Normal 44161 2 24 2011-01-19T08:36:00Z 2011-01-19T08:36:00Z 168 96002 547216 TBMM 4560 1283 641935 12.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 84                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

30’uncu Birleşim

10 Aralık 2010 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İşletmesinin sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmelerine ve serbestçe toplantı yapmalarına ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinde aşırı yağış nedeniyle meydana gelen afete ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, ülkemizde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü koşullarda yaşam sürdürdüklerine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Edibe Sözen’in, insan haklarına ilişkin açıklaması

8.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığındaki personele baskı yapıldığına ilişkin açıklaması

9.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Çin Özerk Uygur Bölgesi’nde yaşayan Türklerin işkence gördüklerine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, milletvekillerinin üsluplarına ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

14.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair sözlerini geri aldığına ve ailesinden özür dilediğine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı dinlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/958)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 20 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi döneminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/959)

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 24 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)

 

 

5.- Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/401) (S. Sayısı: 374)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

4.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Gürültü ve kavga nedeniyle İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara vermek yerine, birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

 

X.- OYLAMALAR

1.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı kamu kurumlarına ait evrakların kargo şirketi ile gönderilmesine ve imha edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16673)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16735)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir siyasi parti ilçe başkanı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16814)

4.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Isparta-Yakaören köyünde yeraltından çıkan gaza ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16866)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulması kararlaştırılan nükleer güç santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16938)

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, akaryakıt dağıtımı yapan firmalar ve Niğde’deki petrol arama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16940)

7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer enerji santrali kurulmasına dair anlaşmadaki devretme hakkıyla ilgili hükme ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16941)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulacak nükleer santralde kullanılacak VVER-1200 tipi reaktörlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16942)

9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulacak nükleer enerji santralinde kullanılacak yakıt cihazlarının teminine ve proje şirketine tahsis edilecek araziye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16944)

10.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin binaları ile Diyanet Vakfının gayrimenkullerinin takas yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17082)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.05’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Iğdır Milletvekili Ali Güner, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne,

Niğde Milletvekili Mümin İnan, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.

 

Konya Milletvekili Ali Öztürk, Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma törenlerine;

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş,

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış,

Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna;

Gaziantep Milletvekili Akif Ekici, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne,

Düzce Milletvekili Celal Erbay, sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,

Ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklamalarına Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.

Niğde Milletvekili Mümin İnan, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/953),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/954),

İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesinin sonuçlarının araştırılması (10/955),

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/956),

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Başkanlıkça, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üzerinde şahısları adına söz almak isteyen üyelerin söz kayıt işlemlerine ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/83) ve (10/865) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 9/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu,

 

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine 9 Aralık 2010 tarihinde verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu,

Önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) birinci bölümünün 12’nci maddesine kadar kabul edildi.

 

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü kutlanacak” şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak” şeklinde düzelttiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in partisine,

Sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

 

10 Aralık 2010 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 22.56’da son verildi.

 

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

 

                Bayram ÖZÇELİK                                                                           Fatih METİN

                          Burdur                                                                                            Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

 

                                                                   Gülşen ORHAN

                                                                            Van

                                                                       Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                 No.:  42

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Aralık 2010 Cuma

Rapor

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/924) (S. Sayısı: 587) (Dağıtma tarihi: 10.12.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı dinlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2010)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 Milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/958) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 20 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesi döneminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/959) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2010)

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 24 Milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2010)  

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, 12 Eylül 1980 dönemine dair bazı istatistiki bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16187)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16188)

3.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, AİHM’nin Hrant Dink davasındaki kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16202)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tutuklu ve hükümlü hastaların durumlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16216)

5.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, siyasi parti propagandalarındaki sanal reklam uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16218)

6.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Diyarbakır’a yeni cezaevi yapılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16219)

7.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, hükümlü ve tutukluların ziyaret edilebilmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16220)

8.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir cezaevinde yaşandığı iddia edilen işkence ve kötü muameleye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16221)

9.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, eski bir il emniyet müdürünün kitabındaki iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16222)

10.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, KPSS Eğitim Bilimleri sınavının iptal edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16223)

11.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, yapılması planlanan Bucak Devlet Hastanesinin yatak kapasitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16303)

10 Aralık 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir’e aittir.

Sayın milletvekilleri, gerçekten büyük bir uğultu var. Bu konuda biraz hassas olursak iyi olur.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinize ve bana bu fırsatı sağlayan Sayın Başkana en içten teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin üzerinden tam altmış iki yıl geçmiş. Aradan geçen bu süre zarfında insan hakları ihlallerini engellemek, işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek için uluslararası bir yığın sözleşmeler imzalanmış. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi çeşitli kurumlar oluşturulmuş. Biz de Türkiye olarak bu sözleşmelere taraf olmuşuz ve bu sözleşmelerin altını imzalamışız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını iç hukukumuzun üstünde saymışız. Hukuki düzenlemeler açısından başkaca ülkelerle kıyasladığımızda aslında çok geri bir noktada değiliz ama bunların uygulanması noktasına baktığımızda, bugün ülkemizin içinde bulunduğu tablonun hiç de iç açıcı olmadığını hep birlikte görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerin gereği ya da uyum sağlamak adına yasa çıkarmak önemli değil, önemli olan, çıkarılan yasaların herkese adil ve eşit bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bunun için de öncelikle ülkeyi yönetenlerin insan hak ve özgürlüklerine, demokrasiye ve hukuk devletine yürekten inanmaları gerekiyor. Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde aleyhinde en çok dava açılan ülkelerin başında ne yazık ki Türkiye geliyor. Âdeta ülkeyi yarı açık bir cezaevine çevirdiniz. Herkesin telefonunun dinlendiği, kimin, yarın neyle suçlanacağı belli olmayan bir Türkiye yarattınız. Giderek bir korku imparatorluğu oluşturdunuz. Sayın Başbakanın bir polis ordusuyla geziyor olmasını ilk önce bir saltanat göstergesi gibi kabul ediyordum ama şimdi bakıyorum ki yarattığınız bu korku imparatorluğunun esiri hâline Sayın Başbakan da gelmiş vaziyette. Teslim aldığınız bütün kurumları suskun hâle getirdiniz, üniversiteler de bunların içerisinde. Geçen hafta üniversitede yapılan toplantılarda, rektörler içeride Sayın Başbakanın önünde kıyama dururken üniversite dışındaki öğrencilerin coplanması, biber gazına maruz kalmaları konusunda rektörlerden tek laf çıkmadı.

Sayın Bakan buradaysa ısrarla bir kere daha söylüyorum: Özel yetkili mahkemelere yerleştirdiğiniz tarikat ve cemaat üyesi kimi hâkim ve savcıların hazırladığı ve sadece ve sadece gizli tanık ve isimsiz ihbar mektuplarına dayalı açılan iddianameleri, açılan davaları, hukuk devletiyle uyuşturmak, bağdaştırmak mümkün mü?

Değerli arkadaşlarım, bugün, 45’in üzerinde gazeteci ve 120 binin üzerinde insan ceza ve tutukevinde. Bunların yüzde 60’ından fazlası tutuklu sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyor. Yasalarımız, sanığın yurt dışına kaçma ya da delilleri karartma ihtimali varsa ancak o zaman tutuklamanın bir son çare olduğunu söylemesine rağmen, bugün siz ne yapıyorsunuz? Sizi eleştiren, gözünüzün üzerinde kaşınız var diyen herkesi neredeyse bir kulp takıp doğruca Silivri toplama kampına gönderiyorsunuz. Bugün ülkenin namuslu gazetecileri, bilim adamları, sendikacıları, on sekiz-yirmi aydan bu tarafa neyle tutuklandıkları belli olmadan bu cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyorlar.

Mustafa Balbay bir kitap yazmış, bana ve herhâlde bütün milletvekillerimize gönderdi: “Silivri Toplama Kampı Zulümhane” diye. Bu kitabı bütün milletvekili arkadaşlarımızın okumasını önemle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelin bir empati yapalım: Şu içinde bulunduğumuz Genel Kurulun kapısını üstümüze kilitleseler -bırakın on sekiz ayı, on sekiz günü- “On sekiz saat bu Genel Kuruldan çıkmayacaksınız.” deseler kendinizi nasıl hissedersiniz? Televizyonlardan izlediğimiz öğrencilerin içerisinde kendi çocuklarınızın, kendi oğlunuzun ve kızınızın olduğunu düşünün, polisin öğrenciye karşı uyguladığı kötü muameleyi bir kere daha vicdanınızda çek edin diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, aradan altmış iki yıl geçmiş olmasına rağmen, insan hakları konusunda ülkemiz bugün -üzülerek söylüyorum- övünülecek bir noktada değil. Çok fazla söze gerek yok, Selçuklu Azamı Nizamülmülk’ün güzel bir sözü var, diyor ki: “Bir ülke belki küfür ile mamur olabilir ama zulüm ile asla.” Altmış iki yıl aradan sonra bugün ülkemizde hem küfür var hem zulüm var. Bu küfrün ve zulmün en kısa zamanda sona ereceği, gerçek anlamda demokrasiye ve insan haklarına kavuşacağımız günü umutla bekliyorum.

Polis karakollarında, cezaevlerinde özgürlüklerinden yoksun bırakılan tüm insanları saygıyla selamlıyor, yüce heyetinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Gündem dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a aittir.

Buyurun Sayın Birdal.

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Birleşmiş Milletlerce altmış iki yıl önce kabul edilen İnsan Hakları Bildirgesi’nin yıl dönümü nedeniyle Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, aslında öyle insan hakları günleri, evrensel kazanımların yıl dönümü kutlanır ama ne yazık ki ne dünyanın hâli açısından ne de Türkiye’de böyle bir İnsan Hakları Günü’nün sevincini ve kutlama heyecanını duyamıyoruz. Çünkü dünya ve Türkiye, insan hakları açısından yaralı. Ama şöyle bir fırsat sunuyor bu yıl dönümleri bize: Yüzleşme. Gerçekten, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 30 madde. 28 maddesi bu hak ve özgürlükleri kullanacak olanlara kişisel, siyasal haklar ve özgürlükler, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklar ve özgürlükler, diğer 2 maddesi de bu hakları ve özgürlükleri kullanacaklara ve düzenleyeceklere getirilen yükümlülükler.

Şimdi, ne yazık ki ne dünya açısından ne de Türkiye açısından bu bildirgede öngörülen haklar ve özgürlükler yaşam bulamamıştır, tam tersine, soğuk savaş sonrası giderek daha da ağırlaşmaktadır. Örneğin, İsveç Barış Enstitüsü “SIPRI”nin araştırmalarına göre, raporlarına göre, soğuk savaş döneminde her yıl silahlanmaya ayrılan para 700-800 milyar dolarken, şimdi 1 trilyon 434 milyar dolara çıktı. Bu silahlanmanın insan hakları açısından getireceği sonuçları kestirmek zor değil. İşte, Orta Doğu’da insanlık trajedisi ve dramı yaşanıyor. Bir de tabii, 11 Eylül 2001 insan hakları açısından bir milattır. Gerçekten, NATO yeni bir konsept belirlemiştir; güvenlik gerekçesiyle hakların ve özgürlüklerin sınırlandırılması, kısıtlanması ve hak arama mücadelesini de terör bahanesiyle ortadan kaldırmaya kalkışmıştır.

Şimdi, ülkemizde ise insan hak ve özgürlüklerinin güvencesini oluşturacak anayasal ve yasal sistem, hâlâ -dün de konuştuk- 1980 askerî darbesinin getirdiği anayasal ve yasal sistem, insan hak ve özgürlüklerinin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2010 yılında insan hakları ve özgürlükleri açısından, demokratikleşme açısından en çok konuşulan konu Kürt sorunu olmuştur. Gerçekten, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sonuçları, gerek demokrasi gerek barış gerek hukukun üstünlüğü açısından gerekse “birinci kuşak” diye adlandırdığımız kişisel ve siyasal haklar ve özgürlükler gerekse “ikinci kuşak” diye adlandırılan ekonomik, toplumsal, sosyal ve kültürel haklar ve diğer, üçüncü sırada da kolektif ve dayanışma hakları ağır baskı altındadır ve gerçekten ağır sonuçlar doğurmaktadır.

Şimdi, örneğin, insan hakları alanında çok gelişemedik ama bir insan hakları bilinci oluştu çünkü örneğin, 1980 darbesi sonrası İnsan Hakları Derneğinin bugün 25’inci yılına, İnsan Hakları Vakfının da 20’nci yılına ulaştık ve yirmi beş yıldır biz bu İnsan Hakları Günü’nde bilincimizi yeniliyoruz, geliştiriyoruz. Gerçekten hakların ve özgürlüklerin kazanımı yolunda fazla yol alınamadı ama bir insan hakları bilinci oluştu. İnsan hakları kuruluşları her yıl bir tema belirliyorlar ve o tema üzerinde bugünden başlayarak bir haftayı İnsan Hakları Haftası etkinlikleri çerçevesinde anıyorlar, kutluyorlar ve ne olması gerektiğine dair önemli perspektifler sunuyorlar. Örneğin, bugün de: “Özel yargı yerine adil yargılanma”  başlığını belirlemişler ve arkadaşlarımız adil yargılanmadan ne anladıklarını ve gerçekten özel yargının getirdiği hukuksuzluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmak istemişler. Arkadaşlarımız bir hafta önce Sayın Başkandan randevu istemişler çünkü bunlar hep yasal düzenleme ve elbette ki yasama yetkisi olan bu Parlamento bunu yapacak ve o nedenle arkadaşlarımız doğru adres kabul edip haklı olarak muhatap Türkiye Büyük Millet Meclisini biliyorlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına başvuruyorlar İnsan Hakları Günü’nde ziyaret edip sorunları iletmek üzere. Sayın Başkandan ne olumlu ne de olumsuz yanıt alınıyor.

Ayrıca bir de tabii bizim, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var, acaba Sayın Başkanı ve üyeleri -arkadaşımızı tenzih ediyorum elbette, bunun ayırdında olan arkadaşlar var- farkındalar mı acaba bugün İnsan Hakları Günü olduğundan ya da böyle bir yüzleşme ve sorgulama fırsatının sunulduğundan haberdar mıdırlar? Şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Arkadaşlar, baştan aşağı, a’dan z’ye kadar insan hakları açısından gerçekten büyük bir trajedi yaşanıyor. Bakın, şimdi, birkaç gündür öğrencilerin yarattığı insan hakları resmini -ki, bu Türkiye'nin gerçek resmidir-  konuşuyoruz.

Şimdi, iktidar, devlet, siz dinlemiyorsunuz, Kürtleri dinlemiyorsunuz, emekçileri dinlemiyorsunuz, kadınları dinlemiyorsunuz, Alevileri dinlemiyorsunuz, farklı olanları, öteki olanları dinlemiyorsunuz ve gençleri de dinlemiyorsunuz. En sonunda gençler çaresini buldu ve size dinlettiler. Nasıl? Yumurtayla. O nedenle, dinlememe konusundaki ısrarınızdan, bu otoriter yapınızdan geçin…

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Bir gün o yumurtalar sizin kafanızda da patlar!

AKIN BİRDAL (Devamla) – O kafaları… Biz çok yedik ama insan hakları mücadelesi yürüyor ve bir gün size de lazım olacak bu insan hakları, bir gün size de gerekli olacak.

Gelin, öylesine bize… Örneğin yarın iktidardan düşün, hepinizin yakasına yapışılacak, hepinizin dosyası var, insan hakları konusunda ağır sabıkanız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

AKIN BİRDAL (Devamla) - Gelin, o nedenle, korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş, özgür, demokratik bir Türkiye’yi birlikte yaratalım. Yoksa yarın vakit çok geçmiş olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Bu arada, bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Bugün için pek çok milletvekili arkadaşımız, Sayın Birdal’ın ve Sayın Özdemir’in konuştuğu konuda gündem dışı söz talebinde bulundu ama üç kişiye verebildiğim için, dolayısıyla o arkadaşlarımızı burada sayamam ama pek çok arkadaşımız istediği için o hakkı da teslim edeyim.

Şimdi Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik Hükûmet adına cevap verecek.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Aralık 2010 Dünya İnsan Hakları Günü. Bu vesileyle huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyor, bugünün anlamıyla ilgili görüş ve düşüncelerini burada ifade eden değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hak ve özgürlükler uğruna, insan hakları uğruna verilen bireysel mücadelenin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanların siyasal toplum öncesi doğal toplum ortamında bulundukları dönemde de bu mücadele hep var olmuştur. Bu mücadele “devlet” denen organizasyonun ortaya çıkmasından sonra da devam etmiştir, devam ediyor, devam edecektir. Doğal toplum ortamında insanlar birbirlerinin hak ve özgürlüklerini ihlal ederken, siyasal toplum ortamında da yönetenler, yönetilenlerin üzerinde baskı kurmuş ve tarihî süreç içerisinde keyfî uygulamalar yapmışlardır. İnsanın yaşam hakkı, mülkiyet hakkı, ifade hürriyeti, inanç hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler ihlal edilmiştir. Bundan dolayı, büyük ölçüde siyasal toplumda hak ve özgürlüklerin tarihi, devletlere karşı verilen mücadelenin tarihi olarak görülmektedir.

Bugün yaşanan tüm değişimlere ve insanlığın ulaştığı olgunluğa rağmen, insan hakları bağlamında ihlaller dünyanın dört bir yanında ne yazık ki devam etmektedir. İnsan hak ve hürriyetlerine yönelik tehdit ve tehlikeler tarihin hemen her döneminde büyük sosyal hareketlenmelerin, isyanların, ihtilallerin ve savaşların sebebi olmuştur. Hak ve özgürlüklerin korunması ve güvence altına alınması için verilen mücadeleler neticesinde ise sayısız özgürlük bildirileri yayınlanmıştır.

İslam dünyası açısından olaya baktığımız zaman, Hazreti Muhammed’in Veda Hutbesi’nin bu bağlamda temel metinlerden birini oluşturduğunu görüyoruz. Batı’da ise kralın yetkilerini sınırlandırmaya yönelik 1215 tarihli Magna Carta Sözleşmesi, 1628, 1679 ve 1689 İngiliz Haklar Bildirgesi, 1776 Amerika Birleşik Devletleri Virginia İnsan Hakları Bildirgesi, 1791 Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgeleri yayınlanmıştır. Aslında bu metinler günümüz hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları anlayışının temelini oluşturmuştur. Buna rağmen insan hakları alanında uluslararası iş birliği ne yazık ki ancak 20’nci yüzyılda iki dünya savaşının sonunda yaşanan trajedilerden sonra ancak uluslararası ilişkiler başlayabilmiştir. Hiç şüphesiz insan hakları alanında en önemli bildirge Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’dir. Söz konusu beyanname 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul ve ilan edilmiştir. Bu beyannamenin ardından yine Birleşmiş Milletlerin önderliğinde eğitim, ayrımcılık, kadın, çocuk, şiddet, işkence, sığınmacılar, din ve vicdan hürriyeti, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar, çevre ve benzeri konularda pek çok uluslararası hak ve özgürlükler beyannamesi kabul ve ilan edilmiştir. Bugün Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Birliği gibi oluşumların temeli bu bildirgelere dayanmaktadır. Ancak Batı’nın bu bildiri ve beyanname geçmişine rağmen bugün Batı’da ırkçılık, ayrımcılık, dışlama, şiddet, ötekileştirme, İslamofobi, göçmenlerin ve çingenelerin sınır dışı edilmesi gibi birçok hak ihlalinin yaşanması da oldukça düşündürücüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz açısından konuyu ele alacak olursak, bildiğiniz gibi Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir. Keşke altmış bir yıl önce, taraf olduğumuz, altına imza koyduğumuz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne taraf olan bir ülke olarak tıpkı 1961 Anayasası’nda olduğu gibi “saygılı” ifadesi değil de “insan haklarına dayalı” ifadesinin -kelimesinin- kullanılmış olması ne kadar yerinde olurdu diye burada ifade etmek istiyorum.

Anayasa’mızın 5’inci maddesine bakınca, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve kullanılması konusunda devleti görevlendirmektedir. Anayasa’mızın gösterdiği bu hedefler doğrultusunda, Türkiye son sekiz yılda evrensel standartlara ulaşma yönünde önemli mesafeler katetmiştir. Düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği, basın özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, yargının işleyişi, temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin statüsü, sivil-asker ilişkileri ve daha birçok konuda yapılan değişikliklerle insan hak ve özgürlüklerinin sınırları genişletilmiştir. Böylece insan hak ve özgürlükleri lüks olmaktan çıkıp günlük yaşamın bir parçası hâline gelmiştir.

Son dönemde, özellikle 2009 yılından beri reform süreci yeni bir ivme kazanmıştır. Anayasa değişikliklerinde yargı reformu stratejisi, insan hakları alanında bağımsız kurumsallaşma, din ve vicdan özgürlüğü, hoşgörü ve saygı ikliminin geliştirilmesi ve ayrımcılıklarla mücadele konularına özel bir önem ve öncelik verilmiştir.

12/9/2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık, kişisel verilerin korunması, yerleşme ve seyahat hürriyetinin genişletilmesi, çocuk hakları ve çocukların korunması, memurlara toplu sözleşme hakkı, bilgi edinme hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması, ombudsmanlığın kurulması, YAŞ ve HSYK’nın meslekten çıkarma kararlarına yargı yolunun açılması, disiplin kararlarının tümüne yargı yolunun açılması, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı gibi reformların yanında…

AHMET ERSİN (İzmir) – Öğrencilerin dövülmesi!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kâğıt üzerinde bunlar, kâğıt üzerinde… Öğrencilere reva gördüğünüz muamele hangi haklara sığıyor?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …kurulacak olan ayrımcılığın önlenmesi ve eşitlik kurulu ile ülkemiz demokrasi ve insan hakları çıtasını önemli ölçüde yükseltmiş bulunmaktadır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yazılı haklar var tabii!

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, bu sürece, bu önemli sürece katkı sunan, katılan tüm arkadaşlar gibi, buna katılmayan, bu sürece, bu olumlu sürece katkı vermeyenleri de saygıyla burada biz anıyoruz çünkü netice itibarıyla bu dönem Parlamentosunun gerçekleştirdiği ve önümüzdeki süreçte hep birlikte anılacağımız bir dönem. Onun için, bence iftihar edilecek şeyler gerçekleşti. Bugün siyasi anlamda bunlar söylense de gelecekte sizler de iftihar edeceksiniz, bundan hiç şüphem yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, Türkiye'nin içinde bulunduğu tablo ortada.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, yüce Meclisimizin gündeminde olan uyum yasalarıyla birlikte bu reformlar tümüyle önümüzdeki kısa süre içerisinde hayata geçmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki insan haklarının güvence altına alınması sadece yasal düzenlemelerle gerçekleşecek bir konu değildir. Bu yasaları uygulayacak olanların da öncelikle yasalara ve daha da önemlisi evrensel ilkelere intibakının da sağlanması gerekir. Bu konularla ilgili eğitim çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu eğitim programlarıyla birlikte önemli mesafeler alınmış, belirli bir zihniyet değişimi de -yönetim anlamında söylüyorum- yasalara paralel olarak değişmektedir.

Ancak, son zamanlarda tatsız olayların yaşandığını da -az önce ifade edildiği gibi- hepimiz gözlemliyoruz. Bazen özgürlükleri kullananlarla özgürlükleri korumakla görevli olanlar karşı karşıya gelebilmektedir. İşte, bu noktada hakları kullananlarla hakları koruyanların kendilerine çizilen sınırlara riayet etmeleri gerekir. Bu konuda milletvekillerinin, siyasi partilerin günübirlik, mevsimlik siyaset uğruna bu olayları değerlendirme hakkına sahip oldukları inancı içerisinde değilim.

Bakınız, yönetimlerin görevi özgürlük alanını genişletmekdir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi özgürlük? Lütfen ya…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Var olduğu ölçüde, olması gerektiği ölçüde özgürlük alanlarını genişletmek yönetimlerin görevidir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Polisin coplama özgürlüğü mü? Neyi kastediyorsunuz?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Güvenlik güçlerinin görevi, kamu düzenini korumanın yanında bu özgürlük alanını da koruma görevleri vardır fakat şunu…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, biber gazının özgürlükle ne alakası var? Tüplerle biber gazı insanların üstüne boca ediliyor! Hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Yapmayın.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, şunu unutmayalım: Kamu düzenini sağlamaya, sağlamakla görevlilere biz bir ölçü tavsiye ederken özgürlük adına yola çıkan, caddeye çıkan ve eylemde bulunanlara da ölçüsüz olabilirsiniz gibi bir yaklaşım kesinlikle doğru değildir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi ölçüsüz ilişki?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Demokratik düzende özgürlükler kullanılırken…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Pankart asmak, “Eğitim hakkı istiyoruz.” demek ölçüsüzlük mü Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …tepki anlamında da koruma anlamında da özgürlüklerin daraltılmaması esas olmalıdır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, inanç özgürlüğü mü?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütün bunlarla birlikte tarihî derinliği olan ve kronikleşen toplumsal sorun alanlarına da el attığımızı burada belirtmek istiyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri rica ediyorum, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu İktidar cesaretle bu konuları ele aldı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi cesaret?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani burada ifade ediyorsunuz: Güneydoğu terör sorunu, Kürt sorunu, Alevilik sorunu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, o kelimeyi ağzına alma! O kelimeyi ağzına alma!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunlar hiçbir iktidarın bugüne kadar ele almayı değil gündemine bile almaya cesaret edemediği konulardır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Alevilik konusunu ağzına almasın!

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu İktidar, AK PARTİ İktidarı cesaretle bu konuları ele aldık, taşın altına biz gövdemizi koyduk. Samimiyetle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da en iyi sizler biliyorsunuz ama bu kadar hassas konuların, bu kadar kronik sorunların, yıllarca ötelenmiş sorunların çözümü konusunda bu iyi niyet girişimleri ve bu çabalarını desteklemeniz gerekirken ülkenin geleceği açısından, çocuklarınızın geleceği açısından, gelecek nesiller açısından desteklemeniz gerekirken en önemli konuda bile muhalefeti ve günübirlik siyaseti öne çıkarmak doğrusu…

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Dokuz senedir iktidardasın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sorunların çoğunu siz yarattınız, devri iktidarınız yarattı Sayın Bakan. Sizden önce on iki ay, on sekiz ay tutukluluk var mıydı?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – ...gelecekte aynaya baktığımız zaman hepimizin birbirimize söyleyeceği çok şeyler olacaktır. Onun için günü geçiştirme değil, geleceğini sağlıklı kılma konusunda çabalarımıza, çalışmalarımıza, her şeye rağmen desteğinizi beklediğimizi ifade ediyorum.

Bu sorunlu alanların temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözüme kavuşturulması noktasında da önemli mesafeleri kat ettik. Daha demokratik, daha özgür bir Türkiye için söylenmesi gereken ne varsa söylemeye devam edeceğiz…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sadece söylüyorsunuz yani!

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …daha özgür ve daha demokrat bir Türkiye için atılması gereken ne gibi adımlar varsa bunları atmaya devam edeceğiz, yapılması gereken ne varsa bunları yapacağımızı ifade ediyorum.

Burada değerli konuşmacılar bazı konulara temas ettiler. Enteresan, bir hukukçu arkadaşım, burada tutuklularla ilgili, tutuklanan insanların siyasi bir iradeyle bağlantılı hâle getirilmesinin birisi tarafından yapılmasına anlam veririz de bir hukukçu tarafından yapılmasını doğrusu anlamakta zorlanıyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel yetkili mahkemeler siyasi iradenin kararıyla tutuklama yapıyorlar.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tutukluları siyasi iradeyle, siyasi iktidarla nasıl bir araya getiriyorsunuz! Bu ifadenizin hâkim ve savcılar için nasıl bir hezeyan, nasıl bir anlam ifade ettiğini de lütfen düşünmenizi istiyorum bir hukukçu olarak.

Diğer bir konu…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, şu kitabı okumanızı rica ediyorum. Bir gazeteci yazdı.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Dinlemiyorsunuz. Biz toplumun tüm kesimlerini dinliyoruz, toplumun tüm kesimleriyle bir araya geliyoruz, sorunların çözümünde de diyaloğu esas almış bir iktidarız. Dinlemiyorsunuz. Dolayısıyla, dinlemeyince de gençlerin yumurta atmasını meşrulaştırmaya dönük, yani bu tepkileri meşrulaştırmaya dönük bir ifadenin de kürsüden kullanılmasının bu Meclisin mehabetine yakışmadığı inancı içerisindeyim.

Yani şunu bilelim: Yumurtadan özgürlük çıkmaz, yumurtadan iktidar da çıkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yumurtayla iktidar birazcık aklanır belki!

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İktidardan çıkmanın yolu, canla başla, milletle bütünleşerek çalışmadan geçtiği inancı içerisindeyim. Yani yumurtadan çıkacak olan bahsettiğiniz konu ise himmete muhtaçtır, desteğe muhtaçtır.

Bu anlamlı günün, Türkiye…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, siz polemik yapmayın, sorularımıza cevap verin lütfen!

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Cevabını gayet net ve açık olarak veriyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel yetkili mahkemelerin durumunu içinize sindiriyor musunuz?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Türkiye, son sekiz yılda insan hakları bağlamında, demokrasi bağlamında gerçekten her türlü engellemelere rağmen, maksimum düzeyde üzerine düşen sorumluluğu AK PARTİ İktidarı gerçekleştirmiştir diyorum, tekrar bugün ve önümüzdeki sürecin insan haklarına dayalı bir süreç olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hâkimleri korumak için kanun çıkarıyorsunuz, hâkimleri.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Afşin-Elbistan Termik Santrali İşletmesinin sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İş-letmesinin sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afşin-Elbistan Termik Santrali İşletmesinin sorunları ve çözüm önerilerimiz hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülke yönetimlerini üstlenenler enerjiyi kesintisiz, güvenli, temiz ve ucuz yollardan bulmak ve bu kaynakları da mutlaka çeşitlendirmek durumundadırlar.

Ülkemizde 9,3 milyar ton linyit rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu rezervin yaklaşık yarıya yakını Afşin Elbistan Havzası’nda bulunmaktadır. Afşin-Elbistan Termik Santralinin hâlen A ve B üniteleri 2.818 megavat enerji üretmektedir. A ve B santralleri dışında yeni kurulacak ünitelerin kömür ihtiyacını karşılayacak miktarda kömür rezervi vardır. Bu rakamlar Türkiye'nin toplam enerji üretiminin yüzde 15’ine tekabül etmektedir.

Bu ölçekteki bir yatırımın elbette çeşitli sorunları vardır. Başta çevreyle ilgili olmak üzere istihdam, kamulaştırma, yönetim aşamalarında birçok sıkıntı yaşanmaktadır.

Özellikle çevre konusunda, Afşin-Elbistan Termik Santralinin standartlara uygun üretim yapması bir türlü sağlanamamış, bu durum bölgede yaşayan insanların kanser hastalığı başta olmak üzere birçok yönden zarar görmesine sebep olmuştur. Geçenlerde Kahramanmaraş’ta bir grup çevreci Özel İdare İş Merkezi önünde A termik santralinin çevreye verdiği zararları protesto etti. Bölge halkı bu konuda çok muzdarip. Kanser hastalığının hızla artması santralin gerekli filtrasyon işlemleri yapmadan havaya verdiği dumana bağlanmaktadır. Santral çevresinde arazileri olan çiftçilerimiz ürünlerinin zarar gördüğünü ifade etmektedir. Bu durum resmî raporlarla da teyit edilmiştir. Yirmi altı  yıldır çalışan bir santralin verdiği zararlara bir çözüm bulunamamasını vatandaşımıza nasıl izah edeceksiniz?

Özet olarak bu kadar yatırım yapılmasına rağmen bölge halkı mutlu değildir. Biz bölgedeki sorunların çözümüne büyük katkı yapacağı düşüncesiyle bu ölçekteki bir yatırımın EÜAŞ’a bağlı bir işletme müdürlüğü yerine genel müdürlük olarak yapılandırılmasını öneriyoruz. Hâlen genel müdürlük olarak faaliyet gösteren diğer termik santraller ile Afşin-Elbistan Termik Santrali kıyaslandığında elektrik üretimi, istihdam ve rezerv yönlerinden Afşin-Elbistan Termik Santralinin üretimde bulunan iki ünitesiyle açık ara önde olduğu görülmektedir. Söz konusu tesisler özelleştirme programına alınmamalıdır. Genel müdürlük kurulduğunda her türlü problem yerinde çözülecek, zaman kaybı olmayacaktır.

Bir örnek vermek gerekirse, santralleri Afşin’e bağlayan yol kömür sahasında kaldığı için, santralleri Afşin’e bağlayan yol hâlihazır 29 kilometredir. Ancak, Afşinlilerin 16 kilometrelik yeni yol teklifleri hâlen neticelendirilememiştir.

İstihdam sorunu bölgenin en büyük problemidir. Bu konuda, istihdamla ilgili EÜAŞ raporu doğrultusunda, EÜAŞ’ın sahip olduğu Afşin-Elbistan kömür sahasında kuracağı iş yerlerinde çalıştıracağı vasıflı ve vasıfsız iş gücünü Türkiye İş Kurumundan talep ederken tamamının bu sahadaki kamulaştırma mağdurlarından gönderilmesini isteyebilir şeklinde bir kararın Bakanlar Kurulu kararı olarak sınav yönetmeliğine mutlaka eklenmesi gerekir. Bu uygulamanın örneği daha önce de Zonguldak için yapılmıştır ve hâlen de uygulanmaktadır. Bu şekilde bir çözüm bölge halkını çok memnun edecektir.

Ayrıca, 143 kişilik kadro verildiği ve ocak ayında alım yapılacağı söylenmektedir. Ancak verilecek bu kadro en az 500 olmalıdır. Sayın Bakanımdan bu konuda anlayış bekliyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bir kısım unsurların ikamesi zordur. Güvenliğin, gıdanın, enerjinin ikamesini bu kapsamda değerlendirebiliriz. Ülkemizin enerjide büyük ölçüde dışa bağımlı olduğunu düşündüğümüzde, yerli kaynakların etkin ve maksimum düzeyde kullanılması ülke ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin enerjisinin yüzde 15’ini karşılayacak büyük bir projenin bugüne kadar bir master planı yapılmamıştır. Bir master plan yapıldığı takdirde, bölge halkının, istihdam başta olmak üzere, diğer sorun ve talepleri de analiz edilerek karşılanabilecektir. Dolayısıyla nasıl bir iskân  yapılacak, nasıl bir tarım politikası izlenecek, nasıl bir eğitim politikası, nasıl bir nüfus, nasıl bir sağlık politikası uygulanacağı tespit edilebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Önerdiğimiz gibi Hükûmet, Afşin-Elbistan Termik Santralini işletme müdürlüğü seviyesinden bir genel müdürlüğe dönüştürdüğü takdirde, zikredilen sorunlar, bütünlükçü bir bakış açısıyla daha kolay ve daha ekonomik bir şekilde çözülecektir. Biz bu konuda gerekli teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız.

Hükûmet, Kahramanmaraş’tan aldığı siyasi desteği Kahramanmaraş’ın hak ettiği hizmet olarak vermelidir. Kahramanmaraş, özellikle ilçeleri, ihmal edilmişlikten çok muzdariptir. İlçelerimiz, hizmet alamamaktan dolayı, Kahramanmaraş’tan ayrılarak daha iyi hizmet alan komşu illere bağlanmayı konuşmaktadır. Geçenlerde Andırın ilçemiz, bu konuda talebini Sayın Cumhurbaşkanına arz etmiştir: “Elbistan Kahramanmaraş yerine Malatya’ya bağlı olsa hak ettiğimiz hizmetleri daha iyi alacağız.” demektedirler. Bu sebeple bölge halkını rahatlatmamız gerekmektedir.

Bu düşüncelerle Afşin-Elbistan Termik Santralinin genel müdürlük seviyesinde yapılandırılmasının önemli ve hayırlı hizmetlere vesile olacağına olan inancımı ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır. Onları yerine getirdikten sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’a da söz vereceğim Hükûmet adına.

Sayın Türkmenoğlu…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne, 12 Eylül 2010 referandumuyla daha demokratik, daha eşitlikçi ve hukuk ilkesine daha uygun bir Anayasa’yla girmenin memnuniyeti içerisindeyiz. İnsanı merkeze koyan bir anlayışla yöneten AK PARTİ İktidarı döneminde kabul edilen onlarca kanun, kanun değişikliği, uluslararası sözleşme ve yürütülen insan hakları eğitimi çalışmalarıyla yoğun bir şekilde sürdürülen demokratikleşme ve insan haklarını koruma mücadelesinde çok önemli bir mesafe katedilmiştir.

Bu vesileyle 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor, Türkiye'nin en kısa sürede halkımızın ortak iradesine göre şekillenmiş demokratik ve sivil yeni bir Anayasa’ya kavuşmasını ve insan haklarına göre şekillenmiş bir toplumsal düzeninin gerçekleşmesini temenni ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Güvel…

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmelerine ve serbestçe toplantı yapmalarına ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmeleri, serbestçe toplantı yapmaları insan haklarının temel unsurlarından bir tanesidir. Bu hakkı kullanmak isteyen işçilere, öğrencilere polisçe yapılanlar ortadadır. İnsanlar toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları için hedef gösterilmekte, her türlü şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.

Öte yandan, ülkemizde basın üzerinde, sendikalar üzerinde her türlü muhalif sesi sindirmek için iktidar eliyle baskı uygulanmaktadır, insanlar siyasal görüşleri veya inançları yüzünden baskı görmektedirler. Bunların yaşandığı keyfî tutuklanmaların, mahkûmiyete dönen tutukluluk sürelerinin olduğu bir ülkede insan haklarından söz etmek mümkün değildir.

Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekici…

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bu kadar çiğnendiği başka bir dönem olmamıştır. Temel hak ve özgürlükler konusunda evrensel bir referans belgesi olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün bugün 62’nci yıl dönümü. Bu referans belgesinde herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğü olduğundan, hiç kimsenin keyfî olarak gözaltına alınamayacağından, tutuklanamayacağından, kimsenin özel yaşamına, haberleşmesine keyfî olarak karışılamayacağından bahsedilir. Ancak son öğrenci olaylarında da şahit olduğumuz gibi, iktidarı eleştiren düşünceler coplanmakta, biber gazıyla etkisiz hâle getirilmeye çalışılmaktadır. Genç kızlarımız yerlerde sürüklenmektedir. Hepimizin vicdanlarını yaralayan bir şekilde, muhalif sesler, keyfî uygulamalarla cezaevlerine doldurulmaktadır. Yine AKP iktidarları döneminde, baktığımız zaman, özel hayata müdahalenin, illegal dinlemelerin tavan yaptığı bir süreç yaşanmaktadır. AKP devri iktidarında temel insan hakları hiçe sayılmaktadır. İleri demokrasi masallarıyla AKP faşizmi bu ülkeye yerleştirilmek istenmektedir.

Şunun da bilinmesi gerekir: CHP iktidarında, Türkiye, özgürlükler, eşitlikler ve insan hakları konusunda tüm dünyaya örnek ülkeler arasına girecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinde aşırı yağış nedeniyle meydana gelen afete ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün yıl dönümü ama bir üzüntümüzü dile getirmek istiyorum. Sabah, Aydın ilinin Koçarlı, Yeniköy, Bıyıklı ve Bağarası ilçe ve beldelerinin oluşturduğu hatta, Menderes Vadisi’nde bir yağmur başlamış ve bu yağmur afata dönüşmüştür ve 1 vatandaşımız can kaybına uğramıştır. Hâlen de bu beldelerimizin belediyelerinin dışındaki köylerde de aynı afat olmuş, Koçarlı’mızın Güdüşlü köyünde bazı araçlar -biz “çay” deriz- dere yatağına yuvarlanmış ve hâlen daha çıkarma çalışmaları devam etmekte. Oradan artık hayatını kaybetmiş vatandaşımız çıkar mı? İnşallah çıkmaz, merakla bekleniyor. Kayıplar var. Ve aynı zamanda bu Bağarası, âdeta ilçe büyüklüğünde bir beldedir, insan boyunda suların aktığı bir safhaya sürüklenmiş.

Dolayısıyla, buradaki sayın bakanlarımızdan ben rica ediyorum, hemen afat bölgesi ilan edilerek oradaki yaraların sarılmasını, vatandaşımızın dertlerine çözüm bulunmasını, çiftçimizin, vatandaşımızın uğradığı kayıpların telafisini rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Vural…

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyoruz. Gerçekten insanların sahip olduğu hak ve özgürlüklerin insan onuruna yakışır bir şekilde kullanılması, altmış iki yıl önce İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle güvence altına alınmıştır. Ancak şunu hatırlatmalıyım ki aslında “insan hakları” kavramı bundan tam bin üç yüz yetmiş sekiz yıl önce Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi’nde en anlamlı şekilde dile getirilmiştir. Dolayısıyla, bu konuda ecdadımızın ve medeniyet anlayışımızın kökleri sağlamdır. Dolayısıyla, Peygamberimiz, insanlar arasında insan olma bakımından herhangi bir fark görmeyen, onları eşit hak ve vazifelere, kıymet ve  değerlere sahip varlıklar olarak kabul eden bir anlayışı tüm dünyaya deklare etmiştir. Biz de bu deklarasyon doğrultusunda, kurduğumuz devletlerde bu insan haklarına hep riayet etmiş şerefli bir medeniyetin temsilcileri olarak bu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyoruz. Medeniyetimizin köklerini unutmayalım. Biz yüksek bir medeniyetin evlatları olarak elbette bu medeniyet referanslarımıza da yer vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim söz verdiğiniz için.

BAŞKAN - Sayın Üçer…

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, ülkemizde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü koşullarda yaşam sürdürdüklerine ilişkin açıklaması

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geldiğimiz zaman içerisinde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü koşullarda yaşam sürdürdüğü ve bunların yarısına yakınının hiçbir cezai hükmü olmadığı hâlde tutuklu olarak bulunan mahkûmlar olduğunu belirtmek istiyorum.

2002 AKP Hükûmetinin başlangıç noktasından bugüne kadar 59 binden 121 bine çıkmış bu mahkûm sayısı. Bu mahkûmlar kimlerdi? Çocuklardı, öğrencilerdi, gençlerdi, kadınlardı, siyasetçilerdi, sendikacılardı. Bunların bu kadar yoğunluklu bir şekilde tutuklandığı bir dönemde yüzleri kızarmadan birileri insan haklarından bahsedebiliyorsa biz bu söylemlerde bulunanları halkın vicdanına havale ediyoruz.

Ülkemizde insanlık onuruna yaraşır bir yaşamın olması dileğiyle, çocukların katledilmediği, gençlerin tartaklanmadığı, öğrencilerin dışlanmadığı, ötekileştirilmediği, darp edilmediği, eğitimcilerin mağdur edilmediği, siyasetçilerin özgür düşünceden dolayı yargılanmadığı ve bizzat bu AKP Hükûmeti tarafından çıkarılmış gizli tanık yasasıyla birilerinin hafiye çalışmaları şeklinde yapılan siyasi çalışmalar sonucu bağımsız olmayan yargı güçlerince alıkonulmadığı bir yaşam dileğinde bulunuyoruz ama maalesef bu Hükûmetten herhangi bir beklentimiz kalmamış. Umuyorum ki ülkemizde insanlık onuruna yaraşır ve insan haklarıyla donatılmış demokratik bir yaşam tesis edilir.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sözen.

7.- İstanbul Milletvekili Edibe Sözen’in, insan haklarına ilişkin açıklaması

EDİBE SÖZEN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İnsan hakları, kaynağı ne olursa olsun demokrasi pratiklerinin ancak olduğu yerde vardır, yani demokrasi olmadan insan haklarından söz etmek mümkün değil ve insan haklarının öznesi sadece insandır ve bu haklar insanlara sadece insan oldukları için verilen haklardır. Hakların etnikleştirilmesi, hakların belli bir kesime mal edilmesi insan haklarının ruhuna aykırıdır. Bugün dünya üzerindeki hemen her ülke sicilini insan hakları üzerinden yürütmektedir ve hemen her ülke insan hakları ihlallerine meydan vermemek durumundadır.

Bizim gündeme getirdiğimiz “şeffaflık” ilkesi gereği bugün 81 ilimizde il insan hakları kurulları, 892 ilçemizde ilçe insan hakları kurulları oluşturulmuş ve insan hakları ihlalleri kamuoyuna altı ayda bir açıklanmaya başlanmıştır. Bunun yanında Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ve İnsan Hakları Kurulu da insan haklarını geliştirme ve uygulama görevini yürütmektedir ve bu kurumlara yapılan başvuruların sayısı özellikle şeffaflık ilkesi gereği önemli ölçüde artmıştır. Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun da incelemeleri ve alt komisyon çalışmaları vardır. İşkence, mahkûmlara kötü muamele, düşünce, ifade ve vicdan özgürlüğü, çocuk hakları, ekonomik ve sosyal haklar konusunda Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu bir şekilde çalışmaktadır. Elbette ki eksiklikler vardır, elbette ki bazı alanlarda ihlaller ortaya çıkmaktadır ama çabamız…

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

8.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığındaki personele baskı yapıldığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Enerji Bakanımıza aracılığınızla bir soru sormak istiyorum. Sayın Bakan, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığındaki personele Daire Başkanının baskı yaptığı yönünde yoğun şikâyetler vardır. Ayrıca, buradaki personele yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak ceza uygulanmakta ve sicilleri özel olarak bozulmaya çalışılmaktadır.

Yine, ayrıca, bu Daire, Ankara içindeki lüks otellerde ve Antalya’daki lüks otellerde “performans çalışması değerlendirmesi” adı altında hem Bakanlığın hem de devletin parasını çarçur etmektedir çünkü Bakanlığınızın uhdesinde hem binanızda ve diğer kuruluşlarınızda bu çalışmaların yapılacağı çok salonlar olmasına rağmen, bu paralar maalesef heba olmaktadır. Bu konudaki düşüncelerinizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Asil…

9.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi -kabulünün yıl dönümü olan bugün- yükseköğretimin, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte açık olmasını ve her şahsın şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak gerçekleşmesini öngörmektedir.

Yine Anayasa’mıza göre “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve devlet, maddî imkânlarından yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.” demektedir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve Anayasa’nın bu düzenlemelerinden yükseköğrenim yönünden çıkan sonuçlar, yükseköğretimin liyakat dışında hiçbir ölçüt konulmaksızın herkese tam eşitlikte açık olması ve sosyal eğitimin güvencesinin devlet kaynakları oranında herkese tanınmasıdır.

Maalesef, bugün, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle binlerce öğrenci üniversitede yükseköğrenimlerini tamamlayamamakta veya üniversiteye girememektedirler.

Bugün gereği, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bu maddesini de yetkililere hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Çin Özerk Uygur Bölgesi’nde yaşayan Türklerin işkence gördüklerine ilişkin açıklaması

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, Çin Özerk Uygur Bölgesi’nde milyonlarca Türk Çin zulmü altında işkence görmekte, okuma, çalışma hakları ellerinden alınmakta, Türk kızlarına tecavüz edilerek işkence yapılmakta, bu işkenceler dünya kamuoyuna mal olduğu hâlde insanlık susmaktadır.

Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini işgal eden Ermenilerin Karabağ’da yaptıkları zulümden sonra oradan sürgün edilen milyonu aşkın insan bu önümüzdeki kış kıyamet döneminde tren vagonlarında yıllardan beri yaşamaya mecbur ve mahkûm edilmiştir. Bu bir insanlık ayıbıdır. İnsanlığı bu noktalarda dikkate ve duyarlılığa davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İş-letmesinin sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Akif Paksoy’un gündem dışı konuşmalarını değerlendirmek üzere Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Afşin-Elbistan Termik Santralimizin bulunduğu Kahramanmaraş ili Türkiye'nin içerisinde hem üretimiyle hem de linyit rezervleri itibarıyla baktığımızda çok ciddi bir öneme sahiptir. Türkiye’deki şu ana kadar tespit edilmiş rezervler itibarıyla baktığımızda 11,5 milyar tonun yüzde 42’lik bölümü, tespit edilen rakamlar itibarıyla Kahramanmaraş sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bu açıdan, yerli kömür açısından, yerli üretim açısından bizim için son derece değerlidir.

Tabii, orada bulunan santrallerimiz var. Bu santralleri biraz sonra detaylarına da girerek aktarmak istiyorum. Hem HES’lerle alakalı, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı hem de kömür santralleriyle alakalı ciddi bir rezerv vardır. Yalnızca kamunun Menzelet HES dediğimiz 124 megavatlık santrali var, Sır HES dediğimiz 283 megavatlık santrali var, Ceyhan HES dediğimiz, Kısık HES dediğimiz yine hidroelektrik santralleri var. Aynı zamanda Afşin-Elbistan A ve Afşin-Elbistan B santrallerimiz mevcut. Bu santrallerin kapasiteleri 1.355 megavat ve 1.440 megavat.

Afşin-Elbistan Havzası’na, tamamen bu havzaya bir bütün olarak baktığımızda normalde burada 7 ila 8 bin megavatlar civarında santral kurulabilmesini temin edecek ve bunu güçlendirecek bir rezerv var. Peki, bunun hepsini yapmak lazım mı? Evet, hepsini yapmak lazım ancak çevre şartlarına uymak kaydıyla.

Ben Sayın Milletvekilimizin gösterdiği hassasiyete teşekkür ediyorum. Çünkü orada Afşin-Elbistan A’nın rehabilitasyondan önceki -ki şu anda bununla alakalı çalışmaları da aktaracağım- bir kısım çevre değerlerine, spektlerine mahkeme kararıyla uymadığını gördük. İster kamunun santrali olsun isterse özel sektörün biz bunu net olarak ortaya koymamız lazım. Bölgedeki çiftçilerimiz, vatandaşlarımız açtıkları dava sonucunda yaklaşık 21 milyon TL civarında -bütün hepsi itibarıyla söylüyorum- davayı kazanmışlardır ve bunu da kamu ödemek durumundadır.

Biz, çevre şartlarına uygun olarak bunları yapmak zorundayız. Her ne kadar dünyada bu şartlara uyulmadan çok fazla kömür santralleri yapılmış olsa da biz, çevreyle uyumlu, yeşille uyumlu ama bir yandan da arz güvenliğini yerli kaynaklarımızla beraber tedarik edeceğimiz bir yapıya kavuşmamız lazım.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından yalnızca Kahramanmaraş ili sınırları içerisinde 61 tane lisans verilmiştir ve bunun 17 tanesi işletmededir.

2010 yılı Ekim ayı itibarıyla kesinleşmiş rakamlar itibarıyla hem tüketimi hem de üretimi açısından baktığımızda aslında yüzde 60’lar civarında üretimin tüketimi karşılama oranı mevcuttur. Yani Kahramanmaraş, tükettiğinden çok daha fazlasını üreten ve enterkonnekte sisteme bu vesileyle enerji veren önemli bir rezerv ilimizdir enerji açısından baktığımızda.

Aylık tüketim itibarıyla baktığımızda brüt olarak 863 milyon kilovatsaat civarında üretimi ve 347 milyon kilovatsaat civarında da tüketimi vardır. Toplam Türkiye içerisindeki oranına tüketim itibarıyla baktığımızda yüzde 2’ler civarında bir rakama karşılık gelmektedir Kahramanmaraş civarında tüketilen enerji.

Aynı zamanda, üretilen enerji açısından baktığımızda, tabii ki biraz önce bahsettiğim gibi, yalnızca kamunun santralleri açısından baktığımızda bile yüzde 6,5-7’ler civarında. Özel sektörle beraber de baktığımızda 205-206 milyar kilovatsaat civarında toplam. Türkiye’deki üretimi düşünürsek Kahramanmaraş ilinin üretime koyduğu katkı son derece değerlidir.

Sayın Milletvekilimizin bahsettiği bir konu da şu: Biz Afşin-Elbistan A’daki arızalarla alakalı, özellikle titreşime dayalı arızaların giderilmesine dönük ihalelerimizi yaptık. Adını da söylemek durumundayım, çünkü aynı şekilde bu santralin yapımı sırasında da o firma yer almıştı. O firmanın yine çıkarttığı durum tespit raporları neticelendi. Bununla alakalı ihaleye çıkıldı. İhale de neticelendirilmek üzere ve mutlaka orada yine normal 7-8 milyar kilovatsaat civarındaki tüketim miktarlarına ulaşacağız. Siz de bahsettiniz, yaklaşık yirmi altı-yirmi yedi yıllık bir santralin tabii ki üzerinde titizlikle de durmamız lazım.

Enterkonnekte sisteminin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi açısından Maraş bir genel bir müdürlük olabilir mi, üretim açısından bir genel müdürlük olabilir mi? Tabii ki Maraş’ın, aldığı yatırımlar itibarıyla yüzde 1,5-2’lik payının, tüketim itibarıyla baktığımızda yine yüzde 2’lik payının bir genel müdürlük kurulmasını gerektirecek gerekçeleri tamamen kapsadığını görmüyoruz ama bu, işletmelerin hassasiyetle takip edilmesine mâni bir hâl değil. Özellikle TEİAŞ’la alakalı, özellikle EÜAŞ’la alakalı tekrar bunu gündeme getirdiğimizde, buraya artı bir genel müdürlük, ayrı bir genel müdürlük kurmanın fazladan olacağı, işletme açısından farklı bir verimlilik doğuracağı kanaatine sahip olduk.

Tabii ki termik santrallerin, özellikle kömür açısından baktığımızda, özellikle düşük kalorili kömürler açısından baktığımızda çevreye tesirlerini biliyoruz. Bu tesirlerin bir kısmı olumsuz tesirler ama artık teknolojinin gelişmesiyle beraber de bunların her birinin önleminin alınma imkânı var. Biz de bu önlemleri alıyoruz.

Şu ana kadar yalnızca Afşin-Elbistan A’yla alakalı yaptığımız yatırımları isterseniz kısaca söyleyeyim:

Birinci ünitede herhangi bir sıkıntı yok ve burada üretim devam etmektedir.

İkinci ünitede pazartesi günü itibarıyla kısa sürede verdiğimiz bu kesintiden dolayı tekrar pazartesi günü üretime başlanacaktır.

Problem olan üç ve dördüncü ünitedir. Üçüncü ünitede yine Asltom firmasıyla beraber, oradaki jeneratörün yıldız noktasında meydana gelen bir kayma sonucunda bir arıza oluştu.

Dördüncü ünitede de yine vibrasyon sebebiyle ünite devre dışı edildi.

Bunların da toplam altı yedi ay içerisinde her birinin işletmeye geçeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Diğer bir konu, strateji… Bizim dairemizle alakalı bir konu edildi. Değerli arkadaşlarım, bunun kuralları belli, personelin hangi kuralla çalışacağı, hangi kuralla işlerine devam edeceği belli. Burada ayrı bir uygulama yapılması söz konusu ise bu konuyu özellikle, konuşmadan sonra sizinle de isim alarak da onun üzerine giderim ve eğer varsa bir haksızlık, tabii ki o haksızlığın giderilmesi adına da bizler mutlaka katkı koymak zorundayız, Enerji Bakanlığı olarak da müdahale etmek durumundayız.

Ben Afşin-Elbistan sahasında özellikle çevre hassasiyetinin ön plana çıktığı ama bunun da istismar edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Bu görevi ister kamu ister özel sektör tabii ki yerine getirmek durumunda ama biz yerli kömürlerimizi de mutlaka üretime kazandırmak zorundayız. Bu konuda ben Afşin ve Elbistan’da da farklı bir duygunun da hissedilmediği kanaatindeyim. Oradaki gerek istihdam açısından, bakın, oradaki kamulaştırmalar, höyükler, sit alanları, tarihî mekânlar hepsine dikkat edilerek oradaki rezervimizin açığa çıkartılması lazım. Ben bütün bu konularla alakalı hassasiyetimizin azaltılmadan devam ettiğini, artarak devam ettiğini ama hem yerli kaynakları harekete geçirerek, yerli kömür rezervlerimizi kullanarak hem de bizim çevreyle alakalı hassasiyetimizi artırarak devam etmemiz lazım.

Ben bütün bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla  selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı dinlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, yargılamalar toplum üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Özellikle telefonların dinlenmesi, kanuna aykırı olarak yapılan telefon dinlemelerinin yargılama sürecinde delil olarak sunulması toplum üzerinde de bir korku yaratmaktadır.

Neredeyse herkesin dinlendiğini düşündüğü, bu dinlemelerin kanıksandığı ve kanunsuz dinlemelere karşı gelmek yerine konuşmalarını sınırlandırdığı bir süreçten geçilmektedir. Bir süre önce emniyetin önemli birimlerinde görev yapmış olan Hanefi Avcı'nın yazdığı kitapta kanunsuz dinlemelere ilişkin ayrıntılı ve çok çarpıcı anlatımlar yer almaktadır.

Bu anlatımlarda; Hanefi Avcı kendisinin nasıl kanunsuz bir şekilde dinlendiğini, kendisine bu bilginin nasıl aktarıldığını, bunun üzerine İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı'na yaptığı başvuruları anlatmıştır. Kitabın bir bölümünde "Eğer bu insanlar benim gizlediğim, iki öğrenci adına alınmış, yalnızca birebir görüşme yaptığım, başka hiç kimseyle görüşmediğim, herkesten gizlediğim numaramı tespit edebilmişlerse, o zaman gizliliğe benim kadar dikkat etmeyen, özel tedbir almayan insanların gizli yaptıkları tüm görüşmeleri tespit edebiliyorlar." demektedir. Bunun dışında dinlemelerin, telefon numaraları üzerinden değil, telefon makinesinin IMEI numarası üzerinden yapıldığını, hiç kimsenin kullandığı telefonun IMEI numarasını bilmediği için tüm devlet yetkililerinin dahil herkesin bu şekilde dinlenme imkanının olduğu ifade edilmektedir.

Nitekim kitapta Ankara'da yapılan kanunsuz dinlemelere örnek olarak l. sınıf Emniyet Müdürü Sabri Uzun, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanı Hüseyin Özalp, Sakarya Eski Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ile Nüfus Vatandaşlık İşleri Genel Müdür Yardımcısı Namık Demir verilmektedir. Ayrıca daha bir çok bakanlık üst düzey yöneticisinin Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bilgisi olmaksızın hukuksuz olarak uzun süredir dinlendiği belirtilmektedir.

Hanefi Avcı, emniyet teşkilatı içinde çok önemli birimlerde görev yapmış bir emniyet mensubudur. Bu nedenle söz konusu kitapta yer alan kanunsuz dinlemelere ilişkin bölümler titizlikle incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Özel olarak binlerce insanın kanunsuz dinlenildiği açıkça ifade edilmektedir. Devletin demirbaş listesinde kayıtlı olmayan dinleme cihazlarının hangi ülkelerden temin edildiği, bu cihazların alınması talimatının kim ya da kimler tarafından verildiği, nerelerde kullanıldığı, bu cihazların alımında kaynağın nereden karşılandığı detaylı olarak incelenmelidir. Bu konuda yapılacak ayrıntılı incelemelerle kanunsuz dinlemelerde kullanılan donanımların ne şekilde temin edildiği, bu dinlemeleri kimin yaptığının tespit edilmesi şeffaf ve demokratik bir yapılanma açısından önemlidir.

Anayasanın 20. maddesinde "Özel Hayatın gizliliği ve korunması" başlığı altında, herkesin özel hayat ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Bunun yanında 22. maddede de herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu düzenlenmiştir.

Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine göre de "Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir" devamında ise bu hakkın kullanılmasına müdahalenin ne koşullarda olabileceği belirtilmiştir.

Tüm bu yasal düzenlemelere rağmen, kanunsuz dinlemelerin bu boyutta olması kaygı vericidir. Devlet yapısı içinde, bulundukları birim ya da konumdan faydalanarak binlerce kişinin özel hayatın gizliliği ile haberleşme özgürlüğü haklarını ihlal eden kişi ya da kurumların tespiti ile bir daha bu tip yasa dışı dinlemelerin yapılmaması için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 07.10.2010

1) Çetin Soysal                                (İstanbul)

2) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

3) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

4) Rasim Çakır                                (Edirne)

5) Tansel Barış                                (Kırklareli)

6) Durdu Özbolat                            (Kahramanmaraş)

7) Engin Altay                                 (Sinop)

8) Akif Ekici                                    (Gaziantep)

9) Selçuk Ayhan                              (İzmir)

10) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

11) Ali Oksal                                   (Mersin)

12) Şevket Köse                              (Adıyaman)

13) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

14) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

15) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

16) Tayfur Süner                             (Antalya)

17) Osman Kaptan                          (Antalya)

18) Gökhan Durgun                        (Hatay)

19) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

20) Canan Arıtman                          (İzmir)

21) Bilgin Paçarız                            (Edirne)

22) Atila Emek                                (Antalya)

23) Ahmet Ersin                              (İzmir)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/958)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta sisteminde yer alan asli ve en önemli unsurlardan birisi de değerli Astsubaylarımızıdır.

Ülkeleri ve şerefli meslekleri için bir ömrü feda eden, en zor şartlarda en ücra yurt köşelerinde canı pahasına görev yapan, yüzlerce şehit veren Astsubaylarımızın çok ciddi ve birikmiş sorunları acil çözümler beklemektedir.

Şerefli Astsubay camiasının aile fertleriyle birlikte yıllardır biriken sorunlarının, kendilerine verilipte yerine getirilmeyen sözlerin araştırılması ve çözümlenmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, Astsubaylarımızla ilgili sorunların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci maddesi ve TBMM İçtüzüğün’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ederim.

1) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Durmuş Ali Torlak                      (İstanbul)

4) Emin Haluk Ayhan                     (Denizli)

5) Erkan Akçay                               (Manisa)

6) Ahmet Kenan Tanrıkulu              (İzmir)

7) Osman Durmuş                           (Kırıkkale)

8) Mehmet Zekai Özcan                  (Ankara)

9) Sabahattin Çakmakoğlu               (Kayseri)

10) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

11) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

12) Hasan Çalış                               (Karaman)

13) Behiç Çelik                                (Mersin)

14) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

15) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

16) Şenol Bal                                   (İzmir)

17) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

18) Necati Özensoy                         (Bursa)

19) Muharrem Varlı                        (Adana)

20) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

21) Yıldırım Tuğrul Türkeş             (Ankara)

22) Zeki Ertugay                              (Erzurum)

Gerekçe:

Astsubay Camiası; 100.000'i aşkın muvazzaf Astsubay ve 117.500 emekli Astsubay olmak üzere aile fertleri de dahil edildiğinde bir milyon kişiyi aşan önemli bir toplum kesitini ifade etmektedir.

Yıllardır biriken sorunlarının çözümü ve kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesini camiaya yakışan bir sabır ve vakarla beklemişlerdir.

Son olarak 9 Ekim 2010'da 96.500 üyesi ve 86 şubesi olan TEMAD'ın (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) çabasıyla, Ankara'da toplanan onbini aşkın emekli Astsubay ve aileleri, yine kendilerine yakışan bir vakar ve ciddiyetle sorunlarını bir Miting kapsamında kamuoyuyla paylaşmışlardır.

Astsubaylarımız emekli olduklarında maaşları % 45 oranında azalmakta ve bir kısmı açlık sınırında mücadeleye mahkûm edilmektedir.

Yüzde ellisi ek iş, yüzde yirmisi işportacılık yaparak yaşam mücadelesi veren bu şerefli insanlar bir ömrü devlet uğruna feda etmenin bedelini fakirlik sınırı ile açlık sınırı arasındaki gelirleriyle ödemektedirler.

Türk Silahlı Kuvvetleri emeklilerine ödenen birçok tazminattan yararlanamadıkları gibi, kurumdan tazminat alamayan devlet memurlarının emekli maaşlarına eklenen 100 TL.'den de mahrum bırakılıyorlar.

Emekli maaşlarına 100 TL. seyyanen zam yapılacağı iki yıl önce resmen açıklanıyor ama sonuç alınamıyor.

Diğer yandan devlet memurluğundan 1'inci ve 2'nci derece emekli olanların arasında 400 TL'lik bir fark bulunmakta. Astsubaylarımızın çok az bir kısmı 1'nci dereceden emekli olabiliyor. İki yıllık yüksek okul eğitimi alan kamu görevlileri 1'inci derece 4'üncü kademeden emekli olurken bir Astsubay Yüksekokul bitirse bile 1'inci derece 3'üncü kademeden emekli olabiliyor.

Lojman tahsisi ve sağlık imkânlarından yararlanma konusunda mevcutlarına göre oran yetersizliği ve sorunlar mevcut.

OYAK kurumundaki üyelerin en az % 60'ı Astsubaylardan oluşurken yönetim ve denetim kurullarında temsil hakları bulunmamaktadır. OYAK'ta görev alma oranları ise mevcutları ile orantısız kalmakta. Bu konudaki eşitsizlik AİHM'ne götürülmüş durumdadır.

Yukarıda bir kısmı belirtilen ciddi sorunların araştırılması ve en kısa sürede çözümlenmesi gerekmektedir.

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 20 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi döneminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/959)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1986 yılında zamanın SHP milletvekilleri tarafından 12 Eylül darbesinin Hava Kuvvetleri komutanı Sayın Tahsin Şahinkaya'nın yaptığı iddia edilen yolsuzluklarla ilgili araştırma önergesi Anayasanın Geçici 15. Maddesine dayanılarak yürürlüğe bile alınmamıştır. 12 Eylül 2010 tarihli halk oylaması sonucu anayasanın geçici 15. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçici 15 madde yürürlükten kaldırıldığından dolayı dönemin SHP milletvekillerinin verdiği araştırma önergesinin gündeme alınarak,

Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla.05.10.2010

1) Hasan Macit                               (İstanbul)

2) Hüseyin Mert                             (İstanbul)

3) Fevzi Topuz                               (Muğla)

4) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

5) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

6) Rahmi Güner                              (Ordu)

7) Recai Birgün                              (İzmir)

8) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

9) Orhan Ziya Diren                       (Tokat)

10) Rasim Çakır                             (Edirne)

11) Tansel Barış                             (Kırklareli)

12) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

13) Ayşe Jale Ağırbaş                    (İstanbul)

14) Mustafa Vural                          (Adana)

15) Hasan Erçelebi                         (Denizli)

16) Zekeriya Akıncı                        (Ankara)

17) Ahmet Ersin                             (İzmir)

18) Tayfur Süner                            (Antalya)

19) Şevket Köse                             (Adıyaman)

20) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

21) Ali Oksal                                  (Mersin)

Gerekçe:

12 Eylül 1980'den sonra ülkemizde uzunca bir süre parlamento denetiminden uzak bir dönem yaşanmıştır. Bu dönemde, gemicilikten havacılığa kadar birçok alanda usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları ortaya atılmış; ancak pek çoğu resmiyete intikal ettirilmediği için, inceleme ve araştırma dışı kalmıştır. Bu iddiaların en çok yoğunlaştığı kişilerden biri, Emekli Orgeneral Sayın Tahsin Şahinkaya olmuştur.

Şahinkaya ile ilgili iddialar, F-16 uçaklarının alımında yolsuzluk yapmak, Hava Kuvvetleri Komutanı iken bu Kuvvetin ihale ve alımlarının belli şirketlere verilmesi için nüfuz kullanıp çıkar sağlamaktan, haksız iktisap yoluyla çok sayıda taşınır ve taşınmaz mal edinilmiş olmaktan, yurt dışında ve sırdaş hesaplarda parası olmaya kadar uzanmaktadır.

Sayın Şahinkaya'nın ayrıca birtakım holdinglerle kendisinin ve yakınlarının ortaklık ilişkisi içinde olduğu iddiaları vardır. Bu iddialara göre, Sayın Şahinkaya, eşi ve çocukları, Kalebodur, Kaleterasit ve Bagfaş şirketlerinin ortaklarındandır. Yine eşi daha sonra Bagfaş tarafından, Denizcilik Bankasından satın alınan İş-Kur'un da kurucu ortağıdır. İleri sürülen iddialara karşı savunmaya geçen Şirketlerden ilki (Kalebodur Şirketi) Şahinkaya'nın ve yakınlarının ortak olduğu, ikincisi ise (Kayalar Şirketi) Hava Kuvvetleri Komutanlığının ihalelerini en çok alan şirkettir.

Silahlı Kuvvetlerin ihale ve alımlarında yolsuzluklar yapıldığına ilişkin iddiaları, ilk kez Sayın Tahsin Şahinkaya ile de ortaya çıkmamıştır. Locheed, ITT gibi şirketlerin de Türkiye'de rüşvet dağıttıkları öne sürülmüş ve bu iddialar yargıya intikal ettirilmiştir. Bu nedenle bu tür araştırmaların Silahlı kuvvetleri rahatsız edeceği yolundaki söylentiler haklı olamaz. Tersine, bu gibi iddiaların ortada bırakılması, silahlı kuvvetlerin sağlam gelenekleri ile bağdaşmaz. Esasen bu tip yolsuzluk iddiaları, hiçbir gerekçe ile örtbas da edilemez.

Sayın Şahinkaya'nın mal varlığı ile ilgili açıklamaları da tatmin edici olmaktan uzaktır. Beyan ettiği veya elden çıkardığı mal varlığının, hangi imkânlarla iktisap ettiği hususu açıklığa kavuşmamıştır. Ayrıca Hava Kuvvetlerinin çeşitli tesislerinin, Şahinkaya Ailesinin ortak olduğu seramik fabrikalarının ürünleri ile donatıldığı iddia edilmektedir. Bu doğru mudur? F-16 uçakları ile ilgili anlaşma, yalnız uçak üretimine ilişkin değildir. Bu anlaşma ülke ekonomisinin boyutlarında bir dizi çıkar bağlantısını ve ipoteklerini de gündeme getirmiştir.

Yukarda belirtilen şirketler, bu anlaşmanın yan bağlantılarına nasıl olup da yerleştirilmiştir. İş-Kur, Denizcilik Bankasınca neden satın alınmış ve daha sonra, yine bu ailenin ortak olduğu Bagfaş tarafından niçin geri alınmıştır?

Yukarda sorulan iddiaları açıklığa kavuşturmak için Anayasamızın 98 ve içtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla.

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 24 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti devletinin niteliklerinden birisi olarak belirtilen sosyal devlet ilkesi gereği yardıma muhtaç vatandaşlarımıza Valilik ve Kaymakamlıklar aracılıyla çeşitli yardımlar yapılmaktadır. Ancak bu yardımlar son dönemde daha çok iktidar partisi yardımlarıymış gibi algılanmaya başladı ve yardıma muhtaç kişilerin tespitinde kriterler değişime uğradı. Bu halde devletin sosyal yardım mekanizmasında ortaya çıkan adaletsizliği gidermek için araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hasan Özdemir                           (Gaziantep)

2) Hamza Hamit Homriş                 (Bursa)

3) Mehmet Akif Paksoy                  (Kahramanmaraş)

4) Mümin İnan                                (Niğde)

5) Osman Ertuğrul                           (Aksaray)

6) Yılmaz Tankut                             (Adana)

7) Oktay Vural                                (İzmir)

8) Emin Haluk Ayhan                     (Denizli)

9) Osman Çakır                               (Samsun)

10) Ahmet Kenan Tanrıkulu            (İzmir)

11) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

12) Hasan Çalış                               (Karaman)

13) Mehmet Serdaroğlu                   (Kastamonu)

14) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

15) Recep Taner                              (Aydın)

16) Ertuğrul Kumcuoğlu                 (Aydın)

17) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar)

18) Erkan Akçay                             (Manisa)

19) Mustafa Enöz                            (Manisa)

20) Necati Özensoy                         (Bursa)

21) Ahmet Duran Bulut                   (Balıkesir)

22) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

23) Ahmet Deniz Bölükbaşı            (Ankara)

24) Metin Ergun                              (Muğla)

25) Süleyman Turan Çirkin             (Hatay)

Gerekçe:

Anayasamızın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden biri olan "Sosyal Devlet" olmanın bir gereği olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulmuştur. Kurulduğu tarihten 09.12.2004 tarihine kadar Fonun idari işleri, Başbakanlığa bağlı bir birim olarak faaliyet gösteren Fon Genel Sekreterliği eliyle yürütülmüştür. Yardım faaliyetlerinin ise her il ve ilçede kurulan Vakıflar marifeti ile yürütülmesi öngörülmüştür. Bu vakıfların mütevelli heyetlerinin başında vali ve kaymakamlar bulunmaktadır. Heyetin üyeleri belediye başkanı, mal müdürü, müftü, sağlık grup başkanı, milli eğitim müdürü gibi kurum müdürleri ile siyasi vasfı olmayan ve kaymakam ve valiler tarafından belirlenen üçer kişilik vatandaş gruplarından oluşmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları gerek yurt çapında sürdürdüğü yardım faaliyetleri ile sosyal güvencesi olmayan yoksul, kimsesiz, muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza gerekse istihdam odaklı mesleki eğitim ve proje destekleri ile işsiz, eğitimsiz vatandaşlarımıza ilişkin devletin sosyal sorumluluklarını yerine getirmiştir. Vakıf biçiminde örgütlenme bu yapıya esneklik, sürat ve şeffaflık kazandırmıştır. Halkımızın bu kurumları çok çabuk benimsemesine yol açmıştır. Bu yapı sayesinde vakıflar kuruldukları tarihten bu yana çok sayıdaki iktidar değişikliğine rağmen, faaliyetleri bakımından siyasi bir argüman olarak kullanılmamıştır.

Bu durum AKP iktidarı ile büyük bir değişime uğramıştır. 01.12.2004 tarihinde kabul edilen, 09.12.2004 tarihinde de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla, Fon Genel Sekreterliği, Başbakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük olarak teşkilatlandırılmış, böylece Fon idaresi bu tarihte kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Her ne kadar Fon idaresinin, Genel Müdürlük olarak yapılandırılması ile mevcut sosyal yardım programlarının ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisinde bulunan vatandaşlara daha etkin ve daha hızlı bir şekilde ulaştırılmasının amaçlandığı ifade edilse de sonuç farklı olmuştur. Uygulamada bu değişiklik İl ve İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları daha çok merkezden kontrol edilmesine ve yönlendirilmesine yol açmıştır. Genel Müdürlüğün aslında Medeni Kanun hükümlerine göre ve özel hukuk tüzel kişiliği olarak kurulan Vakıfları, süreç içinde İl ve İlçe müdürlükleri biçiminde tamamen kendine bağlı birer taşra uzantısına dönüştürülmüştür.

Yine aynı kanunla vakıf mütevelli heyetlerine kaymakam ve valiler tarafından seçilen halktan üyelerin İl Genel Meclislerince seçilmesi uygulamasına geçilmiştir. Demokratik gibi görünen bu değişiklik, il genel meclislerindeki siyasi yapının vakıf mütevelli heyetlerine girmesine yol açmıştır. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki illerimizdeki çoğunluk gücünü kullanarak AKP, kendisine yakın kimseleri vakıf mütevelli heyetlerine sokmuş, bu da AKP'nin buradaki faaliyetleri siyaseten kullanmasının başlangıcını teşkil etmiştir. O kadar ki bazı ilçelerde AKP İlçe başkanları, parti yönetim kurulu üyeleri, İl Genel Meclis üyelerinin yakın akrabaları vakıf mütevelli heyeti üyeliğine seçilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 2004 sonrasında son derece planlı ve zamanlaması iyi ayarlanmış bu adımları 1986 yılından beri devam eden bu hayırlı faaliyetlerin siyasi bir argüman olarak kullanılması ile sonuçlanmıştır. Böylece yardıma muhtaç ailelerin tespitine de siyaset bulaşmıştır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının siyasi bir argüman olmasına neden olan hukuki ve kurumsal gelişmelerin bir an önce bertaraf edilmelidir. Bütün bu gerekçelerle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bu izleniminin silinmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak çözüm yollarının tespit edilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4'üncü sırada yer alan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 11’inci madde kabul edilmişti.

Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “kendilerine” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Hamit Geylani                           Özdal Üçer                             Nuri Yaman

                         Hakkâri                                      Van                                         Muş

                      Akın Birdal                              Sırrı Sakık                             Hasip Kaplan

                       Diyarbakır                                    Muş                                       Şırnak

                                                                    Pervin Buldan

                                                                            Iğdır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “beş yıl” ibaresinin “sekiz yıl” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                         Rahmi Güner                          Halil Ünlütepe

                          Mersin                                      Ordu                               Afyonkarahisar

                 Orhan Ziya Diren                        Birgen Keleş                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                           Tokat                                     İstanbul                                   Malatya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

                                   

(x) 574 S. Sayılı Basmayazı 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 12. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“(1) Genel Kurulda ve dairelerinde çalıştırılmak üzere özlük işlemleri açısından Genel Sekreterliğe bağlı yeteri kadar tetkik hakimi bulunur. Tetkik hakimlerinin görev dağılımı Genel Kurul tarafından kararlaştırılır.”

                      Oktay Vural                              Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu

                           İzmir                                      Konya                                    Kırşehir

                    Rıdvan Yalçın                            Behiç Çelik                          Osman Ertuğrul

                           Ordu                                      Mersin                                    Aksaray

                      Mümin İnan                         Nevzat Korkmaz                          Kadir Ural

                           Niğde                                      Isparta                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 12’nci maddesinde değişiklik içeren önergemiz üzerinde görüşlerimizi anlatmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun tasarısının 12’nci maddesinde tetkik hâkimlerinin, idari bir görev olan Genel Sekreterliğe bağlı ve ondan talimat almak üzere istihdam edileceği hususu düzenlenmiştir. Elbette Genel Sekreter birinci sınıf hâkim ve savcılardan seçilecek ancak bu onun idari bir görevde olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Emrine verilen hâkim ve savcılar da idari görev ifa edeceklerdir. Anayasa’nın 140’ıncı maddesinin altıncı fıkrasında “Hâkim ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.” denilmektedir. Genel Sekreterliğe bağlı olarak çalışacak hâkim ve savcıların konumları, bağlılıkları Anayasa’nın 140’ıncı maddesini ve hâkim ve savcıların bağımsız görev yapacakları hususunu gerçekten zorlayan hükümlerdir. Teamülleri ve evrensel hukuk anlayışını dejenere edebilecek hükümlerdir.

“Bunun ne gibi menfi tesirleri olur?” derseniz kıymetli arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti devletinin idari yapısını incelediğimizde dört bakanlığın sistem içerisinde çok özel bir işlev gördüğünü görürsünüz. Bu durumu âdeta masanın tablasını taşıyan dört ayağa benzetebiliriz. Bu bakanlıklar, Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Maliye bakanlıklarıdır.

Bu dört kurum bu işlevlerini onlarca asırlık devlet geleneği olan milletimizin tarihinden ve ortaya koyduğu devlet geleneklerinden almıştır. Herkesin fevri ve tepkisel davrandığı olağanüstü bir dönemde olağan ve soğukkanlı davranmayı düstur edinmiş bir hariciyenin, devlet tüzel kişiliğiyle şahsın hukukunun uyumlaştırıldığı ve insanları bir arada tutan asayiş ve huzurun temin edildiği dâhiliyenin, devlet çarkının döndürülmesi için zaruri olan devlet kaynaklarının oluşturulduğu ve doğru yerlerde harcandığı ve devletin mallarına sahip çıkıldığı, maliyenin ve adaletin, hakkın, hukukun adresi güvenilir ve tarafsız adliyenin mevcudiyetidir ki, devleti ayakta tutar, devleti ebet müddet devlet kılar.

Elbette tüm kurum ve kuruluşlar çok önemli hizmetler vermektedir ve elbette hepsinin yadsınamaz çok özel önemleri vardır. Ancak saydığımız kurumlarda oluşabilecek bir zafiyet devlet bünyesinin bütününde bir zafiyet doğuracaktır. Bu hep böyle cereyan etmiştir. Bu yüzden, zikrettiğimiz bakanlıklar, kariyer bakanlıkları olarak anılır. Adalet Bakanlığının asli unsurları da hâkim ve savcılardır. Daire başkanlığı da dâhil üst yönetim görevlerine hep hâkimlik mesleğine mensup kişiler getirilir ki, devleti ayakta tutma ve taşıma işlevlerine bir halel gelmesin, hukuk eğitimi almış kişiler Adalet Bakanlığını yönetsin. Bu yüzden hâkim ve savcıların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı altında görevlendirilip daire başkanlıklarıyla irtibatlandırılması gerekiyor. Sadece özlük işleriyle ilgili kayıtlar genel sekreterlikçe tutulabilir…

Efendim, çok uğultu var, çok özür diliyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlarsak gerçekten iyi olacak.

Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bunun dışında idari görev ifa edecek genel sekreterliğin altında görevlendirilmesinin Adalet Bakanlığının klasik teşkilatlanmasına uymadığını söylemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, AKP Anayasa değişikliğiyle HSYK çoğunluğunu ele geçirmiştir ve artık oradan çıkaramayacağı bir karar yoktur. Şimdi de Yargıtay ve Danıştay için bir kuşatma ve ele geçirme planı hazırlanıyor. Basından öğrendiğimize göre, Yargıtayda 6 adet, Danıştayda 4 adet daire kurulacak ve buralara HSYK tarafından yeni üyeler atanarak Yargıtay ve Danıştay Genel Kurul çoğunluğu ele geçirilecektir. Önümüzdeki yıl yapılacak Yargıtay Başkanlığı seçimi de Danıştay Başkanlığı seçimi de böylece garanti altına alınmış olacaktır. Bunu söylediğimizde diyorlar ki: “Efendim, dairelerin kurulmasını iki yıl önce Yargıtay teklif etmişti.” Doğru. O zaman bunu sümen altında tuttunuz, işleme koymadınız. Daire ihtiyacı bugünün ihtiyacı değildi ki. İhtiyaç var idiyse, ki bugün böyle söylüyorsunuz, dün niye kurmadınız bu daireleri? Şimdi, HSYK’da yeterli çoğunluk sağlanınca bu öneri gündeme taşınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kendi aranızda konuştuğunuz kelimeleri ben buradan duyabiliyorum. Sohbet edecekseniz de biraz daha hafif bir sesle ederseniz iyi olur. Aksi takdirde de çok iyi demlenmiş çay olduğunu söylüyorlar, dışarıda sohbetinize devam edin.

Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Üstelik “İstinaf mahkemeleri kuruyoruz, Yargıtayın üzerindeki yükü kaldırıyoruz.” diye kadrolar çıkarttınız. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, 4 bin adet hâkim ve savcı, 900 adet idari ve adli yargı hâkim ve savcı adayı, 100 adet de Adalet Bakanlığı müfettişi kadrosu çıkarttınız. İnşaatlar yaptınız, binalar yaptınız. Doğrusu merak ediyorum: Bu da Türk milletini bir oyalama taktiği miydi? Yapmadan yapıyor gibi gözükmenin bir örneği miydi?

Bakınız, Sayın Yargıtay Başkanı açıklıyor, istinaf mahkemelerini kurmaz iseniz altı değil on altı daire de çözüm olmayacak.

AKP olarak, bu Mecliste, muhalefetle açık, şeffaf ve samimi bir biçimde konuşmayı, diyalog kurmayı maalesef beceremediniz, hep gizli gündeminiz ülke gündemini belirledi.

Bundan sonra hangi sözünüze ne diye güveneceğiz diyor, önergemize destekleriniz bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12. maddesinin 2. fıkrasında geçen “beş yıl” ibaresinin sekiz yıl olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; arkadaşlar, ne dedik ki katılmıyorsunuz? Diyoruz ki: “Beş yıllık süreyi sekiz yıla çıkarın ki başarı elde edecek insanların başarısını daha iyi görürsünüz.” Size burada bir olanak tanıyoruz. Beş yılda başarılı insan sayısı azdır ama sekiz yıl hizmet verirse başarılı daha çok insan bulabilirsiniz ama kabul etmiyorsunuz.

İki: Burada “üstün başarı” çok göreceli bir kavram. Neye göre üstün başarı? Kimine göre farklıdır üstün başarı, kimine göre farklı. Buradaki objektif kıstasınız nedir arkadaşlar? Üstün başarı… Bir kere bu kıstas çok subjektif. Objektif bir hâle getirin. Bu “üstün başarı” kavramını da hepimiz bilelim.

Bir başka konuya geleceğim müsaade ederseniz. Dün burada sivil ve askerî hâkim ve savcılar arasında yıpranma ile ilgili söyledim ama ne Sayın Bakan ne Sayın Komisyon Başkanı sahip çıkmadınız. Yine söylüyorum: Bu ülkede ister sivil ister askerî, tüm yargı mensuplarının… Ben sivil yargı mensuplarının daha çok yıprandığına inanıyorum ama bu konuda hiçbir görüş bildirmediniz. Yine altını çiziyorum: Hâkim ve savcıların, adalet dağıtan insanların yıpranması askerî hâkimde başka, askerî savcıda başka, sivil savcıda, sivil hâkimde başka olamaz Sayın Bakan. Bunlara, sivil savcı ve hâkimlere sahip çıkmak sizin görevinizdir, bir kez daha bunun altını çiziyorum.

Bir başka konuya geçiyorum: Arkadaşlar, 2006 yılından beri hâkim ve savcılarımızın maaşlarında hiçbir artış olmadı.

Bir başka konu var: Verdiğiniz yargı tazminatı. “Tazminat” adı altında veriyorsunuz belli bir rakamı hâkim ve savcılarımıza ama emekli oldukları zaman onları çok güç durumda bırakıyorsunuz. Lütfen, eğer hâkim ve savcılarımıza belli bir maaş veriyorsak bunu “tazminat” adı altından çok “maaş” adı altında verin ki yarın emekliliklerinde bu insanlar zor durumda kalmasın. Siz “tazminat” adı altında verip, emekliliklerinde çok düşük bir emekli maaşıyla karşı karşıya getiriyorsunuz hâkim ve savcıları. Bu nedenle, hâkim ve savcıların “Yargı tazminatı” dediğiniz tazminatlarını maaşlarıyla birlikte değerlendirmek kaçınılmazdır arkadaşlar. Bunun altını bir kez daha çiziyorum.

Yine, değerli arkadaşlarım, lojman konusuna geleceğim müsaade ederseniz. Tabii kamu görevi yapan insanlara… Başta Meclis lojmanlarını bir kere kapattınız her ne hikmetse, tabii bizler saygı duyuyoruz ama amacı neydi, gayesi neydi, niçin kapattınız, bir gün bunu da söylemediniz. Dediler ki “Kamuya kaynak.” Bu konuyu geçeceğim.

Bazı illerimizde, hâkim ve savcılarımız lojmanda kalamıyor. Adaletse herkesin eşit olması lazım. Örneğin, özellikle büyük şehirlerde lojmansız bir sürü hâkim ve savcımız var, bazıları lojmanda kalıyor, bazıları kalamıyor. Adaletse, hiç değilse lojmanda kalamayan insanlara lojman tazminatı vermeniz lazım, eğer eşitlikse. Aynı görevi yapan insanlar, birileri lojmanda kalıyor, birileri kalamıyor. “Efendim, kuradır, sıradır.” Veremiyorsanız o zaman, o insanlara bir lojman tazminatı vermek zorundasınız arkadaşlar. Böyle adalet olmaz! Adalet dağıtan insanlara adaletsizlik yapıyorsanız, sorun buradan başlıyor. Hâkim ve savcılarımızın özellikle büyük şehirlerde çok önemli lojman problemleri var ama bir türlü buna çözüm bulunmuyor ve özellikle son yıllarda, lojmanlaşma yönünde de çok da bir gayret sarf edilmiyor; eskilerden girenler kalıyor, o şehre yeni gelen insanlar lojmanda kalamıyor. Bu haksızlığı gidermek zorundasınız. Bu bir haksızlıktır. Bu haksızlığı ne şekilde gidereceğiz? Yani hak dağıtan insanlara, adalet dağıtan insanlara adaletsizlik yapmayın; burada başlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu nedenle arkadaşlar, özellikle, hâkim ve savcılarımızın, sivil hâkimlerle askerî hâkimler arasında hiçbir fark olamaz, bunun düzeltilmesi lazım yıpranma tazminatı yönünde. İki: Mutlaka tazminatlarının maaşlarıyla birlikte alınması lazım, maaşa ilave edilmesi lazım. Üç: Lojmanda kalamayan hâkim ve savcılarımızın mutlaka bu sorunlarına çözüm getirilmesi gerekir.

Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “kendilerine” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çok önemli bir gün, Dünya İnsan Hakları Günü.

Size göstereceğim şu işarete iyi, dikkatle bakınız. Tırnak içinde üç nokta, tırnağı kapat, üstünde de parantez aç, içine bir çarpı koy -bu, Meclis tutanağıdır- sonra da altında bir not, şöyle, bakın: “Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.” yazıyor. Bu gördüğünüz işaret, Meclisimizin, yani 1920’de cumhuriyetin kuruluş felsefesinde Kürdistan mebuslarının kurduğu, Lazistan mebuslarının, Türk mebuslarının birlikte kurduğu Mecliste, 2010 yılında ben… Şu işarete bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular, ne anlatıyorsun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, burada, bu ayıp, insan haklarının en büyük ayıbıdır.

ÖMER İNAN (Mersin) – Bu tarafa da göster, görmedik.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bundan daha büyük bir ayıp olabilir mi? Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, hem inkâr edeceksin hem asimile edeceksin hem şovenizm uygulayacaksın hem ırkçılık yapacaksın hem türküsünü söylediği için üstüne üstüne gideceksin hem müziğini, folklorunu yaptığı için terörist ilan edeceksin, cezaevlerini dolduracaksın, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyeliğinden binlerce siyasetçisine ceza vereceksin “Dünya İnsan Hakları Günü’nüz kutlu olsun.” diyeceksiniz.

Arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın, ben burada rakamları saymayacağım, kaç kişi öldü, kaç kişi yargısız infazda, kaç kişi cezaevinde senelerce yatıyor ve ifadeye dahi çıkamadı. Yalnız şunu söyleyeceğim ben size: Böylesi günlerde konuşurken herkesin çok dikkatli olması lazım. Budur hayat, yaşıyorsak bu ülkede beraber, gerçekliklerimize de alışacağız. Müziğin, şarkıların, folklorun, kimliğin, kültürün, hiçbir şeyin bu ülkeyi bölmediğini, bölmeyeceğini, hep birlikte yaşaya yaşaya öğreneceğiz. Yoksa, 2010 yılında hâlâ bizim çocuklarımız kalkıp Ciğerhun’un şiirlerini okursa ve derse ki Robson şiirinde olduğu gibi “…” (x)

“Yalnız siyahlar baskı altında kalmadı, biz de beyazız, baskı altındayız.” denen, kırk beş yıl önce yazılan şiirinden sonra, siyahlar 1947’de medeni haklarını aldığı zaman, o zamanın devlet başkan yardımcısı, bir siyahi öğrenciyle bir beyaz öğrenciyi, ikisini ellerinden tutup birlikte üniversiteye getirmişti ve Amerika’da siyahlarla beyazlar arasındaki ırk ayrımını o şekilde, devletin öncülüğünde ve en yetkili kişileriyle kaldırmıştı. O zamanlar, hatırlayın, aynı otobüse binemiyorlardı, aynı lokantaya gidemiyorlardı, aynı üniversiteye gidemiyorlardı ama siyahi olan bir Başkan, Obama, buraya, bu kürsüye de geldi, konuştu.

Şimdi, biz bunca yıldan sonra, Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutlarken, birbirimizin yüzüne bakarken yüzümüz kızarmıyorsa eğer, insan haklarından bahsediyorsak eğer, ayrımcılığı görmüyorsak eğer, “Kürt’üm.” diyene burada düşman gözüyle bakıyorsak eğer, “Kürt” kelimesini duyunca birilerinin bu Mecliste tüyleri diken diken oluyorsa eğer “İstiklal Savaşı’nın, kurtuluş mücadelesinin, müdafaai hukuk derneklerinin zamanını ne çabuk unuttular.” diye söylemek, hatırlatmak da bizim boynumuzun borcudur.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bu şovdan vazgeçin!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Biz burada neyi konuşuyoruz? HSYK yasası. HSYK yasası budur arkadaşlar, adalet budur. Adalet budur: Tırnak içinde üç nokta, tırnağı kapat, üstüne de çarpı işareti koy; Kürt kimliğinin gerçekliğidir 2010 yılında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bırak şu şovu!

                                    

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ve şimdi son bir dakikamda size HSYK ile ilgili bir cümle söyleyeceğim, hepiniz düşünün: HSYK kanunu diyelim bugün geçti ve CHP iptal için başvurdu -dinleyin- Anayasa Mahkemesine gidecek değil mi? E, Anayasa Mahkemesinin uyum yasası çıkmadı, çalışamıyor, karar alamıyor, toplanamıyor. Söyleyin bana, nasıl bu yasa yasalaşacak? Farz et ki onu da yaptınız, sonra Anayasa Mahkemesinin uyum yasasını buraya getirdiniz, Meclise. O uyum yasasını da tartıştık -oyları yettiği için ben CHP, ana muhalefet diyorum, o anlamda- tekrar CHP başvurdu, “Anayasa Mahkemesi uyum yasası da Anayasa’ya aykırı.” dedi, yine Anayasa Mahkemesine gitti. E, toplanamayacak, karar alamayacak. Alamayacak arkadaşlar, çünkü Anayasa Mahkemesi şu an çalışmıyor. Ahmet Türk’ün, Tuğluk’un başvurusunu dahi yapamıyoruz şu an göreve iadesi için, Meclise iadesi için. Bunu iyi düşünün.

Teşekkür ederim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hasip Bey, bu hafta çalışmaya başladı.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken televizyon yayını kesintili olarak…

BAŞKAN – Ben şu oylamayı yapabilir miyim? Önce onu söyledim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken Meclis TV kesintili olarak veriyor konuşmayı Kürtçe konuştu diye. Şimdi, şuradan sormak gerekiyor: TRT Şeş yayın yapıyor. TRT Şeş’le TRT 3 arasında ne fark var? İşte, tam sizin çifte standartlarınız!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sırrı Bey, ne kesilmiş? Neyin yayını kesilmiş?

SIRRI SAKIK (Muş) – Hatip konuşurken yayın kesilmiş.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Başkanlığa bir arzım olacak.

Böyle bir şeyin olmasını mümkün olarak görmüyorum. Başkanlığın TRT 3’ten bilgi almasını ve bu bilgiyi Genel Kurulla paylaşmasını arz ediyorum.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Bilgi geldi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ben dışarıdaydım, kesildi yayın Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir şeyin kasten olması mümkün değil, böyle bir şeyin yaşanması mümkün değil.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.49

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, biraz önce Sayın Hasip Kaplan tarafından yapılan konuşmanın bir bölümünün teknik arıza dolayısıyla yayınlanamadığı bilgisi Başkanlığımıza ulaşmıştır. Bu nedenle Sayın Hatibe çok kısa bir açıklama yapması için yerinden söz vereceğim.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, bunun, umuyoruz ki teknik bir arıza olması nedeniyle böyle olduğunu, böyle yaşandığını. O bölümde, kürsüde söylediğim sözlerin anlaşılması açısından şunu söylemek istiyorum: Bu söylediğim sözler bütün kamuoyunca da bilinmeli çünkü Ciğerhun’un Robson şiirinden bir mısra okumuştum. “…”(x) Yani Türkçesi “Ey yoldaş Robson/ Yalnızca siyahlar baskı altında yaşamıyor/ Biz de beyazız, kaldık perişan.” Ondan sonra da Obama’nın seçildiğini, buraya geldiğini söyledim. Bu vesileyle ben “…”(xx) diyorum.

Dünya İnsan Hakları da kutlu olsun bu vesileyle diyorum. Umarım ki tekrar teknik arızaya rastlamamışızdır!

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan…

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Ben anlamıyorum… Herkesin anlaması lazım.

BAŞKAN - Sayın Akkuş, bir saniye…

Sayın İnan, buyurun.

ÖMER İNAN (Mersin) – Demin konuşma yapan Hatip, çok agresif bir şekilde, tahrikkâr bir şekilde burada Kürt düşmanlığı yapıldığını ifade etti. Bu doğru bir şey değil, Mecliste Kürt düşmanlığı yapılmıyor. Hiçbir arkadaşımız bunu yapmaz. Bunu düzeltmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 13’üncü madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

                                  

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesinin 2. fıkrasında bulunan “Genel Sekreterin teklifi üzerine” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Yılmaz Tankut                             Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu

                          Adana                                     Konya                                    Kırşehir

                    Rıdvan Yalçın                           Mümin İnan                             Behiç Çelik

                           Ordu                                       Niğde                                     Mersin

                      Oktay Vural                               Alim Işık                                Kadir Ural

                           İzmir                                     Kütahya                                    Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın İkinci Bölüm Tetkik hakimleri ile ilgili 13. maddenin 2. fıkrasında geçen “Genel sekreterin teklifi üzerine” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

                     Turgut Dibek                           Rahmi Güner                          Halil Ünlütepe

                        Kırklareli                                    Ordu                               Afyonkarahisar

                   Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                   Orhan Ziya Diren

                          Mersin                                  Zonguldak                                   Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu önergemizle, maddenin ikinci fıkrasında bulunan “Genel Sekreterin teklifi üzerine” ibaresinin kaldırılmasını istemekteyiz çünkü bürokratik bir makam olan Genel Sekreterin yerine, Kurulun işleyişinden sorumlu Başkan Vekiline, sorumluluğuna uygun olacak şekilde bir yetki verilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, her karış toprağı aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla sulanmış kutsal vatanımızın, ona hizmet etmek gayesiyle organize olmuş kutlu devletimizin ilelebet payidar olması, bu vatan üzerinde yaşayan hepimizin elbette ki ortak arzusu olmalıdır. İşte bu ortak arzunun var olabilmesi ise her vatandaşımızın ortak hedef, sevinç ve acılarını birlikte yaşayabilmesine, memleketimizin, devletimizin imkân ve kaynaklarını adil ve eşit bir şekilde paylaşabilmesine bağlıdır ama bütün bunların hayat bulabilmesinin en temel ve en önemli şartlarından biri de hiç kuşkusuz adaletin tesisine ve onun tecelli edebilmesine bağlıdır. Bunları sağlayacak olan zemin ve güç ise hiç şüphesiz devletimizin bizatihi kendisidir.

Şimdi buradan hepimizin şu suali öncelikle kendi vicdanımıza sorup cevap araması icap etmektedir: Acaba bugün, biz, devlet olarak hakkın, hukukun, adaletin tecellisini sağlayabilmekte miyiz?

Değerli arkadaşlar, insanın yaşayabilmesi için her şeyin başı sağlıktır diyoruz fakat devletinin koruyucu şemsiyesi altında bulunamayan insanların sağlıklı ve şahsiyetli bir şekilde hayatlarını devam ettirebilmeleri de çok zor ve sıkıntılıdır ancak devletin ve milletin yaşayabilmesinin temel şartının da adalet olduğunu hepimiz biliyor, inanıyor ve söylüyoruz çünkü adaletin olmadığı yerde huzur ve düzen olmaz, huzur ve düzenin olmadığı yerde de ne devlet ne de millet uzun süre ayakta kalamaz. İşte aziz milletimiz ve kutlu devletimiz için bu kadar önemli olan adalet, hepimizin ama öncelikle devleti idare edenlerin başta siyasi iktidar olmak üzere idare sorumluluğunu üstlenen her kesimin üzerinde titizlik göstermesi gereken çok önemli bir konudur ama bugün maalesef ülkemizin en temel sorunlarından birisinin adaletsizlik olduğunu üzülerek görmekteyiz. Hukuka dayanmayan tasarrufların, kanunsuz ve ceberut uygulamaların hemen her gün gündem maddesi olması az önce işaret ettiğim ve büyük bir ihtimam ve titizlikle korunması gereken adalet anlayışıyla ilgili derin endişe ve kaygılarımızı maalesef haklı çıkartmaktadır. Dahası özellikle son yıllarda artan hukuksuzluklar, kanunsuzluklar artık sıradan hâle gelmiş, bu tür uygulamalar kanıksanır olmuştur ki bu da tehlikenin çok vahim boyutlara geldiğini ortaya koymaktadır.

Bakın değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumu adaleti nasıl tanımlıyor: “Adalet, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkese kendi hakkı olanı verme ve doğruluktur.” Bu tanıma göre bugün hiçbirimizin yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından adil ve eşit bir şekilde kullanıldığını söylemesi mümkün değildir. Yine bugün hiçbirimizin devleti yöneten siyasi iradenin yani AKP’nin hak ve hukuku gözettiğini ifade edebilmesi de söz konusu değildir. Bugün adaleti uygulamak ve yerine getirmekten sorumlu olan devlet kuruluşlarının siyasi emellerle hedef hâline getirilmediğini, bu kuruluşların siyasi ikbal kaygılarıyla yapılandırılma sürecine sokulmadığını da hiç kimse söyleyemez.

Değerli arkadaşlar, şimdi buradan soruyorum: Bugün gelinen noktada yolsuzluk soruşturması açan hâkimler görevden alınıyorsa, yine o hâkimlerin mahrem bilgileri toplanıp konuşmaları dinleniyorsa, onlara komplo kuruluyor ve polis baskınına maruz bırakılıyorsa, takip edilen davalara yandaş savcı aranıyor ve o savcının üzerine başka bir savcı gönderiliyorsa Türk adalet sisteminin böylesine kaos ve karmaşa içine itilmesinin sorumlusu sizce kimdir? Muhalefet midir, yoksa iktidar mıdır?

Eğer, AKP iktidarına mensup yolsuzluk, irtikâp, suistimal gibi kesinleşmiş suçlardan ceza alan belediye başkanları, bürokratlar hâlen görevde tutuluyor ama hakkında yargının verdiği kesinleşmiş suçu bulunmayan AKP’li olmayan belediye başkanları ile milliyetçi, ülkücü bürokratları görevden alınıyor, sürgün ediliyorsa adalet bunun neresindedir? Eğer Türk milleti adına karar veren hâkimler, cumhuriyetin savcıları bu aziz milletin çocuklarını katleden PKK’lı canilerin ayağına talimatla gönderiliyorsa ve bunların aklanması isteniyorsa üç kıtada haklı mücadelesini vermiş bu necip millet kime, nasıl güvenecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Halkımızı açlığa ve yokluğa mahkûm eden, onları oy deposu olarak gören, üretim yerine tüketimi, ithalata bağlı büyümeyi, işsizliği fazlalaştırıp yeni oy depoları hedefleyen, ekonomiye emperyalist sermayeye hediye eden, dış siyasette teslimiyet ilkesini benimseyen AKP iktidarı maalesef dirliğin, düzenin temeli olan adaleti de çökertmek suretiyle sanki son bir darbeye hazırlanıyor görüntüsünü vermektedir.

Bugün üzerinde yaşadığımız cennet vatanımızın manevi mimarı olan Şeyh Edebali’nin mirasçısı olmakla iftihar ettiğimiz Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’ye nasihati olan “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şeklindeki veciz sözünü, milletimizi kandırmak suretiyle kendi siyasi ikbal ve saltanatları için dillerine nakarat yapanlar bilmelidirler ki, bugün gittikleri yol, yol değildir. Bunun önünde duran ve engel olanlar, adaletin tesisini istemeyenler bugün belki dokunulmazlık zırhının arkasına saklanabilirler ama yarın en büyük adaletin olduğu yerden ve ilahî adaletin tecellisinden kaçamayacaklardır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası. Bu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası’na Türkiye, işkence, kötü muamele, baskı ve şiddet gölgesinde giriyor. İnsana dair tüm hakların gasbedildiği, sokaklarda ayaklar altına alındığı ve şiddetin sokağa taşındığı görüntüler altında Türkiye giriyor. Türkiye’de hâlâ insanlar gözaltında kaybolmaktalar, hâlâ haksız bir şekilde tutuklanmaktadırlar. Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanının 1 Ekim günü Meclisin açılışında da söylediği gibi, tutuklama fiilî mahkûmiyet hâline çevrilmekte, üniversite öğrencileri hak aradıkları için coplanmakta, “Vurmayın, karnımda çocuk var!” diyen bir genç kadının karnına vurulan tekmelerle, polis tekmeleriyle çocuğu düşürülmekte ve hak arayan, sendikal mücadele veren işçiler sokakta yine polis tarafından coplanmakta, gözlerine biber gazı sıkılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten üniversiteli hamile genç kızın polis dayağıyla çocuğunu düşürmesinden daha ağır bir insan hakkı ihlali olabilir mi? Hangi demokratik hukuk devletinin ülkesinde “Hamileyim, vurmayın!” diye haykıran bir kadının karnına polis tekme atar? Dünyanın hangi demokratik hukuk devletinde “Vurmayın, hamileyim!” diye haykıran kadına, kadının karnına tekme atarak çocuğun düşmesine sebep olan polisleri o ülkenin Başbakanı ya da İçişleri Bakanı korur?

Değerli arkadaşlarım, ana karnındaki bebeği öldürmek, bir insan hakkı ihlalinden öte bir cinayettir. O bebeğin de yaşam hakkı vardır.

Şimdi, ben merak ediyorum. Bugün 10 Aralık. Dünya İnsan Hakları Haftası’na girdiğimiz bugünde bebeğin yaşam hakkını yok eden, ananın da gerçekten insan hakkı ihlalini yapan eylem hakkında, bu eylemi yapanlar hakkında, Sayın Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı ve insan hakları kurulları bir işlem yapacak mı, ben merak ediyorum değerli arkadaşlarım. Yoksa bu da faili meçhuller arasına mı katılacaktır, bunu merak ediyorum ve aynı zamanda bunu da “Bizim dönemimizde faili meçhul olmadı.” diyen AKP’li arkadaşlarımın dikkatine sunmak istiyorum.

Bugün dünyada çağdaşlığın en önemli ölçütü düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Düşünmek ifade özgürlüğünü de kapsar. Düşündüğünüzü ifade edemedikten sonra düşünce özgürlüğünün bir anlamı kalmaz. İfade özgürlüğü ve özgür eleştiriyi kurumsallaştıran ülkeler çağdaşlıktan sınıfı geçmişlerdir, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde rüşvet, yolsuzluk ve ahlaksızlık, adam kayırma gibi olaylar sıkça rastlanılan olaylardır.

Türkiye gerçekten insan hakları ihlalinde sınıfta kalmıştır. Türkiye'nin insan hakları ihlalinde sınıfta kalmasının en önemli nedeni, demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilemeyişi, insanların hukuk güvenliğinden yoksun kalışlarıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği 12.198 hak ihlali kararının 2.295’i Türkiye'ye aittir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin raporuna göre adil yargılanma hakkının ihlali konusunda dünyada ilk sırada yer almaktadır. Rapora göre, 2010 yılı itibarıyla mahkemenin önüne gelen 119.300 dosyanın aşağı yukarı yüzde 10’undan fazlası, 13.100 adedi Türkiye aleyhine yapılan başvurular oluşturmaktadır. Buna göre mahkemenin baktığı her 9 davadan 1’i Türkiye’yle ilgilidir değerli arkadaşlarım.

Yine 12.198 hak ihlalinin kararı verilmiş, bunun 2.295’i Türkiye’ye aittir. Yani 12.198 hak ihlali kararının 2.295’i -aşağı yukarı yüzde 20’sine yakını- Türkiye’ye aittir. Türkiye, dünyada adil yargılanma hakkının ihlali bakımından ilk sıradadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verilerine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu anda karar aşamasına kadar toplam 119.300 dosya bekliyor. Bu dosyaların 33.550 tanesi ile Rusya 1’inci sırada, 13.100 dosyayla Türkiye 2’nci sırada bulunuyor yani Türkiye'nin insan hakları konusundaki yeri, değerli arkadaşlarım, girmek istediğimiz Avrupa Birliği ülkeleriyle aynı düzeyde değil, maalesef Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerle aynı düzlemdedir.

Bu tablo, sanıyorum ve umuyorum ki, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girdiğini iddia eden ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin olmadığını söyleyen insanların bu düşüncelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla ve bilimsel istatistik verileriyle çürütülmesidir. Bu da Türkiye’de adil yargılanma hakkını ortadan kaldıran, hukukun güvenliğinin olmamasının doğal bir sonucudur. Sanıyorum Adalet Bakanı gereken önlemleri alır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.27

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 14 – 2: Teftiş kurulu üçüncü dairenin gözetiminde kurul adına görev yapar.

                    Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk                       Rahmi Güner

                   Afyonkarahisar                           Zonguldak                                   Ordu

                   Ali Rıza Öztürk                         Birgen Keleş                           Şahin Mengü

                          Mersin                                    İstanbul                                    Manisa

                                                                     Turgut Dibek

                                                                        Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının “Teftiş Kurulu üçüncü dairenin gözetiminde Kurul adına görev yapar”  şeklinde değiştirilmesini 4. fıkrasının (ç) bendinde bulunan “…Kurul tarafından” ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine “Kanunla…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Oktay Vural                               Alim Işık                               Mümin İnan

                           İzmir                                     Kütahya                                     Niğde

                      Behiç Çelik                              Kadir Ural                             Murat Özkan

                          Mersin                                     Mersin                                    Giresun

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 S. Sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                       Sırrı Sakık                             Hasip Kaplan                           Nuri Yaman

                            Muş                                       Şırnak                                       Muş

                   Şerafettin Halis                        Nezir Karabaş                            Özdal Üçer

                          Tunceli                                      Bitlis                                        Van

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Biraz önce burada grubumuz adına konuşan arkadaşımız -bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü- yani, bir şiirde Kürtçe, iki parça, iki sözcük söylerken televizyonun, efendim, teknik bir arızadan kaynaklı bir yayında kesinti yaptığını söylediler. Şimdi ben buradan sormak istiyorum: “… …”(x) Yani…

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) - Türkçe konuşalım, Türkçe!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben Kürtçe konuşuyorum. Şimdi, bugün 10 Aralık 2010…

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Türkçe konuş biz de anlayalım.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Anlamıyorsan senin sorunun, bu benim sorunum değil.

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) - Benim sorunum değil. Türkçe konuşalım lütfen!

SIRRI SAKIK (Devamla) - İnsan Hakları Günü ben ana dilimde burada size “merhaba” demek istiyorum ve size diyorum ki…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Milletin sabrını zorlamayın!

SIRRI SAKIK (Devamla) - “……”(xx) (AK PARTİ sıralarından “Ayıp” sesleri, gürültüler)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yazıklar olsun hepinize!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size teşekkür ediyorum.

Ben şimdi bunları niye konuştum? Aslında germek için konuşmadım bunları. Bu televizyon, gerçekten bir teknik hatadan kaynaklı bir konu muydu yoksa Divan üyesi olmama rağmen Divanda böyle bir karar mı alınmış?

Şimdi, burada, hemen sağımda çalışma arkadaşlarımız var. Bunlara talimat verilmiş: “Burada eğer Kürtçe konuşulursa ‘Türkçe dışında…’ daha önce “Bilinmeyen bir dil…” Eğer bilinmeyen bir dilse Orta Doğu’da 40 milyon insan yaşıyor, Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Türkiye’de yaşıyoruz, Sovyetlerde, İsrail’de… Bu nasıl bilinmeyen bir dil? Eğer bilinmeyen bir dilse ey AKP, ey Adalet ve Kalkınma, nerede adaletiniz, nerede kalkınmanız? TRT Şeş şu anda bilinmeyen bir dilden yayın yapıyor. Şimdi, bunu nasıl izah edebilirsiniz? Siz iktidarsınız, Meclis Başkanı sizden, Divanın çoğunluğu sizden, böyle bir kararı nasıl alabilirsiniz? Nasıl Genel Sekreter, hangi hakla buraya talimat verebilir, “bilinmeyen bir dil” olarak yazabilir? Veyahut da hangi güç bizim dilimize gem vurabilir? Hangi güç televizyonuna ve bu noktada yayın yapan Meclis TV’de Kürtçe yayına sansür koyabilir?

                                  

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

Dün de söyledim burada, bugün de söylüyorum. Sevgili arkadaşlar, ne Anayasa ne yasa ne uluslararası sözleşme ne Lozan’daki anlaşmalar benim dilime, kimliğime gem vuramaz, hiçbir güç de vuramaz! Biz bu dil için, bu kimlik için buradayız. Onun içindir ki ağır bedeller ödüyoruz. Bu dilin özgürleşmesi için hepinize görevler düşüyor. Cumhuriyeti birlikte kurduk, birlikte hepimiz bu önemli bir günde, 10 Aralıkta, birbirimizin diline, kültürüne, kimliğine saygılı olmalıyız. Bu saygıyı yakalayabilirsek yani akan bu kanı durdurabiliriz. Bu saygıyı gösterebilirsek halklar arasında körüklenmek istenen savaşı, kavgayı durdurabiliriz ama birbirimizi yok sayarsak yani korkunun kuşattığı bir meclis yaratırsak, korkunun kuşattığı alanlar yaratabilirsek biz sorunlarımızı çözemeyiz. Bütün sorunlarımızın sıkıntısı bugüne kadar bu ülkeyi kuşatan korkudur, ordunun korkusudur, yargının korkusudur. El vicdan edin! Hiç olmazsa Parlamento bu militer güçlerden ders alarak, onlar da korkuyu burada egemen kılmasın. Siz, sorunları çözmek için varsınız burada. Bizim de sorunlarımız var. Bu sorunları birlikte oturup çözmemiz gerekirken… İşte, bugün nedir? Adalet ve hukuk için burada yasaların değişmesini istiyoruz. Peki, benim hukukuma saygı göstermeyen bir yasal değişiklik yoksa ben kendimi nasıl ifade edeceğim?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Savcılar Kanunu bu kanun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Nasıl?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hâkimler ve Savcılar Kanunu…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yahu, hâkimler ve savcılar bizim hakkımızda karar vermiyor mu? Sizin ülkenizde adaleti, bizim ülkemizde adaleti ve hukuku savcılar ve yargıçlar tayin etmiyor mu? Siz savcılardan şikâyetçi değil miydiniz, siz yargıçlardan şikâyetçi değil miydiniz? Sayın Başbakan değil miydi, diyordu “Bunlar ciğerimizi söktü.” Bunlar sizin ciğerinizi söktüyse bizim bütün organlarımızı tahrip ettiler. Biz, uzun yıllardır ret ve inkâr politikalarından dolayı ağır bedeller ödüyoruz. Onun için, biz, adalet ve hukuk istiyoruz. Hep de söylüyoruz, hukukun ve huzurun ülkesini yaratmalıyız. Hukuk ve huzur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RECEP KORAL (İstanbul) – Tercüme eder misiniz baştan söylediğinizi, anlayamadık?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Türkçe mi? Ben ”Saygıdeğer milletvekilleri, sevgili kardeşlerim.” dedim, “Yani bir ana dilden niye korkuyoruz? Hepimiz ana dillere saygılı olmalıyız.” dedim. Burada kötü bir şey var mı?

RECEP KORAL (İstanbul) – Teşekkür ederiz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte, biz de teşekkür ediyoruz.

Aramızdaki fark bu. Biz, diyalog kuramıyoruz, empati yapamıyoruz, sürekli birbirimizi ötekileştirmeye çalışıyoruz. Ötekileştikçe aramıza nifaklar giriyor. Ötekileştirilmeyecek bir Türkiye yaratmaya çalışıyoruz. Bugün, hep söylüyorum, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Hepimiz bu sorumlulukları bilerek, kendi ülkemizde ve dünyada daha çok insanların özgür… Yani kan ve gen bağına bağlı olmayan, duygu bağına bağlı olan bir dünyayı yaratmalıyız. Hepimize böyle sorumluluklar düşüyor.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu münakaşalar herhâlde son bulması gereken münakaşalar.

Eğer Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde herhangi bir kahveye bir İngiliz gitse, kahvede hiç İngilizce bilen olmasa ve orada konuşsa, oradaki insanlar derler ki: Anlamadığımız veya bilmediğimiz bir dilde konuştu.

Şimdi, dolayısıyla “anlaşılmayan bir dil” veya “bilinmeyen bir dil” tanımlamasını… Karşı tarafta anlamayan insanların elbette ki “anlamadığım” ve “bilmediğim bir dil” olarak zabıtlara geçirmesi kadar normal bir şey yoktur. Arkadaşların bu işleri fazla germemesi gerekir. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. İnsan haklarının bu kadar yoğunlaştığı, bu kadar geliştiği bir dönemde bu gerilmeler… Meclis kürsüsünden arkadaşımızın dediği anlaşılmıyor. Burada birçok milletvekili anlamıyor bunu. Nasıl hâlen daha ısrar ediliyor böyle şeylere? Bunların bir anlamı yok. Anlamsız olduğunu bildiriyorum. İnsan haklarının doğru kullanılması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.

Çok teşekkür ediyorum yüce Meclise.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, burası bir kahvehane falan değil. Burada çok farklı dillerin konuşulduğu bir kürsü. Ama eğer biz kardeşlikten bahsediyorsak, kardeşliğin diline saygı gösterilmemiştir. İşte söylemek istediğimiz budur. Dünyanın dört bir tarafından  siyasi aktörler geldiler, burada konuştular, çoğumuz da bilmiyorduk. Eğer böyle bir eksiklik varsa bu eksikliğin telafisi,    Divan karar alır, bundan sonra Kürtçe bilmeyen arkadaşlarımız ya Kürtçe öğrenir veya tercüme edilir. Ama eğer Türk kardeşlerimiz Kürtçe’yle ilgili bir sıkıntı yaşıyorlarsa,  o da onların ayıbıdır!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Germe!

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ayıp oluyor!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sırrı Bey, Türk kardeşlerin Türkçe konuştuğunuz zaman sizi anlayabiliyor. Mesele bu.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının “Teftiş Kurulu üçüncü dairenin gözetiminde Kurul adına görev yapar”  şeklinde değiştirilmesini 4. fıkrasının (ç) bendinde bulunan “…Kurul tarafından” ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine “Kanunla…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Faruk Bal (Konya) ve milletvekilleri

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Vural, kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Çelik efendim.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla selamlamak istiyorum ve 10 Aralık gününü idrak ederken, bugün İnsan Hakları Günü olması hasebiyle, bugünün bilhassa son üç yüz yılda hep ezilen, itilen, katledilen ve milyonlarca soydaşının ne yazık ki yok edilmesini yaşayan büyük milletimin, Türk milletinin her üç kıtada kayıplarını da bu vesileyle rahmetle anmak istiyorum ve en son yaşadığımız kitlevi manada Azerbaycan’da Hocalı katliamını da burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Dünyanın hiçbir yerinde ne bizim milletimize ne de başka uluslara ve halklara hiçbir zaman zulüm, katliam, jenosit olmasın. Temennimiz bu yöndedir. Türk milleti dört bin yıllık geçmişinde bütün diğer ulusların hukukuna daima saygı göstermiş ve kendisinin millî ve manevi terbiyesiyle bunu düstur edinmiş; ezen, zulmeden, katleden değil, tam tersine zalimlerin üzerine daima gitmiş, hakkı ve haklıyı tutmuş, asil ve yüce bir millettir. Bugün münasebetiyle kendi milletimin de bu hasletlerini sizlerle paylaşmak  istedim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuza dönersek, özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın, öncelikle Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra bu kanun tasarısına kadar gelinen süreçte, üyeliklere seçim sürecinde bazı illerde Adalet Bakanlığı tarafından görevlendirilen tetkik hâkimlerinin hâkim ve savcılar üzerinde Sayın Bakanın ve Müsteşarın mesajlarını götürerek baskı yaptıkları yönünde ciddi ihbarlar gelmiştir, bize kadar gelmiştir. Bunları her zaman Sayın Bakanımla paylaşabilirim.

Diğer bir konu: Bir müsteşar yardımcısı düşünün, gidiyor ve sekiz büyük ilde toplantı yapıyor ve toplantıları, yine, seçimlerde Bakanlık listesine destek amaçlı ve “Bakanlık listesine oy vermezseniz size gösteririm ha!” mesajını çok sert bir şekilde bildirmek...

Diğer bir konu: Tabii, seçim oluyor, Kurul toplanıyor. Kurul, taşradaki hâkimlerin, savcıların sözlerinin daha etkin olacağı bir kurul ve demokratik bir kurul ve yargı erkini daha da kuvvetlendirecek olan bir kurul olarak kamuoyuna sunulmasına rağmen, ne yapıldı? İşte, böyle Bakanlık listesini dayatma suretiyle seçim yapıldı ve hâkim ve savcılardan aday bile çıkarılmasına izin verilmedi sonuç itibarıyla ve geldi, Kurulun Başkan Vekilliğine Adalet Akademisi Başkanı oturdu.

Başka bir şey daha oldu HSYK dışında: Türkiye'nin en büyük üç ilinden birine bir başsavcı atandı; ilçe başsavcısı olan kişi, bütün kıdem ve liyakat esasları bir kenara itilerek bir ile atandı. Şimdi, burada Adalet Bakanlığında oturmuş altmış yıllık teamül yıkıldı. Böylece, yargıda yürütmenin ne kadar baskın olduğunu çok net bir şekilde müşahede ediyor ve görüyoruz, bunları hep birlikte görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bu durumda kıdeme, tecrübeye saygı göstermeyen bir Hükûmetin oluşturmuş olduğu bir yargı yapısından adalet beklemek, tabii ki, teorik anlamda çok güç.

Onun için, değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım, burada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplumun bütününü temsil etmesi, kılı kırk yaracak hâkim ve savcılarımızın olması ve böyle bir kadroyla adaletin tecelli edilmesini beklememiz gerekirken, maalesef, bu tahakkuk etmeyecek.

Burada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bütün hatiplerimizle, özellikle bu mevzuyu da ciddiyetle vurguladık ama buna rağmen bizim taleplerimiz yerine getirilmedi, getirilmiyor.

Bu duygularla önergemize desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 14 – 2: Teftiş kurulu üçüncü dairenin gözetiminde kurul adına görev yapar.

                                                                                       Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

Sayın Mengü, buyurun.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sadece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla yargıyı şekillendirmiyorsunuz, TRT’yi de şekillendirdiniz, tam bir iktidar yayın organı hâline getirdiniz. Salı günü Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı grup toplantısında konuşurken Sayın Başbakanı eleştirdi. Eleştiri başlar başlamaz aynen teknik arıza nedeniyle yayın kesildi. Çok da hazırlıksızlarmış herhâlde, evvela bir dizi film koydular -üç dakikalık bir kesinti- arkasından bir reklam girdiler, onu da beğenmediler, bir başka şey daha oldu, ben de hemen Sayın Genel Müdürü aradım. Özel Kalemdeki Saygıdeğer Hanımefendi Sayın Genel Müdürün lavaboya geçtiklerini söyledi. Tabii, bir insan ihtiyacıdır, gayet tabii geçer. Altı saat sonra döndü Sayın Genel Müdür bana milletvekili olarak, ben de kendisini rahatsız etmeyeyim diye telefona çıkmadım, herhâlde çok ağır bir bağırsak enfeksiyonu geçiriyordu, lavabodan bana telefona dönüşü altı saat sürünce yapacak bir şey kalmadı, konuşmadık. Şimdi, böyle bir düzende yaşıyoruz. Her işi kendinize uygun, kendinizin hoşunuza gittiği şekilde yaparsanız bu iş olmaz.

Bakın, ben size bir şey daha söyleyeyim. Harika bir şey yapılabilir: Ateşli Silahlar Kanunu’nda bir değişiklik yapın, yumurtayı da o aletlerin içine sokun. Olur ya, her gün yumurta atıyor gençlik. “Gençlik niye yumurta atıyor?” diye hiç bakmıyoruz da yumurta atan gençliğe kızıyoruz ve bir anayasa profesörü -ki uğradığı yumurtalı saldırıdan dolayı ben de dün kendisine burada bütün iyi niyetimle geçmiş olsun dileklerimi ilettim ama- dönüp diyor ki: “68 kuşağının Allah belasını versin.”

Beyler, birbirimize bela okuyarak mı bu memleketi yöneteceğiz? Bir olay olmuştur, doğrudur, gençliğin tepkisi sert olmuş olabilir, biraz fazla olabilir. Bunu tartışmamız gereken nokta bu mudur? “68 kuşağının Allah belasını versin.” Öbürü de kalkar derse ki: “Senin de Allah belanı versin.” Ne yapacağız? Bela mı okuyacağız her dakika birbirimize? Hele bunu normal bir kişi yaparsa çok yadırgamıyorum ama bir anayasa profesörü yaptığı zaman içiniz acıyor. Yani ülkeyi yönetirken hakikaten kişisel değerlerimize göre değil, kişisel ruh hâlimize göre değil, ülkenin ihtiyaçlarına göre yönetelim.

Bakın, bugün, herhâlde sayın bürokratlar yakında çalışmaya başlarlar, yeni bir Anayasa değişikliği teklifi gelebilir. Çünkü gazetelerden okuduğum kadarıyla Avrupa Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin savcılığı -bir gazete haberi, bir gazetede gördüm- bu görevden alınan 3 generalin terfisiyle ilgili olumlu görüş yani “Terfi ettirilmelidir.” şeklinde bir görüş serdetmiş. O zaman yapılması gereken şu: Hemen bir Anayasa değişikliği yapalım, Askerî Yüksek İdare Mahkemesini, Askerî Yargıtayı, hakikaten olması gerektiği şekilde… Çünkü sizin böyle bir niyetiniz yoktu, o gün için bu ihtiyacı duymamıştınız. Neydi o ihtiyaç? Anayasa referandumuna giderken hazırladığınız Anayasa paketinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesini ve Askerî Yargıtayı benimsediğinizi açıkça ortaya koymuştunuz. Nasıl koymuştunuz? Bu iki yüksek mahkemeyle ilgili düzenlemelerde birer kelime değişikliği, birer tümce değişikliği yaptınız. Yani siz bu yüksek yargı organlarının varlığını kabul ediyordunuz. Ama bir anda şimdi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi böyle bir karar verince, şimdi sizin bu Askerî Yüksek İdare Mahkemesini, Askerî Yargıtayı kaldırmanız gerekiyor.

Doğrudur, Batı’da uygar ülkelerde Danıştay gibi bir kurum varsa idari yargının içinde bir dairedir, Yargıtayın içinde bir dairedir. Ama bunu ihtiyacınız olduğu zaman yapmayın. Bunu, hukuken yapılmasını düşündüğünüz zaman, evrensel hukuka -dünyada modern hukuktur- dünyanın şu anda yaşadığı düzendeki gereklilik varsa bunu yapın. Bu anlattığınız olaylar Bulgaristan’da yeni oldu, bunu örnek almayın. Bırakın gene Bulgaristan’ı, onun hemen dibinde bir Balkan ülkesi olan Romanya’da bu yıllar evvelden beri vardır. Romanya’da, benim bildiğim, en az on beş sene evvel -ondan evvelini bilemiyorum- zaten askerî yargıtay yoktu, yargıtayın içinde bir daire olarak görev yapıyorlardı; doğrusu bunun budur. Ama siz bunu Anayasa değişikliği yaparken getirmediniz. Çünkü o zaman böyle bir ihtiyaç  duymuyordunuz, şimdi böyle bir ihtiyaç duyuyorsunuz. Bakın bu çok sakıncalı. Eğer her ihtiyaç duyduğunuz anda kanun yapmaya başlarsanız hukuk devleti olmaktan çıkarsınız, bir kanunlar devleti hâline gelirsiniz. İnsanın kulağına ilk etapta “Kanuna uygun olmak.” iyi bir şeydir gibi gelir ama bütün totaliter rejimler kanunlarla yürürler. Yani bir şeyin kanuna uygun olması demek her zaman hukuka uygun olması demek değildir, her zaman evrensel hukuka uygun olması demek değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlarım, yasal değişiklikleri yaparken… Hepimiz milletvekiliyiz, bugün varız yarın yokuz ama yarın hakikaten bizi, bu memleketin tarihini yazacaklara -şu Parlamentoyu incelerken- ne olur “İşlerine geldiği şekilde kanun çıkartırlardı, evrensel hukuk onlar için hiçbir değer yaratmazdı.” diye düşündürmeyelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan “ilgililerin” kelimesinden sonra gelmek üzere “ve kurulun” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Oktay Vural                               Alim Işık                               Behiç Çelik

                           İzmir                                     Kütahya                                    Mersin

                                                                       Kadir Ural

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 15. maddesinin c bendinde geçen “sekiz” ibaresinin “on” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                         Rahmi Güner                          Halil Ünlütepe

                          Mersin                                      Ordu                               Afyonkarahisar

                     Birgen Keleş                           Şahin Mengü                       Orhan Ziya Diren

                         İstanbul                                    Manisa                                      Tokat

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Değerli arkadaşlarım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkanım.

Biraz evvel, dün de, konuşmamda söyledim olayları kendimize göre yorumlamayalım, ülkenin ihtiyaçlarına göre yorumlayalım diye. Her sıkıştığımızda bir yasa değişikliği gündeme getirirsek problemleri çözemeyiz ve bu yasa değişikliklerini yaparken eğer imkân varsa, olmaması mümkün değil, bir düzgün prosedür içinde yapalım.

Şimdi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu tartışıyoruz. Dün, basının tabiriyle, yandaşlarınıza çıkarttığınız örtülü af kanunu var; çok sevgili meslektaşımın sunduğu kanun tasarısı, teklifi var. Şimdi, bunların içinde açık Anayasa’ya aykırı hükümler var. Ama Anayasa Mahkemesinin uyum yasasını getirmediğiniz için Anayasa Mahkemesi çalışmıyor. Şimdi, Anayasa Mahkemesinde bekleyen dosyalar var. Anayasa Mahkemesine gidecek ve belki yürütmeyi durdurma talepleri olacak. Nasıl çalışacak Anayasa Mahkemesi? Yani siz şu anda Anayasa Mahkemesinin çalışmasını istemiyorsanız tutarsınız bu uyum yasasını, beklersiniz. Ama Anayasa Mahkemesi sizin istediğiniz şekilde şekillendirildi. Şekillendirdiğiniz Anayasa Mahkemesinin dahi bir an evvel faaliyete geçmesini istemiyorsunuz. Yapın şu değişikliği, evvela onu getirin. Bakın, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu değişikliği yaparken de gene yanlış yapıyorsunuz. Borçlar Kanunu değişmiyor, Ticaret Kanunu değişmiyor. Hâlbuki Borçlar Kanunu öncedir, Ticaret Kanunu onun ayrılmaz cüzüdür. Bir karmakarışık yani tam bir çadır tiyatrosu gibi, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla, Ticaret Kanunu’nu tartışmayalım, Borçlar Kanunu’nu da tartışmayalım, bunları bir haftada geçirelim; bir bölümün, memleketin bir sanayicisinin, tüccarının, bankacısının, özellikle bankacısının ihtiyacı var, bir an evvel yapalım. Hayır yapmayalım. Temel kanunu tartışıyoruz beyler, temel kanunu tartışıyoruz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Mengü…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Müsaade et. Bu, hukuk; sen bundan anlamazsın, işçi olsa ondan anlarsın.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen insanlıktan anlamıyorsun, yüce Meclisi çadır tiyatrosuna benzetiyorsun.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tamam, tamam anlarsın sen şimdi.

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Oturursun, kanunu yaparsın, doğru yaparsın, sırasıyla yaparsın, yasamanın da önünü açarsın. Bugün biz, yarın siz. Buradan Anayasa Mahkemesine çok yasa gidecek. Anayasa Mahkemesini çalışır hâle getirin, evvela onu yapın.

Şimdi, açıkçası, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yapılan değişiklik bana göre bir örtülü af, örtülü özel af. Sayısal rakama tabi. 330 milletvekilinin oy kullanması lazım, 280 milletvekili oy kullanmış. Şimdi, ben bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğim, şekilden. Kim bakacak buna, bakabilecek mi? Bakmayacak. Burada bazı hukukçu arkadaşlarım “Bunun Anayasa’yla bir alakası yok, bu Anayasa’ya aykırılık teşkil etmez.” diyebilirler, bu bir hukuki görüş meselesi ama bunun irdelenmesi lazım. Nasıl irdeleteceğiz? Örtülü af mıdır, değil midir? Burada bekleyen dosyalar var, yürüyen yargılama var çünkü o sizin dediğiniz sınırlara çektiğiniz zaman, bu yasalar, bu cezalar erteleme içine giriyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Emsal kararlar var.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tabii, olur emsal kararlar, bunların hepsi hukukta tartışılır ama bu benim denetleme hakkımın da önünü kesmemesi lazım. O zaman, evveliyetle Anayasa Mahkemesinin uyum yasasını getireceksiniz buraya. Yani o zaman, işinize geldiği zaman o kanunu çıkartırsınız, işinize geldiği zaman bu kanunu çıkartırsınız. Olmuyor arkadaşlar, bu işler iyi gitmiyor. Yarın bunun altında hep beraber, hepimiz kalırız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan “ilgililerin” kelimesinden sonra gelmek üzere “ve kurulun” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Efendim, demin burada anlamadığım bir dil konuşuldu. Meclis buna tepki koymadığı için, konuşmama başlarken kimseyi selamlamıyorum.

574 sıra sayılı HSYK Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinde değişiklik yapılması isteğiyle vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.

Bu önerge ile, kanun tasarısı 15’inci maddenin 2’nci fıkrasında istediğimiz değişiklikle bağımsız ve tarafsız bir niteliğe sahip olması gereken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, Kurul müfettişliğinden Adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda etkilenme ve siyasallaşma sonucunun yaşanmaması için sadece ilgililerin değil Kurulun da muvafakatının alınması istenmektedir. Aksi takdirde, ilgililerin muvafakat edip etmediklerinin kim tarafından sorulacağı net değil. Teftiş Kurulu Başkanının, sevmediğinden dolayı istemediği birine böyle bir isteği olup olmadığını sormazsa ne olacak? Yani istemediği kişiye sormayı atlarsa ne yapılacak? Onun için, Kurulun muvafakatının istenmesi gerekmektedir.

1’inci fıkranın (a) bendinde “Teftiş Kurulu Başkanı ve başkan yardımcıları birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından atanır.” denmektedir. Aynı kıdemde olan birçok hâkim ve savcı bulunması hâlinde seçim nasıl yapılacak bu belli değil.

Maddenin 1’inci fıkrası (c) bendinde “Üstün başarısı ile Kurul müfettişliği hizmetinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunanlar arasından atanır.” ibaresi bulunmaktadır. Üstün başarının kriteri nedir? Başarı kim tarafından tayin edilecek belli değil. Burada ”Baktığı dosya sayısı mı, kılık kıyafeti mi, yaşantısı mı, yoksa tebaa olup olmadığına mı bakılacak?” bunlar belli değil. Sicil amiriyle arasında bulunan bir ihtilaf bunu nasıl etkileyecek? Bu gibi soruları çoğaltabiliriz. Bu önergenin kabul edilmesi bu sakıncaları bir nebze önleyecektir.

Sayın milletvekilleri, referandum sırasında sık sık üstünlerin hukukunun üstünlüğünün sağlanacağı belirtildi ancak bütün bu aksaklıklar, mutlaka karşılık bulması gereken bu sorular masumane bir şekilde aksamamıştır, bilinçli bir şekilde eksik bırakılmıştır. Böylece, hukuk siyasallaştırılmak, AKP’lileştirilmek istenmiştir. Bu eksiklikler bunda da başarılı olunduğunun delilleridir ancak yüce Türk milleti üzülmesin, 2011 seçimleri sonunda bunlar yeniden ele alınacak ve gerçek manada hukukun üstünlüğü sağlanacaktır.

Bugün dünkünden daha üst bir üstünler hukuku yaratılmaya çalışılmaktadır çünkü hukuk silah gibi kullanılma amacındadır. Başbakan Yardımcısına Çukurambar’da suikast yapılacağı sanal iddiası ile devletin en önemli beyni olan bir odaya girilmiştir. “Oradan birtakım devlet için hayati belgelerin çıkarılmadığı ne malum?” diyor vatandaş. Yani üstünler hukukunda amaç ön plana çıkmıştır. Suça bulaşmış birçok belediye başkanı görevine devam ederken Aytaç Durak sanal iddialarla görevden alınmıştır. Bu, başka ne anlama gelebilir? Üstün haklıdır, eşitlik de yoktur bu Anayasa değişikliğinde. Ancak üstünler hukukuna tabi olanlar kendilerinden üstün gördükleri sanal üstünlere tabidirler. Mesela, Belçika’da AB’nin merkezinde bulunan Fehriye Erdal niçin yargılanamıyor? Bunun sorulması lazım, ortaya konması lazım. Tebaa olmayı kabul etmekten başka bir şey değildir bu.

Sayın milletvekilleri, size bir olaydan bahsetmek istiyorum: Mut ilçemizin kuzey tarafında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) - ...Mut ilçesine takriben 25 ila 45 kilometre arasında değişen köyleri Mut’a bağlayan bir yol var. Referandum sırasında bu yolun kenarına öbek öbek mıcır döküldü. Niye? Çünkü dağların üstünde bir yer. Yol süratle bozulmuş, artık arabaların rahat hareket etmesi mümkün değil. Yolun tamir edilmesi lazım yahut stabilize kaplanması lazım.

Değerli hemşehrilerim… Değerli milletvekilleri…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yola gittin ya…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Gideriz. Mut’a gittik ya ondan. Hemşehrilerime buradan bir selam çakıyorum.

Dolayısıyla, referandumda bu altı yedi köy, Dağpazarı, Çivi, Ballı, Demirciler, Güme, Ovakavağı köylerinde “Hayır.” oylarının fazla çıkmasıyla maalesef bu mıcırlar bugün oradan geri götürüldü, yüklendi arabalara, geri götürüldü. Bunu vicdanlarınıza sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “yönetmek,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Teftiş Kurulunun” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Hamit Geylani                           Özdal Üçer                             Nuri Yaman

                         Hakkâri                                      Van                                         Muş

                      Akın Birdal                              Sırrı Sakık                             Hasip Kaplan

                       Diyarbakır                                    Muş                                       Şırnak

                                                                    Pervin Buldan

                                                                            Iğdır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 16. Maddesinin 1. Fıkrasının “c” bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                              Kadir Ural                            Ali Uzunırmak

                          Mersin                                     Mersin                                     Aydın

                                                                  Nevzat Korkmaz

                                                                          Isparta

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                         Rahmi Güner                          Halil Ünlütepe

                          Mersin                                      Ordu                               Afyonkarahisar

                     Birgen Keleş                            Rasim Çakır                        Orhan Ziya Diren

                         İstanbul                                     Edirne                                      Tokat

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Rasim Çakır.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. İnsanlık tarihine şöyle bir bakarsak, insanlık tarihi sosyal ve kültürel gelişmeler açısından birçok gelişmelere örnek, ekonomik bakımdan bakarsak, ilkel komünal üretim biçiminden sosyalist üretim biçimine kadar çok değişik üretim biçimlerini kapsayan bir insanlık tarihi var önümüzde. Ama insanlık tarihinin bir bölümü de savaşlar, katliamlar, ölümler, kanlar; bu da insanlığın bir tarihi. İnsanoğlu, bu büyük Birinci Dünya ve İkinci Dünya savaşlarından sonra yüz binlerce, milyonlarca insanın katledilmesinden sonra oturup bir noktada bir konsensüs sağlamış, bir uzlaşma sağlamış ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kaleme almış ve bütün dünya olarak da bu bildirgenin altına imza atmış. Bu bildirge, bu dünyada yaşayan her insanın asgari şartlarda hakkı olan konuları, saygı gösterilmesi gereken konuları içeren ve herkesin birbirine bu anlamda saygı duymasını gerektiren bir bildirge ve bu bildirge, insan haklarını belirlerken bundan sonra insan hakları adına kan dökülmemesi, savaşların olmamasını da öngörerek kaleme alınmış. O bakımdan, bugün, insan hakları savunucuları, insan haklarına saygı duyan ve önem verenlerin ilk önce yapması gereken şey, insan hakkının elde edilebilmesi ve geliştirilmesi noktasında silahı reddetmek, terörü reddetmek, insan hakkı elde etmek için insan öldürmeyi reddetmek olmalıdır. Bu duygu ve düşünceyle söz aldım. Bugün bir sayın bakan, 12 Eylül referandumundan sonra Türkiye’de insan haklarının gelişmesi noktasında önemli gelişmeler ve kazanımlar olduğunu bu kürsüde ifade etmeye çalıştı. Ama gerçeğe baktığınızda gerçek öyle mi? Gerçek pek de öyle değil. Çünkü referandumdan sonra Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi kaldırılsa da, referandumdan sonra Yüksek Askerî Şûra kararları yargı denetiminin dışında tutulsa da, maalesef, 12 Eylülde ve 28 Şubatta ve 12 Mart 1971’de yargı yolu kapalı olan, yargıya gidemeyen, idarenin kararlarıyla disiplinsizlik nedeniyle resen emekli edilen, hanımı türban takıyor diye veya farklı bir siyasi görüşü var diye silahlı kuvvetlerden resen emekli edilen, mağdur edilen ve bugün bu toplum içerisinde pazarlarda, köşe başlarında işportacılık, seyyar satıcılık, esnaflık yaparak onuruyla dimdik ayakta durmaya çalışan insanların mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında, maalesef bu Anayasa değişikliği en ufak bir kazanım sağlamamıştır.

Anayasa değişikliği referandumundan sonra, bu arkadaşlarımızın, bu vatandaşlarımızın Askerî Yüksek İdare Mahkemesine ve Millî Savunma Bakanlığına yaptıkları müracaatlar neticesinde, YAŞ kararlarına yargı yolu açılması ile ilgili Anayasa değişikliğinin geçmişe yönelik uygulanamayacağı gerekçesiyle talepleri reddedilmiş, üçlü kararnameyle resen emekli edilenlerin de, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılmasının otuz yılı geçtiği ve zaman aşımına uğradığı için, talepleri reddedilmiştir. Dolayısıyla, referandumdan önce Sayın Başbakanın ve iktidar sözcülerinin kamuoyuyla paylaştığı “Bu referandum 12 Eylülle bir yüzleşmedir, bir anlamda 12 Eylülden bir hesap sormadır, bir anlamda 12 Eylülün mağduriyetlerinin giderilmesidir, yaraların sarılmasıdır.” iddialarının maalesef telafi edilmediği gibi çok net bir durum ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yargı yollarının kapalı olduğunu, yargıyla birtakım hakların elde edilemeyeceğini gördüğümüz için ben ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bugün bir kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifinde 12 Mart 1971’de silahlı kuvvetlerden resen emekli edilen subay, astsubay ve askeri memurların, 12 Eylül 1980’de üçlü kararnameyle resen emekli edilen subay, astsubay ve askerî memurların ve askerî öğrencilerin ve 28 Şubat kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden YAŞ kararıyla resen emekli edilen subay, astsubay ve sivil personelin özlük haklarını düzenlemeye yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …onların çektiği ızdırapların, onların çektiği çilelerin parasal bir karşılığı yok. Hiçbir maddiyat bu çileleri telafi etmez ama bir parça olsun devletin “Ben bu işte yanlış yaptım, ben bu insanlardan özür diliyorum.” anlamına gelebilecek ve onların özlük haklarını düzenlemeye yönelik bir kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak sunduk. Şimdi diğer gruplarla beraber, özellikle iktidar partisi grubuna ve milletvekillerine, başta Sayın Ahmet İyimaya’ya önemli bir görev yüklüyorum Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde millet adına: Bu kanun teklifine -belki biraz değişiği de olabilir, kanun teklifidir, Allah’ın kelamı değildir, muhakkak ki komisyonda değişir, Genel Kurulda değişebilir ama- iktidar partisi milletvekillerinin de samimiyetle sahip çıkmasını, destek vermesini ve bir an önce, yani seçime gitmeden bu Parlamentodan bu kanunun çıkması için desteklerini bekliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Ünlütepe, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Güner, Sayın Baratalı, Sayın Çakır, Sayın Genç, Sayın Özdemir, Sayın Ünsal, Sayın Koçal, Sayın Tan, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Ekici, Sayın Emek, Sayın Halıcı, Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Günday, Sayın Aslanoğlu.

Yoklamaya iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 16. Maddesinin 1. Fıkrasının “c” bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı üzerinde müteaddit konuşmalarımızda görüşlerimizi yüce heyetinize arz etmiştik ancak bu önerge üzerinde de bir hususu dikkatlerinize sunmak isterim.

Biliyorsunuz, politika bütün disiplinlerle ilişkisi olan önemli bir bilim dalıdır yani psikolojiyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, hukuku doğrudan ilgilendiren önemli bir bilim dalıdır politika. Politika bir toplumun, bir devletin yönetilmesinde daima bize birtakım ön açıcı uygulamaları getirmek suretiyle öbür disiplinlerin orada neşvünema bulmasına, hayat bulmasına yol açabilir. Politikanın bu yönü aslında bir toplumun daha da hızlı gelişmesi için önemli katkılar sağlayabilir ama politika, politika yapıcılarının elinde, doğru politika yapıcılarının elinde daha anlamlıdır. Ön açan bir politik anlayışın oluşturmuş olduğu elverişli çevre, aynı zamanda normatif bir bilim dalı olan hukukun gelişmesine olağanüstü katkılar yapar. Bu noktada hukukun bir toplumsal yapıda kuvvetlenmesi, güçlenmesi, bütün kurallarıyla ve bütün kurumlarıyla tam anlamıyla yerleşmesi ve yerleşmiş olan bu hukuk kurallarının toplumun geneli, yani maşerî vicdanında yankı bulması çok önem arz eder.

Burada AKP İktidarının, bu sözlerimden sonra, yapmış olduğu icraatlarına baktığımız zaman, özellikle son Anayasa değişikliği, yani çıkarılan 5982 sayılı Yasa’dan sonra yapılan Anayasa değişikliği, ne yazık ki böyle bir ortamın tamamen kalkmasına yol açmıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulurken de, bir önceki 14’üncü maddedeki konuşmamda da ifade etmiş-tim, böyle partizan ve militan bir uygulamanın eseri olarak çıkmıştır. Böyle bir yapı, böyle bir anlayış Türk toplumunu nasıl ileri götürecektir; sizlere soruyorum. Bu, demokrasi diye diye ve toplumun millî ve manevi değerleri, toplumun maddi değer hükümleri miting alanlarında bir bir kullanılırken, cami önlerinde propaganda yapılırken aslında cini şişeden çıkarmış oluyorsunuz. O zaman ne oluyor? Politika, ön açıcı değil, hukuku, yönetimin bütün değerlerini, toplumsal değerlerimizi yok eden, tüketen ve toplumsal kanserleşmeye sebep olan bir hususu getirip önümüze dayatıyor. Şimdi, yüce Mecliste bazı tartışmalar bize bunun işaretlerini veriyor aslında, bunları çok iyi anlıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu sözlerimi, iktidar partisinin çok değerli milletvekillerinin çok iyi anladığına ve bana katıldıklarına inanıyorum, inanmak istiyorum. O yüzden, gelin, bizim vermiş olduğumuz önergelerimizi kabul edin ve görüşlerimizi lütfen dikkate alın. Demokrasimizi en iyi şekilde yaşatalım. Devletin kurumlarını 21’inci yüzyıla göre yeniden hazırlayalım. Böyle partizan, yandaş bir yargı ortaya çıkarmayalım. Yandaş polis, yandaş medya yapmayalım ve başarısız olan, enerjisi tükenen gitsin, enerji birikimini sağlayan siyasal oluşumlar Türkiye’yi yönetmeye devam etsin ve sonuçta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sonuçta, bu ülkeyi çocuklarımıza güzel, müreffeh bir Türkiye olarak bu ülkeyi miras bırakalım ve yolumuza devam edelim ama böyle bir anlayışı iktidar partisi elitinden görmemiz mümkün değil. İktidar partisi elitinin yaptığı, yapmak istediği, Türkiye’yi federatif bir sisteme çevirerek yok etmek, bütün değer hükümlerimizi piyasalaştırarak tüketmektir. Bu itibarla, değerli arkadaşlarım, oyuna gelmemeliyiz, gelmemek durumundayız. Aksi hâlde, ipin ucunu kaçırdığımız zaman yani bağımsızlık ve egemenliğimizi -Allah göstermesin- kaybettiğimiz zaman elimizden hiç kimse tutmaz, aynı Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında olduğu gibi büyük katliamlara düçar oluruz.

Bu duygularla, önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “yönetmek,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Teftiş Kurulunun” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Akın Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Halis, buyurun.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün, İnsan Hakları Günü. Herkes kendi cephesinden insan haklarını değerlendirdi. Ben isterdim ki bugün sizlerin İnsan Hakları Günü’nü kutlayarak söze başlamış olaydım ancak yığınlarca insan hakkı ihlalinin olduğu bir ülkede insan haklarını kutlamak yerine, insan hakları savunucularını, demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenleri selamlayarak söze başlamak istiyorum.

Düşünün ki öğrenci gençlik hakkını arıyor ve hakkını ararken -kabul edersiniz ya da etmezsiniz- birkaç yumurta atılıyor ve bu ülkenin bir bakanı çıkıp 68 kuşağına atfen kırk yıl öncesine, elli yıl öncesine gidiyor ve “68 kuşağı da böyleydi. Bunlar memleketin baş belasıydılar.” Her şeyden önce, o sizin “baş belası” dedikleriniz, Türkiye'nin siyasal tarihinde, en şanlı, en şerefli sayfalara imza atmış gençlerdi. Kimdi bunlar? Denizlerdi, Hüseyinlerdi, Yusuflardı; darağacının gölgesinde Türk ve Kürt halklarının kardeşliği için slogan atmışlardı ve bedenlerini davaları için feda etmişlerdi. Kimdi bu gençler? Yine, Türkiye halklarının özgürlüğü ve bağımsızlığı için Kızıldere’de slogan atarak, marş söyleyerek kurşunlara, bombalara hedef olan Mahir Çayanlardı. Kimdi bu gençler, sizin deyiminizle “baş belaları?” Bu halkın davası için, Türkiye halklarının davası için işkencelerde ser verip sır vermeyen, lime lime bedenleriyle direnen İbrahim Kaypakkayalardı. Şimdi, eğer Türkiye'nin siyasal tarihinde şanlı bir sayfa aranacaksa burada aranır; aksi takdirde ne idamlar için kalem kıranlar ne işkence için ferman verenler ne de top, tank, tüfek atılması için yine talimat verenlerdir.

Dünden bugüne bir şey değişmemiş olacak ki bazı zihniyetlerde, bugün de hâlâ bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin ve sosyalistlerin hak talepleri kanla bastırılıyor. Nedir bu kanla bastırılan talepler? Düşünce ve ifade özgürlüğü. Düşünün ki “Kürtlerin partisi” olarak adlandırdığınız, bizce “Türkiye partisi” olan DTP yani Demokratik Toplum Partisi geçen yıl, bugün kapatıldı. Neydi suçu? Sadece Kürtlerin hak ve özgürlüklerini politikada eksen yapmasıydı. Ne oldu? DTP milletvekillerine yani sayısı 20 olan bugünkü BDP milletvekillerine iki bin üç yüz otuz üç yıl ceza talep ediliyor.

Tabii, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün asıl aracı dildir. Dili bir başka yere göndermenin aracı da yine basındır, yayındır. Dün, Kızılderelerde insanları katleden zihniyet, kurşun atmamış Denizleri idam eden zihniyet, İbrahimleri lime lime işkenceyle parçalayan zihniyet, bugün de yine sosyalistlerin kendi düşüncelerini ifade etme ve yayma hakkı tanımıyor. Bakın, son on beş yılda Kürtlerin çıkardığı, öyle söylüyorum, mademki Kürtlerin yayını, “Gündem” adıyla başlayan gazete geleneği yüzlerce defa kapatıldı, biz bile sayısını bilmiyoruz. Yine Azadiya Welad gazetesi “Kürtçe yayın yapıyor.” diye Yayın Yönetmenine, yani Vedat Kurşun’a 166 yıl verildi. Bugün, basın özgürlüğü kapsamında Türkiye cezaevlerinde 39 tutuklu gazeteci var ve yayını durdurulan 12 gazete ve dergi var. Yine ifade özgürlüğü kapsamında 790 kişi para cezası almış, toplam 1.485 yıl hapis cezası istenmiş. Kime? Gazetecilere. Kime? Düşüncelerini ifade etmek ve yaymak isteyenlere.

Şimdi ben, burada, düşünceleri uğruna mücadele veren, bu kadar bedeli göze almış, bunları saygıyla anıyor ve burada bugüne kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - …her türlü baskıyla, şiddetle, zulümle karşı karşıya kalmış dergi ve gazeteleri okumak istiyorum: Gündem gazetesi, Devrimci Demokrasi, Günlük, Azadiya Welad, Kızıl Bayrak, İşçi-Köylü, Atılım, Yürüyüş, Alınteri, Odak, Proleter Devrimci Duruş, Devrimci Hareket, Sosyalist Barikat ve adını burada anamadığım bir yığın dergi. Hepsini saygıyla selamlıyor ve mücadelelerinde başarılar diliyor, yanında olacağımızı bir daha söylüyorum.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…   Kabul edilmiştir.

17’nci maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                       Hasip Kaplan                         Şerafettin Halis

                           Bitlis                                       Şırnak                                     Tunceli

                                               Nuri Yaman                                Sırrı Sakık

                                                     Muş                                           Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde geçen “gerektiğinde istinabe yoluna başvurabilir” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                         Rahmi Güner                          Halil Ünlütepe

                          Mersin                                      Ordu                               Afyonkarahisar

                     Birgen Keleş                           Hulusi Güvel                           Kamer Genç

                         İstanbul                                     Adana                                     Tunceli

                                                                 Orhan Ziya Diren

                                                                           Tokat

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 17. Maddesinin 2. Fıkrasının “b” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                             Rıdvan Yalçın                            Behiç Çelik

                          Konya                                       Ordu                                      Mersin

                  Nevzat Korkmaz                          Kadir Ural                             D. Ali Torlak

                          Isparta                                     Mersin                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Rıdvan Yalçın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Görüşülen tasarının 17’nci maddesine ilişkin olarak verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, İnsan Hakları Günü münasebetiyle farklı değerlendirmeler yapıldı. İnsan hakları adına bu kürsüden herkesin söylemesi gereken ilk sözün, yaşlı-genç demeden, kadın-çocuk demeden, hiçbir günahı olmayan masum insanları katleden terör örgütlerine karşı bir kınama yapılması ihtiyacını burada ifade ediyorum ve yalnız ülkemizde değil dünyanın neresinde olursa olsun silahla çözüm aramayı bir yöntem olarak benimsemeyeceğimizi ve terörü lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergemiz, hukuk sistematiği bakımından ciddiye alınması gereken bir öneridir. Tabii, verilen bütün önergeler, sanki biri kabul edilirse surda bir gedik açılacakmış gibi bir mantık içerisinde reddediliyor ama Sayın Bakanın özellikle takdirine sunuyorum. Burada, müfettişlere adli görevler verilen bir düzenleme yapılmış durumda. Bu verilen adli görevlerin Türkiye’yi uluslararası arenada da sıkıntıya sokma ihtimalini, riskini çok yoğun şekilde görüyoruz. Onun için, bize göre burada müfettişlere bir adli görev vermek yerine, en azından “çalışmalarını tamamlayıp adli makamlara teklifte bulunma” şeklinde değiştirilmesinin, yani önergemiz kabul edilmeyecekse bile bu şekilde değiştirilmesinin çok daha faydalı olacağı inancındayım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de özellikle AKP İktidarıyla birlikte gerek devlet kurumları arasındaki uyumsuzluklar ve gerekse AKP’nin kendisiyle aynı ideolojik frekansı taşımayan bütün kurumlarla, bütün kişilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla yaşattığı, sürdürdüğü bir kavga var ve Sayın Başbakan bundan siyaseten çıkar sağlıyor ki “Biz vura vura geldik.” diye de zaman zaman bu kavgaya bir açıklama da getiriyor. Bu anlayış sebebiyle ya önemli kurumları kendinizle aynı frekansa getirdiniz ya yok ettiniz ya sindirdiniz, bütün bunları yapamıyorsanız da alternatiflerini kurarak etkisiz hâle getirdiniz. Yargıda da bu süreç yaşandı ve bugün yaşanan sürecin yasal düzenlemesini, maalesef, görüşüyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bunu şunun için ifade ettim: Hâkim Savcılar Yüksek Kuruluyla Hükûmet arasında, önceki Kurulda Hükûmet kanadıyla seçilmiş üyeler arasında çok yoğun kavgalar yaşandı, kurullar toplanamadı ve bu kavgaların sebebi -bir kısmı kamuoyuna yansıdı, biz bir kısmına elbette vâkıf değiliz- özellikle iki üç yıldır Türkiye’deki siyaseti de maniple etmekte kullanılan, nerede bir aykırı ses çıkıyorsa onunla ilişkilendirilerek insanların cezaevine atıldığı, içlerinde suçlu, masum birbirine karıştığı bir yargılama süreci yaşanırken, aslında kavga bu mahkemelere bakacak olan, özel yetkili mahkemelere bakacak olan hâkimleri kimin atayacağı, kimin belirleyeceği hususunda yaşanmıştı.

Şimdi, Sayın Bakanım, özellikle bir vatandaş olarak, hem de bu yüce Parlamentonun üyesi olarak soruyorum ve lütfen, bana ikna edici bir cevap veriniz: Bir mahkemenin başkanı ha oradaki ağır ceza mahkemesinde görev yapsın ha özel yetkili mahkemelerde, aynı maaşı alacaklar, aynı sosyal haklara sahipler. Peki, neden bu kadar önemlidir? Özel yetkili bir mahkemede hâkimlik yapmak, savcılık yapmak neden Kurulun toplanamayacağı kadar bir krize sebep olmaktadır? Şöyle bir sonuç mu ortaya çıkıyor: Kurulun seçilmiş üyelerinin istediği hâkimler atanmış olunca o mahkemeler başka kararlar mı veriyor, tutuklanacak olanı tutuklamıyor, tutuklanmış olanı tahliye mi ediyor?  Ya da Hükûmet kanadı olarak sizlerin istediği hâkimler atandığında tersi mi oluyor, sizin istediğiniz insanlar tutuklanıyor, istemedikleriniz tahliye mi ediliyor? Eğer bu hâkimler aynı hukuku uygulayacaksa, aynı kanunu uygulayacaksa, aynı delilleri değerlendirecekse, burada görev yapacak insanların bir manevi paye kazanması dışında -işte, şu mahkemenin başkanı, şu mahkemenin savcısı payesi dışında- bir sosyal statü, sosyal saygınlık kazanması dışında ne gibi bir esprisi olabilir, neden olabilir, etken olabilir? Bunu, istirham ediyorum, rica ediyorum, bir vatandaş olarak bize açıklayın. Eğer böyle değilse, yani Hükûmet kanadıyla yargı kanadının tercihlerinin böyle bir sebebi yoksa, yani bu hâkimler kimin referansıyla geliyorsa gelsin aynı kararı vereceklerse, bu kavganın sebebi nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Yok, eğer gerçekten bu hâkimler kendisine referans olan insanların telkinine göre karar veriyorlarsa, o zaman, Sayın Başkanım, bir vatandaş olarak bu ürkütücü duruma bir açıklama beklemek bizim hakkımız.

Bugün, sizin atanmasını istediğiniz hâkimler ya da Kurulun diğer üyelerinin atanmasını istediği hâkimler, istedikleri mahkemede olmasa da, bu ülkenin bir mahkemesinde hâkim ya da savcılar. Onların yargıladığı vatandaşlarımızın suçu nedir o zaman? O mahkemelerde yargılanan vatandaşlarımız kendilerinin ideolojik olarak hukuk önünde eşit olmadığını düşünüyorlarsa, bu onların hakkı değil midir?

Ben, bu kanun vesilesiyle bu sorularıma cevap beklediğimi, kamuoyunun da cevap beklediğini ifade ediyor, teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde geçen “gerektiğinde istinabe yoluna başvurabilir” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer bir memlekette, parlamentosunda anayasa diye bir kurum yoksa, anayasa işlemiyorsa, anayasa ihlal ediliyorsa kanunlar niye yapılır? Bunu öğrenmek istiyorum. 

Şimdi, bir Tayyip Erdoğan var, çıkıyor diyor: “Biz imam hatipliydik, bizi dışladılar, bizi aşağıladılar, bize cenaze yıkayıcısı dediler.” Yahu, Tayyip Bey kim sana söyledi bunları? Şimdi gelmişsin Başbakan olmuşsun, Başbakanlık yap. Devletin bütün kadrolarına imam hatipli doldurdun.

Değerli arkadaşlarım bakın, bir Anayasa’mız var, Anayasa ne diyor? “Devletin dili Türkçedir.” diyor. Şimdi, arkadaşlarımız burada gelip başka bir dille konuşmak istiyorlar. Ben…

SIRRI SAKIK (Muş) – Niye rahatsız oluyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika, bir dinle, ben rahatsızım çünkü. Neden? Şimdi, arkadaşlar, burada biz Anayasa üzerine yemin ettik. Eğer yabancı bir dille yahut da bildiğiniz bir dille şey ederseniz, ben de o bölgenin insanıyım ama ben Kürtçe anlamıyorum. Benim ana dilim Dersim bölgesinde konuşulan dildir. Ben senin konuştuğun dili anlamıyorum. O zaman başvurursun Meclis Başkanına, Meclis Başkanı da… Herkese o cihazları da dağıtırsın, kulaklık takarsın, orada resmen tercüme yaptırırsın, burada konuşursun. Ben ne bileyim sen burada çıkıp da bana küfretmedin? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo, vallahi bravo!

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, bu Hükûmet niye oturuyor burada, bu Hükûmet, arkadaşlar, bu Hükûmet? Bakın yedi sene ben bu kürsüde Başkan Vekilliği yaptım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğine ve bütünlüğüne yönelik her harekete karşı çıkıyordum. Bu Hükûmet neyi savunuyor burada arkadaşlar? Niye oturuyor burada? Bu devletin kurumlarını savunmak bu Hükûmetin görevi değil mi? Ey iktidar grubu, sizin göreviniz değil mi? Burada bu devlete ve bu millete vaki birtakım saldırılar olduğu zaman kim koruyacak? Yunanlılar mı koruyacak?

Şimdi, burada biraz önce arkadaşımız diyor ki: “Kürtlere hakaret ediliyor, bilmem, söylendiği zaman Kürtlere kızıyorsunuz.” Arkadaşlar, bu salonda “Türk” kelimesinden fazla “Kürt” kelimesi konuşuluyor. Yahu, insaf be kardeşlerim! Yahu, bu memlekette hep değişik ırkta insanlar var, inançta insanlar var. Niye böyle istismarcılık yapıyoruz?

Arkadaşlar, bu devlet bizim. Bu devlette birliği bütünlüğü savunacağız. Bu devlette birlik ve bütünlüğü meşru zeminlerde savunacağız. Dolayısıyla burada mücadele yapılır, Anayasa’yı değiştirirsiniz, kanunları değiştirirsiniz, burada gelip ondan sonra o Anayasa üzerinde yemin edersiniz, burada böyle görev yaparız. Ben şahsen rahatsızım bu gibi şeylerden. Biz buraya niçin geldik? Bir yeminle başladık, o yeminin gereğini yerine getirelim arkadaşlar.

Tabii yani Türkiye’de iktidar da yok.

Bakın Hüseyin Çelik ne diyor? Diyor ki Sayın Genel Başkanımıza: “Kılıçdaroğlu, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, doğulu, batılı olmasının kendileri için fark etmeyeceğini söyledi. Ama sayın Kılıçdaroğlu, kendisine karşı bile dürüst değil. Kendisi Dersimli, Alevi-Kürt olduğu hâlde kendisini Türkmen kabul ediyor.”

Yahu, Hüseyin Çelik, bu sana mı kaldı, kimin Kürt, kimin Alevi, kimin bilmem Türkmen olduğu sana mı kaldı? Hüseyin Çelik’in milletvekili olduğunu ben biliyorum, ne zaman geldiğini, hangi tarikatın kadrosundan Doğru Yol Partisinden milletvekili olduğunu biliyorum. Böyle bir şey olur mu?

Yani şimdi Tayyip Erdoğan çıkıyor diyor ki: “Önemli olan boy değil soydur.” Ben de soruyorum: Tayyip Erdoğan, senin soyun nedir? Hele bir söyle bakalım, soyun neyse söyle yahu, madem başkalarının soyunu öğrenmek istiyorsun.

Yahu, bunlar çok ilkel düşünceler. Önemli olan insanın insan olmasıdır. Birisi bilmem Avrupa’da doğar, birisi Çin’de doğar. Bu önemli değil ki insan insandır. Bizim temel vasfımız insan olmak. İnsanın inancı önemli değil, insanın ırkı önemli değil. O insanın özünde var olan dürüstlük önemlidir, kişilik önemlidir. Yoksa bu insanlara senin, efendim, ırkın bu... Adam senin ırkından olur, hırsız olur, namussuz olur ama öte taraftan başka ırktan olur, dürüst olur, vatansever olur, yasalara, hukuka saygılı bir insan olur.

Onun için, değerli arkadaşlar, milletvekilleri; hele partinizin başında olan bu insanlara söyleyin, böyle ilkel şeylerle uğraşmasınlar, bu memlekete fayda getirmez. Şurada oturan şu bakanlarınıza bu devlete sahip olmasını öğretsinler. Buraya soğan başı olarak gelmiyorlar, buraya Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmetinin kurallarını müdafaa etmek için geliyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, kanun getirmişsiniz. Bu kanunda, şimdi, müfettişin hâkim hakkında soruşturma yapabilmesi için Adalet Bakanından izin alması lazım. E, Adalet Bakanı kendi yandaşından olan bir hâkim hakkında soruşturma izni vermedi. Ee, ne olacak? Soruşturma yapamayacak. Dolayısıyla nedir bu kanun?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu siz “totaliter bir devletin hâkim ve savcılar kanun tasarısı” olarak ancak söyleyebilirsiniz yani demokratik kuralları uygulayan bir devletin bir hâkimler ve savcılar tasarısı değil.

Dolayısıyla biz burada havanda su dövüyoruz arkadaşlar. Ya, diyorum ki bir memlekette eğer Anayasa bu kadar şey altına alınıyorsa artık bu memlekette kanun niye çıkarıyorsunuz ki yani? Çıkarmanın da bir anlamı yok. Burada anlaşalım arkadaşlar.

Bir Meclis Başkanı var, varlığıyla yokluğu bir şey yok. Hep böyle çıkıp da yurt dışına gezmekle, bilmem, oralarda, sülalesini toplayıp da uçaklarla gezmekle bu memlekete görev yapılmaz. Bu memlekette meşru zemini korumamız lazım.

Arkadaşlar, bakın, bunu herkesin bilmesi lazım: Yabancı güçler şu Anadolu toprağını bizim elimizden almak için çok haince hileler içindeler. Bu toprağı korumak için, herkesin 1920’lerde İstiklal Savaşı’nı yaparken Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle sırt sırta vererek verdiği mücadeleyi vermemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Dili bilinmeyen Kürt mü, Kamer Genç? Hangi Kürt’ten bahsediyorsunuz, dili bilinmeyen mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Aksi takdirde, dolayısıyla, bu mücadeleyi vermezsek birtakım emperyalist güçlerin yandaşları oluruz. Onun için, ya, bunların getirdikleri…

Ben burada fikirlerimi söylüyorum, sana söylemiyorum Sırrı Bey. Ben meşruluğu savunuyorum.

Getir, Anayasa’yı değiştir, “Devletin resmî dili Kürtçedir.”, çık burada Kürtçe konuş kardeşim. Başka bir şey yok.

Bir dakikam bitti mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Vermiştim, evet. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayılsın Sayın Başkan. Var… Ya da tereddüt varsa elektronik cihazla…

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne olduğunu söyler misiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) - Grubumuza yönelik olarak Anayasa’ya sadakatten ayrıldığımıza, ülkeyi bölmek istediğimize dair bir konuşma yaptı.

BAŞKAN – Sayın Sakık, bakın, ben çok dikkatle izledim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, ben söyleyeyim, gerekirse söz vereceğim ama şunu söyleyeyim: Sayın Genç’in konuşmasını çok dikkatle izledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben bir sataşma yapmadım.

BAŞKAN – Evet, onu söylüyorum.

Yani grubunuzu hedef alan, grubunuzu istiskal eden, grubunuza sataşan bir dili yoktu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben genel konuştum.

BAŞKAN – Şimdi ben size söz verdiğim zaman sataşmadan, Sayın Genç’e de…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben Hükûmete sataştım Sayın Başkan “Orada niye oturuyor.” dedim.

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Genç’e de arkasından söz vermem lazım. Dolayısıyla bir sataşma ben görmedim. Yapmayın.

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Genç’i biz tanıyoruz, 12 Eylülün bize armağanı…

BAŞKAN – Çok dikkatle izledim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Buyurun Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17’nci madde üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 62’nci yıl dönümü. Bugün ve bu hafta İnsan Hakları Haftası olarak kutlanacak. Ben de başta Türkiye halklarına, Orta Doğu halklarına, tüm dünya insanlığına, insan haklarının geliştiği, insanların ayrımcılığa uğramadığı bir dünya umut ederek bugünü kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii dile getirilecek birçok şey var. HSYK görüşülüyor, ancak ben dille ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Şimdi, birkaç cümle veya bazen birkaç kelime Kürtçe konuşulduğu için Meclis gerildi. Hem Kürtleri temsil ettiğini söyleyen AKP milletvekilleri gerildi hem MHP hem CHP milletvekilleri gerildi.

Değerli arkadaşlar, bu devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan yıl boyunca, Kürtçe konuşan Kürt halkına kelime başına ceza kesti. Kürtçe konuşulduğu için, Kürtçe yazıldığı için insanlara onlarca yıl ceza verildi. Kürtçe siyaset yapıldığı için partiler kapatıldı, insanların siyaset yapması engellendi. Bürokratlar, devlet memuru olanlar Kürtçe konuştuğu için sürgünlere uğradı ve bugün, doksan yıl sonra dönüp Kürtlere diyoruz ki: “Kürtler ne istiyor?”

Peki, siz, bilmediğiniz bir dilde bir tek cümle burada kurulduğu zaman geriliyorsunuz da, doksan yıldır bu politikayı uyguladığınız Kürtler gerildiği zaman niye diyorsunuz “Bu Kürtler ne istiyor?” Kürtler gerildi, çünkü onun diline kem vurdunuz, onun diline ket vurdunuz, onun dilini yasakladınız. Onun diline, kültürüne hakaret ettiniz.

Değerli milletvekilleri, dille ilgili birkaç şey daha söylemek istiyorum. Sizi germemek için Kürtçe sözcük burada kullanmayacağım ama şuna emin olun ki bizler ve Kürt halkı ve insan haklarından yana olan Türkler, Lazlar, Çerkezler ve Avrupa, Amerika sizi gerecek. Siz ya bu politikalarınızı, bu mantığınızı, bu beyninizi değiştireceksiniz veya gerileceksiniz. Daha çok gerileceksiniz çünkü bu çağda, 3’üncü bin yılda bu mantıkla, bu anlayışla siyaset yapılmaz. Bu anlayışla Türkiye gibi, Orta Doğu’nun göbeğinde, dünyada tarihî geçmişiyle birlikte şimdi coğrafyası, mevcut siyasal yapısı, nüfusu, kimlikleri, kültürü, ekonomisi, sanayisiyle önemli bir ülke ve herkes Türkiye’yle ilgileniyor, Türkiye’deki sorunlarla da ilgileniyor. Onun için, hem içte hem dışta bu mantık, bu zihniyet değiştirilmediği zaman daha çok gerileceksiniz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada hem Sırrı Bey konuştuğu zaman birçok arkadaş hem de kürsüye gelindiği zaman bazı arkadaşlar “Bilinmeyen bir dilde konuşuldu. Biz anlamadık.” dedi. Biz de şunu söylüyoruz: Doksan yıldır bu ülkede siz bu dili bilmeyen, Kürtçenin dışında bir dil “bilmeyen” insanlara tırnak içinde “bilinmeyen dille” hitap ettiniz. Tırnak içinde diyorum çünkü biz Türkçe başta olmak üzere hiç bir dile, hiçbir kültüre “bilinmeyen” demeyiz. Siz Kürtçe bilmiyorsunuz diye Kürtçe bilinmez dil olmaz, Kürtler Türkçe bilmiyor diye Türkçe bilinmez dil olmaz. Bizler Almanca, İngilizce, Fransızca bilmiyoruz diye bu diller bilinmeyen dil olmaz. Bu dillerin mahkeme tutanaklarına ve burada Parlamentonun tutanaklarına “bilinmeyen dil” olarak işlenmesi gerçekten ayıptır. Yani bu gerekçelerle, efendim, biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NEZİR KARABAŞ ( Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

Biz, Kürtçeye yönelik değil, Kürtlere yönelik değil, bilmediğimiz için… O zaman, sayın beyler, siz İngilizceyi birçoğunuz biliyor musunuz? İngilizceye “bilinmeyen dil” dediğiniz zaman ne söylenecek size?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Ama mütercim tercüman var o konuşurken.

MEHMET NEZİR KARABAŞ ( Devamla) – Ha, şu olabilir: Siz yıllarca dilini bilmediğiniz insanlara Türkçeden başka dil bilmeyen doktor gönderdiniz. Siz Türkçeyi bilmeyen insanlara, ona vaaz vermesi için, hutbe okuması için, namazını kıldırması için imam gönderdiniz. Siz oraya -ki AKP “Kürtlerin çoğunluğunu ben temsil ediyorum.” diyor- siyaseti, propagandanızı gidip o insanların, o halkın bilmediği dilde yaptınız. Bürokratlarınız o insanlara görev vermek, hizmet yapmak için oraya gittiği zaman, Kürtçe bilmeyen, Türkçeden başka dil bilmeyen bürokratları gönderdiniz.

Onun için, bu mantık, bu bakış doğru değil. Siz bir dili bilmiyorsunuz diye bir dil bilinmez dil olmaz ve bu mantıkla giderseniz gerilirsiniz. Biz umarız ki bir daha ne bu Meclis ne bizler ne de insan hakları savunucuları gerilmez, bu ülkede sağlıklı bir şekilde sorunlarımızı çözeriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Madde 18’de iki önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. maddesinin son fıkrasında “En geç üç ay önce;” ifadesinin “en az altı ay önce;” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Beytullah Asil                         Rıdvan Yalçın                           Reşat Doğru

                        Eskişehir                                     Ordu                                       Tokat

                                               Oktay Vural                           Cemaleddin Uslu      

                                                     İzmir                                         Edirne

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 18. maddesinin (1)/a bendindeki “meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş” ifadesinden sonra gelmek üzere “baroya kayıtlı, serbest” ibaresinin eklenmesini, (1)/d ve (1)/e bentlerindeki “birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş” ifadesinden önce “seçildikleri sırada meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin eklenmesini, (1)/ç bendinde “kendi üyeleri” ifadesinden önce gelmek üzere “(b) ve (c) bendindeki Yargıtay ve Danıştay’dan seçilecek üyeler için oy kullanmamış” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                       Turgut Dibek

                          Mersin                                  Zonguldak                                Kırklareli

                     Rahmi Güner                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  Halil Ünlütepe

                           Ordu                                     Malatya                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesinin 1/a bendindeki hükme ilave edilmek üzere vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün insan haklarını anma ve kutlama günü.

Değerli arkadaşlarım, işte bugün bu Parlamentoya sunulacak olan hatta sunulmuş olan bazı kanunlar var. Bu kanunlardan bir tanesi geçen gün, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde geçti. Bu maddede, bu tartışmalardan da anlaşılacağı üzere, tamamen görevi kötüye kullanma suçu işleyenlerin cezalarında büyük bir indirime gidildi, tecil kapsamına alındı, paraya çevirme kapsamına alındı, asliye ceza mahkemelerinde yargılanan suçların sulh ceza mahkemelerinde yargılanması bu Mecliste kabul edildi.

Değerli arkadaşlarım, bu maddenin kabulüyle belli bürokratların, belediye başkanlarının, kamu hizmeti yapıp da görevini kötüye kullananların cezalarında bir nevi af niteliğinde bir kanun tasarısı çıktı.

Değerli arkadaşlarım, yine son günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda torba yasasıyla görüşülmekte olan, yine kamuda çalışanların kişisel sorumluluklarından, görevi kötüye kullanmalarından dolayı haklarında açılacak olan davalarda da dikkat ederseniz, dava açılamayacağına dair bir kanun tasarısı komisyona sunulmuş bulunmaktadır. Yakında bu kanun tasarısı da Meclise gelecek.

Değerli arkadaşlarım, siz, mahkemeye gitmeyi, mahkemede yargılanmayı, mahkemede belli bir fiil işleyenlerin cezalandırılmasını önlemek için kanun teklifleri sunmaktasınız ama dikkat edin, eğer bu şekilde kanun teklifleri Meclise gelirse yakında asliye ceza mahkemelerinin, hukuk mahkemelerinin görecek olduğu davalarda büyük bir azalma olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, görevi kötüye kullanan, görevi kötüye kullanmaktan başkasına, kamuya zarar verenler hakkında iki türlü dava açılmaktadır. Bu davalardan bir tanesi, adliye mahkemelerinde açılan kişisel sorumluluktan ve görevi kötüye kullanmadan dolayı tazminat davalarıdır. Yine aynı şekilde aynı fiilin işlenmesinden dolayı idare aleyhine açılan davalar vardır. Eğer o kanun tasarısı bu Meclisten geçerse, bu torba yasasıyla gelen kanun tasarısı, kişisel sorumluluktan kamu kesiminde çalışanların hepsi aleyhine bir dava açılmasını ortadan kaldırıyorsunuz. Bu da dikkat ederseniz, bu İnsan Hakları Günü’nde bu görevi kötüye kullanma eylemiyle, fiiliyle zarar gören kişilerin büyük bir haksızlığa uğrayacağını, hak kaybına uğrayacağını da gerçekten iyi irdelemek lazım.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda çok kötü fiiller işlenmektedir. Ben Parlamentonun bu konuda duyarsız olmasını hâlâ idrak edemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da bir öğrenci eyleminde dövülen bir kadının çocuğunu düşürme durumu var.

Değerli arkadaşlarım, bundan daha acı bir olay olur mu? Bir kadın dövülüyor, çocuğu düşürülüyor. Döven polis.

Şimdi, bu kanun tasarısı gelirse, onun bu görevi kötüye kullanmadan dolayı hakkında bir dava açılamayacak mı, kamuya mı dava açılacak değerli arkadaşlarım? Bu Parlamento neden bunun üzerine gitmiyor? Dövülen bir kadın ve o kadının bir çocuğu düşüyor arkadaşlar, düşürülüyor. Yazık değil mi değerli arkadaşlarım? Bu, dünyanın başka bir ülkesinde olsa, açıkça söylüyorum, o İçişleri Bakanı ve görevliler hakkında derhâl soruşturma başlar, o İçişleri Bakanı da görevden istifa eder.

Değerli arkadaşlarım, bu iş bu kadar ucuz değil. İşte İnsan Hakları Günü’nde karşılaştığımız durumlar bunlar. Geçen sene de aynı olaylar oldu. Ekmek isteyen, çoluk çocuğunun rızkını isteyen belli işçiler o karda yağmurda havuzlara atıldı, dövüldü, işkence gördü değerli arkadaşlarım. Bu Parlamento, değerli arkadaşlarım, neden bunların soruşturmasını yapıp da bu kişilerin yakasına yapışmıyor? İnsan Hakları Günü’nde bu kadar insan hakkı ihlal edilir mi değerli arkadaşlarım? İşte sorun bu.

Bu yönden, biz bu kanun tasarılarımızı ne kadar çabalarla iyileştirmek istesek de bir başarı sağlayamayacağız görüşündeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Meclisin bu konulara çok duyarlı olması gerekli. Eğer duyarlı olmazsa her gün daha vahim olaylar, her gün daha kötü olaylarla karşılaşacağız ama yüce Meclisin bu konulara bir tedbir alıp bu gibi olayların üzerine gidip müeyyideyi artırıcı yasalar çıkarmasını öneriyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. maddesinin son fıkrasında “En geç üç ay önce;” ifadesinin “en az altı ay önce;” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yapılmasını istediğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım.

Bu vesileyle, her fırsatta çok önemsediğimizi ifade ettiğimiz ama bir türlü tamamını kucaklayamadığımız gençliğimizin karşılaştığı bir sorunun unutulup gitmesini önlemek ve hukuksal boyutunu ortaya koymak vesilesiyle üç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, aylar önce KPSS 2010 sınavı yapıldı. Sınav sonuçları açıklandı. Sonuçların açıklanmasıyla gençler netlerinin eksik geldiği iddialarında bulundu. 2010 KPSS’de eğitim bilimleri, genel yetenek ve genel kültür testlerinde geçmiş yıllara göre net yapanların sayısının çok yüksek olduğu iddiaları konuşulmaya başlandı. KPSS puanlarına göre öğretmen ataması yapıldığını dikkate alan Türk Eğitim-Sen konuyu sahiplendi ve iddiaları gündeme taşıdı. Bunun üzerine, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi eğitim bilimlerinde 350 kişinin tam net yaptığını açıkladı. Eğitim bilimlerinde tam yapan 120 kişinin akrabalık ilişkisi ortaya çıktı, aralarında evli olanlar vardı, aynı dershanenin öğrencileri vardı. Enteresan olan, bütün bu delillere rağmen Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin Başkanının “mutsuz insanların feryadı” diye açıklama yapıyor, iddiaları reddediyor olması. Bütün bu olaylar olurken YÖK de yorum yapmıyordu, Türk Eğitim-Sen ise her zaman olduğu gibi dik duruş göstermek suretiyle yeni delillere ulaşıyor, bunları kamuoyuyla paylaşıyordu. Soruların sınavdan beş gün önce bir e-posta adresine gönderildiği, bu dosyada yüz on altı eğitim bilimleri sorusu olduğu iddiaları gerek yazılı gerek görsel basında ciddi bir şekilde yer almasına rağmen kimse bu iddiaları ortaya atan bu sendika temsilcilerini çağırmıyor, ellerindeki bu maddi delilleri istemiyordu. Buna rağmen, sendika yetkilileri savcılığa giderek ellerindeki tüm maddi delilleri savcıya sundular ve bildiklerini anlattılar. Aynı günlerde çok manidardır ki basının bir bölümünde de e-posta sahibinin samanlıkta çekilmiş fotoğrafları yayınlanıyor, köyde yaşayan bir gariban olduğu, İnternet’e ulaşamayacağı teraneleri yayınlanıyordu. Ancak, savcı bu kişinin ifadesini aldığında, soruların sınavdan önce kendi e-posta adresine geldiğini ve kimin gönderdiğini itiraf ediyordu.

Değerli milletvekilleri, bu olay, 350 kişinin yaptığı bir hırsızlık olayı değildir, 5-10 bin kişinin katıldığı organize bir harekettir. Bunu yapanlar, kendi yandaşlarına öğretmen atamalarında, devlet memurluğu atamalarında avantaj sağlamak ve yandaşlarını kadrolara yerleştirebilmek amacını taşıyorlardı. Ortada çok büyük bir tezgâh vardır. Bu tezgâhta Türk Eğitim-Sen’in ortaya çıkardığı 2 kişi vardır. Binlerce kişinin katıldığı bu kopya olayında hiç kimsenin adı bilinmiyor. Bu kopya olayında, sadece, sendikanın ortaya çıkardığı soruları alan ve verenin isimleri var. Bu kopya olayının ana aktörleri mutlaka bulunmalıdır ki bundan sonra yapılacak sınavlara güven duyulsun.

Bütün gençlerimizin hak ettiği yere gelebilmesinin önünü açacak tedbirleri almak Hükûmetin görevidir. “Benim adamım”, “benim yandaşım”, “benim siyasetim”, “benim hırsızım” olmaz. Hırsızın cinsi, cibilliyeti, ahlakı, partisi, ideolojisi olmaz. Başkalarının hakkını gasp edenlerin imanı, inancı olabilir mi? Deniz Fenerinde de aynı şeyleri yaşamadık mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tasarının genel gerekçesinin sonuç bölümünde “Yargı bağımsızlığı güçlendirilmektedir. Yargının tarafsızlığı geliştirilmektedir. Kurul, bağımsız bir yapıya kavuşturulmaktadır. Hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılmaktadır.” denilmektedir. Nasıl inanacağız? AKP milletvekillerinin oylarıyla KPSS skandalının araştırılması için Meclise verilen önerge reddedildi. Komisyon kurulamadı. Savcılık soruşturmayı neticelendirmiyor. 6 Aralıkta yapılan öğretmen atamasında, kamuoyunun, kopya çektiğine, bu organizasyonun içinde olduğuna inandığı pek çok insan bugün öğretmen olarak atandı. İşte bu algının, hukukun bağımsız olduğu algısının kamuoyuna yerleştirilmesi gerekmektedir. Buraya yazmakla bunun olmayacağını ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Asil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın İncekara, pek kısa söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, milletvekillerinin üsluplarına ilişkin açıklaması

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben bir -konuşma üslubuyla- serzenişte bulunmak istiyorum. Bazı parlamenter arkadaşlarımız kürsüye çıktıkları zaman, bırakın bir milletvekili olmayı, benim seçmen bile olmadığım dönemlerde yapılan zulümlerin mesulü bizmişiz gibi -ben şahsım adına konuşuyorum- dönüp de “yaptınız”, “ettiniz”, “gittiniz” ifadelerini katiyen üzerime alınmıyorum. Ben hiç kimseye dün için dönüp “Askerleri öldürdünüz.”, ”Polisleri öldürdünüz.”, “Okulları yaktınız.”, “Çocukları katlettiniz.” demeyeceğim gibi, bütün parlamenter arkadaşlarımın, ülkenin aydınlık bir geleceği için hep olumlu katkıda bulunacağını düşünerek dillerimizin daha nazik, daha sınırlayıcı olmasını arzu ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Öldüren varsa söylesin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu nasihatler kime? Hanımefendi açıklasın. Biz arkasında duramayacağımız hiçbir şey söylemeyiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN - Madde 19’da iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum, en aykırı olanı işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 19. maddesinin (3) fıkrasındaki “bu seçimler” ibaresinden sonra gelmek üzere “27. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                       Turgut Dibek

                          Mersin                                  Zonguldak                                Kırklareli

                     Rahmi Güner                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  Halil Ünlütepe

                           Ordu                                     Malatya                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 19. Maddesinin 2. fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Türkiye Adalet Akademisinin yapacağı seçimlerde; Adalet Bakanlığında üst düzey yönetici olarak görev yapan Akademi üyeleri oy kullanamazlar.

                  Cemaleddin Uslu                           Faruk Bal                             Mustafa Enöz

                          Edirne                                     Konya                                     Manisa

                    Rıdvan Yalçın                         Hüseyin Yıldız                       Nevzat Korkmaz

                           Ordu                                      Antalya                                    Isparta

                                                                      Behiç Çelik

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinin zamanı ve esasları düzenlenmiştir. Her dönemde bir defada yapılacağı belirtilmektedir. 27’nci maddesinde ise üyeliklerde boşalma olması hâlinde nasıl hareket edileceği hüküm altına alınmaktadır. Bu sebeple tasarının bütünlüğü gözetilerek bu önergeyi düzenledik ve takdirlerinize sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül günü yapılan halk oylamasının neticesinde Anayasa değişikliğinin bir zorunlu sonucu olarak bu tasarı gündeme getirilmektedir. Türk hukuk sistemi ve demokrasimiz açısından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu çok önemli görevler ifa etmektedir. Özellikle Türkiye’de görev yapan hâkim ve savcılarımızın atanması, özel yetkili mahkemelere üye atanması hususları bakımından fevkalade önemli görevler üstlenmektedir.

Bilindiği üzere, halk oylamasının kişisel özgürlükleri ifade eden maddeleri bir kenara çıkarıldığında, bu halk oylamasının ana temasının Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olduğu malumlarınızdır. Esasen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısı, kurulduğu 1981 yılından beri hep eleştirilmektedir. Üye sayısının az olması, üyelerin sadece Yargıtay ve Danıştaydan gelmesi, Kurul kararlarının yargı denetimine kapalı olması, denetim yetkisinin Adalet Bakanlığının isteğine göre kullandırılması gibi eleştiriler hep dile getirilmiştir. Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi beklenirken halk oylaması süresince dile getirilen Adalet ve Kalkınma Partisinin yargıya hâkim olma hedefi açık bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin temel koşuludur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı, Türk adaletine olan güveni ortaya koymaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun temsili için yapılan üye seçimlerinde Bakanlığın yargı mensupları üzerinde kurduğu baskı hafızalardan silinmemiştir. Yargı mensupları ikiye ayrılmış, bütün bunlar milletimizin gözü önünde cereyan etmiş ve ulusal basında yer almıştır.

Dün yüksek yargıyı bir siyasi partimizin arka bahçesi olarak göstermeye çalışanlar, şimdi iktidar partisinin arka bahçesi yapma gayretini ortaya açıkça koymaktadırlar.

Bu önergemizi takdirlerinize sunuyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 19. maddesinin (3) fıkrasındaki “bu seçimler” ibaresinden sonra gelmek üzere “27. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, içimizde hukukçular var, iktisatçılar var. Bunlar gerçekten hukukla ilgili dersleri görmüş arkadaşlarımızdır, kanunları da incelemiş olan arkadaşlarımızdır. Bizim Türk hukuk sistemi… Ticaret hukuku Alman Pandekt hukukundan özümsenmiştir. Medeni Kanunu’muz İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Ceza Kanunu’muz da İtalya Ceza Kanunu’ndan bize adapte olmuş kanunlardır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa’yla, gerçekten, hem yasalar yönünden hem kanunlar yönünden de daha ilk cumhuriyet kurulduğu zamanlarda bu şekilde yolu seçmiştir. Zamanla gelişen içtihatlar, doktrin gelişmeleri ve bu ülkelerdeki kanunların da bazı maddeleri Türkiye’yle, Türkiye’de çıkan bu kanun maddeleri özelleştirilmek suretiyle yeni kanunlar yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Adalet konusunda da aynı çalışmalar yapılır ve buradan özümsenir.

Sayın Adalet Bakanı geçen Amerika’ya gitti. Amerika’ya gittikten sonra, Amerikan kanunlarıyla, oranın hukuk sistemiyle ilgili tetkikler yapmaya gittiğini söylüyor. Burada Adalet Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız var, Anayasa Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız da var, birisi söylesin: Amerikan hukuku ile Türk hukukunun özel bir durumu var mı, yok mu? Çünkü Amerikan hukuku tamamen bilirkişilere dayanan ve dikkat ederseniz Amerikan hukuku bizim hukukumuzdan çok farklı bir hukuk sistemi olan bir hukuktur.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir gazetenin bir başlığını ben okumuş ve yayınlamıştım. Sayın Bakan bu konuda nasıl bir açıklama yapacak, merak ediyorum. Yeni Çağ Gazetesi’nin şu şeyini size tutuyorum arkadaşlar. Bakın burada “Adalet Bakanı… Şok Gezi. Amerika’ya gidip Türkiye federal sistemi inceledi.” şeklinde bir manşet var. Değerli arkadaşlarım, bu bizi çok yaralamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu Anayasa’nın 1, 2, 3, 4’üncü maddelerinde açıkça belirlenmiştir. Biz federal sisteme mi gidiyoruz? Nereden çıkıyor değerli arkadaşlarım bu durum? Bakın, şunu açıkça söylüyorum: Biz bu cumhuriyeti egemen güçlere karşı mücadele vererek kurduk. Bu cumhuriyetin hudutları cetvelle çizilmedi, bu yabancı ülkelerin, emperyalist ülkelerin bize taviziyle de çizilmedi. Değerli arkadaşlarım, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin Misakımillî hudutları, Türkiye'nin üniter yapısı dikkat ederseniz Türk halkının kanıyla çizilmiştir. Bunu kimse değiştiremez, bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez.

Benim dedelerim Batum’dan Ordu’ya kayıklarla silah taşıdı da Kuvayımilliye’ye  götürdü. Rüsumat Gemisi İngiliz, Yunan gemilerinden silahını boşalttı ve batırılmaması için suya gömüldü, tekrar açıldı, Batum’dan silah taşımaya gitti.

Değerli arkadaşlarım, benim büyüklerim bugün Duatepe’de yatmaktadır, 500 tanesi. Biz emperyalizme karşı böyle mücadeleyle geldik. Türkiye’de nereden çıktı bu eyalet sistemi, eyalet kanunları şeklindeki bu durum? Bu açıkça burada, gazetenin manşetinde yazılıyor. Neden bunlar yazılıyor? Çünkü bizim demek ki bu konuda bir gelişmeler var ki yazılıyor. O bakımdan bu konuşmamda bilhassa bu konu üzerinde durmak istiyorum. Kimse Türkiye üzerine oynamasın, Türkiye üzerine şeye girmesin. Her zaman Türkiye’de sarı saçlı, mavi gözlüm çıkar. Bu Karadeniz’den de çıkar, Marmara’dan da çıkar, bu Akdeniz’den de çıkar, Güneydoğu Anadolu’dan da çıkar, Doğu Anadolu’dan da çıkar, Anadolu’dan da çıkar ama kimse cesaret etmesin, Türkiye'nin millî bütünlüğünün, Türkiye'nin üniter yapısının, Misakımillî hudutlarının bölüneceği tavizini kimse veremez; siz de vermezsiniz, biz de vermeyiz değerli arkadaşlarım. İşte bu çok önemli bir konudur.

Sarı saçlı, mavi gözlüm çıkmazsa, Doğu Anadolu’dan siyah saçlım, kara gözlüm çıkar değerli arkadaşlarım. Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yapısının ilelebet korunmasıdır. Kimseye taviz vermeyiz değerli arkadaşlarım ve taviz de vermeyeceğiz.

O bakımdan, bu gazetenin yazmış olduğu bu yazı… Neden yazıyor? Sayın Bakan neden Amerika’ya gitti, geldi, bunu açıklasın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – …bunu açıkça burada belirlesin, bu haberi tekzip etsin ve bu haber neden yazıldı, bunu ortaya atsın değerli arkadaşlarım.

Bizim Türkiye’de üniter yapının, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ve Misakımillî hudutlarının hiçbir şekilde bölünmesine taviz verecek bir yapımız yoktur. Bu konuda Sayın Meclisin de, değerli Meclisin de aynı görüşte olduğu görüşündeyim.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN - Sayın Bakanın sataşmadan bir söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika. Sataşmalarda üç dakika üzerine dakika eklemiyorum. Onu da göze alarak buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Şahsınızı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce kürsüde Genel Kurula hitap eden değerli milletvekili arkadaşımız günlük bir gazetenin manşetinden alıntı yaparak “Adalet Bakanı Amerika Birleşik Devletleri’ne niye gitti? Oradaki federal yapıyı inceleyip acaba Türkiye’ye bunu transfer etmek mi istiyordu?” gibi birtakım imalar, açık beyanlarda bulundu. Değerli arkadaşlar, Genel Kurulda bu soru dünkü oturumda soruldu tarafımıza. Bunları çok net ifade ettik. Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler çatısı altında bulunan birçok ülkeyle ikili, üçlü, dörtlü gruplar hâlinde iş birliği çalışmaları var, yürüttükleri projeler var. Amerika Birleşik Devletleri ile de aramızda değişik projeler var ama benim gidişimle ilgili açıklamayı ben çok net yaptım: Amerika ile Türkiye arasında var olan adli iş birliği anlaşmalarında ciddi aksamalar var dedim. Beş yıl, altı yıl süreyle yazışmalara rağmen netice alınamayan adli yardım taleplerimiz var, istinabe taleplerimiz var, bunlar karşılanamıyor. Buralarda tıkanıklıkları aşma noktasında Amerikalı meslektaşımla Büyükelçimiz ve Dışişleri yetkililerinin nezaretinde bir görüşme yapılmıştır. Bunların tutanakları tutulmuştur, kriptoları Dışişleri Bakanlığında mevcuttur. Konuştuğumuz konu da tamamen Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında var olan, daha önce imzalanmış bulunan adli iş birliği anlaşmalarının daha fonksiyonel şekilde uygulanabilmesine dönük tedbirler üzerinedir. Buna dönük olarak da önümüzdeki şubat ayına kadar bir heyetin Amerika’da, bu konu üzerinde Türk-Amerikalı bürokratların özel çalışma yapmasına dair de somut bir karar da alınmıştır.

Dolayısıyla, bu gazete haberinin doğru olmadığını ifade ediyorum Sayın Güner. Buna yönelik olarak aynı gazetede daha önce benzer yazılar yazıldı, Amerikalı uzmanların Amerika Büyükelçiliğinde çalışıp Türk Adalet Bakanlığını bunların etkilediğine dair beyanlar oldu. Bütün bunlara açıklamalar gönderildi, tekzipler yapıldı. Hiçbir tane cevapsız yazıları yoktur.

Bu açıklamayı yapma zarureti hasıl oldu, bunları Genel Kurula arz etme zarureti hasıl oldu.

Bu fırsatı verdiğiniz için Sayın Başkan, sizlere teşekkür ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

19.30’a kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.31

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

20’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı kanun tasarısının 20. maddesinin son paragrafında yer alan “Otuz gün” ibaresinin “Onbeş” gün olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                           Beytullah Asil                       Cemaleddin Uslu

                           İzmir                                    Eskişehir                                    Edirne

                    Yılmaz Tankut                       Nevzat Korkmaz                        Mustafa Enöz

                          Adana                                     Isparta                                     Manisa

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 20. maddesinin 2. fıkrasındaki “on” ibaresinin “onbeş”, “beş” ibaresinin “bir hafta” olarak değiştirilmesini, 3. fıkranın sonuna “Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu’nda yer alan Yargıtay ve Danıştay üyeleri, hem Adalet Akademisi’nden hem de Yargıtay veya Danıştay’dan aday olamazlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak       

                     Turgut Dibek                          Bilgin Paçarız                           Kamer Genç

                        Kırklareli                                   Edirne                                     Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 20’nci maddesinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz bu Anayasa değişikliği yapılmadan önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 7 üyesinden 5’i yüksek yargıdan gelmişti; 3’ü Yargıtaydan, 2’si Danıştaydan gelmişti. Bunun da bir mantığı vardı. Şimdi, Danıştay ve Yargıtay en yüksek mahkemeler, alt mahkemelerde verilen kararları inceleyen, orada her hâkimle ilgili verdikleri kararla da o hâkimler hakikaten yargı görevini hakkıyla yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı, yeterli bilgiye, deneyime sahipler mi diye bir de not veriyorlardı. Bunların tayin ve nakillerinde, o kişilerin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olmasından daha mantıklı bir şey olamazdı ama Tayyip Bey her vesileyle dedi ki: “Efendim, yargıda kast sistemi var. Yargıda bir azınlığın tahakkümü var.”

Bununla kastettiği şuydu: O 7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden 1 tanesi Alevi idi. O “kast” dediğiyle de işte Alevi kastını kastediyordu. “Burada azınlığın tahakkümü var.” deyince, o vatandaşın Alevi olması da onun kafasına göre bir azınlık tahakkümü idi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Danıştaydan gelen bir kişi olarak bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun işleyişini yakından, iyi bilen birisiydim. Geçmişteki birçok Adalet Bakanı oradaki o hâkim ve savcıların bir kısmını getiriyorlardı, yediriyorlardı, içiriyorlardı, Kıbrıs’ta toplantı yapıyorlardı, Antalya’da toplantı yapıyorlardı ve beraber anlaşıyorlardı ama bu AKP İktidarı gelince “İlle benim dediğim olacak.” dediler. Ondan sonra, maalesef, bugün Adalet Bakanlığı makamında oturan kişi veya zat, yargıyı, Türk yargı sistemini yok eden, tahakküm kuran, hâkim bağımsızlığını yok eden, gece sabah beşte Erzurum’a, özel yetkili mahkemeye telefon açarak Erzurum Cumhuriyet Başsavcısını usulsüz olarak, yasalara aykırı olarak orada yargılatıp aylarca içeride tutan bir düşünce ve bir anlayışa sahip bir kişi.

Ayrıca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, olabilir, geçmişte bir adalet bakanı oradaki bir başkan vekiline telefon ediyor. “Ya, şunu şuraya at.” diyebilir belki. Tabii, eski Adalet Bakanının telefonu dinlendiği için Tayyip Erdoğan “Artık, dedelerin hâkim atamasını engelledik.” diyor. Ben de buradan söyledim: “Tamam, dedeleri engellediniz ama imamlara bu yetkiyi verdin.” Hayır, “imam” meselesi, “dede” meselesi değil. Bakın, devletin Başbakanlık makamında oturan zatın insanlara bakış açısı ne kadar ayrımcı ne kadar bölücü ne kadar insanlar arasında hisse dayalı, hak ve hukuk ilkelerini bir tarafa iten… Ancak kendisinin o diktatör tavırları karşısında cephe almayan, ona direnmeyen insanlar, ancak onun için belli makamlardan insanlar yaşayabilir yoksa onun dışındakiler yaşayamaz.

Şimdi, çıkmış bugün de diyor ki Sayın Genel Başkanımıza: “Sen gidip başkasından oy istedin. E, sen gidip de oyunu kullanmadın.” diyor. Yani hem kör hem kel hem fodul. Soruyorum: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim kütüğünden ismini silen başka bir politikacı var mı? AKP tabii, şeytani düşüncelere sahip. Ne etti? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Şeytani düşünceye sen sahipsin!

KAMER GENÇ (Devamla) – İstanbul’da Sayın Genel Başkanımız o zaman belediye başkan adayıydı, seçmen kütüğünü oraya götürmüştü. Arkasından, gittiler, onu fark ettirmeden o seçim kütüğünü araştırdılar, “Orada ikamet etmiyor.” diye terkin ettiler.

AHMET YENİ (Samsun) – Başka işleri yok…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra da seçim de gelince tabii ki oy kullanamadı. Hem kendileri art niyetli ve oyun içinde oyun oynuyorlar hem de kendileri çıkıp “Sen seçimde oy kullanmadın.” diyor. Yahu, Tayyip Bey, vallahi, senin karakterinle nasıl mücadele edeceğiz bilmiyorum. Çünkü konuşmanla, görüntünle içindeki olaylar bambaşka mesele. Şimdi, İsrail’le bir arasını bozdu, güya bozulmuş gibi gösterdi, sonra WikiLeaks belgeleri çıkınca hemen bir bahane yaratarak Türk hava uçaklarını İsrail’deki depreme gönderdi ve hemen diyalog kurdu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Arkasından Ahmet Davutoğlu’nu gönderdi Amerika’ya, onlarla diyalog kurdu, ondan sonra da bu diyaloglardan sonra da çıktı yiğitlenmeye başladı. Yahu, şimdi bakın, diyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oluyorsun?

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyor ki: “Efendim git, İsviçre bankalarında benim hesaplarımı öğren sana bağışlayacağım.” Bizim Genel Başkanımız da dedi ki: “Ya bizim, CHP’nin, kimsenin kirli parasına ihtiyacı yok.” Tayyip Bey, Türkiye’de yaşamıyor mu? Hele şimdi Tayyip Bey sen gel bankadan benim hesabımı sor, verirler mi sana, bırak İsviçre Bankalarını? De ki, “Ya, bu Kamer Genç’in bankalarda hangi hesapları var?” Verirler mi? Yani bu kadar bu milleti cahil, aptal zannetme. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir insan kendi hesabını kendisi çıkarır ortaya.

Arkadaşlar, zaten, yani Amerika ile içli dışlısınız. Amerikan Dışişleri Bakanı açıklama yaptı dedi ki, “Bizim yaptığımız tespitler doğrudur. Bunların hiçbir surette aksi iddia edilemez.” İki tane kaynaktan sekiz tane bankada hesabı olduğu söylendi. Biz de istiyoruz ki, yani gitsin desin ki… Burada, mesela devletler arası anlaşmalar var, o 20’lerin onayladıkları bir anlaşma var, onlar pekâlâ bankalarda hangi kişilere ait hesap olup olmadığını araştırabilirler ama sen buna başvurmuyorsun, hep demagoji yapıyorsun. Böyle bir şey olmaz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Kamer Genç konuşurken grubumuza, Grup Başkanımıza…

BAŞKAN – Hiç duymuyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Grubumuzu şeytani düşüncelilikle suçladı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – E şeytani demekle…

AHMET YENİ (Samsun) – Şeytani sensin be! Hep şeytanisin be!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şeytanide bir şey yok ki, şeytan hafif kalır.

BAŞKAN - Buyurun.

Üç dakika…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, her zaman söylüyoruz, gene de söylemekte fayda var çünkü söyleye söyleye belki oturacak, bizim bu kürsüde doğruları söylememiz lazım ve gerçekleri söylememiz lazım ve gerçekleri başka türlü gösterip insanları aldatıcı beyanlarda bulunmamamız lazım çünkü biliyoruz bu özellik… Şeytan, insanlara gerçekleri farklı gösterir, başka başka dünyaları gösterir, ayağını kaydırır, cennetten bile çıkarır, başka şeyleri cennet gibi gösterebilir.

Gerçekleri çarpıtmak ve başka türlü göstermek şeytani bir vasıftır ama doğruları söylemek insani bir vasıftır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı kanun tasarısının 20. maddesinin son paragrafında yer alan “Otuz gün” ibaresinin “Onbeş” gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Sürecin kısaltılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 21. maddesinin (1)/a bendine “HSYK’nın doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile “meslekte olmayan ancak meslekten sayılanlar, bu seçimlerde oy kullanamaz.” İbaresinin eklenmesini, (1)/c bendinde “Birinci sınıf olup” ibaresinden sonra “başvuru tarihine göre meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin eklenmesini, (1)/c bendinin sonuna “İdari Kadrolarda çalışan hakim ve savcılar ile Adalet Bakanlığı bürokratları aday olamaz.” İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                             Bilgin Paçarız

                                                 Kırklareli                                      Edirne

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 21. Maddesinin 1. fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“ç) Türkiye Adalet Akademisinde üye olarak görev yapan Adalet Bakanlığı üst düzey yöneticileri bu madde kapsamında yapılacak seçimlerde oy kullanamaz.”

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                              Kadir Ural                          Nevzat Korkmaz

                          Mersin                                     Mersin                                     Isparta

                                                                     D. Ali Torlak

                                                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Rıdvan Yalçın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci madde üzerinde verdiğimiz önergeyle ilişkili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeler çok ciddi bir emek ürünü, bilimsel yanı kuvvetli önergeler ama âdeta dolu bir bardağın su kabul etmemesi gibi dinlemeden, anlamadan, anlamaya çalışmadan reddediyorsunuz bütün önergelerimizi. Buradaki konuşmalarımıza cevap da vermiyorsunuz. Onun için, önergelerin içerikleri hakkında konuşmak belki çok da anlamlı olmuyor.

Bu kanunla ilgili şahsen önemsediğim iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk husus, değerli milletvekilleri -aslında maddesi geçti, 4’üncü maddedeydi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleriyle ilgili bir husustu- burada mesleğe kabul hususunda bir düzenleme var. Bu konuyu Komisyondaki konuşmalarımda da ifade etmiştim.

Değerli arkadaşlar, şimdi yaptığımız düzenlemede de, geçmişteki düzenlemede de, hatta -bu İktidarın bir eksikliği değil- bu İktidardan önceki zamandaki düzenlemede de hâkim, savcı adayları staj dönemlerinde, yani aday hâkim, savcı oldukları dönem içerisinde genel hizmetler sınıfında memur kabul ediliyor, yani mesleğe kabul aşamasına kadar hâkim, savcı olacak kişiler, bir başka erkin, yargı erkinin mensubu olacak kişiler bu sıfatlarını kazanana kadar staj dönemi içerisinde genel hizmetler sınıfında memur kabul ediliyor. Şimdi, bir hâkim, savcı adayının, bana göre, şahsiyetinin oluştuğu, mesleki karakterinin oluştuğu bu staj dönemi içerisinde, memur refleksleriyle ki memur refleksi derken bunu aşağılayıcı bir tanım olarak ifade etmiyorum, bir hiyerarşik düzen içerisinde, emir-komuta zinciri içerisindeki bir yapıyı kastetmek için ifade ediyorum; bununla tam ters reaksiyonlar göstermesi gereken yargı erkinin reflekslerine göre yetişmesi gerekirken maalesef, bir memur refleksleriyle mesleki şahsiyetleri oluşuyor. Bu konu da Komisyonda önerge vermemize rağmen, maalesef düzeltilmedi. Eğer bu önergemiz geçmiş olsaydı ya da iktidar bir reform yapıyoruz, yargı bağımsızlığını daha da kuvvetlendiriyoruz anlayışı içerisinde olsaydı, bu konudaki samimi çağrılarımıza kulak verir, birlikte bir düzenleme yapma imkânı olabilirdi fakat maalesef mümkün olmadı.

Değerli arkadaşlar, üzerinde durmak istediğim ikinci husus, bu kanunun geçici maddesinde, daha önce Kuruldan meslekten ihracına karar verilmişlerle ilgili. Anlıyorum hissiyatınızı, psikolojinizi; geçmişle bir hesaplaşma ve hatta bir intikam keyfi yaşama adına, meslekten ihraç edilmiş birtakım insanları tekrar mesleğe almak istiyorsunuz, bununla da kendi tabanınıza bir mesaj vermek istiyorsunuz. Meslekten ihraç edilmiş insanların haklılığını tartışmıyorum, çok haklı sebepleri de olabilir, gerçekten mağdur olmuşlar da olabilir fakat arkadaşlar, bunun usulü bu olamaz. Yaşadığımız türlü sıkıntılardan, gerilimlerden sonra bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulmuş. Siz ne kadar aksini iddia etseniz de, ne kadar farklı söylemlerin arkasına gizlenseniz de kamuoyundaki algı, bugün oluşan Kurulun AKP’yle ideolojik frekans yakınlığı içerisinde olduğudur. Bu böyle olmayabilir, Kurul üyeleri gerçekten objektif insanlar olabilir, gerçekten hukuki birikimleri yetkin olabilir, yeterli olabilir, bunun hesabı içerisinde değiliz, biz bu konuda ön yargılı da bakmıyoruz fakat siz, şimdi, Kurul üyelerinin önüne bir el bombası bırakıyorsunuz. Bir Ferhat Sarıkaya olayında olduğu gibi, getireceksiniz, bu Kurulun önüne ilk iş olarak “Meslekten ihraç edilmiş arkadaşlarımızı geri al.” noktasına getiriyorsunuz.

Arkadaşlar, yazık ediyorsunuz. Bu Kurul üyelerine, böyle bir tartışmalı, gerilimli bir süreçten sonra böyle bir turnusolü koymanın âlemi yok. Bu arkadaşlar, yeni Kurul üyeleri, mesleğe alsalar ayrı bela, almasalar ayrı bela. Onun için, daha zaman var geçici maddeye, sizi bir kez daha sükûnetli düşünmeye davet ediyorum. Meslekten atılmış ve gerçekten mağdur olmuş insanlar varsa -ki olabilir, ben bunun aksini de düşünüyor değilim- bunun yolu, Kurula müracaat ederek bu kişilerin dönüşünü bir idari kararla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…sağlamayı savunmak yerine, Kurulu buna zorlamak yerine, Kurulu daha ilk sınavında bir ideolojik refleks vermeye, taraf olmaya zorlamak yerine, bu konuyu bir yargı kararıyla düzeltmenin yolunu açmalısınız. Bunun, Türkiye'nin bugün yaşadığı gerilim ortamından çıkmasına, normalleşmesine daha faydalı olacağına inanıyor, bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 21. maddesinin (1)/a bendine “HSYK’nın doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile “meslekte olmayan ancak meslekten sayılanlar, bu seçimlerde oy kullanamaz.” İbaresinin eklenmesini, (1)/c bendinde “Birinci sınıf olup” ibaresinden sonra “başvuru tarihine göre meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin eklenmesini, (1)/c bendinin sonuna “İdari Kadrolarda çalışan hakim ve savcılar ile Adalet Bakanlığı bürokratları aday olamaz.” İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEMHET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Halil Ünlütepe.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün çok önemli bir yasayı görüşüyoruz. Tabii, geciken bir saat olmasına rağmen, dikkatimizi kaybetmemeye çalışıyoruz.

Dün, Sayın Bakana bir soru yöneltmiştim, o da şuydu: “Ülkemiz, devlet güvenlik mahkemelerinin yarattığı hukuksuzluk dönemini yaşamıştır. Şimdi, 2004 yılında çıkartmış olduğunuz, İktidarınız döneminde çıkartmış olduğunuz, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin hukuksuzluk dönemini yaşıyoruz. Ezmek istediğiniz kişileri, İktidarınızın belirlediği savcılar tarafından sorgulayıp yine İktidarınız tarafından belirlenen yargıçlar tarafından yargılamaktasınız. Burada, yargı bağımsızlığından bahsedebilir misiniz? Bu hukuksuzluğu sona erdirebilmek için özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasını düşünüyor musunuz?” diye soru yöneltmiştim. Sayın Bakan, bu konu üzerinde verdiği yanıtta, beş yıllık bir sürecin dolduğunu, bunun üzerinde yasa yapılırken amaçlanandan farklı birtakım neticeler ortaya çıkmışsa bunların değerlendirilmesi için şu anda bir komisyonun çalıştığını söylemiştir. Bundan umutlanarak bu konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesine göre kurulan özel yetkili mahkemeler, nitelik itibarıyla siyasi suçlulara bakmaktadırlar. Suçların siyasal nitelikte olduğunu kabul etmek zorundayız. Özel nitelikli mahkemelerle ilgili ciddi siyasi açıklamalar yapıldı. Örneğin, Sayın Başbakan, bilinen bir soruşturmayla ilgili olarak aynen şunu söyledi, önce: “Yargıyla iş birliği içinde biz bu işe başladık.” dedi, daha sonra “Ben bu davanın savcısıyım.” dedi. Gene, nisan ayı içinde, Sayın İçişleri Bakanı, İstanbul’da, bir Adalet ve Kalkınma Partisi toplantısında aynen “Özel mahkemeler kurduk.” dedi. Gene, Sayın Başbakan, haziran ayı içinde yapılan Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanları toplantısında, özel yetkili mahkemelerin yargıç ve savcılarıyla ilgili Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin verdiği bir karardan sonra aynen şunları söyledi… Tutuklama ve tutuklamanın devamı kararlarının gerekçesiz oluşu nedeniyle tazminata hükmetmesine karşı çıkarken, özel yetkili mahkemelerin yanında saf tutarak, bu mahkemelerle siyasal iktidar arasındaki bağı açık ve somut bir şekilde ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlar kesinlikle uzmanlığı gerektirmez. Türkiye’de yargıçlar belirli bir eğitim ve deneyimden geçmişlerdir. Bu mahkemeler, ağır ceza mahkemeleri bu suçlara bakar. Bu tür bir suç isnadıyla dava açılmışsa hangi nöbetçi mahkemeye sıra geliyorsa o mahkemeler bakmalıdır. Demokrasinin temel noktası budur. “Belirli birtakım yargılamaları benim yargıcıma, benim savcımın hazırlattığına yaptırayım.” derseniz onun içinde kaybolur gideriz. Şimdi, öncelikle, bu niçin böyledir? Adil yargılamanın yapılabilmesi için asıl olan budur. Şimdi, özel yetkili mahkemelerde bugün yapılan yargılamalarda müdafiler dosyaya ulaşamamakta, kanıtlara ulaşamamaktadır. Bu, Türkiye’ye yakışmıyor. Açıkçası, bugünkü geldiğimiz noktaya yakışmayan bir uygulamanın içindeyiz.

Başka bir nokta vereyim: Özel yetkili mahkemelerle ilgili savcılar ve yargıçlar hakkında soruşturma yapılması istendiğinde Adalet Bakanlığı bu konularda çok fazla bir direnç gösteriyor ama örneğin, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, yazdıkları iddianame nedeniyle 3 özel yetkili savcının kınanmasına karar vermiştir. Bunlar yargı kararları. Ankara 4. İdare Mahkemesi, yürüttüğü soruşturma nedeniyle özel yetkili 1 savcı için soruşturma açılmasına izin vermiştir. Yani belirli birtakım benim yargıcımı, benim savcımı… Soruşturmayı yürüten savcı ve yargıçlarda Adalet Bakanlığı fren vazifesini yaparken bu kapı, bu yol yargı kararlarıyla açılıyor. İşte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu dönem çok daha fazla bir ihtiyaç var çünkü Teftiş Kurulu da belirli bir yönde o Kurula doğru geçiyor.

Başka bir şey vereyim: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 9 özel yetkili yargıç aleyhine açılan tazminat davalarının kısmen kabulüne karar verdi, daha sonra Genel Kuruldan geçti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi Erzurum’da özel yetkili bir mahkemeden, savcıdan dosyayı getirtemedi. Bu, hukuk adına cidden karamsar bir tablonun doğmasına neden olmaktadır.

Daha, ayrıca bir konu: Özel yetkili savcıların ve mahkemelerin olduğu bir dönemde Van  Cezaevi’nde Enver Arpalı’nın, İstanbul’da Ali Tatar’ın ve Kuddusi Okkır’ın ölümü bir hukuk faciasıdır. Bir iktidarın, hele hele bir Adalet Bakanının görevinden hemen ayrılmasını gerektiren bir olaydır. Bunların tümü özel yetkili mahkemelerde meydana gelen ölüm olaylarıdır. Bunu daha da çoğaltabiliriz.

Sayın Bakan, ben sizin dünkü açıklamanızdan da yararlanarak söylüyorum, bu konu, hakikaten, öncelikle Türkiye'nin gündemine girmelidir. Doğal yargıç ilkesine dönebilmeliyiz. Türkiye’ye yakışan budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nda özel mahkemelerin Türkiye fotoğrafını sizlerle paylaşma ihtiyacını duydum. Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, size de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yönetim" ibaresinin "yönetiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                       M. Nezir Karabaş                      Şerafettin Halis

                          Şırnak                                       Bitlis                                      Tunceli

                                               Nuri Yaman                                Sırrı Sakık

                                                     Muş                                           Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 22'nci maddesinin 6'ncı fıkrasının “İl seçim kurulları, oy kullanacak hâkim ve savcı sayısına göre, kamu görevlileri arasından seçilecek bir başkan, dört asıl ve iki yedek üyeden oluşan sandık kurulları oluşturur. İhtiyaç halinde üye sayısı il seçim kurulu tarafından artırılır. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Turgut Dibek                       Ali İhsan Köktürk               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                        Kırklareli                                Zonguldak                                 Malatya

                    Halil Ünlütepe                      Orhan Ziya Diren                        Yaşar Ağyüz

                   Afyonkarahisar                               Tokat                                    Gaziantep

                                               Şevket Köse                            Ali Rıza Öztürk

                                                 Adıyaman                                    Mersin

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 22. Maddesinin 2. Fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Bölge Adliye Mahkemelerinde görevli hakim ve savcılar bulundukları ilde oy kullanır."

                        Faruk Bal                          Metin Çabanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                         Nevzat Korkmaz                       Hüseyin Yıldız

                          Mersin                                     Isparta                                     Antalya

                                                                       Kadir Ural

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci maddeyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce 21’inci maddeyi geçtik. 21’inci maddede Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği  önergeye Sayın Adalet Komisyonu Başkanı katılmadığı ifade etti. Sayın Adalet Bakanı da katılmadığını ifade etti. AKP Grubunun oylarıyla da Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergesi reddedildi.

Şimdi soruyorum Sayın Bakana çok samimi olarak ve Sayın Komisyon Başkanına: Neyi reddettiğinizi biliyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii biliyoruz. Ne demek bu?

FARUK BAL (Devamla) – “Biliyoruz” dediniz. Peki, o zaman ben bir de milletimizle paylaşayım neyi reddettiğinizi.

Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde her bireyin bir oy hakkı vardır. Bu evrensel bir kuraldır ve bireylerin birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Buna itirazınız var mı? Yok. Bu kanuna göre sizin 5 tane  bürokratınızın iki tane oy hakkı vardır. Bu oy haklarından bir tanesi Türkiye Adalet Akademisine, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nun 12’nci maddesi uyarınca görevli olan Sayın Müsteşar,  Sayın Ceza İşleri Genel Müdürü, Sayın Hukuk İşleri Genel Müdürü, Sayın Personel Genel Müdürü gibi üst düzey bürokratlarını üye olarak gönderiyorsunuz kanun gereği. Bu üst düzey bürokratlar, Adalet Akademisinden üye olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilecek kişilere oy veriyor -gayet doğaldır- ama 23’üncü veya 24’üncü maddede de aynı bürokratlar, hâkimler ve savcıların kendi aralarında seçecekleri Kurul üyelerine de oy veriyorlar yani bu üst düzey bürokratların iki tane oy hakkı var. Bu iki oy hakkının bir tanesinin alınması gerekmektedir.

İşte Adalet Akademisinde görevli olan üst düzey bürokratların, ilerideki maddede düzeltme yapılmasına gerek kalmaksınız, burada oy kullanamayacaklarına ilişkin bir önerge vermiştim. Siz bu önergeye katılmadığınızı ifade ettiniz, bundan sonraki önergeye de katılmayacağınızı tahmin ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, işte Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin özü, anlamı budur. Bu önergenin reddedilmesinin ileri demokrasi mi geri demokrasi mi anlamına geldiğini Sayın Bakanın, Sayın Komisyon Başkanının ve değerli milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.

Şimdi verdiğimiz önergeyi de reddedeceksiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Edeceğim…

FARUK BAL (Devamla) – Katılmadığınızı ifade ettiniz. Neye katılmadığınızı biliyor musunuz Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Öğreneceğiz şimdi! 

FARUK BAL (Devamla) – Biliyorsunuz değil mi efendim? Biliyorsunuz, bilmediğinizi varsayamayız. Bu Bölge İdare Mahkemeleri Kanunu’nu siz çıkarmadınız mı? Siz çıkardınız. Bölge İdare Mahkemeleri Kuruluş Kanunu çıktığına göre faaliyete geçirilmesi an meselesi değil mi? An meselesidir. Bunlar faaliyete geçtiği zaman buradaki hâkim ve savcıların oy kullanma hakkı olmayacak mıdır? Olacaktır.

Gayet masum bir şekilde dedik ki ileride bir daha kanun değiştirmeyin, bölge idare mahkemesinin başkan ve üyeleri de bulundukları illerde oy kullanır. Verdiğimiz önerge bu, reddettiğiniz önerge de bu.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – (2)’nci fıkra karşılıyor.

FARUK BAL (Devamla) – Bunun neresi ileri demokrasi, bunun neresi yargı bağımsızlığı, bunun neresi hâkim tarafsızlığı?

Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bağımsız ve tarafsız bir yargıya katkı sağlayabilmek için 22’nci maddeye kadar çok ölçülü, çok hukuka uygun önergeler verdik. Bu önergelerin reddedilmiş olması, sizin hukuk karşısındaki durumunuzu tartışılır hâle getirmiştir diyor, önergemizin değerlendirilmesini, sizin tekrar vicdanlarınıza bırakıyorum.

Yine reddedileceğini tahmin ediyorum. Bu önerge reddedildiği takdirde, hâkimler ve savcıların, kürsü hâkim ve savcılarının seçimiyle ilgili maddede de yine aynı önergeyi vereceğiz Sayın Bakan. Bakalım o zaman ne diyeceksiniz? O zaman da “hayır” derseniz, bu takdirde dünyada belki ilk defa ve belki dünyada hiçbir yargı mesleğinde görülmeyen bir biçimde, bir hâkime iki oy hakkı vermek gibi ucube ve garip bir işi yapmış olacaksınız.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, oylamadan evvel, 69’a göre, yanlış bilgiyle ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.09

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde verilen Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Buyurun Sayın İyimaya.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü Arkadaşımız tasarının 22’nci maddesinde düzenlenen Adalet Akademisi üyelerinin çift oy kullandığı hükmünü değiştirmeye yönelik önergesini açıklarken sanıyorum mesele vukufuyla incelenmediği için bir yanlışlık var ortada.

Durum şudur arkadaşlar: Adalet Akademimizin üye kaynakları, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminde oy kullanacak üye kaynakları, yüksek mahkemeler, Danıştay ve Yargıtay ki 10, yüksek adalet bürokrasisi ki üye sayısı 8. Bunlar gerçekten seçimde hem Adalet Akademisinden seçilecek üyeyi belirlemek bakımından oy kullanıyorlar hem de geldikleri kaynaklardan yani Yargıtayın veya Danıştayın kontenjanını ve alt adli yargının kontenjanını belirlemek için oy kullanıyorlar, bu aykırı mı?

Komisyonda, bir defa, bir; arkadaşlarımız hatırlayacaklar, özellikle müzakere ettik, bu 22’nci maddeyi erteledik, öğleden sonraki müzakerede sonuçlandırdık. Sorun şu: Buradaki sorun, demokrasi teorisi bakımından, hukuk bakımından, sıfatların birleşmesi var. Sıfatlar bir konuda birleşirse, birleşilen sıfat bakımından bir oy hakkı vardır. Nerede birleşiyor sıfatlar? Bunlar, birinci sınıf hâkim, adli yargıdan üye seçimleri yetkileri var ama hem de Adalet Akademisinden. Adalet Akademisindeki sıfat birleşiminden orada oy kullanım hakkı doğuyor. Yargıtay için de sıfatlar birleşiyor, nerede? Adalet Akademisi üyesini seçme bakımından ama orada onu kullanıyor. Yargıtayda, Yargıtayın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kontenjanını seçmek için de oy kullanıyorlar. Sıfatların birleşmesine yasama organı tersine bir çözüm öngörebilirdi. Ben de bunu görüş olarak ortaya koydum, öğleden sonra müzakere ettik. Sıfatların birleşimini, yüksek Komisyon, demokrasi teorisiyle de denkleştirerek, mükerrer oyun bir salt mükerrer oy değil, sıfatların birleşmesinden kaynaklandığını ortaya koydu.

Ama ben şunu fark edemiyorum: Üst derece bürokratlar için mükerrer oy itirazını ortaya koyan aklın, muhakemenin, zihniyetin Yargıtay üyeleri için niye ortaya koymadığını anlamakta zorluk çekiyorum.

Teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zorluk çekiyorsanız o zaman değiştirin işte Başkan.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Herkes eşit oy hakkına sahiptir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 22'nci maddesinin 6'ncı fıkrasının “İl seçim kurulları, oy kullanacak hâkim ve savcı sayısına göre, kamu görevlileri arasından seçilecek bir başkan, dört asıl ve iki yedek üyeden oluşan sandık kurulları oluşturur. İhtiyaç halinde üye sayısı il seçim kurulu tarafından artırılır. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Turgut Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesinin 6’ncı fıkrasında bir değişiklik önergesi için CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminde oluşturulacak seçim kurullarının istendiği zaman da işlerinin kolaylaşması için üye sayısının artırılmasını amaçlıyoruz.

Önemli bir yasa görüşüyoruz ama bu yasa özellikle 12 Eylül referandumundan sonra sicili bozuk bir şekilde gelen bir yasa. Sicilinin bozuk olmasının nedeni, oldubittiye getirilen bir referandum sonucu halk oylamasından geçen ve seçiminde demokratik kurallara uyulmayan, Bakanlık listelerinin kamuoyunda çarşaf çarşaf dolaştığı ve Bakanlık bürokratlarının seçilmesi için çaba gösterildiği bir seçim. Sonucu da belli, bekleyen hâkim, savcılar ataması hemen bir günde, Sayın Bakanın teklifiyle onaylandı, geçti.

İşte, siz her yerde suskun toplum arıyorsunuz, güdümlü toplum arıyorsunuz. Kendini soran, sorgulayan, değerini ortaya koyan değil, “Ben, benim dediğimi yapan” anlayışı sergilemek istiyorsunuz. Anayasa Mahkemesinde bunu yapmak istiyorsunuz, özel yetkilendirilmiş mahkemelerde bunu yapıyorsunuz, şimdi de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bunu yapıyorsunuz. Bakın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu oluştururken yapılan seçimde herkese propaganda yasak ama ne hikmetse Personel Genel Müdürüne il il gezmesi serbest, toplantı yapması serbest.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Biz mi oy kullandık orada?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Diğer bürokrata mesaj, e-mail göndermesi, Bakanlık forsunu kullanarak destek istemesi serbest. Bunun adı da demokrasi oluyor.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Kendilerinin istediği olmayınca…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu yasanın ikinci kırık yanı da Sayın Başbakan, bir kere, demokrat değil. “Demokrasi benim için araçtır, istediğim yerde inerim, binerim.” diyen bir Başbakan demokrat olabilir mi? Olamaz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı kendisine iki beden büyük gelen, Ali Diboculuğunu hâlen ortadan kaldıramamış olan bir Bakanın yaptığı düzenleme demokrat olabilir mi?

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ayıp, ayıp!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için bu yasanın sicili bozuk, sicili. Yazık oluyor. Siz özellikle…

ALİ TEMÜR (Giresun) –  Senin sicilin bozuk!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Manşet manşet gazetelerde çıktı, tersi de kanıtlanmadı daha Ali Diboculuğunun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyin.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Şimdi, böyle bir durumda görüştüğümüz bu yasaya demokrat bir yasadır diyemeyiz. Siz bir kere, demokrat değilsiniz, kendinize demokratsınız.

Bakın, bugün Sayın Başbakan il başkanlarıyla yaptığı toplantıda konuşuyor. Konu muhalefet, gençler, gençlerin yumurta atması, Dolmabahçe’deki şey… Yani bir protesto gösterisini bu kadar büyütmenin, her gün temcit gibi ortaya koymanın ne anlamı var? O gençleri niye dinlemiyorsunuz? Evet, biz yumurta atma eylemine karşıyız, tavır olarak uygun görmüyoruz ama gençleri muhatap alma cesaretini gösteremiyorsunuz. Gençler, gençlerin yumurta atması, muhalefetin sahip çıkması… Muhalefet demokratik tavrını ortaya koyan herkese kucak açar, onlar sahipsiz değildir. Bunu böyle bilin. Onlar sahipsiz değildir.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Siz “faşist” dediniz ona. Ne konuşuyorsun sen!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Baş örtüsüne niye sahip çıkmadı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahalede bulunmayın.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Korku imparatorluğunu yaşatmaya çalıştığınız bir ortamda elbette ki o özgürlüklere sahip çıkacak bir parti olacaktır, o da -övünçle söylüyoruz- Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, 12 Eylül’den hesap soracaktınız, hesap.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İkna odaları…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – 12 Eylül ürünü bir parti 12 Eylül’den hesap sorabilir mi? 12 Eylül mağdurlarının niye hesabını sormuyorsunuz Sayın Bakan?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Onun için mi hayır dediniz!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – 12 Eylül’den beri işlenen faili meçhul cinayetler için CHP, MHP, diğer partiler, BDP büyük ölçüde önerge verdiler, niye sahip çıkmadınız? Çıkamazsınız, çünkü siz 12 Eylül ürünü bir partisiniz değerli arkadaşlarım.

Tabii, siz işinize geldiği zaman yasa çıkarırsınız. Geçen gün belediye başkanlarının görevi kötüye kullanmaktan dolayı cezalarını düşürdünüz, 14-15 tane de milletvekili. Gözünüz aydın, kurban kesin artık.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sizde kaç tane var?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Gel, dokunulmazlıkları kaldıralım varsa. Varsa yüreğin, belki senin de vardır şaiben! Yiğit! Onun için, böyle bir ortamda yiğitlik taslayamazsınız bize karşı siz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Delikanlıyız biz!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Siz bize karşı demokrat olamazsınız.

Bakın, Deniz Feneri Derneği davası ne oldu Sayın Bakan? Deniz Feneri Derneği için üç defa yasa çıkaran bir parti Deniz Feneri’nden hesap sorabilir mi?

Kamu yararına dernek yaptınız, izinsiz bağış toplama yaptınız, vergi iadesinden faydalandırdınız ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – …bunun içinde İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay var, Atalay! Bu ayıplarla siz Deniz Feneri’nden nasıl hesap soracaksınız.

Bakın, Sayın Başbakan diyor ki bugünkü sözünde: “Alı yeşili boyadı da fıstığa yeşil mi kaldı?” Bu sana mahsus.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bunları mı söylüyorsunuz gelip burada! Ayıp, ayıp!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bir gün diyeceksin ki “Millî görüş gömleğimi çıkardım.” bir gün diyeceksin ki “Demokrasi tramvaydır, istediğim yerde iner, binerim.”

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senin ağzına yakışmıyor Sayın Başbakan!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu yanar dönerlik size mahsus, Başbakanınıza mahsus, bakanlarınıza mahsus.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen kendi Genel Başkanına bak!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için sizde bulunan özellikleri başkalarına mal etmeyin.

İsviçre’de sekiz hesap çıkmış, CHP mi çıkardı? Amerika Birleşik Devletleri çıkardı.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Aynaya bakın, aynaya!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Yalanlandı mı? Yalanlanmadı. Bu belgeleri niye çıkardı, kim çıkardı diye araştırıyorlar, sekiz tane hesabın doğru olup olmadığını araştırmıyorlar, bu size düşer yüreğiniz varsa. Wikipedia en üst sıralarda zengin gösteriyor Başbakanınızı. Niye bunun hesabını vermiyorsunuz? Niye hesabınızı sormuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Onun için, siz demokrat olamazsınız. Siz kendinize yandaş medya, yandaş yargı, yandaş basın yaratıyorsunuz, tutuklulara yazık oluyor. Siz özgürlükçü olamazsınız, siz demokrat değilsiniz. Siz korku imparatorluğu yaratıyorsunuz, bu seçimde biz bunu yıkacağız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hadi oradan be!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatip konuşurken Grup Başkan Vekilimize uygunsuz ifadelerle sataşmıştır.

Uygun görürseniz cevap vermek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Grup Başkanımıza.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz ne için istiyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben de sataşmadan… Kısa bir açıklama.

BAŞKAN – Bakın, birinizden birinize söz vereceğim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ben, uygun görürseniz.

BAŞKAN – Tamam buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu kürsüden sataşarak prim yapmak isteyenler çok olabilir ama biz onların hepsini gördük, geçirdik. Ama ben gerçekleri söyleyeceğim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İşine bak, işine! Doğruları söyle!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi doğruları ben söyleyeceğim, kim yanar döner? Millet de ona karar verecek.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğrular ağır geliyor tabii.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bir kaset olayı çıktı. Sayın Kılıçdaroğlu o zaman “Ben aday değilim.” dedi, Sayın Baykal’la da görüştü.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oraları geç sen! Oraları geç!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - “Müracaat etmeyeceğim.” dedi, bakın, ondan sonra aday oldu. Doğru mu?

Peki, iki: Etro gömlek olayı ortaya çıktı. “Tıkır tıkır parasını ben ödedim.” dedi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kılıçdaroğlu’nun oğlunun gemisi yok!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  Fatura bir başka sayın vekilin adına çıktı. Doğru mu?

“Üniversiteye kızlar başı örtülü gidecek.” dedi, aynı gün Radikal’de çıkanın manası, özeti buydu, ama akşam tekzip etti “Ben bunu kastetmedim.”  dedi. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kılıçdaroğlu’nun adını ağzına alma Bekir!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Tunceli’de aftan bahsetti, Ankara’ya gelince “Ben bunu kastetmedim, başka şeyler söyledim.” dedi. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

Peki, Sayın Öymen burada “Dersim’de analar ağlamadı mı?” deyince Tunceli’de gene “Gereğini yapmak zorunda.” dedi ve ondan sonra da “Bu iş bitti, partiye zarar verecek iş yapmayız.” diye Ankara’da açıklama yaptı. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri) 

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, cevap vermeyle ne ilgisi var bu söylediklerinin?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  Peki “AK PARTİ’liler halk oylamasında bizim adamlarımızı dövdü.” diye açıklamada bulundular, daha aynı gün bütün kayıtlarla, kuyutlarla onların kimlerle ilgili olduğu ortaya çıktı. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sorduğu soruya cevap versin Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki “AK PARTİ’liler afişleri, o Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmemesi için o afişleri AK PARTİ’liler astı.” diye açıklamada bulundu Genel Başkan. Ertesi gün görüntüleri çıktı kimin açıkladığı… Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İddialara cevap versin. Sayın Başkan, müdahale etsenize!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, bu WikiLeaks ile ilgili şeyler çıkınca “Sayın Başbakan sadece bunların doğru olmadığını söylesin. Ciddi şeyler bizim için kâfidir.” dedi mi? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

SIRRI SAKIK (Muş) – Burası kışla mı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başbakan çıktı ve bunlarla ilgili açıklama yaptı. Bir kuruşunun bulunmadığını söyledi. İspat etmeyeni müfteri ilan etti.

Peki, arkasından ne dedi? “Bunu ben söylemedim.” E kim söyledi?  “Amerika söyledi, onlara git söyle.” dedi. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

Peki, ertesi gün ne dedi? “Ondan sonra git, belge getir.” dedi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkan, tiyatro mu oynuyoruz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Başbakan da “İspat edin, bütün variyetimizi size ben hibe edeyim hem Türkiye’de hem dünyada neyim varsa.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tiyatro mu oynuyoruz burada?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, kim yanar kim döner kararı siz verin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Benim iddialarıma cevap vermemiştir ve doğruyu söylememiştir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

4.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bozdağ Sayın Başbakana sataşma gerekçesiyle söz aldı. Ancak sataşmaya cevap vermek yerine en iyi savunma saldırıdır anlayışıyla bizim Genel Başkanımıza saldırdı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz açmadık konuyu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Sayın Bozdağ’ın ilginç bir tarzı var. Burası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu değil Sayın Bozdağ, niye hep buraya hitap ediyorsunuz? Orada Cumhuriyet Halk Partisi var, Milliyetçi Hareket Partisi var, Barış ve Demokrasi Partisi var. Bakamıyor musunuz bizim yüzümüze?

Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun gömleğinden size ekmek çıkmaz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun saydığınız davranışlarından size ekmek çıkmaz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Yalan mı söyledikleri?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama ben size, ben size…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söylediklerim yalan mı, yanlış mı? Söyle, bir tanesine yanlış de!..

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İzin verir misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben size Sayın Başbakanın birkaç olayını anlatacağım:

Sayın Başbakan… Hatırlayacaksınız bir Kuşadası Limanı ihalesi olmuştu,  Galataport ihalesi olmuştu. “Ofer” diye bir adam gidip almıştı. Sayın Başbakana sordular: “Ofer’i tanıyor musun?” “Hayır tanımıyorum, kimdir o?” Öğleden sonra “Ya hatırlayamıyorum.” Daha sonra “Görüşmüş olabilirim.” Onunla Başbakanlık odalarında görüşen kimdi? Hangi Sayın Başbakandı? (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru mu Bekir? Bekir doğru mu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Üsküdar’daki eve geleceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Kendisinindi, sonra çocuğunun oldu. Bakın, mal varlığı tartışmalarını hiç sevmeyen bir milletvekiliyim ama Sayın Bozdağ mademki gömlekten giriyor, ben de buralara geleceğim. Mal varlığı tartışmalarını sevmiyorum. “Bu benim.” dedi, sonra “Oğlumun.” dedi, sonra oğluna kira ödeyip ödemediği ortaya çıktı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir tane,  Sayın Kılıçdaroğlu’nun arkasında durduğu bir tane laf söyle! Kendi kendini tekzipte birinci bir genel başkan!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ben size -kira ödeyip ödemediği belli değil daha- başka bir şey söyleyeceğim. Siz, “12 Eylülden hesap soracağım.” diye yola çıktınız. 2000 sonrası darbecilerden hesap soruyorsunuz şimdi, “Darbe düşünmüşler.” diye, birçok komutan yargılanıyor. Peki, ben size soruyorum: Darbenin kendisi olan 28 Şubattan niye hesap soramıyorsunuz? Çünkü, siz 28 Şubatın ürünüsünüz. 28 Şubat paşalarından icazet alarak kurulmuş bir partisiniz siz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Onun için hesap soramazsınız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.36

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

22’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yönetim" ibaresinin "yönetiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                  Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; tekrar hepinize merhaba.

Maşallah, sesiniz gür yani kışlada ses ne kadar gür çıkıyorsa biraz önce burada da aynı şekilde. Keşke bu ülkenin demokratikleşmesi için bu kadar gür bir sesiniz ve gücünüz olmuş olsaydı.

Şimdi, biz birbirimizi anlamakta biraz zorluk çekiyoruz, bütün sıkıntımız da bu. Yani buraya, biz, emin olunuz ki sadece siyaseten seçmenlere mesaj anlamında çıkıp kürsüde konuşmuyoruz, böyle bir derdimiz de yok ama sorunlarımız var, sorunlarımızı buraya taşıdığımız için bütün partiler “Osmanlı Bankası”na dönüşüyor, hepsi, ortalıkta, efendim “Bilinmeyen bir dil.” E, şimdi, siz bir halkın diline, AKP “bilinmeyen dil” derse, CHP derse, MHP derse, siz sonra dönüp bizimle nasıl bağ oluşturacaksınız?

Mesela AKP vekillerinden biri çıktı, bize şunu söylüyor, diyor ki: “Sayın Başkanım, ben bir konuşma üslubuyla serzenişte bulunmak istiyorum.” ve sonra “Efendim, ben şahsım adına konuşurum. Dönüp de yaptınız mı, ettiniz mi, gittiniz mi, adam öldürdünüz mü, asker öldürdünüz...” diyor. Sevgili kardeşim, ben ilk kez gördüm Halide Hanım’ın burada konuştuğunu; konuştu ve yanında da valizleri vardı, çekip gitti. Bizi dinleyeceksiniz. Biz ne konuşuyoruz, ne ediyoruz, talebimiz nedir?

Bakın, bugün Hürriyet gazetesinde manşet bir haber var: “Mezara tahammül edemediler”, “Mezar ayıbı” dediler. Bir Alman vatandaşı geliyor, bu ülkede bu ülkenin vatandaşı olmak istiyor. “Ben ölünce beni bu topraklara gömün.” diyor. Ama birileri gidiyor Bodrum’da “Bu adam Müslüman değil, bizim yanımızda gömülmemelidir.” diyor. Aynı ayıbı, benim eşim için de bu coğrafyada, sizin belediye başkanınız ve Milliyetçi Hareket Partisinin belediye meclis üyesi “Nasıl buraya defnedersiniz?” diye yaptı, bu ayıplar uygulandı. Şimdi, birbirimizin cenazesine tahammülümüz yoksa, dilimize yoksa, kültürümüze yoksa peki nasıl bir arada yaşayacağız? Asıl söylemek istediğimiz budur.

Biz, yoksa “Geçmişten bugüne kadar olup biten faili meçhul cinayetlerin mimarı sizsiniz.” demedik. Sizin döneminizde faili meçhul cinayetlerin bir noktaya geldiğini de biliyoruz. Ama size dönüp soruyoruz: “Sevgili arkadaşlarımız, kardeşlerimiz; Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi sürekli bu faili meçhul cinayetlerin araştırılması için önergeler hazırlıyor, gelin hep birlikte bunları araştıralım. İnsanlığa karşı suç işleyenler… Evet, eğer bir mezarlığa karşı bu tepki varsa insanlığa karşı bir suç işlenmiştir. Gelin hep birlikte bu köprüleri oluşturalım.” Ama ne hikmetse, bununla ilgili küçük bir adım atılmıyor. Çünkü siz demokrasi için bedel ödemeden buradasınız ama bizler, buralarda oturanlar, sizin dışınızdakilerin büyük bir çoğunluğu demokrasi için çok ağır bedeller ödedik. Onun için, artık bedel ödemek istemiyoruz. Sorunlarımızı oturarak konuşmak istiyoruz. Hep de söylüyoruz, Avustralya’da yaşayan yerli bir halk, Aborjinler, onlar ve timsahlar aynı havuzda, aynı suda yıkanmayı, o aynı suda bulunmayı başardılar. Peki, biz cumhuriyeti birlikte kuranlar, kardeş halklar, biz, Allah aşkına, neden birlik oluşturamıyoruz? Biz niye birlik adına daha çok önemli şeyler söylemiyoruz? Neden empati yapmıyoruz? Neden? Bu nedenler yok. Seçimler var. Herkes dönüp kendi seçmenine ne kadar mesaj gönderebilirim…

Aslında size şunu söyleyeyim: Eğer bu antidemokratik yasalar ve Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu böyle olmamış olsaydı eminim ki hepinizin vicdanı bu tür olaylara karşı ayaklanırdı. Ama hepinizin vicdanını Başbakan kelepçelemiş çünkü Başbakana göre kendinizi şekillendireceksiniz. Bütün her şey Başbakanın talimatı doğrultusunda. Böyle bir demokrasi de olmaz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Siz kimden aldığınız talimatla hareket ediyorsunuz acaba?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz halkımızın talimatındayız.

Vallahi, biz, bakın, emin olun, önünde arkasında olamayacağımız hiçbir şeyi söylemeyiz. Biz kimsenin de arka bahçesi değiliz, Kürt halkının ön bahçesiyiz, Türkiye demokrasi güçlerinin ön bahçesi… Ha dönüp derseniz ki: Bu dağdaki kardeşlerimiz… Onlar bizim çocuklarımız ve kardeşlerimizdir. Bir tarafımız askerde bir tarafımız da oradadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yani bu da bizim realitemizdir. Biz de diliyoruz, umuyoruz, çünkü onlar da bu ülkenin çocuklarıdır ve kardeşlerimizdirler. Biz bu kardeşlerimizin sorunlarının bitmesini istiyoruz. Yani biz bu ülkede bütün acıları ortaklaştırarak…

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Kürtler de bizim kardeşimiz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz de bizim kardeşimiz… İşte bakın, bunlar, bu köprüleri oluşturabilirsek sorunu çözeriz. Ama ne hikmetse bunlar oluşmuyor.

ASIM AYKAN (Trabzon) –  Var bunlar, var.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Var. Peki, bu insanlar deli midir; varsa bu kadar ağır bedeller ödeniyor? Biz sabahtan neyi konuşuyoruz? Herkes çıktı burada, bütün grup sözcüleri dedi ki: “Bizim anlamadığımız dil.” “Anlamadığınız dil” ne demek Allah aşkına? Bu halka hakaret değil midir?

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Anlamıyoruz tabii, anlamıyoruz ki zaten!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Anlamıyorsan anlayacaksın. Kabadayılık yapmana gerek yok. Oturacaksın, anlayacaksın. Gidip orada emir kipleriyle “…”(x) olmaz. Yani oradaki komutanlar, oradaki yetkililer Kürtlere sadece onu yaparlar. Giderler oraya “…”(xx) Bu aşağılayıcıdır, halkı aşağılamaktır. Sizin hiç kimseye bunu yapma hakkınız yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür etmek için…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü maddede iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “iki gün” ibaresinin “üç gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                       M. Nezir Karabaş                      Şerafettin Halis

                          Şırnak                                       Bitlis                                      Tunceli

                                               Nuri Yaman                                Sırrı Sakık

                                                     Muş                                           Muş

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 23. maddesinin (1). bendinin ikinci cümlesindeki “on” ibaresinin “onbeş” olarak değiştirilmesini, (3). bendindeki “Adalet Bakanlığı teşkilatlarında görev yapanlar ile yurt dışında bulunan yargıç ve savcılar” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Turgut Dibek                          Bilgin Paçarız                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                        Kırklareli                                   Edirne                                    Malatya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

                                  

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; şimdi şuna çok üzülüyorum biliyor musunuz: Burada üç gündür bu yasayı konuşuyoruz ve “Adalet Bakanlığı personeli.” diyoruz. Adalet dağıtanlar, hâkimler, savcılar ve Adalet Bakanlığı personeli de onlara yardımcı personel. Bunların tüm sorunlarını tüm arkadaşlarımızın söylemesine rağmen gerek Sayın Bakanın gerekse bu Mecliste onlara sahip çıkması gereken, onların hakkını savunması gereken bir adalet profesörünün de onların hakkına sahip çıkmadığını görüyorum.

Dünden beri defalarca konuştum, bir kere bu insanlara sahip çıkın. Yüreği hür, beyni hür ve ekonomik olarak hür olan bir adalet personeli adil adalet dağıtır. Hiç kimse bunlara hiç bir taraftan bakmıyor, hiç kimse bunlara bir çözüm önerisi de getirmiyor. Çıkın deyin ki bize: “Arkadaş, haklısın, doğru konuşuyorsun, hâkimlerimizin özellikle şu sorunları, savcılarımızın şu sorunları var, şunlar var, şunlar var, şunlar var, bunları çözeceğiz.” Hiç yok, sadece bir yasa görüşüyoruz ama bu yasayı uygulamayan kim? Bu yasadaki kişiler kim?

Şimdi, iki konuşmamda da hâkimler ve savcılarla ilgili sorunları söyledim ama bir de adalet personeli var. Bunlar en gariban personel, devletin en sahip çıkılmayan personeli, bunun altını çiziyorum. Sayın Bakan, Bakanlık olarak personelinize sahip çıkmıyorsunuz. Devletin en gariban personeli bunlar, mübaşirler, kâtipler, diğerleri… Adalet Bakanlığında, adliyelerde çalışan bu personellerin sahibi yok. Hakikaten çok yük çekiyorlar, çok yük çekmelerine rağmen hiçbir şekilde ekonomik olarak sorunları bir şekilde çözülmüyor.

Bir de tabii infaz koruma memurları var. İnfaz koruma memurlarının hakikaten hangi şartlarda ve hangi koşullarda çalıştığını hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz ama sahip çıkılmayan bir kurum. O mahkûmlarla bir şekilde psikolojik olarak verdikleri mücadeleye, inanın, acaba içimizden bir tanesi bir gün dayanabilir mi? Bu insanlara sahip çıkmak bizim, hepimizin görevi. Biz adalet dağıtan bir kurumun yasasını görüşüyoruz ama “Bu kurumun gerideki sorunları nedir?”, “Bu insanların sorunları nedir?” hiç bunlardan bahsetmiyoruz. Arkadaşlar, bunlardan bahsetmek zorundayız, bunları çözmek zorundayız. Yine söylüyorum: Adliyede çalışan zabıt kâtipleri, memurlar ve infaz koruma memurları, mübaşirler, bunlar hakikaten çok… Yirmi dört saat çalışan insanlar var, hâkimin evine gece dosya götüren insanlar var. Eğer bir hâkim yirmi dört saat çalışıyorsa, gece evinde dosya inceleyip ertesi gün elli dosyaya, altmış dosyaya bakıyorsa bu insanlara sahip çıkmak zorundayız. Değerli arkadaşlarım, hakikaten bunlara bir şekilde bakmıyoruz. “Hep, hele biz kanunu yapalım gitsin.” diyoruz. Hayır arkadaşlar, bunları çözmeden bu yasa işlemez. Bunları çözmeden siz Yüksek Hâkimler Savcılar Kuruluna arabalar alıyorsunuz, onlara yerler kiralıyorsunuz, onlara her türlü, çok büyük izzetüikram yapıyorsunuz ama aşağı bakın aşağı. Artık o Volkswagen’ler… Bir gördüm -kaç tane- tüm yeni atanan arkadaşlara, hepsinin altına araba, yerleri yurtları, sandalyeleri masaları gıcır gıcır.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Çok mu görüyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çok görmüyoruz. Aşağıya bakın aşağıya, aşağıya da bakın. Aşağı bakmıyorsunuz, hâkimlerin sorununa bakmıyorsunuz, savcıların sorununa bakmıyorsunuz, mübaşirlerin sorununa bakmıyorsunuz. Biraz da aşağı bakın.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “iki gün” ibaresinin “üç gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        M. Nezir Karabaş (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Gerekçeyi okutalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Söz konusu maddenin ikinci fıkrasındaki değişiklikle itirazların inceleme süresi uzatılarak, kısa süreden kaynaklı doğabilecek eksiklik ve yanlışlıkların giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü maddede üç önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "beş gün" ibaresinin "yedi gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                       Hasip Kaplan                         Şerafettin Halis

                           Bitlis                                       Şırnak                                     Tunceli

                                               Nuri Yaman                                Sırrı Sakık

                                                     Muş                                           Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının "Seçim takviminin ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren on gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve geçici aday listesini ilân eder. Hâkim ve savcılar tarafından gerekçeleri ve buna bağlı somut delilleri ile birlikte ilân tarihinden itibaren beş gün içinde adaylığa itiraz edilebilir," şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Halil Ünlütepe                          Turgut Dibek                       Ali İhsan Köktürk

                   Afyonkarahisar                            Kırklareli                                Zonguldak

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                       Rahmi Güner

                         Malatya                                     Tokat                                       Ordu

                                                                   Ali Rıza Öztürk

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 24. Maddesinin 1. Fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Türkiye Adalet Akademisinde üst düzey yönetici veya üye olan hâkim ve savcılar aday olabilmek için seçimin yapılacağına ilişkin kararın ilanından itibaren iki gün içinde bu görevlerinden çekilmek zorundadırlar."

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                         Nevzat Korkmaz                       Hüseyin Yıldız

                          Mersin                                     Isparta                                     Antalya

                                                                       Kadir Ural

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Adalet Bakanının ve Sayın Adalet Komisyonu Başkanının katılmadığı önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Katılınmayan önerge şudur: Hâkimler ve savcılar seçim yapacaktır; yapılacak olan bu seçimde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeleri belirlenecektir ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da Türkiye’deki bütün hâkim ve savcıların özlük işlemlerini, atama, nakil işlemlerini, terfi işlemlerini, meslekte ilerleme işlemlerini yürüteceklerdir. Böyle önemli bir göreve seçilecek olan Kurulun üyeliklerine, Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanı, Adalet Bakanlığının müsteşar muavinleri, Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü aday olarak ortaya çıktığı takdirde, hâkim ve savcılar üzerinde kullanacakları etki nedeniyle hâkim ve savcılar baskı altında kalacaktır. Bu önergenin reddi hâlinin doğuracağı sonuç budur.

Diğer taraftan, Adalet Akademisinde öğretim üyesi olarak, başkan olarak ve bürokrat olarak bulunan kişiler, hâkim ve savcı sınıfının meslek içi eğitimlerinde hâkimler üzerinde önemli bir etki sahibi olmuş kişilerdir, dolayısıyla diğer adaylardan farklı ve üstün bir konuma sahiplerdir. Hele hele bunların görevde bulundukları süre içerisinde aday olmaları hâlinde, muhtemel mesleki ilerlemeleriyle ilgili kurslarda da kendi aleyhlerinde sonuç doğurabileceğini ihtimalini yüreklerinde hissedeceklerdir.

Üçüncüsü ise daha vahimi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bürokrasisinde görev yapan genel sekreter, genel sekter yardımcıları aday olacak. Bu adaylara taşradaki hâkimlerin “Hayır.” diyebilme imkânı ve ihtimali var mıdır? Dolayısıyla, hâkimler üzerinde etkin rol alan, yetki kullanan bu makamların, dürüst ve adil bir seçim yapılabilmesi için bu görevlerinden çekilmeleri gerekir.

Şimdi, Sayın İyimaya, zatıaliniz muhtelif defa ifade ettiniz. Zatıalinizin şahsına karşı bir söylem değildir bu. İşgal ettiğiniz Adalet Komisyonu Başkanı sıfatıyla soruyorum size…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İşgal etmiyorum, ihraz ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Fuzuli işgal demedi ama.

FARUK BAL (Devamla) – Temsil ettiğiniz Adalet Komisyonu Başkanı sıfatıyla soruyorum size: Siz, muhakeme gücü yüksek bir şahsiyet olarak böyle bir adaletsizliğe nasıl “Hayır.” diyebilirsiniz? Adaletsizliği ortaya koyan kanuna nasıl “Hayır.” diyebilirsiniz?

Sayın Bakan, zatıalinizin şahsına, Adalet Bakanlığının şahsiyetine karşı bir söz söylemiyorum. Söylediğim söz, tartıştığımız kanuna yöneliktir, bu kanunu eleştiriyorum, böyle algılamanızı rica ediyorum. Böyle bir adaletsizliği, Adalet Bakanı sıfatını haiz bir kişi olarak, o makamı temsil eden kişi olarak nasıl uygun görebiliyorsunuz? Tabii ki bunların uygun görülmesi mümkün değildir. Amaç, Osmanlının oyunu gibi, oyun içerisinde oyun vardır, bu oyun da oyunlardan bir başkasıdır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Osmanlı oyunu değil, Osmanlı öyle yapmaz.

FARUK BAL (Devamla) - Tabii ki Osmanlının oyununu siz mükemmel bir şekilde bu HSYK seçiminde ortaya koydunuz.

Birkaç cümleyle de Sayın İyimaya’nın beni anlamakta zorluk çektiği hususlar hakkında bilgi vermek istiyorum. Biraz önce, 21’inci madde görüşülürken “İfade ettiği hususları anlamakta zorluk çekiyorum.” dedi.

Sayın İyimaya, anlamakta zorluk çeker çünkü… Osmanlı dönemine tekrar gidelim. Son zamanlarında iki tane edebiyat akımı vardı: Bunlardan biri Fecriati, diğeri ise Serveti Fünun idi. Serveti Fünuncular “Sanat, sanat içindir.” noktasında hareketle “Vatan, millet, Sakarya.” denildiği zaman, bunları aşka, sevdaya dönüştürmüş bir ekoldür. Fecriaticiler ise halkın, köylünün, işçinin, yaşayan insanların sorunlarını gündeme getirmişlerdir. Sayın İyimaya, Serveti Fünun ekolünden geldiği için, bizim, yargının sorunlarını anlatır iken kullandığımız dili anlamakta zorluk çekecektir.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sen Konyalı, ben köylüyüm.

FARUK BAL (Devamla) – Ama, değerli milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşturulmasına ilişkin hâkimlerin oy kullanmasıyla ilgili olmak üzere, Adalet Bakanlığı bürokratlarının oy kullanmalarıyla ilgili maddede de tekrar bir önerge vereceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O önergede beş dakika konuşma hakkımız var, İç Tüzük bu kadar imkân veriyor.

Ben de Fecriati usulüyle Sayın İyimaya’nın üstün belagat kabiliyetine yargının sesini dile getirmeye çalışacağım diyor, hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

İç Tüzük ihlali yapmazsam, ben de bir katkıda bulunayım.

Bir de bu görüp görmemezlikten gelme, bilip bilmemezlikten gelme diye Tecahülüarif sanatı vardır, onu da ben eklemiş olayım. (Alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Anlayamadım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sizinle ilgisi yok, Meclise söylüyorum.

FARUK BAL (Konya) - Biz o sanatı kullanmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tecahülüarif sanatı var; bilip bilmemezlikten gelme, görüp görmemezlikten gelme. Eski bir hoca olarak ben de onu hatırlatmak istedim. Sizinle ilgisi yok.

FARUK BAL (Konya) – Biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüzü anlatıyoruz.

BAŞKAN – Hayır, sizinle ilgisi yok. Yani ne Sayın İyimaya ne sizinle ilgisi var. Ben arkadaşlarımıza bir katkıda bulundum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının "Seçim takviminin ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren on gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve geçici aday listesini ilân eder. Hâkim ve savcılar tarafından gerekçeleri ve buna bağlı somut delilleri ile birlikte ilân tarihinden itibaren beş gün içinde adaylığa itiraz edilebilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 24’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Öncelikle saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.

Değerli arkadaşlar, 24’üncü madde, ondan önceki maddeler adli yargıdan ve idari yargıdan seçimle gelecek olan hâkimlerin seçilme usullerini düzenliyor genel olarak. Orada bir düzenlemede, sürelerle ilgili bir değişiklik talebimiz var.

Ancak ben, önergemizle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden önce özellikle, daha önce de diğer arkadaşlarımız da buraya geldiğinde ısrarla aynı şeyleri söyledi çünkü AKP İktidarının gerek bu Anayasa değişikliği sürecinde -yani referandum öncesinde- gerekse yasa tasarısı komisyonda görüşülürken, burada görüşülürken ısrarla söylemiş olduğu bir şeyler var. Yani bu yasayla ilgili olarak şunu söylüyorlar ki Sayın Bozdağ daha önce konuşmasını yaparken de bu konulara değinmişti: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının demokratikleştiğini bu yasayla, Anayasa değişikliğinden sonraki düzenleme ile daha çoğulcu bir hâle getirildiğini, tabana yayıldığını, kürsü hâkimlerinin nihayetinde kendilerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsil etme imkânını bulduğunu ve demokratik bir yapı oluştuğunu, bunun da aslında özlenen bir talep olduğunu söylüyordu değerli arkadaşlar. Tabii, bizler bunun doğru olmadığını aslında anlatıyoruz. Ben, burada yine birkaç konuyu, belki arkadaşlarımızın gözünden kaçmış olan birkaç konuyu sizlere belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık 12 bine yakın hâkim ve savcı var Türkiye’de adli ve idari yargıda. Tabii, rakamları ben yuvarlamaya çalışıyorum. Bunun yaklaşık 4 bini birinci sınıf hâkim ve savcılar. Tabii, bu 12 bin hâkim ve savcının tümü seçme ve seçilme hakkına sahip de yani aday olma, yani seçilme hakkına sahip olan, sadece bunların içerisinde hem seçme hem seçilme hakkını birden kullanma olanağı olan yaklaşık 4 bin kişi, onlar da birinci sınıf hâkim ve savcılar.

Değerli arkadaşlar, onunla ilgili bir takvim, onunla ilgili usuller -bugüne kadar hiçbir anayasada, zannediyorum dünyanın hiçbir anayasasında da böyle bir şey yoktur- bir yönetmelik yazılır gibi her şeyi, işte günlerini, itiraz sürelerini, başvuru sürelerini gerek Anayasa’nın 159’uncu maddesine gerekse geçici 19’uncu maddeye buradan değişiklik geçerken referanduma sunulan paket içerisine koymuştunuz. Yani, böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde olmamıştı, ilk kez böyle bir şey oldu. Ben, acaba niye bu kadar arkadaşlar hassas çalışmışlar, ince çalışmışlar diye düşünmüştüm. Tabii, şunu gördük sonunda: Aslında, bu bilerek yapılan bir uygulamaydı yani içinde o kadar güzel yerleştirilmiş, hesabını kitabını yaptığınız konular var ki. Değerli arkadaşlarımız demokrasiden bahsediyorlar, çoğulculuktan bahsediyorlar ama şuna bakmış AKP İktidarı nihayetinde: Ya biz HSYK’yı nasıl ele geçiririz? Öyle bir şey yapalım ki söylerken de güzel şeyler söyleyelim ama nihayetinde uygulamada öyle bir şey çıksın ki karşımıza, bu yapı artık bizim yapımız olsun. Bunu ölçmüş arkadaşlarımız, artık bilmiyorum, belki bir yerlerden arkadaşlar destek de almış olabilirler ama ölçmüşler, biçmişler, öyle güzel şeyler koymuşlar ki farkında olmadığınız belki de. Ama, bir seçim yaptık, o seçimde de ısrarla Sayın Bakan tabii ki onu yapacak. Ne yapacak? Yani, biz liste bastık, işte listeleri gönderdik, başsavcılara talimat verdik, bu liste bizim listemiz arkadaşlar, tek tek hâkimlerle, savcılarla görüşeceksiniz, bu liste buradan çıkacak dedik diyecek hâli yok ama işin özü buydu. Yani, kalkıp da işte, güneş balçıkla sıvanmaz denir, gerçeği saklamanın da hiçbir anlamı yok. Bu listeler, daha seçimlerden evvel İnternet sitesinde yayınlanmıştı zaten. Ben çok iyi hatırlıyorum yani Bakanlığın listesi olarak yayınlanmıştı bu listeler.

Değerli arkadaşlar, evet evet, Bakanlığın listesiydi. Şimdi, her ilde oy kullanma, Anayasa’ya da kondu bu. Her ilde yani Türkiye’de seksen bir il var. İdari yargıda bölge idare mahkemelerinin olduğu yerlerde tabii ki. İdari yargıda her yerde mahkemeler yok ama adli yargıda her ilde. Niye her ilde diye düşünmüştüm ben. İşte, şunun için her ilde: Düşünün yani bölge olabilir miydi yani yedi bölgede. Bazen sınavlar yapılıyor, biliyorsunuz işte, Türkiye’yi yedi veya sekiz bölgeye bölerek belli merkezlerde bunlar yapılıyor. Niçin her il? Benim ilim küçük bir il. Sanıyorum, Türkiye’de o kadar çok küçük il var ki onların da hâkim ve savcılarının toplamına baktığınızda ilçelerle birlikte, çok az sayı yapıyor. Bu neye benziyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Yani, bir köyde -daha evvel bunu ben söylemiştim- işte, kaymakam muhtarı çağırıyor veya ileri gelenlere diyor ki “Bakın, bu referandumda buradan evet oyu çıkmasını istiyoruz. Eğer buradan evet oyu çıkmazsa şu şu şu hizmetler var, bu hizmetleri yapmayacağız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani “Greyder kenarda duruyor, işte, su işiniz var, bunlar yapılmayacak.” Ne yapacak o köylü? O vatandaş ne yapacak değerli arkadaşlar?

AHMET YENİ (Samsun) – O eskidendi, şimdi…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Topu topu 150 tane seçmeni var yani ne yapacak? Mecburen gidiyor, evet oyu veriyor, sonra diyorsunuz ki: “Demokrasi, özgür irade, gerçek işte budur.”

Değerli arkadaşlar, 50 tane, 40 tane hâkimin, savcının olduğu bir ilden bahsediyoruz. Oraya o insanları oy kullanmaya zorunlu tutmuşsunuz. Yani Bakanlık bir tane liste göndermiş, işte, personeli göndermiş, savcılara talimat vermiş. Oradaki hâkim ve savcılar o illerde kime oy verecek? Başka listelere nasıl oy verecek değerli arkadaşlar?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hâkimler ilkokul çocuğu mu?

TURGUT DİBEK (Devamla) –  Ya, mümkün mü öyle bir şey? Ha, niye bunu bir yerde yapmadınız veya bölgelerde yapmadınız? Niçin? Yani “Anayasa’ya niye öyle koydunuz?” diye soruyorum zaten. En basitten oydu bir tanesi.

Onun dışında öyle şeyler var ki, mesela -yani zamanımda bitiyor ama- dört yıllık süreleri var HSYK üyelerinin, dört yıl. Dört yıl sonra eğer yeniden seçilmiyorlarsa kadrolarının bulunduğu yerlere geri dönüyorlar değerli arkadaşlar. Onun da aslında çok özel olarak oraya konulduğunu hep beraber görüyoruz. Belki biraz sonra başka bir önergede konuşacağım, ona da değinmek istiyorum çünkü onunla beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "beş gün" ibaresinin "yedi gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu maddenin ikinci fıkrasındaki değişiklikle daha detaylı bir incelemenin yapılabilmesi için sürenin uzatılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddede üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 25. Maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"d) Bu bendin uygulanmasında propaganda; reklam yapmak, afiş asmak, gösteri yapmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmaktır."

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                  Nevzat Korkmaz                          Behiç Çelik                              Kadir Ural

                          Isparta                                     Mersin                                     Mersin

                                                                     D. Ali Torlak

                                                                         İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25. maddesinin (1)/c. Bendinden sonra gelmek üzere “d- Yerel, Bölgesel ve Ulusal Gazetelerde ve TV'lerde özgeçmişlerini ve mesleki deneyimlerini yayınlatabilirler." bendinin ve “(2) Yukarıdaki (1) fıkradaki propaganda yasağı, Hakim ve Savcı Meslek Örgütleri için uygulanmaz." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                          Bihlun Tamaylıgil      

                                                 Kırklareli                                    İstanbul              

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                       M. Nezir Karabaş                      Şerafettin Halis

                          Şırnak                                       Bitlis                                      Tunceli

                                               Nuri Yaman                                Sırrı Sakık

                                                     Muş                                           Muş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu maddenin birinci fıkrası (b) bendinin madde metninden çıkarılması ile adaylar adına doğabilecek kötüye kullanımın engellenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25. maddesinin (1)/c. Bendinden sonra gelmek üzere “d- Yerel, Bölgesel ve Ulusal Gazetelerde ve TV'lerde özgeçmişlerini ve mesleki deneyimlerini yayınlatabilirler." bendinin ve “(2) Yukarıdaki (1) fıkradaki propaganda yasağı, Hakim ve Savcı Meslek Örgütleri için uygulanmaz." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25’inci maddeye yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık çarşamba gününden bu yana, bu saate kadar, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacağı iddiasıyla Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, Adalet Bakanlığı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen önemli bir yasayı görüşüyoruz. Biz de sadece çarşamba gününden bu yana değil Anayasa Mahkemesinin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek  Kurulunun  yapısının değişikliğini içeren Anayasa değişikliği sürecinden bu yana aslında bu sürecin demokratikleşme süreci olmadığını, temel hak ve özgürlükleri geliştirme süreci olmadığını, yargı bağımsızlığını gerçekleştirme süreci olmadığını anlatmaya çalışıyoruz.

İşte, değerli arkadaşlar, üzerinde önerge verdiğimiz, söz aldığımız 25’inci madde, bu tasarının aslında bu amaçlardan ne kadar uzak olduğunun çok bariz bir örneğini oluşturuyor. 25’inci maddeye baktığımızda bu maddenin propaganda yasağını içerdiğini görüyoruz yani bu maddeye göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilmek için aday olan hâkim ve savcılar, kesin aday listelerinin ilanından başlayarak oy kullanma sürecinin sonuna kadar propaganda yapamazlar ancak kendi özgeçmişlerini, Yüksek Seçim Kurulunun belirlediği esas ve usuller çerçevesinde bu iş için tahsis edilmiş bir İnternet  sitesinde yayınlayabilirler.

Yine, kimliklerini ve meslekleriyle ilgili düşüncelerini kısaca açıklayan mektup, elektronik posta ve ileti gönderebilirler, kapalı salon toplantısı yapabilirler. Ancak değerli arkadaşlar, aday olan hâkim ve savcılarımız gerek yerel gerek bölgesel gerekse ulusal televizyon ve gazetelerde kendi özgeçmişlerini ve aday olma gerekçelerini, Meclisteki tecrübelerini içeren bilgilerini yayınlatamazlar.

Yine, hâkim ve savcılarımızın meslek örgütleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna girmesini istedikleri adaylarla ilgili propaganda yapamazlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, bu bilgiler ışığında, bu tasarı metninin ışığında sizlere sormak istiyorum: Bir taraftan gelirlerinin yüzde 80’i halkımızın ödediği vergilerden, elektrik faturalarından oluşan TRT’yi kendi şahsi malıymış gibi kullanan, diğer taraftan bu da yetmiyormuş gibi iki devlet bankasından, halkın cebinden 750 milyon dolar para vererek yandaş medyasını yaratan ve yine ülkemizdeki görsel ve yazılı basının yüzde 80’ine, yüzde 90’ına her türlü yöntemi kullanarak hâkim olan bir anlayış, diğer taraftan hâkim ve savcılarımızın aday olma sürecinde kendi öz geçmişlerini ve kendi mesleki tecrübelerinin yerel gazetelerde bile yayınlanmasını engelleyecek böyle bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediyor. Bu kadar çiftçe standart içeren bir anlayış değerli arkadaşlar. Bu iddiaların, bu savların samimi olduğunu kabul edebilir miyiz?

Diğer taraftan bakıyoruz, kendi düşünsel birlikteliği içerisinde olan hâkim ve savcıların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yönetiminde yer alması için liste hazırlayan ve bu listeyi gizli gizli adliyeler kanalıyla dağıtan Adalet Bakanlığının, diğer taraftan hâkim ve savcıların meslek örgütlerinin propagandalarını engellemesi karşısında bu tasarının genel gerekçesinde bahsedilen amaçlar samimi olabilir mi?

Değerli arkadaşlar, 12 bine yakın hâkim ve savcı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde oy kullanıyor yani bunlar mesleğe yeni başlayandan tutun emeklilik derecesine gelmiş hâkimlerimizi de içeren ve genelde birbirini tanımayan bu kadar geniş bir kadro. Bu kadar geniş bir kadro karşısında Kurula aday olan hâkim ve savcıları bu kadar dar bir tanım içerisinde propaganda kapsamına sokan anlayış, az önce bahsettiğim demokratikleşme, temel hak ve özgürlükleri geliştirme iddiasında samimi olabilir mi? Değerli arkadaşlar, tabii ki samimi değil. Bu tasarı, bu 25’inci madde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Düzenlenen tasarı, kendi Müsteşarını, kendi Personel Genel Müdürünü, hatta bir önceki Personel Genel Müdürünü, Adalet Akademisi Başkanını ve düşünsel birliktelik içerisinde oldukları hâkim ve savcıları blok listeyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sokan Adalet Bakanlığının kendi kontrolünde olmayan hâkim ve savcıların Kurula girmesini engellemeye yönelik bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir. Dolayısıyla bu düzenleme, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna hâkim olma ve bu kanalla ülkemizdeki yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak yargıyı yürütmenin, siyasal iktidarın, AKP’nin kuyruğuna takma anlayışının çok açık bir göstergesidir.

Bu nedenle, bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 25. Maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"d) Bu bendin uygulanmasında propaganda; reklam yapmak, afiş asmak, gösteri yapmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmaktır."

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Adalet Bakanının katılmadığı önergemizi izah etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir seçim varsa, seçilmek isteyen adayın kendini seçmene takdim etmesi en tabii hakkıdır ve en doğal hakkıdır. Bu, evrensel değerlerin de tabii bir sonucudur. Eğer bir aday kendisini seçmene anlatamıyor ise, kendisine oy verecek kişilere kim olduğunu, kimliğini, ehliyetini, liyakatini anlatamıyor ise bunun adı evrensel değerlerde ortaya çıkan demokratik bir seçim usulü değildir.

Şimdi, dünyanın neresinde var bilmiyorum, ilkleri başaran bir parti olarak AKP, yargı mesleğinin mensuplarının kendilerinin yönetecek, kendilerinin organı olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçecekleri üyenin kabiliyeti, ehliyeti, liyakati hakkında bilgi sahibi olmadan oy kullanmak mecburiyetinde. Aday olan kişi de kendisini takdim edebilme hakkından yoksun bulunmaktadır. Böyle bir demokrasi, böyle bir seçim, böyle bir usul dünyanın hiçbir yerinde yoktur, bir ilki AKP bu Anayasa değişikliği ve sonrasındaki tasarıyla karşımıza çıkarmıştır.

Değerli arkadaşlarım, önergeyle verdiğimiz husus şudur: Elbette ki hâkim vakur insandır, hâkim insandır, metin insandır, mekîn insandır, sıradan insanların taşkınlıklarını ve sıradan insanların ahlak dışı, hukuk dışı davranışlarını yapmayacak kadar hukuka saygılı insanlardır. Dolayısıyla, propagandadan yasağın ne anlama geldiğini, propagandanın ne anlama geldiğini tanımlıyoruz. Bunu da reklam yapmak, afiş asmak, gösteri yapmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak şeklinde… Bunu reddettiniz. Peki, geriye ne kaldı? Geriye açık bir alan kaldı, bu açık alan, Adalet Bakanının, biraz önce reddettiğiniz önergeyle müsteşar muavinlerinin, teftiş kurulu başkan ve yönetici ve başkan yardımcılarıyla müfettişlerinin, personel genel müdürlerinin, ceza işleri, hukuk işleri, ceza tevkif evleri genel müdürlerinin propagandaya hacet bile kalmadan hâkimler ve savcılar üzerinde kullandıkları etkin yetkiye karşı bağımsız ve tarafsız yargıyı savunacak kişileri söz söyleme hakkından, kendilerini ifade etme hakkından mahrum etmiş oldunuz. Diğer taraftan, bu görevlere sahip olmayan hâkim ve savcıların propaganda yasaklılığı şu hükme de girmektedir: Seçim dönemi hâkim ve savcıya izin vermediğiniz takdirde aday olan hâkim ve savcı, bulunduğu yeri terk ettiği takdirde disiplin suçu işlemiş olacaktır. Hele hele işgüzar, yandaş yarattığınız yargıç ve hâkimlerden birisi, “Adaylardan feşmekânca geldi, benden kendisine oy vermemi talep etti.” diye bir tutanak tutup size gönderdiği zaman emrinizdeki Teftiş Kuruluyla, Ceza İşleri Genel Müdürüyle bu hâkimin, bu savcının canına okursunuz. Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’ndaki propaganda yasağındaki müeyyideyi sizin benim kadar bilmeniz lazım. Aday olacak kişiye karşı bu tehdidi nasıl uygulayabilirsiniz? Böyle bir uygulama nasıl bir Adalet Bakanlığı tasarısı olarak bu yüce Meclisin huzuruna gelebilir?

Değerli arkadaşlarım, aklımızı, mantığımızı kullanalım. Yani bunun için… Siyasi bir söylemle alakası yok bunun. Gayet basit, gayet doğal, evrensel değerlerle bağdaşan, uyuşan bir hukuku, bir önergeyi reddediyorsunuz, niçin? “Niçin?” dediğimiz zaman oynadığınız oyundan başka çözüm yok, bu “Niçin”e cevap veren başka bir ihtimal yok, o da yandaş bir yargı kurumu yaratmak. Çünkü yarattığınız yandaş sermayeyi koruyacak, yarattığınız yandaş basını koruyacak, yarattığınız yandaş devlet hizmetinde bulunan kamu görevlilerini koruyacak bir hukuk yaratmak istiyorsunuz. Bu hukukun hukuka uygun olması mümkün mü? Değil. İşte, hukuka uygun olmayan böyle bir tasarıyla burada mahcup duruma düşersiniz. Değerli arkadaşlarım, amacım benim kanunu eleştirmek, sizi mahcup duruma düşürmek asla değildir. Ama bunu reddetmenizi ben bir hukukçu olarak, bir milletvekili olarak, bu milletin bir vekili olarak hazmedemiyorum, kabul edemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bundan sonraki nesillere de hiç olmazsa bunun hazmedilmediğini ortaya koyan bir düşüncenin bu Mecliste dile getirildiğini ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyor ve artık “parmak demokrasisi” diye tanımladığımız, Bakanın ve Komisyon Başkanının kabul etmediği her tasarıyı otomatik olarak reddetmek üzere programlanmış milletvekili oylarıyla reddediyorsunuz. Böyle demokrasi olur mu? Böyle bir hukuk anlayışı olur mu?

Bu hukuk anlayışını ve bu demokrasiyi, bitmek tükenmek bilmeyen bir sabır ile tekrar sizlerin vicdanınıza sunuyor, hepinize önergemize destek vermek üzere vicdani bir mesuliyet altında bulunduğunuzu hatırlatmak istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 26’da bir önerge vardır, okutuyor ve işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 26. maddesinin “1” fıkrasının sonuna “Listeden çıkarılan adayların isimleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından İl Seçim Kurullarına ve Sandık Kurullarına bildirilir.” Hükmünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                           Bihlun Tamaylıgil                         Turgut Dibek

                                                  İstanbul                                     Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; hâkimler ve savcılar kanununu görüşüyoruz. Vermiş olduğum bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün bazı üyelerimiz tarafından Sayın Bakana sorulan bir soruya verilen yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum. Dün bir üyemiz şunu sordu: “12 Eylülcüleri yargılayacağınız sözünü verdiniz. O günden bugüne kaç kişi hakkında 12 Eylül döneminde yaptığı icraatlardan dolayı dava açıldı ve ne yaptınız?” Sayın Bakanın verdiği cevap bana göre doğru ama tabii ki toplumu tatmin etmedi. Sayın Bakan aynen şunları söyledi: “Anayasa’mızın geçici 15’inci maddesi çok açık ve net. 12 Eylülü yapanların, bu faaliyeti icra edenlerin, 1983’teki serbest seçimlere kadar geçen dönemde bu süreci şu ya da bu şekilde deruhte edenlerin hakkında cezai soruşturma yapılamayacağı, hukuk davası açılamayacağı, herhangi bir soru dahi sorulamayacağı hükmünü havidir. Biz ancak 21’inci yüzyılda Avrupa Birliğine aday olan bir üyenin Anayasa’sında bu ibare olmasın diye kaldırdık.” dedi.

Sevgili arkadaşlar, siyaset dürüst insanların işidir. Siyasette toplumun önüne çıktığınızda ona ne söylerseniz yarın karşınıza çıkar. Ben, şimdi, 12 Eylül Anayasa değişikliğiyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan toplantıda sayın Adalet ve Kalkınma Partili değerli milletvekillerinin bu maddeyle ilgili burada söyledikleri sözleri dün gibi hatırlıyorum. Biz geçici 15’inci maddeyle ilgili “Bu şekilde düzenleme yaparsanız yargılayamazsınız. Gelin, biz bir önerge hazırlıyoruz, buna destek olun.” dedik. Olmadınız. Meydanlara çıktınız, “Darbecilerden hesap soruyoruz.” dediniz, toplumla düşüncelerinizi paylaştınız. Biz de referandum döneminde “Hayır.” oyu isterken “Bu Anayasa değişikliğiyle darbecilerden hesap soramazsınız.” dedik, toplumla düşüncelerimizi paylaştık. Dün Sayın Adalet Bakanı, bizim dediğimiz düşünceye geldi. O nedenle mutluyum çünkü Mecliste doğruyu söyledi.

Değerli arkadaşlar, bir anayasa değişikliğini yapabilmek için toplumu yanlış bilgilendirmek doğru bir hareket midir? Bir siyasetçinin yapabileceği iş midir? Elbette siyaseti ciddi bir kamu yönetimi olarak kabul edenler için toplumu yanıltmak hiç de doğru bir iş değildir.

Şimdi ne oldu? Toplum sizlerden düşüncelerinizi yerine getirmenizi istiyor, söylediklerinizi yerine getirmenizi istiyor. Getirebilecek misiniz? Bu ortamda mümkün değil çünkü Anayasa değişikliğindeki yanlış bir düzenleme sizin niyetinizi ortaya koyuyordu. Sayın Başbakan, açık açık toplumda “Darbecilerden hesap soracağız.” diyordu, “Hayır oyu verenler darbeyi savunanlar.” diyordu, “Bir 12 Eylülde darbeyi ortadan kaldıracağız.” diyordu. Sayın Başbakan acaba şimdi ne düşünüyor? Topluma, daha çok değil, iki buçuk ay önce verdiği ve toplumdan yüzde 58 oy aldığı o verdiği sözlerin arkasında duruyor mu? Onunla ilgili değişiklikleri yapabiliyor mu? Yo. Ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu önemliydi, çünkü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının kalbidir, yargının kalbini ele geçirmeniz gerekiyordu, bunun için Anayasa değişikliği gerekiyordu, bu Anayasa değişikliğini yapabilmek için gerekirse topluma yanlış bilgiler şırınga edilebilmeliydi, toplumla onlar paylaşılabilmeliydi. Bunların tümü yapıldı ve bir anayasa değişikliği yerine getirildi, ama bu hukuksal bir düzenlemenin içinde dün Sayın Adalet Bakanının yaptığı açıklama doğru bir açıklamaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Niçin Adalet Bakanı toplumla bu düşüncelerini 12 Eylül referandumundan önce paylaşmadı? Niçin Sayın Başbakan bu düşüncelerini 12 Eylül referandumundan önce paylaşmadı? Acaba halkı varabileceği bir mesafede, varabileceği nokta için araç olarak mı kullanıyorlardı, araç olarak mı görüyorlardı? Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş demokraside böyle bir yöntem yoktur. Bugün çoğunluğunuzun getirdiği irade, yarın toplumun karşısında sizi mahcup duruma düşürür. Bu nedenle…

AHMET YENİ (Samsun) – Millet çoğunluğu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben ne söylediğimi biliyorum, dinleyin.

AHMET YENİ (Samsun) – Milletin çoğunluğu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Dinle efendim, dinle…

AHMET YENİ (Samsun) – Milletin çoğunluğu, anlamıyorsunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Yani bir şey söyleyeceğim ama ağırına gider.

Milleti kandırarak o çoğunluğu sağlıyorsunuz. Utanmanız lazım!

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp, ayıp” sesleri, CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ama hak etti, siz değil.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm geçici 1, 2 ve 3’üncü maddeler dâhil 27 ila 48’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.46

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Afyonkarahisar milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.

Buyurun Sayın Ünlütepe.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu anayasal bir kurumdur ve Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna uygun olarak da bu Kurulun çalışmalarını belirleyecek olan yasayı çıkartmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar -biraz önceki konuşmamda da söylediğim gibi- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının kalbidir. Bu Kurulun sağlıklı çalışabilmesi gerekir, bu Kurulun bağımsız olması gerekir. Bu Kurulla ilgili olarak Avrupa Birliği ilerleme raporlarında hep, karşımıza şu unsur çıkıyordu: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarın bulunması, siyasetin yargıya müdahalesi anlamında olacaktır.” Kuruldan bu Sayın Bakan ile Müsteşarın çıkartılması isteniyordu ve hemen hemen her raporda karşımıza bu çıkıyordu, bunu görüşüyorduk ama bugün, son oluşumdan sonra, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni oluşumunda Sayın Bakanın ve Sayın Müsteşarın dışında, Sayın Müsteşar Yardımcısı ve Personel Genel Müdürünün de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer aldığını görüyoruz. Bir yargı sisteminin bağımsızlığından söz edebilmek için yargının kurumsal ve işlevsel açıdan bağımsız olması esastır. Türk yargısı ise artık Adalet Bakanlığının tamamen siyasi iradesi altına girmiştir. Görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı bunu daha da pekiştirmektedir. Böyle bir ortamda yargı bağımsız olabilir mi? Yargıyı niçin bağımlı bir hâle getirmeye çalışıyoruz, bundan ne bekliyorsunuz? Yargıçlar görevlerini yapabilmeleri için bağımsız ve güvenceye sahip olmalıdırlar. Hukuk devletinin temel ilkesi yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Yargıç her zaman vicdanı ile baş başadır. Yargıyı ele geçirme, kuşatma yanlıştır, hukukun siyasallaşmasına yol açar. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkeleri devletimizde egemen olmalıdır. Yargı bağımsızlığını ilgilendiren önemli bir yasayı sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Bu ikinci bölümde dikkati çeken en önemli hususlardan birisi şu: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun gündemini Sayın Başkan tespit ediyor. Bu, Bakanlığın tamamen iradesinin Kurula hâkimiyetine neden olabilir. Bu nedenle, gündemin tespitinde, başkan, daire başkanlarıyla bir araya gelerek gündemi eğer birlikte tespit edebilirlerse bu çok daha olumlu bir davranış olur diye düşünüyorum. Ayrıca, dairelerde de gündemi daire başkanı yapmaktadır, bu da yanlıştır, bu da daire başkanının dairede ciddi bir hâkimiyetine neden olmaya sebep olabilir. Orada da üyelerin çoğunluğunun birleştiği maddeler öncelikle görüşülebilmelidir ortamının yaratılması gerekir.

Bu düzenlemede şunu da görüyoruz: Meslekten çıkarmada yargıya başvurma yolu açılmıştır, bunu olumlu karşılıyoruz. Bu doğru bir işlemdir. Yalnız, meslekten çıkarmanın yanında, disiplin cezası almış olanların da yargıya müracaat edebilmeleri ortamının açılması daha demokratik bir işlev olarak karşımıza çıkıyor. Bu olanak verilmemiştir. Bu konuda Komisyondaki önerilerimiz, yeterince Komisyonda değerlendirilmemiştir.

Ayrıca, Anayasa’da karşılığı bulunmayan, Kurulun diğer 21 üyesine tanınmayan bir hak… Müsteşar yönünden ayrıcalık getiriliyor. Hâlbuki, Anayasa’nın 159’uncu maddesi açık ve net. Burada kimlerin bulunabileceğini belirtirken “Adalet Bakanlığı Müsteşarı” demektedir. Müsteşarın başka birisini vekil olarak tayin edebilmesi Anayasa’ya aykırıdır. Burada çıkan konuşmacılar “Hayır, bu daha önceki 2461 sayılı Yasa’da da vardı.” diyorlarsa da 2461 sayılı Yasa 12 Eylül 1980’de çıkartılmıştır. 12 Eylül Anayasası ise 1982 yılında kabul edilmiştir. Yani, 2461 sayılı Yasa’da “Müsteşarın yerine Müsteşar Vekili veya Müsteşarın belirttiği insan katılabilir.” denilmesine rağmen, ondan sonra kabul edilen Anayasa’da Müsteşarın yerine başka birisinin katılmasına izin verilmemiştir. Şimdiki yaptığınız düzenleme, bizi 12 Eylülden daha geriye götüren bir düzenlemedir. Bu, Anayasa’nın 159’uncu maddesine de tamamen aykırıdır.

Sevgili arkadaşlar, bu arada geçici 3’üncü maddeyle bir değişikliğe gidilerek yargıçlıktan veya savcılıktan atılmış, ayrılmış olan kişilerin mesleğe dönebilmelerinin olanağı yaratılmaya çalışılmaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla, 1982’den 2009 yılına kadar 96 yargıç veya savcı meslekten atılmıştır. Bunların hangi suçtan dolayı meslekten atıldığını bilemiyoruz. Sayın Adalet Bakanımız burada yok ama bunların…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Geldim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Geldi mi, ha, tamam.

Ama bunların hangi meslekten dolayı atıldıkları konusunda da bizi bilgilendirebilirlerse çok mutlu olurum. Çünkü, belki isimleri zikredilmeyebilir, kişiliklerine dokunulmaması nedeniyle, ama hangi suçlardan… Bazı suçlardan dolayı meslekten atılanların mesleğe dönmesi zaten olanaklı değil. Görebildiğim kadarıyla 96 rakamından büyük bir kısmının, mesleğe bir geri dönüş olarak, döneceklerini zannetmiyorum.

Peki, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, en son 3’üncü madde düzenlemesinde, meslekten atılanlar belirli bir süreç içinde mesleğe dönebilmek için bir yargı kurumuna değil, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvuruyor. Hâlbuki  Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu anayasal bir kurumdur, anayasal bir kurum. Şimdiye kadar almış oldukları kararlardan dolayı yeni Kurulun eski kararları yok farz etmesi 82’den bu yana yapılan işlemlerin meşruiyetini tartışılır bir duruma getirmektir. Dolayısıyla, Kurulun, Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi… Çünkü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri Anayasa’nın 159’uncu maddesinde belirlenmiştir. Bu belirlenen Kurulun Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi idari bir kararla “Ben senin itirazını kabul ettim.” diyerek mesleğe kabul kararı vermesi hukuken olanaklı değildir.

Burada bu kişilerin mesleğe dönmesi için bir yöntem bulunmalı mı? Bulunmalıdır. Yapılabilecek en iyi yöntem şudur: Bu, meslekten atılanlar yargı yoluna başvurmalı, yargı yoluyla kabul edilirse Kurul onları uygun gördüğü bir yöntemle mesleğe tekrar kabul edebilir. Ama Kurulun kabul ettiği kişileri yargıya götürebilme olanağınız da yok. Açıkçası Kurul bu konuda yetkili değildir. Burada yeni bir düzenlemeye gidilmelidir.

Peki, bu Kurulun oluşumu… 22 üyenin oluşumunu biraz önce sizlerle paylaşmaya çalıştım. Kurul tamamen belirli bir düşüncenin ışığında oluşturulmaya çalışılmıştır. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Kurula üye olarak seçilen kişilerin konumları kamuoyunda ciddi olarak tartışılmaktadır. Mesela, üyelerden birisinin suçu şu: Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs. Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçundan yargılanan biri bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda üye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Peki, bu kişi bu Kurulda üye olduğu müddetçe o yargıç bağımsız bir karar veremez. Yargının tarafsızlığını ortadan kaldırırsınız. Kimdir bu üye? AKBİL dosyasında bilirkişidir. “Suç unsuru yoktur.” diyememiş “kuşkuyla karşılıyorum.” demiş. Başka bir üye mi bulamadınız? Size hizmet edeni Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna mademki Sayın Bakan siz seçseydiniz, seçtirme olanağını bulsaydınız. Cumhurbaşkanını bu işe alet etmeniz Cumhurbaşkanlığı makamına olan güveni ortadan kaldırır. Sadece o mu? Kayseri Baro Başkanı hangi nitelikleriyle buraya geldi? Bu referandumda, Adalet ve Kalkınma Partisinin dediği gibi, toplumu yanıltarak “Evet oyu vermeniz gerekir.” diye bu yönde çalışması mı buradaki Kurul üyeliğine getirilmesinin sebeplerinden birisi? Bu konudaki düşüncelerimi -konuşmam bitmek üzere- daha sonra aldığım sözde paylaşacağım. Açıkçası Kurul hiç bu kadar partizan bir Kurul olmamıştır.

Efendim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Oylama yok ki, konuşuyoruz daha!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Öyle mi?

BAŞKAN – Yani, kaç gündür çalışıyoruz, haklısınız Sayın Hamzaçebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu… (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum ve önümüzdeki, gündemimizdeki kanunun ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüş ve önerilerini, değerlendirmelerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Şimdi, efendim, bazı arkadaşlar yadırgıyor fakat ben fırsat buldukça tekrar edeceğim: Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği kanunların pek çoğunda çok ciddi, çok rahatsız edici Türkçe bozuklukları, Türkçe noksanlıkları görüyorum ve bunun bir şekilde giderilmesinin mutlaka şart olduğunu düşünüyorum çünkü yanlış Türkçeyle doğru kanun yapamazsınız. Bu konuda fazla uzatmıyorum fakat ikinci bölümün ilk maddesi olan 27’nci maddenin daha iyi nasıl kaleme alınabileceği konusundaki çalışmamı kürsüden inince Sayın Bakana arz edeceğim, bakarlar, haklı olup olmadığıma karar verirler.

Onun ötesinde, bu kanun tasarısında çok ciddi tedvin hataları veyahut da mantık boşlukları var.

Şimdi, bakın, yine 27’nci maddede, ikinci bölümün birinci maddesinde deniyor ki: “Kurulda asli üyeliklerden birisi herhangi bir şekilde boşalırsa onun yerine yedeği gelir.” Hemen arkasından da diyor ki: “Ama herhangi bir şekilde Kurul toplantı için gerekli çoğunluk sayısını kaybederse şu şekilde seçim yapılır.”

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, Sayın Başkan; Bu Kurulun 22 asil, 12 yedek üyesi var, 34 kişi. Karar alma sayısı, toplantı sayısı 15. 34’ten 15’i çıkın, 17. Sizin bu Kurulda çok kısa bir zaman aralığında 17 asil üyenin birdenbire Kurul dışında kalabileceğini düşünmenizin arkasındaki neden nedir? Hangi mantıktır bu? Hangi anlayıştır bu? Hangi beklentidir bu? Hangi öngörüdür bu? Nasıl oluyor da bu 34 kişinin 17’si çok kısa bir zaman aralığında Kuruldan şu veya bu sebeple -ölüm, istifa, ihraç-  ayrılıyorlar? Ne yapmak istiyorsunuz siz? Ne demek istiyorsunuz siz? Bunu bize niye açıklamıyorsunuz?

Ha, tabii, bu mantık, baktığınızda normal insanları yadırgatır ama Sayın Bakanı yadırgatmaz çünkü Sayın Bakanın çok değişik bir mantığı var. Bunun adına da “AKP mantığı” diyoruz. Sayın Bakan evvelsi gün bu kürsüde konuştu. Bakın ne dedi, aynen: “Yapılan bu Anayasa değişikliği ile pek çok alanda önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Anayasa değişikliği ile otuz yıldır yapılan eleştiriler önemli ölçüde karşılanmıştır, çok olumlu ileri adımlar atılmıştır.” Yani ne yapıyor Sayın Bakan? Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı Anayasa değişikliğini övüyor, methediyor ve olumlu birtakım beyanlarda bulunuyor, ama hemen arkasından bakın nasıl devam ediyor, Bakan diyor bunu: “Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak Anayasa’daki düzenlemelerin zorunlu bir yansıması niteliğindeki bazı hükümlerin yeniden eleştiri konusu yapıldığını görmekteyiz. Bu doğru bir yaklaşım tarzı olmamaktadır.” Yani AKP mantığına göre Sayın Bakan AKP’nin her türlü eylemini övebilir, olumlu bulabilir, alkışlayabilir ama muhalefet eleştiremez. Sayın Bakan, yirmi dakikalık konuşmanızda çok ciddi mantık hatalarıyla malul bir konuşma yaptınız burada. E, tabii, bu mantık da böyle kanun yapar. Biraz önce söylediğim sıkıntıları ortaya çıkarır.

Bakın değerli arkadaşlar, bu kürsü kutsaldır, bu kürsü önemlidir. Burada kendinizi övebilirsiniz, hadiseleri abartabilirsiniz ama burada gerçeğe aykırı beyanda bulunmak yanlıştır, yakışıksızdır -tabirimi mazur görün- ayıptır. Bakın, Sayın Bakan evvelsi günkü konuşmasında ne dedi: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yeniden düzenlenirken Avrupa Birliği müzakere süreciyle ilgili yapılması gereken değişiklikler göz önüne alınmış ve Anayasa’nın 159’uncu maddesi bu şekilde değiştirilmiştir.” Yani “Biz bu kurumu Avrupa Birliğine uyumlu bir hâle getirdik.” dedi mi? Dedi. Fakat maalesef bu gerçekleri aksettirmiyor. Nereden belli? Bu Anayasa değişikliği konuşulurken bu Mecliste, Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyon Başkanı Helene Flautre, aynen şöyle dedi: “Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da Adalet Bakanının ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunmaları, demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığına aykırı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Hükûmeti bu öneriyi geri çekmeye davet ediyorum.” Demek ki, Avrupa Birliğinin en üst düzeyindeki bir yetkilisi Bayan Flautre, “Bu yaptığınız iş yanlıştır, bizim kurallarımıza, bizim standartlarımıza uymuyor.” diyorsa siz bu kürsüden “Uyuyor.” dediğiniz zaman maalesef gerçekleri ifade etmiyorsunuz, çünkü karşı taraf “Uymuyor.” diyor. Kuralı koyan o, siz yanılıyorsunuz!

Şimdi, arkadaşlar, başka bir konuya temas etmek istiyorum, bu çok önemli: Şimdi, Sayın Bakan burada evvelsi gün yaptığı konuşmada dedi ki: “Adalet Bakanlığı Müsteşarı sadece dairelerin birinde üye olarak görev yapacak, daire başkanı veya başkan vekili olamayacaktır.” ve bunu da bu düzenlemenin olumlu bir tarafı olarak takdim etti bizlere. Şimdi, hukukun üstünlüğüne saygımız tam. Yargının saygınlığını da tartışmıyoruz ama söz konusu olan zat Adalet Bakanlığı Müsteşarı, beyefendiler, hanımefendiler Adalet Bakanlığı Müsteşarı! Hakkâri’nin Şemdinli’sinden Yozgat’ın Yerköy’üne Türkiye’nin adalet teşkilatının atamayla gelmiş 1 numaralı, Bakandan sonra 2 numaralı adamı. Siz ne yapıyorsunuz: Hâkimler saygın da bu adam saygın değil mi? Müsteşarlık müessesesi saygın bir müessesesi değil mi? Ne yapıyorsunuz bu adamı alıp, bu zatı alıp götürüp bu Kurulda protokolün, en iyimser anlayışla, 6’ncı sırasına oturtuyorsunuz! Başkan, başkan vekili, üç daire başkanı, genel sekreter ve sıradan bir dairede sıradan bir görevli Müsteşar! Burada yokmuş Adalet Bakanlığı Müsteşarı. Ben, uzun süren müsteşarlık dönemimde çok saygın Adalet Bakanlığı müsteşarlarıyla tanıştım, beraber çalıştım. Nasıl oluyor da bugünkü Adalet Bakanının Müsteşarı böyle -affedersiniz, artık, tabir kullanmakta zorlanıyorum- bir görevi kabul ediyor veya ettiriliyor veya etmek zorunda kalıyor? Bu öyle tesadüfen olmuş bir iş değil, burada bir maksat var, burada bir hedef var, bu konuda art niyet buz gibi -merhum bir siyaset adamımızın dediği gibi- açık seçik ortada. Ne pozisyonda olursa olsun, Adalet Bakanlığı Müsteşarının Bakanın ajan spesiyali olarak orada görev alması gerekiyor. Zaten şeyi incelediğimiz vakit, kanunun 9’uncu maddesinde Müsteşarın nerede görevlendirildiğini görünce onu anlıyorsunuz, 1. Dairede görevlendiriliyor. Burada hâkim arkadaşlar var, burada oturuyorlar, efendim, burada ast üst meselesi söz konusu olmaz ki… Hâkimler arasında ast üst meselesi söz konusu olmaz, hepsi eşittir ama orada görev yapan arkadaş hâkim sıfatıyla görev yapmıyor, daire başkanı sıfatıyla görev yapıyor. “Daire başkanı” tabiri, yönetimsel bir tanımdır, yönetimsel bir pozisyondur. Siz, nasıl olur da koskoca Adalet Bakanlığı Müsteşarını bir daire başkanının refakatine verirsiniz Sayın Bakan? Yargıya saygı duyuyoruz da devletin idaresine, executive’e niye saygı duymuyoruz? Bu ne biçim iştir? “Bu ne biçim iştir?” sualinin cevabı belli: “Benim ona orada ihtiyacım var.” diyor adam, Sayın Bakan “Benim orada ona ihtiyacım var. Ondan bazı görevler bekliyorum.” Ne görevler bekliyorum? “Ben, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu mümkün olduğu kadar kontrolümde tutmak istiyorum.” Sayın Bakan, istediğiniz kanuni düzenlemeyi yapın, istediğiniz kadar çalışın, istediğiniz kadar uğraşın, kanun üstüne kanun yapın, kural üzerine kural koyun, insan denilen varlık dünyanın en karmaşık varlığıdır, gün gelir, o hâkimler size isyan ederler. İsyan ederler de silaha sarılırlar, hayır, isyan ederler ve netice itibarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Netice olarak, siz, hedeflediğiniz, amaçladığınız düzeni kuramazsınız. Sizin amaçladığınız, hedeflediğiniz düzen Hasan Sabbah düzenidir. O, tarihin çok kısa bir zaman aralığında gelir ve gider, sadece romanlarda kalır; yaşamaz, yaşatılamaz. Dolayısıyla, siz, istediğiniz kadar yandaş, istediğiniz kadar kendi kontrolünüzde bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu kurmaya çalışın; gün gelir, onların üzerine kurduğunuz tayin baskısı, terfi baskısı, sair baskılar o insanların burasına gelir ve size bedeli ödetirler.

Yaptığınız iş yanlıştır, yaptığınız iş haksızdır. Meşgul ettiğiniz makam olan Adalet Bakanlığı “adalet” kavramıyla uyuşmamaktadır. Ama siz diyorsunuz ki: “Sabah ola, hayrola.” Bu aş burada pişer, bu iş de böyle biter. Maalesef bu kanun böyle geçer ama bu işler böyle bitmez. Allah, Türk milletinin yardımcısı olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, AKP, Anayasa değişiklik paketini 12 Eylülde referanduma sundu ve ne yazık ki diğer siyasi partilerin görüşünü almadan referanduma sunulan bu paket şu aşamada bile hâlâ tartışmalı durumda. Türkiye’de Anayasa gibi bir temel sözleşmenin ayrıntıları ya da bir bütünü üzerine yapılacak her tartışmanın, Türkiye toplumunun tamamını kapsayan bir Meclis tarafından yapılması gerektiğini daha önce de belirtmiştik. Kaldı ki Parlamento tarihinin en çoğulcu yapısına sahip diyebileceğimiz Meclisimizin de en azından Anayasa değişikliğinin Genel Kurulda görüşüldüğü tarihte ya da Komisyonda görüşüldüğü tarihte katkısı alınabilirdi. Bu nedenle, hâlâ, yapılan değişiklik bir AKP değişikliği olarak kalmıştır, topluma mal olmamıştır bir bütün.

Ve yine bu referandum 12 Eylül tarihine denk getirilmiştir. Türkiye toplumunun yaşlısıyla genciyle, zenginiyle fakiriyle, kadınıyla erkeğiyle, sağcısıyla solcusuyla bir bütün büyük acılar yaşamış olduğu bir tarihe denk getirilerek darbenin toplum üzerindeki psikolojik havasından da yararlanılmak istenmiştir. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu süreç içerisinde sandık başına gitmeyeceğimizi deklare ettik ve “12 Eylül günü boykot.” dedik. Birçok gerekçemiz vardı tabii ama bunlardan en önemlisi şuydu ki: Yargıda bir iktidar değişikliğinin Türkiye’de toplumsal barış ve adaletin sağlanmasına herhangi bir katkısının olmayacağını düşünüyorduk ki aradan geçen zaman da bizi bu konuda haklı çıkardı diyebiliriz. Tabii AKP İktidarı şu günde diyebilir ki “Hayır, biz iddia sahibiyiz, bunu da gerçekleştireceğiz.” biz de deriz ki “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Önümüzdeki dönemde bunu göreceğiz ama Türkiye’de, hâlâ toplumsal barış ve adaletin sağlanması gibi bir temel problemimiz var. Bunun için ne yapılabilir? Bunun için “Seçim barajı düşürülebilir.” dedik, bu konuda çok tartışmalar yaşadık. Herkes “BDP Grubu kendi için istiyor.” dedi ancak bizim Parlamentoya gelmek gibi artık bir sorunumuz kalmamıştı ama Türkiye toplumunun bir bütün bu Parlamentoda temsil edilebilmesi, Parlamentonun çoğulcu bir yapıya sahip olabilmesi ve bir kurucu meclis rolü atfedilerek Anayasa’nın yeniden ele alınabilmesi için evet, seçim barajının düşürülmesi gerekiyordu. Tabii bundan -bu dönem için en azından- korkuldu, hâlâ korkuluyor diyebiliriz Türkiye toplumunun bir bütünün burada temsil edilmesinden ve yine bu süreçte “Türkiye’de toplumsal barışın yasalarını hep birlikte yapabiliriz.” dedik. Hem değişiklik tasarısı Komisyonda görüşülürken hem de Genel Kurulda görüşme sırasında birçok konuya parmak bastık.

Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi… 22’nci Dönem Parlamentosu tarafından AKP İktidarında çıkarılan yasalar var. Bunlardan 220’nci madde, düşünce ve ifadenin önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor. Bunu sadece işte “BDP’liler çok yargılanıyor, bütün milletvekilleri hakkında yüz yılları aşan yargılamalara konu olabilecek davalar açılıyor.” şeklinde yorumlamayın. Toplumun bir bütününün illegalize edildiği maddeler bunlar, hükümler bunlar ve bu Parlamentodan çıktı, AKP İktidarında. Ne diyor 220’nci maddenin 6’ncı fıkrası? Diyor ki: “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüt üyesi olmak suçundan cezalandırılır.” “Nasıl oluyor bu?” diye soruyoruz, yargılandığımız mahkemelerde de ifade ediyoruz, burada da defalarca kez değişik hukuk otoriteleriyle tartıştık, gruplarla tartıştık, “Örgüt üyesi olmadan insanlar nasıl örgüt üyeliğinden ceza alır?” diye çok tartıştık. İşte toplumsal barış yasaları çıkaracaksak bunlardan başlayacağız. İktidar da, Sayın Bakanımız da bu yasaları çıkarmaktan kesinlikle imtina etmemeli. Eğer bu sürece olumlu bir katkıları olacakları düşünülüyorsa, “yeni bir dönem” deniliyorsa, “yeni bir soruna yeni bir bakış açısı” deniliyorsa bunlardan başlanabilmeli.

Peki, “Bu 220’nci maddenin 6’ncı fıkrasından kaç kişi yargılandı, kaç kişi ceza aldı?” diye sormadık mı? Sorduk, Sayın Bakan cevap vermedi. 7’nci fıkra için de sorduk, 8’inci fıkra için de sorduk bir tek 7’nci fıkradan cevap geldi, o da diyor ki: “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek, isteyerek yardım eden kişi örgüt üyesi sayılır, örgüt üyesi gibi ceza alır.” Yardım ve yataklık fiili, evet, tanımlanabilir ama bunun cezası örgüt üyeliği, ne yaparsanız yapın cezası örgüt üyeliği. Sokakta yürüyün, cezası örgüt üyeliği. Gidin “Nevroz”a 500 bin kişiyle “Nevroz” halayı çekin, çıkın oradan, 5 kişi yargılansın. Akşam Roj TV’yi seyredip sabah “Nevroz”a gittiniz, örgütün talimatını aldınız, o zaman siz de örgüt üyesisiniz ve yargılamadan çıkan sonuçlar bunlar. Tabii, birçok insana komik geliyor ama biz hâlâ bunları anlatmaya çalışıyoruz. 8’inci fıkrayla ilgili, yine Sayın Bakanımız bize bilgi vermedi ama 7’nci fıkrayla ilgili rakamlara bakıyoruz: 2007-2009, 496 dava açılmış, 3.484 kişi sanık olarak yargılanmış. Tabii, bunların yıllara göre ayrımını da vermiş Sayın Bakanımız ama 220/6’yla ilgili, 8’le ilgili bir değerlendirme yok ama 8’de ne diyor? Diyor ki: “Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” Bu “Örgütün veya örgütün amacının” kısmı çok sakıncalı bir durum. Şimdi, biz soruyoruz: Ana dilde eğitim istedik, örgütün propagandası, açılan davaların neredeyse tamamı. Toplumsal barış için bunlar, bunlar, bunlar yapılmalı, iktidar bu adımları atmalı dedik, hepsi örgütün amacının propagandası. Bunun yorumunu hâkimler böyle mi takdir etti? Etmediler. Diyarbakır’daki ağır ceza mahkemeleri olayın içindeydiler, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, direndiler, “Böyle olmaz, bu şekilde ceza verilmez.” dediler. Verdikleri ceza iptal edilmişti Yargıtay tarafından ve daha sonrasında Ceza Genel Kurulu kararıyla onaylandı “Böyle cezalandıracaksınız.” dediler. Ağzınızı açarsanız, Türkiye’de toplumsal barış derseniz, bunun adımlarından bahsederseniz, propaganda yapmış sayılırsınız.

Peki böyle, toplumsal barış yasaları çıkartabilir miyiz? Çıkartamayız. Peki, adaleti nasıl sağlarız? Biraz yargının elini güçlendirmek lazım, uygulamadan gelen insanlar “Bu maddeler değişmeli.” diyor Sayın Bakanım. Tabii, bu maddeleri değiştirmek için ana muhalefet partisinin başta desteğinin olması gerekiyor, tüm muhalefet partilerinin de desteklemesi lazım çünkü “toplumsal barış yasaları” diyoruz. Eğer bu maddelerin hâlâ Ceza Kanunu’muzda yer almasından bir vicdani sorumluluk ve rahatsızlık duyulmuyorsa bunun da ayrı bir değerlendirmesini yapmak lazım.

Diyarbakır Barosu, geçen sene, 14 Nisan operasyonlarından hemen sonra bir açıklama yaptı, dedi ki: “Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi, tarafsız ve bağımsız bir yargıyla olanaklıdır. Yargı hem iktidar merkezlerine ve hem de topluma karşı bağımsız olmalı, bundan da önemlisi kişilerin etnik, dinsel, dilsel ve cinsiyet özellikleri gibi farklılıklarını dikkate almadan tarafsız olmalıdır.” Bir basın açıklaması yapıldı, bu basın açıklamasında da baronun üçte 2’si yürüdü. Ben de baro üyesiydim, beraber yürüdüm. “Yargıda etnik ayrımcılığa son” dendi.

Az önce saydığım maddelerden yargılananlar, sadece ülkemizin bir tarafında, doğusunda, güneydoğusunda; batısında değil. Bunu da sorduk, henüz cevap alamadık. Yargıdaki etnik ayrımcılığa nasıl son vereceğiz? Türkiye’de yargıda adaleti nasıl sağlayacağız? Bu da bizim temel problemimiz. Yoksa, yargıdaki iktidarın el değiştirmesi değil Sayın Bakanım.

Ve devam etmişler: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri yargı, bireye karşı devletin varlığını koruyan ve kollayan bir görevi kendine ilke edinerek sürekli bu refleksle hareket etmiştir. Mevzuat bu anlayışla hazırlanmış, uygulayıcılar ise mevzuatın lafzi amacını da aşan bir şekilde karar ve uygulamalara imza atmışlardır ve atmaktadırlar. Son yirmi beş yıllık çatışmalı dönemin de etkisiyle yeni bir yargı mensubu profili ve anlayışı şekillenmiştir. Bugün yerel mahkemelerde görev alan yargı mensuplarının çoğunluğu bu çatışmalı dönemde eğitim görmüş ve insanları etnik kökenine, siyasal anlayış ve mensubiyetine göre ayıran bir zihniyetle yetişmişlerdir. Bu zihniyet devleti koruma ve kollama refleksiyle birleştiğinde ortaya çıkan yargı kararları ve uygulamaları da toplumdaki adalet anlayışını onarılmaz biçimde sarsmıştır. Yapılan eylemin, söylenen sözün hangi hukuk kuralını ihlal ettiğinden çok, söz ve eylemin kimin tarafından nerede yapıldığı ya da söylendiğine göre kararlar verilebilmektedir.” Biz bu kararlarla karşılaşıyoruz Sayın Bakanım.

Bölgemizde, ülkenin bir bölümünde diğer siyasi partilerin milletvekilleri yok ama sizin milletvekilleriniz var, partiniz milletvekilleri var. Farklı platformlarda belki aynı şeyi söylüyoruz çünkü oradan seçilmiş olmak o insanların diliyle onlara hitap etmeyi gerektirir. Eğer anlaşılır olabilmeniz gerekiyorsa kesinlikle ana dilleriyle onlara hitap etmek zorundasınız. Biz hitap ettiğimizde hakkımızda davalar açıldı, birçok fezleke var ama AKP’li milletvekillerinin yaptıkları hiçbir açıklamadan dolayı hiç haklarında dava açılmadı. “Onlara hak görüldü, bize müstahak.” demeye dilim varmıyor çünkü sonuç itibarıyla burada iktidarın bir kirli oyunu vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Özgürlük ve demokrasi bugün hâlâ ülkemizde bir sağ muhafazakâr hatta liberal parti tarafından savunuluyorsa bu, Türkiye’deki solun da bir problemidir, bunu da tartışmak gerekir ama bu Parlamentoyu bekleyen çok önemli görevler vardır. Bunların da başında toplumsal barış ve adaletin yasalarını çıkarmak gerekiyor, bunun için de geçmişle yüzleşebilmek gerekiyor, muhalefet partilerinin bu konuda vermiş olduğu önergelerin dikkate alınması gerekiyor, yapılan hatalardan sonuç çıkarılarak yarına farklı bir Türkiye profili çıkarmak gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.

Şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben konuşacağım, ben kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Ya, bırak Allah’ını seversen! Yeter be! Senden başka konuşmasını bilen yok mu burada ya?

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika…

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Hemen kalkıyor.

BAŞKAN - Sayın Genç, şimdi Batman Milletvekili var, onu okuyayım, ondan sonra size söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki efendim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – İsterseniz hemen alabilirsiniz. Batman Milletvekili konuşur, arada siz söz alırsınız, sonra Sayın Genç alır. Siz grup başkan vekilliğinden geliyorsunuz, hukukçusunuz, onun için söylüyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan sonra konuşsun Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen niye talimat veriyorsun yahu? Allah Allah!

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen ne konuşuyorsun kardeşim? Sen kendine baksana!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, ben Sayın Bakanın fikrini sordum zaten. İstediği zaman konuşabileceğini biliyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İki kişisel konuşma arasında konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ha, yani, ne zaman konuşmayı arzu ettiğini sordum.

Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HSYK Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Milletimiz, her şeyin en iyisine layık olduğu gibi, demokrasi ve hukuk uygulamalarının da en iyisine layıktır. Türkiye, yargının bağımsız ve tarafsız olarak görevini yapabilmesi açısından tarihî günler yaşıyor. Yargının iç işleyişlerine ilişkin dinamiklerinin demokratikleşmesi, şüphesiz, bağımsız ve tarafsız bir yargı faaliyetinin ilk şartıdır.

Biz altı aydır devrim sayılabilecek bu reform sürecini tartışıyoruz. Bu süreçte gerek partimiz hakkında gerekse de değişiklikler hakkında akla hayale gelmeyen her türlü iddia dile getirildi. Peki, bu iddia ve konuşmalara rağmen halkımız bu pakete neden yüzde 58’lik bir oyla destek verdi? Çünkü milletimiz bu paketi bugüne kadar yaşadığı siyasallaştırılmış hukuk uygulamalarıyla hesaplaşmak için bir fırsat bildi. Peki, halkımız hangi zihniyet ve mantık ile hesaplaştı, hangi yanlış uygulamalar nedeniyle bu pakete sahip çıktı?

Sayın milletvekilleri, bu kürsüde öyle anlatımlar yapılıyor ki sanki bu düzenleme yapılıncaya kadar mükemmel bir yargı işleyişi, sağlam bir hâkim teminatı vardı. İsterseniz yargı tarihimizden bazı anekdotları birlikte hatırlayalım ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını uygulamalarıyla vatandaş gözüyle değerlendirelim.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Aferin Mehmet, aferin.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Evet, bu ülkede hâkimler otobüslere doldurulup brifinglere götürüldü ve yargı mensupları aldığı talimatları ayakta alkışlarla karşıladı ve hayata geçirdi.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi de Amerikalılar veriyor talimatı.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu ülkede yargı mensupları darbecilere selam durdu, tebrik ziyaretine koştu, hukukun namusu darbecilere emanet edildi.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İktidarda kim vardı o zaman Mehmet?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – İşkence davaları beraatla sonuçlandırıldı, beraatla sonuçlandırılamayacak davalar zaman aşımıyla düşürüldü.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Şimdi olduğu gibi!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Darbeyi soruşturmak isteyen  savcılar meslekten atıldı, çetecilik yapanlarla ilgili iddianame düzenleyenler avukatlık bile yapmasına müsaade edilmeyecek şekilde cezalandırıldı.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet, iktidarda kim vardı o zaman?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu ülkede faili meçhul cinayetler hakkında dava bile açılmadı, dosyalar henüz soruşturma aşamasında iken aklandı, arşive atıldı.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Siz bir araştırma komisyonu bile kurmuyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Hukuka olan inancı gereği kimi zaman tutuklama kararı veren, kimi zaman da zanlıları salıveren hâkimler sürgün edildi, ihraç tehdidi ile istifa ettirildi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ferhat Sarıkaya ne oldu, Şemdinli Savcısı?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Tutuklu sayısı hükümlü sayısından fazla hâle geldi ve tutuklama bir tedbir olmaktan çıkıp, bir cezalandırma aracına dönüştü.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – AKP dönemini anlatıyor ya!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şimdi de geçerli ve bu reform bunun için yapılıyor.

Hukuk davları altmış yıl sürdü, insanlar kendilerine iyi bir hukukçu avukat değil iş bitirecek hâkim yakınları aramaya başladı. Banka hortumlama dosyaları arşivlerde kayboldu, zaman aşımı süresi dolunca tekrar bulunup dosyalar düşürüldü.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Doğru… Doğru…

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Yapılan güven anketlerinde yargıya güven son sıralara düştü, vatandaş yargıya gitmek yerine mafya aracılığıyla hakkını aramaya başladı. Hukuka aykırı verilen yargı kararları nedeniyle Türkiye AİHM’de en çok dava konusu edilen ilk üç ülkeden biri hâline geldi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şu konuşmaya bak be! Böyle konuşma yapılır mı be! Herhâlde sen de mafyaya girdin.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şiir okuyanlar mahkûm oldu, topu tüfeği olmayan düşünce suçluları yüzlerce yıl cezaya mahkûm edildi. Birilerine “onbaşı” diyen veya “Sana hakkımı helal etmiyorum.” diyen gazeteciler iflas ettirici ölçüde tazminatlara mahkûm edilirken “satılmış köpek, hain, iş birlikçi” diyenler ise yargı eliyle aklandı.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Şimdi ne oluyor, gazeteciler yargılanmıyor mu?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İktidara gelirseniz yaparsınız bunları!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - TESEV ve bu reform paketine en büyük muhalefeti yapan YARSAV tarafından hâkim ve savcı meslek mensupları üzerinde yaptırılan anketlerde meslek mensupları, Yargıtay, Danıştay üye seçimleri ve diğer mesleki kariyer planlamalarında objektif kriterlerin değil, adamcılık ve kadrolaşmanın etkin olduğuna inandıklarını dile getirdiler.

Evet arkadaşlar, acı ama gerçek olan bir tablo bu, yargının hâli bu.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğru, devri iktidarınızda hep bunlar oldu!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Siz burada bizi asılsız bir şekilde suçlarken vatandaş bu acı tecrübeleri hatırladı ve bu sürece sonuna kadar sahip çıktı ve şimdi, vatandaş, içinde kast sistemini barındırmayan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kast nedir? Kastı söyle.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - …ideolojilere değil hukuka inanan, vatandaşın ve hukukun güvencesi bir yargı sistemi için bu değişiklikleri bir başlangıç olarak görüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kast nedir? Tayyip Erdoğan açıklasın kastı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ciddiye alma, devam et, boş ver.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Siz sivil darbe yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. 

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu sistemi en iyi siz bilirsiniz Sayın Genç.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıya çok hizmet ediyor değil mi Sayın Bakan, yargıçlara çok hizmet ediyor? Yani yargıç kesimini ne kadar töhmet altında bırakıyor, düşünüyor musunuz? Yargıçların hakkını, hukukunu kim koruyacak, bir cevap verin. Yazık, günah yahu!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ve vatandaş, şu anda Türkiye'nin ekonomide zenginleştiği gibi, siyasette dünyada varsayılan ciddi bir aktör olduğu gibi, hukukta da, demokraside de ileri, gerçek bir demokrasiye sahip olmasını, kendi hukuki haklarını AİHM kapılarında değil iç hukuk yollarında araması gerektiğine inanıyor ve bu sürece bu şekilde destek veriyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir töhmet altında bırakan zihniyet olur mu ya? Bütün yargı kesimini hedef alan çarpık bir zihniyet. 

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bu kanun tasarısı böyle büyük bir hukuk devriminin ilk adımlarıdır ve inanıyorum ki milletimizin verdiği destekle, Meclisimizin yapacağı, devam edecek reform paketleriyle Türkiye gerçek bir hukuk devleti olacaktır. Bu yöndeki bu tasarıya hayır oyu vermek bu noktada mümkün değildir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Peki, çıkardıkları listeye oy veren hâkimler ve savcılar bunlar değil mi,  uzaydan mı geldi? Size yüzde 63 oyu hangi hâkim ve savcı verdi?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet, Sayın Arınç duymasın konuşmanı.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Huzurlarınızda bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kuruluş, teşkilat yasasına ilişkin Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili Hükûmetimiz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önceki konuşmacı da ifade etti, bugüne kadar yargı camiası içerisinde görev almış birçok yüksek yargı kurumlarının başkanları, uluslararası kuruluşların temsilcileri ve uluslararası, bizimle iş birliği içerisinde olan, Avrupa Birliği süreciyle iş birliği yapan kurumların tespitleri ve raporları, Türk yargısıyla ilgili sorunları yıllar yılı önümüze koyan raporlar sundular. Bütün bu tespitlerin ortak yönleri, buluştuğumuz ortak noktalar birçok, ancak bunların çözümü noktasında belli fikir ayrılıklarının olması son derece normal.

Bütün siyasi partilerimizin parti programlarında, belki seçim beyannamelerinde Türk yargı sisteminin reforme edilmesine dair çok net ifadeler görmeniz mümkün. Güzel işleyen, sağlıklı çalışan bir yargımız var ise siyasi partilerimizin bu sistemi reforme etmeye dönük bir gayret göstermesi zaten mantıklı olmazdı. Bir rahatsızlık var, işleyişte sorunlar var.

Türkiye 1960 yılından itibaren, Ankara Anlaşması’yla beraber, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda önemli çabalar sarf etti. Bu anlamda, 1960’tan 2002’ye kadar geçen kırk iki yıllık süre içerisinde yapılanları terazinin bir kefesine koyunuz, 2002 ile 2010 yılı arasında yapılanları da terazinin diğer kefesine koyunuz. Kırk iki yılda yapılanlardan çok fazlası bu sekiz yıla sığdırıldı. Elbette ki AK PARTİ’den önce de iş başına gelmiş hükûmetler, siyasetçiler bu projeye hizmet etmek noktasında gayretler sundular, katkılar koydular. Onların hiçbirini inkâr etmek için bunları söylemiyorum. Kim gayret ettiyse, kim katkı koyduysa onlara da teşekkürlerimi ifade ediyorum. Ancak AK PARTİ’yi sürekli olarak gizli ajanda sahibi olmakla değerlendirenler için bunu ortaya koyuyorum ve kırk iki yılda yapılandan fazlasını sekiz yıla sığdırarak 2004 yılında Kopenhag Siyasi Kriterlerini yeterince karşıladığı gerekçesiyle 2005 için müzakere tarihi aldı AK PARTİ hükûmetleri. 2005 Ekiminde müzakereler fiilen başladı, bir yıl içerisinde taramalar yapıldı. Otuz beş fasılda tarama sonu raporları oluşturuldu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Otuz beş fasıl kapatıldı mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bunlardan bir kısmı tevdi edildi bir kısmı gayriresmî şekilde hükûmet yetkililerine aktarıldı. Bu anlamda Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle entegrasyonu sürecinde yirmi üçüncü fasılda yapması gerekenler doğrudan Adalet Bakanlığının sorumluluk alanında olan değişiklikler, yargı ve temel haklar. Bu noktadaki gayriresmî tarama sonu raporları doğrultusunda Adalet Bakanlığı bir çalışma yaptı. Şunun için anlatıyorum bütün bunları: Bugün huzurlarınıza gelmiş olan düzenlemeler, bundan sonra gelecek olanlar günübirlik ihtiyaçlardan, sıkıntılardan dolayı getirilmiş düzenlemeler değil. 2009 sonbaharında “Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı” adı altında Türk yargısının Avrupa Birliği’yle entegrasyon süreciyle ilgili olarak yirmi üçüncü fasılda yapılması gereken reformlar, değişiklikler ve bunların eylem planı, takvime bağlanmış şekli hem Türk kamuoyuyla hem yargı organlarımızla hem de Avrupa Komisyonu’yla paylaşıldı. 2009 yılı İlerleme Raporu’nda bu Yargı Reformu Strateji Belgesi ve Eylem Planı için doğru yönde atılmış bir adım ve Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne yaklaştıracak bir adım olarak değerlendirildi. Bu doğrultuda 2010 yılı içerisinde gene Bakanlığımız, Bakanlık tarihinde ilk kez Adalet Bakanlığının beş yıllık stratejik planını hazırladı. Bu stratejik plan, yargı reformu stratejisinin alt detaylarını da içeren daha geniş ve detaylı bir çalışma. Bütün bunları şunun için ifade ediyorum: Yapılmış olan çalışmalar yirmi üçüncü fasıl çerçevesinde Türkiye’nin taahhütlerini içeren konu başlıklarına dönük ve stratejik planla da uyumlu adımlar. Bu anlamda burada biraz önce konuşan değerli sözcüler birtakım tespitlerde bulundular.

Değerli arkadaşlar, bu çalışmaların, yargı alanında yapılan düzenlemenin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu açısından yapılan değişikliklerin Avrupa Birliği uyumu ile örtüşmediği, Avrupa Birliğinin kriterleriyle birbirine aykırılık teşkil ettiği yönünde tespitlerde bulundu sayın sözcülerden bir tanesi. Oysa bakınız, bu değişikliklerle ilgili iç siyasi endişelerden kaynaklı değişik değerlendirmeler yapılabilir, hepsine saygı duyarım. Türkiye’de siyaset yapıyoruz. Her siyasi partinin kendi propaganda yöntemi var, seçmen tabanları farklı, bunlara dönük söylemler geliştirebilir. Ancak iç siyasi endişesi olmayan Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve sözcüleri ve bunların tamamının aslında değerlendirmelerinin ortak özeti olan ilerleme raporu.

Türkiye’nin 2010 yılı İlerleme Raporu daha yeni yayınlandı. Geçtiğimiz ay içerisinde Avrupa Komisyonunun 2010 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nu okuduk, değerlendirdik. Bu raporda Anayasa değişikliklerine ilişkin olarak çok detaya girmeyeceğim, sadece satır başlarıyla şu tespitleri yapacağım: Bakalım, yapılan bu değişiklikler Avrupa Birliği politikalarıyla ve mevzuatıyla uyumlu mu değil mi? 2010 yılı İlerleme Raporu’nda aynen şu tespitler var, cümle cümle:

Yapılan Anayasa değişiklikleriyle, 2009 yılı Yargı Reformu Stratejisi’nin bazı merkezî sütunları yerine getirilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilk derece mahkemelerinden temsilcilerin katılımıyla oluşan 22 kişilik yeni yapısı, Yüksek Kurulu yargıyı tamamen temsil edecek hâle getirmiştir.

HSYK’nın meslekten ihraç kararlarına yargı yolunun açılması, bu kararlara karşı etkili başvuru yolunun sağlanması yönünde atılmış bir adımdır. Kurulun kendi sekreteryasının bulunması, yürütmenin Kurula müdahale imkânlarını düşürecektir.

Adalet müfettişlerinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması, Kurulun bu konudaki çalışmalarını yürütürken siyasi müdahale riskini ortadan kaldırmaktadır.

Sivillerin askerî mahkemelerde yargılanma yolunun kapatılması, askerlerin ise sivil mahkemelerde yargılanmalarının kolaylaştırılması olumlu adımlardandır.

Anayasa Mahkemesine üye seçiminin Türkiye Büyük Millet Meclisinin dâhil olması ile yapılması Türkiye’deki uygulamayı Avrupa Birliği üyesi ülkelere yaklaştırmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu tespitler devam ediyor. Yargı personelinin sayısı artırılmaya devam etmiştir.

Çocuk yargılaması alanında gelişmeler sağlanmıştır.

Şimdi, 2010 yılı İlerleme Raporu’nda Türkiye’de yapılan Anayasa değişikliği ve yargı alanında atılan adımların değerlendirmesi bu. Bu değerlendirmeler Türkiye içerisindeki iç siyasi endişelerden uzak, objektif bakan gözlerin yapmış olduğu tespitlerdir. Burada her bir siyasi partimiz ve sözcüleri farklı değerlendirmeler yapabilir, bunu anlayışla karşılarım ama Türkiye'nin tablosu, Türkiye'nin görünümü Türkiye dışından bu şekilde. Bunu sizlerle paylaşmak istedim.

Aynı şekilde, yapılmış olan bu değişikliklere ana muhalefet partimiz iptal istemi ile Anayasa Mahkemesine gitmiş idi. Bu da defalarca bu kürsüden dile getirildi ama sadece HSYK’ya ilişkin -Anayasa Mahkemesine ilişkin bölüme girmeyeceğim burada- yüksek mahkemenin tespiti de şudur: “HSYK’nın yapısında Kurul üye sayısının artırıldığı, seçim tabanının genişletildiği, Kurul üyelerinin büyük çoğunluğunun yargıçlar tarafından doğrudan seçilmesinin kabul edildiği, Kurulun kendi sekreteryasına kavuşturulduğu ve Teftiş Kurulunun HSYK’ya bağlandığı ve böylece özerk yapının güçlendirildiğine, Cumhurbaşkanının Kurula üye atama yetkisinin sınırlandırıldığına, Adalet Bakanının dairelerin çalışmasına katılmasının yasaklandığı, Bakanın Teftiş Kurulu üzerindeki mutlak kontrolünün kaldırıldığı ve böylece yürütmenin Kurul üzerindeki etkisinin azaltıldığına, Kurul kararlarının yargı denetimine açılmasının hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik bir adım olduğuna karar vermiştir.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi kararla vermiştir onu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu da Anayasa Mahkemesinin penceresinden bu değişiklikler açısından yapmış olduğu tespitler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada Anayasa Mahkemesi o kararı verebilir mi?

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Dinle, dinle!

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütün bu tespitler yapmış olduğumuz düzenlemelerin günlük sıkıntılarla herhangi bir ilgisinin olmadığı, Türkiye'nin Yargı Reformu Stratejisi çerçevesinde, Stratejik Plan çerçevesinde, Avrupa Birliğiyle yapılan müzakereler doğrultusunda atılan adımlar olduğunun en bariz yönleri.

Yalnız ben değerli arkadaşlarımdan bir ricada bulunmak istiyorum: Bunlar çok önemli adımlar, çok önemli yasama faaliyetleri. Bu yasama faaliyetleri esnasında bu kürsüden gelip bu sürece ilişkin daha önce defalarca tekzip edilmiş, yalanlanmış, gerçek dışı olduğu ortaya konulmuş bilgiler tekrar tekrar sunulabilir ama yapmış olduğunuz bu önemli faaliyetin ağırlığıyla bunları kesinlikle bu yasama faaliyetlerini aksatmayacak şekilde karşılayalım. Çok fazla da kale almayalım. O büyük dönüşüm hareketine katkılarımızı devam ettirelim diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahıslar adına son söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümünün tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, maalesef, Bakanlık makamında oturan zat geldi, burada şimdi açıklamalarda bulundu. Avrupa’yla ilgili getirilen yani Avrupa İlerleme Raporu’ndaki düşünceleri bile değiştirdi. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin gerekçesine sığındı. Anayasa Mahkemesi maalesef bu Anayasa değişikliğine ilişkin olarak 110 milletvekilinin Anayasa Mahkemesine açtığı davada verdiği kararda çok vahim bir hata yaptı. Nasıl hata yaptı biliyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ya bir dinleyin de… Anlamıyorsanız dinleyin.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi burada…

AHMET YENİ (Samsun) – Mahkemeye saygın yok mu? Hani mahkemeye saygın vardı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, yani cahillere laf anlatmak çok zor arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sensin cahil!

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu yani ya! Burada düşüncelerimizi söylüyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya ne konuşuyorsun!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sözünü geri alsın!

BAŞKAN – Sayın Genç, sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa’mıza göre Anayasa değişiklikleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir dinleyin! Sayın Başkan, bunları bir susturur musunuz?

BAŞKAN – Sayın Genç, uyarıyorum.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen bir nezaketli konuş! Kim cahil?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, otur sen!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Otur yerine!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Anayasa’mıza göre, Anayasa değişikliği ancak şekil yönüyle incelenebilir. Şekil yönüyle incelenmiyorsa…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – İstediğini söyleyecek! Var mı ya! Hepimiz namuslu, şerefli insanlarız burada!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, sen şimdi otursana yerine! Sen şimdi ne diyorsun? Senin aklın eriyor mu bu gibi şeylere? Benim söylediklerime aklın eriyor mu?

Şimdi, burada Anayasa Mahkemesinin verdiği kararda büyük hata var arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi, bu Anayasa’nın esasına girmesini 4’üncü maddede teklif edilmeyecek maddeler dolayısıyla, yani yapılan Anayasa değişikliğini şekil yönüyle incelerken 4’üncü maddeden dolayı esasa girdi. Yani ne dedi? “Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirecek bir Anayasa değişikliği yapamazsınız.” dedik ve oradan girdi. Eğer Anayasa Mahkemesi burada işe girdiğine göre, o zaman bu getirilen Anayasa değişiklik teklifi de Anayasa’nın 1, 2 ve 3’üncü maddesine göre teklif edilmeyecek maddeler niteliğindeyse, Anayasa Mahkemesi burada yorum yapmadan doğrudan doğruya Anayasa değişiklik teklifini keenlemyekün addederek, onların hiç esasına girmeyerek iptal etmesi lazımdı ama ne yaptı? Kendisi Meclisin yerine… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yahu, bir dinleyin! Yani bir dinleyin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa Mahkemesi Meclisin yerine kendisini  koyarak getirilen Anayasa değişikliğinde metin düzeltmesi yaptı. Yani işte orada Hâkimler ve Savcılar Kuruluna seçilen üyelerin ancak 7 kişiden hâkim 1 kişiye oy verir, Danıştay ve Yargıtay seçilecek kişiye 1 oy verir düzenlemelerini çıkardı. Bu, Anayasa Mahkemesinin ne haddinedir ne görevidir. Çünkü orada Anayasa Mahkemesi Meclisin yerine geçerek…

Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Anayasa’yı değiştirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Değiştirmiştik maddeyi. Niye götürüyorsunuz mahkemeye?

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliğini yapar ama Anayasa Mahkemesi ancak bunu şekil yönüyle inceler.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Meclis yaptı bunu. Niye götürdünüz?

KAMER GENÇ (Devamla) - Şekil yönüyle incelerken ancak Anayasa’nın temel niteliklerini değiştirecek nitelikte bir teklifle karşılaşırsa o zaman işin esasına girmeden o getirilen teklifi keenlemyekün addederek hepsini yok sayar. Ama Anayasa Mahkemesi AKP’ye yaranmak için tuttu, orta bir yol buldu. Bana göre, burada hata etti.

Ayrıca, getirilen Anayasa değişikliği o kadar facia bir şey ki. Siz zaten, 12 Eylülden hesap soracaktınız. Niye sormuyorsunuz? Dört ay geçti. Haydi sorun bakalım. Sorun bakalım yahu!

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Bu yaptıklarımız ne?

KAMER GENÇ (Devamla) - Sorun. Niye sormuyorsunuz? Milleti kandırdınız. Milleti kandırmakla… Bir gün kandırırsınız, iki gün kandırırsınız ama bu kandıranlara millet tokat atmasını bilir.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Millet ne yaptığını biliyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - O bakımdan, burada diyor ki: “Avrupa Birliği bizi destekledi.” Avrupa Birliği diyor ki: “Ben senin getirdiğin değişiklikleri takip ederim.” Şimdi Hâkimler ve Savcılar Kurulu diye bir kurul…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, hâkimlerin güvencesi kalmadı. Hâkimler hakkında soruşturma açma iznini Bakan veriyor. Hangi hâkim hakkında Bakan soruşturma izni veriyor, hangisine vermiyor. Bakanlık makamı siyasi bir makamdır. Siyasi bir partinin mensubu olan bir bakanın bir hâkim hakkında soruşturma izni verip vermemesi meselesi hâkimlik güvencesine vurulmuş en büyük darbedir. Hâkimlik müessesesinin tarafsız olması lazım. Hak ve adalet duygusu içinde hareket etmesi lazım. Eğer bir hâkim “Acaba ben bu kararı verirsem yarın bir yere gider miyim...” Geçen gün gazeteci bir arkadaş hakkında Ankara’da açılan bir tazminat davasında hâkim tazminata hükmettikten sonra, gazeteci merdivenlerden inerken mübaşir geliyor, çağırıyor kendisini. Hâkim diyor ki: “Kusura bakma, sen haklıydın ama ben burada oturmak için bu kararı vermek zorundayım.” Bu, fiili bir durumdur.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Ne biçim hâkimmiş o?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bugün maalesef sizin Genel Başkanınız Tayyip Bey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir memlekette yargı yok. Yargının olmadığı yerde demokrasi yok, insan hakları yok.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde kurulması planlanan bölge istinaf  mahkemelerinin son durumu nedir?

Hangi illerimizde bu mahkemelerin kurulması kesinleşmiştir?

Adana’da kurulması düşünülen istinaf mahkemesinin yeriyle ilgili son durum nedir?

Mahkeme binası için geçtiğimiz yıllarda ÇUKOBİRLİK Genel Müdürlüğü binasının Adalet Bakanlığı tarafından satın alındığı bildirilmişti. Ancak bugün bu binadan vazgeçilerek başka bir binanın kiralanması veya satın alınması yoluna gidileceği söylenmektedir. Bunlar doğru mudur?

Adana’da kurulması düşünülen bölge istinaf mahkemesinin son durumu ve bina konusundaki tasarruflarınızı açıklayabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi Sayın Başkan, tabii Burhan Kuzu diyor ki: “Yumurtaları bu öğrenciler yesin de biraz beyni gelişsin.”

Şimdi, bu getirilen Anayasa değişikliğinin geçici 19’uncu maddesinde… Şimdi, Yargıtaydan seçilen 3 üyeden birisi istifa etmedi biliyorsunuz. Bu arkadaşımızın daha Hâkimler ve Savcılar Kurulunda iki senelik bir görevi var.

Peki, bunun yerine Yargıtayda yeni bir asil üye seçildi. Bu getirilen geçici 19’uncu maddede asil üyelere 30 bin yan gösterge getirildi. Bu, evvela;

1) Yargıtaydan seçilen asil üye, 2 tane, yani 3 üye değil de şu anda orada 4 üye görev yapıyor, birisi yerine, yenilediği için. O üye de bu 30 bin liralık yan göstergeden yararlanacak mıdır? Sonra, Anayasa’nın o geçici 19’uncu maddesinde diyor ki: “Bu konuda yeni düzenleme yapılıncaya kadar, o (30000) yan gösterge devam eder.” Anayasa’mızın 140’ıncı maddesine göre, hâkimlerin aylık ödenekleri kanunla düzenlenir. Peki, nasıl, Anayasa’yla düzenliyor? Burhan Bey gelseydi biraz daha yumurta gönderirdik kendisine.

2) 28’inci maddede diyor ki: “Hâkimlik…” Yani, aşağı… “Adli ve idari yargıdan seçilen hâkimlerde, süresinin sonunda üç ayrı yerden birine uygun görülecek.” Yani, üç ayrı yer şey edecek. Yani, bu “üç ayrı yer” derken üç ayrı vilayet midir, üç ayrı görev midir? Şimdi, Adalet Bakanlığında, yani, işte, idari görevi gelen, işte personel genel müdürü var ve o makamlarda bir şey var. Şimdi, o görev süresi sona erdiği zaman “üç ayrı yer” demekle neyi kastediyor? Yani ili mi kastediyor veya neyi kastediyor?

Bir de Sayın Bakana şunu soruyorum: Bu Erzincan Cumhuriyet Savcısının hiçbir suçu olmadığı hâlde neden Cumhuriyet Başsavcılığı unvanı üzerinden alındı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakan, kamu yönetiminde, tamamen bir parti memuru zihniyetini hâkim kıldınız. Yasa dışı telefon dinlemeleri olağan hâle geldi. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gizli tanık, gizli soruşturmacı müessesesi getirildi. Bunun da meyvelerini almaya başladınız. Şimdi ise Hâkimler ve Savcılar Kanunu’ndan sonra, bundan sonra ele geçirmeye çalıştığınız kurumlar Yargıtay ve Danıştay mı olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, benim sorularım son günlerde tekrar gündeme gelen ÖSYM sınavlarıyla ilgili olacak. ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan kopya iddiaları nedeniyle en son iptal edilen KPSS eğitim bilimleri sınavında sorulan soruların tamamını cevaplandıranlar ile kopya ya da hırsızlık yaptığı tespit edilip sınava girmeyen kişilerin kaçı hakkında ilgili savcılıklar tarafından dava açılmış durumdadır, bu davalar ne aşamadadır? Ayrıca, hakkında dava açıldığı hâlde son yapılan öğretmen atamalarında atamaları yapıldığı iddia edilen bazı suçluların atamalarının iptali söz konusu olabilecek midir, bu konuda Bakanlığınız herhangi bir girişimde bulunmuş mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Işık’ın sorusuyla başlayayım hemen. ÖSYM sınavlarında ortaya çıkan usulsüzlük, kopya iddiaları karşısında Ankara Başsavcılığınca yapılan bir soruşturma var. Bu ikinci sınava katılmayan, soruların tamamını çözdüğü bir önceki sınavda belli olup da bu sınava katılmayan ya da katılıp da başarılı gösteremeyen adaylarla ilgili tamamı sorguya davet edildi, bunlarla ilgili Ankara Başsavcılığı gerekli tahkikatı yapıyor. Millî Eğitim Bakanlığının atamasına ilişkin sorunuza ancak yazılı cevap vermem mümkün, onu Millî Eğitim Bakanlığındaki işlemleri inceleyip öyle cevap vereceğim Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Son sınavdan dolayı soruşturma kapsamında olup da son atamalarda görev verildiği iddiaları var.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunu inceleyip cevap vereceğim size.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Memnun olurum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Ünlütepe’nin “Sıra bundan sonra Yargıtay ve Danıştaya mı geldi?” sorusuna cevap vereyim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de -biraz önceki konuşmada da ifade ettik- çok sorunlu, problemli bir alanla uğraşıyoruz, bu alandaki problemleri çözmeye gayret ediyoruz. Bakıyorsunuz medyada, gazetelerde çıkan haberler: “Zaman aşımı rezaleti”, “Otuz yıl üç ay süre içerisinde çözümlenemeyen Kemal Türkler cinayetiyle ilgili dava zaman aşımına kaldı”, “Utanın, böyle adalet mi olur?” Bunlar manşetler, bunlar haberler, bunlar sık sık gündeme gelen konular. Sadece merhum Kemal Türkler’le ilgili değil ama Türkiye’de yılda binlerce dosya zaman aşımına uğruyor. İlk derece mahkemelerinden kaynaklı çok sayıda problem vardı, bu problemlerin minimize edilmesi noktasında çok önemli adımlar atıldı. Bakınız, yargının sorunlarını çözme noktasında personel temini, hâkim, savcı kadrosunun artırılması, yardımcı eleman, yazı işleri müdürü, mübaşir ve kâtip noktasında önemli takviyeler yapıldı, sadece 2009 yılında 10 binin üzerinde kâtip alındı yargı camiasına.

Değerli arkadaşlar, bununla beraber, fiziki mekân noktasında, 2002 yılında 596 bin metrekare bütün Türkiye’deki adalet saraylarının kapalı alan toplamıydı. Buraya dikkatinizi çekiyorum, 596 bin metrekare. Bugün, sadece İstanbul’da yapılan ve şubatta, martta açılacak iki adalet sarayımızın toplamı 700 bin metrekarenin üzerindedir. Türkiye’deki kapalı alanlar 2,5 milyon metrekareye ulaşmıştır. Sekiz yılda tam 4 kat mekân artışı sağlanmıştır ve artık merdiven altı adliyelerden saraylara taşınan bir adalet mekanizması söz konusu.

Mevzuatta yapılan iyileştirmeler var. Ancak bu UYAP’taki gelişmeler, teknolojik imkânların kullanılması, ilk derece yargılamalarındaki süreleri azaltmıştır. Düşünebiliyor musunuz -aramızda avukatlar var, bunu çok iyi bileceklerdir- normal şartlarda, bundan on yıl önce herhangi bir mahkemede bir mülkiyet davası açılmış olsun. İlk celse hâkimin yapacağı şey şudur: Kâtibe hanıma “Yaz kızım; tarafların nüfus sabıka kayıtlarının istenmesine, tarafların tapuya müzekkere yazılarak mal varlıklarının getirtilmesine, falanca yere müzekkere yazılarak burayla ilgili kayıtlar varsa onların istenmesine, nüfusa müzekkere yazılmasına, gümrüğe müzekkere yazılmasına, polise müzekkere yazılmasına…” der ve bu gibi ara kararları verirdi. Bu ara kararların toplanması, yerine getirilmesi zaman zaman beş, altı ay sürerdi. Oysa şimdi, UYAP Sistemi bütün bu kurumlarla entegre olmuş ve bilgisayar üzerinden birkaç dakika içerisinde tüm bu bilgileri toplayabilir noktaya gelmiş. Bu da ilk derece mahkemelerinde çok ciddi bir zaman tasarrufu sağlamış durumda. Ancak, Türkiye’de genel problem şu: İlk derece mahkemelerinde, hâlâ bilirkişilik vesair sorunları büyük ölçüde devam ediyor ve bizim Yargı Reformu Stratejisi’nde ve stratejik planda en öncelikli olarak çözmek zorunda olduğumuz, eğitimle beraber, bu bilirkişilik müessesesindeki aksayan yönler önemli bir problem. Ancak, davaları uzatan, daha çok yüksek mahkemelerdeki temyizde geçen sürelerdir. Bu, adli yargıda iki buçuk-üç yılı bulmakta; idari yargıda Allah’a emanet, dört yıl, beş yıl, artık ucu açık.

Şimdi şöyle bir şey söyleyeyim size: Bugün itibarıyla Yargıtaya hiç dosya göndermesek temyize, kessek aşağıdan, bazı ceza dairelerinde beş yıl süreyle kapağını açamayacağımız dosyalar var, hiç dosya gelmese…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye tedbir almıyorsun? Sen Bakansın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İşte bütün bunlar, bu Yargı Reformu Stratejisi’ne bağlı olarak, stratejik plana bağlı olarak bir bütün olarak değerlendiriliyor, ilk derece mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve temyiz mahkemeleri hep beraber değerlendiriliyor.

Bu arada bir başka milletvekilimiz, Adana Milletvekilimiz Sayın Tankut istinaf mahkemelerine ilişkin soruyu sordular. İstinaf mahkemelerinde, ümit ediyorum ki ocak-şubat aylarında başkan ve başsavcılarının atanma işlemlerine başlayacağız. Fiziki mekân hazırlığı noktasında altı yerde tamamlandı, üç yerde eksiğimiz var, oraları tamamlamaya çalışıyoruz ve hepsinin eş zamanlı başlaması gerekiyor Türkiye'yi kuşatacağı için.

Adana’yla ilgili, doğrudur, ÇUKOBİRLİK’le ilgili, ÇUKOBİRLİK’e ait binanın alımı yapılmış idi istinaf mahkemelerinde kullanılmak üzere, ancak üniversitenin orayla ilgili vermiş olduğu bir rapor var. O rapor üzerine alternatif bir bina arayışımız var. O da bulundu, şu anda orası da kısa sürede hazırlanıp ocak-şubat ayları içerisinde inşallah beraberce devreye alabileceğimiz noktaya getirilecek.

YILMAZ TANKUT (Adana) – ÇUKOBİRLİK’in binası ne olacak Sayın Bakan? Kime verilecek? Onu soruyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu arada, değerli milletvekilleri, gene Sayın Ünlütepe’nin sorusuyla bağlantılı olarak bir önceki celsede benim olmadığım zaman diliminde bir soru tevcih etmiş Sayın Ünlütepe. Orada da Sayın Ünlütepe iki şey soruyor. Bir tanesi: “Mesleğe tekrar kabul edilecek ihraç edilmiş hâkimlerin suçları nelerdir? Bunları bize söyleyebilir mi? Kaç kişi bunlar?” Bunu arz edeceğim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Meslekten ihraç edilenlerin suç niteliğine göre dağılımı…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bir de tabii, birçok konuşmacı, hatip şunu sordu: “Siz Anayasa değişikliği esnasında 12 Eylül sürecinden hesap soracağınızı söylediniz, darbecileri yargılayacağınızı söylediniz.” gibi. “Niçin bunlarla ilgili herhangi bir şey yapmıyorsunuz?” Ve Sayın Ünlütepe buna özel bir soru daha sordu son konuşmasında.

Değerli arkadaşlar, referandumdan tam iki ay önce, Vatan gazetesi, 10 Temmuz 2010. Gazeteci Deniz Güçer’le bir röportaj yapıyoruz. Sayın Güçer soruyor: “12 Eylül darbecilerinin yargılanması ne kadar mümkün?” Sadullah Ergin cevap veriyor: “Pakette Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin metinden çıkarılmasını düzenleyen bir madde var. Anayasa’mızda yüz karası olarak bulunan bir maddeydi. Yirmi sekiz yıl önce Anayasa’mıza giren, darbe yapanların, demokrasiyi askıya alanların, halk iradesini devre dışı bırakanların hiçbir şekilde hesap veremeyeceğini düzenleyen bu madde metinden çıkartılıyor. Dediğiniz gibi ‘Pratikte yansıması yoktur.’ şeklinde eleştiriler gelebilir.”

Tekrar Güçer soruyor: “Evet, çünkü Kenan Evren artık seksenini geçti mesela.” Ben de cevaben şunu söylüyorum: “Bu ilkesel olarak çok önemli bir adım. Halk iradesine karşı yapılmış bir darbenin lâyüsel oluşunu ortadan kaldıran bir iradedir. Türk demokrasisinin geleceği açısından anlamlı ve önemlidir.”

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Zaten fiilî olarak ortadan kalkmış bir anayasa maddesi.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tekrar soruyor gazeteci: “Kenan Evren yargılanır mı?” Somut soruya geliyor. Sadullah Ergin: “Hukuk mevzuatımız ne kadar izin verir vermez, zaman aşımı tartışmaları ne getirir ne götürür, ayrı bir tartışma konusu…”

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Önergeye siz “hayır” dediniz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “…Ama Avrupa Birliğiyle müzakereler yürüten, demokrasisini taçlandırmaya çalışan bir Türkiye’de, otuz yıl önce yapılmış bir darbenin hukukunu, darbecileri koruyan bir maddenin muhafaza edilmesi hiçbir şekilde izah edilebilir bir olay değildir.” Benim bu konuya yaklaşımım bu olmuştur.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben de sizinle aynı düşüncedeyim Bakanım o konuda.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bundan bir gün sonra Sayın Ünlütepe “Niçin bunu Bakan referandumdan önce söylemedi?” diye sordu kürsüden.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorularıma da cevap ver.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben de referandumdan iki ay önce yapmış olduğum bir mülakatı gösteriyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bundan bir gün sonra gene, 11 Temmuz 2010 günü, aynı mahiyette, Zaman gazetesinde yapılmış bir mülakatım daha yayımlanmıştır. Dolayısıyla, bunun anlamını, önemini belirten bir değerlendirme olmuştur.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakan, Zaman gazetesinin cümlelerini de okur musunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zaman gazetesini okur musun Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Okuyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oku, oku!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben sizinle aynı düşüncedeyim ama Sayın Başbakan farklı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Geçici 15’inci maddenin kaldırılması, 12 Eylül darbecilerine dava açılamayacağı görüşleri var. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, gidip millete söyleseydin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Sadullah Ergin: Darbeyi yapanların hiçbir şekilde yargılanamayacağını hüküm altına alan geçici 15’inci madde hâlâ bizim Anayasa'mızda korunuyor. Bunu ne kendi çocuklarımıza ne de çağdaş dünyaya anlatabiliriz. Bu paketle geçici 15’inci madde Anayasa metninden çıkarılıyor. Darbeciyi yargılayabilecek misiniz? Burada hukuk sitemimiz bunu değerlendirecektir. Önemli olan millet iradesine, Parlamentomuza, demokrasimize darbe yapan anlayışın Anayasa'nın koruması altında bundan böyle olmayacağı gerçeğidir.”

Bu da 11 Temmuz günü Zaman gazetesinde çıkan…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dur, dur! Yok, yok, Bakan! Yok, Bakan, gerçekleri söylemiyorsun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade ederseniz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gazete kupürleri de burada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun Bakan, burada belge! Belge burada, doğru söylemiyorsun!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, onu siz kendiniz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bu saygısızlığa son verin, böyle bir şey olmaz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 11 Temmuz tarihli…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Üslubunuza dikkat edin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun, belge burada! Doğru söylemiyorsun! Doğruları söylemiyorsun!

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakana “Cevap veriniz.” dedi. Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 11 Temmuz tarihli gazetedeki mülakatım budur.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Anayasa’da yapılacak değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yapılan yakışıksız bir hareket.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaman mitingindeki…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben Zaman gazetesindeki mülakatımı söylüyorum…

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.14

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben soru sordum, benim bir soruma cevap vermedi. Benim sorduğum sorular… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Yazılı verecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya bir konuşmayın be! Sizi mi dinleyeceğim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz karışmayın lütfen, gecenin bu saatinde ne olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben dedim ki Yargıtaydan gelen şu anda 4 tane asıl üye var. Kulakları sağır değil herhâlde orada beni dinleyen kişinin. Dedim ki bu 4 üye asıl üyedir, bunların her birisine, aslında 3 üyeye Anayasa’nın geçici 19’uncu maddesiyle getirilen yan gösterge… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, soru-cevap kısmı geçti, lütfen müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, ben arkadaşımızı dinleyeyim, cevabını vereceğim. Lütfen, ne olur…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yani çok açık…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, izin verir misiniz, Sayın Kamer Genç… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olursak, usuletle, suhuletle meseleleri götürürüz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Soru-cevap kısmı geçti…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen kimsin yahu, benim sözümü kesiyorsun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen kimsin!

BAŞKAN -  Sayın Genç, bakın…

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen kimsin? O, Grup Başkan Vekili…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de milletvekiliyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, izin verir misiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır milletvekiliyim, soru soruyorum, orada iktidar sırasında oturan kişi, aciz adamsa benim sorularıma cevap vermesin, çıksın gitsin oradan. Böyle bir şey olmaz!

BAŞKAN – Süre bitti.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Allah Allah, sen git o zaman!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Başkan, bizim sorularımıza cevap verdirmek zorundasınız. Benim sorularıma niye cevap vermiyor?

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Allah Allah, yazılı cevap verecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vermedi efendim, yazılı vereceğini de söylemedi!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yazılı vereceğim.

BAŞKAN – Süre bitti, hepiniz çok heyecanlandınız, ben de ara verdim, şimdi yazılı vereceğini söylüyor Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, dili yoksa, orayı terk etsin…

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sana ne, sen kimsin de terk edecek?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Soru-cevap kısmı bitti Sayın Başkan..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorularım çok açık ve net: İdari yargıdan, adli yargıdan 10 tane Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi var… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç, konu anlaşıldı, Sayın Bakan da çok acil bir şekilde cevap verecek size.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yazılı cevap verir, böyle bir usul yok ki! Ama böyle bir usul yok efendim.

BAŞKAN - E, ne yapalım?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Diğer kısma geçin lütfen.

BAŞKAN - Geçiyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye itiraz ediyorsunuz? Acaba… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanın yönetimine niye müdahale ediyorsunuz canım?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, siz Sayın Bakanın koruyucusu musunuz? Sayın Bakan kendisini savunamıyor mu?  (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben sadece İç Tüzük’ü uyguluyorum burada.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkana saygısızlık ediyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkan Vekili varken… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)  Meclis Başkan Vekiline ne talimatı veriyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben İç Tüzük’ü korumak mecburiyetim var burada, İç Tüzük’ü uygulamak… Ben talimat vermiyorum, sadece..

BAŞKAN - Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.29

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Genel Kuruldaki gürültü ve kavga nedeniyle birleşime ara verdiniz. Daha sonra birleşimi açtınız, gürültü ve kavga devam ediyordu, bu nedenle birleşimi kapatmadınız, tekrar ara verdiniz. İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre, ikinci kez tekrar birleşime ara vermeniz mümkün değil, birleşimi kapatmanız gerekiyordu. Şu anda, İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre birleşime devam etmemiz mümkün değil. Ben birleşimi kapatmanızı talep ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, benim sorularıma da cevap vermedi hâlâ.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’inci madde…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim sorularıma cevap verilmedikten sonra, olmaz böyle efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, yazılı vereceğini söyledi. Ne yapabilirim başka?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, birleşimi kapatın.

BAŞKAN – Lütfen, siz susarsanız, ben Sayın Elitaş’ı dinleyeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) –. Milletvekilinin sorularına cevap vermeyen bir Hükûmet olur mu efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekli uyarıyı yaptı Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş’ı dinleyeceğim. Sizi dinledim Sayın Hamzaçebi.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım, İç Tüzük’ü bir değerlendirin, 68’i değerlendirin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’in ikinci fıkrası gayet açık efendim.

BAŞKAN – Beyefendiyi de dinleyeceğim. İtiraz mı var?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İç Tüzük 68 gayet açık.

BAŞKAN – Olabilir. Beyefendiyi de dinleyeceğim. Buna mâni bir İç Tüzük maddesi var mı?

Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İç Tüzük 68’inci madde açık…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bizi de dinleyin Sayın Başkan o zaman, niye dinlemiyorsunuz?

BAŞKAN – Olur, sizi de dinlerim, hep dinliyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hep iktidarı mı dinleyeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Öztürk, biraz evvel Sayın Hamzaçebi’yi dinledim, ondan evvel Sayın Genç’i dinledim. Yani haksızlık ediyorsunuz, gerçekten haksızlık ediyorsunuz.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’inci madde açık. İç Tüzük 68’inci maddeye göre, burada oturumun huzuru ve devam etmesi konusunda Başkanlık gerekli ihtimamı gösterdikten sonra ayağa kalkarak Genel Kurulda ihtarda bulunması gerekir. Kavga ve gürültü bitmediği takdirde “Oturuma ara vereceğim.” der, bir saatten fazla olmamak üzere oturuma ara vereceğini ifade eder.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – On dakika ara verdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama siz burada “Oturumu kapatıyorum.” diye çıktığınızdan dolayı İç Tüzük’ün 68’inci maddesinin birinci fıkra hükmüne göre ihtar yapmadınız, oturuma ara verdiniz. 68/1’e göre kavga nedeniyle oturuma ara verdiğinizi ifade etmediğinizden dolayı İç Tüzük 68/2 uygulanmaz efendim. (CHP ve MHP sıralarından “Hayır, hayır” sesleri, gürültüler)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Neden dolayı ara verdi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oturuma devam etmeniz gerekiyor.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Niye ara veriyor o zaman?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır Sayın Başkan, yanlış söylüyor efendim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Niye ara verdi Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, burada sizin takdiriniz vardır efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz ara verme gerekçesini söylemediniz ki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söylediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ara vermek için bir gerekçe göstermeniz lazımdı. Ara vermenizin nedeni de kavga, gürültüydü efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sen ne karışıyorsun?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ara vermeniz için bir neden yoktu Sayın Başkan. Ara vermeniz için bir gerekçe, sadece buradaki kavga, gürültüydü efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, belki başım dönmüştür, ben bir insanım. Belki kişisel bir nedenle ara verdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Alkışlamayın arkadaşlar…

BAŞKAN – Böyle böyle konuşuyorsunuz da… Bir saniye… (Gürültüler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bu şartlarda Genel Kurulun devam etmesi mümkün değil.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Genel Kurul çalışamaz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturuma ara vermek için bir gerekçe olması lazım. Burada gürültü vardı, kavga vardı. Onun için ara verdiniz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Genel Kurul devam edemez efendim, İç Tüzük çok açık efendim.

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

27’nci madde üzerinde üç önerge vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim sorularım ne olacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, ben 68’inci maddeye göre görüşümü ifade ettim.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, dinledim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama bakın, siz hiçbir cevap vermeden “Oturuma devam ediyorum.” diyorsunuz, buna hakkınız yok efendim.

BAŞKAN – Peki, o zaman cevap vereyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, lütfen, ben usul tartışması açmak istiyorum tutumunuz hakkında.

BAŞKAN – Peki, olur. Hayhay.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım, cevap verin. Nedir peki?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, siz aleyhte…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de aleyhte istiyorum efendim.

BAŞKAN – Lehte isteyen var mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Lehte Sayın Başkan. 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Lehte söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Gürültü ve kavga nedeniyle İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara vermek yerine, birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanın yönetimine öteden beri güvenirim, objektif, tarafsız, bağımsız yönetir, bunda hiçbir zaman tereddüdüm yoktur, bugün de tereddüdüm yok. Sanıyorum, İç Tüzük’ün 68’inci maddesi o telaş içerisinde biraz gözden kaçtı, bir farklı niyet olduğu kanaatinde değilim. Sayın Başkana bu fırsatı bana verdiği için teşekkür ediyorum.

Konu, aslında iktidarın ve iktidar partisi grubunun yanlış tutumundan kaynaklanıyor. Önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Arkadaşlarımızın soruları oluyor, bu sorulara yönelik Sayın Bakanın açıklamaları oluyor, zaman zaman gergin konuşmalar da olabiliyor, iktidar partisi sözcüleri, grup başkan vekilleri buna yönelik açıklamalar da yapıyorlar ama işin esasına yönelik olarak temel konularda, İktidarın 12 Eylül referandumu öncesinde referandum meydanlarında söylediği söylemlerin aksine bir söz burada ifade edilince, ister istemez arkadaşlarımız, grubumuz tepkisini ifade ediyor.

Şimdi, ben, Sayın Bakanı hayretle izledim. “Sayın Bakanı hayretle…” derken Sayın Bakan konuşmalarında tutarlı olabilir. Şimdi, 12 Eylül referandumu öncesinde Sayın Başbakanın referandum meydanlarında halka sunduğu şuydu: “12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.” Ta 27 Mayısa kadar götürdü hatta, Aydın mitinginde bir beyaz gömlek, beyaz kıyafet giyerek, Adnan Menderes’in idamını hatırlatarak Aydınlılardan “hayır” oyu istedi. (AK PARTİ sıralarından “’evet’ oyu istedi” sesleri)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Grup toplantısında ağladı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “Evet” oyu istedi.

12 Eylül’ün acılarını istismar etti, kürsülerden, 12 Eylül’de idam edilen bazı gençlerin mektuplarını okudu, duygusal ortamlar yarattı.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tahrif ederek okudu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bütün bunlar 12 Eylül darbesinden, o darbecilerden hesap sormak içindi, referandum meydanlarında bunu kullandı. Sayın Başbakan, büyük bir popülizm yaptı, hâlâ yapıyor. Popülizm şudur: Popülizm yapan kişi kendisini geniş halk kitleleriyle özdeşleştirir, onun yerine koyar, mağdur konumuna koyar ve iktidar hegemonyasına, iktidar seçkinlerine saldırır. Sayın Başbakan, sekiz yıldır, dokuz yıldır bunu yapıyor. Bir iktidar seçkinleri var, iktidar hegemonyası var, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu mağdur, parti mağdur. “Siz hiç fakirin sofrasında soğuk çorbaya kaşık salladınız mı?” diyordu bir konuşmasında, çok iyi hatırlıyorum, çok güzel ama Sayın Başbakan, siz dokuz yıldır iktidardasınız, o soğuk çorbayı hâlâ ısıtamadınız mı? Hâlâ mağdur… (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Ben, 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacağını hiçbir zaman söylemedim.” Olabilir, Sayın Bakanın söylemleri tutarlı mı değil mi, ben bunu takip etmiş değilim. Burada bunu söylüyorsa bunu kabul ederim, aksine elimde bir şey yok. Belki aksine elinde başka dokümanı, belgesi olan arkadaşlar varsa başka bir şey söyleyebilir, onların söz hakkını da burada sınırlamış olmayı istemem. Ama, Sayın Başbakan “12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.” dedi. Bunun adı: “Amaca varmak için her yol mübahtır.”

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Toplumu kandırdı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Siyaset teorisindeki adı budur, AKP terminolojisindeki adı takiyedir. Bu, bugün ortaya çıkmıştır, Sayın Adalet Bakanının açıklamalarıyla bugün ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki yani akşam yemeği için ara verilmeden önceki oturumda “Türkiye demokrasiye mi gidiyor? Türkiye daha demokratik bir Anayasa’ya mı sahip oluyor?” şeklindeki tartışmalar üzerine ve çeşitli başka değerlendirmeler üzerine, bu kürsüden bir şey söyledim, onu biraz daha açmak istiyorum. Siz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak “Darbecilerden hesap soracağız.” diyorsunuz, sadece 12 Eylül’le sınırlı değil. 12 Eylül’den hesap soramayacağınız bugün ortaya çıktı Sayın Bakanın açıklamalarıyla ama sizin iktidar döneminizden sonra, ordu içinde darbe hazırlığı yapmış olan her kim var ise, bu iddia ile o kişiler bugün yargılanıyor. Bunlara hiçbir itirazımız yok. Orduda darbeyi düşünen, darbe için hareket eden, buna teşebbüs eden, buna teşebbüs planlarını yapan ne kadar komutan varsa, derhâl emekli edilmeli, yargı önüne çıkarılmalı, savcılar onlar hakkında takibat açmalı.

HASAN KARA (Kilis) – Hoş geldiniz! Hoş geldiniz!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ama, ben şunu merak ediyorum değerli arkadaşlar: 12 Eylül’e gidiyorsunuz “Hesap soracağız.” diyorsunuz, iktidar döneminizdeki darbe düşünmüş olan komutanlardan hesap soruyorsunuz, yargı hesap soruyor, ta 27 Mayıs’a gidip gerekirse Adnan Menderes döneminin acılarını söylüyorsunuz, onları kullanıyorsunuz. Yakın tarihimizde iki tane darbe var: Birisi 28 Şubat. Bunlar darbe düşünenler falan değil, darbenin kendisi 28 Şubat. Hükûmet değişti.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Geliyor, geliyor; o da geliyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hükûmet değişti. Acaba 28 Şubat’tan neden hesap soramıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

28 Şubat bir darbedir, Türkiye’de hükûmet değişmiştir. 27 Nisan e-muhtırası bir darbedir, Türkiye erken seçime gitmiştir, cumhurbaşkanı seçilmemiştir, Parlamento erken seçim kararı almıştır. Peki, neden siz bunlardan hesap soramıyorsunuz? Cevabını vereyim: Çünkü siz 28 Şubat paşalarından icazetlisiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Kilis) – Bunu ispat edemezseniz…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Oradan icazet alınarak kuruldunuz. Sizin kurucularınız 28 Şubat paşalarına gidip “Biz Erbakan Hoca gibi düşünmüyoruz. O bizim yolumuzu böyle açmazlara sürükledi. Biz öyle değiliz, bizi lütfen ayrı düşünün.” diye paşalardan icazet aldı.

HASAN KARA (Kilis) – Bu söylediklerinizi ispat edemezseniz…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Onun için 28 Şubata dönüp hesap soramıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN KARA (Kilis) – Bu söylediklerinizi ispat etmek zorundasınız.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, ben bir şey söylüyorum: Darbe orada işte, darbe orada, darbeye niye hesap soramıyorsunuz? Neden savcılar harekete geçemiyor?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Onlar çünkü 12 Eylül’ün devamı, 12 Eylül’ün yavrusu!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 27 Nisan e-muhtırasını veren Genelkurmay Başkanına neden hesap sormak yerine ona devlet şeref madalyasını verdiniz? Hangi ittifaktır, hangi uzlaşmadır sizi o iki darbeyle beraber yaşamaya mecbur bırakan? Onun için, “Bu Anayasa değişikliğiyle Türkiye’ye demokrasi getirdim.” iddiasından lütfen vazgeçin.

Demokrasinin temeli kuvvetler ayrılığıdır. Siyasi liberalizmin babaları, Thomas Hobbes, John Locke, bunlarla başlar bu tartışma Montesquiou bunu kurumsallaştırır, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16’ncı maddesinde bir insanlık ideali olarak yerini bulur. Hakların güvence altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının bulunmadığı toplumlarda anayasa yoktur. Şeklen anayasanız olabilir ama kuvvetler ayrılığını zedeliyorsanız, yargıyı hükûmetin kontrolüne almaya teşebbüs ediyorsanız, istediğiniz kadar “Özgürlükçü anayasa yaptım.” deyin, yapmış olmazsınız. Biz bu Anayasa’ya “Hayır.” derken, Türkiye'nin yeni ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olma fırsatını elde etmesini istiyorduk, 12 Eylül darbe Anayasası’nı savunmuyorduk. O bir darbe Anayasası’dır, onun daha değişmesi gereken hükümleri vardır. Türkiye o Anayasa’ya sığamaz. Arkasında yüzde 93’lük bir halkoyu olması onu meşru kılmaya yetmiyor, Anayasa meşru olarak hazırlanmamıştır çünkü.

HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 27 Mayıs sonrasındaki 61 Anayasası’nda olduğu gibi, o da meşru bir anayasa değildir.

HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Halkın katılımının olmadığı bir anayasa hazırlama süreci sonucunda ortaya çıkan anayasa meşru sayılamaz, demokratik bir anayasa değildir.

HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, iktidarlar zaman içerisinde yıpranırlar, tahammülleri azalır. Dokuzuncu yıldasınız, tahammülünüz azaldı, muhalif seslere tahammülünüz yok. En küçük bir öğrenci gösterisinde şiddete başvuruyorsunuz. Dünyanın bütün ülkelerinde, bütün toplumlarında, küçük eylemci gruplar, seslerini duyurmak için birtakım hareketler, birtakım eylemler yaparlar. Yoksa, sadece bildiri okusalardı seslerini duyuramazlardı. Buna karşı polisin, devletin, demokratik güçlerin, kurumların yapması gereken, şiddetle mukabele etmek değildir, tam tersine, ölçülü mukabele etmektir çünkü demokrasilerde şiddet kullanma tekeli devletindir. Devlet, bu tekeli, bu gücü kötüye kullanamaz. Ölçüsüz bir güç kullanılmıştır.

Şimdi, neden Yıldız Üniversitesindeki öğrenci olayları, İstanbul’daki öğrenci olayları, Siyasal Bilgiler Fakültesindeki öğrenci olayları peş peşe cereyan ediyor? Bunlara tepkiyle yaklaşmak yerine, anlayışla karşılamak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, tekrar, bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Tutumunuz aleyhinde söz istemem oturumu kötü yönettiğiniz anlamına gelmez. Bir konuşma fırsatı olarak da bunu değerlendirdim. Çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Oldu mu şimdi? Usul hakkında en ufak bir şey söylemediniz.

BAŞKAN –  Lehte konuşmak üzere Sakarya  Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Hamzaçebi, usul hakkında en ufak bir şey söylemediniz, en ufak! Bir hakkı istismar ettiniz!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Onu da siz söyleyin, yani eksik bıraktıklarımızı siz söylersiniz.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Siz bir hakkı istismar ettiniz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – İstismar eden sizsiniz!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz bütün memleketi istismar ediyorsunuz!

BAŞKAN – Ne olur sayın milletvekilleri, çok rica ediyorum sizden… Geç vakit olduğunu biliyorum, yoruldunuz, gerildiniz, ben de yoruldum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biz burada parya mıyız? Yani, olur mu bir milletvekili…

BAŞKAN – Sayın Genç  “Allah rızası için” dedim ya, ne olur…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, milletvekili bu kadar çalışır mı efendim?

BAŞKAN – Ya, ne olur… Rica ediyorum sizden…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclis Başkanlığı milletvekillerinin sağlığını korumak zorunda. Biz kaç gündür bu saate kadar çalışıyoruz. Meclis Başkanlığı Tayyip Erdoğan’ın emrinde midir yani? Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yapmayın… Ya, sonuç itibarıyla devam ediyorsak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz efendim…

BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Hayır Sayın Başkanım, oturmuyorum.

BAŞKAN – Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturmuyorum. Niye oturmuyorum? Bizim sağlığımızı tehlikeye sokuyorsunuz efendim.

BAŞKAN – Sayın Üstün, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bizim hayatımızı tehlikeye sokuyorsunuz Sayın Başkan. Yahu! olur mu ya?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Üstün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Her gün saat onda gel, ondan sonra yirmi dörde kadar çalış. Böyle bir şey olmaz yahu!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başbakan kuliste bekliyor, bunlar da burada nöbet bekliyor. Başbakan kuliste…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, Meclis Başkanlığı bizim sağlığımızı düşünmek zorunda efendim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkanımızın tutumu İç Tüzük’e uygundur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz efendim, Meclis Başkanlığı benim sağlığımı düşünmek  zorunda.  Benim soruma cevap vermedi efendim.

BAŞKAN – Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – O hiç susmuyor ki zaten.

BAŞKAN – Rica ediyorum… Rica ediyorum sayın milletvekilleri…

AHMET ERSİN (İzmir) – Ama siz de biraz adaletli olun Sayın Başkanım. Adaletli olun biraz.

BAŞKAN – Peki, nasıl adaletli olayım? Öneriniz nedir?

HALUK İPEK (Ankara) – Laf olsun diye söyledi.

BAŞKAN – Yani, öneriniz nedir?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Meclisi kapatmanız Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir İç Tüzük’ü var, bu İç Tüzük’ün 68’inci maddesinde… Meclisin yönetimi İç Tüzük’e göre yapılır. 68’inci madde de… Biraz önce bu Mecliste sorular sorulunca Hükûmet sırasında oturan kişi, zat, bizim sorularımıza cevap vermedi. Sorularımıza cevap vermek zorunda. Hakkı da yok. Orada oturduğu an benim sorularıma cevap vermek zorunda. Biz milletvekiliyiz. Biz kendi özel…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Cevap verecek.

KAMER GENÇ (Devamla) – Vermedi efendim. Kulağın duydu mu?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –  “Yazılı vereceğim.” dedi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Demedi. Yahu! tutanaklara bak.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Siz duymuyorsunuz demek ki.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen duymuyorsun, senin kulağın sağır, benim kulağım sağır değil. Yani istersen tutanağa bak.

Sayın Başkan, yani böyle şey olur mu? Bir defa, burada, o sırada oturan insanlar, zatlar, milletvekillerinin sorularına cevap vermek zorundalar. Sorularıma cevap vermiyor. Peki, beni niye buraya halk seçmiş milletvekili olarak göndermiş? Ben ısrar ettim… AKP sıralarında o yandankapılı mı, Bahçekapılı diye bir arkadaşımız vardı… Bilmiyorum yani….

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Çok ayıp ama…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne ayıbı ya? Oradan müdahale ediyor bana, diyor ki…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Ama böyle konuşma olmaz Sayın Başkan! 

BAŞKAN – Sayın Genç, üslubunuzu lütfen düzeltin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama Sayın Başkanım, bakın…

BAŞKAN – Anladım da…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama şöyle bir şey olmaz ki...

BAŞKAN - Şimdi, bakın, konuşuyorsunuz, ona itirazım yok…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, Mustafa Elitaş bana orada laf atıyor, sataşıyor. Ben de bunun üzerine… Konuşma devam ederken zatıaliniz oturuma ara verdiniz. Oturuma hangi sırada ara verilir? Ya karar yeter sayısı yok ya ondan sonra yoklama yapılır, toplantı yeter sayısı yok, o nedenle ara verilir.

Şimdi, siz, tabii ki o gürültü ve kavgadan dolayı ara verdiniz. Ondan sonra ara verince de… Geldiniz, yine o gürültü ve kavga… Hâlâ benim sorularıma cevap verilmediği için o tepkim devam etti.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Cevap vereceğini söyledi size.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu durumda, İç Tüzük’e göre, sizin birleşimi kapatmanız lazım. Birleşime devam ettiğiniz zaman, bu gerilim içinde, bundan sonra büyük bir kavga olursa bunun sorumluluğu size ait olur Sayın Başkanım. Yani o çok önemli. Yani size saygımız sonsuz ama görüyorsunuz ki burada çok böyle özel bileğilenmiş, Tayyip Bey’in gözüne girmek için, seçimin yaklaştığı bu sırada Tayyip Bey’in gözüne girmek için burada hazır, kavga yapmaya çalışan bir güçler var.

Şimdi, burada, bizim düşüncelerimize karşı en makul… Yani öyle bir kanun var ki burada, hakikaten Türkiye’nin yargı sistemini yakından ilgilendiren bir kanun. Bu yargı sistemini bu kadar yakından ilgilendiren bir kanunda biz milletvekili olarak düşüncelerimizi söylediğimiz zaman maalesef AKP Grubundan çok sert tepkiler geliyor.

Şimdi, Tayyip Bey Adnan Menderes’i hep örnek veriyor. Şimdi, Adnan Menderes’i kendisine örnek alıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, her yerde söylüyor. Adnan Menderes kim biliyor musunuz? Adnan Menderes, kendisi Başbakanken, İstanbul Emniyet Müdürünü Bitlis’e tayin edip, gidip de o kişinin karısıyla ilişki kurup tekrar onu…(x) (AK PARTİ sıralarından “Ayıp ayıp!” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, yapmayın.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Utan, utan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır efendim! Eğer varsa ailesi benim aileme şey etsin.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bu aynen yazılı. Yani ondan sonra tekrar o zatı İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getiren bir kişi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, üslubunuzu düzeltin lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, böyle bir şey olur mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, bir saniye…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bakın, size bu tarihî gerçekleri söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 67’yi uygulamanızı istirham ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca bu kişi, 1958-59’da ne yapmıştır?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen üslubunuzu düzeltin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Özel bir yetki kanunu çıkarmıştır muhalefeti susturmak için. Dikta rejimini kurmaya…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yazıklar olsun sana! Yaşından utan!

KAMER GENÇ (Devamla) – E, şimdi, Tayyip Bey de bu kişiyi kendisine rehber alıyor. Böyle bir kişiyi kendisine rehber alan Tayyip Bey’in de düşüncesi ortada.

Şimdi, dolayısıyla, bizim burada çıkıp da…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – CHP zihniyeti bu!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, konuşurken, ben milletvekiliyim, düşüncelerimi söyleyeceğim arkadaşlar. Yani siz şimdi beni susturmak mı istiyorsunuz? Tamam, ben bir kişiyim…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – CHP bile kusacak sizi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, ben size gerçekleri söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, tarihi bilmiyorsanız okuyun yahu, gazeteleri okuyun! Yazmadı mı, Adnan Menderes’in…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yaşından utan be adam!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, olay…

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu kadar terbiyesizlik olmaz!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben gerçekleri söylüyorum, gerçekleri; şey ediyorsunuz. Dolayısıyla…

                                    

(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama bu Tutanak Dergisi’nin 476’ncı sayfasında yer almıştır.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 67’nci maddesini okuyorum: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.”

Lütfen üslubunuzu düzeltin, selamlayın ve…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım, kısaca söylemek gerekirse, bugünkü, bu, hakikaten kızgın -ülkenin yararına çok önemli bir yasa tasarısı- bu kadar…

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Deminki konuya devam et.

KAMER GENÇ (Devamla) – …moral bozukluğu olan bir parlamentoda bunu devam ettirmek bence çok zor. Ama siz de, bunun şartları da müsait, İç Tüzük şartları teşekkül etti… Buna göre birleşimi kapatmaz, devam ederseniz, bundan sonra gelecek olayların sorumlusu siz olursunuz.

Saygılar sunuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, zannederim burada geri alınması gereken sözler var rahmetli Adnan Menderes hakkında. Lütfen Sayın Grup Başkan Vekilinden de rica edelim ve bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında bu tip şeyleri kürsüden dile getirmek Meclisin mehabetine uymuyor. Onların saygınlığını korumak da bu Meclisin görevidir, milletvekillerinin şerefli görevidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu muhakkak geri alınmalıdır. İstirham ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geriye alınacak bir şey yok ki.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bunların kürsüde dile getirilmesi bu Meclise de hakaret olur.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Nedir konu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Kamer Genç’in rahmetli Adnan Menderes’le ilgili konuşmasıyla ilgili bir kısa açıklama yapmak istiyorum efendim.

BAŞKAN – Ama siz yapamazsınız. Geri alacaksa, Sayın Genç alacak.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Grup adına yapacağım efendim, yanlış izlenim doğdu.

BAŞKAN- Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Rahmetli Adnan Menderes Türkiye’de seçimle gelmiş olan ilk başbakanımızdır. Maalesef bir darbe sonucu hayatını kaybetmiştir. Darbenin siyasete indirdiği önemli bir darbedir diyelim ve 3, Sayın Başbakan ve sayın bakanların ölümü gerçekten Türkiye demokrasisi için bir kara lekedir. Sayın Değerli Adnan Menderes’in özel hayatı bizim ilgi alanımıza girmez, o kendisiyle Allah arasında bir konudur, bizim ilgi alanımıza girmez. Biz Sayın Menderes’in Demokrat Parti dönemini değerlendirebiliriz, siyasi uygulamalarını bu kürsüden değerlendirebiliriz, başka olayları değerlendiririz ama özel yaşamına ilişkin bir değerlendirmeyi, o tip iddiaları burada dile getirmeyi ben doğrusu şık bulmuyorum. Sayın Genç kendi kişisel düşüncesini ifade etmiştir. O olayların doğruluğunun yanlışlığının tartışılacağı yer burası değildir. Bunu ifade etmek için söz aldım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Gürültü ve kavga nedeniyle İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara vermek yerine, birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında (Devam)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılan usul tartışmasında Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. Tabii, herkes olanı biteni seyrediyor burada. Neler oluyor, kim, neyi söylüyor, hangi üslubun içerisinde, hangi ahlaki gerekliliklerle ifadeler kullanıyor, bunu hepimiz, bütün milletimiz seyrediyor. Ben gerçekten bu kürsüden söylenenlerden dolayı milletim adına, şahsım adına, bu yüce Meclis adına son derece utandım, son derece mahcup oldum. Rahmetli Menderes’in ruhu önünde saygıyla eğilirken, ondan, ailesinden, yakınlarından, bütün akrabalarından, onlar özür dilemesin, ben özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu çatının altında böylesi bir saygısızlık yapıldı, ben özür diliyorum. Ben özür diliyorum ve bu kürsülerde, bu ülkede Başbakanlık yapmış, bu ülkede taşın üstüne taş koymuş insanlara iftiraların hakikat gibi sunulması kadar verecek bir yara bulunamaz. Rahmetli Menderes’in hangi şartlar altında asıldığını, hangi uyduruk mahkeme kararlarıyla, hangi anayasa, hukuk, hak, adalet ayaklar altına alınarak, “Çocuk Davası”, “Bebek Davası” denerek bütün iftiralar sırtına yüklenerek nasıl idam edildiğini tarih biliyor. Onun için, o idam kararı verenler, o kararları savunanlar, onun altına imza atanlar toplumun huzuruna çıkıp “Ben bu kararı veren hâkimim.”, “İddianameyi düzenleyen savcıyım.”, “Bunu isteyen komutanım.” diye utanmadan toplumun içinde gezemiyorlar. Çocukları bile babalarına aidiyetlerini ifade edemiyorlar mahcubiyetten, utançlarından dolayı ama başkaları bunu hissetmiyorsa benim söyleyecek hiç ama hiçbir sözüm yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben daha önce de söyledim, benim burada söylenen bazı şeylere cevabım çok, şu kürsüde ben bunlara öyle bir cevap verirdim ki, orada sen de oturamazdın, hiç kimse oturamazdı ama benim edebim, bu grubun edebi buna müsaade etmez. Bakıyorum insanlığıma, söyledim önce, cevap yok. Ahlakıma bakıyorum, yok ve onun için de diyorum ki: Tarihe, milletimizin vicdanına havale ediyorum.

Bu Meclisin bir üyesi olarak, bir vekili olarak milletin, bu millete büyük hizmetler yapmış büyük bir devlet adamına yapılan iftiralardan, bu kürsüden dile getirilmiş ve bizlerin bu dile getirilişe mâni olamayışımızdan dolayı ben AK PARTİ Grubu adına, bu yüce Meclisin bütün vekilleri adına, şahsım adına bir kez daha Rahmetli Menderes’in manevi şahsiyeti huzurunda ve değerli ailesinden özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah onları da biliyor, bizi de biliyor, herkesi biliyor, bildiği gibi yapacaktır.

Peki, geleceğim ikinci noktaya, o da İç Tüzük 68. Peki, ne var oraya baktığınızda? Okumak istiyorum, diyor ki: “Başkan, görüşmeler sırasında gürültü veya kavga çıkar -gürültü çıkacak veya kavga çıkacak- ve bu nedenle çalışma düzenini kuramazsa -çalışma düzenini de kuramıyor- o zaman kürsüde ayağa kalkacak; sonra, toplantıya ara vereceğini ihtar etmek suretiyle çalışmaları devam gayreti gösterecek.”

Şimdi, Başkan gürültü ve kavga çıkınca ayağa kalktı mı? İhtar etti mi? Etmedi. “Çalışmaları sürdüreceğim arkadaşlar, lütfen yapmayın, ara vereceğim” diye bir ihtarda bulundu mu? Bulunmadı. Dolayısıyla, bu şart yerine bir defa gelmedi.

“Buna rağmen gürültü ve kavga devam ederse oturuma en çok bir saat ara verir.” Yani illa bir saat değil, bir saate kadar ara verir. Sayın Başkan yönetirken böyle bir şeklî usulü yerine getirmedi, ihtarda bulunmadı. Kaldı ki oturum bitti, ara verildi. Daha sonra oturumu Sayın Başkan yeniden açtı ve oturumu açtıktan sonra görüşmeleri başlattı ve cevaplar verilmeye başlandı. Ondan sonra tekrar itirazlar oldu. Bu itirazlar üzerine de yine Sayın Başkan ihtarda bulunmadı ve bu İç Tüzük’ün ilgili hükümleri çerçevesinde bir işlem yapmadı. Neden yapmadı? Takdir Başkanlığın ama bunu bir kavga olarak belli ki Divan algılamadı. Meclisin normal çalışmaları içerisinde olabilecek, bir hoşgörü sınırları içerisinde olabilecek müzakerelerdeki ses tonu ve üslup farklılaşması olarak Divan takdir etmiş olabilir çünkü Divanın vazifesi Meclisi kapattırmak değil, Meclisi olabildiğince alınan süreler içerisinde dolu dolu çalıştırmaktır. Meclisi çalıştırmak görevi olan Divan bu yönde İç Tüzük’ü de yorumlamış ve böylesi bir ihtarda da bulunma gereği duymamış.

Kaldı ki bunun uygulanabilmesi için iki ihtar ile daha sonraki ara verme arasında birleşimin hiç başlamamış olması icap eder, herhangi bir işleme geçilmemiş olması icap eder. İhtar etti, ara verdi, sonra tekrar toplandı. Gene oturuma başlamadan yine gürültünün, kavganın olması, yine aynı usulde ihtarların, ikazların yapılıp herhangi bir beyana geçilmeksizin ara verilmiş olması lazım peş peşe. Peki, bu iki şart birlikte gerçekleşti, buna rağmen Başkan otomatik olarak Meclisi kapatabilir mi? O konuda da baktığımız zaman ikinci fıkra önümüze geliyor. Ne diyor ikinci fıkra: “Oturumun yeniden açılmasında gürültü veya kavgaya son verilemiyorsa, Başkan birleşimi kapatır.”

Farz edin ki ilk iki olayda gürültü oldu, kavga oldu ve ihtarlar şekle, usule uygun olarak yapıldı. Başkanlık Divanı oturumu açtı, görüşmelere başladığı zaman gene kapatmaya ara veremez. Burada Başkanlık Divanının takdir yetkisi yok.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Olur mu? Açmadan birleşimi kapatamaz ki.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Neden? Çünkü görüşmeler başlamış ve devam ediyor, çünkü “Oturumun yeniden açılmasında gürültü veya kavgaya son verilemiyorsa…” Oturum yine açıldı, başlangıçta usule aykırılık yok. Farz edin olsa bile oturum açıldı ve oturum görüşmelere başladı. Dolayısıyla, Başkanlık Divanının bu çerçevede yorumlaması ve uygulaması İç Tüzük’ün 68’inci maddesine tamamen uygundur. Ama bir şeyi de buradan görüyoruz, Meclisi kapattırmak, Meclisi çalıştırmamak, burada gürültü ve kavga çıksın diye insanların tahrik olacağı, insanların kavga edebileceği, insanların ortaya çıkıp gürültü ve kavgaya neden olabileceği sözleri söylemek, bu doğru bir yaklaşım, bir davranış da değildir. Ben onun için diyorum ki arkadaşlara, kim ne derse desin biz milletimizin hayrına, yararına olan doğru işlerin tez elden yasalaşması için gayret edelim, burada kavga, gürültü çıkarılmak istenirse de bunlara imkân ve prim vermeyelim, çünkü bizim derdimiz kavga değil, bizim derdimiz hizmet diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz bununla ilgili karar verin…

BAŞKAN – Tamam, ondan sonra soracaktım. Sayın Çakır da girmiş, siz de girmişsiniz.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre gürültü ve kavga sebebiyle ihtarda bulunmadım, uygulamamda usule aykırı bir durum olmadığı için tutumumda bir değişiklik yoktur.

Sayın Çakır…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ben sorularda girmiştim, burada girmedim.

BAŞKAN – Peki.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim, kısa bir şeyim olacak Sayın Başkan.

Ben biraz önce rahmetli Adnan Menderes hakkında o ifadeleri kullanan Sayın Milletvekilini, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre bir dahaki birleşimde söz alıp o beyanları düzeltmesi ve tutanaklardan çıkartılmasını talep etmesini istirham ediyorum. Bunu yapmamız gerekiyor, onların manevi şahsiyetini korumamız gerekiyor.

Bir başka konu da Sayın Adalet Bakanı biraz önce 12 Eylül’ün yargılanmasıyla ilgili söyledi. Bakın, tabii, sözlere kulaklar, gözler şehadet ediyor her şeye. O gün o olduğu zaman, bizim verdiğimiz bir önerge çerçevesinde “12 Eylül yöneticileri ve her türlü karar ve tasarruflarını uygulayan idare, yetkili organ, merci ve görevliler yargılanabilir. Zaman aşımı süresi bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte işlemeye başlar” dediğimiz zaman, o zaman Ertuğrul Günay kalkıp diyor ki: “1982 Anayasası’nın geçici 15’inci maddesi yürürlüğe girdiği zaman, darbe yapan ve onlarla birlikte bu suça katılanlarla ilgili her türlü işlem ve zaman aşımı durmuştu.” diyordu yani, bu sözler orada Hükûmet adına oturan bir Sayın Bakan tarafından söylenmişti. İbret olması açısından… Bütün bunlara herkes şehadet etti. Bugün, Sayın Bakan bu konudaki değerlendirmesini sunarken o günkü ortamda bu sözleri söyleyenlerin hiç olmazsa yüzü kızarmalı. Şimdi kızarsın.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ…

14.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in konuşması sırasında kullandığı ifadelerden dolayı hem Türkiye Büyük Millet Meclisinden hem Türk milletinden hem de rahmetli Menderes ve ailesinden özür dilemesi gerekir.

Ayrıca, Divan’ın da disiplin hükümlerini mutlaka işletmesi lazım çünkü İç Tüzük’ün 156, 157 ve devamı maddelerine baktığınızda şahsiyatla uğraşmak da orada bir disiplin suçu ve cezalandırılması gereken bir konu olarak ifade ediliyor ve rahmetli Menderes’in buraya gelip kendini savunma imkânı bulunmadığı gibi, onun değerli ailesinin de burada kendi hakkını, hukukunu savunma imkânı yoktur. Onlar da bu milletin ferdi olduğu için millet adına Meclisin bu hakkı, hukuku özellikle “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazısı altında duran Divan’ın koruması, çiğnetmemesi vazifesidir diye düşünüyorum ve disiplin hükümlerinin işletilmesini arz ediyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, konuyla ilgili hem Hükûmet adına hem de…

BAŞKAN - Hükûmet adına değil de siz… Böyle bir usul yok. Pek kısa söz talebiniz olabilir, o da Sayın Ergin adınadır.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Olur efendim.

BAŞKAN – Lütfen, iki dakika içinde bitirin.

Buyurun.

15.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de AK PARTİ Hükûmetinin bir bakanı olarak bu Meclis kürsüsünde ve Meclis Genel Kurul salonunda yaşananlardan dolayı büyük üzüntü duyduğumu ifade ediyorum.

Rahmetli Başbakana ve yakınlarına, milletimizin mensuplarına dönük yapılan bu saygısızlık gerçekten hepimizi çok derinden yaralamıştır, üzmüştür. Ben, bu üzüntümü ifade ediyorum.

Sayın Vural’ın belirtmiş olduğu, Anayasa değişikliği esnasındaki önergelerinin kabul edilmeyişi esnasındaki Sayın Bakanın ifadesine ben şunları eklemek istiyorum: Ceza hukukunun en temel prensibidir. Siz o önergeyi verdiniz, o önerge burada kabul edilmiş olsa bile herhangi bir anlam ifade etmeyecektir ceza hukuku açısından. Geçmişte kalmış bir hadiseyi sonra çıkan bir yasayla, bir düzenlemeyle failler aleyhine hüküm uygulayamazsınız, uygulatamazsınız.

FARUK BAL (Konya) – Size göre o, Sayın Bakan!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – O mantıkla orada o gün söylenmiş sözlerdir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hani durmuştu?.. Dört aydır çalışmıyor mu zaman aşımı?

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben Sayın Ünlütepe’nin sorusuna cevap verdim. Sayın Ünlütepe..

OKTAY VURAL (İzmir) - Duran zaman aşımını çalıştıramadınız mı? Pili mi bitti?..

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen tamamlayın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hemen bitiriyorum.

Sayın Ünlütepe “Niçin referandumdan önce bu görüşlerinizi söylemediniz?” dediği için ben iki ayrı gazetede yapmış olduğum mülakata atıf yaptım. Durum bundan ibarettir.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan,  siz de milletten özür dileyin. Hükûmet de Başbakan da bu milletten özür dilesin. Özür dilemeniz lazım; yalan söylediniz!

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

BAŞKAN - Sayın Genç, bir saniye… Konuşmaları duydunuz. Konuşmaları duydunuz, bu konuyla ilgili olarak bir talebiniz var mı? Düzeltmek için...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kürsüden…

BAŞKAN – Hayır, kürsü değil, yerinizden, mikrofonu açacağım. Düzeltmek için bir talebiniz var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben konuşmayı neden dolayı yaptığımı size açıklayayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, siz açarsanız…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bir daha hakaret etmesi için açmayın mikrofonunu!

BAŞKAN – Emredersiniz!..

Ya müsaade ederseniz bir cümlemi sonuna kadar bitirebileyim. Sayın milletvekillerinin tümünden rica ediyorum bunu.

Sayın Genç, düzeltmek kaydıyla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tamam açın.

BAŞKAN – Hayır bakın, niçin yaptığınız falan değil. Rahmetli Menderes ile ilgili olarak sözlerinizi geri almak üzere konuşacaksanız açacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, açın.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi Sayın Başkan, rahmetli Menderes’in oğlu bu referandumda afişler asıyordu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) - “Bir evet verin, babamın ruhuna bir Fatiha okuyun.” dedi. Bakın yani, siyaset yaptı. Benim buradan söylediğim şey basında yer alan bir olay. Ya ben kendiliğimden uydurmuyorum…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi Sayın Genç…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, lütfen disiplin hükümlerini uygulayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 158’i uygulayacak mısınız uygulamayacak mısınız? İç Tüzük 158’i mi uygulayacaksınız? Söz veriş sebebiniz herhâlde İç Tüzük 158’i uygulamak amacıyla.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN - 27’nci maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 27 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “ve benzeri nedenlerle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak yerine “nedeniyle” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                       Hasip Kaplan                         Şerafettin Halis

                           Bitlis                                       Şırnak                                     Tunceli

                                                Sırrı Sakık                                Nuri Yaman

                                                     Muş                                           Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 27. maddesinin “2” fıkrasının “Genel Kurulun toplantı yeter sayısını oluşturmayacak şekilde üyeliklerde boşalma olması hâlinde HSYK’nın tüm üyelikleri için yeniden seçim yapılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                 Bihlun Tamaylıgil                       Turgut Dibek                             Ahmet Tan

                         İstanbul                                  Kırklareli                                  İstanbul

                                                                   Akif Hamzaçebi

                                                                         Trabzon

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 27. Maddesinin;

1. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını,

2. Fıkrasında bulunan “toplantı yeter sayısını oluşturmayacak şekilde” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                     D. Ali Torlak                        Cemaleddin Uslu                         Akif Akkuş

                         İstanbul                                     Edirne                                     Mersin

                                                                   Hüseyin Yıldız

                                                                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Öncelikle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbesinin ürünü olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulduğu günden bu yana her kesim tarafından eleştirilmekte, Kurulun yapısının değiştirilmesi, düzeltilmesi istenmekteydi. 12 Eylül tarihinde yapılarak kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi dayatmasıyla gerçekleşen, Anayasa değişikliği ile zorunluluk sonucu hazırlanan bu kanun tasarısı ile yargı bağımsızlığının güçlendirileceğini, yargının tarafsızlığının geliştirileceğini, Kurulun bağımsız bir yapıya kavuşturulacağını, hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılacağını, Kurulun geniş tabanlı temsil esasına göre yapılandırılacağını sağlayacağını söylemektesiniz.

Yine tasarının gerekçesinde Kurulun mahkemelerinin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev yapacağını belirtmektesiniz.

Değerli milletvekilleri, bu gerekçede az önce okuduğum ifadeyi kullanır iseniz, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti devletindeki yargılamalarla ilgili çok ciddi şaibelere sebep olursunuz. Yani bugüne kadar Türkiye’de yapılan yargılamaların bu saydığınız ilkeler çerçevesinde yapılmadığını kendiniz kabul etmiş olursunuz, verilen kararlarda da şaibelere vesile olursunuz.

Değerli milletvekilleri, sekiz yılı aşan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olduğunuz kanun tasarı ve tekliflerinde ne yapmış iseniz bugün de aynısını yapmaya devam ediyorsunuz. Anlayışınıza göre Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin önceki hükûmetlerin kurumlarının hiçbir şey yapmadığını, yapılanların da bu ülkeyi karanlığa, yokluğa, hukuksuzluğa götürdüğünü söylüyorsunuz, bunu söyleyen milletvekillerinizin, bakanlarınızın, komisyon başkanlarınızın bugün yok saydığı ve kötülediği o partilerin ve hükûmetlerin üyesi olduklarını unutmamalarını, sorumluluklarının olduğundan bahsetmemelerinin vatandaşlarımızın gözünden kaçmadığını bilmelerini istiyorum. Yürütmeyi elinde bulunduranların, Adalet ve Kalkınma Partisi söylemleri ile eylemlerine baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin eylemleri ile söylemlerinin de birbiriyle çeliştiğini bugüne kadar göregeldik.

Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın İyimaya, dünkü konuşmasında, Anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun düzenlenmesinde eksikliklerinin bulunduğunu, mükemmeli yakalayamadıklarını ama yine de öncekinden iyi olduğundan bahsedebilmektedir.

Sayın İyimaya, niçin mükemmeli yapmıyorsunuz, niçin halkımızın isteklerine tam cevap verebilecek ya da kurumların isteklerine cevap verebilecek yasaları düzenlemiyorsunuz; yoksa, gelecek dönemde de size iş düşsün, iş çıksın diye mi bunları bu şekilde düzenliyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri konuşmalarıyla, 12 Eylül 2010 referandumunda Türk milletinin Adalet ve Kalkınma Partisine yüzde 58 oy verdiğini bu kürsüden söyleyebilmektedirler. Sayın Başbakan ise referandum sürecinde, mitinglerinde, televizyon programlarında referanduma verilecek oyların Adalet ve Kalkınma Partisine verilecek oylar olmadığını söyledi. Sizler de bunu izlediniz, kafalarınızı da sallıyorsunuz. Peki, o zaman buraya çıkan değerli AKP milletvekilleri, bu yüzde 58 oyun Adalet ve Kalkınma Partisi oyu olduğunu, halkın kendilerine yeniden izin verdiğini nasıl söyleyebilmektesiniz?

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Öyle bir şey söylemiyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın vekilim, siz demek ki buraya fazla katılmıyorsunuz bu ara.

Kim doğruyu söylemektedir bu durumda? Doğruyu söylemeyen, niyetini doğru söyleyemeyenlerin, söylediklerini sonuca göre değiştirenlerin halkı için doğru hukuk oluşturabilmeleri mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül referandumuyla ilgili hepimiz izledik, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın bakanlarımız, Adalet ve Kalkınma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum.

Tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisinin pek çok milletvekili meydanlarda, televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında 12 Eylül referandumuyla beraber 12 Eylül’ü yapan darbecilerden hesap sorulacağını ifade ettiler. Kurumsal kimliğiniz olan Adalet ve Kalkınma Partisinin yayınlamış olduğu broşürlerinde, yazılı broşürlerinde bunu da görüyoruz.

İşte, siyasi etik gereği, bu söylemleri yapanların da -az önce ifade edilen konu gibi- buraya çıkıp özür dilemeleri gerekiyor. Sayın Bakanın da özür dilemesi gerekiyor. “Siyasi etik.” kavramından nasibini alanların bunu yapması gerekiyor. Ben bu kürsüden yanlış bir şey söylediğim zaman, oturduğum yerden itirazlarımda yanlış bir şey yaptığım zaman muhatabından burada özür diliyorum. Sizler de Türk milletinden özür dilemelisiniz. Hepiniz bunu yaptığınız değerli milletvekilleri. Bu şekliyle siz bunları yapmaya devam ederseniz siyaseten bunun sonuçlarına da elbette katlanırsınız, sokakta da katlanırsınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sonuçlara katlanmak zorunda kalırsınız diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 27. maddesinin “2” fıkrasının “Genel Kurulun toplantı yeter sayısını oluşturmayacak şekilde üyeliklerde boşalma olması hâlinde HSYK’nın tüm üyelikleri için yeniden seçim yapılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Ahmet Tan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Tan, buyurun.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla selamlıyorum.

Adı geçen yasanın 27’nci maddesindeki değişiklik üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Şimdi, tabii, Sayın Sağlık Komisyonu Başkanımız burada, kendisi de bilir. Şu anda Türkiye’de en fazla reçete edilen ilaç antidepresan ilaçlar. Bu ilaçlardan belli ki Meclisimiz yeterince payını almamış durumda. Özellikle gece mesailerinde gruplar milletvekillerine antidepresen ilaç verseler, çok daha huzur içinde olacak bir atmosfer sağlayacağız halkımıza.

Şimdi, elbette, Ertuğrul Kumcuoğlu, benden önce konuşan Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü güzel bir söz söyledi. O sözü daha da güzelleştirmek üzere, sizin izninizle, şöyle düzeltebiliriz: “Yanlış Türkçeyle doğru kanun çıkartamayız.” demişti. İzninizle, Yanlış mesai programıyla da doğru kanun çıkartamayacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü, yanlış mesai gerçekten haksız kanunlar çıkartmamıza ve bu kanunları daha sonra delik deşik etmemize yol açıyor. Geçen haftaki Sayıştay Kanunu da -ki ona 5018 sayılı mali denetim, yönetimle ilgili asıl kanun mehaz teşkil edilmek üzere o Kanun’u çıkartmıştık- beş yıl içinde yani altmış ay içinde tam yetmiş altı yerinden delik deşik edildi, çünkü bu gece mesaileri dolayısıyla. Belki de takometre takmak gerekecek bu kürsüye.

Çalışma mevzuatımıza göre, altı saatten fazla araba kullanmak, otobüs kullanmak yasak. Otobüs kullanmaktan daha mı az ciddi bir iş kanun çıkartmak? Kanun çıkartmak, saygın ve vakur bir atmosfer, selametle düşünmek, aklı başında ve bütün melekelerimizin sağlam olmasını gerektiriyor. Yirmi dört saati tamamlayacağız neredeyse. Günün yarısı başladı, gecenin yarısını ortaladık. Böyle bir atmosferde kanun çıkartırsak, bu kanundan ne yargı reformuna herhangi bir katkı sağlanabilir ne de başka bir şey.

Geçen gene böyle bir saatte, daha önce konuşmuştum. “Gece mesaisi başladı.” dedim. Arkadaşlarınız, AK PARTİ sıralarından -“AK PARTİ” diyorum, mutlu edeyim sizi gecenin bu saatinde- “Gece olmadı” diye laf attı. Şimdi geceyi yarıladık, sabah olacak. Yani böyle bir kanun çıkarma tekniği gerçekten yeryüzünde yok.

Şimdi, bir başka şey de, burada bulunuş sebebimiz bu önergeler dolayısıyla konuşma yapma imkânı çünkü konuşma yaptırmıyorsunuz siz. Parlamento konuşma yapılan yer demek. Parlamento İtalyanca “parlare”den geliyor, konuşmak, konuşmakla ilgili. Burada bir saat öncesine kadar, bu tartışmalar olmadan evvel sadece bir AKP sayın milletvekili söz aldı çünkü siz söz almıyorsunuz. “Meclis” sözünün özü Arapçada “cülus”tan geliyor, “oturma” anlamına geliyor. Siz oturmayı tercih ediyorsunuz, biz parlamentonun konuşma yönünü tercih ediyoruz. Yani niye? Çünkü “Vakit kaybolmasın, hızla bu kanunu çıkartalım…”

Hızla kanun çıkartmak hızla kanunları uygulamaya imkân tanımıyor. Eğer öyle bir şey olsaydı üç gün evvel Yargıtay Başkanının açıklaması var: 1,5 milyon dosya Yargıtayda bekliyor, 1,5 milyon dosya. Yoldaki herhâlde öteki milyonlardan bahsetme imkânı daha sonra olacak. O yüzden, kanunları, gelin, daha aklıselim, daha vakur bir ortamda… Bu gerginlik gerçekten antidepresan ilaç almayı gerektiriyor. Hepimizin seçim bölgesinde aile hekimlikleri var. Aile hekimlerinizi ziyaret edin -önemli bir hizmettir- “Acaba en çok hangi ilaçları reçete ediyorsunuz?” diye sorun. O ilaçlardan milletimiz adına bizlerin de kendi payımızı almamız gerekiyor çünkü böyle bir çalışma ortamı gerçekten antidepresan kullanmayı gerektiriyor.

Şimdi, söyleyecek söz çok. Sayın Bakan Hükûmet olarak Bakanlıkta birçok konuyu minimize ettiklerini söyledi ama ülke çapında da birçok konu maksimize edildi. Maksimize edilen konuların başında tutuklu ve mahkûm sayısı… 2002’de eski hükûmet gidip sizler işbaşına geldiğiniz zaman bu ülkedeki tutuklu ve hükümlü sayısı 60 bin idi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET TAN (Devamla) – Efendim, alicenaplığınız için teşekkür ederim.

…şu anda -Sayın Bakan herhâlde doğrulayacaktır- 120 binin üzerine çıktı. Üstelik aflarla, İnfaz Kanunu’ndaki mahkûmlara yapılan güzelliklerle yüzde yüz arttı yani demek ki minimize edilen mevzuat hiçbir hüküm ifade etmiyor Türkiye'nin gerçeklerine. 120 bine çıkması demek Türkiye'de… Ayrıca 100 binin üzerinde de hakkında yakalama emri olan vatandaşımız var. İyi ki polisimiz iyi çalışmıyor ve yakalamıyor. Yakalasalar hâlen münavebeyle, nöbetleşe uyunan ranzalarda üçer, dörder kişi uyuyacaktı.

O yüzden, adalet reformu yapacaksak eğer, bu Hükûmet de katkısını herhâlde muhalefetten alacağına göre daha makul saatlerde çalışalım. Böyle gece yarıları çalışmak gerçekten, yargı reformu değil, sağlık reformu yapmayı gerektirecek çünkü sağlığımızın hepsi, ayrı ayrı zihin sağlığı, beden sağlığı da bozuluyor. Arka sıralarda oturunca, saçı beyaz olmayan milletvekili çok az. Bu demektir ki bizim sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor, ülkenin sağlığını korumak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 27 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “ve benzeri nedenlerle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak yerine “nedeniyle” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Söz konusu maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yapılması öngörülen değişiklikle “ve benzeri nedenlerle” ifadesinin yol açtığı belirsizliğin ortadan kaldırılarak daha açık hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.   

Birleşime on dakika ara vereceğim. Grup başkan vekillerini odama bekliyorum.

 

Kapanma Saati: 00.35

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmama müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Buyurun sayın Genç.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair sözlerini geri aldığına ve ailesinden özür dilediğine ilişkin açıklaması (x)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biraz önce yaptığım konuşmada maksadımı aşan bir cümle kullandım, bundan dolayı Menderes ailesinden özür diliyorum, sözlerimi de geri alıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O bakımdan, geçmişle çok fazla uğraşmamak lazım, önemli olan bugünlerdir. Ben tabii ki geçmiş insanların hayatlarına saygı duyuyorum.

BAŞKAN – Evet, özür dilediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Rahmetli Menderes’e de Allah’tan rahmetler diliyorum efendim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Madde 28’de iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 28. Maddesinin 3. Fıkrasının (a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                         Nevzat Korkmaz                        Mustafa Enöz

                          Mersin                                     Isparta                                     Manisa

                                             Hüseyin Yıldız                          M. Akif Paksoy

                                                   Antalya                               Kahramanmaraş

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

                                    

(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade, bu Tutanak Dergisi’nin 464’üncü sayfasında yer almıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 28.maddesinin "1" fıkrasının (a) bendindeki "altmışbeş yaşın doldurulması" ifadesi, "istek, yaş haddi veya malûllük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları ile ölüm hali" olarak düzenlenmesini, (1)/b fıkrasının başına "Seçilmeden önceki kesinleşmiş bir ceza nedeniyle" ibaresinin eklenmesini, (3.b.1) bendinin "Sürenin tamamlanmasından önce Kurul üyeliği herhangi bir nedenle sona erenler, Genel Kurul," şeklinde düzenlenmesini, (3.b.2) bendinin sonundaki cümledeki "tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere "talepleri halinde önceki görevlerine", aksi halde müktesepleri gözetilerek tercih ettikleri İl'e atamaları yapılır" şeklinde, düzenlenmesini, (3.a) bendindeki "aranmaksızın" ibaresinden sonra gelmek üzere seçilmeden önceki kadrolarıyla " ibaresinin eklenmesini ve "boşalan ilk üye kadrosu kendilerine tahsis olunur" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                           Bihlun Tamaylıgil                         Turgut Dibek

                                                  İstanbul                                     Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 28’inci madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi adına. Öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, zaman zaman, eleştirilerimiz, görüyorum, sizi de sıkıyor, üzüyor belki, geriyor, öyle gözüküyor ama değerli arkadaşlar, yaklaşık ne kadar oldu? 12 Eylülde bir referandum yaşadık, yani çok değil, üç aylık bir süre geçti diyelim, en çok kullanılan söz şuydu; zaman zaman Sayın Başbakan en çok onu kullanıyordu -gerçi Egemen Bağış’ı da diğer bakanları da ben çok iyi hatırlıyorum- bu referandumda “Evet.” oyu vermeyen herkes darbeci olarak nitelendirilmişti. Yani “Vermeyenler darbecidir.”, “Darbe savunucusudur.” sözlerini söyleyen bizler değiliz, sizlersiniz. Dolayısıyla, burada bu yasa görüşülürken, bu tasarı görüşülürken kalkıp da o sözleri hatırlatmamamız mümkün değil.

Şimdi, Sayın Bakan, gerek geçici 15’le ilgili olarak, işte Anayasa’dan kaldırılan “Darbecileri yargılayacağız. Darbecilerden hesap soracağız. Buna göre sizden oy istiyoruz.” sözlerini… Bizim o zamanlar yaptığımız eleştiriler… Yani bu nasıl olacak? Çünkü mevzuat belli. İşte, zaman aşımı olsun… Az önce Sayın Bakanın mülakatta okumuş olduğu metinler var, “Ben o zamanlar böyle söylememiştim.” diyor ama Sayın Başbakan birçok mitingde “İşte, bunlar darbecidir. dedi.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, bunları… Bilmiyorum, aradan geçen üç aylık sürede sizler mi unuttunuz, acaba bizler mi yanlış hatırlıyoruz diye düşünüyorum. O yüzden bunları biz doğal olarak soracağız ama şu anda farklı şeyler söylüyorsunuz; Sayın Bakan da farklı şey söylüyor, Sayın Başbakan da farklı şeyler söylüyor. İşte, bu 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıyla ilgili bakıyorum ağzınızdan pek laf çıkmıyor. Değerli arkadaşlar, bunu lütfen bir tarafa not edin.

Az önce, Sayın Tan, cezaevlerinden bahsetti, ben de bir iki cümle ilave etmek istiyorum. Baktım istatistiklere, 2002, yani AKP İktidarının geldiği tarihte 60 bin civarı tutuklu ve hükümlü var Türkiye’de. Tutuklular, hükümlülere göre daha az, yüzde 48 gibi gözüküyor. 2010’da sanıyorum 120 bini bulduk, değil mi arkadaşlar? Yani bu da sizin eseriniz. 60 binden, sekiz yılda, 120 bine gelmiş. Şimdi, bunu nasıl yorumluyorsunuz veya nasıl yorumlayacaksınız, merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) 

Değerli arkadaşlar, sayılara da bakalım yıllar içerisinde. Yani 2006’ya kadar olan rakamlar… Ama 2006’dan sonra, birdenbire 70 bine çıkmış, 90 binlere çıkmış, 100 binlere çıkmış, geçen yıl 116 bin -2009 için konuşuyorum- bu yıl 121 bin, değil mi? Yani 2002’de 60 bin… Ben merak ediyorum, acaba diyorum, bu insanlar “Bizim geçinmek için çok fazla imkânımız yok yani çoluk çocuğumuza veya kendimize bakamıyoruz, devlet hazır onlara baksın.” diye gidip kendi istekleriyle mi suç işleyip de cezaevine girmek istiyorlar? Yani böyle bir durum mu var? Bu sayı niye artıyor? Sayın Tan da belirtti, yakalama kararı olan 100 binlerce de insan var. İşte, Türkiye'nin fotoğrafı bu. Yani bu suçlar niye artıyor? Bu cezaevleri niye doluyor? Bu şartlarda giderse değerli arkadaşlar, bilemiyorum, önümüzdeki yıl bu sayı ne olacak? Yani bunu da mutlaka AKP milletvekillerinin, sizin iktidar olarak not etmeniz gerekir değerli arkadaşlar. Türkiye’yi aslında nereden almışsınız, nereye getirmişsiniz? Bazen Sayın Başbakanın sözleri var “Nereden nereye geldik?” diye anlatıyor, zaman zaman rakamlar üzerinde çok güzel oynamalar da yapıyor yani rakamlara yalan söylettirebiliyor ama bu rakamlar gerçek.

Değerli arkadaşlar, bunu da ilave olarak söylemek istedim.

Belki diğer bir önergede konuşacağım, orada daha ayrıntılı belirtmeyi doğru buluyorum ama. Şimdi, bu darbe meselesi benim de dikkatimde değerli arkadaşlar. Baktım, 1980 askerî darbesini yapanlar, daha sonra yasayı, HSYK Yasası’nı düzenlerken ne yapmışlar diye, onu da incelemiştim. Orada, Adalet Bakanı Müsteşarı doğal üye olarak… Bu 2461’in içerisinde var ama ilk başta biri daha var değerli arkadaşlar. Yani o zamanki Adalet Bakanlığı Özlük İşleri yani Personel Genel Müdürünü de doğal üye yapmış darbeciler.

Yani sizin, işte, “Darbe Anayasası’ndan hesap soruyoruz.” dediğiniz darbeciler, darbe Anayasası’nı hazırlarken daha sonra HSYK’nın içerisine Personel Genel Müdürünü de doğal üye olarak yapmışlar ama bakmışlar, demişler ki: “Ya, bu olmuyor, iki tane birden böyle doğal üye olmuyor.” daha sonra çıkarmışlar. Kimi? Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürünü. Şimdi bakıyoruz, siz koymuşsunuz, yani darbecilerin sakıncalı bulduğu, yapamayıp yapmaktan… (AK PARTİ sıralarından “Seçildi” sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, biliyorum, arkadaşlar “Seçildi.” diyor.

Değerli arkadaşlar, listeye yazarsanız seçilir tabii ki. Ben mi yazdım listeye? Sayın Bakan yazdı, sizler… Yani şimdi orada, öncelikle bunları da mutlaka görmeniz gerekir.

Bir noktayı daha belirteceğim, az önce sözlerim yarım kalmış söyleyememiştim, o da önemli bence: 10 tane seçilmiş üye geldi, bunların 3 tanesi zaten Bakanlığın personeliydi, Sayın Bakanın çalışma arkadaşları yani Müsteşar Yardımcısı, Personel Genel Müdürü ve Adalet Akademisinden biri geldi, diğer 7 kişi…

Değerli arkadaşlar, dört yıl süreyle seçildiler. Süreleri dolduktan sonra, buraya getirdiğiniz hükme göre, kadrolarının bulunduğu yere geri dönecekler dört yıl sonra. Yeniden seçilme hakları var. Düşünün, ya yeniden seçilmek için ya da tekrar bulundukları illere dönmemek için görev yapacaklar, yaparken de Sayın Bakanla iyi geçinmek zorundalar. Burada tekrar Ankara’da kalmak ya da HSYK içerisinde görev yapmak… Bu da özel olarak konuldu buraya, sizlerin bilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.

Evet, sürem doldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önergemizle ilgili olarak çok söz alamadım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 28. Maddesinin 3. Fıkrasının (a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 28’inci madde hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasalar, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği, hayatımızda adaleti tesis edebildiği ölçüde gerçek anlamda yasa olurlar. Aksi takdirde, sizin ya AB uyum süreci bahanesiyle veya kendi ihtiyaçlarınıza istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıdığınız tasarı ve teklifler, yasa olmaktan öte, olsa olsa AKP kanunları olacaktır.

Adalet, sizin döneminizde, yine sizin tabirinizle “adalet saraylarında” yazılı bir levha olmaktan öte bir anlam ifade etmez oldu. Döneminizde maazallah cezaevlerimiz doldu, hatta taşıyor. Huzur ve müreffeh ülkesi Türkiye, suç cennetine döndü. Siz adaleti sadece saray yapmak olarak anladığınız için, çok sayıda adalet sarayı yaptınız ama adaleti gözetmediğiniz için yaptıklarınız sadece "saray"dan ibaret kaldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok sayıda kanun kabul ediliyor. Meclis, sizin dönemizde -ifadeyi tenzih ederim ama- âdeta fason atölyesine döndü; yüce Meclisten Türkiye'nin ihtiyacı olan düzenlenmeler yerine AB'nin önerdiği veya AKP'nin ihtiyacı olan düzenlemeler geçti. Bakın, benzin fiyatlarında dünya 1’incisi olduk; tarımın ruhuna el Fatiha; küçük esnaf kendi gitti, adı kaldı; İşçi taşeron oldu, memur da sayenizde evden çalışacak. İsrail'le de arayı düzeltmeye başladınız. Vatandaşın hâli ne olacak?

Bakın KPSS skandalının eğitim bölümü iptal edildi. Kopyacıları kim ortaya çıkardı? Hükümet mi, YÖK mü? İkisi de değil; Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı. Peki, bu kopyacıların ne kadarının KPSS'nin eğitim bilimleri dışındaki bölümüne de girdiği, girenlerin de kaç puan aldığı biliniyor mu? Bilinmiyor. Kopyacılar belki öğretmen olamayacaklar ama pekâlâ memur olabilecekler. O zaman, öbür garibanların vebalini kim çekecek? Onun cevabı yok. Vatandaşın sizden beklediği, şeffaf, adil, hakkın ve hukukun korunduğu bir Türkiye; haksızların, hırsızların, kanunu hiçe sayanların korunduğu bir Türkiye değil.

Bakın, geçenlerde bir teklifi kanunlaştırdınız, görevi kötüye kullanma suçlarını affettiniz. Önce suçu işliyorsunuz, sıra cezasını çekmeye gelince bir kanunla affediyorsunuz. Peki, bu yargı kararlarını uygulamayan, çoğunluğunu sizin atadığınız bürokratlar veya partili belediye başkanlarınızın hukuksuzluklarını niçin affediyorsunuz? Bu kanunları kabul ederken hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Bu yaptıklarınızı halka hiç sordunuz mu? Sormadınız. Peki, bu affı çıkarırken mağdur kamu görevlilerine, mağdur vatandaşlara sordunuz mu? Elbette sormadınız. Sayın Bülent Arınç'ın ifadesiyle “Bu aftan sadece AKP'liler değil, CHP'liler de faydalanacak.” savunmasına girdiniz.

Size vatandaşın yaşadığı gerçek bir sorundan bahsedeyim: Akşam saatlerinde Kahramanmaraş’tan -ismini de veriyorum- Özcan Kalınkara aradı. Özcan Bey, 6136 sayılı Yasa’ya muhalefetten ceza alıyor. Cezasını tamamlıyor, adli sicilden cezası düşüyor ancak polis veya jandarma tarafından yapılan rutin uygulamalarda GBT kaydı çıkıyor. Bu yüzden güvenlik görevlilerinin kendisini aşağıladığından yakınıyor. Vatandaş, Adalet ve İçişleri Bakanına şunu soruyor: “Benim cezasını çektiğim suçumun kaydı adli sicilden silinmesine rağmen polis ve jandarma kayıtlarından niçin silinmiyor? Habur’dan gelenlere gösterilen hoşgörü, benim en tabii vatandaşlık hakkımın korunması sırasında niçin bana gösterilmiyor?” “Bu konuda sayın bakanları açıklama yapmaya davet ediyorum.” diyor.

Sözlerime son vermeden önce, Sayın Bahçekapılı, sen değil miydin “Asılan gençleri selamlıyorum.” diyen? Yine, çoğunuz 12 Eylül’de mağdur olanları istismar ettiniz, bunun vebalinden nasıl kurtulacaksınız? Ben “Çıkın milletten özür dileyin, belki bir nebze vicdanınızı rahatlatmış olursunuz.” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

29’uncu maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 29. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan "Başkan" kelimesinden sonra gelmek üzere "veya yokluğunda Başkanvekili" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                          Hasan Özdemir                      Nevzat Korkmaz

                          Mersin                                   Gaziantep                                   Isparta

                                              D. Ali Torlak                             Mustafa Enöz

                                                  İstanbul                                      Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

"Genel Kurul toplantı gündemi, Başkan tarafından, Başkanvekilinin de görüşü alınmak suretiyle, işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre düzenlenir."

                        Suat Kılıç                       Ayşe Nur Bahçekapılı             Durdu Mehmet Kastal

                         Samsun                                   İstanbul                                  Osmaniye

                                               Öznur Çalık                               Ahmet Yeni          

                                                  Malatya                                      Samsun              

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 29. maddesinin "2" fıkrasının 2. cümlesinin "seçilmiş en az beş üyenin vereceği görüşülecek konuyu da belirten yazılı önergesi ile Başkan, Genel Kurulu Olağanüstü toplantıya çağırır,” şeklinde değiştirilmesini, (5) fıkrasının ise "Gündemde değişiklik yapılması veya gündeme madde eklenmesi; Başkan veya üyelerden birisinin talebi ve Genel Kurulun salt çoğunluğunun kararı ile olur." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Turgut Dibek                       Bihlun Tamaylıgil                       Rahmi Güner

                        Kırklareli                                  İstanbul                                      Ordu

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hâkimler  ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddede vermiş olduğumuz önerge gerçekten bir sıkıntının çözümüne yardımcı olacaktır. Öncelikle bu önerimizin kabulünü yüce Meclisten talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada çok değerli hukukçu arkadaşlarımın konuşmaları oldu ve şunu ısrarla söylüyorlar: Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın çok daha bağımsız, çok daha objektif, hâkim teminatına, hukukun üstünlüğüne büyük bir yarar getireceği şeklinde konuşmalar oluyor.

Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarım herhâlde yargının teminatı olan Yüksek Hâkimler Kurulunun ve Yüksek Savcılar Kurulunun nasıl çalıştığını bilmiyorlar değerli arkadaşlarım. İşte Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulunda idarenin, Adalet Bakanının, Müsteşarın hiçbir ilgisi ve önerisi olmuyordu.

Değerli arkadaşlarım, ben siyasetçiyim. 1978 yılında, bizim o zamanın Adalet Bakanına bazı önerilerimiz oldu. Bize dediği cevap şu oldu Sayın Adalet Bakanının: “Arkadaşlar benim hâkim, savcı atamalarında hiçbir yetkim yok ancak personel ve adliye binalarının yapımında benim ilgim var.” dedi.

Değerli arkadaşlarım, işte o zamanki Yüksek Hâkimler Kurulunun görevi bu, Adalet Bakanının görevi de bu idi. Şimdi, bu çekilmedi, bu yürümedi. Neden yürümedi biliyor musunuz? Bu yargıçların kendi özlük işlerine,  teftişlerine ve bunların atama, tayinlerine, not durumlarına karar veren Yüksek Hâkimler Kurulunun bu kararları bazı güçler tarafından kabul edilmedi. Kim tarafından daha sonra kabul edilmedi?  Ben dün burada yine söyledim, o zamanki darbeyi yapan sayın darbeci general şunu söyledi: “61 Anayasası bize holtak geliyor.” dedi. Bunu demesinin nedeni şu idi? Çünkü birçok icraatların, birçok uygulamaların yapılması için öncelikle yargının yürütme organının denetiminde olmasını isteyen güçtü. İşte o zaman Yüksek Hâkimler Savcılar Kurulunu kurdular yani Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kuruldu. Daha önceden Savcılar Yüksek Kurulu ile Hâkimler Yüksek Kurulu ayrıydı. Onların birbirlerine ilke olarak, görev olarak yakınlığı istenmiyordu. Şu anda dahi savcıların binaları ile adliyede hâkimlerin binalarının ayrılması şeklinde uygulama da var. Bunların birisi iddia makamı, birisi karar makamıydı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, 1982 Anayasası’ndaki bu uygulamayla, Allah aşkına, şu anda gelen tasarının ne farkı var? İşte 29’uncu madde: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu toplantıya çağıran Adalet Bakanı, gündemi hazırlayan Adalet Bakanı.

Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz, hazırlanan bu ivedi kanun tasarısıyla tekrar gündeme başka bir madde alınması için de salt çoğunluk gerekli. İşte biz bu salt çoğunlukça -hiç değilse 5 üye tarafından- teklif edilmesini ileri sürüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplantısını, gündemini, hepsini Adalet Bakanı hazırlıyor. Nerede kaldı bağımsızlık?

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı yürütme organının üyesi değil mi? Bu nasıl tarafsızlık oluyor Allah aşkına? Bunu nasıl söyleyebiliyor hukuk karizması olan bir kişi burada, nasıl söylüyor, bunu anlamıyorum değerli arkadaşlarım.

Bir ülkenin en önemli unsurlarından birisi yargı bağımsızlığıdır, yargı erkinin bağımsızlığıdır çünkü değerli arkadaşlarım, yasama organından çıkan kanunları denetleyen, Anayasa’ya uygun mu değil mi şeklinde karar veren yargıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Bu yargının yürütme organının denetiminde olması nasıl tasvip edilen bir durum olur? Geçen yine söyledim burada, biz altmış senenin öncesine gidiyoruz değerli arkadaşlar. O zaman denetleme yoktu, yasama organının kararı hemen yürürlüğe giriyordu ve daha sonra çıkan, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hâkimler Kurulu, Yüksek Savcılar Kurulu -bağımsız yapan- TRT, Devlet Planlama Teşkilatı… Değerli arkadaşlarım, bunlar hepsi bağımsız organ olarak Türkiye’ye geldi. Türkiye bir demokrasi ortamı oldu. Fikirde, yürüyüşte, haklarda… 274 sayılı Grev ve Lokavt Kanunları çıktı, işçi hakları tanındı değerli arkadaşlarım. Bunların en büyük nedenlerinden birisi, yargının bağımsızlığıydı. Şimdi, biz bunu yok ettik.

Efendim, Başbakan “Ben filancayı tutuklattım, şunu yaptım, bunu yaptım; ben Ergenekon davasının savcısıyım.” diyor değerli arkadaşlar. Olur mu yani bu? Allah aşkına yani! Bir yürütme organının başı diyebilir mi “Ben bir mahkemenin savcısıyım.” diye değerli arkadaşlar? Bu yanlışlık değil mi?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ana muhalefet lideri avukat oluyor.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Avukatlık olabilir. Avukat her zaman mahzunun yanındadır, bunlar ayrıdır ama iddia makamında bir başbakan olamaz. O, yürütmenin başıdır.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Suçlunun avukat tutma hakkı yok mu? Sadece mahzunlar mı avukat tutar?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Avukat olur ama o olamaz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

“Genel Kurul toplantı gündemi, Başkan tarafından Başkanvekilinin de görüşü alınmak suretiyle, işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre düzenlenir.”

                                                                         Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Kurulun takdirlerine tevdi ediyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Genel Kurul toplantı gündeminin belirlenmesinde, Başkanvekilinin de görüşünün alınmasının sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Biraz evvel kabul edilen önerge sebebiyle diğer önergeyi işlemden kaldırıyorum.

29’uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

30’uncu maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 30. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “Daire Başkanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yokluğunda Başkanvekili” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Metin Çobanoğlu                       Rıdvan Yalçın

                          Konya                                    Kırşehir                                     Ordu

                      Behiç Çelik                          Hasan Özdemir                      Nevzat Korkmaz

                          Mersin                                   Gaziantep                                   Isparta

                                              Mustafa Enöz                            HüseyinYıldız

                                                   Manisa                                      Antalya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 30. maddesinin “2” fıkrasının 2. cümlesinin, “dairenin en az iki üyesinin, görüşülecek konuyu da belirten yazılı talebi üzerine daire başkanı, daireyi olağanüstü toplantıya çağırır.” şeklinde değiştirilmesini, (5) fıkrasının da “Gündemde değişiklik yapılması veya gündeme madde eklenmesi; Başkan veya üyelerden birisinin talebi ve en az iki üyesinin kararı ile olur.” şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                          Bihlun Tamaylıgil

                                                 Kırklareli                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30’uncu madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun temelini oluşturan Anayasa değişikliklerinin referandumuyla ilgili süreçte değişik siyasi partilerimizin değişik yetkililerinin söyledikleri laflar Meclis tutanaklarında, basında ve televizyon kayıtlarında açıkça var. Şimdi, bu süreçten önce iktidarın, Sayın Başbakanın, bakanların ve AKP yetkililerinin, AKP milletvekillerinin her tarafta “12 Eylül Anayasa değişikliklerine ‘evet’ oyu verin ve biz de 12 Eylül darbesini yapanlardan hesap soralım.” dediğini 72 milyon Türk halkı biliyor, dünya da biliyor, herkes biliyor.

Yani AKP Grubu kitap bastırıp dağıtıyor, kitabında söylüyor: Anayasa değişikliğiyle, 12 Eylül 1980 darbesinin faillerinin ve yardımcılarının yargılanması için “Evet” diyor. 12 Eylül darbesini yapan darbecilerin ve onların yardımcılarının hesap vermeleri için “Evet” diyor, kitap basıyor. Bu kitap AKP Grubunun bastırdığı, dağıttığı kitap. Bu ülkeyi yöneten, Bakanlar Kurulunun başı da olan Sayın Başbakan çıkıyor -24/7/2010 tarihinde- “Bedel ödedik.” diyenleri 12 Eylülle hesaplaşmaya çağırıyor. “Madem 12 Eylülün acısını yaşadığınızı söylüyorsunuz, neden 12 Eylül öncesi meydanları kan gölüne çeviren çetelerle, uzantılarıyla mücadeleyi desteklemiyorsunuz? Madem 12 Eylülün acısını yaşadınız, neden bugün 12 Eylülle hesaplaşmıyoruz, hesaplaşmıyorsunuz, vicdanınız sızlamıyor mu? Bu Anayasa değişikliğine ‘Hayır’ demekle kendinizle, vicdanınızla çelişmiyor musunuz?” diyor. Bunu nerede diyor? Bunu Yalova’da söylüyor Sayın Başbakan.

Yine, Sayın Başbakan Afyonkarahisar mitinginde açıkça “’Evet’le hesap sorun. 12 Eylülde ‘evet’ deyin, hesabı kesin.” diyor. Burada zamanım yok okumaya, üç sayfa Sayın Bakan.

Yine, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin… Ya ben bu kürsüde anlatamıyorum ya da Sayın Bakan anlamak istemiyor. Eğer bu sözler Sayın Bakanın değilse çıkar bu kürsüde der ki: “Bu sözler benim değildir.” Sayın Bakan Sadullah Ergin, “Adalet Bakanı Sadullah Ergin: Mevcut Anayasa’daki geçici 15’inci maddeye göre 12 Eylülden hesap soramıyorduk. Bakan Ergin incelemelerde bulunmak üzere geldiği Kırşehir’in Kaman ilçesinde yaptığı konuşmada: Anayasa değişikliği paketinde kadınlarımız, çocuklarımız, özürlülerimiz, şehit ve gazilerimiz için iyileştirmeler var.” diyor. “Askerî mahkemelerle ilgili düzenlemeler var.” diyor ve HSYK’yla ilgili düzenlemelerden bahsediyor. Son paragrafında: “Hükûmet, halkın daha demokratik ve özgür olması için uğraşmaktadır. Bugün biz varız, yarın biz yokuz. 12 Eylülde çıkan bugünkü geçici 15’inci maddeyle, 12 Eylülü yapanlardan hesap soramıyorduk. Anayasa’da yapılacak olan değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” diyor ama Sadullah Ergin, Sayın Bakan 8 Kasım 2010 tarihinde -amaç hasıl oluyor, referandumdan sonra, evet oyları alındı ya- diyor ki: “12 Eylülcülerin yargılanmasıyla ilgili olarak savcılığın tereddüdü var. Yargılanır ya da yargılanmaz diyemem.” Yani “Evet” alındıktan sonra Bakan -tabii hukukçu, Adalet Bakanı, zaten önce hata yapıyor- hafif hafif çark ediyor.

Şimdi, AKP’nin Grup Başkan Vekili Sevgili Bekir Bozdağ’ın… Tabii, Bekir Bozdağ burada CHP’ye veryansın ediyor, CHP’nin solculuğunu da yerden yere vuruyor -Helal olsun, solcu olmuş Bekir Bozdağ, kendisini kutluyorum- BDP’yi de yerden yere vuruyor, MHP’yi de vuruyor. Erdal Erenlerden bahsediyor, Mustafa Pehlivanlıoğlu’ndan bahsediyor, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’ndan bahsediyor, etsin. “O zaman biz diyoruz ki: ‘Gelin, bu 12 Eylülcüleri yargılayalım, yargıya çıkaralım, yargının önünde hesap vermelerinin yolunu açalım.' MHP ayağını dayıyor 'Hayır', CHP 'Hayır', BDP 'Hayır' diyor. Niye hayır? Hani siz zulüm gördüydünüz, haksızlık gördüydünüz? Hesap sormalıyız. Gelin, hesap soralım, gelin, engeli kaldıralım.”

Yine, Bekir Bozdağ, 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanması konusunda -bu değiştikten sonra tabii- 11/11 günü, hem de mahkemeye talimat veriyor, diyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’dan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararına tepki gelmiş, sert tepki hem de. Bozdağ: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi yoktur. Yargılama orada yapılacaktır.” Aynen bu.

Ha, bunlar yalansa, gelirler ilgililer “Ya, biz böyle bir şey demedik.” derler. Yine Sayın Bozdağ, 12 Eylülde millî iradenin önüne, bugüne kadar milletin iradesine müdahale edenlerden hesap sorulacağını söylüyor. “Birinci adım, 12 Eylülde yargı süreci başlayacak, ondan sonra sandıkta başlayan sorgu yargıda devam edecek. Bunlar hesap verecek.” diyor.

Ya arkadaşlar, ben de zaten onu söylüyorum, hesap versinler. Yani ben Sayın Başbakanın 20 Temmuz 2010 AKP grup toplantısında yaptığı konuşmayı burada aktarmıyorum. Yani ağladığı fotoğrafları göstermiyoruz, Bekir Bozdağ’ın ağladığı fotoğraf ile Sayın Başbakanın ağladığı fotoğrafı. Diyorum ki ben, madem bunları söylediniz… Ha “Biz vazgeçtik onlardan, o zaman yanlışmış söylediklerimiz,  şimdi doğruyu gördük.” diyorsanız buna da bir diyecek lafım yok. Niye biz yani bunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …siz söylediniz, kitap bastırdınız. Lütfen bunun gereğini yapın. Biz bunu söylüyoruz, başka bir şey demiyoruz değerli arkadaşlarım.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 30. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “Daire Başkanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yokluğunda Başkanvekili” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

29’uncu maddede AKP Grubu tarafından verilen önergenin kabulüyle bir aldatma ve kandırma oyunu yine oynanmıştır. “Kurul gündemini  Bakan belirler.” şeklindeki kanun maddesi “Bakan Başkan Vekilinin görüşünü alarak belirler.” şekline dönüştürülmüştür. Bu değişiklik Bakanın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gündemini belirleyen konumunu değiştirmemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısının, pek çok hâkim ve savcımızın mağduriyetiyle sonuçlanan bir özelliği olduğu doğrudur. Neticede, toplumsal yapıda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısının genel bir hukuk reformu içerisinde değiştirilmesi gerektiği hususunda bir fikir birliği mevcuttur. Bu çerçevede görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının genel bir hukuk reformunun bir parçası olması beklenirken, Hükûmetin çalışmalarında bu yönde bir ibare görülmemektedir. Hâl böyle olunca, Kurulun siyasallaşmasıyla tarafsız ve bağımsız yapısı üzerinde tartışmalar da artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ikinci olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yapısal bir düzenleme gerçekleştirilirken, Kurulun sadece temsil yönünde değil aynı zamanda kürsü hâkim ve savcılarını doğrudan ilgilendiren atama, terfi ve disiplin gibi konularda keyfî uygulamalara son verecek objektif ölçülerin getirilmesi gerekirdi. Üzülerek belirtmek istiyorum ki görüştüğümüz tasarıda bu yönde bir anlayış değişikliğinin izlerine rastlamak mümkün görünmemektedir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı genel olarak değerlendirildiğinde, âdeta Adalet Bakanlığı bürokrasisinin, gerek idari anlayış gerek uygulama ve gerekse de personeliyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna taşınmasından başka bir anlama gelmemektedir.

Değerli milletvekilleri, dolayısıyla tasarı bu hâliyle kabul edildiği takdirde, özellikle görev başındaki hâkim ve savcılarımız açısından olumlu yönde bir gelişme olmayacaktır. Hâkim ve savcılarımız yine subjektif, keyfî, yanlı, üstelik bu sefer siyasi kriterlerle değerlendirmeye tabi tutulacaklardır.

Netice itibarıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıyla hepimizin eleştirdiği eski yapıya ait kavramla, bu sefer AKP zihniyetini doğrudan yansıttığı yeni bir yapı kurulmaya çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, AKP’nin demokratikleşme ve hukuk devletine yaptığı vurgu ile çelişmektedir. Bu tasarı, Anayasa’da ifade edilen yargı bağımsızlığı ilkesiyle de çelişmektedir. Bu yasa tasarısı, siyasi iktidarın yargı kurumlarına yönelik iradesinin bir yansımasından başka bir şey değildir.

Önergemizde, tasarının bu görüntüsünü ortadan kaldırarak millet vicdanında, devletin kurumsal yapılanmasında kendisine sağlam bir yer bulmasını amaçlıyoruz. Aksi hâlde, vicdanlarda ve siyasal organizasyon içerisinde ağır tahribatlar yaşanabilecektir.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 31’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 31. maddesinin “3” fıkrasının (3). cümlesinin sonundaki “oylamalarda çekimser oy kullanılamaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                           Bihlun Tamaylıgil                         Turgut Dibek

                                                  İstanbul                                     Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer arkadaşlar, gecenin bu saatinde bir yasa çıkarmaya çalışıyoruz. İnatlaşarak çıkartmak istediğiniz bir yasa tasarısı. Hâlbuki Anayasa’nın 18’inci maddesi açıktır; angarya yasaktır. Saat on dörtte başladık ve hiç ara vermeden bu saate kadar çalışmaya devam ediyoruz.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Meclis çalışması angarya olur mu ya?

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Meclis Başkanımız, parlamenterlerin sağlığını sizin düşünmeniz gerekir. Bu kadar yoğun bir çalışma iyi yasa çıkartmaz. Bu kadar yoğun bir çalışma yasada aksaklıklara neden olabilir. Bu nedenle, düşünen beyne ihtiyaç vardır. Parlamenterin sağlıklı düşünebilmesi önemlidir. Oy verirken sağlıklı verebilmesi önemlidir. İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızı görüyoruz, bu yasanın çıkmasında hiçbir katkıları yok, sadece oy veriyorlar. Onlar bir yasanın tekemmülü için burada bulunuyorlar. Hâlbuki yasanın çıkmasında ciddi katkılarına ihtiyacımız var. Bu nedenle, ben Meclis Başkanımızdan rica ediyorum, resen buna karar verin. Parlamenterlerin hepsi uykusuz. Yarın geleceğiz, gene çalışacağız biz burada. Öncelikle, doğru karar verebilmenin yöntemi dinç olmaktır.

Sevgili arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunda Sayın Cumhurbaşkanımız da 4 üye ataması yapmıştır. Elbette Sayın Cumhurbaşkanı bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu 4 üyeyi seçerken üzerinde ciddi bir çalışma yapmıştır. Ama yapılan atamalar Sayın Cumhurbaşkanımızın atamalar üzerinde gerekli özeni göstermediği kanaati bende uyandırdı. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız bunları yapıyor. Bir ara yurt dışındaydı, Hâkimler ve Savcılar Kanunu görüşüldü, yurt dışından uçakla indi, yasayı görmeden imzaladı. Efendim “Yolda ben inceledim.” dedi ve Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı güvensizliğimizin veya üzerinde hassas durmadığının ilk kanıtı oydu.

Şimdi, 2 arkadaşımız, bunlardan birisi profesör, bundan önceki Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun çıkartılmasında Komisyonda birlikte çalıştık. Bu Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun içine gizli tanığı sokan kişi. Ceza Muhakemelerinin içine gizli soruşturmacıyı sokan kişi ve meşhur bir davada bilirkişi, AKBİL dosyasında. AKBİL dosyasında bilirkişi. Başka bir dava da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında açılmış bir dava var: “Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs.” Peki, adli bir yargıyı etkilemeye teşebbüs eden bir kişiyi yargıçların atamasını yapabilecek olan bir kurula nasıl üye seçebilirsiniz? Hem de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bu nasıl değerlendirilebilir? O zaman, varılmak istenen nokta yanlış.

Kurulu tamamen kendi düşüncenizde olan kişilerden oluşturabilirsiniz, bunda başarıya da ulaşabilirsiniz sevgili arkadaşlar ama bakın, pek çok dönemlerde, çoğunluğa sahip olanların nelerle karşı karşıya kaldığını görüyorsunuz. Sizin için demokrasi ve hukuk anlayışı, çoğunluğun mutlak egemenliği düşüncesine dayanmaktadır. Bunun sonucu olarak mutlak egemenliğe dayalı bir baskı rejimi ortaya çıkmaktadır. Çoğunluğun iradesine saygı duyacağız ama çoğulcu düşünceyi de göz önünde tutmak zorundayız.

Şimdi, AKBİL dosyasında bilirkişilik raporu verecek, Sayın Başbakanın da yargılandığı dosyada birilerinin o suçtan kurtulması için çaba harcayacak, o kişiyi, elinden tutup Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda değerlendireceksiniz.

Daha iki gün önce de Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde bir değişiklik yaptık ve Adalet Bakanlığı ve Hükûmet, 2005 yılındaki suç ve ceza politikasında koyduğu kriterlerden hiçbir gerekçe göstermeden geriye dönüş yaptı ve çok üzüldüğüm, bir grup başkan vekili, o dönemde Adalet Komisyonunda üye bulunarak Ceza Kanunu’nun çıkmasında çaba harcayan bir arkadaşımız “Efendim, bu değişiklik çok iyi…” Peki, o gün niye savunmadınız o değişikliği? Kendi yandaşlarınızı kurtarmaya yöneliyorsunuz. Biraz önce Sayın Adalet Bakanı burada dosyalarının zaman aşımına girdiğinden bahsetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlamaya çalışıyorum.

Sayın Bakan, dosyaların zaman aşımına girmesinde, düzensiz bir yasal düzenleme çatısını çıkarmanızdan dolayı sizin sorumluluğunuz vardır, Bakanlığın sorumluluğu vardır. Örneğin, 2008 yılında kaç dosya zaman aşımından düşmüş? 2009 yılında kaç dosya zaman aşımından düşmüş? Şimdi, iki gün önce çıkardığınız Türk Ceza Yasası’nın 257’nci maddesinin yeni uygulamasından dolayı kaç dosya daha zaman aşımından düşecek? Açıkçası, siz artık suçluları koruyan bir parti durumuna düştünüz, siz suçluları koruyan bir Hükûmet durumuna düştünüz. Bu Parlamentonun buna hakkı yoktur, yolsuzluğa batanları kurtarmaya hakkı yoktur. Yetim hakkı yiyenlerden hesap sormak zorundasınız. “Garip gureba” diyerek geldiniz ama garip gurebayı bırakıp hep belirli birtakım kesimleri koruyan bir duruma düştünüz. Bundan kendinizi kurtarmak zorundasınız diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 32’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 32. maddesinin (1) fıkrasının sonuna "Genel Kurul Görüşmeleri gizli yapılamaz" hükmünün eklenmesini, (4.a) bendinin "Gerekli ve uygun görülen karar ile yargıç ve savcılara ilişkin atama kararnameleri Resmi Gazetede" şeklinde düzeltilmesini, "(4.b) bendinden sonra gelmek üzere "c-HSYK'nın hizmet birimleri olarak öngörülen teftiş kurulu başkanlığı tarafından düzenlenen denetim raporları, hal kağıtları ve sicilleri mutlaka, ilgili yargıç ve savcıya tebliğ edilir" hükmünün eklenmesini, 6. fıkrasının "6-Yargıç ve savcılar hakkında, savunmaları alınmadan verilmiş olsa da, haklarında yapılan ihbar ve şikayetlere ilişkin kararlar da mutlaka ilgili hakim ve savcıya tebliğ edilir" şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                 Metin Arifağaoğlu               Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Yaşar Tüzün

                          Artvin                                    Malatya                                    Bilecik

                                                                     Kamer Genç

                                                                          Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 32’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önergemizin içeriği ve anlamı, gerçekten laf olsun diye, konuşma adına verilen bir önerge değil, öncelikle onu belirteyim. Fakat, her zaman olduğu gibi Komisyon Başkanı ve Sayın Bakan, tabii bu önergemize katılmadılar. Oysa içerik olarak gerçekten çok önemli bir önergeydi. Tabii, katılmadıkları için de önergenin gerekçesiyle ilgili çok da konuşmaya, çok da söz etmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği paketi başlangıç sürecinden bugüne kadar, yani doğumundan yaşam sürecine kadar zaten özürlü bir süreç yaşadı. Bu değişikliklerle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerle hiçbir şekilde uzlaşma arayışı içerisine girilmedi. Girilmediği gibi “Bizim 330 ve üzeri milletvekilimiz var. Biz milletvekillerimize Genel Kurulda her türlü baskıyı, tehdidi, fişlemeyi gerçekleştiririz, oylamalara sokarız, ‘evet’ yönünde oy kullandırırız. 330 ile 367 arasında kaldığında da milletimize gideriz, bu paketin içeriğini anlatırız.” dediniz. Böylece, bu süreç başladı.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Siz de gidip “hayır” oyu verseydiniz.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Ama 12 Eylül 2010 tarihi öncesi, Adalet ve Kalkınma Partisi Tanıtım ve Medya Başkanlığı tarafından hazırlanan bu kitapçık milyonlarca insanımıza dağıtıldı. Bu kitapçığın içerisine baktığımızda, gerçekten olabilecek ve bu referandumda kabul yönünde, “evet” yönünde oy çıktığı takdirde hayata geçecek neler var diye baktığımızda, daha doğrusu kitapçığın başına baktığımızda bu kitapçığın “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası değişikliği kitapçığı olmadığını görmüş bulunuyoruz. Çünkü AKP yetkilileri Genel Merkez mutfağında bile bu kitapçığın başına “Türkiye  Cumhuriyeti Anayasa Değişiklik Paketiyle İlgili Soru ve Cevaplar” diyememiştir, yazamamıştır. Oysa bizim kitapçığımız, Anayasa’mız bellidir, bu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. İşte iki kitapçık arasındaki fark budur değerli arkadaşlar.

Bu Anayasa  değişikliği kitapçığı niçin hazırlanmıştır, kimin anayasasıdır yani hangi ülkenin anayasasıdır? Bu Anayasa kitapçığı Fransa’nın anayasası mıdır, İtalya’nın anayasası mıdır, Almanya’nın anayasası mıdır, hangi ülkenin anayasasıdır?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Türkçe bilmiyor musunuz, okuma yazma bilmiyor musunuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Arif olan anlar.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Siz demek ki “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası” yazacak kadar cesarete sahip değilsiniz çünkü bu değişiklik cumhuriyet anayasası değişikliği değil AKP anayasası değişikliği oldu ve siz bu kampanya boyunca halkımıza vermiş olduğunuz sözleri tutmadığınız gibi, zaten bu kitapçığın içeriğine baktığımızda bu doğruları görüyoruz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Vatandaş yüzde 58 oy verdi ona.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bak o elindeki kitapçık, diğeri Anayasa kitabı.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, hiç fazla uzağa gitmeye gerek yok, sizin hazırladığınız, dağıttığınız kitapçıktan okuyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – CHP Grubu sana angarya uyguluyor şimdi.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – “Venedik Komisyonunun Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’da yer almamasıyla ilgili bir kesin kararı var mıdır?” Çok ilginç, kendi tuzağınıza kendiniz düşüyorsunuz, cevap: “Venedik Komisyonunun kararı sadece Adalet Bakanlığı hâkimlerinin disiplin işleriyle ilgili toplantılara katılmaması yönünde bir tavsiye kararı vardır.”

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sınıfı biz geçtik, siz sınıfta kaldınız.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bakınız, şimdi, milletimizi nasıl kandırdığınızı biz zaman içerisinde hep anlatacağız, hiç kuşku duymayın.

Bakınız “Kırk Soruya Kırk Evet.” Şimdi, günlerdir burada tartıştığımız konu… İşte, değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun milletvekillerine arkadaşlarımızın söylediği sözler: “Efendim, 12 Eylül 1980 darbesini yapanlardan hesap sorulacak iddiasında bulunmadık. Sadece bu paket geçer ise karar yargınındır diye söylemlerde bulunduk.” dedi Sayın Bakan. Değerli arkadaşlarım, işte Kırk Soru Kırk Cevabın 8’inci maddesi çok açık ve net. Sizin hazırladığınız kitapçık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) –  8’inci maddeyi okuyorum, diyor ki: ”12 Eylül darbesini yapan darbecilerin ve onların yardımcılarının hesap verebilmelerine imkân hazırlamaya evet demektir.” Siz milletimizi böyle kandırdınız değil mi?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne diyor, “İmkân hazırlamaya” diyor.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Daha çok, okumakla bitmez. Aynen bunu diyor. Bakın “Fişlemenin tarihe karışmasına evet demektir.” diyorsunuz, TİB gibi bir kuruluşu bu Mecliste özerk bir kuruluş olarak kuruyorsunuz. Bunun başkanı Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen vekâleten atanıyor. Tamamen bu kuruluş özerk bir kuruluş adı altında Sayın Başbakanın emri altında çalışır.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği gerek referandum süreci ve gerekse bu Anayasa değişikliğine istinaden hazırlanan uyum kanunlarının özürlü doğduğunu ve bu şekilde, özürlü bir şekilde yaşama devam edeceğini gecenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, yok, hele bu akşam hiç olmaz.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

33’üncü maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33. Maddesinin;

2. Fıkrasında bulunan "Başkan" kelimesinin metinden çıkarılmasını,

5. Fıkrasında yer alan "veya dairelerin" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                             Rıdvan Yalçın                       Nevzat Korkmaz

                          Konya                                       Ordu                                      Isparta

                     D. Ali Torlak                          Mustafa Enöz                   Mustafa Kemal Cengiz

                         İstanbul                                    Manisa                                  Çanakkale

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 33. maddesinin (1) fıkrasındaki, 2. fıkrasındaki, 3. fıkrasındaki, "başkan veya" ibaresinin madde metninden çıkartılmasını, 5. fıkrasının "Genel Kurulun veya Dairelerin meslekten çıkarma dahil tüm cezalara ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı yolu açıktır; Kurulun Hakim ve Savcılar hakkındaki verdiği kararlara karşı açılan iptal davaları ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülür. Bu davalar, acele işlerden sayılır." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Kamer Genç                       Metin Arifağaoğlu               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                          Tunceli                                     Artvin                                    Malatya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddede, yeniden inceleme, itiraz ve yargı yolu düzenlenmiştir.

Anayasa'da Kurul kararlarına karşı itiraz ya da yeniden inceleme yolu öngörülmemiş, sadece Kurul'un meslekten çıkarma cezaları için yargı yolunun açık olduğu vurgulanmıştır. Daire kararlarına karşı, itirazların nasıl yapılacağının yasa ile düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.

Maddede, Kurul kararlarına karşı, yeniden inceleme yolu öngörülmüştür. Yeniden inceleyecek Kurul, aynı kuruldur. Yeniden inceleme hakkı, başkan veya ilgililere tanınmıştır. Başkan'a bu hakkın tanınması yerinde değildir. Bu inceleme, HSYK bünyesindeki gidilebilecek son merci ve son karar niteliğindedir. Bu boyutuyla bakıldığında, benzeri durumda 2461 sayılı Yasa'nın 12 nci maddesinde Başkan'a (Bakan'a) bu hakkın tanınmadığı görülecektir. Başkan'a rağmen alınmış bir kararın, Başkan'ın isteği üzerine Kurul'da ikinci kez görüşülmesi yolunun açılması, Başkan'ın bakışına göre Kurul'un bu kararı değiştirmesi için, Kurul üzerinde zorlayıcı etki yaratabilecektir.

Dairelerin kararına karşı, başkan veya ilgililer, daireden yeniden inceleme talebinde bulunabilecektir. Burada ifade edilen başkan, daire başkanı mı yoksa HSYK Başkanı mıdır? Tasarının tanım maddesine bakıldığında HSYK Başkanı olduğu görülecektir. HSYK Başkanı'na daire kararına karşı yeniden inceleme yolunun öngörülmesi hukuksal değildir.

Daire kararlarına karşı itiraz edebilmek için, yeniden inceleme yoluna başvurulması, buradan sonuç çıkmaması durumunda Kurul'a itiraz edilebileceği öngörülmüştür. Burada da HSYK Başkanı'na itiraz hakkı tanınması yerinde değildir.

Yeniden inceleme ve itirazların, diğer işlerden öncelikle görüşüleceği konusunda açık bir düzenleme getirilmelidir.

Tasarının bu maddesinin 4 üncü fıkrasında, şikayetçilerin disipline ilişkin kararlara karşı yeniden inceleme ve itiraz haklarının olduğu vurgulanmıştır. HSYK üyeleri hakkında adli veya disiplin soruşturmaları ile ilgili olarak yapılacak şikayetler üzerine verilen kararlara karşı da "ilgililerin" başvuru haklarının olduğu hususu, İHAM'nin 13 ncü maddesi gözetilerek bu maddeye eklenmelidir.

Tasarının bu maddesinin 5 inci fıkrasında, genel kurul ve dairelerin meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolunun açık olduğu, diğer kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Öncelikle, burada genel kurul olarak ifade edilenin, Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasında ifade edilen Kurul olduğu açıktır. Aynı maddenin 8 inci fıkrasına göre ise, bütün disiplin cezalarını verme yetkisi, dairelere değil, doğrudan Kurul'a aittir. Bu nedenle madde bu yönüyle de Anayasa'ya uygun değildir. Daireler, disiplin cezalarına karar verememelidir.

Tasarının 5 inci maddesinde, HSYK'nun genel kurul, başkanlık, daireler ve hizmet birimlerinden oluştuğu ifade edilmiştir. Bu maddede ise, genel kurul ve dairelerin kararları konusu düzenlenmiş, HSYK içinde kabul edilen başkanlık ve hizmet birimlerinin kararları hakkında herhangi bir hükme yer verilmemiştir.

Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasında "Kurul" sözcüğünün kullanılması, Tasarının tanım maddesinde Kurul sözcüğünün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu ifade ettiğinin belirtilmesi ve Tasarının 5 inci maddesinde ise, Kurul'un anılan organlardan oluştuğunun açıkça ortaya konulması karşısında, bu durumda açık, somut ve doğrudan uygulanabilir Anayasa normu uyarınca, Başkanlık ve hizmet birimleri işlemleri, doğrudan Anayasa hükmü gereğince yargı yolunun dışında kalmaktadır.

Başkan'ın soruşturma izni vermeme yolundaki işlemlerine karşı artık bu işlemleri bakan değil, başkan yapacağından yargı yolu kapanmaktadır.

Kurul müfettişlerinin hâl kâğıtlarına karşı, artık bu işlemlere karşı yargı yolu kapanacaktır.

Tasarının gerekçesinde bu konudaki Bakanlık internet sayfasında yayımlanan bilgi notunda, Başkan ile ilgili işlemler için maddeye açık bir hüküm konulmasına gerek olmadığı, hukukun genel ilkelerinin yargı yolunun açık olmasını gerektirdiği ifade edilmiştir. Adalet Bakanlığının bu açıklamada kastettiği Bakan işlemlerinin yargı yoluna açık olması konusu ise de, buradaki işlemler, "Bakan" sıfatıyla değil, tartışmasız biçimde "Başkan" sıfatıyla yapmaktadır.

Anayasa değişikliğinin aceleye getirilmesi ve şimdi tasarıda yapılan tanımlar için de yaratılan karışıklık bu sonucu doğurmuştur. Adalet Bakanlığı bilgi notu ile ve yine Tasarının gerekçesi ile, Anayasa hükmünün bertaraf edilebileceğini söyleyebilmektedir!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33. Maddesinin;

2. Fıkrasında bulunan "Başkan" kelimesinin metinden çıkarılmasını,

5. fıkrasında yer alan "veya dairelerin" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesi için vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz, 33’üncü maddenin ikinci fıkrasında bulunan “Başkan” kelimesinin metinden çıkarılmasını talep etmektedir çünkü Kurul Başkanı siyasidir, yürütmenin üyesidir. Adalet Bakanı, ifade edildiği gibi sembolik temsil görevini aşarak yargıya yön veren, idarede iş ve işlemlere müdahale eden ve yönlendirme veya icra noktasında bir görev ifa etmesi iyi amaca hizmet etmeyecektir. Adalet ve Kurul bünyesi içindeki dairelerin üzerinde baskı ve hükümranlık duygusu ve algısını yansıtacaktır. Bu tespitlerimiz doğrultusunda, bu fıkradaki “Başkan” ifadesinin çıkarılması AB örnekleriyle de uyuşacaktır.

Yine, 33’üncü maddenin beşinci fıkrasında yer alan “veya dairelerin” ibaresinin metinden çıkarılmasını teklif ettik çünkü dairelerin üzerinde bir Genel Kurul mevcuttur. Burada Genel Kurul ve daireler aynı statüde ve aynı konumda mütalaa edilmiştir çünkü dairelerin kararlarına karşılık direkt olarak yargı mercilerine konuların intikal ettirilmesi Kurul hiyerarşisi açısından da doğru olmayacaktır. Konunun, bir üst idari merci niteliğindeki Genel Kurula getirildikten sonra yargıya taşınması en doğru yaklaşım olacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu tespitlerimizi, Kanun ve HSYK’nın ve hukuk temayüllerinin doğru tespitleri olarak Genel Kurulumuza arz ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan önceki ve bu tespitlerimizle… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın iyi bir çalışma safhasından geçmediği, hukuk süzgecine dökülmediği, hukukun tecellisi değil, kaderin tecellisini değiştirme noktasında ince ayarların manipülesiyle adalet terazisi kefelerine mıknatıs parçaları yerleştirilmiştir.

Mülkün temeli adaletse, yargının temeli hukuk ve vicdan olmalıdır. Renginiz ne olursa olsun, safınız ne olursa olsun, duygularınız ne olursa olsun, bir elinizde kanun, diğer elinizde adaletin terazisi olduğunda, vicdanınızın en derin ve en ücra köşesinde Hakk’ın adalet sıfatını hatırlayamadığınız an bu adalet terazisi asla doğru tartmayacaktır.

Bağımsız yargının hukuk devletinin kalbi olduğunu da asla unutmamalıyız. İnsani adaletin şirazesi şaştığı an bilin ki ilahî adaletin tecellisi meclisi kübrada bizim yakamızı bırakmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AB süreci içinde Anayasa’nın değiştirilmesi ve bugün görüştüğümüz uyum yasalarıyla AB standartlarında yasa yapıldığını, hatta birçok Avrupa ülkesinden daha iyi bir HSYK yasası ortaya konulduğunu ifade etmekte ve bu yasaların üstlerinde hukuku değil, hukukun üstünlüğünü ve bunu da hukuk mecrası içinde sağladığınızı ifade ettiniz.

Bugün Türkiye’de en tepedekilere bakarsak, bir de çıkan yasaya, yargı yasalarına ve diğer yasalara baktığımızda, kime ve kimlere hizmet etmeye başladığını görmemek için bu ülkede yaşamamak lazım çünkü bu Anayasa ve tasarı ile yürütme ve yargı iç içe girmiş, üstlerdeki makamlara doğru terazinin kefeleri de ağdırmaya başlamıştır.

12 Eylül referandum çalışmaları içinde AKP’nin hazırlamış olduğu broşüre baktığımızda, AB ülkelerinin HSYK yapısıyla 2010 model Türk HSYK yapısı arasındaki farkı biz de görmekteyiz. Siyasi erkin ve yürütmenin yargının tepesine nasıl çöreklendiğini de bu örnekten görmek mümkündür.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 12 Eylülde, Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırlamış olduğu şöyle bir broşür var. Böyle bir broşürde, yine sizlerin ifadeleriyle Avrupa ülkelerinden birçok örnekler verilmiştir. Bu örneklere baktığımızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu broşüre baktığımızda, broşürde İsveç, Hollanda, Portekiz, Polonya, İspanya, İtalya ve Fransa yer almaktadır. Fransa, 2011 yılında yeni anayasasına geçmekte ve bu anayasasında siyasi erk kurul başkanı olarak bulunmamaktadır ve diğer İspanya, Polonya, Portekiz, Hollanda ve İsveç örneklerine baktığımızda da bu ülkelerde kurul başkanının siyasi erk içinden ve yürütmenin içinden gelmediğini görmekteyiz. Bunları bize gösteren iktidar partisinin daha ileri bir HSYK yapısını yapmasının veya bunları baz alarak daha ileri bir adım atmasının daha doğru olması gerekmez miydi? Hem bunları bize gösterip hem bunları millete sunduktan sonra, Adalet Bakanının bu Kurulun tepesinde, Kurul Başkanı olarak bulunması ileri bir adım değil, Avrupa Birliğinin ve Avrupa standartlarının gerisinde kalmıştır diyor, bu belgeyle de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 34’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 34. maddesinin (3) fıkrasının “Kurulun Seçimle gelen üyelerinin, kadro ve eski görevleriyle ilişkileri kesilemez” olarak değiştirilmesini, “7- HSYK’nun seçimle göreve gelen başkan ve üyeleri, göreve başladıklarından 1 ay içinde HSYK Başkanlığı’na mal bildiriminde bulunurlar. Her yıl mal bildirimi yenilenir” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Metin Arifağaoğlu                       Kamer Genç

                         Malatya                                     Artvin                                     Tunceli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 34. Maddesinin;

3. ve 4. Fıkralarının metinden çıkarılmasını ve fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                      Akif Akkuş                         Cemaleddin Uslu                        D. Ali Torlak

                          Mersin                                     Edirne                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34’üncü maddeyle ilgili verdiğimiz önergede görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Tekrar yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Önergeler ne olursa olsun, içinde anlatılanlar ne anlama gelirse gelsin, kürsüde ne konuşulursa konuşulsun bunun bir derde derman olmadığını otuz üç madde boyunca yapılan işlemlerde gördük. Sayın Başkanın, Sayın Adalet Komisyonu Başkanına bence bundan sonra sormasına hacet yok “Milliyetçi Hareket Partisinin önergesine katılıyor musunuz?” diye. Sayın Bakan yeni teşrif ettiler ama daha önce orada bulunan Sayın Adalet Bakanına da sormasına gerek yok, zaman kaybına gerek yok. Gecenin bu saatine kadar vakit kaybetmemek için zaten otomatik olarak reddedeceklerini anlatmamız lazım. O zaman burada niye konuşuyoruz? Burada, Sayın Adalet Bakanı gitmeden önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu…

Sayın Başkan, lütfen arkadaşımızı uyarır mısınız, insicamımı bozuyor.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, Sayın Hatibin insicamını bozdunuz.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Özür dilerim.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili görüştüğümüz bu kanun, Anayasa değişikliği olarak Meclis gündeminden geçtikten sonra, bugün uyum kanunu olarak gündeme gelmektedir. Anayasa değişikliği yapılırken, bu kanun ile birlikte Anayasa’nın diğer maddeleri de değiştirilirken “12 Eylülden hesap soracağız.” diyerek getirilmişti ve halka da böyle takdim edilmişti. Adalet ve Kalkınma Partisinin bir grup başkan vekili burada, 12 Eylül acılarını hatırlatacak şekilde değişik idam cezaları almış olan insanların ve Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan insanların isimlerini de anarak, bu arada benim hemşehrim rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun da ismini anarak, onları selamlayarak “Evet” oyu istemişti sizlerden ve sizler de “Evet” oyu vermiştiniz. Biz aldatılmadık, kandırılmadık ama Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri aldatıldı, kandırıldı, Anayasa değişikliğine oy verdi. Daha sonra, bu aldatma ve kandırma halka da yapıldı. Bizzat Başbakan, darbecilere karşı yapılmış olan bu Anayasa değişikliğine “Evet” oyu verilmesi için halka beyanlarda bulundu. Daha ilerisine giden bazı AKP bakanları “Hayır” oyu vermenin akli dengeden yoksun olduğunu iddia edecek kadar ileriye gitti. “Hayır” oyu verenlerin vatansever olmadığını ifade etti, “Hayır” oyu verenlerin darbeci olduğunu ifade etti ve bu şekilde halk da aldatılarak, kandırılarak, Anayasa değişikliği geliştirildi.

Şimdi, biraz önce Sayın Adalet Bakanı ifade ederken “12 Eylülcüleri yargılayamayacağız.” dedi, sözün özü bu. O zaman, niçin siz bir kabine üyesi olarak bu hukuki görüşünüzü Sayın Başbakana ifade ederek “Halkı aldatma, kandırma.” demediniz? Çünkü, siz bir kabine üyesisiniz, Anayasa’mıza göre, o kabinenin siyasi olarak bütün üyelerinin sorumluluklarından müteselsilen mesulsünüz. Bu sorumluluğunuzu niçin yerine getirmediniz? Gazeteye vermiş olduğunuz bir mülakat sizi bu sorumluluktan kurtaracak mı?

Değerli arkadaşlarım, vakit kısa ama bir hikâyemi anlatacaktım, kısaca bir cümleyle ifade edeyim.

İngiltere’de bir İngiliz profesörüyle Türkiye'nin bir meselesini tartışırken İngiliz Profesör Mister Ficher bana dedi ki: “O dediğin sözleri söyleyen bir milletvekili, asla yalan söylemez.” Ben de o zaman hâkimdim. “Ben de bir hâkimim, ben asla yalan söylemem.” dedim. Bana verdiği cevap şu oldu: “Bir İngiliz milletvekili, eğer halka yalan söylediği, halkı aldattığı, halkı kandırdığı ortaya çıkarsa, bir daha bırakın siyasi hayatı, milletvekili olmayı, sokağa çıkamaz.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, hepimiz İslam dinine inanan insanlarız, vecibelerimizi yerine getiriyoruz. Kur’an-ı mübînde diyor ki: “Namaza dosdoğru durun.” Ben de burada diyorum ki size…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEREM ALTUN (Van) – “İftiradan kaçının.” diyor.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Milletin huzuruna çıkarak siz de Kur’an-ı mübînin, o ayeti kerimenin yüzü suyu hürmetine millete karşı dosdoğru olun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Altı kere karşısına çıktık milletin biz.

FARUK BAL (Devamla) – Dosdoğru olun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz milletin karşısına altı kere çıktık ve milletten de gereken cevabı aldık.

FARUK BAL (Devamla) – Milleti aldattınız, kandırdınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet size de cevabını verdi.

FARUK BAL (Devamla) – Dolayısıyla… Dolayısıyla…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet cevabını verdi, en son 12 Eylülde verdi.

FARUK BAL (Devamla) – Benim konuşmama izin verecek misiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet cevabını verdi.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş, beni…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Şimdi, dosdoğru olmadınız. Biraz önce Sayın Bakanın ikrarıyla aldattınız ve kandırdınız, şimdi sizden millet dosdoğru icraat bekliyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz kimseyi aldatıp kandırmadık, siz kendinizi aldatılmış ve kandırılmış hissediyorsunuz.

FARUK BAL (Devamla) –  İcraat, 12 Eylülcüleri yargılamaktır. “12 Eylülcüleri yargılayacağız.” dediniz, yargılamak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 2001 değişikliğinde niye yapmadınız?

FARUK BAL (Devamla) –  12 Eylülcüleri yargılamak taahhüdü altına girdiniz, bunu Anayasa hükmü hâline getirdiniz, bu vecibeyi yerine getirmek boynunuzun borcudur. Eğer yerine getirmezseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 34. maddesinin (3) fıkrasının “Kurulun Seçimle gelen üyelerinin, kadro ve eski görevleriyle ilişkileri kesilemez” olarak değiştirilmesini, “7- HSYK’nun seçimle göreve gelen başkan ve üyeleri, göreve başladıklarından 1 ay içinde HSYK Başkanlığı’na mal bildiriminde bulunurlar. Her yıl mal bildirimi yenilenir” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Sayın Başkan; HSYK üyelerinin mal bildiriminde bulunmasını niye istemiyorsunuz? Yani katılsaydınız da mal bildiriminde bulunsalardı.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül darbesine karşı çıkmak böyle sözle olmuyor, darbe hukukuna karşı çıkmak lazım. Yani bu ülkede anlayışa, oturtturan anlayışa karşı çıkmak lazım. Dolayısıyla, darbe hukukunu koruyarak, onu besleyerek 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmanız mümkün değildir. Yine, faili meçhullerle yüzleşmeden bunlarla hesaplaşamazsınız.

Şimdi, 2001’de yapılan Anayasa değişikliğine baktığımız zaman, Adalet Bakanı Millî Güvenlik Kuruluna alınıyor 2001 Anayasa değişikliğiyle. 12 Eylül 1980 darbe rejiminin ortadan kaldırıldığı söylenilirken, Anayasa değişikliğiyle, HSYK Başkanlığı görevini sürdüren Adalet Bakanının aynı zamanda Millî Güvenlik Kurulu içerisinde kalması korunuyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Seçimle gelmeyen tek doğal üye Adalet Bakanı Müsteşarı, 2010 yılında çıkarılan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yasası uyarınca, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında istihbari Kurul üyesi yapılıyor. Şimdi Adalet Bakanı Müsteşarı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında edindiği istihbari bilgilerle HSYK’da ne yapacaktır? Bunu 12 Eylülün darbecileri bile yapmamıştır ama AKP zihniyeti bunu yapmıştır.

1981 yılında çıkarılan HSYK Kanunu ile Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü doğal üyesi yapılmış, 82 yılında darbeciler “Bu kadarı da fazla canım, bu kadarı da olmaz.” demişler, Personel Genel Müdürünü HSYK’nın doğal üyeliğinden çıkarmışlar ama AKP, darbecilerin hazmedemediğini, sindiremediği bir olayı içine sindirmiş, Personel Genel Müdürünü de, Adalet Bakanlığı bürokratlarını da, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, sözüm ona “seçim” denilen bir komediyle Kurula atamıştır.

Anayasa’nın 154/2’nci maddesi Yargıtay üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçileceğini, 155/3’üncü maddesi Danıştay üyelerinin birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçileceğini öngördüğü hâlde, Anayasa’nın 159’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında -siz değiştirdiniz, bu AKP anayasası  sizin tabirinizle- “…yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından... üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından… seçilir.” diyorsunuz yani burada “meslekten sayılanlar” ifadesi yoktur. Yani -az önce söyledim- Danıştay ve Yargıtay üyesi seçimleri için meslekten sayılanlar ayrıca belirtildiği hâlde Anayasa’nın 159’uncu maddesinde sizin de yaptığınız değişiklikten sonra “meslekten sayılanlar” hükmüne vurgu yapılmamıştır, ayrıca bu ibare belirtilmemiştir. Buna rağmen hukuk dolanılarak yapıldığı sözde seçim olan, özde atama olan komedide hem en son Personel Genel Müdürü hem de ondan önceki Genel Müdürü HSYK üyeliğine atanmış, AKP’nin Bakanının bürokratları bu Kurula sokulmuştur. HSYK’nın yeni modeli 12 Eylül askerî darbe döneminin HSYK yapısından daha geri, daha antidemokratik bir yapıya kavuşmuştur.

Siz yaptığınız değişiklikle HSYK’nın antidemokratik yapısını değiştirmemişsinizdir, demokratik yönü varsa o yönü kaldırmışsınızdır. Sayın Bozdağ bu kürsüden söyledi: “Anayasa değişikliğinden önce HSYK belki Danıştayın, Yargıtayın yüksek kurulu şeklindeydi.” Bunu kabul ediyorum ama bu Anayasa değişikliğinden sonra bu HSYK, Adalet Bakanı aracılığıyla siyasi iktidarın yönettiği, yönlendirdiği ve Adalet Bakanlığına bağlı bir şube hâline gelmiştir ve yine Anayasa’da ihraç kararlarına karşı sadece yargı yolunun açılıp diğer konularda yargı yolunun kapalı olması gerçek amacın hukuk devletine işlerlik kazandırmak olmadığı çok açıktır değerli milletvekilleri.

Şimdi ben soruyorum değerli milletvekilleri, Avrupa’nın hangi ülkesinde cumhurbaşkanı yargıçlar kuruluna kendisi gibi düşünenleri ya da hemşehrilerini atamaktadır? Yani yargıçlar kuruluna Kayseri’den geçerken şunu tanıdım, Yozgat’tan geçerken bunu tanıdım şeklindeki bir anlayışla adam atanır mı? Hangi Batı ülkesinin parlamentosunda  yargıçlar kurulu parlamentonun basit çoğunluğuyla ve sadece çoğunluk partisinin oylarıyla ve çoğunluk parti başkanının istediği kişiyi seçmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yine, hangi Avrupa ülkesinde Adalet Bakanı, Adalet Bakanı müsteşarı, müsteşar yardımcısı ve Adalet Bakanlığı emrindeki bürokratlar yargıçlar kurumuna doldurulmaktadır ve bu yapı da demokratik bir yapı olarak topluma sunulmaktadır?

Hangi Batı ülkesinin Başbakanı, demokratik hukuk devletinin temel ilkesi olan yasama, yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak topluma sunmaktadır?

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

35’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 35. maddesinin (1) fıkrasının a bendindeki "resmi veya özel" ibaresinin çıkartılmasını, arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Kamer Genç                       Metin Arifağaoğlu               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                          Tunceli                                     Artvin                                    Malatya

                                                                     Ahmet Ersin

                                                                           İzmir

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 35. Maddesinin 1. fıkrasının b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"b) Bilimsel araştırma ve yayınlarda bulunabilirler; görevlerini aksatmamak ve Başkanlığa bilgi vermek kaydıyla, yargı ile ilgili ulusal ve uluslararası kurul, kongre, konferans, seminer ve benzeri bilimsel toplantılara katılabilir ve tebliğ sunabilirler."

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                     D. Ali Torlak                        Cemaleddin Uslu                         Akif Akkuş

                         İstanbul                                     Edirne                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35’inci maddeye ilişkin sunduğumuz önergede kişiye ilişkin bir düzenlemeyi, önceden var sayılan ya da önceden kimin oraya seçileceği belli olan kişiye ilişkin bir düzenlemeyi düzeltmek üzere önerge vermiş bulunmaktayız.

Tabii, kanunlar iki tane temel özelliğe sahiptir. Birisi eşitlik, diğeri de genelliktir. Bu önerge ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri arasında eşitlik ve genellik kuralları ihlal edilmekte ve kişiye ilişkin özel bir düzenleme yapılmaktadır. Bu özel düzenlemenin niçin yapıldığını, saikini, sebebini bilememekteyiz. Lakin bunun hem eşitlik ilkesine hem de genellik ilkesine aykırı olduğunu ifade ettik.

Daha önce, Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı bizim eleştirilerimize cevap verme ihtiyacını hissetti. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını düzenleyen bu kanunu anlatırken yöneltilen eleştirileri değil, bunun nasıl Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir kanun olduğunu ve AKP Hükûmeti zamanında da Avrupa Birliğine giriş süreci içerisinde nasıl bir başarı elde edildiğini ifade etti.

Değerli arkadaşlarım, bu kürsü milletin kürsüsüdür, bu kürsüde doğru söylenmelidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin sekiz yıllık iktidarı süresince Türkiye'nin Avrupa Birliği perspektifi bitmiştir, böyle bir perspektifi yoktur. Niçin? Çünkü AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında iki tane ülke Türkiye’ye yönelik olarak anayasasında değişiklik yapmak suretiyle Türkiye'nin Avrupa Birliğine girişini referanduma tabi kılmıştır. Bunlardan biri Fransa, diğeri de Avusturya’dır.

Şimdi, siz Türkiye’de halkı aldatıp kandırabilirsiniz, “12 Eylülle hesaplaşma” adı altında Anayasa’mızı değiştirebilirsiniz ama Fransız Anayasası’nı, Avusturya Anayasası’nı nasıl değiştireceksiniz? Fransızları, Avusturyalıları nasıl aldatıp nasıl kandıracaksınız ki Avrupa Birliği’ne giriş süreci içerisinde Türkiye’ye bir perspektif sağlayabileceksiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Bal, Türk halkını aşağıladığınızın farkında mısınız?

FARUK BAL (Devamla) - Benim konuşmama lütfen müdahale etmeyin Sayın Elitaş. Meclisin adabına uygun davranın. Siz bir başkan vekilisiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclisin adabına uygun davranıyorum, siz milletvekili adabına uygun davranmıyorsunuz.

FARUK BAL (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen… Sayın milletvekilleri lütfen…

Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Peki, Sayın Bekir Bozdağ gibi sorayım ben size. Fransa, anayasasını Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişini engellemek için değiştirdi mi değiştirmedi mi? Değiştirdi. Avusturya değiştirdi mi? Evet değiştirdi. Fransız Anayasasını delip nasıl Avrupa Birliğine üye olacağız? Dolayısıyla Avrupa Birliği söylemi ikinci bir aldatma ve ikinci bir kandırma aracıdır. Bu açıdan Sayın Bakanın bu kürsüden, milletin bu kürsüsünden doğru söylemesini arzu ederdim. İnşallah geldiğinde benim bu sözlerimin aksine bir düşüncesi varsa bunları sizinle paylaşır ve biz de oradan buna karşı cevaplarımızı sunarız. Siz değil Sayın Elitaş. Size düşen görev makul bir şekilde dinlemek, varsa söyleyeceğiniz bir şey buraya gelmektir.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önce bir önergeyi oylara sunayım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Hatip biraz önce Meclisin adabına uymadığım şeklinde bir ithamda bulundu. İzin verirseniz bir dakikada…

BAŞKAN – Siz de uyduğunuzu mu söyleyeceksiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşmacı hem daha önceki maddedeki verdiği önergenin hem de şimdiki önergede konuşurken iki keredir üst üste “Türk halkını kandırabilirsiniz, Türk halkını aldatabilirsiniz ama…” diye tahmin ediyorum amacını aşan ifadeler kullandı ve Fransız halkıyla, Fransız Parlamentosuyla Türk halkını kıyaslamaya çalıştı.

FARUK BAL (Konya) – Öyle bir kıyaslama yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, en son 12 Eylül tarihindeki yaptığımız referandumda bu milletin yüzde 58’i bu Anayasa’nın değişikliğine “evet” demiş. Sizin anlayamamanız, sizin bunu anlama noktasındaki eksikliğiniz, Türk halkını sizin konumunuza getirdiğini iddia edemezsiniz. Yüzde 58 bu Anayasa’ya “evet” dediyse, bu milletin basiretine, bu milletin kararına saygı duymak mecburiyetindesiniz. Yüzde 58’i “Yanlış yaptı.” diye itham etmek, bu millete yapılan en büyük saygısızlıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kalkıp da burada, yapılan Anayasa değişikliğini, milletvekili arkadaşlarımızın yaptığı konuşmaları, referandum propagandası süresi içerisindeki yaptığımız değerlendirmeleri “milleti aldatmak” diye ifade etmek sadece kendini aldatmaktır. Eğer siz, bu milletin yüzde 58’i gibi davranamıyorsanız, “Biz yüzde 42’lik kısmı anlayacağız.” diye ifade ettiğimizi, siz yüzde 58’i anlamak için gayret göstermiyorsanız, bu, milletin eksikliği değil, sizin eksikliğinizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vatandaşla bütünlük sağlayamayanlar, milletin ruhunu içine sindiremeyenler, onlarla bir olup onların dertlerini paylaşamayanlar, sadece burada AK PARTİ Grubunu itham etmek yanında, öte yandan milleti de maalesef anlamamak gibi, açıkça anlayamadığını da ifade ederek millete saygısızlık etmektedir. Ben bu millete, milletin verdiği iradeye parlamenter demokrasi içerisinde saygıyı sonuna  kadar duyuyorum, herkesin de saygı duymasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş, Meclis adabına uyacağını beyan etmek için söz aldı. Lütfen kürsüye gelerek, Meclis adabına bundan sonra uyacağına ilişkin milletvekillerine karşı bu taahhüdünü yerine getirsin.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bal…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, söz aldığı konuyla ilgili görüşünü açıklamadı, aksine, benim, Türk milletiyle Fransız milletini veya Avusturya milletini mukayese ettiğim şeklinde gerçeğe aykırı ifadede bulundu.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bak, Avusturya’yı unutmuştum, onu biliyorsunuz, çok iyi hatırlıyorsunuz, doğru.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi hakaret ediyor millete. Millete hakaret etmekten vazgeçin artık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millete saygılıyız biz.

BAŞKAN – Buyurun.

6.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben on sekiz yaşında Türk milliyetçisi olmuş olan bir insanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geç kalmışsın on sekizine kadar.

FARUK BAL (Devamla) – Dinle, dinle… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum… Rica ediyorum…

FARUK BAL (Devamla) – Altmış yıllık ömrümün kırk iki yılı Türk milletinin hasletlerinin yüceliği üzerine geçmiş durumdadır.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Milliyetçilik sizin tekelinizde değil.

FARUK BAL (Devamla) – Dolayısıyla, benim Türk milletini bir başka millet ile mukayese ederek, onun değerleri karşısında Türk milletinin düşük bir değere sahip olduğunu ifade etmem anlamına gelecek sözlerinizin tamamını kınıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklarda var, düzeltin o zaman.

FARUK BAL (Devamla) – Böyle anlama gelecek herhangi bir söz söylemedim. Benim sözüm açık ve nettir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın, düzeltin.

FARUK BAL (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi, aldatma ve kandırma politikasını izlemiştir. Bu politikanın aracı Avrupa Birliği söylemi olmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beni dinleyecek misiniz?

Avrupa Birliği söylemi ile aldatma ve kandırma politikası izlemiştir Adalet ve Kalkınma Partisi, bir.

12 Eylül acılarını aldatma ve kandırma aracı olarak kullanmıştır, bu da iki.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Elitaş Meclis adabına uyacağını ifade etmedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda siz adaba uymuyorsunuz, farkında mısınız?

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 35. maddesinin (1) fıkrasının a bendindeki "resmi veya özel" ibaresinin çıkartılmasını, arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ahmet Ersin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hepimiz yorgunuz, on dört buçuk saatten beri bu kutsal çatı altında görev yapmaya çalışıyoruz. Benimki belki sizden daha fazla olmuştur çünkü ben saat ondan beri Meclisteyim. Dolayısıyla on altı buçuk saatten beri Mecliste olmanın verdiği yorgunluk var. Tabii sizler de on dört buçuk saatten beri bu yorgunluğu taşıyorsunuz. Dolayısıyla bu süre içinde  zaman zaman adap tartışması çıkıyor, zaman zaman maksadını aşan sözlerle karşılıklı tartışmalar çıkıyor ama her şeye rağmen şunu açıklıkla söylemeliyim ki Adalet ve Kalkınma Partisinin bu Meclise bugün uyguladığı ve uzun süreden beri de alışkanlık hâline getirdiği bir baskı var. Yasaları çıkarmak için hangi sürede çıkarılacağını kendileri tayin ediyorlar ve bu sürenin ne kadar uzayacağını yine kendileri tespit ediyorlar. Örneğin bu yasa tasarısı.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Başbakan emrediyor, ne yapsın garipler!

AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı yani yargıçların atanmalarından, nakillerinden, disiplin soruşturmalarından başlayıp bütün yargının bundan sonraki sürecini etkileyecek olan, olumlu ya da olumsuz etkileyecek olan bir kanun tasarısını görüşmek için tam on dört buçuk saatten beri çalışıyoruz, yorgunuz ve bu kanun tasarısının düzeltilmesiyle ilgili, bizleri de tatmin etmesiyle ilgili yaptığımız girişimler, verdiğimiz önergeler maalesef sizler tarafından hiç dikkate alınmıyor, hatta dinlenmiyor bile.

Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de iki tür yargı var. Bir tanesi mahkeme salonunda gözlerini kapatan tarafsız, bağımsız vicdan yargısı, bir diğeri toplumu, 73 milyonu sindirmeye çalışan, simonlaştırmaya çalışan çevrelere kararlarıyla, uygulamalarıyla destek veren ve esasen kendileri de simonlaşmış olan ideolojik yargı var ve şimdi kuşkumuz odur ki bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısıyla birlikte bu kez Türkiye’de bir üçüncü şık olarak “AKP yargısı mı olacak?” diye kuşkularımız var. İşte bunu gidermek için, bu kuşkularımızı gidermek için, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nı düzeltmek için, yanlışlarını gidermek için çaba gösteriyoruz muhalefet olarak. Verdiğimiz önergeler bunlara yöneliktir, söylediklerimiz bunlara yöneliktir ama maalesef, AKP Grubu asla bizim bu önerilerimizi, önergelerimizi dikkate almıyor, içeriğini bile dinlemiyor, sözlerimizi dinlemiyor, anlamak istemiyor.

Bakın, hepiniz uykulu gözlerle bakıyorsunuz bana ve size bakarken benim de uykum geliyor (AK PARTİ sıralarından gürültüler) çünkü karşımda esneyen, uykulu gözlerle, yorgun simalarla bu tartışmayı, bu görüşmeleri takip eden arkadaşlarımıza, hem size hem bize bir terör uygulanıyor, terör. Yani öyle ki şu an burada olmayan birisi sanki düğmeye basıyor ve siz el kaldırıp indiriyorsunuz, başka bir şey yok. Yani değerli dostlarım, terör uygulanıyor derken aslında sizleri de savunmak istiyorum, sizleri de korumaya çalışıyorum.

Yani şunu söylemek istiyorum: Eğer elinizde biber gazı tüpleri olsaydı, cumartesi günü çocukları coplayan polislerden farkınız kalmazdı. Aynı anlayışla, aynı terörle, aynı baskıyı burada uyguluyorsunuz. Bu olacak şey değil! Bu olacak şey değil! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ahmet Bey, biraz da önergenden bahset!

AHMET ERSİN (Devamla) – Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı. Değerli arkadaşlarım, endişemiz şudur: Bundan sonra Türkiye'de insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletinin bağımsız, tarafsız yargısı mı olacak, yoksa majestelerinin yargısı mı olacak? Endişemiz var. Bu endişelerin giderilmesi için çaba gösteriyoruz, sizleri uyarmaya çalışıyoruz ama dediğim gibi hepiniz yorgunsunuz, hepiniz bir an önce evimize gitsek de yatsak diye bekliyorsunuz, uyusak diye bekliyorsunuz, hepiniz yoruldunuz ama ne yazık ki sizin yöneticileriniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) – …AKP’nin yöneticileri hem size hem bize büyük bir baskı uyguluyorlar, terör uyguluyorlar. Bunu belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, lütfen, iktidar olmanın getirdiği duygulardan uzaklaşın. Bizler de bu ülkenin insanlarıyız. Bizler de bu kutsal çatı altında görev yapmaya çalışıyoruz, ülkemize yararlı olmaya çalışıyoruz. Söylediklerimizin, önergelerimizin, yaptıklarımızın hepsinin de iyi niyetli olduğunu kabul etmeniz gerekir ama maalesef sizlerde bu anlayışı göremiyoruz.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın, sanıyorum, toplumda da bizlerde de oluşan olumsuzluğu gidermesi mümkün değil, giderecek yapıda değil ama ne yazık ki sizlerin oylarıyla, otomatiğe bağlanmış oylarınızla bunlar kabul edilecek ve yürürlüğe girecek.

Peki değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler  diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 02.46

 

ONBİRİNCİ  OTURUM

Açılma Saati: 03.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Onbirinci  Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Madde 36’da iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 36. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler dışında” ibaresinin eklenmesini ve 1. fıkrasının sonuna “Kurulun Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturması hakkında Yargıtay ve Danıştay yasalarındaki hükümler uygulanır.” ibaresinin eklenmesini, (2), (3), fıkrasındaki “başkan” ibaresinin “başkanvekili” olarak değiştirilmesini ve “11- Bu madde öngörülen konulardaki tüm oylamalarda, gizli oy açık tasnif usulüne uyularak yapılır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Kamer Genç                       Metin Arifağaoğlu               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                          Tunceli                                     Artvin                                    Malatya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 36. Maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                     D. Ali Torlak                        Cemaleddin Uslu                         Akif Akkuş

                         İstanbul                                     Edirne                                     Mersin

                                                                   A. Duran Bulut

                                                                        Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Tasarı’nın 36’ncı maddesinde verilen önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukuk, ülkelere göre, milletlere göre, kıtalara göre olmaz. Hukuk, insanlığın ortak değeridir. Ancak, Türkiye’de, Türk milleti bu hukuktan uzun yıllardır hep çekmekte. Hukuk, oysaki, yapan da uygulayan da ve bundan hizmet alanlar da hukuka ihtiyacı olan insanlar.

Şimdi, değişik zamanlarda insanlar mutlaka problemlerini çözmek için hukuka başvurmakta ancak mahkemelerin problemleri, çözümsüzlükleri, insanların adalete, hukuka olan güvenini de sarsmaktadır. Hani şairin biri der:

“Adalet mülkün temeliydi hani?..

Bizim hak temelde mi saklı yani?

Çıkartıp da versen kim olur mâni?

Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim bey?!” diye dedirten, geç gelen adaletin adalet olmadığı gerçeğini ifade eden bu gecikmeler insanlarda hep adalete olan güveni sarsmıştır. İktidarlara, hükûmetlere göre adaletin uygulanmaması, adaletin ortak, her gelen hükûmetin uygulamak zorunda kalacağı ortak bir normun oluşturulması gerekmektedir. Tabii ki AKP Hükûmeti, uzun zamandır, sekiz yıllık iktidarı döneminde bütün kurumlarda olduğu gibi kendine has bir yönetim tarzıyla, kendine has bir eğitim tarzıyla kendine tarz bir hukuk oluşturmaya çalışmaktadır. Bu, bürokraside, bürokrasideki kişilerin görev almasında da maalesef bu politize tavırlar sürmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’in bir ilçesinde bir devlet hastanesinin başhekimini aradım, “Sevgili doktorum, şöyle muhtaç bir insan var, bilgisayar biliyor, üniversite mezunu -bu hastanelerin temizlik işlerini, hizmetlerini genelde şirketler yapmakta- buna bir yardımcı olabilir misiniz, ihtiyacınız varsa?” dediğimde bana: “O konuya ben bakmıyorum, onu ilçe başkanıma gönderiyorum, onun gönderdiği kimseleri alıyorum.” dedi. “Ne ilçe başkanı? Senin ilçe başkanın olur mu, sen başhekimsin orada?” dedim, “Vekilim, bu işler böyle oluyor, siz öyle demiyor musunuz?” dedi, “Ben MHP Milletvekiliyim, iktidar milletvekili değilim” dedim. Ama en azından bilseniz bile, ben yirmi beş yıllık devlette çalışmış bir insan olarak değişik partilerin hep yönetimlerinde çalıştım, ancak bazılarında mutlaka telkinler olmuştur, ancak bütün kadroların ilçe başkanından, il başkanından geçeceği şeklinde bir bürokraside yer alma, görevlendirilme tarzına, emin olun, Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar rastlanmamıştı. Çok politize bir tavır içerisindesiniz. Devlet kademelerinde görev alan insanlar da artık buna alıştılar. Oraya göreve gelmelerinin yolunun mutlaka parti kanalından geçmesi, liyakatin değil sadakatin önemli olduğu noktasında böyle bir üslup, böyle bir ölçü, böyle bir tarz maalesef gelişti. Bu ne oldu? Bu, verimliliği azaltmaya, kendi inisiyatifi, hukuk veyahut da kendi kurumunun ölçülerinin dışına taşarak kendilerine verilen uygunsuz emirleri, direktifleri de yerine getirmek gibi bir hukuksuzluğu uygulamak zorunda kaldılar. Tabii, siz, AKP Hükûmeti olarak buna da vefalı çıktınız. Görevi kötüye kullanan insanları kurtarmak adına, görevi kötüye kullanan hâkimlere tazminat davası açılması noktasında engellemek adına, bu göreve getirdiğiniz politize kadroların korunması adına bir çalışma içerisindesiniz. Ancak, mahkeme kadıya mülk değil. Bir gün bu dokunulmazlıklardan hepimiz sıyrılacağız, bu yaptıklarımızdan halkımıza karşı sorumlu ve hesap vermek zorunda kalacağız. Bunu uygulayacak olan da hukuktur, bugün çıkardığımız hukuk. Dolayısıyla, hukukla oynarken, hukukla uğraşırken bunlara mutlaka özen göstermemiz gerekmektedir.

Burada muhalefet partilerinin vermiş oldukları hiçbir önergeye değer vermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Muhalefet partileri, yasanın doğru çıkması için eksiklerini araştırmakta, incelemekte, milletvekillerine görev vermekte, onlar çalışmakta ve buraya getirmekteler. Bunların hepsi mi yanlış olabilir? Ama böyle bir dayatma içerisinde muhalefetten gelen her fikre karşı gelen, buradaki eleştirileri olgunlukla dinlemek gibi hoşgörüden de uzak bir tavır içerisinde Parlamentonun işleyişi, beni şahsen üzmektedir. Gecenin bu geç vaktinde milletvekillerini çalıştırmak gibi bir zorunlu uygulamanın yapılmış olması da yakışmamaktadır Meclisimize.

Dolayısıyla, yasanın yine milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlarken önergemize destek vermenizi istiyorum.

Saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 36. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler dışında” ibaresinin eklenmesini ve 1. fıkrasının sonuna “Kurulun Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturması hakkında Yargıtay ve Danıştay yasalarındaki hükümler uygulanır.” ibaresinin eklenmesini, (2), (3), fıkrasındaki “başkan” ibaresinin “başkanvekili” olarak değiştirilmesini ve “11- Bu madde öngörülen konulardaki tüm oylamalarda, gizli oy açık tasnif usulüne uyularak yapılır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 36’ncı maddesine yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önerge konusunu oluşturan tasarının 36’ncı maddesinin 1’inci fıkrası, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçimle gelen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturmasının Genel Kurulca gerçekleştirileceğini ifade etmektedir. Tasarının diğer fıkraları da bu prosedürün hangi hukuki düzenlemelere uygun gerçekleştirileceğini ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlar, aslında bu madde, tasarının 36’ncı maddesi, tasarının 7’nci maddesindeki Genel Kurulun oluşumu ve görevlerini düzenleyen maddeyle direkt olarak bağlantılıdır. O maddedeki çekincelerimiz, eleştiri ve önerilerimiz aslında tasarının bu maddesiyle de yakından ilgilidir. Ancak gerek tasarının 7’nci maddesinin gerekse tasarının 36’ncı maddesinin açıkça Anayasa’ya aykırılık oluşturması nedeniyle ben bu eleştiri ve önerilerimizi bir kez daha Genel Kurulda tekrarlamayı bir görev sayıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kurulun seçimle gelen üyelerinin bir bölümü birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçimle gelen üyelerdir, bir kısmı Danıştaydan ve Yargıtaydan seçimle gelen üyelerdir. Genel Kurulun disiplin soruşturması ve kovuşturmasının bu üyelerle ilgili gerçekleştirileceğine yönelik düzenlemesi maalesef, Anayasa’nın 154’üncü ve 155’inci maddelerine açıkça aykırıdır. Çünkü Danıştaydan ve Yargıtaydan seçimle gelen üyelerle ilgili olarak, Anayasa’nın ilgili maddelerinde özel düzenlemeler gerçekleştirilmiş, özel statüler öngörülmüştür. Yine Danıştaydan ve Yargıtaydan gelen üyelerle ilgili olarak, Anayasa’nın ilgili maddelerine paralel olarak çıkartılan Danıştay ve Yargıtay Kanunu’nda yüksek yargıçlar için özel güvenceler getirilmiştir. Yine, birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçilen üyeler için de 2802 sayılı Yasa’nın 98’inci maddesi özel güvenceler öngörmüştür. Ancak tasarının bu maddesiyle gerek Danıştaydan gerek Yargıtaydan seçimle gelen gerekse birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçilerek gelen üyelerin güvenceleri açıkça ortadan kaldırılmaktadır. Bu da Anayasa’nın ilgili hükümlerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, bu tasarı maddesinde “seçimle gelen üyeler” ifadesi kullanılmak suretiyle, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı bu düzenlemenin dışında tutulmuştur. Sayın Bakanın Anayasa’da tarif edilen özel konumu nedeniyle ayrıcalıklı olması, yani bu düzenlemenin dışında tutulması makuldür, doğaldır. Ancak, değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı Müsteşarının seçimle gelen üyelerden ayrılarak ayrıcalıklı bir statüye tabi kılınmasını anlamak mümkün değildir.

Ben şimdi burada Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu tasarıda Adalet Bakanlığı Müsteşarını seçimle gelen üyelerden niye ayrı tuttunuz? Adalet Bakanlığı Müsteşarı acaba Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanlığının altın hissesi midir? Yani Adalet Bakanının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunu kontrol etmek amacıyla elinde tuttuğu ayrıcalıklı bir kişi midir? Ancak burada şunu belirtmekte fayda var: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu maalesef bir ticari şirket değildir, Adalet Bakanı Müsteşarı da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Adalet Bakanlığının elinde tutması için öngördüğü bir altın hisse değildir çünkü burada yargı bağımsızlığı, yargıç bağımsızlığı ve bunların da üzerinde hukuk devletinin temel ve genel ilkeleri söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu düzenlemelerin yargıç güvencesini ortadan kaldırdığı, yargıçlarla ilgili özel görev ve yetkileri bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin teminatlarını elinden aldığı çok açıkça görülmektedir.

Biz bu nedenlerden ötürü önergemizin kabulünü diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 37 üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 37. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun” ibaresinden sonra gelmek üzere “Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri dışında” ibaresinin, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır” ibaresinin eklenmesini, (1) fıkrasındaki “göre” ibaresinden sonra “genel kurulun 3/2 çoğunluğunun kararı ile” ibaresinin eklenmesini, (2). fıkranın ikinci cümlesinin “Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlara karşı yargı yolu açıktır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                    Osman Kaptan                         Rahmi Güner                           Turgut Dibek

                         Antalya                                      Ordu                                    Kırklareli

                                                                       Ahmet Tan

                                                                         İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 37. Maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                     D. Ali Torlak                        Cemaleddin Uslu                         Akif Akkuş

                         İstanbul                                     Edirne                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı üzerinde müteaddit maddelerde görüşlerimizi ifade etmiştik ancak 37’nci maddeye kadar geldiğimiz sabahın bu saatlerinde benim bilhassa vurgulamak istediğim husus yine referandum dönemine ilişkin olacaktır.

Bilindiği üzere topluca gruplandırırsak yirmi bir madde üzerinde bir Anayasa değişikliği yapılmıştı. Bunların hepsini sayacak değilim ancak bunların içerisinde bilhassa bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak vurguladığımız husus, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu ve yine Anayasa Mahkemesinin oluşumu üzerinde oldu ama onun dışında diğer hükümlerin -kamu denetçiliği, pozitif ayrımcılık ve memurlara toplu sözleşme hakkı gibi- aslında birçoğu kanunlarla da düzenlenebilecek hükümler olmasına rağmen Anayasa’nın içerisine enjekte edilerek, âdeta yapılmak istenenin gizlendiği bir irade hasıl oldu.

Şimdi, burada, yüce Mecliste birçok tartışmalar oluyor ama saygıdeğer milletvekilleri, tabii ki Türkiye'nin, Türkiye üzerinde ve büyük Türk milleti üzerinde, mukaddesatımız ve millî değerlerimiz üzerinde oynanan oyunların ne kadar büyük, ne kadar tehlikeli ve bize hasım olan güçlerin de Türkiye’ye dönük politikalarında ne kadar dayatmacı ve uzun vadeli plan ve projeler içerisinde çalıştıklarını hep birlikte görüyoruz. Burada, zannediyorum, bir büyük ölçüde uzlaşma var aramızda, Mecliste uzlaşma var ama burada irade beyanına geldiği zaman ne yazık ki iktidar partisinden bunu göremiyoruz; tıpkı Sayın Başbakanın yaptığı gibi, Sayın Başbakan ne yapıyor? Sayın Başbakan referanduma giderken diyor ki: “Bu Anayasa değişikliği bizim Kürt açılımının temelini teşkil edecektir.” Kanal 24’te ve Mustafa…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey, tamamen yalan, tamamen! Hiç, hiç, bir kere “Kürt açılımı” diye bir laf yok!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – “Demokratik açılım” aynı şey… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayın Kılıç, onun belgesini size vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Kılıç… Sayın Kılıç… Sayın Kılıç…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – – Beni dinlemenizi tavsiye ederim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Valim, bakın, kamu görevinde bulunan bir insansınız, konuşurken saygı gösteriyoruz ama Sayın Başbakana söylemediği bir şeyi atfetmek, sizin geçmişinize yakışmıyor!

BAŞKAN - Sayın Kılıç, sonra cevap verebilirsiniz.

Sayın Çelik devam edin.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Siz bilmiyorsunuz o zaman.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Siz bilmiyorsunuz!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Siz bilmiyorsunuz, size öğretmesini de biliriz. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu tehdit mi? Tehdit mi sayalım bunu? Tehdit mi ettiniz?

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Burada demokrasiyle… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Açılım…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, dinleyin lütfen.

Şimdi, Sayın Başbakanın Kanal 24’te -Mustafa, soyadını hatırlayamadım, ama ben size onun belgesini gösterebilirim bende var çünkü- bu şekilde bir beyanla ortaya çıkıyor. Yani, bu, demokratikleşme filan değil, birtakım odaklara verilen sözlerin sonucu olarak ortaya çıktı. Millete, Türk milletine bir yanılsama olarak bu sunuldu ama Türk milleti bir kez yanılır, bir daha yanıltırsınız ama üçüncü kez yanıltamazsınız.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Millet yanılmaz, sen yanılıyorsun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Onun için, burada, gelin, hukuk devletini, birlikte, bütün kurumlarıyla, kurallarıyla yeniden inşa edelim ama buna yanaşmıyorsunuz. Şimdi, burada yapılan şey… Bakınız, yandaş yargı yaratma projeniz yarın sizin başınıza bela olacak. Ben size üzülüyorum, acıyorum bu konuda gerçekten.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Millet de sana acıyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Millet size acıyor.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – O yüzden, gelin, bu sevdadan vazgeçin, aklınızı başınıza devşirin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Türkiye'de demokratik, laik hukuk devletini hep birlikte, gelin, uzlaşmayla yeniden inşa edelim.

21’inci yüzyılda… Bizim Milliyetçi Hareket Partisinin 2023 vizyonu var, bunları biliyorsunuz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hayda!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Şimdi, siz bunu da almaya çalışıyorsunuz, biz bundan memnun oluruz ama şunu yapalım: 2023’e Türkiye’yi hazırlayalım, el birliğiyle hazırlayalım.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hazırlıyoruz, bayağı bir hazırlıyoruz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Evet, sizlere öğreteceğiz onları. İçinizde çok öğrettiğimiz kişiler var, daha da öğretmeye devam edeceğiz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Var, var!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Bu kadar heyecanlanmanıza gerek yok.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Hocam, vakit geç oldu tabii…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, laf atmakla olmuyor.

Özellikle şunu vurgulamak isterim: Bu ülke bizim, bu millet bizim, bu devlet bizim, gelin, yapıcı ve uzlaşmacı olun, el birliğiyle, birlikte Türkiye’mizi geliştirelim diyor, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 37. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun” ibaresinden sonra gelmek üzere “Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri dışında” ibaresinin, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır” ibaresinin eklenmesini, (1) fıkrasındaki “göre” ibaresinden sonra “genel kurulun 3/2 çoğunluğunun kararı ile” ibaresinin eklenmesini, (2). fıkranın ikinci cümlesinin “Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlara karşı yargı yolu açıktır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                          Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – İlk okuduğunda isimlerin hepsini okumadı Sayın Başkanım. Ahmet Tan ile beni okumadı.

Evet Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

37’nci madde hakkındaki önergem üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi adına. Yüce Meclisi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, AKP İktidarının aklını fikrini Anayasa Mahkemesi ve HSYK aldığı için “yargının sorunları” dendiğinde başka bir şey şu aşamada düşünemiyorlar, hatta uzun zamandan bu yana düşünemiyorlar. Onlar, daha doğrusu siz, şu anda işte son aşamadasınız. Ara ara getirilen kanunlar da var. Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda görüşülen yine bir teklif var. Bu Anayasa değişikliği sonrası Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı kendi kontrolünüze almanın, bu operasyonun artık son aşamasındasınız diye düşünüyorum.

Ama değerli arkadaşlar, yargının sorunları içerisinde bir de yargı çalışanları var. Gerçi, bugün, Sayın Mevlüt Aslanoğlu, kısaca ondan bahsetti ama ben gecenin bu saatinde olmasına rağmen yargı çalışanlarının Türkiye’de yaşadığı sorunlardan -ki Sayın Adalet Bakanı ve Hükûmet maalesef gördüğüm kadarıyla bu konuyla yeterince ilgilenmiyor- biraz bahsetmek istiyorum, biraz daha somuta indirgeyerek konuyu burada dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçi “yargı çalışanları” deyince de hâkim ve savcılar anlaşılıyor yani onun dışında on binlerce personel var; Adalet Bakanlığının gerek merkez gerek taşra teşkilatlarında gerekse ceza ve tevkif evlerinde, tutukevlerinde çalışan çok sayıda personeli var. Bu insanlar benim gördüğüm kadarıyla… Burada çok sayıda hukukçu arkadaşımız var, Komisyonda beraber görev yapıyoruz, onun dışında diğer komisyonlarda da var. Vatandaş olarak adliyeye gittiğimizde şunu mutlaka görüyorsunuzdur. Diğer kurumlarda çalışan personelin de mutlaka emeğinin hakkını verdiğini yani aldıkları görevin hakkını verdiklerini düşünüyorum ama ben şunu hep söylemişimdir: Adliye çalışanları, adalet personeli, çalışanları, değerli arkadaşlar, gerçekten görevlerini, aldıkları ücretleri analarının ak sütü gibi hak eden çalışanlar. Yani onların içerisinde bilgisayarın başında fal bakan kimse göremezsiniz,  birbirleriyle sohbet eden çok insan göremezsiniz. Kâtipler, mübaşirler, hizmetliler, adli tıp elemanları, her biri gerçekten ya duruşmadadırlar ya karar yazarlar ya ara kararlarla ilgili olarak o metinleri yerine getirirler ama çok yoğun bir çalışma gayretindedirler, sorunları söz konusu olduğunda da genelde hep ötelenirler. Nedir bu sorunlar? Bakın, şimdi, adliye çalışanları, Adalet Bakanlığı çalışanları ki bunların içerisinde sadece adliyede çalışanlar yok, az önce söyledim yani cezaevinde çalışanlar da var, tutukevlerinde çalışanlar da var, fazla mesai yapıyorlar yani yasaya göre aylık elli saati geçmemek kaydıyla fazla mesai ücreti veriliyor kendilerine. Orada da bir ayrımcılık var. Başbakanlık ve Maliye Bakanlığındaki personelin fazla mesai ücretleri saat başına 5 katıyla çarpılıyor fakat adliyede çalışan personelinki 3 katıyla çarpılıyor. Yani ben baktığımda, yanılmıyorsam, son rakamlara göre, elli saat, yaklaşık 1 küsur lira diyelim, 3’le çarpıldığında, aldıkları yaklaşık 150 ile 200 lira arasında bir meblağ oluyor ama Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık çalışanları 5 katıyla, çok daha fazla alıyor. Öncelikle, bu sorunun mutlaka giderilmesi lazım. Yani Sayın Bakan bu saatte bunları not alır mı bilmiyorum ama bence not alması gerekir diye düşünüyorum. Bundan kimler faydalanamıyor? Hâkim ve savcılar bu fazla mesai ücretini alamıyorlar artı bir de ceza ve tevkif evlerinde çalışanlar da bu fazla mesai ücretlerini alamıyorlar. Şunu da anlayabilmiş değilim: Cezaevinde çalışan bu personel vardiya usulüyle çalışıyor, onlar niye fazla mesai ücreti almıyor? Bunun da mutlaka bence değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer olay, bu çalışanların nöbetleri var. Adliyede çalışan personelin her biri ama tümü, bunlar, hâkim ve savcılarla beraber nöbet tutarlar. Tuttukları nöbet karşılığında bir ücret almıyorlar ama bir genelgesi var Bakanlığın. Bu genelgeye göre, sekiz saat nöbetin karşılığında bir gün izinli sayılmaları gerekir. O izinle ilgili de maalesef bir işlem yapılmıyor. Bu sorunu da yaşıyorlar bu çalışanlar.

Değerli arkadaşlar, bir de -gerçi çözüldü mü çözülmedi mi hâlâ tartışılan- havuz paraları meselesi var. Yani Anayasa Mahkemesi bir karar vermişti -hatırlıyorsunuz- o karar sonrası bu havuz paraları uzun süre ödenmedi. Yani daha önce yatırılan keşif ücretleri veya haciz, icra müdürlüklerine yatırılan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) - …bu paraların yüzde 50’si personelin tümüne -ister o göreve gitsin, keşfe gitsin gitmesin, hacze gitsin- paylaştırılıyordu, kalanın belli bir kısmı havuzda toplanıyordu, daha sonra onlar dağıtılıyordu, yarısı gidenlere dağıtılıyordu. Bu para birikti birikti, çok ciddi bir meblağ olmuştu fakat ben, Bakanlıktan bugüne kadar hiç şöyle bir açıklama görmedim: “Bu para toplam şu kadar trilyondur. Bu trilyonun biz şu kadarını dağıttık. Geride kalan şu kadar Bakanlığın bünyesinde, belli bir meblağ işte şu ihtiyaçlar için kalmıştır.” Böyle bir rakam da hiç duymadık şu ana kadar. Bu yakın zamanda getirilen düzenleme ile artık bu havuz olayı ortadan kaldırıldı. Ne oldu değerli arkadaşlar? İşte sadece hacze giden, keşfe giden personel bir para alacak baktığımızda, fakat vatandaşın, yani halkın o iş için yatırdığı para aşağıya düşürülmedi, daha da arttırıldı,  Harçlar Kanunu’na tabi kılındı. Böyle bir sorun da var.

Sayın Bakan, bu saatte tabii, bunları dile getirmek zorunda kaldım ama vatandaşımız, çalışanlar gerçekten bu sorunları takip ediyorlar, lütfen bunlara da eğilin diyorum

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 38’de iki önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 38. maddesinin (1) fıkrasının "Kurulun" ibaresinden sonra gelmek üzere Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri dışında" ibaresinin, "tarafından" ibaresinden sonra "3/2 çoğunlukla alınan " ibaresinin eklenmesi, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır" ibaresinin eklenmesini, (2). (3). fıkralarındaki "Başkan" ibaresinin "başkanvekili" olarak değiştirilmesini, (6). fıkrasının son cümlesinin son kısmının "aksi hâlde gizli oyla ve 2/3 çoğunlukla kovuşturma yapılmasına izin verir" şeklinde değiştirilmesini ve “11- Bu madde hükümlerine göre verilen kararlara karşı yargı yolu açıktır." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Rahmi Güner                           Turgut Dibek                          Osman Kaptan

                           Ordu                                    Kırklareli                                  Antalya

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 38. Maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                      Akif Akkuş                    Mustafa Kemal Cengiz                Cemaleddin Uslu

                          Mersin                                  Çanakkale                                   Edirne          

                                                                     D. Ali Torlak

                                                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Cengiz, buyurun.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 38’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge noktasında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, bu saatlerde hepimiz açısından hem dinlemek hem de konuşmak artık zorlaşıyor, göz kapakları da yavaş yavaş kapanıyor. Dışarıda da kar geliyor, inşallah, kar gelmeden de evlere dönmeyi düşünüyoruz.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Kar geldi.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Kar geldi, yollar kapandı. Ben biraz önce geldim dışarıdan yani inşallah, kapanmadan döneriz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce de yine konuşmamda ifade ettim, bu 38’inci maddede de yine biz, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını talep ettik. Niye talep ettik? Çünkü, Yargıtay ve Danıştay üyeliğinden gelen Kurul üyelerinin, başta Anayasa olmak üzere, Yargıtay ve Danıştay kanunlarının sağlamış olduğu her türlü güvenceyi ortadan kaldırdığı gibi, aynı zamanda bu Kurul üyelerinin haklarındaki soruşturma izninin de yine Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı tarafından verilmesi, soruşturma açılıp açılmaması konusunda da Adalet Bakanının yetkili olması ve Kurula da havale etmesi tamamen Adalet Bakanının yani bugün yasama, yargı ve yürütme noktasında üç tane gücün, erkin farklı mecralardan, birbirinden tamamen bağımsız olması gereken bu alanların, yürütmenin yargı üzerine çöreklenmesi veya yürütmenin yargının tam içine girdiği bir noktadır.

Dolayısıyla, özellikle -biraz önce de şu kitapçıkta da belirttim- bugün Anayasa taslağımız, Meclisçe geçirilen ve 12 Eylülde de referandumda halk tarafından kabul edilen Anayasa taslağı içindeki Avrupa’dan alınan HSYK örneklerine baktığımızda ve bizim 12 Eylülde geçirdiğimiz tasarıya baktığımızda, hem Avrupa Birliği uyum yasaları içinden hem de ileri adım olarak ortaya konulan bu Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulumuzun yapısına baktığımızda, son olarak Fransa’da Başkanın siyasi erkten geldiğini görüyoruz. Bunun dışındaki birçok ülkede artık bu siyasi otoritenin bu Kurulun tepesinde veya içinde olmadığını görüyoruz.

Şimdi, biz isterdik ki, tabii ki hem yargı açısından hem adalet mekanizması açısından hem de Mecliste bu kadar mesai harcadıktan sonra, bu kadar muhalefetin dil dökmesi, katkı sağlaması, bir şeyler üretmesi ve bir sürü arkadaşımızın muhalefetten de çıkıp burada önerilerini dile getirmesi, çalışmalarını sunması ve bunların da iktidar tarafından algılanmasını isterdik. İşte, yine bu maddede Adalet Bakanlığının sembolik tarzdaki -bize ifade edilen, efendim, bu kitapçıkta da yine ifadesini bulduğu- başkanlık sistemini bırakarak soruşturmalara cevap vermesi, soruşturmaları açması veya açtırmaması, bunlarla ilgili kurullara, idarelere görev vermesi, idarenin içinden kurullar kurdurarak soruşturmaları takip etmesi tamamen Adalet Bakanının, yani siyasi erkin yargının içine girdiğinin en güzel örneğidir.

Şimdi, biz tabii ki burada yargıyla ilgili bir yasa çıkarıyoruz. Bu yasa yarın hepimize lazım olacak. Bugün bizler için belki kırmızı ışık yanıyordur, muhalefet için kırmızı ışık yanıyordur, sizler için yeşil ışık yanabilir. Yarın gün döner harman döner, bu taraf için yeşil ışık yanar, bu taraf için kırmızı ışık yanar. İşte o zaman bu adalet hepimize lazım olacaktır. Dün şiir okuduk diye sızlandığımız noktada, bugün adaleti kendi lehimize, kendi idaremize… Adaletin tepesine yarınki iktidarların da çöreklenmemesi açısından, biz isterdik ki… Bu yüce Meclis çatısı altında hem bütün kesimlerin görüşlerinin alınmasını hem de bütün muhalefetin önerilerinin alınmasını, efendim, komisyonlarımızda bu yasa tasarısının bir süzgeçten geçirilmesini ve farklı görüşlerle birlikte ortak bir yasa yapmayı biz de isterdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - İşte böyle bir süreçten geçmeyen bu Anayasa taslağımızın ve arkasından gelen bu uyum yasası kapsamındaki HSYK Yasası’nın, Başkanın Bakan olması, siyasi bir gücü olması ve bu siyasi gücünden dolayı da adaletin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi bulunması ve bu maddenin içeriğindeki konular noktasında da biz bu maddenin hâkimler ve savcılar ve o Kurulda çalışan arkadaşlarımız için doğru bir madde olmadığını ifade ediyoruz ve bu 38’inci maddenin aynen tasarıdan çıkarılmasını ve daha özgün bir konuma getirilmesini yüce Meclisten talep ediyoruz.

İyi sabahlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 38. maddesinin (1) fıkrasının "Kurulun" ibaresinden sonra gelmek üzere Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri dışında" ibaresinin, "tarafından" ibaresinden sonra "3/2 çoğunlukla alınan" ibaresinin eklenmesi, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır" ibaresinin eklenmesini, (2). (3). fıkralarındaki "Başkan" ibaresinin "başkanvekili" olarak değiştirilmesini, (6). fıkrasının son cümlesinin son kısmının "aksi hâlde gizli oyla ve 2/3 çoğunlukla kovuşturma yapılmasına izin verir" şeklinde değiştirilmesini ve “11- Bu madde hükümlerine göre verilen kararlara karşı yargı yolu açıktır." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe :

Bu maddede, kurulun seçimle gelen üyelerinin, görevlerinden doğan ve kişisel nitelikteki adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmaları ile düzenlenmiştir.

2461 sayılı HSYK Yasası'nın 17 nci maddesi hükmüne göre, HSYK'nun (yüksek yargıdan gelen) asıl ve yedek tüm üyeleri hakkında adli ve disiplin soruşturmalarının, özel yasalarına yani Yargıtay ve Danıştay Yasaları'ndaki hükümlere tabi olduğu belirtilmiştir. Şimdi bu madde taslağa yansıtılmamaktadır. Yüksek yargı organlarından seçilenler için, önceki uygulama sürdürülmelidir.

2802 sayılı Yasa'nın 98 inci maddesi kapsamında kalan Adalet Bakanlığı Müsteşarı hakkında, anılan maddede, "Yargıtay Yasası'nın Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı, ancak bunun için Adalet Bakanı'nın istem de bulunması koşulu " yer almaktadır.

Mali hakları konusunda, Tasarının 34 ncü maddesinin 1 inci fıkrası gereğince Yargıtay Daire Başkanı'na tanınan güvenceden yararlandırılan HSYK'nun seçilmiş üyelerine, soruşturmalar konusunda daha güvencesiz hükümler getirilmesini anlayabilmek mümkün değildir.

2802 sayılı Yasa’nın 98 inci maddesinde, Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan (Müsteşar da dâhil olmak üzere) birinci sınıf yargıç ve savcıların bile, Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlere tabi tutulmaları karşısında, bu durumun HSYK üyelerden esirgenmesi, hatta HSYK'nda yer alan yüksek yargıçların bile, Bakan ve Müsteşarın bulunduğu bir HSYK'na tabi tutulmak istenmesi yerinde değildir.

İdari yargı yargıç ve savcıları, yine Danıştay üyeleri, Danıştay Yasası'nın Danıştay üyeleri ile ilgili hükümlerine, HSYK'nun Başkan dışındaki diğer asıl üyeleri ise Yargıtay Yasası'nın Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlerine tabi olmalıdırlar. Bu konuda Adalet Bakanlığı Müsteşarı yönünden, 2802 sayılı Yasa'nın 98 inci maddesi uygulanabilir olmaktan çıkartılmalıdır.

HSYK üyeliği sona erenlerin, "HSYK üyelikleri süresindeki" bu madde kapsamındaki olaylar için de, bu madde hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmelidir.

HSYK'nun Başkan dışındaki asıl üyelerinin, önceye ilişkin olan ve devam eden konuları, her durumda bu madde hükümlerince yürütülmelidir. HSYK'nun Başkan dışındaki asıl üyelerinin, önceki döneme ilişkin olan ve HSYK üyelikleri sırasında ortaya çıkan konuları da, bu yasadaki hükümlere tabi tutulmalıdır. Bu nedenle 10 uncu fıkra hükümlerinde değişikliğe gidilmelidir.

Maddede yer alan, başvurular hakkında, Başkan'ın ön inceleme yaptırabileceği yolundaki hüküm ayrıca düşündürücüdür. Kurul'a katılmayacağı benimsenen Başkan'a anılan yetkinin tanınması, Başkan'ın emri altında ve yardımcısı olan Müsteşar'ın bu konudaki Kurul toplantısına katılacağının benimsenmesi, açıklanmaya muhtaçtır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 39’da iki adet önerge vardır, ikisini de okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 2. Fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                      Akif Akkuş                         Cemaleddin Uslu                        D. Ali Torlak

                          Mersin                                     Edirne                                    İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 39. maddesinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Osman Kaptan                         Halil Ünlütepe

                          Mersin                                    Antalya                             Afyonkarahisar

                     Rahmi Güner                       Ali İhsan Köktürk                       Turgut Dibek 

                           Ordu                                   Zonguldak                                Kırklareli

                                                               M. Şevki Kulkuloğlu

                                                                         Kayseri 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında düşüncelerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylülde yaptığımız Anayasa değişikliğiyle yeni bir Kurul oluşturuldu. Elbette, yeni oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun konumu önemliydi. Anayasa değişikliği çalışmaları yürütülürken okyanus ötesindeki bir tarikat lideri “Ölülere dahi oy kullandırmak için çaba harcayın.” dedi. Amaç, yeni bir yapılanma ve bu yapılanma içinde yargıyı ele geçirebilmeydi.

Sonuç itibarıyla Anayasa oylaması oldu, kamuoyunda kabul gördü. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Anayasa’mıza göre oluşturduk, onun bir yasal düzenlemesine de gidiyoruz.

Elbette bu bir idari kurul ama bu idari kurula yeni bir düzenleme ile mesleğe yeniden kabul kararı verebilme yetkisine gidiyoruz. Elbette Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten atılanlar var. Onun miktarını daha önce de söyledim. Sayın Bakandan da sormuştum -ama o sırada bir şeyler karıştı, yanıtını da alamadım- “Bu meslekten atılanların suç türü nedir, hangi ağırlıkta suçlar vardır?” diye. Bunlardan bazıları zaten işlemiş olduğu suç nedeniyle mesleğe kabul görülmezler. Bir kısmı ise meslekten atılış gerekçelerine göre mesleğe tekrar kabul olabilir.

Sevgili arkadaşlar, eğer bunlar mesleğe dönmek istiyorlarsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değil düzenlemede yargıya başvurmalılar -mesleğe dönmelerine kimse karşı değil- Danıştayın vereceği karar doğrultusunda mesleğe kabul edilmeleri gerekir. Bir kurula bu yetkiyi verdiğiniz anda o kurulun meşruiyetini tartışır bir duruma gelirsiniz. Elbette birtakım insanlara söz vermiş olabilirsiniz. Gerçi bu maddenin düzenlenmesi de hukuken olanaklı değil, Anayasa’da böyle bir yetki yok. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun değişikliği getiren 159’uncu maddesinde bu konuda bir yetki vermemişiz ama kabulünden sonra belki mağdur olduğuna inandığınız, belki size hizmet ettiğine inandığınız bazı kişileri Kurula yargı kararı verecek şekilde yetkiyle donatmanız hukuk mantığıyla bağdaşmaz. Ben olsam, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu içinde bulunan yargıçlar, eğer onlar aklı başındalarsa, eğer onlar hukukun üstünlüğünü savunurlarsa kendilerinin böyle bir yetkiyi haiz olmadıkları kararını verirler ama nasıl verirler? Bu mümkün mü? Yok. Adalet Bakanı ne getirirse bundan sonra o Kurul başını emme basma tulumba gibi sallayan bir kurul hâline gelecektir ve gelmiştir. Bakın, nasıl gelmiştir onu da sizinle paylaşayım:

Bu unvanlı savcı ve yargıçların atanması vardı, geçen  dönem tıkanmıştı. Kurul toplandı, bir günde oturdu, dosyaları nasıl incelediler, ne yaptılar anlayamadık, hepsi de kararnameye bağlandı ve çıktı. Artık bu Kurulun bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olma özelliği bile tartışılır bir duruma gelmiştir. Adalet Bakanlığına bağlı bir şube. Bu şubenin, örneğin bir Ferhat Sarıkaya’yı, örneğin bir Sacit Kayasu gibileri yeniden mesleğe döndürebilmek amacıyla bu Kurulun araç olarak kullanılması ve Meclisin de buna alet olması hukuken olanaklı değil.

Sabah saatin dördü. Çoğumuz uyku sersemliği içindeyiz. Böyle bir ortamda…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hakaret…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Ben düşüncemi söylüyorum. Sabah saat dört.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sizin düşünceniz bize hakaret olarak yansıyor.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, ne hakareti? Ben düşüncemi söylüyorum. Bakın, arkada uyuyan milletvekilleri var.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizinkiler evde uyuyor, bizimkiler burada.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Beyefendi, uyuyan milletvekilleri var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kuliste uyuyorsunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Eğer istiyorsan isimlerini söyleyeyim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Eve mi gidip uyusunlar?

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eğer istiyorsan isimlerini söyleyeyim. Gazeteciler çekti fotoğraflarını. Burası…

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konu hakkında konuşun lütfen.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Meclis çalışırken eve mi gidip uyusunlar?

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Terör burada… Terör burada… Bir başbakanın uygulattığı terörü görüyoruz. Terör burada, sabahın dördünde. Yapmayın bunu! Sevgili arkadaşlar, ben düşüncemi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sabah saat dört arkadaşlar. Böyle bir ortamda…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Günaydın!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Size de günaydın Beyefendi, size de günaydın.

Bunun ayıbını üzerinizde taşımanız lazımken, siz öyle söylüyorsanız size de günaydın.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne ayıbı! Yasama çalışması yapıyoruz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Milletvekillerinin uyuma hakkı vardır arkadaşlar ama onların istirahat edeceği yer evidir, burası değildir. Ama bunu bu duruma düşürenler utanmalıdır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 2. Fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39’uncu madde üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Biraz önce yapmış olduğum konuşmada Sayın Başbakanın ifade etmiş olduğu cümle aynen notumda var, ancak Sayın Kılıç’a onun daha sonra orijinalini ben belge olarak kendisine göndereceğim.

Efendim, şimdi, tabii bu saatte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nı görüşürken her zaman vurgulayacağız ve Türkiye’mizin her köşesine gittiğimiz zaman yine bu Anayasa değişikliğinin Türkiye’ye ne kadar büyük bir maliyete mal olduğunu aziz milletimizle paylaşacağız. Ama, iktidar partisinin bu konuda millî menfaatlerimiz olduğu zaman ne kadar ters, ne kadar şaşı baktığını, Türkiye'nin yüksek çıkarlarını Ankara zaviyesinden göremediğini, Erbil’in, Erivan’ın, Washington’un, Brüksel’in zaviyesinden Türkiye’yi sürekli olarak değerlendirdiğini ve yine bu “yargı reformu” adı altında, ki “yargı stratejisi” olarak ifade edilen stratejik hükümlerin, aslında bu merkezler tarafından kotarıldığını ve iktidar partisinin de bunu Türkiye’ye dayattığını çok net bir şekilde görüyoruz.

Sayın Adalet Bakanımız burada. Adalet Bakanı Amerika seyahatini gerçekleştirdi bürokratlarıyla. Bunun anlamını biz biliyoruz ve bunun yorumunu çok iyi yapıyoruz ama hiçbir güç, ne kadar eline imkân geçerse ve dışarıdan ne kadar arkasında duran güçler olursa olsun Türkiye'nin millî devlet yapısını değiştiremeyeceğini buradan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ilan ediyoruz. Hiçbir güç değiştiremeyecektir. Buna tevessül edenler de sonra bunun hesabını en ağır şekilde ödeyeceklerdir. Adalet Bakanlığı bürokratları ve yargı erkinin mümtaz temsilcileri olan çok değerli hâkimlerimiz ve savcılarımız şimdi, onca baskıya ve dayatmaya karşın kendi içlerinde olan gerek vatanseverlik duyguları gerek vicdanları gerekse adalet duygularıyla hareket edecek ve iktidarın partizan ve militan dayatmalarına karşı direnecektir.

Bu itibarla bugün iktidarda olanlar, karşılarında saygıyla duran insanları zannediyorlar ki bana saygı duyarlar. Asla öyle olmayacaktır. Makama olan saygıyı başka saygı türüyle karıştırmamak özellikle iktidarın dikkat etmesi gereken bir husustur. Onun için iktidar partisi, her alanda, örneğin ekonomide bir gecede 15 bin dolara fert başına düşen millî gelirin çıktığını ilan eden,  kâğıt üzerinde böyle rakamlarla oynayarak ilan eden bir siyasal iktidarın, adalette reform yapma gibi bir lüksünün olmaması gerekir. Kafası karışık, kafası bulanık, meşruiyetini büyük Türk milletinden aldığını zannetmeyen bir siyasal iktidarın işte, sabahlara kadar bu şekilde bizleri burada meşgul etmesi de maalesef acı bir hatıra olarak Türk demokrasi tarihine geçecektir.

Değerli arkadaşlarım, bunları söylerken aslında biz, iktidar partisi grubuna yönelik eleştirilerimizi değil yürütme erkine yönelik eleştirilerimizi birinci öncelikle vurgulamak istiyoruz. Bu itibarla iktidar partisi grubu içerisinde değerli milletvekillerimizin bu eleştiriyi dikkate alarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…hareket etmelerini özellikle tavsiye ediyoruz, çünkü başka türlü bir durum Türkiye'yi eyaletlere bölme, Türkiye'yi parçalama, Türkiye'yi otuz altı sözde etnik gruba ayırma gibi birtakım politikaları önümüze getirmek -ki bunu Başbakan da söylüyor- bu politikalar Türk milletinin menfaatine değildir.

“Türk milleti” deyince, Türkiye'de yaşayan 72 milyonu aşkın insanımızı anladığımızı da burada vurgulamak istiyorum. Şartlar ne olursa olsun bu milletin inancına, mukaddesatına, değerlerine sonsuz şekilde saygılıyız ve bu milleti, en iyi şekilde bu milletin idare edilmesi noktasında düşüncelerimizi bu kürsüden izhar ediyoruz.

Bu itibarla önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

40’ıncı maddede iki adet önerge vardır, sırayla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 40. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(2) Daire kararlarına yapılan itirazların inceleneceği Genel Kurul toplantılarına ilgili dairenin başkan ve üyeleri katılamaz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                           Rıdvan Yalçın

                          Konya                                     Mersin                                      Ordu

                      Akif Akkuş                         Cemaleddin Uslu                        D. Ali Torlak

                          Mersin                                     Edirne                                    İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 40. maddesinin (1) fıkrasının (Ç) bendindeki “bakılan işe esas olan olaydan önce” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Turgut Dibek                           Rahmi Güner                          Osman Kaptan

                        Kırklareli                                    Ordu                                      Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 40’ıncı maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi adına verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının dayanağı olan Anayasa değişiklik sürecinde aslında bu Anayasa değişikliğinin geçen yıl yapılan kararname atamalarında Sayın Bakan ile HSYK arasındaki tartışmalar sonunda bu noktaya gelindiğini, dolayısıyla bu Anayasa değişikliğinin yapılmasının esas amacının yürütmenin yargıyı ele geçirme iddiası olduğunu biz söylemiştik ve AKP de bunun böyle olmadığını, demokratik hukuk devletini güçlendirdiğini iddia etmişti.

Şimdi, tabii gelinen aşamada, artık niyetler gizlenemiyor, her şey açığa çıkıyor. Şimdi, az önce okumuştum, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ’ın “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi yoktur, yargılama orada yapılacaktır.” şeklindeki bir kesin ifadesi, sanki yargı yerini belirleme mercisi AKP Grup Başkan Vekili gibi. Bu cesareti de nereden aldığını doğrusu bir hukukçu olarak anlayamadım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Görüşünü söylemiş.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Görüşündeyim.” falan demiyor. Yani “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi yoktur, yargılama orada yapılacaktır.” ve sert bir tepki olarak da Anadolu Ajansının haberi yani yandaş haber, yandaş basının haberi.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi bu hâkimlere tazminat yolunu kapatan kanun teklifiyle ilgili olarak görüşlerini kamuoyunda açıklayınca ve bu kanun teklifinin Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı olduğunu belirtince, bunun üzerine Sayın Bülent Arınç’a soru soruluyor. Deniliyor ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, eğer yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gideceklerini belirttiğinin hatırlatılması üzerine Arınç, bunun yeni bir şey olmadığını ifade ederek “Anayasa Mahkemesine her defada gidiyorlar, belki bugün görüştüğümüz konu için de gideceklerdir. Anayasa Mahkemesinin yapısı değişti. Belki bundan sonra giderken iki defa düşüneceklerdir.”

Değerli arkadaşlarım, bu ifade, aslında demokratik hukuk devletinde, hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen olduğu bir yönetimde gerçekten ürkütücüdür, korkunç bir ifadedir. Yani bu, işte, bu Anayasa değişikliklerinin temel amacının Anayasa Mahkemesini ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu kendi amaçları ve istekleri doğrultusunda yapılandırma olduğu iddiasının ispatından başka bir şey değildir.

Biz Anayasa Mahkemesine giderken hiç iki kez düşünmeyiz. Eğer çıkarılan yasanın Anayasa’ya aykırı olduğuna inanıyor isek, bu yasaların temel hukuk kurallarına aykırı olduğunu düşünüyor isek Anayasa Mahkemesine giderken hiç düşünmeyiz. Anayasa Mahkemesine gitmek suç değildir. Aslında ayıp olan şey, suç olan şey, yasanın tanıdığı bir hakkı kullananları bu hakkı neden kullandığından dolayı ayıplamaktır. Eğer bir hakkın kullanılması ayıpsa Sayın Başbakanın öğrencilere karşı açtığı, basına karşı açtığı hatta kendisini eleştiren herkese açtığı davalar vardır. Hatta AKP Grubu içerisinde bizlere karşı açılan davalar da vardır. Yani kendilerinin kişilik haklarının ihlal edildiğine inanarak, o hakkın korunması için mahkemeye başvururken bu doğru, ancak toplumun menfaatlerine aykırı, Anayasa’nın temel kurallarına aykırı bir kanunun, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılması açısından Anayasa’nın milletvekillerine ve ana muhalefet partisine tanıdığı hakkı kullandığı için o hakkı kullananların ayıplanması demokratik hukuk devletinde yeri olmayan bir anlayıştır değerli arkadaşlarım. Aslında, AKP’nin hukuk anlayışının belirtisidir bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Hiç kimse yasanın tanıdığı hakları kullanıp kullanmamaya zorlanamayacağı gibi, hiç kimse o hakları kullandıklarından dolayı da suçlanamazlar, ayıplanamazlar. Tıpkı Başbakanın, kendisinin kişilik haklarının ihlal edildiği nedeniyle herkese karşı tazminat davası açmış olmasından dolayı ayıplanamayacağı gibi.

Bu düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 40. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(2) Daire kararlarına yapılan itirazların inceleneceği Genel Kurul toplantılarına ilgili dairenin başkan ve üyeleri katılamaz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, en derin saygılarımı sunuyorum.

Önergemiz 40’ıncı maddeyle alakalı. Bu yönüyle, kabulünü sağlama adına söz aldım. Daha önceki konuşmalarımda da Anayasa değişikliğine vurgu yapmıştım. Yine, Anayasa değişikliği hükümlerinden bir tanesinin de geçici 15’inci maddeyle ilgili olması ve aralık ayının başında olduğumuz bugün de yani 12 Eylül referandumundan bugüne kadar geçici 15’inci maddede yapılan değişikliğin Türk demokrasisine nasıl bir katkı yaptığını doğrusunu isterseniz ben anlamış değilim.

Geçen gün Sayın Kuzu’ya Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapılan yumurtalı saldırının olduğu okuldan mezun olan bir kişi olarak 12 Eylül öncesinde orada çekilen meşakkatlerin, zorlukların, mücadelelerin ne anlama geldiğini de bilenlerdenim. Ancak takdir edersiniz ki 15’inci madde değişirken 12 Eylül sürecinde cunta yönetimi kuranların, komutanların ve birtakım zindanlara, hapishanelere doldurulan suçsuz insanların ve onlara yapılan işkencelerin hesabının sorulmasını doğrusunu isterseniz beklemekteydim. Ancak Mustafa Pehlivanoğlu şiiri okuyarak olmuyor bu iş! Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu, mektubunun tümü grubunuzda okunmadan sizler ağlatıldınız ve aldatıldınız. Onun için herkesin aklını başına toplaması gerekiyor. Mamak’ta suçsuz insanlara işkence yapanların, orada cenazeleri alınan insanların hesaplarının nasıl sorulacağını bir siyasal iktidar olarak Türk halkına söz verdiniz, “Demokrasi bütünüyle gelecek.” diye ve 15’inci maddeyi bu amaçla kaldırdınız. Ne oldu? Aylar geçti daha tek bir hareketiniz yok, hiçbir şey yok. Ama acı çekenler hâlâ acı çekmiş olarak duruyorlar. O yüzden, hesap sorabilseydiniz eğer, o zaman siyasal iktidarı biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak alkışlardık ama böyle bir şey olmadı. Çünkü iş yapma değil, rol yapma, görüntü verme, Türkiye ve dünya kamuoyunu etkileme, “yeniden nasıl iktidara gelebilirim”in hesabını yapma yönünde yeni taktikler, kendine göre yeni hesaplar peşindesiniz. O yüzden, geçici 15’inci maddenin anlamsızlığını, sanıyorum, şimdi, muhalefet milletvekilleri zaten biliyor da, iktidar milletvekilleri de bunun keyfekeder bir hüküm olduğunu, kof olduğunu, hiçbir anlam ifade etmediğini görmüş oldu.

Yine aynı şekilde, 2011 seçimlerine giderken başlayacak, birileri düğmeye basacak; “baş örtüsü” diyecek, camilerin önüne gidecekler, otobüsleri çekecekler, din istismarcılığı yapacaklar ve ondan sonra “yeni Anayasa” diye bağırmaya başlayacaklar, ve Türkiye’yi parçalama planını güdenlerin ekmeğine yağ süren bir tutum ve davranış içerisine otomatikman girilmiş olacak. Bu yoldan çıkalım, bu sarmaldan çıkalım arkadaşlar. Aksi hâlde, Türkiye hiç iyiye gitmiyor, Türkiye hiç iyi yönetilmiyor.

Mustafa Pehlivanoğlu’nun, rahmetlinin, cenazesini dahi, onun aziz hatırasını dahi rencide edecek hareketler oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, İskenderun’da 30 Mayıs günü 6 şehidimiz varken, aynı gün güya sivil toplum örgütü gibi gösterilen bir insani yardım vakfının Mavi Marmara olayı içler acısıdır, bunları biliyoruz ve “katil” denilen devletin eline verildi ve 9 vatandaşımız katlettirildi orada. Hiç mi bir helikopter kaldıramadınız, hiç mi bir uçak kaldıramadınız? Niye yapamadınız bunu? Türkiye Cumhuriyeti küçücük İsrail karşısında küçük duruma düşürülmedi mi?

Onun için, önergemizin kabulünü diliyorum ve bu meseleleri mutlaka ileriki günlerde daha da kuvvetle vurgulayacağımızı bilmenizi istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 41’de iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 41 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Suat Kılıç                       Ayşe Nur Bahçekapılı             Durdu Mehmet Kastal

                         Samsun                                   İstanbul                                  Osmaniye

                                               Öznur Çalık                               Ahmet Yeni

                                                  Malatya                                      Samsun

“ (6) Zamanında yapılmayan, ret sebebi belirtilmeyen veya inandırıcı delil gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret talepleri, reddedilen üyelerin de katılımıyla geri çevrilebilir.

(7) Genel Kurul veya daire tarafından yapılan incelemede üye tam sayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret talepleri, reddedilmiş sayılır.”

BAŞKAN - Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 41. maddesinin (5) fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                    Osman Kaptan                         Rahmi Güner                           Turgut Dibek

                         Antalya                                      Ordu                                    Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 41’inci madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım.

Yalnız, konuşmama başlamadan önce bir üzüntümü paylaşmak istiyorum. AKP sıralarından bir milletvekili arkadaşım beni şerefsiz olmakla itham etmiş. Bundan son derece üzüntü duydum. O arkadaşımız kendisini bilir. Ben kendisinin bu kürsüye gelip özür dilemesini istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, çünkü, ben üslubumda belki sertimdir ama benim üslup hep siyasidir. Ben kişilerin kişilikleriyle ilgili hiçbir zaman bir şeyde bulunmam. Bu doğru bir üslup değildir. Kişilerin kişiliklerine saldırmak veya onların haysiyet ve onurlarını kendinize göre tespit etmek doğru bir yöntem değildir. O nedenle, o arkadaşımızı ben biliyorum, tutanaklarda adı var, lütfen gelsin, özür dilesin.

Değerli arkadaşlarım, bu 41’inci maddede çekilme ve ret sebepleri düzenlenmiş. Şimdi, burada deniliyor ki: “Dairenin toplanmasına engel olacak sayıda üyenin reddedilmiş olması hâlinde, ret talebi, reddi istenen üyelerin katılmadığı Genel Kurul tarafından incelenerek kesin olarak karara bağlanır.” Yalnız, burada “Genel Kurulun toplanmasına engel olacak sayıda üye reddine ilişkin taleplerde bulunulamaz.” deniliyor. Bundan bir önceki maddede “İşe bakamama” vardı. Şimdi, örneğin orada, tanıklık nedeniyle, HSYK üyelerinin daha önceki bir olayda tanıklık yapmış olmaları hâlinde bu konuya bakamayacakları düzenlenmişti. Peki, aynı olayda HSYK üyelerinin çoğunluğu sağlayacak kadar kısmı tanıklık yapmışsa, dolayısıyla çoğunluğu sağlayamıyorsa ne olacak? Orada buna göre bir düzenleme yok, burada var.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tabii ki biz yargıda reform diyoruz ama halkın sorunlarını çözen reformları bir türlü yapmıyoruz. Örneğin bugün mahkemelerin tümüyle keyfî kararlar verdiği olaylar var. Yani AKP bundan önce çok şikâyet ediyordu. “Canım, siyasileri millet denetliyor, bu yargıyı kim denetleyecek? Kendi içerisinde de işte bir oligarşik yapı oluşmuş.” deniliyordu. Bu, aslında kısmen haklı bir eleştiri ama bu eleştirinin temelini oluşturan, mahkemelerin tamamıyla keyfî davranarak keyfî kararlar vermesidir. Örneğin son zamanlarda Mehmet Haberal kararı, tazminat davası hep eleştirildi. Bu, aslında yargıya müdahale filan değildi. Burada kararın özünü oluşturan şey, tutuklama kararının gerekçesiz olmasıydı ya da yasada bilinen gerekçelere uymamasıydı yani burada tutuklama kararının yanlışlığı ya da doğruluğundan dolayı değil, kararın gerekçesinin olmamasından dolayıydı.

Daha önce de söyledik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “mevcut delil durumu”, “suçun vasıf ve mahiyeti” gibi tek tip, soyut gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesini ya da tahliye taleplerinin reddedilmesini bir insan hakkı ihlali olarak görüyor ve bu yüzden de Türkiye’yi beş yüze yakın davada tazminata mahkûm etmiş. Buna rağmen hâlâ aynı, tek tip, soyut gerekçeyle, basmakalıp bir şekilde “kes-kopyala-yapıştır” mantığıyla, sanki Türkiye’de tüm mahkemeler -ceza mahkemelerinden bahsediyorum- “suçun vasıf ve mahiyeti”, “mevcut delil durumu” gibi tek tip gerekçeyle tutuklamalara devam ediyor.

Şimdi, ben anlamıyorum, Sayın Bakana da sordum: Yani niye bunun önüne geçilemiyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu nedenle tazminata mahkûm ettiği açıkça bilindiği hâlde, belli olduğu hâlde mahkemelerde, Türkiye’nin her tarafında ceza mahkemelerinde bu hâlen böyle neden devam ediyor? Yani tutuklama kararı verirken hâkim, bu kararını neden yasada yazılı olan gerekçelere dayandırma ihtiyacı duymuyor? Bunu biz açıklığa çıkarmadığımız zaman ne kadar burada yasa yaparsak yapalım, ne kadar düzenleme yaparsak yapalım bu haksız, hukuksuz tutuklamaların önüne geçmemiz mümkün değildir. Elbette ki suç işleyenler, tutuklanmanın da koşulları var ise, yasada öngörülen çerçevede tutuklanacaklar, buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz ama bu tutuklamanın yasa ve hukukta öngörülen şekilde ve nedenlerin varlığı hâlinde olması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, kamuoyunu çok ilgilendiren bir Kemal Türkler davası bu keyfî uygulamalar nedeniyle otuz yıl geçiriliyor ve zaman aşımına uğruyor. Yazık günah değil mi?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yazık, günah.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Öbür maddelerde de söyleyeceğim, 16 Mart 1978 olaylarının davası da zaman aşımı nedeniyle düşürülüyor. Bu yazık günah değil mi? Sekiz yıl, dokuz yıl dosya Yargıtayda kalıyor. Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi? Toplumun vicdanını sızlatan, adaletsizliğe dayanan bir hukuk anlayışı olur mu?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 41 inci maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesi arz ve teklif olunur.

                                                                                            Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

“ (6) Zamanında yapılmayan, ret sebebi belirtilmeyen veya inandırıcı delil gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret talepleri, reddedilen üyelerin de katılımıyla geri çevrilebilir.

(7) Genel Kurul veya daire tarafından yapılan incelemede üye tam sayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret talepleri, reddedilmiş sayılır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Gereksiz ret taleplerinin Kurul çalışmalarını engellemesinin önlenmesi için, zamanında yapılmayan, sebebi belirtilmeyen, inandırıcı delil gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret taleplerinin, reddedilen üyelerin de katılımıyla görüşülerek geri çevrilebilmesi imkanının getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, ilgililerin hiçbir gerekçe göstermeden ve Kanunda öngörülen koşullara uymadan ret talebinde bulunarak Kurulu çalışamaz hâle getirmeleri sonucu ortaya çıkabilir. Benzeri hüküm 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 35 inci maddesinde de yer almaktadır.

Öte yandan, Tasarıda Genel Kurul ve dairelerin karar yeter sayısı üye tam sayılarının salt çoğunluğu olarak belirlenmiştir. Önergeyle, Tasarıya eklenmesi önerilen altıncı fıkra hükmü dışındaki hâllerde, reddedilen üye veya üyelerin ret talebinin görüşüleceği toplantılara katılamaması sebebiyle gerek dairede gerek Genel Kurulda karar yeter sayısının sağlanması çoğu zaman mümkün olmayacak, bu durum da çalışmaların ciddi şekilde aksamasına yol açabilecektir. Bu itibarla, sadece ret taleplerinin görüşülmesine mahsus olmak ve hem Genel Kurul hem de daireler bakımından geçerli olmak üzere, üye tam sayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret taleplerinin reddedilmiş sayılacağına ilişkin bir hükmün de getirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Önerge, yukarıda belirtilen gereklilik ve ihtiyaçları karşılamak amacıyla verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et-meyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 42’de bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 42. maddesinin (1) fıkrasındaki “re’sen” ibaresinden sonra “Genel Kurul tarafından ve kadrosu ve müktesepleri dikkate alınarak atamaları yapılır.” şeklinde  düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                             Rahmi Güner

                                                 Kırklareli                                       Ordu

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Öztürk buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 42’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet yani yargıda yapılmak istenilen hukuksal düzenlemenin vatandaşları ilgilendirmesi gerektiğini, yurttaşlarımızın yaralarını sarması gerektiğini söylemiştik. Bugün, adliye binalarına gittiğimiz zaman, sabahın saat sekizinde, dokuzunda adliyeye gelip akşam karanlığına kadar adliye koridorlarında sürünen ve hâkimden, savcıdan, kâtipten, mübaşirden hatta zaman zaman kendi avukatından azar işiten insanlarımızı biliyoruz ve bir yılda belki üç, bilemediniz dört kez dava oluyor ve yerel mahkemede yıllardır, dört beş yıl, bazen altı yıl süren davaları var, bir de Yargıtayı koyduğunuz zaman, artık, insanlar hakkın aramaktan bıkar hâle geliyor. Ama bu Parlamentonun bu insanların sorununu çözme gibi bir yükümlülüğü var. Yani adaletin hızlı, ucuz, kolay ve güvenilir olması lazım, bunlar yok. Böylelikle, zaman aşımı nedeniyle hak kaybına uğruyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum: 12 Eylül 1980 darbesinin Türkiye'de işaret fişeklerinden biri olarak kabul edilen 16 Mart 1978 olayları vardır. Bilmeyenler için hatırlatmak isterim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çıkan öğrencilerin üzerine bombalı, silahlı saldırılar yapılıyor ve 7 öğrenci ölüyor, çok sayıda öğrenci de yaralanıyor. İlk yargılama süreci taammüden adam öldürmekten açılıyor fakat yargılanan sanıklar delil yetersizliğinden 1984 yılında beraat ediyorlar ve dosya kapanıyor. Gençlerin ve aynı zamanda, bu olayın da mağduru olan ve davanın müdahil avukatlarından Cem Alptekin’in de çabaları sonucunda mahkeme talepleri değerlendiriliyor ve bu talepleri, Türkiye'de çetelerin, “kontrgerilla” diye adlandırılan örgütlerin planlı eylemi olma ihtimalini ciddiye alarak, 12 Eylül öncesi ve sonrası siyasi cinayet ve katliamlara ilişkin dava dosyalarının, Susurluk sonrası düzenlenen Meclis ve Başkanlık Teftiş Kurulu raporlarının istenmesine karar veriyor. Mahkemenin önü bir süre sonra fena hâlde tıkanıyor ve mahkemenin taleplerine, ısrarlı taleplerine rağmen bu belgeler bir türlü mahkemeye ulaştırılmıyor. Yargıtay onamasıyla zaman aşımına sokularak dosya ortadan kaldırılıyor ve müdahil vekil olan Avukat Cem Alptekin hakkında dava açılıyor. Ne davası? Mahkemeye delil olarak sunduğu ve 2 kişinin arasında geçen konuşma belgelerini sunduğu için. Bu, o zamanın İçişleri Bakanıyla Lokman isimli bir vatandaş arasında geçen belgeler ve bu kişi beraat ediyor ama beraat gerekçesi, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin beraat gerekçesi çok enteresan. O beraat gerekçesine ilişkin dosya bir türlü Yargıtaydan onanmıyor, sekiz yıl Yargıtayda bekletiliyor, zaman aşımı süresi doluyor çünkü eğer o dosya onansaydı, zaman aşımı nedeniyle düşmemiş olsaydı, o beraat gerekçesi o davanın aydınlanması bakımından çok önemli bir kanıttı.

Ben buna ilişkin, bu dosyanın sekiz yıl sümen altı edilmesinin nedenlerini ve buna ilişkin diğer sorularımı Sayın Bakana soru önergesiyle sordum 1 Temmuz 2010’da ama bugüne kadar henüz kendisinden bir yanıt alamadım. Bu davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşamasında da, devletin mahkûmiyetini önlemek bakımından, aleyhte olan emsal kararların da dikkate alınıp alınmadığını ben sormuştum.

Değerli arkadaşlarım, bu olaylar, bu ve buna benzer olaylar mahkemelerin tümüyle hukuk kurallarını bir kenara bırakarak, ceza muhakemesi ve hukuk usulü muhakemesindeki kuralları bir kenara bırakarak, tümüyle keyfî davranarak hak kaybına yol açmalarına sebep olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bunun önlenmesi gerekmektedir. Bunun nedenleri ne ise bu nedenleri tespit edip ona göre önlem almak başta millî iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Bu keyfî uygulamaların yargılama hukukuyla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı açıktır.

Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 43’te bir önerge vardır, okutuyorum, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 43. maddesinin “(3)- HSYK’na yapılan başvurular nedeniyle HSYK’nun talep ettiği bu kapsamdaki kişilerin geçişleri; kurumların muvafakati aranmadan sadece ilgili kişilerin muvafakatleri alınarak kurumlarınca yerine getirilir.” Fıkrası eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                             Rahmi Güner

                                                 Kırklareli                                       Ordu

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

HSYK’nda 657 sayılı Yasa’ya göre çalışacaklara ilişkin kadrolar konusu düzenlenmektedir.

HSYK’na yapılan başvurular nedeniyle HSYK’nun talep ettiği bu kapsamdaki kişiler için, sadece ilgili kişilerin muvafakatleri aranmalı, Kurumlarının muvafakat hususu öngörülmeden, bu taleplerin, Kurumlarınca yerine getirileceği düzenlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza ekindeki listeyle beraber sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 44’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 44. maddesinin “(3) fıkrasının sonundaki “Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez” cümlesinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                             Rahmi Güner

                                                 Kırklareli                                       Ordu

BAŞKAN – Komisyon Katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

HSYK’nun bütçe konusu düzenlenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütçe görüşmelerinde Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulunu, zaten Kurul Başkanının temsil edeceği açıkça belirtilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 45’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 45. maddesinin "Bu kanunun 13, 14, 34. maddelerindeki konular dışında bu kanunda öngörülen yönetmelikler Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından çıkarılır." Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                                              Turgut Dibek                             Rahmi Güner

                                                 Kırklareli                                       Ordu

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

HSYK'nun yönetmelik çıkarabilmesi konusu düzenlenmiştir.

Tasarının 13 üncü, 14 üncü ve 34 üncü maddelerinde de, o maddelerde belirtilen konuların HSYK tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenlenmesinden söz edilmektedir. İlgili maddelerde bahsedilen konuların yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasa'nın 140 ıncı ve 159 uncu maddelerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Tasarının 13. maddesinde, genel sekreterlik bünyesinde büroların da bulunacağı ifade edilmektedir. Büroların görev ve yetkileri ile diğer konuların yönetmelikle düzenleneceğinin ifade edilmesi, Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 12 nci fıkrasında ki, genel sekreterliğinin kuruluş ve görevlerinin yasa ile düzenleneceği yolundaki düzenlemeye aykırılık oluşturmaktadır. Bürolarda çalıştırılacak personelden naklen atanacaklar için, kendilerinin muvafakatleri yeterli görülmeli, çalıştıkları Kurumların "uygun görmesi koşulu" aranmamalıdır. Tasarının 14. maddesinde Teftiş Kurulu düzenlenmiştir.

14. maddenin 2 nci fıkrasında, "Teftiş Kurulunun, Üçüncü Daire Başkanı'nın gözetiminde görev yapacağı" belirtilmiştir. Genel sekreterlikle ilgili olarak 10’uncu maddede ifade edildiği üzere, denetim raporlarının da teftiş kurulu tarafından mutlaka ve resen ilgili yargıç ve savcılara tebliğ edileceği hükmü kanunla düzenlenmelidir. Denetim, inceleme, araştırma ve soruşturma konusunda, 9 uncu maddede ifade edildiği üzere, bu dört kavram da kanunda açıkça tanımlanarak sınırları gösterilmeli, yargıç güvencesi yönünden, her bir işlem için ayrı ayrı izin alınması gereği açık kurala bağlanmalıdır. Albayrak/Türkiye kararında İHAM, "kamu görevlilerine sağlanan hakların, yargıçlar yönünden asgari haklar olduğu" vurgusunu yapmıştır. Kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Yasa'da, kamu görevlileri için soruşturma izni verildikten sonra, kamu görevlisi aleyhine yeni bir suç iddiasının ortaya çıkması durumunda, bu yeni suç iddiası için de, yeni bir iznin şart olduğu açıkça belirtilmektedir. Oysa 12 Eylül döneminden kalan 2802 sayılı Yasa'nın 83’üncü maddesi hükmüne göre "denetim veya soruşturma sırasında öğrenilen ve gecikmesinde sakınca bulunan konularda yeni bir izin gerekmez" şeklindeki hüküm, 1982 yılından bugüne kadar, gecikmesinde sakınca olsun veya olmasın denetim sırasında ayrıca izin gerekmez biçiminde uygulanmaktadır. Bu durum denetim sırasında, müfettişlerin daha baskıcı hareket etmelerine neden olabilmektedir.

Yine bir soruşturma var ise, o soruşturma ile ilgili olsun veya olmasın, o soruşturma uzatıldığı sürece, ortaya çıkan veya ortaya atılan konular için yeni bir izin gerekmez biçiminde yorumlanmaktadır. Uygulama da bu şekilde biçimlenmiştir. 2001 yılına kadar Anayasa'nın Geçici 15/son maddesi yürürlükte olduğu için, o dönemde Anayasa'ya aykırılık konusu irdelenemeden, kural böyle uygulanmış, içtihatlar da bu çerçevede oluşmuştur. 2001 sonrasında ise yine Anayasa'ya aykırılık konusuna girilmeden, bu sefer de kanıksanan uygulamadan ve önceki içtihatlardan hareketle 2001’den önceki uygulama olduğu gibi sürmektedir. Belirtilen nedenlerle, 2802 sayılı Yasa'nın 83 üncü maddesi, yargı bağımsızlığına açıkça aykırı olduğundan, Tasarının bu maddesinde öngörülen dört işlem için de ve ayrıca her bir konu (veya suçlama) için de mutlaka ayrı ayrı izin (olur) alınması gerektiği açıkça düzenleme konusu yapılmalıdır. Tasarının 14. maddesi son fıkrasında; "Teftiş Kurulu ve Kurul müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile denetim, araştırma, inceleme ve soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir." hükmü yer almaktadır. Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 1 inci ve 12 nci fıkraları gözetilerek, bu konular mutlaka yasa ile düzenlenmelidir.

HSYK Teftiş Kurulu'nda görev alanların, kişisel, adli ve disiplin soruşturmalarının nasıl yapılacağı ve hangi hükümlere tabi olacakları konusunda açık bir hüküm getirilmemiştir. Bu konuda, genel sekreterlikle ilgili olarak 10 uncu madde kapsamında yapılan açıklamalar, teftiş kurulu içinde geçerlidir. Resen ilgili yargıç ve savcılara tebliğ edileceği hükmü yasa ile düzenlenmelidir. Ayrıca Kurul tarafından Yönetmelik çıkartılması durumunda, bu yönetmelikler için Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasındaki düzenleme gereğince yargı yolunun kapalı olduğu tartışmaları da söz konusu olacaktır. Bu konu da tasarıda açıklığa kavuşturulmamıştır.

2461 sayılı HSYK Yasası'nın 19 uncu maddesinde HSYK'nun atama ve nakil yönetmeliği düzenleyeceğinin belirtilmesi, bu Yasa'da anılan konuda bir hükme yer verilmemiş olması karşısında, bu konu da açıklığa kavuşturulmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

46’ncı maddede bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 46. maddesinin (7). fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                          Turgut Dibek

                          Mersin                              Afyonkarahisar                            Kırklareli

                                              Rahmi Güner                         Ali İhsan Köktürk

                                                     Ordu                                      Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 7. fıkrasında "Mevzuatta 13.5.1981 tarih ve 2461 sayılı HSYK Yasası'na yapılan yollamaların, bu tasarıya yapılmış sayılacağı" belirtilmektedir.

2802 sayılı Yasa ile bu tasarı birlikte ele alınmadığı için, ortaya çıkacak sorunlardan birisi de bu madde ile ilgilidir. Şöyle ki;

2802 sayılı Yasa'nın 120 nci maddesinde "2461 sayılı Yasa'nın, 2802 sayılı Yasa'ya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı" ifade edilmiştir. Buradaki mantık, 2461 sayılı Yasa'nın önceki yasa olması ve 2802 sayılı Yasa'nın ise, hem sonraki, hem de 1982 Anayasası'ndan sonra ve Anayasa gözetilerek çıkartılmış bir yasa olmasıdır. Bu yasalar birlikte ele alınıp, bütünlük içerisinde düzenleme konusu edilmedikleri için, şimdi bu tasarı maddesinde doğru olarak yapılan düzenlemenin ortaya çıkardığı aykırı sonuç, sonraki yasa da olsa, 2802 sayılı Yasa'nın 120 nci ve Tasarının 46 ncı maddeleri gereğince, aynı konuda hüküm bulunan hallerde, öncelikle 2802 sayılı Yasa'nın uygulanır olmasıdır. Yine Anayasa'daki doğrudan uygulanır hükümler hariç olmak üzere, bu tasarıdaki 2802 sayılı Yasa'ya aykırı olarak yer alan hükümlerin, 2802 sayılı Yasa karşısında uygulanamaz olmasıdır.

2802 sayılı Yasa, 5982 sayılı Yasa ile değişmeden önceki Anayasa hükümlerini yansıtmaktadır. Tasarı ise 5982 sayılı Yasa ile değişen Anayasa hükümlerini yansıtmaktadır. Ancak bu tasarı maddesi gözetildiğinde, böyle bir tabloda, 2802 sayılı Yasa öncelikle uygulanacak, 2802 sayılı Yasa'da Adalet Bakanlığı'na ait olan yetkiler, bu tasarı ile HSYK'na ait olarak düzenlense de, bu yasaların uygulanması yönünden, birçok sorun ortaya çıkacaktır.

Tasarının, 2802 ve 2992 sayılı yasalar ile birlikte ele alınarak bütünlük içerisinde gözden geçirilmesi ve her üç yasanın birbiriyle çelişmeyecek biçimde yeniden düzenlenmesi zorunludur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 1’inci maddede bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının geçici 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesi arz ve teklif olunur.

"(4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıllık süre içinde, 43 üncü maddeyle ihdas edilen Ekli 1 Sayılı Listedeki kadrolara yapılacak atamalarda, bütçe kanunlarında yer alan sınırlamalar uygulanmaz."

                        Suat Kılıç                       Ayşe Nur Bahçekapılı             Durdu Mehmet Kastal

                         Samsun                                   İstanbul                                  Osmaniye

                                               Öznur Çalık                               Ahmet Yeni          

                                                  Malatya                                      Samsun              

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulumuzun yüksek takdirlerine arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinin hayata geçirilebilmesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kurumsal teşkilatının bir an önce kurulabilmesi için, personel atamalarıyla ilgili olarak bütçe kanunlarında yer alan sınırlamaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle uygulanmasının önlenmesi amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 04.46

ONİKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 05.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

BAŞKAN – Geçici 1’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu arada, sayın grup başkanvekillerine sorayım: Şimdi, her maddeden sonra, yirmişer dakika ara verdiğim takdirde İç Tüzük’e aykırı hareket etmiş olur muyum?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır.

BAŞKAN – Peki. (Alkışlar)

Geçici 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 3’üncü maddede iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının geçici 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Geçici Madde 3: 13.05.1981 Tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcılar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde başvurabilir. Bu dava, acele işlerden sayılır.

                    Halil Ünlütepe                          Rahmi Güner                       Ali İhsan Köktürk

                   Afyonkarahisar                                Ordu                                   Zonguldak

                       Ahmet Tan                             Kamer Genç                          Emrehan Halıcı

                         İstanbul                                    Tunceli                                    Ankara

                                                                   Ali Rıza Öztürk

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

TBMM Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun tasarısının Geçici 3. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygı ile arz ve teklif ederiz.

                     D. Ali Torlak                              Faruk Bal                             Rıdvan Yalçın

                         İstanbul                                    Konya                                       Ordu

                                               Oktay Vural                             Yılmaz Tankut

                                                     İzmir                                         Adana

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sabahın erken saatlerinde sabırların tükendiği bir zaman dilimi içerisinde sizlere hitap ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde aslında uzun süredir AKP iktidarları döneminde yargıyla sürdürülen bir kavganın önemli bir aşamasını ifade ediyor. Komisyonda da ifade ettim, daha önceki önergeler üzerindeki konuşmalarımda da ifade ettim ama nedense iktidar partisi bu inadından, ısrarından vazgeçmedi. Aslında bunun sebeplerini tahmin etmek benim için çok zor da değil. Burada ben bu maddenin hukuki olarak doğruluğunu, yanlışlığını tartışmıyorum ki hukuki olarak da yanlış. Bana göre şu an referandumda kabul edilen Anayasa maddesine göre HSYK kararlarını yargı denetimine açtınız. Şimdi burada bu getirdiğiniz düzenlemeyle yargı denetimi dışında bir idari yol öngörüyorsunuz hatta bir fıkrasında da Kurulun ihraç edilenlerle ilgili vereceği evet kararlarını yani mesleğe dönebilirler kararlarına ilişkin yargı yolunu da kapatıyorsunuz. Kendi içerisinde de çelişkili bir durum var.

Değerli milletvekilleri, önceki ihraç kararlarını bir yargı kararına bağlamak yani ihraç edilenler içerisinde mağdur olanlar olabilir, haklarında yanlış karar verilmiş olanlar olabilir bunu da tartışmıyorum. En azından bir avukatlık mesleğini dahi yapamayacak durumda ihraç kararlarıyla cezalandırılmış insanların bir mağduriyet içerisinde olduğu da belki kabul edilebilir bir gerekçe olabilir fakat burada ihraç kararlarını bir yargı denetimiyle denetlemek yerine bir idari kurul kararıyla yaparak aslında yeni seçilen Kurul üyelerine çok ciddi bir kötülük yapıyorsunuz.

Sayın Başkanım, salonda çok ciddi rahatsız edici bir uğultu var. Arkadaşlarımız, sabırları mı tükendi, dinlemek mi istemiyorlar bilemiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, arkadaşımızı, Değerli Milletvekilimizi dinleyin. Ben sizi dinlendirmek için zaten ara vereceğim.

Buyurun Sayın Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakana da Komisyon aşamasından beri aslında önemli bir çağrıda bulunduğumu zannediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, buradaki, önceki ihraç kararlarını olması gerektiği gibi bir yargı kararıyla değişmesini istemek ya da düzenlemek yerine bunu Kurula yaptırmaya çalışarak çok ciddi bir risk oluşturuyorsunuz. Bir defa, Türkiye’de uzun zamandır yargı bir yıpratılma süreci içerisinde, sistemli olarak yargı yıpratılıyor. Yüksek yargı organlarının santrallerinin dinlendiği iddiaları dillendirildi, basında sürekli yargı yıpratıldı ve bugün “Belki yeni bir başlangıç olabilir mi, Kurulun yapısı yeniden oluşturuldu.” dediğimiz bir noktada, siz Kurul üyelerinin önüne bir ideolojik refleks sınavı koyuyorsunuz.

Şimdi, kamuoyunda da tartışmalara sebep olmuş insanlar bu Kurulun önüne geldiğinde, Kurul üyeleri mesleğe dönmeleri için karar verseler de bunun toplumda bir karşılığı olacak, vermeseler de toplumda bir karşılığı olacak ve Kurul üyeleri daha Kurul üyeliklerinin başında bir ideolojik sınavla karşı karşıya kalacaklar. Bana göre yeni oluşmuş ve bir şans verilmesi gereken Kurul üyelerine kötülük yapıyorsunuz.

Bir diğer husus, değerli milletvekilleri, burada HSYK neticede yapısı değişse de bir anayasal kurum ve varlığını, tüzel kişiliğini sürdürüyor. Siz şimdi, geçmişte HSYK’nın verdiği kararları yargıyla değiştirtmek yerine, yine Kurulun değişmesine yol açarak aslında HSYK’nın geçmişteki verdiği bütün kararları tartışılır ve hatta bütün kararları gayrimeşru hâle getiriyorsunuz. Bu, kapsamı çok genişleyebilecek bir polemiğin konusu olabilir. HSYK’nın geçmişte yaptığı atamalar ya da diğer inisiyatifler bu vesileyle tartışma konusu yapılabilir. Onun için, gelin, bu inadınızdan vazgeçin. Kurul üyelerine yeni bir şans vermek adına, ihraç edilen, sayısının da çok fazla olduğunu zannetmediğim, düşünmediğim arkadaşlarımızın mesleğe dönmeleri ya da bir hukuk mesleğiyle hayatlarını sürdürmeleri imkânı sağlanacaksa bunu bir Kurul kararı yerine yargı kararıyla sağlamanın hukuk ilkelerine daha uygun olacağı, yeni Anayasa maddelerine daha uygun olacağı kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kurul  üyelerini böyle bir sınava tabi tutmanın ne size ne Türk hukukuna ne Kurul üyelerine ne de mesleğe dönecek arkadaşlara faydası olmadığı kanaatindeyim.

Bu düşüncelerle bir kez daha kararınızı gözden geçirmenizi ümit ediyor, iyi sabahlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının geçici 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Geçici Madde 3: 13.05.1981 Tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcılar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde başvurabilir. Bu dava, acele işlerden sayılır.

                                                                            Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 3’üncü maddesinin bir diğer adı, uygulamadaki adı “Ferhat Sarıkaya maddesi.”

Şimdi, Anayasa değişikliği ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır. Bu olumlu bir gelişmedir. Bu değişiklik 12/9/2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bunun 12/9/2010’dan önceki olaylardaki HSYK kararlarına uygulanacağına ilişkin Anayasa’da bir hüküm yok. Geçmişe etkili olacak şekilde hüküm bu tasarıyla getiriliyor. Yani Anayasa’da tanınmayan bir hak bu kanun tasarısıyla Anayasa’ya aykırı bir şekilde getiriliyor. Bu, hak arama özgürlüğünü genişletmesi bakımından olumlu karşılanabilir ancak anayasal dayanağı yok yani anayasal dayanak getirmek gerekiyordu. HSYK idari bir organdır. Anayasa değişikliğinden önce verilen ve yargıya kapalı olan kararları, meslekten çıkarma kararlarının Anayasa’ya rağmen eğer gerçekten yargı yolu açılacak ise bu durumda yürürlük tarihinden sonra yani 12/9/2010 tarihinden sonra yasal süresi içerisinde idari yargıya başvurma olanaklı kılınmalıdır. Tekrar HSYK’ya başvuru yolu getirilmesi hukuksal dayanaktan yoksundur.

Meslekten çıkarmaya yönelik mevzuatta bir değişiklik yok yani meslekten çıkarma konusunda herhangi bir değişiklik yapılmamış. HSYK kararını niye gözden geçirsin? Yani süreklilik esası olduğuna göre 12/9/2010 tarihinden önceki verilen HSYK kararlarını ondan sonraki oluşan HSYK’nın yeniden gözden geçirilmesinin nedeni nedir? Salt yargı yolunun açılması bu kararın değiştirilmesini neden gerektirsin? Yargı yolunun açık ya da kapalı olmasına göre meslekten çıkarma cezaları verilmediğine göre bu yargı yolunun açılmış olması meslekten çıkarma konusunda herhangi bir yasal mevzuat değişikliği olmadığı hâlde konulması doğru değildir. Bu durum HSYK’yı yıpratacaktır, hukuksal olmayan sonuçlar doğuracaktır.

Sonuçta, yargı yolu açıldığına göre bu yargının vereceği karara saygı gösterilmesi gerekir. Yani Anayasa’da zorlanarak, başka şeylerde zorlanarak hadi diyelim ki 12/9/2010’dan önceki kararlar da yargı yoluna gitsin. O zaman niye HSYK’ya başvuru yolu getiriliyor? Bunu anlamak mümkün değil. HSYK bu yolla aslında belli kararların önünü açacak. Yani bunun konulma nedeni -demin de söyledim- 12 Eylül 2010 tarihinden önceki HSYK’nın belli kararlarına ilişkin.

Şimdi, meslekten çıkarma cezaları kaldırılınca bunlar yargı önüne taşınamayacak, tartışılmayacak; ayrıca bir kısım meslekten çıkarma cezaları da yer değiştirme cezalarına dönüşecek ve sonuçta ceza için yine yargı yolu kapalı olacak, bu şekilde de yargıdan yine işlemler kaçırılmış olacaktır.

Yer değiştirme cezası, aslında mesleki açıdan gelecekte son derece etkili olan bir ceza türüdür. Anayasa’ya aykırı, geçmişe etkili olarak yargı yolunun açılması durumunda, bu anlayışın benimsenmesi hâlinde yargı yolu doğrudan açılmalı, araya HSYK sokulmamalıdır, aradan HSYK çıkarılmalıdır. Amaç yargı yolunu açmaksa, yargı yoluna başvuru yolu HSYK’ya başvuru öngörülerek kapatılmaktan kurtarılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, madde metnine baktığımız zaman, 4’üncü fıkrasında “İkinci ve üçüncü fıkralar uyarınca verilen kararlara karşı…” ve 5’inci fıkrasında “İkinci fıkra uyarınca verilen…”

Şimdi, 4’üncü fıkrada, ikinci ve üçüncü fıkralara karşı yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararların kesin olduğu belirtiliyor. 5’inci fıkrada ise ikinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine ilişkin kesinleşen kararların iptal talebiyle dava açılabileceği söyleniyor ama bu husus 4’üncü fıkrada belirtilmiyor Sayın Başkan. 4’üncü fıkrada, “İkinci ve üçüncü fıkrada verilen kararların tümü için yeniden yapılan itiraz sonunda, inceleme sonunda verilecek karar kesindir.” diyor. 5’inci fıkrada bu sefer de deniliyor ki: “İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ilişkin kesinleşen kararların iptali talebiyle Danıştaya dava yolu açılmış oluyor.” O zaman 4’üncü fıkrada şöyle bir düzenleme yapmanız gerekmiyor mu: “İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine ilişkin kararların dışındaki kararlar” diye 4’üncü fıkraya ekleme yapılması gerekiyor yani bir yandan kesin olduğu söyleniliyor, bir yandan da yargı yolu getiriliyor. Bu bir çelişkidir. Bu çelişkinin giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Geçici 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 47’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                       

Kapanma Saati: 05.18

ONÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 05.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

48’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülen Tasarının 48. maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Adalet Bakanlığı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                        M. Kemal Cengiz                       Rıdvan Yalçın

                           İzmir                                    Çanakkale                                    Ordu

                                             Yılmaz Tankut                            D. Ali Torlak

                                                    Adana                                       İstanbul

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 48. maddesinin “madde 48 – Bu Kanun hükümlerini, Adalet Bakanı yürütür.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ali Rıza Öztürk                        Halil Ünlütepe                      Ali İhsan Köktürk

                          Mersin                              Afyonkarahisar                           Zonguldak

                     Turgut Dibek                           Rahmi Güner                             Ahmet Tan

                        Kırklareli                                    Ordu                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 48’inci madde üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, az önce konuşulan geçici 3’üncü maddenin önemi nedeniyle bu maddeyi bir kez daha dikkatinize ve bilgilerinize sunmak istiyorum. Her ne kadar günün erken saatlerinde dikkatinizi toplamanız çok kolay olmasa da beni dinlemenizi rica ediyorum çünkü bu madde, aslında bu madde, Anayasa değişikliğinin belki tek olumlu yönünü, olumlu yönlerinden birini düzenleyen ve bu tasarının da en olumlu maddelerinden birini teşkil edebilecek bir madde. Çünkü, bu madde, yargı yolunun açılması gibi demokratik hak ve özgürlüklerin, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesine yönelik bir madde. Şayet bu madde Anayasa değişikliğindeki sizin bahsettiğiniz iddia ve savlara yönelik olarak düzenlenebilmiş olsaydı eğer, gerçekten, bu madde, hepimizin arkasında kararlılıkla durabileceği bir madde olacaktı.

Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihraç kararlarına karşı değil, aslında, diğer disiplin kararlarına karşı da yargı yolu açılması gerektiğini düşünüyoruz, bunu savunuyoruz. Ancak, Anayasa değişikliğinde ve bu tasarıyla getirilen düzenlemede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun sadece ihraç kararlarına karşı yargı yolu açılmış bulunuyor. Ancak, bu niteliği itibarıyla bile, aslında, tasarı maddesi, bu niteliğine uygun, bu amacına uygun düzenlenebilmiş olsaydı, belki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu maddeyi yine de sizinle birlikte savunmamız mümkün olurdu. Ancak arkadaşlar, bu maddenin düzenleniş biçimi, aslında bu amacın çok ötesinde, çok daha farklı düşüncelerle hazırlandığını bize gösteriyor yani bu tasarının niteliğini ve hedefini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü, bu tasarının yargı yolu açılmasına yönelik düzenlemesine baktığımızda, aslında Anayasa değişikliğinin kapsamını da aşan bir düzenleme olmasına rağmen, bu yönüyle bile, kabul edilebilir, kabul edilebilecek bir madde olmasına rağmen, araya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna müracaat zorunluluğunun sokulması ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihraç kararlarını kaldırması hâlinde buna karşı yargı yolunun kapatılması tasarıya hâkim olan hukuksuzluğun, tasarıya hâkim olan anlayışın bu maddede çok açık ve net bir şekilde yansıdığını bize gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, yargı yolunun açılması gibi temel hak ve özgürlükleri genişleten ve hepimizin savunabileceği bir maddeye niye hukuka aykırı yani hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan, Anayasa’yla bağdaşmayan, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan ve aslında ihraç nedenlerinin değişmemesine rağmen bu düzenlemelerle bağdaşmayan bir hükmü sokarak savunulması gereken bir maddeyi karşı çıkılacak bir madde hâline dönüştürüyorsunuz, bu çok yanlış. Yani Sayın Bakanım, Adalet Komisyonunun Değerli Başkanı, bu maddeyi bu niteliğe dönüştürmek yani aslında savunulabilecek, tek bir düzenleme olabilecek bir maddeyi aslında tasarının en sakıncalı, en çok karşı çıkılacak maddesi hâline dönüştürmekten hakikaten yani “Zevk mi alıyorsunuz?” demek istemiyorum yani niye böyle bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyorsunuz?

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, tasarının içerdiği diğer hükümlerin hukuken kabul edilebilir düzenlenmeler olmaması nedeniyle bu maddeye sonuna kadar karşı çıkıyoruz ve Anayasa Mahkemesine taşındığında bu dava, belki iptal nedenlerinden en başlıcasını oluşturacak bir madde olduğunu düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülen Tasarının 48. maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Adalet Bakanlığı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, yaklaşık, bugün on beş buçuk saattir buradayız. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve diğer gruplar, gerçekten bu yasa hakkında endişelerimizi, görüş ve düşüncelerimizi paylaştık, önerilerimizi sunduk. Her şeyden önce, yaptığımız bu çalışmaya ve sunduğumuz fikirlere saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde, sizler de bizler de burada gecenin bu saatlerine kadar elbette saygı duyulacak bir şekilde gerekli görevi yapıyoruz ama şunu ifade etmeliyim ki, gerek iktidar ve gerekse muhalefet olarak, maalesef, on beş buçuk saattir böyle bir çalışma düzeninin sağlanmasının bütün milletvekillerine bir saygı nişanesi olarak görmediğimi de ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, evet, hepimiz saygıya değer bir iş yapıyoruz, hepimiz bizi buraya getiren milletimizin iradesi doğrultusunda hareket ediyoruz. Biliyorum, son konuşmalar çok ağır olabilir ama bunun için birbirimize saygı duymamız gerekiyor. Ama gerçekten böyle bir saatte, böyle bir zamanda, böyle bir yasama faaliyetini sıkıştırmanın neye faydası var? Aklıselimle herkesin bunu düşünmesi lazım. Çok acil ve ivedi bir iş mi acaba? Değil.

Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman hukukla ilgili bir mevzuat yapıyoruz. Hukuk, aslında yani bir adalet ise, hepimiz adaleti arıyorsak, adaletin bağımsız olmasını, tarafsız olmasını istiyorsak gönül isterdi ki hepimiz bu adalet çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir kanunu üzerinde mutabakat oluştursaydık. Dolayısıyla, böyle bir mutabakatla geçmemiş olması bile bir eksiklik olarak değerlendirilmelidir. Çünkü netice itibarıyla, adaletle ilgili bir kanun yapıyoruz. Herkese lazım. Ve yirmi üç dönem boyunca buraya çok milletvekilleri, partiler geldi gitti ama “adalet” dediğimiz mekanizma konusunda gerçekten bugün burada çok daha uzlaşmacı bir tavır sergilenmesi lazım.

Ben bu vesileyle birkaç konuya değinmek istiyorum. Öncelikle, rahmetli Başbakan Menderes hakkında söylenenlerden sonra bir özür dilenmiş olması bence gerçekten önemli. Ama, böyle bir özrün temin edilmesi konusundaki girişimlerinden dolayı önce Meclis Başkan Vekiline teşekkür ediyorum. AKP ve CHP gruplarına da bu konuda teşekkür ediyorum çünkü bunun böyle olması gerekirdi. Meclis Başkan Vekilinin bu konuda kullanabileceği İç Tüzük’le ilgili hükümler vardı ama önemli olan, bunu burada yapan milletvekilinin iradesiyle eğer bunu düzeltebiliyorsak her şeyden önce böyle bir iradenin oluşmasına katkı sağlayan grup başkan vekillerinin ve Meclis Başkan Vekilinin de bu tavrının takdire değer olduğunu düşünüyorum. O bakımdan Sayın Meclis Başkan Vekiline de çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, bence, geçmişimize son derece saygı duymamız gereken bir hususta doğru zamanda, doğru tavırla, doğru adım atılmıştır.

Değerli kardeşlerim, bir diğer konu da, tabii, konuşabiliriz, yapabiliriz ama burada milletvekilleri taraftar değildir, her konuşmanın sonucunda burada tezahüratlarla bir şeyler yapmak doğru bir şey değildir. Doğru gördüğünüz yerde alkışlarsınız ama burası bir tribün değil, seyirci değil milletvekilleri. Dolayısıyla, burada konuşan hatibin milletvekillerini bu şekilde yönlendirmesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Bir diğer konu da: Hepimiz farklı yörelerden geldik, farklı olabilir, hiç kimsenin buraya gelirken etnik kimliği sorgulanmadı ama buraya geldiğimiz zaman, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin egemenliğini kullanıyoruz ve bu Parlamentoda Türkçe yasama yapılır. Herkes buna riayet etmek zorundadır. Hoşgörü sınırları zorlanmamalı ve tahrik noktasına gidilmemelidir. Burada, gelen yabancı misafirlerin konuşmalarını ifadeyle, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarına yabancı muamelesi yapılmasını istemeyi de onlara hakaret olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Onun için, bu Parlamentoda Türkçe konuşulacağına ilişkin hiçbir tereddüt yoktur ve herkes de buna saygı göstermelidir. Bu Parlamentoda biz birbirimizi anlayacağız. Evde, iş yerinde, şarkını türkünü nerede, nasıl istiyorsan izle, nasıl dinliyorsan dinle ama burası etnik kimliklerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Onun için, burada bu konulara önceden saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben burada, Parlamentonun ve Anayasa’mızın dili böyle olmasına rağmen buna saygı gösterilmemesini de çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Epeyce bir süre geçti, çünkü gerçekten bazen tahammül sınırlarını zorluyor ama selametle bu kanunun geçmesi açısından da beklemek durumunda kaldık ama tutanaklara girmesi gerekiyor.

Ne yazıktır ki farklı dilde konuşma yapanlarla ilgili, bir cumhuriyet savcısı “Parlamentoda hangi dilde konuşma yapılacağına ilişkin bir düzenleme yoktur.” diye takipsizlik kararı veriyorsa, o cumhuriyet savcısı da bilsin ki burası Türkiye Cumhuriyeti devletidir, Türk milletinin egemenliğinin kullanıldığı bu kürsüde Türkçe yasama yaparız. Türkçe konuşmamız da başka dillere saygısızlık değildir, reddettiğimiz anlamında değildir. Saygı göstereceğiz ama bu Parlamentoda Türkçe yasama yapacağımız hususu vazgeçilmez bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu vesileyle, bununla ilgili hususu da ifade etmek istiyorum.

Bu yasanın öncelikle adalet camiasına ve milletimize hayırlı olması dileğiyle herkese saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 48’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı  :  266

Kabul                         :  250

Ret                              :  16 (x)

                                                 Kâtip Üye                                  Kâtip Üye            

                                             Yusuf Coşkun                          Bayram Özçelik       

                                                   Bingöl                                       Burdur”             

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan, teşekkür konuşması için yirmi dakika süreniz var.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok uzun mesai harcayarak oluşturduğumuz yasa umut ediyorum ki Türk yargısına uzun yıllar önemli hizmetler verecek. Gerçekten Anayasa değişikliğiyle çok önemli reformlara imza attınız Parlamento olarak. Bu dönem Parlamentosu bu değişikliklerle anılacak, bunu ümit ediyorum.

Ben bu çalışmaya emek veren, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu emekleriniz için bundan sonra da ayrı ayrı her birimiz gelecek nesillere aktaracağımız bir öyküye sahip olduk diye düşünüyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

                                  

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

5’inci sırada yer alan, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un; 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/401) (S. Sayısı: 374) (x)

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Komisyon raporu 374 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Sayın Hamzaçebi…

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bir iki dakika zamanınızı alacağım. O da bir tereddüdü ifade etmek açısından. Tasarı Komisyonda hemen hemen sanıyorum tüm siyasi partilerin uzlaşmasıyla geçmiş olan bir tasarı, teklif daha doğrusu. Bu açıdan herhangi bir sorun yok ancak ifadede acaba bir sorun olabilir mi? O açıdan ben Genel Kurulu özellikle uzman arkadaşları bu konuda bir dikkate davet etmek istiyorum.

Birincisi, teklif “diş hekimi” derken, Komisyon bunu “diş tabibi”ne çevirmiş durumda. Anlaşılıyor ki kanunun diğer maddelerinde hep “diş tabibi” geçtiği için onunla uyum sağlamak amacıyla böyle bir değişiklik yapılmış ama artık Türkiye’de diş hekimliği fakülteleri var, diş hekimliği fakülteleri diş hekimi yetiştiriyor ve bütün diş hekimleri diş hekimi tabelası asar, diş tabibi tabelası asmaz. Bu böyleyken çağı yakalamayıp geriye dönüp yine diş tabibini buraya yerleştirmek yanlış. Efendim, kanunun diğer maddelerinde “diş tabibi” kelimesi geçiyor ise bir maddeyle “Bu kanunda geçen ‘diş tabibi’ kelimeleri ‘diş hekimi’ olarak değiştirilmiştir.” şeklinde bir önergeyle bu sorun çözülebilir. Yani, bir kanun yaparken, eski kanundaki bir kelimenin yarattığı yanlışlığı düzeltelim derken burada tekrar “diş hekimi” yerine “diş tabibi” kullanılmasını doğru bulmuyorum.

Ama asıl söyleyeceğim, söylemek istediğim bu değil. Diş hekimlerinin, dişlerin, diş etlerinin ve bunlarla bağlantılı olan ağız ve çene dokularının sağlığının korunması konusunda bir yetki ve görev tanımı yapılıyor burada, doğru. Ben bunu şöyle anlamak istiyorum: Bir diş hekimi, diş eti tedavisi veya diş tedavisi nedeniyle ağız ve çene dokularına da müdahale edecekse, o tedavi oralara müdahale etmeyi gerektiriyor ise bu müdahaleyi yapabilmeli; teklifin düzenlenme, getirilme gerekçesi bu, gayet doğru ama bu ifade tarzı, diş tedavisi veya diş eti tedavisiyle ilgili olmasa dahi… Hastanın diş tedavisi ihtiyacı yok, diş eti tedavisi ihtiyacı yok ama çene dokularının tedavi ihtiyacı var, çene dokularına, ağız dokularına müdahale edilmesi gerekiyor. Bu, eğer diş hekiminin görev alanındaysa teklifi böyle kabul edelim -benim uzmanlık alanım değil- ama eğer bu, ağız ve çene cerrahlarının görev alanındaysa, o zaman, sanki bir hekim grubunun, bir doktor grubunun, cerrah grubunun görev alanını oradan bir başka tarafa transfer ediyoruz gibi bir anlam doğar. Eğer niyet buysa, doğrusu buysa onu da yapalım.

Ben bu tereddüdümü ifade ediyorum, takdir Genel Kurulundur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabaha erdiğimiz bu vakitte ben sizin huzurlarınızı fazla işgal etmek düşüncesinde değilim ancak hazır, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerimiz büyük ölçüde burada, CHP ve MHP’nin grup başkan vekilleri de burada… Bu teklifle, anayasal bir kurum olan Yükseköğretim Kurumunun tabi olduğu kanunun yarattığı bir kaos ortadan kaldırılıyor. Bu kaos ne? Yükseköğretim Kanunu’nda eğitim, ön lisans, lisans ve yüksek lisans olarak tanımlanmış. Ön lisansın iki yıl,

                                  

(x) 374 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

lisansın dört yıl, yüksek lisansın bunun üzerine iki yıl daha tanımlanmış olmasının yanı sıra, genelde dört yıllık fakülteler mezun veriyor Türkiye’de ama bunun istisnası, beş yıllık bir fakülte diş hekimliği, beş yıllık eğitim süresi olan bir diğer fakülte veteriner hekimlik ve altı yıllık bir eğitim süresi olan tıp fakülteleri. Buradan mezun olanlar doğrudan doğruya doktoraya başlayabildikleri ve doktora da akademik kariyerde bir adım olarak mütalaa edildiği için, unvanın başına, ismin başına “doktor” ifadesi getirilerek unvanlandırılıyordu kişiler ancak bu kişiler “Neyin doktoru? Neyin uzmanı?” dendiğinde kimse bu soruya cevap veremiyordu. Dolayısıyla, diş hekimliği fakültesi bünyesinde var olan değişik ana bilim dallarında uzman yetiştirebilmek oldukça önemli. Aynı kapsamda, Tarım Bakanlığı bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, daha önce, 2547 sayılı Kanun’dan önce yetişmiş olan uzmanların üstüne uzman yetiştirilemedi. Bunların da yaşları itibarıyla emeklilikleri geldiği için şu anda Tarım Bakanlığı bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, uzmanlık yapmak, uzmanlık yaparak bu uzmanlık eğitimini alarak deruhte etmeleri gereken görevleri usta-çırak ilişkisiyle, uzman olmadan götürmeye çalıştıklarını görüyoruz.

Bu kanun teklifini bir fırsat olarak görüp arkadaşlarla görüşmelerimizi yaptık. Böylece bu teklifle beraber, kanunlaştıktan sonra, Tıpta Tababet Uzmanlık Yönetmeliği’ne göre uzmanlar yetişiyor. Diş hekimliğinde, bu kanun teklifi kanunlaşırsa buna göre yetişecek ama bir eksik kalacak ki Yükseköğretim Kanunu’nda, o eksikliği de inşallah bu 23’üncü Dönemde gidermek için bir fırsat yakalar, önümüzdeki günlerde telafi ederiz diyoruz.

Teklifin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TABABET VE ŞUABATI SAN’ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 1/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun “İkinci Fasıl” başlığından “ve dişçiler” ibaresi kanun metninden çıkarılmış ve 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 29- Diş tabibi, insan sağlığına ilişkin olarak, dişlerin, diş etlerinin ve bunlarla doğrudan bağlantılı olan ağız ve çene dokularının sağlığının korunması, hastalıklarının ve düzensizliklerinin teşhisi ve tedavisi ve rehabilite edilmesi ile ilgili her türlü mesleki  faaliyeti icra etmeye yetkilidir.

Diş tabipliğinin herhangi bir dalında münhasıran uzman olmak ve o unvanı ilan edebilmek için diş hekimliği fakültelerinden veya Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarından alınmış bir uzmanlık belgesine sahip olmak şarttır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut? Yok.

Soru-cevap işlemi…

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir önerge var, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 374 Sıra Sayılı (Kanun No 1219) Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı ve İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1 inci Maddesindeki “doğrudan” kelimesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Ali Koyuncu                Prof. Dr. Muzaffer Gülyurt                 Ahmet Yeni

                           Bursa                                     Erzurum                                   Samsun

                   Bayram Özçelik                    Safiye Seymenoğlu                      Ahmet Aydın

                          Burdur                                    Trabzon                                 Adıyaman

                                                                 M. Salih Erdoğan

                                                                          Denizli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, siz çekmiyorsunuz, önerge sahipleri çekiyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Evet, çekiyorlar.

Bir de düzeltme talebimiz var Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, “11/4/1928” olacak, orada bir yazım hatası var. Bir de “İkinci fasıl” değil, “ikinci faslının” olması gerekiyor. Ayrıca, “Kanun metninden” ibaresinin de metinden çıkarılması gerekir çünkü yazım hataları var.

BAŞKAN – Komisyon Başkanının bu açıklamaları eşliğinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 1219 sayılı Kanunun 32, 33, 37 ve 38 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Alınan karar gereğince, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek için, 13 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 05.56