onun açtığı yoldan daha da genişleterek ve bu yolu daha da
ilerleterek faaliyetlerini sürdüreceğine inanıyorum.
Bu duygu ve
temennilerle, yeni Başkanımızdan, sosyal açılımlı bir birim kurulmasına önayak
olmasını burada istirham ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız, toplumu bugün
yakından ilgilendiren sokak çocuklarına, sokak hayvanlarına hizmetini
gerçekleştirecek birimler oluşturmalı, doğal afetlerde toplumumuzun yanında
olacak birtakım hizmet birimleri üretmelidir.
Bu duygu, bu
istek ve bu dileklerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dodurgalı.
AK PARTİ Grubu
adına altıncı konuşmacı Mehmet Çiçek, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan, Diyanet İşleri Başkanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime sizlere teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizler
ittifakla 1 Temmuz 2010’da Diyanet İşleri Başkanlığının otuz bir yıldır
bekleyen Kanun’unu çıkardınız. 1979’da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilen Kanun defalarca ele alınmasına rağmen çıkarılamamıştı. Diyanet teşkilatı
otuz bir yıldır genelgelerle idare edilen bir teşkilat idi. Bu vesileyle başta
Başbakanımıza, Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerimizin genel
başkanlarına ve gruplara, diyanet mensubu bir arkadaşınız olarak şükranlarımı
sunuyorum. Kanun’u çıkarmak için emek sarf eden bakanlarımız oldu, çıkarmak
Faruk Çelik Kardeşimize nasip oldu, onu da kutluyorum.
Kanun’un
çıkmasından hemen sonra Diyanet İşleri Başkanlığında bir devir teslim işlemi
yapıldı. Sayın Ali Bardakoğlu feraset ve başarıyla
yürüttüğü Diyanet İşleri Başkanlığı görevini, yanında kademe kademe Diyanet İşleri Başkanlığına hazırladığı bir
arkadaşına, Mehmet Görmez’e devretti. Bu, diyanet
tarihinde ilk defa gerçekleşmiş bir olaydır. Bundan dolayı, Sayın Ali Bardakoğlu’na hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum,
Mehmet Görmez Bey’e de çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bu kanunla
cumhuriyetimizin ilk kuruluşunda Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir kimlik
kazanmıştır. Kanun’un çıkışı diyanet teşkilatında ve kamuoyunda büyük bir
memnuniyetle karşılanmıştır. Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını şeyhülislamlığın
devamı olarak görmüş, yapılanmasını da ona göre yapmıştır. Atatürk, Diyanet
İşleri Başkanlığına protokolde Başbakandan sonra 3’üncü sırada yer vermiştir,
makam aracını Başbakandan sonra ilk defa Rifat
Börekçi Hoca’ya, Diyanet İşleri Başkanına vermiştir, Çankaya Köşkü’nün yanında
lojman ayırmış, tahsis etmiştir. Maalesef, bugün Diyanet İşleri Başkanının
protokoldeki yeri -daha önceden de ifade ettiğim gibi- banka genel
müdürlerinden sonra, 52’nci sırada yer alıyor.
Söz buraya
gelmişken, Diyanet İşleri Başkanının protokoldeki yerini Atatürk’ün verdiği
değeri de göz önünde bulundurarak düzenlemeli ve layık olduğu yere kesinlikle
verilmelidir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının değeri nedir, misyonu nedir? Diyanet
İşleri Başkanlığının misyonu, on dört asırdan beri
devam eden yüce İslam dinini insanlara doğru metotla, kitap ve sünnete uygun
olarak anlatmak ve hurafeden uzak uygulanmasını temin etmektir. Asırların
oluşturduğu bu tecrübenin ışığında Diyanet, evvela ülkemiz insanına, sonra yurt
dışında bulunan Müslüman Türk topluluklarıyla beraber bütün dünya
Müslümanlarını kuşatıcı din hizmeti sunmak, ahlaki değerleri, birlik ve
beraberliği, cemaat ruhunu, dayanışma duygularımızı güçlendirmek misyonunu yüklenmiştir. Diyanet, sadece Müslümanların değil,
bütün dünya insanlığının temel problemlerini tespit edip, müşterek çözüm
yollarını bulup katkıda bulunmaktadır.
Kur'an-ı Kerim,
Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderildiğini ifade etmektedir. Diyanet
İşleri Başkanlığı, ülkemizde ve bütün dünyada, vatandaşlarımız arasında din,
mezhep, meşrep, tarikat, cemaat farkı gözetmeksizin, eşit hizmet sunmayı şiar
edinmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, bugün, dünyanın sekseni aşkın ülkesinde, soydaş, akraba
toplulukları başta olmak üzere bütün dünya ülkelerinde 633 sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kanunu’nun verdiği görevi ifade etmektedir: İslam dininin
inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütmek, din konusunda
toplumu aydınlatmak, ibadet yerlerini yönetmek.
Müslümanlığın
inanç temellerini yönetirken, İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur'an ve sünneti merkeze koymuştur. Çağın getirdiği
imkânları etkin bir şekilde kullanarak dünyanın her yerinde vatandaşlarımızı,
hatta bütün dünya insanlığını muhatap alarak din hizmeti sunmak Diyanetin
görevidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı uygulama kadroları, İslam’ın itikadi ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür
seviyesi yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde ve toplum
yaşamının her safhasında örnek ve öncü, muhatabını anlama ve feraset sahibi,
toplumun dinî, ahlaki, kültürel problemlerini doğru tespit eden ve pratik
çözümler üreten, dinî verileri ilmî metotlarla ortaya koyan ehil elemanlardan
oluşmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Kanun’unu çıkardığımız, misyonunu belirtmeye çalıştığımız bu Diyanet İşleri
Başkanlığı bugün ne yapıyor? Toplumu sözlü ve yazılı görsel yayın organlarıyla
eğitiyor. Bu yönüyle camiler yediden yetmişe insanlarımızın eğitim yeri yani
okul, üniversitesidir. Mesela, cuma günleri neredeyse yirmi milyon insan vaaz
dinliyor, hutbe dinliyor, bu kadar insan camilerde okunan ezanla toplanıyor.
Bugün
camilerimizde 28 Şubat uygulaması olarak bilinen merkezî vaaz ve ezan sistemi
uygulanıyor. O günün derin yöneticileri daha da ileri giderek şehrin merkezî
camilerinde kılınan namazı diğer camilere naklen yayınlayıp, imam olmadan,
ekrandaki imama uyarak namaz kıldırmayı bile düşündüler. Tepkilerden
korktukları için bu projeyi tehir ettiler ama merkezî vaaz ve ezan sistemi
Diyanet İşleri Başkanlığına dayatıldı.
Bugün yapılan
araştırmalar göstermiştir ki merkezî vaaz ve ezan sistemi tam maksadı
karşılamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çiçek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) – Bu proje uygulamaya konulduğundan bu yana binlerce imam ve müezzin
hizmet dışı kalmıştır, atıl hâle gelmiştir. Yetişmiş din görevlisi imam ve
müezzinlerden istifade edilememektedir. Bu uygulama kesinlikle acilen terk
edilmelidir. Din görevlilerinin hizmet mekânı olan kürsüler ve minareler
sahiplerine iade edilmelidir. Liyakatli olmayanlar elbette eğitilmelidir ve
eğitilmesi mümkün olmayanlara görev verilmemelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı hepimizin yayın faaliyetlerini
takdire şayan olarak takip ettiğimiz bir kuruluş. Kaliteli, güncel ihtiyaçlara
cevap veren bir neşriyat Diyanet İşleri Başkanlığının şanına uygun tarzda
sürdürülmektedir.
Şimdi burada
-Sayın Başkan izninizle- çok önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum: Diyanet
Vakfı ve Diyanet İşleri Başkanlığının birlikte düzenlediği Alevi Bektaşi
Klasikleri başlığı altında hazırlanmış 9 ciltlik eserle asırlardır devam eden
Alevilikle ilgili yanlış bilgi ve değerlendirmelere âdeta son verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çiçek, teşekkür ediyorum.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) – Bir saniye…
BAŞKAN – İkinci
defa uzattım.
Teşekkür için
açıyorum, buyurun.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) – Bu eserler bütün insanlarımıza dağıtılmalıdır.
Ben, hepinize
teşekkür ediyor, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ülkemize yaptığı hizmetlerin
çok daha mükemmel tarzda düzenlenerek yeni Başkan ve yeni kanun düzenlemesiyle
sonuç vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
AK PARTİ Grubu
adına yedinci konuşmacı Ahmet Koca, Afyonkarahisar
milletvekili.
Buyurun Sayın
Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
üzerinde Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi bütçesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bu itibarla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde dünya
barışına yönelik en önemli katkı, bu ülkelere yapılan ekonomik ve kültürel
yardımların önemini bir kat daha artırmaktadır. Bu nedenle, Afrika, Balkanlar,
Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya’da bölgesel iş birliğinin en güçlü aktörü
konumundaki ülkemize önemli görevler düşmektedir. Bu itibarla, Türkiye'nin
artan gücüyle paralel olarak TİKA’nın etkinliği de
artmaktadır.
Türkiye, tüm kamu kurumları, kuruluşları, üniversiteleri, sivil
toplum örgütleriyle bu konuda çok duyarlı bir duruş sergilemekte. Ülkemizin öncelikleri doğrultusunda yürütülen bu çalışmalar, dış
politikamıza zenginlik sağlayan önemli birer araçtır. Bu çalışmalar sayesinde
uluslararası toplumda kazanılan prestij, bölge
politikaları üzerinde söz sahibi olma kabiliyeti, iş dünyasında yeni olanaklar
oluşturma becerisi ama hepsinden önemlisi küresel barış ve iş birliğine
yaptığımız katkıyla Türkiye'nin lider ülke konumu her geçen gün daha
güçlenmektedir. Amacımız, Türkiye’ye komşu ülke ve Türk dilinin konuşulduğu
ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelere kalkınma yardımı sağlamak ve teknik
yardım etmektir.
TİKA, kuruluşunun
ilk yıllarında Kafkaslar ve Orta Asya ağırlıklı bir çalışma alanına sahipken
özellikle Hükûmetimizin göreve geldiği 2002 yılından
beri ve ondan sonraki faaliyet coğrafyasını, kardeş devletler başta olmak
üzere, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika’dan, kalkınma yolundaki tüm ülkeleri
kapsayacak şekilde genişletmiştir.
2002 yılında TİKA
program koordinasyon ofislerinin sayısı 12 iken, 2010 yılında bu sayı tam yirmi
üç ülkede 26’ya ulaşmıştır. Bu, 2 kat büyüme anlamına gelmektedir. Bugün
Türkoloji Projesi’yle dünya artık Türkçe konuşmaktadır. Dost ve kardeş halkları
ayağa kaldırdık. Komşu ülkelerle sorunlarımızı en alt düzeye indirip,
zincirleri kırıp vizeleri kaldırdık. Dünya gözünde Türkiye’nin itibarını en üst
seviyeye çıkarttık.
Değerli
milletvekilleri, TİKA, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı olduğumuz Arnavutluk,
Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Makedonya ve Sırbistan’da eğitime yönelik
projeler başta olmak üzere, savaş mağdurları için inşa edilen konut
projelerinin yanı sıra pek çok restorasyon çalışması
yapmakta, geçmişin değerlerini geleceğe aktarmaya öncü olmaktadır.
Geçmiş yıllarda
Moğolistan’da Orhun Kitabelerinin yeniden gün yüzüne çıkarılması başta olmak
üzere, Türkmenistan’da Sultan Sencer Türbesi, Kazakistan’da Ahmet Hoca Yesevi Türbesi restorasyonları
gibi başarılı projelerle dünya kültür mirasının korunmasında büyük katkılar
sağlayan TİKA, yapılan başarılı çalışmalarına 2010 yılında da devam etmiştir.
Dünyanın çatışma
bölgelerinden biri olan Filistin’de çocukların eğitimden mahrum kalmamaları
için TİKA Batı Şeria’da okullar inşa etmiş,
Filistin’de işitme engellilere yönelik tek okul olma özelliği taşıyan ve Ramallah’ta bulunan İslami Hayır Cemiyeti İşitme Engelliler
Okuluna bir konuşma terapi ünitesi kurmuştur.
Afganistan’da,
2005-2010 yılları arasında on yedi klinik ve hastane inşaatıyla, onarımı
yapılmıştır. Bunun yanında, Özbekistan’da, Filistin’de, Sudan’da ve birçok
ülkede klinik ve sağlık ocağı inşaatları ile üniversitelerde sağlık enstitüleri
açılmıştır. Ayrıca Kubbetüs Sahra hilalinin
yenilenmesi, Zincirli Medrese restorasyonu, Konjic ve Drina Köprüsü
restorasyonu, Mustafa Paşa Camisi, Prizren Sinan Paşa
Camisi, Priştine Fatih Camisi, Karadağ Nizam Camisi
restorasyonlarıyla kültürel varlıklarımıza sahip çıkmıştır.
Yurt dışında
bulunan kültürel mirasımızın korunması, Türk dilinin yaygınlaştırılması ve Türk
kültürünün tanıtılması amacıyla yoğun çalışmalar başlatılmış, bu çerçevede
yılda yaklaşık 3.500 öğrenciye eğitim verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Koca, lütfen tamamlayınız.
AHMET KOCA
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Kültür havzamızda
Türkçe yayınlanan çok sayıda gazete, dergi, televizyon ve radyoya eğitim ve donanım
desteği sağlamıştır. Proje faaliyetlerinde toplam 2.324 kişiden oluşan uzmanlar
görev yapmıştır.
2010 yılı
faaliyetleri alanlarında önemli bir bölümü de su ve su hijyeni
projeleri oluşturmaktadır. Ciddi boyutta su sorunu yaşayan Asya, Afrika ve Orta
Doğu ülkelerine yönelik su kuyusu, isale hattı, arıtma tesisi, su deposu inşası
projeleri gerçekleştirmek suretiyle yerel halkın günlük içme suyunun
karşılanması ve hijyen koşullarının iyileştirilmesi
hedeflenmiştir.
TİKA’nın yukarıda
bahsedilen projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla Hükûmetimiz
tarafından TİKA’nın bütçesi her yıl artarak 2002
yılında ortalama 15 milyon dolar iken 2009 yılında genel bütçeden tahsis edilen
ödeneklere ilaveten Tanıtma Fonu, Başbakanlık ve diğer kurumların bütçeleriyle
yapılan aktarmalarla birlikte 100 milyon dolara ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Koca, lütfen teşekkür ediniz.
Buyurun.
AHMET KOCA
(Devamla) – Bu itibarla başta Başbakanımız olmak üzere, Bakanımıza ve tüm TİKA
çalışanlarına şükranlarımızı arz eder, 2011 bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlar getirmesini temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Koca.
AK PARTİ Grubu
adına yedinci konuşmacı Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı bütçesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Buradan, dünyanın
beş kıtasına yayılmış bütün Türk vatandaşlarına, soydaş ve akraba
topluluklarına da selamlarımı iletiyorum. Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir
ülkedir. Bugün farklı devletlerin vatandaşı olsalar da bizlerle derin tarihî,
sosyal ve kültürel bağlara sahiplerdir.
Ayrıca, tarih ve
medeniyetimizin çok geniş bir coğrafyada yansımalarını görmek de pekâlâ
mümkündür. Nasıl ki dünyanın dört bir yanına yayılmış soydaşlarımız üzerinde
mesuliyetimiz varsa, Türk kültürünün yaşatılması konusunda da sorumluluklarımız
vardır.
Bütün bu
sorumlulukların ve hizmetlerin yerine getirilmesi için, Hükûmetimiz
döneminde, idari bir yapıya ihtiyaç duyulmuştur. Gerek yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızla gerekse soydaş, dost ve akraba topluluklarla ilişkileri
yürütecek Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur. Yasa tasarısı
ise 24 Mart 2010 tarihinde Meclisimizde grubu bulunan partilerin oy birliğiyle
kabul edilmiştir. Bu yeni kurulan Başkanlığın Değerli Başkanı Kemal Yurtnaç Bey’e de başarılar diliyorum. Hükûmetimizin
böylesine önemli bir hizmete imza atmasından dolayı büyük mutluluk duyduğumu
belirtmek isterim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başkanlık, kurulduğu günden bugüne yapılanmasını
sürdürürken asıl hedefi olan kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu da
sağlamaktadır.
Hükûmetlerimiz döneminde soydaş,
akraba olan ülkelerle ilişkilerimize ayrı bir önem verilmiş, Başbakanımız bu
ülkelerle karşılıklı ziyaretlerde bulunmuştur. Kopmaya yüz tutmuş ilişkiler
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yeniden canlandırılmıştır. Ülkelerimiz
arasındaki gönül bağları bir daha kopmayacak şekilde kuvvetlendirilmiştir.
Sayın Başbakanımızın son bir ay içinde yaptığı tarihî Kosova ve Lübnan
gezilerinde bütün bu çalışmaların meyvesini ülkemiz haklı olarak toplamıştır.
Sayın Başbakanımıza, Türk Bayrağı’na ve ülkemize gösterilen ilgi ve samimi
teveccühler bizlerin göğsünü kabartmıştır. İzlenen çok yönlü Türk dış
politikası, komşu ülkelerle sorunların sıfıra indirilme kararlılığı, yirmi altı
ülkeyle karşılıklı kaldırılan vizeler bu çalışmalara ivme kazandırmıştır.
Karşılıklı yapılan ekonomik anlaşmalarla ticaret hacmi hiç olmadığı seviyelere
yükselmiş, Nabucco gibi büyük projelerle ülkemiz bir
enerji üssü hâline gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başkanlığın önemli görev alanlarından biri de yurt
dışından gelen öğrencilerdir. Her alanda bir köprü vazifesi gören bu
öğrencilerle ilgilenmek de Başkanlığın asli işlerindendir. Hâlihazırda 9 binin
üzerinde yabancı öğrenci devlet bursuyla ülkemizde eğitim almaktadır. Ayrıca,
Başkanlık bünyesinde altı daire başkanlığı, üç de kurul oluşturulmuştur. Bu
kurulların oluşturulmasındaki temel amaç, farklı bakış açılarıyla ortak aklı
oluşturup kurumsal ve bürokratik refleksten kurtulmaktır.
Bütün bu
çalışmalar yürütülürken yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve onların bir araya
gelerek oluşturduğu STK’lar göz ardı edilemez. Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde birlik ve
beraberliklerini muhafaza etme ve dayanışma için sivil toplum kuruluşları
çatısı altında örgütlenmiştir. Okul aile birliklerinden hemşehri
derneklerine, meslek ve iş adamı derneklerinden cami derneklerine kadar geniş
yelpazede STK yapılanmaları mevcuttur. Yurt dışındaki STK’larımızın
güçlü olması, kabiliyetlerinin artırılması o ülkede yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarının çözümüne katkı sağlar; ayrıca, ülkemizle bağlarını güçlendirir,
ülkemiz açısından da bir iş birliği ve lobi desteği sağlanmış olur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarının varlığıyla
Avrupa Birliği’nin doğal bir üyesidir. Türkiye, aynı zamanda Türk dünyasının,
Orta Doğu’nun, Afrika’nın kardeşidir, komşusudur, gönüldaşıdır.
Orta Asya, Balkanlar, Kafkasya, Çin ve Orta Doğu’daki soydaş ve akraba
topluluklar ile de ciddi ilişkiler geliştirmiş bir ülkedir. Son sekiz yılda
yirmi altı ülke ile vizeleri kaldırdık. Bin yıllardır bir ve beraber
yaşadığımız halklarla, topluluklarla, ülkelerle yeniden kucaklaşıyor, onlarla
hasret gideriyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun her bir vatandaşımız, her
bir kardeşimiz yalnız olmadığını hissediyor, hissedecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çığlık, buyurun.
FAZİLET DAĞCI
ÇIĞLIK (Devamla) – Biz birlik ve beraberlik içinde olursak Orta Asya,
Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu barış ve huzur içinde olur. Biz dayanışma içinde
olursak Avrupa’daki, Avustralya’daki, Amerika’daki, kısaca dünyanın dört bir
tarafına dağılan vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde huzur ve güven içinde
yaşarlar. Başkanlığın tüm bu hizmetleri büyük bir sorumluluk duygusuyla ve
görev bilinciyle yerine getireceğine inancım tamdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu vesileyle, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Türk
vatandaşlarını, soydaş ve akraba topluluklarını, özellikle tüm Türkiye’yi, 27
Ocak 2011 tarihinde Erzurum’da yapılacak olan 25. Dünya Üniversitelerarası Kış
Oyunları’na Erzurum milletvekilleri ve tüm Erzurum halkı adına davet ediyorum.
Siz milletvekili arkadaşlarımızı da tabii görmek istiyoruz Erzurum’da.
Bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çığlık.
AK PARTİ Grubu
adına dokuzuncu konuşmacı Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Çalışkan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin en önemli çağdaşlaşma projelerinden biri olan
Avrupa Birliği üyeliği süreci 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna
yaptığımız ortaklık başvurusuyla başlamıştır. AK PARTİ hükûmetlerinin
izlediği kararlı ve tutarlı politikalar sonucunda ülkemiz tüm kriterleri aşarak 2005 yılında Avrupa Birliğiyle müzakere
eden ülke konumuna yükselmiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğu,
ülkemizin ve Türk halkının çağdaş medeniyet seviyesini yakalamak ve geçmek
yolundaki hedefini gerçekleştirme azim ve iradesinin en belirgin tezahürüdür.
Değerli
milletvekilleri, müzakerelerin başlamasından bu yana geçen süre zarfında 13
fasıl açılmış, 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır. Toplamda 33 fasıldan
17’sinin açılması siyasi gerekçelerle engellenmektedir.
Ülkemizin diğer
aday ülkelerden farklı değerlendirilmesine ve ülkemizin önüne, başka aday
ülkelerin önüne konmayan tekliflerin ve engellerin konulmasına razı değiliz.
Adil ve eşit şartlarda müzakere sürecini kısa sürede neticelendirmeye hazırız.
Türkiye 12 faslı bir yıl içinde 5 faslı ise orta vadede açabilecek durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle müzakerelerimiz çerçevesinde ülkemizde
gerçekleştirdiğimiz reformları sadece Avrupa Birliğine üye olabilmek için
değil, Türkiye'nin her alanda gelişmesi ve kalkınması için yapıyoruz. Her zaman
söylediğimiz gibi, bizim için önemli olan sonuç yani AB üyeliği değil, bu
süreçte ülke olarak elde ettiğimiz kazanımlardır. Ülkemizi her anlamda yüksek
standartlara ulaştırabilirsek, bundan sonra Avrupa Birliğinin Türkiye için
vereceği karar bizden çok kendilerini ilgilendirecektir.
Sonuç ne olursa
olsun biz her şekilde yolumuza devam ederiz. Artık, AB ülkeleri Türkiyesiz bir
AB olamayacağının farkına varıyor. Bunu sadece biz söylemiyoruz, Avrupa’nın
akil adamları, vizyon sahibi politikacıları söylüyor.
Her zaman söylediğimiz gibi, Türkiyesiz bir AB’nin küresel bir aktör olabilmesi
mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman
ilerleme hâlindedir. Son açıklanan ilerleme raporunda ülkemizde yaşanan birçok
değişim, olumlu gelişmeler olarak ifade edilmektedir. Raporda 33 müzakere
faslının 23’ünde ilerleme ya da iyi düzeyde ilerleme olduğu
değerlendirilmektedir.
Raporda
vurgulanan en önemli değişim, 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirdiğimiz
Anayasa değişikliğidir. Raporda, bu Anayasa değişikliğinin, kapsadığı alanlar
itibarıyla AB üyelik müzakerelerimize çok önemli katkılar yaptığı
belirtilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği üyelik sürecimizde politikacıların,
bürokratların diyaloğu kadar belki de daha da
önemlisi halkların diyaloğu ve iletişimidir.
Ülkemizin AB kamuoyları tarafından doğru anlaşılması ve algılanması, halkımızın
da AB sürecini tüm yönleriyle daha iyi tanıması çok önemlidir. Bu amaçla,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından iletişim stratejisi hazırlanmıştır.
Hedefimiz hem iç kamuoyunu AB süreci hakkında doğru bilgilendirmek hem de AB
ülkelerindeki ön yargıları kırmaktır. Bu çerçevede, son bir yıl içinde yaklaşık
100 etkinlik doğrudan gerçekleştirilmiş veya desteklenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye-AB mali yardım
mekanizmasının genel koordinasyonunun sağlanmasında kilit rol oynayan bir
kurumdur. Avrupa Birliği Komisyonu 2007-2013 yılları için aday ve potansiyel
aday ülkeler için bütçesinden ayırdığı fonları “Katılım Öncesi Mali Yardım
Aracı” yani “IPA” başlığı altında toplamıştır. Bu kapsamda toplam 11,5 milyar
avro ayrılmıştır. Bu bütçeden ülkemize yaklaşık 4,9 milyar avro kullandırılması
öngörülmektedir. Bu fonun ülkemiz tarafından en etkin şekilde kullanılabilmesi,
katılım sürecini yöneten aktörlerin teknik ve idari altyapısının güçlü olmasına
bağlıdır.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği Kanunu’nun çıkarılması bu çerçevede atılan önemli adımlardan
birisi olmuştur. Önümüzdeki süreçte başta merkezî finans ve ihale birimi olmak
üzere, ilgili bakanlıkların fonları daha etkin bir şekilde kullanabilmesi için
gerekli çalışmalar da hızla tamamlanacaktır. Fonların yönetiminden sorumlu olan
kuruluşların personel altyapısının istikrara kavuşturulması, bu kapsamda
yapılması gereken çalışmalardan birisi olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, önümüzdeki dönemde ülkemizin AB yolunda göstermiş olduğu iyi
niyet ve gayreti Avrupa Birliğinden de bekliyoruz. AB üyelik müzakerelerimizin
diğer aday ülkelerde olduğu gibi siyasi engellemelerden bağımsız olarak teknik
bir zeminde devam edeceğini ve katılım yolunda önemli bir ivme
yakalayabileceğimizi ümit ediyorum.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2011 mali bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çalışkan.
AK PARTİ Grubu
adına onuncu konuşmacı Cüneyt Yüksel, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en kalbi duygularımla
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya tarihinin en büyük refah ve barış projesi olarak
tanımlanan Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda tüm kararlılığımızla
ilerliyoruz. Bakın, bu sürece hiç kolay gelinmedi. 1959 yılından 2005 yılına
kadar elli senelik bir süreç ve AB ile müzakere süreci aşamasına bir türlü
geçemeyen bir Türkiye. 2005 yılında gerekli kriterleri
yerine getirdik ve Avrupa Birliği ülkelerine başka bir seçenek bırakmayarak
resmî müzakerelere başladık. Ayrıca 2002 yılından beri ülkemizin gerek sosyal
gerekse ekonomik yönden kalkınmasını sağlamak amacıyla AK PARTİ olarak birçok
reform gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye de devam ediyoruz.
Ülkemizde
özellikle Anayasa değişiklikleri ve uyum yasalarıyla son yıllarda kapsamlı
siyasi ve ekonomik reformlar hayata geçirilmiştir. Tabii bu reformlar öncelikle
halkımızın beklenti ve ihtiyaçları sebebiyle gerçekleştirilmiştir. Reformlar
neticesinde, ülkemiz, AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya
ulaşmıştır. Sadece son bir yıl içerisinde çevre ve gıda güvenliği fasılları
müzakerelere açılmıştır. Her iki fasıl, daha önce açılan fasıllardan farklı
olarak müktesebatı son derece geniş alana yayılan zor fasıllardır.
2010 İlerleme
Raporu’na göre, Türkiye, son bir yıl içerisinde açılması bazı üye ülkelerin
engelleri sebebiyle mümkün olmayan fasıllarda bile kayda değer gelişmeler
sağlamış, mali hizmetlerden ulaştırmaya, enerjiden yargı ve temel haklar
faslına kadar çok çeşitli alanlarda önemli gelişmeler göstermiştir. Yine
İlerleme Raporu’na göre Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olmamız, sekiz
yıldır istikrar ve güven zemininde hızla gelişen demokratik standartlarımız ve
aktif dış politikamız Türkiye’yi çok farklı ve özel bir noktada
konumlandırmaktadır. AB süreci, bizler için sadece fasıl açıp kapatmaktan
ziyade ülkemizin sosyoekonomik refahının artırılması için çok önemli bir
araçtır. Türkiye artık sağlıklı ve hijyenik gıda
ürünlerinin tüketildiği, çevreye duyarlılığı gün geçtikçe artan, bilim ve
araştırma alanında çok önemli mesafeler kat eden bir ülke hâline gelmiştir.
Bizim amacımız, 2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına en üst seviyede uyum
sağlamaktır. Böylece, AB’nin yedi yıllık dönemler hâlinde hazırladığı 2014-2020
bütçesine dâhil olmayı hedeflemekteyiz.
Bu süreçte
geçtiğimiz yıl zarfında idari kapasitesi büyük ölçüde güçlendirilen AB Genel
Sekreterliği AB’ye üyelik sürecimize ilişkin çalışmaların yönlendirilmesi,
takibi ve koordinasyonunda çok önemli rol oynamaktadır. Bununla birlikte bazı
AB üyelerinin siyasi nitelikteki engelleme çabaları ne ahde vefa ile ne de
hakkaniyetle bağdaşmaktadır. Ülkemizin tüm çabalarına rağmen katılım
müzakerelerinin bu süreçle doğrudan ilgili olmayan siyasi engeller nedeniyle
maalesef yavaşlatıldığını görüyoruz. Bu konulardan birisi de Kıbrıs’tır. Tabii
biz bu yaklaşımı açıkçası etik görmüyoruz.
AB ile
ilişkilerimizin daha da geliştirilmesinin önündeki bir diğer engel de
vatandaşlarımızın AB ülkelerinden vize alma konusunda yaşadıkları
sıkıntılardır. Bu çerçevede vatandaşlarımıza vize muafiyetinin sağlanmasına
yönelik olarak başlatılmış olan çalışmaların kararlılıkla sürdürülmekte olması
memnuniyet vericidir. Vize serbestisi için bir ön
koşul niteliğinde olan ve AB ülkeleri açısından büyük önem taşıyan geri kabul
anlaşması müzakerelerini de son aşamaya getirmiş bulunmaktayız.
Birkaç gün önce,
Avrupa Birliği üyesi olan İsveç, İngiltere, İtalya ve Finlandiya’nın Dışişleri
Bakanları International Herald
Tribune gazetesinde Türkiye’nin AB üyeliğine destek
veren bir makale kaleme aldı. Türkiye’nin üyeliğini destekleyen AB üyesi
ülkelerin sayısının daha fazla olduğunu da söylemem gerekiyor. Dediler ki:
“Asıl sorulması gereken soru şu: Türkiye’nin Avrupa’ya sırt çevirip çevirmediği
değil, son elli yıldır bütünleşmeye öncülük eden Avrupa’nın kendi temel
değerlerine arkasını dönüp dönmediğidir.” Aslında karşılaştığımız siyasi
engellerin arkasına da baktığımızda ekonomik sebepleri göreceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL
(Devamla) – Bakınız, Türkiye için IMF’nin 2010 yılı büyüme tahmini yüzde 7,8;
OECD’nin tahmini ise yüzde 8,2. Biz temkinli olarak 6,8 diyoruz. OECD 2050’ye
kadar Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük 2’nci ülkesi olacağını söylüyor.
Türkiye Avrupa’da
yaşayan 4,5 milyon vatandaşı ile yabancı nüfusun neredeyse yüzde 10’unu
oluşturmakta. Avrupa’daki Türk girişimciler 40 milyar euro
değerinde bir iş kapasitesine sahip ve toplamda 500 bin kişinin üzerinde insana
istihdam sağlıyor. Ekonomik olarak Avrupa’nın gelecek vizyonunun
içine Türkiye’nin dinamizmini koymaları bence çok önemli.
Bugün AB
Konseyinin kararı açıklanmıştır. CHP Sözcüsü Sayın Öymen,
bunun genişlemeyle ilgili bölümünde Türkiye’yle ilgili olarak “katılım” veya
“üyelik” kelimesinin yer almadığından bahsetti. Ancak bu belgenin dikkatle
okunması hâlinde bu kelimenin yani “accession” ,
“katılım” kelimesinin birkaç yerde geçtiğini görmek mümkündür. Ayrıca Müzakere
Çerçeve Belgesi’ne atıf yapılmaktadır. Bunun içinde de katılım belgesi ana
unsur olarak yer almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CÜNEYT YÜKSEL
(Devamla) – Ben, yine, bu vesileyle ABGS bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diliyorum ve kuruluşunun 10’uncu yılında gerek yurt içinde gerekse yurt dışında
yaptığı özverili çalışmalarından dolayı ABGS’yi
tebrik ediyorum. Yüce Meclisi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yüksel.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine
Müsteşarlığıyla ilgili düşüncelerimizi açıklamaya çalışacağım. Öncelikle şunu
ifade edeyim: Sayıştay görüşmeleri sırasında yine denetim dışı bırakılan
kurumlardan birisi Merkez Bankası oldu. Merkez Bankasının özellikle denetim
dışında bırakılması için Hükûmetin ısrarlı bir çabası
oldu. Peki, nasıl denetleyecek, Meclis nasıl denetleyecek? Artık önümüzdeki
günlerde siyasi iktidar bunun sorumluluğuna katlanacaktır.
Yine, İstanbul’un
küresel finans merkezi olması yönünde uluslararası finans kurumu tarafından
atılan adımları İstanbul bölge ofisinin bir operasyon merkezi hâline
dönüştürmesi yani Washington dışındaki ilk operasyon merkezi hâline getirmesi,
Asya Kalkınma Bankası, ardından Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasında bölgesel
kalkınma ofisleri açacak olmasını önemsiyoruz. Böylesi durumlarda Merkez
Bankasının da İstanbul’da olmasının, merkezinin taşınmasının, altyapısı
oluşturulduğu takdirde faydalı olacağına inanıyoruz. Zaten, biz, 12 Eylül
hukukunun Ankara’da merkezîleştirdiği, temerküz ettirdiği, işte, bütün
sendikaların, bütün derneklerin, bütün partilerin, her şeyin genel merkezi
Ankara’da olacak anlayışını da sorgulayan bir partiyiz.
Sayın
milletvekilleri, yine, Sayın Bakanın sunuşlarında şöyle bir söz geçiyor:
“Hazine Müsteşarlığı KİT’lere görev zararı ve sermaye transferi şeklinde kaynak
aktarmaktadır.” deniyor. Doğrusu şaşırdım çünkü AKP döneminde sata sata, özelleştire özelleştire KİT
kalmadı ki! Tekel, Sümerbank, PETKİM, TÜPRAŞ, SEKA, bütün limanlar, şeker
fabrikaları, ERDEMİR, Telekom, Elektrik AŞ, Eti Madenleri, daha yüzlercesi
satıldı. Elde de ne kaldı? Zaten cari açıkları, borçları kapatmak için satılan
bu kuruluşlara hangi kaynağı aktardıklarını da doğrusu sunuşlarda görmedik.
Merkez Bankasının
gündemi, cari açıkta büyüme rekoru hız kesmiyor. Krizin en sıcak günlerinde,
2008’de 42 milyar, şimdi ekim ayında 3,7 dolara fırlayan açık, on ayda 288
artışla 35,7; yani bu yıl ortalama 45-50 milyar dolar bir açık söz konusu
oluyor. Bunda sıcak paranın oynadığı rol sorgulanıyor tabii. Fortisbank’ın açıklamaları, on ayda finansmanın yüzde 45 portföy girişlerinden sağlanması da bu tehlikeye işaret
ediyor. Sanıyorum yakında Merkez Bankasının faiz indirimine geçmesi İMKB
tarafından da memnuniyetle karşılanıyor.
Tabii, sıcak para
geliyor, faizini alıyor, gidiyor, vergilendirmesi, belli bir standarda tabi
tutulması gibi bir durum yok. Elin parasıyla da cari açığın kapanmayacağını
herkesin bilmesi gerekir. Ancak bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Sayın
Bakan Babacan “2010’da yüzde 11 gibi yüksek büyüme sağlanmıştır.” diyor
sunuşlarının 5’inci sayfasında. Yine, Sayın Maliye Bakanı “2010’da yüzde
6,8’lik bir büyüme oranıyla tamamlanacağını öngörüyoruz.” diyor sayfa 8.
Buradaki rakamları gösteriyorum. Evet, 8. Yine, Sayın Başbakan dün burada
konuştular ve dediler ki: “2010 yılının ilk üç çeyreğinde
yüzde 8,9 oranında büyüme kaydetmişiz.” Sayfa 22.
Şimdi, burada, 1
Başbakan, 2 tane bakan, üç tane rakam var. Hangisine inanacağız diye soruyoruz
tabii. Hangisi doğru? Başbakan mı doğru söylüyor, Sayın Babacan mı doğru
söylüyor, Maliye Bakanı mı doğru söylüyor? Tabii, bu kadar Hükûmetin
kafası karışık olursa doğrusu şaşkınlık yaratıyor.
Bakın arkadaşlar,
2011 Yılı Mali Program’ının altında da Hükûmetin
imzası var. Böyle büyüme rakamlarından bahsediliyor ama kendi imzaları olan
rapordan, programdan okuyorum: “Tekstil, hazır giyim sektörlerinde en büyük
pazarımız olan Avrupa Birliğinin Çin’e uyguladığı kotaları kaldırması ve buna
krizin etkilerinin eklenmesiyle 2009 yılında 2007 seviyeleri altındadır
gelişme.” diyor. “Deri ve deri ürünlerinde ithalat azaldı. Kimya sanayisinde
13,9 azaldı, kauçuk, plastikte 9,2; taş, toprağa dayalı sanayide 12.” Şimdi,
biz bunun nesini sorgulayacağız? Kendi imzalarınızla bu gerileme ifade
ediliyor.
Yine,
yenilenebilinir enerji yatırımlarına yönelik kredilere öncelik verildiği
konusuna gelince, bizim gördüğümüz, nükleer santrallere, HES’lere,
doğayı tahrip eden yatırımlara ağırlık verildiğini görüyoruz. Bu açıdan da bir
samimiyet testi söz konusu oluyor.
Değerli
milletvekilleri, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kapatılan Halkın
Demokrasi Partisi HADEP’in başvurusu nedeniyle
verdiği kararda Türkiye’yi mahkûm etti ve orada ifade edilen hürriyetlerin
düşünce hürriyeti olduğunu, programlarının sözleşmeye aykırı olmadığını
belirterek, Türkiye -defalarca daha önce HEP, DEP, ÖZDEP zamanında mahkûm
olmuştu- yine mahkûm oldu. Tabii bunun akıbeti, DTP de aynı şekilde biteceği
belli. Tabii bu, Hükûmetin anlayışından
kaynaklanıyor. Niye? Yeni anayasa, seçimden sonra; seçim barajı, seçimden
sonra; demokratikleşme, seçimden sonra; mali kural, seçimden sonra; adil vergi
reformu, seçimden sonra; baş örtüsü, seçimden sonra. Ee Kürt sorunu, seçimden sonra. Ondan sonra oluyor takiye, müdara. “Şeffaf demokrasi” deniyor, ne zehebi ne zihabı ne niyeti
gizlemeye gerek kalmadan her şey karışıyor.
Şimdi, Sayın
Başbakan burada konuşuyor, kükrüyor “Siz benim sesimi kesemezsiniz, ancak
millet kesebilir.” diyor. İyi, hoş da siz milletin sesini niye kesiyorsunuz?
Biz de soruyoruz Sayın Başbakan, mademki millete çok saygılısınız, buyurun sizi
davet ediyoruz, milletin bu seçimlerde adaylarını özgürce seçmesinin önündeki
bütün engelleri kaldıralım, gelin yüzde 10 seçim barajını kaldıralım, halkın
sesini kesmeyelim; adil, eşit bir temsil olsun. Kenan Evren’in seçim barajına
sığınmak, ondan nemalanmak, iktidar olmak nasıl bir duygu, nasıl bir
fırsatçılık, nasıl ahlaki bir konu, nasıl bir demokrasi? Gerçekten samimiysek
millete güven konusunda, buyurun hazine yardımını da eşit, partilere dağıtalım;
buyurun, davet ediyoruz seçime. Eğer millete saygıysa, millete inançsa, millete
güvense, milletin kendi milletvekilini özgürce seçme hakkını da teslim edelim.
Onun için bunu da samimiyetsizlik olarak görüyoruz. Maalesef Sayın Başbakan
burada bağırıyor tabii, yine her zamanki gibi üslubu öyle biraz da. Diyor ki:
“Çaktınız.” Vallahi YÖK’te de siz çaktınız, Anayasa’da da siz çaktınız, Siyasi
Partiler Yasası’nda da siz çaktınız; MGK’da da siz çaktınız, Kenan Evren’i
yargılayacaktınız, orada da çaktınız; baş örtüsünde de
çaktınız, lider sultasında da çaktınız, Meclis grubunu da Meclis bölüğü gibi
esas duruşa geçirmekte çaktınız…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Faili meçhullerde…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – …faili meçhul cinayetlerde çaktınız; çaktınız da çaktınız,
işsizlikte, yoksullukta çaktınız. Bu kadar kırıktan sonra da artık tasdikname
zamanıdır, yani bunun ötesi yok!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, on dakika süreyi 4 kişi arasında paylaştıracağım, kaç dakika istiyorsanız
vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – İki buçuk dakika.
Burada gerçekten
Sayın Arınç’a teşekkür etmek istiyorum. Burada biz
Kürtçeyle ilgili bir iki kelime konuştuk tabii. Kendisi de burada bir Kürtçe
kelime konuşarak tepkisini dile getirdi. Ama şunu ifade edecektim, Başkandan
izin istedim bir açıklama için, vermedi: Meclis Başkanını siz seçtiniz. Meclis
Başkanı da stenograflara yazı gönderiyor “Böyle yazın.” diye. Hem şikâyet
ediyorsunuz hem düzeltmiyorsunuz. Ben de o çağrıda bulunuyorum: Lütfen, Meclis
Başkanı bir an önce yazsın, bunu düzeltsin.
Sayın Egemen
Bağış’ı ben hoşgörülü biri olarak tanırım, bilirim, bilmiyorum yanılıyor muyum
ama bu yumurta atan öğrenciler için karakola gidip şikâyetçi olduğunu,
öğrencilere dava açıldığını duydum. Sayın Bağış soyadınız “Bağış”, bu konularda
daha hoşgörülü olacağınıza inanıyorum; anlamaya çalışmanızı öneririm ve bu
şikâyetle açılan davanın size daha pahalıya mal olacağını buradan bir hukukçu
olarak ifade etmek istiyorum, bir an önce şikâyetinizi geri almanız soyadınıza
yakışır; inanın demokrasiye katkı sunacaktır.
Yine şunu ifade
etmek istiyorum ki bir halkın kendi kimliğiyle yaşaması kendi ana diliyle
mümkün ancak Türkiye’de tabii bu sınırlı; 12 Eylül var, Anayasa 42 var, TMK
var, TCK var, Siyasi Partiler Kanunu’nda engeller var. Ancak Kürt dili
milyonlarca yurttaşımız tarafından konuşulduğu ve kriterlerin
tümünü karşıladığı için Ahmedi Hani’den Mehmet Uzun’a
kadar yıllarca kitaplar yazıldı, müzik, tiyatro, sinema, kültürel çalışmalar
bütün kısıtlamalara rağmen başarılı bir şekilde oldu. Mahkemelerde, eğitimde,
idari makamlarda Kürtçe ana dille iletişim kurulması hakkı pozitif haklardan,
ana dilde eğitim-öğretim en temel haklardan. Birleşmiş Milletler Beyannamesi,
Avrupa Çerçeve Sözleşmesi, azınlık hakları belgeleri özel ve kamusal alanda
kullanım hakkını da içermektedir. Dil hakkı eşitlik ilkesi üzerine kurulu,
demokratik toplum çerçevesinde tanınan haklardandır. Dil bir toplumun en
değerli yapı taşı olunca, dil toplumun kültürünü ve tarihini gelecek kuşaklara
aktararak tarih bilincini de oluşturuyor. Toplumun özellikleri yeni nesillere
bu şekilde aktarılıyor. Çok kültürlülük tehdit değil, renktir. Dil bir toplumun
en önemli kültür değeri; dil, düşüncenin; dil, bir ulusun aynası. Bu yasakların
kalkması gerektiğini düşünüyoruz çünkü Avrupa Birliği bütçesi de görüşülüyor
burada, arkadaşlarımız değinecek.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Nezir Karabaş, Bitlis
Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün diğer arkadaşlar da konuşmalarında dile getirdi, tütünü
konuşuyoruz. Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Gürsoy
geldi, tütünle ilgili konuştu ama tütünden bahsetmedi, Adıyaman’dan bahsetmedi;
Kurumun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun nasıl çalıştığını, ne
kadar iyi geliri gideri olduğunu anlattı. Sanırım bu ne tütün üreticisinin
sorunudur ne Tekel işçisinin, şu anda hâlâ perişan durumda olan Tekel işçisinin
sorunudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye şark tipi tütün üretiminde, oryantal tütün üretiminde
dünyada 1’inci sıradaydı, şimdi de dünyada 1’inci sırada. Bu ülkede 550 binin
üzerinde ekici geçimini tütünden sağlıyordu; bu yaklaşık 3 milyon nüfus
demektir ve yine bir dönem, Tekelde 50 bine yakın işçi çalışıyordu ve geçimini
sağlıyordu.
Ben bütçe
görüşmeleri döneminde Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı Doktor
Mehmet Küçük’ün konuşmasından bir paragraf aktarmak
istiyorum: “Tütün üretimi altı coğrafik bölgede yapılmakta, ülkemizde şark tipi tütün dediğimiz oryantal
tütün üretimi ve ihracatında ülkemiz dünya liderliğini sürdürmektedir. Tütün
ihracatımız 2009 yılında 97. 184 ton, ekonomiye katkısı 480 milyon 232 bin ABD
dolarıdır.” diyor. “2010 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla 31.950 ton tütün
üretimi, ekonomiye katkısı 155 milyon 703 bin ABD doları.” diyor ve yine 2009
yılında 77.411 üretici tarafından 81 bin ton tütün üretildiğini, bunun 17 firma
tarafından alındığını söylüyor. 2010 yılında 18 firma tarafından 65.339
üreticiyle 63.975 ton tütün üretmek için sözleşme yapılmış. Şimdi şark tipi
tütün üretiminde dünyada 1’inci olan ve 2009’da 97.184 ton ihracat yapan,
ülkesinde de sigara fabrikası olan, her ne kadar özelleştirilmiş olsa bile,
özel firmaların sigara ürettiği bir ülke 97 bin ton ihracat yapıyor, ancak
tütün üreticisi ile tüccar 63 bin ton sözleşme yapıyor. Yani, bırakın ülkede
üretilen miktarı, ihracatın üçte 2’si tutarında üretim sözleşmesi yapılıyor ve
yine sürekli AKP yönetimi, Sayın Başbakan, Maliye Bakanı, diğer yetkililer,
bakanlar hep şunu söylüyorlar: “Bizler az gelişmiş bölgelere, dezavantajlı
bölgelere Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapmak istiyoruz, oraya öncelik
tanıyoruz.” Kapatılan 56 tane yaprak tünün işletmesinin büyük çoğunluğu Doğu ve
Güneydoğu’daydı. Bunların birçoğu Adıyaman, Besni, Kâhta, Bafra, Batman,
Beşiri, Kurtalan, Siirt, Bitlis, Diyarbakır, Silvan, Bismil, Muş gibi
illerdeydi ve diğerleri Malatya’dır, Adana’dır, birçok yerde fakat çoğunluğu,
yaprak tütün işletmelerinin çoğunluğu, yüzde 50’den fazla vatandaşın yeşil
kartlı olduğu, işsizliğin gerçek, reel anlamda yüzde 50’nin üzerinde olduğu
yerlerde.
Bugün, bakıyoruz,
Avrupa’nın birçok ülkesi, tütün üreten yedi sekiz ülkesi tütün üreticisine
destek primi veriyor. Neden? Siz “Tütün sağlığa zararlı.” deseniz bile… Birçok
zaman, AKP’li hatipler buraya çıkıp tütünle ilgili, alkolle ilgili, birinin
haram olması, diğerinin sağlığa zararlı olmasından kaynaklı hareket ediyor.
Peki, AKP adına konuşan değerli arkadaşımız dedi ki: “Alkol ve tütün
piyasasından Türkiye’nin cirosu 27 milyar dolardır.” Sonuçta, insanlar sigara
içiyor, tütün içiyor ve alkol tüketiyor. Sizler sigara üretmiyorsanız
ülkenizde, sizler tütün ekicisini ortadan kaldırsanız bile insanlar sigara
içecek ve o sigara için de gidip yurt dışından tütün ve sigara ithal
edeceksiniz ve dışarıya para vereceksiniz.
3 milyon ekici şu
anda yok. Peki, nerede bu vatandaşlar? Bu ekiciler -Doğu ve Güneydoğu’da olanların zaten
köylerini boşalttınız- metropollerin varoşlarında,
Adana’dan, Mersin’den Antalya’ya, İzmir’den, Manisa’dan, Denizli’den İstanbul’a
kadar varoşlarda, birçoğu işsiz ve birçoğunuzun da hafızasında, taş atan
çocuklar veya o zor koşullarda tüm şeyin yüklendiği, kapkaççılığın, her şeyin
sorumluluğunun yüklendiği, bir olumsuzluk olduğu zaman sırtlarına atıldığı,
hazır suçlu var dediği kesimler. Diğer kesimler de kendi illerinde, köylerini
terk edip, üretimlerini terk edip kent merkezlerine geldiler, işsiz kaldılar ve
seçim dönemlerinde, daha önceki iktidarların, şimdi de AKP’nin seçim
dönemlerinde kömürle, buzdolabıyla, makarnayla, diğer yardımlarla, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfının yardımlarıyla oy deposu olarak gördüğü kesimler hâline
geldi.
Bir ülke
gerçekten bu kadar düşmanlık yapabilir köylüsüne, tütün ekicisine bu kadar
düşman olabilir. Yani bir ülke önüne bir program koyup “Ben bu alandaki üreticime
düşmanlık yapacağım, onlar benim düşmanımdır.” derse Türkiye'nin son on beş
yıldır uyguladığı bu politikayı, özellikle son dönemde, AKP dönemindeki
politikayı, sekiz yıllık politikayı gerçekleştirmesi mümkün değil yani bu
konuda gerçekten tebrik etmek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bu tütün ekicisinin durumunun dışında bir de Tekel sigara
fabrikasında, daha önce alkollü içki fabrikalarında çalışan işçinin durumu var.
Dedi ki: “Tekelde 50 bin civarında işçi çalışıyordu ve işçinin çalıştığı her
yerde, o işçinin üretiminden kaynaklı, sigara üretiminden, yaprak tütün
işlemesinden kaynaklı aldığı maaştan, bulunduğu ilin esnafı da büyük oranda
katkı sağlıyordu.” Bugün Muş’ta, Bitlis’te, Adıyaman’da, Batman’da birçok
esnaf, Tekel fabrikaları kapandığı için, oradaki işçilerin bir kısmı emekli
olup metropollere gitti, diğerleri de işten atıldığı
için esnafın büyük bir kısmı ciddi sıkıntılar içinde, birçoğu da kepenk
kapattı, onlar da metropollere gitti.
Sigarada,
Tekelde, alkollü içeceklerde özelleştirme tutumu ve şimdiye kadarki politikalar
milyonlarca insanı olumsuz şekilde etkiledi ve bu kadar olumsuzluktan, kasıtlı
politikalardan, ülkenin çıkarına olmayan politikalardan sonra Tekel sigara
fabrikasını kapatıyorsunuz, yaprak tütün işletmelerini kapatıyorsunuz, tütün
alımı yapmıyorsunuz. 10.980 işçiye de Sayın Başbakan diyor ki: “Yatarak kazanma
dönemi bitti; yatan gider, üretmeyene para yoktur.” Yani bu Türkiye halklarına,
bu işçiye, emekçiye, alın teriyle yaşayan insana hakarettir ve o 10.980 işçinin
büyük çoğunluğu hâlâ şimdi ciddi sıkıntılar yaşıyor. 4/C’ye
geçirilenlerin de birçoğu şu anda, yeni başlatıldı, uyum sağlayamadı; aldığımız
bilgiler, tek tek başladıkları yerdeki işlerini terk
ediyorlar. Ankara’nın göbeğinde, kış ortasında, soğukta, işçilere soğuk su
sıkıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Üç dakika süre
veriyorum.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Burada, Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da yetmiş beş gün
eylem yapıldı. Maalesef bizler… Ben, bu kürsüden tüm Tekel işçilerinden, yaprak
tütün işletmecilerden özür diliyorum. Bir ülkenin ana kentinde, başkentinde,
Parlamentonun bulunduğu yerde, 550 tane milletvekilinin, bakanın görev yaptığı
yerde işçinin bu kadar işkenceyi, cefayı görmesi ve işçinin sorununun
çözümlenmemesi büyük bir ayıptır. Burada bizim de payımıza düşen vardır. Ben,
Bitlis Milletvekili olarak 10.980 Tekel işçisinden özür diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, tütünün ekilmediği alanların birçoğunda başka iş de
yapılmıyor çünkü tütünün üretildiği toprakların birçoğu ya kıraçtır ya meyilli,
kullanılmayan arazilerdir veya küçük arazilerdir, başka bir üretimin orada
olması mümkün değil. Hükûmet ve Sayın Bakan,
alternatif ürün için üreticiye dönüm başı 120 lira teşvik vereceğini söyledi ve
bu konuda da tütün ekiminin yapıldığı tüm tarım il müdürlüklerinde çalışma
yürütüleceğini, üreticinin bu konuda alternatif ürünle ilgili eğitileceğini,
destek verileceğini söyledi. Sayın Bakana buradan soruyorum:
Şimdiye kadar tütünün ekildiği illerde, Bitlis’te, Batman’da, Muş’ta,
Adıyaman’da, Diyarbakır’da, Samsun’da, Malatya’da, İzmir’de, en büyük kentlerde
bile alternatif ürünle ilgili, hangi çalışmalar yürütüldü, nasıl destekler
verildi, çiftçi, tütün ekicisi nasıl eğitildi ve şimdiye kadar tütün ekip de
tütünü bırakan üretici onun yerine hangi ürünleri ekti veya ekiyor? Bu
konuda bir bilginin olması gerekiyor. Eğer siz bir devletseniz, eğer siz
dünyanın 17’nci büyük ekonomisi iseniz ve siz, tütünün üretilmemesi gerektiğini
düşünüyorsanız, bu konuda da kararınız varsa ve Bakanlığınız da, Sayın Bakan bu
konuda alternatif ürünle ilgili çalışma yapacağını söylüyorsa bu konuda
yaptığınız çalışma, alınan sonuçlar, elinizde veriler olması gerekiyor. Bu
konuda Sayın Bakana soru önergesi de vereceğiz bu bütçeden hemen sonra. Bilgi
istiyoruz, hangi üretici, hangi alternatif ürünü ekti, şu anda durumu nedir
öğrenmek istiyoruz.
Bu mantıkla
hazırlanan bir bütçenin Türkiye halklarının sorunlarına cevap vermesi mümkün
değil diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karabaş.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Şerafettin Halis, Tunceli
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Halis. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, “Diyanet
İşleri bütçesi” dendiğinde bence en haksız şekilde uygulanmış bir bütçe ve bir
nevi haksızlıklar bütçesi çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede sadece
Sünnilerin ve Sünni Hanefilerin bir kurumu olarak görev yaptı bugüne kadar.
Zaten kendi kuruluş yasasında da aynen şöyle diyor: “İslam dininin inançları,
ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu
aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek.”
Şimdi, bu ülkede
yalnızca Müslümanlar mı yaşıyor; Aleviler hangi kapsamda değerlendiriliyor, Hristiyanlar hangi kapsamda değerlendiriliyor ya da farklı
inanç kümeleri, grupları hangi kapsamda değerlendiriliyor?
Niye haksızlık
bütçesi? Bütün yurttaşlarınızdan almış olduğunuz vergilerle bir bütçe
oluşturuyorsunuz ve bu bütçeyi sadece İslam’ın bir mezhebinin hizmetine
sunuyorsunuz ve çok ilginçtir, 2009-2013 Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji
Belgesinin “Değerler” maddesinde ilk başlık şöyle diyor: “İnsan hak ve
özgürlüklerine saygı.” Ne demek oluyor bu? Bir yandan bütün vatandaşlardan
aldığınız vergiyle bir mezhebin hizmetine sunacaksınız bu kurumu, diğer yandan
insan hak ve özgürlüklerine saygıdan dem vuracaksınız. Tabii, bugüne kadar bu
bütçe konusunda, Sünni İslam’ın dışındaki kesimler çok da ses çıkarmadı, çok da
bu bütçenin yanlış uygulandığını anlatmadılar ama bugün artık dünyanın ileri
demokrasilerinin yaşadığı böyle bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığının
sadece bir mezhebe hizmet etmesi çok doğru değildir diyorum. Zaten, laiklik esası
itibarıyla bakıldığında da laiklik öyle ilkokulda öğrettikleri gibi din ve
devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla tanımlanacak kadar dar değildir.
Laikliğin esası, din, vicdan ve inanç özgürlüklerinin kendisidir ve bunun
devlet tarafından teminata alınmasıdır. Hani Alevilerin devlet tarafından
teminatı? Hani Hristiyanların devlet tarafından
teminatı?
Şimdi, böyle
bakıldığında, gerçekten Diyanet İşleri Başkanlığının çağımız konjonktüründe,
ileri demokrasilerin yaşandığı bu dönemde, artık işlevini yitirmiş olduğunu
düşünüyoruz. Tabii, böyle bakıldığında da belki çoğunun hoşuna gitmeyecek söz
olarak algılayacaktır, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk-İslam resmî
ideolojisiyle bu ülkede yaşayan herkesi bir eritme politikası içine girmiştir.
Şimdi, burada ben
sadece Aleviler noktasında konuşmaya çalışacağım. Tek partili sistemde, çok
partili sistemlerde, hepsinde Aleviler bir arka bahçe olarak görüldü ama
Alevilerin talepleriyle ilgili, sosyal yaşamın ihtiyaçlarıyla ilgili bir tek
adım atılmadı.
Bugün geliyoruz
AKP Hükûmetine. AKP Hükûmeti,
bir açılımdır, bir çalıştaydır başlattı. Sayın Faruk
Çelik burada. Bakın, Alevi çalıştaylarından
bahsettiler. Rapora bakıyoruz: “Aleviliğin çerçevelendirilmesi ve
tanımlanması.” Şimdi, Aleviliği çerçevelemek ve tanımlamak sizin haddinize mi
düşmüş! Nereden alıyorsunuz bu gücü, kimden alıyorsunuz?
“2) Aleviliğin
bir kimlik farklılaşması içinde ortaya çıkmasının sakıncaları.” Evet, Alevilik
farklı bir kimliktir. Farklı bir kimliğin olmasında hangi sakınca var? Yani
“Tek tipliliği dayatmak yüzyılımızın artık yüz karasıdır.” diyoruz. Herkesin
kendi inancıyla, kültürüyle yaşamasının olanaklarını niye sağlamıyorsunuz?
Tabii, bunun adı her şeyden önce asimilasyondur yani Sayın Başbakanın deyimiyle
cinayettir ve bizim deyimimizle de kültürel soykırımdır, bir inanç
soykırımıdır. Tabii, AKP her şeyden önce böyle bir toplum mühendisliğinden de
vazgeçmek durumundadır.
Çalıştaylar sonrasında, daha
doğrusu çalıştaylar etabının birinde Ökkeş Kenger davet edilmişti. Ökkeş
Kenger kim? Maraş katliamının bir numaralı aktörü. Yasalar tarafından aklansa
bile Türkiye insanının, Türkiye kamuoyunun, Alevi kamuoyunun vicdanında
aklanmamıştır. Böyle söylediğimiz için bize tazminat davası açtı ve alt
mahkemede kazandı da.
Tabii, biz buna
kısmen anlam vermeye çalıştık ama daha sonra Sayın Başbakanın referandum
konuşmalarından Çorum konuşmasını dinlediğimizde bu mesajın ne olduğunu çok
daha net anladık. Sayın Başbakan Çorum’da konuşurken Ebussuud’u
göklere çıkarıyor. Şimdi, Çorum’da sizin göklere çıkaracağınız başka bir İslam
büyüğü yok mu, başka bir Türk büyüğü yok mu?
“Kim Ebussuud?” derseniz, bunu bilmeyen bir tek Alevi yok, öyle
zannediyorum ki bu Mecliste bilmeyen tek bir milletvekili de yok. Ebussuud aynen şunu söylüyor Yavuz’un Şeyhülislamı olarak:
“Kızılbaşların katli vaciptir, Kızılbaşların malı ve ırzı helaldir.”
Şimdi, böyle
diyen bir şeyhülislamın günümüz Başbakanı tarafından göklere çıkarılmasının
hangi anlamı vardır? Ökkeş’i çalıştaylara
çağırmanın mesajı nedir? Şudur: “Aleviler, Kızılbaşlar, biz size hakkınızı
versek bile, unutmayın ki bir Ökkeş her zaman
olacaktır, şeyhülislam olacaktır, Kuyucu Murad Paşa
olacaktır.” Biz mesajı böyle algıladık. AKP bu konuda Alevilerden özür dilemek
zorundadır.
Tabii, AKP ne
yaptı? Cemevlerinden dem vurup duruyorlar. Biz “Cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir.” dememize rağmen,
bunun böyle olması gerekmesine rağmen, cemevlerine
çeşitli adlar buldular, çeşitli adlar bulmaya çalıştılar ve doğrusu, bir türlü
“ibadethanedir” demeye yanaşmadılar. Tabii, bizim vermiş olduğumuz, İmar
Yasası’na bir tek kelimenin eklenmesine bile sıcak bakmadılar ki o kelime
şuydu: Cami, mescit, kilise, havranın yanına bir de “cemevi”
konulmasıydı. Bir tek kelime… Yapmadılar.
Şimdi, zorunlu
din dersleri dayatıldı. Hani 12 Eylüle karşıydınız? 12 Eylül ürünü zorunlu din
derslerini niye savunuyorsunuz? Dün, Sayın Faruk Çelik, Yeni Müfredat
Bilgilendirme Toplantısında, “Çözüme bu kadar yaklaşmamıştık. Alevilerin
müfredat konusundaki kaygıları da giderilecek.” diyor. Ama bakın ne var burada:
40’a yakın Alevi -sözüm ona, Alevi- derneği çağrılmış, bunun içinde yalnız 3
tanesi Alevilerin hakları için mücadele eden dernek, geriye kalan, açılımlar
sürecinde AKP’nin arpalıklarından faydalanmaya çalışan çıkarcı Aleviler, bir
başka deyimle, yeşilbaş Aleviler.
Şimdi,
toplanmışlar, karar ne? 4’üncü sınıftan 12’nci sınıfa kadar din derslerinde
Alevilik okutulacak ama nasıl? 7’nci sınıfta bir ünite, bir hafta, bilemediniz
bir buçuk hafta. 12’nci sınıfta yine bir ünite Alevilik var. Gerisi nedir? Geri
yıllarda da Hazreti Ali’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin
sözlerinin içinde yer aldığı programlar, dersler, konular. Ee
peki siz dokuz yılda sadece iki ünite Aleviliği işlerseniz… Bu bir yana, bu
işlediğiniz Alevilik dersini kime yazdırıyorsunuz? Hangi Alevi bilginiyle ya da
Alevi araştırmacısıyla bir araya gelip, baş başa gelip yazacaksınız? Tabii,
bunu da yine kendi Sünni İslam anlayışınıza göre yapacaksınız. Hadi diyelim ki
bu ünitelerde Aleviliği işlediniz. Aleviliği nasıl işlediğinizi sormayacağız.
Hazreti Ali’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin sözlerini
aldığınızda hangi kaynaktan besleneceksiniz? Yani bir…
Sayın Başkan,
konuşacaklarsa lütfen dışarıya çıksınlar.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Yani bir, Alevilerin yaratmış olduğu bir Ali var. Şimdi, siz burada
namaz kılan Ali’yi mi tanımlayacaksınız yoksa Kırklar Ceminde semah dönen
Hazreti Ali’yi mi?
Yine burada,
Alevilerce tahta zülfikâr taşıyan Hazreti Ali’yi mi
yoksa metal kılıç kullanan Hazreti Ali’yi mi tanımlayacaksınız?
Yine, Hacı Bektaş Veli konusuna geldiğinde: Hacı Bektaş
Veli dünyanın büyük hümanistlerinden ve ulularındandır. Şimdi “Benim Kâbem insandır.” diyen bir Hacı Bektaş
Veli’yi tabii yine Sünni algınızla tanımlayacaksınız. Ne diyeceksiniz?
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Bir şey demeyeceğiz.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Öyledir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
iki dakika veriyorum.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Üç dakika vereceksin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
üçer dakikayı…
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Böyle olunca da yine Türk İslam misyoneri gibi tanımlayacaksınız. Alevilerin bunu
kabul etmesinin mümkünatı yok diyoruz.
Tabii, zorunlu
din derslerine karşı olanları ayrıca nasıl değerlendirdiniz? Diyanet İşleri
Başkanlığına tehdit unsurları arasında değerlendirdiniz. Alevi köylerine cami
yapmaya hâlâ devam ediyorsunuz ve açılan camilere, temeli atılan camilere
milletvekilleriniz gidiyor, belediye başkanlarınız gidiyor ve yöneticileriniz
gidiyor. Burada Amasya örneği var, vermiş olduğumuz araştırma önergesi var. Bu
tekil örneklerden yüzlerce, binlerce size getirmek, kalın kalın
dosyalar sunmak mümkündür.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın ibadet merkezi olarak açılmasını
istedik, olmadı. Madımak’ın ibret müzesi olması talebimiz defalarca alaya
alındı. Sanki bu Hükûmet bu devletin bir tek kuruşunu
soydurtmuyormuş gibi bu Hükûmetin bir bakanı,
Madımak’ın yüksek fiyatla kamulaştırılmasına “Ben, devleti soydurtmam.” dedi.
E, kamulaştırdınız, şimdi herhâlde ya kütüphane yapacaksınız ya anı evi.
Tabii,
Alevilerin, sıralanarak sorunları bitmez. Her şeyden önce, Aleviler üzerindeki
toplum mühendisliğinden vazgeçmelisiniz. Şimdi, cemaatler ve tarikatlar, Hükûmetin ve devletin olanaklarından yararlanarak
misyonerlik yapıyorlar. Tunceli’ne bakıyoruz, Fethullah
Gülen misyonerleri, artık marka takım elbiseli, kravatlı misyonerler ki
okullarda Alevileri Sünnileştirmeyi kendileri için hedef koymuşlar. Bu Fethullah Gülen -ki Tunceli civarındaki Aleviler, Alevi
isteklerinin arkasındadır- “Bunlarla orduyla, devletle başa çıkamazsınız,
bunların dinleri yoktur.” diyen kişidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Halis, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Bir dakika istiyorum Sayın Başkanım.
Sonuç itibarıyla da
bu okulların açılışına Sayın Çelik gelmişti. Tabii, Sayın Çelik geldiğinde
Sayın Cumhurbaşkanımız Gül de oradaydı, cemevini
ziyaret etmişti. Herkes galoşla girerken kendisi ayakkabılarını çıkararak
girmişti. Tabii, bu ister istemez Alevi camiasında bir umut doğurmuştu ama
sonuçta ne cemevinin kapısında, çıkışta ne de bugüne
kadar cemevlerinin ibadethane olmasına yönelik bir
tek adım atılmadı, bir tek söz çıkmadı.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Halis.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Akın Birdal,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
merkezî yönetim bütçe yasası çerçevesinde Avrupa Genel Sekreterliği bütçesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Aslında bu 2011
bütçesi, Türkiye’nin bence röntgeninin çıkarılmasıdır, sadece ekonomik değil,
aynı zamanda siyasal, toplumsal, kültürel bir yılın da yüzleşmesidir.
Ayrıca, burada
sadece ekonomik yanıyla bakamayız. 1993 Viyana Bildirisi’nin 8’inci maddesi
“Demokrasi, kalkınma ve insan haklarıyla, temel özgürlüklere saygı birbirine
bağlıdır ve birbirlerini güçlendirir.” diye bir karar almıştır. Şimdi, biz de
bu bağlamda baktığımız zaman, gerçekten, 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan
Kopenhag Zirvesinde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin genişlemesini, merkezî
doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için
başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliği kabul edilmeden önce bazı kriterleri belirlemiştir. Bu kriterler,
siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olarak üç gruba
ayrılmıştır.
Siyasi kriterler,
demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini
ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı olarak belirtilmiş; ekonomik kriter, işleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra,
birlik içinde piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine
sahip olunmasını; topluluk mevzuatının benimsenmesi ise siyasi, ekonomik ve
parasal birliğin amaçlarına uyuma dâhil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini
üstlenmesi kabiliyetine sahip olunması olarak belirlenmiştir.
Şimdi, Kopenhag
Siyasi Kriterleri’nin başlıkları demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve
azınlıkların korunması gibi dört ana kriter açısından
değerlendirilmeye alınmıştır.
Şimdi, biz bu
kriterlere ve başlıklarına göz atalım, ki geçtiğimiz
10 Aralıkla başlayan ve hâlâ süren İnsan Hakları Haftası var ve gerçekten insan
haklarının fotoğrafının çok karanlık olduğu görülüyor.
Şimdi, biz bir
yandan demokrasiyi, insan haklarını, düşünce, örgütlenme özgürlüğünü, kişi
güvenliği ve özgürlüğünü esas almayan ve bunu demokrasiye dayandırmayan bir
ekonomik kalkınmanın da olmayacağı asıldır.
Şimdi, tabii son
günlerde eksen kayması konusu var, “Gerçekten Türkiye, Avrupa Birliği
hedeflerinden uzaklaşıyor mu?” şeklinde ve Mısır’ın ünlü gazetecilerinden,
yazarlarından Hasan Heykel “Türkiye karar vermelidir, gerçekten yüzünü Batı’ya
mı çevirecek, Doğu’ya mı çevirecek?” diyor. Ama son zamanlarda Avrupa Birliği
hedeflerinden uzaklaşarak yüzünü Doğu’ya çevirmiş olmasının rastlantı
olmadığını görmek gerekiyor.
Şimdi, kuşkusuz
Avrupa Birliği bir hedef olmalı. Biz de istiyoruz özgürlükçü,
eşitlikçi bir toplum olması açısından, Avrupa Birliğinin demokratik ve siyasi
değerlerine ulaşılması açısından ve Türkiye'nin kendi içine kapanmaması
açısından çünkü kapanması hâlinde gerçekten ne tür tehlikelerle
karşılaşılacağının çok iyi örnekleri var ve bu romanlara da yansımıştır ama
gerçekten siz Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini esas alıp da hem Avrupa’yı
hem de Türkiye’yi yanıltmaya kalkışırsanız ve perdeleri çekilmiş bir otobüsü
dışarıdan sallayarak yolcuların yol aldığını eğer hissettirirseniz, bir gün
perdeler açılacak ve gerçek görülecektir.
Şimdi, örneğin,
dört dışişleri bakanının, İsveç, İngiltere, Finlandiya ve İtalya dışişleri
bakanlarının birkaç gün önce bu International Herald Tribune gazetesinde
yazılarının çıkması rastlantı mı? Bakın, bugün de Avusturya Dışişleri Bakanı
-ki Avrupa Birliği zirvesine esas olmak üzere, Brüksel’de, biliyorsunuz, dün
başlayan ve süren dışişleri bakanları toplantısı var- Avrupa Birliği ile
Türkiye'nin yol ayrımında olduğunu söylemiştir. Neden? Çünkü Avrupa Birliği
hedefine bağlı birçok sorunla karşı karşıya kaldığını ve bu sorunların
çözülmediğini söylemiştir.
2000 yılında,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin oluşturulduğu tam o günlerde, Danimarka
vatandaşı biri -ki Türkiye’den zorunlu nedenlerle gitmek durumunda kalmış ve
sonra Danimarka vatandaşı olmuş- Türkiye’ye geldi, gözaltına alındı ve işkence
gördü ve Danimarka, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye ile masaya oturmadı. Bu
vatandaş işkence gördü ve sonra da Danimarka Büyükelçiliği nezaretinde
Türkiye’den alınıp götürüldü.
Bakın, şimdi,
aynı durumu, örneğin, dört ay önce... Yaklaşık yirmi yıl önce Doğan Akhanlı
diye bir insan hakları aktivisti, yazar Türkiye’den
ayrılmak zorunda kalmış. Bir döviz bürosunun basılmasına ve döviz bürosunun
sahibinin öldürülmesine adı karıştığı ileri sürülerek uzun bir süre, yaklaşık üç
yıl cezaevinde kaldıktan sonra bırakılmış ve sonra yurt dışına çıkmış. Yurt
dışında insan hakları alanında çalışmış, azınlıklar, ötekiler ve farklı
olanlara ilişkin çok ciddi araştırmalar yapmış ve hatta azınlıklara ilişkin, ki 1915 meselesini anlatan bir yapıtıyla da ödül
almış bir arkadaş, Doğan Akhanlı. Arkadaşımız dört ay önce Türkiye’ye geldi
babasının ağır hasta olması üzerine. Atatürk Hava Limanı’nda gözaltına alındı
ve yaklaşık dört ay mahkemeye çıkarılmadı ve babası da yaklaşık bir ay önce
yaşamını yitirdi ve Doğan Akhanlı dört gün önce mahkemeye çıkarıldı ve ilk
duruşmada serbest bırakıldı. Şimdi, bunu nasıl anlatırsınız siz? Yani böyle bir
kişi güvenliği ve özgürlüğü… Özgürlüğünden yoksun bırakacaksınız ve sonra işte,
annesinin, babasının, kardeşinin, yakınlarının cenazelerine katılamayan,
cezaevinde olmaktan ötürü, ya da yurt dışında sürgün olmaktan ötürü yüzlerce
trajedi var. Daha, işte birkaç gün önce Ahmet Kaya’nın 10’uncu yılı nedeniyle o
trajedi, hepimizin aslında, hikâyesi.
Şimdi, gerçekten
bu dört ülke ne oldu da şimdi Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini istiyor?
Avrupa Birliğinin kriterlerine Türkiye tam uyduğu için
mi yoksa küresel krizlerini Türkiye üzerinden gidermek pahasına kendi
değerlerinden, demokratik değerlerinden, siyasi değerlerinden vaz mı geçiyorlar? Biliyorsunuz, Avrupa Birliğine tam
üyelik sırasında -bir böyle anekdot var- tam üye
ülkenin kimin olacağına karar vermek için Avrupa Birliğinin on iki ülkesi
toplanıyor bir alanda ve bir kaplanı serbest bırakıyorlar ve diyorlar: “Bu
kaplanı bir saat içerisinde kim yakalar, getirirse tam üyelik konusunda ona
öncelik vereceğiz.” Aradan bir saat geçiyor, işte Romanya geliyor, bitiremiyor,
birtakım bahanelerle; Polonya geliyor, “Arazi çok engebeliydi.” diyor; başka,
Bulgaristan geliyor, işte “Çok sık ormanlıktı.” falan ama Türkiye gelmiyor.
Merak ediyorlar, tam o sıra bir helikopter geliyor o alana ve helikopterden bir
fili sarkıtmışlar iple, “Kaplanım’ de, ‘Kaplanım’ de!” diye helikopterden bir
ses geliyor. Yani şimdi, fili “kaplan” diye bazen Avrupa Birliğine gerçekten
yutturmaya çalışıyorlar. Bize burada “demokrasi, insan hakları, hukukun
üstünlüğü” diye yutturdukları gibi. Avrupa Birliği bazen file kaplan olarak
gerçekten inanıyor, bazen de inanmıyor, işte, konjonktürel
duruma göre. Şimdi, İngiltere, İtalya, İsveç ve Finlandiya dışişleri bakanları
helikopterden sarkıtılan fili kaplanmış gibi kabul ediyorlar! Bakın, bu da
doğru değil. Örneğin, şimdi Mısır’da iki gün önce bir seçim… Yine gerçekten,
bütün antidemokratik uygulamalarla Mübarek Başkan olacak ve bu seçimlerin
demokratik olduğu konusunda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği
destek veriyor. O zaman gerçekten ABD’nin ve AB’nin tam desteğini demokratik ve
esas mı alacağız yoksa bunu da mı sorgulayacağız?
Örneğin, şimdi
“Kopenhag Siyasi Kriterleri” başlığı yolunda karnemize bir bakalım. Daha bir
hafta önce İnsan Hakları Günü’nde öğrencilerin Dolmabahçe’de ve de Siyasal
Bilgiler Fakültesinde karşılaştığı resim insan haklarının resmidir. Şimdi ne
diyor, örneğin Sayın Bakan, Avrupa Birliğinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın
Egemen Bağış diyor ki öğrencilere karşı kullanılan baskılara, aynen kendisinin
ifadesiyle: “Polise karşı kullanılan şiddet gerçekten aşırıydı.” Yani böyle
yumurta, omlet, sucuklu yumurta işlerine girmeyeceğim. Demokrasinin de bir literatürü, terminolojisi var, o nedenle ona girmeyeceğim.
Ama şimdi Sayın Bakan gerçekten “orantısız güç” diye öğrenci gençliğe yapılan
işkenceyi tam tersinden çeviriyor ve polise karşı kullanılan şiddetin aykırı
olduğunu söylüyor. Şimdi, bu nasıl Avrupa Birliği anlayışı, nasıl hukuk
anlayışı, nasıl özgürlük anlayışı? Bunu açıklamakta doğrusu güçlük çekiyoruz.
Ve aynı gün de Sayın Başbakan “Özgürlük mücadelesi masada yapılır.” diyor.
Arkadaşlar, yaklaşık üç buçuk yıldır buradayız, bence Avrupa Birliğinin olmazsa
olmazı nedir biliyor musunuz? Birincisi, demokrasi. Onun karşılığı, Kürt
sorunu. Şimdi, siz Kürt sorununu çözmeden Avrupalı olamazsınız ya da olsanız,
Avrupa Birliği üyesi olsanız ne olacak? Alabilirler de ileride sizi ama Kürt
sorununu çözmeden, Kıbrıs sorununu…
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sizi almayacaklar mı?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bakın, Kürt sorununu çözmeden…
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Dışarıda mı kalacaksınız?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, hep beraber.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Öyle desenize.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilim, lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hep beraber ama niye bu kadar kaygılanıyor, tepki gösteriyorsunuz
ki?
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Kendinizi ayırıp…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Dinleyin… Dinleyin bir dakika.
Çünkü bakın, heba
etmekte olduğunuz olguları ben burada ifade etmek istiyorum. Dinleyin ve
değerlendirin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kürt sorununu çözmeden
siz…
BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın Birinci,
lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Kürt sorununu çözmeden özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir
Türkiye kuramazsınız; bir.
Kürt sorununu
çözmeden gerçek bir demokrasiye ulaşamazsınız; iki.
Kürt sorununu
çözmeden burada hukukun gücünü, adil yargılanma ve savunma hakkını
kullanamazsınız; bu üç.
Dört: Demokratik
bir üretimi sağlayamazsınız, üretici güçleri geliştiremezsiniz ve neoliberal politikalarla halkımızı, çalışanları taşeronlaştırmaya,
özelleştirmeye, sendikasızlaştırmaya, yoksulluğa ve açlığa itersiniz. Bu
önemlidir, bunu…
Bakın, şimdi bir
eylemsizlik kararı var. Yeniden silahların susması, sorunların demokratik bir
zeminde konuşularak çözülmesine ilişkin önemli bir fırsat yaratılmıştır. 6 kez
heba edilen bu fırsatın 7’nci kez heba edilmemesi sizin irade gücünüzdedir.
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Tehdit mi bu, tehdit mi ediyorsunuz?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Tehdit değil. Bakın…
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Öyle söyleme o zaman.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bakın, bir dakika… Bakın, biz tehdit etmiyoruz ama sizin bu
tehditleri ne zaman, nerede yaptığınızı gördük ve dün de Sayın Başbakanın bu
tehdidi doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığına tanık olduk.
Kimi tehdit
ediyoruz biz? Biz 20 kişiyiz, azınlıkta bir Parlamento grubuyuz ama bir halkın
iradesini temsil ediyoruz ama siz tehdit ediyorsunuz, herkesi korkutmaya
çalışıyorsunuz, herkesi yıldırmaya çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Hangi halkın iradesini temsil ediyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ha, Kürt halkının, emekçi halkın, ezilen halkın…
AHMET YENİ
(Samsun) – Hepimiz temsil ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Yeni…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – O zaman saygı duyun. Herkesi burada, farklı olanları, muhalefeti,
öteki olanları… Dışarıda yapıyorsunuz; emekçileri tehdit ediyorsunuz, kadınları
tehdit ediyorsunuz, öğrencileri tehdit ediyorsunuz, farklı olanları tehdit
ediyorsunuz, insan hakları savunucularını tehdit ediyorsunuz, tehdit etmekle de
kalmıyorsunuz cezaevine tıkıyorsunuz ve ondan sonra da, dün, Sayın Başbakan…
Tabii, aslında, bizden böyle ana muhalefet ve böyle muhalefet olursa ve böyle
toplumsal muhalefet olursa Sayın Başbakan tehdit etme cesaretini ve gücünü
kendisinde bulur. Ama bakalım nereye kadar bu tehdit?
Başka bir mesele:
Eğer özgürleşecekseniz ve demokratikleşecekseniz bu Kıbrıs sorununu
çözeceksiniz. Kıbrıs sorununu çözmeden Avrupa Birliği üyesi olamazsınız, ama
olursanız da yine oradaki fiilî durumu, asker gücünü kabul ederek ve sindirerek
sizi Avrupa Birliğine alırlar. Mesele Avrupa Birliği hedefinden çok Türkiye'nin
eşitlikçi, özgürlükçü, eşit, bir arada yaşamasını esas alan, gerçek demokrasi
ve barış içinde yaşamı hedef alan bir ülkeyi inşa etmek olmalıdır. Yoksa, gerçekten… Şimdi, yüzünüzü neden Orta Doğu’ya
çevirdiğinizi çok iyi biliyoruz hepimiz. Ama bu kaynaklar ne kadar ve ne kadar
sürecek? Ne kadar gelecek? Ve sonra da gerçekten bunun sonuçlarını hep birlikte
yaşayacağız.
Arkadaşlar,
bakın, şimdi, birkaç şey söyleyeyim buradan, nasıl Avrupalı olacağız: Örneğin
-Sayın Bakana da vereceğim ya yine- şimdi, halkın yönetimi, demokrasi, geçelim.
İşkence ve kötü muamele, işte şu anda 2010 yılında 319 işkence ve kötü muamele
gören kişiler İnsan Hakları Vakfımıza başvurmuş. Toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkında ciddi müdahaleler yapılmakta. Bakın, bu müdahalelerde 2 kişi yaşamını
yitirmiş, 143 kişi yaralanmış ve 1.216 kişi gözaltına alınmıştır, 152 kişi
tutuklanmıştır. Bunlar 2010 yılının rakamları. 2010 yılındaki cezaevinin rakamı
-30 Kasım itibarıyla Sayın Adalet Bakanının verdiği rakamlar- 21. 098’e ulaşmıştır,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tutuklu ve hükümlü sayısı ilk kez böyle bir
rakama ulaşıyor ve bunun yüzde 47’si tutuklu ve tutukluluğun ne kadar sürdüğü
zaten konuşuluyor, biliniyor ama bunun bir ceza olmaktan çıkarılması konusunda
hiçbir şey yapılmıyor ve tabii burada tutuklu hastalar var, 94 kişi. Peş peşe
örneğin 32 kişi öldü cezaevlerinde sağlık durumları iyileştirilmediği için.
Bunları söyledik biz. Bırakın, bunları siyasi kaygılardan uzak, sadece insan
olmaktan kaynaklanan saik ile beraber bunların çıkarılmasını sağlayalım. Bu
Adli Tıp Kurumunu siyasi bir kurum olmaktan çıkaralım. Siyasi bir hareketle
ideolojik olarak karar veriyor. Devlet hastanesinden alınan bir hastanın
cezaevinde kalamayacağına dair raporu yok sayıyor ve sonra da onun cenazesi
çıkarılıyor. Buna nasıl vicdanınız razı oluyor? O nedenle bunun da giderilmesi
gerekiyor.
Bakın, “KCK” adı
altında Kürt siyasi muhalefeti tasfiye etmeye çalışılıyor ve “devrimci
karargâh” adı altında da sol sosyalist muhalefet tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Emekçilerin -Tekel işçilerini işte en yakında gördük, yarın, 18’inde yine
burada olacaklar, Ankara’da toplanacaklar- hak arama mücadelesini biber
gazlarıyla, tanklarla, toplarla, postallarla, coplarla durduramazsınız ve
durduramayacaksınız ve şimdi onları da etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz.
Öğrenci gençliğin dinamizmini ve yurtseverliğini etkisizleştirmeye
çalışıyorsunuz. O zaman ne yapmak istiyorsunuz? Muhalefetsiz bir demokrasi
istiyorsunuz. Bu, demokrasi değil; bu, olsa olsa
sivil diktatöryal bir durumdur. Bunun da sonuçlarının
tarihte nasıl bittiği ve biteceği örnekleri vardır.
Eğer Avrupa
Birliğinin tam üyesi olacaksanız, bakın, faşist darbeler sonucunda çok önemli
mağduriyetler yaratılmıştır, bu mağduriyetleri gidermek zorundasınız. Örneğin,
1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan subayların mağduriyeti
giderilmiştir. 71, 80 ve 28 Şubatta atılan subayların hâlâ mağduriyeti
giderilmemiştir. Eğer Avrupa Birliğinin yine üyesi olacaksanız o zaman Avrupa
Konseyi üye ülkelerinde vicdani ret hakkını kabul edeceksiniz. “Ben ölmek ve
öldürmek istemiyorum.” diyen gençlerin talebini insan hakları olarak kabul
edeceksiniz ve bu vicdani reddi hukukunuza geçireceksiniz. Azerbaycan ve
Türkiye’den başka bu hakkı kabul etmeyen ülke kalmamıştır. Avrupa Birliği, 27
ülkede vicdani ret hepsi tarafından kabul edilmiş, 12’si sosyal hizmetlere
ayırmıştır, geri kalanlar da mecburi askerlik görevini ortadan kaldırmaktadır.
Şimdi, örneğin,
gerçekten nasıl bir kör torbada…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, dün yine
görüyoruz, başvurdu arkadaşlar, arızlı, hemen yanı başınızda, depremzedeler… 20
milyon dolar “Saddam yardımı” diye adlandırılan, hâlâ 10 milyonun nerede
olduğunun hesabı verilmeyen, 10 milyon dolarla yapılan konutlardan şimdi
depremzedeler zorla çıkarılmak isteniyor. Çıkarılıp yerine bürokrasinin orada
üst düzeydeki insanları veriliyor ve şu anda açlık grevindeler ve çadırdalar.
Bunları şimdi nasıl görmemezlikten geleceğiz?
O nedenle, sayın
milletvekilleri… Bakın, bazı müktesebata dayalı düzenlemeler ya da adları
yapılıyor. Şimdi, örneğin ne denildi? Ulusal İnsan Hakları Kurumu Kanun
Tasarısı, Birleşmiş Milletlere, Paris Prensipleri’ne aykırı olduğu için hâlâ
getirilemedi, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda beklemeye
alındı. Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Taslağı bir türlü tasarı
hâline getirilmedi. Polis ve jandarma denetim mekanizması yasallaştırılmadı.
İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol hâlâ Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirilip onaylanmadı.
O nedenle, bence
bu Avrupa Birliği olursa gerçekten, insanlık ailesi artık yalnız yaşaması
mümkün değil. Biz de istiyoruz bunu ama Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz olan
Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne bağlı, gerçek demokrasi, herkes için insan
hakları ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması…
Arkadaşlar,
bunlar hepsi sözde. Hrant’ın katillerini hâlâ
çıkarmadınız. Failleri biliniyor Hrant’ın ama
çıkarmadınız. Ne yaptınız? Bir de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine savunma
gönderdiniz ve ne kadar utanç verici bir savunmaydı. Irkçı, ayrımcı Nazi
subaylarının katledilmesinin gerekçesi Hrant Dink’in katledilme gerekçesi olarak gösterildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Bu ne kadar utanç verici. Bu nasıl bir Avrupalılık anlayışı ve
hukuk anlayışı?
BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.
MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Tamam, yeter artık.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Biz de dinleyeceğiz, siz de dinleyin.
Teşekkürler Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.46
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası şahsı adına, lehte, söz isteyen Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’da.
Buyurun Sayın
Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız; AK PARTİ
Grubu adına 2011 yılı merkezî bütçesi adına söz almış bulunmaktayım. Tüm
heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Gecenin bu
saatinde yüce Parlamentomuzun çok yoğun bir mesai verdiğini bilerek de
sözlerimi biraz da kısa tutmaya çalışacağım.
2011 yılı
bütçemizin Türkiye’mize hayırlı olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı bu 9’uncu
bütçe, hiç şüphesiz ki Türkiye’de istikrarı, hiç şüphesiz ki Türkiye’de
değişimi ve gelişimi sağlayan, sekiz yıllık süre içinde bulunduğu coğrafyada
gerçekten bölgesel bir güç olan, bölgesel güç olmakla birlikte küresel güç
olmaya namzet olan bir Türkiye’nin elbette ki bütçesinin de hiç şüphesiz ki
Türkiye’nin geleceğine matuf bir bütçe olması gereğiyle Hükûmetimiz
tarafından ele alınmıştır.
Şimdi, tabii,
burada ben dünkü konuşmaları da dinledim, bir polemik
konusu yapmak için de yüce heyete arz etmek istemiyorum ama şurası bir gerçek
ki, yine, bugün bir arkadaşımız çıktı, yapılanları reddederek, Hükûmetimizin cumhuriyet tarihinden bugüne kadar gerçekten
yaptığı büyük hizmetleri reddederek muhalefet yapma noktasında burada
görüşlerini serdetti.
Değerli
arkadaşlar, ben Parlamentoda eski bir milletvekiliyim. Bir rahmetli Özal’la
çalıştım -rahmetli Özal’a her zaman saygı duydum, yâd ettim- sonra diğer
partilerle, ANAP ve Doğru Yol siyasetinde bu Parlamentoda yer aldım. Samimi bir
itirafımdır, ben AK PARTİ hükûmetleri döneminde görev
yapmaktan her zaman gurur duydum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü AK
PARTİ hükûmetlerinde görev yapmak, benim için bir
parlamenter olarak bir şereftir arkadaşlar. Çünkü biliyorum ki onun lideri,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu memleketin sevdalısıdır;
bu memlekete hizmet etmek için gece gündüz çalışan ve Türkiye’nin meselelerini
çözmek için dirayet gösteren ve dünyada lider olarak adını en çok söylettiren
bir Başbakanımızdır, bir devlet adamıdır. Elbette ki Başbakanımızla gurur
duyuyorum, elbette ki AK PARTİ hükûmetlerinin sunmuş
olduğu bu bütçenin Türkiye’nin yararına olacağına inanıyorum.
Şöyle ki, şimdi,
değerli arkadaşlar, düşünün, bir bütçe düşünün, yüzde 42’si faize gidiyor. Ha,
sekiz yıl önce. Geçmişi eleştirmek için de söylemiyorum, bu, hepimizin
vicdanını kanattığı için söylüyorum. Bir bütçe düşünün ki yüzde 42’si faize
giden bütçenin yatırım kalemlerini, maalesef, hani tefeciye para öder gibi
ödeyen bir bütçe ödeneği. Kimin hakkı? 70 milyonun hakkı. Bu bütçe yüzde 42’den
yüzde 15’lere düşürülen bir faiz oranıyla karşı karşıya gelmiştir. Evet, bu bir
başarıdır. Bu, Türkiye için yapılan, bütçe dengeleri açısından, çok önemli bir
reformdur arkadaşlar. Bunu da Hükûmetimize borçluyuz,
AK PARTİ’ye borçluyuz.
Şimdi, tabii
yollardan, hastanelerden filan falan bahsedildi. Bunları reddettik, işte
“Bunlardan bahsetmenin ne yararı var?” dendi, arkadaşlarımız bunu söylediler.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ilk kez bir hükûmet, Türkiye’de 81 ilde 80 tane üniversiteyi hayatiyete
geçiriyor, işte bu bütçeden dolayı, bu yatırımlardan dolayı. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu, Hükûmetimizin
başarısıdır. Bu, Hükûmetimizin Türkiye’ye verdiği
değerin sonucudur. Bir hükûmet düşünün ki 250 tane
hastane yapıyor. Bir hükûmet düşünün ki cumhuriyet
tarihinden bugüne kadar yapılan 6 bin kilometrelik duble
yolun 2 katından daha fazlasını yapıyor. İşte bu, AK PARTİ Hükûmetinin
başarısıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, AK PARTİ’nin
iktidarda yıpranmamasının ve halka rağmen siyaset yapmamasının başarısıdır.
Dolayısıyla Hükûmetimizin son dönemlerde bu bütçeyle
ilgili çalışmalarını da gerçekten takdirle karşılıyorum. Şöyle ki: Son
dönemlerde Diyanetteki gelişmeleri de ciddi olarak gündeme getirmek lazım.
Değerli Bakanımız birazdan burada mutlaka Hükûmet
adına görüş serdedecektir ama şurası bir gerçektir: Türkiye’de bugüne kadar
dokunulmayan her nokta -demokratik haklar, makroekonomik süreç…- yalnız ve
yalnız AK PARTİ hükûmetleri döneminde
gerçekleşmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaya, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
SAFFET KAYA
(Devamla) – Geçmişte Alevi vatandaşlarımızın oyunu alarak Alevilerin kültürel
haklarını unutanlar, maalesef, oy aldıktan sonra onları bir amaç değil araç
olarak, oy potansiyeli olarak görerek seçildikten sonra unutmuşlardır. Belki o
vatandaşlarımızdan en az oy alan parti olarak, cumhuriyet tarihinden bugüne
kadar ilk kez Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını hükûmet
nezdinde gündeme getiren, Diyanette yeni bir yapılaşmayı gerçekten reform
niteliğinde ele alan tek hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir kesinlikle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Ne yaptınız ya, ne yaptınız?
SAFFET KAYA (Devamla) – “Doğu ve Güneydoğu meselesi”, “Kürt
meselesi” dediğimizde de, çok samimi olarak itiraf ediyorum ki “Geçmiş
dönemlerde Kürt yoktur.” diyenler, Kürtleri asimile etmeye kalkanlar ve o günkü
şartlarda o şerefli halkı reddedenler, o sorunu bir şekilde Kürt realitesi
olarak kabul ettiklerini, Doğu, Güneydoğu meselesi olarak kabul ettiklerini
ifade edenler bu meseleye hiçbir zaman önem vermediler. Evet, bu savaş bitmeliydi, bu kardeşlik teessüs ve tecessüm
etmeliydi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaya, lütfen… Teşekkür için açıyorum mikrofonunuzu.
Buyurun.
SAFFET KAYA
(Devamla) – Peki efendim.
Bunu ilk defa,
ilk defa bu yangını söndürmek adına, kardeşliğe, beraberliğe gerçekten katkı
sağlamak adına, AK PARTİ Hükûmeti ve onun Başbakanı,
onun lideri, bu ateşten koru kendi kucağında tutarak Türkiye’de barışa ve
kardeşliğe katkı sağlamaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Habur’la gurur duyuyorsunuz!
SAFFET KAYA
(Devamla) – Bu sürecin yalnızca iktidarın değil, bu sürecin muhalefetin de
kesinlikle katkısıyla gerçekleşmesi gerekir. Umuyorum ki muhalefet-iktidar
Türkiye’de barışa, kardeşliğe, demokrasiye, kültürel haklara ciddi bir şekilde
katkı sağlayacaktır.
2011 bütçesinin
memleketimize, milletimize hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz
ediyorum. Tüm yüce heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımızla selamlıyorum,
hürmet ediyorum.
Çok teşekkür
ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya.
Şimdi söz sırası,
Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Ali Babacan’a aittir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
süreniz on sekiz dakika. Sayın Çelik’in süresi on yedi, Sayın Bağış’ın süresi
on beş dakikadır.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı bütçe görüşmeleri vesilesiyle sizleri saygıyla,
sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bu bütçe
görüşmeleri, 2011 bütçesiyle ilgili görüşmeler aslında küresel ekonominin son
derece kritik bir dönemine denk geldi. Bu yıl her ne kadar 2009 yılıyla
mukayese edildiğinde dünya ekonomisinde bir pozitif büyüme rakamı görecek olsak
da aslında dünya ekonomisiyle ilgili önemli riskleri de gözlüyoruz. Özellikle
gelişmiş ülkelerin kamu açıklarıyla ve borç stoklarıyla ilgili şu anda
bulunduğumuz nokta, şu anda gördüğümüz tablo gerçekten endişe verici boyutlara
ulaşmış durumda. Tarih boyunca baktığımızda gelişmiş ekonomilerde bu kadar
yüksek borç stoku ancak bir dünya savaşında görülmüş.
Yine, bankacılık
sektörüyle ilgili 2009 yılında görmüş olduğumuz sıkıntılar henüz tam anlamıyla
giderilmiş değil ve bilançoların düzelmesi daha yıllar alacak, on yıllar
alacak.
İşsizlik pek çok
ülkede artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda işsizliğin arttığı
bir tabloyu görüyoruz. Bu da bu ülkelerin büyüme oranları üzerinde sürekli
baskı oluşturacak, sürekli sıkıntı oluşturacak.
Özellikle son
aylarda hem Amerikan Merkez Bankasının hem Avrupa Merkez Bankasının başlatmış
olduğu yeni likidite tedbirleri, bir bakıma para basma operasyonu dünyada temel
para birimlerinin fiyat istikrarıyla alakalı endişeleri de büyütmüş durumda.
Türkiye’ye
baktığımızda ise Türkiye’de oldukça farklı bir tablo var. Türkiye özellikle
2009 yılının ortalarından itibaren dünyadan ve pek çok gelişmekte olan ülkeden,
Avrupa bölgesinden olumlu bir şekilde ayrıştı. Türkiye'nin sağlam bankacılık
sektörü bu krizden çıkışta en önemli dayanak noktalarımızdan birisi oldu. Yine
Türkiye'nin krizden çıkış stratejisini, orta vadeli programını açık bir şekilde
ortaya koyması ve pek çok ülkeden önce bu programı ortaya koyması yine
Türkiye'ye önemli bir öngörülebilirlik getirdi ve Türkiye'nin kamu maliyesi
alanında neler yapacağını bir bakıma açıkça ortaya koymuş bir ülke olmasını
sağladı.
Güven endeksleri
çok hızlı bir şekilde yükselmeye başladı. Bugün bakıyoruz, tüketici güven
endeksi son iki yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor; üretici güven endeksi
son dört yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. Avrupa
ülkeleriyle Türkiye'yi mukayese ettiğimizde yine toplumun güveni, tüketicinin
geleceğe bakışı, iş dünyasının geleceğe bakışı, tüm bu araştırmalarda çok çok yüksek bir noktada, Türkiye geleceğe en güvenle bakan
tüketiciyi ve geleceğe en güvenle bakan iş kesimini şu anda içinde barındıran
bir ülke. Bunu uluslararası karşılaştırmalı pek çok istatistikte de açık
bir şekilde görüyoruz.
Türkiye'ye
duyulan güven aynı zamanda Türkiye'nin kredi temerrüt takas oranlarına da
yansımış durumda. Bu, oldukça önemli bir gösterge ve ülkelerin ne kadar
güvenilir olup olmadığını, o ülkeye piyasaların ne kadar güvendiğini gösteren
önemli bir ölçüt. Bugün saat on buçuk itibarıyla bu rakamlara baktığımızda
Türkiye'nin risk priminin yüzde 1,3’e düştüğünü görüyoruz. Bu şu anda 12 Avrupa
Birliği üyesi ülkeden daha düşük bir oran yani şu anda AB üyesi olan 27 ülke
içerisinde 12 ülke Türkiye'den daha riskli, daha tehlikeli görünüyor piyasalar
tarafından, yatırımcılar tarafından. Şöyle bir bakacak olursak, Polonya,
Belçika, İtalya gibi ülkeler, İspanya gibi ülkeler Türkiye’den çok daha yüksek
bir risk oranına sahip bugünlerde.
Bu dönemde Türkiye tüm Avrupa bölgesinde borç stokunu millî
gelirine oran olarak düşüren tek ülke. Şu anda Avrupa’ya bakıyoruz, 2010 yılında her bir Avrupa ülkesinin
borcu millî gelirine oranla artarken, Türkiye’nin borcu millî gelirine oranla
bu yıl içerisinde, 2010 yılı içerisinde düşmüş durumda.
Bankacılık
sektörüne bakıyoruz, bankacılık sektörümüzün kredi hacmi uzun bir süre 370
milyar lira civarında seyrederken, kriz döneminde aşağı yukarı sabit devam
etti, geçen sene eylülden bu yana kredi hacminde genişleme başladı ve şu anda
500 milyar lirayı geçmiş bir kredi hacmi var. Bunun üçte 1’i bireysel krediler,
dörtte 1’i KOBİ kredileri ve dışında kalan kısmı da kurumsal ve ticari kredilerden
oluşuyor. Bu artışın da yine aşağı yukarı dağılımı aynı. Yani
son bir yıllık dönemde hangi kredi alanlarında artış oldu diye bakacak olursak,
yine üçte 1’ini bireyselde görüyoruz aşağı yukarı, dörtte 1’ini KOBİ’lerde ve
diğer kalanını kurumsal ve ticari kredilerde görüyoruz.
Takipteki kredi
oranında ciddi oranda azalma oldu. Hem kredi hacmi artıyor hem bu krediler
artık çok daha düzgün ödeniyor. Geçen sene yüzde 5,4’e ulaşan takipteki kredi
oranı, bu yıl yüzde 4’e kadar düşmüş durumda. Dönen çeklere bakıyoruz, geçen
sene mart ayında yüzde 10’la zirve yapmıştı, oysa şu anda dört beş aydır arka
arkaya her gece Merkez Bankası takastan dönen çeklerin oranı yüzde 3 küsurlara
düşmüş durumda.
Bütün bu olumlu
tablo Türkiye’de hızlı bir büyümeyi de beraberinde getirdi. Üç ayrı Hükûmet temsilcisinin üç ayrı büyüme rakamı verdiğiyle
ilgili bir eleştiri vardı. Bu üç rakam da ayrı ayrı
doğrudur. Türkiye’nin ilk altı aydaki büyüme oranı yüzde 11’dir, ilk dokuz
aydaki büyüme oranı yüzde 8,9’dur geçen senenin aynı dönemlerine göre ve bu
senenin toplamıyla ilgili bizim, Orta Vadeli Program’a koyduğumuz varsayım da
yüzde 6,8’dir. Dolayısıyla bu üç rakam da tek tek
doğru rakamlardır, her birisi bizim resmî istatistiklerimizde, resmî
yayınlarımızda yer alan rakamlardır ve bu rakamlar, bu büyüme oranları hem bu
yıl hem de gelecek yıl yine Türkiye’nin Avrupa’nın en hızlı büyüyecek ekonomisi
olacağına işaret etmektedir. Bu büyüme aynı zamanda istihdam üreten bir
büyümedir. Bu yılın üçüncü çeyreği ve geçen senenin üçüncü
çeyreğini mukayese edecek olursak, toplam 1 milyon 87 bin kişilik istihdam
artışı olmuştur Türkiye'de ve işsizlik oranı bu dönemde 2 puan aşağıya
düşmüştür ve tüm ILO üyesi -yani Uluslararası Çalışma Örgütü- ülkeler
içerisinde işsizlik oranı düşen tek ülke yine Türkiye’dir bu dönemde. En
çok istihdam üreten ülke yine Türkiye’dir.
Tabii, bugün
2011’in bütçesini görüşüyoruz ve benzer bütçe görüşmeleri Avrupa’nın pek çok
ülkesinde yapılıyor, dünyanın pek çok ülkesinde yapılıyor. Belki bu kadar
rahat, bu kadar belki katılımın hani nispeten düşük olduğu ve böylesine rahat
sohbetlerin kahkahalarla yapıldığı bir bütçe görüşmesi şu anda pek dünyada
görülmüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Evet, doğru, haklısın.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sizi ciddiye almıyorlar.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bakın, rahat arkadaşlarımız,
oturuyorlar, sohbet ediyorlar, yüzler gülüyor.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Dinlemiyorlar Sayın Bakan sizi.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Tuzunuz kuru, gülersiniz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu pek görülen bir tablo değil,
aslında bu iyiye işaret. Daha önce de dikkate alındı, bu ekonomi yönetiminin en
önemli birimlerinin bütçesi görüşülürken Meclisimiz çok şükür rahat, yüzler
gülüyor.
Şimdi, aslında,
başka ülkelerde neler görüşülüyor, hava nasıl meclislerde, tartışmalar nasıl
bunun da farkına varmamız lazım. Diğer meclislerde neler görüşülüyor? Emekli
maaşlarının neden dondurulması gerektiği tartışılıyor. Memur maaşlarının neden
düşürülmesi gerektiği pek çok mecliste şu anda dünya genelinde tartışılıyor.
Yatırım harcamalarının neden kesilmesi gerektiği hararetli bir şekilde
tartışılıyor. Vergi oranlarının neden mecburen artırılmak zorunda kalındığı pek
çok mecliste şu anda tartışılıyor. Sosyal harcamalarda neden kısıtlamalara
gidildiği şu anda dünya genelinde pek çok mecliste tartışılıyor. Çok şükür,
bugün biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyümeyi konuşuyoruz, istihdamı
konuşuyoruz, sosyal harcamaları nasıl artırdığımızı konuşuyoruz, ARGE
harcamalarımızı nasıl artırdığımızı konuşuyoruz, vergi gelirlerimizin nasıl
artacağını ve harcama tarafında bütçemizin makul bir ölçüde nasıl bir artış
yapabildiğimizi konuşuyoruz. Bunun da kıymetini bilmemiz lazım. Gerçekten,
Türkiye’nin şu anda bulunduğu nokta, tüm dünyada parmakla gösterilen bir nokta.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, çalışanların yüzde 41’i asgari ücretin altında
maaşla çalışıyor. Ne diyorsunuz siz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Hangi istatistiğe bakacak olursak
olalım, hangi göstergeye bakacak olursak olalım, Türkiye gerçekten çok çok olumlu bir şekilde dünyadan ayrışmış bir durumda.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Benzin fiyatlarında da öyle oldu Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Tabloya, genel tabloya şöyle bir
bakacak olursak: Burada özelleştirme uygulamalarıyla ilgili konular gündeme
geldi. Şu anda Türkiye çok açık, şeffaf bir özelleştirme uygulaması yapmakta.
Bakıyorsunuz, kaç tane kanaldan canlı yayınlanan özelleştirme ihaleleri yapıyor
Türkiye. Açık, şeffaf, gizli saklısı yok. Herkes oturuyor oraya. Kameraların
önünde canlı yayında bir açık ihale sistemi uyguluyor.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Manisa da öyle oldu değil mi Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu tür uygulamalar, bakın, dünyada
da az.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Tarih bunları yazacak!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bizim açık, şeffaf
politikalarımızın bir sonucu bu.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
– Gemlik Gübre de öyle oldu!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yine, bir başka önemli konu,
Türkiye'nin ithalatıyla ilgili konular. Bakın, Türkiye enerjide net ithalat
anlamında yüzde 74 oranında dışa bağımlı bir ülke. Türkiye büyüyen bir ekonomi
olacaksa, Türkiye yatırım yapacaksa, üretim yapacaksa Türkiye'nin enerjiye
ihtiyacı var. Kendi petrol kaynaklarımız çok çok
kısıtlı olduğu hâlde, doğal gaz kaynağımız şu an itibarıyla olmadığı hâlde ne
yapacağız? Biz bu enerjiyi mecburen ithal edeceğiz ve bu enerji ithalatı bizim
dış ticaret dengemizde…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Yenilenebilir enerji kaynaklarına niye gelmiyorsunuz Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – …ödemeler dengemizde hep önemli bir
kalem olmaya devam edecek. Ne zamana kadar? Nükleer enerji
tesisleri devreye girene kadar. Ne zamana kadar? İnşallah, Karadeniz’de,
başka yerlerde kendi petrolümüzü bulana kadar.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yenilenebilir enerjiyi devreye sok
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Dolayısıyla enerji ithalatı bizim
ödemeler dengemizde, cari dengemizde önemli bir, ağır bir kalem olarak yer alacak
ve cari açığımızın oluşmasında da bunun mutlaka etkisi olacak.
Bizim hızla
büyüyen, yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde de yine girdi bağımlılığımız var
ve bu böyle olmaya devam edecek. Türkiye dışa açık bir ekonomi, yüksek
teknolojiye sahip bir ekonomi, hep daha iyiyi hedefleyen bir ekonomi olduğu
sürece bu ithalat olacak. Ancak önemli olan burada nedir? Önemli olan,
Türkiye'nin rekabet gücünün pek çok sektörde artarak Türkiye'nin daha çok katma
değer üreten ve böylece, cari denge noktasında daha iyi bir noktaya ulaşan bir
ülke olmasını sağlamaktır.
Yine kamu
tasarruf oranlarıyla ilgili konular gündeme geldi. Bakın, 1990’lı yılların
çoğunda kamu tasarruf oranımız eksi. Ta 2004 yılına kadar kamu kesimi tasarruf
oranı gayrisafi yurt içi hasılaya göre eksi
seyrediyor. Ne zamana kadar? 2005 yılına kadar. 2005 yılında, ilk defa artı
veriyoruz ve geçen seneki küçük bir eksiye rağmen, her yıl artık kamu tasarruf
oranımız artı 1 değere geçmiş durumda. Bir bakıma, o 1990’lı yılların, o
sıkıntılı yılların etkilerinin de artık yavaş yavaş
ortadan kalktığını görüyoruz.
Ben şunu da
özellikle belirtmek istiyorum ki Türkiye, son sekiz yıldır, hem uluslararası
doğrudan yatırımlar için hem de portföy yatırımlar
için bir cazibe merkezi hâline geldi ve Türkiye’de güven ve istikrar olduğu
sürece, ülkemize gelen sermaye miktarı ülkemizden çıkan sermaye miktarından hep
daha fazla olacaktır. Sekiz yıl boyunca, her yıl Türkiye’ye giren sermaye
miktarı çıkan sermayeden daha fazla olmuştur. Net anlamda, Türkiye’deki
uluslararası sermaye stoku sürekli artış arz etmiştir. Türkiye’ye gelen
sermayenin daha kalıcı türden olması, doğrudan yatırımların ağırlıklı olması ve
portföy yatırımı olarak giren sermayenin de daha uzun
süreli olarak gelmesini biz tabii ki tercih ederiz. Bu konudaki temel
yaklaşımımız şudur: Türkiye'nin dışa açık bir ekonomi olma özelliğini mutlaka
korumak zorundayız. Türkiye, dünya ekonomisiyle entegre,
Avrupa ekonomisiyle entegre, dışa açık bir ekonomi olmuştur ve böyle olmaya da
devam edecektir.
Türkiye’ye giren
sermayenin daha uzun süre kalmasını cazip kılmak da yine bizim bütün
kurumlarımızın, ekonomiyle ilgili tüm kurumlarımızın önem verdiği bir konudur,
önemli bir hedeftir. Kısa süreli sermaye hareketlerinin sebep olabileceği
olumsuz sonuçlara karşı, hem özel sektörün hem de kamu kuruluşlarımızın,
kurumlarımızın daha korunaklı bir yapıya sahip olması da yine bizim şimdiye
kadar uyguladığımız ve bundan sonra da dikkat edeceğimiz önemli politika
alanlarıdır. Bu sermaye hareketleriyle alakalı bizim temel politikalarımız
öncelikle mali disiplindir, ihtiyatlı para politikalarıdır, yapısal
reformlardır, serbest kur rejimidir ve makro ihtiyati tedbirlerdir.
Özellikle makro
ihtiyati tedbirler konusunun ben altını çizmek istiyorum. Şu
anda sermaye hareketleri tüm dünyada tartışılan bir konu. Özellikle, Amerikan
Merkez Bankasının ve Avrupa Merkez Bankasının görülmemiş oranlarda para basması
ve bunun bir bakıma, âdeta karşılıksız sayabileceğimiz şekilde yapılması,
özellikle Avrupa Merkez Bankasının bunu şeffaf olmayan yöntemlerle yapması, ne
zaman, ne kadar para basıp, ne kadar parayı, ne şekilde piyasaya sürdüğü
konusunda da üstü örtülü bir operasyon olması gerçekten kaygı uyandırıyor ve
tüm kurumlarımızın da bu noktada mutlaka teyakkuz hâlinde olması gerekiyor. Son
derece yakından izlenmesi gereken bir konu, son derece dikkat edilmesi gereken
bir konu ama buna dikkat ederken, bu konuları ele alırken ve bu konularla
ilgili politika ve tedbir üretirken de asla Türkiye’yi kendi içine kapatan,
yasakçı bir tutuma da girmememiz gerekiyor. İlgili bütün kurumlarımız, Merkez
Bankamız, Hazinemiz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulumuz bu konular
üzerinde çok yakından çalışıyorlar iyi bir koordinasyon hâlinde, zamanı geldiği
zaman da gerekli tedbirleri alıyorlar.
Bu noktada,
bankacılık sektörümüzün dışa açıklığı ve sahiplik yapısıyla ilgili de bir konu
gündeme geldi burada. Bankacılıkta uluslararası sermayenin
kontrol ettiği, yani yüzde 51’den fazla hisseye sahip olduğu bankalarımızın
toplam bankalara oranı –aktif büyüklüğü açısından baktığımızda, bilanço
büyüklüğü açısından baktığımızda- şu anda yüzde 15. Yani bankacılık
sistemimizin aktif büyüklüğünün yüzde 15’i uluslararası sermaye kontrolünde,
yüzde 85’i şu anda yerli ortaklar ve yerli sermaye ağırlığında ve bu şekilde
yürüyor. Bu oranı verirken ben şunu da vurgulamak istiyorum ki burada
bizim herhangi bir limitimiz yok, bir sınırımız yok. Yani “Uluslararası sermaye
şu sektörde şundan fazla olmamalıdır.” diye bir yaklaşımımız da yok ancak
Türkiye'nin özel şartları, şu anda dünya bankacılık sektörünün içinde bulunduğu
konum zaten bu oranları belli bir noktada tutacak, tutmak zorunda kalacak.
Dolayısıyla,
buradaki temel yaklaşımın mutlaka Türkiye'nin daha açık bir ekonomi olması,
serbest ticaret demesi, serbest kur rejimi demesi ve serbest sermaye
hareketleri demesi. Bunları sapasağlam yerinde tuttuktan sonra ve makro
ihtiyati tedbirleri de kurumlarımız zamanında, doğru bir şekilde
gerçekleştirdikten sonra, Türkiye'nin önü açık. Kuşkusuz, böylesine zor bir
dönemde, ancak yüz yılda bir iki defa yaşanabilecek böylesine sıkıntılı bir dönemde
olabilecek gelişmelerden Türk ekonomisini yüzde yüz korunaklı kılmak da mümkün
değil. Dışarıdaki gelişmelerden az ya da çok Türkiye ekonomisi etkilenecek.
Aksini iddia etmek kendi kendimizi kandırmak olur. Açık bir ekonomi isek,
ticaret kanalımız açıksa, finansman kanalımız açıksa, yatırım kanalı açıksa, bu
kanallardan Türkiye dışarıda olabilecek gelişmelerden etkilenecek. Önemli olan,
bu etkilenmeyi minimumda tutabilmek, bunun olumsuz etkilerinden azami şekilde
korunmamızı sağlayabilmek. Bugüne kadar bunu gerçekleştirdik. Bakın, bu kadar
şiddetli bir krizde, dünya devi olan ekonomilerin bocaladığı bir krizde, biz
bambaşka bir durumdayız. Bütçe açığımızla, kamu borç stokumuzla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bütçe açığımıza baktığımızda, kamu
borç stokumuza baktığımızda, hangi göstergeye bakacak olursak olalım, gerçekten
son derece farklı bir noktadayız.
Son bir noktaya
daha değinip sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu da tütünle ilgili birkaç konu
gündeme geldi. İlgili bağımsız kurumumuzca -biliyorsunuz, bu konu artık TAPDK
tarafından Türkiye’de düzenleniyor, denetleniyor- firmaların Hatay, Adıyaman,
Batman, Muş, Diyarbakır ve Bitlis gibi doğu illerinde tütün mamulü üretimi ile
iç ve dış piyasa talebi olan menşelerin yetiştirilmesi için gerekli izinler
verilerek takibi yapılmaktadır. Sözleşmeli üretimde kullanılan tip sözleşme her
yıl gözden geçirilerek üretici açısından aksayan yönleri giderilmektedir.
Ben tekrar, 2011
bütçesinin halkımız için, Türkiye’miz için hayırlı olmasını diliyorum ve
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi
söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı
Faruk Çelik’e aittir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet
İşleri Başkanlığı, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
2011 yılı bütçe kanun tasarılarının görüşülmesi münasebetiyle
huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin milletimize, vatanımıza hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hemen konuşmamın
başında, içinde bulunduğumuz muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlar
getirmesini diliyorum ve bin üç yüz otuz yıl önce şehit edilen Hazreti
Hüseyin’i ve tüm Kerbela şehitlerini rahmetle
anıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt, en
köklü kurumlarımızdan birisidir. Başkanlığın teşkilat yapısıyla ilgili,
bildiğiniz gibi, 1924’ten bugüne kadar önemli değişimler gerçekleşti ve hizmet
alanı olarak da çok ciddi çeşitlenmeler ve değişimler meydana geldi. Seksen ülke ve akraba topluluğuna hizmet eden bir başkanlık Diyanet
İşleri Başkanlığı. Dolayısıyla, son teşkilat yasası düzenlemesine yüce Meclisin
ittifakla gerçekleştirmiş olduğu bu katkıdan dolayı yeni teşkilat yasasına
diyanet teşkilatı kavuşmuş oldu. Bundan dolayı bütün Meclise tekrar
teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesiyle
ilgili, gerek muhalefet gerekse iktidar mensubu arkadaşlarımız burada
görüşlerini ifade ettiler, Başkanlığın hizmet alanlarıyla ilgili önemli
konulara temas ettiler ama Başkanlığın birçok hizmet alanının yanında, toplumu
tehdit eden, gün geçtikçe çeşitlenen ve karmaşıklaşan sosyal olaylar karşısında
da çok önemli görevler ifa ettiğini bu bütçe görüşmeleri vesilesiyle ifade
etmek istiyorum. Yayınlar
noktasında da önemli hizmetleri vardır. Alevi klasiklerinin yanında ve İslam
Ansiklopedisi’nin yanında “Yaşayan Dünya Dinleri” adlı bir kaynak eserin de
yayınlanmış olmasını önemsediğimizi burada belirtmek istiyorum. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı, yirmi iki
din hizmetleri müşavirliği ve yirmi dört din hizmetleri ataşeliği vasıtasıyla
da yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza hizmetlerini
sürdürmektedir.
Burada Diyanet
İşleri Başkanlığımızca yapılan hizmetlerle ilgili ve icraatlarıyla ilgili bazı
değerlendirmeler oldu, onlara da kısaca cevap vermek istiyorum.
Yasayla ilgili
bir değerlendirme yapıldı Reşat Doğru Bey tarafından. Yasayı birlikte çıkardık.
Yani yasada, hangi yasa olursa olsun, aslolan
diyalogdur. Bu diyalogda bir eksikliğimizin olduğu inancı içerisinde değilim.
Bütün gruplarla görüştük ve bir noktaya geldik. Tabii ki hiçbir yasada yüzde
yüz bir mutabakat olması mümkün değil ama büyük ölçüde uzlaştık ve birlikte bu
yasayı çıkarmış olduk.
Burada bazı
konular dile getirildi. Bir ilimizde bir veri elemanı alımıyla ilgili bir sınav
yapılmış valilik tarafından. Nevşehir ilimizde hakkında soruşturma yapılan bazı
personelle ilgili değerlendirmelere bir siyasi kılıf giydirmenin doğru
olmayacağı düşüncesindeyim. Diyanet İşleri Başkanlığının -siyasete, politikaya-
politize olmamasıyla ilgili hassasiyeti gösterelim
derken, aynı zamanda bu ve benzer idari kararlarla ilgili olaylara da bir
siyasi yorum getirerek olaya başladığımız zaman, o zaman Diyanet İşleri
Başkanlığının esas fonksiyonlarına ve kalması gerektiği nokta anlamında Diyanet
İşleri Başkanlığı hizmetlerine zarar veririz düşüncesindeyim. Ben, gerek
Nevşehir’de gerek diğer illerde bahsedilen tüm konulara baktığım zaman,
herhangi bir politik tercih neticesinde olan bir hadisenin olmadığını burada
net bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, illerde
müdür, şef ve şube müdürlerinin azami süreleri tespit edilmiş. Dokuz yıl o
görevde kalabiliyorlar, dokuz yıl dolduktan sonra yer değiştirmesi, yönetmelikler
çerçevesinde, mevzuat çerçevesinde olan düzenlemelerdir. Yani bir şefin, bir
müdürün yer değiştirmesini, bu anlamdaki yer değiştirmesini “politik yer
değiştirme” diye değerlenmeyi de, doğrusu, doğru bulmadığımı ifade ediyorum.
Ayrıca Din İşleri
Yüksek Kuruluyla ilgili -ki, çok önemli bir Kurul, Din İşleri Yüksek Kurulu-
burada Sayın Koç bazı bölgesel değerlendirmeler yaptı. Ben bütün Din İşleri
Yüksek Kurulunun listesini aldım. Din İşleri Yüksek Kurulu Türkiye'nin her
bölgesinden insanlardan oluşuyor. 16 kişiden oluşan bir Kurulun 12’si seçimle
geliyor zaten, 4’ünü Başkan belirliyor. Şu anda 5 profesör, 4 doçent, 3 doktor
ve 4 unvansız uzman bulunmaktadır Din İşleri Yüksek Kurulunda. Bunların illeri
de burada yazılıdır. Bunların doğrusu dile gelmesi ve bu bilgilerin kim
tarafından alındığı son derece önemlidir.
Bir diğer konu:
“Yasada din görevlilerine özlük hakları bakımından daha düşük taşrada çalışanlara, merkezdekilere
daha büyük avantaj sağlandı.” denildi. Bu bilgi de doğru değildir. Emsali memur
açısından baktığımız zaman taşrada çalışan din görevlileri 130 TL daha da fazla
ücret almaktadırlar. Merkezdeki çalışanların ücretlerinin daha da çok
iyileştirildiği şeklinde bir görüş ortaya konuyor. Bu da doğru değil. Yani
teşkilat yasası yenilendiği için, yeni bir teşkilat yasası olduğu için, genel
müdürlük ve daire başkanları ve uzmanlar sistemine geçildiği için bu ücretler
bu yeni yapılanmanın bir karşıtı olarak değerlendirilmeli, yoksa taşraya
farklı, merkeze farklı bir uygulamanın söz konusu olmadığını ifade ediyorum.
Diğer taraftan
burada özellikle Alevilik konusu sık sık gündeme
getirildi. Sayın Koç “Alevilerin fikir duruluğu yok.” dedi, söyledi. Başka
bilim adamlarının bazı görüşlerini burada ifade etti.
Şunu ifade
edeyim: Bu konuyla ilgili yani gerek akademik çevrelerin gerekse spekülatif çevrelerin bazı değerlendirmeleri, görüşleri
olabilir. Bunlar ayrı şeylerdir ama ortada olan bir tablo var yani bu Hükûmet ilk kez Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını ele
aldı. İlk kez Aleviler devlet tarafından muhatap alındı. İlk kez devletin bu
konudaki hafızası yenileniyor. Çok ciddi mesafeler aldığımız inancı içindeyim.
Neden biliyor musunuz? Esas mesafe almamız gereken konu ön yargıların
kırılmasıdır. O kadar ön yargılar var ki bunların çok örnekleri var. Bu ön
yargılar şu anda bir bir kırılıyor, diyalog ortamı içine girmiş bulunuyoruz ve
sorunlar da bir taraftan çözülüyor. Madımak meselesi çözüldü. Din dersleriyle
ilgili konu çalıştaylarda dünden bugüne tartışıldı,
konuşuldu, bir noktaya geldik, o konu da çözülüyor. Diğer konular da sırayla
çözülecek ama ben şunu büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Burada BDP’den gelen arkadaşımız şunu söyledi: “Efendim, şöyle,
şöyle, şöyle çalışmalar yapıyorsunuz.” Kendilerine göre bir değerlendirmeler
yaptılar veya çok kısıtlı bilgilerle elde ettikleri bilgileri burada ifade
ettiler.
Bakınız, ben,
Türkiye’deki bütün Alevi kesimleri toplantılara davet ettim, bir.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Keşke beni de davet etseydiniz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Siyasi partilerin tamamını da davet ettim, sizleri de
davet ettim. Çalıştaylara gelip görüşlerinizi
söyleseydiniz kayıtlara, devletin hafızasına ve önümüzdeki haftalarda bütün
kamuoyuna dağıtacağımız, milletvekillerine dağıtacağımız 7-8 ciltlik kitaplarda
görüşleriniz yer alırdı ve gelecek nesiller de bu konuyla ilgili görüşünüz neydi,
bunu öğrenirdi. Davet edileceksiniz gelmeyeceksiniz, gelmeyip burada da yapılan
çalışmaları bilmeden, içeriğini bilmeden tenkit edeceksiniz. Aslında
söyleyeceğim çok şeyler var ama bakınız, çalışmaya, çalıştaya
katılma nezaketini dahi göstermeyenlerin başka yerlerde bunu sorgulamaya hakkı
yoktur.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Ökkeş Kenger’i niye davet ettiniz?
BAŞKAN – Sayın
Halis… Sayın Halis, lütfen…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) – Biz ciddi bir çalışma yapıyoruz.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Davet etmenizin mantığı ne?
BAŞKAN – Sayın
Halis, lütfen…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ayrıca burada “çıkarcı, yeşilbaş” gibi Alevileri de
rencide edecek bazı değerlendirmeler yaptınız. Ben, bütün Alevileri seviyorum.
Bütün Alevilere Hükûmet olarak da saygı duyuyoruz, 73
milyona saygı duyduğumuz gibi. Bu tür tasnifleri de gerçekten
yakıştıramadığımı, hele o kimlikle söylüyorsanız son derece yanlış olduğunu
ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Manipüle etmeyin, lütfen açıklayın.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) – Aleviliğin çerçevelendirilmesi... Aleviliğin
çerçevelendirilmesi diye bir şey söz konusu değil. Bakınız, biz çalıştaylarda, yedinci çalıştayda…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Ökkeş Kenger’i niye çağırdınız?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade edip dinlerseniz… Bakınız, gelip orada
dinlemediniz, burada dinleyin.
Şimdi, Alevilikle
ilgili…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Bakan, manipüle ediyorsunuz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, niye rahatsız oluyorsun biliyor musunuz:
Bakınız, istismar ettiğiniz kesimler elinizden kayacak…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Manipüle etmeyin.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - İstismar ettiğiniz kesimler elinizden kayıyor, onun
için rahatsız oluyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakınız
arkadaşlar, burada Sayın Haluk Koç da değerlendirme yaptı. Bakınız arkadaşlar,
biz bir tane Hz. Ali’yi biliyoruz. Kim bu Hz. Ali? Peygamberimizin damadı. Kim
bu Hz. Ali? Peygamberimizin amcasının oğlu. Kim bu Hz.
Ali? Bu Hz. Osman’ın bacanağı. Kim bu Hz. Ali? Hz. Hüseyin’in babası. Kim Hz. Hüseyin? Saltanata
başkaldıran insan. Bizim bildiğimiz Aleviliğin merkezi, özü bu. Bize
söyleyen Aleviler de bunu söylüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi siz
burada çıkıp, bakınız, bütün milletin karşısında, yani Hz. Ali’yle ilgili şu
Ali mi iyi, bu Ali’yi mi, şu Ali’yi mi… Arkadaşlar biz bir tane Hz. Ali
biliyoruz ve İslam…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – O sizin bildiğiniz işte, bir de bizim bildiğimizi bilin.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, Diyanet İşleri bütçesi de görüşülüyor. İslam
şemsiyesi altındaki farklı yorumların bütün müfredatlarda temsiliyle ilgili bir
mücadele, bir çalışma yapıyoruz. Siz, bu şemsiyenin dışında bir yerdeyim
diyorsanız o sizin sorununuzdur, demokratik hakkınızdır, dilediğiniz tercihte
bulunabilirsiniz ama bu şemsiyeyi, hem bu şemsiyenin içindeyim hem de yapılan
çözümlere hiçbir katkı sağlamıyorum, ben başka bir yerdeyim... Başka yerde
olanlara saygımız var. Hiç, kesinlikle onu yanlış bulmuyoruz.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Hangi sözünüzü tuttunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Her istediğiniz yerde olabilirsiniz, istediğiniz
düşünce noktasında, istediğiniz durakta durabilirsiniz, problem değil ama bizim
tartıştığımız konu, İslamın farklı yorumlarıyla
ilgili vatandaşlarımızın demokratik ve insan haklarına dayalı taleplerine cevap
vermektir, bizim istediğimiz budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, din
dersleriyle ilgili burada bazı ifadelerde bulundu, Eylem Zengin’le ilgili. Bunu
burada söyleyip gidiliyor. Arkadaşlar biz ne söylüyorsak, ne yapıyorsak
biliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din dersleriyle ilgili kararı
elimizdedir. Kesinlikle din dersleri zorunlu olmaktan çıksın demiyor karar. Net
bir şekilde söylüyor, diyor ki: “Bu müfredat yeterli değil. Bu müfredat
kuşatıcı değil. Bu müfredat 73 milyonu kuşatmıyor, bu müfredatı değiştirin.”
Söylediği bu. Biz de ne yaptık? Millî Eğitim Bakanlığımız 2008’de bir
değişiklik yaptı, şimdi yeterli bulmadık. Diyoruz ki: Sivil örgütler, halkımız,
vatandaşımız nasıl istiyorsa, nasıl inanıyorsa biz bunu eğitime ve kitapların
müfredatına yansıtalım diyoruz. Oturduk, konuştuk, değerlendirdik ve çıkan
müfredata dönük konuları Alevi eğitimciler yazdılar. Bir satırını ellemedik
biz, bir kelimesini değiştirmedik, aynen o şekilde müfredata yansıttık ve dedik
ki Alevilerin yazmış olduğu bu müfredat aynıyla din kültürü, ahlak bilgisi
kitaplarında yer alacak ve Nusayrilerin yazdığı, Caferilerin yazdığı da aynı
şekilde kitaba yansıtılacak ve daha kuşatıcı istenen din kültürü, ahlak
bilgisinin bütün vatandaşlarımızı, bütün evlatlarımızı kuşatacak şekilde dizaynı konusundaki AİHM kararına uygun, hatta
vatandaşımızın talebine uygun bir şekilde bir düzenleme yapmış bulunuyoruz.
Şimdi, bunu
görmeden diyeceksiniz ki “Bu Sayın Zengin’le ilgili AİHM kararına da bir
bakın.” Baktık, onun gereğini yapıyoruz. Yani burada yanlış bir şey yok. Bilgi
eksikliği var. Lütfen, arkadaşların bu bilgi eksikliğini gidermelerini
istiyorum.
Şimdi, dış
Türklerle ilgili çok söylenecek konular var. “Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar” diye bir başkanlık kurduk. Bu Başkanlık çok önceleri kurulması
gerekirdi. Bununla ilgili bakanlıkların kurulması ifade edildi. Gecikmeli de
olsa bu Başkanlık kuruldu ve çalışmalarına, teşkilatlanmasına, yeni yerine
taşınma noktasına girmiş bulunuyor.
Önemlidir çünkü
Almanya’da 3 milyon vatandaşımız yaşıyor ve yaşayan vatandaşlarımızın Alman
ekonomisine yıllık katkıları 33 milyar avro. Almanya’da 56 bin Türk
işletmesinde 290 bin kişi çalışıyor. 1964 yılından bu yana yurt dışındaki
vatandaşlarımız resmî yollarla 150 milyar dolar civarında döviz transferi
gerçekleştirmişlerdir.
Bu rakamlar
uzayıp gidiyor. Bu çerçeveden baktığınız zaman, bu büyük potansiyele dönük, bu
potansiyeli görmezden gelecek ve yeni ufuklar, yeni dış politika anlayışımız
çerçevesinde bunları görmezlikten gelecek bir siyaset anlayışının doğru
olmayacağı düşüncesiyle bu Başkanlığı kurduk. Bu Başkanlığın bünyesinde çok
önemli bir birim daha oluşturduk. O da yabancı öğrencilerin Türkiye’ye
gelişiyle ilgili bir birim var. Bugün Türkiye’de 9.100 yabancı öğrenci
eğitim-öğretim görmektedir ama bugüne kadar 42 bin öğrenci gelmiş, 130 milyon
dolar bir kaynak harcanmış ama geri dönüşümü konusunda çok sağlıklı bilgi
sahibi olmadığımızı burada ifade etmek istiyorum. İşte bu birim, yabancı
öğrencinin gelişi, burada eğitimi, sağlığı, ekonomik şartları, ibatesi ve bütün
imkânlarının sağlanmasıyla ilgili her türlü dizaynı ve
çalışmayı yapıyor ve bu Büyük Öğrenci Projesi’nin stratejik belgesini de 23
Aralık tarihinde netleştiriyoruz. Böylece, bu alanda da tek elden, bir
merkezden bu hizmetin sunulmasını gerçekleştirmiş olacağız.
Bir diğer
konumuz: Tabii, burada “Yurt dışı Türklerle ilgili ne yapılıyor?” tarzında
birçok şey söylendi. 3 Ekim 2009’da Nahcivan’da
yapılmış olan önemli bir toplantı vardı biliyorsunuz, Türk Dili Konuşan Ülkeler
Devlet Başkanları Zirvesi vardı. Bu Zirvenin sekretarya adı
Türk Konseyi. Konseyin kurumsal merkezi İstanbul, akademik merkezi
Kazakistan, parlamenter merkezi Bakü oldu.
Bunun dışında,
Yunus Emre Vakfının yasası buradan çıktı, Yunus Emre Vakfı kuruldu. Bunun
hizmetleri var.
Ayrıca, Sayın Öymen burada bahsetti, 22’nci Dönemde araştırma komisyonu
kuruldu yurt dışındaki vatandaşlarımızla ilgili. Onunla, o Komisyondan
aldığımız bilgiler çerçevesinde zaten Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığını kurduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.
Türk Dünyası
Belediyeler Birliği, Tohumcular Birliği, Sigortacılar Birliği kurulması gibi
önemli birimlerin kurulduğunu da burada ifade etmek istiyorum.
Tabii ki TİKA’ya fırsat kalmadı ama TİKA’yı
hepiniz çok iyi biliyorsunuz. TİKA, gerçekten, harikalar yaratıyor diyebilirim,
çok önemli hizmetleri sunmaya devam ediyor. Yirmi üç ülkede yirmi altı program
koordinatörüyle TİKA hizmetlerini sürdürmektedir. Şunu bilmenizi istiyorum:
TİKA, Dışişleri Bakanlığının bir alternatifi değil. TİKA, aksine, onun elini güçlendiren
bir enstrümandır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) – …dış politikada önemli bir enstrümandır.
Yalnız Türk cumhuriyetleriyle ilgili kurulmuş bir birim değildir, bir Başkanlık
değildir, diğer ülkelere de, tüm dünyaya da dönük TİKA’nın
hizmetleri olacaktır. Afrika’dan Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Kafkaslara,
Kafkaslardan Balkanlara varıncaya kadar şu anda yaygın bir coğrafyada TİKA
hizmetlerini sürdürüyor. Yapılan yardımların yüzde 44’ü Türk
cumhuriyetlerinedir. 2002 ile 2009 yılları arasında 204 milyon dolar yardım
gerçekleştirmiştir, yalnız Türk cumhuriyetlerine. Türkiye, bildiğiniz gibi,
kalkınma yardımları çerçevesinde 780 milyon dolarlık bir harcamayı
gerçekleştirmektedir. Son üç yılda 2,5 milyar dolara varan bir kalkınma
yardımları gerçekleştiriyor. TİKA da gerçekten dış politikamızın seyrine göre
dış politikamıza ciddi katkılar sağlayan ve bu konuda dış politikada elde
edilen başarılarda da altyapının oluşumunda ciddi katkıları olan bir
başkanlığımızdır.
Zaman
yetersizliğinden dolayı kısaca böyle geçiyorum. Bu üç önemli kurumumuz yani
Diyanet İşleri Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve
TİKA son derece önemli hizmetleri bundan sonra da yoğun bir şekilde görmeye
devam edecekler. Unutmayalım ki nerede bir vatandaşımız, soydaşımız, akrabamız
varsa orada olmak bizim için bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2011 bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize en
içten saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı Egemen Bağış’a
aittir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali yılı
bütçe tasarısının yüce Meclisimizin Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle
huzurlarınızda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği
katılım müzakerelerimiz ve Genel Sekreterliğimizin bu süreçteki faaliyetlerine
ilişkin değerlendirmelerimizi de sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinin yakın tarihine baktığımızda, içerisinde bulunduğumuz
aralık ayının önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. 17 Aralık 2004
Brüksel Zirvesinde müzakerelerin açılması kararının alınması Türkiye için yeni
bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcı olmuştur. Rahmetli Menderes’in 1959
yılında ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra, kırk beş yıl boyunca
arpa boyu yol gidemeyen Türkiye'nin, Sayın Başbakanımızın 17 Aralık 2004
tarihinde kararlılığıyla müzakerelere başlaması Hükûmetimizin
önemli başarılarından birisidir. Eğer biz ana muhalefet partimize bu işleri bırakmış
olsaydık… Bakın, 1970 yılında 4 Aralık 1970 tarihli CHP Parti Meclis
Toplantısının bildirisinde ana muhalefet partisinin, o zamanın hükûmeti olan Adalet Partisini Ankara Anlaşması’na göre
hazırlık dönemini on bir yıla kadar uzatma olanağını kullanmayıp anlaşılması
güç bir acelecilikle geçiş dönemini derhâl başlatmak kararını almakla
suçladığını görüyoruz. Valla bu işi CHP’ye bıraksaydık biz değil Avrupa
Birliğine, daha gümrük birliğine bile giremezdik!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sizinkiler “Batı kulübü” diyorlardı Batı kulübü! Avrupa Birliğine
itiraz ediyorlardı senin dedelerin! “Batı kulübü” diyordunuz, “İslam ortak
pazarı” diyordunuz.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hükûmetimiz döneminde iki
yılda Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yerine getirerek 2004’te müzakerelere
başlamak için tarih aldık ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başladık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sen kendi işine niye bakmıyorsun!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Hristiyan kulübü” diyordunuz Avrupa
Birliğine!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başbakanımız o dönemde şöyle ifade etmişti:
“Müzakerelerin başlaması bizim için bir sonuç değil bir başlangıçtı.”
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp ya! Ayıp ya!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu inançla çıktığımız AB yolunda ilk günkü azim ve
kararlılıkla yürümekteyiz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Abdullah Gül’ün konuşmasını okuyayım mı? Ha!
BAŞKAN – Sayın Anadol… Sayın Anadol…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu dönemde çok önemli başarılara imza attık, atmaya da
devam ediyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yani başka işi
yok mu! Başka işi kalmamış! Böyle
bir şey var mı!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Reformlar sayesinde Türkiye bugün çok daha demokratik,
çok daha katılımcı, çok daha müreffeh bir ülkedir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Abdullah Gül’ün konuşmasını oku. Grup başkan vekili o dönem.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir üslup var mı Sayın Başkan? Sayın Başkan, böyle
bir üslup var mı?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle
cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan Avrupa
Birliği üyeliğini savunmak, demokrasiyi, çağdaşlaşmayı ve ilerlemeyi
savunmaktır. Avrupa Birliği üyeliğine inanmak, Türkiye'nin değişimine,
Türkiye'nin dönüşümüne inanmaktır. Avrupa Birliği sürecinin olumlu etkisiyle
Türkiye etkileyici bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamaktadır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan, yarın buradan ayrılma! Abdullah Gül’ün konuşmasını
okuyacağım Avrupa Birliğiyle ilgili.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Vatandaşlarımızın sahip oldukları bireysel hak ve
özgürlüklerin kapsamı genişlemiştir. Ekonomik alandaki reformlarımız istikrar
ve refah getirmiş, Türkiye yabancı sermaye açısından dünyanın sayılı çekim
merkezlerinden biri olmuştur.
Müzakere
sürecinin kolay olmadığı, kendine özgü bazı zorlukları olduğu hepimizin
malumudur. Son genişleme dalgasının getirdiği sorunları tam
olarak çözememiş Avrupa Birliğinin küresel ekonomik krizden de ciddi olarak
etkilenmesi, işsizlik ve sosyal sorunların artması, aşırı sağ akımların güç
kazanması Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili tartışmaları arttırmıştır ancak biz,
sürece sağduyulu yaklaşılması ve tam üyeliğimizin muhtemel getirilerinin doğru
değerlendirilmesi hâlinde üyeliğimizin her iki taraf için de kazançlar
getireceğine ve sürecin başarıyla tamamlanacağına inanıyoruz.
Unutmuyoruz ki 99
Helsinki Zirvesinden önce Türkiye'nin aday ülke ilan edilemeyeceği tartışmaları
vardı. Türkiye aday ülke ilan edildi. Daha sonra Türkiye’yle müzakerelerin
başlanamayacağı söylendi ama müzakereler de başladı. Şimdi de müzakerelerde bir
tıkanma yaşanıyor ve Türkiye'nin AB’ye asla üye olmayacağı söyleniyor ama
geçmişte olduğu gibi gelecekte de aklıselim galip gelecek ve Türkiye Avrupa
Birliğine üye olacaktır.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – İki senedir Bakansın…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Rahmetli Özal AB üyeliği için “Uzun ince bir yoldur.”
demişti ama sadece onunla bırakmamıştı, “Aynı zamanda bu yol meşakkatli bir
yoldur. Bu yolda bizi caydırmak isteyecekler, hatta küçültücü şeyler yapacaklar
ama yılmamalıyız.” da demişti.
Avrupa
çevrelerinde zaman zaman cesaret kırıcı yaklaşımlar
olduğu bir gerçektir. Bazı üye ülkeler “Türkiye bu süreçten vazgeçsin, geriye
dönsün, kendi kabuğuna çekilsin.” diye uğraşıyor. Biz tabii bunlara gereken
cevabı veriyor, tepkilerimizi her fırsatta ortaya koyuyoruz. Bu söylemlerin
Türkiye-AB ilişkilerinin gündemini işgal etmesine izin vermeyiz, vermemeliyiz.
Avrupalı
muhataplarımızdan tek beklentimiz, adil müzakere ve adil muameledir. Bazı üye
ülkelerin Kıbrıs’ın arkasına saklanmaları korkaklıktır, komikliktir.
Avrupa Birliği
sürecinin bizim için gerçek gündemi demokrasidir, adalettir, kalkınmadır, insan
hakları ve özgürlüklerdir. AB reformları Türkiye'nin, Türk milletinin
reformlarıdır. Üyelik kararını da verecek olan yine bizzat bizim milletimizdir.
Bu nedenle, bizim artık “Şu fasıl açıldı, bu fasıl açılmadı.” tartışmalarına
ayıracak vaktimiz olmamalı çünkü durum ortadadır, 35 faslın 18’i siyasi
bahanelerle engellenmektedir. Ama Türkiye müzakere sürecinde kararlıdır,
kimsenin bize “yavaşladın” demeye hakkı yoktur. Türkiye, sürecin başından beri
ne istediğini bilmektedir, büyük azim ve kararlılıkla reformlarını
sürdürmektedir. Bizim amacımız 1 Ocak 2014 tarihine kadar Türkiye'nin hukuki
altyapısında, mevzuatında, uygulamalarında AB standartlarını yakalamış
olmasıdır. Bu nedenle çalışmalarımıza geçmişte olduğu gibi gelecekte de
kararlılıkla devam edeceğiz. Biz inanıyoruz ki zihinleri açmak fasılları
açmaktan daha önemlidir. İnanın hem Türkiye’de hem Avrupa’da zihinleri açmayı
başarırsak fasıllar zaten açılacaktır. Şu an en önemli sorunumuz zihinleri açıp
önyargıları kırmaktır. Bu nedenle AB yolunda çıktığımız değişim ve dönüşüm
heyecanını toplumun farklı kesimlerine yaymak konusunda kararlıyız. Demokrasiyi
ve özgürlüğü savunan, çağdaş medeniyetler seviyesinde yaşamak isteyen herkesin
bu kararlılığımıza destek vermesini bekliyoruz. Bizler bu yolda ilerlerken her
zamanki gibi Türkiye'nin çıkarlarından asla taviz vermeyeceğiz. Geçmişte olduğu
gibi gelecekte de, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, diklenmeden dik
duracağız ve Türkiye'nin haklarına sahip çıkacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değişim cesaret ve özveri ister, cesaret edemeyenler statükonun esiri olurlar. Bugün AB üyeliğini savunmak
cesaret gerektirir. Biz her konuda olduğu gibi bu konuda da cesur bir hükûmetiz,
biz değişimden yana bir hükümetiz ve hep öyle olacağız. Artık on yıl önceki
dünyada yaşamıyoruz. Çok şey değişti, değişiyor.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Saç ektirmekle AB’ye girilmiş olsaydı, sorun yok!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe Türkiye
AB ilişkileri farklı bir noktaya doğru gidiyor. Bazı AB ülkelerindeki siyasi
direnişe rağmen, Avrupalı pek çok akademisyen, bürokrat ve siyasetçi her geçen
gün daha yüksek sekle Türkiyesiz bir AB’nin bu yüzyıla yakışır bir medeniyetler
projesi olamayacağını vurguluyor.
Daha geçen hafta
İngiltere’nin, İtalya’nın, İsveç ve Finlandiya’nın dışişleri bakanları ortak
bir makale yayınladılar. Uluslararası medyada yer aldı ve bu makalede Türkiye'nin
Avrupa Birliği üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu onlar vurguladılar. Biz
söylemiyoruz, OECD’nin uzmanları 2050 yılında Türkiye'nin ekonomisinin,
Avrupa’nın en büyük ikinci ekonomisi olacağını vurguluyorlar. İşte biz
kararlılıkla bu yüzden reformlarımıza devam edeceğiz. Bu reformlar muasır
medeniyetler seviyesine ulaşmamız için gerekli olan reformlar.
Vatandaşlarımızın sağlığı için, güvenliği için, özgürlüğü için gerekli olan
reformlardır. Bu reformlar çocuklarımızın geleceği için gerekli olan reformlardır.
Sayın
milletvekilleri, iki yıldır Bakanlığıma bağlı olmasından gurur duyduğum Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin kuruluşunun 10’ uncu yıl dönümünü kutluyoruz.
Vatandaşlarımızın hayatlarına daha yüksek standartlar, bireylerimize daha geniş
haklar kazandırmak için gerçekleştirdiğimiz her uyum paketinde, her Anayasa
reformunda, bizi Avrupa Birliği standardına bir adım daha yaklaştıran her
düzenlemede Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin emeği ve iradesi vardır. Beş
yıllık müzakere sürecimiz boyunca açılan her fasıl aslında Genel Sekreterliğin
sessiz ama kararlı mücadelesinin bir yansımasıdır. Genel Sekreterliğimiz,
Avrupa Birliği üyeliğine giden yolda genç ve dinamik yapısıyla itici güçtür.
Bizler Genel Sekreterliğimizin onuncu yaşını 11 Aralık Cumartesi günü “sivil
toplum, yerel yönetimler ve gençlik AB üyeliği yolunda” konulu sivil toplumla
diyalog toplantısıyla kutladık. 350 farklı sivil toplum kuruluşundan yaklaşık
800 temsilcinin katıldığı bu toplantıdaki geniş katılım bizim doğru yolda
olduğumuzu bir kez daha teyit etti.
Bugün bu kürsüde
Genel Sekreterliğimizle ilgili bazı iddiaları dile getiren muhalefet
milletvekilleri oldu. MHP’den Sayın Osman Çakır, Avrupa Birliği işleri uzmanlık
sınavımızla ilgili kendisine herhâlde çok yanlış aksettirilen bilgilerin etkisi
altında kalarak burada gerçekten doğrularla hiçbir şekilde yansışmayan
bilgileri sizlerle paylaştı. Bakın, bu imtihan, sözlü sınav Aralık 2009’da,
yazılısıysa Kasım 2009’da yapılan bir sınavdı. Bu sınavı iptal ettiğimizi iddia
etti. Hâlbuki bu sınavla ilgili açılan bir karar mahkeme sürecinde devam
etmektedir, hâlen Danıştay 12. Dairede devam etmektedir. Yani burada herhangi
bir imtihanın iptali söz konusu değildir ama bundan sonra gerçekleştirdiğimiz
uzman yardımcılığı imtihanı neticesinde 89 arkadaşımız işe başlamıştır ve
görevlerini büyük bir başarıyla gerçekleştirmektedir. Her iki imtihanda da
kamera kayıtları mevcuttur. Her iki imtihanda da siyasi hiçbir kimsenin imtihan
komisyonuna en ufak bir etkisi dahi olmamıştır ama sayın milletvekilimiz
herhâlde yanlış bilgilendirildi.
Sonra kendisi
dedi ki: “ABGS onuncu yılında ne koordinasyon yapabildi ki?” Bakın,
ilk kurulduğu yıllarda 40 kişilik bir kadrosu olan kurumumuz, 2009 yılında
çıkan yeni teşkilat kanunuyla 75 AB işleri uzman kadrosu, 140 AB işleri uzman
yardımcısı olmak üzere 215 kadrolu, ciddi birikime sahip insana kavuşmak için
Meclisimiz tarafından güçlendirildi ve Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan
ilerleme raporları Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin güçlenmesinin öneminin
altını çiziyor. İki yıldır ilerleme raporlarında Avrupa’nın 27 üye
ülkesi Genel Sekreterliğimizi öven cümleler sarf ederken bizim muhalefet
partimizin bir saygın milletvekilinin bunu görememiş olması beni üzmektedir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği kurulduğu tarihten itibaren, uyum konusunda ilgili
kurumlarımızla -70’in üzerinde kurumlarımızla- onlarca değil, yüzlerce toplantı
gerçekleştirmiştir. Her iki ayda bir, 77 kamu kurum ve kuruluşumuzun katıldığı
Avrupa Birliği Daimi Temas Noktaları toplantımız yer almaktadır. Şu ana kadar
sadece üst düzeyde, yani müsteşar yardımcıları seviyesinde otuzun üzerinde
toplantı gerçekleşmiştir. Onun dışında, alt komisyonlarda fasıllarla ilgili
toplantılarda yüzlerce toplantı şu ana kadar gerçekleşmiştir. Geçen yıldan bu
yana, İçişleri Bakanlığımızla büyük bir koordinasyon içerisinde, artık 81
ilimizde de Avrupa Birliğinden sorumlu vali yardımcılarımız bulunmaktadır ve
2001, 2003, 2008 yıllarında yayınlanan ulusal programlar Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin emeğiyle yapılmıştır.
Bazı ülkelere
yaptığımız ziyaretleri eleştirdi Sayın Çakır.
Arkadaşlar, kamu
kurumlarımız arasında Sivil Toplum İletişim ve Kültür Başkanlığına sahip olan
tek kurum Avrupa Birliği Genel Sekreterliğidir. Biz AB üyesi ülkelere seyahat
etmek… Keyif için gitmiyoruz ve geçen sene, kendisinin eleştirdiği bu temsil ve
ağırlama giderlerimiz için Meclisin bize verdiği ödeneğin yarısının altında bir
rakamı kullanmış bir kurumuz ama bu ülkelere ziyarete gittiğimiz zaman bir şeyi
görüyoruz: Oraya yıllardır gidilmemiş olması, sürecin elli bir yıldır devam
etmesinin sebeplerinden bir tanesidir. Bu süreçte maalesef boş bırakılmıştır.
Kendilerinin iktidarda olduğu dönemlerde bu ülkelerle iletişim kuramamış
olmaları Türkiye’nin AB sürecinin bu kadar gecikmiş olmasının sebeplerinden
birisidir.
Şunun da
özellikle altını çizerek vurgulamak istiyorum: Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin harcamalarıyla ilgili bazı organik bağlar olduğunu iddia etti.
Bütün harcamalarımız 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır.
Ellerinde bir iddia var da bunu bizimle paylaşmıyorlarsa, yargıya
götürmüyorlarsa onların vatan sevgisinden ben şüphe duyarım.
2009 yılında
çıkarılan yeni kanunla üst kadrolarda temizlik yapıldığı iddiasında
bulunmuştur. Arkadaşlar, bu teşkilat yasamız çıktığında 4 genel sekreter
yardımcılığının 3 adedi zaten boştu ve yeni birçok başkanlıklar kuruldu.
Yapılan atamalarda yeni oluşturulan 15 başkanlığın 13’ü hâlihazırda Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği personeli içerisinden görevli arkadaşlarımızın
atanmasıyla gerçekleşti. Yani dışarıdan herhangi bir kişinin de geldiği iddia
edilemez. Bazı kadrolara da diğer kamu kurumlarımızda Avrupa Birliği konusunda
çalışan, DPT gibi, Hazine Müsteşarlığı gibi, Dış Ticaret gibi kurumlarımızda bu
konulara bakan uzman, yetişmiş arkadaşlarımızın atanması gerçekleştirildi.
Hâlen elemanı olmayan başkanlıklarımızın olduğunu iddia etti. Tamamen yanlış.
Kim bu bilgileri veriyorsa Sayın Çakır’a gerçekten kendisini makaraya almış
demektir.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Hepsini anlatacağız size.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yeni alınan uzman yardımcılarını kimin yetiştirdiği
belli değil iddiasında bulundu. Bakın, bütün devlet memurları gibi bizim
personelimiz de TODAİE tarafından yönetiliyor. Ayrıca birim başkanlarımız her
birim için ayrıcalıklı eğitim programları oluşturdu.
“Brüksel’e neden
temsilci atıyorsunuz?” dedi. Avrupa Birliğinin merkezi olan Brüksel’de, Avrupa
Birliği daimî temsilcimiz olan büyükelçimizin emrinde çalışacak 3 arkadaşımızı
görevlendirmiş olmamız Sayın Muhalefet Milletvekilimizi bu kadar rahatsız
etmiş. Hâlbuki biz Meclisimizin bize verdiği 7 kadronun şu an itibarıyla sadece
3’ünü kullanmış bulunmaktayız. Arkadaşlarımızın oraya adaptasyonundan sonra
yeni yetişen uzman yardımcılarımızdan onlara takviye vereceğiz. Dışişleri
Bakanlığımızın oradaki yetkililerinin dışında diğer kurumlarımızın da, Dış
Ticaret Müsteşarlığımızın da, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın da, Gümrük Müsteşarlığımızın da
orada elemanları vardır. Hepsi büyük bir ahenk içerisinde çalışmaktadır.
Kendileri “Çeviri
Eşgüdüm Başkanlığı ne iş yapar?” diye sordu. Arkadaşlar, yarın
milletvekillerimizin kutularında Çeviri Eşgüdüm Başkanlığımızın, 9 Kasım günü
yayınlanan İlerleme Raporu’nu aynı gece tercüme ederek -200 sayfanın üzerinde
bir metinden bahsediyoruz- web sayfamıza…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun, iki
dakika süre veriyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - …koydukları metin daha sonra kitaplaştırılmıştır,
bütün milletvekillerimizin de posta kutularına dağıtılmıştır. Yarın
danışmanlarınız onları eminim posta kutularından alacak, sizlere sunacaklardır.
Bugün Reform
İzleme Grubu toplantısı yapıldı. Dört bakanlığın katkısıyla, katılımıyla
yapılan bir toplantı. Toplantı bittikten bir saat sonra Reform İzleme Grubu
kararları tercüme edilmişti ve Avrupa’daki bütün önemli aktörlere, komisyonda
çalışan üye ülkelerin önemli makamlarında çalışan herkese e-mail yoluyla
dağıtıldı. Bu kadar hızlı çalışan, bu kadar aktif çalışan arkadaşlarıma “Ne iş
yaparlar?” diye soru sorması, hele hele AB Uyum
Komisyonu gibi, KPK gibi komisyonlarda çalışmış bir milletvekilimize gerçekten
yakışmıyor. 120 bin sayfalık Avrupa Birliği müktesebatını çevirmek
durumundayız.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Çok geç Sayın Bakan. Biz başka kurumlardan önceden alıyoruz, sizden
değil.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu arkadaşlarımız bu görevleri de yerine
getirmektedir.
Şimdi, İlerleme
Raporu’yla ilgili olarak birçok burada sözler sarf edildi. Biz “İlerleme Raporu
mükemmeldir.” demedik ama geçmişteki ilerleme raporlarıyla karşılaştırıldığı
zaman “Bu seneki rapor her senekinden daha olumludur.” dedik. Geçmişte,
maalesef, bazı iktidarlar döneminde faili meçhul cinayetlerin listeleri yayınlanırdı,
işkence gören siyasilerin, yazarların, aydınların listesi yayınlanırdı. Çok
şükür, son yıllarda ilerleme raporlarında yüzümüzü kızartacak böyle ayıp
listeler artık yok, daha teknik konular var ama İlerleme Raporu’nda başka bir
şey daha var: 33 faslın 13’ü açılmış bulunmaktadır, biraz evvel söz alan
milletvekillerimizin de söylediği gibi. Geri kalan 20 faslın 17’sinde siyasi
engel varken İlerleme Raporu 33 faslın 33’ünde de Türkiye’nin son bir yıl
içerisinde ilerleme kaydettiğini teslim etmektedir. Yani
Avrupa’nın önümüze koyduğu bütün çifte standartlara, engellere, siyasi ayak
oyunlarına rağmen biz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin koordinasyonunda
bütün kamu kurumlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla, iktidarıyla
muhalefetiyle el ele vererek 33 faslın 33’ünde de ilerleme kaydedebildiysek ve
bunu da Avrupa Birliğine itiraf ettirebildiysek o raporda olumlu görülecek bir
şeyler de vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen... Teşekkür için açıyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Selamlama yapacağım.
Vize konusuna
değindi Sayın Öymen.
Arkadaşlar, vize
konusu aynı Berlin Duvarı gibidir. Bugün Paraguay’ın, Uruguay’ın vatandaşları
AB üyesi ülkelere vizesiz girebiliyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları da
eninde sonunda girecektir. Berlin Duvarı nasıl yıkıldıysa vize duvarı da aynı
şekilde yıkılacaktır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hikâye, hikâye.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu...
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu konuda hep
beraber elimizden gelen çalışmayı yapıyoruz.
Şimdi, burada,
son dönemlerde olan çalışmalarla ilgili de ben bilgi verecektim ama vaktinizi
almak istemiyorum. Eğer soru gelirse soru-cevap kısmında da yine veririm.
Ben bütçemizin
ülkemize, milletimize, AB sürecimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisinden 2 defa bahsederek ve “Avrupa
Birliği Cumhuriyet Halk Partisine emanet edilseydi daha çok beklerdik.” diyerek
açıkça Cumhuriyet Halk Partisine sataşmıştır. O konuda kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben parti meclis tutanağını okudum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Dedin, dedin. Niye inkâr ediyorsun!
BAŞKAN – Sayın Anadol, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, üç dakika süre
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp ya! Yakışıyor mu sizin gibi Bakana!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen.
İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince buyurun.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
Eğer Sayın Bakan
konuşmasının başında gecenin bu saatinde polemik
yapmak amacıyla değil elindeki metni okusaydı saygıyla dinliyorduk yerimizden
ve bir bakanın görevini yapmasına memnuniyetle tanık olarak oturum bittikten
sonra Meclisten ayrılacaktık ama konuşmasının başında özellikle hem de
Cumhuriyet Halk Partisi parti meclisinin 1970’te yayınladığı bir bildiriyi
okuyarak polemik başlattı.
Bir: Cumhuriyet
Halk Partisi 2002’de Meclise girdiğinden bu yana Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekilleriyle beraber, bağımsız milletvekilleriyle beraber, grubu olmayan
milletvekilleriyle birlikte Avrupa Birliği uyum yasalarının bir tanesine
muhalefet etmemiş, aynı doğrultuda, Mecliste sizlerle beraber oy kullanmış bir
partidir. Bu bir.
İnkâr ediyorsa,
karşı oy kullandığımız yasayı göstersin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Gıda Güvenliği Yasası niye dört gün sürdü?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Cevap verme! Dinle ya! Dinlemesini bil!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – İki: Cumhuriyet Halk Partisine bu konuda haksızlık yapmaktadır
Sayın Bakan. Rahmetli Menderes’in ismini söylemiştir; doğrudur ama Ankara
Anlaşması’nda İsmet İnönü’nün de imzası vardır. Şimdi, bunlar bir tarafa. Biz,
1970’in de hesabını veririz, 38’in de veririz, 23’ün de veririz. Hatasıyla,
sevabıyla o dönem bize ait, 50 öncesi ve 50 sonrası.
Ama burada bakın
bir Meclis tutanağı okuyacağım. Refah Partisi Sözcüsü Kayseri Milletvekili
Abdullah Gül, 8 Mart 1995 tarihinde, Refah Partisi Grubu adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bir konuşma yapmış.
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Abdullah Bey yok burada.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Uzun bir konuşma. “Türkiye’nin Avrupa Birliğine giremeyeceği
kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir. Çünkü Avrupa Birliği bir Hristiyan birliğidir.” Görüntülü konuşma var Sayın Bakan.
Dinleteyim mi kendi sesinden? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Dinlet, dinlet.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi, 1970’in hesabını soracaksın, 1995’te Avrupa Birliğine Hristiyan kulübü diye hakaret edeceksin, ondan sonra biz
bunları dile getirince rahatsız olacaksınız. Taliban’ın önünde, Hikmetyar’ın önünde resim çektirenler, Cumhuriyet Halk
Partisini sorgulayamazlar.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ne alakası var şimdi?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Videolu görüntü, videolu. Kendi sesinden. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde şahsı adına aleyhte söz isteyen
Hüseyin Mert, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Mert.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kendi sesinden… Kendi sesinden…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Parti meclisine girersen...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen orada da cahilsin! Grup başkan vekili parti meclisine aday olmaz.
Orada da cahilsin!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yakışıyor mu ya! Bir de gülüyorsunuz ya!
BAŞKAN – Sayın Anadol...
Bir saniye Sayın
Mert, süreyi yeniden başlatayım.
Sayın Mert,
buyurun.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen...
HÜSEYİN MERT
(Devamla) – Bütçe kanunu görüşüyoruz. Bütçe kanunları iktidarların yönetim
politikalarının şüphesiz en detaylı bir göstergesidir. Bizler de bu politikalar
için gereken, yediden yetmişe hepimizin ödediği vergilerden oluşan kamusal ve
parasal gücün sınırlarını belirlemeye çalışıyoruz burada. Hükûmet,
bu bütçeyle üreten, ürettiğini hakça paylaşan, refah ve huzur içerisinde
yaşayan bir toplumu oluşturacağını iddia etmekte. İki gündür Hükûmet sözcülerini burada dinliyoruz; Türkiye'nin ne kadar
geliştiğini, İktidarın başarılarını, millî gelirin nerelerden nerelere
geldiğini anlatıyorlar, dinliyoruz. İnsanlarımızın refahının ne kadar çok
arttığını duyamayanlar için anlatılanlara benim de bir katkım olsun istiyorum.
“Duyamayanlar” diyorum çünkü tüm dünyada refah artışı hissedilebilir,
yaşanabilir, ölçülebilir bir olgudur hepimizin bildiği gibi. Ancak Türkiye’de
refah artışı duyarak, okuyarak ve Resmî Gazete aracılığıyla gerçekleşiyor.
Bakın, 25 Kasım
2010 tarihli Resmî Gazete’de, DPT Müsteşarlığının 2010 yılı için bir düzeltmesi
var, millî gelirin 13 bin Amerikan dolarından 15 bin küsur Amerikan dolarına
çıktığıyla ilgili. Bu hesaba göre -klasik bir hesaptır biliyorsunuz- 5 kişilik
bir ailenin ortalama yıllık gelirinin 120 bin Türk lirasından fazla olması
gerekir. Eğer bu gerçekten böyleyse Türkiye’de dağıtılan sosyal fonlara,
belediyeler tarafından dağıtılan erzaklara, yeşil kartlara, iftar çadırlarına,
bunların hiçbir tanesine gerek zaten kalmamıştır, bir daha bu yardımların
yapılmasına hiç gerek yoktur. Ama bu gereksinimler devam ediyorsa, birileri
bizimle gerçekten çok fena dalga geçiyor demektir.
Peki, üçüncü bir
şık yok mu? Var. Nedir? Gerçekten insanlarımızın bu yardımlara ihtiyacı var ama
aynı zamanda ülkenin refahı da artıyor. O zaman çok daha vahim bir durum
ortada. Millî gelirin dağılımında çok büyük bir bozukluk, bir adaletsizlik var
demektir. İşte bu adaletsizliği ortadan kaldıracak olan kurum Türkiye Büyük
Millet Meclisidir ve bunun da teminatı bütçe kanunu tasarısıdır. Yani bu
bütçenin gelir dağılımındaki bu bozukluğu ve adaletsizliği giderecek
politikalar içeriyor olması gerekir. Peki, size göre bu bütçe üreten ve
ürettiğini hakça paylaşan bir Türkiye bütçesi midir?
İki tane örnek
vermek istiyorum bütçenin içerisinden. Bütçede ithalat geçen yıla göre yüzde
13’lük bir artış gösterecektir, bu öngörülüyor. Bunun anlamı şudur: 2011
yılında ara malları ithal ederek, mamul malı ithal ederek kendi üreticimizi
biraz daha karanlığa, biraz daha batağa sürükleyeceğiz. Yaşadığımız ithalat ve
tüketim çılgınlığını biraz daha körükleyeceğiz.
İkinci olarak,
ithalat artışına bağlı olarak dış ticaret açığının artacağı yani cari işlemler
dengesinin de buna bağlı olarak 42 milyar dolar artacağı öngörülüyor. Bunun da
anlamı şudur: Türkiye gittikçe bozulan cari işlemler dengesi yani cari açığı
nedeniyle önümüzdeki yıl da Amerika’nın, Yunanistan’ın emeklilerine fonlar
aracılığıyla çok ciddi katkılarda bulunacaktır.
Değerli
milletvekilleri, cari açık ve cari açığı finanse eden sıcak para beton
direklerin içini kemiren pasa benzer. Siz “Sapasağlam bina ayakta duruyor.”
derken en ufak bir depremde hepimizin başına göçer bina.
Dün burada AKP
sözcüsü bir arkadaşım dedi ki: “Sıcak para iyi yönetilen ülkelere gelir.”
Bakalım öyle mi?
Ankara Ticaret Odası bir raporunda diyor ki: “Türkiye’de sıcak para çok arttı
ve bize ait olmayan bu para son sekiz yılda gelişmiş ülkelerde elli yüz yılda
elde edilemeyecek kadar çok büyük paralar kazandı.”
Demek ki sıcak
para iyi yönetilen ülkelere değil, aksine istihdamını, üretimini koruyamayan
ülkelere geliyor. Maalesef, Türkiye’nin bugün gelmiş olduğu nokta budur.
Türkiye üreticisi, istihdamı yok edilmeye çalışılan, ucuz tüketim mallarıyla
üreticisi ezilen, tüketicisinin de borçla keyif yaşadığı bir ithal malları
cenneti olmuştur.
Bütçede yalnızca
iki kalemde Hükûmetin üretime, üreticiye ve paylaşıma
bakış açısının ne olduğunu açıkça görüyoruz. Bu bütçe Türkiye’de geniş halk
kitlelerinin değil, parasıyla para kazanan, tüketen ve tüketim üzerinden para
kazanan bir Türkiye görüntüsünün bütçesidir.
Değerli
arkadaşlar, çok kısa bir zamanım kaldı ama Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle
ilgili çok kısa bir şey söylemek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Mert, buyurun.
HÜSEYİN MERT
(Devamla) - Her şeyden önce, Sayın Bakan biraz önce anlattı, evet, bir Alevi
açılımı yapıldı. Bunun sonuçlanacağına, çok iyi yerlere varacağına inanmıyorum
ama kendisinin büyük emeği geçmiştir. Emeğe saygı duyan bir
insan olarak, emeğe saygı duyan bir partinin üyesi olarak kendisine bu konuda
teşekkür ediyorum ama bir soru sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu ülkede
yaşayan, üreten, vergi veren, tüm vatandaşlık görevlerini yerine getiren ve
istekleri yalnızca anayasal haklarını kullanarak özgürce inançlarını yaşamak
olan Alevi ve Bektaşi insanlarımız Diyanet İşleri Başkanlığı için önerilen 3
milyarlık bütçeden ne kadarlık bir payın kendilerine
hizmet olarak geri döneceğini beklemelidirler? Bu bütçenin kendilerine
de ait olduğunu düşünmelerini sağlayacak ne yapmayı düşünüyorsunuz, lütfen burada
açıklarsanız çok sevineceğim.
Bir de biraz önce
kendisi söyledi “Yaşayan Dünya Dinleri” diye gerçekten çok kapsamlı, çok güzel
bir kitap çıkarmış Diyanet İşleri, bu, biraz önce saydığımız, söylediğimiz
bütçelerle. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılmış yaklaşık 600
sayfalık bir kitap, bunun 75 sayfası İslam’a ayrılmış. Bu 75 sayfada Alevilikle
ilgili 20; 10; 1; kaç sayfa istersiniz? Bir paragraf ya da bir cümle ya da
indekste bir tek kelime Alevilik geçmiyor. Yani bir toplum bu kadar mı yok sayılır
Sayın Bakanım? Lütfen bunu en kısa sürede, bu konuyla ilgili eğitecek şekilde,
okullarımızda öğrencilerimizin eğitileceği şekilde bir kitapçık hâline
getirirseniz çok çok sevinirim. Hiç olmazsa bundan
sonra spikerlerimiz, sunucularımız, insanlarımızdan defalarca, tekrar tekrar özür dilemek zorunda kalmazlar diyorum.
2011 yılı
bütçemizin hepimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mert.
Sayın
milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Babacan’a
sorularım. Sayın Bakan, enerjide dışa bağımlı bir ülke olduğumuzu söylediniz.
Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı’nı neden engellediğinizi açıklayabilir
misiniz?
2) Türkiye'de
yabancı bankaların bankacılık sektöründeki payı nedir? Bunu AB ülkeleriyle
kıyaslayabilir misiniz?
3) Edirne
ilimizde yabancı bankalardan kredi kullanıp borcunu ödeyemediği için arazisine
el konulmuş kaç çiftçi vardır? Kaç dekar arazi haczedilmiştir?
Sayın Faruk
Çelik’e bir sorum var. Geçtiğimiz aylarda Roman Çalıştayı
yaptınız. Bu çalıştay sonunda Roman vatandaşlarımıza
ne vadediyorsunuz? İş mi, aş mı, barınma mı, eğitim
mi, yoksa yine seçimlerde bu vatandaşlarımızın oylarını çantada keklik gibi mi
görüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen yılın ekiminde 332 milyon fazla veren cari işlemler hesabı, bu yıl
aynı ayda 3 milyar 677 milyon dolar açık verdi. On aylık cari açık 35 milyar
723 milyon dolara ulaştı. Sayın Bakan, cari açık tehlikesi var mıdır? Hesaplama
yöntemi değiştirilerek cari açık tehlikesi ortadan kaldırılabilir mi? Dünyada
borçlanma faizi yüzde sıfır ve 1’lerdeyken ülkemizde yüzde 7 olması yüksek
değil midir? Sıcak para tehlike oluşturmakta mıdır? Önlem almayı düşünüyor
musunuz? Satın alma paritesini değiştirerek bir gecede
2.354 dolar zenginleştiğimize göre hesaplama yöntemleri değiştirilerek bu
tehlikelerden kurtulunabilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın ilgili
bakana üç sorum var:
1) 4/C
uygulamasıyla ilgili başka kurumlara atanmayan Tekel işçisi kalmış mıdır? Varsa
sayısı ne kadardır? Kaç kişinin de nakli gerçekleşmiştir?
2) Yüksek oranda
sigara kaçakçılığı yapıldığı bilinmektedir ve büyük ölçüde bu kaçakçılığı PKK
yapmaktadır. Bu bağlamda terör örgütünün finansına da yardım sağlayan
kaçakçılığın mali boyutunu ne kadar tahmin ediyorsunuz?
3) Ülkemiz ne
kadar ve ne tip tütün ithal etmektedir ve buna ne kadar döviz ödenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
57’nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanunu’nun
çıkarılması, BDDK’nın kurulması, kamu ve özel
bankaların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankasının bağımsız hâle
getirilmesinin küresel krizden bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı
olmuş mudur? 3 Kasım 2002’den bu yana Fon’a devredilen bankaların ve bankaların
varlıklarının isim ya da diğer haklarının satışından ne kadar gelir elde
edilmiştir?
3 Kasım 2002’den
bu yana yapılan özelleştirmelerden hazinemiz ne kadar gelir elde etmiştir?
Bu soruların
cevabını istiyorum yalnız Sayın Bakan çünkü bundan önceki sorularımızda, cevap
vermiyorsunuz, yazılı vereceğim diyorsunuz, bugüne kadar hiçbir yazılı
cevabınızı da alamadık.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankaların
sermayelerindeki yerli sermaye, kamu sermayesi ve yabancı sermaye oranları
nelerdir?
2) Daha önce
halka arzı gündeme gelen Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
özelleştirilmesindeki süreç hangi aşamadadır?
3) Kuruluş amacı
çiftçilere destek olan ve adını da ziraatçılardan alan Ziraat Bankasının 2009
yılında elde ettiği kurum kazancını yani kurumlar vergisi rekortmeni olmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Bakan, ticari amaç olmaksızın kişi başı 50 kilogram sarmalık
kıyılmış tütün taşıma serbestisi konusunda şikâyetler
bulunmaktadır. Bu konuda yeni bir düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?
Tütün Üst Kurulu
Adıyaman’a tütüne ilişkin bir rapor hazırlamak için gitti. Bu rapor ne zaman
yayımlanacaktır? Bu Kurul size bilgi sundu mu? Sunmuşsa açık bilgi verir
misiniz?
Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Hükûmetiniz cemevleri
konusunda kesin ve net olarak ne düşünüyor? Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi
köylerine yaptığı camileri kapatmayı düşünüyor mu yahut da bu camileri cemevine çevirmeyi düşünüyor mu?
Diyanet Vakfı
Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde midir? Diyanet Vakfını kim teftiş ediyor?
Son sorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı yurt dışına her yıl ne kadar personel göndermektedir
ve bu, devlete ne kadara mal olmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Anayasa’mızın 130’uncu maddesinde “…kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile
vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim
kurumları kurulabilir.” denmektedir. Vakıflara kazanç amacına yönelik olmamak
şartı getirilmişken, yükseköğretimden devlet olarak katma değer vergisi alarak
kazanç elde etmeyi nasıl açıklarsınız? Bu konuda Hazinenin görüşü nedir?
İkinci sorum
Sayın Çelik’e: 2 Kasım 1943 Karaçay-Malkar Türkleri, 18 Mayıs 1944 Kırım
Türkleri, 14-16 Kasım 1944 Ahıska Türkleri ve diğer
Kafkas halkları Stalin canisinin emriyle tamamen yok edilmeye yönelindiği sürgün ve soykırım günlerini unutmuyor ve unutulmasını
da istemiyorlar. Kırım’da, Kafkaslarda yaşayan Türklerin bu acı günlerinin
unutulmamasına yönelik bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, çok sıcak ve olumlu bir şekilde yapılan
bütçe görüşmelerinde Sayın Egemen Bağış’ın bir bakan olgunluğuna yakışmayan
davranışları nedeniyle bir bakan olarak kendisini muhatap almayacağım ve soru
sorma hakkımdan vazgeçiyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu lütfen… Lütfen Sayın Aslanoğlu…
Sayın Yeni… Sayın
Yeni…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Çanak, çanak… Yok, geçin onu.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
kredi kartları faizleri reel faizlerin çok üzerindedir. Faizleri düşürmeyi
düşünüyor musunuz? İktidarınız döneminde batağa giren kart sayısı ne kadardır?
İkinci sorum:
Vekil imamlara kadro verildi. Sözleşmeli imamlara da vermeyi düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum da:
Özel banka ve finans kurumlarından kaç tanesi yabancılara aittir? Bunların
toplam bankacılık içerisindeki oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sorum Sayın
Bağış’a.
1) Özel
kaleminizde çalışmakta olan bir elemanın, Avrupa Birliği genel sekreterlerini
ağırlama hizmetlerini yapan firmanın ortağının eşi olduğu iddia edilmektedir.
2) Özel Kalem
Müdürlüğünüzü yapmış olan danışmanınızın da bu firmaya ortak olduğu iddia
edilmektedir.
3) İstanbul
Ortaköy’de Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine ait olan ve ancak teşkilat
kanununda yeri olmayan ofisi ve personeli, siyasi, özel amaçlarla kullandığınız
iddia edilmektedir. Bunlar doğru mudur?
Diğer taraftan
“Fasılları açmak değil, zihinleri açmak önemlidir.” dediniz. “Müslüman
Türkiye’yi AB’den uzak tutmak gerekir.” diyen Papanın zihnini nasıl açmayı
düşünüyorsunuz?
Son olarak da:
Net bir biçimde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine gireceğine inanıyor musunuz? Net
olarak hangi tarihte alacaklarını düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım Sayın
Babacan’a:
1) İhlas Finans ve izinsiz halka arz yoluyla yurt içi ve yurt
dışından çok sayıda vatandaşımızın mağduriyetine yol açan sözde İslami
holdinglerle ilgili olarak Hükûmetinizce sekiz yıldır
hiçbir adım atılmamasının gerekçeleri nelerdir? İhlaszede
ve holdingzede vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır?
2011 yılında bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
2) Ülkemizde
yaşanan ekonomik kriz nedeniyle son iki yılda iş yerini kapatan ve borcunu
ödemediği gerekçesiyle hacizlik olmuş ya da cezaevine girmiş vatandaşlarımızın
sayısı ne kadardır?
Son sorum da:
Yenilenebilir enerji kaynakları teşvikini öngören kanun teklifini doğal gaz ve
petrol lobisinin etkisiyle sizin engellediğiniz konusunda basına da yansıyan
iddialar ne derece doğrudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakan, bugün ülkemizde faaliyette bulunan özel ve resmî
bankalar, finans kurumlarının toplam sayısı nedir? Bu toplam sayı içinde
yabancı bankaların ve yabancıların sahip olduklarının oranı nedir?
Ziraat ve Halk
Bankasını özelleştirecek misiniz? Özelleştireceksiniz ne zaman özelleştirmeyi
planlıyorsunuz? Özelleştirme yönteminiz ne şekilde olacaktır? Halka arz,
belirli bir bölümünün satışı mı veya doğrudan yerli-yabancı ayırt etmeden en
fazla parayı verene mi satacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum Sayın
Bakana:
TİKA 1992 yılında
kurulan bir kuruluştur, kuruluş amacı da Türk dünyasıyla ilgili ilişkilerin
geliştirilmesidir. Acaba bizim bilmediğimiz başka bir tarihte kuruluş amacı
değiştirilmiş midir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Bir diğer konu
da: Bakınız, şu anda, Türk dünyasında çok ciddi manada yardım yapılması gereken
konular vardır, mesela Ahıska Türkleri konusu. Ahıska Türklerine işte ev verip arsa alınması noktasında
bir çalışma yapılması beklenmektedir, TİKA bunu niye yapmamıştır? Azerbaycan’da
şu anda kaçkınlarla ilgili, 1 milyonun üzerinde insan orada perişan bir şekilde
yaşamaktadır, onlar da yardım beklemektedir. Yine Kerkük Türkleri de aynı
şekilde çok büyük sıkıntı içerisindedir. O tür, yani Türk dünyasıyla ilgili
işler bitmiş midir de Afrika Kıtası’ndaki çeşitli devletlere TİKA marifetiyle
yardım yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, yenilenebilir enerji kanun tasarısı şu anda Genel Kurulun
gündemindedir ve bu, devlet tarafından satın alım garantisi verilen fiyatlar makul
seviyelerde olduktan sonra Hükûmetimiz bu tasarıyı
desteklemektedir.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 2 defa geri çektiniz Sayın Bakan.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Geçen dönemden beri gündemde, bir türlü getiremediniz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Türkiye’de yabancı bankaların,
yabancı sermayenin kontrol ettiği bankaların oranının yüzde 15 olduğunu daha
önceki konuşmamda ifade etmiştim. Türkiye’de toplam kırk dokuz tane banka
faaliyet göstermektedir.
Türkiye’de, yine,
kredi kartlarına bakacak olursak stok olarak toplam 42 milyarlık bir kredi
kartı borcu vardır, takip oranı yüzde 8,93’tür. Kredi kartları üzerindeki faiz
oranı tüm kredi cinsleri içerisinde en yüksek faiz oranıdır, bu bütün dünyada,
bütün ülkelerde böyledir. Kredi kartı, aslında bir kredi kullanma aracı
değildir, bir harcama aracıdır. Bizim de vatandaşlarımıza sürekli olarak
tavsiyemiz, kredi kullanacaklarsa başka enstrümanlarla
bu kredi ihtiyaçlarını karşılamaları, kredi kartlarını sadece ve sadece bir
alışveriş kolaylığı olarak kullanmalarıdır.
İhlas Finansla ilgili
konu, tasfiye süreci Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız tarafından takip edilen bir
süreçtir. TMSF’nin 30 Eylül 2010 itibarıyla çözümleme
geliri 18,7 milyar dolara ulaşmıştır.
Türkiye'nin tütün
ithalatı 2009 yılında 77.266 ton, ödenen rakam 388 milyon 550 bin dolardır.
Özelleştirme
geliri Hükûmetimiz döneminde, daha doğrusu
özelleştirme uygulaması, 33 milyar dolar rakamına ulaşmıştır.
4/C’yle ilgili bir soru vardı. O konuyla ilgili, ilgili
kurumlarımızdan veri alarak ancak bu soruyu cevaplamamız mümkün.
Yine, kamu
bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili politikamız açıktır. Halk Bankasının
halka açık kısmının çoğaltılması ve Ziraat Bankasının halka ilk arzı
gündemimizdedir. Zamanlamasıyla ilgili herhangi bir karar verilmemiştir. Ziraat
Bankasının kârı ağırlıklı olarak verim artışından kaynaklanmaktadır ve kredi tahsilatındaki yüksek orandan kaynaklanmaktadır. Batak kredi
oranı Ziraat Bankasında sadece ve sadece yüzde 2’ye inmiştir. Ziraat Bankasının
2002’deki genel gideriyle 2009 genel gideri, aşağı yukarı Türk lirası olarak
aynıdır, büyük bir tasarruf söz konusudur ve ciddi bir bankacılıkla bu kâr elde
edilmektedir. Ziraat Bankasının sürekli görev zararı yapıp Hazineden sürekli kaynak
emdiği dönemi de unutmamak lazımdır. Bugün Ziraat Bankası sürekli olarak
Hazineye kaynak aktaran bir kurum hâline gelmiştir.
Türkiye'nin
ödemeler dengesi ve cari açıkla ilgili konularını ben daha önceki konuşmamda da
dile getirdim. Cari açık oranına baktığımız zaman, bu sene itibarıyla yüzde
5’in üzerinde bir oran bekliyoruz ancak bunun finansmanıyla ilgili herhangi bir
sıkıntı şu an için söz konusu değildir.
Kaçak sigara
Türkiye’de var mıdır? Bunun olduğuna dair duyumlarımız var. Bununla ilgili kurumlarımız
tedbirlerini alıyor, mücadeleyi veriyor.
Yabancı sermayeli
bankaların çiftçilere kullandırdığı kredinin çok cüzi miktarlarda olduğunu BDDK
Başkanımızdan biraz önce öğrendim. Kesin rakam yanımızda olmamakla beraber,
ihmal edilebilir boyutta bir konu şu an için.
Sanırım, benimle
ilgili sorulara Sayın Başkanım, cevap vermiş durumdayım.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, bizim soru ne olacak?
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, cevap vermeyecek misiniz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ben de sizi muhatap almıyorum Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bu, Türk cumhuriyetleriyle ilgili…
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – …TİKA’nın kuruluş yasasında
gayet net bir düzenleme var. 1’inci maddede, başta Türkçe konuşan…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkan, sorularımıza cevap vermedi. “Yazılı cevap vereceğim.”
de demiyor. Olur mu böyle bir şey!
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, Sayın Bakanın kendi meselesi, bilemem yani. Ben Sayın Bakana “Cevap
verin.” diyemem, öyle bir yetkim yok, Sayın Bakanın kendi meselesi.
Buyurun Sayın
Bakan.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Nasıl “Cevap verin.” diyemezsiniz?
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sizin aracılığınızla sorduk Sayın
Bakan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Milletvekiline saygısızlık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sizin aracılığınızla soruyoruz.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Sizin aracılığınızla soruyoruz, niye soruyoruz yani.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sizin aracılığınızla soruyoruz.
Bizi muhatap almıyorsunuz!
BAŞKAN – Anladım
da sayın milletvekilleri, biz sizin sorduğunuz soruları iletiyoruz. (MHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Devam edin, süre işliyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Verdiği
cevapları da geri döndürüyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, süre işliyor, süre.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun lütfen.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Milletvekiline saygısızlık!
BAŞKAN – Sayın
Çelik…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hayır, sözlü istiyorum ben, yazılı vermiyorlar.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Milletvekilinin muhatap alınmadığı
bir ortamda Başkanlık ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, bürokratlarınız burada, hepsi dışarıda, size o cevabı
getirirler.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Not almayı yetiştirememiş
olabilirim. Tekrar sorun. (MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Öyle derseniz oldu o zaman, sorun yok.
BAŞKAN – Sayın Çelik…
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, Türk cumhuriyetleriyle ilgili TİKA’nın kurulduğu, diğer bölgelere yardım yapılamayacağı
şeklinde ısrarla bir vurgu yapılıyor. Kuruluş amacında gayet net: “Başta Türkçe
konuşan ülke ve topluluklar olmak üzere, kalkınma yolundaki komşularımız ve
diğer ülke ve topluluklara ekonomik ve ticari, kültürel, eğitim alanlarında
kalkınma yardımı yapmak üzere…” diye 1’inci maddede bu genelleme vardır. Bunu
dikkate alarak dış politikamızdaki gelişen şartları da vizyonu
da dikkate almanızı istiyorum. Yani dış politikada Türkiye 2000’li noktalarda
değil, 1990’lı noktalarda değil. Dolayısıyla, madem dış politikanın enstrümanı -önemli bir enstrümanıdır- o hâlde dış politikaya
paralel bu hizmetleri görecektir.
Türk
cumhuriyetleriyle ilgili, Kırgızistan’daki son olaylarla ilgili zarar gören
yirmi üç ev, Ahıskalılara yapılmış ve onarılmıştır.
Ayrıca, Irak’taki Türklerle ilgili Telafer’de bir
üniversite kurulması çalışması şu anda devam ediyor. Karabağ Savaşı
mağdurlarıyla ilgili yardımlar sürekli devam etmektedir. Biliyorsunuz, orada
koordinatörlüğümüz var ve o hizmetlerini sürdürüyor.
Bir diğer konu: Ahıskalılarla ilgili, bildiğiniz gibi, özel bir yasa
çıkardık biz bu Parlamentoda.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Yapılan bir şey yok.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, 30 binin üzerinde Ahıskalı,
vatandaş oldu. Yani dünyada Türk kavimleri içerisinde, Türk topluluklar
içerisinde en mağdur kesim ve yersiz yurtsuz insanlar bunlar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bitmedi sorunları Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bakınız, Sayın Milletvekilim, bunların vatandaş
olmalarıyla ilgili müstakil bir yasa çıkardık ve vatandaş olmalarını sağladık.
İkinci olay nedir? Ülkelerine, ana yurtlarına geri dönüşleriyle ilgili
Gürcistan’la olan temaslarımız ve Türkiye'nin ağırlığı da hissettirilerek bir
yıl tekrar müracaat süresi uzatılmıştır. Bu dönüşler bu süre içerisinde
gerçekleştirilince, gerekli altyapı çalışmaları, gerekli destekler, ekonomik
destekler de verilecektir.
Yani şimdi,
burada, TİKA’nın bu bölgelerde, sorumluluk
alanlarında yaptığı, gerek soydaşlarımıza, akrabalarımıza ve dünya insanına
yaptığı hizmetleri tek tek anlatmak, inanın, bir
soru-cevap ilişkisi içerisinde olacak hadise değil ama bu soru çerçevesinde
ancak bu kadar cevap verebiliyorum.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yazılı verebilirsiniz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yazılı da verebiliriz.
Diğer konu:
Diyanet Vakfıyla ilgili bir soru var, kim tarafından denetlendiği şeklinde
soruluyor. Teftiş ve Rehberlik Başkanlığı elemanları tarafından denetleniyor.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmektedir.
Vakıflar mevzuatına tabi olduğunu burada ifade edelim.
İşte, “Yaşayan
Dünya Dinleri” ile ilgili bir soru geldi, deniyor ki: “Burada neden İslam’la
ilgili yetmiş sayfalık bölüm var da diğer yorumlarla ilgili bilgi yok?”
Değerli
arkadaşlar, bu, yaşayan dinlerle ilgili bir kitap. “İslam” bölümü var ama
ayrıca, bizim, bildiğiniz gibi, az önce ifade ettiğim, Alevi klasiklerini ve
ehlibeytin sevgisini içeren müstakil de yayınlarımız gerçekleştirilmektedir.
Sözleşmeli din
görevlilerinin, imam hatiplerin kadroya geçirilmesiyle ilgili, bunun şu anda
bir çalışması içerisinde olmadığımızı ifade etmek istiyorum.
Roman
vatandaşlarımız ilgili: Geneli itibarıyla Roman vatandaşlarımızın da çalıştayda bizden talep ettikleri, sağlıklı bir çevrede
yaşamak. Hükûmet olarak -siz de muhalefet
milletvekillerisiniz- bütün milletvekillerine buradan sesleniyorum: Arazi
temini gerçekleştiğinde, Toplu Konut
İdaresi… Türkiye'nin dört bir tarafında Roman vatandaşlarımızın sağlıklı bir
çevrede yaşamaları, daha sonrasında da entegre olmaları, sağlıklı ortamda
eğitim almalarını sağlama konusunda seferber olmuş durumdayız ve şu anda 8 bin
konutun bir kısmı bitme, bir kısmı inşa, bir kısmı proje, bir kısmı da yer teslimi
şeklinde şu anda 8 bin konut çerçevesinde çalışma hızla devam ediyor. Bunun 18
bin olması, 28 bin olması konusunda da kapıların açık olduğunu ifade ediyorum.
Yeter ki yer temini konusunda illerde gerekli çalışmayı sizlerin de katkısıyla
gerçekleştirebilsek diyorum.
Bu Alevilik
konusu bizim ciddi bir şekilde çalıştığımız bir konudur. Bu konularla ilgili
çok böyle yüzeysel, bu kadar derinliği olan bir konunun yüzeysel bir şekilde
bir soru-cevap şeklinde ele alınmasını ben doğru bulmuyorum. Her platformda,
herkesle, her zeminde bunu konuşup sağlıklı bir şekilde çözüme
kavuşturulmasından yana bir irade ortaya koymuşuz. Yine de bunu konuşacağız.
Hiçbir yerde kesinlikle Diyanetin böyle bir cami yapma diye bir projesi yoktur.
Olağanüstü şartlarda Türkiye’de bu uygulamalar olmuştur. Şu anda böyle bir şey,
örneği gösteremezsiniz diyorum, varsa…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Cemevleri…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Diyanet zaten cami filan yapmamaktadır. Vatandaşın yapmış
olduğu bu hizmetleri de karıştırmayın diyorum. Tekrar ediyorum: Bunları bir
siyasi istismar konusu yapmadan, çözüme endeksli bir noktada olaya bakmamızın
doğru olacağına inanıyorum. Bu işi soru-cevap, bu işi yüzeysel bir şekilde,
hassasiyetleri dikkate almadan konuşursanız inanın her defasında bizim
vereceğimiz cevap var ve o cevabın da kolay kolay
altından kalkılamaz diyorum. Önemli bir konudur, dayanışma içerisinde çözelim
diyorum, her defasında söz verildiğinde bunu söylüyorum.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Çalışma sonunda ne yaptınız? Sonuç nedir?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, ben de teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben de teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de, bir soru sorulmuştu, ona cevap
verebilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. Lütfen kısa olsun.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi Sayın İnan, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğindeki bazı hizmet veren firmalarla özel kalemde çalışan herhangi
birinin veya eşinin bağı olup olmadığıyla ilgili bir soru sordu. Bende böyle
bir bilgi yok, eğer sizde varsa lütfen onu bana verin, hemen soruşturmayı
başlatayım. Ama bizim bütün harcamalarımız diğer tüm kamu kurumlarında olduğu
gibi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır. Yapılan bütün
harcamalarımız Sayıştay denetiminden geçmektedir. Bilmediğimiz bir şey varsa
lütfen bize bilgi verin, hemen soruşturalım.
İstanbul’daki
ofisle ilgili bir soru sordunuz. İstanbul, Türkiye'nin
vitrini, yabancı konukların, özellikle devlet adamlarının en çok gelmekten
keyif duydukları bir şehir. Orada Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
bir binası olması konusunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ricamızı kırmadı,
bize bir bina tahsis etti. Orada hiçbir özel görüşme yapma ihtiyacım yok çünkü
özel görüşmelerimi yapabileceğim İstanbul’da kendi mekânlarım var ama orada
birçok AB üyesi ülkenin bakanlarını, büyükelçilerini ağırladım, bundan sonra da
ağırlamaya devam edeceğiz. Ayrıca, İstanbul bugün 2010 yılı Avrupa Kültür
Başkenti, 2012 yılı Avrupa Spor Başkenti. Bu kadar ilişkileri götürmek için de
orada zaten bir mekâna ihtiyacımız vardı.
Papa’nın zihniyle
ilgili de bir soru sordunuz. Zannediyorum siz son dönemde bu Teksas, Tommiks benzeri WikiLeaks belgelerine biraz fazla kaptırdınız. Onlarda
bizim basın biraz seçmece yayın yapıyor. Papa’ya atfedilen 2004’le ilgili bir kriptoda Türkiye’ye karşı olduğu, 2006’da ise Türkiye'nin
sürecine destek verdiğine dair birtakım belgeler çıktı medyada.
Bakın, ben, çok
açık ve net bir şey söyleyeyim: Türkiye'nin her faslı açılırken AB üyesi yirmi
yedi ülkenin onayıyla açılmaktadır yani biz müzakere tarihi alırken de
müzakereleri açarken de -birisi tanımadığımız bir ülke olmasına rağmen- yirmi
yedi ülkeyi ikna ederek, onların onay vererek, oy vererek fasıl açmasını
sağlamışız. Vatikan, o yirmi yedi ülkeden bir tanesi değil yani onların
zihninde ne var ne yok bilmiyorum, çok da bizi bağlamıyor.
Şunu da
söyleyeyim ama: Vatikan’ın Devlet Başkanı olan Papa, Avrupa Birliği üyesi
birçok ülkeden daha sert bir şekilde Mavi Marmara olayından sonra İsrail’i
kınamış bir devlet başkanıdır ama Türkiye'nin AB süreciyle ilgili Vatikan’ın
hiçbir yaptırımı yoktur.
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Onu göreceğiz…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, biraz önce sorular
sorularken bazı soruları -çok hızlı geldiği için sorular- not almayı atlamış
olabilirim ama arkadaşlarımızın hatırlattığı bir soru: “57’nci Hükûmet döneminde hani bir şey yapılmadı mı, bankacılıkla
ilgili herhangi bir adım atılmadı mı?” gibi bir soru vardı. Şimdi, bu döneme
şöyle bir bakacak olursak…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Öyle değil Sayın Bakan…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Soruyu tekrar sorsun…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Soruyu tekrar sorayım Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – 57’nci Hükûmet döneminde Bankalar
Kanunu’nun çıkarılması ve BDDK’nın kurulması, kamu ve
özel bankaların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankasının bağımsız hâle
getirilmesinin küresel krizde bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı olmuş
mudur?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz cevabınızı verin lütfen.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, bankacılıkla ilgili, 57’nci Hükûmet döneminde yirmi bir tane banka battı. Yine 57’nci Hükûmet döneminde gayrisafi yurt içi hasıla
262 milyar dolardan 215 milyar dolara düştü, Türkiye yüzde 18 fakirleşti.
57’nci Hükûmet döneminde dolar kuru 395 binden 1
milyon 646 bine çıktı, yüzde 316 değer kaybetti.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bunları dün Başbakan söyledi Sayın Bakan.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Bakan, soruya cevap değil ki bu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – TÜFE, o dönemde yüzde 300 enflasyon
oldu. Merkezî yönetimin borç stoku 28 milyardan 235 milyara çıktı.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Sayın Bakan, hangi bürokrat sana o cevabı verdi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, bu mu bunun cevabı ya!
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Türkiye’nin borcu yüzde 715 arttı,
bunlar 57’nci Hükûmet dönemi. Yüzde 700 borcu arttı
Türkiye’nin. İşte böyle bir dönem.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hangi soruya cevap verdiniz Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, soruya cevap verecek misiniz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Böyle bir dönemde yapısal reform
adına bazı adımlar atılmış olmasına rağmen bunların tümünü biz tekrar dönüp
düzeltmek zorunda kaldık. Uygulamanın tümü bizim çıkardığımız
Bankacılık Yasası’yla, bizim çıkardığımız Kredi Kartı Yasası’yla, bizim
çıkardığımız TMSF Yasası’yla, İmar Bankasının yıllarca bu kadar yolsuzluğa
bulaştıktan sonra 6,5 milyar doları vatandaştan toplayıp sadece 500 milyonunu
bilançosunda gösterdikten sonra kırk iki ay boyunca 57’nci Hükûmet
bunu sadece seyretmiş, bulamamış, bizim Hükûmetimizin
ilk üç dört ayında bu bulunmuş, ortaya çıkarılmış. Bankacılığın tablosu
57’nci Hükûmet döneminde budur.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, hiç yakışmadı, gerçekten yakışmadı. O makamda bir
soruya cevap veremeyecek kadar âcizsiniz. Dürüstçe
cevap verin, dürüstçe! (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri)
Oturmazsam ne
yapacaksınız? Gelin gösterin o zaman!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla,
ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Hazine
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.– Hazine Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 49.563.546.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 450.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 7.904.077.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum
Refahı Hizmetleri 966.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.381.820.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 59.815.893.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
68.619.381.373,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
63.635.416.400,83 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
4.983.964.972,17 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
6.542.105,00 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU
1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.819.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 131.181.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 140.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
05 Diğer Gelirler 140.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 140.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
99.021.530,07 |
- Toplam Ödenek |
: |
160.903.200,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
157.201.342,72 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
3.701.857,28 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Tahmini |
: |
140.000.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
153.764.561,37 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 39.971.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 6.393.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 41.804.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 88.168.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 63.160.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 15.008.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 78.168.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
64.923.448,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
58.094.361,45 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
6.829.086,55 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Tahmini |
: |
61.176.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
43.836.839,47 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.09 – TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.353.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 31.239.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 50.592.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetveli okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 46.541.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 4.051.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 50.592.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası
Düzenleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
49.689.154,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
47.631.628,96 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
2.057.525,04 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Tahmini |
: |
43.689.154,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
47.315.974,30 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 24.624.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 162.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.270.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 229.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 3.151.311.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 396.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.178.992.500
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
1.903.617.728,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.552.879.188,48 |
- Ödenek Üstü
Gider |
: |
668.503.853,65 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
19.242.393,17 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 77.416.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 213.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 77.629.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 100.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 77.529.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 77.629.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
60.857.517,72 |
- Bütçe Gideri |
: |
54.778.143,74 |
- Ödenek Üstü
Gider |
: |
1.753.462,16 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
4.801.973,72 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
3.030.862,42 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Bütçe Tahmini |
: |
52.898.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
56.813.566,43 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.51 - YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 18.460.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 200.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.660.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 18.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 18.592.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 50.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.660.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sektereliği 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.95– AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.– Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 29.943.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 400.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.343.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
|
(TL) |
|
|
|
|
- Toplam Ödenek |
: |
10.708.300,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
9.373.913,01 |
- Ödenek Üstü
Gider |
: |
21.518,19 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
1.355.905,18 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu,
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesapları ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 15 Aralık 2010 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.54