DÖNEM: 23 CİLT: 84 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
30’uncu
Birleşim
10 Aralık 2010 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
2.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İşletmesinin
sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin
kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmelerine
ve serbestçe toplantı yapmalarına ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün
62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinde aşırı yağış nedeniyle meydana gelen
afete ilişkin açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün
62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, ülkemizde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü
koşullarda yaşam sürdürdüklerine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Edibe Sözen’in, insan haklarına ilişkin açıklaması
8.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Strateji
Geliştirme Dairesi Başkanlığındaki personele baskı yapıldığına ilişkin açıklaması
9.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin
kabulünün 62’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
10.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Çin Özerk Uygur Bölgesi’nde yaşayan
Türklerin işkence gördüklerine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın, milletvekillerinin üsluplarına ilişkin
açıklaması
12.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin
açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum
Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum
Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan
Adnan Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına
dair sözlerini geri aldığına ve ailesinden özür dilediğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı
dinlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, astsubayların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/958)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 20 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi
döneminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile
ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/959)
4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 24 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarının yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/960)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
4.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S.
Sayısı: 574)
5.- Erzurum
Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/401) (S. Sayısı: 374)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’in, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Başbakana
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Gürültü ve
kavga nedeniyle İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara
vermek yerine, birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum
Başkanının tutumu hakkında
X.- OYLAMALAR
1.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı kamu kurumlarına ait evrakların kargo
şirketi ile gönderilmesine ve imha edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16673)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/16735)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir siyasi parti ilçe başkanı hakkındaki
iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16814)
4.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Isparta-Yakaören köyünde yeraltından çıkan gaza
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16866)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulması kararlaştırılan nükleer
güç santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16938)
6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, akaryakıt dağıtımı yapan firmalar ve Niğde’deki
petrol arama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/16940)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer enerji santrali kurulmasına
dair anlaşmadaki devretme hakkıyla ilgili hükme ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16941)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulacak nükleer santralde
kullanılacak VVER-1200 tipi reaktörlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16942)
9.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da kurulacak nükleer enerji santralinde kullanılacak
yakıt cihazlarının teminine ve proje şirketine tahsis edilecek araziye ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16944)
10.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin binaları ile Diyanet Vakfının gayrimenkullerinin
takas yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/17082)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.05’te açılarak altı oturum yaptı.
Iğdır
Milletvekili Ali Güner, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşmasına Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.
Konya
Milletvekili Ali Öztürk, Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma
törenlerine;
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş,
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış,
Haydar Aliyev’in
7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna;
Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne,
Düzce
Milletvekili Celal Erbay, sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Ülkemizde
uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklamalarına Devlet Bakanı
Cevdet Yılmaz cevap verdi.
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/953),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi (10/954),
İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesinin
sonuçlarının araştırılması (10/955),
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü
yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/956),
Amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem
Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denildi.
Başkanlıkça, 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın üzerinde şahısları adına söz almak isteyen üyelerin söz
kayıt işlemlerine ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(10/83) ve (10/865) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 9/12/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu,
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine 9 Aralık
2010 tarihinde verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç
kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu,
Önerileri yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu
(1/961) (S. Sayısı: 574) birinci bölümünün 12’nci maddesine kadar kabul edildi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü kutlanacak”
şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak” şeklinde
düzelttiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup
Başkanına,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in partisine,
Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
10 Aralık 2010
Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
22.56’da son verildi.
Meral
AKŞENER |
Başkan
Vekili |
|
Bayram
ÖZÇELİK Fatih
METİN |
Burdur Bolu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Gülşen
ORHAN |
Van |
Kâtip
Üye |
No.: 42
II.-
GELEN KÂĞITLAR
10
Aralık 2010 Cuma
Rapor
1.- Kolluk
Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/924) (S. Sayısı: 587) (Dağıtma
tarihi: 10.12.2010) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı
dinlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2010)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 Milletvekilinin, astsubayların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/958) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 20 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesi
döneminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile
ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/959) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.10.2010)
4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 24 Milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarının yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/960) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, 12 Eylül 1980 dönemine dair bazı istatistiki bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16187)
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/16188)
3.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, AİHM’nin Hrant Dink davasındaki kararına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16202)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tutuklu ve hükümlü hastaların durumlarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16216)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, siyasi parti propagandalarındaki sanal reklam
uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16218)
6.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Diyarbakır’a yeni cezaevi yapılmasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16219)
7.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, hükümlü ve tutukluların ziyaret edilebilmelerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16220)
8.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir cezaevinde yaşandığı iddia edilen işkence
ve kötü muameleye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16221)
9.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, eski bir il emniyet müdürünün kitabındaki iddialara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16222)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, KPSS Eğitim Bilimleri
sınavının iptal edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16223)
11.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, yapılması planlanan Bucak Devlet
Hastanesinin yatak kapasitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16303)
10 Aralık 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle söz
isteyen Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir’e aittir.
Sayın milletvekilleri, gerçekten büyük bir uğultu var. Bu konuda
biraz hassas olursak iyi olur.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemir’in, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya İnsan Hakları Günü
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinize ve
bana bu fırsatı sağlayan Sayın Başkana en içten teşekkürlerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin üzerinden
tam altmış iki yıl geçmiş. Aradan geçen bu süre zarfında insan hakları
ihlallerini engellemek, işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek için
uluslararası bir yığın sözleşmeler imzalanmış. Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Komiserliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi çeşitli kurumlar
oluşturulmuş. Biz de Türkiye olarak bu sözleşmelere taraf olmuşuz ve bu
sözleşmelerin altını imzalamışız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını iç
hukukumuzun üstünde saymışız. Hukuki düzenlemeler açısından başkaca ülkelerle
kıyasladığımızda aslında çok geri bir noktada değiliz ama bunların uygulanması
noktasına baktığımızda, bugün ülkemizin içinde bulunduğu tablonun hiç de iç
açıcı olmadığını hep birlikte görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerin gereği ya da uyum
sağlamak adına yasa çıkarmak önemli değil, önemli olan, çıkarılan yasaların
herkese adil ve eşit bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bunun için de
öncelikle ülkeyi yönetenlerin insan hak ve özgürlüklerine, demokrasiye ve hukuk
devletine yürekten inanmaları gerekiyor. Bugün, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde aleyhinde en çok dava açılan ülkelerin başında ne yazık ki Türkiye
geliyor. Âdeta ülkeyi yarı açık bir cezaevine çevirdiniz. Herkesin telefonunun
dinlendiği, kimin, yarın neyle suçlanacağı belli olmayan bir Türkiye
yarattınız. Giderek bir korku imparatorluğu oluşturdunuz. Sayın Başbakanın bir
polis ordusuyla geziyor olmasını ilk önce bir saltanat göstergesi gibi kabul
ediyordum ama şimdi bakıyorum ki yarattığınız bu korku imparatorluğunun esiri
hâline Sayın Başbakan da gelmiş vaziyette. Teslim aldığınız bütün kurumları
suskun hâle getirdiniz, üniversiteler de bunların içerisinde. Geçen hafta
üniversitede yapılan toplantılarda, rektörler içeride Sayın Başbakanın önünde
kıyama dururken üniversite dışındaki öğrencilerin coplanması, biber gazına maruz
kalmaları konusunda rektörlerden tek laf çıkmadı.
Sayın Bakan buradaysa ısrarla bir kere daha söylüyorum: Özel
yetkili mahkemelere yerleştirdiğiniz tarikat ve cemaat üyesi kimi hâkim ve
savcıların hazırladığı ve sadece ve sadece gizli tanık ve isimsiz ihbar
mektuplarına dayalı açılan iddianameleri, açılan davaları, hukuk devletiyle
uyuşturmak, bağdaştırmak mümkün mü?
Değerli arkadaşlarım, bugün, 45’in üzerinde gazeteci ve 120 binin
üzerinde insan ceza ve tutukevinde. Bunların yüzde 60’ından fazlası tutuklu
sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyor. Yasalarımız, sanığın yurt dışına kaçma ya da
delilleri karartma ihtimali varsa ancak o zaman tutuklamanın bir son çare
olduğunu söylemesine rağmen, bugün siz ne yapıyorsunuz? Sizi eleştiren,
gözünüzün üzerinde kaşınız var diyen herkesi neredeyse bir kulp takıp doğruca
Silivri toplama kampına gönderiyorsunuz. Bugün ülkenin namuslu gazetecileri,
bilim adamları, sendikacıları, on sekiz-yirmi aydan bu tarafa neyle
tutuklandıkları belli olmadan bu cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyorlar.
Mustafa Balbay bir kitap yazmış, bana ve herhâlde bütün
milletvekillerimize gönderdi: “Silivri Toplama Kampı Zulümhane” diye. Bu kitabı
bütün milletvekili arkadaşlarımızın okumasını önemle rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, gelin bir empati
yapalım: Şu içinde bulunduğumuz Genel Kurulun kapısını üstümüze kilitleseler
-bırakın on sekiz ayı, on sekiz günü- “On sekiz saat bu Genel Kuruldan
çıkmayacaksınız.” deseler kendinizi nasıl hissedersiniz? Televizyonlardan
izlediğimiz öğrencilerin içerisinde kendi çocuklarınızın, kendi oğlunuzun ve
kızınızın olduğunu düşünün, polisin öğrenciye karşı uyguladığı kötü muameleyi
bir kere daha vicdanınızda çek edin diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, aradan altmış iki yıl geçmiş olmasına rağmen,
insan hakları konusunda ülkemiz bugün -üzülerek söylüyorum- övünülecek bir
noktada değil. Çok fazla söze gerek yok, Selçuklu Azamı Nizamülmülk’ün güzel
bir sözü var, diyor ki: “Bir ülke belki küfür ile mamur olabilir ama zulüm ile
asla.” Altmış iki yıl aradan sonra bugün ülkemizde hem küfür var hem zulüm var.
Bu küfrün ve zulmün en kısa zamanda sona ereceği, gerçek anlamda demokrasiye ve
insan haklarına kavuşacağımız günü umutla bekliyorum.
Polis karakollarında, cezaevlerinde özgürlüklerinden yoksun
bırakılan tüm insanları saygıyla selamlıyor, yüce heyetinize en derin sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Gündem dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdal’a aittir.
Buyurun Sayın Birdal.
2.- Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdal’ın, Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de Birleşmiş Milletlerce altmış iki yıl önce kabul edilen İnsan Hakları
Bildirgesi’nin yıl dönümü nedeniyle Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, aslında öyle insan hakları günleri,
evrensel kazanımların yıl dönümü kutlanır ama ne yazık ki ne dünyanın hâli
açısından ne de Türkiye’de böyle bir İnsan Hakları Günü’nün sevincini ve
kutlama heyecanını duyamıyoruz. Çünkü dünya ve Türkiye, insan
hakları açısından yaralı. Ama şöyle bir fırsat sunuyor bu yıl dönümleri
bize: Yüzleşme. Gerçekten, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 30 madde. 28
maddesi bu hak ve özgürlükleri kullanacak olanlara kişisel, siyasal haklar ve
özgürlükler, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklar ve özgürlükler, diğer 2
maddesi de bu hakları ve özgürlükleri kullanacaklara ve düzenleyeceklere
getirilen yükümlülükler.
Şimdi, ne yazık ki ne dünya açısından ne de Türkiye açısından bu
bildirgede öngörülen haklar ve özgürlükler yaşam bulamamıştır, tam tersine,
soğuk savaş sonrası giderek daha da ağırlaşmaktadır. Örneğin, İsveç Barış
Enstitüsü “SIPRI”nin araştırmalarına göre, raporlarına göre, soğuk savaş
döneminde her yıl silahlanmaya ayrılan para 700-800 milyar dolarken, şimdi 1
trilyon 434 milyar dolara çıktı. Bu silahlanmanın insan hakları açısından
getireceği sonuçları kestirmek zor değil. İşte, Orta Doğu’da insanlık trajedisi
ve dramı yaşanıyor. Bir de tabii, 11 Eylül 2001 insan hakları açısından bir
milattır. Gerçekten, NATO yeni bir konsept
belirlemiştir; güvenlik gerekçesiyle hakların ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, kısıtlanması ve hak arama mücadelesini de terör bahanesiyle
ortadan kaldırmaya kalkışmıştır.
Şimdi, ülkemizde ise insan hak ve özgürlüklerinin güvencesini
oluşturacak anayasal ve yasal sistem, hâlâ -dün de konuştuk- 1980 askerî
darbesinin getirdiği anayasal ve yasal sistem, insan hak ve özgürlüklerinin
önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılında insan hakları ve
özgürlükleri açısından, demokratikleşme açısından en çok konuşulan konu Kürt
sorunu olmuştur. Gerçekten, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün
sonuçları, gerek demokrasi gerek barış gerek hukukun üstünlüğü açısından
gerekse “birinci kuşak” diye adlandırdığımız kişisel ve siyasal haklar ve
özgürlükler gerekse “ikinci kuşak” diye adlandırılan ekonomik, toplumsal,
sosyal ve kültürel haklar ve diğer, üçüncü sırada da kolektif ve dayanışma
hakları ağır baskı altındadır ve gerçekten ağır sonuçlar doğurmaktadır.
Şimdi, örneğin, insan hakları alanında çok gelişemedik ama bir
insan hakları bilinci oluştu çünkü örneğin, 1980 darbesi sonrası İnsan Hakları
Derneğinin bugün 25’inci yılına, İnsan Hakları Vakfının da 20’nci yılına
ulaştık ve yirmi beş yıldır biz bu İnsan Hakları Günü’nde bilincimizi
yeniliyoruz, geliştiriyoruz. Gerçekten hakların ve özgürlüklerin kazanımı
yolunda fazla yol alınamadı ama bir insan hakları bilinci oluştu. İnsan hakları
kuruluşları her yıl bir tema belirliyorlar ve o tema üzerinde bugünden
başlayarak bir haftayı İnsan Hakları Haftası etkinlikleri çerçevesinde
anıyorlar, kutluyorlar ve ne olması gerektiğine dair önemli perspektifler
sunuyorlar. Örneğin, bugün de: “Özel yargı yerine adil yargılanma” başlığını belirlemişler ve arkadaşlarımız
adil yargılanmadan ne anladıklarını ve gerçekten özel yargının getirdiği
hukuksuzluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmak istemişler. Arkadaşlarımız bir hafta önce Sayın Başkandan randevu istemişler
çünkü bunlar hep yasal düzenleme ve elbette ki yasama yetkisi olan bu
Parlamento bunu yapacak ve o nedenle arkadaşlarımız doğru adres kabul edip
haklı olarak muhatap Türkiye Büyük Millet Meclisini biliyorlar ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına başvuruyorlar İnsan Hakları Günü’nde ziyaret edip
sorunları iletmek üzere. Sayın Başkandan ne olumlu ne de olumsuz yanıt
alınıyor.
Ayrıca bir de tabii bizim, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var,
acaba Sayın Başkanı ve üyeleri -arkadaşımızı tenzih ediyorum elbette, bunun
ayırdında olan arkadaşlar var- farkındalar mı acaba bugün İnsan Hakları Günü
olduğundan ya da böyle bir yüzleşme ve sorgulama fırsatının sunulduğundan
haberdar mıdırlar? Şimdi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Arkadaşlar, baştan aşağı, a’dan z’ye kadar insan hakları açısından
gerçekten büyük bir trajedi yaşanıyor. Bakın, şimdi, birkaç gündür öğrencilerin
yarattığı insan hakları resmini -ki, bu Türkiye'nin gerçek resmidir- konuşuyoruz.
Şimdi, iktidar, devlet, siz dinlemiyorsunuz, Kürtleri
dinlemiyorsunuz, emekçileri dinlemiyorsunuz, kadınları dinlemiyorsunuz,
Alevileri dinlemiyorsunuz, farklı olanları, öteki olanları dinlemiyorsunuz ve
gençleri de dinlemiyorsunuz. En sonunda gençler çaresini buldu ve size
dinlettiler. Nasıl? Yumurtayla. O nedenle, dinlememe konusundaki ısrarınızdan,
bu otoriter yapınızdan geçin…
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Bir gün o yumurtalar sizin kafanızda
da patlar!
AKIN BİRDAL (Devamla) – O kafaları… Biz çok yedik ama insan
hakları mücadelesi yürüyor ve bir gün size de lazım olacak bu insan hakları,
bir gün size de gerekli olacak.
Gelin, öylesine bize… Örneğin yarın iktidardan düşün, hepinizin
yakasına yapışılacak, hepinizin dosyası var, insan hakları konusunda ağır
sabıkanız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL (Devamla) - Gelin, o nedenle, korkudan ve yoksulluktan
kurtulmuş, özgür, demokratik bir Türkiye’yi birlikte yaratalım. Yoksa yarın
vakit çok geçmiş olur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Bu arada, bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Bugün için pek
çok milletvekili arkadaşımız, Sayın Birdal’ın ve Sayın Özdemir’in konuştuğu
konuda gündem dışı söz talebinde bulundu ama üç kişiye verebildiğim için,
dolayısıyla o arkadaşlarımızı burada sayamam ama pek çok arkadaşımız istediği
için o hakkı da teslim edeyim.
Şimdi Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik Hükûmet adına cevap
verecek.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 10 Aralık 2010 Dünya İnsan Hakları Günü. Bu vesileyle
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyor, bugünün anlamıyla ilgili görüş
ve düşüncelerini burada ifade eden değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, hak ve özgürlükler uğruna, insan hakları
uğruna verilen bireysel mücadelenin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir.
İnsanların siyasal toplum öncesi doğal toplum ortamında bulundukları dönemde de
bu mücadele hep var olmuştur. Bu mücadele “devlet” denen organizasyonun ortaya
çıkmasından sonra da devam etmiştir, devam ediyor, devam edecektir. Doğal
toplum ortamında insanlar birbirlerinin hak ve özgürlüklerini ihlal ederken,
siyasal toplum ortamında da yönetenler, yönetilenlerin üzerinde baskı kurmuş ve
tarihî süreç içerisinde keyfî uygulamalar yapmışlardır. İnsanın yaşam hakkı,
mülkiyet hakkı, ifade hürriyeti, inanç hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler
ihlal edilmiştir. Bundan dolayı, büyük ölçüde siyasal toplumda hak ve
özgürlüklerin tarihi, devletlere karşı verilen mücadelenin tarihi olarak
görülmektedir.
Bugün yaşanan tüm değişimlere ve insanlığın ulaştığı olgunluğa
rağmen, insan hakları bağlamında ihlaller dünyanın dört bir yanında ne yazık ki
devam etmektedir. İnsan hak ve hürriyetlerine yönelik tehdit ve tehlikeler
tarihin hemen her döneminde büyük sosyal hareketlenmelerin, isyanların,
ihtilallerin ve savaşların sebebi olmuştur. Hak ve özgürlüklerin korunması ve
güvence altına alınması için verilen mücadeleler neticesinde ise sayısız
özgürlük bildirileri yayınlanmıştır.
İslam dünyası açısından olaya baktığımız zaman, Hazreti Muhammed’in
Veda Hutbesi’nin bu bağlamda temel metinlerden birini oluşturduğunu görüyoruz.
Batı’da ise kralın yetkilerini sınırlandırmaya yönelik 1215 tarihli Magna Carta Sözleşmesi, 1628, 1679 ve 1689 İngiliz Haklar
Bildirgesi, 1776 Amerika Birleşik Devletleri Virginia İnsan Hakları Bildirgesi,
1791 Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgeleri yayınlanmıştır. Aslında bu
metinler günümüz hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları anlayışının temelini
oluşturmuştur. Buna rağmen insan hakları alanında uluslararası iş birliği ne
yazık ki ancak 20’nci yüzyılda iki dünya savaşının sonunda yaşanan
trajedilerden sonra ancak uluslararası ilişkiler başlayabilmiştir. Hiç şüphesiz
insan hakları alanında en önemli bildirge Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’dir. Söz konusu beyanname 10 Aralık 1948 tarihinde
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul ve ilan edilmiştir. Bu beyannamenin
ardından yine Birleşmiş Milletlerin önderliğinde eğitim, ayrımcılık, kadın,
çocuk, şiddet, işkence, sığınmacılar, din ve vicdan hürriyeti, ekonomik, sosyal
ve kültürel haklar, çevre ve benzeri konularda pek çok uluslararası hak ve
özgürlükler beyannamesi kabul ve ilan edilmiştir. Bugün Avrupa Konseyi, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Birliği gibi oluşumların temeli bu
bildirgelere dayanmaktadır. Ancak Batı’nın bu bildiri ve beyanname geçmişine
rağmen bugün Batı’da ırkçılık, ayrımcılık, dışlama, şiddet, ötekileştirme,
İslamofobi, göçmenlerin ve çingenelerin sınır dışı edilmesi gibi birçok hak
ihlalinin yaşanması da oldukça düşündürücüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz açısından konuyu
ele alacak olursak, bildiğiniz gibi Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye
Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğu ifade
edilmektedir. Keşke altmış bir yıl önce, taraf olduğumuz, altına imza
koyduğumuz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne taraf olan bir ülke olarak
tıpkı 1961 Anayasası’nda olduğu gibi “saygılı” ifadesi değil de “insan
haklarına dayalı” ifadesinin -kelimesinin- kullanılmış olması ne kadar yerinde
olurdu diye burada ifade etmek istiyorum.
Anayasa’mızın 5’inci maddesine bakınca, bireyin temel hak ve
özgürlüklerinin korunması ve kullanılması konusunda devleti
görevlendirmektedir. Anayasa’mızın gösterdiği bu hedefler doğrultusunda,
Türkiye son sekiz yılda evrensel standartlara ulaşma yönünde önemli mesafeler
katetmiştir. Düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, işkence ve kötü
muamelenin önlenmesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği, basın özgürlüğü, kadın-erkek
eşitliği, yargının işleyişi, temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin
statüsü, sivil-asker ilişkileri ve daha birçok konuda yapılan değişikliklerle
insan hak ve özgürlüklerinin sınırları genişletilmiştir. Böylece insan hak ve
özgürlükleri lüks olmaktan çıkıp günlük yaşamın bir parçası hâline gelmiştir.
Son dönemde, özellikle 2009 yılından beri reform süreci yeni bir
ivme kazanmıştır. Anayasa değişikliklerinde yargı reformu stratejisi, insan
hakları alanında bağımsız kurumsallaşma, din ve vicdan özgürlüğü, hoşgörü ve
saygı ikliminin geliştirilmesi ve ayrımcılıklarla mücadele konularına özel bir
önem ve öncelik verilmiştir.
12/9/2010 tarihinde
yapılan halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle, kadınlar,
çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık,
kişisel verilerin korunması, yerleşme ve seyahat hürriyetinin genişletilmesi,
çocuk hakları ve çocukların korunması, memurlara toplu sözleşme hakkı, bilgi
edinme hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması, ombudsmanlığın kurulması,
YAŞ ve HSYK’nın meslekten çıkarma kararlarına yargı yolunun açılması, disiplin
kararlarının tümüne yargı yolunun açılması, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkı gibi reformların yanında…
AHMET ERSİN (İzmir) – Öğrencilerin dövülmesi!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kâğıt üzerinde bunlar, kâğıt
üzerinde… Öğrencilere reva gördüğünüz muamele hangi haklara sığıyor?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …kurulacak olan ayrımcılığın
önlenmesi ve eşitlik kurulu ile ülkemiz demokrasi ve insan hakları çıtasını
önemli ölçüde yükseltmiş bulunmaktadır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yazılı haklar var tabii!
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, bu sürece, bu önemli
sürece katkı sunan, katılan tüm arkadaşlar gibi, buna katılmayan, bu sürece, bu
olumlu sürece katkı vermeyenleri de saygıyla burada biz anıyoruz çünkü netice
itibarıyla bu dönem Parlamentosunun gerçekleştirdiği ve önümüzdeki süreçte hep
birlikte anılacağımız bir dönem. Onun için, bence iftihar edilecek şeyler
gerçekleşti. Bugün siyasi anlamda bunlar söylense de gelecekte sizler de
iftihar edeceksiniz, bundan hiç şüphem yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, Türkiye'nin içinde
bulunduğu tablo ortada.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, yüce Meclisimizin
gündeminde olan uyum yasalarıyla birlikte bu reformlar tümüyle önümüzdeki kısa
süre içerisinde hayata geçmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki insan haklarının
güvence altına alınması sadece yasal düzenlemelerle gerçekleşecek bir konu
değildir. Bu yasaları uygulayacak olanların da öncelikle yasalara ve daha da
önemlisi evrensel ilkelere intibakının da sağlanması gerekir. Bu konularla
ilgili eğitim çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu eğitim
programlarıyla birlikte önemli mesafeler alınmış, belirli bir zihniyet değişimi
de -yönetim anlamında söylüyorum- yasalara paralel olarak değişmektedir.
Ancak, son zamanlarda tatsız olayların yaşandığını da -az önce
ifade edildiği gibi- hepimiz gözlemliyoruz. Bazen özgürlükleri kullananlarla
özgürlükleri korumakla görevli olanlar karşı karşıya gelebilmektedir. İşte, bu
noktada hakları kullananlarla hakları koruyanların kendilerine çizilen
sınırlara riayet etmeleri gerekir. Bu konuda milletvekillerinin, siyasi
partilerin günübirlik, mevsimlik siyaset uğruna bu olayları değerlendirme
hakkına sahip oldukları inancı içerisinde değilim.
Bakınız, yönetimlerin görevi özgürlük alanını genişletmekdir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi özgürlük? Lütfen ya…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Var olduğu ölçüde, olması
gerektiği ölçüde özgürlük alanlarını genişletmek yönetimlerin görevidir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Polisin coplama özgürlüğü mü? Neyi
kastediyorsunuz?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Güvenlik güçlerinin görevi,
kamu düzenini korumanın yanında bu özgürlük alanını da koruma görevleri vardır
fakat şunu…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, biber gazının
özgürlükle ne alakası var? Tüplerle biber gazı insanların üstüne boca ediliyor!
Hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Yapmayın.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, şunu unutmayalım:
Kamu düzenini sağlamaya, sağlamakla görevlilere biz bir ölçü tavsiye ederken
özgürlük adına yola çıkan, caddeye çıkan ve eylemde bulunanlara da ölçüsüz
olabilirsiniz gibi bir yaklaşım kesinlikle doğru değildir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi ölçüsüz ilişki?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Demokratik düzende
özgürlükler kullanılırken…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Pankart asmak, “Eğitim hakkı
istiyoruz.” demek ölçüsüzlük mü Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …tepki anlamında da koruma
anlamında da özgürlüklerin daraltılmaması esas olmalıdır. Bunu özellikle
belirtmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, inanç özgürlüğü
mü?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
bütün bunlarla birlikte tarihî derinliği olan ve kronikleşen toplumsal sorun
alanlarına da el attığımızı burada belirtmek istiyorum.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri rica ediyorum, lütfen…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu İktidar cesaretle bu
konuları ele aldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi cesaret?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani burada ifade
ediyorsunuz: Güneydoğu terör sorunu, Kürt sorunu, Alevilik sorunu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, o kelimeyi ağzına
alma! O kelimeyi ağzına alma!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunlar hiçbir iktidarın
bugüne kadar ele almayı değil gündemine bile almaya cesaret edemediği
konulardır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Alevilik konusunu ağzına
almasın!
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu İktidar, AK PARTİ
İktidarı cesaretle bu konuları ele aldık, taşın altına biz gövdemizi koyduk.
Samimiyetle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da en iyi
sizler biliyorsunuz ama bu kadar hassas konuların, bu kadar kronik sorunların,
yıllarca ötelenmiş sorunların çözümü konusunda bu iyi niyet girişimleri ve bu
çabalarını desteklemeniz gerekirken ülkenin geleceği açısından, çocuklarınızın
geleceği açısından, gelecek nesiller açısından desteklemeniz gerekirken en
önemli konuda bile muhalefeti ve günübirlik siyaseti öne çıkarmak doğrusu…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Dokuz senedir iktidardasın…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sorunların çoğunu siz yarattınız,
devri iktidarınız yarattı Sayın Bakan. Sizden önce on iki ay, on sekiz ay
tutukluluk var mıydı?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – ...gelecekte aynaya
baktığımız zaman hepimizin birbirimize söyleyeceği çok şeyler olacaktır. Onun
için günü geçiştirme değil, geleceğini sağlıklı kılma konusunda çabalarımıza,
çalışmalarımıza, her şeye rağmen desteğinizi beklediğimizi ifade ediyorum.
Bu sorunlu alanların temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözüme
kavuşturulması noktasında da önemli mesafeleri kat ettik. Daha demokratik, daha
özgür bir Türkiye için söylenmesi gereken ne varsa söylemeye devam edeceğiz…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sadece söylüyorsunuz yani!
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …daha özgür ve daha demokrat
bir Türkiye için atılması gereken ne gibi adımlar varsa bunları atmaya devam
edeceğiz, yapılması gereken ne varsa bunları yapacağımızı ifade ediyorum.
Burada değerli konuşmacılar bazı konulara temas ettiler.
Enteresan, bir hukukçu arkadaşım, burada tutuklularla ilgili, tutuklanan
insanların siyasi bir iradeyle bağlantılı hâle getirilmesinin birisi tarafından
yapılmasına anlam veririz de bir hukukçu tarafından yapılmasını doğrusu
anlamakta zorlanıyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel yetkili mahkemeler siyasi
iradenin kararıyla tutuklama yapıyorlar.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tutukluları siyasi iradeyle,
siyasi iktidarla nasıl bir araya getiriyorsunuz! Bu ifadenizin hâkim ve
savcılar için nasıl bir hezeyan, nasıl bir anlam ifade ettiğini de lütfen düşünmenizi
istiyorum bir hukukçu olarak.
Diğer bir konu…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, şu kitabı okumanızı
rica ediyorum. Bir gazeteci yazdı.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Dinlemiyorsunuz. Biz
toplumun tüm kesimlerini dinliyoruz, toplumun tüm kesimleriyle bir araya
geliyoruz, sorunların çözümünde de diyaloğu esas almış bir iktidarız.
Dinlemiyorsunuz. Dolayısıyla, dinlemeyince de gençlerin yumurta atmasını
meşrulaştırmaya dönük, yani bu tepkileri meşrulaştırmaya dönük bir ifadenin de
kürsüden kullanılmasının bu Meclisin mehabetine yakışmadığı inancı
içerisindeyim.
Yani şunu bilelim: Yumurtadan özgürlük çıkmaz, yumurtadan iktidar
da çıkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yumurtayla iktidar birazcık aklanır
belki!
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İktidardan çıkmanın yolu,
canla başla, milletle bütünleşerek çalışmadan geçtiği inancı içerisindeyim.
Yani yumurtadan çıkacak olan bahsettiğiniz konu ise himmete muhtaçtır, desteğe
muhtaçtır.
Bu anlamlı günün, Türkiye…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, siz polemik
yapmayın, sorularımıza cevap verin lütfen!
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Cevabını gayet net ve açık
olarak veriyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel yetkili mahkemelerin durumunu
içinize sindiriyor musunuz?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Türkiye, son sekiz yılda
insan hakları bağlamında, demokrasi bağlamında gerçekten her türlü
engellemelere rağmen, maksimum düzeyde üzerine düşen sorumluluğu AK PARTİ
İktidarı gerçekleştirmiştir diyorum, tekrar bugün ve önümüzdeki sürecin insan
haklarına dayalı bir süreç olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hâkimleri korumak için kanun çıkarıyorsunuz,
hâkimleri.
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Afşin-Elbistan Termik Santrali
İşletmesinin sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İş-letmesinin sorunlarına
ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afşin-Elbistan Termik Santrali İşletmesinin sorunları ve çözüm
önerilerimiz hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülke yönetimlerini üstlenenler enerjiyi kesintisiz, güvenli, temiz
ve ucuz yollardan bulmak ve bu kaynakları da mutlaka çeşitlendirmek
durumundadırlar.
Ülkemizde 9,3 milyar ton linyit rezervi bulunduğu tahmin
edilmektedir. Bu rezervin yaklaşık yarıya yakını Afşin Elbistan Havzası’nda
bulunmaktadır. Afşin-Elbistan Termik Santralinin hâlen A ve B üniteleri 2.818
megavat enerji üretmektedir. A ve B santralleri dışında yeni kurulacak
ünitelerin kömür ihtiyacını karşılayacak miktarda kömür rezervi vardır. Bu
rakamlar Türkiye'nin toplam enerji üretiminin yüzde 15’ine tekabül etmektedir.
Bu ölçekteki bir yatırımın elbette çeşitli sorunları vardır. Başta
çevreyle ilgili olmak üzere istihdam, kamulaştırma, yönetim aşamalarında birçok
sıkıntı yaşanmaktadır.
Özellikle çevre konusunda, Afşin-Elbistan Termik Santralinin
standartlara uygun üretim yapması bir türlü sağlanamamış, bu durum bölgede
yaşayan insanların kanser hastalığı başta olmak üzere birçok yönden zarar
görmesine sebep olmuştur. Geçenlerde Kahramanmaraş’ta bir grup çevreci Özel İdare
İş Merkezi önünde A termik santralinin çevreye verdiği zararları protesto etti.
Bölge halkı bu konuda çok muzdarip. Kanser
hastalığının hızla artması santralin gerekli filtrasyon işlemleri yapmadan
havaya verdiği dumana bağlanmaktadır. Santral çevresinde arazileri olan
çiftçilerimiz ürünlerinin zarar gördüğünü ifade etmektedir. Bu durum resmî
raporlarla da teyit edilmiştir. Yirmi altı yıldır çalışan bir santralin verdiği
zararlara bir çözüm bulunamamasını vatandaşımıza nasıl izah edeceksiniz?
Özet olarak bu kadar yatırım yapılmasına rağmen bölge halkı mutlu
değildir. Biz bölgedeki sorunların çözümüne büyük katkı yapacağı düşüncesiyle
bu ölçekteki bir yatırımın EÜAŞ’a bağlı bir işletme müdürlüğü yerine genel
müdürlük olarak yapılandırılmasını öneriyoruz. Hâlen genel müdürlük olarak
faaliyet gösteren diğer termik santraller ile Afşin-Elbistan Termik Santrali
kıyaslandığında elektrik üretimi, istihdam ve rezerv yönlerinden Afşin-Elbistan
Termik Santralinin üretimde bulunan iki ünitesiyle açık ara önde olduğu
görülmektedir. Söz konusu tesisler özelleştirme programına alınmamalıdır. Genel
müdürlük kurulduğunda her türlü problem yerinde çözülecek, zaman kaybı
olmayacaktır.
Bir örnek vermek gerekirse, santralleri Afşin’e bağlayan yol kömür
sahasında kaldığı için, santralleri Afşin’e bağlayan yol hâlihazır 29
kilometredir. Ancak, Afşinlilerin 16 kilometrelik yeni yol teklifleri hâlen
neticelendirilememiştir.
İstihdam sorunu bölgenin en büyük problemidir. Bu konuda,
istihdamla ilgili EÜAŞ raporu doğrultusunda, EÜAŞ’ın sahip olduğu
Afşin-Elbistan kömür sahasında kuracağı iş yerlerinde çalıştıracağı vasıflı ve
vasıfsız iş gücünü Türkiye İş Kurumundan talep ederken tamamının bu sahadaki
kamulaştırma mağdurlarından gönderilmesini isteyebilir şeklinde bir kararın Bakanlar
Kurulu kararı olarak sınav yönetmeliğine mutlaka eklenmesi gerekir. Bu
uygulamanın örneği daha önce de Zonguldak için yapılmıştır ve hâlen de
uygulanmaktadır. Bu şekilde bir çözüm bölge halkını çok memnun edecektir.
Ayrıca, 143 kişilik kadro verildiği ve ocak ayında alım yapılacağı
söylenmektedir. Ancak verilecek bu kadro en az 500 olmalıdır. Sayın Bakanımdan
bu konuda anlayış bekliyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bir kısım unsurların ikamesi zordur.
Güvenliğin, gıdanın, enerjinin ikamesini bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Ülkemizin enerjide büyük ölçüde dışa bağımlı olduğunu düşündüğümüzde, yerli
kaynakların etkin ve maksimum düzeyde kullanılması ülke ekonomisi açısından
büyük önem arz etmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin enerjisinin yüzde 15’ini
karşılayacak büyük bir projenin bugüne kadar bir master planı yapılmamıştır.
Bir master plan yapıldığı takdirde, bölge halkının, istihdam başta olmak üzere,
diğer sorun ve talepleri de analiz edilerek karşılanabilecektir. Dolayısıyla
nasıl bir iskân yapılacak,
nasıl bir tarım politikası izlenecek, nasıl bir eğitim politikası, nasıl bir
nüfus, nasıl bir sağlık politikası uygulanacağı tespit edilebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Önerdiğimiz gibi Hükûmet,
Afşin-Elbistan Termik Santralini işletme müdürlüğü seviyesinden bir genel
müdürlüğe dönüştürdüğü takdirde, zikredilen sorunlar, bütünlükçü bir bakış
açısıyla daha kolay ve daha ekonomik bir şekilde çözülecektir. Biz bu konuda
gerekli teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız.
Hükûmet, Kahramanmaraş’tan aldığı siyasi desteği Kahramanmaraş’ın
hak ettiği hizmet olarak vermelidir. Kahramanmaraş, özellikle ilçeleri, ihmal
edilmişlikten çok muzdariptir. İlçelerimiz, hizmet alamamaktan dolayı,
Kahramanmaraş’tan ayrılarak daha iyi hizmet alan komşu illere bağlanmayı
konuşmaktadır. Geçenlerde Andırın ilçemiz, bu konuda talebini Sayın
Cumhurbaşkanına arz etmiştir: “Elbistan Kahramanmaraş yerine Malatya’ya bağlı
olsa hak ettiğimiz hizmetleri daha iyi alacağız.” demektedirler. Bu sebeple
bölge halkını rahatlatmamız gerekmektedir.
Bu düşüncelerle Afşin-Elbistan Termik Santralinin genel müdürlük
seviyesinde yapılandırılmasının önemli ve hayırlı hizmetlere vesile olacağına
olan inancımı ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır. Onları yerine
getirdikten sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’a da söz
vereceğim Hükûmet adına.
Sayın Türkmenoğlu…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu’nun, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl
dönümüne, 12 Eylül 2010 referandumuyla daha demokratik, daha eşitlikçi ve hukuk
ilkesine daha uygun bir Anayasa’yla girmenin memnuniyeti içerisindeyiz. İnsanı
merkeze koyan bir anlayışla yöneten AK PARTİ İktidarı döneminde kabul edilen
onlarca kanun, kanun değişikliği, uluslararası sözleşme ve yürütülen insan
hakları eğitimi çalışmalarıyla yoğun bir şekilde sürdürülen demokratikleşme ve
insan haklarını koruma mücadelesinde çok önemli bir mesafe katedilmiştir.
Bu vesileyle 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor,
Türkiye'nin en kısa sürede halkımızın ortak iradesine göre şekillenmiş
demokratik ve sivil yeni bir Anayasa’ya kavuşmasını ve insan haklarına göre
şekillenmiş bir toplumsal düzeninin gerçekleşmesini temenni ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
2.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmelerine ve serbestçe
toplantı yapmalarına ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade
etmeleri, serbestçe toplantı yapmaları insan haklarının temel unsurlarından bir
tanesidir. Bu hakkı kullanmak isteyen işçilere, öğrencilere polisçe yapılanlar
ortadadır. İnsanlar toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları için
hedef gösterilmekte, her türlü şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Bu kabul
edilebilir bir durum değildir.
Öte yandan, ülkemizde basın üzerinde, sendikalar üzerinde her
türlü muhalif sesi sindirmek için iktidar eliyle baskı uygulanmaktadır,
insanlar siyasal görüşleri veya inançları yüzünden baskı görmektedirler.
Bunların yaşandığı keyfî tutuklanmaların, mahkûmiyete dönen tutukluluk
sürelerinin olduğu bir ülkede insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Ekici…
3.- Gaziantep Milletvekili Akif
Ekici’nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bu kadar çiğnendiği başka
bir dönem olmamıştır. Temel hak ve özgürlükler konusunda evrensel bir referans
belgesi olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün bugün 62’nci yıl
dönümü. Bu referans belgesinde herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğü
olduğundan, hiç kimsenin keyfî olarak gözaltına alınamayacağından, tutuklanamayacağından,
kimsenin özel yaşamına, haberleşmesine keyfî olarak karışılamayacağından
bahsedilir. Ancak son öğrenci olaylarında da şahit olduğumuz gibi, iktidarı
eleştiren düşünceler coplanmakta, biber gazıyla etkisiz hâle getirilmeye
çalışılmaktadır. Genç kızlarımız yerlerde sürüklenmektedir. Hepimizin
vicdanlarını yaralayan bir şekilde, muhalif sesler, keyfî uygulamalarla
cezaevlerine doldurulmaktadır. Yine AKP iktidarları döneminde, baktığımız
zaman, özel hayata müdahalenin, illegal dinlemelerin tavan yaptığı bir süreç
yaşanmaktadır. AKP devri iktidarında temel insan hakları hiçe sayılmaktadır.
İleri demokrasi masallarıyla AKP faşizmi bu ülkeye yerleştirilmek
istenmektedir.
Şunun da bilinmesi gerekir: CHP iktidarında, Türkiye, özgürlükler,
eşitlikler ve insan hakları konusunda tüm dünyaya örnek ülkeler arasına
girecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
4.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın, Aydın ilinde aşırı yağış nedeniyle meydana gelen afete ilişkin
açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün yıl dönümü
ama bir üzüntümüzü dile getirmek istiyorum. Sabah, Aydın ilinin Koçarlı,
Yeniköy, Bıyıklı ve Bağarası ilçe ve beldelerinin oluşturduğu hatta, Menderes Vadisi’nde bir yağmur başlamış ve bu yağmur
afata dönüşmüştür ve 1 vatandaşımız can kaybına uğramıştır. Hâlen de bu
beldelerimizin belediyelerinin dışındaki köylerde de aynı afat olmuş,
Koçarlı’mızın Güdüşlü köyünde bazı araçlar -biz “çay” deriz- dere yatağına yuvarlanmış
ve hâlen daha çıkarma çalışmaları devam etmekte. Oradan artık hayatını
kaybetmiş vatandaşımız çıkar mı? İnşallah çıkmaz, merakla bekleniyor. Kayıplar
var. Ve aynı zamanda bu Bağarası, âdeta ilçe büyüklüğünde bir beldedir, insan
boyunda suların aktığı bir safhaya sürüklenmiş.
Dolayısıyla, buradaki sayın bakanlarımızdan ben rica ediyorum,
hemen afat bölgesi ilan edilerek oradaki yaraların sarılmasını, vatandaşımızın
dertlerine çözüm bulunmasını, çiftçimizin, vatandaşımızın uğradığı kayıpların
telafisini rica ediyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Vural…
5.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 10 Aralık Dünya İnsan
Hakları Günü’nü kutluyoruz. Gerçekten insanların sahip olduğu hak ve
özgürlüklerin insan onuruna yakışır bir şekilde kullanılması, altmış iki yıl
önce İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle güvence altına alınmıştır. Ancak
şunu hatırlatmalıyım ki aslında “insan hakları” kavramı bundan tam bin üç yüz
yetmiş sekiz yıl önce Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi’nde en anlamlı şekilde
dile getirilmiştir. Dolayısıyla, bu konuda ecdadımızın ve medeniyet anlayışımızın
kökleri sağlamdır. Dolayısıyla, Peygamberimiz, insanlar arasında insan olma
bakımından herhangi bir fark görmeyen, onları eşit hak ve vazifelere, kıymet ve değerlere sahip
varlıklar olarak kabul eden bir anlayışı tüm dünyaya deklare etmiştir. Biz de
bu deklarasyon doğrultusunda, kurduğumuz devletlerde
bu insan haklarına hep riayet etmiş şerefli bir medeniyetin temsilcileri olarak
bu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyoruz. Medeniyetimizin köklerini
unutmayalım. Biz yüksek bir medeniyetin evlatları olarak elbette bu medeniyet
referanslarımıza da yer vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim söz verdiğiniz için.
BAŞKAN - Sayın Üçer…
6.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, ülkemizde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü koşullarda yaşam sürdürdüklerine
ilişkin açıklaması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Geldiğimiz zaman içerisinde 121 bin kişinin cezaevlerinde çok kötü
koşullarda yaşam sürdürdüğü ve bunların yarısına yakınının hiçbir cezai hükmü
olmadığı hâlde tutuklu olarak bulunan mahkûmlar olduğunu belirtmek istiyorum.
2002 AKP Hükûmetinin başlangıç noktasından bugüne kadar 59 binden
121 bine çıkmış bu mahkûm sayısı. Bu mahkûmlar kimlerdi? Çocuklardı,
öğrencilerdi, gençlerdi, kadınlardı, siyasetçilerdi, sendikacılardı. Bunların
bu kadar yoğunluklu bir şekilde tutuklandığı bir dönemde yüzleri kızarmadan
birileri insan haklarından bahsedebiliyorsa biz bu söylemlerde bulunanları
halkın vicdanına havale ediyoruz.
Ülkemizde insanlık onuruna yaraşır bir yaşamın olması
dileğiyle, çocukların katledilmediği, gençlerin tartaklanmadığı, öğrencilerin
dışlanmadığı, ötekileştirilmediği, darp edilmediği, eğitimcilerin mağdur
edilmediği, siyasetçilerin özgür düşünceden dolayı yargılanmadığı ve bizzat bu
AKP Hükûmeti tarafından çıkarılmış gizli tanık yasasıyla birilerinin hafiye
çalışmaları şeklinde yapılan siyasi çalışmalar sonucu bağımsız olmayan yargı
güçlerince alıkonulmadığı bir yaşam dileğinde bulunuyoruz ama maalesef bu
Hükûmetten herhangi bir beklentimiz kalmamış. Umuyorum ki ülkemizde insanlık onuruna yaraşır ve insan haklarıyla
donatılmış demokratik bir yaşam tesis edilir.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sözen.
7.- İstanbul Milletvekili Edibe
Sözen’in, insan haklarına ilişkin açıklaması
EDİBE SÖZEN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsan hakları, kaynağı ne olursa olsun demokrasi pratiklerinin
ancak olduğu yerde vardır, yani demokrasi olmadan insan haklarından söz etmek
mümkün değil ve insan haklarının öznesi sadece insandır ve bu haklar insanlara
sadece insan oldukları için verilen haklardır. Hakların etnikleştirilmesi,
hakların belli bir kesime mal edilmesi insan haklarının ruhuna aykırıdır. Bugün
dünya üzerindeki hemen her ülke sicilini insan hakları üzerinden yürütmektedir
ve hemen her ülke insan hakları ihlallerine meydan vermemek durumundadır.
Bizim gündeme getirdiğimiz “şeffaflık” ilkesi gereği bugün 81
ilimizde il insan hakları kurulları, 892 ilçemizde ilçe insan hakları kurulları
oluşturulmuş ve insan hakları ihlalleri kamuoyuna altı ayda bir açıklanmaya
başlanmıştır. Bunun yanında Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ve İnsan
Hakları Kurulu da insan haklarını geliştirme ve uygulama görevini yürütmektedir
ve bu kurumlara yapılan başvuruların sayısı özellikle şeffaflık ilkesi gereği
önemli ölçüde artmıştır. Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun da incelemeleri ve
alt komisyon çalışmaları vardır. İşkence, mahkûmlara kötü muamele, düşünce,
ifade ve vicdan özgürlüğü, çocuk hakları, ekonomik ve sosyal haklar konusunda
Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu bir şekilde çalışmaktadır. Elbette ki
eksiklikler vardır, elbette ki bazı alanlarda ihlaller ortaya çıkmaktadır ama
çabamız…
BAŞKAN – Sayın Ünsal…
8.- Amasya Milletvekili Hüseyin
Ünsal’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Strateji Geliştirme Dairesi
Başkanlığındaki personele baskı yapıldığına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Enerji Bakanımıza aracılığınızla bir soru sormak istiyorum. Sayın
Bakan, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığındaki personele Daire Başkanının
baskı yaptığı yönünde yoğun şikâyetler vardır. Ayrıca, buradaki personele yasa
ve yönetmeliklere aykırı olarak ceza uygulanmakta ve sicilleri özel olarak
bozulmaya çalışılmaktadır.
Yine, ayrıca, bu Daire, Ankara içindeki lüks otellerde ve
Antalya’daki lüks otellerde “performans çalışması değerlendirmesi” adı altında
hem Bakanlığın hem de devletin parasını çarçur etmektedir çünkü Bakanlığınızın
uhdesinde hem binanızda ve diğer kuruluşlarınızda bu çalışmaların yapılacağı
çok salonlar olmasına rağmen, bu paralar maalesef heba olmaktadır. Bu konudaki
düşüncelerinizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Asil…
9.- Eskişehir Milletvekili
Beytullah Asil’in, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 62’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi -kabulünün yıl dönümü olan
bugün- yükseköğretimin, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte açık olmasını
ve her şahsın şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik,
sosyal ve kültürel haklarının her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip
olarak gerçekleşmesini öngörmektedir.
Yine Anayasa’mıza göre “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz ve devlet, maddî imkânlarından yoksun başarılı öğrencilerin,
öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli
yardımları yapar.” demektedir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve Anayasa’nın bu
düzenlemelerinden yükseköğrenim yönünden çıkan sonuçlar, yükseköğretimin
liyakat dışında hiçbir ölçüt konulmaksızın herkese tam eşitlikte açık olması ve
sosyal eğitimin güvencesinin devlet kaynakları oranında herkese tanınmasıdır.
Maalesef, bugün, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle binlerce
öğrenci üniversitede yükseköğrenimlerini tamamlayamamakta veya üniversiteye
girememektedirler.
Bugün gereği, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bu
maddesini de yetkililere hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bulut…
10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut’un, Çin Özerk Uygur Bölgesi’nde yaşayan Türklerin işkence
gördüklerine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, Çin Özerk Uygur
Bölgesi’nde milyonlarca Türk Çin zulmü altında işkence görmekte, okuma, çalışma
hakları ellerinden alınmakta, Türk kızlarına tecavüz edilerek işkence
yapılmakta, bu işkenceler dünya kamuoyuna mal olduğu hâlde insanlık
susmaktadır.
Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini işgal eden Ermenilerin Karabağ’da
yaptıkları zulümden sonra oradan sürgün edilen milyonu aşkın insan bu
önümüzdeki kış kıyamet döneminde tren vagonlarında yıllardan beri yaşamaya
mecbur ve mahkûm edilmiştir. Bu bir insanlık ayıbıdır. İnsanlığı bu noktalarda
dikkate ve duyarlılığa davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santrali İş-letmesinin sorunlarına
ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Akif Paksoy’un gündem dışı konuşmalarını değerlendirmek
üzere Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Afşin-Elbistan Termik Santralimizin bulunduğu
Kahramanmaraş ili Türkiye'nin içerisinde hem üretimiyle hem de linyit
rezervleri itibarıyla baktığımızda çok ciddi bir öneme sahiptir. Türkiye’deki
şu ana kadar tespit edilmiş rezervler itibarıyla baktığımızda 11,5 milyar tonun
yüzde 42’lik bölümü, tespit edilen rakamlar itibarıyla Kahramanmaraş sınırları
içerisinde bulunmaktadır. Bu açıdan, yerli kömür açısından, yerli üretim
açısından bizim için son derece değerlidir.
Tabii, orada bulunan santrallerimiz var. Bu santralleri biraz
sonra detaylarına da girerek aktarmak istiyorum. Hem HES’lerle alakalı,
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı hem de kömür santralleriyle alakalı
ciddi bir rezerv vardır. Yalnızca kamunun Menzelet HES dediğimiz 124 megavatlık
santrali var, Sır HES dediğimiz 283 megavatlık santrali var, Ceyhan HES
dediğimiz, Kısık HES dediğimiz yine hidroelektrik santralleri var. Aynı zamanda
Afşin-Elbistan A ve Afşin-Elbistan B santrallerimiz mevcut. Bu santrallerin
kapasiteleri 1.355 megavat ve 1.440 megavat.
Afşin-Elbistan Havzası’na, tamamen bu havzaya bir bütün olarak
baktığımızda normalde burada 7 ila 8 bin megavatlar civarında santral kurulabilmesini
temin edecek ve bunu güçlendirecek bir rezerv var. Peki, bunun hepsini yapmak
lazım mı? Evet, hepsini yapmak lazım ancak çevre şartlarına
uymak kaydıyla.
Ben Sayın Milletvekilimizin gösterdiği hassasiyete teşekkür
ediyorum. Çünkü orada Afşin-Elbistan A’nın rehabilitasyondan
önceki -ki şu anda bununla alakalı çalışmaları da aktaracağım- bir kısım çevre
değerlerine, spektlerine mahkeme kararıyla uymadığını gördük. İster kamunun
santrali olsun isterse özel sektörün biz bunu net olarak ortaya koymamız lazım.
Bölgedeki çiftçilerimiz, vatandaşlarımız açtıkları dava sonucunda yaklaşık 21
milyon TL civarında -bütün hepsi itibarıyla söylüyorum- davayı kazanmışlardır
ve bunu da kamu ödemek durumundadır.
Biz, çevre şartlarına uygun olarak bunları yapmak zorundayız. Her
ne kadar dünyada bu şartlara uyulmadan çok fazla kömür santralleri yapılmış
olsa da biz, çevreyle uyumlu, yeşille uyumlu ama bir yandan da arz güvenliğini
yerli kaynaklarımızla beraber tedarik edeceğimiz bir yapıya kavuşmamız lazım.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından yalnızca Kahramanmaraş
ili sınırları içerisinde 61 tane lisans verilmiştir ve bunun 17 tanesi
işletmededir.
2010 yılı Ekim ayı itibarıyla kesinleşmiş rakamlar itibarıyla hem
tüketimi hem de üretimi açısından baktığımızda aslında yüzde 60’lar civarında
üretimin tüketimi karşılama oranı mevcuttur. Yani Kahramanmaraş, tükettiğinden
çok daha fazlasını üreten ve enterkonnekte sisteme bu
vesileyle enerji veren önemli bir rezerv ilimizdir enerji açısından
baktığımızda.
Aylık tüketim itibarıyla baktığımızda brüt olarak 863 milyon
kilovatsaat civarında üretimi ve 347 milyon kilovatsaat civarında da tüketimi
vardır. Toplam Türkiye içerisindeki oranına tüketim itibarıyla baktığımızda
yüzde 2’ler civarında bir rakama karşılık gelmektedir Kahramanmaraş civarında
tüketilen enerji.
Aynı zamanda, üretilen enerji açısından baktığımızda, tabii ki
biraz önce bahsettiğim gibi, yalnızca kamunun santralleri açısından
baktığımızda bile yüzde 6,5-7’ler civarında. Özel sektörle beraber de baktığımızda
205-206 milyar kilovatsaat civarında toplam. Türkiye’deki üretimi düşünürsek
Kahramanmaraş ilinin üretime koyduğu katkı son derece değerlidir.
Sayın Milletvekilimizin bahsettiği bir konu da şu: Biz
Afşin-Elbistan A’daki arızalarla alakalı, özellikle titreşime dayalı arızaların
giderilmesine dönük ihalelerimizi yaptık. Adını da söylemek durumundayım, çünkü
aynı şekilde bu santralin yapımı sırasında da o firma yer almıştı. O firmanın
yine çıkarttığı durum tespit raporları neticelendi. Bununla alakalı ihaleye
çıkıldı. İhale de neticelendirilmek üzere ve mutlaka orada yine normal 7-8
milyar kilovatsaat civarındaki tüketim miktarlarına ulaşacağız. Siz de
bahsettiniz, yaklaşık yirmi altı-yirmi yedi yıllık bir santralin tabii ki
üzerinde titizlikle de durmamız lazım.
Enterkonnekte sisteminin sağlıklı bir şekilde
yürütülebilmesi açısından Maraş bir genel bir müdürlük olabilir mi, üretim
açısından bir genel müdürlük olabilir mi? Tabii ki Maraş’ın, aldığı yatırımlar
itibarıyla yüzde 1,5-2’lik payının, tüketim itibarıyla baktığımızda yine yüzde
2’lik payının bir genel müdürlük kurulmasını gerektirecek gerekçeleri tamamen
kapsadığını görmüyoruz ama bu, işletmelerin hassasiyetle takip edilmesine mâni
bir hâl değil. Özellikle TEİAŞ’la alakalı,
özellikle EÜAŞ’la alakalı tekrar bunu gündeme getirdiğimizde, buraya artı bir
genel müdürlük, ayrı bir genel müdürlük kurmanın fazladan olacağı, işletme
açısından farklı bir verimlilik doğuracağı kanaatine sahip olduk.
Tabii ki termik santrallerin, özellikle kömür açısından baktığımızda,
özellikle düşük kalorili kömürler açısından baktığımızda çevreye tesirlerini
biliyoruz. Bu tesirlerin bir kısmı olumsuz tesirler ama artık teknolojinin
gelişmesiyle beraber de bunların her birinin önleminin alınma imkânı var. Biz
de bu önlemleri alıyoruz.
Şu ana kadar yalnızca Afşin-Elbistan A’yla alakalı yaptığımız
yatırımları isterseniz kısaca söyleyeyim:
Birinci ünitede herhangi bir sıkıntı yok ve burada üretim devam
etmektedir.
İkinci ünitede pazartesi günü itibarıyla kısa sürede verdiğimiz bu
kesintiden dolayı tekrar pazartesi günü üretime başlanacaktır.
Problem olan üç ve dördüncü ünitedir. Üçüncü ünitede yine Asltom
firmasıyla beraber, oradaki jeneratörün yıldız noktasında meydana gelen bir
kayma sonucunda bir arıza oluştu.
Dördüncü ünitede de yine vibrasyon sebebiyle ünite devre dışı
edildi.
Bunların da toplam altı yedi ay içerisinde her birinin işletmeye
geçeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Diğer bir konu, strateji… Bizim dairemizle alakalı bir konu
edildi. Değerli arkadaşlarım, bunun kuralları belli, personelin hangi kuralla
çalışacağı, hangi kuralla işlerine devam edeceği belli. Burada ayrı bir
uygulama yapılması söz konusu ise bu konuyu özellikle, konuşmadan sonra sizinle
de isim alarak da onun üzerine giderim ve eğer varsa bir haksızlık, tabii ki o
haksızlığın giderilmesi adına da bizler mutlaka katkı koymak zorundayız, Enerji
Bakanlığı olarak da müdahale etmek durumundayız.
Ben Afşin-Elbistan sahasında özellikle çevre hassasiyetinin ön
plana çıktığı ama bunun da istismar edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Bu
görevi ister kamu ister özel sektör tabii ki yerine getirmek durumunda ama biz
yerli kömürlerimizi de mutlaka üretime kazandırmak zorundayız. Bu konuda ben
Afşin ve Elbistan’da da farklı bir duygunun da hissedilmediği kanaatindeyim.
Oradaki gerek istihdam açısından, bakın, oradaki kamulaştırmalar, höyükler, sit
alanları, tarihî mekânlar hepsine dikkat edilerek oradaki rezervimizin açığa
çıkartılması lazım. Ben bütün bu konularla alakalı hassasiyetimizin
azaltılmadan devam ettiğini, artarak devam ettiğini ama hem yerli kaynakları
harekete geçirerek, yerli kömür rezervlerimizi kullanarak hem de bizim çevreyle
alakalı hassasiyetimizi artırarak devam etmemiz lazım.
Ben bütün bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal ve 22 milletvekilinin, bireylerin telefonlarının yasadışı dinlenmesi
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, yargılamalar toplum
üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Özellikle telefonların dinlenmesi,
kanuna aykırı olarak yapılan telefon dinlemelerinin yargılama sürecinde delil
olarak sunulması toplum üzerinde de bir korku yaratmaktadır.
Neredeyse herkesin dinlendiğini düşündüğü, bu dinlemelerin
kanıksandığı ve kanunsuz dinlemelere karşı gelmek yerine konuşmalarını
sınırlandırdığı bir süreçten geçilmektedir. Bir süre önce emniyetin önemli
birimlerinde görev yapmış olan Hanefi Avcı'nın yazdığı kitapta kanunsuz
dinlemelere ilişkin ayrıntılı ve çok çarpıcı anlatımlar yer almaktadır.
Bu anlatımlarda; Hanefi Avcı kendisinin nasıl kanunsuz bir şekilde
dinlendiğini, kendisine bu bilginin nasıl aktarıldığını, bunun üzerine İçişleri
Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı'na yaptığı başvuruları anlatmıştır. Kitabın bir
bölümünde "Eğer bu insanlar benim gizlediğim, iki öğrenci adına alınmış,
yalnızca birebir görüşme yaptığım, başka hiç kimseyle görüşmediğim, herkesten
gizlediğim numaramı tespit edebilmişlerse, o zaman gizliliğe benim kadar dikkat
etmeyen, özel tedbir almayan insanların gizli yaptıkları tüm görüşmeleri tespit
edebiliyorlar." demektedir. Bunun dışında dinlemelerin, telefon numaraları
üzerinden değil, telefon makinesinin IMEI numarası üzerinden yapıldığını, hiç
kimsenin kullandığı telefonun IMEI numarasını bilmediği için tüm devlet
yetkililerinin dahil herkesin bu şekilde dinlenme
imkanının olduğu ifade edilmektedir.
Nitekim kitapta Ankara'da yapılan kanunsuz dinlemelere örnek
olarak l. sınıf Emniyet Müdürü Sabri Uzun, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire
Başkanı Hüseyin Özalp, Sakarya Eski Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ile Nüfus
Vatandaşlık İşleri Genel Müdür Yardımcısı Namık Demir verilmektedir. Ayrıca
daha bir çok bakanlık üst düzey yöneticisinin Ankara
İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel
Müdürlüğü'nün bilgisi olmaksızın hukuksuz olarak uzun süredir dinlendiği
belirtilmektedir.
Hanefi Avcı, emniyet teşkilatı içinde çok önemli birimlerde görev
yapmış bir emniyet mensubudur. Bu nedenle söz konusu kitapta yer alan kanunsuz
dinlemelere ilişkin bölümler titizlikle incelenmeli ve değerlendirilmelidir.
Özel olarak binlerce insanın kanunsuz dinlenildiği açıkça ifade edilmektedir.
Devletin demirbaş listesinde kayıtlı olmayan dinleme cihazlarının hangi
ülkelerden temin edildiği, bu cihazların alınması talimatının kim ya da kimler
tarafından verildiği, nerelerde kullanıldığı, bu cihazların alımında kaynağın
nereden karşılandığı detaylı olarak incelenmelidir. Bu konuda yapılacak
ayrıntılı incelemelerle kanunsuz dinlemelerde kullanılan donanımların ne
şekilde temin edildiği, bu dinlemeleri kimin yaptığının tespit edilmesi şeffaf
ve demokratik bir yapılanma açısından önemlidir.
Anayasanın 20. maddesinde "Özel Hayatın gizliliği ve
korunması" başlığı altında, herkesin özel hayat ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Bunun yanında 22.
maddede de herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin
gizliliğinin esas olduğu düzenlenmiştir.
Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine
göre de "Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir" devamında ise bu hakkın kullanılmasına
müdahalenin ne koşullarda olabileceği belirtilmiştir.
Tüm bu yasal düzenlemelere rağmen, kanunsuz dinlemelerin bu
boyutta olması kaygı vericidir. Devlet yapısı içinde,
bulundukları birim ya da konumdan faydalanarak binlerce kişinin özel hayatın
gizliliği ile haberleşme özgürlüğü haklarını ihlal eden kişi ya da kurumların
tespiti ile bir daha bu tip yasa dışı dinlemelerin yapılmaması için alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 07.10.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Rasim Çakır (Edirne)
5) Tansel Barış (Kırklareli)
6) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Engin Altay (Sinop)
8) Akif Ekici (Gaziantep)
9) Selçuk Ayhan (İzmir)
10) Abdulaziz Yazar (Hatay)
11) Ali Oksal (Mersin)
12) Şevket Köse (Adıyaman)
13) Ahmet Küçük (Çanakkale)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Osman Kaptan (Antalya)
18) Gökhan Durgun (Hatay)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Canan Arıtman (İzmir)
21) Bilgin Paçarız (Edirne)
22) Atila Emek (Antalya)
23) Ahmet Ersin (İzmir)
2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi ve 21 milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/958)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta sisteminde yer alan asli
ve en önemli unsurlardan birisi de değerli Astsubaylarımızıdır.
Ülkeleri ve şerefli meslekleri için bir ömrü feda eden, en zor
şartlarda en ücra yurt köşelerinde canı pahasına görev yapan, yüzlerce şehit veren
Astsubaylarımızın çok ciddi ve birikmiş sorunları acil çözümler beklemektedir.
Şerefli Astsubay camiasının aile fertleriyle birlikte yıllardır
biriken sorunlarının, kendilerine verilipte yerine getirilmeyen sözlerin
araştırılması ve çözümlenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, Astsubaylarımızla ilgili sorunların araştırılması
amacıyla Anayasa’nın 98'inci maddesi ve TBMM İçtüzüğün’ün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ederim.
1) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Osman Durmuş (Kırıkkale)
8) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
9) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
12) Hasan Çalış (Karaman)
13) Behiç Çelik (Mersin)
14) Beytullah Asil (Eskişehir)
15) Hüseyin Yıldız (Antalya)
16) Şenol Bal (İzmir)
17) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
18) Necati Özensoy (Bursa)
19) Muharrem Varlı (Adana)
20) Ali Uzunırmak (Aydın)
21) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
22) Zeki Ertugay (Erzurum)
Gerekçe:
Astsubay Camiası; 100.000'i aşkın muvazzaf Astsubay ve 117.500
emekli Astsubay olmak üzere aile fertleri de dahil
edildiğinde bir milyon kişiyi aşan önemli bir toplum kesitini ifade etmektedir.
Yıllardır biriken sorunlarının çözümü ve kendilerine verilen
sözlerin yerine getirilmesini camiaya yakışan bir sabır ve vakarla
beklemişlerdir.
Son olarak 9 Ekim 2010'da 96.500 üyesi ve 86 şubesi olan TEMAD'ın
(Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) çabasıyla, Ankara'da toplanan onbini aşkın
emekli Astsubay ve aileleri, yine kendilerine yakışan bir vakar ve ciddiyetle
sorunlarını bir Miting kapsamında kamuoyuyla paylaşmışlardır.
Astsubaylarımız emekli olduklarında maaşları % 45 oranında
azalmakta ve bir kısmı açlık sınırında mücadeleye mahkûm edilmektedir.
Yüzde ellisi ek iş, yüzde yirmisi işportacılık yaparak yaşam
mücadelesi veren bu şerefli insanlar bir ömrü devlet uğruna feda etmenin
bedelini fakirlik sınırı ile açlık sınırı arasındaki gelirleriyle
ödemektedirler.
Türk Silahlı Kuvvetleri emeklilerine ödenen birçok tazminattan
yararlanamadıkları gibi, kurumdan tazminat alamayan devlet memurlarının emekli
maaşlarına eklenen 100 TL.'den de mahrum bırakılıyorlar.
Emekli maaşlarına 100 TL. seyyanen zam
yapılacağı iki yıl önce resmen açıklanıyor ama sonuç alınamıyor.
Diğer yandan devlet memurluğundan 1'inci ve 2'nci derece emekli
olanların arasında 400 TL'lik bir fark bulunmakta. Astsubaylarımızın çok az bir
kısmı 1'nci dereceden emekli olabiliyor. İki yıllık yüksek okul eğitimi alan
kamu görevlileri 1'inci derece 4'üncü kademeden emekli olurken bir Astsubay
Yüksekokul bitirse bile 1'inci derece 3'üncü kademeden emekli olabiliyor.
Lojman tahsisi ve sağlık imkânlarından yararlanma konusunda
mevcutlarına göre oran yetersizliği ve sorunlar mevcut.
OYAK kurumundaki üyelerin en az % 60'ı Astsubaylardan oluşurken
yönetim ve denetim kurullarında temsil hakları bulunmamaktadır. OYAK'ta görev
alma oranları ise mevcutları ile orantısız kalmakta. Bu konudaki eşitsizlik
AİHM'ne götürülmüş durumdadır.
Yukarıda bir kısmı belirtilen ciddi sorunların araştırılması ve en
kısa sürede çözümlenmesi gerekmektedir.
3.- İstanbul Milletvekili Hasan
Macit ve 20 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi döneminde Hava Kuvvetleri
Komutanı olan emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile ilgili usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/959)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1986 yılında zamanın SHP milletvekilleri tarafından 12 Eylül
darbesinin Hava Kuvvetleri komutanı Sayın Tahsin Şahinkaya'nın yaptığı iddia
edilen yolsuzluklarla ilgili araştırma önergesi Anayasanın Geçici 15. Maddesine
dayanılarak yürürlüğe bile alınmamıştır. 12 Eylül 2010 tarihli halk oylaması
sonucu anayasanın geçici 15. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Geçici 15 madde yürürlükten kaldırıldığından dolayı dönemin SHP
milletvekillerinin verdiği araştırma önergesinin gündeme alınarak,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla.05.10.2010
1) Hasan Macit (İstanbul)
2) Hüseyin Mert (İstanbul)
3) Fevzi Topuz (Muğla)
4) Sacid Yıldız (İstanbul)
5) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
6) Rahmi Güner (Ordu)
7) Recai Birgün (İzmir)
8) Ahmet Küçük (Çanakkale)
9) Orhan Ziya Diren (Tokat)
10) Rasim Çakır (Edirne)
11) Tansel Barış (Kırklareli)
12) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
13) Ayşe Jale Ağırbaş (İstanbul)
14) Mustafa Vural (Adana)
15) Hasan Erçelebi (Denizli)
16) Zekeriya Akıncı (Ankara)
17) Ahmet Ersin (İzmir)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Şevket Köse (Adıyaman)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21) Ali Oksal (Mersin)
Gerekçe:
12 Eylül 1980'den sonra ülkemizde uzunca bir süre parlamento
denetiminden uzak bir dönem yaşanmıştır. Bu dönemde, gemicilikten havacılığa
kadar birçok alanda usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları ortaya atılmış; ancak pek
çoğu resmiyete intikal ettirilmediği için, inceleme ve araştırma dışı kalmıştır.
Bu iddiaların en çok yoğunlaştığı kişilerden biri, Emekli Orgeneral Sayın
Tahsin Şahinkaya olmuştur.
Şahinkaya ile ilgili iddialar, F-16 uçaklarının alımında yolsuzluk
yapmak, Hava Kuvvetleri Komutanı iken bu Kuvvetin ihale ve alımlarının belli
şirketlere verilmesi için nüfuz kullanıp çıkar sağlamaktan, haksız iktisap
yoluyla çok sayıda taşınır ve taşınmaz mal edinilmiş olmaktan, yurt dışında ve
sırdaş hesaplarda parası olmaya kadar uzanmaktadır.
Sayın Şahinkaya'nın ayrıca birtakım holdinglerle kendisinin ve
yakınlarının ortaklık ilişkisi içinde olduğu iddiaları vardır. Bu iddialara
göre, Sayın Şahinkaya, eşi ve çocukları, Kalebodur, Kaleterasit ve Bagfaş
şirketlerinin ortaklarındandır. Yine eşi daha sonra Bagfaş tarafından,
Denizcilik Bankasından satın alınan İş-Kur'un da kurucu ortağıdır. İleri
sürülen iddialara karşı savunmaya geçen Şirketlerden ilki (Kalebodur Şirketi)
Şahinkaya'nın ve yakınlarının ortak olduğu, ikincisi ise (Kayalar Şirketi) Hava
Kuvvetleri Komutanlığının ihalelerini en çok alan şirkettir.
Silahlı Kuvvetlerin ihale ve alımlarında yolsuzluklar yapıldığına
ilişkin iddiaları, ilk kez Sayın Tahsin Şahinkaya ile de ortaya çıkmamıştır.
Locheed, ITT gibi şirketlerin de Türkiye'de rüşvet dağıttıkları öne sürülmüş ve
bu iddialar yargıya intikal ettirilmiştir. Bu nedenle bu tür araştırmaların
Silahlı kuvvetleri rahatsız edeceği yolundaki söylentiler haklı olamaz.
Tersine, bu gibi iddiaların ortada bırakılması, silahlı kuvvetlerin sağlam
gelenekleri ile bağdaşmaz. Esasen bu tip yolsuzluk iddiaları, hiçbir gerekçe
ile örtbas da edilemez.
Sayın Şahinkaya'nın mal varlığı ile ilgili açıklamaları da tatmin
edici olmaktan uzaktır. Beyan ettiği veya elden çıkardığı mal varlığının, hangi
imkânlarla iktisap ettiği hususu açıklığa kavuşmamıştır. Ayrıca Hava Kuvvetlerinin
çeşitli tesislerinin, Şahinkaya Ailesinin ortak olduğu seramik fabrikalarının
ürünleri ile donatıldığı iddia edilmektedir. Bu doğru mudur? F-16 uçakları ile
ilgili anlaşma, yalnız uçak üretimine ilişkin değildir. Bu anlaşma ülke
ekonomisinin boyutlarında bir dizi çıkar bağlantısını ve ipoteklerini de
gündeme getirmiştir.
Yukarda belirtilen şirketler, bu anlaşmanın yan bağlantılarına
nasıl olup da yerleştirilmiştir. İş-Kur, Denizcilik Bankasınca neden satın
alınmış ve daha sonra, yine bu ailenin ortak olduğu Bagfaş tarafından niçin
geri alınmıştır?
Yukarda sorulan iddiaları açıklığa kavuşturmak için Anayasamızın
98 ve içtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla.
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir ve 24 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının
yaptığı yardımlarda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/960)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti devletinin niteliklerinden birisi
olarak belirtilen sosyal devlet ilkesi gereği yardıma muhtaç vatandaşlarımıza
Valilik ve Kaymakamlıklar aracılıyla çeşitli yardımlar yapılmaktadır. Ancak bu
yardımlar son dönemde daha çok iktidar partisi yardımlarıymış gibi algılanmaya
başladı ve yardıma muhtaç kişilerin tespitinde kriterler
değişime uğradı. Bu halde devletin sosyal yardım mekanizmasında ortaya çıkan
adaletsizliği gidermek için araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Hamza Hamit
Homriş (Bursa)
3) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
4) Mümin İnan (Niğde)
5) Osman Ertuğrul
(Aksaray)
6) Yılmaz Tankut (Adana)
7) Oktay Vural (İzmir)
8) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
9) Osman Çakır (Samsun)
10) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
11) Hüseyin
Yıldız (Antalya)
12) Hasan Çalış (Karaman)
13) Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu)
14) Sabahattin
Çakmakoğlu (Kayseri)
15) Recep Taner (Aydın)
16) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
17) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Mustafa Enöz (Manisa)
20) Necati
Özensoy (Bursa)
21) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
22) Beytullah
Asil (Eskişehir)
23) Ahmet Deniz
Bölükbaşı (Ankara)
24) Metin Ergun (Muğla)
25) Süleyman
Turan Çirkin (Hatay)
Gerekçe:
Anayasamızın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden
biri olan "Sosyal Devlet" olmanın bir gereği olarak Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulmuştur.
Kurulduğu tarihten 09.12.2004 tarihine kadar Fonun idari işleri, Başbakanlığa
bağlı bir birim olarak faaliyet gösteren Fon Genel Sekreterliği eliyle
yürütülmüştür. Yardım faaliyetlerinin ise her il ve ilçede kurulan Vakıflar
marifeti ile yürütülmesi öngörülmüştür. Bu vakıfların mütevelli heyetlerinin
başında vali ve kaymakamlar bulunmaktadır. Heyetin üyeleri belediye başkanı,
mal müdürü, müftü, sağlık grup başkanı, milli eğitim müdürü gibi kurum
müdürleri ile siyasi vasfı olmayan ve kaymakam ve valiler tarafından belirlenen
üçer kişilik vatandaş gruplarından oluşmaktadır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları gerek yurt çapında
sürdürdüğü yardım faaliyetleri ile sosyal güvencesi olmayan yoksul, kimsesiz,
muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza gerekse istihdam odaklı mesleki eğitim ve
proje destekleri ile işsiz, eğitimsiz vatandaşlarımıza ilişkin devletin sosyal
sorumluluklarını yerine getirmiştir. Vakıf biçiminde örgütlenme bu yapıya
esneklik, sürat ve şeffaflık kazandırmıştır. Halkımızın bu kurumları çok çabuk
benimsemesine yol açmıştır. Bu yapı sayesinde vakıflar kuruldukları tarihten bu
yana çok sayıdaki iktidar değişikliğine rağmen, faaliyetleri bakımından siyasi
bir argüman olarak kullanılmamıştır.
Bu durum AKP iktidarı ile büyük bir değişime uğramıştır.
01.12.2004 tarihinde kabul edilen, 09.12.2004 tarihinde de Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla, Fon Genel Sekreterliği,
Başbakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük olarak teşkilatlandırılmış, böylece Fon
idaresi bu tarihte kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Her ne kadar Fon
idaresinin, Genel Müdürlük olarak yapılandırılması ile mevcut sosyal yardım
programlarının ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisinde bulunan vatandaşlara
daha etkin ve daha hızlı bir şekilde ulaştırılmasının amaçlandığı ifade edilse
de sonuç farklı olmuştur. Uygulamada bu değişiklik İl ve İlçe Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları daha çok merkezden kontrol edilmesine ve
yönlendirilmesine yol açmıştır. Genel Müdürlüğün aslında Medeni Kanun hükümlerine
göre ve özel hukuk tüzel kişiliği olarak kurulan Vakıfları, süreç içinde İl ve
İlçe müdürlükleri biçiminde tamamen kendine bağlı birer taşra uzantısına
dönüştürülmüştür.
Yine aynı kanunla vakıf mütevelli heyetlerine kaymakam ve valiler
tarafından seçilen halktan üyelerin İl Genel Meclislerince seçilmesi
uygulamasına geçilmiştir. Demokratik gibi görünen bu değişiklik, il genel
meclislerindeki siyasi yapının vakıf mütevelli heyetlerine girmesine yol
açmıştır. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki illerimizdeki çoğunluk gücünü
kullanarak AKP, kendisine yakın kimseleri vakıf mütevelli heyetlerine sokmuş,
bu da AKP'nin buradaki faaliyetleri siyaseten kullanmasının başlangıcını teşkil
etmiştir. O kadar ki bazı ilçelerde AKP İlçe başkanları, parti yönetim kurulu
üyeleri, İl Genel Meclis üyelerinin yakın akrabaları vakıf mütevelli heyeti
üyeliğine seçilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 2004 sonrasında son
derece planlı ve zamanlaması iyi ayarlanmış bu adımları 1986 yılından beri
devam eden bu hayırlı faaliyetlerin siyasi bir argüman
olarak kullanılması ile sonuçlanmıştır. Böylece yardıma muhtaç ailelerin
tespitine de siyaset bulaşmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının siyasi bir argüman olmasına neden olan hukuki ve kurumsal gelişmelerin
bir an önce bertaraf edilmelidir. Bütün bu gerekçelerle Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakıflarının bu izleniminin silinmesi için yapılması gerekenlerin
araştırılarak çözüm yollarının tespit edilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un,
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kütahya Milletvekili Soner
Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 11’inci madde kabul
edilmişti.
Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa önerge
işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
12’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12 nci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan “kendilerine” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Hamit
Geylani Özdal
Üçer Nuri
Yaman |
Hakkâri
Van Muş |
Akın
Birdal Sırrı
Sakık Hasip
Kaplan |
Diyarbakır Muş Şırnak |
Pervin
Buldan |
Iğdır |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “beş
yıl” ibaresinin “sekiz yıl” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Rahmi
Güner Halil
Ünlütepe |
Mersin Ordu Afyonkarahisar |
Orhan Ziya
Diren Birgen
Keleş Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Tokat İstanbul Malatya |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
(x) 574 S. Sayılı Basmayazı 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 12. Maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“(1) Genel Kurulda ve dairelerinde çalıştırılmak üzere özlük
işlemleri açısından Genel Sekreterliğe bağlı yeteri kadar tetkik hakimi bulunur. Tetkik hakimlerinin
görev dağılımı Genel Kurul tarafından kararlaştırılır.”
Oktay
Vural Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu |
İzmir Konya Kırşehir |
Rıdvan
Yalçın Behiç
Çelik Osman
Ertuğrul |
Ordu Mersin Aksaray |
Mümin
İnan Nevzat
Korkmaz Kadir
Ural |
Niğde Isparta Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 12’nci maddesinde değişiklik içeren
önergemiz üzerinde görüşlerimizi anlatmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun tasarısının 12’nci
maddesinde tetkik hâkimlerinin, idari bir görev olan Genel Sekreterliğe bağlı
ve ondan talimat almak üzere istihdam edileceği hususu düzenlenmiştir. Elbette
Genel Sekreter birinci sınıf hâkim ve savcılardan seçilecek ancak bu onun idari
bir görevde olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Emrine verilen hâkim ve
savcılar da idari görev ifa edeceklerdir. Anayasa’nın 140’ıncı maddesinin
altıncı fıkrasında “Hâkim ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet
Bakanlığına bağlıdırlar.” denilmektedir. Genel Sekreterliğe bağlı olarak
çalışacak hâkim ve savcıların konumları, bağlılıkları Anayasa’nın 140’ıncı
maddesini ve hâkim ve savcıların bağımsız görev yapacakları hususunu gerçekten
zorlayan hükümlerdir. Teamülleri ve evrensel hukuk anlayışını dejenere edebilecek hükümlerdir.
“Bunun ne gibi menfi tesirleri olur?” derseniz kıymetli
arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti devletinin idari yapısını incelediğimizde dört
bakanlığın sistem içerisinde çok özel bir işlev gördüğünü görürsünüz. Bu durumu
âdeta masanın tablasını taşıyan dört ayağa benzetebiliriz. Bu bakanlıklar,
Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Maliye bakanlıklarıdır.
Bu dört kurum bu işlevlerini onlarca asırlık devlet geleneği olan
milletimizin tarihinden ve ortaya koyduğu devlet geleneklerinden almıştır. Herkesin fevri ve tepkisel davrandığı olağanüstü bir dönemde olağan
ve soğukkanlı davranmayı düstur edinmiş bir hariciyenin, devlet tüzel
kişiliğiyle şahsın hukukunun uyumlaştırıldığı ve insanları bir arada tutan
asayiş ve huzurun temin edildiği dâhiliyenin, devlet çarkının döndürülmesi için
zaruri olan devlet kaynaklarının oluşturulduğu ve doğru yerlerde harcandığı ve
devletin mallarına sahip çıkıldığı, maliyenin ve adaletin, hakkın, hukukun
adresi güvenilir ve tarafsız adliyenin mevcudiyetidir ki, devleti ayakta tutar,
devleti ebet müddet devlet kılar.
Elbette tüm kurum ve kuruluşlar çok önemli hizmetler vermektedir
ve elbette hepsinin yadsınamaz çok özel önemleri vardır. Ancak saydığımız
kurumlarda oluşabilecek bir zafiyet devlet bünyesinin bütününde bir zafiyet
doğuracaktır. Bu hep böyle cereyan etmiştir. Bu yüzden, zikrettiğimiz
bakanlıklar, kariyer bakanlıkları olarak anılır. Adalet Bakanlığının asli
unsurları da hâkim ve savcılardır. Daire başkanlığı da dâhil üst yönetim
görevlerine hep hâkimlik mesleğine mensup kişiler getirilir ki, devleti ayakta
tutma ve taşıma işlevlerine bir halel gelmesin, hukuk eğitimi almış kişiler
Adalet Bakanlığını yönetsin. Bu yüzden hâkim ve savcıların Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Başkanlığı altında görevlendirilip daire başkanlıklarıyla
irtibatlandırılması gerekiyor. Sadece özlük işleriyle ilgili kayıtlar genel
sekreterlikçe tutulabilir…
Efendim, çok uğultu var, çok özür diliyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlarsak gerçekten iyi
olacak.
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bunun dışında idari görev ifa edecek genel sekreterliğin altında
görevlendirilmesinin Adalet Bakanlığının klasik teşkilatlanmasına uymadığını
söylemeliyiz.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, AKP Anayasa
değişikliğiyle HSYK çoğunluğunu ele geçirmiştir ve artık oradan çıkaramayacağı
bir karar yoktur. Şimdi de Yargıtay ve Danıştay için bir kuşatma ve ele geçirme
planı hazırlanıyor. Basından öğrendiğimize göre, Yargıtayda 6 adet, Danıştayda
4 adet daire kurulacak ve buralara HSYK tarafından yeni üyeler atanarak
Yargıtay ve Danıştay Genel Kurul çoğunluğu ele geçirilecektir. Önümüzdeki yıl
yapılacak Yargıtay Başkanlığı seçimi de Danıştay Başkanlığı seçimi de böylece
garanti altına alınmış olacaktır. Bunu söylediğimizde diyorlar ki: “Efendim,
dairelerin kurulmasını iki yıl önce Yargıtay teklif etmişti.” Doğru. O zaman
bunu sümen altında tuttunuz, işleme koymadınız. Daire ihtiyacı bugünün ihtiyacı
değildi ki. İhtiyaç var idiyse, ki bugün böyle
söylüyorsunuz, dün niye kurmadınız bu daireleri? Şimdi, HSYK’da yeterli
çoğunluk sağlanınca bu öneri gündeme taşınıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kendi aranızda konuştuğunuz
kelimeleri ben buradan duyabiliyorum. Sohbet edecekseniz de biraz daha hafif
bir sesle ederseniz iyi olur. Aksi takdirde de çok iyi demlenmiş çay olduğunu
söylüyorlar, dışarıda sohbetinize devam edin.
Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Üstelik “İstinaf mahkemeleri kuruyoruz, Yargıtayın üzerindeki yükü
kaldırıyoruz.” diye kadrolar çıkarttınız. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, 4 bin
adet hâkim ve savcı, 900 adet idari ve adli yargı hâkim ve savcı adayı, 100
adet de Adalet Bakanlığı müfettişi kadrosu çıkarttınız. İnşaatlar yaptınız,
binalar yaptınız. Doğrusu merak ediyorum: Bu da Türk milletini bir oyalama
taktiği miydi? Yapmadan yapıyor gibi gözükmenin bir örneği miydi?
Bakınız, Sayın Yargıtay Başkanı açıklıyor, istinaf mahkemelerini
kurmaz iseniz altı değil on altı daire de çözüm olmayacak.
AKP olarak, bu Mecliste, muhalefetle açık, şeffaf ve samimi bir
biçimde konuşmayı, diyalog kurmayı maalesef beceremediniz, hep gizli gündeminiz
ülke gündemini belirledi.
Bundan sonra hangi sözünüze ne diye güveneceğiz diyor, önergemize
destekleriniz bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 12. maddesinin 2. fıkrasında geçen “beş yıl”
ibaresinin sekiz yıl olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; arkadaşlar, ne dedik ki katılmıyorsunuz? Diyoruz ki: “Beş
yıllık süreyi sekiz yıla çıkarın ki başarı elde edecek insanların başarısını
daha iyi görürsünüz.” Size burada bir olanak tanıyoruz. Beş yılda başarılı
insan sayısı azdır ama sekiz yıl hizmet verirse başarılı daha çok insan
bulabilirsiniz ama kabul etmiyorsunuz.
İki: Burada “üstün başarı” çok göreceli bir kavram. Neye göre
üstün başarı? Kimine göre farklıdır üstün başarı, kimine göre farklı. Buradaki
objektif kıstasınız nedir arkadaşlar? Üstün başarı… Bir kere bu kıstas çok
subjektif. Objektif bir hâle getirin. Bu “üstün başarı” kavramını da hepimiz
bilelim.
Bir başka konuya geleceğim müsaade ederseniz. Dün burada sivil ve
askerî hâkim ve savcılar arasında yıpranma ile ilgili söyledim ama ne Sayın
Bakan ne Sayın Komisyon Başkanı sahip çıkmadınız. Yine söylüyorum: Bu ülkede
ister sivil ister askerî, tüm yargı mensuplarının… Ben sivil yargı
mensuplarının daha çok yıprandığına inanıyorum ama bu konuda hiçbir görüş
bildirmediniz. Yine altını çiziyorum: Hâkim ve savcıların, adalet dağıtan
insanların yıpranması askerî hâkimde başka, askerî savcıda başka, sivil
savcıda, sivil hâkimde başka olamaz Sayın Bakan. Bunlara, sivil savcı ve
hâkimlere sahip çıkmak sizin görevinizdir, bir kez daha bunun altını çiziyorum.
Bir başka konuya geçiyorum: Arkadaşlar, 2006 yılından beri hâkim
ve savcılarımızın maaşlarında hiçbir artış olmadı.
Bir başka konu var: Verdiğiniz yargı tazminatı. “Tazminat” adı
altında veriyorsunuz belli bir rakamı hâkim ve savcılarımıza ama emekli
oldukları zaman onları çok güç durumda bırakıyorsunuz. Lütfen, eğer hâkim ve
savcılarımıza belli bir maaş veriyorsak bunu “tazminat” adı altından çok “maaş”
adı altında verin ki yarın emekliliklerinde bu insanlar zor durumda kalmasın.
Siz “tazminat” adı altında verip, emekliliklerinde çok düşük bir emekli
maaşıyla karşı karşıya getiriyorsunuz hâkim ve savcıları. Bu nedenle, hâkim ve
savcıların “Yargı tazminatı” dediğiniz tazminatlarını maaşlarıyla birlikte
değerlendirmek kaçınılmazdır arkadaşlar. Bunun altını bir kez daha çiziyorum.
Yine, değerli arkadaşlarım, lojman konusuna geleceğim müsaade
ederseniz. Tabii kamu görevi yapan insanlara… Başta Meclis lojmanlarını bir
kere kapattınız her ne hikmetse, tabii bizler saygı duyuyoruz ama amacı neydi,
gayesi neydi, niçin kapattınız, bir gün bunu da söylemediniz. Dediler ki
“Kamuya kaynak.” Bu konuyu geçeceğim.
Bazı illerimizde, hâkim ve savcılarımız lojmanda kalamıyor. Adaletse herkesin eşit olması lazım. Örneğin, özellikle
büyük şehirlerde lojmansız bir sürü hâkim ve savcımız var, bazıları lojmanda
kalıyor, bazıları kalamıyor. Adaletse, hiç değilse lojmanda kalamayan insanlara
lojman tazminatı vermeniz lazım, eğer eşitlikse. Aynı görevi yapan insanlar,
birileri lojmanda kalıyor, birileri kalamıyor. “Efendim, kuradır, sıradır.”
Veremiyorsanız o zaman, o insanlara bir lojman tazminatı vermek zorundasınız
arkadaşlar. Böyle adalet olmaz! Adalet dağıtan insanlara adaletsizlik
yapıyorsanız, sorun buradan başlıyor. Hâkim ve savcılarımızın özellikle büyük
şehirlerde çok önemli lojman problemleri var ama bir türlü buna çözüm
bulunmuyor ve özellikle son yıllarda, lojmanlaşma yönünde de çok da bir gayret
sarf edilmiyor; eskilerden girenler kalıyor, o şehre yeni gelen insanlar
lojmanda kalamıyor. Bu haksızlığı gidermek zorundasınız. Bu bir haksızlıktır.
Bu haksızlığı ne şekilde gidereceğiz? Yani hak dağıtan insanlara, adalet
dağıtan insanlara adaletsizlik yapmayın; burada başlıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu nedenle arkadaşlar,
özellikle, hâkim ve savcılarımızın, sivil hâkimlerle askerî hâkimler arasında
hiçbir fark olamaz, bunun düzeltilmesi lazım yıpranma tazminatı yönünde. İki: Mutlaka tazminatlarının maaşlarıyla birlikte alınması lazım,
maaşa ilave edilmesi lazım. Üç: Lojmanda kalamayan hâkim ve
savcılarımızın mutlaka bu sorunlarına çözüm getirilmesi gerekir.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
“kendilerine” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nuri
Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün çok önemli bir gün, Dünya İnsan Hakları Günü.
Size göstereceğim şu işarete iyi, dikkatle bakınız. Tırnak içinde
üç nokta, tırnağı kapat, üstünde de parantez aç, içine bir çarpı koy -bu,
Meclis tutanağıdır- sonra da altında bir not, şöyle, bakın: “Bu bölümde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.” yazıyor.
Bu gördüğünüz işaret, Meclisimizin, yani 1920’de cumhuriyetin kuruluş
felsefesinde Kürdistan mebuslarının kurduğu, Lazistan mebuslarının, Türk
mebuslarının birlikte kurduğu Mecliste, 2010 yılında ben… Şu işarete bakın…
AHMET YENİ (Samsun) – Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular, ne
anlatıyorsun!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, burada, bu ayıp, insan haklarının
en büyük ayıbıdır.
ÖMER İNAN (Mersin) – Bu tarafa da göster, görmedik.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bundan daha büyük bir ayıp
olabilir mi? Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, hem inkâr edeceksin
hem asimile edeceksin hem şovenizm uygulayacaksın hem ırkçılık yapacaksın hem
türküsünü söylediği için üstüne üstüne gideceksin hem müziğini, folklorunu
yaptığı için terörist ilan edeceksin, cezaevlerini dolduracaksın, örgüt üyesi
olmamakla birlikte örgüt üyeliğinden binlerce siyasetçisine ceza vereceksin
“Dünya İnsan Hakları Günü’nüz kutlu olsun.” diyeceksiniz.
Arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın, ben burada rakamları
saymayacağım, kaç kişi öldü, kaç kişi yargısız infazda, kaç kişi cezaevinde
senelerce yatıyor ve ifadeye dahi çıkamadı. Yalnız şunu söyleyeceğim ben size:
Böylesi günlerde konuşurken herkesin çok dikkatli olması lazım. Budur hayat,
yaşıyorsak bu ülkede beraber, gerçekliklerimize de alışacağız. Müziğin,
şarkıların, folklorun, kimliğin, kültürün, hiçbir şeyin bu ülkeyi bölmediğini,
bölmeyeceğini, hep birlikte yaşaya yaşaya öğreneceğiz. Yoksa,
2010 yılında hâlâ bizim çocuklarımız kalkıp Ciğerhun’un şiirlerini okursa ve
derse ki Robson şiirinde olduğu gibi “…” (x)
“Yalnız siyahlar baskı altında kalmadı, biz de beyazız, baskı
altındayız.” denen, kırk beş yıl önce yazılan şiirinden sonra, siyahlar 1947’de
medeni haklarını aldığı zaman, o zamanın devlet başkan yardımcısı, bir siyahi öğrenciyle bir beyaz öğrenciyi, ikisini ellerinden
tutup birlikte üniversiteye getirmişti ve Amerika’da siyahlarla beyazlar
arasındaki ırk ayrımını o şekilde, devletin öncülüğünde ve en yetkili
kişileriyle kaldırmıştı. O zamanlar, hatırlayın, aynı otobüse binemiyorlardı,
aynı lokantaya gidemiyorlardı, aynı üniversiteye gidemiyorlardı ama siyahi olan bir Başkan, Obama, buraya, bu kürsüye de geldi,
konuştu.
Şimdi, biz bunca yıldan sonra, Dünya İnsan Hakları Günü’nü
kutlarken, birbirimizin yüzüne bakarken yüzümüz kızarmıyorsa eğer, insan
haklarından bahsediyorsak eğer, ayrımcılığı görmüyorsak eğer, “Kürt’üm.” diyene
burada düşman gözüyle bakıyorsak eğer, “Kürt” kelimesini duyunca birilerinin bu
Mecliste tüyleri diken diken oluyorsa eğer “İstiklal Savaşı’nın, kurtuluş
mücadelesinin, müdafaai hukuk derneklerinin zamanını ne çabuk unuttular.” diye
söylemek, hatırlatmak da bizim boynumuzun borcudur.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bu şovdan vazgeçin!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Biz burada neyi konuşuyoruz? HSYK yasası.
HSYK yasası budur arkadaşlar, adalet budur. Adalet budur: Tırnak içinde üç
nokta, tırnağı kapat, üstüne de çarpı işareti koy; Kürt kimliğinin
gerçekliğidir 2010 yılında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bırak şu şovu!
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ve şimdi son bir dakikamda size HSYK ile
ilgili bir cümle söyleyeceğim, hepiniz düşünün: HSYK kanunu diyelim bugün geçti
ve CHP iptal için başvurdu -dinleyin- Anayasa Mahkemesine gidecek değil mi? E,
Anayasa Mahkemesinin uyum yasası çıkmadı, çalışamıyor, karar alamıyor,
toplanamıyor. Söyleyin bana, nasıl bu yasa yasalaşacak? Farz et ki onu da
yaptınız, sonra Anayasa Mahkemesinin uyum yasasını buraya getirdiniz, Meclise.
O uyum yasasını da tartıştık -oyları yettiği için ben CHP, ana muhalefet
diyorum, o anlamda- tekrar CHP başvurdu, “Anayasa Mahkemesi uyum yasası da
Anayasa’ya aykırı.” dedi, yine Anayasa Mahkemesine gitti. E, toplanamayacak,
karar alamayacak. Alamayacak arkadaşlar, çünkü Anayasa Mahkemesi şu an
çalışmıyor. Ahmet Türk’ün, Tuğluk’un başvurusunu dahi yapamıyoruz şu an göreve
iadesi için, Meclise iadesi için. Bunu iyi düşünün.
Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hasip Bey, bu hafta
çalışmaya başladı.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken televizyon
yayını kesintili olarak…
BAŞKAN – Ben şu oylamayı yapabilir miyim? Önce onu söyledim.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken Meclis TV
kesintili olarak veriyor konuşmayı Kürtçe konuştu diye. Şimdi, şuradan sormak
gerekiyor: TRT Şeş yayın yapıyor. TRT Şeş’le TRT 3 arasında ne fark var? İşte,
tam sizin çifte standartlarınız!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sırrı Bey, ne kesilmiş? Neyin yayını
kesilmiş?
SIRRI SAKIK (Muş) – Hatip konuşurken yayın kesilmiş.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Başkanlığa bir arzım olacak.
Böyle bir şeyin olmasını mümkün olarak görmüyorum. Başkanlığın TRT
3’ten bilgi almasını ve bu bilgiyi Genel Kurulla paylaşmasını arz ediyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Bilgi geldi.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ben dışarıdaydım, kesildi yayın Sayın
Başkan.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir şeyin kasten olması mümkün değil,
böyle bir şeyin yaşanması mümkün değil.
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, biraz önce Sayın Hasip Kaplan tarafından
yapılan konuşmanın bir bölümünün teknik arıza dolayısıyla yayınlanamadığı bilgisi
Başkanlığımıza ulaşmıştır. Bu nedenle Sayın Hatibe çok kısa bir açıklama
yapması için yerinden söz vereceğim.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, bunun, umuyoruz ki teknik bir arıza olması nedeniyle
böyle olduğunu, böyle yaşandığını. O bölümde, kürsüde söylediğim sözlerin
anlaşılması açısından şunu söylemek istiyorum: Bu söylediğim sözler bütün
kamuoyunca da bilinmeli çünkü Ciğerhun’un Robson şiirinden bir mısra okumuştum.
“…”(x) Yani Türkçesi “Ey yoldaş Robson/ Yalnızca siyahlar baskı altında
yaşamıyor/ Biz de beyazız, kaldık perişan.” Ondan sonra da Obama’nın
seçildiğini, buraya geldiğini söyledim. Bu vesileyle ben “…”(xx) diyorum.
Dünya İnsan Hakları da kutlu olsun bu vesileyle diyorum. Umarım ki
tekrar teknik arızaya rastlamamışızdır!
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın İnan…
AKİF AKKUŞ (Mersin) - Ben anlamıyorum… Herkesin
anlaması lazım.
BAŞKAN - Sayın Akkuş, bir saniye…
Sayın İnan, buyurun.
ÖMER İNAN (Mersin) – Demin konuşma yapan Hatip, çok agresif bir şekilde, tahrikkâr bir şekilde burada Kürt
düşmanlığı yapıldığını ifade etti. Bu doğru bir şey değil, Mecliste Kürt
düşmanlığı yapılmıyor. Hiçbir arkadaşımız bunu yapmaz. Bunu düzeltmesini talep
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 13’üncü madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesinin 2. fıkrasında
bulunan “Genel Sekreterin teklifi üzerine” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yılmaz
Tankut Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu |
Adana Konya Kırşehir |
Rıdvan
Yalçın Mümin
İnan Behiç
Çelik |
Ordu Niğde Mersin |
Oktay
Vural Alim Işık Kadir
Ural |
İzmir Kütahya Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın İkinci Bölüm Tetkik hakimleri ile ilgili 13.
maddenin 2. fıkrasında geçen “Genel sekreterin teklifi üzerine” ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır.
Turgut
Dibek Rahmi
Güner Halil
Ünlütepe |
Kırklareli Ordu Afyonkarahisar |
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk Orhan Ziya
Diren |
Mersin Zonguldak Tokat |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın
13’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu önergemizle, maddenin ikinci fıkrasında
bulunan “Genel Sekreterin teklifi üzerine” ibaresinin kaldırılmasını
istemekteyiz çünkü bürokratik bir makam olan Genel Sekreterin yerine, Kurulun
işleyişinden sorumlu Başkan Vekiline, sorumluluğuna uygun olacak şekilde bir
yetki verilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, her karış toprağı aziz şehitlerimizin
mübarek kanlarıyla sulanmış kutsal vatanımızın, ona hizmet etmek gayesiyle
organize olmuş kutlu devletimizin ilelebet payidar olması, bu vatan üzerinde
yaşayan hepimizin elbette ki ortak arzusu olmalıdır. İşte bu
ortak arzunun var olabilmesi ise her vatandaşımızın ortak hedef, sevinç ve
acılarını birlikte yaşayabilmesine, memleketimizin, devletimizin imkân ve
kaynaklarını adil ve eşit bir şekilde paylaşabilmesine bağlıdır ama bütün
bunların hayat bulabilmesinin en temel ve en önemli şartlarından biri de hiç
kuşkusuz adaletin tesisine ve onun tecelli edebilmesine bağlıdır. Bunları
sağlayacak olan zemin ve güç ise hiç şüphesiz devletimizin bizatihi kendisidir.
Şimdi buradan hepimizin şu suali öncelikle kendi vicdanımıza sorup
cevap araması icap etmektedir: Acaba bugün, biz, devlet olarak hakkın, hukukun,
adaletin tecellisini sağlayabilmekte miyiz?
Değerli arkadaşlar, insanın yaşayabilmesi için her şeyin
başı sağlıktır diyoruz fakat devletinin koruyucu şemsiyesi altında bulunamayan
insanların sağlıklı ve şahsiyetli bir şekilde hayatlarını devam ettirebilmeleri
de çok zor ve sıkıntılıdır ancak devletin ve milletin yaşayabilmesinin temel
şartının da adalet olduğunu hepimiz biliyor, inanıyor ve söylüyoruz çünkü
adaletin olmadığı yerde huzur ve düzen olmaz, huzur ve düzenin olmadığı yerde
de ne devlet ne de millet uzun süre ayakta kalamaz. İşte aziz milletimiz ve kutlu devletimiz için bu kadar önemli olan
adalet, hepimizin ama öncelikle devleti idare edenlerin başta siyasi iktidar
olmak üzere idare sorumluluğunu üstlenen her kesimin üzerinde titizlik
göstermesi gereken çok önemli bir konudur ama bugün maalesef ülkemizin en temel
sorunlarından birisinin adaletsizlik olduğunu üzülerek görmekteyiz. Hukuka
dayanmayan tasarrufların, kanunsuz ve ceberut uygulamaların hemen her gün
gündem maddesi olması az önce işaret ettiğim ve büyük bir ihtimam ve titizlikle
korunması gereken adalet anlayışıyla ilgili derin endişe ve kaygılarımızı
maalesef haklı çıkartmaktadır. Dahası özellikle son yıllarda artan
hukuksuzluklar, kanunsuzluklar artık sıradan hâle gelmiş, bu tür uygulamalar
kanıksanır olmuştur ki bu da tehlikenin çok vahim boyutlara geldiğini ortaya
koymaktadır.
Bakın değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumu adaleti nasıl
tanımlıyor: “Adalet, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından
kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkese
kendi hakkı olanı verme ve doğruluktur.” Bu tanıma göre bugün hiçbirimizin
yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından adil ve eşit bir şekilde
kullanıldığını söylemesi mümkün değildir. Yine bugün hiçbirimizin devleti
yöneten siyasi iradenin yani AKP’nin hak ve hukuku gözettiğini ifade edebilmesi
de söz konusu değildir. Bugün adaleti uygulamak ve yerine getirmekten sorumlu
olan devlet kuruluşlarının siyasi emellerle hedef hâline getirilmediğini, bu
kuruluşların siyasi ikbal kaygılarıyla yapılandırılma sürecine sokulmadığını da
hiç kimse söyleyemez.
Değerli arkadaşlar, şimdi buradan soruyorum: Bugün gelinen noktada
yolsuzluk soruşturması açan hâkimler görevden alınıyorsa, yine o hâkimlerin
mahrem bilgileri toplanıp konuşmaları dinleniyorsa, onlara komplo kuruluyor ve
polis baskınına maruz bırakılıyorsa, takip edilen davalara yandaş savcı
aranıyor ve o savcının üzerine başka bir savcı gönderiliyorsa Türk adalet
sisteminin böylesine kaos ve karmaşa içine itilmesinin
sorumlusu sizce kimdir? Muhalefet midir, yoksa iktidar mıdır?
Eğer, AKP iktidarına mensup yolsuzluk, irtikâp, suistimal gibi
kesinleşmiş suçlardan ceza alan belediye başkanları, bürokratlar hâlen görevde
tutuluyor ama hakkında yargının verdiği kesinleşmiş suçu bulunmayan AKP’li
olmayan belediye başkanları ile milliyetçi, ülkücü bürokratları görevden
alınıyor, sürgün ediliyorsa adalet bunun neresindedir? Eğer Türk milleti adına
karar veren hâkimler, cumhuriyetin savcıları bu aziz milletin çocuklarını
katleden PKK’lı canilerin ayağına talimatla gönderiliyorsa ve bunların
aklanması isteniyorsa üç kıtada haklı mücadelesini vermiş bu necip millet kime,
nasıl güvenecektir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Halkımızı açlığa ve yokluğa
mahkûm eden, onları oy deposu olarak gören, üretim yerine tüketimi, ithalata
bağlı büyümeyi, işsizliği fazlalaştırıp yeni oy depoları hedefleyen, ekonomiye
emperyalist sermayeye hediye eden, dış siyasette teslimiyet ilkesini benimseyen
AKP iktidarı maalesef dirliğin, düzenin temeli olan adaleti de çökertmek
suretiyle sanki son bir darbeye hazırlanıyor görüntüsünü vermektedir.
Bugün üzerinde yaşadığımız cennet vatanımızın manevi mimarı olan
Şeyh Edebali’nin mirasçısı olmakla iftihar ettiğimiz Osmanlı’nın kurucusu Osman
Gazi’ye nasihati olan “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şeklindeki veciz sözünü,
milletimizi kandırmak suretiyle kendi siyasi ikbal ve saltanatları için
dillerine nakarat yapanlar bilmelidirler ki, bugün gittikleri yol, yol değildir.
Bunun önünde duran ve engel olanlar, adaletin tesisini istemeyenler bugün belki
dokunulmazlık zırhının arkasına saklanabilirler ama yarın en büyük adaletin
olduğu yerden ve ilahî adaletin tecellisinden kaçamayacaklardır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası. Bu 10 Aralık Dünya
İnsan Hakları Haftası’na Türkiye, işkence, kötü muamele, baskı ve şiddet
gölgesinde giriyor. İnsana dair tüm hakların gasbedildiği, sokaklarda ayaklar
altına alındığı ve şiddetin sokağa taşındığı görüntüler altında Türkiye
giriyor. Türkiye’de hâlâ insanlar gözaltında kaybolmaktalar, hâlâ haksız bir
şekilde tutuklanmaktadırlar. Türkiye’de Sayın
Cumhurbaşkanının 1 Ekim günü Meclisin açılışında da söylediği gibi, tutuklama
fiilî mahkûmiyet hâline çevrilmekte, üniversite öğrencileri hak aradıkları için
coplanmakta, “Vurmayın, karnımda çocuk var!” diyen bir genç kadının karnına
vurulan tekmelerle, polis tekmeleriyle çocuğu düşürülmekte ve hak arayan, sendikal
mücadele veren işçiler sokakta yine polis tarafından coplanmakta, gözlerine
biber gazı sıkılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten üniversiteli hamile genç kızın
polis dayağıyla çocuğunu düşürmesinden daha ağır bir insan hakkı ihlali
olabilir mi? Hangi demokratik hukuk devletinin ülkesinde “Hamileyim, vurmayın!”
diye haykıran bir kadının karnına polis tekme atar? Dünyanın hangi demokratik
hukuk devletinde “Vurmayın, hamileyim!” diye haykıran kadına, kadının karnına
tekme atarak çocuğun düşmesine sebep olan polisleri o ülkenin Başbakanı ya da
İçişleri Bakanı korur?
Değerli arkadaşlarım, ana karnındaki bebeği öldürmek, bir insan
hakkı ihlalinden öte bir cinayettir. O bebeğin de yaşam hakkı vardır.
Şimdi, ben merak ediyorum. Bugün 10 Aralık. Dünya İnsan Hakları
Haftası’na girdiğimiz bugünde bebeğin yaşam hakkını yok eden, ananın da
gerçekten insan hakkı ihlalini yapan eylem hakkında, bu eylemi yapanlar
hakkında, Sayın Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı ve insan hakları kurulları bir
işlem yapacak mı, ben merak ediyorum değerli arkadaşlarım. Yoksa bu da faili
meçhuller arasına mı katılacaktır, bunu merak ediyorum ve aynı zamanda bunu da
“Bizim dönemimizde faili meçhul olmadı.” diyen AKP’li arkadaşlarımın dikkatine
sunmak istiyorum.
Bugün dünyada çağdaşlığın en önemli ölçütü düşünce ve ifade
özgürlüğüdür. Düşünmek ifade özgürlüğünü de kapsar. Düşündüğünüzü ifade
edemedikten sonra düşünce özgürlüğünün bir anlamı kalmaz. İfade özgürlüğü ve
özgür eleştiriyi kurumsallaştıran ülkeler çağdaşlıktan sınıfı geçmişlerdir,
düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde rüşvet, yolsuzluk ve
ahlaksızlık, adam kayırma gibi olaylar sıkça rastlanılan olaylardır.
Türkiye gerçekten insan hakları ihlalinde sınıfta kalmıştır.
Türkiye'nin insan hakları ihlalinde sınıfta kalmasının en önemli nedeni,
demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilemeyişi,
insanların hukuk güvenliğinden yoksun kalışlarıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği 12.198 hak ihlali
kararının 2.295’i Türkiye'ye aittir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
raporuna göre adil yargılanma hakkının ihlali konusunda dünyada ilk sırada yer
almaktadır. Rapora göre, 2010 yılı itibarıyla mahkemenin önüne gelen 119.300
dosyanın aşağı yukarı yüzde 10’undan fazlası, 13.100 adedi Türkiye aleyhine
yapılan başvurular oluşturmaktadır. Buna göre mahkemenin baktığı her 9 davadan
1’i Türkiye’yle ilgilidir değerli arkadaşlarım.
Yine 12.198 hak ihlalinin kararı verilmiş, bunun 2.295’i
Türkiye’ye aittir. Yani 12.198 hak ihlali kararının 2.295’i -aşağı yukarı yüzde
20’sine yakını- Türkiye’ye aittir. Türkiye, dünyada adil yargılanma hakkının
ihlali bakımından ilk sıradadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
verilerine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu anda karar
aşamasına kadar toplam 119.300 dosya bekliyor. Bu dosyaların 33.550 tanesi ile
Rusya 1’inci sırada, 13.100 dosyayla Türkiye 2’nci sırada bulunuyor yani
Türkiye'nin insan hakları konusundaki yeri, değerli arkadaşlarım, girmek
istediğimiz Avrupa Birliği ülkeleriyle aynı düzeyde değil, maalesef Rusya ve
Ukrayna gibi ülkelerle aynı düzlemdedir.
Bu tablo, sanıyorum ve umuyorum ki, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
girdiğini iddia eden ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin olmadığını
söyleyen insanların bu düşüncelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarıyla ve bilimsel istatistik verileriyle çürütülmesidir. Bu da
Türkiye’de adil yargılanma hakkını ortadan kaldıran, hukukun güvenliğinin
olmamasının doğal bir sonucudur. Sanıyorum Adalet Bakanı gereken önlemleri
alır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde
verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeleri yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 14 – 2: Teftiş kurulu üçüncü dairenin gözetiminde kurul
adına görev yapar.
Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk Rahmi
Güner |
Afyonkarahisar Zonguldak Ordu |
Ali Rıza
Öztürk Birgen
Keleş Şahin
Mengü |
Mersin İstanbul Manisa |
Turgut
Dibek |
Kırklareli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının
“Teftiş Kurulu üçüncü dairenin gözetiminde Kurul adına görev yapar” şeklinde değiştirilmesini 4. fıkrasının (ç)
bendinde bulunan “…Kurul tarafından” ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine
“Kanunla…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya
Kırşehir
Ordu |
Oktay
Vural Alim Işık Mümin
İnan |
İzmir
Kütahya
Niğde |
Behiç
Çelik Kadir
Ural Murat
Özkan |
Mersin
Mersin
Giresun |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 S. Sayılı yasa tasarısının 14 üncü
maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Sakık Hasip
Kaplan Nuri
Yaman |
Muş
Şırnak
Muş |
Şerafettin
Halis Nezir
Karabaş Özdal
Üçer |
Tunceli
Bitlis
Van |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Biraz önce burada grubumuz adına konuşan arkadaşımız -bugün 10
Aralık Dünya İnsan Hakları Günü- yani, bir şiirde Kürtçe, iki parça, iki sözcük
söylerken televizyonun, efendim, teknik bir arızadan kaynaklı bir yayında
kesinti yaptığını söylediler. Şimdi ben buradan sormak istiyorum: “… …”(x)
Yani…
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) - Türkçe konuşalım, Türkçe!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben Kürtçe konuşuyorum. Şimdi, bugün 10
Aralık 2010…
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Türkçe konuş biz de anlayalım.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Anlamıyorsan senin sorunun, bu benim
sorunum değil.
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) - Benim sorunum değil. Türkçe konuşalım
lütfen!
SIRRI SAKIK (Devamla) - İnsan Hakları Günü ben ana dilimde burada
size “merhaba” demek istiyorum ve size diyorum ki…
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Milletin sabrını zorlamayın!
SIRRI SAKIK (Devamla) - “……”(xx) (AK
PARTİ sıralarından “Ayıp” sesleri, gürültüler)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yazıklar olsun hepinize!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size teşekkür ediyorum.
Ben şimdi bunları niye konuştum? Aslında germek için konuşmadım
bunları. Bu televizyon, gerçekten bir teknik hatadan kaynaklı bir konu muydu
yoksa Divan üyesi olmama rağmen Divanda böyle bir karar mı alınmış?
Şimdi, burada, hemen sağımda çalışma arkadaşlarımız var. Bunlara
talimat verilmiş: “Burada eğer Kürtçe konuşulursa ‘Türkçe dışında…’ daha önce
“Bilinmeyen bir dil…” Eğer bilinmeyen bir dilse Orta Doğu’da 40 milyon insan
yaşıyor, Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Türkiye’de yaşıyoruz, Sovyetlerde,
İsrail’de… Bu nasıl bilinmeyen bir dil? Eğer bilinmeyen bir dilse ey AKP, ey
Adalet ve Kalkınma, nerede adaletiniz, nerede kalkınmanız? TRT Şeş şu anda
bilinmeyen bir dilden yayın yapıyor. Şimdi, bunu nasıl izah edebilirsiniz? Siz
iktidarsınız, Meclis Başkanı sizden, Divanın çoğunluğu sizden, böyle bir kararı
nasıl alabilirsiniz? Nasıl Genel Sekreter, hangi hakla buraya talimat
verebilir, “bilinmeyen bir dil” olarak yazabilir? Veyahut da hangi güç bizim
dilimize gem vurabilir? Hangi güç televizyonuna ve bu noktada yayın yapan
Meclis TV’de Kürtçe yayına sansür koyabilir?
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
Dün de söyledim burada, bugün de söylüyorum. Sevgili arkadaşlar,
ne Anayasa ne yasa ne uluslararası sözleşme ne Lozan’daki anlaşmalar benim
dilime, kimliğime gem vuramaz, hiçbir güç de vuramaz! Biz bu dil için, bu
kimlik için buradayız. Onun içindir ki ağır bedeller ödüyoruz. Bu dilin
özgürleşmesi için hepinize görevler düşüyor. Cumhuriyeti birlikte kurduk,
birlikte hepimiz bu önemli bir günde, 10 Aralıkta, birbirimizin diline,
kültürüne, kimliğine saygılı olmalıyız. Bu saygıyı yakalayabilirsek yani akan
bu kanı durdurabiliriz. Bu saygıyı gösterebilirsek halklar arasında körüklenmek
istenen savaşı, kavgayı durdurabiliriz ama birbirimizi yok sayarsak yani
korkunun kuşattığı bir meclis yaratırsak, korkunun kuşattığı alanlar
yaratabilirsek biz sorunlarımızı çözemeyiz. Bütün sorunlarımızın sıkıntısı
bugüne kadar bu ülkeyi kuşatan korkudur, ordunun korkusudur, yargının
korkusudur. El vicdan edin! Hiç olmazsa Parlamento bu militer güçlerden ders
alarak, onlar da korkuyu burada egemen kılmasın. Siz, sorunları çözmek için
varsınız burada. Bizim de sorunlarımız var. Bu sorunları birlikte oturup
çözmemiz gerekirken… İşte, bugün nedir? Adalet ve hukuk için burada yasaların
değişmesini istiyoruz. Peki, benim hukukuma saygı göstermeyen bir yasal
değişiklik yoksa ben kendimi nasıl ifade edeceğim?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Savcılar Kanunu bu kanun.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Nasıl?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hâkimler ve Savcılar Kanunu…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yahu, hâkimler ve savcılar bizim
hakkımızda karar vermiyor mu? Sizin ülkenizde adaleti, bizim ülkemizde adaleti
ve hukuku savcılar ve yargıçlar tayin etmiyor mu? Siz savcılardan şikâyetçi
değil miydiniz, siz yargıçlardan şikâyetçi değil miydiniz? Sayın Başbakan değil
miydi, diyordu “Bunlar ciğerimizi söktü.” Bunlar sizin ciğerinizi söktüyse
bizim bütün organlarımızı tahrip ettiler. Biz, uzun yıllardır ret ve inkâr
politikalarından dolayı ağır bedeller ödüyoruz. Onun için, biz, adalet ve hukuk
istiyoruz. Hep de söylüyoruz, hukukun ve huzurun ülkesini yaratmalıyız. Hukuk
ve huzur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RECEP KORAL (İstanbul) – Tercüme eder misiniz baştan
söylediğinizi, anlayamadık?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Türkçe mi? Ben ”Saygıdeğer
milletvekilleri, sevgili kardeşlerim.” dedim, “Yani bir ana dilden niye
korkuyoruz? Hepimiz ana dillere saygılı olmalıyız.” dedim. Burada kötü bir şey
var mı?
RECEP KORAL (İstanbul) – Teşekkür ederiz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte, biz de teşekkür ediyoruz.
Aramızdaki fark bu. Biz, diyalog kuramıyoruz, empati
yapamıyoruz, sürekli birbirimizi ötekileştirmeye çalışıyoruz. Ötekileştikçe
aramıza nifaklar giriyor. Ötekileştirilmeyecek bir Türkiye yaratmaya
çalışıyoruz. Bugün, hep söylüyorum, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Hepimiz
bu sorumlulukları bilerek, kendi ülkemizde ve dünyada daha çok insanların
özgür… Yani kan ve gen bağına bağlı olmayan, duygu bağına bağlı olan bir
dünyayı yaratmalıyız. Hepimize böyle sorumluluklar düşüyor.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu münakaşalar herhâlde son
bulması gereken münakaşalar.
Eğer Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde herhangi bir kahveye bir
İngiliz gitse, kahvede hiç İngilizce bilen olmasa ve orada konuşsa, oradaki
insanlar derler ki: Anlamadığımız veya bilmediğimiz bir dilde konuştu.
Şimdi, dolayısıyla “anlaşılmayan bir dil” veya “bilinmeyen bir
dil” tanımlamasını… Karşı tarafta anlamayan insanların elbette ki “anlamadığım”
ve “bilmediğim bir dil” olarak zabıtlara geçirmesi kadar normal bir şey yoktur.
Arkadaşların bu işleri fazla germemesi gerekir. Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. İnsan haklarının bu kadar yoğunlaştığı, bu kadar geliştiği bir dönemde
bu gerilmeler… Meclis kürsüsünden arkadaşımızın dediği anlaşılmıyor. Burada
birçok milletvekili anlamıyor bunu. Nasıl hâlen daha ısrar ediliyor böyle
şeylere? Bunların bir anlamı yok. Anlamsız olduğunu bildiriyorum. İnsan
haklarının doğru kullanılması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.
Çok teşekkür ediyorum yüce Meclise.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, burası bir kahvehane falan
değil. Burada çok farklı dillerin konuşulduğu bir kürsü. Ama
eğer biz kardeşlikten bahsediyorsak, kardeşliğin diline saygı gösterilmemiştir.
İşte söylemek istediğimiz budur. Dünyanın dört bir tarafından siyasi aktörler geldiler, burada
konuştular, çoğumuz da bilmiyorduk. Eğer böyle bir eksiklik varsa bu eksikliğin
telafisi, Divan karar alır, bundan
sonra Kürtçe bilmeyen arkadaşlarımız ya Kürtçe öğrenir veya tercüme edilir. Ama
eğer Türk kardeşlerimiz Kürtçe’yle ilgili bir sıkıntı yaşıyorlarsa, o da onların ayıbıdır!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Germe!
YILMAZ TANKUT (Adana) – Ayıp oluyor!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sırrı Bey, Türk kardeşlerin Türkçe
konuştuğunuz zaman sizi anlayabiliyor. Mesele bu.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının
“Teftiş Kurulu üçüncü dairenin gözetiminde Kurul adına görev yapar” şeklinde değiştirilmesini 4. fıkrasının (ç)
bendinde bulunan “…Kurul tarafından” ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine
“Kanunla…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve milletvekilleri
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Çelik efendim.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla
selamlamak istiyorum ve 10 Aralık gününü idrak ederken, bugün İnsan Hakları
Günü olması hasebiyle, bugünün bilhassa son üç yüz yılda hep ezilen, itilen,
katledilen ve milyonlarca soydaşının ne yazık ki yok edilmesini yaşayan büyük
milletimin, Türk milletinin her üç kıtada kayıplarını da bu vesileyle rahmetle
anmak istiyorum ve en son yaşadığımız kitlevi manada Azerbaycan’da Hocalı
katliamını da burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Dünyanın hiçbir yerinde ne bizim milletimize ne de başka uluslara
ve halklara hiçbir zaman zulüm, katliam, jenosit olmasın. Temennimiz bu
yöndedir. Türk milleti dört bin yıllık geçmişinde bütün diğer ulusların
hukukuna daima saygı göstermiş ve kendisinin millî ve manevi terbiyesiyle bunu
düstur edinmiş; ezen, zulmeden, katleden değil, tam tersine zalimlerin üzerine
daima gitmiş, hakkı ve haklıyı tutmuş, asil ve yüce bir millettir. Bugün
münasebetiyle kendi milletimin de bu hasletlerini sizlerle paylaşmak istedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuza dönersek,
özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın, öncelikle
Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra bu kanun tasarısına kadar gelinen
süreçte, üyeliklere seçim sürecinde bazı illerde Adalet Bakanlığı tarafından
görevlendirilen tetkik hâkimlerinin hâkim ve savcılar üzerinde Sayın Bakanın ve
Müsteşarın mesajlarını götürerek baskı yaptıkları yönünde ciddi ihbarlar
gelmiştir, bize kadar gelmiştir. Bunları her zaman
Sayın Bakanımla paylaşabilirim.
Diğer bir konu: Bir müsteşar yardımcısı düşünün, gidiyor ve sekiz
büyük ilde toplantı yapıyor ve toplantıları, yine, seçimlerde Bakanlık
listesine destek amaçlı ve “Bakanlık listesine oy vermezseniz size gösteririm
ha!” mesajını çok sert bir şekilde bildirmek...
Diğer bir konu: Tabii, seçim oluyor, Kurul toplanıyor. Kurul,
taşradaki hâkimlerin, savcıların sözlerinin daha etkin olacağı bir kurul ve
demokratik bir kurul ve yargı erkini daha da kuvvetlendirecek olan bir kurul
olarak kamuoyuna sunulmasına rağmen, ne yapıldı? İşte, böyle Bakanlık listesini
dayatma suretiyle seçim yapıldı ve hâkim ve savcılardan aday bile çıkarılmasına
izin verilmedi sonuç itibarıyla ve geldi, Kurulun Başkan Vekilliğine Adalet
Akademisi Başkanı oturdu.
Başka bir şey daha oldu HSYK dışında: Türkiye'nin en büyük üç
ilinden birine bir başsavcı atandı; ilçe başsavcısı olan kişi, bütün kıdem ve
liyakat esasları bir kenara itilerek bir ile atandı. Şimdi, burada Adalet
Bakanlığında oturmuş altmış yıllık teamül yıkıldı. Böylece, yargıda yürütmenin
ne kadar baskın olduğunu çok net bir şekilde müşahede ediyor ve görüyoruz,
bunları hep birlikte görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu durumda kıdeme, tecrübeye saygı göstermeyen bir Hükûmetin
oluşturmuş olduğu bir yargı yapısından adalet beklemek, tabii ki, teorik
anlamda çok güç.
Onun için, değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım, burada,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplumun bütününü temsil etmesi, kılı
kırk yaracak hâkim ve savcılarımızın olması ve böyle bir kadroyla adaletin
tecelli edilmesini beklememiz gerekirken, maalesef, bu tahakkuk etmeyecek.
Burada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bütün
hatiplerimizle, özellikle bu mevzuyu da ciddiyetle vurguladık ama buna rağmen
bizim taleplerimiz yerine getirilmedi, getirilmiyor.
Bu duygularla önergemize desteklerinizi bekliyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 14 – 2: Teftiş kurulu üçüncü dairenin gözetiminde kurul
adına görev yapar.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sadece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla yargıyı
şekillendirmiyorsunuz, TRT’yi de şekillendirdiniz, tam bir iktidar yayın organı
hâline getirdiniz. Salı günü Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı grup
toplantısında konuşurken Sayın Başbakanı eleştirdi. Eleştiri başlar başlamaz
aynen teknik arıza nedeniyle yayın kesildi. Çok da hazırlıksızlarmış herhâlde,
evvela bir dizi film koydular -üç dakikalık bir kesinti- arkasından bir reklam
girdiler, onu da beğenmediler, bir başka şey daha oldu, ben de hemen Sayın
Genel Müdürü aradım. Özel Kalemdeki Saygıdeğer Hanımefendi Sayın Genel Müdürün
lavaboya geçtiklerini söyledi. Tabii, bir insan ihtiyacıdır, gayet tabii geçer.
Altı saat sonra döndü Sayın Genel Müdür bana milletvekili olarak, ben de
kendisini rahatsız etmeyeyim diye telefona çıkmadım, herhâlde çok ağır bir
bağırsak enfeksiyonu geçiriyordu, lavabodan bana
telefona dönüşü altı saat sürünce yapacak bir şey kalmadı, konuşmadık. Şimdi,
böyle bir düzende yaşıyoruz. Her işi kendinize uygun, kendinizin hoşunuza
gittiği şekilde yaparsanız bu iş olmaz.
Bakın, ben size bir şey daha söyleyeyim. Harika bir şey
yapılabilir: Ateşli Silahlar Kanunu’nda bir değişiklik yapın, yumurtayı da o
aletlerin içine sokun. Olur ya, her gün yumurta atıyor gençlik. “Gençlik niye
yumurta atıyor?” diye hiç bakmıyoruz da yumurta atan gençliğe kızıyoruz ve bir
anayasa profesörü -ki uğradığı yumurtalı saldırıdan dolayı ben de dün kendisine
burada bütün iyi niyetimle geçmiş olsun dileklerimi ilettim ama- dönüp diyor
ki: “68 kuşağının Allah belasını versin.”
Beyler, birbirimize bela okuyarak mı bu memleketi yöneteceğiz? Bir
olay olmuştur, doğrudur, gençliğin tepkisi sert olmuş olabilir, biraz fazla
olabilir. Bunu tartışmamız gereken nokta bu mudur? “68 kuşağının Allah belasını
versin.” Öbürü de kalkar derse ki: “Senin de Allah belanı versin.” Ne
yapacağız? Bela mı okuyacağız her dakika birbirimize? Hele bunu normal bir kişi
yaparsa çok yadırgamıyorum ama bir anayasa profesörü yaptığı zaman içiniz
acıyor. Yani ülkeyi yönetirken hakikaten kişisel değerlerimize göre değil,
kişisel ruh hâlimize göre değil, ülkenin ihtiyaçlarına göre yönetelim.
Bakın, bugün, herhâlde sayın bürokratlar yakında çalışmaya
başlarlar, yeni bir Anayasa değişikliği teklifi gelebilir. Çünkü gazetelerden
okuduğum kadarıyla Avrupa Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin savcılığı -bir
gazete haberi, bir gazetede gördüm- bu görevden alınan 3 generalin terfisiyle
ilgili olumlu görüş yani “Terfi ettirilmelidir.” şeklinde bir görüş serdetmiş.
O zaman yapılması gereken şu: Hemen bir Anayasa değişikliği yapalım, Askerî
Yüksek İdare Mahkemesini, Askerî Yargıtayı, hakikaten olması gerektiği şekilde…
Çünkü sizin böyle bir niyetiniz yoktu, o gün için bu ihtiyacı duymamıştınız.
Neydi o ihtiyaç? Anayasa referandumuna giderken hazırladığınız Anayasa
paketinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesini ve Askerî Yargıtayı benimsediğinizi
açıkça ortaya koymuştunuz. Nasıl koymuştunuz? Bu iki yüksek mahkemeyle ilgili
düzenlemelerde birer kelime değişikliği, birer tümce değişikliği yaptınız. Yani
siz bu yüksek yargı organlarının varlığını kabul ediyordunuz. Ama bir anda
şimdi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi böyle bir karar verince, şimdi sizin bu
Askerî Yüksek İdare Mahkemesini, Askerî Yargıtayı kaldırmanız gerekiyor.
Doğrudur, Batı’da uygar ülkelerde Danıştay gibi bir kurum varsa
idari yargının içinde bir dairedir, Yargıtayın içinde bir dairedir. Ama bunu
ihtiyacınız olduğu zaman yapmayın. Bunu, hukuken yapılmasını düşündüğünüz
zaman, evrensel hukuka -dünyada modern hukuktur- dünyanın şu anda yaşadığı
düzendeki gereklilik varsa bunu yapın. Bu anlattığınız olaylar Bulgaristan’da
yeni oldu, bunu örnek almayın. Bırakın gene Bulgaristan’ı, onun hemen dibinde
bir Balkan ülkesi olan Romanya’da bu yıllar evvelden beri vardır. Romanya’da,
benim bildiğim, en az on beş sene evvel -ondan evvelini bilemiyorum- zaten
askerî yargıtay yoktu, yargıtayın içinde bir daire olarak görev yapıyorlardı;
doğrusu bunun budur. Ama siz bunu Anayasa değişikliği yaparken getirmediniz.
Çünkü o zaman böyle bir ihtiyaç duymuyordunuz, şimdi böyle bir ihtiyaç
duyuyorsunuz. Bakın bu çok sakıncalı. Eğer her ihtiyaç duyduğunuz anda kanun
yapmaya başlarsanız hukuk devleti olmaktan çıkarsınız, bir kanunlar devleti
hâline gelirsiniz. İnsanın kulağına ilk etapta “Kanuna uygun olmak.” iyi bir
şeydir gibi gelir ama bütün totaliter rejimler kanunlarla yürürler. Yani bir
şeyin kanuna uygun olması demek her zaman hukuka uygun olması demek değildir,
her zaman evrensel hukuka uygun olması demek değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlarım, yasal
değişiklikleri yaparken… Hepimiz milletvekiliyiz, bugün varız yarın yokuz ama
yarın hakikaten bizi, bu memleketin tarihini yazacaklara -şu Parlamentoyu
incelerken- ne olur “İşlerine geldiği şekilde kanun çıkartırlardı, evrensel
hukuk onlar için hiçbir değer yaratmazdı.” diye düşündürmeyelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
15’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. Maddesinin 2. Fıkrasında
yer alan “ilgililerin” kelimesinden sonra gelmek üzere “ve kurulun” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Oktay
Vural Alim Işık Behiç
Çelik |
İzmir
Kütahya Mersin |
Kadir
Ural |
Mersin |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 15. maddesinin c bendinde geçen “sekiz”
ibaresinin “on” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Rahmi
Güner Halil
Ünlütepe |
Mersin Ordu Afyonkarahisar |
Birgen
Keleş Şahin
Mengü Orhan Ziya
Diren |
İstanbul Manisa Tokat |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Değerli arkadaşlarım, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum Sayın Başkanım.
Biraz evvel, dün de, konuşmamda söyledim olayları kendimize göre
yorumlamayalım, ülkenin ihtiyaçlarına göre yorumlayalım diye. Her
sıkıştığımızda bir yasa değişikliği gündeme getirirsek problemleri çözemeyiz ve
bu yasa değişikliklerini yaparken eğer imkân varsa, olmaması mümkün değil, bir
düzgün prosedür içinde yapalım.
Şimdi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu tartışıyoruz. Dün,
basının tabiriyle, yandaşlarınıza çıkarttığınız örtülü af kanunu var; çok
sevgili meslektaşımın sunduğu kanun tasarısı, teklifi var. Şimdi, bunların
içinde açık Anayasa’ya aykırı hükümler var. Ama Anayasa Mahkemesinin uyum
yasasını getirmediğiniz için Anayasa Mahkemesi çalışmıyor. Şimdi, Anayasa
Mahkemesinde bekleyen dosyalar var. Anayasa Mahkemesine gidecek ve belki
yürütmeyi durdurma talepleri olacak. Nasıl çalışacak Anayasa Mahkemesi? Yani
siz şu anda Anayasa Mahkemesinin çalışmasını istemiyorsanız tutarsınız bu uyum
yasasını, beklersiniz. Ama Anayasa Mahkemesi sizin istediğiniz şekilde
şekillendirildi. Şekillendirdiğiniz Anayasa Mahkemesinin dahi bir an evvel
faaliyete geçmesini istemiyorsunuz. Yapın şu değişikliği, evvela onu getirin.
Bakın, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu değişikliği yaparken de gene yanlış
yapıyorsunuz. Borçlar Kanunu değişmiyor, Ticaret Kanunu değişmiyor. Hâlbuki
Borçlar Kanunu öncedir, Ticaret Kanunu onun ayrılmaz cüzüdür. Bir karmakarışık
yani tam bir çadır tiyatrosu gibi, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla, Ticaret
Kanunu’nu tartışmayalım, Borçlar Kanunu’nu da tartışmayalım, bunları bir
haftada geçirelim; bir bölümün, memleketin bir sanayicisinin, tüccarının, bankacısının,
özellikle bankacısının ihtiyacı var, bir an evvel yapalım. Hayır yapmayalım.
Temel kanunu tartışıyoruz beyler, temel kanunu tartışıyoruz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Mengü…
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Müsaade et. Bu, hukuk; sen bundan
anlamazsın, işçi olsa ondan anlarsın.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen insanlıktan anlamıyorsun, yüce Meclisi
çadır tiyatrosuna benzetiyorsun.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tamam, tamam anlarsın sen şimdi.
BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Oturursun, kanunu yaparsın, doğru
yaparsın, sırasıyla yaparsın, yasamanın da önünü açarsın. Bugün biz, yarın siz.
Buradan Anayasa Mahkemesine çok yasa gidecek. Anayasa Mahkemesini çalışır hâle
getirin, evvela onu yapın.
Şimdi, açıkçası, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yapılan
değişiklik bana göre bir örtülü af, örtülü özel af. Sayısal
rakama tabi. 330 milletvekilinin oy kullanması lazım, 280 milletvekili
oy kullanmış. Şimdi, ben bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğim, şekilden. Kim
bakacak buna, bakabilecek mi? Bakmayacak. Burada bazı hukukçu arkadaşlarım
“Bunun Anayasa’yla bir alakası yok, bu Anayasa’ya aykırılık teşkil etmez.”
diyebilirler, bu bir hukuki görüş meselesi ama bunun irdelenmesi lazım. Nasıl
irdeleteceğiz? Örtülü af mıdır, değil midir? Burada bekleyen dosyalar var,
yürüyen yargılama var çünkü o sizin dediğiniz sınırlara çektiğiniz zaman, bu
yasalar, bu cezalar erteleme içine giriyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Emsal kararlar var.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tabii, olur emsal kararlar, bunların hepsi
hukukta tartışılır ama bu benim denetleme hakkımın da önünü kesmemesi lazım. O
zaman, evveliyetle Anayasa Mahkemesinin uyum yasasını getireceksiniz buraya.
Yani o zaman, işinize geldiği zaman o kanunu çıkartırsınız, işinize geldiği
zaman bu kanunu çıkartırsınız. Olmuyor arkadaşlar, bu işler iyi gitmiyor. Yarın
bunun altında hep beraber, hepimiz kalırız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. Maddesinin 2. Fıkrasında
yer alan “ilgililerin” kelimesinden sonra gelmek üzere “ve kurulun” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Efendim, demin burada anlamadığım bir dil
konuşuldu. Meclis buna tepki koymadığı için, konuşmama başlarken kimseyi
selamlamıyorum.
574 sıra sayılı HSYK Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinde
değişiklik yapılması isteğiyle vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum.
Bu önerge ile, kanun tasarısı 15’inci
maddenin 2’nci fıkrasında istediğimiz değişiklikle bağımsız ve tarafsız bir
niteliğe sahip olması gereken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, Kurul
müfettişliğinden Adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda etkilenme ve
siyasallaşma sonucunun yaşanmaması için sadece ilgililerin değil Kurulun da
muvafakatının alınması istenmektedir. Aksi takdirde, ilgililerin muvafakat edip
etmediklerinin kim tarafından sorulacağı net değil. Teftiş Kurulu Başkanının,
sevmediğinden dolayı istemediği birine böyle bir isteği olup olmadığını
sormazsa ne olacak? Yani istemediği kişiye sormayı atlarsa ne yapılacak? Onun
için, Kurulun muvafakatının istenmesi gerekmektedir.
1’inci fıkranın (a) bendinde “Teftiş Kurulu Başkanı ve başkan
yardımcıları birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından atanır.” denmektedir.
Aynı kıdemde olan birçok hâkim ve savcı bulunması hâlinde seçim nasıl yapılacak
bu belli değil.
Maddenin 1’inci fıkrası (c) bendinde “Üstün başarısı ile Kurul
müfettişliği hizmetinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunanlar arasından
atanır.” ibaresi bulunmaktadır. Üstün başarının kriteri
nedir? Başarı kim tarafından tayin edilecek belli değil. Burada ”Baktığı dosya
sayısı mı, kılık kıyafeti mi, yaşantısı mı, yoksa tebaa olup olmadığına mı
bakılacak?” bunlar belli değil. Sicil amiriyle arasında bulunan bir ihtilaf
bunu nasıl etkileyecek? Bu gibi soruları çoğaltabiliriz. Bu önergenin kabul
edilmesi bu sakıncaları bir nebze önleyecektir.
Sayın milletvekilleri, referandum sırasında sık sık üstünlerin
hukukunun üstünlüğünün sağlanacağı belirtildi ancak bütün bu aksaklıklar,
mutlaka karşılık bulması gereken bu sorular masumane bir şekilde aksamamıştır,
bilinçli bir şekilde eksik bırakılmıştır. Böylece, hukuk siyasallaştırılmak,
AKP’lileştirilmek istenmiştir. Bu eksiklikler bunda da başarılı olunduğunun
delilleridir ancak yüce Türk milleti üzülmesin, 2011 seçimleri sonunda bunlar
yeniden ele alınacak ve gerçek manada hukukun üstünlüğü sağlanacaktır.
Bugün dünkünden daha üst bir üstünler hukuku yaratılmaya
çalışılmaktadır çünkü hukuk silah gibi kullanılma amacındadır. Başbakan
Yardımcısına Çukurambar’da suikast yapılacağı sanal iddiası ile devletin en
önemli beyni olan bir odaya girilmiştir. “Oradan birtakım devlet için hayati
belgelerin çıkarılmadığı ne malum?” diyor vatandaş. Yani üstünler hukukunda
amaç ön plana çıkmıştır. Suça bulaşmış birçok belediye başkanı görevine devam
ederken Aytaç Durak sanal iddialarla görevden alınmıştır. Bu, başka ne anlama
gelebilir? Üstün haklıdır, eşitlik de yoktur bu Anayasa değişikliğinde. Ancak
üstünler hukukuna tabi olanlar kendilerinden üstün gördükleri sanal üstünlere
tabidirler. Mesela, Belçika’da AB’nin merkezinde bulunan Fehriye Erdal niçin
yargılanamıyor? Bunun sorulması lazım, ortaya konması lazım. Tebaa olmayı kabul
etmekten başka bir şey değildir bu.
Sayın milletvekilleri, size bir olaydan bahsetmek istiyorum: Mut
ilçemizin kuzey tarafında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKİF AKKUŞ (Devamla) - ...Mut ilçesine takriben 25 ila 45
kilometre arasında değişen köyleri Mut’a bağlayan bir yol var. Referandum
sırasında bu yolun kenarına öbek öbek mıcır döküldü. Niye? Çünkü dağların
üstünde bir yer. Yol süratle bozulmuş, artık arabaların rahat hareket etmesi
mümkün değil. Yolun tamir edilmesi lazım yahut stabilize
kaplanması lazım.
Değerli hemşehrilerim… Değerli milletvekilleri…
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yola gittin ya…
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Gideriz. Mut’a gittik ya ondan.
Hemşehrilerime buradan bir selam çakıyorum.
Dolayısıyla, referandumda bu altı yedi köy, Dağpazarı, Çivi,
Ballı, Demirciler, Güme, Ovakavağı köylerinde “Hayır.” oylarının fazla
çıkmasıyla maalesef bu mıcırlar bugün oradan geri götürüldü, yüklendi
arabalara, geri götürüldü. Bunu vicdanlarınıza sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
16’ncı maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan “yönetmek,” ibaresinden sonra gelmek üzere
“Teftiş Kurulunun” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hamit
Geylani Özdal
Üçer Nuri
Yaman |
Hakkâri
Van
Muş |
Akın
Birdal Sırrı
Sakık Hasip
Kaplan |
Diyarbakır
Muş Şırnak |
Pervin
Buldan |
Iğdır
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 16. Maddesinin 1. Fıkrasının
“c” bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya
Kırşehir
Ordu |
Behiç
Çelik Kadir
Ural Ali
Uzunırmak |
Mersin
Mersin
Aydın |
Nevzat
Korkmaz |
Isparta
|
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinin
madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Rahmi
Güner Halil
Ünlütepe |
Mersin
Ordu
Afyonkarahisar |
Birgen
Keleş Rasim
Çakır Orhan Ziya
Diren |
İstanbul
Edirne
Tokat |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Rasim Çakır.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. İnsanlık
tarihine şöyle bir bakarsak, insanlık tarihi sosyal ve kültürel gelişmeler
açısından birçok gelişmelere örnek, ekonomik bakımdan bakarsak, ilkel komünal
üretim biçiminden sosyalist üretim biçimine kadar çok değişik üretim
biçimlerini kapsayan bir insanlık tarihi var önümüzde. Ama insanlık tarihinin
bir bölümü de savaşlar, katliamlar, ölümler, kanlar; bu da insanlığın bir
tarihi. İnsanoğlu, bu büyük Birinci Dünya ve İkinci Dünya savaşlarından sonra
yüz binlerce, milyonlarca insanın katledilmesinden sonra oturup bir noktada bir
konsensüs sağlamış, bir uzlaşma sağlamış ve İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kaleme almış ve bütün dünya olarak da bu
bildirgenin altına imza atmış. Bu bildirge, bu dünyada yaşayan her insanın
asgari şartlarda hakkı olan konuları, saygı gösterilmesi gereken konuları
içeren ve herkesin birbirine bu anlamda saygı duymasını gerektiren bir bildirge
ve bu bildirge, insan haklarını belirlerken bundan sonra insan hakları adına
kan dökülmemesi, savaşların olmamasını da öngörerek kaleme alınmış. O bakımdan,
bugün, insan hakları savunucuları, insan haklarına saygı duyan ve önem
verenlerin ilk önce yapması gereken şey, insan hakkının elde edilebilmesi ve
geliştirilmesi noktasında silahı reddetmek, terörü reddetmek, insan hakkı elde
etmek için insan öldürmeyi reddetmek olmalıdır. Bu duygu ve düşünceyle söz
aldım. Bugün bir sayın bakan, 12 Eylül referandumundan sonra Türkiye’de insan
haklarının gelişmesi noktasında önemli gelişmeler ve kazanımlar olduğunu bu
kürsüde ifade etmeye çalıştı. Ama gerçeğe baktığınızda gerçek öyle mi? Gerçek
pek de öyle değil. Çünkü referandumdan sonra Anayasa’nın
geçici 15’inci maddesi kaldırılsa da, referandumdan sonra Yüksek Askerî Şûra
kararları yargı denetiminin dışında tutulsa da, maalesef, 12 Eylülde ve 28
Şubatta ve 12 Mart 1971’de yargı yolu kapalı olan, yargıya gidemeyen, idarenin
kararlarıyla disiplinsizlik nedeniyle resen emekli edilen, hanımı türban
takıyor diye veya farklı bir siyasi görüşü var diye silahlı kuvvetlerden resen
emekli edilen, mağdur edilen ve bugün bu toplum içerisinde pazarlarda, köşe
başlarında işportacılık, seyyar satıcılık, esnaflık yaparak onuruyla dimdik
ayakta durmaya çalışan insanların mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında,
maalesef bu Anayasa değişikliği en ufak bir kazanım sağlamamıştır.
Anayasa değişikliği referandumundan sonra, bu
arkadaşlarımızın, bu vatandaşlarımızın Askerî Yüksek İdare Mahkemesine ve Millî
Savunma Bakanlığına yaptıkları müracaatlar neticesinde, YAŞ kararlarına yargı
yolu açılması ile ilgili Anayasa değişikliğinin geçmişe yönelik
uygulanamayacağı gerekçesiyle talepleri reddedilmiş, üçlü kararnameyle resen
emekli edilenlerin de, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılmasının
otuz yılı geçtiği ve zaman aşımına uğradığı için, talepleri reddedilmiştir. Dolayısıyla, referandumdan önce Sayın Başbakanın ve iktidar
sözcülerinin kamuoyuyla paylaştığı “Bu referandum 12 Eylülle bir yüzleşmedir, bir
anlamda 12 Eylülden bir hesap sormadır, bir anlamda 12 Eylülün
mağduriyetlerinin giderilmesidir, yaraların sarılmasıdır.” iddialarının
maalesef telafi edilmediği gibi çok net bir durum ortaya çıkmıştır. Bu anlamda
yargı yollarının kapalı olduğunu, yargıyla birtakım hakların elde
edilemeyeceğini gördüğümüz için ben ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bugün bir kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifinde 12 Mart
1971’de silahlı kuvvetlerden resen emekli edilen subay, astsubay ve askeri
memurların, 12 Eylül 1980’de üçlü kararnameyle resen emekli edilen subay,
astsubay ve askerî memurların ve askerî öğrencilerin ve 28 Şubat kararlarıyla
Türk Silahlı Kuvvetlerinden YAŞ kararıyla resen emekli edilen subay, astsubay
ve sivil personelin özlük haklarını düzenlemeye yönelik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …onların çektiği ızdırapların, onların
çektiği çilelerin parasal bir karşılığı yok. Hiçbir maddiyat bu çileleri telafi
etmez ama bir parça olsun devletin “Ben bu işte yanlış yaptım, ben bu
insanlardan özür diliyorum.” anlamına gelebilecek ve onların özlük haklarını
düzenlemeye yönelik bir kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak sunduk. Şimdi
diğer gruplarla beraber, özellikle iktidar partisi grubuna ve
milletvekillerine, başta Sayın Ahmet İyimaya’ya önemli bir görev yüklüyorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde millet adına: Bu kanun teklifine -belki
biraz değişiği de olabilir, kanun teklifidir, Allah’ın kelamı değildir,
muhakkak ki komisyonda değişir, Genel Kurulda değişebilir ama- iktidar partisi
milletvekillerinin de samimiyetle sahip çıkmasını, destek vermesini ve bir an
önce, yani seçime gitmeden bu Parlamentodan bu kanunun çıkması için
desteklerini bekliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Ünlütepe, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın
Güner, Sayın Baratalı, Sayın Çakır, Sayın Genç, Sayın Özdemir, Sayın Ünsal,
Sayın Koçal, Sayın Tan, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Ekici, Sayın Emek,
Sayın Halıcı, Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Günday, Sayın Aslanoğlu.
Yoklamaya iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 16. Maddesinin 1. Fıkrasının
“c” bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı üzerinde
müteaddit konuşmalarımızda görüşlerimizi yüce heyetinize arz etmiştik ancak bu
önerge üzerinde de bir hususu dikkatlerinize sunmak isterim.
Biliyorsunuz, politika bütün disiplinlerle ilişkisi olan önemli
bir bilim dalıdır yani psikolojiyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, hukuku doğrudan
ilgilendiren önemli bir bilim dalıdır politika. Politika bir toplumun, bir
devletin yönetilmesinde daima bize birtakım ön açıcı uygulamaları getirmek
suretiyle öbür disiplinlerin orada neşvünema bulmasına, hayat bulmasına yol
açabilir. Politikanın bu yönü aslında bir toplumun daha da hızlı gelişmesi için
önemli katkılar sağlayabilir ama politika, politika yapıcılarının elinde, doğru
politika yapıcılarının elinde daha anlamlıdır. Ön açan bir politik anlayışın
oluşturmuş olduğu elverişli çevre, aynı zamanda normatif bir bilim dalı olan
hukukun gelişmesine olağanüstü katkılar yapar. Bu noktada hukukun bir toplumsal
yapıda kuvvetlenmesi, güçlenmesi, bütün kurallarıyla ve bütün kurumlarıyla tam
anlamıyla yerleşmesi ve yerleşmiş olan bu hukuk kurallarının toplumun geneli,
yani maşerî vicdanında yankı bulması çok önem arz eder.
Burada AKP İktidarının, bu sözlerimden sonra, yapmış olduğu
icraatlarına baktığımız zaman, özellikle son Anayasa değişikliği, yani
çıkarılan 5982 sayılı Yasa’dan sonra yapılan Anayasa değişikliği, ne yazık ki
böyle bir ortamın tamamen kalkmasına yol açmıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu oluşturulurken de, bir önceki 14’üncü maddedeki konuşmamda da ifade
etmiş-tim, böyle partizan ve militan bir uygulamanın eseri olarak çıkmıştır.
Böyle bir yapı, böyle bir anlayış Türk toplumunu nasıl ileri götürecektir;
sizlere soruyorum. Bu, demokrasi diye diye ve toplumun millî ve manevi
değerleri, toplumun maddi değer hükümleri miting alanlarında bir bir
kullanılırken, cami önlerinde propaganda yapılırken aslında cini şişeden
çıkarmış oluyorsunuz. O zaman ne oluyor? Politika, ön açıcı değil, hukuku,
yönetimin bütün değerlerini, toplumsal değerlerimizi yok eden, tüketen ve
toplumsal kanserleşmeye sebep olan bir hususu getirip önümüze dayatıyor. Şimdi,
yüce Mecliste bazı tartışmalar bize bunun işaretlerini veriyor aslında, bunları
çok iyi anlıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu sözlerimi, iktidar partisinin çok değerli
milletvekillerinin çok iyi anladığına ve bana katıldıklarına inanıyorum, inanmak
istiyorum. O yüzden, gelin, bizim vermiş olduğumuz önergelerimizi kabul edin ve
görüşlerimizi lütfen dikkate alın. Demokrasimizi en iyi şekilde yaşatalım.
Devletin kurumlarını 21’inci yüzyıla göre yeniden hazırlayalım. Böyle partizan,
yandaş bir yargı ortaya çıkarmayalım. Yandaş polis, yandaş medya yapmayalım ve
başarısız olan, enerjisi tükenen gitsin, enerji birikimini sağlayan siyasal
oluşumlar Türkiye’yi yönetmeye devam etsin ve sonuçta…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sonuçta, bu ülkeyi çocuklarımıza güzel,
müreffeh bir Türkiye olarak bu ülkeyi miras bırakalım ve yolumuza devam edelim
ama böyle bir anlayışı iktidar partisi elitinden görmemiz mümkün değil. İktidar
partisi elitinin yaptığı, yapmak istediği, Türkiye’yi federatif bir sisteme
çevirerek yok etmek, bütün değer hükümlerimizi piyasalaştırarak tüketmektir. Bu
itibarla, değerli arkadaşlarım, oyuna gelmemeliyiz, gelmemek durumundayız. Aksi
hâlde, ipin ucunu kaçırdığımız zaman yani bağımsızlık ve egemenliğimizi -Allah
göstermesin- kaybettiğimiz zaman elimizden hiç kimse tutmaz, aynı Birinci Dünya
Savaşı ve sonrasında olduğu gibi büyük katliamlara düçar oluruz.
Bu duygularla, önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan “yönetmek,” ibaresinden sonra gelmek üzere
“Teftiş Kurulunun” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Halis, buyurun.
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bugün, İnsan Hakları Günü. Herkes kendi cephesinden insan haklarını değerlendirdi. Ben
isterdim ki bugün sizlerin İnsan Hakları Günü’nü kutlayarak söze başlamış
olaydım ancak yığınlarca insan hakkı ihlalinin olduğu bir ülkede insan
haklarını kutlamak yerine, insan hakları savunucularını, demokrasi ve özgürlük
mücadelesi verenleri selamlayarak söze başlamak istiyorum.
Düşünün ki öğrenci gençlik hakkını arıyor ve hakkını ararken
-kabul edersiniz ya da etmezsiniz- birkaç yumurta atılıyor ve bu ülkenin bir
bakanı çıkıp 68 kuşağına atfen kırk yıl öncesine, elli yıl öncesine gidiyor ve “68
kuşağı da böyleydi. Bunlar memleketin baş belasıydılar.” Her şeyden önce, o
sizin “baş belası” dedikleriniz, Türkiye'nin siyasal tarihinde, en şanlı, en
şerefli sayfalara imza atmış gençlerdi. Kimdi bunlar? Denizlerdi, Hüseyinlerdi,
Yusuflardı; darağacının gölgesinde Türk ve Kürt halklarının kardeşliği için
slogan atmışlardı ve bedenlerini davaları için feda etmişlerdi. Kimdi bu
gençler? Yine, Türkiye halklarının özgürlüğü ve bağımsızlığı için Kızıldere’de
slogan atarak, marş söyleyerek kurşunlara, bombalara hedef olan Mahir
Çayanlardı. Kimdi bu gençler, sizin deyiminizle “baş belaları?” Bu halkın
davası için, Türkiye halklarının davası için işkencelerde ser verip sır
vermeyen, lime lime bedenleriyle direnen İbrahim Kaypakkayalardı. Şimdi, eğer
Türkiye'nin siyasal tarihinde şanlı bir sayfa aranacaksa burada aranır; aksi
takdirde ne idamlar için kalem kıranlar ne işkence için ferman verenler ne de
top, tank, tüfek atılması için yine talimat verenlerdir.
Dünden bugüne bir şey değişmemiş olacak ki bazı zihniyetlerde,
bugün de hâlâ bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin ve sosyalistlerin hak talepleri
kanla bastırılıyor. Nedir bu kanla bastırılan talepler? Düşünce
ve ifade özgürlüğü. Düşünün ki “Kürtlerin partisi” olarak
adlandırdığınız, bizce “Türkiye partisi” olan DTP yani Demokratik Toplum
Partisi geçen yıl, bugün kapatıldı. Neydi suçu? Sadece Kürtlerin hak ve
özgürlüklerini politikada eksen yapmasıydı. Ne oldu? DTP milletvekillerine yani
sayısı 20 olan bugünkü BDP milletvekillerine iki bin üç yüz otuz üç yıl ceza
talep ediliyor.
Tabii, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün asıl aracı dildir. Dili
bir başka yere göndermenin aracı da yine basındır, yayındır. Dün,
Kızılderelerde insanları katleden zihniyet, kurşun atmamış Denizleri idam eden
zihniyet, İbrahimleri lime lime işkenceyle parçalayan zihniyet, bugün de yine
sosyalistlerin kendi düşüncelerini ifade etme ve yayma hakkı tanımıyor. Bakın,
son on beş yılda Kürtlerin çıkardığı, öyle söylüyorum, mademki Kürtlerin
yayını, “Gündem” adıyla başlayan gazete geleneği yüzlerce defa kapatıldı, biz
bile sayısını bilmiyoruz. Yine Azadiya Welad gazetesi “Kürtçe yayın yapıyor.”
diye Yayın Yönetmenine, yani Vedat Kurşun’a 166 yıl verildi. Bugün, basın
özgürlüğü kapsamında Türkiye cezaevlerinde 39 tutuklu gazeteci var ve yayını durdurulan
12 gazete ve dergi var. Yine ifade özgürlüğü kapsamında 790 kişi para cezası
almış, toplam 1.485 yıl hapis cezası istenmiş. Kime? Gazetecilere. Kime? Düşüncelerini ifade etmek ve yaymak isteyenlere.
Şimdi ben, burada, düşünceleri uğruna mücadele veren, bu kadar
bedeli göze almış, bunları saygıyla anıyor ve burada bugüne kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - …her türlü baskıyla, şiddetle,
zulümle karşı karşıya kalmış dergi ve gazeteleri okumak istiyorum: Gündem
gazetesi, Devrimci Demokrasi, Günlük, Azadiya Welad, Kızıl Bayrak, İşçi-Köylü,
Atılım, Yürüyüş, Alınteri, Odak, Proleter Devrimci Duruş, Devrimci Hareket,
Sosyalist Barikat ve adını burada anamadığım bir yığın dergi. Hepsini saygıyla
selamlıyor ve mücadelelerinde başarılar diliyor, yanında olacağımızı bir daha
söylüyorum.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına”
ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Nezir
Karabaş Hasip Kaplan Şerafettin Halis |
Bitlis Şırnak Tunceli |
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık |
Muş Muş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17.
maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde geçen “gerektiğinde istinabe yoluna başvurabilir”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Rahmi
Güner Halil
Ünlütepe |
Mersin Ordu Afyonkarahisar |
Birgen
Keleş Hulusi
Güvel Kamer
Genç |
İstanbul Adana Tunceli |
Orhan
Ziya Diren |
Tokat |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 17. Maddesinin 2. Fıkrasının
“b” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Rıdvan
Yalçın Behiç
Çelik |
Konya Ordu Mersin |
Nevzat
Korkmaz Kadir
Ural D. Ali
Torlak |
Isparta Mersin İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Rıdvan Yalçın.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşülen tasarının 17’nci maddesine ilişkin olarak verdiğimiz
değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, İnsan Hakları Günü münasebetiyle
farklı değerlendirmeler yapıldı. İnsan hakları adına bu
kürsüden herkesin söylemesi gereken ilk sözün, yaşlı-genç demeden, kadın-çocuk
demeden, hiçbir günahı olmayan masum insanları katleden terör örgütlerine karşı
bir kınama yapılması ihtiyacını burada ifade ediyorum ve yalnız ülkemizde değil
dünyanın neresinde olursa olsun silahla çözüm aramayı bir yöntem olarak
benimsemeyeceğimizi ve terörü lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu önergemiz, hukuk sistematiği
bakımından ciddiye alınması gereken bir öneridir. Tabii, verilen bütün önergeler,
sanki biri kabul edilirse surda bir gedik açılacakmış gibi bir mantık
içerisinde reddediliyor ama Sayın Bakanın özellikle takdirine sunuyorum.
Burada, müfettişlere adli görevler verilen bir düzenleme yapılmış durumda. Bu
verilen adli görevlerin Türkiye’yi uluslararası arenada da sıkıntıya sokma
ihtimalini, riskini çok yoğun şekilde görüyoruz. Onun için, bize göre burada
müfettişlere bir adli görev vermek yerine, en azından “çalışmalarını tamamlayıp
adli makamlara teklifte bulunma” şeklinde değiştirilmesinin, yani önergemiz
kabul edilmeyecekse bile bu şekilde değiştirilmesinin çok daha faydalı olacağı
inancındayım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de özellikle AKP
İktidarıyla birlikte gerek devlet kurumları arasındaki uyumsuzluklar ve gerekse
AKP’nin kendisiyle aynı ideolojik frekansı taşımayan bütün kurumlarla, bütün
kişilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla yaşattığı, sürdürdüğü bir kavga var ve
Sayın Başbakan bundan siyaseten çıkar sağlıyor ki “Biz vura vura geldik.” diye
de zaman zaman bu kavgaya bir açıklama da getiriyor. Bu anlayış sebebiyle ya önemli kurumları kendinizle aynı frekansa
getirdiniz ya yok ettiniz ya sindirdiniz, bütün bunları yapamıyorsanız da
alternatiflerini kurarak etkisiz hâle getirdiniz. Yargıda da bu süreç yaşandı
ve bugün yaşanan sürecin yasal düzenlemesini, maalesef, görüşüyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bunu şunun için ifade
ettim: Hâkim Savcılar Yüksek Kuruluyla Hükûmet arasında, önceki Kurulda Hükûmet
kanadıyla seçilmiş üyeler arasında çok yoğun kavgalar yaşandı, kurullar
toplanamadı ve bu kavgaların sebebi -bir kısmı kamuoyuna yansıdı, biz bir
kısmına elbette vâkıf değiliz- özellikle iki üç yıldır Türkiye’deki siyaseti de
maniple etmekte kullanılan, nerede bir aykırı ses çıkıyorsa onunla
ilişkilendirilerek insanların cezaevine atıldığı, içlerinde suçlu, masum
birbirine karıştığı bir yargılama süreci yaşanırken, aslında kavga bu
mahkemelere bakacak olan, özel yetkili mahkemelere bakacak olan hâkimleri kimin
atayacağı, kimin belirleyeceği hususunda yaşanmıştı.
Şimdi, Sayın Bakanım, özellikle bir vatandaş olarak, hem de bu
yüce Parlamentonun üyesi olarak soruyorum ve lütfen, bana ikna edici bir cevap
veriniz: Bir mahkemenin başkanı ha oradaki ağır ceza mahkemesinde görev yapsın
ha özel yetkili mahkemelerde, aynı maaşı alacaklar, aynı sosyal haklara
sahipler. Peki, neden bu kadar önemlidir? Özel yetkili bir mahkemede hâkimlik
yapmak, savcılık yapmak neden Kurulun toplanamayacağı kadar bir krize sebep
olmaktadır? Şöyle bir sonuç mu ortaya çıkıyor: Kurulun seçilmiş üyelerinin
istediği hâkimler atanmış olunca o mahkemeler başka kararlar mı veriyor,
tutuklanacak olanı tutuklamıyor, tutuklanmış olanı tahliye mi ediyor? Ya da Hükûmet kanadı olarak sizlerin istediği
hâkimler atandığında tersi mi oluyor, sizin istediğiniz insanlar tutuklanıyor,
istemedikleriniz tahliye mi ediliyor? Eğer bu hâkimler aynı hukuku
uygulayacaksa, aynı kanunu uygulayacaksa, aynı delilleri değerlendirecekse,
burada görev yapacak insanların bir manevi paye kazanması dışında -işte, şu
mahkemenin başkanı, şu mahkemenin savcısı payesi dışında- bir sosyal statü,
sosyal saygınlık kazanması dışında ne gibi bir esprisi olabilir, neden
olabilir, etken olabilir? Bunu, istirham ediyorum, rica ediyorum, bir vatandaş
olarak bize açıklayın. Eğer böyle değilse, yani Hükûmet kanadıyla yargı
kanadının tercihlerinin böyle bir sebebi yoksa, yani
bu hâkimler kimin referansıyla geliyorsa gelsin aynı kararı vereceklerse, bu
kavganın sebebi nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Yok, eğer gerçekten bu hâkimler kendisine referans olan insanların
telkinine göre karar veriyorlarsa, o zaman, Sayın Başkanım, bir vatandaş olarak
bu ürkütücü duruma bir açıklama beklemek bizim hakkımız.
Bugün, sizin atanmasını istediğiniz hâkimler ya da Kurulun diğer
üyelerinin atanmasını istediği hâkimler, istedikleri mahkemede olmasa da, bu
ülkenin bir mahkemesinde hâkim ya da savcılar. Onların yargıladığı
vatandaşlarımızın suçu nedir o zaman? O mahkemelerde yargılanan vatandaşlarımız
kendilerinin ideolojik olarak hukuk önünde eşit olmadığını düşünüyorlarsa, bu
onların hakkı değil midir?
Ben, bu kanun vesilesiyle bu sorularıma cevap beklediğimi,
kamuoyunun da cevap beklediğini ifade ediyor, teşekkür ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17.
maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde geçen “gerektiğinde istinabe yoluna
başvurabilir” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, eğer bir memlekette, parlamentosunda
anayasa diye bir kurum yoksa, anayasa işlemiyorsa,
anayasa ihlal ediliyorsa kanunlar niye yapılır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Şimdi, bir Tayyip Erdoğan var, çıkıyor diyor: “Biz imam
hatipliydik, bizi dışladılar, bizi aşağıladılar, bize cenaze yıkayıcısı
dediler.” Yahu, Tayyip Bey kim sana söyledi bunları? Şimdi gelmişsin Başbakan
olmuşsun, Başbakanlık yap. Devletin bütün kadrolarına imam hatipli doldurdun.
Değerli arkadaşlarım bakın, bir Anayasa’mız var, Anayasa ne diyor?
“Devletin dili Türkçedir.” diyor. Şimdi, arkadaşlarımız burada gelip başka bir
dille konuşmak istiyorlar. Ben…
SIRRI SAKIK (Muş) – Niye rahatsız oluyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika, bir dinle, ben rahatsızım
çünkü. Neden? Şimdi, arkadaşlar, burada biz Anayasa üzerine yemin ettik. Eğer
yabancı bir dille yahut da bildiğiniz bir dille şey ederseniz, ben de o
bölgenin insanıyım ama ben Kürtçe anlamıyorum. Benim ana dilim Dersim
bölgesinde konuşulan dildir. Ben senin konuştuğun dili anlamıyorum. O zaman
başvurursun Meclis Başkanına, Meclis Başkanı da… Herkese o cihazları da
dağıtırsın, kulaklık takarsın, orada resmen tercüme yaptırırsın, burada
konuşursun. Ben ne bileyim sen burada çıkıp da bana küfretmedin? Böyle bir şey
olur mu arkadaşlar?
SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo, vallahi bravo!
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, bu Hükûmet niye oturuyor burada, bu
Hükûmet, arkadaşlar, bu Hükûmet? Bakın yedi sene ben bu kürsüde Başkan
Vekilliği yaptım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğine ve bütünlüğüne
yönelik her harekete karşı çıkıyordum. Bu Hükûmet neyi savunuyor burada
arkadaşlar? Niye oturuyor burada? Bu devletin kurumlarını savunmak bu Hükûmetin
görevi değil mi? Ey iktidar grubu, sizin göreviniz değil mi? Burada bu devlete
ve bu millete vaki birtakım saldırılar olduğu zaman kim koruyacak? Yunanlılar
mı koruyacak?
Şimdi, burada biraz önce arkadaşımız diyor ki: “Kürtlere hakaret
ediliyor, bilmem, söylendiği zaman Kürtlere kızıyorsunuz.” Arkadaşlar, bu
salonda “Türk” kelimesinden fazla “Kürt” kelimesi konuşuluyor. Yahu, insaf be
kardeşlerim! Yahu, bu memlekette hep değişik ırkta insanlar var, inançta
insanlar var. Niye böyle istismarcılık yapıyoruz?
Arkadaşlar, bu devlet bizim. Bu devlette birliği bütünlüğü
savunacağız. Bu devlette birlik ve bütünlüğü meşru zeminlerde savunacağız.
Dolayısıyla burada mücadele yapılır, Anayasa’yı değiştirirsiniz, kanunları
değiştirirsiniz, burada gelip ondan sonra o Anayasa üzerinde yemin edersiniz,
burada böyle görev yaparız. Ben şahsen rahatsızım bu gibi şeylerden. Biz buraya
niçin geldik? Bir yeminle başladık, o yeminin gereğini yerine getirelim
arkadaşlar.
Tabii yani Türkiye’de iktidar da yok.
Bakın Hüseyin Çelik ne diyor? Diyor ki Sayın Genel Başkanımıza:
“Kılıçdaroğlu, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, doğulu, batılı olmasının kendileri
için fark etmeyeceğini söyledi. Ama sayın Kılıçdaroğlu,
kendisine karşı bile dürüst değil. Kendisi Dersimli, Alevi-Kürt olduğu hâlde
kendisini Türkmen kabul ediyor.”
Yahu, Hüseyin Çelik, bu sana mı kaldı, kimin Kürt, kimin Alevi,
kimin bilmem Türkmen olduğu sana mı kaldı? Hüseyin Çelik’in milletvekili olduğunu
ben biliyorum, ne zaman geldiğini, hangi tarikatın kadrosundan Doğru Yol
Partisinden milletvekili olduğunu biliyorum. Böyle bir şey olur mu?
Yani şimdi Tayyip Erdoğan çıkıyor diyor ki: “Önemli olan boy değil
soydur.” Ben de soruyorum: Tayyip Erdoğan, senin soyun nedir? Hele bir söyle
bakalım, soyun neyse söyle yahu, madem başkalarının soyunu öğrenmek istiyorsun.
Yahu, bunlar çok ilkel düşünceler. Önemli olan insanın insan
olmasıdır. Birisi bilmem Avrupa’da doğar, birisi Çin’de doğar. Bu önemli değil
ki insan insandır. Bizim temel vasfımız insan olmak. İnsanın inancı önemli
değil, insanın ırkı önemli değil. O insanın özünde var olan dürüstlük
önemlidir, kişilik önemlidir. Yoksa bu insanlara senin, efendim, ırkın bu...
Adam senin ırkından olur, hırsız olur, namussuz olur ama öte taraftan başka
ırktan olur, dürüst olur, vatansever olur, yasalara, hukuka saygılı bir insan
olur.
Onun için, değerli arkadaşlar, milletvekilleri; hele partinizin
başında olan bu insanlara söyleyin, böyle ilkel şeylerle uğraşmasınlar, bu
memlekete fayda getirmez. Şurada oturan şu bakanlarınıza bu devlete sahip
olmasını öğretsinler. Buraya soğan başı olarak gelmiyorlar, buraya Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Hükûmetinin kurallarını müdafaa etmek için geliyorlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, kanun getirmişsiniz. Bu kanunda, şimdi, müfettişin hâkim
hakkında soruşturma yapabilmesi için Adalet Bakanından izin alması lazım. E,
Adalet Bakanı kendi yandaşından olan bir hâkim hakkında soruşturma izni
vermedi. Ee, ne olacak? Soruşturma yapamayacak. Dolayısıyla nedir bu kanun?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu siz “totaliter bir devletin hâkim ve
savcılar kanun tasarısı” olarak ancak söyleyebilirsiniz yani demokratik
kuralları uygulayan bir devletin bir hâkimler ve savcılar tasarısı değil.
Dolayısıyla biz burada havanda su dövüyoruz arkadaşlar. Ya,
diyorum ki bir memlekette eğer Anayasa bu kadar şey altına alınıyorsa artık bu
memlekette kanun niye çıkarıyorsunuz ki yani? Çıkarmanın da bir anlamı yok.
Burada anlaşalım arkadaşlar.
Bir Meclis Başkanı var, varlığıyla yokluğu bir şey yok. Hep böyle
çıkıp da yurt dışına gezmekle, bilmem, oralarda, sülalesini toplayıp da
uçaklarla gezmekle bu memlekete görev yapılmaz. Bu memlekette meşru zemini
korumamız lazım.
Arkadaşlar, bakın, bunu herkesin bilmesi lazım: Yabancı güçler şu
Anadolu toprağını bizim elimizden almak için çok haince hileler içindeler. Bu
toprağı korumak için, herkesin 1920’lerde İstiklal Savaşı’nı yaparken
Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle sırt sırta vererek verdiği
mücadeleyi vermemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Dili bilinmeyen Kürt mü, Kamer
Genç? Hangi Kürt’ten bahsediyorsunuz, dili bilinmeyen mi?
KAMER GENÇ (Devamla) – Aksi takdirde, dolayısıyla, bu mücadeleyi
vermezsek birtakım emperyalist güçlerin yandaşları oluruz. Onun için, ya,
bunların getirdikleri…
Ben burada fikirlerimi söylüyorum, sana söylemiyorum Sırrı Bey.
Ben meşruluğu savunuyorum.
Getir, Anayasa’yı değiştir, “Devletin resmî dili Kürtçedir.”, çık
burada Kürtçe konuş kardeşim. Başka bir şey yok.
Bir dakikam bitti mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Vermiştim, evet. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayılsın Sayın Başkan. Var… Ya da tereddüt
varsa elektronik cihazla…
BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ne olduğunu söyler misiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) - Grubumuza yönelik olarak Anayasa’ya sadakatten
ayrıldığımıza, ülkeyi bölmek istediğimize dair bir konuşma yaptı.
BAŞKAN – Sayın Sakık, bakın, ben çok dikkatle izledim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, ben söyleyeyim, gerekirse söz vereceğim ama
şunu söyleyeyim: Sayın Genç’in konuşmasını çok dikkatle izledim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben bir sataşma yapmadım.
BAŞKAN – Evet, onu söylüyorum.
Yani grubunuzu hedef alan, grubunuzu istiskal eden, grubunuza
sataşan bir dili yoktu.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben genel konuştum.
BAŞKAN – Şimdi ben size söz verdiğim zaman sataşmadan, Sayın
Genç’e de…
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben Hükûmete sataştım Sayın Başkan “Orada
niye oturuyor.” dedim.
BAŞKAN – Bir saniye…
Sayın Genç’e de arkasından söz vermem lazım. Dolayısıyla bir
sataşma ben görmedim. Yapmayın.
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Genç’i biz tanıyoruz, 12 Eylülün bize
armağanı…
BAŞKAN – Çok dikkatle izledim.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına”
ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Buyurun Sayın Karabaş.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 17’nci madde üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
kabul edilişinin 62’nci yıl dönümü. Bugün ve bu hafta İnsan Hakları Haftası
olarak kutlanacak. Ben de başta Türkiye halklarına, Orta Doğu halklarına, tüm
dünya insanlığına, insan haklarının geliştiği, insanların ayrımcılığa
uğramadığı bir dünya umut ederek bugünü kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii dile getirilecek birçok şey var. HSYK
görüşülüyor, ancak ben dille ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Şimdi, birkaç
cümle veya bazen birkaç kelime Kürtçe konuşulduğu için Meclis gerildi. Hem
Kürtleri temsil ettiğini söyleyen AKP milletvekilleri gerildi hem MHP hem CHP
milletvekilleri gerildi.
Değerli arkadaşlar, bu devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan
yıl boyunca, Kürtçe konuşan Kürt halkına kelime başına ceza kesti. Kürtçe
konuşulduğu için, Kürtçe yazıldığı için insanlara onlarca yıl ceza verildi.
Kürtçe siyaset yapıldığı için partiler kapatıldı, insanların siyaset yapması
engellendi. Bürokratlar, devlet memuru olanlar Kürtçe konuştuğu için sürgünlere
uğradı ve bugün, doksan yıl sonra dönüp Kürtlere diyoruz ki: “Kürtler ne
istiyor?”
Peki, siz, bilmediğiniz bir dilde bir tek cümle burada kurulduğu
zaman geriliyorsunuz da, doksan yıldır bu politikayı uyguladığınız Kürtler
gerildiği zaman niye diyorsunuz “Bu Kürtler ne istiyor?” Kürtler gerildi, çünkü
onun diline kem vurdunuz, onun diline ket vurdunuz, onun dilini yasakladınız.
Onun diline, kültürüne hakaret ettiniz.
Değerli milletvekilleri, dille ilgili birkaç şey daha söylemek
istiyorum. Sizi germemek için Kürtçe sözcük burada kullanmayacağım ama şuna
emin olun ki bizler ve Kürt halkı ve insan haklarından yana olan Türkler,
Lazlar, Çerkezler ve Avrupa, Amerika sizi gerecek. Siz ya bu politikalarınızı,
bu mantığınızı, bu beyninizi değiştireceksiniz veya gerileceksiniz. Daha çok
gerileceksiniz çünkü bu çağda, 3’üncü bin yılda bu mantıkla, bu anlayışla
siyaset yapılmaz. Bu anlayışla Türkiye gibi, Orta Doğu’nun göbeğinde, dünyada
tarihî geçmişiyle birlikte şimdi coğrafyası, mevcut siyasal yapısı, nüfusu,
kimlikleri, kültürü, ekonomisi, sanayisiyle önemli bir ülke ve herkes
Türkiye’yle ilgileniyor, Türkiye’deki sorunlarla da ilgileniyor. Onun için, hem
içte hem dışta bu mantık, bu zihniyet değiştirilmediği zaman daha çok
gerileceksiniz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, burada hem Sırrı Bey konuştuğu
zaman birçok arkadaş hem de kürsüye gelindiği zaman bazı arkadaşlar “Bilinmeyen
bir dilde konuşuldu. Biz anlamadık.” dedi. Biz de şunu söylüyoruz: Doksan
yıldır bu ülkede siz bu dili bilmeyen, Kürtçenin dışında bir dil “bilmeyen”
insanlara tırnak içinde “bilinmeyen dille” hitap ettiniz. Tırnak içinde diyorum
çünkü biz Türkçe başta olmak üzere hiç bir dile, hiçbir kültüre “bilinmeyen”
demeyiz. Siz Kürtçe bilmiyorsunuz diye Kürtçe bilinmez dil olmaz, Kürtler
Türkçe bilmiyor diye Türkçe bilinmez dil olmaz. Bizler Almanca, İngilizce,
Fransızca bilmiyoruz diye bu diller bilinmeyen dil olmaz. Bu dillerin mahkeme
tutanaklarına ve burada Parlamentonun tutanaklarına “bilinmeyen dil” olarak
işlenmesi gerçekten ayıptır. Yani bu gerekçelerle, efendim, biz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET NEZİR KARABAŞ ( Devamla)
– Tamamlıyorum Başkan.
Biz, Kürtçeye yönelik değil, Kürtlere yönelik değil, bilmediğimiz
için… O zaman, sayın beyler, siz İngilizceyi birçoğunuz biliyor musunuz?
İngilizceye “bilinmeyen dil” dediğiniz zaman ne söylenecek size?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Ama mütercim tercüman var o
konuşurken.
MEHMET NEZİR KARABAŞ ( Devamla)
– Ha, şu olabilir: Siz yıllarca dilini bilmediğiniz insanlara Türkçeden başka
dil bilmeyen doktor gönderdiniz. Siz Türkçeyi bilmeyen insanlara, ona vaaz
vermesi için, hutbe okuması için, namazını kıldırması için imam gönderdiniz.
Siz oraya -ki AKP “Kürtlerin çoğunluğunu ben temsil ediyorum.” diyor- siyaseti,
propagandanızı gidip o insanların, o halkın bilmediği dilde yaptınız.
Bürokratlarınız o insanlara görev vermek, hizmet yapmak için oraya gittiği
zaman, Kürtçe bilmeyen, Türkçeden başka dil bilmeyen bürokratları gönderdiniz.
Onun için, bu mantık, bu bakış doğru değil. Siz bir dili
bilmiyorsunuz diye bir dil bilinmez dil olmaz ve bu mantıkla giderseniz
gerilirsiniz. Biz umarız ki bir daha ne bu Meclis ne bizler ne de insan hakları
savunucuları gerilmez, bu ülkede sağlıklı bir şekilde sorunlarımızı çözeriz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Madde 18’de iki önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını
işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. maddesinin
son fıkrasında “En geç üç ay önce;” ifadesinin “en az altı ay önce;” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Beytullah
Asil Rıdvan
Yalçın Reşat
Doğru |
Eskişehir Ordu Tokat |
Oktay
Vural Cemaleddin
Uslu |
İzmir Edirne |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 18. maddesinin (1)/a bendindeki
“meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş” ifadesinden sonra gelmek üzere “baroya
kayıtlı, serbest” ibaresinin eklenmesini, (1)/d ve (1)/e bentlerindeki “birinci
sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş” ifadesinden önce
“seçildikleri sırada meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin
eklenmesini, (1)/ç bendinde “kendi üyeleri” ifadesinden önce gelmek üzere “(b)
ve (c) bendindeki Yargıtay ve Danıştay’dan seçilecek üyeler için oy
kullanmamış” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk Turgut
Dibek |
Mersin Zonguldak Kırklareli |
Rahmi
Güner Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Halil
Ünlütepe |
Ordu Malatya Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı’nın 18’inci maddesinin 1/a bendindeki hükme ilave edilmek üzere vermiş
olduğumuz önerge üzerinde konuşmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün insan haklarını anma ve kutlama günü.
Değerli arkadaşlarım, işte bugün bu Parlamentoya sunulacak olan
hatta sunulmuş olan bazı kanunlar var. Bu kanunlardan bir tanesi geçen gün,
Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde geçti. Bu maddede, bu tartışmalardan da
anlaşılacağı üzere, tamamen görevi kötüye kullanma suçu işleyenlerin
cezalarında büyük bir indirime gidildi, tecil kapsamına alındı, paraya çevirme
kapsamına alındı, asliye ceza mahkemelerinde yargılanan suçların sulh ceza
mahkemelerinde yargılanması bu Mecliste kabul edildi.
Değerli arkadaşlarım, bu maddenin kabulüyle belli bürokratların,
belediye başkanlarının, kamu hizmeti yapıp da görevini kötüye kullananların
cezalarında bir nevi af niteliğinde bir kanun tasarısı çıktı.
Değerli arkadaşlarım, yine son günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda
torba yasasıyla görüşülmekte olan, yine kamuda çalışanların kişisel
sorumluluklarından, görevi kötüye kullanmalarından dolayı haklarında açılacak
olan davalarda da dikkat ederseniz, dava açılamayacağına dair bir kanun
tasarısı komisyona sunulmuş bulunmaktadır. Yakında bu kanun tasarısı da Meclise
gelecek.
Değerli arkadaşlarım, siz, mahkemeye gitmeyi, mahkemede
yargılanmayı, mahkemede belli bir fiil işleyenlerin cezalandırılmasını önlemek
için kanun teklifleri sunmaktasınız ama dikkat edin, eğer bu şekilde kanun
teklifleri Meclise gelirse yakında asliye ceza mahkemelerinin, hukuk
mahkemelerinin görecek olduğu davalarda büyük bir azalma olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, görevi kötüye kullanan, görevi kötüye
kullanmaktan başkasına, kamuya zarar verenler hakkında iki türlü dava
açılmaktadır. Bu davalardan bir tanesi, adliye mahkemelerinde açılan kişisel
sorumluluktan ve görevi kötüye kullanmadan dolayı tazminat davalarıdır. Yine
aynı şekilde aynı fiilin işlenmesinden dolayı idare aleyhine açılan davalar
vardır. Eğer o kanun tasarısı bu Meclisten geçerse, bu torba yasasıyla gelen
kanun tasarısı, kişisel sorumluluktan kamu kesiminde çalışanların hepsi
aleyhine bir dava açılmasını ortadan kaldırıyorsunuz. Bu da dikkat ederseniz,
bu İnsan Hakları Günü’nde bu görevi kötüye kullanma eylemiyle, fiiliyle zarar
gören kişilerin büyük bir haksızlığa uğrayacağını, hak kaybına uğrayacağını da
gerçekten iyi irdelemek lazım.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda çok kötü fiiller
işlenmektedir. Ben Parlamentonun bu konuda duyarsız olmasını hâlâ idrak
edemiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da bir öğrenci eyleminde dövülen
bir kadının çocuğunu düşürme durumu var.
Değerli arkadaşlarım, bundan daha acı bir olay olur mu? Bir kadın
dövülüyor, çocuğu düşürülüyor. Döven polis.
Şimdi, bu kanun tasarısı gelirse, onun bu görevi kötüye
kullanmadan dolayı hakkında bir dava açılamayacak mı, kamuya mı dava açılacak
değerli arkadaşlarım? Bu Parlamento neden bunun üzerine gitmiyor? Dövülen bir
kadın ve o kadının bir çocuğu düşüyor arkadaşlar, düşürülüyor. Yazık değil mi
değerli arkadaşlarım? Bu, dünyanın başka bir ülkesinde olsa, açıkça söylüyorum,
o İçişleri Bakanı ve görevliler hakkında derhâl soruşturma başlar, o İçişleri
Bakanı da görevden istifa eder.
Değerli arkadaşlarım, bu iş bu kadar ucuz değil. İşte İnsan
Hakları Günü’nde karşılaştığımız durumlar bunlar. Geçen sene de aynı olaylar
oldu. Ekmek isteyen, çoluk çocuğunun rızkını isteyen belli işçiler o karda
yağmurda havuzlara atıldı, dövüldü, işkence gördü değerli arkadaşlarım. Bu
Parlamento, değerli arkadaşlarım, neden bunların soruşturmasını yapıp da bu
kişilerin yakasına yapışmıyor? İnsan Hakları Günü’nde bu kadar insan hakkı
ihlal edilir mi değerli arkadaşlarım? İşte sorun bu.
Bu yönden, biz bu kanun tasarılarımızı ne kadar çabalarla
iyileştirmek istesek de bir başarı sağlayamayacağız görüşündeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Meclisin bu konulara çok duyarlı olması
gerekli. Eğer duyarlı olmazsa her gün daha vahim olaylar, her gün daha kötü
olaylarla karşılaşacağız ama yüce Meclisin bu konulara bir tedbir alıp bu gibi
olayların üzerine gidip müeyyideyi artırıcı yasalar çıkarmasını öneriyor,
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. maddesinin
son fıkrasında “En geç üç ay önce;” ifadesinin “en az altı ay önce;” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Beytullah
Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yapılmasını istediğimiz değişiklik önergesi
üzerinde söz aldım.
Bu vesileyle, her fırsatta çok önemsediğimizi ifade ettiğimiz ama
bir türlü tamamını kucaklayamadığımız gençliğimizin karşılaştığı bir sorunun
unutulup gitmesini önlemek ve hukuksal boyutunu ortaya koymak vesilesiyle üç
konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, aylar önce KPSS 2010 sınavı yapıldı. Sınav
sonuçları açıklandı. Sonuçların açıklanmasıyla gençler netlerinin eksik geldiği
iddialarında bulundu. 2010 KPSS’de eğitim bilimleri, genel yetenek ve genel
kültür testlerinde geçmiş yıllara göre net yapanların sayısının çok yüksek
olduğu iddiaları konuşulmaya başlandı. KPSS puanlarına göre öğretmen ataması
yapıldığını dikkate alan Türk Eğitim-Sen konuyu sahiplendi ve iddiaları gündeme
taşıdı. Bunun üzerine, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi eğitim bilimlerinde
350 kişinin tam net yaptığını açıkladı. Eğitim bilimlerinde tam yapan 120
kişinin akrabalık ilişkisi ortaya çıktı, aralarında evli olanlar vardı, aynı
dershanenin öğrencileri vardı. Enteresan olan, bütün bu delillere rağmen
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin Başkanının “mutsuz insanların feryadı”
diye açıklama yapıyor, iddiaları reddediyor olması. Bütün bu olaylar olurken
YÖK de yorum yapmıyordu, Türk Eğitim-Sen ise her zaman olduğu gibi dik duruş
göstermek suretiyle yeni delillere ulaşıyor, bunları kamuoyuyla paylaşıyordu.
Soruların sınavdan beş gün önce bir e-posta adresine gönderildiği, bu dosyada
yüz on altı eğitim bilimleri sorusu olduğu iddiaları gerek yazılı gerek görsel
basında ciddi bir şekilde yer almasına rağmen kimse bu iddiaları ortaya atan bu
sendika temsilcilerini çağırmıyor, ellerindeki bu maddi delilleri istemiyordu.
Buna rağmen, sendika yetkilileri savcılığa giderek ellerindeki tüm maddi
delilleri savcıya sundular ve bildiklerini anlattılar. Aynı günlerde çok
manidardır ki basının bir bölümünde de e-posta sahibinin samanlıkta çekilmiş
fotoğrafları yayınlanıyor, köyde yaşayan bir gariban olduğu, İnternet’e
ulaşamayacağı teraneleri yayınlanıyordu. Ancak, savcı bu kişinin ifadesini
aldığında, soruların sınavdan önce kendi e-posta adresine geldiğini ve kimin
gönderdiğini itiraf ediyordu.
Değerli milletvekilleri, bu olay, 350 kişinin yaptığı bir
hırsızlık olayı değildir, 5-10 bin kişinin katıldığı organize bir harekettir.
Bunu yapanlar, kendi yandaşlarına öğretmen atamalarında, devlet memurluğu
atamalarında avantaj sağlamak ve yandaşlarını kadrolara yerleştirebilmek
amacını taşıyorlardı. Ortada çok büyük bir tezgâh vardır. Bu tezgâhta Türk
Eğitim-Sen’in ortaya çıkardığı 2 kişi vardır. Binlerce kişinin katıldığı bu
kopya olayında hiç kimsenin adı bilinmiyor. Bu kopya olayında, sadece,
sendikanın ortaya çıkardığı soruları alan ve verenin isimleri var. Bu kopya
olayının ana aktörleri mutlaka bulunmalıdır ki bundan sonra yapılacak sınavlara
güven duyulsun.
Bütün gençlerimizin hak ettiği yere gelebilmesinin önünü açacak
tedbirleri almak Hükûmetin görevidir. “Benim adamım”, “benim yandaşım”, “benim
siyasetim”, “benim hırsızım” olmaz. Hırsızın cinsi, cibilliyeti, ahlakı,
partisi, ideolojisi olmaz. Başkalarının hakkını gasp edenlerin imanı, inancı
olabilir mi? Deniz Fenerinde de aynı şeyleri yaşamadık mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tasarının
genel gerekçesinin sonuç bölümünde “Yargı bağımsızlığı güçlendirilmektedir.
Yargının tarafsızlığı geliştirilmektedir. Kurul, bağımsız bir yapıya
kavuşturulmaktadır. Hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar
atılmaktadır.” denilmektedir. Nasıl inanacağız? AKP milletvekillerinin
oylarıyla KPSS skandalının araştırılması için Meclise verilen önerge
reddedildi. Komisyon kurulamadı. Savcılık soruşturmayı neticelendirmiyor. 6
Aralıkta yapılan öğretmen atamasında, kamuoyunun, kopya çektiğine, bu
organizasyonun içinde olduğuna inandığı pek çok insan bugün öğretmen olarak
atandı. İşte bu algının, hukukun bağımsız olduğu algısının kamuoyuna
yerleştirilmesi gerekmektedir. Buraya yazmakla bunun olmayacağını ifade ediyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Asil.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın İncekara, pek kısa söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Halide
İncekara’nın, milletvekillerinin üsluplarına ilişkin açıklaması
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben bir -konuşma
üslubuyla- serzenişte bulunmak istiyorum. Bazı parlamenter arkadaşlarımız
kürsüye çıktıkları zaman, bırakın bir milletvekili olmayı, benim seçmen bile
olmadığım dönemlerde yapılan zulümlerin mesulü bizmişiz gibi -ben şahsım adına
konuşuyorum- dönüp de “yaptınız”, “ettiniz”, “gittiniz” ifadelerini katiyen
üzerime alınmıyorum. Ben hiç kimseye dün için dönüp “Askerleri öldürdünüz.”,
”Polisleri öldürdünüz.”, “Okulları yaktınız.”, “Çocukları katlettiniz.”
demeyeceğim gibi, bütün parlamenter arkadaşlarımın, ülkenin aydınlık bir
geleceği için hep olumlu katkıda bulunacağını düşünerek dillerimizin daha
nazik, daha sınırlayıcı olmasını arzu ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Öldüren varsa söylesin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu nasihatler kime? Hanımefendi açıklasın. Biz
arkasında duramayacağımız hiçbir şey söylemeyiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN - Madde 19’da iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum, en
aykırı olanı işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 19. maddesinin (3) fıkrasındaki “bu seçimler”
ibaresinden sonra gelmek üzere “27. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan
Köktürk Turgut
Dibek |
Mersin Zonguldak Kırklareli |
Rahmi
Güner Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Halil
Ünlütepe |
Ordu Malatya Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 19. Maddesinin 2. fıkrasının
sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Türkiye Adalet Akademisinin yapacağı seçimlerde; Adalet
Bakanlığında üst düzey yönetici olarak görev yapan Akademi üyeleri oy
kullanamazlar.
Cemaleddin
Uslu Faruk Bal Mustafa Enöz |
Edirne Konya Manisa |
Rıdvan
Yalçın Hüseyin
Yıldız Nevzat
Korkmaz |
Ordu Antalya Isparta |
Behiç
Çelik |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde
söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesiyle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinin zamanı ve esasları düzenlenmiştir. Her
dönemde bir defada yapılacağı belirtilmektedir. 27’nci maddesinde ise
üyeliklerde boşalma olması hâlinde nasıl hareket edileceği hüküm altına
alınmaktadır. Bu sebeple tasarının bütünlüğü gözetilerek bu önergeyi düzenledik
ve takdirlerinize sunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül günü yapılan halk oylamasının
neticesinde Anayasa değişikliğinin bir zorunlu sonucu olarak bu tasarı gündeme
getirilmektedir. Türk hukuk sistemi ve demokrasimiz açısından Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu çok önemli görevler ifa etmektedir. Özellikle Türkiye’de
görev yapan hâkim ve savcılarımızın atanması, özel yetkili mahkemelere üye
atanması hususları bakımından fevkalade önemli görevler üstlenmektedir.
Bilindiği üzere, halk oylamasının kişisel özgürlükleri ifade eden
maddeleri bir kenara çıkarıldığında, bu halk oylamasının ana temasının Anayasa
Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olduğu malumlarınızdır. Esasen
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısı, kurulduğu 1981 yılından
beri hep eleştirilmektedir. Üye sayısının az olması, üyelerin sadece Yargıtay
ve Danıştaydan gelmesi, Kurul kararlarının yargı denetimine kapalı olması,
denetim yetkisinin Adalet Bakanlığının isteğine göre kullandırılması gibi
eleştiriler hep dile getirilmiştir. Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi
beklenirken halk oylaması süresince dile getirilen Adalet ve Kalkınma
Partisinin yargıya hâkim olma hedefi açık bir şekilde gerçekleştirilmeye
çalışılmaktadır.
Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin temel koşuludur. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı, Türk adaletine olan güveni ortaya
koymaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun temsili için yapılan üye
seçimlerinde Bakanlığın yargı mensupları üzerinde kurduğu baskı hafızalardan
silinmemiştir. Yargı mensupları ikiye ayrılmış, bütün bunlar milletimizin gözü
önünde cereyan etmiş ve ulusal basında yer almıştır.
Dün yüksek yargıyı bir siyasi partimizin arka bahçesi olarak
göstermeye çalışanlar, şimdi iktidar partisinin arka bahçesi yapma gayretini
ortaya açıkça koymaktadırlar.
Bu önergemizi takdirlerinize sunuyor, sizleri saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 19. maddesinin (3) fıkrasındaki “bu seçimler”
ibaresinden sonra gelmek üzere “27. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun
Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, içimizde hukukçular var, iktisatçılar var.
Bunlar gerçekten hukukla ilgili dersleri görmüş arkadaşlarımızdır, kanunları da
incelemiş olan arkadaşlarımızdır. Bizim Türk hukuk sistemi… Ticaret hukuku
Alman Pandekt hukukundan özümsenmiştir. Medeni Kanunu’muz İsviçre Medeni
Kanunu’ndan, Ceza Kanunu’muz da İtalya Ceza Kanunu’ndan bize adapte olmuş
kanunlardır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa’yla, gerçekten, hem yasalar
yönünden hem kanunlar yönünden de daha ilk cumhuriyet kurulduğu zamanlarda bu
şekilde yolu seçmiştir. Zamanla gelişen içtihatlar, doktrin gelişmeleri ve bu
ülkelerdeki kanunların da bazı maddeleri Türkiye’yle, Türkiye’de çıkan bu kanun
maddeleri özelleştirilmek suretiyle yeni kanunlar yapılmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, Adalet konusunda da aynı çalışmalar yapılır ve buradan özümsenir.
Sayın Adalet Bakanı geçen Amerika’ya gitti. Amerika’ya gittikten
sonra, Amerikan kanunlarıyla, oranın hukuk sistemiyle ilgili tetkikler yapmaya
gittiğini söylüyor. Burada Adalet Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız var,
Anayasa Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız da var, birisi söylesin: Amerikan
hukuku ile Türk hukukunun özel bir durumu var mı, yok mu? Çünkü Amerikan hukuku
tamamen bilirkişilere dayanan ve dikkat ederseniz Amerikan hukuku bizim
hukukumuzdan çok farklı bir hukuk sistemi olan bir hukuktur.
Değerli arkadaşlarım, bugün bir gazetenin bir başlığını ben okumuş
ve yayınlamıştım. Sayın Bakan bu konuda nasıl bir açıklama yapacak, merak
ediyorum. Yeni Çağ Gazetesi’nin şu şeyini size tutuyorum arkadaşlar. Bakın
burada “Adalet Bakanı… Şok Gezi. Amerika’ya gidip Türkiye federal sistemi
inceledi.” şeklinde bir manşet var. Değerli arkadaşlarım, bu bizi çok
yaralamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu Anayasa’nın 1, 2, 3, 4’üncü
maddelerinde açıkça belirlenmiştir. Biz federal sisteme mi gidiyoruz? Nereden
çıkıyor değerli arkadaşlarım bu durum? Bakın, şunu açıkça söylüyorum: Biz bu
cumhuriyeti egemen güçlere karşı mücadele vererek kurduk. Bu cumhuriyetin
hudutları cetvelle çizilmedi, bu yabancı ülkelerin, emperyalist ülkelerin bize
taviziyle de çizilmedi. Değerli arkadaşlarım, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin
Misakımillî hudutları, Türkiye'nin üniter yapısı dikkat ederseniz Türk halkının
kanıyla çizilmiştir. Bunu kimse değiştiremez, bunu değiştirmeye de kimsenin
gücü yetmez.
Benim dedelerim Batum’dan Ordu’ya kayıklarla silah taşıdı da Kuvayımilliye’ye götürdü.
Rüsumat Gemisi İngiliz, Yunan gemilerinden silahını boşalttı ve batırılmaması
için suya gömüldü, tekrar açıldı, Batum’dan silah taşımaya gitti.
Değerli arkadaşlarım, benim büyüklerim bugün Duatepe’de
yatmaktadır, 500 tanesi. Biz emperyalizme karşı böyle mücadeleyle geldik.
Türkiye’de nereden çıktı bu eyalet sistemi, eyalet kanunları şeklindeki bu
durum? Bu açıkça burada, gazetenin manşetinde yazılıyor. Neden bunlar
yazılıyor? Çünkü bizim demek ki bu konuda bir gelişmeler var ki yazılıyor. O
bakımdan bu konuşmamda bilhassa bu konu üzerinde durmak istiyorum. Kimse
Türkiye üzerine oynamasın, Türkiye üzerine şeye girmesin. Her zaman Türkiye’de
sarı saçlı, mavi gözlüm çıkar. Bu Karadeniz’den de çıkar, Marmara’dan da çıkar,
bu Akdeniz’den de çıkar, Güneydoğu Anadolu’dan da çıkar, Doğu Anadolu’dan da
çıkar, Anadolu’dan da çıkar ama kimse cesaret etmesin, Türkiye'nin millî
bütünlüğünün, Türkiye'nin üniter yapısının, Misakımillî hudutlarının bölüneceği
tavizini kimse veremez; siz de vermezsiniz, biz de vermeyiz değerli
arkadaşlarım. İşte bu çok önemli bir konudur.
Sarı saçlı, mavi gözlüm çıkmazsa, Doğu Anadolu’dan siyah saçlım,
kara gözlüm çıkar değerli arkadaşlarım. Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
yapısının ilelebet korunmasıdır. Kimseye taviz vermeyiz değerli arkadaşlarım ve
taviz de vermeyeceğiz.
O bakımdan, bu gazetenin yazmış olduğu bu yazı… Neden yazıyor?
Sayın Bakan neden Amerika’ya gitti, geldi, bunu açıklasın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – …bunu açıkça burada belirlesin, bu haberi
tekzip etsin ve bu haber neden yazıldı, bunu ortaya atsın değerli arkadaşlarım.
Bizim Türkiye’de üniter yapının, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ve
Misakımillî hudutlarının hiçbir şekilde bölünmesine taviz verecek bir yapımız
yoktur. Bu konuda Sayın Meclisin de, değerli Meclisin de aynı görüşte olduğu
görüşündeyim.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı...
BAŞKAN - Sayın Bakanın sataşmadan bir söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika. Sataşmalarda üç dakika üzerine dakika
eklemiyorum. Onu da göze alarak buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Şahsınızı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce kürsüde Genel Kurula hitap eden değerli milletvekili
arkadaşımız günlük bir gazetenin manşetinden alıntı yaparak “Adalet Bakanı
Amerika Birleşik Devletleri’ne niye gitti? Oradaki federal yapıyı inceleyip
acaba Türkiye’ye bunu transfer etmek mi istiyordu?” gibi birtakım imalar, açık
beyanlarda bulundu. Değerli arkadaşlar, Genel Kurulda bu soru dünkü oturumda
soruldu tarafımıza. Bunları çok net ifade ettik. Türkiye'nin, Birleşmiş
Milletler çatısı altında bulunan birçok ülkeyle ikili, üçlü, dörtlü gruplar
hâlinde iş birliği çalışmaları var, yürüttükleri projeler var. Amerika Birleşik
Devletleri ile de aramızda değişik projeler var ama benim gidişimle ilgili
açıklamayı ben çok net yaptım: Amerika ile Türkiye arasında var olan adli iş
birliği anlaşmalarında ciddi aksamalar var dedim. Beş yıl, altı yıl süreyle
yazışmalara rağmen netice alınamayan adli yardım taleplerimiz var, istinabe
taleplerimiz var, bunlar karşılanamıyor. Buralarda tıkanıklıkları aşma
noktasında Amerikalı meslektaşımla Büyükelçimiz ve Dışişleri yetkililerinin
nezaretinde bir görüşme yapılmıştır. Bunların tutanakları tutulmuştur, kriptoları Dışişleri Bakanlığında mevcuttur. Konuştuğumuz
konu da tamamen Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında var olan, daha
önce imzalanmış bulunan adli iş birliği anlaşmalarının daha fonksiyonel şekilde
uygulanabilmesine dönük tedbirler üzerinedir. Buna dönük olarak da önümüzdeki
şubat ayına kadar bir heyetin Amerika’da, bu konu üzerinde Türk-Amerikalı
bürokratların özel çalışma yapmasına dair de somut bir karar da alınmıştır.
Dolayısıyla, bu gazete haberinin doğru olmadığını ifade ediyorum
Sayın Güner. Buna yönelik olarak aynı gazetede daha önce benzer yazılar
yazıldı, Amerikalı uzmanların Amerika Büyükelçiliğinde çalışıp Türk Adalet
Bakanlığını bunların etkilediğine dair beyanlar oldu. Bütün bunlara açıklamalar
gönderildi, tekzipler yapıldı. Hiçbir tane cevapsız yazıları yoktur.
Bu açıklamayı yapma zarureti hasıl oldu,
bunları Genel Kurula arz etme zarureti hasıl oldu.
Bu fırsatı verdiğiniz için Sayın Başkan, sizlere teşekkür ediyorum
ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
19.30’a kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar
yetersayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
20’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı kanun tasarısının 20. maddesinin
son paragrafında yer alan “Otuz gün” ibaresinin “Onbeş” gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Beytullah
Asil Cemaleddin
Uslu |
İzmir Eskişehir Edirne |
Yılmaz
Tankut Nevzat
Korkmaz Mustafa
Enöz |
Adana Isparta Manisa |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 20. maddesinin 2. fıkrasındaki “on” ibaresinin
“onbeş”, “beş” ibaresinin “bir hafta” olarak değiştirilmesini, 3. fıkranın
sonuna “Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu’nda yer alan Yargıtay ve Danıştay
üyeleri, hem Adalet Akademisi’nden hem de Yargıtay veya Danıştay’dan aday
olamazlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bilgin
Paçarız Kamer
Genç |
Kırklareli Edirne Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 20’nci maddesinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz
aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz bu Anayasa değişikliği
yapılmadan önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 7 üyesinden 5’i yüksek
yargıdan gelmişti; 3’ü Yargıtaydan, 2’si Danıştaydan gelmişti. Bunun da bir
mantığı vardı. Şimdi, Danıştay ve Yargıtay en yüksek mahkemeler, alt
mahkemelerde verilen kararları inceleyen, orada her hâkimle ilgili verdikleri
kararla da o hâkimler hakikaten yargı görevini hakkıyla yapıyorlar mı,
yapmıyorlar mı, yeterli bilgiye, deneyime sahipler mi diye bir de not
veriyorlardı. Bunların tayin ve nakillerinde, o kişilerin Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu üyesi olmasından daha mantıklı bir şey olamazdı ama Tayyip Bey
her vesileyle dedi ki: “Efendim, yargıda kast sistemi var. Yargıda bir
azınlığın tahakkümü var.”
Bununla kastettiği şuydu: O 7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyelerinden 1 tanesi Alevi idi. O “kast” dediğiyle de işte Alevi kastını
kastediyordu. “Burada azınlığın tahakkümü var.” deyince, o vatandaşın Alevi
olması da onun kafasına göre bir azınlık tahakkümü idi.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Danıştaydan gelen bir kişi olarak
bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun işleyişini yakından, iyi bilen
birisiydim. Geçmişteki birçok Adalet Bakanı oradaki o hâkim ve savcıların bir
kısmını getiriyorlardı, yediriyorlardı, içiriyorlardı, Kıbrıs’ta toplantı
yapıyorlardı, Antalya’da toplantı yapıyorlardı ve beraber anlaşıyorlardı ama bu
AKP İktidarı gelince “İlle benim dediğim olacak.” dediler. Ondan
sonra, maalesef, bugün Adalet Bakanlığı makamında oturan kişi veya zat,
yargıyı, Türk yargı sistemini yok eden, tahakküm kuran, hâkim bağımsızlığını
yok eden, gece sabah beşte Erzurum’a, özel yetkili mahkemeye telefon açarak
Erzurum Cumhuriyet Başsavcısını usulsüz olarak, yasalara aykırı olarak orada
yargılatıp aylarca içeride tutan bir düşünce ve bir anlayışa sahip bir kişi.
Ayrıca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, olabilir, geçmişte
bir adalet bakanı oradaki bir başkan vekiline telefon ediyor. “Ya, şunu şuraya
at.” diyebilir belki. Tabii, eski Adalet Bakanının telefonu dinlendiği için
Tayyip Erdoğan “Artık, dedelerin hâkim atamasını engelledik.” diyor. Ben de
buradan söyledim: “Tamam, dedeleri engellediniz ama imamlara bu yetkiyi
verdin.” Hayır, “imam” meselesi, “dede” meselesi değil. Bakın, devletin
Başbakanlık makamında oturan zatın insanlara bakış açısı ne kadar ayrımcı ne
kadar bölücü ne kadar insanlar arasında hisse dayalı, hak ve hukuk ilkelerini
bir tarafa iten… Ancak kendisinin o diktatör tavırları karşısında cephe
almayan, ona direnmeyen insanlar, ancak onun için belli makamlardan insanlar
yaşayabilir yoksa onun dışındakiler yaşayamaz.
Şimdi, çıkmış bugün de diyor ki Sayın Genel Başkanımıza: “Sen
gidip başkasından oy istedin. E, sen gidip de oyunu kullanmadın.” diyor. Yani hem kör hem kel hem fodul. Soruyorum: Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’nun seçim kütüğünden ismini silen başka bir politikacı var mı? AKP tabii, şeytani düşüncelere sahip. Ne etti? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Şeytani düşünceye sen sahipsin!
KAMER GENÇ (Devamla) – İstanbul’da Sayın Genel Başkanımız o zaman
belediye başkan adayıydı, seçmen kütüğünü oraya götürmüştü. Arkasından,
gittiler, onu fark ettirmeden o seçim kütüğünü araştırdılar, “Orada ikamet
etmiyor.” diye terkin ettiler.
AHMET YENİ (Samsun) – Başka işleri yok…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra da seçim de gelince tabii ki oy
kullanamadı. Hem kendileri art niyetli ve oyun içinde oyun oynuyorlar hem de
kendileri çıkıp “Sen seçimde oy kullanmadın.” diyor. Yahu, Tayyip Bey, vallahi,
senin karakterinle nasıl mücadele edeceğiz bilmiyorum. Çünkü konuşmanla, görüntünle
içindeki olaylar bambaşka mesele. Şimdi, İsrail’le bir arasını bozdu, güya
bozulmuş gibi gösterdi, sonra WikiLeaks belgeleri çıkınca hemen bir bahane
yaratarak Türk hava uçaklarını İsrail’deki depreme gönderdi ve hemen diyalog
kurdu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Arkasından Ahmet Davutoğlu’nu
gönderdi Amerika’ya, onlarla diyalog kurdu, ondan sonra da bu diyaloglardan
sonra da çıktı yiğitlenmeye başladı. Yahu, şimdi bakın, diyor ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oluyorsun?
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Diyor ki: “Efendim git, İsviçre
bankalarında benim hesaplarımı öğren sana bağışlayacağım.” Bizim Genel
Başkanımız da dedi ki: “Ya bizim, CHP’nin, kimsenin kirli parasına ihtiyacı
yok.” Tayyip Bey, Türkiye’de yaşamıyor mu? Hele şimdi Tayyip Bey sen gel
bankadan benim hesabımı sor, verirler mi sana, bırak İsviçre Bankalarını? De
ki, “Ya, bu Kamer Genç’in bankalarda hangi hesapları var?” Verirler mi? Yani bu
kadar bu milleti cahil, aptal zannetme. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir
insan kendi hesabını kendisi çıkarır ortaya.
Arkadaşlar, zaten, yani Amerika ile içli dışlısınız. Amerikan
Dışişleri Bakanı açıklama yaptı dedi ki, “Bizim yaptığımız tespitler doğrudur.
Bunların hiçbir surette aksi iddia edilemez.” İki tane kaynaktan sekiz tane
bankada hesabı olduğu söylendi. Biz de istiyoruz ki, yani gitsin desin ki…
Burada, mesela devletler arası anlaşmalar var, o 20’lerin onayladıkları bir
anlaşma var, onlar pekâlâ bankalarda hangi kişilere ait hesap olup olmadığını
araştırabilirler ama sen buna başvurmuyorsun, hep demagoji
yapıyorsun. Böyle bir şey olmaz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Kamer Genç konuşurken
grubumuza, Grup Başkanımıza…
BAŞKAN – Hiç duymuyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Grubumuzu şeytani düşüncelilikle suçladı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – E şeytani demekle…
AHMET YENİ (Samsun) – Şeytani sensin be! Hep şeytanisin be!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şeytanide bir şey yok ki, şeytan hafif
kalır.
BAŞKAN - Buyurun.
Üç dakika…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, her zaman söylüyoruz, gene de söylemekte fayda var çünkü söyleye söyleye
belki oturacak, bizim bu kürsüde doğruları söylememiz lazım ve gerçekleri
söylememiz lazım ve gerçekleri başka türlü gösterip insanları aldatıcı
beyanlarda bulunmamamız lazım çünkü biliyoruz bu özellik… Şeytan, insanlara
gerçekleri farklı gösterir, başka başka dünyaları gösterir, ayağını kaydırır,
cennetten bile çıkarır, başka şeyleri cennet gibi gösterebilir.
Gerçekleri çarpıtmak ve başka türlü göstermek şeytani bir vasıftır
ama doğruları söylemek insani bir vasıftır diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı kanun tasarısının 20. maddesinin
son paragrafında yer alan “Otuz gün” ibaresinin “Onbeş” gün olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Beytullah
Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Sürecin kısaltılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
21’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutup en aykırısını
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 21. maddesinin (1)/a bendine
“HSYK’nın doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile “meslekte olmayan
ancak meslekten sayılanlar, bu seçimlerde oy kullanamaz.” İbaresinin
eklenmesini, (1)/c bendinde “Birinci sınıf olup” ibaresinden sonra “başvuru tarihine
göre meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin eklenmesini,
(1)/c bendinin sonuna “İdari Kadrolarda çalışan hakim
ve savcılar ile Adalet Bakanlığı bürokratları aday olamaz.” İbaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bilgin
Paçarız |
Kırklareli Edirne |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 21. Maddesinin 1. fıkrasına
aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“ç) Türkiye Adalet Akademisinde üye olarak görev yapan Adalet
Bakanlığı üst düzey yöneticileri bu madde kapsamında yapılacak seçimlerde oy
kullanamaz.”
Faruk
Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Kadir
Ural Nevzat
Korkmaz |
Mersin Mersin Isparta |
D.
Ali Torlak |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Rıdvan Yalçın.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
21’inci madde üzerinde verdiğimiz önergeyle ilişkili olarak söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeler çok ciddi bir emek
ürünü, bilimsel yanı kuvvetli önergeler ama âdeta dolu bir bardağın su kabul
etmemesi gibi dinlemeden, anlamadan, anlamaya çalışmadan reddediyorsunuz bütün
önergelerimizi. Buradaki konuşmalarımıza cevap da vermiyorsunuz. Onun için,
önergelerin içerikleri hakkında konuşmak belki çok da anlamlı olmuyor.
Bu kanunla ilgili şahsen önemsediğim iki hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum. İlk husus, değerli milletvekilleri -aslında maddesi geçti, 4’üncü
maddedeydi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleriyle ilgili bir
husustu- burada mesleğe kabul hususunda bir düzenleme var. Bu konuyu
Komisyondaki konuşmalarımda da ifade etmiştim.
Değerli arkadaşlar, şimdi yaptığımız düzenlemede de,
geçmişteki düzenlemede de, hatta -bu İktidarın bir eksikliği değil- bu
İktidardan önceki zamandaki düzenlemede de hâkim, savcı adayları staj
dönemlerinde, yani aday hâkim, savcı oldukları dönem içerisinde genel hizmetler
sınıfında memur kabul ediliyor, yani mesleğe kabul aşamasına kadar hâkim, savcı
olacak kişiler, bir başka erkin, yargı erkinin mensubu olacak kişiler bu
sıfatlarını kazanana kadar staj dönemi içerisinde genel hizmetler sınıfında
memur kabul ediliyor. Şimdi, bir hâkim, savcı adayının, bana göre, şahsiyetinin
oluştuğu, mesleki karakterinin oluştuğu bu staj dönemi içerisinde, memur
refleksleriyle ki memur refleksi derken bunu aşağılayıcı bir tanım olarak ifade
etmiyorum, bir hiyerarşik düzen içerisinde, emir-komuta zinciri içerisindeki
bir yapıyı kastetmek için ifade ediyorum; bununla tam ters reaksiyonlar
göstermesi gereken yargı erkinin reflekslerine göre yetişmesi gerekirken
maalesef, bir memur refleksleriyle mesleki şahsiyetleri oluşuyor. Bu konu da Komisyonda önerge vermemize rağmen, maalesef
düzeltilmedi. Eğer bu önergemiz geçmiş olsaydı ya da iktidar bir reform
yapıyoruz, yargı bağımsızlığını daha da kuvvetlendiriyoruz anlayışı içerisinde
olsaydı, bu konudaki samimi çağrılarımıza kulak verir, birlikte bir düzenleme
yapma imkânı olabilirdi fakat maalesef mümkün olmadı.
Değerli arkadaşlar, üzerinde durmak istediğim ikinci husus, bu
kanunun geçici maddesinde, daha önce Kuruldan meslekten ihracına karar
verilmişlerle ilgili. Anlıyorum hissiyatınızı, psikolojinizi; geçmişle bir
hesaplaşma ve hatta bir intikam keyfi yaşama adına, meslekten ihraç edilmiş
birtakım insanları tekrar mesleğe almak istiyorsunuz, bununla da kendi
tabanınıza bir mesaj vermek istiyorsunuz. Meslekten ihraç edilmiş insanların
haklılığını tartışmıyorum, çok haklı sebepleri de olabilir, gerçekten mağdur
olmuşlar da olabilir fakat arkadaşlar, bunun usulü bu olamaz. Yaşadığımız türlü
sıkıntılardan, gerilimlerden sonra bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
oluşturulmuş. Siz ne kadar aksini iddia etseniz de, ne kadar farklı söylemlerin
arkasına gizlenseniz de kamuoyundaki algı, bugün oluşan Kurulun AKP’yle
ideolojik frekans yakınlığı içerisinde olduğudur. Bu böyle olmayabilir, Kurul
üyeleri gerçekten objektif insanlar olabilir, gerçekten hukuki birikimleri
yetkin olabilir, yeterli olabilir, bunun hesabı içerisinde değiliz, biz bu
konuda ön yargılı da bakmıyoruz fakat siz, şimdi, Kurul üyelerinin önüne bir el
bombası bırakıyorsunuz. Bir Ferhat Sarıkaya olayında olduğu gibi,
getireceksiniz, bu Kurulun önüne ilk iş olarak “Meslekten ihraç edilmiş
arkadaşlarımızı geri al.” noktasına getiriyorsunuz.
Arkadaşlar, yazık ediyorsunuz. Bu Kurul üyelerine, böyle bir
tartışmalı, gerilimli bir süreçten sonra böyle bir turnusolü koymanın âlemi
yok. Bu arkadaşlar, yeni Kurul üyeleri, mesleğe alsalar ayrı bela, almasalar
ayrı bela. Onun için, daha zaman var geçici maddeye, sizi bir kez daha
sükûnetli düşünmeye davet ediyorum. Meslekten atılmış ve gerçekten mağdur olmuş
insanlar varsa -ki olabilir, ben bunun aksini de düşünüyor değilim- bunun yolu,
Kurula müracaat ederek bu kişilerin dönüşünü bir idari kararla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…sağlamayı savunmak yerine, Kurulu buna zorlamak yerine, Kurulu
daha ilk sınavında bir ideolojik refleks vermeye, taraf olmaya zorlamak yerine,
bu konuyu bir yargı kararıyla düzeltmenin yolunu açmalısınız. Bunun,
Türkiye'nin bugün yaşadığı gerilim ortamından çıkmasına, normalleşmesine daha
faydalı olacağına inanıyor, bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 21. maddesinin (1)/a bendine
“HSYK’nın doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile “meslekte olmayan
ancak meslekten sayılanlar, bu seçimlerde oy kullanamaz.” İbaresinin
eklenmesini, (1)/c bendinde “Birinci sınıf olup” ibaresinden sonra “başvuru tarihine
göre meslekten çıkarılmayı gerektiren bir nedenle” ifadesinin eklenmesini,
(1)/c bendinin sonuna “İdari Kadrolarda çalışan hakim
ve savcılar ile Adalet Bakanlığı bürokratları aday olamaz.” İbaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEMHET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Halil Ünlütepe.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün çok önemli bir yasayı görüşüyoruz. Tabii, geciken bir saat
olmasına rağmen, dikkatimizi kaybetmemeye çalışıyoruz.
Dün, Sayın Bakana bir soru yöneltmiştim, o da şuydu: “Ülkemiz,
devlet güvenlik mahkemelerinin yarattığı hukuksuzluk dönemini yaşamıştır.
Şimdi, 2004 yılında çıkartmış olduğunuz, İktidarınız döneminde çıkartmış
olduğunuz, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin hukuksuzluk dönemini
yaşıyoruz. Ezmek istediğiniz kişileri, İktidarınızın belirlediği savcılar
tarafından sorgulayıp yine İktidarınız tarafından belirlenen yargıçlar
tarafından yargılamaktasınız. Burada, yargı bağımsızlığından bahsedebilir
misiniz? Bu hukuksuzluğu sona erdirebilmek için özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinin kaldırılmasını düşünüyor musunuz?” diye soru yöneltmiştim. Sayın
Bakan, bu konu üzerinde verdiği yanıtta, beş yıllık bir sürecin dolduğunu,
bunun üzerinde yasa yapılırken amaçlanandan farklı birtakım neticeler ortaya
çıkmışsa bunların değerlendirilmesi için şu anda bir komisyonun çalıştığını
söylemiştir. Bundan umutlanarak bu konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesine
göre kurulan özel yetkili mahkemeler, nitelik itibarıyla siyasi suçlulara
bakmaktadırlar. Suçların siyasal nitelikte olduğunu kabul etmek zorundayız.
Özel nitelikli mahkemelerle ilgili ciddi siyasi açıklamalar yapıldı. Örneğin,
Sayın Başbakan, bilinen bir soruşturmayla ilgili olarak aynen şunu söyledi,
önce: “Yargıyla iş birliği içinde biz bu işe başladık.” dedi, daha sonra “Ben
bu davanın savcısıyım.” dedi. Gene, nisan ayı içinde, Sayın İçişleri Bakanı,
İstanbul’da, bir Adalet ve Kalkınma Partisi toplantısında aynen “Özel
mahkemeler kurduk.” dedi. Gene, Sayın Başbakan, haziran ayı içinde yapılan
Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanları toplantısında, özel yetkili
mahkemelerin yargıç ve savcılarıyla ilgili Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin verdiği
bir karardan sonra aynen şunları söyledi… Tutuklama ve tutuklamanın devamı
kararlarının gerekçesiz oluşu nedeniyle tazminata hükmetmesine karşı çıkarken,
özel yetkili mahkemelerin yanında saf tutarak, bu mahkemelerle siyasal iktidar
arasındaki bağı açık ve somut bir şekilde ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlar, özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren
suçlar kesinlikle uzmanlığı gerektirmez. Türkiye’de yargıçlar belirli bir
eğitim ve deneyimden geçmişlerdir. Bu mahkemeler, ağır ceza mahkemeleri bu
suçlara bakar. Bu tür bir suç isnadıyla dava açılmışsa hangi nöbetçi mahkemeye
sıra geliyorsa o mahkemeler bakmalıdır. Demokrasinin temel noktası budur.
“Belirli birtakım yargılamaları benim yargıcıma, benim savcımın hazırlattığına
yaptırayım.” derseniz onun içinde kaybolur gideriz. Şimdi, öncelikle, bu niçin
böyledir? Adil yargılamanın yapılabilmesi için asıl olan budur. Şimdi, özel
yetkili mahkemelerde bugün yapılan yargılamalarda müdafiler dosyaya
ulaşamamakta, kanıtlara ulaşamamaktadır. Bu, Türkiye’ye yakışmıyor. Açıkçası,
bugünkü geldiğimiz noktaya yakışmayan bir uygulamanın içindeyiz.
Başka bir nokta vereyim: Özel yetkili mahkemelerle ilgili savcılar
ve yargıçlar hakkında soruşturma yapılması istendiğinde Adalet Bakanlığı bu
konularda çok fazla bir direnç gösteriyor ama örneğin, İstanbul 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi, yazdıkları iddianame nedeniyle 3 özel yetkili savcının kınanmasına
karar vermiştir. Bunlar yargı kararları. Ankara 4. İdare Mahkemesi, yürüttüğü
soruşturma nedeniyle özel yetkili 1 savcı için soruşturma açılmasına izin
vermiştir. Yani belirli birtakım benim yargıcımı, benim savcımı… Soruşturmayı
yürüten savcı ve yargıçlarda Adalet Bakanlığı fren vazifesini yaparken bu kapı,
bu yol yargı kararlarıyla açılıyor. İşte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bu dönem çok daha fazla bir ihtiyaç var çünkü Teftiş Kurulu da belirli bir
yönde o Kurula doğru geçiyor.
Başka bir şey vereyim: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 9 özel yetkili
yargıç aleyhine açılan tazminat davalarının kısmen kabulüne karar verdi, daha
sonra Genel Kuruldan geçti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi Erzurum’da özel yetkili bir mahkemeden,
savcıdan dosyayı getirtemedi. Bu, hukuk adına cidden karamsar bir tablonun
doğmasına neden olmaktadır.
Daha, ayrıca bir konu: Özel yetkili savcıların ve mahkemelerin
olduğu bir dönemde Van
Cezaevi’nde Enver Arpalı’nın, İstanbul’da Ali Tatar’ın ve Kuddusi
Okkır’ın ölümü bir hukuk faciasıdır. Bir iktidarın, hele hele bir Adalet
Bakanının görevinden hemen ayrılmasını gerektiren bir olaydır. Bunların tümü
özel yetkili mahkemelerde meydana gelen ölüm olaylarıdır. Bunu daha da
çoğaltabiliriz.
Sayın Bakan, ben sizin dünkü açıklamanızdan da yararlanarak
söylüyorum, bu konu, hakikaten, öncelikle Türkiye'nin gündemine girmelidir.
Doğal yargıç ilkesine dönebilmeliyiz. Türkiye’ye yakışan budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı’nda özel mahkemelerin Türkiye fotoğrafını sizlerle
paylaşma ihtiyacını duydum. Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, size de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "yönetim" ibaresinin "yönetiminde"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan M. Nezir
Karabaş Şerafettin
Halis |
Şırnak Bitlis Tunceli |
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık |
Muş Muş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 22'nci maddesinin 6'ncı
fıkrasının “İl seçim kurulları, oy kullanacak hâkim ve savcı sayısına göre,
kamu görevlileri arasından seçilecek bir başkan, dört asıl ve iki yedek üyeden
oluşan sandık kurulları oluşturur. İhtiyaç halinde üye sayısı il seçim kurulu
tarafından artırılır. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı
yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut
Dibek Ali İhsan
Köktürk Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Kırklareli Zonguldak Malatya |
Halil
Ünlütepe Orhan Ziya
Diren Yaşar Ağyüz |
Afyonkarahisar Tokat Gaziantep |
Şevket
Köse Ali Rıza
Öztürk |
Adıyaman Mersin |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 22. Maddesinin 2. Fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Bölge Adliye Mahkemelerinde görevli hakim
ve savcılar bulundukları ilde oy kullanır."
Faruk
Bal Metin
Çabanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Nevzat
Korkmaz Hüseyin
Yıldız |
Mersin Isparta Antalya |
Kadir
Ural |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci
maddeyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce 21’inci maddeyi geçtik. 21’inci maddede Milliyetçi
Hareket Partisinin verdiği
önergeye Sayın Adalet Komisyonu Başkanı katılmadığı ifade etti.
Sayın Adalet Bakanı da katılmadığını ifade etti. AKP Grubunun oylarıyla da
Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergesi reddedildi.
Şimdi soruyorum Sayın Bakana çok samimi olarak ve Sayın Komisyon
Başkanına: Neyi reddettiğinizi biliyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii biliyoruz.
Ne demek bu?
FARUK BAL (Devamla) – “Biliyoruz” dediniz. Peki, o zaman ben bir
de milletimizle paylaşayım neyi reddettiğinizi.
Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde her bireyin bir oy hakkı
vardır. Bu evrensel bir kuraldır ve bireylerin birinin diğerine üstünlüğü
yoktur. Buna itirazınız var mı? Yok. Bu kanuna göre sizin 5 tane bürokratınızın iki tane oy hakkı
vardır. Bu oy haklarından bir tanesi Türkiye Adalet Akademisine, Türkiye Adalet
Akademisi Kanunu’nun 12’nci maddesi uyarınca görevli olan Sayın Müsteşar, Sayın Ceza İşleri Genel Müdürü, Sayın Hukuk
İşleri Genel Müdürü, Sayın Personel Genel Müdürü gibi üst düzey bürokratlarını
üye olarak gönderiyorsunuz kanun gereği. Bu üst düzey bürokratlar, Adalet
Akademisinden üye olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilecek
kişilere oy veriyor -gayet doğaldır- ama 23’üncü veya 24’üncü maddede de aynı
bürokratlar, hâkimler ve savcıların kendi aralarında seçecekleri Kurul
üyelerine de oy veriyorlar yani bu üst düzey bürokratların iki tane oy hakkı
var. Bu iki oy hakkının bir tanesinin alınması gerekmektedir.
İşte Adalet Akademisinde görevli olan üst düzey bürokratların, ilerideki
maddede düzeltme yapılmasına gerek kalmaksınız, burada oy kullanamayacaklarına
ilişkin bir önerge vermiştim. Siz bu önergeye katılmadığınızı ifade ettiniz,
bundan sonraki önergeye de katılmayacağınızı tahmin ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, işte Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önergenin özü, anlamı budur. Bu önergenin reddedilmesinin ileri
demokrasi mi geri demokrasi mi anlamına geldiğini Sayın Bakanın, Sayın Komisyon
Başkanının ve değerli milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.
Şimdi verdiğimiz önergeyi de reddedeceksiniz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Edeceğim…
FARUK BAL (Devamla) – Katılmadığınızı ifade ettiniz. Neye
katılmadığınızı biliyor musunuz Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Öğreneceğiz şimdi!
FARUK BAL (Devamla) – Biliyorsunuz değil mi efendim? Biliyorsunuz,
bilmediğinizi varsayamayız. Bu Bölge İdare Mahkemeleri Kanunu’nu siz
çıkarmadınız mı? Siz çıkardınız. Bölge İdare Mahkemeleri Kuruluş Kanunu
çıktığına göre faaliyete geçirilmesi an meselesi değil mi? An meselesidir.
Bunlar faaliyete geçtiği zaman buradaki hâkim ve savcıların oy kullanma hakkı
olmayacak mıdır? Olacaktır.
Gayet masum bir şekilde dedik ki ileride bir daha kanun
değiştirmeyin, bölge idare mahkemesinin başkan ve üyeleri de bulundukları
illerde oy kullanır. Verdiğimiz önerge bu, reddettiğiniz önerge de bu.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – (2)’nci fıkra
karşılıyor.
FARUK BAL (Devamla) – Bunun neresi ileri demokrasi, bunun neresi yargı
bağımsızlığı, bunun neresi hâkim tarafsızlığı?
Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak,
bağımsız ve tarafsız bir yargıya katkı sağlayabilmek için 22’nci maddeye kadar
çok ölçülü, çok hukuka uygun önergeler verdik. Bu önergelerin reddedilmiş
olması, sizin hukuk karşısındaki durumunuzu tartışılır hâle getirmiştir diyor,
önergemizin değerlendirilmesini, sizin tekrar vicdanlarınıza bırakıyorum.
Yine reddedileceğini tahmin ediyorum. Bu önerge reddedildiği
takdirde, hâkimler ve savcıların, kürsü hâkim ve savcılarının seçimiyle ilgili
maddede de yine aynı önergeyi vereceğiz Sayın Bakan. Bakalım o zaman ne
diyeceksiniz? O zaman da “hayır” derseniz, bu takdirde dünyada belki ilk defa
ve belki dünyada hiçbir yargı mesleğinde görülmeyen bir biçimde, bir hâkime iki
oy hakkı vermek gibi ucube ve garip bir işi yapmış olacaksınız.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan,
oylamadan evvel, 69’a göre, yanlış bilgiyle ilgili kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde verilen
Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Buyurun Sayın İyimaya.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü Arkadaşımız tasarının 22’nci
maddesinde düzenlenen Adalet Akademisi üyelerinin çift oy kullandığı hükmünü
değiştirmeye yönelik önergesini açıklarken sanıyorum mesele vukufuyla
incelenmediği için bir yanlışlık var ortada.
Durum şudur arkadaşlar: Adalet Akademimizin üye kaynakları,
bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminde oy kullanacak üye kaynakları,
yüksek mahkemeler, Danıştay ve Yargıtay ki 10, yüksek adalet bürokrasisi ki üye
sayısı 8. Bunlar gerçekten seçimde hem Adalet Akademisinden seçilecek üyeyi
belirlemek bakımından oy kullanıyorlar hem de geldikleri kaynaklardan yani
Yargıtayın veya Danıştayın kontenjanını ve alt adli yargının kontenjanını
belirlemek için oy kullanıyorlar, bu aykırı mı?
Komisyonda, bir defa, bir; arkadaşlarımız hatırlayacaklar,
özellikle müzakere ettik, bu 22’nci maddeyi erteledik, öğleden sonraki
müzakerede sonuçlandırdık. Sorun şu: Buradaki sorun, demokrasi teorisi
bakımından, hukuk bakımından, sıfatların birleşmesi var. Sıfatlar bir konuda
birleşirse, birleşilen sıfat bakımından bir oy hakkı vardır. Nerede birleşiyor
sıfatlar? Bunlar, birinci sınıf hâkim, adli yargıdan üye seçimleri yetkileri
var ama hem de Adalet Akademisinden. Adalet Akademisindeki sıfat birleşiminden
orada oy kullanım hakkı doğuyor. Yargıtay için de sıfatlar birleşiyor, nerede?
Adalet Akademisi üyesini seçme bakımından ama orada onu kullanıyor. Yargıtayda,
Yargıtayın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kontenjanını seçmek için de oy
kullanıyorlar. Sıfatların birleşmesine yasama organı tersine bir çözüm
öngörebilirdi. Ben de bunu görüş olarak ortaya koydum, öğleden sonra müzakere
ettik. Sıfatların birleşimini, yüksek Komisyon, demokrasi teorisiyle de
denkleştirerek, mükerrer oyun bir salt mükerrer oy değil, sıfatların
birleşmesinden kaynaklandığını ortaya koydu.
Ama ben şunu fark edemiyorum: Üst derece bürokratlar için mükerrer
oy itirazını ortaya koyan aklın, muhakemenin, zihniyetin Yargıtay üyeleri için
niye ortaya koymadığını anlamakta zorluk çekiyorum.
Teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zorluk çekiyorsanız o zaman değiştirin
işte Başkan.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Herkes eşit oy hakkına sahiptir.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 22'nci maddesinin 6'ncı
fıkrasının “İl seçim kurulları, oy kullanacak hâkim ve savcı sayısına göre,
kamu görevlileri arasından seçilecek bir başkan, dört asıl ve iki yedek üyeden
oluşan sandık kurulları oluşturur. İhtiyaç halinde üye sayısı il seçim kurulu
tarafından artırılır. Sandık kurullarının işlem, tedbir ve kararlarına karşı
yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara bağlanır.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut
Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 22’nci
maddesinin 6’ncı fıkrasında bir değişiklik önergesi için CHP Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminde
oluşturulacak seçim kurullarının istendiği zaman da işlerinin kolaylaşması için
üye sayısının artırılmasını amaçlıyoruz.
Önemli bir yasa görüşüyoruz ama bu yasa özellikle 12 Eylül
referandumundan sonra sicili bozuk bir şekilde gelen bir yasa. Sicilinin bozuk
olmasının nedeni, oldubittiye getirilen bir referandum sonucu halk oylamasından
geçen ve seçiminde demokratik kurallara uyulmayan, Bakanlık listelerinin
kamuoyunda çarşaf çarşaf dolaştığı ve Bakanlık bürokratlarının seçilmesi için
çaba gösterildiği bir seçim. Sonucu da belli, bekleyen hâkim, savcılar ataması
hemen bir günde, Sayın Bakanın teklifiyle onaylandı, geçti.
İşte, siz her yerde suskun toplum arıyorsunuz, güdümlü toplum
arıyorsunuz. Kendini soran, sorgulayan, değerini ortaya koyan değil, “Ben,
benim dediğimi yapan” anlayışı sergilemek istiyorsunuz. Anayasa Mahkemesinde
bunu yapmak istiyorsunuz, özel yetkilendirilmiş mahkemelerde bunu yapıyorsunuz,
şimdi de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bunu yapıyorsunuz. Bakın,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu oluştururken yapılan seçimde herkese
propaganda yasak ama ne hikmetse Personel Genel Müdürüne il il gezmesi serbest,
toplantı yapması serbest.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Biz mi oy kullandık orada?
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Diğer bürokrata mesaj, e-mail göndermesi,
Bakanlık forsunu kullanarak destek istemesi serbest. Bunun adı da demokrasi
oluyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Kendilerinin istediği olmayınca…
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu yasanın ikinci kırık yanı da Sayın
Başbakan, bir kere, demokrat değil. “Demokrasi benim için araçtır, istediğim
yerde inerim, binerim.” diyen bir Başbakan demokrat olabilir mi? Olamaz. Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı kendisine iki beden büyük gelen, Ali
Diboculuğunu hâlen ortadan kaldıramamış olan bir Bakanın yaptığı düzenleme
demokrat olabilir mi?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ayıp, ayıp!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için bu yasanın sicili bozuk, sicili.
Yazık oluyor. Siz özellikle…
ALİ TEMÜR (Giresun) – Senin
sicilin bozuk!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Manşet manşet gazetelerde çıktı, tersi de
kanıtlanmadı daha Ali Diboculuğunun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyin.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Şimdi, böyle bir durumda görüştüğümüz bu
yasaya demokrat bir yasadır diyemeyiz. Siz bir kere, demokrat değilsiniz,
kendinize demokratsınız.
Bakın, bugün Sayın Başbakan il başkanlarıyla yaptığı toplantıda
konuşuyor. Konu muhalefet, gençler, gençlerin yumurta atması, Dolmabahçe’deki
şey… Yani bir protesto gösterisini bu kadar büyütmenin, her gün temcit gibi
ortaya koymanın ne anlamı var? O gençleri niye dinlemiyorsunuz? Evet, biz
yumurta atma eylemine karşıyız, tavır olarak uygun görmüyoruz ama gençleri
muhatap alma cesaretini gösteremiyorsunuz. Gençler, gençlerin yumurta atması,
muhalefetin sahip çıkması… Muhalefet demokratik tavrını ortaya koyan herkese
kucak açar, onlar sahipsiz değildir. Bunu böyle bilin. Onlar sahipsiz değildir.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Siz “faşist” dediniz ona. Ne konuşuyorsun
sen!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Baş örtüsüne
niye sahip çıkmadı?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahalede bulunmayın.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Korku imparatorluğunu yaşatmaya
çalıştığınız bir ortamda elbette ki o özgürlüklere sahip çıkacak bir parti
olacaktır, o da -övünçle söylüyoruz- Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, 12 Eylül’den hesap soracaktınız, hesap.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İkna odaları…
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – 12 Eylül ürünü bir parti 12 Eylül’den
hesap sorabilir mi? 12 Eylül mağdurlarının niye hesabını sormuyorsunuz Sayın
Bakan?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Onun için mi hayır dediniz!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – 12 Eylül’den beri işlenen faili meçhul
cinayetler için CHP, MHP, diğer partiler, BDP büyük ölçüde önerge verdiler,
niye sahip çıkmadınız? Çıkamazsınız, çünkü siz 12 Eylül ürünü bir partisiniz
değerli arkadaşlarım.
Tabii, siz işinize geldiği zaman yasa çıkarırsınız. Geçen gün
belediye başkanlarının görevi kötüye kullanmaktan dolayı cezalarını düşürdünüz,
14-15 tane de milletvekili. Gözünüz aydın, kurban kesin artık.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sizde kaç tane var?
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Gel, dokunulmazlıkları kaldıralım varsa.
Varsa yüreğin, belki senin de vardır şaiben! Yiğit! Onun için, böyle bir
ortamda yiğitlik taslayamazsınız bize karşı siz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Delikanlıyız biz!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Siz bize karşı demokrat olamazsınız.
Bakın, Deniz Feneri Derneği davası ne oldu Sayın Bakan? Deniz
Feneri Derneği için üç defa yasa çıkaran bir parti Deniz Feneri’nden hesap
sorabilir mi?
Kamu yararına dernek yaptınız, izinsiz bağış toplama yaptınız,
vergi iadesinden faydalandırdınız ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – …bunun içinde İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalay var, Atalay! Bu ayıplarla siz Deniz Feneri’nden nasıl hesap soracaksınız.
Bakın, Sayın Başbakan diyor ki bugünkü sözünde: “Alı yeşili boyadı
da fıstığa yeşil mi kaldı?” Bu sana mahsus.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bunları mı söylüyorsunuz gelip burada! Ayıp,
ayıp!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bir gün diyeceksin ki “Millî görüş gömleğimi
çıkardım.” bir gün diyeceksin ki “Demokrasi tramvaydır, istediğim yerde iner,
binerim.”
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senin ağzına yakışmıyor Sayın Başbakan!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu yanar dönerlik
size mahsus, Başbakanınıza mahsus, bakanlarınıza mahsus.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen kendi Genel Başkanına bak!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için sizde bulunan özellikleri
başkalarına mal etmeyin.
İsviçre’de sekiz hesap çıkmış, CHP mi çıkardı? Amerika Birleşik
Devletleri çıkardı.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Aynaya bakın, aynaya!
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Yalanlandı mı? Yalanlanmadı. Bu belgeleri
niye çıkardı, kim çıkardı diye araştırıyorlar, sekiz tane hesabın doğru olup
olmadığını araştırmıyorlar, bu size düşer yüreğiniz varsa. Wikipedia en üst
sıralarda zengin gösteriyor Başbakanınızı. Niye bunun hesabını vermiyorsunuz?
Niye hesabınızı sormuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Onun için, siz demokrat olamazsınız. Siz kendinize yandaş medya,
yandaş yargı, yandaş basın yaratıyorsunuz, tutuklulara yazık oluyor. Siz
özgürlükçü olamazsınız, siz demokrat değilsiniz. Siz korku imparatorluğu
yaratıyorsunuz, bu seçimde biz bunu yıkacağız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hadi oradan be!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatip konuşurken Grup Başkan
Vekilimize uygunsuz ifadelerle sataşmıştır.
Uygun görürseniz cevap vermek istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Grup Başkanımıza.
BAŞKAN – Sayın Bakan, siz ne için istiyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben de sataşmadan… Kısa bir
açıklama.
BAŞKAN – Bakın, birinizden birinize söz vereceğim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ben, uygun görürseniz.
BAŞKAN – Tamam buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu
kürsüden sataşarak prim yapmak isteyenler çok olabilir ama biz onların hepsini
gördük, geçirdik. Ama ben gerçekleri söyleyeceğim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İşine bak, işine! Doğruları söyle!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi doğruları ben söyleyeceğim, kim yanar döner? Millet de ona karar verecek.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğrular ağır geliyor tabii.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bir kaset olayı çıktı. Sayın
Kılıçdaroğlu o zaman “Ben aday değilim.” dedi, Sayın Baykal’la da görüştü.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oraları geç sen! Oraları geç!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - “Müracaat etmeyeceğim.” dedi, bakın,
ondan sonra aday oldu. Doğru mu?
Peki, iki: Etro gömlek olayı ortaya çıktı. “Tıkır
tıkır parasını ben ödedim.” dedi.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kılıçdaroğlu’nun oğlunun gemisi yok!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Fatura bir başka sayın vekilin adına çıktı. Doğru mu?
“Üniversiteye kızlar başı örtülü gidecek.” dedi, aynı gün
Radikal’de çıkanın manası, özeti buydu, ama akşam tekzip etti “Ben bunu
kastetmedim.” dedi. Doğru mu? (AK PARTİ
sıralarından “Doğru” sesleri)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kılıçdaroğlu’nun adını ağzına alma
Bekir!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Tunceli’de aftan bahsetti,
Ankara’ya gelince “Ben bunu kastetmedim, başka şeyler söyledim.” dedi. Doğru
mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
Peki, Sayın Öymen burada “Dersim’de analar ağlamadı mı?” deyince
Tunceli’de gene “Gereğini yapmak zorunda.” dedi ve ondan sonra da “Bu iş bitti,
partiye zarar verecek iş yapmayız.” diye Ankara’da açıklama yaptı. Doğru mu?
(AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, cevap vermeyle ne ilgisi var
bu söylediklerinin?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Peki “AK PARTİ’liler halk oylamasında bizim adamlarımızı dövdü.” diye
açıklamada bulundular, daha aynı gün bütün kayıtlarla, kuyutlarla onların
kimlerle ilgili olduğu ortaya çıktı. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru”
sesleri)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sorduğu soruya cevap versin Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki “AK PARTİ’liler afişleri, o Müslüman
kadınların rahibe gibi örtünmemesi için o afişleri AK PARTİ’liler astı.” diye
açıklamada bulundu Genel Başkan. Ertesi gün görüntüleri çıktı kimin açıkladığı…
Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İddialara cevap versin. Sayın Başkan,
müdahale etsenize!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, bu WikiLeaks ile ilgili şeyler
çıkınca “Sayın Başbakan sadece bunların doğru olmadığını söylesin. Ciddi şeyler
bizim için kâfidir.” dedi mi? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
SIRRI SAKIK (Muş) – Burası kışla mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başbakan çıktı ve bunlarla ilgili
açıklama yaptı. Bir kuruşunun bulunmadığını söyledi. İspat etmeyeni müfteri
ilan etti.
Peki, arkasından ne dedi? “Bunu ben söylemedim.” E kim
söyledi? “Amerika söyledi, onlara git
söyle.” dedi. Doğru mu? (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
Peki, ertesi gün ne dedi? “Ondan sonra git, belge getir.” dedi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkan, tiyatro mu oynuyoruz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Başbakan da “İspat edin, bütün
variyetimizi size ben hibe edeyim hem Türkiye’de hem dünyada neyim varsa.”
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tiyatro mu oynuyoruz burada?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, kim yanar kim döner kararı siz
verin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Benim iddialarıma cevap vermemiştir ve
doğruyu söylememiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
4.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, CHP Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Bozdağ Sayın Başbakana sataşma gerekçesiyle söz aldı.
Ancak sataşmaya cevap vermek yerine en iyi savunma saldırıdır anlayışıyla bizim
Genel Başkanımıza saldırdı.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz açmadık konuyu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Sayın Bozdağ’ın ilginç bir
tarzı var. Burası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu değil Sayın Bozdağ, niye hep
buraya hitap ediyorsunuz? Orada Cumhuriyet Halk Partisi var, Milliyetçi Hareket
Partisi var, Barış ve Demokrasi Partisi var. Bakamıyor musunuz bizim yüzümüze?
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun gömleğinden size ekmek çıkmaz. Sayın
Kılıçdaroğlu’nun saydığınız davranışlarından size ekmek çıkmaz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Yalan mı söyledikleri?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama ben size, ben size…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söylediklerim yalan mı, yanlış mı? Söyle,
bir tanesine yanlış de!..
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İzin verir misiniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben size Sayın Başbakanın birkaç
olayını anlatacağım:
Sayın Başbakan… Hatırlayacaksınız bir Kuşadası Limanı ihalesi
olmuştu, Galataport ihalesi olmuştu.
“Ofer” diye bir adam gidip almıştı. Sayın Başbakana sordular: “Ofer’i tanıyor
musun?” “Hayır tanımıyorum, kimdir o?” Öğleden sonra
“Ya hatırlayamıyorum.” Daha sonra “Görüşmüş olabilirim.” Onunla Başbakanlık
odalarında görüşen kimdi? Hangi Sayın Başbakandı? (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru mu Bekir? Bekir doğru mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Üsküdar’daki eve geleceğim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Kendisinindi, sonra çocuğunun
oldu. Bakın, mal varlığı tartışmalarını hiç sevmeyen bir milletvekiliyim ama
Sayın Bozdağ mademki gömlekten giriyor, ben de buralara geleceğim. Mal varlığı
tartışmalarını sevmiyorum. “Bu benim.” dedi, sonra “Oğlumun.” dedi, sonra
oğluna kira ödeyip ödemediği ortaya çıktı.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir tane,
Sayın Kılıçdaroğlu’nun arkasında durduğu bir tane laf söyle! Kendi
kendini tekzipte birinci bir genel başkan!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ben size -kira ödeyip ödemediği
belli değil daha- başka bir şey söyleyeceğim. Siz, “12 Eylülden hesap
soracağım.” diye yola çıktınız. 2000 sonrası darbecilerden hesap soruyorsunuz
şimdi, “Darbe düşünmüşler.” diye, birçok komutan yargılanıyor. Peki, ben size
soruyorum: Darbenin kendisi olan 28 Şubattan niye hesap soramıyorsunuz? Çünkü, siz 28 Şubatın ürünüsünüz. 28 Şubat paşalarından
icazet alarak kurulmuş bir partisiniz siz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Onun için hesap soramazsınız.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati :
20.36
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
22’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "yönetim" ibaresinin "yönetiminde"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; tekrar
hepinize merhaba.
Maşallah, sesiniz gür yani kışlada ses ne kadar gür çıkıyorsa
biraz önce burada da aynı şekilde. Keşke bu ülkenin demokratikleşmesi için bu
kadar gür bir sesiniz ve gücünüz olmuş olsaydı.
Şimdi, biz birbirimizi anlamakta biraz zorluk çekiyoruz, bütün
sıkıntımız da bu. Yani buraya, biz, emin olunuz ki sadece
siyaseten seçmenlere mesaj anlamında çıkıp kürsüde konuşmuyoruz, böyle bir
derdimiz de yok ama sorunlarımız var, sorunlarımızı buraya taşıdığımız için bütün
partiler “Osmanlı Bankası”na dönüşüyor, hepsi, ortalıkta, efendim “Bilinmeyen
bir dil.” E, şimdi, siz bir halkın diline, AKP “bilinmeyen dil” derse, CHP
derse, MHP derse, siz sonra dönüp bizimle nasıl bağ oluşturacaksınız?
Mesela AKP vekillerinden biri çıktı, bize şunu söylüyor, diyor ki:
“Sayın Başkanım, ben bir konuşma üslubuyla serzenişte bulunmak istiyorum.” ve
sonra “Efendim, ben şahsım adına konuşurum. Dönüp de yaptınız mı, ettiniz mi,
gittiniz mi, adam öldürdünüz mü, asker öldürdünüz...” diyor. Sevgili kardeşim,
ben ilk kez gördüm Halide Hanım’ın burada konuştuğunu; konuştu ve yanında da
valizleri vardı, çekip gitti. Bizi dinleyeceksiniz. Biz ne konuşuyoruz, ne
ediyoruz, talebimiz nedir?
Bakın, bugün Hürriyet gazetesinde manşet bir haber var: “Mezara
tahammül edemediler”, “Mezar ayıbı” dediler. Bir Alman vatandaşı geliyor, bu
ülkede bu ülkenin vatandaşı olmak istiyor. “Ben ölünce beni bu topraklara
gömün.” diyor. Ama birileri gidiyor Bodrum’da “Bu adam Müslüman değil, bizim
yanımızda gömülmemelidir.” diyor. Aynı ayıbı, benim eşim için de bu coğrafyada,
sizin belediye başkanınız ve Milliyetçi Hareket Partisinin belediye meclis
üyesi “Nasıl buraya defnedersiniz?” diye yaptı, bu ayıplar uygulandı. Şimdi,
birbirimizin cenazesine tahammülümüz yoksa, dilimize
yoksa, kültürümüze yoksa peki nasıl bir arada yaşayacağız? Asıl söylemek
istediğimiz budur.
Biz, yoksa “Geçmişten bugüne kadar olup biten faili meçhul
cinayetlerin mimarı sizsiniz.” demedik. Sizin döneminizde faili meçhul
cinayetlerin bir noktaya geldiğini de biliyoruz. Ama size dönüp soruyoruz:
“Sevgili arkadaşlarımız, kardeşlerimiz; Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve
Demokrasi Partisi sürekli bu faili meçhul cinayetlerin araştırılması için
önergeler hazırlıyor, gelin hep birlikte bunları araştıralım. İnsanlığa karşı
suç işleyenler… Evet, eğer bir mezarlığa karşı bu tepki varsa insanlığa karşı
bir suç işlenmiştir. Gelin hep birlikte bu köprüleri oluşturalım.” Ama ne
hikmetse, bununla ilgili küçük bir adım atılmıyor. Çünkü siz demokrasi için
bedel ödemeden buradasınız ama bizler, buralarda oturanlar, sizin
dışınızdakilerin büyük bir çoğunluğu demokrasi için çok ağır bedeller ödedik.
Onun için, artık bedel ödemek istemiyoruz. Sorunlarımızı oturarak konuşmak
istiyoruz. Hep de söylüyoruz, Avustralya’da yaşayan yerli bir halk, Aborjinler,
onlar ve timsahlar aynı havuzda, aynı suda yıkanmayı, o aynı suda bulunmayı
başardılar. Peki, biz cumhuriyeti birlikte kuranlar, kardeş halklar, biz, Allah
aşkına, neden birlik oluşturamıyoruz? Biz niye birlik adına daha çok önemli
şeyler söylemiyoruz? Neden empati yapmıyoruz? Neden?
Bu nedenler yok. Seçimler var. Herkes dönüp kendi seçmenine ne kadar mesaj
gönderebilirim…
Aslında size şunu söyleyeyim: Eğer bu antidemokratik yasalar ve
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu böyle olmamış olsaydı eminim ki hepinizin
vicdanı bu tür olaylara karşı ayaklanırdı. Ama hepinizin vicdanını Başbakan
kelepçelemiş çünkü Başbakana göre kendinizi şekillendireceksiniz. Bütün her şey Başbakanın talimatı doğrultusunda. Böyle bir
demokrasi de olmaz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Siz kimden aldığınız talimatla
hareket ediyorsunuz acaba?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz halkımızın talimatındayız.
Vallahi, biz, bakın, emin olun, önünde arkasında olamayacağımız
hiçbir şeyi söylemeyiz. Biz kimsenin de arka bahçesi değiliz, Kürt halkının ön
bahçesiyiz, Türkiye demokrasi güçlerinin ön bahçesi… Ha dönüp derseniz ki: Bu
dağdaki kardeşlerimiz… Onlar bizim çocuklarımız ve kardeşlerimizdir. Bir
tarafımız askerde bir tarafımız da oradadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yani bu da bizim realitemizdir. Biz de
diliyoruz, umuyoruz, çünkü onlar da bu ülkenin çocuklarıdır ve
kardeşlerimizdirler. Biz bu kardeşlerimizin sorunlarının bitmesini istiyoruz.
Yani biz bu ülkede bütün acıları ortaklaştırarak…
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Kürtler de bizim kardeşimiz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz de bizim kardeşimiz… İşte bakın,
bunlar, bu köprüleri oluşturabilirsek sorunu çözeriz. Ama ne hikmetse bunlar
oluşmuyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Var
bunlar, var.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Var. Peki, bu insanlar deli midir; varsa
bu kadar ağır bedeller ödeniyor? Biz sabahtan neyi konuşuyoruz? Herkes çıktı
burada, bütün grup sözcüleri dedi ki: “Bizim anlamadığımız dil.” “Anlamadığınız
dil” ne demek Allah aşkına? Bu halka hakaret değil midir?
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Anlamıyoruz tabii, anlamıyoruz
ki zaten!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Anlamıyorsan anlayacaksın. Kabadayılık
yapmana gerek yok. Oturacaksın, anlayacaksın. Gidip orada emir kipleriyle
“…”(x) olmaz. Yani oradaki komutanlar, oradaki yetkililer Kürtlere sadece onu
yaparlar. Giderler oraya “…”(xx) Bu aşağılayıcıdır, halkı aşağılamaktır. Sizin
hiç kimseye bunu yapma hakkınız yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür etmek için…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
23’üncü maddede iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “iki gün” ibaresinin “üç gün” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan M. Nezir
Karabaş Şerafettin
Halis |
Şırnak Bitlis Tunceli |
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık |
Muş Muş |
BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 23. maddesinin (1). bendinin ikinci cümlesindeki “on” ibaresinin “onbeş” olarak
değiştirilmesini, (3). bendindeki “Adalet Bakanlığı
teşkilatlarında görev yapanlar ile yurt dışında bulunan yargıç ve savcılar”
ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bilgin
Paçarız Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Kırklareli Edirne Malatya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; şimdi şuna çok üzülüyorum biliyor musunuz: Burada üç gündür bu
yasayı konuşuyoruz ve “Adalet Bakanlığı personeli.” diyoruz. Adalet dağıtanlar,
hâkimler, savcılar ve Adalet Bakanlığı personeli de onlara yardımcı personel.
Bunların tüm sorunlarını tüm arkadaşlarımızın söylemesine rağmen gerek Sayın
Bakanın gerekse bu Mecliste onlara sahip çıkması gereken, onların hakkını
savunması gereken bir adalet profesörünün de onların hakkına sahip çıkmadığını
görüyorum.
Dünden beri defalarca konuştum, bir kere bu insanlara sahip çıkın.
Yüreği hür, beyni hür ve ekonomik olarak hür olan bir adalet personeli adil
adalet dağıtır. Hiç kimse bunlara hiç bir taraftan bakmıyor, hiç kimse bunlara
bir çözüm önerisi de getirmiyor. Çıkın deyin ki bize: “Arkadaş, haklısın, doğru
konuşuyorsun, hâkimlerimizin özellikle şu sorunları, savcılarımızın şu
sorunları var, şunlar var, şunlar var, şunlar var, bunları çözeceğiz.” Hiç yok,
sadece bir yasa görüşüyoruz ama bu yasayı uygulamayan kim? Bu yasadaki kişiler
kim?
Şimdi, iki konuşmamda da hâkimler ve savcılarla ilgili sorunları
söyledim ama bir de adalet personeli var. Bunlar en gariban personel, devletin
en sahip çıkılmayan personeli, bunun altını çiziyorum. Sayın Bakan, Bakanlık
olarak personelinize sahip çıkmıyorsunuz. Devletin en gariban personeli bunlar,
mübaşirler, kâtipler, diğerleri… Adalet Bakanlığında, adliyelerde çalışan bu
personellerin sahibi yok. Hakikaten çok yük çekiyorlar, çok yük çekmelerine
rağmen hiçbir şekilde ekonomik olarak sorunları bir şekilde çözülmüyor.
Bir de tabii infaz koruma memurları var. İnfaz koruma memurlarının
hakikaten hangi şartlarda ve hangi koşullarda çalıştığını hepiniz benden daha
iyi biliyorsunuz ama sahip çıkılmayan bir kurum. O mahkûmlarla bir şekilde
psikolojik olarak verdikleri mücadeleye, inanın, acaba içimizden bir tanesi bir
gün dayanabilir mi? Bu insanlara sahip çıkmak bizim, hepimizin görevi. Biz
adalet dağıtan bir kurumun yasasını görüşüyoruz ama “Bu kurumun gerideki
sorunları nedir?”, “Bu insanların sorunları nedir?” hiç bunlardan
bahsetmiyoruz. Arkadaşlar, bunlardan bahsetmek zorundayız, bunları çözmek
zorundayız. Yine söylüyorum: Adliyede çalışan zabıt kâtipleri, memurlar ve
infaz koruma memurları, mübaşirler, bunlar hakikaten çok… Yirmi dört saat
çalışan insanlar var, hâkimin evine gece dosya götüren insanlar var. Eğer bir
hâkim yirmi dört saat çalışıyorsa, gece evinde dosya inceleyip ertesi gün elli
dosyaya, altmış dosyaya bakıyorsa bu insanlara sahip çıkmak zorundayız. Değerli
arkadaşlarım, hakikaten bunlara bir şekilde bakmıyoruz. “Hep, hele biz kanunu
yapalım gitsin.” diyoruz. Hayır arkadaşlar, bunları
çözmeden bu yasa işlemez. Bunları çözmeden siz Yüksek Hâkimler Savcılar Kuruluna
arabalar alıyorsunuz, onlara yerler kiralıyorsunuz, onlara her türlü, çok büyük
izzetüikram yapıyorsunuz ama aşağı bakın aşağı. Artık o Volkswagen’ler… Bir
gördüm -kaç tane- tüm yeni atanan arkadaşlara, hepsinin altına araba, yerleri
yurtları, sandalyeleri masaları gıcır gıcır.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Çok mu görüyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çok görmüyoruz. Aşağıya bakın
aşağıya, aşağıya da bakın. Aşağı bakmıyorsunuz, hâkimlerin sorununa
bakmıyorsunuz, savcıların sorununa bakmıyorsunuz, mübaşirlerin sorununa
bakmıyorsunuz. Biraz da aşağı bakın.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “iki gün” ibaresinin “üç gün” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
M.
Nezir Karabaş (Bitlis) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Gerekçeyi okutalım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Söz konusu maddenin ikinci fıkrasındaki değişiklikle itirazların
inceleme süresi uzatılarak, kısa süreden kaynaklı doğabilecek eksiklik ve
yanlışlıkların giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü maddede üç önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"beş gün" ibaresinin "yedi gün" olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
M. Nezir
Karabaş Hasip
Kaplan Şerafettin
Halis |
Bitlis Şırnak Tunceli |
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık |
Muş Muş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının
"Seçim takviminin ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde adaylar Yüksek
Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren on gün
içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve geçici aday
listesini ilân eder. Hâkim ve savcılar tarafından gerekçeleri ve buna bağlı
somut delilleri ile birlikte ilân tarihinden itibaren beş gün içinde adaylığa
itiraz edilebilir," şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil
Ünlütepe Turgut
Dibek Ali İhsan
Köktürk |
Afyonkarahisar Kırklareli Zonguldak |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Rahmi Güner |
Malatya Tokat Ordu |
Ali
Rıza Öztürk |
Mersin |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 24. Maddesinin 1. Fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve
Türkiye Adalet Akademisinde üst düzey yönetici veya üye olan hâkim ve savcılar
aday olabilmek için seçimin yapılacağına ilişkin kararın ilanından itibaren iki
gün içinde bu görevlerinden çekilmek zorundadırlar."
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Nevzat
Korkmaz Hüseyin
Yıldız |
Mersin Isparta Antalya |
Kadir
Ural |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Bal, buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Adalet Bakanının ve Sayın Adalet Komisyonu Başkanının katılmadığı önerge
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzdayım.
Katılınmayan önerge şudur: Hâkimler ve savcılar seçim yapacaktır;
yapılacak olan bu seçimde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeleri
belirlenecektir ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da Türkiye’deki bütün
hâkim ve savcıların özlük işlemlerini, atama, nakil işlemlerini, terfi
işlemlerini, meslekte ilerleme işlemlerini yürüteceklerdir. Böyle önemli bir
göreve seçilecek olan Kurulun üyeliklerine, Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanı,
Adalet Bakanlığının müsteşar muavinleri, Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Genel
Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü aday olarak ortaya
çıktığı takdirde, hâkim ve savcılar üzerinde kullanacakları etki nedeniyle
hâkim ve savcılar baskı altında kalacaktır. Bu önergenin reddi hâlinin
doğuracağı sonuç budur.
Diğer taraftan, Adalet Akademisinde öğretim üyesi olarak, başkan
olarak ve bürokrat olarak bulunan kişiler, hâkim ve savcı sınıfının meslek içi
eğitimlerinde hâkimler üzerinde önemli bir etki sahibi olmuş kişilerdir,
dolayısıyla diğer adaylardan farklı ve üstün bir konuma sahiplerdir. Hele hele
bunların görevde bulundukları süre içerisinde aday olmaları hâlinde, muhtemel
mesleki ilerlemeleriyle ilgili kurslarda da kendi aleyhlerinde sonuç
doğurabileceğini ihtimalini yüreklerinde hissedeceklerdir.
Üçüncüsü ise daha vahimi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
bürokrasisinde görev yapan genel sekreter, genel sekter yardımcıları aday
olacak. Bu adaylara taşradaki hâkimlerin “Hayır.” diyebilme imkânı ve ihtimali
var mıdır? Dolayısıyla, hâkimler üzerinde etkin rol alan, yetki kullanan bu
makamların, dürüst ve adil bir seçim yapılabilmesi için bu görevlerinden
çekilmeleri gerekir.
Şimdi, Sayın İyimaya, zatıaliniz muhtelif
defa ifade ettiniz. Zatıalinizin şahsına karşı bir
söylem değildir bu. İşgal ettiğiniz Adalet Komisyonu Başkanı sıfatıyla
soruyorum size…
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İşgal etmiyorum,
ihraz ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Fuzuli işgal demedi ama.
FARUK BAL (Devamla) – Temsil ettiğiniz Adalet Komisyonu Başkanı
sıfatıyla soruyorum size: Siz, muhakeme gücü yüksek bir şahsiyet olarak böyle
bir adaletsizliğe nasıl “Hayır.” diyebilirsiniz? Adaletsizliği ortaya koyan
kanuna nasıl “Hayır.” diyebilirsiniz?
Sayın Bakan, zatıalinizin şahsına, Adalet
Bakanlığının şahsiyetine karşı bir söz söylemiyorum. Söylediğim söz,
tartıştığımız kanuna yöneliktir, bu kanunu eleştiriyorum, böyle algılamanızı
rica ediyorum. Böyle bir adaletsizliği, Adalet Bakanı sıfatını haiz bir kişi
olarak, o makamı temsil eden kişi olarak nasıl uygun görebiliyorsunuz? Tabii ki
bunların uygun görülmesi mümkün değildir. Amaç, Osmanlının oyunu gibi, oyun
içerisinde oyun vardır, bu oyun da oyunlardan bir başkasıdır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Osmanlı oyunu
değil, Osmanlı öyle yapmaz.
FARUK BAL (Devamla) - Tabii ki Osmanlının oyununu siz mükemmel bir
şekilde bu HSYK seçiminde ortaya koydunuz.
Birkaç cümleyle de Sayın İyimaya’nın beni anlamakta zorluk çektiği
hususlar hakkında bilgi vermek istiyorum. Biraz önce, 21’inci madde
görüşülürken “İfade ettiği hususları anlamakta zorluk çekiyorum.” dedi.
Sayın İyimaya, anlamakta zorluk çeker çünkü… Osmanlı dönemine
tekrar gidelim. Son zamanlarında iki tane edebiyat akımı vardı: Bunlardan biri
Fecriati, diğeri ise Serveti Fünun idi. Serveti Fünuncular “Sanat, sanat
içindir.” noktasında hareketle “Vatan, millet, Sakarya.” denildiği zaman,
bunları aşka, sevdaya dönüştürmüş bir ekoldür. Fecriaticiler ise halkın,
köylünün, işçinin, yaşayan insanların sorunlarını gündeme getirmişlerdir. Sayın
İyimaya, Serveti Fünun ekolünden geldiği için, bizim, yargının sorunlarını
anlatır iken kullandığımız dili anlamakta zorluk çekecektir.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sen Konyalı, ben
köylüyüm.
FARUK BAL (Devamla) – Ama, değerli
milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşturulmasına ilişkin
hâkimlerin oy kullanmasıyla ilgili olmak üzere, Adalet Bakanlığı
bürokratlarının oy kullanmalarıyla ilgili maddede de tekrar bir önerge
vereceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
O önergede beş dakika konuşma hakkımız var, İç Tüzük bu kadar
imkân veriyor.
Ben de Fecriati usulüyle Sayın İyimaya’nın üstün belagat
kabiliyetine yargının sesini dile getirmeye çalışacağım diyor, hepinize
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
İç Tüzük ihlali yapmazsam, ben de bir katkıda bulunayım.
Bir de bu görüp görmemezlikten gelme, bilip bilmemezlikten gelme
diye Tecahülüarif sanatı vardır, onu da ben eklemiş olayım. (Alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Anlayamadım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sizinle ilgisi yok, Meclise söylüyorum.
FARUK BAL (Konya) - Biz o sanatı kullanmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tecahülüarif sanatı var; bilip bilmemezlikten gelme,
görüp görmemezlikten gelme. Eski bir hoca olarak ben de onu hatırlatmak istedim.
Sizinle ilgisi yok.
FARUK BAL (Konya) – Biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüzü
anlatıyoruz.
BAŞKAN – Hayır, sizinle ilgisi yok. Yani ne Sayın İyimaya ne
sizinle ilgisi var. Ben arkadaşlarımıza bir katkıda bulundum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı "Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı"nın 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının
"Seçim takviminin ilân tarihinden itibaren onbeş gün içinde adaylar Yüksek
Seçim Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren on gün
içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve geçici aday
listesini ilân eder. Hâkim ve savcılar tarafından gerekçeleri ve buna bağlı
somut delilleri ile birlikte ilân tarihinden itibaren beş gün içinde adaylığa
itiraz edilebilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 24’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Öncelikle saygıyla
selamlıyorum yüce Meclisi.
Değerli arkadaşlar, 24’üncü madde, ondan önceki maddeler adli
yargıdan ve idari yargıdan seçimle gelecek olan hâkimlerin seçilme usullerini
düzenliyor genel olarak. Orada bir düzenlemede, sürelerle ilgili bir değişiklik
talebimiz var.
Ancak ben, önergemizle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden önce
özellikle, daha önce de diğer arkadaşlarımız da buraya geldiğinde ısrarla aynı
şeyleri söyledi çünkü AKP İktidarının gerek bu Anayasa değişikliği sürecinde
-yani referandum öncesinde- gerekse yasa tasarısı komisyonda görüşülürken,
burada görüşülürken ısrarla söylemiş olduğu bir şeyler var. Yani bu yasayla
ilgili olarak şunu söylüyorlar ki Sayın Bozdağ daha önce konuşmasını yaparken
de bu konulara değinmişti: Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısının demokratikleştiğini bu yasayla, Anayasa değişikliğinden
sonraki düzenleme ile daha çoğulcu bir hâle getirildiğini, tabana yayıldığını,
kürsü hâkimlerinin nihayetinde kendilerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda temsil etme imkânını bulduğunu ve demokratik bir yapı oluştuğunu,
bunun da aslında özlenen bir talep olduğunu söylüyordu değerli arkadaşlar.
Tabii, bizler bunun doğru olmadığını aslında anlatıyoruz. Ben, burada yine
birkaç konuyu, belki arkadaşlarımızın gözünden kaçmış olan birkaç konuyu
sizlere belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık 12 bine yakın hâkim ve savcı var
Türkiye’de adli ve idari yargıda. Tabii, rakamları ben yuvarlamaya çalışıyorum.
Bunun yaklaşık 4 bini birinci sınıf hâkim ve savcılar. Tabii, bu 12 bin hâkim
ve savcının tümü seçme ve seçilme hakkına sahip de yani aday olma, yani seçilme
hakkına sahip olan, sadece bunların içerisinde hem seçme hem seçilme hakkını
birden kullanma olanağı olan yaklaşık 4 bin kişi, onlar da birinci sınıf hâkim
ve savcılar.
Değerli arkadaşlar, onunla ilgili bir takvim, onunla ilgili
usuller -bugüne kadar hiçbir anayasada, zannediyorum dünyanın hiçbir
anayasasında da böyle bir şey yoktur- bir yönetmelik yazılır gibi her şeyi,
işte günlerini, itiraz sürelerini, başvuru sürelerini gerek Anayasa’nın
159’uncu maddesine gerekse geçici 19’uncu maddeye buradan değişiklik geçerken
referanduma sunulan paket içerisine koymuştunuz. Yani, böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde olmamıştı, ilk kez
böyle bir şey oldu. Ben, acaba niye bu kadar arkadaşlar hassas çalışmışlar,
ince çalışmışlar diye düşünmüştüm. Tabii, şunu gördük sonunda: Aslında, bu
bilerek yapılan bir uygulamaydı yani içinde o kadar güzel yerleştirilmiş,
hesabını kitabını yaptığınız konular var ki. Değerli arkadaşlarımız
demokrasiden bahsediyorlar, çoğulculuktan bahsediyorlar ama şuna bakmış AKP
İktidarı nihayetinde: Ya biz HSYK’yı nasıl ele geçiririz? Öyle bir şey yapalım
ki söylerken de güzel şeyler söyleyelim ama nihayetinde uygulamada öyle bir şey
çıksın ki karşımıza, bu yapı artık bizim yapımız olsun. Bunu ölçmüş
arkadaşlarımız, artık bilmiyorum, belki bir yerlerden arkadaşlar destek de
almış olabilirler ama ölçmüşler, biçmişler, öyle güzel şeyler koymuşlar ki
farkında olmadığınız belki de. Ama, bir seçim yaptık,
o seçimde de ısrarla Sayın Bakan tabii ki onu yapacak. Ne yapacak? Yani, biz
liste bastık, işte listeleri gönderdik, başsavcılara talimat verdik, bu liste
bizim listemiz arkadaşlar, tek tek hâkimlerle, savcılarla görüşeceksiniz, bu
liste buradan çıkacak dedik diyecek hâli yok ama işin özü buydu. Yani, kalkıp
da işte, güneş balçıkla sıvanmaz denir, gerçeği saklamanın da hiçbir anlamı
yok. Bu listeler, daha seçimlerden evvel İnternet sitesinde yayınlanmıştı
zaten. Ben çok iyi hatırlıyorum yani Bakanlığın listesi olarak yayınlanmıştı bu
listeler.
Değerli arkadaşlar, evet evet, Bakanlığın listesiydi. Şimdi, her
ilde oy kullanma, Anayasa’ya da kondu bu. Her ilde yani Türkiye’de seksen bir
il var. İdari yargıda bölge idare mahkemelerinin olduğu
yerlerde tabii ki. İdari yargıda her yerde mahkemeler yok ama adli
yargıda her ilde. Niye her ilde diye düşünmüştüm ben. İşte, şunun için her
ilde: Düşünün yani bölge olabilir miydi yani yedi bölgede. Bazen sınavlar
yapılıyor, biliyorsunuz işte, Türkiye’yi yedi veya sekiz bölgeye bölerek belli
merkezlerde bunlar yapılıyor. Niçin her il? Benim ilim küçük bir il. Sanıyorum,
Türkiye’de o kadar çok küçük il var ki onların da hâkim ve savcılarının
toplamına baktığınızda ilçelerle birlikte, çok az sayı yapıyor. Bu neye
benziyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Yani, bir köyde -daha evvel bunu
ben söylemiştim- işte, kaymakam muhtarı çağırıyor veya ileri gelenlere diyor ki
“Bakın, bu referandumda buradan evet oyu çıkmasını istiyoruz. Eğer buradan evet
oyu çıkmazsa şu şu şu hizmetler var, bu hizmetleri yapmayacağız.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani “Greyder kenarda duruyor, işte, su
işiniz var, bunlar yapılmayacak.” Ne yapacak o köylü? O vatandaş ne yapacak
değerli arkadaşlar?
AHMET YENİ (Samsun) – O eskidendi, şimdi…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Topu topu 150 tane seçmeni var yani ne
yapacak? Mecburen gidiyor, evet oyu veriyor, sonra diyorsunuz ki: “Demokrasi,
özgür irade, gerçek işte budur.”
Değerli arkadaşlar, 50 tane, 40 tane hâkimin, savcının olduğu bir
ilden bahsediyoruz. Oraya o insanları oy kullanmaya zorunlu tutmuşsunuz. Yani
Bakanlık bir tane liste göndermiş, işte, personeli göndermiş, savcılara talimat
vermiş. Oradaki hâkim ve savcılar o illerde kime oy verecek? Başka listelere
nasıl oy verecek değerli arkadaşlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hâkimler ilkokul çocuğu mu?
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Ya, mümkün mü öyle bir şey? Ha, niye bunu bir yerde yapmadınız veya
bölgelerde yapmadınız? Niçin? Yani “Anayasa’ya niye öyle koydunuz?” diye
soruyorum zaten. En basitten oydu bir tanesi.
Onun dışında öyle şeyler var ki, mesela -yani zamanımda bitiyor
ama- dört yıllık süreleri var HSYK üyelerinin, dört yıl. Dört yıl sonra eğer
yeniden seçilmiyorlarsa kadrolarının bulunduğu yerlere geri dönüyorlar değerli
arkadaşlar. Onun da aslında çok özel olarak oraya konulduğunu hep beraber
görüyoruz. Belki biraz sonra başka bir önergede konuşacağım, ona da değinmek
istiyorum çünkü onunla beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "beş gün" ibaresinin "yedi gün" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu maddenin ikinci fıkrasındaki değişiklikle daha detaylı
bir incelemenin yapılabilmesi için sürenin uzatılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
25’inci maddede üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 25. Maddesine aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"d) Bu bendin uygulanmasında propaganda; reklam yapmak, afiş
asmak, gösteri yapmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmaktır."
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Nevzat
Korkmaz Behiç
Çelik Kadir
Ural |
Isparta Mersin Mersin |
D.
Ali Torlak |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25. maddesinin (1)/c. Bendinden
sonra gelmek üzere “d- Yerel, Bölgesel ve Ulusal Gazetelerde ve TV'lerde
özgeçmişlerini ve mesleki deneyimlerini yayınlatabilirler." bendinin ve
“(2) Yukarıdaki (1) fıkradaki propaganda yasağı, Hakim ve Savcı Meslek
Örgütleri için uygulanmaz." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bihlun
Tamaylıgil |
Kırklareli İstanbul |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan M. Nezir
Karabaş Şerafettin
Halis |
Şırnak Bitlis Tunceli |
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık |
Muş Muş |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu maddenin birinci fıkrası (b) bendinin madde metninden
çıkarılması ile adaylar adına doğabilecek kötüye kullanımın engellenmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 25. maddesinin (1)/c. Bendinden
sonra gelmek üzere “d- Yerel, Bölgesel ve Ulusal Gazetelerde ve TV'lerde
özgeçmişlerini ve mesleki deneyimlerini yayınlatabilirler." bendinin ve
“(2) Yukarıdaki (1) fıkradaki propaganda yasağı, Hakim ve Savcı Meslek
Örgütleri için uygulanmaz." fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 25’inci maddeye yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık çarşamba gününden bu yana, bu
saate kadar, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacağı
iddiasıyla Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, Adalet Bakanlığı tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen önemli bir yasayı görüşüyoruz.
Biz de sadece çarşamba gününden bu yana değil Anayasa Mahkemesinin ve Hâkimler
ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısının
değişikliğini içeren Anayasa değişikliği sürecinden bu yana aslında bu sürecin
demokratikleşme süreci olmadığını, temel hak ve özgürlükleri geliştirme süreci
olmadığını, yargı bağımsızlığını gerçekleştirme süreci olmadığını anlatmaya
çalışıyoruz.
İşte, değerli arkadaşlar, üzerinde önerge verdiğimiz, söz
aldığımız 25’inci madde, bu tasarının aslında bu amaçlardan ne kadar uzak
olduğunun çok bariz bir örneğini oluşturuyor. 25’inci maddeye baktığımızda bu
maddenin propaganda yasağını içerdiğini görüyoruz yani bu maddeye göre Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilmek için aday olan hâkim ve savcılar, kesin
aday listelerinin ilanından başlayarak oy kullanma sürecinin sonuna kadar
propaganda yapamazlar ancak kendi özgeçmişlerini, Yüksek Seçim Kurulunun
belirlediği esas ve usuller çerçevesinde bu iş için tahsis edilmiş bir İnternet sitesinde
yayınlayabilirler.
Yine, kimliklerini ve meslekleriyle ilgili düşüncelerini kısaca
açıklayan mektup, elektronik posta ve ileti gönderebilirler, kapalı salon
toplantısı yapabilirler. Ancak değerli arkadaşlar, aday olan hâkim ve
savcılarımız gerek yerel gerek bölgesel gerekse ulusal televizyon ve
gazetelerde kendi özgeçmişlerini ve aday olma gerekçelerini, Meclisteki tecrübelerini
içeren bilgilerini yayınlatamazlar.
Yine, hâkim ve savcılarımızın meslek örgütleri, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna girmesini istedikleri adaylarla ilgili propaganda
yapamazlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, bu bilgiler ışığında, bu
tasarı metninin ışığında sizlere sormak istiyorum: Bir taraftan gelirlerinin
yüzde 80’i halkımızın ödediği vergilerden, elektrik faturalarından oluşan
TRT’yi kendi şahsi malıymış gibi kullanan, diğer taraftan bu da yetmiyormuş
gibi iki devlet bankasından, halkın cebinden 750 milyon dolar para vererek
yandaş medyasını yaratan ve yine ülkemizdeki görsel ve yazılı basının yüzde
80’ine, yüzde 90’ına her türlü yöntemi kullanarak hâkim olan bir anlayış, diğer
taraftan hâkim ve savcılarımızın aday olma sürecinde kendi öz geçmişlerini ve
kendi mesleki tecrübelerinin yerel gazetelerde bile yayınlanmasını engelleyecek
böyle bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediyor. Bu kadar çiftçe standart içeren bir anlayış değerli arkadaşlar. Bu
iddiaların, bu savların samimi olduğunu kabul edebilir miyiz?
Diğer taraftan bakıyoruz, kendi düşünsel birlikteliği
içerisinde olan hâkim ve savcıların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
yönetiminde yer alması için liste hazırlayan ve bu listeyi gizli gizli
adliyeler kanalıyla dağıtan Adalet Bakanlığının, diğer taraftan hâkim ve
savcıların meslek örgütlerinin propagandalarını engellemesi karşısında bu
tasarının genel gerekçesinde bahsedilen amaçlar samimi olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, 12 bine yakın hâkim ve savcı, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde oy kullanıyor yani bunlar mesleğe yeni
başlayandan tutun emeklilik derecesine gelmiş hâkimlerimizi de içeren ve
genelde birbirini tanımayan bu kadar geniş bir kadro. Bu kadar geniş bir kadro
karşısında Kurula aday olan hâkim ve savcıları bu kadar dar bir tanım
içerisinde propaganda kapsamına sokan anlayış, az önce bahsettiğim
demokratikleşme, temel hak ve özgürlükleri geliştirme iddiasında samimi
olabilir mi? Değerli arkadaşlar, tabii ki samimi değil. Bu tasarı, bu 25’inci
madde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Düzenlenen tasarı, kendi
Müsteşarını, kendi Personel Genel Müdürünü, hatta bir önceki Personel Genel
Müdürünü, Adalet Akademisi Başkanını ve düşünsel birliktelik içerisinde
oldukları hâkim ve savcıları blok listeyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
sokan Adalet Bakanlığının kendi kontrolünde olmayan hâkim ve savcıların Kurula
girmesini engellemeye yönelik bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk etmiştir. Dolayısıyla bu düzenleme, Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kuruluna hâkim olma ve bu kanalla ülkemizdeki yargı
bağımsızlığını ortadan kaldırarak yargıyı yürütmenin, siyasal iktidarın,
AKP’nin kuyruğuna takma anlayışının çok açık bir göstergesidir.
Bu nedenle, bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 25. Maddesine aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"d) Bu bendin uygulanmasında propaganda; reklam yapmak, afiş
asmak, gösteri yapmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmaktır."
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine
Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Adalet Bakanının katılmadığı önergemizi izah
etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir seçim varsa, seçilmek isteyen adayın
kendini seçmene takdim etmesi en tabii hakkıdır ve en doğal hakkıdır. Bu,
evrensel değerlerin de tabii bir sonucudur. Eğer bir aday kendisini seçmene
anlatamıyor ise, kendisine oy verecek kişilere kim olduğunu, kimliğini,
ehliyetini, liyakatini anlatamıyor ise bunun adı evrensel değerlerde ortaya
çıkan demokratik bir seçim usulü değildir.
Şimdi, dünyanın neresinde var bilmiyorum, ilkleri başaran bir
parti olarak AKP, yargı mesleğinin mensuplarının kendilerinin yönetecek,
kendilerinin organı olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçecekleri
üyenin kabiliyeti, ehliyeti, liyakati hakkında bilgi sahibi olmadan oy
kullanmak mecburiyetinde. Aday olan kişi de kendisini takdim edebilme hakkından
yoksun bulunmaktadır. Böyle bir demokrasi, böyle bir seçim, böyle bir usul
dünyanın hiçbir yerinde yoktur, bir ilki AKP bu Anayasa değişikliği ve
sonrasındaki tasarıyla karşımıza çıkarmıştır.
Değerli arkadaşlarım, önergeyle verdiğimiz husus şudur: Elbette ki
hâkim vakur insandır, hâkim insandır, metin insandır, mekîn insandır, sıradan
insanların taşkınlıklarını ve sıradan insanların ahlak dışı, hukuk dışı
davranışlarını yapmayacak kadar hukuka saygılı insanlardır. Dolayısıyla,
propagandadan yasağın ne anlama geldiğini, propagandanın ne anlama geldiğini
tanımlıyoruz. Bunu da reklam yapmak, afiş asmak, gösteri yapmak ve benzeri
faaliyetlerde bulunmak şeklinde… Bunu reddettiniz. Peki, geriye ne kaldı? Geriye açık bir alan kaldı, bu açık alan, Adalet Bakanının, biraz önce
reddettiğiniz önergeyle müsteşar muavinlerinin, teftiş kurulu başkan ve
yönetici ve başkan yardımcılarıyla müfettişlerinin, personel genel
müdürlerinin, ceza işleri, hukuk işleri, ceza tevkif evleri genel müdürlerinin
propagandaya hacet bile kalmadan hâkimler ve savcılar üzerinde kullandıkları
etkin yetkiye karşı bağımsız ve tarafsız yargıyı savunacak kişileri söz söyleme
hakkından, kendilerini ifade etme hakkından mahrum etmiş oldunuz. Diğer
taraftan, bu görevlere sahip olmayan hâkim ve savcıların propaganda yasaklılığı
şu hükme de girmektedir: Seçim dönemi hâkim ve savcıya izin vermediğiniz
takdirde aday olan hâkim ve savcı, bulunduğu yeri terk ettiği takdirde disiplin
suçu işlemiş olacaktır. Hele hele işgüzar, yandaş yarattığınız yargıç ve
hâkimlerden birisi, “Adaylardan feşmekânca geldi, benden kendisine oy vermemi
talep etti.” diye bir tutanak tutup size gönderdiği zaman emrinizdeki Teftiş
Kuruluyla, Ceza İşleri Genel Müdürüyle bu hâkimin, bu savcının canına
okursunuz. Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’ndaki propaganda yasağındaki
müeyyideyi sizin benim kadar bilmeniz lazım. Aday olacak kişiye karşı bu
tehdidi nasıl uygulayabilirsiniz? Böyle bir uygulama nasıl bir Adalet Bakanlığı
tasarısı olarak bu yüce Meclisin huzuruna gelebilir?
Değerli arkadaşlarım, aklımızı, mantığımızı kullanalım. Yani bunun
için… Siyasi bir söylemle alakası yok bunun. Gayet basit, gayet doğal, evrensel
değerlerle bağdaşan, uyuşan bir hukuku, bir önergeyi reddediyorsunuz, niçin?
“Niçin?” dediğimiz zaman oynadığınız oyundan başka çözüm yok, bu “Niçin”e cevap
veren başka bir ihtimal yok, o da yandaş bir yargı kurumu yaratmak. Çünkü
yarattığınız yandaş sermayeyi koruyacak, yarattığınız yandaş basını koruyacak,
yarattığınız yandaş devlet hizmetinde bulunan kamu görevlilerini koruyacak bir
hukuk yaratmak istiyorsunuz. Bu hukukun hukuka uygun olması mümkün mü? Değil.
İşte, hukuka uygun olmayan böyle bir tasarıyla burada mahcup duruma düşersiniz.
Değerli arkadaşlarım, amacım benim kanunu eleştirmek, sizi mahcup duruma
düşürmek asla değildir. Ama bunu reddetmenizi ben bir hukukçu olarak, bir
milletvekili olarak, bu milletin bir vekili olarak hazmedemiyorum, kabul
edemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bundan sonraki nesillere de hiç olmazsa bunun hazmedilmediğini
ortaya koyan bir düşüncenin bu Mecliste dile getirildiğini ifade etmek üzere
huzurunuzda bulunuyor ve artık “parmak demokrasisi” diye tanımladığımız,
Bakanın ve Komisyon Başkanının kabul etmediği her tasarıyı otomatik olarak
reddetmek üzere programlanmış milletvekili oylarıyla reddediyorsunuz. Böyle
demokrasi olur mu? Böyle bir hukuk anlayışı olur mu?
Bu hukuk anlayışını ve bu demokrasiyi, bitmek tükenmek bilmeyen
bir sabır ile tekrar sizlerin vicdanınıza sunuyor, hepinize önergemize destek
vermek üzere vicdani bir mesuliyet altında bulunduğunuzu hatırlatmak istiyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Madde 26’da bir önerge vardır, okutuyor ve işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 26. maddesinin “1” fıkrasının
sonuna “Listeden çıkarılan adayların isimleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından İl
Seçim Kurullarına ve Sandık Kurullarına bildirilir.” Hükmünün eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Bihlun
Tamaylıgil Turgut
Dibek |
İstanbul Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler;
hâkimler ve savcılar kanununu görüşüyoruz. Vermiş olduğum bir önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün bazı üyelerimiz tarafından Sayın Bakana
sorulan bir soruya verilen yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum. Dün bir üyemiz
şunu sordu: “12 Eylülcüleri yargılayacağınız sözünü verdiniz. O günden bugüne
kaç kişi hakkında 12 Eylül döneminde yaptığı icraatlardan dolayı dava açıldı ve
ne yaptınız?” Sayın Bakanın verdiği cevap bana göre doğru ama tabii ki toplumu
tatmin etmedi. Sayın Bakan aynen şunları söyledi: “Anayasa’mızın geçici 15’inci
maddesi çok açık ve net. 12 Eylülü yapanların, bu faaliyeti icra edenlerin,
1983’teki serbest seçimlere kadar geçen dönemde bu süreci şu ya da bu şekilde
deruhte edenlerin hakkında cezai soruşturma yapılamayacağı, hukuk davası
açılamayacağı, herhangi bir soru dahi sorulamayacağı hükmünü havidir. Biz ancak
21’inci yüzyılda Avrupa Birliğine aday olan bir üyenin Anayasa’sında bu ibare
olmasın diye kaldırdık.” dedi.
Sevgili arkadaşlar, siyaset dürüst insanların işidir. Siyasette
toplumun önüne çıktığınızda ona ne söylerseniz yarın karşınıza çıkar. Ben,
şimdi, 12 Eylül Anayasa değişikliğiyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılan toplantıda sayın Adalet ve Kalkınma Partili
değerli milletvekillerinin bu maddeyle ilgili burada söyledikleri sözleri dün
gibi hatırlıyorum. Biz geçici 15’inci maddeyle ilgili “Bu şekilde düzenleme
yaparsanız yargılayamazsınız. Gelin, biz bir önerge hazırlıyoruz, buna destek
olun.” dedik. Olmadınız. Meydanlara çıktınız, “Darbecilerden hesap soruyoruz.”
dediniz, toplumla düşüncelerinizi paylaştınız. Biz de referandum döneminde
“Hayır.” oyu isterken “Bu Anayasa değişikliğiyle darbecilerden hesap
soramazsınız.” dedik, toplumla düşüncelerimizi paylaştık. Dün Sayın Adalet
Bakanı, bizim dediğimiz düşünceye geldi. O nedenle mutluyum çünkü Mecliste
doğruyu söyledi.
Değerli arkadaşlar, bir anayasa değişikliğini yapabilmek için
toplumu yanlış bilgilendirmek doğru bir hareket midir? Bir siyasetçinin
yapabileceği iş midir? Elbette siyaseti ciddi bir kamu yönetimi olarak kabul
edenler için toplumu yanıltmak hiç de doğru bir iş değildir.
Şimdi ne oldu? Toplum sizlerden düşüncelerinizi yerine getirmenizi
istiyor, söylediklerinizi yerine getirmenizi istiyor. Getirebilecek misiniz? Bu
ortamda mümkün değil çünkü Anayasa değişikliğindeki yanlış bir düzenleme sizin
niyetinizi ortaya koyuyordu. Sayın Başbakan, açık açık toplumda “Darbecilerden
hesap soracağız.” diyordu, “Hayır oyu verenler darbeyi savunanlar.” diyordu,
“Bir 12 Eylülde darbeyi ortadan kaldıracağız.” diyordu. Sayın Başbakan acaba
şimdi ne düşünüyor? Topluma, daha çok değil, iki buçuk ay önce verdiği ve
toplumdan yüzde 58 oy aldığı o verdiği sözlerin arkasında duruyor mu? Onunla
ilgili değişiklikleri yapabiliyor mu? Yo. Ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu önemliydi, çünkü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının
kalbidir, yargının kalbini ele geçirmeniz gerekiyordu, bunun için Anayasa
değişikliği gerekiyordu, bu Anayasa değişikliğini yapabilmek için gerekirse
topluma yanlış bilgiler şırınga edilebilmeliydi, toplumla onlar
paylaşılabilmeliydi. Bunların tümü yapıldı ve bir anayasa değişikliği yerine
getirildi, ama bu hukuksal bir düzenlemenin içinde dün Sayın Adalet Bakanının
yaptığı açıklama doğru bir açıklamaydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Niçin Adalet Bakanı toplumla bu
düşüncelerini 12 Eylül referandumundan önce paylaşmadı? Niçin Sayın Başbakan bu
düşüncelerini 12 Eylül referandumundan önce paylaşmadı? Acaba halkı
varabileceği bir mesafede, varabileceği nokta için araç olarak mı
kullanıyorlardı, araç olarak mı görüyorlardı? Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği
çağdaş demokraside böyle bir yöntem yoktur. Bugün çoğunluğunuzun getirdiği
irade, yarın toplumun karşısında sizi mahcup duruma düşürür. Bu nedenle…
AHMET YENİ (Samsun) – Millet çoğunluğu.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben ne söylediğimi biliyorum, dinleyin.
AHMET YENİ (Samsun) – Milletin çoğunluğu.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Dinle efendim, dinle…
AHMET YENİ (Samsun) – Milletin çoğunluğu, anlamıyorsunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Yani bir şey söyleyeceğim ama ağırına
gider.
Milleti kandırarak o çoğunluğu sağlıyorsunuz. Utanmanız lazım!
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp, ayıp”
sesleri, CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ama hak etti, siz değil.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm geçici 1, 2 ve 3’üncü maddeler dâhil 27 ila 48’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.46
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Afyonkarahisar milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı’nın ikinci bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
anayasal bir kurumdur ve Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna
uygun olarak da bu Kurulun çalışmalarını belirleyecek olan yasayı çıkartmaya
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar -biraz önceki konuşmamda da söylediğim gibi-
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının kalbidir. Bu Kurulun sağlıklı
çalışabilmesi gerekir, bu Kurulun bağımsız olması gerekir. Bu Kurulla ilgili
olarak Avrupa Birliği ilerleme raporlarında hep, karşımıza şu unsur çıkıyordu:
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarın bulunması,
siyasetin yargıya müdahalesi anlamında olacaktır.” Kuruldan
bu Sayın Bakan ile Müsteşarın çıkartılması isteniyordu ve hemen hemen her
raporda karşımıza bu çıkıyordu, bunu görüşüyorduk ama bugün, son oluşumdan
sonra, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni oluşumunda Sayın Bakanın ve
Sayın Müsteşarın dışında, Sayın Müsteşar Yardımcısı ve Personel Genel Müdürünün
de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer aldığını görüyoruz. Bir
yargı sisteminin bağımsızlığından söz edebilmek için yargının kurumsal ve
işlevsel açıdan bağımsız olması esastır. Türk yargısı ise artık Adalet
Bakanlığının tamamen siyasi iradesi altına girmiştir. Görüştüğümüz Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı bunu daha da pekiştirmektedir. Böyle bir
ortamda yargı bağımsız olabilir mi? Yargıyı niçin bağımlı bir hâle getirmeye
çalışıyoruz, bundan ne bekliyorsunuz? Yargıçlar görevlerini yapabilmeleri için
bağımsız ve güvenceye sahip olmalıdırlar. Hukuk devletinin temel ilkesi yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Yargıç her zaman vicdanı ile baş başadır.
Yargıyı ele geçirme, kuşatma yanlıştır, hukukun siyasallaşmasına yol açar.
Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi
ilkeleri devletimizde egemen olmalıdır. Yargı bağımsızlığını ilgilendiren
önemli bir yasayı sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.
Bu ikinci bölümde dikkati çeken en önemli hususlardan birisi şu:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun gündemini Sayın Başkan
tespit ediyor. Bu, Bakanlığın tamamen iradesinin Kurula hâkimiyetine neden
olabilir. Bu nedenle, gündemin tespitinde, başkan, daire başkanlarıyla bir
araya gelerek gündemi eğer birlikte tespit edebilirlerse bu çok daha olumlu bir
davranış olur diye düşünüyorum. Ayrıca, dairelerde de gündemi daire başkanı
yapmaktadır, bu da yanlıştır, bu da daire başkanının dairede ciddi bir
hâkimiyetine neden olmaya sebep olabilir. Orada da üyelerin çoğunluğunun
birleştiği maddeler öncelikle görüşülebilmelidir ortamının yaratılması gerekir.
Bu düzenlemede şunu da görüyoruz: Meslekten çıkarmada yargıya
başvurma yolu açılmıştır, bunu olumlu karşılıyoruz. Bu doğru bir işlemdir.
Yalnız, meslekten çıkarmanın yanında, disiplin cezası almış olanların da
yargıya müracaat edebilmeleri ortamının açılması daha demokratik bir işlev
olarak karşımıza çıkıyor. Bu olanak verilmemiştir. Bu konuda Komisyondaki
önerilerimiz, yeterince Komisyonda değerlendirilmemiştir.
Ayrıca, Anayasa’da karşılığı bulunmayan, Kurulun diğer 21 üyesine
tanınmayan bir hak… Müsteşar yönünden ayrıcalık getiriliyor. Hâlbuki,
Anayasa’nın 159’uncu maddesi açık ve net. Burada kimlerin bulunabileceğini
belirtirken “Adalet Bakanlığı Müsteşarı” demektedir. Müsteşarın başka birisini
vekil olarak tayin edebilmesi Anayasa’ya aykırıdır. Burada çıkan konuşmacılar
“Hayır, bu daha önceki 2461 sayılı Yasa’da da vardı.” diyorlarsa da 2461 sayılı
Yasa 12 Eylül 1980’de çıkartılmıştır. 12 Eylül Anayasası ise 1982 yılında kabul
edilmiştir. Yani, 2461 sayılı Yasa’da “Müsteşarın yerine Müsteşar Vekili veya
Müsteşarın belirttiği insan katılabilir.” denilmesine rağmen, ondan sonra kabul
edilen Anayasa’da Müsteşarın yerine başka birisinin katılmasına izin
verilmemiştir. Şimdiki yaptığınız düzenleme, bizi 12 Eylülden daha geriye
götüren bir düzenlemedir. Bu, Anayasa’nın 159’uncu maddesine de tamamen
aykırıdır.
Sevgili arkadaşlar, bu arada geçici 3’üncü maddeyle bir
değişikliğe gidilerek yargıçlıktan veya savcılıktan atılmış, ayrılmış olan
kişilerin mesleğe dönebilmelerinin olanağı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla, 1982’den 2009 yılına kadar 96
yargıç veya savcı meslekten atılmıştır. Bunların hangi suçtan dolayı meslekten
atıldığını bilemiyoruz. Sayın Adalet Bakanımız burada yok ama bunların…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Geldim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Geldi mi, ha, tamam.
Ama bunların hangi meslekten dolayı atıldıkları konusunda da bizi
bilgilendirebilirlerse çok mutlu olurum. Çünkü, belki
isimleri zikredilmeyebilir, kişiliklerine dokunulmaması nedeniyle, ama hangi
suçlardan… Bazı suçlardan dolayı meslekten atılanların mesleğe dönmesi zaten
olanaklı değil. Görebildiğim kadarıyla 96 rakamından büyük bir kısmının,
mesleğe bir geri dönüş olarak, döneceklerini zannetmiyorum.
Peki, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, en son 3’üncü
madde düzenlemesinde, meslekten atılanlar belirli bir süreç içinde mesleğe
dönebilmek için bir yargı kurumuna değil, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
başvuruyor. Hâlbuki
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu anayasal bir kurumdur,
anayasal bir kurum. Şimdiye kadar almış oldukları kararlardan dolayı yeni
Kurulun eski kararları yok farz etmesi 82’den bu yana yapılan işlemlerin
meşruiyetini tartışılır bir duruma getirmektir. Dolayısıyla, Kurulun,
Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi… Çünkü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
görevleri Anayasa’nın 159’uncu maddesinde belirlenmiştir. Bu belirlenen Kurulun
Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi idari bir kararla “Ben senin itirazını kabul
ettim.” diyerek mesleğe kabul kararı vermesi hukuken olanaklı değildir.
Burada bu kişilerin mesleğe dönmesi için bir yöntem bulunmalı mı?
Bulunmalıdır. Yapılabilecek en iyi yöntem şudur: Bu, meslekten atılanlar yargı
yoluna başvurmalı, yargı yoluyla kabul edilirse Kurul onları uygun gördüğü bir
yöntemle mesleğe tekrar kabul edebilir. Ama Kurulun kabul ettiği kişileri
yargıya götürebilme olanağınız da yok. Açıkçası Kurul bu konuda yetkili
değildir. Burada yeni bir düzenlemeye gidilmelidir.
Peki, bu Kurulun oluşumu… 22 üyenin oluşumunu biraz önce sizlerle
paylaşmaya çalıştım. Kurul tamamen belirli bir düşüncenin ışığında
oluşturulmaya çalışılmıştır. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Kurula
üye olarak seçilen kişilerin konumları kamuoyunda ciddi olarak
tartışılmaktadır. Mesela, üyelerden birisinin suçu şu: Adli yargılamayı
etkilemeye teşebbüs. Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçundan yargılanan
biri bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda üye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.
Peki, bu kişi bu Kurulda üye olduğu müddetçe o yargıç bağımsız bir
karar veremez. Yargının tarafsızlığını ortadan kaldırırsınız. Kimdir bu üye?
AKBİL dosyasında bilirkişidir. “Suç unsuru yoktur.” diyememiş “kuşkuyla
karşılıyorum.” demiş. Başka bir üye mi bulamadınız? Size hizmet edeni Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna mademki Sayın Bakan siz seçseydiniz, seçtirme
olanağını bulsaydınız. Cumhurbaşkanını bu işe alet etmeniz Cumhurbaşkanlığı
makamına olan güveni ortadan kaldırır. Sadece o mu? Kayseri Baro Başkanı hangi
nitelikleriyle buraya geldi? Bu referandumda, Adalet ve Kalkınma Partisinin
dediği gibi, toplumu yanıltarak “Evet oyu vermeniz gerekir.” diye bu yönde
çalışması mı buradaki Kurul üyeliğine getirilmesinin sebeplerinden birisi? Bu
konudaki düşüncelerimi -konuşmam bitmek üzere- daha sonra aldığım sözde
paylaşacağım. Açıkçası Kurul hiç bu kadar partizan bir Kurul olmamıştır.
Efendim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Oylama yok ki, konuşuyoruz daha!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Öyle mi?
BAŞKAN – Yani, kaç gündür çalışıyoruz, haklısınız Sayın Hamzaçebi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın
Ertuğrul Kumcuoğlu… (MHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum ve
önümüzdeki, gündemimizdeki kanunun ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüş ve önerilerini, değerlendirmelerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım.
Şimdi, efendim, bazı arkadaşlar yadırgıyor fakat ben fırsat
buldukça tekrar edeceğim: Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği
kanunların pek çoğunda çok ciddi, çok rahatsız edici Türkçe bozuklukları,
Türkçe noksanlıkları görüyorum ve bunun bir şekilde giderilmesinin mutlaka şart
olduğunu düşünüyorum çünkü yanlış Türkçeyle doğru kanun yapamazsınız. Bu konuda
fazla uzatmıyorum fakat ikinci bölümün ilk maddesi olan 27’nci maddenin daha
iyi nasıl kaleme alınabileceği konusundaki çalışmamı kürsüden inince Sayın
Bakana arz edeceğim, bakarlar, haklı olup olmadığıma karar verirler.
Onun ötesinde, bu kanun tasarısında çok ciddi tedvin hataları
veyahut da mantık boşlukları var.
Şimdi, bakın, yine 27’nci maddede, ikinci bölümün birinci
maddesinde deniyor ki: “Kurulda asli üyeliklerden birisi herhangi bir şekilde
boşalırsa onun yerine yedeği gelir.” Hemen arkasından da diyor ki: “Ama
herhangi bir şekilde Kurul toplantı için gerekli çoğunluk sayısını kaybederse
şu şekilde seçim yapılır.”
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, Sayın Başkan; Bu Kurulun 22 asil,
12 yedek üyesi var, 34 kişi. Karar alma sayısı, toplantı sayısı 15. 34’ten 15’i
çıkın, 17. Sizin bu Kurulda çok kısa bir zaman aralığında
17 asil üyenin birdenbire Kurul dışında kalabileceğini düşünmenizin arkasındaki
neden nedir? Hangi mantıktır bu? Hangi anlayıştır bu? Hangi beklentidir bu?
Hangi öngörüdür bu? Nasıl oluyor da bu 34 kişinin 17’si çok kısa bir zaman
aralığında Kuruldan şu veya bu sebeple -ölüm, istifa, ihraç- ayrılıyorlar? Ne yapmak istiyorsunuz siz? Ne
demek istiyorsunuz siz? Bunu bize niye açıklamıyorsunuz?
Ha, tabii, bu mantık, baktığınızda normal insanları yadırgatır ama
Sayın Bakanı yadırgatmaz çünkü Sayın Bakanın çok değişik bir mantığı var. Bunun
adına da “AKP mantığı” diyoruz. Sayın Bakan evvelsi gün bu kürsüde konuştu.
Bakın ne dedi, aynen: “Yapılan bu Anayasa değişikliği ile pek çok alanda önemli
reformlar gerçekleştirilmiştir. Anayasa değişikliği ile otuz yıldır yapılan
eleştiriler önemli ölçüde karşılanmıştır, çok olumlu ileri adımlar atılmıştır.”
Yani ne yapıyor Sayın Bakan? Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı Anayasa
değişikliğini övüyor, methediyor ve olumlu birtakım beyanlarda bulunuyor, ama
hemen arkasından bakın nasıl devam ediyor, Bakan diyor bunu: “Görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak Anayasa’daki düzenlemelerin zorunlu
bir yansıması niteliğindeki bazı hükümlerin yeniden eleştiri konusu yapıldığını
görmekteyiz. Bu doğru bir yaklaşım tarzı olmamaktadır.” Yani AKP mantığına göre
Sayın Bakan AKP’nin her türlü eylemini övebilir, olumlu bulabilir,
alkışlayabilir ama muhalefet eleştiremez. Sayın Bakan, yirmi dakikalık
konuşmanızda çok ciddi mantık hatalarıyla malul bir konuşma yaptınız burada. E,
tabii, bu mantık da böyle kanun yapar. Biraz önce söylediğim sıkıntıları ortaya
çıkarır.
Bakın değerli arkadaşlar, bu kürsü kutsaldır, bu kürsü önemlidir.
Burada kendinizi övebilirsiniz, hadiseleri abartabilirsiniz ama burada gerçeğe
aykırı beyanda bulunmak yanlıştır, yakışıksızdır -tabirimi mazur görün-
ayıptır. Bakın, Sayın Bakan evvelsi günkü konuşmasında ne dedi: “Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yeniden düzenlenirken Avrupa Birliği müzakere
süreciyle ilgili yapılması gereken değişiklikler göz önüne alınmış ve
Anayasa’nın 159’uncu maddesi bu şekilde değiştirilmiştir.” Yani “Biz bu kurumu
Avrupa Birliğine uyumlu bir hâle getirdik.” dedi mi? Dedi. Fakat maalesef bu
gerçekleri aksettirmiyor. Nereden belli? Bu Anayasa değişikliği konuşulurken bu
Mecliste, Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyon Başkanı Helene
Flautre, aynen şöyle dedi: “Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da Adalet
Bakanının ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda bulunmaları, demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığına
aykırı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Hükûmeti bu öneriyi geri çekmeye
davet ediyorum.” Demek ki, Avrupa Birliğinin en üst düzeyindeki bir yetkilisi
Bayan Flautre, “Bu yaptığınız iş yanlıştır, bizim kurallarımıza, bizim
standartlarımıza uymuyor.” diyorsa siz bu kürsüden “Uyuyor.” dediğiniz zaman
maalesef gerçekleri ifade etmiyorsunuz, çünkü karşı taraf “Uymuyor.” diyor.
Kuralı koyan o, siz yanılıyorsunuz!
Şimdi, arkadaşlar, başka bir konuya temas etmek istiyorum, bu çok
önemli: Şimdi, Sayın Bakan burada evvelsi gün yaptığı konuşmada dedi ki:
“Adalet Bakanlığı Müsteşarı sadece dairelerin birinde üye olarak görev yapacak,
daire başkanı veya başkan vekili olamayacaktır.” ve bunu da bu düzenlemenin
olumlu bir tarafı olarak takdim etti bizlere. Şimdi, hukukun üstünlüğüne
saygımız tam. Yargının saygınlığını da tartışmıyoruz ama söz konusu olan zat
Adalet Bakanlığı Müsteşarı, beyefendiler, hanımefendiler Adalet Bakanlığı
Müsteşarı! Hakkâri’nin Şemdinli’sinden Yozgat’ın Yerköy’üne Türkiye’nin adalet
teşkilatının atamayla gelmiş 1 numaralı, Bakandan sonra 2 numaralı adamı. Siz
ne yapıyorsunuz: Hâkimler saygın da bu adam saygın değil mi? Müsteşarlık
müessesesi saygın bir müessesesi değil mi? Ne yapıyorsunuz bu adamı alıp, bu
zatı alıp götürüp bu Kurulda protokolün, en iyimser anlayışla, 6’ncı sırasına
oturtuyorsunuz! Başkan, başkan vekili, üç daire başkanı, genel sekreter ve
sıradan bir dairede sıradan bir görevli Müsteşar! Burada yokmuş Adalet
Bakanlığı Müsteşarı. Ben, uzun süren müsteşarlık dönemimde çok saygın Adalet
Bakanlığı müsteşarlarıyla tanıştım, beraber çalıştım. Nasıl oluyor da bugünkü Adalet
Bakanının Müsteşarı böyle -affedersiniz, artık, tabir kullanmakta zorlanıyorum-
bir görevi kabul ediyor veya ettiriliyor veya etmek zorunda kalıyor? Bu öyle
tesadüfen olmuş bir iş değil, burada bir maksat var, burada bir hedef var, bu
konuda art niyet buz gibi -merhum bir siyaset adamımızın dediği gibi- açık
seçik ortada. Ne pozisyonda olursa olsun, Adalet Bakanlığı Müsteşarının Bakanın
ajan spesiyali olarak orada görev alması gerekiyor.
Zaten şeyi incelediğimiz vakit, kanunun 9’uncu maddesinde Müsteşarın nerede
görevlendirildiğini görünce onu anlıyorsunuz, 1. Dairede görevlendiriliyor.
Burada hâkim arkadaşlar var, burada oturuyorlar, efendim, burada ast üst
meselesi söz konusu olmaz ki… Hâkimler arasında ast üst meselesi söz konusu
olmaz, hepsi eşittir ama orada görev yapan arkadaş hâkim sıfatıyla görev
yapmıyor, daire başkanı sıfatıyla görev yapıyor. “Daire başkanı” tabiri,
yönetimsel bir tanımdır, yönetimsel bir pozisyondur. Siz, nasıl olur da koskoca
Adalet Bakanlığı Müsteşarını bir daire başkanının refakatine verirsiniz Sayın
Bakan? Yargıya saygı duyuyoruz da devletin idaresine, executive’e niye saygı
duymuyoruz? Bu ne biçim iştir? “Bu ne biçim iştir?” sualinin cevabı belli:
“Benim ona orada ihtiyacım var.” diyor adam, Sayın Bakan “Benim orada ona ihtiyacım
var. Ondan bazı görevler bekliyorum.” Ne görevler bekliyorum? “Ben, bu Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunu mümkün olduğu kadar kontrolümde tutmak istiyorum.”
Sayın Bakan, istediğiniz kanuni düzenlemeyi yapın, istediğiniz kadar çalışın,
istediğiniz kadar uğraşın, kanun üstüne kanun yapın, kural üzerine kural koyun,
insan denilen varlık dünyanın en karmaşık varlığıdır, gün gelir, o hâkimler
size isyan ederler. İsyan ederler de silaha sarılırlar, hayır, isyan ederler ve
netice itibarıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Netice olarak, siz, hedeflediğiniz,
amaçladığınız düzeni kuramazsınız. Sizin amaçladığınız, hedeflediğiniz düzen
Hasan Sabbah düzenidir. O, tarihin çok kısa bir zaman aralığında gelir ve
gider, sadece romanlarda kalır; yaşamaz, yaşatılamaz. Dolayısıyla, siz,
istediğiniz kadar yandaş, istediğiniz kadar kendi kontrolünüzde bir Hâkimler ve
Savcılar Kurulu kurmaya çalışın; gün gelir, onların üzerine kurduğunuz tayin
baskısı, terfi baskısı, sair baskılar o insanların burasına gelir ve size
bedeli ödetirler.
Yaptığınız iş yanlıştır, yaptığınız iş haksızdır. Meşgul ettiğiniz
makam olan Adalet Bakanlığı “adalet” kavramıyla uyuşmamaktadır. Ama siz
diyorsunuz ki: “Sabah ola, hayrola.” Bu aş burada pişer, bu iş de böyle biter.
Maalesef bu kanun böyle geçer ama bu işler böyle bitmez. Allah, Türk milletinin
yardımcısı olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın
Ayla Akat Ata. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış
ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, AKP, Anayasa değişiklik paketini 12
Eylülde referanduma sundu ve ne yazık ki diğer siyasi partilerin görüşünü
almadan referanduma sunulan bu paket şu aşamada bile hâlâ tartışmalı durumda.
Türkiye’de Anayasa gibi bir temel sözleşmenin ayrıntıları ya da bir bütünü
üzerine yapılacak her tartışmanın, Türkiye toplumunun tamamını kapsayan bir
Meclis tarafından yapılması gerektiğini daha önce de belirtmiştik. Kaldı ki
Parlamento tarihinin en çoğulcu yapısına sahip diyebileceğimiz Meclisimizin de
en azından Anayasa değişikliğinin Genel Kurulda görüşüldüğü tarihte ya da
Komisyonda görüşüldüğü tarihte katkısı alınabilirdi. Bu nedenle, hâlâ, yapılan
değişiklik bir AKP değişikliği olarak kalmıştır, topluma mal olmamıştır bir
bütün.
Ve yine bu referandum 12 Eylül tarihine denk getirilmiştir.
Türkiye toplumunun yaşlısıyla genciyle, zenginiyle fakiriyle, kadınıyla
erkeğiyle, sağcısıyla solcusuyla bir bütün büyük acılar yaşamış olduğu bir
tarihe denk getirilerek darbenin toplum üzerindeki psikolojik havasından da
yararlanılmak istenmiştir. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu süreç
içerisinde sandık başına gitmeyeceğimizi deklare ettik ve “12 Eylül günü
boykot.” dedik. Birçok gerekçemiz vardı tabii ama bunlardan en önemlisi şuydu
ki: Yargıda bir iktidar değişikliğinin Türkiye’de toplumsal barış ve adaletin
sağlanmasına herhangi bir katkısının olmayacağını düşünüyorduk ki aradan geçen
zaman da bizi bu konuda haklı çıkardı diyebiliriz. Tabii AKP İktidarı şu günde
diyebilir ki “Hayır, biz iddia sahibiyiz, bunu da gerçekleştireceğiz.” biz de
deriz ki “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Önümüzdeki dönemde bunu
göreceğiz ama Türkiye’de, hâlâ toplumsal barış ve adaletin sağlanması gibi bir
temel problemimiz var. Bunun için ne yapılabilir? Bunun için “Seçim barajı
düşürülebilir.” dedik, bu konuda çok tartışmalar yaşadık. Herkes “BDP Grubu
kendi için istiyor.” dedi ancak bizim Parlamentoya gelmek gibi artık bir
sorunumuz kalmamıştı ama Türkiye toplumunun bir bütün bu Parlamentoda temsil
edilebilmesi, Parlamentonun çoğulcu bir yapıya sahip olabilmesi ve bir kurucu
meclis rolü atfedilerek Anayasa’nın yeniden ele alınabilmesi için evet, seçim
barajının düşürülmesi gerekiyordu. Tabii bundan -bu dönem için en azından-
korkuldu, hâlâ korkuluyor diyebiliriz Türkiye toplumunun bir bütünün burada
temsil edilmesinden ve yine bu süreçte “Türkiye’de toplumsal barışın yasalarını
hep birlikte yapabiliriz.” dedik. Hem değişiklik tasarısı Komisyonda
görüşülürken hem de Genel Kurulda görüşme sırasında birçok konuya parmak
bastık.
Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi… 22’nci Dönem
Parlamentosu tarafından AKP İktidarında çıkarılan yasalar var. Bunlardan
220’nci madde, düşünce ve ifadenin önündeki en büyük engellerden birini
oluşturuyor. Bunu sadece işte “BDP’liler çok yargılanıyor, bütün
milletvekilleri hakkında yüz yılları aşan yargılamalara konu olabilecek davalar
açılıyor.” şeklinde yorumlamayın. Toplumun bir bütününün illegalize edildiği
maddeler bunlar, hükümler bunlar ve bu Parlamentodan çıktı, AKP İktidarında. Ne
diyor 220’nci maddenin 6’ncı fıkrası? Diyor ki: “Örgüte üye olmamakla birlikte
örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüt üyesi olmak suçundan cezalandırılır.”
“Nasıl oluyor bu?” diye soruyoruz, yargılandığımız mahkemelerde de ifade
ediyoruz, burada da defalarca kez değişik hukuk otoriteleriyle tartıştık,
gruplarla tartıştık, “Örgüt üyesi olmadan insanlar nasıl örgüt üyeliğinden ceza
alır?” diye çok tartıştık. İşte toplumsal barış yasaları çıkaracaksak bunlardan
başlayacağız. İktidar da, Sayın Bakanımız da bu yasaları çıkarmaktan kesinlikle
imtina etmemeli. Eğer bu sürece olumlu bir katkıları olacakları düşünülüyorsa,
“yeni bir dönem” deniliyorsa, “yeni bir soruna yeni bir bakış açısı”
deniliyorsa bunlardan başlanabilmeli.
Peki, “Bu 220’nci maddenin 6’ncı fıkrasından kaç kişi yargılandı,
kaç kişi ceza aldı?” diye sormadık mı? Sorduk, Sayın Bakan cevap vermedi. 7’nci
fıkra için de sorduk, 8’inci fıkra için de sorduk bir tek 7’nci fıkradan cevap
geldi, o da diyor ki: “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla
birlikte örgüte bilerek, isteyerek yardım eden kişi örgüt üyesi sayılır, örgüt
üyesi gibi ceza alır.” Yardım ve yataklık fiili, evet, tanımlanabilir ama bunun
cezası örgüt üyeliği, ne yaparsanız yapın cezası örgüt üyeliği. Sokakta
yürüyün, cezası örgüt üyeliği. Gidin “Nevroz”a 500 bin kişiyle “Nevroz” halayı
çekin, çıkın oradan, 5 kişi yargılansın. Akşam Roj TV’yi seyredip sabah
“Nevroz”a gittiniz, örgütün talimatını aldınız, o zaman siz de örgüt üyesisiniz
ve yargılamadan çıkan sonuçlar bunlar. Tabii, birçok insana komik geliyor ama
biz hâlâ bunları anlatmaya çalışıyoruz. 8’inci fıkrayla ilgili, yine Sayın
Bakanımız bize bilgi vermedi ama 7’nci fıkrayla ilgili rakamlara bakıyoruz:
2007-2009, 496 dava açılmış, 3.484 kişi sanık olarak yargılanmış. Tabii,
bunların yıllara göre ayrımını da vermiş Sayın Bakanımız ama 220/6’yla ilgili,
8’le ilgili bir değerlendirme yok ama 8’de ne diyor? Diyor ki: “Örgütün veya
amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.” Bu “Örgütün veya örgütün amacının” kısmı çok
sakıncalı bir durum. Şimdi, biz soruyoruz: Ana dilde eğitim istedik,
örgütün propagandası, açılan davaların neredeyse tamamı. Toplumsal barış için
bunlar, bunlar, bunlar yapılmalı, iktidar bu adımları atmalı dedik, hepsi
örgütün amacının propagandası. Bunun yorumunu hâkimler böyle mi takdir etti?
Etmediler. Diyarbakır’daki ağır ceza mahkemeleri olayın içindeydiler, özel
yetkili ağır ceza mahkemeleri, direndiler, “Böyle olmaz, bu şekilde ceza
verilmez.” dediler. Verdikleri ceza iptal edilmişti Yargıtay tarafından ve daha
sonrasında Ceza Genel Kurulu kararıyla onaylandı “Böyle cezalandıracaksınız.”
dediler. Ağzınızı açarsanız, Türkiye’de toplumsal barış derseniz, bunun
adımlarından bahsederseniz, propaganda yapmış sayılırsınız.
Peki böyle, toplumsal
barış yasaları çıkartabilir miyiz? Çıkartamayız. Peki, adaleti nasıl sağlarız?
Biraz yargının elini güçlendirmek lazım, uygulamadan gelen insanlar “Bu
maddeler değişmeli.” diyor Sayın Bakanım. Tabii, bu maddeleri değiştirmek için
ana muhalefet partisinin başta desteğinin olması gerekiyor, tüm muhalefet
partilerinin de desteklemesi lazım çünkü “toplumsal barış yasaları” diyoruz.
Eğer bu maddelerin hâlâ Ceza Kanunu’muzda yer almasından bir vicdani sorumluluk
ve rahatsızlık duyulmuyorsa bunun da ayrı bir değerlendirmesini yapmak lazım.
Diyarbakır Barosu, geçen sene, 14 Nisan operasyonlarından hemen
sonra bir açıklama yaptı, dedi ki: “Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi,
tarafsız ve bağımsız bir yargıyla olanaklıdır. Yargı hem iktidar merkezlerine
ve hem de topluma karşı bağımsız olmalı, bundan da önemlisi kişilerin etnik,
dinsel, dilsel ve cinsiyet özellikleri gibi farklılıklarını dikkate almadan
tarafsız olmalıdır.” Bir basın açıklaması yapıldı, bu basın açıklamasında da
baronun üçte 2’si yürüdü. Ben de baro üyesiydim, beraber yürüdüm. “Yargıda
etnik ayrımcılığa son” dendi.
Az önce saydığım maddelerden yargılananlar, sadece ülkemizin bir
tarafında, doğusunda, güneydoğusunda; batısında değil. Bunu da sorduk, henüz
cevap alamadık. Yargıdaki etnik ayrımcılığa nasıl son vereceğiz? Türkiye’de
yargıda adaleti nasıl sağlayacağız? Bu da bizim temel problemimiz. Yoksa, yargıdaki iktidarın el değiştirmesi değil Sayın
Bakanım.
Ve devam etmişler: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri
yargı, bireye karşı devletin varlığını koruyan ve kollayan bir görevi kendine
ilke edinerek sürekli bu refleksle hareket etmiştir. Mevzuat bu anlayışla
hazırlanmış, uygulayıcılar ise mevzuatın lafzi amacını
da aşan bir şekilde karar ve uygulamalara imza atmışlardır ve atmaktadırlar.
Son yirmi beş yıllık çatışmalı dönemin de etkisiyle yeni bir yargı mensubu profili ve anlayışı şekillenmiştir. Bugün yerel mahkemelerde
görev alan yargı mensuplarının çoğunluğu bu çatışmalı dönemde eğitim görmüş ve
insanları etnik kökenine, siyasal anlayış ve mensubiyetine göre ayıran bir
zihniyetle yetişmişlerdir. Bu zihniyet devleti koruma ve kollama refleksiyle birleştiğinde
ortaya çıkan yargı kararları ve uygulamaları da toplumdaki adalet anlayışını
onarılmaz biçimde sarsmıştır. Yapılan eylemin, söylenen sözün hangi hukuk
kuralını ihlal ettiğinden çok, söz ve eylemin kimin tarafından nerede yapıldığı
ya da söylendiğine göre kararlar verilebilmektedir.” Biz bu kararlarla
karşılaşıyoruz Sayın Bakanım.
Bölgemizde, ülkenin bir bölümünde diğer siyasi partilerin
milletvekilleri yok ama sizin milletvekilleriniz var, partiniz milletvekilleri
var. Farklı platformlarda belki aynı şeyi söylüyoruz çünkü oradan seçilmiş
olmak o insanların diliyle onlara hitap etmeyi gerektirir. Eğer anlaşılır
olabilmeniz gerekiyorsa kesinlikle ana dilleriyle onlara hitap etmek
zorundasınız. Biz hitap ettiğimizde hakkımızda davalar açıldı, birçok fezleke
var ama AKP’li milletvekillerinin yaptıkları hiçbir açıklamadan dolayı hiç
haklarında dava açılmadı. “Onlara hak görüldü, bize müstahak.” demeye dilim
varmıyor çünkü sonuç itibarıyla burada iktidarın bir kirli oyunu vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Özgürlük ve demokrasi bugün hâlâ ülkemizde bir sağ muhafazakâr
hatta liberal parti tarafından savunuluyorsa bu, Türkiye’deki solun da bir
problemidir, bunu da tartışmak gerekir ama bu Parlamentoyu bekleyen çok önemli
görevler vardır. Bunların da başında toplumsal barış ve adaletin yasalarını
çıkarmak gerekiyor, bunun için de geçmişle yüzleşebilmek gerekiyor, muhalefet
partilerinin bu konuda vermiş olduğu önergelerin dikkate alınması gerekiyor,
yapılan hatalardan sonuç çıkarılarak yarına farklı bir Türkiye profili çıkarmak gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.
Şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a
aittir.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben konuşacağım, ben kişisel
söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Ya, bırak Allah’ını seversen!
Yeter be! Senden başka konuşmasını bilen yok mu burada ya?
BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika…
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Hemen kalkıyor.
BAŞKAN - Sayın Genç, şimdi Batman Milletvekili var, onu okuyayım,
ondan sonra size söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, ben de söz
istiyorum.
BAŞKAN – İsterseniz hemen alabilirsiniz. Batman Milletvekili
konuşur, arada siz söz alırsınız, sonra Sayın Genç alır. Siz grup başkan
vekilliğinden geliyorsunuz, hukukçusunuz, onun için söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan sonra konuşsun Sayın
Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen niye talimat veriyorsun yahu? Allah
Allah!
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen ne konuşuyorsun kardeşim? Sen
kendine baksana!
BAŞKAN – Sayın Elitaş, ben Sayın Bakanın fikrini sordum zaten.
İstediği zaman konuşabileceğini biliyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İki kişisel konuşma
arasında konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ha, yani, ne zaman konuşmayı arzu ettiğini sordum.
Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HSYK Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Milletimiz, her şeyin en iyisine layık olduğu gibi, demokrasi ve
hukuk uygulamalarının da en iyisine layıktır. Türkiye, yargının bağımsız ve
tarafsız olarak görevini yapabilmesi açısından tarihî günler yaşıyor. Yargının
iç işleyişlerine ilişkin dinamiklerinin demokratikleşmesi, şüphesiz, bağımsız
ve tarafsız bir yargı faaliyetinin ilk şartıdır.
Biz altı aydır devrim sayılabilecek bu reform sürecini tartışıyoruz.
Bu süreçte gerek partimiz hakkında gerekse de değişiklikler hakkında akla
hayale gelmeyen her türlü iddia dile getirildi. Peki, bu iddia ve konuşmalara
rağmen halkımız bu pakete neden yüzde 58’lik bir oyla destek verdi? Çünkü
milletimiz bu paketi bugüne kadar yaşadığı siyasallaştırılmış hukuk
uygulamalarıyla hesaplaşmak için bir fırsat bildi. Peki, halkımız hangi
zihniyet ve mantık ile hesaplaştı, hangi yanlış uygulamalar nedeniyle bu pakete
sahip çıktı?
Sayın milletvekilleri, bu kürsüde öyle anlatımlar yapılıyor ki
sanki bu düzenleme yapılıncaya kadar mükemmel bir yargı işleyişi, sağlam bir
hâkim teminatı vardı. İsterseniz yargı tarihimizden bazı anekdotları
birlikte hatırlayalım ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını uygulamalarıyla
vatandaş gözüyle değerlendirelim.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Aferin Mehmet, aferin.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Evet, bu ülkede hâkimler otobüslere
doldurulup brifinglere götürüldü ve yargı mensupları
aldığı talimatları ayakta alkışlarla karşıladı ve hayata geçirdi.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi de Amerikalılar veriyor
talimatı.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu ülkede yargı mensupları
darbecilere selam durdu, tebrik ziyaretine koştu, hukukun namusu darbecilere
emanet edildi.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İktidarda kim vardı o zaman Mehmet?
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – İşkence davaları beraatla
sonuçlandırıldı, beraatla sonuçlandırılamayacak davalar zaman aşımıyla
düşürüldü.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Şimdi olduğu gibi!
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Darbeyi soruşturmak isteyen savcılar
meslekten atıldı, çetecilik yapanlarla ilgili iddianame düzenleyenler avukatlık
bile yapmasına müsaade edilmeyecek şekilde cezalandırıldı.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet, iktidarda kim vardı o zaman?
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu ülkede faili meçhul cinayetler
hakkında dava bile açılmadı, dosyalar henüz soruşturma aşamasında iken aklandı,
arşive atıldı.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Siz bir araştırma komisyonu bile
kurmuyorsunuz.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Hukuka olan inancı gereği kimi zaman
tutuklama kararı veren, kimi zaman da zanlıları salıveren hâkimler sürgün
edildi, ihraç tehdidi ile istifa ettirildi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ferhat Sarıkaya ne oldu, Şemdinli Savcısı?
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Tutuklu sayısı hükümlü sayısından
fazla hâle geldi ve tutuklama bir tedbir olmaktan çıkıp, bir cezalandırma
aracına dönüştü.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – AKP dönemini anlatıyor ya!
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şimdi de geçerli ve bu reform bunun
için yapılıyor.
Hukuk davları altmış yıl sürdü, insanlar kendilerine iyi bir
hukukçu avukat değil iş bitirecek hâkim yakınları aramaya başladı. Banka
hortumlama dosyaları arşivlerde kayboldu, zaman aşımı süresi dolunca tekrar
bulunup dosyalar düşürüldü.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Doğru… Doğru…
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Yapılan güven anketlerinde yargıya
güven son sıralara düştü, vatandaş yargıya gitmek yerine mafya aracılığıyla
hakkını aramaya başladı. Hukuka aykırı verilen yargı kararları nedeniyle
Türkiye AİHM’de en çok dava konusu edilen ilk üç ülkeden biri hâline geldi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şu konuşmaya bak be! Böyle konuşma yapılır
mı be! Herhâlde sen de mafyaya girdin.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şiir okuyanlar mahkûm oldu, topu
tüfeği olmayan düşünce suçluları yüzlerce yıl cezaya mahkûm edildi. Birilerine
“onbaşı” diyen veya “Sana hakkımı helal etmiyorum.” diyen gazeteciler iflas
ettirici ölçüde tazminatlara mahkûm edilirken “satılmış köpek, hain, iş
birlikçi” diyenler ise yargı eliyle aklandı.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Şimdi ne oluyor, gazeteciler
yargılanmıyor mu?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İktidara gelirseniz yaparsınız
bunları!
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - TESEV ve bu reform paketine en büyük
muhalefeti yapan YARSAV tarafından hâkim ve savcı meslek mensupları üzerinde
yaptırılan anketlerde meslek mensupları, Yargıtay, Danıştay üye seçimleri ve
diğer mesleki kariyer planlamalarında objektif kriterlerin
değil, adamcılık ve kadrolaşmanın etkin olduğuna inandıklarını dile getirdiler.
Evet arkadaşlar, acı
ama gerçek olan bir tablo bu, yargının hâli bu.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğru, devri iktidarınızda hep bunlar
oldu!
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Siz burada bizi asılsız bir şekilde
suçlarken vatandaş bu acı tecrübeleri hatırladı ve bu sürece sonuna kadar sahip
çıktı ve şimdi, vatandaş, içinde kast sistemini barındırmayan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kast nedir? Kastı söyle.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - …ideolojilere değil hukuka inanan,
vatandaşın ve hukukun güvencesi bir yargı sistemi için bu değişiklikleri bir başlangıç
olarak görüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kast nedir? Tayyip Erdoğan açıklasın kastı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ciddiye alma, devam et, boş ver.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Siz sivil darbe yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu sistemi en iyi siz bilirsiniz
Sayın Genç.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıya çok hizmet ediyor değil mi Sayın
Bakan, yargıçlara çok hizmet ediyor? Yani yargıç kesimini ne kadar töhmet
altında bırakıyor, düşünüyor musunuz? Yargıçların hakkını, hukukunu kim
koruyacak, bir cevap verin. Yazık, günah yahu!
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ve vatandaş, şu anda Türkiye'nin
ekonomide zenginleştiği gibi, siyasette dünyada varsayılan ciddi bir aktör
olduğu gibi, hukukta da, demokraside de ileri, gerçek bir demokrasiye sahip
olmasını, kendi hukuki haklarını AİHM kapılarında değil iç hukuk yollarında
araması gerektiğine inanıyor ve bu sürece bu şekilde destek veriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir töhmet altında bırakan zihniyet
olur mu ya? Bütün yargı kesimini hedef alan çarpık bir
zihniyet.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bu kanun tasarısı böyle büyük bir
hukuk devriminin ilk adımlarıdır ve inanıyorum ki milletimizin verdiği
destekle, Meclisimizin yapacağı, devam edecek reform paketleriyle Türkiye
gerçek bir hukuk devleti olacaktır. Bu yöndeki bu tasarıya hayır oyu vermek bu
noktada mümkün değildir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Peki, çıkardıkları listeye oy
veren hâkimler ve savcılar bunlar değil mi,
uzaydan mı geldi? Size yüzde 63 oyu hangi hâkim ve savcı verdi?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet, Sayın Arınç duymasın konuşmanı.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Huzurlarınızda bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kuruluş, teşkilat yasasına ilişkin Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili
Hükûmetimiz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önceki konuşmacı da ifade
etti, bugüne kadar yargı camiası içerisinde görev almış birçok yüksek yargı
kurumlarının başkanları, uluslararası kuruluşların temsilcileri ve
uluslararası, bizimle iş birliği içerisinde olan, Avrupa Birliği süreciyle iş
birliği yapan kurumların tespitleri ve raporları, Türk yargısıyla ilgili
sorunları yıllar yılı önümüze koyan raporlar sundular. Bütün bu tespitlerin ortak yönleri, buluştuğumuz ortak noktalar
birçok, ancak bunların çözümü noktasında belli fikir ayrılıklarının olması son
derece normal.
Bütün siyasi partilerimizin parti programlarında, belki seçim
beyannamelerinde Türk yargı sisteminin reforme edilmesine dair çok net ifadeler
görmeniz mümkün. Güzel işleyen, sağlıklı çalışan bir yargımız var ise siyasi
partilerimizin bu sistemi reforme etmeye dönük bir gayret göstermesi zaten
mantıklı olmazdı. Bir rahatsızlık var, işleyişte sorunlar var.
Türkiye 1960 yılından itibaren, Ankara Anlaşması’yla beraber,
Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda önemli çabalar sarf etti. Bu anlamda,
1960’tan 2002’ye kadar geçen kırk iki yıllık süre içerisinde yapılanları
terazinin bir kefesine koyunuz, 2002 ile 2010 yılı arasında yapılanları da
terazinin diğer kefesine koyunuz. Kırk iki yılda yapılanlardan çok fazlası bu
sekiz yıla sığdırıldı. Elbette ki AK PARTİ’den önce de iş başına gelmiş
hükûmetler, siyasetçiler bu projeye hizmet etmek noktasında gayretler sundular,
katkılar koydular. Onların hiçbirini inkâr etmek için bunları söylemiyorum. Kim
gayret ettiyse, kim katkı koyduysa onlara da teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Ancak AK PARTİ’yi sürekli olarak gizli ajanda sahibi olmakla değerlendirenler
için bunu ortaya koyuyorum ve kırk iki yılda yapılandan fazlasını sekiz yıla
sığdırarak 2004 yılında Kopenhag Siyasi Kriterlerini yeterince karşıladığı
gerekçesiyle 2005 için müzakere tarihi aldı AK PARTİ hükûmetleri. 2005 Ekiminde
müzakereler fiilen başladı, bir yıl içerisinde taramalar yapıldı. Otuz beş
fasılda tarama sonu raporları oluşturuldu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Otuz beş fasıl kapatıldı mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bunlardan bir kısmı tevdi
edildi bir kısmı gayriresmî şekilde hükûmet yetkililerine aktarıldı. Bu anlamda
Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle entegrasyonu sürecinde
yirmi üçüncü fasılda yapması gerekenler doğrudan Adalet Bakanlığının sorumluluk
alanında olan değişiklikler, yargı ve temel haklar. Bu noktadaki gayriresmî
tarama sonu raporları doğrultusunda Adalet Bakanlığı bir çalışma yaptı. Şunun
için anlatıyorum bütün bunları: Bugün huzurlarınıza gelmiş olan düzenlemeler,
bundan sonra gelecek olanlar günübirlik ihtiyaçlardan, sıkıntılardan dolayı
getirilmiş düzenlemeler değil. 2009 sonbaharında “Yargı Reformu Stratejisi ve
Eylem Planı” adı altında Türk yargısının Avrupa Birliği’yle entegrasyon
süreciyle ilgili olarak yirmi üçüncü fasılda yapılması gereken reformlar,
değişiklikler ve bunların eylem planı, takvime bağlanmış şekli hem Türk
kamuoyuyla hem yargı organlarımızla hem de Avrupa Komisyonu’yla paylaşıldı.
2009 yılı İlerleme Raporu’nda bu Yargı Reformu Strateji Belgesi ve Eylem Planı
için doğru yönde atılmış bir adım ve Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne yaklaştıracak
bir adım olarak değerlendirildi. Bu doğrultuda 2010 yılı içerisinde gene
Bakanlığımız, Bakanlık tarihinde ilk kez Adalet Bakanlığının beş yıllık
stratejik planını hazırladı. Bu stratejik plan, yargı reformu stratejisinin alt
detaylarını da içeren daha geniş ve detaylı bir çalışma. Bütün bunları şunun
için ifade ediyorum: Yapılmış olan çalışmalar yirmi üçüncü fasıl çerçevesinde
Türkiye’nin taahhütlerini içeren konu başlıklarına dönük ve stratejik planla da
uyumlu adımlar. Bu anlamda burada biraz önce konuşan değerli sözcüler birtakım
tespitlerde bulundular.
Değerli arkadaşlar, bu çalışmaların, yargı alanında yapılan
düzenlemenin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu açısından yapılan
değişikliklerin Avrupa Birliği uyumu ile örtüşmediği, Avrupa Birliğinin kriterleriyle birbirine aykırılık teşkil ettiği yönünde
tespitlerde bulundu sayın sözcülerden bir tanesi. Oysa bakınız, bu
değişikliklerle ilgili iç siyasi endişelerden kaynaklı değişik değerlendirmeler
yapılabilir, hepsine saygı duyarım. Türkiye’de siyaset yapıyoruz. Her siyasi
partinin kendi propaganda yöntemi var, seçmen tabanları farklı, bunlara dönük
söylemler geliştirebilir. Ancak iç siyasi endişesi olmayan Avrupa Konseyi,
Venedik Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve sözcüleri ve
bunların tamamının aslında değerlendirmelerinin ortak özeti olan ilerleme
raporu.
Türkiye’nin 2010 yılı İlerleme Raporu daha yeni yayınlandı.
Geçtiğimiz ay içerisinde Avrupa Komisyonunun 2010 yılı Türkiye İlerleme
Raporu’nu okuduk, değerlendirdik. Bu raporda Anayasa değişikliklerine ilişkin
olarak çok detaya girmeyeceğim, sadece satır başlarıyla şu tespitleri
yapacağım: Bakalım, yapılan bu değişiklikler Avrupa Birliği politikalarıyla ve
mevzuatıyla uyumlu mu değil mi? 2010 yılı İlerleme Raporu’nda aynen şu tespitler
var, cümle cümle:
Yapılan Anayasa değişiklikleriyle, 2009 yılı Yargı Reformu
Stratejisi’nin bazı merkezî sütunları yerine getirilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilk derece mahkemelerinden
temsilcilerin katılımıyla oluşan 22 kişilik yeni yapısı, Yüksek Kurulu yargıyı
tamamen temsil edecek hâle getirmiştir.
HSYK’nın meslekten ihraç kararlarına yargı yolunun açılması, bu
kararlara karşı etkili başvuru yolunun sağlanması yönünde atılmış bir adımdır.
Kurulun kendi sekreteryasının bulunması, yürütmenin Kurula müdahale imkânlarını
düşürecektir.
Adalet müfettişlerinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bağlanması, Kurulun bu konudaki çalışmalarını yürütürken siyasi müdahale
riskini ortadan kaldırmaktadır.
Sivillerin askerî mahkemelerde yargılanma yolunun kapatılması,
askerlerin ise sivil mahkemelerde yargılanmalarının kolaylaştırılması olumlu
adımlardandır.
Anayasa Mahkemesine üye seçiminin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dâhil olması ile yapılması Türkiye’deki uygulamayı Avrupa Birliği üyesi ülkelere
yaklaştırmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu tespitler devam ediyor. Yargı personelinin
sayısı artırılmaya devam etmiştir.
Çocuk yargılaması alanında gelişmeler sağlanmıştır.
Şimdi, 2010 yılı İlerleme Raporu’nda Türkiye’de yapılan Anayasa
değişikliği ve yargı alanında atılan adımların değerlendirmesi bu. Bu
değerlendirmeler Türkiye içerisindeki iç siyasi endişelerden uzak, objektif
bakan gözlerin yapmış olduğu tespitlerdir. Burada her bir siyasi partimiz ve
sözcüleri farklı değerlendirmeler yapabilir, bunu anlayışla karşılarım ama
Türkiye'nin tablosu, Türkiye'nin görünümü Türkiye dışından bu şekilde. Bunu
sizlerle paylaşmak istedim.
Aynı şekilde, yapılmış olan bu değişikliklere ana muhalefet
partimiz iptal istemi ile Anayasa Mahkemesine gitmiş idi. Bu da defalarca bu
kürsüden dile getirildi ama sadece HSYK’ya ilişkin -Anayasa Mahkemesine ilişkin
bölüme girmeyeceğim burada- yüksek mahkemenin tespiti de şudur: “HSYK’nın
yapısında Kurul üye sayısının artırıldığı, seçim tabanının genişletildiği,
Kurul üyelerinin büyük çoğunluğunun yargıçlar tarafından doğrudan seçilmesinin
kabul edildiği, Kurulun kendi sekreteryasına kavuşturulduğu ve Teftiş Kurulunun
HSYK’ya bağlandığı ve böylece özerk yapının güçlendirildiğine, Cumhurbaşkanının
Kurula üye atama yetkisinin sınırlandırıldığına, Adalet Bakanının dairelerin
çalışmasına katılmasının yasaklandığı, Bakanın Teftiş Kurulu üzerindeki mutlak
kontrolünün kaldırıldığı ve böylece yürütmenin Kurul üzerindeki etkisinin
azaltıldığına, Kurul kararlarının yargı denetimine açılmasının hukuk devletinin
güçlendirilmesine yönelik bir adım olduğuna karar vermiştir.”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi kararla vermiştir onu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu da Anayasa
Mahkemesinin penceresinden bu değişiklikler açısından yapmış olduğu tespitler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada Anayasa Mahkemesi o kararı verebilir
mi?
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Dinle, dinle!
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütün
bu tespitler yapmış olduğumuz düzenlemelerin günlük sıkıntılarla herhangi bir
ilgisinin olmadığı, Türkiye'nin Yargı Reformu Stratejisi çerçevesinde,
Stratejik Plan çerçevesinde, Avrupa Birliğiyle yapılan müzakereler doğrultusunda
atılan adımlar olduğunun en bariz yönleri.
Yalnız ben değerli arkadaşlarımdan bir ricada bulunmak istiyorum:
Bunlar çok önemli adımlar, çok önemli yasama faaliyetleri. Bu yasama
faaliyetleri esnasında bu kürsüden gelip bu sürece ilişkin daha önce defalarca
tekzip edilmiş, yalanlanmış, gerçek dışı olduğu ortaya konulmuş bilgiler tekrar
tekrar sunulabilir ama yapmış olduğunuz bu önemli faaliyetin ağırlığıyla
bunları kesinlikle bu yasama faaliyetlerini aksatmayacak şekilde karşılayalım.
Çok fazla da kale almayalım. O büyük dönüşüm hareketine katkılarımızı devam
ettirelim diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümünün tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, maalesef, Bakanlık makamında
oturan zat geldi, burada şimdi açıklamalarda bulundu. Avrupa’yla ilgili
getirilen yani Avrupa İlerleme Raporu’ndaki düşünceleri bile değiştirdi. Ayrıca
Anayasa Mahkemesinin gerekçesine sığındı. Anayasa Mahkemesi maalesef bu Anayasa
değişikliğine ilişkin olarak 110 milletvekilinin Anayasa Mahkemesine açtığı
davada verdiği kararda çok vahim bir hata yaptı. Nasıl hata yaptı biliyor
musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ya bir dinleyin de… Anlamıyorsanız dinleyin.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi burada…
AHMET YENİ (Samsun) – Mahkemeye saygın yok mu? Hani mahkemeye
saygın vardı?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, yani cahillere laf anlatmak çok zor
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sensin cahil!
KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu yani ya! Burada
düşüncelerimizi söylüyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Ya ne konuşuyorsun!
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sözünü geri alsın!
BAŞKAN – Sayın Genç, sayın milletvekilleri…
KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa’mıza göre Anayasa değişiklikleri…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir dinleyin! Sayın Başkan, bunları bir susturur musunuz?
BAŞKAN – Sayın Genç, uyarıyorum.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen bir nezaketli konuş! Kim cahil?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, otur sen!
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Otur yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Anayasa’mıza göre, Anayasa
değişikliği ancak şekil yönüyle incelenebilir. Şekil yönüyle incelenmiyorsa…
ALİ KOYUNCU (Bursa) – İstediğini söyleyecek! Var mı ya! Hepimiz
namuslu, şerefli insanlarız burada!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, sen şimdi otursana yerine! Sen şimdi
ne diyorsun? Senin aklın eriyor mu bu gibi şeylere? Benim söylediklerime aklın
eriyor mu?
Şimdi, burada Anayasa Mahkemesinin verdiği kararda büyük hata var
arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi, bu Anayasa’nın esasına girmesini 4’üncü maddede
teklif edilmeyecek maddeler dolayısıyla, yani yapılan Anayasa değişikliğini
şekil yönüyle incelerken 4’üncü maddeden dolayı esasa girdi. Yani ne dedi?
“Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirecek bir Anayasa değişikliği
yapamazsınız.” dedik ve oradan girdi. Eğer Anayasa Mahkemesi burada işe
girdiğine göre, o zaman bu getirilen Anayasa değişiklik teklifi de Anayasa’nın
1, 2 ve 3’üncü maddesine göre teklif edilmeyecek maddeler niteliğindeyse,
Anayasa Mahkemesi burada yorum yapmadan doğrudan doğruya Anayasa değişiklik
teklifini keenlemyekün addederek, onların hiç esasına girmeyerek iptal etmesi
lazımdı ama ne yaptı? Kendisi Meclisin yerine… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Yahu, bir dinleyin! Yani bir dinleyin!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa Mahkemesi Meclisin yerine kendisini koyarak
getirilen Anayasa değişikliğinde metin düzeltmesi yaptı. Yani işte orada
Hâkimler ve Savcılar Kuruluna seçilen üyelerin ancak 7 kişiden hâkim 1 kişiye
oy verir, Danıştay ve Yargıtay seçilecek kişiye 1 oy verir düzenlemelerini
çıkardı. Bu, Anayasa Mahkemesinin ne haddinedir ne görevidir. Çünkü orada
Anayasa Mahkemesi Meclisin yerine geçerek…
Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Anayasa’yı
değiştirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Değiştirmiştik maddeyi. Niye götürüyorsunuz
mahkemeye?
KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa
değişikliğini yapar ama Anayasa Mahkemesi ancak bunu şekil yönüyle inceler.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Meclis yaptı bunu. Niye götürdünüz?
KAMER GENÇ (Devamla) - Şekil yönüyle incelerken ancak Anayasa’nın
temel niteliklerini değiştirecek nitelikte bir teklifle karşılaşırsa o zaman
işin esasına girmeden o getirilen teklifi keenlemyekün addederek hepsini yok
sayar. Ama Anayasa Mahkemesi AKP’ye yaranmak için tuttu, orta bir yol buldu.
Bana göre, burada hata etti.
Ayrıca, getirilen Anayasa değişikliği o kadar facia bir şey ki.
Siz zaten, 12 Eylülden hesap soracaktınız. Niye sormuyorsunuz? Dört ay geçti. Haydi sorun bakalım. Sorun bakalım yahu!
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Bu yaptıklarımız ne?
KAMER GENÇ (Devamla) - Sorun. Niye sormuyorsunuz? Milleti
kandırdınız. Milleti kandırmakla… Bir gün kandırırsınız, iki gün kandırırsınız
ama bu kandıranlara millet tokat atmasını bilir.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Millet ne yaptığını biliyor.
KAMER GENÇ (Devamla) - O bakımdan, burada diyor ki: “Avrupa
Birliği bizi destekledi.” Avrupa Birliği diyor ki: “Ben senin getirdiğin
değişiklikleri takip ederim.” Şimdi Hâkimler ve Savcılar Kurulu diye bir kurul…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, hâkimlerin güvencesi kalmadı.
Hâkimler hakkında soruşturma açma iznini Bakan veriyor. Hangi hâkim hakkında
Bakan soruşturma izni veriyor, hangisine vermiyor. Bakanlık makamı siyasi bir
makamdır. Siyasi bir partinin mensubu olan bir bakanın bir hâkim hakkında
soruşturma izni verip vermemesi meselesi hâkimlik güvencesine vurulmuş en büyük
darbedir. Hâkimlik müessesesinin tarafsız olması lazım. Hak
ve adalet duygusu içinde hareket etmesi lazım. Eğer bir hâkim “Acaba ben bu
kararı verirsem yarın bir yere gider miyim...” Geçen gün gazeteci bir
arkadaş hakkında Ankara’da açılan bir tazminat davasında hâkim tazminata
hükmettikten sonra, gazeteci merdivenlerden inerken mübaşir geliyor, çağırıyor
kendisini. Hâkim diyor ki: “Kusura bakma, sen haklıydın ama ben burada oturmak
için bu kararı vermek zorundayım.” Bu, fiili bir durumdur.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Ne biçim hâkimmiş o?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bugün maalesef sizin Genel Başkanınız
Tayyip Bey…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir memlekette yargı yok. Yargının
olmadığı yerde demokrasi yok, insan hakları yok.
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde kurulması planlanan bölge istinaf mahkemelerinin
son durumu nedir?
Hangi illerimizde bu mahkemelerin kurulması kesinleşmiştir?
Adana’da kurulması düşünülen istinaf mahkemesinin yeriyle ilgili
son durum nedir?
Mahkeme binası için geçtiğimiz yıllarda ÇUKOBİRLİK Genel Müdürlüğü
binasının Adalet Bakanlığı tarafından satın alındığı bildirilmişti. Ancak bugün
bu binadan vazgeçilerek başka bir binanın kiralanması veya satın alınması
yoluna gidileceği söylenmektedir. Bunlar doğru mudur?
Adana’da kurulması düşünülen bölge istinaf mahkemesinin son durumu
ve bina konusundaki tasarruflarınızı açıklayabilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi Sayın Başkan, tabii Burhan Kuzu diyor ki: “Yumurtaları bu
öğrenciler yesin de biraz beyni gelişsin.”
Şimdi, bu getirilen Anayasa değişikliğinin geçici 19’uncu
maddesinde… Şimdi, Yargıtaydan seçilen 3 üyeden birisi istifa etmedi
biliyorsunuz. Bu arkadaşımızın daha Hâkimler ve Savcılar Kurulunda iki senelik
bir görevi var.
Peki, bunun yerine Yargıtayda yeni bir asil üye seçildi. Bu
getirilen geçici 19’uncu maddede asil üyelere 30 bin yan gösterge getirildi.
Bu, evvela;
1) Yargıtaydan seçilen asil üye, 2 tane, yani 3 üye değil de şu
anda orada 4 üye görev yapıyor, birisi yerine, yenilediği için. O üye de bu 30
bin liralık yan göstergeden yararlanacak mıdır? Sonra, Anayasa’nın o geçici
19’uncu maddesinde diyor ki: “Bu konuda yeni düzenleme yapılıncaya kadar, o
(30000) yan gösterge devam eder.” Anayasa’mızın 140’ıncı maddesine göre,
hâkimlerin aylık ödenekleri kanunla düzenlenir. Peki, nasıl, Anayasa’yla
düzenliyor? Burhan Bey gelseydi biraz daha yumurta gönderirdik kendisine.
2) 28’inci maddede diyor ki: “Hâkimlik…” Yani, aşağı… “Adli ve
idari yargıdan seçilen hâkimlerde, süresinin sonunda üç ayrı yerden birine
uygun görülecek.” Yani, üç ayrı yer şey edecek. Yani, bu “üç ayrı yer” derken
üç ayrı vilayet midir, üç ayrı görev midir? Şimdi, Adalet Bakanlığında, yani,
işte, idari görevi gelen, işte personel genel müdürü var ve o makamlarda bir
şey var. Şimdi, o görev süresi sona erdiği zaman “üç ayrı yer” demekle neyi
kastediyor? Yani ili mi kastediyor veya neyi kastediyor?
Bir de Sayın Bakana şunu soruyorum: Bu Erzincan Cumhuriyet
Savcısının hiçbir suçu olmadığı hâlde neden Cumhuriyet Başsavcılığı unvanı
üzerinden alındı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakan, kamu
yönetiminde, tamamen bir parti memuru zihniyetini hâkim kıldınız. Yasa dışı
telefon dinlemeleri olağan hâle geldi. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gizli
tanık, gizli soruşturmacı müessesesi getirildi. Bunun da meyvelerini almaya
başladınız. Şimdi ise Hâkimler ve Savcılar Kanunu’ndan sonra, bundan sonra ele
geçirmeye çalıştığınız kurumlar Yargıtay ve Danıştay mı olacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, benim sorularım son günlerde tekrar gündeme gelen
ÖSYM sınavlarıyla ilgili olacak. ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda ortaya
çıkan kopya iddiaları nedeniyle en son iptal edilen KPSS eğitim bilimleri
sınavında sorulan soruların tamamını cevaplandıranlar ile kopya ya da hırsızlık
yaptığı tespit edilip sınava girmeyen kişilerin kaçı hakkında ilgili
savcılıklar tarafından dava açılmış durumdadır, bu davalar ne aşamadadır?
Ayrıca, hakkında dava açıldığı hâlde son yapılan öğretmen atamalarında
atamaları yapıldığı iddia edilen bazı suçluların atamalarının iptali söz konusu
olabilecek midir, bu konuda Bakanlığınız herhangi bir girişimde bulunmuş mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Işık’ın sorusuyla başlayayım hemen. ÖSYM sınavlarında ortaya
çıkan usulsüzlük, kopya iddiaları karşısında Ankara Başsavcılığınca yapılan bir
soruşturma var. Bu ikinci sınava katılmayan, soruların tamamını çözdüğü bir önceki
sınavda belli olup da bu sınava katılmayan ya da katılıp da başarılı
gösteremeyen adaylarla ilgili tamamı sorguya davet edildi, bunlarla ilgili
Ankara Başsavcılığı gerekli tahkikatı yapıyor. Millî Eğitim Bakanlığının
atamasına ilişkin sorunuza ancak yazılı cevap vermem mümkün, onu Millî Eğitim
Bakanlığındaki işlemleri inceleyip öyle cevap vereceğim Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Son sınavdan dolayı soruşturma kapsamında olup da son atamalarda görev
verildiği iddiaları var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunu inceleyip cevap
vereceğim size.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Memnun olurum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Ünlütepe’nin “Sıra
bundan sonra Yargıtay ve Danıştaya mı geldi?” sorusuna cevap vereyim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de -biraz önceki konuşmada da ifade
ettik- çok sorunlu, problemli bir alanla uğraşıyoruz, bu alandaki problemleri
çözmeye gayret ediyoruz. Bakıyorsunuz medyada, gazetelerde çıkan haberler:
“Zaman aşımı rezaleti”, “Otuz yıl üç ay süre içerisinde çözümlenemeyen Kemal
Türkler cinayetiyle ilgili dava zaman aşımına kaldı”, “Utanın, böyle adalet mi
olur?” Bunlar manşetler, bunlar haberler, bunlar sık sık gündeme gelen konular.
Sadece merhum Kemal Türkler’le ilgili değil ama Türkiye’de yılda binlerce dosya
zaman aşımına uğruyor. İlk derece mahkemelerinden kaynaklı çok sayıda problem
vardı, bu problemlerin minimize edilmesi noktasında çok önemli adımlar atıldı.
Bakınız, yargının sorunlarını çözme noktasında personel temini, hâkim, savcı
kadrosunun artırılması, yardımcı eleman, yazı işleri müdürü, mübaşir ve kâtip
noktasında önemli takviyeler yapıldı, sadece 2009 yılında 10 binin üzerinde
kâtip alındı yargı camiasına.
Değerli arkadaşlar, bununla beraber, fiziki mekân noktasında, 2002
yılında 596 bin metrekare bütün Türkiye’deki adalet saraylarının kapalı alan
toplamıydı. Buraya dikkatinizi çekiyorum, 596 bin metrekare. Bugün, sadece
İstanbul’da yapılan ve şubatta, martta açılacak iki adalet sarayımızın toplamı
700 bin metrekarenin üzerindedir. Türkiye’deki kapalı alanlar 2,5 milyon
metrekareye ulaşmıştır. Sekiz yılda tam 4 kat mekân artışı sağlanmıştır ve
artık merdiven altı adliyelerden saraylara taşınan bir adalet mekanizması söz
konusu.
Mevzuatta yapılan iyileştirmeler var. Ancak bu UYAP’taki
gelişmeler, teknolojik imkânların kullanılması, ilk derece yargılamalarındaki
süreleri azaltmıştır. Düşünebiliyor musunuz -aramızda avukatlar var, bunu çok
iyi bileceklerdir- normal şartlarda, bundan on yıl önce herhangi bir mahkemede
bir mülkiyet davası açılmış olsun. İlk celse hâkimin yapacağı şey şudur: Kâtibe
hanıma “Yaz kızım; tarafların nüfus sabıka kayıtlarının istenmesine, tarafların
tapuya müzekkere yazılarak mal varlıklarının getirtilmesine, falanca yere
müzekkere yazılarak burayla ilgili kayıtlar varsa onların istenmesine, nüfusa
müzekkere yazılmasına, gümrüğe müzekkere yazılmasına, polise müzekkere
yazılmasına…” der ve bu gibi ara kararları verirdi. Bu ara kararların
toplanması, yerine getirilmesi zaman zaman beş, altı ay sürerdi. Oysa şimdi,
UYAP Sistemi bütün bu kurumlarla entegre olmuş ve
bilgisayar üzerinden birkaç dakika içerisinde tüm bu bilgileri toplayabilir
noktaya gelmiş. Bu da ilk derece mahkemelerinde çok ciddi bir zaman tasarrufu
sağlamış durumda. Ancak, Türkiye’de genel problem şu: İlk derece
mahkemelerinde, hâlâ bilirkişilik vesair sorunları büyük ölçüde devam ediyor ve
bizim Yargı Reformu Stratejisi’nde ve stratejik planda en öncelikli olarak
çözmek zorunda olduğumuz, eğitimle beraber, bu bilirkişilik müessesesindeki
aksayan yönler önemli bir problem. Ancak, davaları uzatan, daha çok yüksek
mahkemelerdeki temyizde geçen sürelerdir. Bu, adli yargıda iki buçuk-üç yılı
bulmakta; idari yargıda Allah’a emanet, dört yıl, beş yıl, artık ucu açık.
Şimdi şöyle bir şey söyleyeyim size: Bugün itibarıyla Yargıtaya
hiç dosya göndermesek temyize, kessek aşağıdan, bazı ceza dairelerinde beş yıl
süreyle kapağını açamayacağımız dosyalar var, hiç dosya gelmese…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye tedbir almıyorsun? Sen Bakansın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İşte bütün bunlar, bu Yargı
Reformu Stratejisi’ne bağlı olarak, stratejik plana bağlı olarak bir bütün
olarak değerlendiriliyor, ilk derece mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve temyiz
mahkemeleri hep beraber değerlendiriliyor.
Bu arada bir başka milletvekilimiz, Adana Milletvekilimiz Sayın
Tankut istinaf mahkemelerine ilişkin soruyu sordular. İstinaf mahkemelerinde,
ümit ediyorum ki ocak-şubat aylarında başkan ve başsavcılarının atanma
işlemlerine başlayacağız. Fiziki mekân hazırlığı noktasında altı yerde
tamamlandı, üç yerde eksiğimiz var, oraları tamamlamaya çalışıyoruz ve hepsinin
eş zamanlı başlaması gerekiyor Türkiye'yi kuşatacağı için.
Adana’yla ilgili, doğrudur, ÇUKOBİRLİK’le ilgili, ÇUKOBİRLİK’e ait
binanın alımı yapılmış idi istinaf mahkemelerinde kullanılmak üzere, ancak
üniversitenin orayla ilgili vermiş olduğu bir rapor var. O rapor üzerine
alternatif bir bina arayışımız var. O da bulundu, şu anda orası da kısa sürede
hazırlanıp ocak-şubat ayları içerisinde inşallah beraberce devreye
alabileceğimiz noktaya getirilecek.
YILMAZ TANKUT (Adana) – ÇUKOBİRLİK’in binası ne olacak Sayın
Bakan? Kime verilecek? Onu soruyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu arada, değerli
milletvekilleri, gene Sayın Ünlütepe’nin sorusuyla bağlantılı olarak bir önceki
celsede benim olmadığım zaman diliminde bir soru tevcih etmiş Sayın Ünlütepe.
Orada da Sayın Ünlütepe iki şey soruyor. Bir tanesi: “Mesleğe tekrar kabul
edilecek ihraç edilmiş hâkimlerin suçları nelerdir? Bunları bize söyleyebilir
mi? Kaç kişi bunlar?” Bunu arz edeceğim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Meslekten ihraç edilenlerin suç
niteliğine göre dağılımı…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bir de tabii, birçok
konuşmacı, hatip şunu sordu: “Siz Anayasa değişikliği esnasında 12 Eylül
sürecinden hesap soracağınızı söylediniz, darbecileri yargılayacağınızı
söylediniz.” gibi. “Niçin bunlarla ilgili herhangi bir şey yapmıyorsunuz?” Ve
Sayın Ünlütepe buna özel bir soru daha sordu son konuşmasında.
Değerli arkadaşlar, referandumdan tam iki ay önce, Vatan gazetesi,
10 Temmuz 2010. Gazeteci Deniz Güçer’le bir röportaj yapıyoruz. Sayın Güçer
soruyor: “12 Eylül darbecilerinin yargılanması ne kadar mümkün?” Sadullah Ergin
cevap veriyor: “Pakette Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin metinden
çıkarılmasını düzenleyen bir madde var. Anayasa’mızda yüz karası olarak bulunan
bir maddeydi. Yirmi sekiz yıl önce Anayasa’mıza giren, darbe yapanların,
demokrasiyi askıya alanların, halk iradesini devre dışı bırakanların hiçbir
şekilde hesap veremeyeceğini düzenleyen bu madde metinden çıkartılıyor.
Dediğiniz gibi ‘Pratikte yansıması yoktur.’ şeklinde eleştiriler gelebilir.”
Tekrar Güçer soruyor: “Evet, çünkü Kenan Evren artık seksenini
geçti mesela.” Ben de cevaben şunu söylüyorum: “Bu ilkesel olarak çok önemli
bir adım. Halk iradesine karşı yapılmış bir darbenin lâyüsel oluşunu ortadan
kaldıran bir iradedir. Türk demokrasisinin geleceği açısından anlamlı ve
önemlidir.”
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Zaten fiilî olarak ortadan kalkmış bir
anayasa maddesi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tekrar soruyor gazeteci:
“Kenan Evren yargılanır mı?” Somut soruya geliyor. Sadullah Ergin: “Hukuk
mevzuatımız ne kadar izin verir vermez, zaman aşımı tartışmaları ne getirir ne
götürür, ayrı bir tartışma konusu…”
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Önergeye siz “hayır” dediniz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “…Ama Avrupa Birliğiyle
müzakereler yürüten, demokrasisini taçlandırmaya çalışan bir Türkiye’de, otuz
yıl önce yapılmış bir darbenin hukukunu, darbecileri koruyan bir maddenin
muhafaza edilmesi hiçbir şekilde izah edilebilir bir olay değildir.” Benim bu
konuya yaklaşımım bu olmuştur.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben de sizinle aynı düşüncedeyim
Bakanım o konuda.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bundan bir gün sonra Sayın
Ünlütepe “Niçin bunu Bakan referandumdan önce söylemedi?” diye sordu kürsüden.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorularıma da cevap ver.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben de referandumdan iki ay
önce yapmış olduğum bir mülakatı gösteriyorum.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bundan bir gün sonra gene,
11 Temmuz 2010 günü, aynı mahiyette, Zaman gazetesinde yapılmış bir mülakatım
daha yayımlanmıştır. Dolayısıyla, bunun anlamını, önemini belirten bir
değerlendirme olmuştur.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakan, Zaman gazetesinin
cümlelerini de okur musunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zaman gazetesini okur musun Sayın
Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Okuyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oku, oku!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben sizinle aynı düşüncedeyim
ama Sayın Başbakan farklı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Geçici 15’inci maddenin
kaldırılması, 12 Eylül darbecilerine dava açılamayacağı görüşleri var. Sizin bu
konudaki düşünceniz nedir?”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, gidip millete söyleseydin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Sadullah Ergin: Darbeyi
yapanların hiçbir şekilde yargılanamayacağını hüküm altına alan geçici 15’inci
madde hâlâ bizim Anayasa'mızda korunuyor. Bunu ne kendi çocuklarımıza ne de
çağdaş dünyaya anlatabiliriz. Bu paketle geçici 15’inci madde Anayasa metninden
çıkarılıyor. Darbeciyi yargılayabilecek misiniz? Burada hukuk sitemimiz bunu
değerlendirecektir. Önemli olan millet iradesine, Parlamentomuza, demokrasimize
darbe yapan anlayışın Anayasa'nın koruması altında bundan böyle olmayacağı
gerçeğidir.”
Bu da 11 Temmuz günü Zaman gazetesinde çıkan…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dur, dur! Yok, yok, Bakan! Yok, Bakan,
gerçekleri söylemiyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade ederseniz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gazete kupürleri
de burada.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun Bakan, burada
belge! Belge burada, doğru söylemiyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, onu siz
kendiniz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bu saygısızlığa son verin,
böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 11 Temmuz tarihli…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Üslubunuza dikkat edin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun, belge burada!
Doğru söylemiyorsun! Doğruları söylemiyorsun!
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakana “Cevap
veriniz.” dedi. Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 11 Temmuz tarihli
gazetedeki mülakatım budur.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Anayasa’da yapılacak değişiklikle 12
Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yapılan yakışıksız bir
hareket.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaman mitingindeki…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben Zaman gazetesindeki
mülakatımı söylüyorum…
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.14
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben soru sordum, benim bir
soruma cevap vermedi. Benim sorduğum sorular… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Yazılı verecek.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya bir konuşmayın be! Sizi mi dinleyeceğim?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz karışmayın lütfen, gecenin bu
saatinde ne olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben dedim ki Yargıtaydan gelen şu
anda 4 tane asıl üye var. Kulakları sağır değil herhâlde orada beni dinleyen
kişinin. Dedim ki bu 4 üye asıl üyedir, bunların her birisine, aslında 3 üyeye
Anayasa’nın geçici 19’uncu maddesiyle getirilen yan gösterge… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, soru-cevap kısmı
geçti, lütfen müdahale eder misiniz.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, ben arkadaşımızı dinleyeyim, cevabını
vereceğim. Lütfen, ne olur…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yani çok açık…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, izin verir
misiniz, Sayın Kamer Genç… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olursak, usuletle, suhuletle
meseleleri götürürüz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Soru-cevap kısmı geçti…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen kimsin yahu, benim sözümü kesiyorsun!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen kimsin!
BAŞKAN - Sayın Genç, bakın…
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen kimsin? O, Grup Başkan
Vekili…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de milletvekiliyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, izin
verir misiniz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır milletvekiliyim, soru soruyorum,
orada iktidar sırasında oturan kişi, aciz adamsa benim sorularıma cevap
vermesin, çıksın gitsin oradan. Böyle bir şey olmaz!
BAŞKAN – Süre bitti.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Allah Allah, sen git o zaman!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Başkan, bizim sorularımıza cevap
verdirmek zorundasınız. Benim sorularıma niye cevap vermiyor?
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Allah Allah, yazılı cevap
verecek.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Vermedi efendim, yazılı vereceğini de
söylemedi!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yazılı vereceğim.
BAŞKAN – Süre bitti, hepiniz çok heyecanlandınız, ben de ara
verdim, şimdi yazılı vereceğini söylüyor Sayın Bakan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, dili yoksa,
orayı terk etsin…
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sana ne, sen kimsin de terk
edecek?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Soru-cevap kısmı bitti Sayın
Başkan..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorularım çok açık ve net: İdari
yargıdan, adli yargıdan 10 tane Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi var…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç, konu anlaşıldı, Sayın Bakan da çok
acil bir şekilde cevap verecek size.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yazılı cevap verir, böyle bir
usul yok ki! Ama böyle bir usul yok efendim.
BAŞKAN - E, ne yapalım?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Diğer kısma geçin lütfen.
BAŞKAN - Geçiyoruz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye itiraz ediyorsunuz? Acaba… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanın yönetimine niye müdahale
ediyorsunuz canım?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bahçekapılı, siz Sayın Bakanın
koruyucusu musunuz? Sayın Bakan kendisini savunamıyor mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben sadece İç Tüzük’ü
uyguluyorum burada.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkana saygısızlık
ediyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkan Vekili varken… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Meclis Başkan
Vekiline ne talimatı veriyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben İç Tüzük’ü korumak
mecburiyetim var burada, İç Tüzük’ü uygulamak… Ben talimat vermiyorum, sadece..
BAŞKAN - Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.29
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Genel Kuruldaki
gürültü ve kavga nedeniyle birleşime ara verdiniz. Daha sonra birleşimi
açtınız, gürültü ve kavga devam ediyordu, bu nedenle birleşimi kapatmadınız,
tekrar ara verdiniz. İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre, ikinci kez tekrar
birleşime ara vermeniz mümkün değil, birleşimi kapatmanız gerekiyordu. Şu anda,
İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre birleşime devam etmemiz mümkün değil. Ben
birleşimi kapatmanızı talep ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, benim sorularıma da
cevap vermedi hâlâ.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’inci madde…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim sorularıma cevap
verilmedikten sonra, olmaz böyle efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç, yazılı vereceğini söyledi. Ne yapabilirim
başka?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, birleşimi kapatın.
BAŞKAN – Lütfen, siz susarsanız, ben Sayın Elitaş’ı dinleyeceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –. Milletvekilinin sorularına cevap vermeyen
bir Hükûmet olur mu efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekli uyarıyı yaptı Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Elitaş’ı dinleyeceğim. Sizi dinledim Sayın
Hamzaçebi.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım, İç Tüzük’ü bir değerlendirin,
68’i değerlendirin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’in
ikinci fıkrası gayet açık efendim.
BAŞKAN – Beyefendiyi de dinleyeceğim. İtiraz mı var?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İç Tüzük 68 gayet açık.
BAŞKAN – Olabilir. Beyefendiyi de dinleyeceğim. Buna mâni bir İç
Tüzük maddesi var mı?
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
İç Tüzük 68’inci madde açık…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bizi de dinleyin Sayın Başkan o zaman,
niye dinlemiyorsunuz?
BAŞKAN – Olur, sizi de dinlerim, hep dinliyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hep iktidarı mı dinleyeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Öztürk, biraz evvel Sayın Hamzaçebi’yi dinledim,
ondan evvel Sayın Genç’i dinledim. Yani haksızlık ediyorsunuz, gerçekten
haksızlık ediyorsunuz.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’inci madde
açık. İç Tüzük 68’inci maddeye göre, burada oturumun huzuru ve devam etmesi
konusunda Başkanlık gerekli ihtimamı gösterdikten sonra ayağa kalkarak Genel
Kurulda ihtarda bulunması gerekir. Kavga ve gürültü bitmediği takdirde “Oturuma
ara vereceğim.” der, bir saatten fazla olmamak üzere oturuma ara vereceğini
ifade eder.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – On dakika ara verdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama siz burada “Oturumu kapatıyorum.”
diye çıktığınızdan dolayı İç Tüzük’ün 68’inci maddesinin birinci fıkra hükmüne
göre ihtar yapmadınız, oturuma ara verdiniz. 68/1’e göre kavga nedeniyle
oturuma ara verdiğinizi ifade etmediğinizden dolayı İç Tüzük 68/2 uygulanmaz
efendim. (CHP ve MHP sıralarından “Hayır, hayır” sesleri, gürültüler)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Neden dolayı ara verdi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oturuma devam etmeniz gerekiyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Niye ara veriyor o zaman?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır Sayın Başkan, yanlış söylüyor
efendim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Niye ara verdi Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, burada sizin takdiriniz
vardır efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz ara verme gerekçesini söylemediniz ki…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söylediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ara vermek için bir gerekçe
göstermeniz lazımdı. Ara vermenizin nedeni de kavga, gürültüydü efendim.
AHMET YENİ (Samsun) – Sen ne karışıyorsun?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ara vermeniz için bir neden yoktu Sayın
Başkan. Ara vermeniz için bir gerekçe, sadece buradaki kavga, gürültüydü
efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç, belki başım dönmüştür, ben bir insanım. Belki
kişisel bir nedenle ara verdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Alkışlamayın arkadaşlar…
BAŞKAN – Böyle böyle konuşuyorsunuz da… Bir saniye… (Gürültüler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bu şartlarda Genel Kurulun devam etmesi
mümkün değil.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Genel Kurul çalışamaz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturuma ara vermek için bir gerekçe olması
lazım. Burada gürültü vardı, kavga vardı. Onun için ara verdiniz.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Genel Kurul devam edemez efendim, İç Tüzük
çok açık efendim.
BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o
maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
27’nci madde üzerinde üç önerge vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim sorularım ne olacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, ben 68’inci
maddeye göre görüşümü ifade ettim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, dinledim…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama bakın, siz hiçbir cevap
vermeden “Oturuma devam ediyorum.” diyorsunuz, buna hakkınız yok efendim.
BAŞKAN – Peki, o zaman cevap vereyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, lütfen, ben usul
tartışması açmak istiyorum tutumunuz hakkında.
BAŞKAN – Peki, olur. Hayhay.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım, cevap verin. Nedir peki?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Aleyhte söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, siz aleyhte…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de aleyhte istiyorum efendim.
BAŞKAN – Lehte isteyen var mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Lehte Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Lehte söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Gürültü ve kavga nedeniyle İç
Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara vermek yerine,
birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu
hakkında
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanın yönetimine öteden beri
güvenirim, objektif, tarafsız, bağımsız yönetir, bunda hiçbir zaman tereddüdüm
yoktur, bugün de tereddüdüm yok. Sanıyorum, İç Tüzük’ün 68’inci maddesi o telaş
içerisinde biraz gözden kaçtı, bir farklı niyet olduğu kanaatinde değilim.
Sayın Başkana bu fırsatı bana verdiği için teşekkür ediyorum.
Konu, aslında iktidarın ve iktidar partisi grubunun yanlış
tutumundan kaynaklanıyor. Önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Arkadaşlarımızın soruları oluyor, bu sorulara yönelik Sayın Bakanın
açıklamaları oluyor, zaman zaman gergin konuşmalar da olabiliyor, iktidar
partisi sözcüleri, grup başkan vekilleri buna yönelik açıklamalar da yapıyorlar
ama işin esasına yönelik olarak temel konularda, İktidarın 12 Eylül referandumu
öncesinde referandum meydanlarında söylediği söylemlerin aksine bir söz burada
ifade edilince, ister istemez arkadaşlarımız, grubumuz tepkisini ifade ediyor.
Şimdi, ben, Sayın Bakanı hayretle izledim. “Sayın Bakanı
hayretle…” derken Sayın Bakan konuşmalarında tutarlı olabilir. Şimdi, 12 Eylül
referandumu öncesinde Sayın Başbakanın referandum meydanlarında halka sunduğu
şuydu: “12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.” Ta 27 Mayısa kadar götürdü hatta, Aydın mitinginde bir beyaz gömlek, beyaz kıyafet
giyerek, Adnan Menderes’in idamını hatırlatarak Aydınlılardan “hayır” oyu
istedi. (AK PARTİ sıralarından “’evet’ oyu istedi” sesleri)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Grup toplantısında ağladı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “Evet” oyu istedi.
12 Eylül’ün acılarını istismar etti, kürsülerden, 12 Eylül’de idam
edilen bazı gençlerin mektuplarını okudu, duygusal ortamlar yarattı.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tahrif ederek okudu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bütün bunlar 12 Eylül
darbesinden, o darbecilerden hesap sormak içindi, referandum meydanlarında bunu
kullandı. Sayın Başbakan, büyük bir popülizm yaptı,
hâlâ yapıyor. Popülizm şudur: Popülizm yapan kişi kendisini geniş halk
kitleleriyle özdeşleştirir, onun yerine koyar, mağdur konumuna koyar ve iktidar
hegemonyasına, iktidar seçkinlerine saldırır. Sayın Başbakan, sekiz yıldır,
dokuz yıldır bunu yapıyor. Bir iktidar seçkinleri var, iktidar hegemonyası var,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu mağdur, parti mağdur. “Siz hiç fakirin
sofrasında soğuk çorbaya kaşık salladınız mı?” diyordu bir konuşmasında, çok
iyi hatırlıyorum, çok güzel ama Sayın Başbakan, siz dokuz yıldır
iktidardasınız, o soğuk çorbayı hâlâ ısıtamadınız mı? Hâlâ mağdur… (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Ben, 12 Eylül darbecilerinden hesap
sorulacağını hiçbir zaman söylemedim.” Olabilir, Sayın Bakanın söylemleri
tutarlı mı değil mi, ben bunu takip etmiş değilim. Burada bunu söylüyorsa bunu
kabul ederim, aksine elimde bir şey yok. Belki aksine elinde başka dokümanı,
belgesi olan arkadaşlar varsa başka bir şey söyleyebilir, onların söz hakkını
da burada sınırlamış olmayı istemem. Ama, Sayın
Başbakan “12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.” dedi. Bunun adı: “Amaca
varmak için her yol mübahtır.”
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Toplumu kandırdı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Siyaset teorisindeki adı budur,
AKP terminolojisindeki adı takiyedir. Bu, bugün ortaya çıkmıştır, Sayın Adalet
Bakanının açıklamalarıyla bugün ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, biraz önceki yani akşam yemeği için ara
verilmeden önceki oturumda “Türkiye demokrasiye mi gidiyor? Türkiye daha
demokratik bir Anayasa’ya mı sahip oluyor?” şeklindeki tartışmalar üzerine ve
çeşitli başka değerlendirmeler üzerine, bu kürsüden bir şey söyledim, onu biraz
daha açmak istiyorum. Siz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak “Darbecilerden hesap soracağız.” diyorsunuz,
sadece 12 Eylül’le sınırlı değil. 12 Eylül’den hesap soramayacağınız bugün
ortaya çıktı Sayın Bakanın açıklamalarıyla ama sizin iktidar döneminizden
sonra, ordu içinde darbe hazırlığı yapmış olan her kim var ise, bu iddia ile o
kişiler bugün yargılanıyor. Bunlara hiçbir itirazımız yok. Orduda darbeyi
düşünen, darbe için hareket eden, buna teşebbüs eden, buna teşebbüs planlarını
yapan ne kadar komutan varsa, derhâl emekli edilmeli, yargı önüne çıkarılmalı,
savcılar onlar hakkında takibat açmalı.
HASAN KARA (Kilis) – Hoş geldiniz! Hoş geldiniz!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ama,
ben şunu merak ediyorum değerli arkadaşlar: 12 Eylül’e gidiyorsunuz “Hesap
soracağız.” diyorsunuz, iktidar döneminizdeki darbe düşünmüş olan komutanlardan
hesap soruyorsunuz, yargı hesap soruyor, ta 27 Mayıs’a gidip gerekirse Adnan
Menderes döneminin acılarını söylüyorsunuz, onları kullanıyorsunuz. Yakın
tarihimizde iki tane darbe var: Birisi 28 Şubat. Bunlar darbe düşünenler falan
değil, darbenin kendisi 28 Şubat. Hükûmet değişti.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Geliyor, geliyor; o da geliyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hükûmet değişti. Acaba 28
Şubat’tan neden hesap soramıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
28 Şubat bir darbedir, Türkiye’de hükûmet değişmiştir. 27 Nisan
e-muhtırası bir darbedir, Türkiye erken seçime gitmiştir, cumhurbaşkanı
seçilmemiştir, Parlamento erken seçim kararı almıştır. Peki, neden siz
bunlardan hesap soramıyorsunuz? Cevabını vereyim: Çünkü siz 28 Şubat
paşalarından icazetlisiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) – Bunu ispat edemezseniz…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Oradan icazet alınarak
kuruldunuz. Sizin kurucularınız 28 Şubat paşalarına gidip “Biz Erbakan Hoca
gibi düşünmüyoruz. O bizim yolumuzu böyle açmazlara sürükledi. Biz öyle
değiliz, bizi lütfen ayrı düşünün.” diye paşalardan icazet aldı.
HASAN KARA (Kilis) – Bu söylediklerinizi ispat edemezseniz…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Onun için 28 Şubata dönüp hesap
soramıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) – Bu söylediklerinizi ispat etmek zorundasınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, ben bir şey söylüyorum:
Darbe orada işte, darbe orada, darbeye niye hesap soramıyorsunuz? Neden
savcılar harekete geçemiyor?
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Onlar çünkü 12 Eylül’ün devamı, 12 Eylül’ün
yavrusu!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 27 Nisan e-muhtırasını veren
Genelkurmay Başkanına neden hesap sormak yerine ona devlet şeref madalyasını
verdiniz? Hangi ittifaktır, hangi uzlaşmadır sizi o iki darbeyle beraber
yaşamaya mecbur bırakan? Onun için, “Bu Anayasa değişikliğiyle Türkiye’ye
demokrasi getirdim.” iddiasından lütfen vazgeçin.
Demokrasinin temeli kuvvetler ayrılığıdır. Siyasi liberalizmin
babaları, Thomas Hobbes, John Locke, bunlarla başlar bu tartışma Montesquiou
bunu kurumsallaştırır, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16’ncı
maddesinde bir insanlık ideali olarak yerini bulur. Hakların güvence altına
alınmadığı, kuvvetler ayrılığının bulunmadığı toplumlarda anayasa yoktur.
Şeklen anayasanız olabilir ama kuvvetler ayrılığını zedeliyorsanız, yargıyı
hükûmetin kontrolüne almaya teşebbüs ediyorsanız, istediğiniz kadar “Özgürlükçü
anayasa yaptım.” deyin, yapmış olmazsınız. Biz bu Anayasa’ya “Hayır.” derken,
Türkiye'nin yeni ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olma fırsatını elde etmesini
istiyorduk, 12 Eylül darbe Anayasası’nı savunmuyorduk. O bir darbe Anayasası’dır, onun daha değişmesi gereken hükümleri vardır.
Türkiye o Anayasa’ya sığamaz. Arkasında yüzde 93’lük bir halkoyu olması onu
meşru kılmaya yetmiyor, Anayasa meşru olarak hazırlanmamıştır çünkü.
HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 27 Mayıs sonrasındaki 61
Anayasası’nda olduğu gibi, o da meşru bir anayasa değildir.
HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Halkın katılımının olmadığı bir
anayasa hazırlama süreci sonucunda ortaya çıkan anayasa meşru sayılamaz,
demokratik bir anayasa değildir.
HALUK İPEK (Ankara) – Beraber değiştirelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, iktidarlar zaman içerisinde
yıpranırlar, tahammülleri azalır. Dokuzuncu yıldasınız, tahammülünüz azaldı,
muhalif seslere tahammülünüz yok. En küçük bir öğrenci gösterisinde şiddete
başvuruyorsunuz. Dünyanın bütün ülkelerinde, bütün toplumlarında, küçük eylemci
gruplar, seslerini duyurmak için birtakım hareketler, birtakım eylemler
yaparlar. Yoksa, sadece bildiri okusalardı seslerini
duyuramazlardı. Buna karşı polisin, devletin, demokratik güçlerin, kurumların
yapması gereken, şiddetle mukabele etmek değildir, tam tersine, ölçülü mukabele
etmektir çünkü demokrasilerde şiddet kullanma tekeli devletindir. Devlet, bu
tekeli, bu gücü kötüye kullanamaz. Ölçüsüz bir güç kullanılmıştır.
Şimdi, neden Yıldız Üniversitesindeki öğrenci olayları,
İstanbul’daki öğrenci olayları, Siyasal Bilgiler Fakültesindeki öğrenci
olayları peş peşe cereyan ediyor? Bunlara tepkiyle yaklaşmak yerine, anlayışla
karşılamak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, tekrar, bana söz
verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Tutumunuz aleyhinde söz istemem oturumu kötü
yönettiğiniz anlamına gelmez. Bir konuşma fırsatı olarak da bunu
değerlendirdim. Çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Oldu mu şimdi? Usul hakkında en ufak bir
şey söylemediniz.
BAŞKAN – Lehte konuşmak
üzere Sakarya
Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Hamzaçebi, usul hakkında en ufak bir
şey söylemediniz, en ufak! Bir hakkı istismar ettiniz!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Onu da siz söyleyin, yani eksik
bıraktıklarımızı siz söylersiniz.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Siz bir hakkı istismar ettiniz!
KAMER GENÇ (Tunceli) – İstismar eden sizsiniz!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz bütün memleketi istismar
ediyorsunuz!
BAŞKAN – Ne olur sayın milletvekilleri, çok rica ediyorum sizden…
Geç vakit olduğunu biliyorum, yoruldunuz, gerildiniz, ben de yoruldum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biz burada parya mıyız?
Yani, olur mu bir milletvekili…
BAŞKAN – Sayın Genç “Allah
rızası için” dedim ya, ne olur…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, milletvekili bu kadar
çalışır mı efendim?
BAŞKAN – Ya, ne olur… Rica ediyorum sizden…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclis Başkanlığı
milletvekillerinin sağlığını korumak zorunda. Biz kaç gündür bu saate kadar
çalışıyoruz. Meclis Başkanlığı Tayyip Erdoğan’ın emrinde midir yani? Böyle bir
şey olmaz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yapmayın… Ya, sonuç itibarıyla devam ediyorsak…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz efendim…
BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Hayır Sayın Başkanım, oturmuyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturmuyorum. Niye oturmuyorum? Bizim
sağlığımızı tehlikeye sokuyorsunuz efendim.
BAŞKAN – Sayın Üstün, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bizim hayatımızı tehlikeye sokuyorsunuz
Sayın Başkan. Yahu! olur mu ya?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Üstün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Her gün saat onda gel, ondan sonra yirmi
dörde kadar çalış. Böyle bir şey olmaz yahu!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başbakan kuliste bekliyor,
bunlar da burada nöbet bekliyor. Başbakan kuliste…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, Meclis Başkanlığı bizim
sağlığımızı düşünmek zorunda efendim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkanımızın tutumu İç Tüzük’e
uygundur.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz efendim, Meclis Başkanlığı benim
sağlığımı düşünmek
zorunda. Benim soruma
cevap vermedi efendim.
BAŞKAN – Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – O hiç susmuyor ki zaten.
BAŞKAN – Rica ediyorum… Rica ediyorum sayın milletvekilleri…
AHMET ERSİN (İzmir) – Ama siz de biraz adaletli olun Sayın
Başkanım. Adaletli olun biraz.
BAŞKAN – Peki, nasıl adaletli olayım? Öneriniz nedir?
HALUK İPEK (Ankara) – Laf olsun diye söyledi.
BAŞKAN – Yani, öneriniz nedir?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Meclisi kapatmanız Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir İç Tüzük’ü var, bu İç Tüzük’ün 68’inci maddesinde… Meclisin
yönetimi İç Tüzük’e göre yapılır. 68’inci madde de… Biraz önce bu Mecliste
sorular sorulunca Hükûmet sırasında oturan kişi, zat, bizim sorularımıza cevap
vermedi. Sorularımıza cevap vermek zorunda. Hakkı da
yok. Orada oturduğu an benim sorularıma cevap vermek zorunda. Biz
milletvekiliyiz. Biz kendi özel…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Cevap verecek.
KAMER GENÇ (Devamla) – Vermedi efendim. Kulağın duydu mu?
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
“Yazılı vereceğim.” dedi.
KAMER GENÇ (Devamla) – Demedi. Yahu! tutanaklara
bak.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Siz duymuyorsunuz demek ki.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen duymuyorsun, senin kulağın sağır, benim
kulağım sağır değil. Yani istersen tutanağa bak.
Sayın Başkan, yani böyle şey olur mu? Bir defa, burada, o sırada
oturan insanlar, zatlar, milletvekillerinin sorularına cevap vermek zorundalar.
Sorularıma cevap vermiyor. Peki, beni niye buraya halk seçmiş milletvekili
olarak göndermiş? Ben ısrar ettim… AKP sıralarında o yandankapılı mı,
Bahçekapılı diye bir arkadaşımız vardı… Bilmiyorum yani….
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Çok ayıp ama…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ne ayıbı ya? Oradan müdahale ediyor bana,
diyor ki…
ASIM AYKAN (Trabzon) – Ama böyle konuşma olmaz Sayın Başkan!
BAŞKAN – Sayın Genç, üslubunuzu lütfen düzeltin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ama Sayın Başkanım, bakın…
BAŞKAN – Anladım da…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ama şöyle bir şey olmaz ki...
BAŞKAN - Şimdi, bakın, konuşuyorsunuz, ona itirazım yok…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, Mustafa Elitaş bana orada laf
atıyor, sataşıyor. Ben de bunun üzerine… Konuşma devam ederken zatıaliniz oturuma ara verdiniz. Oturuma hangi sırada ara
verilir? Ya karar yeter sayısı yok ya ondan sonra yoklama yapılır, toplantı yeter
sayısı yok, o nedenle ara verilir.
Şimdi, siz, tabii ki o gürültü ve kavgadan dolayı ara verdiniz.
Ondan sonra ara verince de… Geldiniz, yine o gürültü ve kavga… Hâlâ benim
sorularıma cevap verilmediği için o tepkim devam etti.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Cevap vereceğini söyledi size.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu durumda, İç Tüzük’e göre, sizin
birleşimi kapatmanız lazım. Birleşime devam ettiğiniz zaman, bu gerilim içinde,
bundan sonra büyük bir kavga olursa bunun sorumluluğu size ait olur Sayın
Başkanım. Yani o çok önemli. Yani size saygımız sonsuz ama görüyorsunuz ki
burada çok böyle özel bileğilenmiş, Tayyip Bey’in gözüne girmek için, seçimin
yaklaştığı bu sırada Tayyip Bey’in gözüne girmek için burada hazır, kavga
yapmaya çalışan bir güçler var.
Şimdi, burada, bizim düşüncelerimize karşı en makul… Yani öyle bir
kanun var ki burada, hakikaten Türkiye’nin yargı sistemini yakından
ilgilendiren bir kanun. Bu yargı sistemini bu kadar yakından ilgilendiren bir
kanunda biz milletvekili olarak düşüncelerimizi söylediğimiz zaman maalesef AKP
Grubundan çok sert tepkiler geliyor.
Şimdi, Tayyip Bey Adnan Menderes’i hep örnek veriyor. Şimdi, Adnan
Menderes’i kendisine örnek alıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, her yerde
söylüyor. Adnan Menderes kim biliyor musunuz? Adnan Menderes, kendisi
Başbakanken, İstanbul Emniyet Müdürünü Bitlis’e tayin edip, gidip de o kişinin
karısıyla ilişki kurup tekrar onu…(x) (AK PARTİ sıralarından “Ayıp ayıp!”
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, yapmayın.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Utan, utan!
KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır efendim! Eğer varsa ailesi benim
aileme şey etsin.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bu aynen yazılı. Yani ondan
sonra tekrar o zatı İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getiren bir kişi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, üslubunuzu düzeltin lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, böyle bir şey olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, bir saniye…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bakın, size bu tarihî gerçekleri
söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 67’yi
uygulamanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca bu kişi, 1958-59’da ne yapmıştır?
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen üslubunuzu düzeltin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Özel bir yetki kanunu çıkarmıştır
muhalefeti susturmak için. Dikta rejimini kurmaya…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yazıklar olsun sana! Yaşından utan!
KAMER GENÇ (Devamla) – E, şimdi, Tayyip Bey de bu kişiyi kendisine
rehber alıyor. Böyle bir kişiyi kendisine rehber alan Tayyip Bey’in de
düşüncesi ortada.
Şimdi, dolayısıyla, bizim burada çıkıp da…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – CHP zihniyeti bu!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, konuşurken, ben milletvekiliyim,
düşüncelerimi söyleyeceğim arkadaşlar. Yani siz şimdi beni susturmak mı
istiyorsunuz? Tamam, ben bir kişiyim…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – CHP bile kusacak sizi.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, ben size gerçekleri söylüyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, tarihi bilmiyorsanız okuyun yahu,
gazeteleri okuyun! Yazmadı mı, Adnan Menderes’in…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yaşından utan be adam!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, olay…
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu kadar terbiyesizlik olmaz!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben gerçekleri söylüyorum, gerçekleri; şey
ediyorsunuz. Dolayısıyla…
(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama bu
Tutanak Dergisi’nin 476’ncı sayfasında yer almıştır.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 67’nci maddesini okuyorum: “Genel Kurulda
kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille
konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden
ayrılmaya davet eder.”
Lütfen üslubunuzu düzeltin, selamlayın ve…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım, kısaca söylemek
gerekirse, bugünkü, bu, hakikaten kızgın -ülkenin yararına çok önemli bir yasa
tasarısı- bu kadar…
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Deminki konuya devam et.
KAMER GENÇ (Devamla) – …moral bozukluğu olan bir
parlamentoda bunu devam ettirmek bence çok zor. Ama siz de, bunun şartları da müsait, İç Tüzük şartları teşekkül
etti… Buna göre birleşimi kapatmaz, devam ederseniz, bundan sonra gelecek
olayların sorumlusu siz olursunuz.
Saygılar sunuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, zannederim burada geri
alınması gereken sözler var rahmetli Adnan Menderes hakkında. Lütfen Sayın Grup
Başkan Vekilinden de rica edelim ve bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında
bu tip şeyleri kürsüden dile getirmek Meclisin mehabetine uymuyor. Onların
saygınlığını korumak da bu Meclisin görevidir, milletvekillerinin şerefli
görevidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu muhakkak geri
alınmalıdır. İstirham ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Geriye alınacak bir şey yok ki.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bunların kürsüde dile getirilmesi bu Meclise
de hakaret olur.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Nedir konu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Kamer Genç’in rahmetli
Adnan Menderes’le ilgili konuşmasıyla ilgili bir kısa açıklama yapmak istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Ama siz yapamazsınız. Geri alacaksa, Sayın Genç alacak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Grup adına yapacağım efendim,
yanlış izlenim doğdu.
BAŞKAN- Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan
Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum. Rahmetli Adnan Menderes Türkiye’de seçimle gelmiş olan
ilk başbakanımızdır. Maalesef bir darbe sonucu hayatını kaybetmiştir. Darbenin
siyasete indirdiği önemli bir darbedir diyelim ve 3, Sayın Başbakan ve sayın
bakanların ölümü gerçekten Türkiye demokrasisi için bir kara lekedir. Sayın
Değerli Adnan Menderes’in özel hayatı bizim ilgi alanımıza girmez, o kendisiyle
Allah arasında bir konudur, bizim ilgi alanımıza girmez. Biz Sayın Menderes’in
Demokrat Parti dönemini değerlendirebiliriz, siyasi uygulamalarını bu kürsüden
değerlendirebiliriz, başka olayları değerlendiririz ama özel yaşamına ilişkin
bir değerlendirmeyi, o tip iddiaları burada dile getirmeyi ben doğrusu şık
bulmuyorum. Sayın Genç kendi kişisel düşüncesini ifade etmiştir. O olayların
doğruluğunun yanlışlığının tartışılacağı yer burası değildir. Bunu ifade etmek
için söz aldım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
(Devam)
1.- Gürültü ve kavga nedeniyle İç
Tüzük’ün 68’inci maddesine göre ikinci kez birleşime ara vermek yerine,
birleşimi kapatması gerektiği hâlde kapatmaması nedeniyle Oturum Başkanının
tutumu hakkında (Devam)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
açılan usul tartışmasında Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. Tabii, herkes olanı biteni
seyrediyor burada. Neler oluyor, kim, neyi söylüyor, hangi üslubun içerisinde,
hangi ahlaki gerekliliklerle ifadeler kullanıyor, bunu hepimiz, bütün
milletimiz seyrediyor. Ben gerçekten bu kürsüden söylenenlerden dolayı milletim
adına, şahsım adına, bu yüce Meclis adına son derece utandım, son derece mahcup
oldum. Rahmetli Menderes’in ruhu önünde saygıyla eğilirken, ondan, ailesinden,
yakınlarından, bütün akrabalarından, onlar özür dilemesin, ben özür diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu çatının altında böylesi bir saygısızlık
yapıldı, ben özür diliyorum. Ben özür diliyorum ve bu kürsülerde, bu ülkede
Başbakanlık yapmış, bu ülkede taşın üstüne taş koymuş insanlara iftiraların
hakikat gibi sunulması kadar verecek bir yara bulunamaz. Rahmetli Menderes’in
hangi şartlar altında asıldığını, hangi uyduruk mahkeme kararlarıyla, hangi
anayasa, hukuk, hak, adalet ayaklar altına alınarak, “Çocuk Davası”, “Bebek
Davası” denerek bütün iftiralar sırtına yüklenerek nasıl idam edildiğini tarih
biliyor. Onun için, o idam kararı verenler, o kararları savunanlar, onun altına
imza atanlar toplumun huzuruna çıkıp “Ben bu kararı veren hâkimim.”,
“İddianameyi düzenleyen savcıyım.”, “Bunu isteyen komutanım.” diye utanmadan
toplumun içinde gezemiyorlar. Çocukları bile babalarına aidiyetlerini ifade
edemiyorlar mahcubiyetten, utançlarından dolayı ama başkaları bunu
hissetmiyorsa benim söyleyecek hiç ama hiçbir sözüm yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben daha önce de söyledim, benim burada söylenen bazı şeylere
cevabım çok, şu kürsüde ben bunlara öyle bir cevap verirdim ki, orada sen de
oturamazdın, hiç kimse oturamazdı ama benim edebim, bu grubun edebi buna
müsaade etmez. Bakıyorum insanlığıma, söyledim önce, cevap yok. Ahlakıma
bakıyorum, yok ve onun için de diyorum ki: Tarihe, milletimizin vicdanına
havale ediyorum.
Bu Meclisin bir üyesi olarak, bir vekili olarak milletin,
bu millete büyük hizmetler yapmış büyük bir devlet adamına yapılan
iftiralardan, bu kürsüden dile getirilmiş ve bizlerin bu dile getirilişe mâni
olamayışımızdan dolayı ben AK PARTİ Grubu adına, bu yüce Meclisin bütün
vekilleri adına, şahsım adına bir kez daha Rahmetli Menderes’in manevi
şahsiyeti huzurunda ve değerli ailesinden özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah onları da biliyor, bizi de
biliyor, herkesi biliyor, bildiği gibi yapacaktır.
Peki, geleceğim ikinci noktaya, o da İç Tüzük 68. Peki, ne var
oraya baktığınızda? Okumak istiyorum, diyor ki: “Başkan, görüşmeler sırasında gürültü
veya kavga çıkar -gürültü çıkacak veya kavga çıkacak- ve bu nedenle çalışma
düzenini kuramazsa -çalışma düzenini de kuramıyor- o zaman kürsüde ayağa
kalkacak; sonra, toplantıya ara vereceğini ihtar etmek suretiyle çalışmaları
devam gayreti gösterecek.”
Şimdi, Başkan gürültü ve kavga çıkınca ayağa kalktı mı? İhtar etti
mi? Etmedi. “Çalışmaları sürdüreceğim arkadaşlar, lütfen yapmayın, ara
vereceğim” diye bir ihtarda bulundu mu? Bulunmadı. Dolayısıyla, bu şart yerine
bir defa gelmedi.
“Buna rağmen gürültü ve kavga devam ederse oturuma en çok bir saat
ara verir.” Yani illa bir saat değil, bir saate kadar ara verir. Sayın Başkan
yönetirken böyle bir şeklî usulü yerine getirmedi, ihtarda bulunmadı. Kaldı ki
oturum bitti, ara verildi. Daha sonra oturumu Sayın Başkan yeniden açtı ve
oturumu açtıktan sonra görüşmeleri başlattı ve cevaplar verilmeye başlandı.
Ondan sonra tekrar itirazlar oldu. Bu itirazlar üzerine de yine Sayın Başkan
ihtarda bulunmadı ve bu İç Tüzük’ün ilgili hükümleri çerçevesinde bir işlem
yapmadı. Neden yapmadı? Takdir Başkanlığın ama bunu bir kavga olarak belli ki
Divan algılamadı. Meclisin normal çalışmaları içerisinde olabilecek, bir
hoşgörü sınırları içerisinde olabilecek müzakerelerdeki ses tonu ve üslup
farklılaşması olarak Divan takdir etmiş olabilir çünkü Divanın vazifesi Meclisi
kapattırmak değil, Meclisi olabildiğince alınan süreler içerisinde dolu dolu
çalıştırmaktır. Meclisi çalıştırmak görevi olan Divan bu yönde İç Tüzük’ü de
yorumlamış ve böylesi bir ihtarda da bulunma gereği duymamış.
Kaldı ki bunun uygulanabilmesi için iki ihtar ile daha sonraki ara
verme arasında birleşimin hiç başlamamış olması icap eder, herhangi bir işleme
geçilmemiş olması icap eder. İhtar etti, ara verdi, sonra tekrar toplandı. Gene
oturuma başlamadan yine gürültünün, kavganın olması, yine aynı usulde
ihtarların, ikazların yapılıp herhangi bir beyana geçilmeksizin ara verilmiş
olması lazım peş peşe. Peki, bu iki şart birlikte gerçekleşti, buna rağmen
Başkan otomatik olarak Meclisi kapatabilir mi? O konuda da baktığımız zaman
ikinci fıkra önümüze geliyor. Ne diyor ikinci fıkra: “Oturumun yeniden
açılmasında gürültü veya kavgaya son verilemiyorsa, Başkan birleşimi kapatır.”
Farz edin ki ilk iki olayda gürültü oldu, kavga oldu ve ihtarlar
şekle, usule uygun olarak yapıldı. Başkanlık Divanı oturumu açtı, görüşmelere
başladığı zaman gene kapatmaya ara veremez. Burada Başkanlık Divanının takdir
yetkisi yok.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Olur mu? Açmadan birleşimi kapatamaz ki.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Neden? Çünkü görüşmeler başlamış ve devam
ediyor, çünkü “Oturumun yeniden açılmasında gürültü veya kavgaya son
verilemiyorsa…” Oturum yine açıldı, başlangıçta usule aykırılık yok. Farz edin
olsa bile oturum açıldı ve oturum görüşmelere başladı. Dolayısıyla, Başkanlık Divanının
bu çerçevede yorumlaması ve uygulaması İç Tüzük’ün 68’inci maddesine tamamen
uygundur. Ama bir şeyi de buradan görüyoruz, Meclisi kapattırmak, Meclisi
çalıştırmamak, burada gürültü ve kavga çıksın diye insanların tahrik olacağı,
insanların kavga edebileceği, insanların ortaya çıkıp gürültü ve kavgaya neden
olabileceği sözleri söylemek, bu doğru bir yaklaşım, bir davranış da değildir.
Ben onun için diyorum ki arkadaşlara, kim ne derse desin biz milletimizin
hayrına, yararına olan doğru işlerin tez elden yasalaşması için gayret edelim,
burada kavga, gürültü çıkarılmak istenirse de bunlara imkân ve prim vermeyelim,
çünkü bizim derdimiz kavga değil, bizim derdimiz hizmet diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz bununla ilgili karar verin…
BAŞKAN – Tamam, ondan sonra soracaktım. Sayın Çakır da girmiş, siz
de girmişsiniz.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 68’inci maddesine göre gürültü
ve kavga sebebiyle ihtarda bulunmadım, uygulamamda usule aykırı bir durum
olmadığı için tutumumda bir değişiklik yoktur.
Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ben sorularda girmiştim, burada girmedim.
BAŞKAN – Peki.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in
özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim, kısa bir şeyim olacak
Sayın Başkan.
Ben biraz önce rahmetli Adnan Menderes hakkında o ifadeleri
kullanan Sayın Milletvekilini, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre bir dahaki
birleşimde söz alıp o beyanları düzeltmesi ve tutanaklardan çıkartılmasını
talep etmesini istirham ediyorum. Bunu yapmamız gerekiyor, onların manevi
şahsiyetini korumamız gerekiyor.
Bir başka konu da Sayın Adalet Bakanı biraz önce 12 Eylül’ün
yargılanmasıyla ilgili söyledi. Bakın, tabii, sözlere kulaklar, gözler şehadet
ediyor her şeye. O gün o olduğu zaman, bizim verdiğimiz bir önerge çerçevesinde
“12 Eylül yöneticileri ve her türlü karar ve tasarruflarını uygulayan idare,
yetkili organ, merci ve görevliler yargılanabilir. Zaman
aşımı süresi bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte işlemeye başlar” dediğimiz
zaman, o zaman Ertuğrul Günay kalkıp diyor ki: “1982 Anayasası’nın geçici
15’inci maddesi yürürlüğe girdiği zaman, darbe yapan ve onlarla birlikte bu
suça katılanlarla ilgili her türlü işlem ve zaman aşımı durmuştu.” diyordu
yani, bu sözler orada Hükûmet adına oturan bir Sayın Bakan tarafından söylenmişti.
İbret olması açısından… Bütün bunlara herkes şehadet etti. Bugün, Sayın
Bakan bu konudaki değerlendirmesini sunarken o günkü ortamda bu sözleri
söyleyenlerin hiç olmazsa yüzü kızarmalı. Şimdi kızarsın.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
14.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan
Menderes’in özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in konuşması
sırasında kullandığı ifadelerden dolayı hem Türkiye Büyük Millet Meclisinden
hem Türk milletinden hem de rahmetli Menderes ve ailesinden özür dilemesi
gerekir.
Ayrıca, Divan’ın da disiplin hükümlerini mutlaka işletmesi
lazım çünkü İç Tüzük’ün 156, 157 ve devamı maddelerine baktığınızda şahsiyatla
uğraşmak da orada bir disiplin suçu ve cezalandırılması gereken bir konu olarak
ifade ediliyor ve rahmetli Menderes’in buraya gelip kendini savunma imkânı
bulunmadığı gibi, onun değerli ailesinin de burada kendi hakkını, hukukunu
savunma imkânı yoktur. Onlar da bu milletin
ferdi olduğu için millet adına Meclisin bu hakkı, hukuku özellikle “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.” yazısı altında duran Divan’ın koruması,
çiğnetmemesi vazifesidir diye düşünüyorum ve disiplin hükümlerinin
işletilmesini arz ediyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, konuyla
ilgili hem Hükûmet adına hem de…
BAŞKAN - Hükûmet adına değil de siz… Böyle bir usul yok. Pek kısa
söz talebiniz olabilir, o da Sayın Ergin adınadır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Olur efendim.
BAŞKAN – Lütfen, iki dakika içinde bitirin.
Buyurun.
15.- Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in
özel hayatına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de AK PARTİ Hükûmetinin bir bakanı olarak bu Meclis
kürsüsünde ve Meclis Genel Kurul salonunda yaşananlardan dolayı büyük üzüntü
duyduğumu ifade ediyorum.
Rahmetli Başbakana ve yakınlarına, milletimizin mensuplarına dönük
yapılan bu saygısızlık gerçekten hepimizi çok derinden yaralamıştır, üzmüştür.
Ben, bu üzüntümü ifade ediyorum.
Sayın Vural’ın belirtmiş olduğu, Anayasa değişikliği esnasındaki
önergelerinin kabul edilmeyişi esnasındaki Sayın Bakanın ifadesine ben şunları
eklemek istiyorum: Ceza hukukunun en temel prensibidir. Siz o önergeyi
verdiniz, o önerge burada kabul edilmiş olsa bile herhangi bir anlam ifade
etmeyecektir ceza hukuku açısından. Geçmişte kalmış bir hadiseyi sonra çıkan
bir yasayla, bir düzenlemeyle failler aleyhine hüküm uygulayamazsınız,
uygulatamazsınız.
FARUK BAL (Konya) – Size göre o, Sayın Bakan!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – O mantıkla orada o gün
söylenmiş sözlerdir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani durmuştu?..
Dört aydır çalışmıyor mu zaman aşımı?
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben Sayın Ünlütepe’nin
sorusuna cevap verdim. Sayın Ünlütepe..
OKTAY VURAL (İzmir) - Duran zaman aşımını çalıştıramadınız mı?
Pili mi bitti?..
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen tamamlayın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hemen bitiriyorum.
Sayın Ünlütepe “Niçin referandumdan önce bu görüşlerinizi
söylemediniz?” dediği için ben iki ayrı gazetede yapmış olduğum mülakata atıf
yaptım. Durum bundan ibarettir.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkan.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, siz de milletten özür dileyin. Hükûmet de
Başbakan da bu milletten özür dilesin. Özür dilemeniz lazım; yalan söylediniz!
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…
BAŞKAN - Sayın Genç, bir saniye… Konuşmaları duydunuz. Konuşmaları
duydunuz, bu konuyla ilgili olarak bir talebiniz var mı? Düzeltmek için...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kürsüden…
BAŞKAN – Hayır, kürsü değil, yerinizden, mikrofonu açacağım.
Düzeltmek için bir talebiniz var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben konuşmayı neden dolayı
yaptığımı size açıklayayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, siz açarsanız…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bir daha hakaret etmesi için açmayın mikrofonunu!
BAŞKAN – Emredersiniz!..
Ya müsaade ederseniz bir cümlemi sonuna kadar bitirebileyim. Sayın
milletvekillerinin tümünden rica ediyorum bunu.
Sayın Genç, düzeltmek kaydıyla…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tamam açın.
BAŞKAN – Hayır bakın, niçin yaptığınız falan değil. Rahmetli
Menderes ile ilgili olarak sözlerinizi geri almak üzere konuşacaksanız
açacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, açın.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi Sayın Başkan, rahmetli Menderes’in
oğlu bu referandumda afişler asıyordu.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
KAMER GENÇ (Tunceli) - “Bir evet verin, babamın ruhuna bir Fatiha
okuyun.” dedi. Bakın yani, siyaset yaptı. Benim buradan söylediğim şey basında
yer alan bir olay. Ya ben kendiliğimden uydurmuyorum…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi Sayın Genç…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, lütfen disiplin hükümlerini
uygulayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 158’i
uygulayacak mısınız uygulamayacak mısınız? İç Tüzük 158’i mi uygulayacaksınız?
Söz veriş sebebiniz herhâlde İç Tüzük 158’i uygulamak amacıyla.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN - 27’nci maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 27 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “ve benzeri nedenlerle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak yerine
“nedeniyle” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Nezir
Karabaş Hasip
Kaplan Şerafettin
Halis |
Bitlis
Şırnak
Tunceli |
Sırrı
Sakık Nuri
Yaman |
Muş
Muş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 27. maddesinin “2” fıkrasının “Genel Kurulun toplantı
yeter sayısını oluşturmayacak şekilde üyeliklerde boşalma olması hâlinde
HSYK’nın tüm üyelikleri için yeniden seçim yapılır” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin
Afyonkarahisar
Zonguldak |
Bihlun
Tamaylıgil Turgut
Dibek Ahmet
Tan |
İstanbul Kırklareli İstanbul |
Akif
Hamzaçebi |
Trabzon |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 27. Maddesinin;
1. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını,
2. Fıkrasında bulunan “toplantı yeter sayısını oluşturmayacak
şekilde” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya
Mersin
Ordu |
D. Ali
Torlak Cemaleddin
Uslu Akif Akkuş |
İstanbul
Edirne
Mersin |
Hüseyin
Yıldız |
Antalya
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım.
Öncelikle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbesinin ürünü olan Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulduğu günden bu yana her kesim tarafından
eleştirilmekte, Kurulun yapısının değiştirilmesi, düzeltilmesi istenmekteydi.
12 Eylül tarihinde yapılarak kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi
dayatmasıyla gerçekleşen, Anayasa değişikliği ile zorunluluk sonucu hazırlanan
bu kanun tasarısı ile yargı bağımsızlığının güçlendirileceğini, yargının
tarafsızlığının geliştirileceğini, Kurulun bağımsız bir yapıya
kavuşturulacağını, hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar
atılacağını, Kurulun geniş tabanlı temsil esasına göre yapılandırılacağını
sağlayacağını söylemektesiniz.
Yine tasarının gerekçesinde Kurulun mahkemelerinin bağımsızlığı
ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık,
doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik ve liyakat ilkeleri çerçevesinde
görev yapacağını belirtmektesiniz.
Değerli milletvekilleri, bu gerekçede az önce okuduğum ifadeyi
kullanır iseniz, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti devletindeki yargılamalarla
ilgili çok ciddi şaibelere sebep olursunuz. Yani bugüne kadar Türkiye’de
yapılan yargılamaların bu saydığınız ilkeler çerçevesinde yapılmadığını
kendiniz kabul etmiş olursunuz, verilen kararlarda da şaibelere vesile
olursunuz.
Değerli milletvekilleri, sekiz yılı aşan Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olduğunuz kanun
tasarı ve tekliflerinde ne yapmış iseniz bugün de aynısını yapmaya devam
ediyorsunuz. Anlayışınıza göre Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin önceki
hükûmetlerin kurumlarının hiçbir şey yapmadığını, yapılanların da bu ülkeyi
karanlığa, yokluğa, hukuksuzluğa götürdüğünü söylüyorsunuz, bunu söyleyen
milletvekillerinizin, bakanlarınızın, komisyon başkanlarınızın bugün yok
saydığı ve kötülediği o partilerin ve hükûmetlerin üyesi olduklarını
unutmamalarını, sorumluluklarının olduğundan bahsetmemelerinin
vatandaşlarımızın gözünden kaçmadığını bilmelerini istiyorum. Yürütmeyi elinde
bulunduranların, Adalet ve Kalkınma Partisi söylemleri ile eylemlerine
baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu elinde bulunduran
Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin eylemleri ile söylemlerinin de birbiriyle
çeliştiğini bugüne kadar göregeldik.
Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın İyimaya, dünkü konuşmasında,
Anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun düzenlenmesinde
eksikliklerinin bulunduğunu, mükemmeli yakalayamadıklarını ama yine de
öncekinden iyi olduğundan bahsedebilmektedir.
Sayın İyimaya, niçin mükemmeli yapmıyorsunuz, niçin halkımızın
isteklerine tam cevap verebilecek ya da kurumların isteklerine cevap
verebilecek yasaları düzenlemiyorsunuz; yoksa, gelecek
dönemde de size iş düşsün, iş çıksın diye mi bunları bu şekilde
düzenliyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri konuşmalarıyla, 12 Eylül 2010 referandumunda Türk milletinin
Adalet ve Kalkınma Partisine yüzde 58 oy verdiğini bu kürsüden
söyleyebilmektedirler. Sayın Başbakan ise referandum sürecinde, mitinglerinde,
televizyon programlarında referanduma verilecek oyların Adalet ve Kalkınma
Partisine verilecek oylar olmadığını söyledi. Sizler de bunu izlediniz,
kafalarınızı da sallıyorsunuz. Peki, o zaman buraya çıkan değerli AKP
milletvekilleri, bu yüzde 58 oyun Adalet ve Kalkınma Partisi oyu olduğunu,
halkın kendilerine yeniden izin verdiğini nasıl söyleyebilmektesiniz?
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Öyle bir şey söylemiyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın vekilim, siz demek ki buraya
fazla katılmıyorsunuz bu ara.
Kim doğruyu söylemektedir bu durumda? Doğruyu söylemeyen, niyetini
doğru söyleyemeyenlerin, söylediklerini sonuca göre değiştirenlerin halkı için
doğru hukuk oluşturabilmeleri mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül referandumuyla ilgili hepimiz
izledik, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın bakanlarımız, Adalet ve
Kalkınma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum.
Tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adalet ve Kalkınma Partisinin pek çok milletvekili meydanlarda,
televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında 12 Eylül referandumuyla beraber 12
Eylül’ü yapan darbecilerden hesap sorulacağını ifade ettiler. Kurumsal
kimliğiniz olan Adalet ve Kalkınma Partisinin yayınlamış olduğu broşürlerinde,
yazılı broşürlerinde bunu da görüyoruz.
İşte, siyasi etik gereği, bu söylemleri yapanların da -az önce
ifade edilen konu gibi- buraya çıkıp özür dilemeleri gerekiyor. Sayın Bakanın
da özür dilemesi gerekiyor. “Siyasi etik.” kavramından nasibini alanların bunu
yapması gerekiyor. Ben bu kürsüden yanlış bir şey söylediğim zaman, oturduğum
yerden itirazlarımda yanlış bir şey yaptığım zaman muhatabından burada özür
diliyorum. Sizler de Türk milletinden özür dilemelisiniz. Hepiniz bunu
yaptığınız değerli milletvekilleri. Bu şekliyle siz bunları yapmaya devam ederseniz
siyaseten bunun sonuçlarına da elbette katlanırsınız, sokakta da katlanırsınız,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sonuçlara katlanmak zorunda kalırsınız
diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 27. maddesinin “2” fıkrasının “Genel Kurulun toplantı
yeter sayısını oluşturmayacak şekilde üyeliklerde boşalma olması hâlinde
HSYK’nın tüm üyelikleri için yeniden seçim yapılır” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Tan (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tan, buyurun.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla selamlıyorum.
Adı geçen yasanın 27’nci maddesindeki değişiklik üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Şimdi, tabii, Sayın Sağlık Komisyonu Başkanımız burada, kendisi de
bilir. Şu anda Türkiye’de en fazla reçete edilen ilaç antidepresan ilaçlar. Bu
ilaçlardan belli ki Meclisimiz yeterince payını almamış durumda. Özellikle gece
mesailerinde gruplar milletvekillerine antidepresen ilaç verseler, çok daha
huzur içinde olacak bir atmosfer sağlayacağız halkımıza.
Şimdi, elbette, Ertuğrul Kumcuoğlu, benden önce konuşan Milliyetçi
Hareket Partisi sözcüsü güzel bir söz söyledi. O sözü daha da güzelleştirmek
üzere, sizin izninizle, şöyle düzeltebiliriz: “Yanlış Türkçeyle doğru kanun
çıkartamayız.” demişti. İzninizle, Yanlış mesai programıyla da doğru kanun
çıkartamayacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü,
yanlış mesai gerçekten haksız kanunlar çıkartmamıza ve bu kanunları daha sonra
delik deşik etmemize yol açıyor. Geçen haftaki Sayıştay Kanunu da -ki ona 5018
sayılı mali denetim, yönetimle ilgili asıl kanun mehaz teşkil edilmek üzere o
Kanun’u çıkartmıştık- beş yıl içinde yani altmış ay içinde tam yetmiş altı
yerinden delik deşik edildi, çünkü bu gece mesaileri dolayısıyla. Belki de
takometre takmak gerekecek bu kürsüye.
Çalışma mevzuatımıza göre, altı saatten fazla araba kullanmak,
otobüs kullanmak yasak. Otobüs kullanmaktan daha mı az ciddi bir iş kanun
çıkartmak? Kanun çıkartmak, saygın ve vakur bir atmosfer, selametle düşünmek,
aklı başında ve bütün melekelerimizin sağlam olmasını gerektiriyor. Yirmi dört
saati tamamlayacağız neredeyse. Günün yarısı başladı, gecenin yarısını
ortaladık. Böyle bir atmosferde kanun çıkartırsak, bu kanundan ne yargı reformuna
herhangi bir katkı sağlanabilir ne de başka bir şey.
Geçen gene böyle bir saatte, daha önce konuşmuştum. “Gece mesaisi
başladı.” dedim. Arkadaşlarınız, AK PARTİ sıralarından -“AK PARTİ” diyorum,
mutlu edeyim sizi gecenin bu saatinde- “Gece olmadı” diye laf attı. Şimdi
geceyi yarıladık, sabah olacak. Yani böyle bir kanun çıkarma tekniği gerçekten
yeryüzünde yok.
Şimdi, bir başka şey de, burada bulunuş sebebimiz bu önergeler
dolayısıyla konuşma yapma imkânı çünkü konuşma yaptırmıyorsunuz siz. Parlamento
konuşma yapılan yer demek. Parlamento İtalyanca “parlare”den geliyor, konuşmak,
konuşmakla ilgili. Burada bir saat öncesine kadar, bu tartışmalar olmadan evvel
sadece bir AKP sayın milletvekili söz aldı çünkü siz söz almıyorsunuz. “Meclis”
sözünün özü Arapçada “cülus”tan geliyor, “oturma” anlamına geliyor. Siz
oturmayı tercih ediyorsunuz, biz parlamentonun konuşma yönünü tercih ediyoruz.
Yani niye? Çünkü “Vakit kaybolmasın, hızla bu kanunu çıkartalım…”
Hızla kanun çıkartmak hızla kanunları uygulamaya imkân tanımıyor.
Eğer öyle bir şey olsaydı üç gün evvel Yargıtay Başkanının açıklaması var: 1,5
milyon dosya Yargıtayda bekliyor, 1,5 milyon dosya. Yoldaki herhâlde öteki
milyonlardan bahsetme imkânı daha sonra olacak. O yüzden, kanunları, gelin,
daha aklıselim, daha vakur bir ortamda… Bu gerginlik gerçekten antidepresan
ilaç almayı gerektiriyor. Hepimizin seçim bölgesinde aile hekimlikleri var.
Aile hekimlerinizi ziyaret edin -önemli bir hizmettir- “Acaba en çok hangi
ilaçları reçete ediyorsunuz?” diye sorun. O ilaçlardan milletimiz adına
bizlerin de kendi payımızı almamız gerekiyor çünkü böyle bir çalışma ortamı
gerçekten antidepresan kullanmayı gerektiriyor.
Şimdi, söyleyecek söz çok. Sayın Bakan Hükûmet olarak Bakanlıkta
birçok konuyu minimize ettiklerini söyledi ama ülke çapında da birçok konu
maksimize edildi. Maksimize edilen konuların başında tutuklu ve mahkûm sayısı…
2002’de eski hükûmet gidip sizler işbaşına geldiğiniz zaman bu ülkedeki tutuklu
ve hükümlü sayısı 60 bin idi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET TAN (Devamla) – Efendim, alicenaplığınız
için teşekkür ederim.
…şu anda -Sayın Bakan herhâlde doğrulayacaktır- 120 binin üzerine
çıktı. Üstelik aflarla, İnfaz Kanunu’ndaki mahkûmlara yapılan güzelliklerle
yüzde yüz arttı yani demek ki minimize edilen mevzuat hiçbir hüküm ifade
etmiyor Türkiye'nin gerçeklerine. 120 bine çıkması demek Türkiye'de… Ayrıca 100
binin üzerinde de hakkında yakalama emri olan vatandaşımız var. İyi ki
polisimiz iyi çalışmıyor ve yakalamıyor. Yakalasalar hâlen münavebeyle,
nöbetleşe uyunan ranzalarda üçer, dörder kişi uyuyacaktı.
O yüzden, adalet reformu yapacaksak eğer, bu Hükûmet de katkısını
herhâlde muhalefetten alacağına göre daha makul saatlerde çalışalım. Böyle gece
yarıları çalışmak gerçekten, yargı reformu değil, sağlık reformu yapmayı
gerektirecek çünkü sağlığımızın hepsi, ayrı ayrı zihin sağlığı, beden sağlığı
da bozuluyor. Arka sıralarda oturunca, saçı beyaz olmayan milletvekili çok az. Bu
demektir ki bizim sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor, ülkenin sağlığını
korumak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET TAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 27 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “ve benzeri nedenlerle” ibaresinin madde metninden
çıkarılarak yerine “nedeniyle” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Söz konusu maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde
yapılması öngörülen değişiklikle “ve benzeri nedenlerle” ifadesinin yol açtığı
belirsizliğin ortadan kaldırılarak daha açık hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara vereceğim. Grup başkan vekillerini odama
bekliyorum.
Kapanma Saati: 00.35
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama
yapmama müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Buyurun sayın Genç.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, merhum Başbakan Adnan Menderes’in özel hayatına dair sözlerini geri
aldığına ve ailesinden özür dilediğine ilişkin açıklaması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biraz önce yaptığım
konuşmada maksadımı aşan bir cümle kullandım, bundan dolayı Menderes ailesinden
özür diliyorum, sözlerimi de geri alıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
O bakımdan, geçmişle çok fazla uğraşmamak lazım, önemli olan bugünlerdir. Ben
tabii ki geçmiş insanların hayatlarına saygı duyuyorum.
BAŞKAN – Evet, özür dilediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Rahmetli Menderes’e de Allah’tan rahmetler
diliyorum efendim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN – Madde 28’de iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 28. Maddesinin 3. Fıkrasının
(a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Nevzat
Korkmaz Mustafa
Enöz |
Mersin Isparta Manisa |
Hüseyin
Yıldız M. Akif
Paksoy |
Antalya Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade,
bu Tutanak Dergisi’nin 464’üncü sayfasında yer almıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 28.maddesinin "1"
fıkrasının (a) bendindeki "altmışbeş yaşın doldurulması" ifadesi,
"istek, yaş haddi veya malûllük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları
ile ölüm hali" olarak düzenlenmesini, (1)/b fıkrasının başına "Seçilmeden
önceki kesinleşmiş bir ceza nedeniyle" ibaresinin eklenmesini, (3.b.1)
bendinin "Sürenin tamamlanmasından önce Kurul üyeliği herhangi bir nedenle
sona erenler, Genel Kurul," şeklinde düzenlenmesini, (3.b.2) bendinin
sonundaki cümledeki "tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere
"talepleri halinde önceki görevlerine", aksi halde müktesepleri
gözetilerek tercih ettikleri İl'e atamaları yapılır" şeklinde,
düzenlenmesini, (3.a) bendindeki "aranmaksızın" ibaresinden sonra
gelmek üzere seçilmeden önceki kadrolarıyla " ibaresinin eklenmesini ve
"boşalan ilk üye kadrosu kendilerine tahsis olunur" ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Bihlun
Tamaylıgil Turgut
Dibek |
İstanbul Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 28’inci madde üzerinde verdiğimiz önerge
üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi adına. Öncelikle saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, zaman zaman, eleştirilerimiz,
görüyorum, sizi de sıkıyor, üzüyor belki, geriyor, öyle gözüküyor ama değerli
arkadaşlar, yaklaşık ne kadar oldu? 12 Eylülde bir referandum yaşadık, yani çok
değil, üç aylık bir süre geçti diyelim, en çok kullanılan söz şuydu; zaman zaman
Sayın Başbakan en çok onu kullanıyordu -gerçi Egemen Bağış’ı da diğer bakanları
da ben çok iyi hatırlıyorum- bu referandumda “Evet.” oyu vermeyen herkes
darbeci olarak nitelendirilmişti. Yani “Vermeyenler darbecidir.”, “Darbe
savunucusudur.” sözlerini söyleyen bizler değiliz, sizlersiniz. Dolayısıyla,
burada bu yasa görüşülürken, bu tasarı görüşülürken kalkıp da o sözleri
hatırlatmamamız mümkün değil.
Şimdi, Sayın Bakan, gerek geçici 15’le ilgili olarak, işte
Anayasa’dan kaldırılan “Darbecileri yargılayacağız. Darbecilerden hesap
soracağız. Buna göre sizden oy istiyoruz.” sözlerini… Bizim o zamanlar
yaptığımız eleştiriler… Yani bu nasıl olacak? Çünkü mevzuat
belli. İşte, zaman aşımı olsun… Az önce Sayın Bakanın mülakatta okumuş
olduğu metinler var, “Ben o zamanlar böyle söylememiştim.” diyor ama Sayın
Başbakan birçok mitingde “İşte, bunlar darbecidir. dedi.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, bunları… Bilmiyorum, aradan geçen
üç aylık sürede sizler mi unuttunuz, acaba bizler mi yanlış hatırlıyoruz diye
düşünüyorum. O yüzden bunları biz doğal olarak soracağız ama şu anda farklı
şeyler söylüyorsunuz; Sayın Bakan da farklı şey söylüyor, Sayın Başbakan da
farklı şeyler söylüyor. İşte, bu 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıyla ilgili
bakıyorum ağzınızdan pek laf çıkmıyor. Değerli arkadaşlar, bunu lütfen bir
tarafa not edin.
Az önce, Sayın Tan, cezaevlerinden bahsetti, ben de bir iki cümle
ilave etmek istiyorum. Baktım istatistiklere, 2002, yani AKP İktidarının
geldiği tarihte 60 bin civarı tutuklu ve hükümlü var Türkiye’de. Tutuklular,
hükümlülere göre daha az, yüzde 48 gibi gözüküyor. 2010’da sanıyorum 120 bini
bulduk, değil mi arkadaşlar? Yani bu da sizin eseriniz. 60 binden, sekiz yılda,
120 bine gelmiş. Şimdi, bunu nasıl yorumluyorsunuz veya nasıl yorumlayacaksınız,
merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, sayılara da bakalım yıllar içerisinde. Yani
2006’ya kadar olan rakamlar… Ama 2006’dan sonra, birdenbire 70 bine çıkmış, 90
binlere çıkmış, 100 binlere çıkmış, geçen yıl 116 bin -2009 için konuşuyorum-
bu yıl 121 bin, değil mi? Yani 2002’de 60 bin… Ben merak ediyorum, acaba
diyorum, bu insanlar “Bizim geçinmek için çok fazla imkânımız yok yani çoluk
çocuğumuza veya kendimize bakamıyoruz, devlet hazır onlara baksın.” diye gidip
kendi istekleriyle mi suç işleyip de cezaevine girmek istiyorlar? Yani böyle
bir durum mu var? Bu sayı niye artıyor? Sayın Tan da belirtti, yakalama kararı
olan 100 binlerce de insan var. İşte, Türkiye'nin fotoğrafı
bu. Yani bu suçlar niye artıyor? Bu cezaevleri niye doluyor? Bu
şartlarda giderse değerli arkadaşlar, bilemiyorum, önümüzdeki yıl bu sayı ne
olacak? Yani bunu da mutlaka AKP milletvekillerinin, sizin iktidar olarak not
etmeniz gerekir değerli arkadaşlar. Türkiye’yi aslında nereden almışsınız, nereye
getirmişsiniz? Bazen Sayın Başbakanın sözleri var “Nereden nereye geldik?” diye
anlatıyor, zaman zaman rakamlar üzerinde çok güzel oynamalar da yapıyor yani
rakamlara yalan söylettirebiliyor ama bu rakamlar gerçek.
Değerli arkadaşlar, bunu da ilave olarak söylemek istedim.
Belki diğer bir önergede konuşacağım, orada daha ayrıntılı
belirtmeyi doğru buluyorum ama. Şimdi, bu darbe meselesi benim de dikkatimde
değerli arkadaşlar. Baktım, 1980 askerî darbesini yapanlar, daha sonra yasayı,
HSYK Yasası’nı düzenlerken ne yapmışlar diye, onu da incelemiştim. Orada,
Adalet Bakanı Müsteşarı doğal üye olarak… Bu 2461’in içerisinde var ama ilk
başta biri daha var değerli arkadaşlar. Yani o zamanki Adalet Bakanlığı Özlük
İşleri yani Personel Genel Müdürünü de doğal üye yapmış darbeciler.
Yani sizin, işte, “Darbe Anayasası’ndan hesap soruyoruz.”
dediğiniz darbeciler, darbe Anayasası’nı hazırlarken daha sonra HSYK’nın
içerisine Personel Genel Müdürünü de doğal üye olarak yapmışlar ama bakmışlar,
demişler ki: “Ya, bu olmuyor, iki tane birden böyle doğal üye olmuyor.” daha
sonra çıkarmışlar. Kimi? Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürünü. Şimdi
bakıyoruz, siz koymuşsunuz, yani darbecilerin sakıncalı bulduğu, yapamayıp
yapmaktan… (AK PARTİ sıralarından “Seçildi” sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, biliyorum, arkadaşlar “Seçildi.”
diyor.
Değerli arkadaşlar, listeye yazarsanız seçilir tabii ki. Ben mi
yazdım listeye? Sayın Bakan yazdı, sizler… Yani şimdi orada, öncelikle bunları
da mutlaka görmeniz gerekir.
Bir noktayı daha belirteceğim, az önce sözlerim yarım kalmış
söyleyememiştim, o da önemli bence: 10 tane seçilmiş üye geldi, bunların 3
tanesi zaten Bakanlığın personeliydi, Sayın Bakanın çalışma arkadaşları yani
Müsteşar Yardımcısı, Personel Genel Müdürü ve Adalet Akademisinden biri geldi,
diğer 7 kişi…
Değerli arkadaşlar, dört yıl süreyle seçildiler. Süreleri
dolduktan sonra, buraya getirdiğiniz hükme göre, kadrolarının bulunduğu yere
geri dönecekler dört yıl sonra. Yeniden seçilme hakları var. Düşünün, ya
yeniden seçilmek için ya da tekrar bulundukları illere dönmemek için görev
yapacaklar, yaparken de Sayın Bakanla iyi geçinmek zorundalar. Burada tekrar
Ankara’da kalmak ya da HSYK içerisinde görev yapmak… Bu da özel olarak konuldu
buraya, sizlerin bilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.
Evet, sürem doldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önergemizle ilgili olarak
çok söz alamadım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 28. Maddesinin 3. Fıkrasının
(a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Akif Paksoy (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 28’inci madde hakkında vermiş olduğumuz
önerge üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasalar, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği, hayatımızda
adaleti tesis edebildiği ölçüde gerçek anlamda yasa olurlar. Aksi takdirde,
sizin ya AB uyum süreci bahanesiyle veya kendi ihtiyaçlarınıza istinaden
Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıdığınız tasarı ve teklifler, yasa olmaktan
öte, olsa olsa AKP kanunları olacaktır.
Adalet, sizin döneminizde, yine sizin tabirinizle “adalet
saraylarında” yazılı bir levha olmaktan öte bir anlam ifade etmez oldu.
Döneminizde maazallah cezaevlerimiz doldu, hatta taşıyor. Huzur ve müreffeh
ülkesi Türkiye, suç cennetine döndü. Siz adaleti sadece saray yapmak olarak
anladığınız için, çok sayıda adalet sarayı yaptınız ama adaleti gözetmediğiniz
için yaptıklarınız sadece "saray"dan ibaret kaldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok sayıda kanun kabul ediliyor.
Meclis, sizin dönemizde -ifadeyi tenzih ederim ama- âdeta fason atölyesine
döndü; yüce Meclisten Türkiye'nin ihtiyacı olan düzenlenmeler yerine AB'nin
önerdiği veya AKP'nin ihtiyacı olan düzenlemeler geçti. Bakın, benzin
fiyatlarında dünya 1’incisi olduk; tarımın ruhuna el Fatiha; küçük esnaf kendi
gitti, adı kaldı; İşçi taşeron oldu, memur da sayenizde evden çalışacak.
İsrail'le de arayı düzeltmeye başladınız. Vatandaşın hâli ne olacak?
Bakın KPSS skandalının eğitim bölümü iptal edildi. Kopyacıları kim
ortaya çıkardı? Hükümet mi, YÖK mü? İkisi de değil; Türk Eğitim-Sen Genel
Başkanı. Peki, bu kopyacıların ne kadarının KPSS'nin eğitim bilimleri dışındaki
bölümüne de girdiği, girenlerin de kaç puan aldığı biliniyor mu? Bilinmiyor.
Kopyacılar belki öğretmen olamayacaklar ama pekâlâ memur olabilecekler. O
zaman, öbür garibanların vebalini kim çekecek? Onun cevabı yok. Vatandaşın
sizden beklediği, şeffaf, adil, hakkın ve hukukun korunduğu bir Türkiye;
haksızların, hırsızların, kanunu hiçe sayanların korunduğu bir Türkiye değil.
Bakın, geçenlerde bir teklifi kanunlaştırdınız, görevi kötüye
kullanma suçlarını affettiniz. Önce suçu işliyorsunuz, sıra cezasını çekmeye
gelince bir kanunla affediyorsunuz. Peki, bu yargı kararlarını uygulamayan,
çoğunluğunu sizin atadığınız bürokratlar veya partili belediye başkanlarınızın
hukuksuzluklarını niçin affediyorsunuz? Bu kanunları kabul ederken hiç
vicdanınız sızlamıyor mu? Bu yaptıklarınızı halka hiç sordunuz mu? Sormadınız.
Peki, bu affı çıkarırken mağdur kamu görevlilerine, mağdur vatandaşlara
sordunuz mu? Elbette sormadınız. Sayın Bülent Arınç'ın ifadesiyle “Bu aftan
sadece AKP'liler değil, CHP'liler de faydalanacak.” savunmasına girdiniz.
Size vatandaşın yaşadığı gerçek bir sorundan bahsedeyim: Akşam
saatlerinde Kahramanmaraş’tan -ismini de veriyorum- Özcan Kalınkara aradı.
Özcan Bey, 6136 sayılı Yasa’ya muhalefetten ceza alıyor. Cezasını tamamlıyor,
adli sicilden cezası düşüyor ancak polis veya jandarma tarafından yapılan rutin
uygulamalarda GBT kaydı çıkıyor. Bu yüzden güvenlik görevlilerinin kendisini
aşağıladığından yakınıyor. Vatandaş, Adalet ve İçişleri Bakanına şunu soruyor:
“Benim cezasını çektiğim suçumun kaydı adli sicilden silinmesine rağmen polis
ve jandarma kayıtlarından niçin silinmiyor? Habur’dan gelenlere gösterilen
hoşgörü, benim en tabii vatandaşlık hakkımın korunması sırasında niçin bana
gösterilmiyor?” “Bu konuda sayın bakanları açıklama yapmaya davet ediyorum.”
diyor.
Sözlerime son vermeden önce, Sayın Bahçekapılı, sen değil miydin
“Asılan gençleri selamlıyorum.” diyen? Yine, çoğunuz 12 Eylül’de mağdur
olanları istismar ettiniz, bunun vebalinden nasıl kurtulacaksınız? Ben “Çıkın
milletten özür dileyin, belki bir nebze vicdanınızı rahatlatmış olursunuz.”
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
29’uncu maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 29. Maddesinin 4. Fıkrasında
yer alan "Başkan" kelimesinden sonra gelmek üzere "veya
yokluğunda Başkanvekili" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Hasan
Özdemir Nevzat
Korkmaz |
Mersin Gaziantep Isparta |
D.
Ali Torlak Mustafa
Enöz |
İstanbul Manisa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
"Genel Kurul toplantı gündemi, Başkan tarafından,
Başkanvekilinin de görüşü alınmak suretiyle, işin önemine, ivedi veya süreli
oluşuna göre düzenlenir."
Suat
Kılıç Ayşe Nur
Bahçekapılı Durdu Mehmet
Kastal |
Samsun İstanbul Osmaniye |
Öznur
Çalık Ahmet
Yeni |
Malatya Samsun |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 29. maddesinin "2"
fıkrasının 2. cümlesinin "seçilmiş en az beş üyenin vereceği görüşülecek
konuyu da belirten yazılı önergesi ile Başkan, Genel Kurulu Olağanüstü
toplantıya çağırır,” şeklinde değiştirilmesini, (5) fıkrasının ise
"Gündemde değişiklik yapılması veya gündeme madde eklenmesi; Başkan veya
üyelerden birisinin talebi ve Genel Kurulun salt çoğunluğunun kararı ile
olur." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bihlun
Tamaylıgil Rahmi
Güner |
Kırklareli İstanbul Ordu |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu maddede vermiş olduğumuz önerge gerçekten bir sıkıntının
çözümüne yardımcı olacaktır. Öncelikle bu önerimizin kabulünü yüce Meclisten
talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada çok değerli hukukçu arkadaşlarımın
konuşmaları oldu ve şunu ısrarla söylüyorlar: Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı’nın çok daha bağımsız, çok daha objektif, hâkim
teminatına, hukukun üstünlüğüne büyük bir yarar getireceği şeklinde konuşmalar
oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarım herhâlde yargının teminatı
olan Yüksek Hâkimler Kurulunun ve Yüksek Savcılar Kurulunun nasıl çalıştığını
bilmiyorlar değerli arkadaşlarım. İşte Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek
Savcılar Kurulunda idarenin, Adalet Bakanının, Müsteşarın hiçbir ilgisi ve
önerisi olmuyordu.
Değerli arkadaşlarım, ben siyasetçiyim. 1978 yılında, bizim o
zamanın Adalet Bakanına bazı önerilerimiz oldu. Bize dediği cevap şu oldu Sayın
Adalet Bakanının: “Arkadaşlar benim hâkim, savcı atamalarında hiçbir yetkim yok
ancak personel ve adliye binalarının yapımında benim ilgim var.” dedi.
Değerli arkadaşlarım, işte o zamanki Yüksek Hâkimler Kurulunun
görevi bu, Adalet Bakanının görevi de bu idi. Şimdi, bu çekilmedi, bu yürümedi.
Neden yürümedi biliyor musunuz? Bu yargıçların kendi özlük işlerine, teftişlerine ve bunların atama, tayinlerine,
not durumlarına karar veren Yüksek Hâkimler Kurulunun bu kararları bazı güçler
tarafından kabul edilmedi. Kim tarafından daha sonra kabul edilmedi? Ben dün burada yine söyledim, o zamanki
darbeyi yapan sayın darbeci general şunu söyledi: “61 Anayasası bize holtak
geliyor.” dedi. Bunu demesinin nedeni şu idi? Çünkü birçok icraatların, birçok
uygulamaların yapılması için öncelikle yargının yürütme organının denetiminde olmasını
isteyen güçtü. İşte o zaman Yüksek Hâkimler Savcılar Kurulunu kurdular yani Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kuruldu. Daha önceden
Savcılar Yüksek Kurulu ile Hâkimler Yüksek Kurulu ayrıydı. Onların birbirlerine
ilke olarak, görev olarak yakınlığı istenmiyordu. Şu anda dahi savcıların
binaları ile adliyede hâkimlerin binalarının ayrılması şeklinde uygulama da
var. Bunların birisi iddia makamı, birisi karar makamıydı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, 1982 Anayasası’ndaki bu uygulamayla,
Allah aşkına, şu anda gelen tasarının ne farkı var? İşte 29’uncu madde:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu toplantıya çağıran Adalet Bakanı, gündemi
hazırlayan Adalet Bakanı.
Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz, hazırlanan bu ivedi kanun
tasarısıyla tekrar gündeme başka bir madde alınması için de salt çoğunluk
gerekli. İşte biz bu salt çoğunlukça -hiç değilse 5 üye tarafından- teklif
edilmesini ileri sürüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
toplantısını, gündemini, hepsini Adalet Bakanı hazırlıyor. Nerede kaldı
bağımsızlık?
Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı yürütme organının üyesi değil
mi? Bu nasıl tarafsızlık oluyor Allah aşkına? Bunu nasıl söyleyebiliyor hukuk karizması olan bir kişi burada, nasıl söylüyor, bunu
anlamıyorum değerli arkadaşlarım.
Bir ülkenin en önemli unsurlarından birisi yargı bağımsızlığıdır,
yargı erkinin bağımsızlığıdır çünkü değerli arkadaşlarım, yasama organından
çıkan kanunları denetleyen, Anayasa’ya uygun mu değil mi şeklinde karar veren
yargıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RAHMİ GÜNER (Devamla) - Bu yargının yürütme organının denetiminde
olması nasıl tasvip edilen bir durum olur? Geçen yine söyledim burada, biz
altmış senenin öncesine gidiyoruz değerli arkadaşlar. O zaman denetleme yoktu,
yasama organının kararı hemen yürürlüğe giriyordu ve daha sonra çıkan, Anayasa
Mahkemesi, Yüksek Hâkimler Kurulu, Yüksek Savcılar Kurulu -bağımsız yapan- TRT,
Devlet Planlama Teşkilatı… Değerli arkadaşlarım, bunlar hepsi bağımsız organ
olarak Türkiye’ye geldi. Türkiye bir demokrasi ortamı oldu. Fikirde, yürüyüşte,
haklarda… 274 sayılı Grev ve Lokavt Kanunları çıktı, işçi hakları tanındı
değerli arkadaşlarım. Bunların en büyük nedenlerinden birisi, yargının
bağımsızlığıydı. Şimdi, biz bunu yok ettik.
Efendim, Başbakan “Ben filancayı tutuklattım, şunu yaptım, bunu
yaptım; ben Ergenekon davasının savcısıyım.” diyor değerli arkadaşlar. Olur mu yani bu? Allah aşkına yani! Bir yürütme organının
başı diyebilir mi “Ben bir mahkemenin savcısıyım.” diye değerli arkadaşlar? Bu
yanlışlık değil mi?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ana muhalefet lideri avukat oluyor.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Avukatlık olabilir. Avukat her zaman
mahzunun yanındadır, bunlar ayrıdır ama iddia makamında bir başbakan olamaz. O,
yürütmenin başıdır.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Suçlunun avukat tutma hakkı yok mu?
Sadece mahzunlar mı avukat tutar?
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Avukat olur ama o olamaz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
“Genel Kurul toplantı gündemi, Başkan tarafından Başkanvekilinin
de görüşü alınmak suretiyle, işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre
düzenlenir.”
Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Kurulun
takdirlerine tevdi ediyorum efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Genel Kurul toplantı
gündeminin belirlenmesinde, Başkanvekilinin de görüşünün alınmasının sağlanması
amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Biraz evvel kabul edilen önerge sebebiyle diğer önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
29’uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 30. Maddesinin 4. Fıkrasında
yer alan “Daire Başkanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yokluğunda
Başkanvekili” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin
Çobanoğlu Rıdvan
Yalçın |
Konya Kırşehir Ordu |
Behiç
Çelik Hasan
Özdemir Nevzat
Korkmaz |
Mersin Gaziantep Isparta |
Mustafa
Enöz HüseyinYıldız |
Manisa Antalya |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 30. maddesinin “2” fıkrasının 2.
cümlesinin, “dairenin en az iki üyesinin, görüşülecek konuyu da belirten yazılı
talebi üzerine daire başkanı, daireyi olağanüstü toplantıya çağırır.” şeklinde
değiştirilmesini, (5) fıkrasının da “Gündemde değişiklik yapılması veya gündeme
madde eklenmesi; Başkan veya üyelerden birisinin talebi ve en az iki üyesinin
kararı ile olur.” şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Bihlun
Tamaylıgil |
Kırklareli İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
30’uncu madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun
temelini oluşturan Anayasa değişikliklerinin referandumuyla ilgili süreçte
değişik siyasi partilerimizin değişik yetkililerinin söyledikleri laflar Meclis
tutanaklarında, basında ve televizyon kayıtlarında açıkça var. Şimdi, bu
süreçten önce iktidarın, Sayın Başbakanın, bakanların ve AKP yetkililerinin,
AKP milletvekillerinin her tarafta “12 Eylül Anayasa değişikliklerine ‘evet’
oyu verin ve biz de 12 Eylül darbesini yapanlardan hesap soralım.” dediğini 72
milyon Türk halkı biliyor, dünya da biliyor, herkes biliyor.
Yani AKP Grubu kitap bastırıp dağıtıyor, kitabında söylüyor:
Anayasa değişikliğiyle, 12 Eylül 1980 darbesinin faillerinin ve yardımcılarının
yargılanması için “Evet” diyor. 12 Eylül darbesini yapan darbecilerin ve
onların yardımcılarının hesap vermeleri için “Evet” diyor, kitap basıyor. Bu kitap AKP Grubunun bastırdığı, dağıttığı kitap. Bu ülkeyi
yöneten, Bakanlar Kurulunun başı da olan Sayın Başbakan çıkıyor -24/7/2010 tarihinde- “Bedel ödedik.” diyenleri 12 Eylülle
hesaplaşmaya çağırıyor. “Madem 12 Eylülün acısını yaşadığınızı söylüyorsunuz,
neden 12 Eylül öncesi meydanları kan gölüne çeviren çetelerle, uzantılarıyla
mücadeleyi desteklemiyorsunuz? Madem 12 Eylülün acısını yaşadınız, neden bugün
12 Eylülle hesaplaşmıyoruz, hesaplaşmıyorsunuz, vicdanınız sızlamıyor mu? Bu
Anayasa değişikliğine ‘Hayır’ demekle kendinizle, vicdanınızla çelişmiyor
musunuz?” diyor. Bunu nerede diyor? Bunu Yalova’da söylüyor Sayın Başbakan.
Yine, Sayın Başbakan Afyonkarahisar mitinginde açıkça “’Evet’le
hesap sorun. 12 Eylülde ‘evet’ deyin, hesabı kesin.” diyor. Burada zamanım yok
okumaya, üç sayfa Sayın Bakan.
Yine, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin… Ya ben bu kürsüde
anlatamıyorum ya da Sayın Bakan anlamak istemiyor. Eğer bu sözler Sayın Bakanın
değilse çıkar bu kürsüde der ki: “Bu sözler benim değildir.” Sayın Bakan
Sadullah Ergin, “Adalet Bakanı Sadullah Ergin: Mevcut Anayasa’daki geçici
15’inci maddeye göre 12 Eylülden hesap soramıyorduk. Bakan Ergin incelemelerde
bulunmak üzere geldiği Kırşehir’in Kaman ilçesinde yaptığı konuşmada: Anayasa
değişikliği paketinde kadınlarımız, çocuklarımız, özürlülerimiz, şehit ve
gazilerimiz için iyileştirmeler var.” diyor. “Askerî mahkemelerle ilgili
düzenlemeler var.” diyor ve HSYK’yla ilgili düzenlemelerden bahsediyor. Son
paragrafında: “Hükûmet, halkın daha demokratik ve özgür olması için
uğraşmaktadır. Bugün biz varız, yarın biz yokuz. 12 Eylülde çıkan bugünkü
geçici 15’inci maddeyle, 12 Eylülü yapanlardan hesap soramıyorduk. Anayasa’da
yapılacak olan değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” diyor ama
Sadullah Ergin, Sayın Bakan 8 Kasım 2010 tarihinde -amaç hasıl
oluyor, referandumdan sonra, evet oyları alındı ya- diyor ki: “12 Eylülcülerin
yargılanmasıyla ilgili olarak savcılığın tereddüdü var. Yargılanır ya da
yargılanmaz diyemem.” Yani “Evet” alındıktan sonra Bakan -tabii hukukçu, Adalet
Bakanı, zaten önce hata yapıyor- hafif hafif çark ediyor.
Şimdi, AKP’nin Grup Başkan Vekili Sevgili Bekir Bozdağ’ın… Tabii,
Bekir Bozdağ burada CHP’ye veryansın ediyor, CHP’nin solculuğunu da yerden yere
vuruyor -Helal olsun, solcu olmuş Bekir Bozdağ, kendisini kutluyorum- BDP’yi de
yerden yere vuruyor, MHP’yi de vuruyor. Erdal Erenlerden bahsediyor, Mustafa
Pehlivanlıoğlu’ndan bahsediyor, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’ndan bahsediyor,
etsin. “O zaman biz diyoruz ki: ‘Gelin, bu 12 Eylülcüleri yargılayalım, yargıya
çıkaralım, yargının önünde hesap vermelerinin yolunu açalım.' MHP ayağını
dayıyor 'Hayır', CHP 'Hayır', BDP 'Hayır' diyor. Niye hayır? Hani siz zulüm
gördüydünüz, haksızlık gördüydünüz? Hesap sormalıyız. Gelin, hesap soralım,
gelin, engeli kaldıralım.”
Yine, Bekir Bozdağ, 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve
arkadaşlarının yargılanması konusunda -bu değiştikten sonra tabii- 11/11 günü,
hem de mahkemeye talimat veriyor, diyor ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, AKP Grup Başkan Vekili Bekir
Bozdağ’dan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararına tepki gelmiş,
sert tepki hem de. Bozdağ: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi
yoktur. Yargılama orada yapılacaktır.” Aynen bu.
Ha, bunlar yalansa, gelirler ilgililer “Ya, biz böyle bir şey
demedik.” derler. Yine Sayın Bozdağ, 12 Eylülde millî iradenin önüne, bugüne
kadar milletin iradesine müdahale edenlerden hesap sorulacağını söylüyor.
“Birinci adım, 12 Eylülde yargı süreci başlayacak, ondan sonra sandıkta
başlayan sorgu yargıda devam edecek. Bunlar hesap verecek.” diyor.
Ya arkadaşlar, ben de zaten onu söylüyorum, hesap versinler. Yani
ben Sayın Başbakanın 20 Temmuz 2010 AKP grup toplantısında yaptığı konuşmayı
burada aktarmıyorum. Yani ağladığı fotoğrafları göstermiyoruz, Bekir Bozdağ’ın
ağladığı fotoğraf ile Sayın Başbakanın ağladığı fotoğrafı. Diyorum ki ben, madem
bunları söylediniz… Ha “Biz vazgeçtik onlardan, o zaman yanlışmış
söylediklerimiz, şimdi doğruyu gördük.”
diyorsanız buna da bir diyecek lafım yok. Niye biz yani bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …siz söylediniz, kitap bastırdınız.
Lütfen bunun gereğini yapın. Biz bunu söylüyoruz, başka bir şey demiyoruz
değerli arkadaşlarım.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 30. Maddesinin 4. Fıkrasında
yer alan “Daire Başkanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yokluğunda
Başkanvekili” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
Tasarısı’nın 30’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
29’uncu maddede AKP Grubu tarafından verilen önergenin kabulüyle
bir aldatma ve kandırma oyunu yine oynanmıştır. “Kurul gündemini Bakan belirler.” şeklindeki kanun
maddesi “Bakan Başkan Vekilinin görüşünü alarak belirler.” şekline
dönüştürülmüştür. Bu değişiklik Bakanın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
gündemini belirleyen konumunu değiştirmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
mevcut yapısının, pek çok hâkim ve savcımızın mağduriyetiyle sonuçlanan bir
özelliği olduğu doğrudur. Neticede, toplumsal yapıda Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun mevcut yapısının genel bir hukuk reformu içerisinde
değiştirilmesi gerektiği hususunda bir fikir birliği mevcuttur. Bu çerçevede
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının genel bir hukuk reformunun bir parçası
olması beklenirken, Hükûmetin çalışmalarında bu yönde bir ibare
görülmemektedir. Hâl böyle olunca, Kurulun siyasallaşmasıyla tarafsız ve
bağımsız yapısı üzerinde tartışmalar da artmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ikinci olarak, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili yapısal bir düzenleme gerçekleştirilirken, Kurulun
sadece temsil yönünde değil aynı zamanda kürsü hâkim ve savcılarını doğrudan
ilgilendiren atama, terfi ve disiplin gibi konularda keyfî uygulamalara son
verecek objektif ölçülerin getirilmesi gerekirdi. Üzülerek belirtmek istiyorum
ki görüştüğümüz tasarıda bu yönde bir anlayış değişikliğinin izlerine rastlamak
mümkün görünmemektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı genel olarak
değerlendirildiğinde, âdeta Adalet Bakanlığı bürokrasisinin, gerek idari
anlayış gerek uygulama ve gerekse de personeliyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna taşınmasından başka bir anlama gelmemektedir.
Değerli milletvekilleri, dolayısıyla tasarı bu hâliyle kabul
edildiği takdirde, özellikle görev başındaki hâkim ve savcılarımız açısından
olumlu yönde bir gelişme olmayacaktır. Hâkim ve savcılarımız yine subjektif,
keyfî, yanlı, üstelik bu sefer siyasi kriterlerle
değerlendirmeye tabi tutulacaklardır.
Netice itibarıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıyla hepimizin
eleştirdiği eski yapıya ait kavramla, bu sefer AKP zihniyetini doğrudan
yansıttığı yeni bir yapı kurulmaya çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, AKP’nin
demokratikleşme ve hukuk devletine yaptığı vurgu ile çelişmektedir. Bu tasarı,
Anayasa’da ifade edilen yargı bağımsızlığı ilkesiyle de çelişmektedir. Bu yasa
tasarısı, siyasi iktidarın yargı kurumlarına yönelik iradesinin bir
yansımasından başka bir şey değildir.
Önergemizde, tasarının bu görüntüsünü ortadan kaldırarak millet
vicdanında, devletin kurumsal yapılanmasında kendisine sağlam bir yer bulmasını
amaçlıyoruz. Aksi hâlde, vicdanlarda ve siyasal organizasyon içerisinde ağır
tahribatlar yaşanabilecektir.
Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 31’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 31. maddesinin “3” fıkrasının (3). cümlesinin
sonundaki “oylamalarda çekimser oy kullanılamaz” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Bihlun
Tamaylıgil Turgut
Dibek |
İstanbul Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer arkadaşlar, gecenin bu saatinde bir yasa çıkarmaya
çalışıyoruz. İnatlaşarak çıkartmak istediğiniz bir yasa tasarısı. Hâlbuki
Anayasa’nın 18’inci maddesi açıktır; angarya yasaktır. Saat on dörtte başladık
ve hiç ara vermeden bu saate kadar çalışmaya devam ediyoruz.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Meclis çalışması angarya olur mu ya?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Meclis Başkanımız,
parlamenterlerin sağlığını sizin düşünmeniz gerekir. Bu kadar yoğun bir çalışma
iyi yasa çıkartmaz. Bu kadar yoğun bir çalışma yasada aksaklıklara neden
olabilir. Bu nedenle, düşünen beyne ihtiyaç vardır. Parlamenterin sağlıklı
düşünebilmesi önemlidir. Oy verirken sağlıklı verebilmesi önemlidir. İktidar
partisi milletvekili arkadaşlarımızı görüyoruz, bu yasanın çıkmasında hiçbir
katkıları yok, sadece oy veriyorlar. Onlar bir yasanın tekemmülü için burada
bulunuyorlar. Hâlbuki yasanın çıkmasında ciddi katkılarına ihtiyacımız var. Bu
nedenle, ben Meclis Başkanımızdan rica ediyorum, resen buna karar verin. Parlamenterlerin hepsi uykusuz. Yarın geleceğiz, gene
çalışacağız biz burada. Öncelikle, doğru karar verebilmenin yöntemi dinç
olmaktır.
Sevgili arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
oluşumunda Sayın Cumhurbaşkanımız da 4 üye ataması yapmıştır. Elbette Sayın
Cumhurbaşkanı bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu 4 üyeyi seçerken
üzerinde ciddi bir çalışma yapmıştır. Ama yapılan atamalar Sayın
Cumhurbaşkanımızın atamalar üzerinde gerekli özeni göstermediği kanaati bende
uyandırdı. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız bunları yapıyor. Bir ara yurt
dışındaydı, Hâkimler ve Savcılar Kanunu görüşüldü, yurt dışından uçakla indi,
yasayı görmeden imzaladı. Efendim “Yolda ben inceledim.” dedi ve Sayın
Cumhurbaşkanımıza karşı güvensizliğimizin veya üzerinde hassas durmadığının ilk
kanıtı oydu.
Şimdi, 2 arkadaşımız, bunlardan birisi profesör, bundan önceki
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun çıkartılmasında Komisyonda birlikte çalıştık. Bu Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun içine gizli tanığı sokan kişi. Ceza
Muhakemelerinin içine gizli soruşturmacıyı sokan kişi ve meşhur bir davada
bilirkişi, AKBİL dosyasında. AKBİL dosyasında bilirkişi. Başka bir dava da
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında açılmış bir dava var: “Adli
yargılamayı etkilemeye teşebbüs.” Peki, adli bir yargıyı etkilemeye teşebbüs
eden bir kişiyi yargıçların atamasını yapabilecek olan bir kurula nasıl üye
seçebilirsiniz? Hem de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bu nasıl
değerlendirilebilir? O zaman, varılmak istenen nokta yanlış.
Kurulu tamamen kendi düşüncenizde olan kişilerden
oluşturabilirsiniz, bunda başarıya da ulaşabilirsiniz sevgili arkadaşlar ama
bakın, pek çok dönemlerde, çoğunluğa sahip olanların nelerle karşı karşıya
kaldığını görüyorsunuz. Sizin için demokrasi ve hukuk anlayışı, çoğunluğun
mutlak egemenliği düşüncesine dayanmaktadır. Bunun sonucu olarak mutlak
egemenliğe dayalı bir baskı rejimi ortaya çıkmaktadır. Çoğunluğun iradesine
saygı duyacağız ama çoğulcu düşünceyi de göz önünde tutmak zorundayız.
Şimdi, AKBİL dosyasında bilirkişilik raporu verecek, Sayın
Başbakanın da yargılandığı dosyada birilerinin o suçtan kurtulması için çaba
harcayacak, o kişiyi, elinden tutup Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
değerlendireceksiniz.
Daha iki gün önce de Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde bir
değişiklik yaptık ve Adalet Bakanlığı ve Hükûmet, 2005 yılındaki suç ve ceza
politikasında koyduğu kriterlerden hiçbir gerekçe
göstermeden geriye dönüş yaptı ve çok üzüldüğüm, bir grup başkan vekili, o
dönemde Adalet Komisyonunda üye bulunarak Ceza Kanunu’nun çıkmasında çaba
harcayan bir arkadaşımız “Efendim, bu değişiklik çok iyi…” Peki, o gün niye
savunmadınız o değişikliği? Kendi yandaşlarınızı kurtarmaya yöneliyorsunuz.
Biraz önce Sayın Adalet Bakanı burada dosyalarının zaman aşımına girdiğinden
bahsetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlamaya çalışıyorum.
Sayın Bakan, dosyaların zaman aşımına girmesinde, düzensiz bir
yasal düzenleme çatısını çıkarmanızdan dolayı sizin sorumluluğunuz vardır,
Bakanlığın sorumluluğu vardır. Örneğin, 2008 yılında kaç dosya zaman aşımından
düşmüş? 2009 yılında kaç dosya zaman aşımından düşmüş? Şimdi, iki gün önce
çıkardığınız Türk Ceza Yasası’nın 257’nci maddesinin yeni uygulamasından dolayı
kaç dosya daha zaman aşımından düşecek? Açıkçası, siz artık suçluları koruyan
bir parti durumuna düştünüz, siz suçluları koruyan bir Hükûmet durumuna
düştünüz. Bu Parlamentonun buna hakkı yoktur, yolsuzluğa batanları kurtarmaya
hakkı yoktur. Yetim hakkı yiyenlerden hesap sormak zorundasınız. “Garip gureba”
diyerek geldiniz ama garip gurebayı bırakıp hep belirli birtakım kesimleri
koruyan bir duruma düştünüz. Bundan kendinizi kurtarmak zorundasınız diye
düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Madde 32’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 32. maddesinin (1) fıkrasının
sonuna "Genel Kurul Görüşmeleri gizli yapılamaz" hükmünün
eklenmesini, (4.a) bendinin "Gerekli ve uygun görülen karar ile yargıç ve
savcılara ilişkin atama kararnameleri Resmi Gazetede" şeklinde
düzeltilmesini, "(4.b) bendinden sonra gelmek üzere "c-HSYK'nın hizmet
birimleri olarak öngörülen teftiş kurulu başkanlığı tarafından düzenlenen
denetim raporları, hal kağıtları ve sicilleri mutlaka, ilgili yargıç ve savcıya
tebliğ edilir" hükmünün eklenmesini, 6. fıkrasının "6-Yargıç ve
savcılar hakkında, savunmaları alınmadan verilmiş olsa da, haklarında yapılan
ihbar ve şikayetlere ilişkin kararlar da mutlaka ilgili hakim ve savcıya tebliğ
edilir" şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Metin
Arifağaoğlu Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Yaşar Tüzün |
Artvin Malatya Bilecik |
Kamer
Genç |
Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 32’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önergemizin içeriği ve anlamı, gerçekten laf olsun diye,
konuşma adına verilen bir önerge değil, öncelikle onu belirteyim. Fakat, her zaman olduğu gibi Komisyon Başkanı ve Sayın
Bakan, tabii bu önergemize katılmadılar. Oysa içerik olarak gerçekten çok
önemli bir önergeydi. Tabii, katılmadıkları için de önergenin gerekçesiyle
ilgili çok da konuşmaya, çok da söz etmeye gerek olmadığını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği paketi başlangıç
sürecinden bugüne kadar, yani doğumundan yaşam sürecine kadar zaten özürlü bir
süreç yaşadı. Bu değişikliklerle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan siyasi partilerle hiçbir şekilde uzlaşma arayışı içerisine girilmedi.
Girilmediği gibi “Bizim 330 ve üzeri milletvekilimiz var. Biz
milletvekillerimize Genel Kurulda her türlü baskıyı, tehdidi, fişlemeyi
gerçekleştiririz, oylamalara sokarız, ‘evet’ yönünde oy kullandırırız. 330 ile
367 arasında kaldığında da milletimize gideriz, bu paketin içeriğini
anlatırız.” dediniz. Böylece, bu süreç başladı.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Siz de gidip “hayır” oyu verseydiniz.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Ama 12 Eylül 2010 tarihi öncesi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Tanıtım ve Medya Başkanlığı tarafından hazırlanan bu kitapçık
milyonlarca insanımıza dağıtıldı. Bu kitapçığın içerisine baktığımızda,
gerçekten olabilecek ve bu referandumda kabul yönünde, “evet” yönünde oy
çıktığı takdirde hayata geçecek neler var diye baktığımızda, daha doğrusu
kitapçığın başına baktığımızda bu kitapçığın “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
değişikliği kitapçığı olmadığını görmüş bulunuyoruz. Çünkü AKP yetkilileri
Genel Merkez mutfağında bile bu kitapçığın başına “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Değişiklik
Paketiyle İlgili Soru ve Cevaplar” diyememiştir, yazamamıştır. Oysa bizim
kitapçığımız, Anayasa’mız bellidir, bu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. İşte
iki kitapçık arasındaki fark budur değerli arkadaşlar.
Bu Anayasa
değişikliği kitapçığı niçin hazırlanmıştır, kimin anayasasıdır
yani hangi ülkenin anayasasıdır? Bu Anayasa kitapçığı Fransa’nın anayasası
mıdır, İtalya’nın anayasası mıdır, Almanya’nın anayasası mıdır, hangi ülkenin
anayasasıdır?
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Türkçe bilmiyor musunuz, okuma yazma
bilmiyor musunuz?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Arif olan anlar.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Siz demek ki “Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası” yazacak kadar cesarete sahip değilsiniz çünkü bu değişiklik
cumhuriyet anayasası değişikliği değil AKP anayasası değişikliği oldu ve siz bu
kampanya boyunca halkımıza vermiş olduğunuz sözleri tutmadığınız gibi, zaten bu
kitapçığın içeriğine baktığımızda bu doğruları görüyoruz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Vatandaş yüzde 58 oy verdi ona.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bak o elindeki kitapçık, diğeri Anayasa
kitabı.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, hiç fazla
uzağa gitmeye gerek yok, sizin hazırladığınız, dağıttığınız kitapçıktan
okuyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – CHP Grubu sana angarya uyguluyor şimdi.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – “Venedik Komisyonunun Adalet Bakanı ve
Müsteşarının HSYK’da yer almamasıyla ilgili bir kesin kararı var mıdır?” Çok
ilginç, kendi tuzağınıza kendiniz düşüyorsunuz, cevap: “Venedik Komisyonunun
kararı sadece Adalet Bakanlığı hâkimlerinin disiplin işleriyle ilgili
toplantılara katılmaması yönünde bir tavsiye kararı vardır.”
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sınıfı biz geçtik, siz sınıfta kaldınız.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bakınız, şimdi, milletimizi nasıl
kandırdığınızı biz zaman içerisinde hep anlatacağız, hiç kuşku duymayın.
Bakınız “Kırk Soruya Kırk Evet.” Şimdi, günlerdir burada
tartıştığımız konu… İşte, değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
milletvekillerine arkadaşlarımızın söylediği sözler: “Efendim, 12 Eylül 1980
darbesini yapanlardan hesap sorulacak iddiasında bulunmadık. Sadece bu paket
geçer ise karar yargınındır diye söylemlerde bulunduk.” dedi Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım, işte Kırk Soru Kırk Cevabın 8’inci maddesi çok açık ve
net. Sizin hazırladığınız kitapçık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) –
8’inci maddeyi okuyorum, diyor ki: ”12 Eylül darbesini yapan
darbecilerin ve onların yardımcılarının hesap verebilmelerine imkân hazırlamaya
evet demektir.” Siz milletimizi böyle kandırdınız değil mi?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne diyor, “İmkân hazırlamaya” diyor.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Daha çok, okumakla bitmez. Aynen bunu
diyor. Bakın “Fişlemenin tarihe karışmasına evet demektir.” diyorsunuz, TİB
gibi bir kuruluşu bu Mecliste özerk bir kuruluş olarak kuruyorsunuz. Bunun
başkanı Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen vekâleten atanıyor. Tamamen bu
kuruluş özerk bir kuruluş adı altında Sayın Başbakanın emri altında çalışır.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği gerek
referandum süreci ve gerekse bu Anayasa değişikliğine istinaden hazırlanan uyum
kanunlarının özürlü doğduğunu ve bu şekilde, özürlü bir şekilde yaşama devam
edeceğini gecenin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, yok, hele bu akşam hiç olmaz.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
33’üncü maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33. Maddesinin;
2. Fıkrasında bulunan "Başkan" kelimesinin metinden
çıkarılmasını,
5. Fıkrasında yer alan "veya dairelerin" ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Rıdvan Yalçın Nevzat Korkmaz |
Konya Ordu Isparta |
D. Ali
Torlak Mustafa
Enöz Mustafa Kemal
Cengiz |
İstanbul Manisa Çanakkale |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 33. maddesinin (1) fıkrasındaki, 2. fıkrasındaki, 3.
fıkrasındaki, "başkan veya" ibaresinin madde metninden
çıkartılmasını, 5. fıkrasının "Genel Kurulun veya Dairelerin meslekten çıkarma
dahil tüm cezalara ilişkin kesinleşmiş kararlarına
karşı yargı yolu açıktır; Kurulun Hakim ve Savcılar hakkındaki verdiği
kararlara karşı açılan iptal davaları ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda
görülür. Bu davalar, acele işlerden sayılır." şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Kamer
Genç Metin
Arifağaoğlu Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Tunceli Artvin Malatya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu maddede, yeniden inceleme, itiraz ve yargı yolu düzenlenmiştir.
Anayasa'da Kurul kararlarına karşı itiraz ya da yeniden inceleme
yolu öngörülmemiş, sadece Kurul'un meslekten çıkarma cezaları için yargı
yolunun açık olduğu vurgulanmıştır. Daire kararlarına karşı, itirazların nasıl
yapılacağının yasa ile düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Maddede, Kurul kararlarına karşı, yeniden inceleme yolu
öngörülmüştür. Yeniden inceleyecek Kurul, aynı kuruldur. Yeniden inceleme
hakkı, başkan veya ilgililere tanınmıştır. Başkan'a bu hakkın tanınması yerinde
değildir. Bu inceleme, HSYK bünyesindeki gidilebilecek son merci ve son karar
niteliğindedir. Bu boyutuyla bakıldığında, benzeri durumda 2461 sayılı Yasa'nın
12 nci maddesinde Başkan'a (Bakan'a) bu hakkın tanınmadığı görülecektir.
Başkan'a rağmen alınmış bir kararın, Başkan'ın isteği üzerine Kurul'da ikinci
kez görüşülmesi yolunun açılması, Başkan'ın bakışına göre Kurul'un bu kararı
değiştirmesi için, Kurul üzerinde zorlayıcı etki yaratabilecektir.
Dairelerin kararına karşı, başkan veya ilgililer, daireden yeniden
inceleme talebinde bulunabilecektir. Burada ifade edilen başkan, daire başkanı
mı yoksa HSYK Başkanı mıdır? Tasarının tanım maddesine bakıldığında HSYK
Başkanı olduğu görülecektir. HSYK Başkanı'na daire kararına karşı yeniden
inceleme yolunun öngörülmesi hukuksal değildir.
Daire kararlarına karşı itiraz edebilmek için, yeniden inceleme
yoluna başvurulması, buradan sonuç çıkmaması durumunda Kurul'a itiraz
edilebileceği öngörülmüştür. Burada da HSYK Başkanı'na itiraz hakkı tanınması
yerinde değildir.
Yeniden inceleme ve itirazların, diğer işlerden öncelikle
görüşüleceği konusunda açık bir düzenleme getirilmelidir.
Tasarının bu maddesinin 4 üncü fıkrasında, şikayetçilerin
disipline ilişkin kararlara karşı yeniden inceleme ve itiraz haklarının olduğu
vurgulanmıştır. HSYK üyeleri hakkında adli veya disiplin soruşturmaları ile
ilgili olarak yapılacak şikayetler üzerine verilen
kararlara karşı da "ilgililerin" başvuru haklarının olduğu hususu,
İHAM'nin 13 ncü maddesi gözetilerek bu maddeye eklenmelidir.
Tasarının bu maddesinin 5 inci fıkrasında, genel kurul ve
dairelerin meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolunun açık olduğu, diğer
kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Öncelikle, burada genel kurul olarak ifade edilenin, Anayasa'nın
159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasında ifade edilen Kurul olduğu açıktır. Aynı
maddenin 8 inci fıkrasına göre ise, bütün disiplin cezalarını verme yetkisi,
dairelere değil, doğrudan Kurul'a aittir. Bu nedenle madde bu yönüyle de
Anayasa'ya uygun değildir. Daireler, disiplin cezalarına karar verememelidir.
Tasarının 5 inci maddesinde, HSYK'nun genel kurul, başkanlık,
daireler ve hizmet birimlerinden oluştuğu ifade edilmiştir. Bu maddede ise, genel
kurul ve dairelerin kararları konusu düzenlenmiş, HSYK içinde kabul edilen
başkanlık ve hizmet birimlerinin kararları hakkında herhangi bir hükme yer
verilmemiştir.
Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasında
"Kurul" sözcüğünün kullanılması, Tasarının tanım maddesinde Kurul
sözcüğünün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu ifade
ettiğinin belirtilmesi ve Tasarının 5 inci maddesinde ise, Kurul'un anılan
organlardan oluştuğunun açıkça ortaya konulması karşısında, bu durumda açık,
somut ve doğrudan uygulanabilir Anayasa normu uyarınca, Başkanlık ve hizmet
birimleri işlemleri, doğrudan Anayasa hükmü gereğince yargı yolunun dışında
kalmaktadır.
Başkan'ın soruşturma izni vermeme yolundaki işlemlerine karşı
artık bu işlemleri bakan değil, başkan yapacağından yargı yolu kapanmaktadır.
Kurul müfettişlerinin hâl kâğıtlarına karşı, artık bu işlemlere
karşı yargı yolu kapanacaktır.
Tasarının gerekçesinde bu konudaki Bakanlık internet sayfasında
yayımlanan bilgi notunda, Başkan ile ilgili işlemler için maddeye açık bir
hüküm konulmasına gerek olmadığı, hukukun genel ilkelerinin yargı yolunun açık
olmasını gerektirdiği ifade edilmiştir. Adalet Bakanlığının bu açıklamada
kastettiği Bakan işlemlerinin yargı yoluna açık olması konusu ise de, buradaki
işlemler, "Bakan" sıfatıyla değil, tartışmasız biçimde
"Başkan" sıfatıyla yapmaktadır.
Anayasa değişikliğinin aceleye getirilmesi ve şimdi tasarıda
yapılan tanımlar için de yaratılan karışıklık bu sonucu doğurmuştur. Adalet
Bakanlığı bilgi notu ile ve yine Tasarının gerekçesi ile,
Anayasa hükmünün bertaraf edilebileceğini söyleyebilmektedir!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33. Maddesinin;
2. Fıkrasında bulunan "Başkan" kelimesinin metinden
çıkarılmasını,
5. fıkrasında yer alan "veya dairelerin" ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesi
için vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz, 33’üncü maddenin
ikinci fıkrasında bulunan “Başkan” kelimesinin metinden çıkarılmasını talep
etmektedir çünkü Kurul Başkanı siyasidir, yürütmenin üyesidir. Adalet Bakanı,
ifade edildiği gibi sembolik temsil görevini aşarak yargıya yön veren, idarede
iş ve işlemlere müdahale eden ve yönlendirme veya icra noktasında bir görev ifa
etmesi iyi amaca hizmet etmeyecektir. Adalet ve Kurul bünyesi içindeki
dairelerin üzerinde baskı ve hükümranlık duygusu ve algısını yansıtacaktır. Bu tespitlerimiz
doğrultusunda, bu fıkradaki “Başkan” ifadesinin çıkarılması AB örnekleriyle de
uyuşacaktır.
Yine, 33’üncü maddenin beşinci fıkrasında yer alan “veya
dairelerin” ibaresinin metinden çıkarılmasını teklif ettik çünkü dairelerin
üzerinde bir Genel Kurul mevcuttur. Burada Genel Kurul ve daireler aynı statüde
ve aynı konumda mütalaa edilmiştir çünkü dairelerin kararlarına karşılık direkt
olarak yargı mercilerine konuların intikal ettirilmesi Kurul hiyerarşisi
açısından da doğru olmayacaktır. Konunun, bir üst idari merci niteliğindeki
Genel Kurula getirildikten sonra yargıya taşınması en doğru yaklaşım olacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu tespitlerimizi, Kanun ve
HSYK’nın ve hukuk temayüllerinin doğru tespitleri olarak Genel Kurulumuza arz
ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan önceki ve bu
tespitlerimizle… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın iyi bir
çalışma safhasından geçmediği, hukuk süzgecine dökülmediği, hukukun tecellisi
değil, kaderin tecellisini değiştirme noktasında ince ayarların manipülesiyle
adalet terazisi kefelerine mıknatıs parçaları yerleştirilmiştir.
Mülkün temeli adaletse, yargının temeli hukuk ve vicdan olmalıdır.
Renginiz ne olursa olsun, safınız ne olursa olsun, duygularınız ne olursa olsun,
bir elinizde kanun, diğer elinizde adaletin terazisi olduğunda, vicdanınızın en
derin ve en ücra köşesinde Hakk’ın adalet sıfatını hatırlayamadığınız an bu
adalet terazisi asla doğru tartmayacaktır.
Bağımsız yargının hukuk devletinin kalbi olduğunu da asla
unutmamalıyız. İnsani adaletin şirazesi şaştığı an bilin ki ilahî adaletin
tecellisi meclisi kübrada bizim yakamızı bırakmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AB süreci içinde
Anayasa’nın değiştirilmesi ve bugün görüştüğümüz uyum yasalarıyla AB
standartlarında yasa yapıldığını, hatta birçok Avrupa ülkesinden daha iyi bir
HSYK yasası ortaya konulduğunu ifade etmekte ve bu yasaların üstlerinde hukuku
değil, hukukun üstünlüğünü ve bunu da hukuk mecrası içinde sağladığınızı ifade
ettiniz.
Bugün Türkiye’de en tepedekilere bakarsak, bir de çıkan yasaya,
yargı yasalarına ve diğer yasalara baktığımızda, kime ve kimlere hizmet etmeye
başladığını görmemek için bu ülkede yaşamamak lazım çünkü bu Anayasa ve tasarı
ile yürütme ve yargı iç içe girmiş, üstlerdeki makamlara doğru terazinin
kefeleri de ağdırmaya başlamıştır.
12 Eylül referandum çalışmaları içinde AKP’nin hazırlamış olduğu
broşüre baktığımızda, AB ülkelerinin HSYK yapısıyla 2010 model Türk HSYK yapısı
arasındaki farkı biz de görmekteyiz. Siyasi erkin ve yürütmenin yargının
tepesine nasıl çöreklendiğini de bu örnekten görmek mümkündür.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 12 Eylülde, Adalet ve Kalkınma
Partisinin hazırlamış olduğu şöyle bir broşür var. Böyle bir broşürde, yine
sizlerin ifadeleriyle Avrupa ülkelerinden birçok örnekler verilmiştir. Bu
örneklere baktığımızda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bu broşüre baktığımızda, broşürde İsveç, Hollanda, Portekiz, Polonya, İspanya,
İtalya ve Fransa yer almaktadır. Fransa, 2011 yılında yeni anayasasına geçmekte
ve bu anayasasında siyasi erk kurul başkanı olarak bulunmamaktadır ve diğer
İspanya, Polonya, Portekiz, Hollanda ve İsveç örneklerine baktığımızda da bu
ülkelerde kurul başkanının siyasi erk içinden ve yürütmenin içinden gelmediğini
görmekteyiz. Bunları bize gösteren iktidar partisinin daha ileri bir HSYK
yapısını yapmasının veya bunları baz alarak daha ileri
bir adım atmasının daha doğru olması gerekmez miydi? Hem bunları bize gösterip
hem bunları millete sunduktan sonra, Adalet Bakanının bu Kurulun tepesinde,
Kurul Başkanı olarak bulunması ileri bir adım değil, Avrupa Birliğinin ve
Avrupa standartlarının gerisinde kalmıştır diyor, bu belgeyle de yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 34’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 34. maddesinin (3) fıkrasının “Kurulun Seçimle gelen
üyelerinin, kadro ve eski görevleriyle ilişkileri kesilemez” olarak
değiştirilmesini, “7- HSYK’nun seçimle göreve gelen başkan ve üyeleri, göreve
başladıklarından 1 ay içinde HSYK Başkanlığı’na mal bildiriminde bulunurlar. Her
yıl mal bildirimi yenilenir” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Metin
Arifağaoğlu Kamer
Genç |
Malatya Artvin Tunceli |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 34. Maddesinin;
3. ve 4. Fıkralarının metinden çıkarılmasını ve fıkra
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
Akif
Akkuş Cemaleddin
Uslu D. Ali
Torlak |
Mersin Edirne İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak
etmiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34’üncü
maddeyle ilgili verdiğimiz önergede görüşlerimizi açıklamak üzere
huzurunuzdayım. Tekrar yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Önergeler ne olursa olsun, içinde anlatılanlar ne anlama gelirse
gelsin, kürsüde ne konuşulursa konuşulsun bunun bir derde derman olmadığını
otuz üç madde boyunca yapılan işlemlerde gördük. Sayın Başkanın, Sayın Adalet
Komisyonu Başkanına bence bundan sonra sormasına hacet yok “Milliyetçi Hareket
Partisinin önergesine katılıyor musunuz?” diye. Sayın Bakan yeni teşrif ettiler
ama daha önce orada bulunan Sayın Adalet Bakanına da sormasına gerek yok, zaman
kaybına gerek yok. Gecenin bu saatine kadar vakit kaybetmemek için zaten
otomatik olarak reddedeceklerini anlatmamız lazım. O zaman burada niye
konuşuyoruz? Burada, Sayın Adalet Bakanı gitmeden önce Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu…
Sayın Başkan, lütfen arkadaşımızı uyarır mısınız, insicamımı
bozuyor.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, Sayın Hatibin insicamını bozdunuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Özür dilerim.
FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili görüştüğümüz bu kanun, Anayasa değişikliği olarak
Meclis gündeminden geçtikten sonra, bugün uyum kanunu olarak gündeme
gelmektedir. Anayasa değişikliği yapılırken, bu kanun ile birlikte Anayasa’nın
diğer maddeleri de değiştirilirken “12 Eylülden hesap soracağız.” diyerek
getirilmişti ve halka da böyle takdim edilmişti. Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir grup başkan vekili burada, 12 Eylül acılarını
hatırlatacak şekilde değişik idam cezaları almış olan insanların ve Hakk’ın rahmetine
kavuşmuş olan insanların isimlerini de anarak, bu arada benim hemşehrim
rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun da ismini anarak, onları selamlayarak “Evet”
oyu istemişti sizlerden ve sizler de “Evet” oyu vermiştiniz. Biz
aldatılmadık, kandırılmadık ama Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri
aldatıldı, kandırıldı, Anayasa değişikliğine oy verdi. Daha sonra, bu aldatma
ve kandırma halka da yapıldı. Bizzat Başbakan, darbecilere karşı yapılmış olan
bu Anayasa değişikliğine “Evet” oyu verilmesi için halka beyanlarda bulundu.
Daha ilerisine giden bazı AKP bakanları “Hayır” oyu vermenin akli dengeden
yoksun olduğunu iddia edecek kadar ileriye gitti. “Hayır” oyu verenlerin
vatansever olmadığını ifade etti, “Hayır” oyu verenlerin darbeci olduğunu ifade
etti ve bu şekilde halk da aldatılarak, kandırılarak, Anayasa değişikliği
geliştirildi.
Şimdi, biraz önce Sayın Adalet Bakanı ifade ederken “12
Eylülcüleri yargılayamayacağız.” dedi, sözün özü bu. O zaman, niçin siz bir
kabine üyesi olarak bu hukuki görüşünüzü Sayın Başbakana ifade ederek “Halkı
aldatma, kandırma.” demediniz? Çünkü, siz bir kabine
üyesisiniz, Anayasa’mıza göre, o kabinenin siyasi olarak bütün üyelerinin
sorumluluklarından müteselsilen mesulsünüz. Bu sorumluluğunuzu niçin yerine
getirmediniz? Gazeteye vermiş olduğunuz bir mülakat sizi bu sorumluluktan
kurtaracak mı?
Değerli arkadaşlarım, vakit kısa ama bir hikâyemi anlatacaktım,
kısaca bir cümleyle ifade edeyim.
İngiltere’de bir İngiliz profesörüyle Türkiye'nin bir meselesini
tartışırken İngiliz Profesör Mister Ficher bana dedi ki: “O dediğin sözleri
söyleyen bir milletvekili, asla yalan söylemez.” Ben de o zaman hâkimdim. “Ben
de bir hâkimim, ben asla yalan söylemem.” dedim. Bana verdiği cevap şu oldu:
“Bir İngiliz milletvekili, eğer halka yalan söylediği, halkı aldattığı, halkı
kandırdığı ortaya çıkarsa, bir daha bırakın siyasi hayatı, milletvekili olmayı,
sokağa çıkamaz.” dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, hepimiz İslam dinine inanan
insanlarız, vecibelerimizi yerine getiriyoruz. Kur’an-ı mübînde diyor ki:
“Namaza dosdoğru durun.” Ben de burada diyorum ki size…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEREM ALTUN (Van) – “İftiradan kaçının.” diyor.
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Milletin huzuruna çıkarak siz de Kur’an-ı
mübînin, o ayeti kerimenin yüzü suyu hürmetine millete karşı dosdoğru olun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Altı kere karşısına çıktık milletin
biz.
FARUK BAL (Devamla) – Dosdoğru olun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz milletin karşısına altı kere çıktık
ve milletten de gereken cevabı aldık.
FARUK BAL (Devamla) – Milleti aldattınız, kandırdınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet size de cevabını verdi.
FARUK BAL (Devamla) – Dolayısıyla… Dolayısıyla…(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet cevabını verdi, en son 12
Eylülde verdi.
FARUK BAL (Devamla) – Benim konuşmama izin verecek misiniz? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet cevabını verdi.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…
FARUK BAL (Devamla) – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş, beni…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
FARUK BAL (Devamla) – Şimdi, dosdoğru olmadınız. Biraz önce Sayın
Bakanın ikrarıyla aldattınız ve kandırdınız, şimdi sizden millet dosdoğru
icraat bekliyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz kimseyi aldatıp kandırmadık, siz
kendinizi aldatılmış ve kandırılmış hissediyorsunuz.
FARUK BAL (Devamla) –
İcraat, 12 Eylülcüleri yargılamaktır. “12 Eylülcüleri yargılayacağız.”
dediniz, yargılamak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 2001 değişikliğinde niye yapmadınız?
FARUK BAL (Devamla) – 12
Eylülcüleri yargılamak taahhüdü altına girdiniz, bunu Anayasa hükmü hâline
getirdiniz, bu vecibeyi yerine getirmek boynunuzun borcudur. Eğer yerine
getirmezseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 34. maddesinin (3) fıkrasının “Kurulun Seçimle gelen
üyelerinin, kadro ve eski görevleriyle ilişkileri kesilemez” olarak
değiştirilmesini, “7- HSYK’nun seçimle göreve gelen başkan ve üyeleri, göreve
başladıklarından 1 ay içinde HSYK Başkanlığı’na mal bildiriminde bulunurlar.
Her yıl mal bildirimi yenilenir” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, Sayın Başkan; HSYK üyelerinin mal bildiriminde
bulunmasını niye istemiyorsunuz? Yani katılsaydınız da mal bildiriminde
bulunsalardı.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül darbesine karşı çıkmak böyle sözle
olmuyor, darbe hukukuna karşı çıkmak lazım. Yani bu ülkede
anlayışa, oturtturan anlayışa karşı çıkmak lazım. Dolayısıyla, darbe
hukukunu koruyarak, onu besleyerek 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmanız mümkün
değildir. Yine, faili meçhullerle yüzleşmeden bunlarla hesaplaşamazsınız.
Şimdi, 2001’de yapılan Anayasa değişikliğine baktığımız zaman,
Adalet Bakanı Millî Güvenlik Kuruluna alınıyor 2001 Anayasa değişikliğiyle. 12
Eylül 1980 darbe rejiminin ortadan kaldırıldığı söylenilirken, Anayasa
değişikliğiyle, HSYK Başkanlığı görevini sürdüren Adalet Bakanının aynı zamanda
Millî Güvenlik Kurulu içerisinde kalması korunuyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu?
Seçimle gelmeyen tek doğal üye Adalet Bakanı Müsteşarı, 2010
yılında çıkarılan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yasası uyarınca, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında istihbari Kurul üyesi yapılıyor. Şimdi
Adalet Bakanı Müsteşarı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında edindiği
istihbari bilgilerle HSYK’da ne yapacaktır? Bunu 12 Eylülün darbecileri bile
yapmamıştır ama AKP zihniyeti bunu yapmıştır.
1981 yılında çıkarılan HSYK Kanunu ile Adalet Bakanlığı
Personel Genel Müdürü doğal üyesi yapılmış, 82 yılında darbeciler “Bu kadarı da
fazla canım, bu kadarı da olmaz.” demişler, Personel Genel Müdürünü HSYK’nın doğal
üyeliğinden çıkarmışlar ama AKP, darbecilerin hazmedemediğini, sindiremediği
bir olayı içine sindirmiş, Personel Genel Müdürünü de, Adalet Bakanlığı
bürokratlarını da, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, sözüm ona “seçim” denilen bir
komediyle Kurula atamıştır.
Anayasa’nın 154/2’nci maddesi Yargıtay üyelerinin birinci sınıfa
ayrılmış adlî yargı hâkim ve cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından seçileceğini, 155/3’üncü maddesi Danıştay üyelerinin birinci sınıf
idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından
seçileceğini öngördüğü hâlde, Anayasa’nın 159’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında
-siz değiştirdiniz, bu AKP anayasası sizin tabirinizle- “…yedi asıl ve dört
yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri
yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından... üç
asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren
nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından… seçilir.” diyorsunuz yani burada “meslekten sayılanlar”
ifadesi yoktur. Yani -az önce söyledim- Danıştay ve Yargıtay üyesi seçimleri
için meslekten sayılanlar ayrıca belirtildiği hâlde Anayasa’nın 159’uncu
maddesinde sizin de yaptığınız değişiklikten sonra “meslekten sayılanlar”
hükmüne vurgu yapılmamıştır, ayrıca bu ibare belirtilmemiştir. Buna rağmen
hukuk dolanılarak yapıldığı sözde seçim olan, özde atama olan komedide hem en
son Personel Genel Müdürü hem de ondan önceki Genel Müdürü HSYK üyeliğine
atanmış, AKP’nin Bakanının bürokratları bu Kurula sokulmuştur. HSYK’nın yeni
modeli 12 Eylül askerî darbe döneminin HSYK yapısından daha geri, daha
antidemokratik bir yapıya kavuşmuştur.
Siz yaptığınız değişiklikle HSYK’nın antidemokratik yapısını
değiştirmemişsinizdir, demokratik yönü varsa o yönü kaldırmışsınızdır. Sayın
Bozdağ bu kürsüden söyledi: “Anayasa değişikliğinden önce HSYK belki
Danıştayın, Yargıtayın yüksek kurulu şeklindeydi.” Bunu kabul
ediyorum ama bu Anayasa değişikliğinden sonra bu HSYK, Adalet Bakanı
aracılığıyla siyasi iktidarın yönettiği, yönlendirdiği ve Adalet Bakanlığına
bağlı bir şube hâline gelmiştir ve yine Anayasa’da ihraç kararlarına karşı
sadece yargı yolunun açılıp diğer konularda yargı yolunun kapalı olması gerçek
amacın hukuk devletine işlerlik kazandırmak olmadığı çok açıktır değerli
milletvekilleri.
Şimdi ben soruyorum değerli milletvekilleri, Avrupa’nın hangi
ülkesinde cumhurbaşkanı yargıçlar kuruluna kendisi gibi düşünenleri ya da
hemşehrilerini atamaktadır? Yani yargıçlar kuruluna Kayseri’den geçerken şunu
tanıdım, Yozgat’tan geçerken bunu tanıdım şeklindeki bir anlayışla adam atanır
mı? Hangi Batı ülkesinin parlamentosunda yargıçlar kurulu parlamentonun basit
çoğunluğuyla ve sadece çoğunluk partisinin oylarıyla ve çoğunluk parti
başkanının istediği kişiyi seçmektedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yine, hangi Avrupa ülkesinde Adalet
Bakanı, Adalet Bakanı müsteşarı, müsteşar yardımcısı ve Adalet Bakanlığı emrindeki
bürokratlar yargıçlar kurumuna doldurulmaktadır ve bu yapı da demokratik bir
yapı olarak topluma sunulmaktadır?
Hangi Batı ülkesinin Başbakanı, demokratik hukuk devletinin temel
ilkesi olan yasama, yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından
denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak topluma
sunmaktadır?
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
35’inci maddede iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 35. maddesinin (1) fıkrasının a
bendindeki "resmi veya özel" ibaresinin çıkartılmasını, arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Kamer
Genç Metin
Arifağaoğlu Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Tunceli
Artvin Malatya |
Ahmet
Ersin |
İzmir
|
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 35. Maddesinin 1. fıkrasının b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"b) Bilimsel araştırma ve yayınlarda bulunabilirler;
görevlerini aksatmamak ve Başkanlığa bilgi vermek kaydıyla, yargı ile ilgili
ulusal ve uluslararası kurul, kongre, konferans, seminer ve benzeri bilimsel
toplantılara katılabilir ve tebliğ sunabilirler."
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
D. Ali
Torlak Cemaleddin
Uslu Akif Akkuş |
İstanbul Edirne Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35’inci
maddeye ilişkin sunduğumuz önergede kişiye ilişkin bir düzenlemeyi, önceden var
sayılan ya da önceden kimin oraya seçileceği belli olan kişiye ilişkin bir
düzenlemeyi düzeltmek üzere önerge vermiş bulunmaktayız.
Tabii, kanunlar iki tane temel özelliğe sahiptir. Birisi eşitlik,
diğeri de genelliktir. Bu önerge ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri
arasında eşitlik ve genellik kuralları ihlal edilmekte ve kişiye ilişkin özel
bir düzenleme yapılmaktadır. Bu özel düzenlemenin niçin yapıldığını, saikini,
sebebini bilememekteyiz. Lakin bunun hem eşitlik ilkesine hem de genellik
ilkesine aykırı olduğunu ifade ettik.
Daha önce, Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı bizim
eleştirilerimize cevap verme ihtiyacını hissetti. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısını düzenleyen bu kanunu anlatırken yöneltilen eleştirileri
değil, bunun nasıl Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir kanun olduğunu ve AKP
Hükûmeti zamanında da Avrupa Birliğine giriş süreci içerisinde nasıl bir başarı
elde edildiğini ifade etti.
Değerli arkadaşlarım, bu kürsü milletin kürsüsüdür, bu kürsüde
doğru söylenmelidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin sekiz yıllık iktidarı
süresince Türkiye'nin Avrupa Birliği perspektifi bitmiştir, böyle bir
perspektifi yoktur. Niçin? Çünkü AKP’nin sekiz yıllık devri iktidarında iki
tane ülke Türkiye’ye yönelik olarak anayasasında değişiklik yapmak suretiyle
Türkiye'nin Avrupa Birliğine girişini referanduma tabi kılmıştır. Bunlardan
biri Fransa, diğeri de Avusturya’dır.
Şimdi, siz Türkiye’de halkı aldatıp kandırabilirsiniz, “12 Eylülle
hesaplaşma” adı altında Anayasa’mızı değiştirebilirsiniz ama Fransız
Anayasası’nı, Avusturya Anayasası’nı nasıl değiştireceksiniz? Fransızları,
Avusturyalıları nasıl aldatıp nasıl kandıracaksınız ki Avrupa Birliği’ne giriş
süreci içerisinde Türkiye’ye bir perspektif sağlayabileceksiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Bal, Türk halkını
aşağıladığınızın farkında mısınız?
FARUK BAL (Devamla) - Benim konuşmama lütfen müdahale etmeyin
Sayın Elitaş. Meclisin adabına uygun davranın. Siz bir başkan vekilisiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclisin adabına uygun davranıyorum,
siz milletvekili adabına uygun davranmıyorsunuz.
FARUK BAL (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen… Sayın milletvekilleri lütfen…
Sayın Bal, buyurun.
FARUK BAL (Devamla) – Peki, Sayın Bekir Bozdağ gibi sorayım ben
size. Fransa, anayasasını Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişini engellemek
için değiştirdi mi değiştirmedi mi? Değiştirdi. Avusturya değiştirdi mi? Evet
değiştirdi. Fransız Anayasasını delip nasıl Avrupa Birliğine üye olacağız?
Dolayısıyla Avrupa Birliği söylemi ikinci bir aldatma ve ikinci bir kandırma
aracıdır. Bu açıdan Sayın Bakanın bu kürsüden, milletin bu kürsüsünden doğru
söylemesini arzu ederdim. İnşallah geldiğinde benim bu sözlerimin aksine bir
düşüncesi varsa bunları sizinle paylaşır ve biz de oradan buna karşı
cevaplarımızı sunarız. Siz değil Sayın Elitaş. Size düşen görev makul bir
şekilde dinlemek, varsa söyleyeceğiniz bir şey buraya gelmektir.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önce bir önergeyi oylara sunayım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Hatip biraz önce Meclisin
adabına uymadığım şeklinde bir ithamda bulundu. İzin verirseniz bir dakikada…
BAŞKAN – Siz de uyduğunuzu mu söyleyeceksiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet.
BAŞKAN - Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşmacı hem daha önceki maddedeki verdiği önergenin
hem de şimdiki önergede konuşurken iki keredir üst üste “Türk halkını
kandırabilirsiniz, Türk halkını aldatabilirsiniz ama…” diye tahmin ediyorum
amacını aşan ifadeler kullandı ve Fransız halkıyla, Fransız Parlamentosuyla
Türk halkını kıyaslamaya çalıştı.
FARUK BAL (Konya) – Öyle bir kıyaslama yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, en son 12 Eylül tarihindeki
yaptığımız referandumda bu milletin yüzde 58’i bu Anayasa’nın değişikliğine
“evet” demiş. Sizin anlayamamanız, sizin bunu anlama noktasındaki eksikliğiniz,
Türk halkını sizin konumunuza getirdiğini iddia edemezsiniz. Yüzde 58 bu
Anayasa’ya “evet” dediyse, bu milletin basiretine, bu milletin kararına saygı
duymak mecburiyetindesiniz. Yüzde 58’i “Yanlış yaptı.” diye itham etmek, bu
millete yapılan en büyük saygısızlıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kalkıp da burada, yapılan Anayasa değişikliğini, milletvekili arkadaşlarımızın
yaptığı konuşmaları, referandum propagandası süresi içerisindeki yaptığımız
değerlendirmeleri “milleti aldatmak” diye ifade etmek sadece kendini
aldatmaktır. Eğer siz, bu milletin yüzde 58’i gibi davranamıyorsanız, “Biz
yüzde 42’lik kısmı anlayacağız.” diye ifade ettiğimizi, siz yüzde 58’i anlamak
için gayret göstermiyorsanız, bu, milletin eksikliği değil, sizin
eksikliğinizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vatandaşla bütünlük
sağlayamayanlar, milletin ruhunu içine sindiremeyenler, onlarla bir olup
onların dertlerini paylaşamayanlar, sadece burada AK PARTİ Grubunu itham etmek
yanında, öte yandan milleti de maalesef anlamamak gibi, açıkça anlayamadığını
da ifade ederek millete saygısızlık etmektedir. Ben bu millete, milletin
verdiği iradeye parlamenter demokrasi içerisinde saygıyı sonuna kadar duyuyorum, herkesin de saygı
duymasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş, Meclis adabına
uyacağını beyan etmek için söz aldı. Lütfen kürsüye gelerek, Meclis adabına
bundan sonra uyacağına ilişkin milletvekillerine karşı bu taahhüdünü yerine
getirsin.
BAŞKAN – Evet, Sayın Bal…
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, söz aldığı konuyla
ilgili görüşünü açıklamadı, aksine, benim, Türk milletiyle Fransız milletini
veya Avusturya milletini mukayese ettiğim şeklinde gerçeğe aykırı ifadede
bulundu.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bak, Avusturya’yı unutmuştum, onu
biliyorsunuz, çok iyi hatırlıyorsunuz, doğru.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi hakaret ediyor millete. Millete
hakaret etmekten vazgeçin artık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millete saygılıyız biz.
BAŞKAN – Buyurun.
6.- Konya Milletvekili Faruk
Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben on
sekiz yaşında Türk milliyetçisi olmuş olan bir insanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geç kalmışsın on sekizine kadar.
FARUK BAL (Devamla) – Dinle, dinle… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum… Rica ediyorum…
FARUK BAL (Devamla) – Altmış yıllık ömrümün kırk iki yılı Türk
milletinin hasletlerinin yüceliği üzerine geçmiş durumdadır.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Milliyetçilik sizin tekelinizde değil.
FARUK BAL (Devamla) – Dolayısıyla, benim Türk milletini bir başka
millet ile mukayese ederek, onun değerleri karşısında Türk milletinin düşük bir
değere sahip olduğunu ifade etmem anlamına gelecek sözlerinizin tamamını
kınıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklarda var, düzeltin o zaman.
FARUK BAL (Devamla) – Böyle anlama gelecek herhangi bir söz
söylemedim. Benim sözüm açık ve nettir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın, düzeltin.
FARUK BAL (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi, aldatma ve
kandırma politikasını izlemiştir. Bu politikanın aracı Avrupa Birliği söylemi
olmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beni dinleyecek misiniz?
Avrupa Birliği söylemi ile aldatma ve kandırma politikası
izlemiştir Adalet ve Kalkınma Partisi, bir.
12 Eylül acılarını aldatma ve kandırma aracı olarak kullanmıştır,
bu da iki.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Elitaş Meclis adabına uyacağını ifade
etmedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda siz adaba uymuyorsunuz,
farkında mısınız?
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)
(Devam)
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 35. maddesinin (1) fıkrasının a
bendindeki "resmi veya özel" ibaresinin çıkartılmasını, arz ve teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ahmet Ersin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Hepimiz yorgunuz, on dört buçuk saatten beri bu kutsal çatı
altında görev yapmaya çalışıyoruz. Benimki belki sizden daha fazla olmuştur
çünkü ben saat ondan beri Meclisteyim. Dolayısıyla on
altı buçuk saatten beri Mecliste olmanın verdiği yorgunluk var. Tabii sizler de
on dört buçuk saatten beri bu yorgunluğu taşıyorsunuz. Dolayısıyla bu süre içinde zaman zaman
adap tartışması çıkıyor, zaman zaman maksadını aşan sözlerle karşılıklı
tartışmalar çıkıyor ama her şeye rağmen şunu açıklıkla söylemeliyim ki Adalet
ve Kalkınma Partisinin bu Meclise bugün uyguladığı ve uzun süreden beri de
alışkanlık hâline getirdiği bir baskı var. Yasaları çıkarmak için hangi sürede
çıkarılacağını kendileri tayin ediyorlar ve bu sürenin ne kadar uzayacağını
yine kendileri tespit ediyorlar. Örneğin bu yasa tasarısı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Başbakan emrediyor, ne yapsın garipler!
AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı yani yargıçların atanmalarından,
nakillerinden, disiplin soruşturmalarından başlayıp bütün yargının bundan sonraki
sürecini etkileyecek olan, olumlu ya da olumsuz etkileyecek olan bir kanun
tasarısını görüşmek için tam on dört buçuk saatten beri çalışıyoruz, yorgunuz
ve bu kanun tasarısının düzeltilmesiyle ilgili, bizleri de tatmin etmesiyle
ilgili yaptığımız girişimler, verdiğimiz önergeler maalesef sizler tarafından
hiç dikkate alınmıyor, hatta dinlenmiyor bile.
Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de iki tür yargı var. Bir tanesi mahkeme salonunda gözlerini kapatan tarafsız, bağımsız
vicdan yargısı, bir diğeri toplumu, 73 milyonu sindirmeye çalışan,
simonlaştırmaya çalışan çevrelere kararlarıyla, uygulamalarıyla destek veren ve
esasen kendileri de simonlaşmış olan ideolojik yargı var ve şimdi kuşkumuz odur
ki bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısıyla birlikte bu kez
Türkiye’de bir üçüncü şık olarak “AKP yargısı mı olacak?” diye kuşkularımız
var. İşte bunu gidermek için, bu kuşkularımızı gidermek için, bu
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nı düzeltmek için,
yanlışlarını gidermek için çaba gösteriyoruz muhalefet olarak. Verdiğimiz
önergeler bunlara yöneliktir, söylediklerimiz bunlara yöneliktir ama maalesef,
AKP Grubu asla bizim bu önerilerimizi, önergelerimizi dikkate almıyor,
içeriğini bile dinlemiyor, sözlerimizi dinlemiyor, anlamak istemiyor.
Bakın, hepiniz uykulu gözlerle bakıyorsunuz bana ve size bakarken
benim de uykum geliyor (AK PARTİ sıralarından gürültüler) çünkü karşımda
esneyen, uykulu gözlerle, yorgun simalarla bu tartışmayı, bu görüşmeleri takip
eden arkadaşlarımıza, hem size hem bize bir terör uygulanıyor, terör. Yani öyle
ki şu an burada olmayan birisi sanki düğmeye basıyor ve siz el kaldırıp
indiriyorsunuz, başka bir şey yok. Yani değerli dostlarım, terör uygulanıyor
derken aslında sizleri de savunmak istiyorum, sizleri de korumaya çalışıyorum.
Yani şunu söylemek istiyorum: Eğer elinizde biber gazı tüpleri
olsaydı, cumartesi günü çocukları coplayan polislerden farkınız kalmazdı. Aynı
anlayışla, aynı terörle, aynı baskıyı burada uyguluyorsunuz. Bu olacak şey
değil! Bu olacak şey değil! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ahmet Bey, biraz da önergenden
bahset!
AHMET ERSİN (Devamla) – Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısı. Değerli arkadaşlarım, endişemiz şudur: Bundan sonra Türkiye'de
insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletinin bağımsız, tarafsız yargısı
mı olacak, yoksa majestelerinin yargısı mı olacak? Endişemiz var. Bu
endişelerin giderilmesi için çaba gösteriyoruz, sizleri uyarmaya çalışıyoruz
ama dediğim gibi hepiniz yorgunsunuz, hepiniz bir an önce evimize gitsek de
yatsak diye bekliyorsunuz, uyusak diye bekliyorsunuz, hepiniz yoruldunuz ama ne
yazık ki sizin yöneticileriniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET ERSİN (Devamla) – …AKP’nin yöneticileri hem size hem bize
büyük bir baskı uyguluyorlar, terör uyguluyorlar. Bunu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, lütfen, iktidar olmanın getirdiği
duygulardan uzaklaşın. Bizler de bu ülkenin insanlarıyız. Bizler de bu kutsal
çatı altında görev yapmaya çalışıyoruz, ülkemize yararlı olmaya çalışıyoruz.
Söylediklerimizin, önergelerimizin, yaptıklarımızın hepsinin de iyi niyetli
olduğunu kabul etmeniz gerekir ama maalesef sizlerde bu anlayışı göremiyoruz.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı’nın, sanıyorum, toplumda da bizlerde de oluşan
olumsuzluğu gidermesi mümkün değil, giderecek yapıda değil ama ne yazık ki
sizlerin oylarıyla, otomatiğe bağlanmış oylarınızla bunlar kabul edilecek ve
yürürlüğe girecek.
Peki değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.46
ONBİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin Onbirinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Madde 36’da iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 36. maddesinin (1) fıkrasının
“Kurulun” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler dışında”
ibaresinin eklenmesini ve 1. fıkrasının sonuna “Kurulun Yargıtay ve
Danıştay’dan seçilen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturması hakkında
Yargıtay ve Danıştay yasalarındaki hükümler uygulanır.” ibaresinin eklenmesini,
(2), (3), fıkrasındaki “başkan” ibaresinin “başkanvekili” olarak
değiştirilmesini ve “11- Bu madde öngörülen konulardaki tüm oylamalarda, gizli
oy açık tasnif usulüne uyularak yapılır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin
Afyonkarahisar
Zonguldak |
Kamer
Genç Metin
Arifağaoğlu Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Tunceli
Artvin
Malatya |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 36. Maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya
Mersin
Ordu |
D. Ali
Torlak Cemaleddin
Uslu Akif Akkuş |
İstanbul
Edirne
Mersin |
A.
Duran Bulut |
Balıkesir |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 574 sıra sayılı Tasarı’nın 36’ncı maddesinde verilen önerge
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk, ülkelere göre, milletlere göre,
kıtalara göre olmaz. Hukuk, insanlığın ortak değeridir. Ancak, Türkiye’de, Türk
milleti bu hukuktan uzun yıllardır hep çekmekte. Hukuk, oysaki,
yapan da uygulayan da ve bundan hizmet alanlar da hukuka ihtiyacı olan
insanlar.
Şimdi, değişik zamanlarda insanlar mutlaka problemlerini çözmek
için hukuka başvurmakta ancak mahkemelerin problemleri, çözümsüzlükleri,
insanların adalete, hukuka olan güvenini de sarsmaktadır. Hani şairin biri der:
“Adalet mülkün temeliydi hani?..
Bizim hak temelde mi saklı yani?
Çıkartıp da versen kim olur mâni?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim bey?!”
diye dedirten, geç gelen adaletin adalet olmadığı gerçeğini ifade eden bu
gecikmeler insanlarda hep adalete olan güveni sarsmıştır. İktidarlara,
hükûmetlere göre adaletin uygulanmaması, adaletin ortak, her gelen hükûmetin
uygulamak zorunda kalacağı ortak bir normun oluşturulması gerekmektedir. Tabii
ki AKP Hükûmeti, uzun zamandır, sekiz yıllık iktidarı döneminde bütün
kurumlarda olduğu gibi kendine has bir yönetim tarzıyla, kendine has bir eğitim
tarzıyla kendine tarz bir hukuk oluşturmaya çalışmaktadır. Bu, bürokraside,
bürokrasideki kişilerin görev almasında da maalesef bu politize tavırlar
sürmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’in bir ilçesinde bir devlet
hastanesinin başhekimini aradım, “Sevgili doktorum, şöyle muhtaç bir insan var,
bilgisayar biliyor, üniversite mezunu -bu hastanelerin temizlik işlerini,
hizmetlerini genelde şirketler yapmakta- buna bir yardımcı olabilir misiniz,
ihtiyacınız varsa?” dediğimde bana: “O konuya ben bakmıyorum, onu ilçe
başkanıma gönderiyorum, onun gönderdiği kimseleri alıyorum.” dedi. “Ne ilçe başkanı? Senin ilçe başkanın olur mu, sen başhekimsin
orada?” dedim, “Vekilim, bu işler böyle oluyor, siz öyle demiyor musunuz?”
dedi, “Ben MHP Milletvekiliyim, iktidar milletvekili değilim” dedim. Ama en
azından bilseniz bile, ben yirmi beş yıllık devlette çalışmış bir insan olarak
değişik partilerin hep yönetimlerinde çalıştım, ancak bazılarında mutlaka
telkinler olmuştur, ancak bütün kadroların ilçe başkanından, il başkanından
geçeceği şeklinde bir bürokraside yer alma, görevlendirilme tarzına, emin olun,
Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar rastlanmamıştı. Çok politize bir tavır
içerisindesiniz. Devlet kademelerinde görev alan insanlar da artık buna
alıştılar. Oraya göreve gelmelerinin yolunun mutlaka parti kanalından geçmesi,
liyakatin değil sadakatin önemli olduğu noktasında böyle bir üslup, böyle bir
ölçü, böyle bir tarz maalesef gelişti. Bu ne oldu? Bu, verimliliği azaltmaya,
kendi inisiyatifi, hukuk veyahut da kendi kurumunun
ölçülerinin dışına taşarak kendilerine verilen uygunsuz emirleri, direktifleri
de yerine getirmek gibi bir hukuksuzluğu uygulamak zorunda kaldılar. Tabii,
siz, AKP Hükûmeti olarak buna da vefalı çıktınız. Görevi kötüye kullanan
insanları kurtarmak adına, görevi kötüye kullanan hâkimlere tazminat davası
açılması noktasında engellemek adına, bu göreve getirdiğiniz politize
kadroların korunması adına bir çalışma içerisindesiniz. Ancak, mahkeme kadıya
mülk değil. Bir gün bu dokunulmazlıklardan hepimiz sıyrılacağız, bu
yaptıklarımızdan halkımıza karşı sorumlu ve hesap vermek zorunda kalacağız.
Bunu uygulayacak olan da hukuktur, bugün çıkardığımız hukuk. Dolayısıyla,
hukukla oynarken, hukukla uğraşırken bunlara mutlaka özen göstermemiz
gerekmektedir.
Burada muhalefet partilerinin vermiş oldukları hiçbir önergeye
değer vermiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Muhalefet partileri, yasanın doğru
çıkması için eksiklerini araştırmakta, incelemekte, milletvekillerine görev
vermekte, onlar çalışmakta ve buraya getirmekteler. Bunların hepsi mi yanlış
olabilir? Ama böyle bir dayatma içerisinde muhalefetten gelen her fikre karşı
gelen, buradaki eleştirileri olgunlukla dinlemek gibi hoşgörüden de uzak bir
tavır içerisinde Parlamentonun işleyişi, beni şahsen üzmektedir. Gecenin bu geç
vaktinde milletvekillerini çalıştırmak gibi bir zorunlu uygulamanın yapılmış
olması da yakışmamaktadır Meclisimize.
Dolayısıyla, yasanın yine milletimize hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlarken önergemize destek vermenizi
istiyorum.
Saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 36. maddesinin (1) fıkrasının
“Kurulun” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeler dışında”
ibaresinin eklenmesini ve 1. fıkrasının sonuna “Kurulun Yargıtay ve
Danıştay’dan seçilen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturması hakkında
Yargıtay ve Danıştay yasalarındaki hükümler uygulanır.” ibaresinin eklenmesini,
(2), (3), fıkrasındaki “başkan” ibaresinin “başkanvekili” olarak
değiştirilmesini ve “11- Bu madde öngörülen konulardaki tüm oylamalarda, gizli
oy açık tasnif usulüne uyularak yapılır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Köktürk, buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 36’ncı maddesine yönelik önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önerge konusunu oluşturan tasarının
36’ncı maddesinin 1’inci fıkrası, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçimle
gelen üyelerin disiplin soruşturması ve kovuşturmasının Genel Kurulca
gerçekleştirileceğini ifade etmektedir. Tasarının diğer fıkraları da bu prosedürün hangi hukuki düzenlemelere uygun
gerçekleştirileceğini ifade etmektedir.
Değerli arkadaşlar, aslında bu madde, tasarının 36’ncı maddesi,
tasarının 7’nci maddesindeki Genel Kurulun oluşumu ve görevlerini düzenleyen
maddeyle direkt olarak bağlantılıdır. O maddedeki çekincelerimiz, eleştiri ve
önerilerimiz aslında tasarının bu maddesiyle de yakından ilgilidir. Ancak gerek
tasarının 7’nci maddesinin gerekse tasarının 36’ncı maddesinin açıkça
Anayasa’ya aykırılık oluşturması nedeniyle ben bu eleştiri ve önerilerimizi bir
kez daha Genel Kurulda tekrarlamayı bir görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlar, Kurulun seçimle gelen üyelerinin bir bölümü
birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçimle gelen üyelerdir, bir kısmı
Danıştaydan ve Yargıtaydan seçimle gelen üyelerdir. Genel Kurulun disiplin
soruşturması ve kovuşturmasının bu üyelerle ilgili gerçekleştirileceğine
yönelik düzenlemesi maalesef, Anayasa’nın 154’üncü ve 155’inci maddelerine
açıkça aykırıdır. Çünkü Danıştaydan ve Yargıtaydan seçimle gelen üyelerle
ilgili olarak, Anayasa’nın ilgili maddelerinde özel düzenlemeler
gerçekleştirilmiş, özel statüler öngörülmüştür. Yine Danıştaydan ve Yargıtaydan
gelen üyelerle ilgili olarak, Anayasa’nın ilgili maddelerine paralel olarak
çıkartılan Danıştay ve Yargıtay Kanunu’nda yüksek yargıçlar için özel
güvenceler getirilmiştir. Yine, birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından
seçilen üyeler için de 2802 sayılı Yasa’nın 98’inci maddesi özel güvenceler
öngörmüştür. Ancak tasarının bu maddesiyle gerek Danıştaydan gerek Yargıtaydan
seçimle gelen gerekse birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçilerek gelen
üyelerin güvenceleri açıkça ortadan kaldırılmaktadır. Bu da Anayasa’nın ilgili
hükümlerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bunun dışında, bu tasarı maddesinde “seçimle
gelen üyeler” ifadesi kullanılmak suretiyle, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı
Müsteşarı bu düzenlemenin dışında tutulmuştur. Sayın Bakanın Anayasa’da tarif
edilen özel konumu nedeniyle ayrıcalıklı olması, yani bu düzenlemenin dışında
tutulması makuldür, doğaldır. Ancak, değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı
Müsteşarının seçimle gelen üyelerden ayrılarak ayrıcalıklı bir statüye tabi
kılınmasını anlamak mümkün değildir.
Ben şimdi burada Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu
tasarıda Adalet Bakanlığı Müsteşarını seçimle gelen üyelerden niye ayrı
tuttunuz? Adalet Bakanlığı Müsteşarı acaba Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda
Adalet Bakanlığının altın hissesi midir? Yani Adalet Bakanının Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulunu kontrol etmek amacıyla elinde tuttuğu ayrıcalıklı bir
kişi midir? Ancak burada şunu belirtmekte fayda var: Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu maalesef bir ticari şirket değildir, Adalet Bakanı
Müsteşarı da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Adalet Bakanlığının elinde
tutması için öngördüğü bir altın hisse değildir çünkü burada yargı
bağımsızlığı, yargıç bağımsızlığı ve bunların da üzerinde hukuk devletinin
temel ve genel ilkeleri söz konusudur.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu düzenlemelerin yargıç güvencesini
ortadan kaldırdığı, yargıçlarla ilgili özel görev ve yetkileri bulunan Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin teminatlarını elinden aldığı çok açıkça
görülmektedir.
Biz bu nedenlerden ötürü önergemizin kabulünü diliyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 37 üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 37. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri
dışında” ibaresinin, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen
üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır” ibaresinin
eklenmesini, (1) fıkrasındaki “göre” ibaresinden sonra “genel kurulun 3/2
çoğunluğunun kararı ile” ibaresinin eklenmesini, (2). fıkranın ikinci cümlesinin “Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda
verdiği kararlara karşı yargı yolu açıktır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Osman
Kaptan Rahmi
Güner Turgut
Dibek |
Antalya Ordu Kırklareli |
Ahmet
Tan |
İstanbul |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 37. Maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
D. Ali
Torlak Cemaleddin
Uslu Akif Akkuş |
İstanbul Edirne Mersin |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
gecenin bu saatinde önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii ki bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı
üzerinde müteaddit maddelerde görüşlerimizi ifade etmiştik ancak 37’nci maddeye
kadar geldiğimiz sabahın bu saatlerinde benim bilhassa vurgulamak istediğim
husus yine referandum dönemine ilişkin olacaktır.
Bilindiği üzere topluca gruplandırırsak yirmi bir madde üzerinde
bir Anayasa değişikliği yapılmıştı. Bunların hepsini sayacak değilim ancak
bunların içerisinde bilhassa bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
vurguladığımız husus, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu ve yine
Anayasa Mahkemesinin oluşumu üzerinde oldu ama onun dışında diğer hükümlerin
-kamu denetçiliği, pozitif ayrımcılık ve memurlara toplu sözleşme hakkı gibi-
aslında birçoğu kanunlarla da düzenlenebilecek hükümler olmasına rağmen
Anayasa’nın içerisine enjekte edilerek, âdeta yapılmak istenenin gizlendiği bir
irade hasıl oldu.
Şimdi, burada, yüce Mecliste birçok tartışmalar oluyor ama
saygıdeğer milletvekilleri, tabii ki Türkiye'nin, Türkiye üzerinde ve büyük
Türk milleti üzerinde, mukaddesatımız ve millî değerlerimiz üzerinde oynanan
oyunların ne kadar büyük, ne kadar tehlikeli ve bize hasım olan güçlerin de
Türkiye’ye dönük politikalarında ne kadar dayatmacı ve uzun vadeli plan ve
projeler içerisinde çalıştıklarını hep birlikte görüyoruz. Burada, zannediyorum, bir büyük ölçüde uzlaşma var aramızda,
Mecliste uzlaşma var ama burada irade beyanına geldiği zaman ne yazık ki
iktidar partisinden bunu göremiyoruz; tıpkı Sayın Başbakanın yaptığı gibi,
Sayın Başbakan ne yapıyor? Sayın Başbakan referanduma giderken diyor ki: “Bu
Anayasa değişikliği bizim Kürt açılımının temelini teşkil edecektir.” Kanal
24’te ve Mustafa…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey, tamamen yalan, tamamen!
Hiç, hiç, bir kere “Kürt açılımı” diye bir laf yok!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – “Demokratik açılım” aynı şey… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sayın Kılıç, onun belgesini size vereceğim.
BAŞKAN - Sayın Kılıç… Sayın Kılıç… Sayın Kılıç…
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – – Beni dinlemenizi tavsiye ederim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Valim, bakın, kamu görevinde bulunan
bir insansınız, konuşurken saygı gösteriyoruz ama Sayın Başbakana söylemediği
bir şeyi atfetmek, sizin geçmişinize yakışmıyor!
BAŞKAN - Sayın Kılıç, sonra cevap verebilirsiniz.
Sayın Çelik devam edin.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Siz bilmiyorsunuz o zaman.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Siz bilmiyorsunuz!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Siz bilmiyorsunuz, size öğretmesini de
biliriz. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu tehdit mi? Tehdit mi sayalım bunu? Tehdit
mi ettiniz?
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Burada demokrasiyle… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Açılım…
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, dinleyin lütfen.
Şimdi, Sayın Başbakanın Kanal 24’te -Mustafa, soyadını
hatırlayamadım, ama ben size onun belgesini gösterebilirim bende var çünkü- bu
şekilde bir beyanla ortaya çıkıyor. Yani, bu, demokratikleşme filan değil,
birtakım odaklara verilen sözlerin sonucu olarak ortaya çıktı. Millete, Türk
milletine bir yanılsama olarak bu sunuldu ama Türk milleti bir kez yanılır, bir
daha yanıltırsınız ama üçüncü kez yanıltamazsınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Millet yanılmaz, sen yanılıyorsun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Onun için, burada, gelin, hukuk devletini,
birlikte, bütün kurumlarıyla, kurallarıyla yeniden inşa edelim ama buna
yanaşmıyorsunuz. Şimdi, burada yapılan şey… Bakınız, yandaş yargı yaratma
projeniz yarın sizin başınıza bela olacak. Ben size üzülüyorum, acıyorum bu
konuda gerçekten.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Millet de sana acıyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Millet size acıyor.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – O yüzden, gelin, bu sevdadan vazgeçin,
aklınızı başınıza devşirin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Türkiye'de demokratik, laik hukuk
devletini hep birlikte, gelin, uzlaşmayla yeniden inşa edelim.
21’inci yüzyılda… Bizim Milliyetçi Hareket Partisinin 2023 vizyonu var, bunları biliyorsunuz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hayda!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Şimdi, siz bunu da almaya çalışıyorsunuz,
biz bundan memnun oluruz ama şunu yapalım: 2023’e Türkiye’yi hazırlayalım, el
birliğiyle hazırlayalım.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hazırlıyoruz, bayağı bir hazırlıyoruz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Evet, sizlere öğreteceğiz onları. İçinizde
çok öğrettiğimiz kişiler var, daha da öğretmeye devam edeceğiz.
RECEP KORAL (İstanbul) – Var, var!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Bu kadar heyecanlanmanıza gerek yok.
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Hocam, vakit geç oldu tabii…
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, laf atmakla olmuyor.
Özellikle şunu vurgulamak isterim: Bu ülke bizim, bu millet bizim,
bu devlet bizim, gelin, yapıcı ve uzlaşmacı olun, el birliğiyle, birlikte
Türkiye’mizi geliştirelim diyor, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 37. maddesinin (1) fıkrasının “Kurulun”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyeleri
dışında” ibaresinin, 1. fıkranın sonuna “Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen
üyeler için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarındaki hükümler uygulanır” ibaresinin
eklenmesini, (1) fıkrasındaki “göre” ibaresinden sonra “genel kurulun 3/2 çoğunluğunun
kararı ile” ibaresinin eklenmesini, (2). fıkranın ikinci cümlesinin “Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda
verdiği kararlara karşı yargı yolu açıktır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – İlk okuduğunda isimlerin hepsini
okumadı Sayın Başkanım. Ahmet Tan ile beni okumadı.
Evet Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
37’nci madde hakkındaki önergem üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk
Partisi adına. Yüce Meclisi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, AKP İktidarının aklını fikrini Anayasa
Mahkemesi ve HSYK aldığı için “yargının sorunları” dendiğinde başka bir şey şu
aşamada düşünemiyorlar, hatta uzun zamandan bu yana düşünemiyorlar. Onlar, daha
doğrusu siz, şu anda işte son aşamadasınız. Ara ara getirilen kanunlar da var.
Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda görüşülen yine bir teklif var. Bu Anayasa
değişikliği sonrası Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı kendi kontrolünüze almanın, bu
operasyonun artık son aşamasındasınız diye düşünüyorum.
Ama değerli arkadaşlar, yargının sorunları içerisinde bir de yargı
çalışanları var. Gerçi, bugün, Sayın Mevlüt Aslanoğlu, kısaca ondan bahsetti
ama ben gecenin bu saatinde olmasına rağmen yargı çalışanlarının Türkiye’de
yaşadığı sorunlardan -ki Sayın Adalet Bakanı ve Hükûmet maalesef gördüğüm
kadarıyla bu konuyla yeterince ilgilenmiyor- biraz bahsetmek istiyorum, biraz
daha somuta indirgeyerek konuyu burada dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçi “yargı çalışanları” deyince de hâkim ve
savcılar anlaşılıyor yani onun dışında on binlerce personel var; Adalet
Bakanlığının gerek merkez gerek taşra teşkilatlarında gerekse ceza ve tevkif
evlerinde, tutukevlerinde çalışan çok sayıda personeli var. Bu insanlar benim
gördüğüm kadarıyla… Burada çok sayıda hukukçu arkadaşımız var, Komisyonda
beraber görev yapıyoruz, onun dışında diğer komisyonlarda da var. Vatandaş
olarak adliyeye gittiğimizde şunu mutlaka görüyorsunuzdur. Diğer kurumlarda
çalışan personelin de mutlaka emeğinin hakkını verdiğini yani aldıkları görevin
hakkını verdiklerini düşünüyorum ama ben şunu hep söylemişimdir: Adliye
çalışanları, adalet personeli, çalışanları, değerli arkadaşlar, gerçekten
görevlerini, aldıkları ücretleri analarının ak sütü gibi hak eden çalışanlar.
Yani onların içerisinde bilgisayarın başında fal bakan kimse göremezsiniz, birbirleriyle sohbet eden çok insan
göremezsiniz. Kâtipler, mübaşirler, hizmetliler, adli tıp elemanları, her biri
gerçekten ya duruşmadadırlar ya karar yazarlar ya ara kararlarla ilgili olarak
o metinleri yerine getirirler ama çok yoğun bir çalışma gayretindedirler,
sorunları söz konusu olduğunda da genelde hep ötelenirler. Nedir bu sorunlar?
Bakın, şimdi, adliye çalışanları, Adalet Bakanlığı çalışanları ki bunların
içerisinde sadece adliyede çalışanlar yok, az önce söyledim yani cezaevinde
çalışanlar da var, tutukevlerinde çalışanlar da var, fazla mesai yapıyorlar
yani yasaya göre aylık elli saati geçmemek kaydıyla fazla mesai ücreti
veriliyor kendilerine. Orada da bir ayrımcılık var. Başbakanlık ve Maliye
Bakanlığındaki personelin fazla mesai ücretleri saat başına 5 katıyla
çarpılıyor fakat adliyede çalışan personelinki 3 katıyla çarpılıyor. Yani ben
baktığımda, yanılmıyorsam, son rakamlara göre, elli saat, yaklaşık 1 küsur lira
diyelim, 3’le çarpıldığında, aldıkları yaklaşık 150 ile 200 lira arasında bir
meblağ oluyor ama Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık çalışanları 5 katıyla, çok
daha fazla alıyor. Öncelikle, bu sorunun mutlaka giderilmesi
lazım. Yani Sayın Bakan bu saatte bunları not alır mı bilmiyorum ama
bence not alması gerekir diye düşünüyorum. Bundan kimler faydalanamıyor? Hâkim
ve savcılar bu fazla mesai ücretini alamıyorlar artı bir de ceza ve tevkif
evlerinde çalışanlar da bu fazla mesai ücretlerini alamıyorlar. Şunu da
anlayabilmiş değilim: Cezaevinde çalışan bu personel vardiya usulüyle
çalışıyor, onlar niye fazla mesai ücreti almıyor? Bunun da mutlaka bence
değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir diğer olay, bu çalışanların nöbetleri var.
Adliyede çalışan personelin her biri ama tümü, bunlar, hâkim ve savcılarla
beraber nöbet tutarlar. Tuttukları nöbet karşılığında bir ücret almıyorlar ama
bir genelgesi var Bakanlığın. Bu genelgeye göre, sekiz saat nöbetin karşılığında
bir gün izinli sayılmaları gerekir. O izinle ilgili de maalesef bir işlem
yapılmıyor. Bu sorunu da yaşıyorlar bu çalışanlar.
Değerli arkadaşlar, bir de -gerçi çözüldü mü çözülmedi mi hâlâ
tartışılan- havuz paraları meselesi var. Yani Anayasa Mahkemesi bir karar
vermişti -hatırlıyorsunuz- o karar sonrası bu havuz paraları uzun süre
ödenmedi. Yani daha önce yatırılan keşif ücretleri veya haciz, icra
müdürlüklerine yatırılan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK (Devamla) - …bu paraların yüzde 50’si personelin
tümüne -ister o göreve gitsin, keşfe gitsin gitmesin, hacze gitsin-
paylaştırılıyordu, kalanın belli bir kısmı havuzda toplanıyordu, daha sonra
onlar dağıtılıyordu, yarısı gidenlere dağıtılıyordu. Bu para birikti birikti,
çok ciddi bir meblağ olmuştu fakat ben, Bakanlıktan bugüne kadar hiç şöyle bir
açıklama görmedim: “Bu para toplam şu kadar trilyondur. Bu trilyonun biz şu
kadarını dağıttık. Geride kalan şu kadar Bakanlığın bünyesinde, belli bir
meblağ işte şu ihtiyaçlar için kalmıştır.” Böyle bir rakam da hiç duymadık şu
ana kadar. Bu yakın zamanda getirilen düzenleme ile artık bu havuz olayı
ortadan kaldırıldı. Ne oldu değerli arkadaşlar? İşte sadece hacze giden, keşfe giden
personel bir para alacak baktığımızda, fakat vatandaşın, yani halkın o iş için
yatırdığı para aşağıya düşürülmedi, daha da arttırıldı, Harçlar Kanunu’na tabi kılındı. Böyle bir
sorun da var.
Sayın Bakan, bu saatte tabii, bunları dile getirmek zorunda kaldım
ama vatandaşımız, çalışanlar gerçekten bu sorunları takip ediyorlar, lütfen
bunlara da eğilin diyorum
Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 38’de iki önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 38. maddesinin (1) fıkrasının
"Kurulun" ibaresinden sonra gelmek üzere Yargıtay ve Danıştaydan
seçilen üyeleri dışında" ibaresinin, "tarafından" ibaresinden
sonra "3/2 çoğunlukla alınan " ibaresinin eklenmesi, 1. fıkranın
sonuna “Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay
Kanunlarındaki hükümler uygulanır" ibaresinin eklenmesini, (2). (3). fıkralarındaki "Başkan" ibaresinin
"başkanvekili" olarak değiştirilmesini, (6). fıkrasının
son cümlesinin son kısmının "aksi hâlde gizli oyla ve 2/3 çoğunlukla
kovuşturma yapılmasına izin verir" şeklinde değiştirilmesini ve “11- Bu
madde hükümlerine göre verilen kararlara karşı yargı yolu açıktır."
fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Rahmi
Güner Turgut
Dibek Osman
Kaptan |
Ordu Kırklareli
Antalya |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 38. Maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
Akif
Akkuş Mustafa Kemal
Cengiz Cemaleddin Uslu |
Mersin
Çanakkale Edirne |
D.
Ali Torlak |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak
etmiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Cengiz, buyurun.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
38’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge noktasında söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, bu saatlerde hepimiz
açısından hem dinlemek hem de konuşmak artık zorlaşıyor, göz kapakları da yavaş
yavaş kapanıyor. Dışarıda da kar geliyor, inşallah, kar gelmeden de evlere
dönmeyi düşünüyoruz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Kar geldi.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Kar geldi, yollar kapandı. Ben
biraz önce geldim dışarıdan yani inşallah, kapanmadan döneriz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce de yine konuşmamda ifade
ettim, bu 38’inci maddede de yine biz, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını
talep ettik. Niye talep ettik? Çünkü, Yargıtay ve
Danıştay üyeliğinden gelen Kurul üyelerinin, başta Anayasa olmak üzere,
Yargıtay ve Danıştay kanunlarının sağlamış olduğu her türlü güvenceyi ortadan
kaldırdığı gibi, aynı zamanda bu Kurul üyelerinin haklarındaki soruşturma izninin
de yine Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı tarafından verilmesi, soruşturma
açılıp açılmaması konusunda da Adalet Bakanının yetkili olması ve Kurula da
havale etmesi tamamen Adalet Bakanının yani bugün yasama, yargı ve yürütme
noktasında üç tane gücün, erkin farklı mecralardan, birbirinden tamamen
bağımsız olması gereken bu alanların, yürütmenin yargı üzerine çöreklenmesi
veya yürütmenin yargının tam içine girdiği bir noktadır.
Dolayısıyla, özellikle -biraz önce de şu kitapçıkta da
belirttim- bugün Anayasa taslağımız, Meclisçe geçirilen ve 12 Eylülde de
referandumda halk tarafından kabul edilen Anayasa taslağı içindeki Avrupa’dan
alınan HSYK örneklerine baktığımızda ve bizim 12 Eylülde geçirdiğimiz tasarıya
baktığımızda, hem Avrupa Birliği uyum yasaları içinden hem de ileri adım olarak
ortaya konulan bu Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulumuzun yapısına baktığımızda,
son olarak Fransa’da Başkanın siyasi erkten geldiğini görüyoruz. Bunun dışındaki birçok ülkede artık bu siyasi otoritenin bu
Kurulun tepesinde veya içinde olmadığını görüyoruz.
Şimdi, biz isterdik ki, tabii ki hem yargı açısından hem
adalet mekanizması açısından hem de Mecliste bu kadar mesai harcadıktan sonra,
bu kadar muhalefetin dil dökmesi, katkı sağlaması, bir şeyler üretmesi ve bir
sürü arkadaşımızın muhalefetten de çıkıp burada önerilerini dile getirmesi,
çalışmalarını sunması ve bunların da iktidar tarafından algılanmasını isterdik.
İşte, yine bu maddede Adalet Bakanlığının sembolik tarzdaki -bize ifade edilen,
efendim, bu kitapçıkta da yine ifadesini bulduğu- başkanlık sistemini bırakarak
soruşturmalara cevap vermesi, soruşturmaları açması veya açtırmaması, bunlarla
ilgili kurullara, idarelere görev vermesi, idarenin içinden kurullar kurdurarak
soruşturmaları takip etmesi tamamen Adalet Bakanının, yani siyasi erkin
yargının içine girdiğinin en güzel örneğidir.
Şimdi, biz tabii ki burada yargıyla ilgili bir yasa çıkarıyoruz.
Bu yasa yarın hepimize lazım olacak. Bugün bizler için belki kırmızı ışık
yanıyordur, muhalefet için kırmızı ışık yanıyordur, sizler için yeşil ışık
yanabilir. Yarın gün döner harman döner, bu taraf için yeşil ışık yanar, bu
taraf için kırmızı ışık yanar. İşte o zaman bu adalet hepimize lazım olacaktır.
Dün şiir okuduk diye sızlandığımız noktada, bugün adaleti kendi lehimize, kendi
idaremize… Adaletin tepesine yarınki iktidarların da çöreklenmemesi açısından,
biz isterdik ki… Bu yüce Meclis çatısı altında hem bütün kesimlerin
görüşlerinin alınmasını hem de bütün muhalefetin önerilerinin alınmasını,
efendim, komisyonlarımızda bu yasa tasarısının bir süzgeçten geçirilmesini ve
farklı görüşlerle birlikte ortak bir yasa yapmayı biz de isterdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - İşte böyle bir süreçten
geçmeyen bu Anayasa taslağımızın ve arkasından gelen bu uyum yasası
kapsamındaki HSYK Yasası’nın, Başkanın Bakan olması, siyasi bir gücü olması ve
bu siyasi gücünden dolayı da adaletin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi bulunması
ve bu maddenin içeriğindeki konular noktasında da biz bu maddenin hâkimler ve
savcılar ve o Kurulda çalışan arkadaşlarımız için doğru bir madde olmadığını
ifade ediyoruz ve bu 38’inci maddenin aynen tasarıdan çıkarılmasını ve daha
özgün bir konuma getirilmesini yüce Meclisten talep ediyoruz.
İyi sabahlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 38. maddesinin (1) fıkrasının
"Kurulun" ibaresinden sonra gelmek üzere Yargıtay ve Danıştaydan
seçilen üyeleri dışında" ibaresinin, "tarafından" ibaresinden
sonra "3/2 çoğunlukla alınan" ibaresinin eklenmesi, 1. fıkranın
sonuna “Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üyeler için Yargıtay ve Danıştay
Kanunlarındaki hükümler uygulanır" ibaresinin eklenmesini, (2). (3). fıkralarındaki "Başkan" ibaresinin
"başkanvekili" olarak değiştirilmesini, (6). fıkrasının
son cümlesinin son kısmının "aksi hâlde gizli oyla ve 2/3 çoğunlukla
kovuşturma yapılmasına izin verir" şeklinde değiştirilmesini ve “11- Bu
madde hükümlerine göre verilen kararlara karşı yargı yolu açıktır."
fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe :
Bu maddede, kurulun seçimle gelen üyelerinin, görevlerinden doğan
ve kişisel nitelikteki adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmaları ile
düzenlenmiştir.
2461 sayılı HSYK Yasası'nın 17 nci maddesi hükmüne göre, HSYK'nun
(yüksek yargıdan gelen) asıl ve yedek tüm üyeleri hakkında adli ve disiplin
soruşturmalarının, özel yasalarına yani Yargıtay ve Danıştay Yasaları'ndaki
hükümlere tabi olduğu belirtilmiştir. Şimdi bu madde taslağa
yansıtılmamaktadır. Yüksek yargı organlarından seçilenler için, önceki uygulama
sürdürülmelidir.
2802 sayılı Yasa'nın 98 inci maddesi kapsamında kalan Adalet
Bakanlığı Müsteşarı hakkında, anılan maddede, "Yargıtay Yasası'nın
Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı, ancak bunun için Adalet
Bakanı'nın istem de bulunması koşulu " yer almaktadır.
Mali hakları konusunda, Tasarının 34 ncü maddesinin 1 inci fıkrası
gereğince Yargıtay Daire Başkanı'na tanınan güvenceden yararlandırılan HSYK'nun
seçilmiş üyelerine, soruşturmalar konusunda daha güvencesiz hükümler
getirilmesini anlayabilmek mümkün değildir.
2802 sayılı Yasa’nın 98 inci maddesinde, Adalet Bakanlığı
merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan (Müsteşar da dâhil olmak üzere)
birinci sınıf yargıç ve savcıların bile, Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlere
tabi tutulmaları karşısında, bu durumun HSYK üyelerden esirgenmesi, hatta
HSYK'nda yer alan yüksek yargıçların bile, Bakan ve Müsteşarın bulunduğu bir HSYK'na
tabi tutulmak istenmesi yerinde değildir.
İdari yargı yargıç ve savcıları, yine Danıştay üyeleri, Danıştay
Yasası'nın Danıştay üyeleri ile ilgili hükümlerine, HSYK'nun Başkan dışındaki
diğer asıl üyeleri ise Yargıtay Yasası'nın Yargıtay üyeleri hakkındaki
hükümlerine tabi olmalıdırlar. Bu konuda Adalet Bakanlığı Müsteşarı yönünden,
2802 sayılı Yasa'nın 98 inci maddesi uygulanabilir olmaktan çıkartılmalıdır.
HSYK üyeliği sona erenlerin,
"HSYK üyelikleri süresindeki" bu madde kapsamındaki olaylar için de,
bu madde hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmelidir.
HSYK'nun Başkan dışındaki asıl üyelerinin, önceye ilişkin olan ve
devam eden konuları, her durumda bu madde hükümlerince yürütülmelidir. HSYK'nun
Başkan dışındaki asıl üyelerinin, önceki döneme ilişkin olan ve HSYK üyelikleri
sırasında ortaya çıkan konuları da, bu yasadaki hükümlere tabi tutulmalıdır. Bu
nedenle 10 uncu fıkra hükümlerinde değişikliğe gidilmelidir.
Maddede yer alan, başvurular
hakkında, Başkan'ın ön inceleme yaptırabileceği yolundaki hüküm ayrıca
düşündürücüdür. Kurul'a katılmayacağı benimsenen Başkan'a anılan yetkinin
tanınması, Başkan'ın emri altında ve yardımcısı olan Müsteşar'ın bu konudaki
Kurul toplantısına katılacağının benimsenmesi, açıklanmaya muhtaçtır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 39’da iki adet önerge vardır, ikisini de okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 2. Fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
Akif
Akkuş Cemaleddin
Uslu D. Ali
Torlak |
Mersin
Edirne
İstanbul
|
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 39. maddesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Osman
Kaptan Halil
Ünlütepe |
Mersin Antalya Afyonkarahisar |
Rahmi
Güner Ali
İhsan Köktürk Turgut Dibek
|
Ordu
Zonguldak
Kırklareli
|
M.
Şevki Kulkuloğlu |
Kayseri |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında düşüncelerimi paylaşmak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylülde yaptığımız Anayasa değişikliğiyle
yeni bir Kurul oluşturuldu. Elbette, yeni oluşturulan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun konumu önemliydi. Anayasa değişikliği çalışmaları yürütülürken
okyanus ötesindeki bir tarikat lideri “Ölülere dahi oy kullandırmak için çaba harcayın.”
dedi. Amaç, yeni bir yapılanma ve bu yapılanma içinde yargıyı ele
geçirebilmeydi.
Sonuç itibarıyla Anayasa oylaması oldu, kamuoyunda kabul gördü.
Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Anayasa’mıza göre oluşturduk, onun
bir yasal düzenlemesine de gidiyoruz.
Elbette bu bir idari kurul ama bu idari kurula yeni bir düzenleme
ile mesleğe yeniden kabul kararı verebilme yetkisine gidiyoruz. Elbette
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten atılanlar var. Onun
miktarını daha önce de söyledim. Sayın Bakandan da sormuştum -ama o sırada bir
şeyler karıştı, yanıtını da alamadım- “Bu meslekten atılanların suç türü nedir,
hangi ağırlıkta suçlar vardır?” diye. Bunlardan bazıları zaten işlemiş olduğu
suç nedeniyle mesleğe kabul görülmezler. Bir kısmı ise meslekten atılış
gerekçelerine göre mesleğe tekrar kabul olabilir.
Sevgili arkadaşlar, eğer bunlar mesleğe dönmek istiyorlarsa
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değil düzenlemede yargıya başvurmalılar
-mesleğe dönmelerine kimse karşı değil- Danıştayın vereceği karar doğrultusunda
mesleğe kabul edilmeleri gerekir. Bir kurula bu yetkiyi verdiğiniz anda o
kurulun meşruiyetini tartışır bir duruma gelirsiniz. Elbette birtakım insanlara
söz vermiş olabilirsiniz. Gerçi bu maddenin düzenlenmesi de hukuken olanaklı
değil, Anayasa’da böyle bir yetki yok. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun
değişikliği getiren 159’uncu maddesinde bu konuda bir yetki vermemişiz ama
kabulünden sonra belki mağdur olduğuna inandığınız, belki size hizmet ettiğine
inandığınız bazı kişileri Kurula yargı kararı verecek şekilde yetkiyle
donatmanız hukuk mantığıyla bağdaşmaz. Ben olsam, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu içinde bulunan yargıçlar, eğer onlar aklı başındalarsa, eğer onlar
hukukun üstünlüğünü savunurlarsa kendilerinin böyle bir yetkiyi haiz
olmadıkları kararını verirler ama nasıl verirler? Bu mümkün mü? Yok. Adalet
Bakanı ne getirirse bundan sonra o Kurul başını emme basma tulumba gibi
sallayan bir kurul hâline gelecektir ve gelmiştir. Bakın, nasıl gelmiştir onu
da sizinle paylaşayım:
Bu unvanlı savcı ve yargıçların atanması vardı, geçen dönem tıkanmıştı. Kurul toplandı, bir
günde oturdu, dosyaları nasıl incelediler, ne yaptılar anlayamadık, hepsi de
kararnameye bağlandı ve çıktı. Artık bu Kurulun bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu olma özelliği bile tartışılır bir duruma gelmiştir. Adalet
Bakanlığına bağlı bir şube. Bu şubenin, örneğin bir Ferhat Sarıkaya’yı,
örneğin bir Sacit Kayasu gibileri yeniden mesleğe döndürebilmek amacıyla bu
Kurulun araç olarak kullanılması ve Meclisin de buna alet olması hukuken
olanaklı değil.
Sabah saatin dördü. Çoğumuz uyku sersemliği içindeyiz. Böyle bir ortamda…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hakaret…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Ben düşüncemi söylüyorum. Sabah saat dört.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sizin düşünceniz bize hakaret olarak
yansıyor.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, ne hakareti? Ben düşüncemi
söylüyorum. Bakın, arkada uyuyan milletvekilleri var.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizinkiler evde uyuyor,
bizimkiler burada.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Beyefendi, uyuyan milletvekilleri var.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Kuliste uyuyorsunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Eğer istiyorsan isimlerini söyleyeyim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Eve mi gidip uyusunlar?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eğer istiyorsan isimlerini söyleyeyim.
Gazeteciler çekti fotoğraflarını. Burası…
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konu hakkında konuşun lütfen.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Meclis çalışırken eve mi gidip uyusunlar?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Terör burada… Terör burada… Bir
başbakanın uygulattığı terörü görüyoruz. Terör burada,
sabahın dördünde. Yapmayın bunu! Sevgili arkadaşlar, ben düşüncemi… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Sabah saat dört arkadaşlar. Böyle bir ortamda…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Günaydın!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Size de günaydın Beyefendi, size de
günaydın.
Bunun ayıbını üzerinizde taşımanız lazımken, siz öyle
söylüyorsanız size de günaydın.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne ayıbı! Yasama çalışması yapıyoruz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Milletvekillerinin uyuma hakkı vardır
arkadaşlar ama onların istirahat edeceği yer evidir, burası değildir. Ama bunu
bu duruma düşürenler utanmalıdır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 2. Fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
39’uncu madde üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Biraz önce yapmış olduğum konuşmada Sayın Başbakanın ifade etmiş
olduğu cümle aynen notumda var, ancak Sayın Kılıç’a onun daha sonra orijinalini
ben belge olarak kendisine göndereceğim.
Efendim, şimdi, tabii bu saatte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısı’nı görüşürken her zaman vurgulayacağız ve Türkiye’mizin her
köşesine gittiğimiz zaman yine bu Anayasa değişikliğinin Türkiye’ye ne kadar
büyük bir maliyete mal olduğunu aziz milletimizle paylaşacağız. Ama, iktidar partisinin bu konuda millî menfaatlerimiz
olduğu zaman ne kadar ters, ne kadar şaşı baktığını, Türkiye'nin yüksek
çıkarlarını Ankara zaviyesinden göremediğini, Erbil’in, Erivan’ın,
Washington’un, Brüksel’in zaviyesinden Türkiye’yi sürekli olarak değerlendirdiğini
ve yine bu “yargı reformu” adı altında, ki “yargı stratejisi” olarak ifade
edilen stratejik hükümlerin, aslında bu merkezler tarafından kotarıldığını ve
iktidar partisinin de bunu Türkiye’ye dayattığını çok net bir şekilde
görüyoruz.
Sayın Adalet Bakanımız burada. Adalet Bakanı Amerika seyahatini
gerçekleştirdi bürokratlarıyla. Bunun anlamını biz biliyoruz ve bunun yorumunu
çok iyi yapıyoruz ama hiçbir güç, ne kadar eline imkân geçerse ve dışarıdan ne
kadar arkasında duran güçler olursa olsun Türkiye'nin millî devlet yapısını
değiştiremeyeceğini buradan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ilan
ediyoruz. Hiçbir güç değiştiremeyecektir. Buna tevessül edenler de sonra bunun
hesabını en ağır şekilde ödeyeceklerdir. Adalet Bakanlığı bürokratları ve yargı
erkinin mümtaz temsilcileri olan çok değerli hâkimlerimiz ve savcılarımız
şimdi, onca baskıya ve dayatmaya karşın kendi içlerinde olan gerek
vatanseverlik duyguları gerek vicdanları gerekse adalet duygularıyla hareket
edecek ve iktidarın partizan ve militan dayatmalarına karşı direnecektir.
Bu itibarla bugün iktidarda olanlar, karşılarında saygıyla duran
insanları zannediyorlar ki bana saygı duyarlar. Asla öyle olmayacaktır. Makama
olan saygıyı başka saygı türüyle karıştırmamak özellikle iktidarın dikkat etmesi
gereken bir husustur. Onun için iktidar partisi, her alanda, örneğin ekonomide
bir gecede 15 bin dolara fert başına düşen millî gelirin çıktığını ilan
eden, kâğıt üzerinde böyle rakamlarla
oynayarak ilan eden bir siyasal iktidarın, adalette reform yapma gibi bir
lüksünün olmaması gerekir. Kafası karışık, kafası bulanık, meşruiyetini büyük
Türk milletinden aldığını zannetmeyen bir siyasal iktidarın işte, sabahlara
kadar bu şekilde bizleri burada meşgul etmesi de maalesef acı bir hatıra olarak
Türk demokrasi tarihine geçecektir.
Değerli arkadaşlarım, bunları söylerken aslında biz, iktidar
partisi grubuna yönelik eleştirilerimizi değil yürütme erkine yönelik
eleştirilerimizi birinci öncelikle vurgulamak istiyoruz. Bu itibarla iktidar
partisi grubu içerisinde değerli milletvekillerimizin bu eleştiriyi dikkate
alarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…hareket etmelerini özellikle tavsiye ediyoruz, çünkü başka türlü
bir durum Türkiye'yi eyaletlere bölme, Türkiye'yi parçalama, Türkiye'yi otuz
altı sözde etnik gruba ayırma gibi birtakım politikaları önümüze getirmek -ki
bunu Başbakan da söylüyor- bu politikalar Türk milletinin menfaatine değildir.
“Türk milleti” deyince, Türkiye'de yaşayan 72 milyonu aşkın
insanımızı anladığımızı da burada vurgulamak istiyorum. Şartlar ne olursa olsun
bu milletin inancına, mukaddesatına, değerlerine sonsuz şekilde saygılıyız ve
bu milleti, en iyi şekilde bu milletin idare edilmesi noktasında
düşüncelerimizi bu kürsüden izhar ediyoruz.
Bu itibarla önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
40’ıncı maddede iki adet önerge vardır, sırayla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 40. Maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Daire kararlarına yapılan itirazların inceleneceği Genel Kurul
toplantılarına ilgili dairenin başkan ve üyeleri katılamaz.
Faruk
Bal Behiç
Çelik Rıdvan
Yalçın |
Konya Mersin Ordu |
Akif
Akkuş Cemaleddin
Uslu D. Ali
Torlak |
Mersin Edirne İstanbul |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu tasarısının 40. maddesinin (1) fıkrasının (Ç) bendindeki “bakılan
işe esas olan olaydan önce” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner Osman
Kaptan |
Kırklareli Ordu Antalya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın
40’ıncı maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi adına verdiğimiz önerge üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının dayanağı olan
Anayasa değişiklik sürecinde aslında bu Anayasa değişikliğinin geçen yıl
yapılan kararname atamalarında Sayın Bakan ile HSYK arasındaki tartışmalar
sonunda bu noktaya gelindiğini, dolayısıyla bu Anayasa değişikliğinin
yapılmasının esas amacının yürütmenin yargıyı ele geçirme iddiası olduğunu biz
söylemiştik ve AKP de bunun böyle olmadığını, demokratik hukuk devletini
güçlendirdiğini iddia etmişti.
Şimdi, tabii gelinen aşamada, artık niyetler gizlenemiyor, her şey
açığa çıkıyor. Şimdi, az önce okumuştum, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ’ın
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi yoktur, yargılama orada
yapılacaktır.” şeklindeki bir kesin ifadesi, sanki yargı yerini belirleme
mercisi AKP Grup Başkan Vekili gibi. Bu cesareti de nereden aldığını doğrusu
bir hukukçu olarak anlayamadım.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Görüşünü söylemiş.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Görüşündeyim.” falan demiyor. Yani
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdir yetkisi yoktur, yargılama orada
yapılacaktır.” ve sert bir tepki olarak da Anadolu Ajansının haberi yani yandaş
haber, yandaş basının haberi.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi
bu hâkimlere tazminat yolunu kapatan kanun teklifiyle ilgili olarak görüşlerini
kamuoyunda açıklayınca ve bu kanun teklifinin Anayasa’nın temel ilkelerine
aykırı olduğunu belirtince, bunun üzerine Sayın Bülent Arınç’a soru soruluyor.
Deniliyor ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, eğer
yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gideceklerini belirttiğinin hatırlatılması
üzerine Arınç, bunun yeni bir şey olmadığını ifade ederek “Anayasa Mahkemesine
her defada gidiyorlar, belki bugün görüştüğümüz konu için de gideceklerdir.
Anayasa Mahkemesinin yapısı değişti. Belki bundan sonra giderken iki defa
düşüneceklerdir.”
Değerli arkadaşlarım, bu ifade, aslında demokratik hukuk
devletinde, hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen olduğu bir yönetimde gerçekten
ürkütücüdür, korkunç bir ifadedir. Yani bu, işte, bu Anayasa değişikliklerinin
temel amacının Anayasa Mahkemesini ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
kendi amaçları ve istekleri doğrultusunda yapılandırma olduğu iddiasının
ispatından başka bir şey değildir.
Biz Anayasa Mahkemesine giderken hiç iki kez düşünmeyiz. Eğer
çıkarılan yasanın Anayasa’ya aykırı olduğuna inanıyor isek, bu yasaların temel
hukuk kurallarına aykırı olduğunu düşünüyor isek Anayasa Mahkemesine giderken
hiç düşünmeyiz. Anayasa Mahkemesine gitmek suç değildir. Aslında ayıp olan şey,
suç olan şey, yasanın tanıdığı bir hakkı kullananları bu hakkı neden
kullandığından dolayı ayıplamaktır. Eğer bir hakkın kullanılması ayıpsa Sayın
Başbakanın öğrencilere karşı açtığı, basına karşı açtığı hatta kendisini
eleştiren herkese açtığı davalar vardır. Hatta AKP Grubu içerisinde bizlere
karşı açılan davalar da vardır. Yani kendilerinin kişilik
haklarının ihlal edildiğine inanarak, o hakkın korunması için mahkemeye
başvururken bu doğru, ancak toplumun menfaatlerine aykırı, Anayasa’nın temel
kurallarına aykırı bir kanunun, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılması
açısından Anayasa’nın milletvekillerine ve ana muhalefet partisine tanıdığı
hakkı kullandığı için o hakkı kullananların ayıplanması demokratik hukuk
devletinde yeri olmayan bir anlayıştır değerli arkadaşlarım. Aslında,
AKP’nin hukuk anlayışının belirtisidir bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Hiç kimse
yasanın tanıdığı hakları kullanıp kullanmamaya zorlanamayacağı gibi, hiç kimse
o hakları kullandıklarından dolayı da suçlanamazlar, ayıplanamazlar. Tıpkı
Başbakanın, kendisinin kişilik haklarının ihlal edildiği nedeniyle herkese
karşı tazminat davası açmış olmasından dolayı ayıplanamayacağı gibi.
Bu düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 40. Maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Daire kararlarına yapılan itirazların inceleneceği Genel Kurul
toplantılarına ilgili dairenin başkan ve üyeleri katılamaz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar, en derin saygılarımı sunuyorum.
Önergemiz 40’ıncı maddeyle alakalı. Bu yönüyle, kabulünü sağlama
adına söz aldım. Daha önceki konuşmalarımda da Anayasa değişikliğine vurgu
yapmıştım. Yine, Anayasa değişikliği hükümlerinden bir tanesinin de geçici
15’inci maddeyle ilgili olması ve aralık ayının başında olduğumuz bugün de yani
12 Eylül referandumundan bugüne kadar geçici 15’inci maddede yapılan
değişikliğin Türk demokrasisine nasıl bir katkı yaptığını doğrusunu isterseniz
ben anlamış değilim.
Geçen gün Sayın Kuzu’ya Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapılan
yumurtalı saldırının olduğu okuldan mezun olan bir kişi olarak 12 Eylül
öncesinde orada çekilen meşakkatlerin, zorlukların, mücadelelerin ne anlama
geldiğini de bilenlerdenim. Ancak takdir edersiniz ki 15’inci madde değişirken
12 Eylül sürecinde cunta yönetimi kuranların, komutanların ve birtakım
zindanlara, hapishanelere doldurulan suçsuz insanların ve onlara yapılan
işkencelerin hesabının sorulmasını doğrusunu isterseniz beklemekteydim. Ancak
Mustafa Pehlivanoğlu şiiri okuyarak olmuyor bu iş! Rahmetli Mustafa
Pehlivanoğlu, mektubunun tümü grubunuzda okunmadan sizler ağlatıldınız ve
aldatıldınız. Onun için herkesin aklını başına toplaması gerekiyor. Mamak’ta
suçsuz insanlara işkence yapanların, orada cenazeleri alınan insanların
hesaplarının nasıl sorulacağını bir siyasal iktidar olarak Türk halkına söz
verdiniz, “Demokrasi bütünüyle gelecek.” diye ve 15’inci maddeyi bu amaçla
kaldırdınız. Ne oldu? Aylar geçti daha tek bir hareketiniz yok, hiçbir şey yok.
Ama acı çekenler hâlâ acı çekmiş olarak duruyorlar. O yüzden, hesap
sorabilseydiniz eğer, o zaman siyasal iktidarı biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak alkışlardık ama böyle bir şey olmadı. Çünkü iş yapma değil, rol
yapma, görüntü verme, Türkiye ve dünya kamuoyunu etkileme, “yeniden nasıl
iktidara gelebilirim”in hesabını yapma yönünde yeni taktikler, kendine göre
yeni hesaplar peşindesiniz. O yüzden, geçici 15’inci maddenin anlamsızlığını,
sanıyorum, şimdi, muhalefet milletvekilleri zaten biliyor da, iktidar
milletvekilleri de bunun keyfekeder bir hüküm olduğunu, kof olduğunu, hiçbir
anlam ifade etmediğini görmüş oldu.
Yine aynı şekilde, 2011 seçimlerine giderken başlayacak, birileri
düğmeye basacak; “baş örtüsü” diyecek, camilerin önüne gidecekler, otobüsleri
çekecekler, din istismarcılığı yapacaklar ve ondan sonra “yeni Anayasa” diye
bağırmaya başlayacaklar, ve Türkiye’yi parçalama
planını güdenlerin ekmeğine yağ süren bir tutum ve davranış içerisine
otomatikman girilmiş olacak. Bu yoldan çıkalım, bu sarmaldan çıkalım
arkadaşlar. Aksi hâlde, Türkiye hiç iyiye gitmiyor, Türkiye hiç iyi yönetilmiyor.
Mustafa Pehlivanoğlu’nun, rahmetlinin, cenazesini dahi, onun aziz
hatırasını dahi rencide edecek hareketler oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, İskenderun’da 30
Mayıs günü 6 şehidimiz varken, aynı gün güya sivil toplum örgütü gibi
gösterilen bir insani yardım vakfının Mavi Marmara olayı içler acısıdır,
bunları biliyoruz ve “katil” denilen devletin eline verildi ve 9 vatandaşımız katlettirildi
orada. Hiç mi bir helikopter kaldıramadınız, hiç mi bir uçak kaldıramadınız?
Niye yapamadınız bunu? Türkiye Cumhuriyeti küçücük İsrail karşısında küçük
duruma düşürülmedi mi?
Onun için, önergemizin kabulünü diliyorum ve bu meseleleri mutlaka
ileriki günlerde daha da kuvvetle vurgulayacağımızı bilmenizi istiyor, saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Madde 41’de iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 41 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Suat
Kılıç Ayşe Nur
Bahçekapılı Durdu Mehmet
Kastal |
Samsun İstanbul Osmaniye |
Öznur
Çalık Ahmet
Yeni |
Malatya Samsun |
“ (6) Zamanında yapılmayan, ret sebebi belirtilmeyen veya
inandırıcı delil gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret
talepleri, reddedilen üyelerin de katılımıyla geri çevrilebilir.
(7) Genel Kurul veya daire tarafından yapılan incelemede üye tam
sayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret talepleri, reddedilmiş
sayılır.”
BAŞKAN - Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 41. maddesinin (5) fıkrasının madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Osman
Kaptan Rahmi
Güner Turgut
Dibek |
Antalya Ordu Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 41’inci madde üzerinde verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım.
Yalnız, konuşmama başlamadan önce bir üzüntümü paylaşmak
istiyorum. AKP sıralarından bir milletvekili arkadaşım beni şerefsiz olmakla
itham etmiş. Bundan son derece üzüntü duydum. O arkadaşımız kendisini bilir.
Ben kendisinin bu kürsüye gelip özür dilemesini istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, çünkü, ben üslubumda
belki sertimdir ama benim üslup hep siyasidir. Ben kişilerin kişilikleriyle
ilgili hiçbir zaman bir şeyde bulunmam. Bu doğru bir üslup değildir. Kişilerin
kişiliklerine saldırmak veya onların haysiyet ve onurlarını kendinize göre
tespit etmek doğru bir yöntem değildir. O nedenle, o arkadaşımızı ben
biliyorum, tutanaklarda adı var, lütfen gelsin, özür dilesin.
Değerli arkadaşlarım, bu 41’inci maddede çekilme ve ret sebepleri
düzenlenmiş. Şimdi, burada deniliyor ki: “Dairenin toplanmasına engel olacak
sayıda üyenin reddedilmiş olması hâlinde, ret talebi, reddi istenen üyelerin
katılmadığı Genel Kurul tarafından incelenerek kesin olarak karara bağlanır.”
Yalnız, burada “Genel Kurulun toplanmasına engel olacak sayıda üye reddine
ilişkin taleplerde bulunulamaz.” deniliyor. Bundan bir önceki maddede “İşe
bakamama” vardı. Şimdi, örneğin orada, tanıklık nedeniyle, HSYK üyelerinin daha
önceki bir olayda tanıklık yapmış olmaları hâlinde bu konuya bakamayacakları
düzenlenmişti. Peki, aynı olayda HSYK üyelerinin çoğunluğu sağlayacak kadar
kısmı tanıklık yapmışsa, dolayısıyla çoğunluğu sağlayamıyorsa ne olacak? Orada
buna göre bir düzenleme yok, burada var.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tabii ki biz yargıda reform
diyoruz ama halkın sorunlarını çözen reformları bir türlü yapmıyoruz. Örneğin
bugün mahkemelerin tümüyle keyfî kararlar verdiği olaylar var. Yani AKP bundan
önce çok şikâyet ediyordu. “Canım, siyasileri millet denetliyor, bu yargıyı kim
denetleyecek? Kendi içerisinde de işte bir oligarşik yapı oluşmuş.”
deniliyordu. Bu, aslında kısmen haklı bir eleştiri ama bu eleştirinin temelini
oluşturan, mahkemelerin tamamıyla keyfî davranarak keyfî kararlar vermesidir.
Örneğin son zamanlarda Mehmet Haberal kararı, tazminat davası hep eleştirildi.
Bu, aslında yargıya müdahale filan değildi. Burada kararın özünü oluşturan şey,
tutuklama kararının gerekçesiz olmasıydı ya da yasada bilinen gerekçelere
uymamasıydı yani burada tutuklama kararının yanlışlığı ya da doğruluğundan
dolayı değil, kararın gerekçesinin olmamasından dolayıydı.
Daha önce de söyledik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “mevcut
delil durumu”, “suçun vasıf ve mahiyeti” gibi tek tip, soyut gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verilmesini ya da tahliye taleplerinin
reddedilmesini bir insan hakkı ihlali olarak görüyor ve bu yüzden de Türkiye’yi
beş yüze yakın davada tazminata mahkûm etmiş. Buna rağmen hâlâ aynı, tek tip,
soyut gerekçeyle, basmakalıp bir şekilde “kes-kopyala-yapıştır” mantığıyla,
sanki Türkiye’de tüm mahkemeler -ceza mahkemelerinden bahsediyorum- “suçun
vasıf ve mahiyeti”, “mevcut delil durumu” gibi tek tip gerekçeyle tutuklamalara
devam ediyor.
Şimdi, ben anlamıyorum, Sayın Bakana da sordum: Yani niye bunun
önüne geçilemiyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu nedenle tazminata
mahkûm ettiği açıkça bilindiği hâlde, belli olduğu hâlde mahkemelerde,
Türkiye’nin her tarafında ceza mahkemelerinde bu hâlen böyle neden devam
ediyor? Yani tutuklama kararı verirken hâkim, bu kararını neden yasada yazılı
olan gerekçelere dayandırma ihtiyacı duymuyor? Bunu biz açıklığa çıkarmadığımız
zaman ne kadar burada yasa yaparsak yapalım, ne kadar düzenleme yaparsak
yapalım bu haksız, hukuksuz tutuklamaların önüne geçmemiz mümkün değildir.
Elbette ki suç işleyenler, tutuklanmanın da koşulları var ise, yasada öngörülen
çerçevede tutuklanacaklar, buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz ama bu
tutuklamanın yasa ve hukukta öngörülen şekilde ve nedenlerin varlığı hâlinde
olması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, kamuoyunu çok ilgilendiren bir
Kemal Türkler davası bu keyfî uygulamalar nedeniyle otuz yıl geçiriliyor ve
zaman aşımına uğruyor. Yazık günah değil mi?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yazık, günah.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Öbür maddelerde de söyleyeceğim, 16
Mart 1978 olaylarının davası da zaman aşımı nedeniyle düşürülüyor. Bu yazık
günah değil mi? Sekiz yıl, dokuz yıl dosya Yargıtayda kalıyor. Böyle bir hukuk
anlayışı olabilir mi? Toplumun vicdanını sızlatan, adaletsizliğe dayanan bir
hukuk anlayışı olur mu?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının 41 inci maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesi arz
ve teklif olunur.
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
“ (6) Zamanında yapılmayan, ret sebebi belirtilmeyen veya
inandırıcı delil gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret
talepleri, reddedilen üyelerin de katılımıyla geri çevrilebilir.
(7) Genel Kurul veya daire tarafından yapılan incelemede üye tam
sayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret talepleri, reddedilmiş
sayılır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel
Kurulun takdirlerine arz ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Gereksiz ret taleplerinin Kurul çalışmalarını engellemesinin
önlenmesi için, zamanında yapılmayan, sebebi belirtilmeyen, inandırıcı delil
gösterilmeyen ya da Kanunda öngörülen koşulları taşımayan ret taleplerinin,
reddedilen üyelerin de katılımıyla görüşülerek geri çevrilebilmesi imkanının getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, ilgililerin
hiçbir gerekçe göstermeden ve Kanunda öngörülen koşullara uymadan ret talebinde
bulunarak Kurulu çalışamaz hâle getirmeleri sonucu ortaya çıkabilir. Benzeri
hüküm 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 35 inci maddesinde de yer
almaktadır.
Öte yandan, Tasarıda Genel Kurul ve dairelerin karar yeter sayısı
üye tam sayılarının salt çoğunluğu olarak belirlenmiştir. Önergeyle, Tasarıya
eklenmesi önerilen altıncı fıkra hükmü dışındaki hâllerde, reddedilen üye veya
üyelerin ret talebinin görüşüleceği toplantılara katılamaması sebebiyle gerek
dairede gerek Genel Kurulda karar yeter sayısının sağlanması çoğu zaman mümkün
olmayacak, bu durum da çalışmaların ciddi şekilde aksamasına yol açabilecektir.
Bu itibarla, sadece ret taleplerinin görüşülmesine mahsus olmak ve hem Genel
Kurul hem de daireler bakımından geçerli olmak üzere, üye tam sayısının salt
çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen ret taleplerinin reddedilmiş sayılacağına
ilişkin bir hükmün de getirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Önerge, yukarıda belirtilen gereklilik ve ihtiyaçları karşılamak
amacıyla verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul et-meyenler…
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 42’de bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
tasarısının 42. maddesinin (1) fıkrasındaki “re’sen” ibaresinden sonra “Genel
Kurul tarafından ve kadrosu ve müktesepleri dikkate alınarak atamaları
yapılır.” şeklinde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner |
Kırklareli Ordu |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Öztürk buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 42’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet yani yargıda
yapılmak istenilen hukuksal düzenlemenin vatandaşları ilgilendirmesi
gerektiğini, yurttaşlarımızın yaralarını sarması gerektiğini söylemiştik. Bugün, adliye binalarına gittiğimiz zaman, sabahın saat sekizinde,
dokuzunda adliyeye gelip akşam karanlığına kadar adliye koridorlarında sürünen
ve hâkimden, savcıdan, kâtipten, mübaşirden hatta zaman zaman kendi avukatından
azar işiten insanlarımızı biliyoruz ve bir yılda belki üç, bilemediniz dört kez
dava oluyor ve yerel mahkemede yıllardır, dört beş yıl, bazen altı yıl süren
davaları var, bir de Yargıtayı koyduğunuz zaman, artık, insanlar hakkın
aramaktan bıkar hâle geliyor. Ama bu Parlamentonun bu insanların
sorununu çözme gibi bir yükümlülüğü var. Yani adaletin hızlı, ucuz, kolay ve
güvenilir olması lazım, bunlar yok. Böylelikle, zaman aşımı nedeniyle hak
kaybına uğruyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konuyu sizinle paylaşmak
istiyorum: 12 Eylül 1980 darbesinin Türkiye'de işaret fişeklerinden biri olarak
kabul edilen 16 Mart 1978 olayları vardır. Bilmeyenler için hatırlatmak
isterim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çıkan öğrencilerin üzerine
bombalı, silahlı saldırılar yapılıyor ve 7 öğrenci ölüyor, çok sayıda öğrenci
de yaralanıyor. İlk yargılama süreci taammüden adam öldürmekten açılıyor fakat
yargılanan sanıklar delil yetersizliğinden 1984 yılında beraat ediyorlar ve
dosya kapanıyor. Gençlerin ve aynı zamanda, bu olayın da
mağduru olan ve davanın müdahil avukatlarından Cem Alptekin’in de çabaları
sonucunda mahkeme talepleri değerlendiriliyor ve bu talepleri, Türkiye'de
çetelerin, “kontrgerilla” diye adlandırılan örgütlerin planlı eylemi olma
ihtimalini ciddiye alarak, 12 Eylül öncesi ve sonrası siyasi cinayet ve
katliamlara ilişkin dava dosyalarının, Susurluk sonrası düzenlenen Meclis ve
Başkanlık Teftiş Kurulu raporlarının istenmesine karar veriyor. Mahkemenin
önü bir süre sonra fena hâlde tıkanıyor ve mahkemenin taleplerine, ısrarlı
taleplerine rağmen bu belgeler bir türlü mahkemeye ulaştırılmıyor. Yargıtay
onamasıyla zaman aşımına sokularak dosya ortadan kaldırılıyor ve müdahil vekil
olan Avukat Cem Alptekin hakkında dava açılıyor. Ne davası? Mahkemeye delil
olarak sunduğu ve 2 kişinin arasında geçen konuşma belgelerini sunduğu için.
Bu, o zamanın İçişleri Bakanıyla Lokman isimli bir vatandaş arasında geçen
belgeler ve bu kişi beraat ediyor ama beraat gerekçesi, İstanbul 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin beraat gerekçesi çok enteresan. O beraat gerekçesine ilişkin dosya
bir türlü Yargıtaydan onanmıyor, sekiz yıl Yargıtayda bekletiliyor, zaman aşımı
süresi doluyor çünkü eğer o dosya onansaydı, zaman aşımı nedeniyle düşmemiş
olsaydı, o beraat gerekçesi o davanın aydınlanması bakımından çok önemli bir
kanıttı.
Ben buna ilişkin, bu dosyanın sekiz yıl sümen altı edilmesinin
nedenlerini ve buna ilişkin diğer sorularımı Sayın Bakana soru önergesiyle
sordum 1 Temmuz 2010’da ama bugüne kadar henüz kendisinden bir yanıt alamadım.
Bu davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşamasında da, devletin mahkûmiyetini
önlemek bakımından, aleyhte olan emsal kararların da dikkate alınıp
alınmadığını ben sormuştum.
Değerli arkadaşlarım, bu olaylar, bu ve buna benzer olaylar
mahkemelerin tümüyle hukuk kurallarını bir kenara bırakarak, ceza muhakemesi ve
hukuk usulü muhakemesindeki kuralları bir kenara bırakarak, tümüyle keyfî
davranarak hak kaybına yol açmalarına sebep olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bunun önlenmesi gerekmektedir. Bunun
nedenleri ne ise bu nedenleri tespit edip ona göre önlem almak başta millî
iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Bu keyfî
uygulamaların yargılama hukukuyla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı açıktır.
Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 43’te bir önerge vardır, okutuyorum, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 43. maddesinin “(3)- HSYK’na yapılan
başvurular nedeniyle HSYK’nun talep ettiği bu kapsamdaki kişilerin geçişleri;
kurumların muvafakati aranmadan sadece ilgili kişilerin muvafakatleri alınarak
kurumlarınca yerine getirilir.” Fıkrası eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner |
Kırklareli Ordu |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
HSYK’nda 657 sayılı Yasa’ya göre çalışacaklara ilişkin kadrolar
konusu düzenlenmektedir.
HSYK’na yapılan başvurular nedeniyle HSYK’nun talep ettiği bu
kapsamdaki kişiler için, sadece ilgili kişilerin muvafakatleri aranmalı,
Kurumlarının muvafakat hususu öngörülmeden, bu taleplerin, Kurumlarınca yerine
getirileceği düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza ekindeki listeyle beraber sunuyorum: Kabul
edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 44’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 44. maddesinin “(3) fıkrasının
sonundaki “Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez”
cümlesinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner |
Kırklareli Ordu |
BAŞKAN – Komisyon Katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
HSYK’nun bütçe konusu düzenlenmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki bütçe görüşmelerinde Hakimler ve Savcılar
Yüksek kurulunu, zaten Kurul Başkanının temsil edeceği açıkça belirtilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 45’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 45. maddesinin "Bu kanunun
13, 14, 34. maddelerindeki konular dışında bu kanunda öngörülen yönetmelikler
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından çıkarılır." Şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner |
Kırklareli Ordu |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
HSYK'nun yönetmelik çıkarabilmesi konusu düzenlenmiştir.
Tasarının 13 üncü, 14 üncü ve 34 üncü maddelerinde de, o
maddelerde belirtilen konuların HSYK tarafından çıkartılacak yönetmelikle
düzenlenmesinden söz edilmektedir. İlgili maddelerde bahsedilen konuların
yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasa'nın 140 ıncı ve 159 uncu maddelerine açıkça
aykırılık oluşturmaktadır. Tasarının 13. maddesinde, genel sekreterlik
bünyesinde büroların da bulunacağı ifade edilmektedir. Büroların görev ve
yetkileri ile diğer konuların yönetmelikle düzenleneceğinin ifade edilmesi,
Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 12 nci fıkrasında ki, genel sekreterliğinin
kuruluş ve görevlerinin yasa ile düzenleneceği yolundaki düzenlemeye aykırılık
oluşturmaktadır. Bürolarda çalıştırılacak personelden naklen atanacaklar için,
kendilerinin muvafakatleri yeterli görülmeli, çalıştıkları Kurumların
"uygun görmesi koşulu" aranmamalıdır. Tasarının 14. maddesinde Teftiş
Kurulu düzenlenmiştir.
14. maddenin 2 nci fıkrasında, "Teftiş Kurulunun, Üçüncü
Daire Başkanı'nın gözetiminde görev yapacağı" belirtilmiştir. Genel sekreterlikle
ilgili olarak 10’uncu maddede ifade edildiği üzere, denetim raporlarının da
teftiş kurulu tarafından mutlaka ve resen ilgili yargıç ve savcılara tebliğ
edileceği hükmü kanunla düzenlenmelidir. Denetim, inceleme, araştırma ve
soruşturma konusunda, 9 uncu maddede ifade edildiği üzere, bu dört kavram da
kanunda açıkça tanımlanarak sınırları gösterilmeli, yargıç güvencesi yönünden,
her bir işlem için ayrı ayrı izin alınması gereği açık kurala bağlanmalıdır.
Albayrak/Türkiye kararında İHAM, "kamu görevlilerine sağlanan hakların,
yargıçlar yönünden asgari haklar olduğu" vurgusunu yapmıştır. Kamu
görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Yasa'da, kamu görevlileri için soruşturma
izni verildikten sonra, kamu görevlisi aleyhine yeni bir suç iddiasının ortaya çıkması
durumunda, bu yeni suç iddiası için de, yeni bir iznin şart olduğu açıkça
belirtilmektedir. Oysa 12 Eylül döneminden kalan 2802 sayılı Yasa'nın 83’üncü
maddesi hükmüne göre "denetim veya soruşturma sırasında öğrenilen ve
gecikmesinde sakınca bulunan konularda yeni bir izin gerekmez" şeklindeki
hüküm, 1982 yılından bugüne kadar, gecikmesinde sakınca olsun veya olmasın
denetim sırasında ayrıca izin gerekmez biçiminde uygulanmaktadır. Bu durum
denetim sırasında, müfettişlerin daha baskıcı hareket etmelerine neden
olabilmektedir.
Yine bir soruşturma var ise, o soruşturma ile ilgili olsun veya
olmasın, o soruşturma uzatıldığı sürece, ortaya çıkan veya ortaya atılan
konular için yeni bir izin gerekmez biçiminde yorumlanmaktadır. Uygulama da bu
şekilde biçimlenmiştir. 2001 yılına kadar Anayasa'nın Geçici 15/son maddesi
yürürlükte olduğu için, o dönemde Anayasa'ya aykırılık konusu irdelenemeden,
kural böyle uygulanmış, içtihatlar da bu çerçevede oluşmuştur. 2001 sonrasında
ise yine Anayasa'ya aykırılık konusuna girilmeden, bu sefer de kanıksanan
uygulamadan ve önceki içtihatlardan hareketle 2001’den önceki uygulama olduğu
gibi sürmektedir. Belirtilen nedenlerle, 2802 sayılı Yasa'nın 83 üncü maddesi,
yargı bağımsızlığına açıkça aykırı olduğundan, Tasarının bu maddesinde
öngörülen dört işlem için de ve ayrıca her bir konu (veya suçlama) için de
mutlaka ayrı ayrı izin (olur) alınması gerektiği açıkça düzenleme konusu
yapılmalıdır. Tasarının 14. maddesi son fıkrasında; "Teftiş Kurulu ve
Kurul müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile denetim, araştırma, inceleme ve
soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir." hükmü yer almaktadır. Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 1 inci
ve 12 nci fıkraları gözetilerek, bu konular mutlaka yasa ile düzenlenmelidir.
HSYK Teftiş Kurulu'nda görev
alanların, kişisel, adli ve disiplin soruşturmalarının nasıl yapılacağı ve
hangi hükümlere tabi olacakları konusunda açık bir hüküm getirilmemiştir. Bu
konuda, genel sekreterlikle ilgili olarak 10 uncu madde kapsamında yapılan
açıklamalar, teftiş kurulu içinde geçerlidir. Resen ilgili yargıç ve savcılara
tebliğ edileceği hükmü yasa ile düzenlenmelidir. Ayrıca Kurul tarafından
Yönetmelik çıkartılması durumunda, bu yönetmelikler için Anayasa'nın 159 uncu
maddesinin 10 uncu fıkrasındaki düzenleme gereğince yargı yolunun kapalı olduğu
tartışmaları da söz konusu olacaktır. Bu konu da tasarıda açıklığa
kavuşturulmamıştır.
2461 sayılı HSYK Yasası'nın
19 uncu maddesinde HSYK'nun atama ve nakil yönetmeliği düzenleyeceğinin
belirtilmesi, bu Yasa'da anılan konuda bir hükme yer verilmemiş olması
karşısında, bu konu da açıklığa kavuşturulmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
46’ncı maddede bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 46. maddesinin (7). fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Turgut
Dibek |
Mersin Afyonkarahisar Kırklareli |
Rahmi
Güner Ali İhsan
Köktürk |
Ordu Zonguldak |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 7. fıkrasında "Mevzuatta 13.5.1981 tarih ve 2461
sayılı HSYK Yasası'na yapılan yollamaların, bu tasarıya yapılmış
sayılacağı" belirtilmektedir.
2802 sayılı Yasa ile bu tasarı birlikte ele alınmadığı için,
ortaya çıkacak sorunlardan birisi de bu madde ile ilgilidir. Şöyle ki;
2802 sayılı Yasa'nın 120 nci maddesinde "2461 sayılı
Yasa'nın, 2802 sayılı Yasa'ya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı"
ifade edilmiştir. Buradaki mantık, 2461 sayılı Yasa'nın önceki yasa olması ve
2802 sayılı Yasa'nın ise, hem sonraki, hem de 1982 Anayasası'ndan sonra ve
Anayasa gözetilerek çıkartılmış bir yasa olmasıdır. Bu yasalar birlikte ele
alınıp, bütünlük içerisinde düzenleme konusu edilmedikleri için, şimdi bu
tasarı maddesinde doğru olarak yapılan düzenlemenin ortaya çıkardığı aykırı
sonuç, sonraki yasa da olsa, 2802 sayılı Yasa'nın 120 nci ve Tasarının 46 ncı
maddeleri gereğince, aynı konuda hüküm bulunan hallerde, öncelikle 2802 sayılı
Yasa'nın uygulanır olmasıdır. Yine Anayasa'daki doğrudan uygulanır hükümler
hariç olmak üzere, bu tasarıdaki 2802 sayılı Yasa'ya aykırı olarak yer alan
hükümlerin, 2802 sayılı Yasa karşısında uygulanamaz olmasıdır.
2802 sayılı Yasa, 5982 sayılı Yasa ile değişmeden önceki Anayasa
hükümlerini yansıtmaktadır. Tasarı ise 5982 sayılı Yasa ile değişen Anayasa
hükümlerini yansıtmaktadır. Ancak bu tasarı maddesi gözetildiğinde, böyle bir
tabloda, 2802 sayılı Yasa öncelikle uygulanacak, 2802 sayılı Yasa'da Adalet
Bakanlığı'na ait olan yetkiler, bu tasarı ile HSYK'na ait olarak düzenlense de,
bu yasaların uygulanması yönünden, birçok sorun ortaya çıkacaktır.
Tasarının, 2802 ve 2992 sayılı yasalar ile birlikte ele alınarak
bütünlük içerisinde gözden geçirilmesi ve her üç yasanın birbiriyle
çelişmeyecek biçimde yeniden düzenlenmesi zorunludur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici 1’inci maddede bir adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısının geçici 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesi
arz ve teklif olunur.
"(4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir
yıllık süre içinde, 43 üncü maddeyle ihdas edilen Ekli 1 Sayılı Listedeki
kadrolara yapılacak atamalarda, bütçe kanunlarında yer alan sınırlamalar
uygulanmaz."
Suat
Kılıç Ayşe Nur
Bahçekapılı Durdu Mehmet
Kastal |
Samsun İstanbul Osmaniye |
Öznur
Çalık Ahmet
Yeni |
Malatya Samsun |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel
Kurulumuzun yüksek takdirlerine arz ediyorum efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinin hayata geçirilebilmesi ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kurumsal teşkilatının bir an önce
kurulabilmesi için, personel atamalarıyla ilgili olarak bütçe kanunlarında yer
alan sınırlamaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl
süreyle uygulanmasının önlenmesi amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 04.46
ONİKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 05.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
BAŞKAN – Geçici 1’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu arada, sayın grup başkanvekillerine sorayım: Şimdi, her
maddeden sonra, yirmişer dakika ara verdiğim takdirde İç Tüzük’e aykırı hareket
etmiş olur muyum?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır.
BAŞKAN – Peki. (Alkışlar)
Geçici 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 3’üncü maddede iki adet önerge vardır, sırasıyla
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının geçici 3 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Geçici Madde 3: 13.05.1981 Tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcılar, bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde başvurabilir. Bu
dava, acele işlerden sayılır.
Halil
Ünlütepe Rahmi
Güner Ali İhsan
Köktürk |
Afyonkarahisar Ordu Zonguldak |
Ahmet
Tan Kamer
Genç Emrehan
Halıcı |
İstanbul Tunceli Ankara |
Ali
Rıza Öztürk |
Mersin |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
TBMM Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun tasarısının Geçici 3. Maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygı ile arz ve teklif ederiz.
D. Ali
Torlak Faruk
Bal Rıdvan
Yalçın |
İstanbul Konya Ordu |
Oktay
Vural Yılmaz
Tankut |
İzmir Adana
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
sabahın erken saatlerinde sabırların tükendiği bir zaman dilimi içerisinde
sizlere hitap ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde aslında uzun
süredir AKP iktidarları döneminde yargıyla sürdürülen bir kavganın önemli bir
aşamasını ifade ediyor. Komisyonda da ifade ettim, daha önceki önergeler
üzerindeki konuşmalarımda da ifade ettim ama nedense iktidar partisi bu
inadından, ısrarından vazgeçmedi. Aslında bunun sebeplerini tahmin etmek benim
için çok zor da değil. Burada ben bu maddenin hukuki olarak doğruluğunu,
yanlışlığını tartışmıyorum ki hukuki olarak da yanlış. Bana göre şu an
referandumda kabul edilen Anayasa maddesine göre HSYK kararlarını yargı
denetimine açtınız. Şimdi burada bu getirdiğiniz düzenlemeyle yargı denetimi
dışında bir idari yol öngörüyorsunuz hatta bir fıkrasında da Kurulun ihraç
edilenlerle ilgili vereceği evet kararlarını yani mesleğe dönebilirler
kararlarına ilişkin yargı yolunu da kapatıyorsunuz. Kendi içerisinde de
çelişkili bir durum var.
Değerli milletvekilleri, önceki ihraç kararlarını bir yargı
kararına bağlamak yani ihraç edilenler içerisinde mağdur olanlar olabilir,
haklarında yanlış karar verilmiş olanlar olabilir bunu da tartışmıyorum. En
azından bir avukatlık mesleğini dahi yapamayacak durumda ihraç kararlarıyla
cezalandırılmış insanların bir mağduriyet içerisinde olduğu da belki kabul
edilebilir bir gerekçe olabilir fakat burada ihraç kararlarını bir yargı
denetimiyle denetlemek yerine bir idari kurul kararıyla yaparak aslında yeni
seçilen Kurul üyelerine çok ciddi bir kötülük yapıyorsunuz.
Sayın Başkanım, salonda çok ciddi rahatsız edici bir uğultu var.
Arkadaşlarımız, sabırları mı tükendi, dinlemek mi istemiyorlar bilemiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, arkadaşımızı, Değerli
Milletvekilimizi dinleyin. Ben sizi dinlendirmek için zaten ara vereceğim.
Buyurun Sayın Yalçın.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakana da Komisyon aşamasından beri aslında önemli bir
çağrıda bulunduğumu zannediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, buradaki, önceki ihraç kararlarını
olması gerektiği gibi bir yargı kararıyla değişmesini istemek ya da düzenlemek
yerine bunu Kurula yaptırmaya çalışarak çok ciddi bir risk oluşturuyorsunuz.
Bir defa, Türkiye’de uzun zamandır yargı bir yıpratılma süreci içerisinde,
sistemli olarak yargı yıpratılıyor. Yüksek yargı organlarının santrallerinin
dinlendiği iddiaları dillendirildi, basında sürekli yargı yıpratıldı ve bugün
“Belki yeni bir başlangıç olabilir mi, Kurulun yapısı yeniden oluşturuldu.”
dediğimiz bir noktada, siz Kurul üyelerinin önüne bir ideolojik refleks sınavı
koyuyorsunuz.
Şimdi, kamuoyunda da tartışmalara sebep olmuş insanlar bu Kurulun
önüne geldiğinde, Kurul üyeleri mesleğe dönmeleri için karar verseler de bunun
toplumda bir karşılığı olacak, vermeseler de toplumda bir karşılığı olacak ve
Kurul üyeleri daha Kurul üyeliklerinin başında bir ideolojik sınavla karşı
karşıya kalacaklar. Bana göre yeni oluşmuş ve bir şans verilmesi gereken Kurul
üyelerine kötülük yapıyorsunuz.
Bir diğer husus, değerli milletvekilleri, burada HSYK neticede
yapısı değişse de bir anayasal kurum ve varlığını, tüzel kişiliğini sürdürüyor.
Siz şimdi, geçmişte HSYK’nın verdiği kararları yargıyla değiştirtmek yerine,
yine Kurulun değişmesine yol açarak aslında HSYK’nın geçmişteki verdiği bütün kararları
tartışılır ve hatta bütün kararları gayrimeşru hâle getiriyorsunuz. Bu, kapsamı
çok genişleyebilecek bir polemiğin konusu olabilir.
HSYK’nın geçmişte yaptığı atamalar ya da diğer inisiyatifler
bu vesileyle tartışma konusu yapılabilir. Onun için, gelin, bu inadınızdan
vazgeçin. Kurul üyelerine yeni bir şans vermek adına, ihraç edilen, sayısının
da çok fazla olduğunu zannetmediğim, düşünmediğim arkadaşlarımızın mesleğe
dönmeleri ya da bir hukuk mesleğiyle hayatlarını sürdürmeleri imkânı
sağlanacaksa bunu bir Kurul kararı yerine yargı kararıyla sağlamanın hukuk
ilkelerine daha uygun olacağı, yeni Anayasa maddelerine daha uygun olacağı
kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kurul üyelerini böyle bir sınava tabi tutmanın ne size ne Türk hukukuna ne Kurul
üyelerine ne de mesleğe dönecek arkadaşlara faydası olmadığı kanaatindeyim.
Bu düşüncelerle bir kez daha kararınızı gözden geçirmenizi ümit
ediyor, iyi sabahlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının geçici 3 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Geçici Madde 3: 13.05.1981 Tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcılar, bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde başvurabilir. Bu
dava, acele işlerden sayılır.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 3’üncü maddesinin bir diğer adı,
uygulamadaki adı “Ferhat Sarıkaya maddesi.”
Şimdi, Anayasa değişikliği ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır. Bu olumlu
bir gelişmedir. Bu değişiklik 12/9/2010 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Bunun 12/9/2010’dan önceki
olaylardaki HSYK kararlarına uygulanacağına ilişkin Anayasa’da bir hüküm yok.
Geçmişe etkili olacak şekilde hüküm bu tasarıyla getiriliyor. Yani Anayasa’da
tanınmayan bir hak bu kanun tasarısıyla Anayasa’ya aykırı bir şekilde
getiriliyor. Bu, hak arama özgürlüğünü genişletmesi bakımından olumlu
karşılanabilir ancak anayasal dayanağı yok yani anayasal dayanak getirmek
gerekiyordu. HSYK idari bir organdır. Anayasa değişikliğinden önce verilen ve
yargıya kapalı olan kararları, meslekten çıkarma kararlarının Anayasa’ya rağmen
eğer gerçekten yargı yolu açılacak ise bu durumda yürürlük tarihinden sonra yani
12/9/2010 tarihinden sonra yasal süresi içerisinde
idari yargıya başvurma olanaklı kılınmalıdır. Tekrar HSYK’ya başvuru yolu
getirilmesi hukuksal dayanaktan yoksundur.
Meslekten çıkarmaya yönelik mevzuatta bir değişiklik yok yani
meslekten çıkarma konusunda herhangi bir değişiklik yapılmamış. HSYK kararını
niye gözden geçirsin? Yani süreklilik esası olduğuna göre 12/9/2010
tarihinden önceki verilen HSYK kararlarını ondan sonraki oluşan HSYK’nın
yeniden gözden geçirilmesinin nedeni nedir? Salt yargı yolunun açılması bu
kararın değiştirilmesini neden gerektirsin? Yargı yolunun açık ya da kapalı
olmasına göre meslekten çıkarma cezaları verilmediğine göre bu yargı yolunun
açılmış olması meslekten çıkarma konusunda herhangi bir yasal mevzuat
değişikliği olmadığı hâlde konulması doğru değildir. Bu durum HSYK’yı
yıpratacaktır, hukuksal olmayan sonuçlar doğuracaktır.
Sonuçta, yargı yolu açıldığına göre bu yargının vereceği karara
saygı gösterilmesi gerekir. Yani Anayasa’da zorlanarak, başka şeylerde
zorlanarak hadi diyelim ki 12/9/2010’dan önceki
kararlar da yargı yoluna gitsin. O zaman niye HSYK’ya başvuru yolu getiriliyor?
Bunu anlamak mümkün değil. HSYK bu yolla aslında belli kararların önünü açacak.
Yani bunun konulma nedeni -demin de söyledim- 12 Eylül 2010 tarihinden önceki
HSYK’nın belli kararlarına ilişkin.
Şimdi, meslekten çıkarma cezaları kaldırılınca bunlar yargı önüne
taşınamayacak, tartışılmayacak; ayrıca bir kısım meslekten çıkarma cezaları da
yer değiştirme cezalarına dönüşecek ve sonuçta ceza için yine yargı yolu kapalı
olacak, bu şekilde de yargıdan yine işlemler kaçırılmış olacaktır.
Yer değiştirme cezası, aslında mesleki açıdan gelecekte son derece
etkili olan bir ceza türüdür. Anayasa’ya aykırı, geçmişe etkili olarak yargı
yolunun açılması durumunda, bu anlayışın benimsenmesi hâlinde yargı yolu
doğrudan açılmalı, araya HSYK sokulmamalıdır, aradan HSYK çıkarılmalıdır. Amaç
yargı yolunu açmaksa, yargı yoluna başvuru yolu HSYK’ya başvuru öngörülerek
kapatılmaktan kurtarılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, madde metnine baktığımız zaman, 4’üncü
fıkrasında “İkinci ve üçüncü fıkralar uyarınca verilen kararlara karşı…” ve
5’inci fıkrasında “İkinci fıkra uyarınca verilen…”
Şimdi, 4’üncü fıkrada, ikinci ve üçüncü fıkralara karşı yeniden
inceleme talebi üzerine verilen kararların kesin olduğu belirtiliyor. 5’inci
fıkrada ise ikinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine ilişkin kesinleşen
kararların iptal talebiyle dava açılabileceği söyleniyor ama bu husus 4’üncü
fıkrada belirtilmiyor Sayın Başkan. 4’üncü fıkrada, “İkinci ve üçüncü fıkrada
verilen kararların tümü için yeniden yapılan itiraz sonunda, inceleme sonunda
verilecek karar kesindir.” diyor. 5’inci fıkrada bu sefer de deniliyor ki:
“İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ilişkin kesinleşen kararların iptali
talebiyle Danıştaya dava yolu açılmış oluyor.” O zaman 4’üncü fıkrada şöyle bir
düzenleme yapmanız gerekmiyor mu: “İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun
reddine ilişkin kararların dışındaki kararlar” diye 4’üncü fıkraya ekleme
yapılması gerekiyor yani bir yandan kesin olduğu söyleniliyor, bir yandan da
yargı yolu getiriliyor. Bu bir çelişkidir. Bu çelişkinin giderilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Geçici 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 47’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 05.18
ONÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 05.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30’uncu Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
48’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülen Tasarının 48. maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu”
ibaresinin “Adalet Bakanlığı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural M. Kemal
Cengiz Rıdvan Yalçın |
İzmir Çanakkale Ordu |
Yılmaz
Tankut D. Ali
Torlak |
Adana
İstanbul |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu tasarısının 48. maddesinin “madde 48 – Bu
Kanun hükümlerini, Adalet Bakanı yürütür.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Halil
Ünlütepe Ali İhsan
Köktürk |
Mersin
Afyonkarahisar Zonguldak |
Turgut
Dibek Rahmi
Güner Ahmet Tan |
Kırklareli Ordu İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Buyurun Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 48’inci madde üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, az önce konuşulan geçici 3’üncü maddenin
önemi nedeniyle bu maddeyi bir kez daha dikkatinize ve bilgilerinize sunmak
istiyorum. Her ne kadar günün erken saatlerinde dikkatinizi toplamanız çok
kolay olmasa da beni dinlemenizi rica ediyorum çünkü bu madde, aslında bu
madde, Anayasa değişikliğinin belki tek olumlu yönünü, olumlu yönlerinden
birini düzenleyen ve bu tasarının da en olumlu maddelerinden birini teşkil
edebilecek bir madde. Çünkü, bu madde, yargı yolunun
açılması gibi demokratik hak ve özgürlüklerin, temel hak ve özgürlüklerin
genişletilmesine yönelik bir madde. Şayet bu madde Anayasa değişikliğindeki
sizin bahsettiğiniz iddia ve savlara yönelik olarak düzenlenebilmiş olsaydı
eğer, gerçekten, bu madde, hepimizin arkasında kararlılıkla durabileceği bir
madde olacaktı.
Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun ihraç kararlarına karşı değil, aslında, diğer disiplin
kararlarına karşı da yargı yolu açılması gerektiğini düşünüyoruz, bunu
savunuyoruz. Ancak, Anayasa değişikliğinde ve bu tasarıyla getirilen
düzenlemede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun sadece ihraç kararlarına
karşı yargı yolu açılmış bulunuyor. Ancak, bu niteliği itibarıyla bile,
aslında, tasarı maddesi, bu niteliğine uygun, bu amacına uygun düzenlenebilmiş
olsaydı, belki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu maddeyi yine de sizinle
birlikte savunmamız mümkün olurdu. Ancak arkadaşlar, bu maddenin düzenleniş
biçimi, aslında bu amacın çok ötesinde, çok daha farklı düşüncelerle
hazırlandığını bize gösteriyor yani bu tasarının niteliğini ve hedefini çok
açık bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü, bu tasarının
yargı yolu açılmasına yönelik düzenlemesine baktığımızda, aslında Anayasa
değişikliğinin kapsamını da aşan bir düzenleme olmasına rağmen, bu yönüyle
bile, kabul edilebilir, kabul edilebilecek bir madde olmasına rağmen, araya
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna müracaat zorunluluğunun sokulması ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihraç kararlarını kaldırması hâlinde buna
karşı yargı yolunun kapatılması tasarıya hâkim olan hukuksuzluğun, tasarıya
hâkim olan anlayışın bu maddede çok açık ve net bir şekilde yansıdığını bize
gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, yargı yolunun açılması gibi temel hak
ve özgürlükleri genişleten ve hepimizin savunabileceği bir maddeye niye hukuka
aykırı yani hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan, Anayasa’yla bağdaşmayan,
yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan ve aslında ihraç nedenlerinin değişmemesine
rağmen bu düzenlemelerle bağdaşmayan bir hükmü sokarak savunulması gereken bir
maddeyi karşı çıkılacak bir madde hâline dönüştürüyorsunuz, bu çok yanlış. Yani Sayın Bakanım, Adalet Komisyonunun Değerli Başkanı, bu
maddeyi bu niteliğe dönüştürmek yani aslında savunulabilecek, tek bir düzenleme
olabilecek bir maddeyi aslında tasarının en sakıncalı, en çok karşı çıkılacak
maddesi hâline dönüştürmekten hakikaten yani “Zevk mi alıyorsunuz?” demek
istemiyorum yani niye böyle bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine
getiriyorsunuz?
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, tasarının içerdiği diğer
hükümlerin hukuken kabul edilebilir düzenlenmeler olmaması nedeniyle bu maddeye
sonuna kadar karşı çıkıyoruz ve Anayasa Mahkemesine taşındığında bu dava, belki
iptal nedenlerinden en başlıcasını oluşturacak bir madde olduğunu düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülen Tasarının 48. maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu”
ibaresinin “Adalet Bakanlığı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, yaklaşık, bugün on beş buçuk saattir
buradayız. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve diğer gruplar, gerçekten bu
yasa hakkında endişelerimizi, görüş ve düşüncelerimizi paylaştık, önerilerimizi
sunduk. Her şeyden önce, yaptığımız bu çalışmaya ve sunduğumuz fikirlere saygı
duyulması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde, sizler de
bizler de burada gecenin bu saatlerine kadar elbette saygı duyulacak bir
şekilde gerekli görevi yapıyoruz ama şunu ifade etmeliyim ki, gerek iktidar ve
gerekse muhalefet olarak, maalesef, on beş buçuk saattir böyle bir çalışma
düzeninin sağlanmasının bütün milletvekillerine bir saygı nişanesi olarak
görmediğimi de ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, evet, hepimiz saygıya
değer bir iş yapıyoruz, hepimiz bizi buraya getiren milletimizin iradesi
doğrultusunda hareket ediyoruz. Biliyorum, son konuşmalar çok ağır olabilir ama
bunun için birbirimize saygı duymamız gerekiyor. Ama gerçekten böyle bir
saatte, böyle bir zamanda, böyle bir yasama faaliyetini sıkıştırmanın neye
faydası var? Aklıselimle herkesin bunu düşünmesi lazım. Çok
acil ve ivedi bir iş mi acaba? Değil.
Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman hukukla ilgili bir mevzuat
yapıyoruz. Hukuk, aslında yani bir adalet ise, hepimiz adaleti arıyorsak,
adaletin bağımsız olmasını, tarafsız olmasını istiyorsak gönül isterdi ki
hepimiz bu adalet çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir kanunu
üzerinde mutabakat oluştursaydık. Dolayısıyla, böyle bir mutabakatla geçmemiş
olması bile bir eksiklik olarak değerlendirilmelidir. Çünkü netice itibarıyla,
adaletle ilgili bir kanun yapıyoruz. Herkese lazım. Ve yirmi üç dönem boyunca
buraya çok milletvekilleri, partiler geldi gitti ama “adalet” dediğimiz
mekanizma konusunda gerçekten bugün burada çok daha uzlaşmacı bir tavır
sergilenmesi lazım.
Ben bu vesileyle birkaç konuya değinmek istiyorum. Öncelikle,
rahmetli Başbakan Menderes hakkında söylenenlerden sonra bir özür dilenmiş
olması bence gerçekten önemli. Ama, böyle bir özrün
temin edilmesi konusundaki girişimlerinden dolayı önce Meclis Başkan Vekiline
teşekkür ediyorum. AKP ve CHP gruplarına da bu konuda teşekkür ediyorum çünkü
bunun böyle olması gerekirdi. Meclis Başkan Vekilinin bu konuda kullanabileceği
İç Tüzük’le ilgili hükümler vardı ama önemli olan, bunu burada yapan
milletvekilinin iradesiyle eğer bunu düzeltebiliyorsak her şeyden önce böyle
bir iradenin oluşmasına katkı sağlayan grup başkan vekillerinin ve Meclis
Başkan Vekilinin de bu tavrının takdire değer olduğunu düşünüyorum. O bakımdan
Sayın Meclis Başkan Vekiline de çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, bence,
geçmişimize son derece saygı duymamız gereken bir hususta doğru zamanda, doğru
tavırla, doğru adım atılmıştır.
Değerli kardeşlerim, bir diğer konu da, tabii, konuşabiliriz,
yapabiliriz ama burada milletvekilleri taraftar değildir, her konuşmanın
sonucunda burada tezahüratlarla bir şeyler yapmak doğru bir şey değildir. Doğru
gördüğünüz yerde alkışlarsınız ama burası bir tribün değil, seyirci değil
milletvekilleri. Dolayısıyla, burada konuşan hatibin milletvekillerini bu
şekilde yönlendirmesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Bir diğer konu da: Hepimiz farklı yörelerden geldik, farklı
olabilir, hiç kimsenin buraya gelirken etnik kimliği sorgulanmadı ama buraya
geldiğimiz zaman, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin
egemenliğini kullanıyoruz ve bu Parlamentoda Türkçe yasama yapılır. Herkes buna
riayet etmek zorundadır. Hoşgörü sınırları zorlanmamalı ve tahrik noktasına
gidilmemelidir. Burada, gelen yabancı misafirlerin konuşmalarını ifadeyle, bu
ülkenin birinci sınıf vatandaşlarına yabancı muamelesi yapılmasını istemeyi de
onlara hakaret olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Onun için, bu
Parlamentoda Türkçe konuşulacağına ilişkin hiçbir tereddüt yoktur ve herkes de
buna saygı göstermelidir. Bu Parlamentoda biz birbirimizi anlayacağız. Evde, iş
yerinde, şarkını türkünü nerede, nasıl istiyorsan izle, nasıl dinliyorsan dinle
ama burası etnik kimliklerle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Onun için, burada bu konulara önceden saygı gösterilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Ben burada, Parlamentonun ve Anayasa’mızın dili böyle olmasına
rağmen buna saygı gösterilmemesini de çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Epeyce bir süre geçti, çünkü gerçekten bazen tahammül sınırlarını
zorluyor ama selametle bu kanunun geçmesi açısından da beklemek durumunda
kaldık ama tutanaklara girmesi gerekiyor.
Ne yazıktır ki farklı dilde konuşma yapanlarla ilgili, bir
cumhuriyet savcısı “Parlamentoda hangi dilde konuşma yapılacağına ilişkin bir
düzenleme yoktur.” diye takipsizlik kararı veriyorsa, o cumhuriyet savcısı da
bilsin ki burası Türkiye Cumhuriyeti devletidir, Türk milletinin egemenliğinin
kullanıldığı bu kürsüde Türkçe yasama yaparız. Türkçe konuşmamız da başka
dillere saygısızlık değildir, reddettiğimiz anlamında değildir. Saygı
göstereceğiz ama bu Parlamentoda Türkçe yasama yapacağımız hususu vazgeçilmez
bir husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) – Bu vesileyle, bununla ilgili hususu da
ifade etmek istiyorum.
Bu yasanın öncelikle adalet camiasına ve milletimize hayırlı
olması dileğiyle herkese saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 48’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı açık
oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 266
Kabul : 250
Ret : 16 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Yusuf
Coşkun Bayram
Özçelik |
Bingöl Burdur” |
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan, teşekkür konuşması için yirmi dakika süreniz var.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok uzun mesai harcayarak oluşturduğumuz yasa umut ediyorum ki
Türk yargısına uzun yıllar önemli hizmetler verecek. Gerçekten Anayasa
değişikliğiyle çok önemli reformlara imza attınız Parlamento olarak. Bu dönem
Parlamentosu bu değişikliklerle anılacak, bunu ümit ediyorum.
Ben bu çalışmaya emek veren, iktidarıyla muhalefetiyle tüm
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu emekleriniz için bundan sonra da ayrı
ayrı her birimiz gelecek nesillere aktaracağımız bir öyküye sahip olduk diye
düşünüyorum.
Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
5’inci sırada yer alan, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un;
1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Erzurum Milletvekili Muzaffer
Gülyurt’un; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/401) (S. Sayısı: 374) (x)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Komisyon raporu 374 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Sayın Hamzaçebi…
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, bir iki dakika zamanınızı alacağım. O da bir tereddüdü
ifade etmek açısından. Tasarı Komisyonda hemen hemen sanıyorum tüm siyasi
partilerin uzlaşmasıyla geçmiş olan bir tasarı, teklif daha doğrusu. Bu açıdan
herhangi bir sorun yok ancak ifadede acaba bir sorun olabilir mi? O açıdan ben
Genel Kurulu özellikle uzman arkadaşları bu konuda bir dikkate davet etmek
istiyorum.
Birincisi, teklif “diş hekimi” derken, Komisyon bunu “diş
tabibi”ne çevirmiş durumda. Anlaşılıyor ki kanunun diğer maddelerinde hep “diş
tabibi” geçtiği için onunla uyum sağlamak amacıyla böyle bir değişiklik yapılmış
ama artık Türkiye’de diş hekimliği fakülteleri var, diş hekimliği fakülteleri
diş hekimi yetiştiriyor ve bütün diş hekimleri diş hekimi tabelası asar, diş
tabibi tabelası asmaz. Bu böyleyken çağı yakalamayıp geriye
dönüp yine diş tabibini buraya yerleştirmek yanlış. Efendim, kanunun
diğer maddelerinde “diş tabibi” kelimesi geçiyor ise bir maddeyle “Bu kanunda
geçen ‘diş tabibi’ kelimeleri ‘diş hekimi’ olarak değiştirilmiştir.” şeklinde
bir önergeyle bu sorun çözülebilir. Yani, bir kanun yaparken, eski kanundaki
bir kelimenin yarattığı yanlışlığı düzeltelim derken burada tekrar “diş hekimi”
yerine “diş tabibi” kullanılmasını doğru bulmuyorum.
Ama asıl söyleyeceğim, söylemek istediğim bu değil. Diş
hekimlerinin, dişlerin, diş etlerinin ve bunlarla bağlantılı olan ağız ve çene
dokularının sağlığının korunması konusunda bir yetki ve görev tanımı yapılıyor
burada, doğru. Ben bunu şöyle anlamak istiyorum: Bir diş
hekimi, diş eti tedavisi veya diş tedavisi nedeniyle ağız ve çene dokularına da
müdahale edecekse, o tedavi oralara müdahale etmeyi gerektiriyor ise bu
müdahaleyi yapabilmeli; teklifin düzenlenme, getirilme gerekçesi bu, gayet
doğru ama bu ifade tarzı, diş tedavisi veya diş eti tedavisiyle ilgili olmasa
dahi… Hastanın diş tedavisi ihtiyacı yok, diş eti tedavisi ihtiyacı yok
ama çene dokularının tedavi ihtiyacı var, çene dokularına, ağız dokularına
müdahale edilmesi gerekiyor. Bu, eğer diş hekiminin görev alanındaysa teklifi
böyle kabul edelim -benim uzmanlık alanım değil- ama eğer bu, ağız ve çene
cerrahlarının görev alanındaysa, o zaman, sanki bir hekim grubunun, bir doktor
grubunun, cerrah grubunun görev alanını oradan bir başka tarafa transfer
ediyoruz gibi bir anlam doğar. Eğer niyet buysa, doğrusu buysa onu da yapalım.
Ben bu tereddüdümü ifade ediyorum, takdir Genel Kurulundur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Abdülkadir Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sabaha erdiğimiz bu vakitte ben sizin huzurlarınızı
fazla işgal etmek düşüncesinde değilim ancak hazır, Adalet ve Kalkınma Partisi
grup başkan vekillerimiz büyük ölçüde burada, CHP ve MHP’nin grup başkan
vekilleri de burada… Bu teklifle, anayasal bir kurum olan Yükseköğretim
Kurumunun tabi olduğu kanunun yarattığı bir kaos
ortadan kaldırılıyor. Bu kaos ne? Yükseköğretim
Kanunu’nda eğitim, ön lisans, lisans ve yüksek lisans olarak tanımlanmış. Ön
lisansın iki yıl,
(x) 374 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
lisansın dört yıl, yüksek
lisansın bunun üzerine iki yıl daha tanımlanmış olmasının yanı sıra, genelde
dört yıllık fakülteler mezun veriyor Türkiye’de ama bunun istisnası, beş yıllık
bir fakülte diş hekimliği, beş yıllık eğitim süresi olan bir diğer fakülte
veteriner hekimlik ve altı yıllık bir eğitim süresi olan tıp fakülteleri.
Buradan mezun olanlar doğrudan doğruya doktoraya başlayabildikleri ve doktora
da akademik kariyerde bir adım olarak mütalaa edildiği için, unvanın başına,
ismin başına “doktor” ifadesi getirilerek unvanlandırılıyordu kişiler ancak bu
kişiler “Neyin doktoru? Neyin uzmanı?” dendiğinde kimse bu soruya cevap
veremiyordu. Dolayısıyla, diş hekimliği fakültesi bünyesinde var olan değişik
ana bilim dallarında uzman yetiştirebilmek oldukça önemli. Aynı kapsamda, Tarım
Bakanlığı bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, daha önce, 2547 sayılı
Kanun’dan önce yetişmiş olan uzmanların üstüne uzman yetiştirilemedi. Bunların
da yaşları itibarıyla emeklilikleri geldiği için şu anda Tarım Bakanlığı
bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, uzmanlık yapmak, uzmanlık yaparak bu
uzmanlık eğitimini alarak deruhte etmeleri gereken görevleri usta-çırak
ilişkisiyle, uzman olmadan götürmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Bu kanun teklifini bir fırsat olarak görüp arkadaşlarla
görüşmelerimizi yaptık. Böylece bu teklifle beraber, kanunlaştıktan sonra,
Tıpta Tababet Uzmanlık Yönetmeliği’ne göre uzmanlar yetişiyor. Diş
hekimliğinde, bu kanun teklifi kanunlaşırsa buna göre yetişecek ama bir eksik
kalacak ki Yükseköğretim Kanunu’nda, o eksikliği de inşallah bu 23’üncü Dönemde
gidermek için bir fırsat yakalar, önümüzdeki günlerde telafi ederiz diyoruz.
Teklifin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tankut? Yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TABABET
VE ŞUABATI SAN’ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 1/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun “İkinci Fasıl”
başlığından “ve dişçiler” ibaresi kanun metninden çıkarılmış ve 29 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 29- Diş tabibi, insan sağlığına ilişkin olarak, dişlerin,
diş etlerinin ve bunlarla doğrudan bağlantılı olan ağız ve çene dokularının
sağlığının korunması, hastalıklarının ve düzensizliklerinin teşhisi ve tedavisi
ve rehabilite edilmesi ile ilgili her türlü mesleki faaliyeti icra etmeye yetkilidir.
Diş tabipliğinin herhangi bir dalında münhasıran uzman olmak ve o
unvanı ilan edebilmek için diş hekimliği fakültelerinden veya Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarından alınmış bir uzmanlık belgesine sahip
olmak şarttır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Yılmaz Tankut? Yok.
Soru-cevap işlemi…
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir önerge var, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 374 Sıra Sayılı (Kanun No 1219) Tababet ve
Şuabatı San’atlarının Tarzı ve İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 1 inci Maddesindeki “doğrudan” kelimesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Koyuncu Prof. Dr.
Muzaffer Gülyurt Ahmet
Yeni |
Bursa Erzurum Samsun |
Bayram
Özçelik Safiye
Seymenoğlu Ahmet
Aydın |
Burdur Trabzon Adıyaman |
M.
Salih Erdoğan |
Denizli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, siz çekmiyorsunuz, önerge sahipleri çekiyor.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Evet, çekiyorlar.
Bir de düzeltme talebimiz var Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, “11/4/1928” olacak, orada
bir yazım hatası var. Bir de “İkinci fasıl” değil, “ikinci faslının” olması
gerekiyor. Ayrıca, “Kanun metninden” ibaresinin de metinden çıkarılması gerekir
çünkü yazım hataları var.
BAŞKAN – Komisyon Başkanının bu açıklamaları eşliğinde maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 1219 sayılı Kanunun 32, 33, 37 ve 38 inci maddeleri
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek
için, 13 Aralık 2010 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati :
05.56