DÖNEM: 23 CİLT: 84 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29’uncu
Birleşim
9 Aralık 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Iğdır
Milletvekili Ali Güner’in, Haydar Aliyev’in
7’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Ali Öztürk’ün, Mevlânâ’nın
737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma törenlerine ilişkin açıklaması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan
dostluğuna ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Uluslararası Yolsuzlukla
Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde uygulanmakta
olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı
5.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ülkemizde uygulanmakta
olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı
6.- Düzce
Milletvekili Celal Erbay’ın, sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine ilişkin açıklaması
7.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Haydar Aliyev’in 7’nci
ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması
8.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin
açıklaması
9.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu
ölüm yıl dönümü kutlanacak” şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm
yıl dönümü anılacak” şeklinde düzelttiğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/953)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yaş
sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/954)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesinin
sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/955)
4.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri
ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956)
B)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu
teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharafi ve
beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
C)
DUYURULAR
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp dağıtıldığına
ve bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz
kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu
VII.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/83) ve
(10/865) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 9/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç
kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİS-YONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi
Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
4.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S.
Sayısı: 574)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’in partisine sataşması nedeniyle
konuşması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir televizyon dizisi
ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/16697)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, 12 Eylül 1980 - 6 Aralık 1983 tarihleri arasında
çıkarılan kanun ve KHK’lara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16702)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, RTÜK’ün bazı kanallara
verdiği cezalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16782)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, ithal edilen otomobil ve ticari araçlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16790)
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak yedi oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız, son günlerde öğrencilere
uygulanan şiddete,
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik, Mersin ilindeki sağlık sorunlarına,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Ulaştırma Bakanlığının
Malatya ilinde gerçekleştirdiği çalışmalara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, Macaristan’da yaşanan çevre
felaketinin ülkemize olası etkilerinin (10/949),
BDP Grubu adına
Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin (10/950),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, kredi kartı kullanımından
kaynaklanan sorunların ve kredi kartı faiz oranlarının (10/951),
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 22 milletvekilinin,
denizlerin gemiler tarafından kirletilmesi konusunun (10/952),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565)
görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
5’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/961) (S. Sayısı: 574)
tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, CHP Grubuna;
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç:
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in,
AK PARTİ Grubuna;
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın, şahsına;
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, şahsına;
Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, şahsına;
Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine 13/12/2010 Pazartesi günü saat 13.00’te başlanmasına ve
bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil (18/12/2010 Cumartesi günü hariç.)
her gün saat 11.00’den 13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam olunmasına ve görüşmelerin on üç günde tamamlanmasına;
bütçe görüşmelerinin son günü olan 26/12/2010 Pazar günü görüşmelere saat
13.00’te başlanmasına ve bitimine kadar çalışmalara devam olunmasına;
Başlangıçta
Bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmaların (Hükûmetin sunuş konuşması
hariç.) 1’er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.)
kişisel konuşmaların ise 10’ar dakikayla sınırlandırılmasına;
Kamu idarelerinin
bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört turda tamamlanmasına, turların
bitiminden sonra Bütçe ve Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin
oylanmasına;
İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde,
gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 1, 2,
6 ve 9’uncu turlarda 50’şer, diğer turlarda 40’ar dakika (Bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir.) kişisel konuşmaların 5’er dakika
olmasına; kişisel konuşmalarda her turda İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri
lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin sadece
bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı
yaptırmasına;
Bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulmasına ve her tur için
soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılmasına;
Bütçe
görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete 1’er saat
süreyle söz verilmesine (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir.) İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10’ar dakika olmasına;
İlişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
9 Aralık 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
22.49’da son verildi.
|
|
Meral AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Gülşen ORHAN |
|
Burdur |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 41
II. - GELEN KÂĞITLAR
9 Aralık 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/975) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2010)
Teklifler
1.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin; Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/812) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2010)
2.- İstanbul Milletvekili Lokman
Ayva’nın; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/813) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2010)
Rapor
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasında Gümrük Mevzuatının Doğru Bir Şekilde
Uygulanması ve Gümrük Suçlarının Önlenmesi, Soruşturulması ve Bu Suçlarla
Mücadele Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/361) (S.
Sayısı: 586) (Dağıtma tarihi: 9.12.2010) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılık kredisi kullanacak üreticilerin
teminat sorununun çözümüne ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2270) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan
yapılan kömür yardımına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) sözlü soru
önergesi (6/2271) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus’un hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2272) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve
elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2273)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin elektrik,
su ve yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2274)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin elektrik,
su ve yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2275)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve
elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2276)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve
elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2277)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kamu alacaklarının affına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/2278) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, imar cezalarının affına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/2279) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmenlerin askerlik görevlerini bulundukları
yerde yapmalarına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2280)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmen ek ders ücretlerinin tatillerde de
ödenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2281)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’ye ait uçaklarda
dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17124)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı TRT
çalışanlarının görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17125) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
personel ihtiyacına ve Hastane koşullarının iyileştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17126) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
4.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Akgedik Barajına ve
sulama kanallarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17127)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
5.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’da bir devlet memuruna verilen cezaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17128) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir kişiye verilen işyeri açma ve çalışma
ruhsatının iptal edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17129)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
7.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir gazetede yayımlanan habere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17130) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
8.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, füze kalkanı konusunda yaptığı açıklamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17131) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
9.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı
yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17132) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
10.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17133) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
11.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Çeçen sığınmacıların bazı sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17134) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
12.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Başbakanlık Tanıtma Fonunun kullanılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17135) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Anayasa Mahkemesi
raportörüyle ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17136) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
14.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, bir televizyon
kanalının satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17137)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
15.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Kaynak Kullanımını
Destekleme Fonu kesinti oranının artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17138) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
16.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, NATO Balistik Füze
Savunma Sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17139)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
17.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Haydarpaşa Garında çıkan yangına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17140) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
18.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Haydarpaşa Garında
çıkan yangına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17141) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/11/2010)
19.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir bakanla ilgili suikast iddiası ve Genelkurmay
Karargahında yapılan aramaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17142)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
20.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, cami ve türbe yapım
ve onarım işlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17143)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
21.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AB uyum sürecinde
Rekabet Politikası Faslı ile ilgili çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17144) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
22.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürünün yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17145) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
23.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, yüksek öğrenim
öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17146) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
24.- Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman’ın, Ziraat Bankası Malazgirt Şubesinin çiftçi kredisi
uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17147) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/11/2010)
25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, restorasyonu yapılan
bir camiinin açılışına ve bununla ilgili bazı gazetelerdeki ilana ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17148) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
26.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, TCK’nın
220. maddesinin 6. fıkrasından yargılananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17149) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
27.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, yargılamalarda tıbbi
tanı bilgilerinin gizliliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17150) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
28.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, HIV/AIDS
taşıyıcılarının sivil toplum kuruluşlarınca temsiline ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17151) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
29.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kurum yemekhanelerinde üst düzey yöneticilere
özel bölüm ayrılmasına ve bir iddiaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17152) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
30.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, şoförlerin sosyal güvenceye kavuşturulmasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17153)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
31.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, TRT yayınlarında siyasi partilere yer verilmesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/17154) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
32.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT Teftiş Kuruluna yapılan müfettiş
atamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17155) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/11/2010)
33.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT yapım ve yayın görevlisi giriş sınavına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/17156) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
34.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eski bir futbolcunun
enerji alanında lisans ticareti yaptığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17157) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
35.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu
Nükleer Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17158) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
36.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, nükleer santral
ihalelerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17159) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
37.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’a doğalgaz getirilmesine ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17160) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/11/2010)
38.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Kurtalan Belediyesinin
çöp konteynırlarının toplatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17161) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
39.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir gazetenin
dağıtıcılarına yönelik saldırı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17162) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
40.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Atatürk Stadyumunun yıkılacağı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17163) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/11/2010)
41.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2004-2010 yılları
arasında Osmaniye İl Özel İdaresinden maden işletme ruhsatı alan işletmelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17164) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/11/2010)
42.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına karşı
şiddetle ilgili resmi istatistiklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17165) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
43.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da bir gazete
dağıtıcısının baskı ve tehdide maruz kaldığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17166) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
44.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt’teki büyükbaş hayvan hırsızlığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17167) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/11/2010)
45.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, THY’ye ait uçaklarda
dağıtılan gazetelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17168)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
46.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Başkent Doğalgaz A.Ş.’nin
hizmetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17169)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
47.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesinti
oranının artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17170)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
48.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, yeniden yapılan KPSS
Eğitim Bilimleri sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17171) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
49.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, KPSS sonucunu öğrenmek
isteyenlerden şifre istenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17172) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
50.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, hangi üniversite
mezunlarının sağlık bilimleri lisansiyeri sayılacağına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17173) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)
51.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, otuz günden fazla
rapor alan sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmelerinin feshedilmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17174) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/11/2010)
52.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17175) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)
53.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, 18. Milli Eğitim Şurası Genel Kurul
kararlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17176)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
54.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, öğretmenlerin mali durumlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17177) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2010)
55.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, aday öğretmenler için hazırlanan rehbere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17178) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/11/2010)
56.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, 18. Milli Eğitim
Şurasında kabul edilen bir maddeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17179) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
57.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te bazı branş
dersleri için görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17180) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
58.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, okul isimlerinin değiştirildiği iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17181) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/11/2010)
59.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, sözleşmeli
öğretmenlerin kadrolu statüsüne geçirilip geçirilmeyeceklerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17182) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
60.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, okul binası yapım ve
onarımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
61.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’un ilçe ve köylerindeki okullarda kırtasiye
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17184)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
62.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık
kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17185) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
63.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki sağlık kurum
ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17186) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de KOSGEB
tarafından sağlanan desteklere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17187) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
65.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’in işsizlik sorununa ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17188) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
66.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir
kooperatifin üyelerine usulsüz olarak hayvancılığı teşvik kredisi
kullandırıldığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17189) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)
67.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarımsal desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17190)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
68.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kurban Bayramı nedeniyle yapılan hayvan ithaline
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17191) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
69.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, GDO’lu ürünlerin
üretim, ithalat ve denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17192) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
70.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da hububat destekleme ödemelerinin
durdurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17193) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
71.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, çiftçilerin sorunlarına ve eğitimlerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17194) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
72.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’de TMO’nun
faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17195) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
73.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bir gazete haberindeki iddialara ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17196) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2010)
74.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Suudi Arabistan
Kralının Türkiye ziyareti sırasında verdiği hediyelere ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17197) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)
75.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kum, çakıl
ve taş ocakları için alınan ÇED raporlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17198) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)
76.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, milli gelir hesaplamalarına ve gelir dağılımına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/17199) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
77.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’deki bir programla ilgili açıklamasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17200) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/11/2010)
78.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’un ilçelerindeki PTT Müdürlüklerindeki
personel ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17201)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 Milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/953) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2010)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 Milletvekilinin, yaş
sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/954) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.07.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 19 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesinin
sonuçlarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/955) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2010)
4.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani
ve 19 Milletvekilinin, Hakkari İli Geçitli Köyü yakınlarında meydana gelen
patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/956) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2010)
9 Aralık 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, merhum Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’e
aittir.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultuyu azaltıp Hatibi dinleyebilecek bir
sükûnet sağlayabilirsek iyi olacak.
Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Iğdır Milletvekili Ali Güner’in,
Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
ALİ GÜNER (Iğdır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Haydar Aliyev’in
vefatının 7’nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin umum millî lideri, Türk dünyasının büyük dostu saygıdeğer
devlet adamı Haydar Aliyev yaşamı boyunca tüm
yaptıklarıyla dünya hafızasında saygın bir yer edinmiştir. Merhum Haydar Aliyev seksen yıllık yaşamı boyunca mücadele ve başarılarla
dolu bir hayat geçirmiştir.
Haydar Aliyev 10 Mayıs 1923 yılında Nahcivan’da
dünyaya gelmiştir. 1944’ten sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde
Devlet Güvenlik Komitesinde çalıştı. 1967-1969 yılları arasında Komite Başkanı
oldu. Komite içerisinde bu göreve gelen, rütbesi generalliğe yükselen ilk Azerbaycan
Türkü’dür. Haziran 1969’da Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci
Sekreteri seçilerek cumhuriyetin yönetiminde görev aldı. 1982’ye kadar bu
görevde kaldı. 1982’de Sovyetler Birliği Merkez Komitesi Politbüro
üyeliğine seçilen Haydar Aliyev, Sovyetler Bakanlar
Kurulu Başkanı Birinci Yardımcısı olarak göreve atandı. Sovyetler Birliği
yöneticilerinden biri oldu. Azerbaycan ve Nahcivan’a
yapılan yatırımların çoğu bu dönemde yapılmıştır.
20 Ocak 1990
tarihinde Azeri ayaklanması sonucu Sovyetlerin yaptığı ölçüsüz müdahaleyi
kınadı ve suçluların cezalandırılmasını talep etti. Bu isteği yerine
getirilmeyince istifa etti. 1991-1993 yıllarında Nahcivan
Otonom Cumhuriyeti Meclis Başkanı oldu. 1993 yılında Azerbaycan iç savaşın
eşiğindeyken ülkeyi düzene koyması için Bakü'ye resmî olarak davet edildi. 3
Ekim 1993'te yapılan genel seçimler sonucunda cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Haydar Aliyev, Sovyet sonrası Azerbaycan’ın ekonomik ve siyasi
dönüşümünde önemli gelişmelere vesile olmuştur. Özellikle cumhurbaşkanı
seçildikten sonra önceki Azerbaycan’ın içinde bulunduğu kaotik ortam dikkate
alındığında onun yaptıklarını kimse küçümseyemez.
1994 yılında
"yüzyılın anlaşması" olarak bilinen petrol anlaşmasıyla birlikte
Azerbaycan ekonomisi yükselişe geçti. On beş farklı ülkeden otuz üç firmanın
iştirak ettiği 60 milyar dolarlık petrol anlaşması imzalandı ve ülke
içerisindeki yabancı yatırımlar 4 milyar dolarlık bir yatırıma ulaşmış oldular.
Ülkede uygulanan tutarlı ekonomik politikalarla birlikte ülkedeki büyüme oranı
yüzde 10 oranına yükselmiş oldu.
Haydar Aliyev sadece ekonomi politikalarıyla değil, takip ettiği
barışçı politikalarıyla da dünya siyasetinde dikkatleri üzerine çekiyordu.
Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin Ermeniler tarafından işgal edilmesi,
Kafkasya’da olası bir savaşa davetiye çıkarmıştı. Merhum Aliyev
iç ve dış mihrakların tahriklerine kapılmadan ve bu sorunu tamamen barışçı bir
şekilde uluslararası hukuk mecrasında çözmeye çalıştı. Bu asil siyasi
davranışıyla da Kafkasya’yı muhtemel bir siyasi faciadan uzak tutmuş oldu.
Kendisi Azerbaycan'ın rotasını en iyi şekilde belirledikleri gibi Türkiye ve
Azerbaycan arasındaki ilişkileri de en veciz şekilde belirtmişlerdir:
"Bizler tek millet, iki devletiz." demişlerdir. İki ülkenin
arasındaki ilişkiler bu söylem çerçevesinde devam etmektedir.
Azerbaycan
bağımsız olduğunda Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur.
Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, Azerbaycan’ın kaderi bizim kaderimiz
olmuştur. Bununla beraber, ülkemiz, Azerbaycan'ın çıkarlarını kendi çıkarları
olarak bilmiş, bu bağımsızlığın ilk yıllarında her alanda Azerbaycan’a
yardımlarda bulunmuştur. Haydar Aliyev de birçok
platformda ülkemizin yanında yer almıştır. Haydar Aliyev
“Yapacağımız uluslararası projelerde Türkiye yoksa biz de yokuz."
diyordu. 1994 yılında imzalanan, "yüzyılın anlaşması" olarak bilinen
petrol anlaşması bunun en iyi örneğidir. Anlaşmanın ilk örneğinde Türkiye'nin
payı yüzde 2’lerin altındaydı fakat kendi inisiyatifini
kullanarak, Azerbaycan'ın kendi hissesinden yüzde 5 Türkiye'ye verilerek bizim
buradaki payımız yüzde 6,5'a çıkarılmıştır. Daha sonra Hazar Denizi, Şah Deniz
Petrol Gaz Yatağı Anlaşması’yla Türkiye'nin payı yüzde 9'a çıkarılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ALİ GÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Azerbaycan umum
millî lideri Haydar Aliyev 12 Aralık 2003’te
ebediyete intikal etti. Mekânı cennet olsun. Kendilerine minnet ve şükranlarımı
sunuyorum.
Merhumun adını
yaşatmak için kendi ilim olan Iğdır’da TOKİ tarafından yaptırılan 450
öğrencinin eğitim gördüğü derslikler, 300 öğrencinin barınabileceği
büyüklüğüyle bir kapalı spor salonunu kapsayan eğitim kompleksi
2010 yılında tamamlanmış olup hizmete açılmıştır. Bu eğitim kompleksimize
“Haydar Aliyev Fen Lisesi” adı verilmiştir. Haydar Aliyev Fen Lisesinin yapımında katkıları olan başta
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Millî Eğitim Bakanımız Sayın
Nimet Çubukçu’ya ve Iğdır Valimiz Sayın Amir Çiçek’e
teşekkürlerimi sunuyorum.
Sözlerimi,
müsaadelerinizle, ünlü Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin
bir dörtlüğüyle bitirmek istiyorum:
“Bir ağacın iki
kolu
Bir annenin iki
oğlu
O da ulu, bu da
ulu
Azerbaycan
Türkiye” diyor. Yaşasın Türkiye-Azerbaycan kardeşliği diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güner.
Gündem dışı
ikinci söz, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Sayın
Mümin İnan’a aittir.
Buyurun Sayın
İnan. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinin ekonomik
ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde’nin
ekonomik ve sosyal sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Niğde, TÜİK
tarafından açıklanan 2009 yılı nüfus sayımına göre 160 bini il ve ilçe
merkezlerinde, 180 bini de belde ve köylerde olmak üzere yaklaşık 340 bin
nüfuslu olan, Anadolu’nun küçük illerinden birisidir. Ekonomik yapısı diğer
benzeri Anadolu vilayetlerimiz gibi tarım ağırlıklı ve orta ölçekli
sayılabilecek bazı sanayi dallarıyla ilgili tesislerden oluşmaktadır. Nüfus
bakımından 52’nci sırada bulunan Niğde ilimiz maalesef son sekiz yılda
devletten almış olduğu kamu yatırımları sıralamasında 72’nci sırada
bulunmaktadır.
Son yıllarda AKP Hükûmetlerinin uyguladığı yanlış politikalar sonucu,
ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi hem Niğde merkezde hem de ilçelerimiz
Bor, Altunhisar, Ulukışla, Çamardı ve Çiftlik’te
esnaf, sanayici ve çiftçilerimiz çok zor duruma düşmüşlerdir. Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunun Eylül 2010 raporlarına göre yayınladığı finansal Türkiye
haritasında Niğde’nin maalesef borç batağında battığı görülmektedir. Niğde,
nüfusuna ve ekonomik yapısına oranla kredi borcunun çok yüksek olduğu ve eski
hesapla 855 trilyonu geçtiği ve bunun 26 trilyondan fazlasının icraya konu
olduğu görülmektedir. Buna çiftçimizin TEDAŞ’a olan
tarımsal sulama elektrik borçları ve esnaf ve sanayicinin kamuya olan diğer
borçlarını da eklediğimizde borç toplamının 1,5 katrilyona ulaştığını görmekteyiz.
BDDK’nın yayınladığı aynı
rapora göre Niğde’nin bütün mevduatının toplamı yine eski hesapla 715 trilyon
liradır. Bugün Niğde’nin toplam mevduatının 2 katından fazla borcu
bulunmaktadır. 340 bin nüfuslu olan bir ilin sadece bankalara ve kamuya olan
borcunu nüfusuna böldüğümüzde kişi başına yaklaşık 5 milyar lira borç
düşmektedir.
Ülkemizin
genelinde de bu durum pek farklı değildir. Sekiz yılın sonunda AKP hükûmetlerinin ülkeyi getirdiği son tablo ortadadır.
Ülkemizin bankalardan kullanılan kredi ve kredi kartı borcu miktarı 150
katrilyona dayanmış ve devlet bütçesinin toplamına yaklaşmıştır. Üretmeden
sadece borçlanıp ithal edip tüketime teşvik ettiğiniz ekonomik politikanın
ülkemizi getirdiği son nokta işte burada durmaktadır. Bu politikalardan milletimiz
bir şey kazanmamıştır, kazananlar sadece Türkiye’ye borç verenler ve buna
aracılık edenlerdir. Ülkemizin ekonomik tablosu iyi incelendiğinde, geçen
yıllarda çok yüksek kâr açıklayan sektörler iyi analiz edildiğinde bu
değerlendirmemizin doğru olduğu açıkça görülmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; temel ekonomisi tarıma dayalı ve tarım il
müdürlüğü verilerine göre 38.500 ailenin tarım ve hayvancılıkla iştigal ettiği
Niğde’de hayvancılıkla uğraşanlar ve çiftçiler çok büyük sıkıntı içindedirler.
Hayvancılıkla uğraşanlar geçmişte süt fiyatlarının aşırı düşmesi sonucu sütten
para kazanamayınca ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi damızlık hayvanları
kesime vermiş ve hayvancılık ilimizde bitme noktasına gelmiştir. Yaptığımız ziyaretlerde
yöre halkımız Hükûmetin bazı bölgelere verdiği GAP ve
DAP gibi hibeli hayvancılık teşviklerinin kendilerine de sağlanmasını
beklediklerini ifade etmektedirler. Ayrıca, hayvancılık kooperatifi kuran
vatandaşlarımızın talepleri Tarım Bakanlığı tarafından neden dikkate
alınmamaktadır? Çiftçilerimizin ise yıllardan beri başlarına dert olan ve
defalarca burada dile getirmemize rağmen maalesef iktidar milletvekilleri Hükûmet tarafından dikkate alınmayan tarımsal sulama
elektrik borçlarından dolayı icra takipleriyle ve hacizlerle boğuşmakta ve
üretemez hâle gelmişlerdir. Geçtiğimiz günlerde Meclise sevk edilen ve
cumhuriyet tarihinin en büyük borç yapılandırması diye de kamuoyuna duyurulan
kanun tasarısı kapsamında tarımsal sulama elektrik borçlarının alınmaması ise
çiftçilerimizi büyük hayal kırıklığına uğratmıştır. Dilerim bu sefer
çiftçilerimizin bu feryadını duyar ve komisyonlarda gerekli düzenlemeyi
yaparız.
Niğde ticarette
durma noktasındadır. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatmakta,
esnaf kefalet kooperatifleri kredilerinin büyük çoğunluğu ödenememiş, esnafımız
icralık olmuş, geçtiğimiz yıllarda burada birlikte çıkardığımız Sicil Affı
Kanunu’nun uygulanmadığını, bankaların kendi bünyelerinde bulunan sicilleri
silmedikleri için geçmişte takibe uğrayan esnafın yeni kredi imkânlarından
faydalanmadığı ve bu sebeple geçmişe göre daha zor durumda oldukları apaçık bir
gerçektir. Esnafımız sicil affı hükümlerinin daha etkin bir şekilde
uygulanmasını ve sorunların acilen çözülmesini beklemektedir.
Uygulanan ithalat
politikaları ve yüksek enerji maliyetleri sonucu Niğde ve Bor Organize Sanayi
Bölgesi esnafımızın kurduğu tesisler çok düşük kapasiteyle çalışmak zorunda
kaldıkları için maliyetlerini karşılayamamakta ve kapanma noktasına
gelmektedir. Niğde’nin en eski ve köklü tesislerinden sürekli işçi
çıkarılmakta…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MÜMİN İNAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
…cumhuriyet
tarihinin en yüksek işsizlik seviyesine Türkiye olduğu gibi Niğde de
ulaşmaktadır ve Niğde’den büyük kentlere hızla göç devam etmektedir.
İlçelerimiz olan
Çamardı, Altunhisar ve Çiftlik ilçelerinde vatandaşlarımızın beklediği en
azından ekonomik ve sosyal katkı anlamında üniversitemizin birer yüksekokul
açmasını, diğer taraftan yine Pozantı-Çamardı yolunun genişletilmesini, Ketençimen-Çiftlik-Niğde yolunun açılmasını ve
genişletilmesini beklemektedirler.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; eminim ki sizler de seçim bölgelerinize
gittiğinizde benzer tablolarla karşılaşmaktasınız. Aslında Niğde’de yaşanan
olaylar Türkiye’mizin bir gerçeğidir. Umarım Hükûmet
ve iktidar partisi milletvekilleri de, bütün Meclis de bundan sonraki
enerjisini vatandaşlarımızın iş ve aş sorunlarını çözecek üretim ve istihdam
politikalarını geliştirmeye harcar ve hep birlikte insanlarımızın onuruyla ve
insanca yaşayabilecekleri bir ülke ortamını hazırlamaya çalışırız.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnan.
Gündem dışı
üçüncü söz, hayvancılığın sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hayvancılığın sorunlarıyla ilgili
söz almış bulunuyorum.
Sözlerime
başlamadan önce Azerbaycan millî lideri Haydar Aliyev’i
ölüm yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla anıyoruz. Allah rahmet
etsin.
Değerli
arkadaşlar, hayvancılığımızla ilgili, 2002’de gelen İktidar AKP “Ben faizleri
sileceğim. Hiç merak etmeyin, faizlere karşıyız, faizleri sileceğiz, ana parayı da beş taksite böleceğiz.” dedi, yapmadı. 2003
Haziranında bir iyileştirme yaptı. O borcu hâlen ödeyemeyen insanlar var. Ondan
sonra kaçak et, kaçak hayvan geldi, bu da önlenmedi, bu da hayvancılığı
bitirdi, yerli üretimi bitirdi. Kaçak hayvan gelmesinden sonra süt para etmedi.
Süt para etmeyince değerli arkadaşlar, hayvancılık iyice öldü, hayvan ithal
edildi, et ithal edildi. Yetmedi, Kurban Bayramı’na hayvan ithal edildi, yani
kurbanlık için. Şimdi, Müslüman mahallesinde salyangoz satıldı Türkiye’de.
Değerli
arkadaşlar, şimdi ise hayvancılığı geliştirmek için kredi veriliyor, bu güzel.
Yani iktidar da muhalefet de bir konuya yapıcı bakmak lazım. Şimdi,
hayvancılıkla ilgili verilen kredi nedir? “Yirmi beş ilde yüzde 40 hibe
yardımı” diyor ama “Damızlık hayvan yetiştireceksin.” diyor. Bu hibe yardımını
alabilmek için 450 milyar para lazım. Bunu köylünün bulup vermesi mümkün değil.
450 milyarı alabilmek için köylüden 2 kat teminat isteniyor, 900 milyar. 900
milyarı köylünün vermesi hiç mümkün değil. O zaman ne oluyor? Hayvancılık yapan
5 milyon aile, 5’le çarptığınız zaman 25 milyon insan işletmeciliği bırakıyor.
Bu işi kim yapıyor? Tekstilci, bilmem işte şehirde hayvancılığı bilmeyen kişi,
hatta basına yansıdı adam “Hayvancılık yapacağım.” diyor, “Yahu, acaba bu inek
ısırır mı?” diyor, “İnek ne yapar?” diyor. Bunu bilmeyen, ineği daha tanımayan
adam hayvancılık yapmaya kalkıyor, ona Hükûmet kredi
veriyor ama köylüye vermiyor. Şimdi köylüye diyor ki: “Kardeşim, ben sana da
kredi veririm, iki yıl ödemesiz, beş yıl vadeli, faizsiz kredi de veririm ama
bana teminat ver.” “Tamam, teminat.” diyor, tarlasını, arsasını, traktörünü,
mal varlığını, hepsini veriyor, “Olmaz.” “Ne olmaz?” “Şehirden bina vereceksin,
şehirden daire vereceksin.” diyor ve o yetmedi, “Tüccar vereceksin, memur kefil
vereceksin.” diyor.
Değerli
arkadaşlar, inanın, benim bölgemden her gün beni 7-8 kişi arıyor, her gün
arıyor. Bakın, işte arkadaşlarımızı da arıyorlar ve bu Hükûmet,
sizden rica ediyorum, kimden yana, köylüden mi yana, şehirdeki daha zengin,
hayvancılığı bilmeyenden mi yana? Şimdi teminat isteniyor. Kardeşim, teminat
istiyorsan o zaman adamın ahırını, traktörünü, gayrimenkulünü teminat kabul et.
“Hayır, olmaz.” diyor, “Şehirden bana teminat ver.” Bu nedenle köylümüz çok
mağdur. Bak, şimdi Sayın Bakanım sizden rica ediyorum, iktidar partisi
milletvekilleri, bizi dinleyen, tutanaklara her şey geçiyor, sizden istirham
ediyorum: Köylünün kalkınabilmesi için, çiftçinin kalkınabilmesi için mutlak
surette çiftçinin göstermiş olduğu kendi gayrimenkullerini teminat olarak kabul
edin. Eğer oradaki tarlasını, arsasını, evini, traktörünü teminat kabul etmeyip
buna kredi vermiyor da Çalık Grubuna 750 milyon doları bir defada veriyorsanız
bu, kul hakkı yemektir. Kul hakkı yemek de cehenneme götürmek demektir, orada
bunun cevabını veremezsiniz değerli arkadaşlar. Böyle bir şey
olabilir mi? Çalık Grubuna 750 milyon doları bir kalemde veriyorsun doğru
dürüst teminat almadan, çiftçiye 10 milyar, 20 milyar, 30 milyar kredi
vereceksin, ahret soruları da soruyorsun, “Git bana.” diyorsun “Tüccar getir,
memur kefil getir, senin gayrimenkulünü kabul etmem, efendim İstanbul’da,
Ankara’da dairelerin varsa bunları teminat getir.”
Değerli
arkadaşlar, bu ülke bizim. Bakın, bunun yöntemi var. Tarım Bakanı bir kere, süt
beyinli olması lazım, tekrar ediyorum, süt beyinli olması lazım, sütü devamlı
işlemesi lazım. Eğer süt işlenirse, süt para ederse, arkadaşlar, o zaman inek
saklanır, inek saklanırsa dana doğar, dana doğduğu zaman hayvancılık çoğalır. Basit bir çoban hesabı. Şimdi, süt para etmiyor. Kurban
Bayramı’nda dişi hayvan, inek kesimi yapılıyor. Her zaman, bugün, gidin
Türkiye’nin bütün mezbahalarına yüzde 40 dişi hayvan kesiliyor. Dişi hayvanı
kesersen o zaman ne oluyor arkadaşlar? Hayvancılık bitiyor, dışarıya bağlı
kalıyoruz. Şimdi, yurt dışından, Hristiyan
ülkelerinden getirilen hayvanlar neyle besleniyor? Bana bunun cevabını verin
bakayım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Herkesten
soruyorum: Domuz artıklarıyla, domuz sakatatıyla yapılan yemlerle beslenen
hayvanlar Türkiye’ye geliyor. Peki, bizim Müslüman ülkemizde, domuz
artıklarıyla beslenen, domuz sakatatıyla yapılan yemlerle beslenen hayvanı
getirip burada satmak veya değerlendirmek, onun etini yedirmek caiz midir
arkadaşlar? Bu nasıl İslamlık, nasıl Müslümanlık? Bakın, bunun vebalini çok
ağır ödeyeceksiniz.
Ben sizden
istirham ediyorum ve toparlıyorum. Lütfen, rica ediyorum, köylünün göstermiş
olduğu ahırını, evini, tarlasını teminat kabul edin, köylüyü geliştirin,
köylüye kredi verelim. Köylü kalkınmazsa Türkiye kalkınmaz. Türkiye’nin üçte 1
nüfusu köylüdür, 30 milyona yakın köylü var ama bu köylüyü perişan ettiniz.
Sizden istirham ediyorum ve mutlak surette, Tarım Bakanı da Başbakan da bütün Hükûmet de Ziraat Bankasına, tarım kredi bankalarına
talimat versinler, köylüye kredi verilmesini mümkün mertebe kolaylaştırsınlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
60’ıncı maddeye
göre pek kısa söz talepleri vardır, onları vereceğim; daha sonra da Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Yılmaz’a söz vereceğim.
Sayın Öztürk…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ali Öztürk’ün,
Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma
törenlerine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Mevlânâ’nın 737’nci vuslat
yıl dönümü sebebiyle uluslararası anma törenleri 7-17 Aralık 2010 tarihlerinde
Konya’da yapılacaktır. Yüce şahsiyetler yaşantılarıyla, mesajlarıyla örnek
şahsiyettirler. Onlar, kendi zaman ve mekânları için değil, bütün zamanlar ve
mekânlar için gönderilmişlerdir. Düşünceleri her zaman yenidir, yenilenmeye de
devam ederler. Sesleri, davetleri, coğrafyalar ve çağlar ötesine ulaşan,
sönmeyen, eskimeyen karakterdedir.
Mevlânâ Celâleddin Rûmî de her yere, her
zamana ve herkese, ışık, enerji veren, hayat güneşi olan yüce bir şahsiyettir. Mevlânâ, her şeyini sevgi üzerine kuran, sevgi
peygamberinden kaynağını alan aşk elçisidir. Aşkının, mesajlarının ana fikri de
yaratılanları sevmek, acımak, bağışlamak ve hoş görmektir. Onun için, “Gel, ne
olursan ol yine gel.” diyerek, herkesi sevgiye, hoşgörüye, özünde Allah’a davet
etmektedir. “Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız din üzerinde sağlamca durur,
öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır.” diyen Mevlânâ’nın
evrenselliği, UNESCO’nun 2007 yılını “Uluslararası Mevlânâ
Yılı” ilan etmesiyle de bir kez daha ortaya konmuştur.
Gerçek bir rehber
olarak, iyi ve kötü, doğru ve yanlış karşılaştırmasıyla, sebep-sonuç ilişkisi
içinde, birlik, küresellik, sevgi ve hoşgörü mesajlarını yüzlerce yıl
öncesinden bütün insanlığa sunan Mesnevi’si, bugün, on sekiz dilde tercüme
edilmiştir. İlahî aşkla desteklenen aklın, kulluk muhasebesini yapmasını
isterken “Canında bir can var, o canı ara/ Beden dağında bir mücevher var, o
mücevherin madenini ara/ A yürüyüp giden sufi, gücün
yeterse ara/ Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.” diyen Mevlânâ’yı anma törenlerine, herkesi “Gel, yine gel.”
çağrısıyla davet ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş…
2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve
Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Rahmetli Haydar Aliyev, Elçibey vesilesiyle
başlayan Türk-Azerbaycan dostluğunu sürdüren büyük bir liderdir, kendisine
Allah’tan rahmet diliyorum.
İlham Aliyev döneminde de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin aynı
etkinlikte sürdürülmesi temennimiz ve arzumuzdur. Ancak görülen o ki son
zamanlarda Ermenistan yaklaşması bu ilişkilerde bazı sıkıntılar yaratmaktadır.
Bu vesileyle bu ilişkileri “Tek millet,
iki devlet.” üslubuyla savunan Haydar Aliyev’e Allah’tan
rahmet diliyor, Türkiye ve Azerbaycan dostluğunun ilelebet devam etmesini
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Ekici…
3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bugün çok önem arz eden bir gün; Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele
Günü, özellikle ülkemiz için çok önem arz eden bir gün. 3Y yani “Yolsuzluk,
yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğim.” vaatleriyle iktidara gelen AKP,
bugün yolsuzlukların merkez üssü hâline gelmiştir. Yolsuzlukların artması,
beraberinde çığ gibi büyüyen yoksulluğu getirmiştir. Yasaklar konusuna
baktığımız zaman, protesto hakkından eleştiriye, düşünce özgürlüğünden sendikalaşmaya
kadar çeşitli tehdit, baskı, şantaj ve şiddet yöntemleriyle uygulamada pek çok
yasak görmekteyiz. AKP iktidarları döneminde, kamu kaynakları kendi şürekâsını
zengin etmek uğruna birilerine peşkeş çekilmiştir. Bugün, madenlerimizin,
ormanlarımızın, nehirlerimizin kimlere teslim edildiği sır değildir. Kabine
üyeleri veya çocukları, iktidar olması için AKP’yi destekleyen iş adamları,
tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan kaynaklarla daha da zenginleştirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, AKP iktidarları döneminde, yolsuzluğa adı karışanlara hesap sormak
bir yana, bu kişiler âdeta ödüllendirilmiştir. Yani “Benim hırsızım iyi
hırsızdır.” mantığı ön plana çıkmıştır.
13 Haziran 2011
gününün, AKP’nin yapmış olduğu tahribatları, yolsuzlukları arındırma yılı olarak
ilan edilmesini talep ediyoruz ve istiyoruz. AKP’nin yolsuzluklarından
temizlenme yılının başlangıcı olarak 13 Haziran 2011’i görüyoruz.
Saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Rüya görmeye devam edin!
BAŞKAN – Sayın Güvel…
4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizin yıllık kırmızı et ihtiyacı ortalama 1 milyon 300 bin
tondur. Bu miktarın yarısından azı, ortalama yıllık 600 bin tonu kayıt altında
piyasaya sürülmektedir. Kalan kısmı ithalatla, kaçak kesimle ve kaçakçılıkla
karşılanmaktadır. Bu, ülkemizin hayvancılık sektöründe düştüğü durumu göstermektedir.
Hayvancılığımızın bu hâle gelmesinin en büyük nedeni, hayvancılığa ilişkin uzun
vadeli ve sürdürülebilir bir politikanın olmaması, verilen teşviklerin
yetersizliği sonucunda hayvan varlığımızın ciddi oranda azalmasıdır.
Hayvancılığın yeniden yapılandırılması için yeni tedbirler alınmalı ve destek
araçları devreye sokulmalıdır. Bu olmadığı koşulda, hayvancılık sektörümüz
tamamen dışa bağımlı hâle gelecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hayvancılık gibi
çok önemli bir konunun görüşüldüğü bugünde konunun tarafı, Tarım Bakanı
maalesef Mecliste bulunmamakta.
Değerli
arkadaşlar, Tarım Bakanı, Türkiye'nin hiçbir zaman kendi kendine yeten bir ülke
olmadığı, o nedenle, hayvancılıktaki yaşanan sorunların kendi dönemlerinden
kaynaklanmadığı gibi çok anlamsız bir gerekçe ortaya koymakta. Geçmişte kendi
kendine yeten bir ülke, ne oldu da şu anda hayvancılıkta ithalatçı bir ülke
durumuna geldi? Kurban Bayramı’nda bile ithalat yoluyla kurban ihtiyacı
karşılandı. Türkiye, var olan toprakları ortadan kalktığı için mi yoksa
çalışabilir nüfusu olmadığı için mi tarım ve hayvancılıkta ithalatçı durumunu
şu anda yaşamakta? Tarım Bakanı, sürekli, uygulanan politikaların doğru
olduğunu, tarım ve hayvancılığa çok yüksek destek verildiğini her defasında
söylemekle birlikte, uygulanan politikaların doğru olduğu, kredilerin çok
yerinde olduğu için mi Türkiye bugün hayvancılıkta ithalatçı bir ülke durumuna
gelmiştir? Maalesef, uygulanan politikaların yanlışlığı sonrasındadır ki
Türkiye hayvancılıkta ithalatçı bir ülke durumuna düşmüş, kendisinden çok daha
küçük ülkelerden hayvan ithal etmek durumunda kalmıştır. Bu da AKP döneminde
uygulanan tarım ve hayvancılık politikalarının doğru olmadığını gösteriyor.
Verilen kredi desteklerinin küçük üreticiye, aile işletmecilerine verilmemesi
nedeniyle, tamamen büyük üreticilerin desteklenmesi yoluyla küçük üreticinin
ortadan kaldırılması Türk tarım ve hayvancılığını ayağa kaldırmayacaktır.
Hükûmetin politikalarını
bir kez daha gözden geçirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Erbay…
6.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın,
sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine ilişkin
açıklaması
CELAL ERBAY
(Düzce) – Sayın Başkan, sayın üyeler; dünyanın dört bir yanında sürgünde
yaşayan Ahıska Türklerinin ana yurtlarına geri dönüş
süreci üzerine söz almış bulunuyorum.
Gürcistan, 2007
yılında kabul ettiği bir yasayla, Ahıska Türklerinin
ana vatanlarına geri dönmelerine imkân sağlamıştır. Bu dönüş yasası
doğrultusunda, 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla, Gürcistan makamlarına, 10 bin
bireye tekabül edecek şekilde aileler adına başvurular olmuş ve bu başvuruların
birçoğu, mevzuata aykırılık gerekçesiyle Gürcistan makamlarınca geri
çevrilmiştir. Geri dönüş sürecinin başarıyla tamamlanması, öncelikle
Gürcistan’a uluslararası alanda itibar kazandıracaktır. Bu sürgün, tarihe mal
olmuş bir insanlık suçudur. Bunu en seri bir şekilde ortadan kaldırmak,
Gürcistan’ın şerefi olacaktır.
Ayrıca, Ahıska Türkleri, göç ettikleri ülkeler ile Gürcistan
arasında her alanda ilişkilerin geliştirilmesinde bir köprü rolü oynayabilecek
seviyede entelektüel donanıma sahiptirler. Bu durum, Gürcistan’ın itibarını artıracak
ve saygınlığını
yaygınlaştıracaktır. Aynı şekilde, geri dönüş, Türkiye-Gürcistan ilişkilerini
daha da güçlendirecek, iki ülke arasındaki güven duygularını pekiştirecektir.
Sıkıntısız,
sancısız ve seri bir şekilde geri dönüşün tamamlanması dileklerimle, Sayın Başkanımı
ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Barış…
7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan
dostluğuna ilişkin açıklaması
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Türkiye-Azerbaycan
ilişkilerinin çok iyi bir noktaya gelmesinde önemli bir rol oynayan Haydar Aliyev’in ölümünün 7’nci yılında onu rahmetle anıyoruz.
“Tek millet, iki
devlet.” diyerek ilişkileri ileri bir noktaya taşımıştı, ancak bugün AKP’nin
izlediği dış politika ile Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkiler eski
durumunda gözükmüyor, hatta bu politikalarla Türkiye’den uzaklaşarak Rusya’ya
yaklaşmaktadır. AKP’nin bu politikasını yeniden düzenleyerek Azerbaycan’la
ilişkilerimizi daha iyi bir noktaya getirmesini diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (Devam)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (Devam)
5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
vekillerimizin yönelttikleri sorulara, yaptıkları yorumlara Hükûmetimiz
adına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım Bakanımız
bugün Genel Kurulumuza iştirak edemediler. Bu bakımdan, doğrudan Tarım
Bakanlığımızı ilgilendirse de ben cevaplandırmaya gayret edeceğim.
Öncelikle şunu
tarım konusunda vurgulamak ve altını çizmek istiyorum: Tarım ve gıda konusu
21’inci yüzyılın stratejik sektörlerinden bir tanesidir. Maalesef,
geçtiğimiz yüzyılda biz de ülke olarak bundan etkilendik belli dönemlerde, hep
sanayileşmekten bahsettik, hep diğer sektörlerden bahsettik, sanki kalkınmanın,
gelişmenin tek ölçütü sanayiymiş gibi tartışıldı fakat özellikle günümüz
dünyasında görülüyor ki küresel ısınma gibi dinamikler, dünyadaki hızlı nüfus
artışı, yine, dünya nüfusunun gelir artışına paralel bir şekilde talebin
yükselmesi giderek tarım ve gıda sektörünü çok daha stratejik bir hâle getirmiş
durumda.
Yine, şunu
biliyoruz: Tarım sektörü “en gelişmiş” dediğimiz ülkelerde dahi çok önemsenen,
çok desteklenen bir sektör. Avrupa Birliği bütçesi içinde son derece önemli bir
yere sahip. Teknolojik açıdan da aslında en fazla gelişmiş sektörlerden bir
tanesi tarım sektörü. Bugün tarım sektörüne geleneksel bir gözle de bakmamak
gerekiyor, artık tarımı da bir endüstri gibi algılamamız gerekiyor. Bu son derece önemli. Zaten İngilizcede buna “agroindustry” diyorlar, artık “tarım endüstrisi” kavramıyla
yaklaşıyorlar. Dolayısıyla, bizim de artık tarıma, geleneksel bir gözle değil,
bugünkü, 21 inci yüzyılın tarımı şartlarında bakmamız lazım ve bu çerçevede
politikaları tartışıp şekillendirmemiz lazım.
Bu anlamda baktığınızda,
bizim tarımımızın maalesef bazı problemleri var. Yapısal problemleri var, ölçek
sorunu var. İşletmelerimiz küçük maalesef, hem hayvancılık anlamında hem
bitkisel üretim anlamında ölçek sorunumuz var, ölçek ekonomilerinden yeterince
faydalanamıyoruz. Diğer taraftan, yine, baktığınızda, kullandığımız geleneksel
teknolojiler, çiftçilerimizin donanımı… Dış ticaret açısından birtakım
ilişkilerde, yine, daha profesyonel, daha kurumsal yapılara ihtiyaç var.
Aslında, tarım
sektörünün, giderek özel sektörümüzün, firmalarımızın daha fazla ilgilenmesi
gereken bir sektör olduğunu vurgulamak isterim. Öncelikle bunun üzerinde hep
birlikte anlaşmamız gerekiyor. Bizim yeni bir tarımsal yapıya ihtiyacımız var
ve bunu yapmak için de gayret sarf ediyoruz, bu dönüşümü sağlamak için. Bu
kolay değil tabii. Nüfusumuzun önemli bir bölümü tarımla iştigal ediyor, bugün
istihdamımızın aşağı yukarı dörtte 1’i tarım sektöründe. Bu yüzde 30’ların
üzerindeydi, AK PARTİ döneminde dörtte 1’e geriledi çünkü tarımsal verimlilik artmış
oldu. Ama bütün dünyada olduğu gibi, bu transformasyon
bizde de devam edecek. Önemli olan, bunun gerçekleştirilmesinde, hem sosyal
maliyetleri en aza indirmek hem de ekonomik verimliliği artırarak bunu
gerçekleştirmek. Bunu yaparken de, tabii, tarımsal desteklerimizi çok akıllıca
kullanmak durumundayız. Bizim ülkemizin belli miktarda kaynakları var. Bu
kaynaklar, malum, ekonominin de genel kuralı, sonsuz değil, sınırlı kaynaklar.
Bu kaynakları en iyi noktalara tahsis etmek durumundayız. Tarım alanı da bu
açıdan önem verdiğimiz alanlardan bir tanesi. Geçmişte maalesef verilen tarım
destekleri, 60’lı yıllarda, 70’li yıllarda, 80’li, 90’lı yıllarda verilen
destekler büyük oranda popülist bir anlayışla
gerçekleştirildi, günü idare etme anlayışıyla gerçekleştirildi ve tarımdaki bu
dönüşümü biz sağlayamadık geçmiş yüzyıla baktığımız zaman. Şimdi işte bu
dönüşümü sağlama yönünde gayret sarf ediyoruz.
Burada ikinci bir
kavramı daha dikkatinize sunmak istiyorum, o da “kırsal kalkınma” kavramı. Biz
maalesef kırsal alana yaklaşırken genelde sadece tarımı düşünerek bakıyoruz,
bitkisel üretim ve hayvancılığı. Oysa bugünkü dünyada özellikle Avrupa
Birliğindeki gelişmelere baktığımız zaman tarımla kırsal kalkınmayı artık
birlikte düşünmek gerekiyor. Kırsal alanda sadece tarımsal faaliyet değil
kırsal alanda imalata dönük faaliyetler, kırsal turizm, kırsal el sanatları
gibi çok çeşitli faaliyetlerle bütünleştirerek tarımın katma değerini artırma
çabasını görüyoruz yani tarım politikalarımız ve mekânsal bir politika olan
kırsal kalkınma politikalarımızın mutlaka eş zamanlı düşünülmesi gerekiyor, biz
de onu yapıyoruz. İlk defa Türkiye’de kırsal kalkınma kavramı Tarım
Bakanlığımız tarafından bu derece sahiplenilmiş ve bu derece belli somut
mekanizmalarla hayata geçirilmiş durumda.
Tarımsal
desteklere spesifik olarak geldiğimizde: 2002 yılında
Türkiye genelinde Tarım Bakanlığımızın sağladığı destek 1,87 milyar Türk
lirasıymış, bütün destek. 2010 yılına geldiğimizde bu miktar 5 milyar 466
milyon Türk lirasına ulaşmış durumda. Aslında buna Tarım Bakanlığı dışından da
bazı destekleri ilave ettiğimizde bu rakam 6 milyar civarlarına ulaşıyor. 2011
yılında da yine Tarım Bakanlığı kanalıyla 6 milyarı aşkın bir destek
öngörüyoruz. Diğer tarımsal destekleri de dâhil ettiğinizde 7 milyar
mertebelerine çıkan bir destek söz konusu. Bundan tabii bütün illerimiz gibi
Değerli Vekilimizin temsil ettiği Ardahan ilimiz de destek alıyor. Ardahan
ilimize ilişkin rakamları, onları okumak istemiyorum ama genel, paralel bir
şekilde bu destekleri alıyor.
Mazot desteği,
ilk defa bizim dönemimizde başlayan bir destek. 2003-2010 döneminde 2 milyar
969 milyon Türk lirası destek sağlamış durumdayız. 2010’da, tek başına bu yıl
507 milyon Türk lirası destek söz konusu. Kimyevi gübre desteği, yine 2005-2010
döneminde 2 milyar 165 milyon Türk lirası, 2010 yılında, tek başına bir yılda
614 milyon Türk lirasına ulaşmış durumda.
Hayvancılık,
tabii tarım sektörü içinde çeşitli açılardan baktığımızda en önemli alt
sektörlerden bir tanesi. Bitkisel üretimin yanı sıra, sebze meyvenin yanı sıra
mutlaka hayvancılıkta da ülkemizin belli yerlerde olması gerekiyor. Bunu hep
birlikte önemsiyoruz. Zaten işletmelerimize baktığınız zaman yüzde 62,3’ünde
bitkisel faaliyetlerle hayvancılığın da bir arada yapıldığını görüyorsunuz.
Hayvancılığa
genel bakışımız iki yönlü, diğer bitkisel üretime de bakışımız gibi açıkçası.
İşin bir üretim tarafı var, üretici tarafı var, bir de tabii ki tüketici tarafı
var, tüketenler var. Bu ikisi arasında bir denge kurmak durumundasınız. Ne
üreticiye maliyetlerini karşılayamayacak bir piyasa koşulu oluşturmalısınız,
kârlılığını öldürecek bir ortam oluşturmalısınız ne de tüketicinin bu temel
besinler konusunda fedakârlık yapmasına yol açacak fiyatlar oluşumuna izin
vermelisiniz yani bu ikisini dengeli bir şekilde götürmek durumundayız, üretici
boyutunu da, tüketici boyutunu da tartışmak durumundayız. Bazen bu
tartışmalarda tek yönlü tartışıldığını görüyoruz. Bu tabii doğru bir tartışma
değil, ekonominin geneli için de değil, hayvancılık sektörü için de değil. Biz
her ikisini de dikkate almak, her ikisini de düşünmek durumundayız. Elbette
üreticilerimizi koruyacağız, geliştireceğiz, daha fazla üretim sağlayacağız,
üretimde verimliliği artıracağız, üreticilerimizin kazanmalarını gözeteceğiz
ama bir taraftan da tüketiciyi de göreceğiz, tüketici haklarını da göreceğiz.
Nüfusumuza baktığımız zaman, gıda harcamalarının toplam harcamalar içinde üçte
1’e yaklaşan, yüzde 30’lara yaklaşan bir payı var. Hane halklarımızın
harcamalarında bu kadar önemli yer tutan bir alanda tabii ki fiyatların hızlı
bir şekilde artmasına da kayıtsız kalamayız. Dolayısıyla her iki politikayı biz
eş zamanlı olarak yürütüyoruz.
Hayvancılık
sektörümüz: Bizim dönemimizde, 2002-2009 rakamları var elimde, büyükbaş hayvan
sayısının yüzde 9,1 arttığını görüyoruz, küçükbaş hayvan sayısında bir miktar
azalma görüyoruz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – O yüzden mi ithal ediyoruz Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Az önce izah etmeye çalıştım. Tekrar, ayrıntılı size
de bilgi verebilirim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Devam Sayın Bakan, biz dinliyoruz sizi.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Süt tozu ithal ediyoruz, hayvan
ithal ediyoruz, et ithal ediyoruz. Bu mu anlayış?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yalnız, burada hayvan sayısından öte, özellikle
hayvan verimliliğinde ciddi artışlar görüyoruz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Bırakın 2002’den 2009’a, hikâye…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yani sadece sayıyı mukayese etmek doğru bir yaklaşım
değil, verimlilik de çok önemli. Bu, bütün fabrikalarda da
öyle, hayvancılıkta da öyle. Bir tane inek iki ineğe çıkmış olabilir ama
burada “Verimlilik ne oldu?” diye sormak lazım, “Süt verimliliği ne oldu? Et
verimliliği ne oldu?”
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – O yüzden mi ithal ediyoruz Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Buna baktığımız zaman, hayvan başına süt veriminin
litre/yıl olarak 1.705’ten 2.802’ye çıktığını görüyoruz 2002-2009 arasında.
Yüzde 64,3 verimlilikte bir artış var.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Milletin temsilcilerine karşı bari dürüst
ve samimi olun. Ayıp ayıp! Milletin huzuruna
çıkıyorsunuz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yine, et veriminde yüzde 18,6’lık bir artış söz
konusu. Suni tohumlamaya önem veriyoruz. Orada da yüzde 255 bir artış söz
konusu bu dönemde. Diğer konulara çok ayrıntılı girmek istemiyorum.
Yine, baktığınız
zaman, soy kütüğüne kayıtlı büyükbaş hayvan sayısında yüzde bini aşkın bir
artış görüyoruz, kayıtlı bir sisteme doğru gittiğimizi görüyoruz. Yem bitkileri
üretimimizde yüzde 48’lik bir artış var bu dönemde.
Hayvancılığa
verilen kredi miktarı çok çarpıcı. Onu özellikle vurgulamak istiyorum çünkü az
önce çiftçilerimizin yeterince kredi kullanamadığı söylendi. Bakın,
hayvancılığa verilen kredi miktarı 2002 yılında sadece 47 milyon Türk lirası.
2009 yılına geldiğimizde bu rakam 4 milyar 155 milyona çıkıyor, 47 milyondan 4
milyar 155 milyona, artış oranı yüzde 8.740 yani artık bu katlarla ifade
edilmesi gereken bir artış. Bu artış gerçekleştiyse demek ki kredi koşullarında
gerekli tedbirler alınmış, çiftçilerimiz geçmişe göre çok çok
büyük oranlarda kredi kullanmaya başlamışlar. Sadece Ziraat Bankası kredisi
kullanan çiftçi sayısına baktığımızda, 2002 yılında 16.426 iken 2009 yılında bu
rakam 147.426’ya ulaşmış yani çok muazzam bir artış söz konusu, yüzde 798 bir artış.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) - Başka ülkede mi yaşıyorsunuz Allah aşkına Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bunlar rakamsal konular, yoruma açık konular değil
gerçekten ama daha genel anlamda yine yorumlanabilir.
Et fiyatlarında
bir artış olduğu doğru, son dönemlerde 2010 yılında et fiyatlarında bir artış
oldu. Bunda tabii dünyadaki piyasa koşullarının da etkisi var, ülkemizin kendi
iç koşullarının da etkisi var. Artan nüfus, turist sayısındaki artış, gelir
düzeyinin yükselmesi, sanayinin daha çok bu işi işlemesi, çeşitli faktörler söz
konusu.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) - Hayvan kalmadı, hayvan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bunların detayına şimdi girecek vaktimiz yok ama
orada biz ne yaptık? İthalata izin verdik. Bunu yapmamızın gayesi az önce izah
ettiğim konu yani tüketiciyle üretici arasında bir denge kurmak. Yine aslında
önceki yıllara geri gitmiyoruz yine et fiyatlarımız işte 2004, 2006, 2007
yıllarına baktığımızda bugün yine yüksek ve üreticimizi destekleyecek düzeyde
ama bir taraftan da biz tüketiciyi düşünmek durumundayız, evine, mutfağına et
götüren insanı düşünmek durumundayız. Dolayısıyla bu dengeyi sağlıyoruz. Ancak
ithalata verdiğimiz bu izin sektörel
politikalarımızın değiştiği anlamına gelmez.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – O zaman ithalata verdiğiniz desteği çiftçiye de verseydiniz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Biz yine orta ve uzun vadede sektörde üretimi,
verimliliği artırmaya dönük çalışmalar yapmaya da bir taraftan devam edeceğiz
ama biz sektörde orta, uzun vadede sonuç alıncaya kadar tüketicimiz çok pahalı
et tüketsin de diyemeyiz. Bunu da yapacağız ama bir taraftan da sektörel politikalarımıza da elbette devam edeceğiz.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Ama hükûmet olmak görebilmektir, onu
göreceksiniz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Dünyada da baktığınız zaman karkas et fiyatları 2010
yılı içinde yüzde 23 artmış durumda, diğer birtakım ürünlerde de -gıda
ürünlerinde- bir artış söz konusu. Tabii Çin yükseliyor, yeni ülkeler devreye
giriyor, dünya nüfusu artıyor, gelir düzeyi arttıkça tüketim kalıpları
değişiyor. Bütün bunlar dünyada gıda fiyatlarını artıran hususlar. Fakat biz
ülkemizde hem gıda güvenliğini sağlamak hem de halkımızın uygun fiyatlarla
uygun koşullarda beslenmesi için her türlü tedbiri alıyoruz, almaya devam
edeceğiz.
Diğer birçok data var ama Meclis çalışmalarımızı daha fazla meşgul etmek
istemiyorum. Zannediyorum ana fikir anlaşılmıştır.
Hepinize saygılar
sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın İnan…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Devlet Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin açıklaması
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu
cevaplarınız için teşekkür ediyoruz ama anlattığınız işlerden şunu çıkarıyoruz:
Madem hayvancılık politikası bu kadar ciddiydi ve bir denge kuracaktınız
üretici ile tüketici arasında, bugünkü et fiyatlarıyla bir asgari ücretlinin ne
kadar ayda et alabileceği ya da memura yaptığınız zamla ne kadar et alabileceği
apaçık ortadadır.
Diğer taraftan,
eğer hayvancılık politikası gerçekten başarılı olmuş olsaydı, Kurban
Bayramı’nda kurbanlık hayvan ithal eder durumda olmazdık ve Türk tarihinde ilk
defa.
Dolayısıyla ister
tarımda olsun ister sanayide olsun ister çalışma hayatında olsun ister sosyal
hayatta olsun çok ciddi sıkıntıların olduğu apaçık bir gerçek. Ama burada asıl
olan iş, bu işlerin, sıkıntıların var olduğunu bilmek ve bu işin üzerine
gitmektir. Var olan sıkıntılara “Yok.” demekle ya da “Hallettik.” demekle
ortadaki sıkıntılar ortadan kalkmıyor. Dolayısıyla biz “Ülkede kriz var.”
derken siz “Yok.” dediniz ama yaptığınız şu andaki borç yapılandırmalarıyla
krizi bir anlamda kabul ettiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda
ülkemizde üniversitelerin ve bu üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısının
artması, yaşadıkları illerin dışında yüksek öğrenim gören öğrencilerin barınma
sorunlarının iyice artmasına yol açmıştır.
Yıllardan beri
sürmekte olan öğrencilerin barınması sorunu yetersiz yurt ve yatak sayılarından
kaynaklanmaktadır. Bu konuda büyük bir plansızlık olduğu gözlenmektedir. Örgün
eğitim alan her sekiz üniversite öğrencisinden ancak birinin Devlete ait
yurtlarda barınma şansı bulunmaktadır. Devlet yurtlarında barınma olanağına
sahip olamayan öğrenciler ya pahalı olan özel yurtlara ya da birkaç öğrencinin
kaldığı evlere yönelmektedir. Ancak dernek ve vakıf yurdu adı altında faaliyet
gösteren kimi cemaat ve tarikat yurtlarında veya cemaatlere bağlı öğrenci
evlerinde, öğrenciler belli bazı kalıplar içinde yaşamak zorunda
bırakılmaktadır. Bu yurtlar ve öğrenci evlerinde tarikatın veya cemaatin dinsel
yaklaşımı öğrencilere dayatılmaktadır. Bu durum kamuoyunda giderek artan bir
rahatsızlığa neden olmaktadır.
Bu nedenlerle
yüksek öğrenim öğrencilerinin yaşadıkları barınma sorunları ile öğrenci
yurtlarının yetersizliğinden kaynaklanan sorunların saptanması ve bu konularda
alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci
İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz.
11.10.2010
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Rasim Çakır (Edirne)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Tansel Barış (Kırklareli)
5) Engin Altay (Sinop)
6) Ali Oksal (Mersin)
7) Akif Ekici (Gaziantep)
8) Çetin Soysal (İstanbul)
9) Tayfur Süner (Antalya)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Abdulaziz Yazar (Hatay)
12) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Şevket Köse (Adıyaman)
15) Selçuk Ayhan (İzmir)
16) Ahmet Küçük (Çanakkale)
17) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Gökhan Durgun
(Hatay)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
22) Canan Arıtman
(İzmir)
23) Bilgin
Paçarız (Edirne)
Gerekçe;
Ülkemizde
üniversite öğrencilerinin barınması amaçlı Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 267
yurt bulunmaktadır. Bu yurtların yatak kapasitesi 240 bin civarındadır. 2010
yılı itibariyle ülkemizde bulunan 170 üniversitede öğrenim gören ön lisans,
lisans, yüksek lisans, doktora ve tıpta ihtisas öğrenci sayılarının toplamı 1,9
milyona ulaşmıştır. Yani öğrenim gören her sekiz öğrenciden ancak birinin Kredi
ve Yurtlar Kurumuna ait bir yurtta barınma olanağı bulunmaktadır. Bu
öğrencilerden yarısının yaşadıkları ilde bulunan bir üniversiteye kayıtlı
oldukları ve yurtta barınmaya ihtiyaçları olmadığı varsayılsa bile her dört
üniversite öğrencisinden üçü açıkta kalmaktadır. Kimi illerde var olan yurt
kapasitesinin iki ya da üç katı kadar başvuruda bulunulmakta, pek çok öğrenci
herhangi bir yurda yerleştirilemediği ve diğer seçeneklerden parasal nedenlerle
yararlanamadıkları için öğrenimlerini bırakmak zorunda kalmaktadır.
Örnek olarak 2010
yılı itibarıyla Adana merkezinde 3.984 öğrenci kapasiteli üç yurt
bulunmaktadır. Ceyhan ilçesinde bulunan bir yurt daha bu hesaba eklenirse 4.485
kişi kapasiteye ulaşılmaktadır. Adana ilimizde bulunan Çukurova Üniversitesinin
öğrenci sayısı 32 bini aşkındır. Yurt kapasitesinin oldukça yetersiz kaldığı
ortadadır.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu yurtlarına yerleştirilemeyen çok sayıda öğrenci barınma sorununu özel
yurtlar, ev kiralama ya da pansiyon ile çözmek zorunda kalmaktadır. Ancak özel
yurtların öğrencilere maliyeti devlet yurtlarından çok daha fazladır. Pek çok
öğrenci ve veli bu masrafı karşılayacak durumda değildir. Öte yandan kimi
cemaatler ve tarikatlar öğrencileri belli bir düşünce yapısına yönlendirmek
için yurtların yetersizliğinden faydalanmaktadır. Devletin yükseköğrenim
öğrencilerinin barınması için yeterli yurt binası yapmaması nedeniyle hemen
bütün kentlerimizde bu tip cemaat yurtlarının sayısı olağanüstü oranda
artmıştır. Vakıf yurdu, dernek yurdu adı altında faaliyet gösteren bu tip kimi
yurtlar, öğrencilere belli bir dünya görüşünü dayatmakta, bu yurtlarda kalan
öğrenciler dinsel bazı zorlamalara maruz bırakılmaktadır.
Bu sorunların
ortadan kaldırılması için gerek yurt sayılarının gerekse yatak kapasitelerinin
büyük oranda artırılması gerekmektedir. Ancak bu konuda yeterli çaba
gösterildiğini söylemek zordur. Adeta yeterli yurt inşa edilmeyerek, yurtların
kapasiteleri artırılmayarak öğrenciler bu tip yurtlara yönlendirilmektedir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle yükseköğrenim kurumlarında eğitim gören öğrencilerin
barınma sorunlarının saptanması, alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı
kanısını taşımaktayız.
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/954)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde her yıl
üretilen yaş sebze ve meyvenin önemli bir kısmı üretim ve pazarlama konularında
planlama yapılmamasından dolayı tarlalarda kalmakta, piyasada oluşan fiyat
dalgalanmalarına karşı önlem alınmaması nedeniyle üreticilerimiz mağdur
olmaktadır.
Üretilen
ürünlerin dış pazara sunulmasında da planlama eksikliğinden dolayı bir dizi
sorun yaşanmaktadır. Uygulanan yanlış ve eksik politikalar nedeniyle yaş sebze
ve meyvede ülkemizin ihracat potansiyeli tam olarak değerlendirilememektedir.
Bu yüzden ülkemiz yaş sebze ve meyve ihracatı aynı iklim kuşağında bulunan
ülkelerden daha az gelişmiştir.
Bu nedenlerle,
yaş sebze ve meyve üreticilerimizin piyasada oluşabilecek fiyat
dalgalanmalarından korunması ile yaş sebze ve meyve ihracatında ülkemizin
potansiyelinin değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 12.07.2010
1. Hulusi Guvel (Adana)
2. Enis Tütüncü (Tekirdağ)
3. Osman Kaptan (Antalya)
4. Atilla Kart (Konya)
5. Atila Emek (Antalya)
6. Turgut Dibek (Kırklareli)
7. Tekin Bingöl (Ankara)
8. Abdullah Özer (Bursa)
9. Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10. Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11. Gürol Ergin (Muğla)
12. Sacid Yıldız (İstanbul)
13. Gökhan Durgun (Hatay)
14. Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
15. Ergün Aydoğan (Balıkesir)
16. Abdulaziz Yazar (Hatay)
17. Ali Koçal (Zonguldak)
18. Şevket Köse (Adıyaman)
19. Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20. Ahmet Küçük (Çanakkale)
21. Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22. Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
23. Ali Rıza Öztürk (Mersin)
24. Hüseyin
Pazarcı (Balıkesir)
Gerekçe:
Ülkemiz coğrafi
konumu, değişik bölgelerin çevresel farklılıkları sayesinde meyve ve sebzelerin
kaliteli olarak yetişebildiği nadir ülkelerden biridir. Dünyada yetiştiriciliği
yapılan 140 adet bağ-bahçe türünün 80'den fazlası ülkemizde yetiştirilmektedir.
Ülkemizde yılda
yaklaşık 43 milyon tonun üzerinde taze meyve sebze üretilmektedir. Ancak
üretilen miktarın en az yüzde 25'i nihai tüketiciye ulaşamadan çürümektedir.
Ayrıca fiyatların aşırı düşmesi, ürün bedellerinin maliyeti karşılamaması gibi
nedenlerle her yıl büyük miktarda yaş sebze ve meyve tarlada kalmaktadır. Bunun
en temel nedeni üretimde herhangi bir yönlendirme ve planlama yapılmamasıdır.
Anayasamızın
45'inci maddesinde "Devlet, bitkisel ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek
değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır" hükmü
bulunmasına rağmen bu görevin yerine getirildiğini söylemek zordur. Yaş sebze
ve meyve üretiminden 2,5 milyonun üzerinde yurttaşımız geçimini sağlamaya
çalışırken üreticilerimiz piyasada oluşan fiyat dalgalanmaları karşısında
savunmasız bırakılmakta, ürünlerin gerçek değerinin ellerine geçmesi bir yana
üretim maliyetinin altında ürün bedelleri alınmasına göz yumulmaktadır.
Ülkemizde yapılan
yaş sebze ve meyve üretiminin ancak yüzde 5'i civarında bir kısmı ihraç
edilmektedir. Bu oran İspanya, İsrail, Yunanistan gibi ülkelerde yüzde 30'un
üzerindedir. Yaş sebze ve meyve üreticisinin desteklenmesi açısından ihracatın
artırılması ve aynı iklim koşullarını paylaştığımız ülkeler seviyesine
çıkarılması gerekmektedir.
İhracatın
artırılmasında, ürün çeşitliliğinin yanında ihracat yapılan ülkelerin sayısının
artırılması gereği vardır. Öte yandan ihracatı olumsuz etkileyen faktörlerin
başında gelen zirai ilaç kalıntısı konusunda üreticilerin eğitilmesi ve denetim
mekanizmalarının işletilmesi zorunludur. Geçmiş yıllarda özellikle AB ülkeleri
ve Rusya Federasyonu’na yapılan ihracatta ilaç kalıntısı miktarının yüksekliği
nedeniyle çok miktarda geri dönüşler yaşanmıştır.
Bu ürünlerin
ihracatının artırılması için üretim sürecinden başlayarak devletin aktif rol
alması gerekmektedir. Bu konuda planlamanın büyük önemi vardır. Yalnızca piyasa
koşullarının düzenleyiciliği yeterli olmadığı gibi üreticilerimiz aleyhine
sonuçlar da doğurmaktadır. Hedef belirlenmesinden başlayarak, sorunların
giderilmesi, izlenecek yol konularında devletin aktif rol alması zorunludur.
Ancak uygulamada
hem üretim sürecinde hem pazarlama ve ihracat konularında devletin plansız
hareket ettiği ve üreticilerimizi sahipsiz bıraktığı gözlenmektedir. Yaş sebze
ve meyve üretiminin desteklenmesi açısından bu ürünleri işleyerek katma
değerini artıracak çözümler üretilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca insan sağlığı
ve gıda güvenliğini esas alan üretim tarzı olarak nitelendirilebilecek iyi
tarım uygulamaları desteklenmelidir.
Yukarıda sayılan
gerekçelerle yaş sebze ve meyve üreticilerimizin özellikle fiyat dalgalanmaları
nedeniyle yaşadıkları sorunların ve ülkemizin bu ürünlerdeki ihracat
politikasında var olan eksikliklerin saptanması ve alınacak tedbirlerin yüce
Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde
olacağı kanısını taşımaktayız.
3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin,
12 Eylül askerî darbesinin sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/955)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
12 Eylül 1980
darbesinin ülkemizde yarattığı siyasi, toplumsal ve ekonomik yıkımın tam anlamı
ile ortaya çıkarılması ile ilgili Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasan Macit (İstanbul)
2) Osman Kaptan (Antalya)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Hasan Erçelebi (Denizli)
5) Zekeriya
Akıncı (Ankara)
6) Mustafa Vural (Adana)
7) Ahmet Ersin (İzmir)
8) Tayfur Süner (Antalya)
9) Ahmet Küçük (Çanakkale)
10) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Recai Birgün (İzmir)
13) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
14) Ali Oksal (Mersin)
15) Hüseyin Mert (İstanbul)
16) Orhan Ziya
Diren (Tokat)
17) Ayşe Jale Ağırbaş (İstanbul)
18) Sacid Yıldız (İstanbul)
19) Engin Altay (Sinop)
20) Gökhan Durgun
(Hatay)
Gerekçe:
12 Eylül 1980'de
Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptığı askeri darbesinin üzerinden tam 30 yıl
geçti. 12 Eylül 1980 günü ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Paul Henze'nin dönemin ABD Başkanı'na dediği gibi "Bizim
çocuklar başardılar"...
Böylece ülkemiz; faili
meçhullerin, işkencelerin, idamların, yüz binlerce gözaltı ve tutuklamaların
olduğu karanlık bir döneme girdi. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi; 650 bin kişi
gözaltına alındı; 98 bin kişi örgüt üyeliğinden tutuklandı; yüzlerce kişi
çeşitli şekillerde öldürüldü ve 50 kişi de idam edildi.
Hukuk, adalet ve
bilim yok edildi. 1961 Anayasası ile tanınan tüm kazanımlar ve haklar ortadan
kaldırıldı. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Halkevleri gibi Atatürk'ten
Türkiye Cumhuriyetine miras kalan kurumlar kapatıldı. YÖK kurularak
üniversitelerin özerkliğine son verildi. Ortaöğretim müfredatına zorunlu din
dersleri konuldu.
KÖY-KOP, TÖB-DER
ve DİSK gibi kurumlar kapatılarak mallarına haksız ve hukuksuz el konulmuştur.
Bu sayede işçi, köylü ve emekçilerin örgütlü güçleri sınırlandırılmıştır.
Toplumsal yaşamdaki tüm alanlarda özgürlükleri kısıtlayan 1982 Anayasası
uygulamaya konulmuştur.
Ülkemiz üzerinde
toplum ve siyaset mühendisliği uygulanarak, tüm siyasi dengeler altüst
edilmiştir. Siyasi partiler kapatılarak, yetişmiş ve birikimli siyaset kadrosu
yok edildi. Oysa siyasetin okulu yoktur ve siyasetçiler uzun bir süreç
sonucunda yetişmektedir.
12 Eylül'ün;
siyasal, sosyal ve ekonomik hedefleri vardı: Siyasal hedefi; tüm yurtsever ve
Atatürkçü güçleri dağıtmak ve onları güçsüz hale getirmek... Ekonomik hedefi;
24 Ocak ekonomik kararlarını uygulamaya sokmak; karma ekonomik sistemden
liberal sisteme geçmek ve sosyal devleti ortadan kaldırmak... Sosyal hedefi ise
Türkiye'yi çağdaş demokrasi değerlerinden uzaklaştırmak ve ülkemizi yeşil kuşak
teorisine uygun olarak bir Ortadoğu ülkesi haline getirmek... 12 Eylül bu üç
hedefinde de başarıya ulaşmıştır.
Yukarıda
saydığımız nedenlerden Türk demokrasisinde kara bir leke olarak düşen bu
dönemin araştırılması ve gerçeklerin günyüzüne
çıkartılması için Anayasamızın 98 ve içtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
4.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani
ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen
patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Hakkâri'nin
Durankaya Beldesi'ne bağlı Geçitli Köyü yakınlarında
16 Eylül 2010 tarihinde bir minibüsün geçişi sırasında meydana gelen patlamanın
sonucunda yaşanan katliamın" araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu’nun
kurulmasını saygılarımla arz ederim.
1) Hamit Geylani (Hakkâri)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan
(Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman
(Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Hakkâri'de 16
Eylül 2010 tarihinde merkeze bağlı Durankaya
Beldesi'ne bağlı Geçitli köyünden kent merkezine gitmek üzere olan minibüsün
geçişi sırasında yaşanan patlamada dokuz yurttaşımız yaşamını yitirirken, biri
bebek olmak üzere dört kişi de ağır yaralanmıştır. Ne yazık ki tüm kamuoyunu
büyük bir yasa boğan bu insanlık dışı olayın failleri ortaya çıkarılmadığı
gibi; yaşanan katliam, devletin yetkili ağızları tarafından hiçbir ön inceleme
ve de soruşturma yapılmadan peşinen "PKK örgütü yaptı" denilerek, olay
"ört-pas" edilmek istendi. Ancak bölgede buna benzer ve "PKK
yaptı" denilen birçok olayın arkasında başka güçler ortaya çıktı…
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı
Sayın Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyeti şu anda
Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine yüce Meclisimiz adına
"Hoş geldiniz." diyorum. (Alkışlar)
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)
4.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani
ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen
patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956)
(Devam)
…olayın meydana
gelmesinden hemen sonra PKK, olayla hiçbir ilgilerinin olmadığını ve bu olayı
gerçekleştirenleri lanetlediklerini açıkladılar. Yine olayın gerçekleştiği
tarihte, PKK daha önce açıklamış olduğu "ateşkes ve eylemsizlik
süreci" devam etmekteydi. Patlamanın hemen ardından, olay yerine giden
köylüler ve görgü tanıklarının ifadelerine göre, olay yerinde, üzerinde
"Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı" yazılı bir çanta bulunmuştur. Bu
çantanın içinde ise, "KKK 8'inci Ana Bakım Merkezi Komutanlığı Afyonkarahisar, Balistik Koruyucu Kombozit
Başlık Kullanma Kılavuzu AQAP-2120, Doküman No: KSK: 107" yazılı belgeler
ve çeşitli mühimmatlar çıkmıştır.
Yine olay yerine
yakın yerlerde 2 adet Rus yapımı patlamaya hazır anti-tank mayın, 2 adet kalaşnikof kasaturası (seri no: SAX0543, SAX703), 1 adet Stilson profesyonel marka minyatür pense, 1 adet içi boş
damlalık (Göz Damlalığı), 03 MM rulo hâlinde dışı laklanmış
bakır tel, beyaz renkli SAS marka 2x075 MM kablo, makas, kibrit, iğne-iplik
kutusu, kalem pil, elektrikli ateşleme düzeneği, telsiz maşası, 1 adet üzerinde
MKE 2/8/93 81 mm MD/A harf grubu bulunan aydınlatma,
81 mm paslanmış havan mermisi ile 2 adet askeri sırt çantası bulunmuştur. Ele
geçirilen tüm bu mühimmatlar, nedeniyle köylüler ve askerler arasında gerginlik
çıkmış, daha sonra Cumhuriyet Savcısının düzenlediği tutanakla kayıt altına
alınmıştır. Yine olayın meydana geldiği yer açık bir arazi olup, oraya yakın
askeri birliğin gözetim kulesinden rahat görülebilecek bir uzaklıktadır. Ayrıca
köylüler ve görgü tanıklarının ifadelerine göre, olay sonrasında bölgede ne
havadan ne de karadan hiçbir operasyonun yapılmadığını ifade etmişlerdir.
Yaşanan olay daha
önce buna benzer katliamları gündeme getirdi. Güçlükonak, Beşağaç
ve Çukurca'da 7 askerin mayın patlaması sonucunda yaşanan ölümlerde PKK
suçlanırken, aradan geçen zaman sonrasında olayın PKK dışında geliştiği ve
farklı boyutları ortaya çıktı. Yine Hakkâri'nin Çukurca ilçesi yakınlarında 27
Mayıs 2009 tarihinde yaşanan mayın patlamasında 20. Jandarma Tugay Komutanlığı'na
bağlı askeri birlik, Hantepe'ye intikal ederken
araziye döşenmiş mayın patladı. Patlamada 7 asker yaşamını yitirirken, 7 asker
de yaralandı. Olayın yaşandığı ilk günlerde mayının PKK tarafından
yerleştirildiği öne sürüldü. Bir süre sonra internete iki komutanın ses
kayıtları düştü. Buna göre mayınlar PKK tarafından değil, bizzat 20. Jandarma
Tugay Komutanlığı tarafından döşendiği tespit edildi. Yaşanan patlama olayına
ilişkin ses kaydının internete düşmesi ardından ise, Van cumhuriyet Başsavcılığı
soruşturma başlattı. Bu soruşturma ise hâlâ devam etmektedir.
7 askerin öldüğü
ve 7 askeri yaralandığı patlamanın olduğu gün Sayın Başbakan'ın DTP Genel
Başkanı Ahmet Türk ile görüşmesi vardı. Aynı şekilde Geçitli yakınlarında
yaşanan patlamada 9 kişinin öldürüldüğü gün de BDP Eş Genel Başkanları
Selahattin Demirtaş ve Gültan
Kışanak ile görüşmeleri vardı.
Başta bölge halkı
olmak üzere tüm Türkiye'ye derin bir acıya sürükleyen bu olayın zamanlaması ve
yapılış tarzı, daha önce de bu tarz olayları gerçekleştiren devlet içindeki
karanlık güçleri işaret etmiştir. Bu nedenle, bu olayın TBMM tarafından
kurulacak bir komisyon tarafından araştırılması kaçınılmaz olmuştur. Olayın
mağdurları ve tüm bölge halkı bu olayın faillerinin ortaya çıkarılmasını
beklemektedirler.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) DUYURULAR
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme
programının bastırılıp dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde şahısları adına söz
almak isteyen milletvekillerinin söz kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık
duyurusu
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programı
bastırılıp dağıtılmıştır.
Bütçeler üzerinde
şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri, 10/12/2010 Cuma günü 09.45 ile 10.15 saatleri arasında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu toplantı salonunda Başkanlık Divanı kâtip
üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması
gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır.
10/12/2010 Cuma günü saat
09.45 ile 10.15 saatleri dışındaki söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar
Müdürlüğünde yapılacaktır.
Genel Kurulun
aldığı karara uygun olarak bütçenin tümü üzerinde her tur için ve bütçe
görüşmelerinin sonunda lehte ve aleyhte olmak üzere ve bunlardan sadece biri
için kişisel söz kaydı yapılacaktır.
Sayın üyelerin
bilgilerine sunulur.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/83) ve (10/865) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 9/12/2010
Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 09.12.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/83 ve 10/865 esas numaralı, "Asgari ücretliler ile
özellikle kamu kurumlarında hizmet alım ihaleleriyle çalıştırılan personelin"
ve "Taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince
Meclis Araştırmaları önergelerimizin görüşmelerinin Genel Kurulun 09.12.2010
Perşembe tarihli bugünkü 29. Birleşimde birlikte yapılmasını Genel Kurulun
görüşlerine arz ederim.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerine söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara gelirken kamu
personel reformu yapacağını, eşit işe eşit ücret ödeneceğini, kurumlar ve
kadrolar arasındaki ücret adaletsizliğinin giderileceğini ve işsizliğe çare
bulacağını vaat etmişti.
Sayın başbakan,
2002 seçimlerinden önce, işsizliğin ve yoksulluğun bu ülkenin kaderi
olmayacağını meydanlarda haykırarak söz vermiş ve bu vesileyle de iktidara
gelmiştir. Aradan geçen sekiz sene içerisinde ise, 10 milyon işsiz, 50 milyon
yoksul yaratılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bugün işsizlik oranı yüksekliği bakımından dünyada ilk beşin
içindeyiz. Yani sekiz yıllık AKP iktidarı ülkemizdeki işsizliğe çare
bulamamıştır.
Sayın Ali Babacan
da, “İşsizlik konusunda 2002 yılından daha gerideyiz” diyerek bu durumu
samimiyetle itiraf etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün gündeme alınmasını istediğimiz araştırma önergemiz ile, AKP’nin işsizliğe çözüm bulmak adına kamuda
çalıştırdığı ve her geçen gün sayıları ve sorunları artan taşeron işçilerin
durumuna dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Kamu kurum ve kuruluşlarında,
temizlikten güvenliğe, sağlıktan eğitime, dozer operatörlüğünden mühendise
varıncaya kadar her konuda işlerin görülmesi için hizmet alımı yoluna
gidilmesiyle bugün sayıları 1 milyona yaklaşan bir taşeron işçi sorunuyla Türkiye
karşı karşıyadır.
Öncelikle
belirtmek isterim ki, taşeron müteahhitlerce işe
alınacak işçilerin tamamı AKP’li siyasetçilerin referanslarıyla işe
alınmaktadır, aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir. Yani, burada da
bir siyasi tavassut, bir adam kayırma, bir çeşit iktidar kadrolaşması vardır.
Görülüyor ki AKP’nin yaptığı bu işte de adalet yoktur.
Değerli
milletvekilleri, çalıştırılan bu kişilere asgari ücret ödenmektedir. Bu
kardeşlerimiz açlık sınırının altında, insanca çalışma koşullarından uzak, iş
güvencesi olmadan, sendikasız, neredeyse köle gibi çalıştırılmaktadır. İşten
atılma korkusuyla seslerini çıkaramamaktadırlar. Bu konuda bizlere çok çeşitli
şikâyetler iletilmektedir. İstihdam garantisi olmadan çalıştırılan bu
işçilerin, özellikle seçim süreçlerinde “Oyunuzu AKP’ye veriniz, AKP adına
çalışmazsanız, işinizi kaybedersiniz” tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarını
bizlere samimiyetle ifade etmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, buradan bir kez daha söylemeliyim ki, asgari ücret mutlaka
sivil toplum kuruluşlarının belirlediği gerçek açlık sınırının, yani 950
liranın altında olmamalıdır. Biz bu haklı önerimizle işverenlerimize yeni bir
yük getirme peşinde değiliz.
Sayın Başbakan’ın
2002 yılında seçim meydanlarında vaat ettiği ancak bugüne kadar yerine
getirmediği asgari ücret üzerindeki vergi ve prim yükünün azaltılarak çalışanın
eline geçen net ücretin artırılmasından yanayız.
Diğer yandan,
cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet çay-simit
hesabıyla açlık sınırını belirliyorsa, çay-simit hesabına göre asgari ücreti
belirliyorsa, yani insanlarına çay ve simidi reva görüyorsa milletimizin de
artık şapkasını önüne koyup düşünmesi lazımdır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi iktidarın sayın sözcüleri benden sonra çıkıp asgari
ücretin geçmişle mukayesesini yapıp yağlandıra ballandıra anlatacaklardır.
Bunlara hiç gerek yok. Halep oradaysa arşın da asgari
ücretlinin cebinde değerli milletvekilleri. Üç aşağı beş yukarı geçmişle
bugün arasında belirgin bir fark ve iyileşme yoktur. Hani refah seviyemiz
artmış, hani millî gelirimiz 15 bin dolara çıkmıştı? Nerede? Asgari ücretlinin
refah seviyesi neden artmadı? Millî gelir 15 bin dolara çıktı da yardım alan
aile sayısı sekiz yılda 7 kat artarak 700 binden 5 milyona nasıl çıktı? Millî
gelirimiz 15 bin doların üstüne çıktıysa, yoksulluk sınırının altında yaşayan
50 milyon vatandaşımız bu hesabın neresindedir?
Değerli
milletvekilleri, bir başka konu ise, özelleştirmeler nedeniyle işten
çıkarılarak 4/C’ye mahkûm edilen işçi kardeşlerimizin
yaşadıkları sıkıntılardır. Bunların sorunlarını da buradan defalarca dile
getirdik ama maalesef iktidar duymadı. Bu vesileyle burada 4/C ile ilgili
önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum. 31 Aralık itibariyle 4/C
çalışanlarına çıkış verilecektir. Bildiğiniz gibi, yeniden işe başlayabilmeleri
için yeni bir Bakanlar Kurulu kararına gerek vardır. AKP İktidarı geçen sene
Bakanlar Kurulu kararını geç çıkartarak bu kişileri fiilî olarak işsiz
bırakmıştır. Lütfen 4/C’lileri bu sene olsun mağdur
etmeyiniz.
Bakınız değerli
milletvekilleri, istihdam ve işsizlik konusunda bu iktidar, ya 4/C ucubesine
sarılmış ya taşeron ve geçicilerle sorunu gözden kaçırmaya, günü kurtarmaya
çalışmıştır. AKP’nin işsizliğe bulduğu çareler bunlardan ibarettir ancak bunlar
da çözüm yerine yeni sorunlar, yeni mağdurlar yaratmaktan başka bir işe
yaramamıştır. Geçen sekiz yılda anlaşılmıştır ki iktidarın işsizlik sorununu
çözmesi mümkün olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki AKP, tehdit politikalarıyla
varlığını sürdürmeyi âdet ve yöntem haline getirmiştir. Yoksullara kömür, odun,
erzak vesaire verip sonra da “Ben gidersem bu yardımları alamazsınız.” birinci
tehditleridir. Borç içinde boğulan milyonlarca vatandaşımıza “Ben gidersem kriz
olur, bu borçların altından kalkamazsınız.” ikinci tehdidinizdir. Son olarak,
hizmet alım ihalelerini kazanan firmaları “Benim verdiğim listeleri işe almazsanız
ihaleniz onaylanmaz.” ve bu firmalarda çalışan asgari ücretli işçileri de
“AKP’yi desteklemezseniz işinizi kaybedersiniz.” diye tehdit etmektedirler.
Kısaca, AKP İktidarı, milyonların iradesine ipotek koyarak tehditle varlığını
sürdürmeye çalışmaktadır. İktidarın bu tutumu ne hak ve adaletle ne insafla ne
demokratlıkla ne muhafazakârlıkla ne de dinî ve ulvi değerlerimizle bağdaşamaz.
Buradan, bu aziz
milletin kürsüsünden sesleniyorum: Mevcut iktidarın bu tehditlerine boyun
eğmeyiniz. Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında herkesin iş garantisi
olacaktır, herkesin aş garantisi olacaktır, ihtiyacı olan herkes ama herkes
ayrım yapılmadan devlet yardımlarından hakça faydalanacaktır. Asgari ücretin
üzerindeki vergi ve prim yükleri azaltılarak net asgari ücret artırılacak ve
işsizliğin çözümünde yeni formüller ortaya konacaktır.
Sözlerimi şöyle
özetlemek istiyorum: Gelir dağılımındaki adaletsizlik sonucu milyonlarca
insanımız açlık ve yoksulluk sınırı altında, 40 milyon vatandaşımız borç
batağının içinde, maalesef, yaşam mücadelesi vermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Sizlerin ifadesine göre, yani İktidarın ifadesine göre 5 milyon
aile elden ayağa, odundan kömüre ve erzaka muhtaç hâle gelmiştir. Bunların
hangisine iyi diyebilirsiniz? Bu söylediklerim devri İktidarınızda had safhaya
çıkan, hiçbirimizin arzu etmediği sonuçlardır değerli milletvekilleri.
Bakın, bu ülkeye
40 milyar dolar yabancı sermaye girdiğini ifade etmektesiniz. Bu gelen paralar
neden işsizliğe çare olmadı? 40 milyar dolara yakın özelleştirme geliri elde
ettiniz millî varlıklarımızı heba ederek. Bu paralar nerede ve neden işsizliğe
çare olmadı? Hiçbir şeye de çare olmayacağınız şu şartlarda belli olmuştur.
Milletimiz merak
etmesin, Milliyetçi Hareket Partisi bütün sorunlara çare olacaktır,
milletimizin beklentilerine cevap verecek tecrübeye de sahiptir diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Karaman Milletvekili Sayın
Lütfi Elvan’da.
Buyurun Sayın
Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Müsaade ederseniz
asgari ücrete geçmeden önce, çok genel olarak dünyadaki gelişmeler nelerdir,
Türkiye’deki gelişmeler nedir, ona değinmek istiyorum. Özellikle dünyada
gelişmiş ülkelerde borçlanma oranlarının son derece yüksek noktalara ulaştığını
görüyoruz. Diğer taraftan, 2009 ve 2010 yıllarında -bu yıl da dâhil olmak
üzere- işçi ücretlerinin, memur ücretlerinin dondurulduğunu görüyoruz. Yine,
bunlara ilave olarak birçok ülkede hem işçilerin hem de memurların çıkarıldığını
görüyoruz. Sanayiye baktığımızda ise bu gelişmiş ülkelerde birçok fabrikanın
kapandığını görüyoruz. Bu, özellikle gelişmiş ülkelerdeki manzara. Türkiye’ye
baktığımızda ise son derece dinamik bir ekonomiye sahip olduğunu, finansman
açısından, finans sektörü açısından, mali politikalar açısından hemen hemen hiçbir ciddi sorunumuzun olmadığını görüyoruz.
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Hiç ihracat yaptın mı sen? Hangi finanstan bahsediyorsun?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Hatırlarsanız 2010 yılı bütçesini görüşürken biz yüzde 3,5’luk bir
büyümenin muhafazakâr olduğunu ve bu büyümenin üzerinde bir performans
göstereceğimizi ifade etmiş idik. Ancak, bazı muhalefet parti yetkilileri bu
yüzde 3,5’luk büyümenin yüksek olduğunu ifade etmiş idi. O günleri hepimiz
hatırlarız. Şu anda yüzde 8’e yakın bir büyüme performansı gerçekleştiriyoruz
değerli arkadaşlar.
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Söyleyince “8” olmuyor ama!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sanal onlar sanal!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Tabii, sizin sanal dünyanızda bunlar sanal olabilir. Ama rakamlar
bunu böyle gösteriyor.
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Hangi rakamlar, hangi?
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Gerçekçi, reel dünyadayız biz.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, firmalara baktığımızda, sanayi sektörüne
baktığımızda, kapasite kullanım oranlarının oldukça yüksek olduğunu, kısa
vadeli sipariş taleplerinin firmalar tarafından yedi sekiz aylık bir sürede
gerçekleştirilemediğini, ancak önümüzdeki yıl için sipariş verdiklerini
görüyoruz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İşçi düşmanı oldunuz, fakir düşmanı oldunuz!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Yani firmalarımız on aylık-on iki aylık satışlarını tamamlamış
durumdalar şu anda. Böyle bir performans izliyoruz.
Evet, bu
başarının sırrı nedir?
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sihir, sihir!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bir gecede rakamları nasıl değiştirdiğinizi iyi biliriz biz sizin!
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, Sayın Korkmaz, lütfen…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu başarının sırrı şu: Biz halkla bütünleşen
bir partiyiz. Biz halkın sorunlarını, dertlerini bire bir dinleyen ve bu
sorunları Meclisimizin gündemine getirerek çözen bir partiyiz. Bizim sizlerden
farkımız o. Bu nedenle biz başarılıyız.
Türkiye, evet,
hızla büyüyor, büyümeye de devam edecek, bundan sonra da devam edecek. Ancak,
büyümenin sürdürülebilir olması ve kaliteli olması son derece önemli. Biz de
işte bu nedenle bugüne kadar çok ciddi yapısal reformlar gerçekleştirdik,
bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
Bakın, rekabetten
bahsettik, iş gücünün kalitesinden bahsettik. Evet, rekabet gücümüzde çok
önemli artışlar oldu ama bu bizim için yeterli değil. Biz, özellikle iş gücünün
kalitesinin artırılmasına yönelik -ki bu rekabetimize çok önemli katkı
sağlayacaktır- önemli düzenlemeler yaptık ve yapıyoruz. En son gelen tasarıya,
borçların yapılandırılmasına yönelik tasarıya bakarsanız, özellikle mesleki
eğitime yönelik yapmış olduğumuz düzenlemeleri çok rahat bir şekilde
görebilirsiniz.
Biz şunu
istiyoruz: Bundan sonraki süreçte daha kaliteli, daha nitelikli iş gücü
oluşturalım ve bizim rekabet gücümüzü daha da artırsın istiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, çok kısa olarak size istihdama yönelik bazı bilgiler de vermek
istiyorum. Bu bilgileri vermeden önce şunu özellikle belirtmek istiyorum:
Bugüne kadar, iktidara geldiğimizden bugüne kadar toplumun hiçbir kesimini,
açıkça iddia ediyorum, toplumun hiçbir kesimini enflasyona ezdirmedik değerli
arkadaşlar. Rakamlara bakınız, reel olarak tüm kesimlerde artış sağladık. Sadece ve sadece, devlet memurları arasında tek bir kesim vardır ki
o da yüksek ücret alan genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar
seviyesindeki bürokratlar, bunların ücretlerinde sadece reel olarak yüzde 2’lik
bir düşüş sağladık ama bunun dışında emeklimize, işçimize, memurumuza, BAĞ-KUR’lumuza, sigortalımıza, bir bütün olarak hepsine
tamamıyla reel artış sağladık. Bunları da söyleyeceğim size ne kadarlık reel artış sağladık.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yüzde 2,5 verdiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Endeks farkı…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bakın, 2002 yılında bir işçimiz sadece 184 Türk lirası asgari ücret
alıyordu net olarak, 184 Türk lirası.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 4 milyon oldu litresi benzinin.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Bugün 599 Türk lirası net olarak işçiye verdiğimiz asgari ücret.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Benzinle mukayese eder misin?
LUTFİ ELVAN (Devamla)
- Onları da söyleyeceğim, onları da söyleyeceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Et, et…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Artış oranı nedir biliyor musunuz? Enflasyondan arındırdığınız
takdirde reel olarak yüzde 62’lik bir artış söz konusu değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, geç, masal ya bunlar, masal! O tarafa doğru anlat.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Buna ilave olarak çok önemli bir şey daha söyleyeceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O tarafa doğru anlat.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Asgari ücret konusunda bir fikir yürütebilmek için bakılan bir
başka bilimsel önemli oran var, o da asgari ücret miktarının ortalama…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, bırak ya!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, böyle bir görüşme usulü olmaz, sürekli olarak laf
atılıyor ve hiçbir uyarı yok. Böyle bir şey yok ki Sayın Başkanım. Muhalefetin
her istediğini söylemek zorunda mı kürsüdeki hatip? Kürsüdeki hatip kendi
doğrularını ifade ediyor, dinler ya da dinlemez.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz de hiç söz almadan konuşuyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ben bir sefer konuşuyorum, sen devamlı konuşuyorsun, hep
konuşuyorsun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Vural…
Buyurun Sayın
Elvan.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Biz tabii ki sanal bir dünyada yaşamıyoruz. Biz gerçekleri
konuşuyoruz, rakamları konuşuyoruz. Yine söylemeye devam edeceğim.
Şunu söyledim:
Asgari ücret konusunda bir fikir yürütebilmek için dünyada kullanılan çok
önemli bir gösterge var. O da nedir? Asgari ücretin kişi başına o ülkede düşen
ortalama geliridir. Eğer siz bu oranı yapacak olursanız Türkiye’nin birçok
gelişmiş ülkeden çok çok daha iyi olduğunu görürsünüz
asgari ücret konusunda.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Allah Allah!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, bu rakamlara lütfen bakın.
İkinci önemli
husus, bu da çok önemli: Bakın, işverenin iş gücündeki maliyeti…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Söyle de öğrenelim.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Beni lütfen dinlerseniz…
İşverenin iş gücü
üzerindeki maliyeti reel olarak yüzde 31 artmıştır, 2003’ten 2010’a kadar ama
biz reel olarak asgari ücreti yüzde 62 oranında artırmışız. Bunun anlamı şu:
Biz bir taraftan işçimizin ücretini reel olarak yüksek miktarda artırırken
diğer taraftan işverenin iş gücü üzerindeki yükünü azaltmışız demektir.
Gelir dağılımı
konusuna değinmek istiyorum çok kısa olarak.
Bu arada, gelir
dağılımına geçmeden önce, bu önergeyi veren Milliyetçi Hareket Partisinin
iktidarda olduğu dönemde…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Benzini söyleyecektin, benzini.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, lütfen…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hatırlatıyorum.
BAŞKAN – Olabilir
ama mütemadiyen bir şey hâlindesiniz.
Buyurun.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu dönemdeki asgari
ücretteki reel artışlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Bizim dönemimizde,
hatırlatıyorum, yüzde 62 reel artış sağlanmış idi. 2000 yılında yüzde 14,2 reel
asgari ücrette düşüş var değerli arkadaşlar. 2001 yılında yüzde 14,4 asgari
ücrette yine düşüş var. Bu önergeyi veren arkadaşların önce kendi dönemlerine
bakmasını tavsiye ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen kendi dönemine bak da konuş bakalım.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Gelir dağılımına gelince, değerli arkadaşlar, 50 milyon yoksul
insan olduğundan bahsedildi. 50 milyon yoksul insan neye göre 50 milyon, hangi
rakama göre 50 milyon?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Taşeron işçilerden bahset. 120 bin tane sağlıkta taşeron işçi var. Vicdanın
sızlıyor mu senin?
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim iktidarımızda gelir dağılımında önemli
ölçüde iyileşme olmuştur. Bakın, size örneğini veriyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – İnsanlar boş yere mi intihar ediyor?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Biliyorsunuz, hane halkı kullanılabilir gelire göre yıllık gelir
dağılımımız var. Beş grubumuz var. Burada en fakir grup, yani beşinci grupta
2002 yılında yüzde 50’lik bir oran varken, 2008 yılında bu yüzde 45’e düşmüştür.
Orta sınıf dediğimiz kesimde de oranlarda artış vardır. Demek ki, biz orta
sınıfı daha da güçlendirmişiz.
Örnek veriyorum:
İkinci dilim, yani orta sınıf yüzde 9,81 iken, bizim dönemimizde yüzde 10,9’a
çıkmıştır.
Üçüncü grup,
yüzde 20’lik üçüncü grup, yine orta sınıf yüzde 14,02 iken 15,4’e yükselmiştir.
Dolayısıyla bizim dönemimizde gelir dağılımında bir düzelme olmuştur değerli
arkadaşlar.
Bir başka husus,
gıda yoksulluğu açısından bakalım: Açlık sınırı altında olanların oranı -2004
yılı için söylüyorum- yüzde 1,3 iken, bizim dönemimizde yüzde 0,1’e düşmüştür
değerli arkadaşlar.
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Bu rakamları nereden aldın Sayın Vekilim?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Hangi açıdan bakarsanız bakın, hangi enstrümanı,
hangi göstergeyi kullanırsanız kullanın, gerçekten, reel olarak bizim
dönemimizde önemli artışlar sağlanmıştır.
Evet, etten
bahsedildi, ekmekten bahsedildi. Söyleyeyim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – 2002 yılında sadece 181 ekmek alabilen bir vatandaşımız bugün 285
ekmek alabiliyor. Eti söylediniz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ekmek küçüldü.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Eti de söyleyeyim. Son günlerde yüksek artışa rağmen dana etinde 21
kilogram alınabiliyorken, bugün 24 kilogram alınabiliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen kendine bak, kendine. Dolar milyarderiniz artmış, müjdeler olsun!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Mazot dediniz, mazotu da söyleyeceğim. O gün 146 litre mazot
alabiliyorken, bugün 193 litre mazot alabiliyorsunuz. Hangi göstergeye
bakarsanız bakın, Türkiye ekonomisi iyiye gidiyor arkadaşlar.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Söylediklerinin hiçbiri doğru değil, hepsini uyduruyorsun.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bugüne kadar biz önemli yapısal reformlar gerçekleştirdik, bundan
sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
Türkiye bugün
satın alma gücü itibarıyla dünyanın 15’inci büyük ekonomisi olmuş durumda.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hayal görüyorsun, hayal!
LUTFİ ELVAN (Devamla)
– Bundan sonra da hep birlikte, hep beraber, işçimizle, memurumuzla,
esnafımızla büyümeye devam edeceğiz.
Ben, grup
önerisinin aleyhine söz aldığımı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elvan.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın
Bayram Meral’de.
Buyurun Sayın
Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; taşeron işçiliğiyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada, biraz önce AK PARTİ sözcüsü konuştu, güllük gülistanlık
sergiledi. İçimden “Keşke öyle olsaydı.” dedim ama maalesef öyle değil.
Değerli
arkadaşlarım, bugün taşeron işçiliği yani taşeronluk Türkiye’de bir kurum
hâline getirildi, bir kurum daha oluşturuldu döneminizde. Temizlik
şirketlerinde çalışan, gene, işçiler, güvenlik görevlisi olarak çalışan
örgütsüz işçiler, bir de bunlar oluştu.
Değerli
arkadaşlarım, taşeron işçiliğinin birçok mağduriyeti vardır. Arkadaşlarımın
önergesinde de açıklandığı gibi bu işçiler kısa süreli çalıştığı için kıdem
tazminatı alamazlar, yıllık izin kullanamazlar, sağlık hizmetlerinden çok kez
yararlanamazlar yani son derece mağdur edilmiş bir kitledir. Maalesef burada
konuşan sözcü, işin gerçeklerini bir tarafa bırakarak, çok önemli bir konuya
çözüm bulma yerine sanki hiç sorun ortada yokmuş gibi dağdan, bayırdan indi,
ovaya doğru yürüdü.
Değerli
arkadaşlarım, bu çok ciddi bir sorundur. Milyonlarca insan mağdurdur, emeklilik
hakkı elinden alınmıştır. Burada arkadaşım konuşuyor. Zaten özelleştirme sonucu
birçok işçinin kıdem tazminatını elinden aldığınız gibi bunların hiç kıdem
tazminatı yoktur. Dönemde işçi kıdem tazminatıyla kendisine bir daire
alabiliyordu, sizin döneminizde balkonunu bile alamıyor. Bunun neyini
savunuyorsunuz? Türkiye’yi bu hâle getirdiniz. Balkonunu bile alamaz, tazminat
ona yetmez.
Burada asgari
ücretten örnek veriyorsun. Canım, açlık sınırından da örnek versene. Açlık
sınırının altında bugün, 300 lira altında asgari ücret. Bunu niye
konuşmuyorsunuz? Yoksulluk sınırından zaten bahsetmiyoruz, aşmış, gitmiş.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, burada Bakanımız da konuştu. “Bir sürü iş yerleri
açıldı, her şey güllük gülistanlık...” Değerli arkadaşlarım, bakın, 2009
yılında 90 bin esnaf iş yerini kapatmış, 1 milyon 574 senet protesto olmuş.
Konuşmacı, dinliyorsun bunları değil mi? Bunlar Türkiye’de oldu.
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Dinliyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Niye bahsetmiyorsun bunlardan?
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Açılanları söyleyin bir de...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Binlerce iş yeri kapanmış. Teselli buluyor. Ne olmuş? Teselli
buluyor, diyor ki: “Bazı ülkelerde ücretler donduruldu.” Eee...
“İş yerleri kapatıldı.” Evet. “İşçiler de çıkarıldı. Allah’ınıza şükredin,
burada da bu olmuş.” Meydanlarda böyle konuşmuyordunuz. Siz değil miydiniz
“Gelirsek geçmiş hükûmetlerin IMF’yle yaptığı bütün
anlaşmaları yırtıp atacağız. İşsize iş, aşsıza aş… talanın,
vurgunun üstesinden geleceğiz.” diyen siz değil miydiniz? Talanla şimdi
özleştiniz, kardeş oldunuz.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan da burada konuşuyor, “Tarım, hayvancılık...” Muhterem
arkadaşlarım, “Hayvancılık arttı.” diyor. Arttıysa niye Kurban Bayramı’nda
başka yerlerden hayvan getirdiniz? Tarımın neresi arttı? Hayvancılığın neresi
arttı? Bunları teker teker konuşuyorsunuz. Doğrudur.
Memuru perişan ettiniz, işçiyi perişan ettiniz. Şimdi, bir torba yasası
getiriyorsunuz, geri kalan işçilerin tümünü dağıtıyorsunuz. Nedir orada?
“Efendim, özel idarede çalışan, kamuda çalışan bütün işçileri başka yerlere
dağıtacağız.” Bunun adı nedir biliyor musun değerli arkadaşım? “Bırak, git.”
Gittikten sonra ne yapacaksınız? Oraları da özel sektöre, taşerona
vereceksiniz, köle düzeni getireceksiniz. Yapmak istediğiniz, uğraşmak
istediğiniz bunlar değerli arkadaşlarım.
Bunlar, bakınız,
cumhuriyet döneminde, şu yaşıma geldim, binlerce hükûmetle
çalıştım, sizin Hükûmetiniz kadar emeğe hor bakan,
işçiyi ciddiye almayan, sendikaların kökünü kazımaya çalışan bir hükûmetle daha karşılaşmadım. Allah rahmet etsin,
meydanlarda bağırırdık “Çankaya’nın şişmanı, işçinin düşmanı.” akşam gider
sorun çözerdik onlarla. Diğer hükûmetler de böyleydi
ama maalesef size, bırakın söz söyleyeni, yan bakanın kellesini uçuruyorsunuz.
Yasa çıkardınız.
İş Yasası’nda 57’nci Hükûmetin getirdiği iş
güvencesini ortadan kaldırdınız. Öyle bir yasa getirdiniz ki, 50 işçi
çalıştıran iş yerlerinde yasa uygulanmıyor. Yasanın 26 maddesi hiçbir iş
yerinde uygulanmıyor. Bu yetmiyormuş gibi torba yasada daha da ağırlarını
getiriyorsunuz. Yıkın bakayım nereye kadar yıkacaksınız. Bunu yapan
sizlersiniz.
Emeklilik:
Değerli arkadaşlarım, bakınız, kısa süreli çalışma getirdiniz. Taşeron
işçisinde o da yok. Getirdiğiniz 5510 sayılı Yasa’da tarımda çalışanlar, şeker
fabrikalarında çalışanlar, inşaatlarda çalışanlar, birçok iş kolunda kısa
süreli çalışanların emeklilik hakkını elinden aldınız. En fazla dört ay
çalışacak. Dört ay çalışan bir işçi sürekli çalışabilmesi için, her yıl dört ay
çalışabilmesi için altmış yıl çalışacak ki emekli olsun. Nerede, hangi Avrupa
ülkesinde bu var? Altı ay çalışsa bir işçi, her sene ama -kısa süreli
çalışmanız bunu getiriyor- kırk yıl bilfiil çalışması lazım ki emekli olsun.
Hangi taşeron işçisini emekli edeceksiniz ki kıdem tazminatı hakkı kazansın da
hakkını alsın?
Değerli
arkadaşlarım, sizin işçiye hiçbir zaman değer vermediğiniz hâlinizden belli,
hareketinizden belli, tutumunuzdan belli. Şili’de maden ocaklarının altında
kalan, 680 metrenin altında kalan 33 işçi altmış dokuz günde çıkarıldı.
Zonguldak’ta 17 Mayıstan bugüne kadar toprağın altında kalan insanlar yatıyor,
senin vatandaşın, aldırış ettiğiniz yok. Hani biraz önce dedin ya iş yerleri
kapanıyor, işçiler atılıyor, ücretler donduruluyor. Ne olacak, burada ölüyor,
onu da ekleseydin ya bari cümleyi tamamlasaydın.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, arkadaşlarım da söyledi, bir 4/C çıktı ortaya. Değerli arkadaşlarım,
yarın enerji iş kolunda bunlar yaşayacak, diğer kamu kuruluşlarında bunlar
yaşayacak. Özelleştirilen bütün iş yerlerinde 4/C tekrar bir daha getirilecek,
özelleştirme sonucunda kazanılmış bütün haklar işçilerin elinden alınacak,
ücretlerde en aşağı yüzde 45, yüzde 40 oranında düşme olacak. Şimdi, bu bir
sosyal adalete uyuyor mu değerli arkadaşlarım? Siz milletvekilisiniz, sizin
ücretlerinizde bir düşme olsa buna razı olur musunuz? Buna razı olmuyorsanız,
özelleştirme sonucu işten çıkarılmaya kalkışılan, 4/C’de
çalışmaya mecbur edilen işçilerin ücretlerinin düşürülmesine nasıl gönlünüz
razı oluyor? Bir kişinin burada sesi çıkmıyor. Olacak iş değil değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin talanını, yağmasını, vurgununu şu kürsüden
konuşuyoruz. Devlet yok ortada, devletin savcısı yok ortada, hükûmet yok ortada, bir tane aldırış eden yok. Detayıyla,
delille şurada geçen akşam her şeyi ortaya koydum; ihbar ediyorum, şikâyet
ediyorum. Hükûmet değil misiniz, gidin üzerine.
Geçici işçinin ücretiyle uğraşacağınıza, 4/C’yi
marifet sayacağınıza talancının, vurguncunun, soyguncunun üzerine gitsenize.
Gücünüz yetmiyor değil mi? Torba yasa getiriyorsunuz, tebrik ederim! Vergi affı
getiriyorsunuz, tebrik ederim! Namusuyla primini ödeyen, namusuyla vergisini
ödeyen insanlara ne diyeceksiniz? Onlara da bir şey getirin. Bu kafayla…
İlan ediyorum
şurada, hiç kimse vergi de vermesin, prim de ödemesin, Cumhuriyet Halk Partisi
gelecek, biz de onları affedeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Sakın ola işverenler, sakın ola vatandaşım, ne vergi ver ne de
primini yatır, biz geliyoruz, biz affedeceğiz. Biz geliyoruz, kamuda hiçbir
tane geçici işçi, muvakkat kalmayacak hepsini kadroya geçireceğiz. Genel
Başkanımız bunu açıkladı, ben de açıklıyorum. Siz böyle yapmıştınız. O zaman
Demirel’i niye eleştiriyordunuz? “4’e 5 verin.” diye meydanlarda hep bunu konuşuyordunuz.
Ben de ilan ediyorum burada, bütün işverenlere ilan ediyorum, sakın ola ki ne
vergi verin ne de prim yatırın, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek biz de onları
affedeceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Meral.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
(BDP sıralarından alkışlar)
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin her ne kadar aleyhinde Barış ve Demokrasi Partisi adına
söz almış isem de, bu önergenin öngördüğü konularda gerekli olduğuna ve bu
araştırma önergesinin gereğinin yapılmasıyla ilgili konuşma yapacağımı belirterek,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önerge
kapsamında olan ve taşeron şirketlerin aracılığıyla hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan özel güvenlik görevlileriyle ilgili görüşlerimi ve bu grubun
yaşadığı birtakım sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu konuda da
yine AKP’nin bir alicengiz oyunuyla karşı karşıya bulunduğumuzu da belirtmek
isterim.
Bilindiği üzere,
özel güvenlik görevlileriyle ilgili kanun teklifi İçişleri Komisyonunda
oluşturulan alt komisyon tarafından görüşülmüş ve rapora bağlanmıştı, ancak
hâlâ Komisyonda görüşülmesine bugüne kadar başlanılmadı. Bu Komisyonun üyesi
olmam münasebetiyle konuyla ilgili sürekli olarak memleketim Muş’tan ve
Türkiye'nin her tarafından bu özel güvenlik görevlileri ile ilgili telefonlarla
aranmaktayım. Kamuoyunda teklifin aralık ayında yasalaşacağına dair bir
beklenti oluşmuş olmasına rağmen, bugün itibarıyla Komisyon konuyla ilgili hâlâ
herhangi bir toplantı yapmamıştır. Kamuoyunda oluşan bu beklentinin nedeni
araştırıldığında da Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak’ın 1/10/2010 tarihinde Meclis Başkanlığına
vermiş olduğu torba kanunda özel güvenlik görevlileriyle ilgili olarak da bazı
düzenlemelere gidildiğini anlamış bulunmaktayız.
Takdir edersiniz
ki söz konusu teklif torba kanun niteliğinde olduğunda asıl komisyon Plan ve
Bütçe Komisyonu olmaktadır. İçişleri Komisyonu tali komisyondur ve maalesef
teklif ve tasarılar çoğunlukla tali komisyonlarda ele alınmamakta ve
görüşülmemektedir. Muhtemelen bu teklif de İçişleri Komisyonunda görüşülmeyecektir.
Oysa asıl görüşülmesi gereken komisyon İçişleri Komisyonudur. Her zamanki gibi
AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündemi işgal eden sorunları asıl
tartışılması gereken komisyondan ve muhalefetten kaçırması durumuyla karşı
karşıyayız. Oysa İçişleri Alt Komisyonu, Komisyonda görüşülmek üzere bir rapor
bile hazırlamıştı.
Özel güvenlik
sektörünün ve çalışanlarının birçok önemli sorunları vardır. Bu sorunların en
temel nedenlerinden biri ilgili kanunun çok yeni olması ve sektörde lokomotif
fonksiyonunu icra edecek kurumların henüz daha tam anlamıyla yerine
getirilmemesinden dolayı sıkıntılar yaşanmaktadır.
Ayrıca sektörde
çalışanların sorunlarının çözümüne yönelik bazı önemli talepleri de
bulunmaktadır. Bu taleplerden en önemlisi, bu birimde çalışan özel güvenlik
birimlerinin maaşlarının asgari ücretin en az 2 katına çıkarılması
istekleridir. Üyesi bulunduğum Komisyonda bekleyen tekliften özel
güvenlikçilerin ilk beklentisi özlük haklarıyla ilgili bu düzenlemedir. İşte,
İçişleri Komisyonunda asıl tartışılması ve mutlaka çözüme kavuşturulması
gereken birinci mesele bu özlük sorunudur. Oysa, torba
kanunla yapılmak istenen düzenlemede bu konuya hiç değinilmemekte, hiçbir
iyileştirmeye de gidilmemektedir. Var olan bu sorunu en iyi bilen kişiler o
sorunu yaşayan kişilerdir ancak görünen o ki özel güvenlik görevlilerinin ne
görüşüne başvurulmuştur ne de yaptıkları açıklamalar dikkate alınmıştır.
İktidar, bu şekilde mi muktedir olacağını düşünmektedir?
İzin verirseniz
maaş sorunun yanında Hükûmetin kulağını tıkadığı özel
güvenlik görevlilerinin yaşamış olduğu diğer sorunları ben de sizlerle
paylaşmak istiyorum: İlgili kanunun “Tazminat” başlığı altında düzenlenen
15’inci maddesindeki düzenlemenin özel güvenlik görevlileri aleyhine var olan
eşitsizliği giderecek şekilde değiştirilmesi şarttır. Bu maddeyle “Görevlerini
yerine getirirken yaralanan, sakatlanan özel güvenlik görevlilerine veya
hayatını kaybeden özel güvenlik görevlilerinin kanuni mirasçılarına iş
sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen miktar ve esaslar
çerçevesinde bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşunca tazminat ödeneceğine.”
Hükmedilmiştir. Dolayısıyla, kamuda çalışan 657’ye tabi güvenlik görevlileri
2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinde
belirtilen tazminat miktarlarından istifade edebilmektedir. Oysa,
özel güvenlik görevlileri SSK’ya tabi olduklarından iş kazasına dair
düzenlemeler gündeme gelmektedir fakat bu durum Anayasa’nın eşitlik ilkesine de
aykırı düşmektedir.
Kamu
kuruluşlarının çalışma hayatını düzenleyen İş Yasası hükümlerini görmezden
gelmeyi ısrarla devam ettirmek istenmesini de anlamak mümkün değildir.
Diğer önemli bir
sorunları da yıllık ücretli izin hakkı sorunlarıdır. Özel güvenlik
görevlilerine yasayla tanınmış bu hak ne yazık ki hem özel hem de kamu
kurumlarında göz ardı edilmekte, çalışanlar zor durumda bırakılmaktadır. Yasa
dışılığın önüne geçilmesi açısından yıllık izin ücretinin bir yılda on dört gün
şeklinde teklif fiyat bileşenleri arasında yer alması sağlanmalıdır.
Bunların yanında,
özel güvenlik mali sorumluluk sigorta sisteminin daha işlevsel hâle
getirilmesinin de bu kapsamda düşünülmesi gerekir. Bunun için de 28 Şubat 2005
tarih ve 25738 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Özel Güvenlik Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartları yeniden düzenlenmeli, sigorta kapsamı genişletilerek
özel güvenlik personelinin de yararlanmasına imkân tanınmalıdır.
Diğer sorunlarını
da sıralamam gerekirse: Özel güvenlik şirketleri şartnamede verilmesi gereken
malzemeleri hem eksik vermekte hem de gerçekte de vermemektedir. Örneğin,
şartnamede “iki gömlek, iki pantolon” yazmasına rağmen, ancak bunların birer
adediyle yetinilmektedir. Tek tip kıyafet sistemine geçilmesi ve emniyet
mensupları gibi dışarıya resmî olarak çıkabilme hakkının verilmesi bunlar için
de sağlanmalıdır. Yine, alışveriş merkezlerinde valilikten “10 kişi
çalıştırılacak.” diye onay alınıp 5 kişi çalıştırılmaktadır. Bu yüzden sekiz
saat çalışması gereken özel güvenlik görevlisi on iki-on üç saat gibi bir
çalışmayla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle fabrikalarda, belgesi olmayan
kişilere güvenlik kıyafeti giydirilip özel güvenlikmiş gibi buralarda
çalıştırılması uygulamasına son verilmelidir. Özel güvenlik görevlisinin evrak
getir götür işine bakması yasak olduğu hâlde birçok kişi -işten çıkarılma
korkusu ile- bu işleri de bu özel güvenlik birimlerine yaptıragelmektedirler.
Yüzde 50 işitme sorunu olan bir polis memuru işine devam edebilmekte iken ve
yıpranma payı alırken, özel güvenlik görevlisinin yüzde 10 işitme kaybı olsa
bile işine hemen son verilmesi uygulaması derhâl durdurulmalıdır. Yine, özel
güvenlik görevlileri, yapılan sınavla verilen özel güvenlik kimlik kartlarının
ücretsiz olmasını ve verilen bir hakkın geri alınmamasını haklı olarak talep
etmektedirler.
Ayrıca, ihale yenilenip
girdi çıktı yapılmasını, tazminat haklarının yanmasını, ihale zamanı “Ahmet
çıksın, Mehmet girsin.” korkusunu yaşamak istemediklerini ve bu uygulamaya son
verilmesini istiyorlar.
Özel güvenlik
görevlilerinin, bazılarını buradan ifade etmeye zaman bulmadığım çığ gibi çok
büyük sorunları bulunmaktadır. İktidar, torba kanunlarla bu konuyu da bir
çırpıda halledecek ve herkesi “Özel Güvenlik Yasası’nda kamuoyunun beklediği
değişiklikleri yaptık.” diyerek kandırma yolunu seçmektedir. Oysa, her zamanki gibi
Hükûmet bunun da içini bu şekilde boşaltarak, kamuda
ve diğer kesimlerde çalışan ihale yoluyla gelen bu kişilerin sorunlarını bir
araştırma önergesiyle oluşturulacak komisyonla ele alıp en kısa sürede çözmesinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız
lütfen.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – …bu Meclisin bence görevi olmalıdır. Bu nedenle,
bu Mecliste gözü ve kulağı olan, özel güvenlik birimlerinde çalışan bu
görevliler bu Meclisten sürüncemede bırakılan kendi özlük hakları ve kendi
çalışma statüleriyle ilgili yasal düzenlemenin en kısa sürede geçmesini
istediklerini belirtirken bu araştırma önergesine olumlu baktığımızı ve bunun
bir komis-yon eliyle değerlendirilmesi gerektiğini
belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Yaman.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite
öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması
önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 09.12.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Sacid
Yıldız tarafından, 09 Aralık 2010 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
“Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında verilmiş olan
Meclis Araştırma Önergesinin, (437 sıra nolu) Genel
Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
09.12.2010 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili
Sayın Sacid Yıldız’da.
Buyurun Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu,
öğrencilere uygulanan şiddet, orantısız güç konusunda araştırma önergesi
verdik, dün de gündem dışı konuşmuştum. Bu ne zaman başladı değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri? Geçtiğimiz cumartesi günü, Dolmabahçe’de, Sayın
Başbakan rektörlerle toplantı yaparken üniversite öğrencileri ellerindeki
dosyalarla -ellerinde sopa yok, taş yok, molotofkokteyli yok- sadece
dosyalarla, kendi isteklerini, dileklerini iletmek üzere bir protesto
gösterisinde bulunmak istiyorlar fakat polis bunlara aşırı şiddet gösteriyor.
Bunları hepimiz gördük. Geçen cumartesiden beri devamlı televizyonlarda bu
tartışıldı, Mecliste tartıştık. Buradan çıkıyor. Eğer bu öğrencilere bu şiddet
gösterilmemiş olsaydı, hiçbir sorun yoktu; sadece onlar engellenebilirdi veya
söyleyeceklerini söyleyebilirlerdi, ondan sonra bu iş gündeme gelmezdi. Zaten,
Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de böyle dedi: “Bu öğrencileri
gündemimize alıyoruz.” Ama onun dediği şu: Öğrenciler bizim dediğimiz şekilde
ve bizim istediğimiz yerde protesto gösterilerini yapsınlar. Yani her şey bizim
kontrolümüz altında olsun, kendi başlarına bir şey yapmasınlar gibi söyledi.
Tabii, bu
görüntülerde hiç hoş olmayan şeyler oldu değerli arkadaşlar, bunları hepiniz
biliyorsunuz. Polis içeri aldıktan sonra, gözaltına aldıktan sonra, sağ gözü
mosmor olan öğrenci, burnu kırılmış. Polis almış içeri, ona niye işkence ediyor?
Elinde zaten, niye bu kadar öfkeli polis, onu da anlamak mümkün değil. Gene bir
hamile kızımızın, on dokuz yaşındaki bir öğrencinin “Vurma, hamileyim dedim,
acımadılar.” dediği gazetelere yansıdı. Polislerin cop ve postal darbeleriyle
bebeğini yitirdi ve bundan sonra, basın da her nedense üç gün sustu. Yandaş
yazarlar üç gün bu konuya değinmediler ama üç günden sonra, bu hücum başladı,
karşı hücum başladı ve dediler ki “O öğrencinin orada işi ne? Hamile…” Öğrenci
hamileyse yurttaşlık haklarını kullanamayacak mı değerli arkadaşlar? Hamileler
hak arayamaz diye bir şey mi var? Anayasa’mızda, yasalarımızda öyle bir şey mi
var, hamilelerin hak aramasını engelleyen? Üstelik,
biz, 12 Eylül referandumunda “Gençlere, kadınlara, engellilere özel ihtimam
göstereceğiz, onlara pozitif ayrımcılık yapacağız.” dedik. Kaldı ki bu gebeler,
hamileler ondan daha da önemli. Dün de demiştim, dünyanın her kültüründe,
dünyanın her ülkesinde hamilelere özel ihtimam gösterilir, özen gösterilir,
onlar bakıma muhtaçtır çünkü iki canlıdır onlar, her yerde onlara ilgi
gösterilir, otobüste, trende, başka yerde, bu her kültürde böyledir. Kaldı ki
bu kızımız söylüyor, bağırıyor ama ona rağmen, cop darbeleriyle çocuğunu
düşürmesine neden oluyor. Eğer okumadıysanız, gazetelerde okuyun onun
röportajlarını daha sonra. Bir gazeteci arkadaşımız da onunla ayrıntılı
röportaj yaptı -Sayın Ece Temelkuran- onu da okuyun.
Yani “polis copuyla gelen cinayet” şeklinde bunlar gündemde yer aldı.
Dünyanın her
tarafında, gençlik bir gösteride bulunur, protestoda bulunur, gençliğin kanı
kaynar. Zaten, halk arasında gençlik nedir? Delikanlıdır, “delikanlı” deriz.
Yani hangi yazar söyledi bilmiyorum ama geçmişte bir yazar da “Gençliğinde
anarşist olmayan, başkaldırmayan genç yoktur.” der, değerli arkadaşlar. Onun
için, bu gençlere… Daha geçenlerde, yaklaşık bir ay önce İngiltere’de
iktidardaki Muhafazakâr Partinin Genel Merkezi, harçlarına zam yapılan
öğrencilerin protestosuna uğramış, camlar kırılarak içeri girilmiş, hiçbir
gencin burnu kanamamıştır. Bu, İngiltere’de, gözümüzün önünde oldu, kasımın
başlarında oldu değerli arkadaşlar.
Şimdi, bunlardan
sonra tabii, bunlar gündeme geldi. Eleştiriliyoruz, Sayın Başbakan da bugün
eleştirmiş İstanbul’daki bir konuşmada. Açıklamasında, öğrenci eylemlerini
“seviyesiz, çapsız” diye değerlendirmiş Sayın Başbakan. Yani bunun bir
göstergesi mi var? Yani şöyle şöyle olursa “seviyeli”
böyle bölye olursa “seviyesiz” mi deniyor değerli
arkadaşlar? Bunun bir ölçüsü… Seviye şudur: Şiddet içermeyen her tepki, her
protesto bence seviyelidir. Dünyanın her tarafında, eğer şiddet içermiyorsa,
karşı tarafa zarar vermiyorsa, taş, sopa, molotofkokteyli gibi bir şey
olmuyorsa bunlar “seviyesiz” diye değerlendirilemez değerli arkadaşlarım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yumurta dâhil mi Hocam, yumurta?
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Yumurta, bazı kültürlerde… Yumurta zarar vermiyor, olabilir.
Sayın Başbakan,
bir de -dün söylemiştim- “Bunların paraları çok, çok zenginler herhâlde,
yumurtaları alıp atıyorlar.” dedi. Ama bir öğrenci hesaplamış, diyor ki: “Sayın
Başbakanın bir aylık maaşıyla biz altmış sekiz bin yumurta alıyoruz.”
AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, neyi müdafaa ettiğini anlayamadım.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Yani bu yumurta da çok saldırgan değil. Tamam, şık olmayabilir ama
Dolmabahçe’de yumurta yok. Dolmabahçe’de polis önüne dursa bu öğrenciler
gitmeyecek, hiçbir şey olmayacak.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sopalar neydi, sopalar?
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Bu aşırı şiddet, ben bunu yaşadım Sayın Yeni. 1 Mayıs 2008’de işçi
olaylarında İstanbul’da yaşadık. Arkadaşlarımız zarar gördü. Bu aşırı
şiddetten, bebekler, çocuklar, kadınlar, hastanenin önünde zarar gördüler
değerli arkadaşlarım. “Bundan sonra olmayacak.” dendi. 2009’un 1 Mayısında,
gene aynı polis şiddeti oldu. Neymiş? Taksim’de gösteri yapılmayacak ve 2010’un
1 Mayısında yaptık, ben de oradaydım, ne oldu?
AHMET YENİ
(Samsun) – Biz açtık orayı Hocam, biz açtık!
SACİD YILDIZ
(Devamla) - Yani, Taksim’de gösteri oldu da, işçiler gösteri yaptı da düzenli
bir şekilde, ne oldu?
Dahasını söyleyeyim: Bu
geçtiğimiz pazar günü, Haydarpaşa yangını konusunda, elli kadar sivil toplum
örgütü, Kadıköy’den Haydarpaşa’ya kadar bir yürüyüş düzenledi, ben de
aralarındaydım çünkü o konuda da araştırma önergesi vermiştim, o yangının
nedenleri araştırılsın, yangın sırasında yaşananlar belirlensin diye. Orada
yürüdük, sonunda, müzisyen Nejat Yavaşoğulları
bildirisini okudu, elli kadar sivil toplum örgütü katılmıştı, sonra dağılındı. Polis oradaydı, şiddet göstermedi, hiçbir şey
olmadı, ne yumurta var ne taş ne sopa var. Yani, burada anlayış polisten
gelecek. Polisler eğer bu konuda emir almıyorlarsa -emir aldıklarını
düşünüyorum- yukarıdan emir almıyorlarsa, polislerin eğitilmeleri lazım,
psikolojik destek verilmesi lazım, hizmet içi eğitilmesi lazım polislerin
değerli arkadaşlarımız.
Şimdi, dünkü
olaylardan sonra… Sayın Burhan Kuzu da -zaten önce uyarılmış, “Gelmeyin, şiddet
olacak.” denmiş ama onun üzerine oraya gitmiş, gidebilir tabii- Rektörü, Dekanı
istifaya davet ediyor. Bu da çok yanlış bir şey. Sanki,
o protestoyu yapan, yumurta atan öğrencileri Rektör, Dekan mı oraya çağırdı?
Onları Dekan, Rektör mü örgütledi, onları çağırdı oraya? Bu da çok yanlış yani
hedef oraya gidiyor. Sonra, döndü dolaştı, iş, medyaya ve ana muhalefet
partisine geldi. Ana muhalefet partisi suçlanıyor, “Medya kışkırtıyor.”
deniyor, suçlanıyor. Protesto yapan öğrenciler salı günü Meclise gelmek
istediler, Meclise alınmadılar. Yani, ne olacak? Sonunda, bin bir uğraş
sonucunda Meclise girdiler. Ne oldu Meclise geldikten sonra? Ne zarar verdiler
Meclise? Geldiler, konuştular bizim Genel Başkanımızla, bizim milletvekili
arkadaşımızla, tepkilerini dile getirdiler. Yani, burada
anlayış göstermek lazım. Yüzyıllardır, bu gençleri kışkırtma olayı
işleniyor. Bakın, iki bin beş yüz yıl önce Sokrat, o dönemin gençlerini
kışkırtıyor diye mahkemeye verilmiş, yargı önüne çıkarılmış ve ölüme
gönderilmiş baldıran zehri içerek. Yani, bizim anlayış göstermemiz lazım.
Ben 68
kuşağındanım. Biz o sırada çok yürüdük. O zamanki Başbakan “Yürüyün, yollar
yürümekle aşınmaz.” dedi, doğru. Biz yürüdük, protestolarımızı ifade ettik
üniversite öğrencisi olarak, hocalarımız üniversite öğretim üyesi olarak
konuştular. Şimdi üniversitelerden hiçbir ses çıkmıyor. Üniversitelerin en
dinamik kesimi öğrencilerdir. Öğrenciler ses çıkarmaya başlayınca büyük bir
tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük; bu doğru değil. Yani, o zaman yürüyen, konuşan
bir toplum vardı, daha sonra, 12 Eylülden sonra susan bir toplum hâline
getirildik biz, susturulduk. Sendikalar susturuldu, üniversiteler susturuldu,
diğer örgütler, dernekler susturuldu. Hatta geçen bütçe konuşmasında söyledim,
Sayın Sağlık Bakanı dedi ki Samsun konuşmasında -Sayın Ahmet Yeni belki
oradaydı- “İki satırlık bir yasaya bakar, bu Türk Tabipler Birliğini, Türk
Eczacılar Birliğini kaldırırız biz.” dedi. Yani ona da tahammülsüzlük var.
Artık bu durumda bırakın susan toplumu, korkan…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kanuna dayalı diktatör…
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Evet, evet, Sayın Durmuş.
Yani, biz artık
konuşan, susan toplumdan, korkan toplum hâline getirildik. Her kesim
korkutuluyor. İş adamlarına, işte, deniliyor ki: “Benim gibi davranmazsanız,
söylemezseniz bertaraf olursunuz.” Medyaya cezalar yağdırılıyor. Yani her
kesim… Artık bundan sonra bir korkan
toplum hâline getiriliyoruz ama öğrenciler korkmuyorlar. Öğrenciler
korkmadıkları için görüşlerini ifade ediyorlar, bu sefer Hükûmet
korkuyor. Öğrencilerin bu ifadelerinden, bu görüşlerini ifade etmesinden Hükûmet korkuyor değerli arkadaşlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yumurta, sopa değil; fikir, fikir…
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Öğrenciler, Dolmabahçe’de hiçbir şey, top tüfek…
AHMET YENİ
(Samsun) – Fikir, fikir…
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Biz onu diyoruz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Orada sopa vardı.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Ama bugün Sayın Başbakan gene diyor, yani bu seviyesiz, coplu… Yani
bunu anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar.
Şimdi, bugün,
dünkü protesto yapanlardan bir grup öğrenci adına gelmiş Oğuzhan
kardeşimiz, bizim Genel Sekreterimizi ziyaret etmiş. “Tamam.” demiş, yani “Bu
öğrencilerin yanlış yapma hakkı da vardır. Biz öğrenciyiz, biz yanlış yapa yapa…” Dünyanın her yerinde, psikologlara sorun, yanlış
yapma hakları vardır öğrencilerin ve şiddete eğer biz başvurursak öğrencilere
karşı, psikiyatride herkes bilir -tıp hekimi olarak söylüyorum- gençliğinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – …çocukluğunda, okul dönemlerinde annesi babası tarafından veya
yakınları tarafından şiddete maruz kalan öğrenciler, çocuklar ileride şiddet
gösteriyorlar. Belli bu, ispatlanmış, kanıtlanmış. Onun için, bu çocuklara biz
şimdi şiddet aşılamayalım, şiddet ekmeyelim. Ne diyoruz biz? “Rüzgâr eken
fırtına biçer.” diyoruz. Onun için, bu öğrencilere anlayışlı yaklaşmamız lazım.
Bu araştırma
önergemiz eğer gündeme alınırsa, buradaki hatalarımız nedir, biz ne
yapabiliriz, Hükûmet ne yapabilir… Bu öğrenciler
bizim göz bebeğimiz, bizim geleceğimiz. Bunlar için daha iyi bir gündem
yaratmamız lazım, daha iyi günlere gitmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Bu temenniyle,
hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’a aittir.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; her ne kadar aleyhte söz aldıysak da bu
Meclis araştırması önergesinin kabul edilmesini talep ediyoruz. Hep geliriz,
konuşuruz ama ne hikmetse, hayata dair hiçbir değişiklik olmaz.
Şimdi,
öğrencilerle ilgili sorunumuz iki gün önce başlayan bir sorun değil, uzun
süredir üniversiteler bir kuşatma altındadır. Yani daha önce Muğla’da başlayan…
Şerzan Kurt diye bir Kürt öğrenci Muğla’da polis
kurşununa hedef oldu, yaşamını yitirdi. Bunu Parlamentoya taşıdık ama bununla
ilgili küçük bir araştırma yapılmadı. O gün, öldürüldüğünde yetkililerle
-İçişleri Bakanlığı, ilin Valisi ve Emniyet Müdürüyle- yaptığımız bütün
görüşmelerde olayın üstünü örtmeye… Çünkü biliriz, yani olayı soruşturanla
işleten aynı ise failler çıkmaz. Sürekli üstünü örttüler ve sonra ne oldu? Şerzan Kurt’un bir polis kurşunuyla öldürüldüğünü hep
birlikte gördük ve şimdi… Bu Şerzan Kurt’un mahkemesi
dün Eskişehir’deydi. Niye Muğla’dan alınıp Eskişehir’e gönderildi? Çünkü
muhaliflerin hep susturulduğunu biliriz. Yani bu ülkenin geleneğinde böyle bir
süreç var ve o tarihten bugüne kadar ne oldu ne bitti, hangi değişiklik yapıldı
da Şerzan Kurt’un duruşması niye Muğla’dan
Eskişehir’e nakledildi?
Daha önce Uğur Kaymaz’ın
da… Hani bedenine -on iki yaşındaydı- on üç kurşun sıkılarak Kızıltepe’den,
Mardin’den davası alınıp Eskişehir’e gönderildi. Eskişehir’deki mahkeme, Şerzan Kurt’un duruşmasını dün gören yargıçlar Uğur Kaymaz’ın katillerini akladılar, Uğur Kaymaz’ın
avukatlarını cezalandırdılar. Geçmişte şark istiklal mahkemeleri vardı. Muhalif
olan bütün herkes o istiklal mahkemelerinde yargılanır ya infaz edilir ya ceza
alırdı. Bugün, Muğla’da mağdur olan insanların duruşması niye Eskişehir’e
alınıyor? Bunu burada sormak lazım. Şerzan Kurt’un failleri ve davası aklanmadığı müddetçe… Ve
arkasından Aydın Erdem, 6 Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisinin
kapatılmasını protesto eden ve Diyarbakır’da sokakta yine ensesine bir kurşun
sıkılarak öldürüldü, bir üniversite öğrencisiydi. Ama ne yazık ki bunlarla
ilgili küçük bir çaba sarf edilmedi. BDP’nin dışında
kimse bu sorunları bu kürsüye taşımadı.
Oysaki yanı
başımızdaki Yunanistan’da 2008 Aralık ayında bir öğrenci öldürüldüğünde bütün
Yunanistan ayağa kalktı. İktidar ve muhalefet, eli vicdanında olan herkes
ayaklandı ve daha birkaç gün önce ölüm yıl dönümüydü ve Yunanistan’daki bütün
halk ayaktaydı. Bunlar yanı başımızda olurken bunlara sahip çıkılıyor ama kendi
ülkemizde öğrenciler hak talebinde bulunduğu an bunlar polis ve güvenlik
güçleri tarafından saldırıya maruz kalıyor ve Sayın Başbakan çıkıp diyor ki:
“Hak aramak yumurta atmakla olmaz, masada olur.” E, günaydın Sayın Başbakan.
Biz burada dört yıla yakındır, Barış ve Demokrasi Partisi “Ne olur
sorunlarımızı oturup konuşalım.” diyoruz ama siz konuşmuyorsunuz, seçilmiş,
halkın temsilcileriyle diyalog kurmuyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz? Eğer
öğrencilerin sorununu çözecekseniz öğrencileri dâhil etmeden çözmeye
çalışıyorsunuz çünkü ciddi bir şımarıklık var, her şeyi biz çözeriz, biz
yaparız… Eğer Alevilerin inanç sorunu çözülecekse Alevilerle oturup konuşmak
değil, Alevilerin dışında bir çözüm arama anlayışı vardır. Yine Kürt sorunu
çözülüp konuşulacaksa Kürtlerle oturup konuşmak değil, Sayın Başbakan kendi
koyduğu bir yol haritasıyla Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Yani nasıl ki
burada işte, bilinmeyen dil kayda geçiyor, mahkemelerde bilinmeyen dil ama
bilinmeyen bir dille de TRT Şeş yayın yapıyor. Şimdi, böyle bir tezat ülkede
yaşıyoruz.
Peki, öğrenciler
ne yapmalıdır? Yani bu yumurta atmalar, sadece Burhan Hoca’ya veyahut da bir
başkasına atılmadı ki dünyanın dört bir tarafında Clinton’dan tutun İngiltere
Başbakanına… Gorbaçov Türkiye’ye geldi, ilk yumurta orada başladı. Hiçbiri de
bu kadar tepki göstermedi. Demokratik bir haktır. Siz gidip 1
Mayısta İstanbul’da hastaneye gaz bombası attığınızda dönüp bir özür dilemesini
de yani -sizin denetiminizde olan güvenlik güçlerini kastediyorum- iktidarsınız
sevgili kardeşim ama bunlardan, dönüp toplumdan bir özür de dilemeyeceksiniz
ama öğrenciler ne zaman demokratik haklarını yüksek sesle seslendirip bu
taleplerini kamuoyuna taşıdığında bunların karşısında şiddet ve cebir vardır.
Şimdi, bu
öğrenciler kimdir? Bu öğrenciler Deniz Gezmişlerin kardeşleridir. Bu öğrenciler
kimdir? Mahir Çayanların kardeşleridir. Bu öğrenciler kimdir? Kemal Pir’in
kardeşleridir, Mazlum’un kardeşleridir. Bu öğrenciler İbrahim Kaypakkaya’nın yol arkadaşlarıdır ve onların kardeşleridir.
Onlar böyle bir gelenekten geliyordu ve o geleneği sürdürerek geliyorlar. Bir
taraftan emperyalizme, bir taraftan da bu ceberut yapıya karşı direnen
gençlerdir. Bu gençler, sorunlarını yüksek sesle seslendirmeye devam edecektir.
Biz, Barış ve Demokrasi Partisi, bunların yanında olacağız, nerede bir zulüm
varsa karşısında olacağız ve bu demokratik hak talebinde…
Şimdi, demokratik
hak talebi deyince AKP’nin aklına sadece türban sorunu geliyor. Türban sorunu
da bir demokratik haktır, parasız eğitim de bir demokratik haktır ama siz
parasız eğitime şiddet uygularsanız, siz özgürlüklere şiddet uygularsanız, siz
sadece poşu taktı diye Kürt çocuklarına -linç ediliyorlardı. Ben ezbere
konuşmuyorum. Linç ediliyordu Giresun’da- eğer bunlara şiddet uygularsanız,
eğer siz millî eğitimde muhbir öğretmen geleneğini… Zaten bu ülkeyi paramparça
ettiniz, herkesi muhbirliğe alıştırdınız, şimdi okullarımızda başladınız.
“Muhbir öğretmen” ne demek Allah aşkına? Bir sosyal devlette bir insana
yapılabilecek en büyük haksızlık değil midir muhbirlik? Yani öğretmenlerin
görevi nedir? Öğretmenlerin görevi, orada hangi öğrencinin neyle uğraştığını
gidip polise ihbarlamak değil, farklı mekanizmaları çalıştırmaktır ama ne yazık
ki bunlar olmuyor.
Şimdi, dönüp
hepimiz 12 Eylülde olup bitenlerden dolayı ne kadar rahatsız olduğumuzu
söyleriz. Hep deriz ya, işte, “Sabahleyin bir solcu öğrencinin elindeki silah,
akşamleyin sağcı bir öğrencinin elinde bir başkasını katleden tek silah.” Peki,
Parlamento ne için var? Eğer bugün öğrenci olaylarıyla ilgili ciddi sıkıntılar
varsa, eğer 12 Eylülde böyle bir süreç yaşandıysa, peki, siz, Allah aşkına, bu
araştırma önergelerini niye reddediyorsunuz?
Onun için,
Cumhuriyet Halk Partisinin sunduğu bu araştırma önergesine, gelin, hep birlikte
destek verelim. Öğrencilerimizin sorunları nedir, onlarla oturup konuşalım.
Yani rektörleri siz Dolmabahçe’de toplayarak öğrencilerin sorunlarını
çözemezsiniz, öğrencilerle oturup konuşarak sorunlarını çözebilirsiniz. Bu
öğrencilerin büyük bir çoğunluğu yoksul Anadolu çocuklarıdır, zeki insanlardır
ama siz bunları yapmazsanız, siz bunlara karşı bu şiddet politikalarını
uygularsanız emin olun yumurtadan sonra pabuçlar da gelir. Yani insanların
başvurabileceği yöntemler demokratik yöntemlerdir, bunu da çok da şiddetle
böyle özdeşleştirerek sunmanın veyahut da bir yumurta yiyen Anayasa profesörünün
feryadı… Bakın Anayasa profesörü iki kişi gidiyor, biri Cumhuriyet Halk
Partisinden, biri Adalet ve Kalkınma Partisinden. Nereye gidiyor? Gidiyor
üniversitede “Efendim, işte, biz anayasal sorunla çözeceğiz, Anayasa
değişikliği yaptık.” Peki, sizin yaptığınız Anayasa değişikliği hangi
öğrencinin sorununu çözdü? Eğer gerçekten bu konuda bir adım atmış olsaydınız
bu noktada size yumurtalar gelmezdi ve elinizdeki güç bu yoksul Anadolu
çocuklarına karşı acımasız bir şekilde, pervasız bir şekilde bu kadar bu
insanlara saldırmazdı. Çünkü hayatın her alanında kim ki özgürlük ve
demokrasilerden yana talepleri varsa şiddetle susturulmaya çalışılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Özgürlük hepimiz
için gerekli. Özgürlük olmadan asla olmayacağını hepimiz biliyoruz. Siz 1
Mayısta da tipik bir devlet örneğini gösterdiniz yani o ceberut devlet yapısı 1
Mayısta nasıl halka karşı acımasız bir saldırıyı hayata geçirdi, bugün
üniversitelerde de aynı yöntemle, Kürt coğrafyasında da aynı yöntemle devam
ediyorsunuz ama…
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Burada tek coğrafya var, Türk coğrafyası burası, ayrı
bir coğrafya yok burada, kendinize gelin.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Var, var, öğreneceksin.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sevgili… Ya…
Neyse polemiğe girmeyelim, vallahi Kürt coğrafyası da var,
Kürdistan da var ve bizim kaderimiz birliktedir. Biz Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmaktan onur duyuyoruz. Biz hep size söylüyoruz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ YAMAN
(Muş) – O sözcüklere alışacaksın.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Siz de alışacaksınız.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Kürdistan’ı da öğreneceksiniz, Kürt sözcüğünü de öğreneceksiniz, Kürt
halkını da öğreneceksiniz.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Bölücülük yaparak bir yere varılmaz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Büyükkaya, o sözcükleri iyi bilirsin.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – O bayrağı sallaya sallaya kaymakamlık
yaptığını unutma ama!
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, yani böyle, sözcüklere takılarak siyaset
yapmanın kimseye bir yararı yoktur.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Barış isteyen önce dilini düzeltmelidir! Barış isteyen
önce dilini düzeltecek!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Şimdi, bakın, size bir şey söyleyeyim: 1071 olmasaydı, bugün
hiçbiriniz burada olmayacaktınız. 1071’de size kapılarını açan Kürtlerdir ve hiçbir dönem…
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – 1071 Türk’ün şeref günüdür.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Tarihi okuyacaksınız ve bileceksiniz. Bizimle polemiğe
girdiğinizde bunları bilerek karşımıza çıkın.
Ünlü bir düşünür
diyor: “Hiçbir şey bilmiyorsanız haddinizi bileceksiniz.” Kürt coğrafyası da
vardır, Kürt halkı da vardır. (BDP sıralarından alkışlar) Onun için, çok fazla polemiğe girmeye gerek yok. Ben sorunlarımızı kardeşçe
oturup çözmemiz gerektiğini söylüyorum ve bu “coğrafya” sözcüğünden kimsenin
rahatsız olmaması gerektiğini söylüyorum. Çünkü coğrafyadan niye korkuyoruz?
İki gün sonra sizin temsilcileriniz Irak Kürdistan’ındaki KDP’nin
kongresine katılacak. Kürdistan yok mudur? Yoksa niye gidiyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Coğrafyanın etnisitesi olmaz,
coğrafyaların hepsi hepimizin, bütün insanlık yaşayacak. Anadolu hepimizin,
niye bölüyorsun oraları? Onlar hepimizin, coğrafya hepimizin. (AK PARTİ ve BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sakık.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – O zaman niye ayrım coğrafyasından bahsediyorsun?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu coğrafya hepimizin, eğer kardeşsek bu coğrafya hepimizin.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Siz niye rahatsız oluyorsunuz?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Tabii rahatsız olurum, burası Türkiye Cumhuriyeti,
burası Türk devleti. Haddinizi bilin!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Aslında sen haddini bileceksin, bilmiyorsan…
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Ben biliyorum haddimi.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sırrı Bey, on dakika idare ettin, on birinci dakika gene…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, bakın…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bitti, kapandı, on birinci dakika da bitti.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ama bırakmıyorsunuz dramımızı anlatmaya.
Peki, biz Türkiye
coğrafyasından rahatsız değiliz, siz niye Kürt coğrafyasından rahatsızsınız?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Burası Türkiye Cumhuriyeti coğrafyası, Kürt coğrafyası
diye bir coğrafya yok.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu coğrafya hepimizin, eğer kardeşsek bu coğrafya hepimizin.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Hepimizin coğrafyasıdır ama o bölgenin tarihî olarak coğrafi ismi
vardır.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bu coğrafya babanızın çiftliği değil, hepinizin ortak vatanıdır. Bu
ülkede ortaklaşarak…
BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ederim.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Ortak coğrafyamız, eyvallah.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu topraklar hepimizin.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Kürtlere de alışacaksınız, Kürdistan’a da alışacaksınız.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Anayasa’yı ihlal ediyoruz, hadi bizi idam edin!
M. NURİ YAMAN
(Muş) - Mustafa Kemal de o coğrafyaya isim verdi.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Nuri Bey, coğrafyanın etnik kimliği olur mu ya? Toprak, toprak…
Vatan… Vatansa hepimizin vatanı.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Hepimizin vatanı. Ortak vatandır.
BAŞKAN – Evet,
sayın milletvekilleri, sükûneti sağlayalım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’da.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun verdiği bir önergenin gündeme alınması ve gereğince bir
komisyon kurulması konusunu görüşüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, rutinleşen, hemen her gün önümüze gelen bu türlü araştırma
önergelerinden farklı bir yaklaşımla meseleye bakmanızı istiyorum. Bu,
muhalefetin zaman kazanmak, zamanı geçirmek için verdiği önerge veya o şekilde
nitelediğiniz bir önerge değil. Dolayısıyla bu konuya sizlerin hassasiyetini,
dikkatini çekmek istiyorum, özellikle de Sayın Bakanın. Şükür ki Sayın
Bakanımız Genel Kurulda.
Değerli
arkadaşlarım, önerge üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması
başlığını taşıyor ama işin özü son günlerde üniversitelerimizde yaşanan öğrenci
olaylarının araştırılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’yi yöneten insanların sorumluluğunda, iktidarıyla
muhalefetiyle, üniversitelerde yaşanan bu olaylara seyirci kalamayız. Biliyorum
ki birçoğunuzun çocuğu üniversitelerde okuyor. Birçoğumuz üniversitelerde
yaşanan bu türlü olayların Türkiye’yi nerelere getirdiğini görerek, yaşarak,
bizzat içinde bulunarak bir dönemi tükettik ve bunun Türkiye’ye maliyetinin ne
olduğunu yaşayarak öğrenmiş insanlardan oluşuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu olay, üniversitelerde yaşanan bu olaylar bir işaret fişeği
gibidir. Siyasetçiler, aydınlar, ülke yöneticileri, önde olanların geleceği
öngörmek gibi bir sorumlulukları var. Eğer bugün gördüğünüz olayların bir
sonraki adımdaki sonuçlarını bugünden öngöremiyorsanız, tedbir alamıyorsanız
iyi yönetmiyorsunuz demektir, doğru davranmıyorsunuz demektir.
Türkiye, Türk
milleti bu olayları daha önce yaşadı ve o yaşanan olaylara o günün yöneticileri
doğru teşhis koyamadıkları için, yeterince tedbir alamadıkları için, zamanında
tedbir alamadıkları için maalesef ülkemiz çok ağır bedeller ödedi. 68 kuşağı
dediğimiz ve bugün ülkeyi yönetenlerin birçoğunun içinde bulunduğu olaylar, 68
olayları, 1970 ile 1980 arası Türkiye’yi bir kardeş kavgasının eşiğine getiren
o olaylar, 1980 ihtilalinin gerekçesi olan o olaylar
Türkiye’ye çok ağır bir maliyet ödetti, bedel ödetti.
Şimdi, bir
kıvılcım mahiyetinde, üniversitelerimizdeki, sebebi ne olursa olsun -aslında bu
sebepleri burada konuşmamız lazım- bu olayı bir polisiye olay olarak algılar ve
öfkeye öfkeyle karşılık verirseniz, bir suçlamayla sorumluluktan kurtulduğunuzu
zannederseniz ve daha da acısı bunu siyasetin malzemesi yaparsanız, siyasetin
istismarı yaparsanız kaybettiğimiz yılları tekrar kaybetmeye mecbur kalırsınız.
Bu sebeple, arzu
ederdim ki Hükûmet, ülkeyi yönetmekle sorumlu olan
iktidar bu olaylardan sonra gerek kendi arasında gerekse Genel Kurulda bu
olayların sebeplerini ilmen, tarihî köklerinden de örnekler çıkartarak, o
örneklerden de dersler çıkartarak sorgulasın, tedbirlerini yeterince ve
zamanında alsın. Yoksa, değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri, her birimiz için çok değerli olan gençlerimizin ve
üniversitelerimizin, Türkiye'nin planını bozmak veya yürüyüşünü, moralini
bozmak için bir fırsat olarak kullanılmasına ancak seyirci kalırız, işte
öfkeyle karşı dururuz, bunun da hiç kimseye faydası yok. Onun için, ben arzu
ederdim ki Hükûmet bugün, burada bu araştırma
önergesinin üzerinde değil, bir genel görüşme konusu yaparak bu konuyu burada
tartışmalıydı.
Üniversitelerimizde
neler oluyor beyler? Meseleyi yalnız polisin aşırı güç kullanımı olarak değerlendirirseniz
ve öfkeyle suçlayarak cevap verirseniz mukadder akıbetten kurtulamazsınız. Bana
göre çok önemli bir konuyu konuşuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu konuyu doğru anlamak, anlatmak ve tedbirleri almak
sorumlusu insanlar olarak sizleri -iktidarıyla muhalefetiyle söylüyorum- bu
konuda daha dikkatli olmaya davet ediyorum.
Her şeyden önce
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, dün, Sayın Burhan Kuzu’ya ve Sayın
Süheyl Batum’a reva görülen olayı kabul etmemiz
mümkün değil. Her şeyden önce üniversitemize yakışmamıştır, üniversite
gençliğimize de yakışmamıştır. Kim olursa olsun insanlar fikirlerini
söylemeliler, beğenirsiniz beğenmezsiniz, meşru zeminlerde tepkinizi de ortaya
koyabilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, üniversite gençlerimiz ülkenin gündemiyle ilgili tavırlarını
ortaya koymalılar, siyaset yapmalılar, düşüncelerini ifade etmeliler,
düşüncelerinin dikkate alınması için kendilerini hissettirecek eylemler de
yapabilirler ama bunların tamamının meşru zeminlerde ve hukukun içinde kalarak
yapılması gerekir. Dolayısıyla, dün yaşanan hadiseleri, hiçbir şekilde
siyasetin malzemesi yapmadan söylüyorum, asla doğru bulamayız ama siz de kabul
edersiniz ki öğrenci hadiseleri karşısında başta Sayın Başbakan olmak üzere
ortaya konan öfkeyi de hiç faydalı bulmuyorum, doğru bulmuyorum, hak da
bulmuyorum. Bu sebeple, yapılması gerekeni burada birlikte veya Hükûmet, bu ülkeyi yönetmekle sorumlu olan iktidar kendi
içinde, ilme dayalı olarak, doğru tespitlere dayalı olarak belirlemek,
sorgulamak ve meselenin tarafı olarak bu öğrencileri dinlemek
mecburiyetindedir. Ben arzu ederdim ki Sayın İçişleri Bakanı bunları dinlesin
ama ilgi göstermiyor.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul Emniyet Müdürü yetişkin bir emniyet müdürüdür, çok
başarılı hizmetler yapmıştır, çok tecrübelidir, devlete, hukuka, millete
mensubiyetini biliyorum, çok üst seviyede değerli bir vatan evladıdır ama onun
yönettiği İstanbul polisinin öğrencilerin eylemine karşı ortaya koyduğu
orantısız güç kullanımını kabul edebilmek mümkün değil. Bunu sorgulamamız
lazım. Demek ki önde olanlar, ülkeyi yönetenler, siyasetçiler eğer ülke
gündemini tartışırken sinirlerine hâkim olamıyorlarsa devletin memurları onu
çarpan etkisiyle uygulamalarında ortaya koyuyorlar. Polisin gerek Ankara’da
gerekse İstanbul’da, öğrenci olaylarında, işçi olaylarında ortaya koyduğu aşırı
güç kullanımının, orantısız güç kullanımının sebeplerini siyaset kendinde
aramalıdır. Siyaset bu kadar öfkeli olursa, bu kadar olaylara duyarsız
olursa, polis, anlaşılıyor ki… Ya da
polisin çalışma şartları bu kadar ağır olursa, inanıyorum ki, İstanbul’daki o
olayda çalışan, o olayda görevli polisler belki de o gün en az on beş saattir
çalışıyorlardı. Polise verilen sözler de yerine getirilemeyince özensizlik had
safhaya ulaşıyor, Türkiye’ye yakışmaz birtakım manzaralarla karşılaşıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla değerli milletvekilleri, ülkeyi yönetenler, ülke
yönetiminden sorumlu olanlar seyirci olamazlar, gördükleri karşısında öfkeli
bir duruş sergileyemezler. Meselenin sebeplerini doğru tespit etmek ve tedbiri
almak sorumlusu olanlar konuyu böyle öfkeyle bir çekişmeye dönüştüremezler.
Çünkü geçmişi yaşamanın bedelini ödedik. O bedeli bu millete bir daha ödetmeye
hiç kimsenin hakkı yoktur.
O sebeple,
üniversitelerde yaşanan olayları, öğrenci olaylarını öncelikle Hükûmetin ama tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin hatta tüm
Türkiye’nin dikkatlice izlemesini, incelemesini ve öğrencilerin bu tepkisinin
sebeplerini doğru tespit etmesini talep ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz bu meselenin bir siyasi kavganın malzemesi olmaktan çok Türkiye’nin
meselesi olduğunu düşünüyor, bu konuda Hükûmeti de
göreve davet ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Sayın Üçer,
buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, yerimden söz talebim vardı.
BAŞKAN – Açtım,
açtım, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Teşekkür ederim.
Ülke gündeminde
çok yoğunluklu bir şekilde yer alan, ülke gündeminde yer alan öğrenci
sorunlarıyla ilgili aslında söylenmesi gereken çok şey vardır. Sorunu sadece
öğrencilerin bir yumurta eyleminden yola çıkarak tartışmak bence öğrencilere
yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bundan daha önceki süreçlerde Başbakanı
protesto ediyor diye, laf attı diye yaka paça götürülen üniversite
öğrencilerini hatırlamıyor muyuz? Ya da milletvekillerini protesto etti diye
işkencelerden geçirilen öğrencilerin sorunlarına eğer eğilmiş olunsaydı bugün
bu sorunlar yaşanmıyor olacaktı. Laf atıyor diye kendini zindanlarda bulan
kişiler yumurta atıyorsa yarın farklı şeyler de atabilirler demektir bu. Bu,
“Atılsın, doğrudur.” anlamında bir söylem değildir ama öğrencilerin gerçek
manada muhatap alınmadığı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
- Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde ikinci söz Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam’a aittir.
Buyurun Sayın
Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun son olaylarla ilgili bir Meclis araştırması açılmasıyla ilgili
konuda görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım. Bütün arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, üniversite
meselesi, eğitim meselesi, bütün ülkelerde günceldir, her zaman tartışma
konusudur, her zaman üzerinde fikir yürütülen bir konudur, önceliklidir ve
önemlidir. Türkiye gibi, nüfusunun büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir
ülkede ise bunun daha önemli olması, daha da öncelikli olması kadar doğal bir
şey yoktur.
Şimdi, dünyaya
bakıyorsunuz, zaten dünya elit eğitiminden kitle eğitimine geçmiş. Aşağı yukarı
1980’lerde 100 milyon üniversite öğrencisi tahmin ediyor UNESCO, 1980’den
2000’e geçen yirmi yıl zarfında ise bunun aşağı yukarı 2 misline çıktığını
görüyor ve 2020 yıllarında bunun tekrar katlanarak çoğalacağını ileri sürüyor
yani 200 milyonun üzerinde, şu anda, dünyada, üniversite öğrencisi bulunduğunu
ileri sürüyor. Şimdi, bu kitlenin çok iyi eğitilmesi, bu
kitlenin eğitiminin yönlendirilmesi, yönetilmesi çok önemli bir iş.
Şimdi, Değerli
Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Profesör Yıldız’la uzun yıllar beraber
çalıştık. Kendisinin, özellikle delikanlılık çağındaki gençlerin sorunlarının
hoşgörüyle karşılanması, anlayışla karşılanması konusundaki fikirlerine
katılıyorum. Ancak “Üniversitelerden ses çıkmıyor.” diyor Sayın Yıldız,
üniversitelerden ses çıkması şart değil. Üniversiteler, araştırırlar, bilgi
üretirler, yayarlar, sınıflarında konuşurlar ve öğrenciler üretirler, yetişmiş
meslek adamları üretirler, formasyon sahibi insanlar
üretirler.
Sayın Şandır’ın özellikle söylediği şu söze yürekten katılıyorum:
“Bilime dayalı bir araştırma yapılıp gerekenler bir an önce yapılmalıdır.”
Şimdi, Meclis araştırmalarının -burada tecrübesi olan arkadaşlarımız bilir-
öyle sorunlara anında çözüm bulması, önermesi aylar alan bir şeydir ve bunların
çoğu da yine Sayın Şandır’ın söylediği gibi bazen
zaman kazanmak için verilen önergeler de olabilir. Bu onlardan birisi değil,
kendisine katılıyorum. Ama burada bu sorunun çözülebilmesi, Meclis
araştırmalarıyla çözülebilmesi bizim kanaatimize göre mümkün değildir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Genel görüşme yapalım.
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Şimdi, olması gereken nedir? Olması gereken aynen Sayın Şandır’ın da söylediği gibi bilimsel olarak üniversitelerle
görüşülerek, zaten bir bilim ve ihtisas müesseseleri olan bu yüksek kurumların
fikirleri de alınarak nasıl yönlendirileceği, sorunlarının ne olduğu ortaya
konmalıdır. Son zamanlarda Sayın Başbakanın yaptığı da budur. İki hafta üst
üste üniversite rektörleriyle toplanmıştır, görüş teatisinde bulunmuşlardır,
fikir alışverişinde bulunmuşlardır ve olayın nereye gidebileceği konusunda, ne
kadar yardımcı olabileceği konusunda -Hükûmetimizin,
devletimizin üniversitelere- görüşler ileri sürülmüştür. Üniversitelerin
sorunları yok mudur? Vardır ve her zaman olacaktır. Bütün mesele, bunları
karşılıklı görüşmeyle, karşılıklı fikir alışverişiyle yapabilmektedir mesele.
Şimdi, son
olaylara baktığınız zaman, orantısız güç kullanma daha çok olayın odağını
oluşturuyor. Doğrudur, bu olmuş olabilir, bu da incelenebilir ama önemli olan
şu: Şimdi, yükseköğretimdeki gençlerin özellikle delikanlılık çağında
olduklarını düşünürseniz, bunların sorunlarının en yoğun olduğu çağda
yaşadıklarını da kabul etmemiz gerekir. Bunlar anatomik ve fizyolojik bakımdan
büyümektedir, psikolojik bakımdan büyümektedir, ekonomik sorunları vardır,
barınma sorunları vardır, evden ayrılmışlardır, dersler yoğundur, başarılı
olmak zordur. Bütün bunları anlayışla karşılamak bütün dünyanın kabul ettiği
bir şeydir. Delikanlıyı, genç kızı hoşgörüyle karşılamak
lazım, onlara hoşgörüyle yaklaşmak lazım. Burada hemfikiriz. Hoşgörü her
zaman bu gençleri daha iyi eğitir, daha iyi büyütür, hayata hazırlar. Genel
yaklaşım budur ve bu yaklaşım doğrudur. Şimdi, bu anlayışı, hoşgörüyü ilk önce
ailelerden beklemeliyiz, sonra eğitimcilerden beklemeliyiz, daha sonra
yöneticilerden, devletten beklemeliyiz ve nihayet, bütün bir toplumdan
beklemeliyiz. Bu bir hayat tarzı olmalıdır, genç kızlara, delikanlılara
hoşgörüyle yaklaşmak ve onların sorunlarını hoşgörüyle çözmek, şiddet yerine
pedagojik yöntemlerle çözmek, pedagojik yöntemlerle yaklaşmak.
Şimdi,
Anayasa’mıza göre durum nedir? Anayasa’mıza göre, aşağı yukarı 12 Eylülden
sonra üniversite gençliğinin, öğrencilerin bir nevi politikasızlaştırıldığı,
politikadan uzaklaştırıldığı gibi görüşler olmuştur. Yeniden üniversiteler de
politika yapsın, öğrenciler de politika yapsın fikri ortaya atılmıştır. Şimdi,
buradaki anayasal durum şudur: Öğretim üyeleri politika yapsın mı? Peki,
yapsın. Nasıl yapsın? Her derse gelen öğretim üyesi kendi politik anlayışına
göre mi ders anlatsın? Her üniversitenin öğretim üyelerinin, şu partinin, bu
partinin dernekleri mi kurulsun? Hayır, Anayasa’nın istediği bu değil, sonradan
çıkan kanunun istediği de bu değil. Zira, düşününüz
ki, hepimiz öyle bir millete mensubuz ki bazen belli yaşa gelmiş, belli
sorumluluklar mevkiinde olan insanlarımız bile kavga edebiliyor kamuoyu önünde.
Öyleyse, on sekiz ile yirmi dört yaş arasındaki gençleri aynı sınıfta
okutacaksınız, aynı yemekhanede yemek yiyecek, aynı derse girecek, siyasi
tartışma yaparak üniversitede de politika yapacak. Bunların kavgasını
önleyebilir misiniz?
Şimdi, öyleyse ne
yapılmış? Çıkan kanunda denmiş ki: Öğretim üyeleri elbette ki siyasetle meşgul
olur ama siyasi partilerin merkez karar organlarında görev alabilirler. Bu doğru bir yaklaşım. Öğrenciler de elbette on sekiz yaşını
aşmış her Türk vatandaşı gibi siyasetle meşgul olur ama üniversitenin dışında
siyaset yapar. Şimdi, bu kanuni durum, bu anayasal durum. Öyleyse
bunların şu veya bu şekilde fikirlerini söylemeleri her zaman, sık sık karşılaştığımız işlerden birisi. Ama geçmiş tarihimize
baktığınız zaman, bu protestoların giderek şiddetlendiğini, işte o
delikanlılık, genç kızlık çağındaki deli kanla daha da ileri gittiğini ve
giderek ülkenin yönetimine, şiddete dönüşen bir baskı hâline dönüştüğünü de
görmemiz gerekir.
Şimdi, şu veya bu
şekilde, kim ne derse desin, üniversitenin sorunlarının çözülmesi için
rektörlerle toplantı yapıldı ve Sayın Başbakan dedi ki: “Seçimden sonra
üniversitelerle ilgili yeni düzenlemelere gideceğiz.” Şimdi, ne olacak? Bu yeni
Anayasa’yla olacak. Düşününüz ki 2 Anayasa profesörü Anayasa konusunu tartışmak
için bir üniversiteye gidiyor ve birisi faşistlikle suçlanıyor, diğeri yumurta
yağmuruna tutuluyor ve önceden hazırlanmış “Yumurta festivaline hoş geldiniz.”
diye de pankartlar açılıyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayın Şandır bir şey daha söyledi, dedi ki: “Lütfen bu konuyu, bu
konuları siyaset malzemesi yapmayalım.” Bütün gönlümle kendisine katılıyorum ve
hiçbir siyasi mülahaza olmaksızın hepinizden istirham ediyorum: Bu konuları
siyaset malzemesi yapma yerine, bu konularda, geliniz, bilimsel düşünelim,
bilimsel toplantılar yapalım, üniversiteyle fikir alışverişinde bulunalım, kendi
aramızda fikir alışverişinde bulunalım ama geçmiş tarihimizi tekerrür
ettirmeyelim. Bu, hayati bir önemi haiz Türkiye için ve bütün arkadaşlarımın,
bütün arkadaşlarımın istisnasız, üniversite gençlerimizin ilk önce üniversitede
bilgi ve bilim sahibi olmalarından yana olduklarına inanıyorum. Tabii ki siyasi
fikirleri olacak, şiddet kullanmamak şartıyla bunu kullanmalarını da her zaman
müsamahayla karşılamalıyız, buna da varız ama şiddete dönüştüğü anda da hiçbir
zaman onları teşvik edici yolda, lütfen, onları teşvik edici yolda şu veya bu
şekilde bir mülahazada bulunmamaya da dikkat edelim. Bunu, bütün ömrünü aşağı
yukarı yükseköğretime vermiş bir arkadaşınız olarak sizlerden istirham
ediyorum. Bu konuyu siyaset malzemesi yapmadan geliniz fikir düzeyinde
tartışmada bırakalım ve devletin güçlerinin, başta Başbakan olmak üzere de
konunun üzerinde olduğunu, rektörlerle görüşmelere başladığını, üniversitelere,
Millî Eğitime son zamanda verilen bütçelerle yapılan yeni yurtlarla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…bu işin peşinde
olduklarını, bu işin öneminin farkında olduklarını, bu konuda hassas
olduklarını kabul ederek bunun onlar tarafından çözülmesi için lütfen gerekli
işlemin yapılmasını bekleyelim.
Bakınız, bir
gazeteci arkadaşımız ne yazıyor bugün, kendisine katılıyorum: “Bir yandan bu
küçük aktivist gençlik gruplarının taşkınlıklarını
haklılaştırmak yanlıştır, teşvik edici olur. Her ölçüsüz davranış
eleştirilmelidir. Öte yandan, fiili saldırı, öğrenim özgürlüğünü engelleme,
kamu ve özel mülkiyete saldırı gibi şiddet eylemleri olmadıkça polis ve idare
anlayışlı davranmalıdır. Bu gruplara bakış, cezai olmaktan çok psikolojik ve pedagojik
olmalıdır.”
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sağlam.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Peki.
Yoklama talebi
vardır, şimdi onu yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Ünlütepe, Sayın Güvel, Sayın Diren, Sayın Keleş, Sayın Genç, Sayın Köse,
Sayın Altay, Sayın Tütüncü, Sayın Özkan, Sayın Oksal, Sayın Koçal,
Sayın Yıldız, Sayın Ağyüz, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Özdemir, Sayın Çakır, Sayın Barış, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Emek.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ ÖNERİLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite
öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması
önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer
alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi birinci
bölümünün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ile 26’ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, biraz sükûneti temin edebilsek iyi olacak.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye bir hukuk devleti midir? Türkiye’de demokrasi var
mıdır? Cevabı buradadır. Türkiye'nin hukuk devleti olup olmadığının ve
Türkiye’de demokrasi olup olmadığının cevabı buradadır. Türkiye’de demokrasi
vardır ama polislerin ayakların altındadır değerli arkadaşlarım. Hukuk devleti,
hukukun üstünlüğü temeline dayanan bir devlettir. Hukuk devletinde yönetenlerin
hukuk kurallarına uymama gibi bir özgürlükleri, bir hakları yoktur. Hukuk
devleti, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, yönetenlerin her
türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu, böylelikle bireylerin
hukuk güvenliğinin korunduğu bir devlettir. Oysa,
Türkiye’deki bireysel hak ve özgürlükler kullanılamaz hâle gelmiştir ve hepsi
de mahkemeliktir değerli arkadaşlarım.
Burada hepinize
sorsak “Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesi nedir?” desek, herkes der ki:
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesi idarenin eylem ve işlemlerinin yargı
denetimine tabi olmasıdır.”
Değerli
arkadaşlarım, gündeminde sürekli darbe ve demokratikleşme tartışmalarının,
söylemlerinin olduğu bir ülkenin demokratik hukuk devleti olduğu söylenilemez.
Darbe ve demokratikleşme laflarının söylenmesi dahi o ülkenin hukuk devleti
olmadığının çok somut göstergesidir.
(x)
574. S. Sayılı Basmayazı 08/12/2010
tarihli 28’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Yargının
denetlenmesini bir türlü hazmedemeyen AKP İktidarı, kendi iktidarına tek başına
hâkim olabilmek için öncelikle kendine bağımlı bir disiplinli polis teşkilatı,
kendisine bağlı mahkemeler yaratmak amacıyla hareket etmiş, bu amacı
gerçekleştirmeye yönelik yasa ve Anayasa değişikliklerini yapmıştır.
İktidardaki AKP, sürekli, yargının alanını daraltan, yürütmenin alanını
genişleten yasal düzenlemeler yapmaktan geri kalmamıştır. Nerede işine
gelmediği bir yargı kararı çıksa “Bu bizim elimizi kolumuzu bağlıyor.” deyip,
hemen kalkıp yeni bir yasa yapmayı alışkanlık hâline getirmiştir.
Hükûmet, çıkardığı
genelgelerle, yasalarla mahkeme kararlarını işlemez, işletilemez hâle
getirmektedir. Daha dün bu Meclisten Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesindeki
öngörülen ceza miktarları indirilmek suretiyle, âdeta, mahkeme kararlarını
uygulamayanlar ödüllendirilmiştir.
Yine, 3 AKP
milletvekilinin getirdiği kanun teklifinin 17’nci maddesiyle, yargı kararlarını
uygulamayan kişilerin kişisel kusurlarına dayanarak dahi tazminat davası
açılmasının önüne geçilmiş olması, bu konuda mahkeme kararlarının iktidar
tarafından nasıl geçersiz hâle getirilmeye çalışıldığının somut örneğidir.
Değerli
arkadaşlarım, işte bu nedenle siyasi iktidar, kendi keyfî taleplerini yerine
getirmediği nedeniyle HSYK’yı cezalandırmak için HSYK’nın yapısını değiştirmeye kalkmış ve bu nedenle de
Anayasa değişikliği yapmıştır. Anayasa değişikliği referandum süresince 12…
Sayın Başkan,
herkes uğultu hâlinde.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, uyardım ben arkadaşlarımızı siz ilk başladığınız
zaman. Bir kere daha uyarayım.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Anayasa değişikliğinin referandumuna
ilişkin süreçte, 12 Eylül darbesi ve faili meçhul cinayetlerle hesaplaşmak
söylemiyle yürüttüğü referandum sürecinde devletin tüm olanaklarını pervasızca
kullanmış, sonunda Hükûmetin ve Adalet Bakanının
istediği gibi, HSYK toplantılarına Adalet Bakanı Müsteşarı girdiği zaman kalkıp
önünde ceketlerini ilikleyen kişilerden oluşan, âdeta Adalet Bakanlığının bağlı
bir şube müdürlüğü şeklindeki HSYK’yı kurmuştur
değerli arkadaşlarım. Müsteşar toplantılara
girdiği zaman kalkıp ayağa ceketlerini ilikleyen kurul üyelerinden oluşan bir
kurulun yargı bağımsızlığını bu ülkede gerçekleştirmesi mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım, siyasi iktidar 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak iddiasıyla bu
kampanyayı yürütmüştür. Şimdi, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak ne oldu? Faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle hesaplaşmak nerede kaldı? AKP’nin, 12
Eylül darbesiyle, faili meçhul bırakılan cinayetlerle hesaplaşmadan hâlâ darbe
hesaplaşma edebiyatı yapması hayret vericidir, hâlâ halkın 12 Eylül darbesine
yönelik tepkilerini istismar etmesi çok acıdır değerli arkadaşlarım.
Toplumu baskı, şiddet, işkenceyle susturan, sindiren, milletin
iradesini, milletin hakkını hukukunu yok etmek için millete, halka,
demokrasiye, hukuka, hukuk devletine, özgürlüklere karşı yapılan ve yapılacak
her türlü hareketlere ve darbelere karşı çıkmak hukuka inanan herkesin,
özellikle millî iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
milletin hakkını hukukunu korumak için namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş biz
milletvekillerinin öncelikli görevidir. Ancak, askerlerle, yargıyla, devletin temel kurumlarıyla kavga
etmek, darbeyle hesaplaşmak değildir. Darbeyle hesaplaşmak askerin etki alanını
daraltmaya indirgenemez. Darbeyle hesaplaşmak darbe hukukunu, darbe yasalarını
kaldırmakla olur. Darbe hukukunu koruyarak, darbe hukukunu besleyerek,
büyüterek, darbe hukukunun keyfini biraz da biz sürelim anlayışıyla darbe
hukukundan beslenerek darbelerle hesaplaşamazsınız. Darbe hukukunun temeli olan
Siyasi Partiler Kanunu’ndaki antidemokratik hükümleri kaldırmadan, seçim
barajını yıkmadan, YÖK yasalarını kaldırmadan darbeyle hesaplaşamazsınız. 12
Eylül 1980 darbesinin toplumda yarattığı mağduriyete ilişkin kanun tekliflerini
Adalet Komisyonu raflarında bekleterek, yine 12 Eylül 1980’de idam edilen gençlerin idam
edilmelerine ilişkin kanun tekliflerini Adalet Komisyonu raflarında bekleterek
darbeyle hesaplaşamazsınız değerli arkadaşlarım. Artık sizin bu söylemlere son
vermeniz gerekir. Yıllardır bu ülkede 12 Eylül darbe hukukunun keyfini
çıkarıyorsunuz. Yıllardır bu ülkede halkın darbeye yaptığı tepkileri istismar
ederek gününüzü gün ediyorsunuz. Artık bunlara son verin.
Değerli
arkadaşlarım, dünkü konuşmasında Sayın Adalet Bakanı “Biz referandum süresince
‘12 Eylül generallerinden hesap sorulacak.’ demedik.” dedi, “Biz, bu 12 Eylül
generallerinin yargılanmasının önünü kapatan geçici 15’inci maddenin burada
kalmasının ayıp olduğunu söyledik.” dedi. Sayın Bakan, o söylem Cumhuriyet Halk
Partisinin söylemiydi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, 20 Temmuz 2010, Recep Tayyip Erdoğan: “Bir daha 12 Eylüller
yaşanmasın diye onunla hesaplaşmamız lazım. Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşmeden
daha aydınlık bir gelecek kuramayız.”
Yine, 24 Temmuz,
“Başbakan Erdoğan ‘Bedel ödedik.’ diyenleri de 12 Eylülle hesaplaşmaya
çağırdı.”
9/8/2010: “Evet’le hesap sorun. 12 Eylülde ‘Evet.’ deyin, hesabı
kesin.”
Şimdi gelelim
Sayın Bakanımıza. Sadullah Ergin, 29/5/2010:
“Hükûmet halkın daha demokratik ve özgür olması için
uğraşmaktadır. Bugün biz varız, yarın biz yokuz. 12
Eylülde çıkan bugünkü geçici 15’inci maddeyle, 12 Eylülü yapanlardan hesap
soramıyorduk. Anayasa’da yapılacak değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap
soracağız.” Adalet Bakanı söylüyor bunu değerli arkadaşlarım.
Yine, 8 Kasım
2010, Sadullah Ergin. Adalet Bakanı Sadullah Ergin 12 Eylülcülerin yargılanmasıyla ilgili
olarak “Savcılığın tereddüdü var, yargılanır ya da yargılanmaz diyemem.” Ne
zaman söylüyor? 8 Kasım 2010’da, referandumdan... Yani önceki söylemler döndü
şimdi değerli arkadaşlarım.
Bekir Bozdağ, 28/5/2010: “O zaman biz
diyoruz ki gelin, bu 12 Eylülcüleri yargılayayım, yargıya çıkaralım, yargının
önünde hesap vermelerinin yolunu açalım. MHP ayağını dayıyor, ‘Hayır.’ diyor,
CHP ‘Hayır.’, BDP ‘Hayır.’ diyor. Niye hayır? Hani siz zulüm gördüydünüz,
haksızlık gördüydünüz? Yoldaşlarınızı, candaşlarınızı
idam sehpalarında bunlar sallandırdı, işkencehanelerde
işkence yaptılar, zindanlarda bu insanları çürüttüler. Öyleyse bu ülkenin
evlatlarını zindanlara çevirenlerden hesap sormalıyız. Gelin hesap soralım,
gelin engeli kaldıralım.”
Yine Bekir Bozdağ, 3 Ağustos 2010.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Öztürk, tamamlayın
lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - “Yargı süreçleri de işleyecek. Darbeyi yapanlar ve iştirak edenler
mutlaka yargının huzuruna çıkacaktır. Sandıkta başlayan sorgu yargıda devam
edecektir.”
Yine Bekir Bozdağ’ın 11/11/2010 günkü
konuşması: “12 Eylül darbesini yapanlar mutlaka yargılanacak, Anayasa
değişiklikleri bunu gerektiriyor.”
Değerli
arkadaşlarım, referandum sürecine 12 Eylüle hesap sorma söylemiyle girildi.
Burada da AKP’nin “Neden Evet?” kitapçığı var. Bu kitapçıkta “Anayasa
değişikliğiyle 12 Eylül darbesinin failleri ve yardımcılarının yargılanması
için ‘Evet’ deyin.” diyor. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin
“Neden Hayır?” broşürü. “Bu değişiklikle 12 Eylül darbecilerine yargı
yolu açılacak mı? Hayır.” diyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hükûmet, Adalet Bakanı, Başbakan topluma taahhütte bulundu.
12 Eylül darbesini yapanlardan hesap sorulacağı, yargılanacağı konusunda
taahhütte bulunmuştur. Ben bu kürsüden haykırıyorum. Başbakanı, Adalet
Bakanını, diğer bakanları 12 Eylül 1980 darbesini yapanlardan hesap sormaya
çağırıyorum, bunun yasal düzenlemelerini yapmaya çağırıyorum. Aksi takdirde,
halka verdiği taahhütleri yerine getirmemiş olacaklardır değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 574
sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aylardır ülke gündemini meşgul eden bir
Anayasa değişikliğinden sonra bir referandum sürecini yaşadık ve bugün Türk
siyasetinin en önemli tartışma alanlarından birisi olarak karşımıza çıkan bir
idari kurul olması sebebiyle Hükûmeti, yargısal
etkileri sebebiyle de yüksek yargıyı, hatta bütün yargıyı ilgilendiren Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir çalışma yürütüyoruz fakat beklentinin
aksine, bu çalışma bugün oldukça sakin yürüyor. Bunun sebebi, değerli milletvekilleri, aslında Anayasa oylaması
sonucunda, referandum sonucunda kavganın bitmesine yol açan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulundaki yapı, AKP’lileştirilen bir yapı oluştuktan sonra da
burada detayları konuşmanın çok anlamlı olmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanımız Anayasa’yla ilgili konu ilk kez gündeme
geldiğinden bu yana hep uzlaşma kavramından bahsediyor.
Sayın Başkanım,
Genel Kurulda çok ciddi bir uğultu var. Biraz önce ikaz ettiniz ama dinlemek
istemeyen arkadaşlarımıza sohbetlerine dışarıda devam etme imkânı tanısak daha
uygun olmaz mı?
BAŞKAN – Adıma
söylediniz, tamam, kayıtlara da geçti.
Buyurun.
RIDVAN YALÇIN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, referandumdan sonra ana muhalefet partisinin de bir yeni Anayasa
yapalım teklifine bu kez Sayın Başbakanın, Sayın Genel Başkanımızın teklif
ettiği yöntemi önermesi de ibret verici bir durumdur diye düşünüyorum.
Biraz önce burada
üniversite olayları konuşuldu. Değerli milletvekilleri, devri iktidarınız
döneminde farklı açılımlar yapma iddiasıyla hareket ederken aslında birçok
husumet alanına, birçok fitne alanına ülkeyi maalesef dönüştürdünüz. Bu etnik
temelde ve mezhepsel temelde yaşanan ayrışmanın ülke olarak çok ağır
bedellerini ödeme riskiyle karşı karşıyayız fakat referandum süreciyle birlikte
yaşadığımız çok daha ciddi bir ayrışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın
Enver Yılmaz, Ordu Milletvekilimiz -o da salonumuzda- hem kendisi benim
meslektaşım hem eski bir arkadaşım.
Değerli
milletvekilleri, Ordu’da -muhtemelen sizin illerinizde de yapılıyordur- her
bayram protokolle halk bayramlaşması yapılıyor. Biz de o bayramlarda hem mülki
idari amirlerle beraber milletvekilleri olarak da yan yana diziliriz,
halkımızla bayramlaşırız.
Değerli
arkadaşlar, ilk kez bu dönem, bu yıl bayramda vatandaşlarımızın, şehir
protokolünün, şehir bürokrasinin, 2 milletvekili olarak yan yana durduğumuz bir
bayramlaşma atmosferinde, her ikimize de sarılırken ya da el sıkışırken elini
sıkı mı tutayım, gevşek mi tutayım tereddütleri yaşadığına şahit oldum. Bunu
Ordu’da bir toplantıda, sayın vekillerimizin olduğu bir toplantıda da
paylaşmıştım.
Değerli arkadaşlar,
bu çok çarpıcı bir örnektir. Bugün Ordu gibi problemsiz bir ilde,
vatandaşlarımız, bürokrasi, 2 milletvekili arasında, yan yana duran 2
milletvekili arasında bayramlaşmada “Nasıl bir pozisyon alayım, samimi mi
davranayım, uzak mı davranayım?” noktasına gelmişse bu ülke için tehlike
çanları çalıyor demektir. Onun için, geldiğimiz ayrışma sürecinin çarpıcı,
ibret verici bir resmi
olarak bu hususu takdirlerinize arz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten sıkıntılı bir referandum süreci yaşadık, her türlü manipülasyonun yapıldığı, her türlü kötü propagandanın, kara
propagandanın yapıldığı bir süreç yaşadık. Maalesef kamu görevlilerinin birer
parti memuru gibi görevlendirildiği atmosferler yaşadık. Özellikle
yandaş medya üzerinden diğer parti tabanlarına çok çirkin taarruzların
yaşandığı bir dönem yaşadık ve bütün bunlara rağmen, bütün bu kara propagandaya
rağmen ancak yüzde 58 gibi, toplumsal meşruiyeti kuşkulu, sorgulanmaya açık,
neredeyse 2 kişiden birinin reddettiği bir Anayasa paketi sonucunda Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun da içinde olduğu paket geçmiş oldu ve bize göre süreç
doğru işlemedi. Bugün, biz, burada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
oluştuktan sonra, yapı, çatı oluştuktan sonra bunun kanununu görüşüyor olmayı
hukuk sistematiği bakımından da doğru bulmuyorum. Bu kanun görüşüldükten sonra,
ancak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşmalıydı ve bu mutlaka toplumsal
meşruiyeti, demokratik meşruiyeti sağlanmış bir uzlaşmadan sonra oluşmalıydı.
Değerli
arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin yüksek yargıya karşı tavrı MHP’nin
seçim beyannamesi gibi, parti programı gibi yazılı metinlerinde de ortaya
konmuştur. Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi, Meclis iradesine müdahale
olabilecek kararlara her defasında itiraz etmiştir. En son Anayasa paketiyle
ilgili yapılan iki rötuşa bile Milliyetçi Hareket Partisi “Bu, millet
iradesinin tecelli ettiği Meclis iradesine karşı saygısızlıktır.” şeklinde
tavrını da ortaya koymuştur.
Fakat değerli
arkadaşlar, bütün bu itirazlarımız yüksek yargıyı ve genel olarak yargı
kurumunu halkın gözünde itibarsızlaştırma, etkisizleştirme ve verilen birtakım
yanlış kararları fırsat bilerek yargı kurumunu da bir Hükûmet
bürokrasisi, hâkim, savcıyı da Hükûmet memuru hâline
getiren bir çalışmaya dönüşmemeliydi. Bu çalışmanın, göreceksiniz, ileriki
yıllarda onlarca yıl belki Türkiye’de doğurduğu handikapları
yaşamaya devam edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan bir konuşmasında yargıdan “pranga” diye bahsetmişti.
Aslında, yargı, özellikle anayasal yargı iktidarların ayağına pranga olsun diye
ihdas edilmiştir, erkler ayrılığının sonucu budur, tabii sonucu budur. Yargı,
yanlış yapan iktidarlara, elbette yaptığı yanlışa “dur” demek için ihdas
edilmiştir. Görevi bu olan, anayasal görevi bu olan yargıya “pranga” diye
bakılmasının, değerlendirilmesinin erkler ayrılığını anlamamak olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada Anayasa görüşmelerinde ifade etmiştim. Adalet
ve Kalkınma Partisi yüksek yargının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut
yapısının, bir önceki yapısının bir başka siyasi partiyle ilişkili olduğu,
hatta -üzülerek ifade ediyorum- Sayın Başbakanımız buna bir mezhepsel de faktör
ekleyerek ifade etti; bundan rahatsız olduğunu, burada tek sesli bir yapı
olduğunu, onun için bu yapının çeşitlendirilmesi gereğini ifade etmişti ve
bunun için bu paketi çok önemsediklerini ifade etmişti.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, evet, Kurulun yapısı değişti, sayısı arttı, peki çeşitlendi mi?
Orada bir demokratik meşruiyet oluştu mu, farklı sesler oluştu mu? Eğer şikâyet
ettiğiniz konu buysa, bu sonucun gerçekleşmiş olması gerekir.
O noktada,
değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yeni seçilmiş önemli
bir bürokrat arkadaşımızın seçimden sonra basında yer almış bir mülakatından birkaç
alıntı yapmak istiyorum. Diyor ki bu arkadaşımız: “Biz aday olan arkadaşlar
arasında değerlendirmeler yaptık. Adana, Mersin yöresinden, Karadeniz’den,
İstanbul’dan birer aday olsun ki oradaki oyları alalım dedik. Hep beraber
birleşirsek seçilme şansımız olur dedik.”
Arkadaşlar, bana
göre varlığı tartışılması gereken bir dernek, bir yargı derneği -ki iktidar bu
derneğin geçmişte çok aleyhinde oldu ama- o derneğin faaliyetlerinin
yanlışlığını ifade etmek yerine bir alternatif dernek kurmayı tercih etti. Ben
yargıda bir dernekleşmenin özellikle insanları ideolojik ayrımlara tabi
tutacak, ideolojik kamplar oluşturacak bir görüntünün yargıda çok tehlikeli
olduğuna, yanlış olduğuna inanan bir insan olarak, Hükûmet
aynı hatayı yaptı ve değerli arkadaşlar, bu arkadaşımız bir birleşmeden
bahsediyor. Kime karşı? Bir derneği kendisine rakip olarak görüp o derneğe
karşı bir birleşmeden bahsediyor.
Bu konuşmada
“Teşkilattan gelen talepler doğrultusunda.” ifadesini kullanıyor. Bu siyasi
jargonda kullanılan bir ifadedir ve değerli arkadaşlarım, en önemlisi bu
arkadaşımız şöyle bir ifade kullanıyor, diyor ki: “AKP döneminde alınan
hâkimlerin, savcıların oyları etkili oldu deniyor. İstanbul’da bizim
dönemimizde alınan hiç kimse yok ama ben orada 603 oy aldım.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RIDVAN YALÇIN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Arkadaşlar,
bakın, Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna seçilmiş olan arkadaşımız “Bizim
dönemimizde İstanbul’da alınan hâkim, savcı yok ama ben oradan da çok oy
aldım.” ifadesini kullanabiliyor.
Arkadaşlar, bu tablo, bu resim, ne yazık ki üzülerek ifade
ediyorum, HSYK’nın yapısı artmışken, sayısı artmışken
aslında bir tek sesliliğin olduğunu, sadece sesin sahibinin değiştiği gibi bir
sonuca bizi götürüyor ki bu hayırlı olmamıştır, doğru olmamıştır ve değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanın da Komisyonda aslında bu beyanı teyit eden, tek
sesliliğin değişmediğine ilişkin beyanları vardı ama sürem yetmedi. Ümit ediyorum, bütün bunlara rağmen seçilen Kurul üyeleri
vicdanlarıyla davranır ve ülkemize hayırlı hizmetlerde bulunurlar diyor, bu
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla ilgili, biz boykotçu cepheyiz. Ne “evet” ne
“hayır” dedik. Biz sadece şunu söyledik: “Bu Anayasa’nın 85’inci maddesi
değişti, eğer başını değiştirmezseniz, sonunu değiştirmezseniz bu Anayasa
değişmiş olmaz.” YÖK’ü duruyor; bakın, üniversite olayları var. MGK’sı duruyor;
bakın, askerî vesayet var ve siz, 7 tane HSYK üyesinin sayısını 22’ye
çıkarırsanız, inanın yargıyı bağımsızlaştıramazsanız.
Yargı çok farklı
bir olay arkadaşlar. Yargıda bulunanlar iyi bilir. Cezaeviyle yargı, hazırlık
aşamasıyla yargı, kâtipleriyle, binalarıyla, duruşma salonlarıyla yargı, yüksek
yargısıyla ve bölünmüş yargısıyla yargı. Bunların hepsini bir bütün olarak
değerlendirmediğiniz zaman, sadece bu uyum yasasına hapsettiğiniz zaman ne bunu
çıkaranlar yargıda reform ve devrim yapmış sayılır ne de buna itiraz edenler
bunun başka bir anlama geldiğini söyleyebilir. Biz, buraya önergeler verdik,
hatırlarsınız, yargı birliğini savunduk. “Siz HSYK üyeliklerine askerî
yargıçları seçiyorsunuz, yanlış.” dedik size ama kabul etmediniz. Ne zaman ki 3
generali görevden aldınız, 3 general Askerî Yüksek
İdare Mahkemesine dava açtı, hemen başladınız “Yargı birliği yok. Generaller
yargılanacak, albaylar mı karar verecek?” diye. Sonra Koşaner’le
görüşüldü, ne oldu o arada? Çoğunlukla durumu kurtardınız. Peki, biz bu
kürsüden söylemedik mi? Söyledik. “Bu olmaz, yargı birliğini sağlayın.” dedik,
çok şey söyledik.
Şimdi referandum
meydanında değiliz, Meclisteyiz. Siz bana İstanbul’daki bir asliye hukuk hâkiminin,
bir asliye ceza mahkemesinin, bir sulh hâkiminin, bir sulh ceza mahkemesinin…. Ekim ayından, Mayıs 2011’e duruşma günü veriyor, yedi ay,
sekiz ay, bir sene sonraya. Bana bunu nasıl kısaltacağınızı anlatın, geciken
adaleti anlatın. Bana bir hâkimin Avrupa standartlarının üstünde 5 kat dosyaya
baktığını anlatın, dosyaları evine götürdüğünü anlatın ve o yargıçların, o
savcıların da yargıç güvencesinin olmadığını gelip size anlatalım. Bir bütündür
yargı, bir bütündür adalet. Eğer siz yargının yapılanmasıyla ilgili, eğer siz
fiziki koşullarıyla ilgili, eğer siz 7 bin tane hâkim, savcı açığıyla ilgili,
eğer siz kırtasiyesiyle ilgili, eğer siz bütün bunlarla ilgili önlem
almadığınız zaman, en güzel anayasaları da çıkarsanız, en güzel uyum yasalarını
da çıkarsanız bu ülkeye adalet gelmez. Geciken adalet adalet
değildir. Sayın Bakan, Kemal Türkler’in davası otuz
yıl sürdü, otuz yıl. Otuz yıl adalet sağır mıydı, kör müydü,topal
mıydı? Hani kraliçenin gözleri kapalıydı, kılıcı vardı? Ne oldu otuz senede?
Kızının sesi yankılanıyor. Kızı dedi ki: “Gecikti adalet, katil kazandı.” Ben
de Mecliste bağırıyorum: Gecikti adalet, katiller kazanıyor!
Yalnız bu değil,
yalnız bu değil arkadaşlar, uzun süre tutuklu kalıp yargılananlara ne
diyorsunuz? Üç sene isnadı bilmeden, mahkemeye çıkmadan yargılanan, ister çete
olsun, ister terör örgütü, ister siyasi, ister adli suçlu, kimi üç sene
bekletmeye hakkınız var? Kimi senelerce tutuklu tutmaya hakkınız var? Üç sene
sonra “Pardon.” mu diyeceksiniz? Üç sene sonra ceza adaletinde geriye dönüşü mü
sağlayacaksınız? Üç sene sonra “Adalet gerçekleşti.” mi diyeceksiniz? Bu
mağduriyeti nasıl gidereceksiniz? Yargı budur, adalet budur, insan unsurudur,
vicdandır, hakkaniyettir, tarafsızlıktır, bağımsızlıktır.
Şimdi ben size
söyleyeyim, üniversite olaylarını konuşuyorsunuz. Şerzan
Kurt Muğla’da öldürülüyor, davası Eskişehir’e gönderiliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bu ne biçim adalet!
HASİP KAPLAN
(Devamla) –Şimdi Muğla’da adaleti, güveni sağlayamayan bir Hükûmet
bitmiştir. Buradan iddia ediyorum, Muğla’da ağır ceza mahkemesinde veya
İzmir’de veya Diyarbakır’da veya Van’da eğer yerinde güveni, adaleti
sağlayamıyorsanız… Bakın, KCK davasından 1.600 arkadaşımız yargılanıyor,
seçilmiş belediye başkanlarımız, Diyarbakır gibi 1,5 milyonluk bir şehrin
merkezinde. Hâkimlere saldırı mı oldu, binalara saldırı mı oldu, oraya gelen
görevlilere saldırı mı oldu? Ama ana dilini konuşmak istediği için benim
adaletim o zaman kör oluyor, diyor ki: “Kürtçe yok.” “…”(x) Yazacaksınız
Mecliste şimdi “bilinmeyen dilde.”
Bu tutanaklara,
stenograflara hangi Meclis başkanı talimat verdi “bilinmeyen dilde?”
Burada İbranice
konuştu İsrail Devlet Başkanı, burada Amerikan Başkanı İngilizce konuştu,
yazdınız, burada El Beşir geldi, Uluslararası Ceza Mahkemesinin “katil” diye
tutuklama kararı verdiği kendi dilinde konuştu, yazdınız ama 20 milyonun
üstünde Kürt yurttaşı çıkıyor, burada “bilinmeyen dil” yazıyorsunuz.
Sayın Adalet
Bakanı, hani adalet?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Nerede adalet?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - 20 milyonun gözüne baka baka hani adalet?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hani adalet?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Ben soruyorum? Çok şey sorabilirim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Adalet polislerin ayağının altında!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Çok şey söyleyebilirim ama ben başka bir şey söylemek istiyorum:
Bugün 9 Aralık, yarın 10 Aralık, Sevgili Ahmet Kaya’nın 10 Aralık 2000’de,
Paris’te, sürgünde ölümünün 10’uncu yıl dönümü. Size bir şey ifade ediyor mu
arkadaşlar? Meclisin çok saygıdeğer milletvekilleri, siz ne anlıyorsunuz: Ahmet
Kaya, Paris, ölüm? Pazar günü de yıl dönümü kutlanacak (xx)
İstanbul’da.
Gazeteciler
Cemiyetinin, Magazin Gazetecileri Derneğinin bir gecesinde “Bir Kürtçe şarkı
söyleyeceğim, bunun klibini yayınlayacak bir
televizyon çıkarsa” diye başladığı sözlerinden linç girişimi yaşadı. Yetmedi,
saldırıya uğradı; yetmedi, adalet devreye girdi; İstanbul’un devlet güvenlik
mahkemesi devreye girdi, “terörist” dedi, “örgüt üyesi” dedi, terörle mücadele
polisleri peşine takıldı, gözaltına alındı, evi basıldı.
İstanbul DGM’ye
getirildiği zaman ben avukattım. Halkın sevdiği bir sanatçıyı -Malatyalı ama
gönlü Türkiye, gönlü dünyaydı onun- getirdiler, “terör örgütüne yardım,
yataklık” dediler Kürtçe bir klibi yayınlanacak diye
ve bu adalet ve bu devlet güvenlik mahkemesi üç yıl dokuz ay! hapis cezası verdi, üç yıl dokuz ay! Yani insan ana dilinde
bir şarkıyı bir televizyonda söylemek istediği zaman bu ülkede terörist oluyor,
ceza alıyor, sürgüne gidiyor, hasrete gidiyor ve Paris’in varoşlarında gencecik
bir yaşta deri pardösüsü, tabakası, sazını bırakarak bu ülkeye veda ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Şimdi soruyorum: O özel devlet güvenlik mahkemesi, o özel ağır ceza
mahkemesi, o zulüm mahkemeleri, o olağanüstü mahkemeler, o siyasi mahkemeler
devam etmiyor mu Sayın Bakan? Dün dediniz ki: “Özel ağır ceza mahkemelerini
kaldırmayı düşünmüyoruz, gündemimizde yok.” Sizin gündeminizde demokrasi de yok
demektir, sizin gündeminizde bağımsız yargı yok demektir, sizin gündeminizde
adalet yok demektir, sizin gündeminizde vicdan yok demektir, sizin gündeminizde
insaf yok demektir, sizin gündeminizde insanlık yok demektir.
(x)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
(xx) Bu ifadeye ilişkin açıklama bu Tutanak dergisinin 236 ncı sayfasında yer almaktadır.
Bu ülkede
olağanüstü yargı, bağımsız yargının düşmanı ve katilidir. Bu ülkede olağanüstü
yargı siyasilerin düşmanıdır. Bu ülkede olağanüstü yargı demokrasinin
düşmanıdır. Bu ülkede olağanüstü yargı darbelerin savunucusudur. Sıkıyönetim bu
Meclisi ve bütün parti liderlerini Zincirbozan’a
toplayan yargıdır. Eğer siz buna “Evet.” derseniz, korursanız, adaleti
savunamazsınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bu duygularla Sevgili Ahmet Kaya’yı sevgiyle anıyorum çünkü bir
avukat olarak, Paris’te üç gün önce telefonda konuşmuştum onunla. Saygıyla
önünde eğiliyorum.
Şafak Türküsü’nün
de ve son üç satırı,
“Demirlere yeten
gücüm mektuplara yetmedi.
Bu ne biçim
sevgi, nasıl kardeşlik?
Bu nasıl dostluk,
bu ne beter sevda, benim aklım ermedi.” diyor.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Şahıslar adına
ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’da.
Sayın Vural yok
mu?
Sayın Bal, yerine
konuşacak birisi var mı? Şahıslar adına Sayın Oktay Vural’ın devrettiği biri
var mı?
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkanım, anlayamadım.
BAŞKAN - Sayın
Oktay Vural’ın söz sırası geldi, siz mi konuşacaksınız diye sordum.
FARUK BAL (Konya)
– Hayır, Sayın Vural yok…
BAŞKAN – Peki.
Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına sunulan Anayasa
değişikliklerinin en çok tartışılan maddeleri, Anayasa Mahkemesinin yapısı ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında değişiklik yapan
düzenlemelerdi. 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde
değişiklik yapılmasına dair bu Kanun’da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
değişiklik içeren hükümler belki de bir anayasa maddesinde olmaması gerektiği
şekilde teferruatlı olarak düzenlenmişti. O günleri hatırlayacak olursak,
muhalefet partilerimiz, yüksek yargıda görev yapan bazı hâkimlerimiz, bazı
sivil toplum örgütleri düzenlemelerin yargı bağımsızlığını ortadan
kaldıracağını, hukuk devleti anlayışına aykırı olacağını ve İktidarın kendi
yargısını oluşturmaya çalıştığını iddia ederek halkımızdan Anayasa
değişikliklerine “hayır” oyu vermelerini isteyerek değişikliklere karşı
çıkmışlardı. AK PARTİ ise Anayasa değişiklikleriyle yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığının daha da güçleneceğini, yüksek yargının birilerinin arka bahçesi
değil, milletin ön bahçesi olacağını, üstünlerin hukuku değil, hukukun
üstünlüğünün gerçekleşeceğini ifade ederek değişikliklere “evet” oyu verilmesi
için milletimizin huzuruna gitmiştir. Hepimizin bildiği gibi, milletimiz, halk
oylamasında, Anayasa değişikliklerine yüzde 58 civarında “evet” oyu vererek
değişiklikleri kabul etmiştir. Bugün görüştüğümüz tasarı, aslında, halk
oylamasıyla oluşan millet iradesinin hayata geçirilmesinden ibarettir.
Değerli
arkadaşlarım, yargının bağımsız olması, olmazsa olmaz şarttır ancak yargının tarafsızlığı
da bağımsızlığının ilk şartıdır. Yargı bağımsızlığını yargıç keyfîliği ile de
karıştırmamak gerekir. Hâkim, karar alırken hiçbir baskı altında kalmadan
hukuka ve vicdanına göre adaletli bir karar alacaktır. Ancak
yıllardan beri, bazı yüksek yargı mensuplarının, kararlarıyla konuşmaktan
ziyade, hemen hemen her konuda demeçler vermeye
alıştığı, bazı mahkeme kararlarının siyasi kararlar olduğuna yönelik geniş bir
toplumsal algının oluştuğu ve bu durumun, toplumun vicdanında kanayan yaralar
açtığı dikkate alındığında, bağımsızlığın aslında keyfîlik olmadığı ve
referandumda milletimizin verdiği mesajı doğru anlamak gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ön yargısız olarak
incelendiği zaman tasarı ile yargı bağımsızlığı güçlendirilmektedir, yargının
tarafsızlığı geliştirilmektedir, Kurul bağımsız bir yapıya kavuşturulmaktadır,
hukuk devletin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılmaktadır; Kurul,
geniş tabanlı bir temsil esasına göre yeniden yapılandırılmaktadır. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı hazırlanırken Kurul ile ilgili olarak
yıllardan beri değişik kesimler tarafından dile getirilen eleştiri ve öneriler
dikkate alınmıştır. Diğer yandan, Avrupa Birliği ilerleme raporları
değerlendirilmiş, uluslararası hukuk ve mukayeseli hukuktaki örneklerinden
yararlanılmıştır. Yargı alanında yapılacak reformların belirlendiği Yargı
Reformu Strateji Belgesi’nde, aslında, Kurulun yeniden yapılandırılması bir
hedef olarak ortaya konmuştur.
Kıymetli
arkadaşlarım, tasarının birinci bölümü, 1’inci maddeden 27’nci maddeye kadar
olan maddelerden oluşmaktadır. Bu bölümde, Kurulun görevlerini yerine
getirirken ve yetkilerini kullanırken bağımsız olacağı, hiçbir organ, makam,
merci veya kişinin Kurula emir ve talimat veremeyeceği hükme bağlanmaktadır. Bu
hükümle, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerinin güvencesi olan bir
kurul oluşturulması amaçlanmaktadır.
Tasarı ile
Kurulun kendi sekreteryası oluşturulmaktadır. Teftiş
Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmaktadır. Kurulun ayrı bir
bütçesi olacaktır. Kurula başkanlık eden Adalet Bakanının yetkileri önemli
ölçüde kısılmaktadır. Bu hâliyle, Kurulun bağımsızlığı için tasarıda önemli
adımların atıldığını görmek mümkündür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
Bazı
arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi, acaba Adalet Bakanının Kurula başkanlık
etmesi Kurulun bağımsızlığını ortadan kaldırır mı? Bir defa ifade etmek gerekir
ki, Adalet Bakanı, ülkedeki adalet politikasını yürütmekle görevli olup, bu
alana ilişkin siyasi sorumluluğu bulunmaktadır. Siyasi sorumluluğu gereği
olarak, birçok ülkede olduğu gibi, Bakan, Kurula başkanlık etmektedir. Ancak
mevcut kanunda Bakana tanınmış olan birçok yetki, görüşülen düzenleme ile
ortadan kaldırılmaktadır. Bakan, disiplin işlemleri ile ilgili Genel Kurul
toplantılarına ve dairelerin çalışmalarına katılamayacak ve oy kullanamayacaktır.
Üyelerin seçiminde geniş tabanlı hareket edilmesi, Teftiş Kurulunun Kurula
bağlanması, müsteşarın başkan yardımcısı olamaması gibi diğer hükümler de
dikkate alındığında, Kurulun bağımsızlığı yönünde Venedik Komisyonu tarafından
hazırlanan tavsiyelerin karşılandığı görülecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akgün.
Malatya
Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yargının bağımsızlığına ben inanmıyorum. Bu Meclisin bağımsız
olduğuna ben inanmıyorum. Yargı bağımsız olmalı ama lafta. Bir kere bunu
söyleyeyim. İki, yargı kendi içinde dengeli olmalı. Bağımsız bir yargının kendi
içinde dengeleri olmalı.
Sayın Bakan,
Sayın Komisyon Başkanı; size soruyorum: Askerî yargıç var, askerî savcı var,
sivil savcılarımız var; nedir özellikleri ki -bana birisi bunu söylesin- nedir
farklılıkları ki askerî yargıçların, askerî savcıların yıpranma zammı var ve
erken emeklilikleri var, ayrıcalıkları var? Şimdi, soruyorum size: Askerî
savcılarımıza, görev anlayışlarına ben saygı duyuyorum ama acaba, askerî
savcılarımız sivil yargıçlarımızdan daha mı çok çalışıyor, daha mı çok
yıpranıyor? Ben bunu bilmek istiyorum. Ben bir hukukçu değilim ama askerî
yargıçlar, askerî savcılar fiilî hizmet zammı dediğimiz olanaktan yararlanıyor.
Neden? Peki, sivil savcılar, sivil hâkimlerimiz çok mu az yoruluyor? Onlar
çalışmıyor mu? Askerî savcılar çok çalışıp fiilî hizmet zammından, fiilî
hizmetten yararlanıyor da acaba, sivil savcılarımız çok çalışmıyor mu, az mı
çalışıyor? Ben vicdanımda bunun rahatsızlığını yaşıyorum.
Sayın Başkanım,
siz de sahip çıkmıyorsunuz. Komisyon Başkanım size soruyorum: Sizin
vicdanınızda sivil hâkimler, sivil savcılar askerî hâkim ve savcılardan daha mı
az çalışıyor? Soruyorum, bana cevap verin Sayın Komisyon Başkanım. Eğer ortada
bir haksızlık varsa önce, yargı kendi içindeki haksızlığı kendi gidermelidir;
bir kere kendi içinde farklı gruplar var, kendi içinde bir haksızlık var, kendi
içinde bağımsız değiller. Ondan sonra, kalkıyoruz, kendi içinde bağımsız
olmayan bir yargıya, bir yargı kurumuna “Yargı bağımsız.” diyoruz. Lütfen,
sivil hâkimlerin, sivil savcıların hakkını yemeyin. Eğer yoruluyorsa onlar da
yoruluyor, yıpranıyorsa onlar da yıpranıyor ama yazık ediyoruz.
Şimdi gelelim bu
kardeşlerimin ekonomik özgürlüklerine. Ekonomik özgürlüğü olmayan bir yargı
bağımsız değildir, bunun da altını çiziyorum. 2006’dan bu yana müsteşar maaşına
endekslenen bu arkadaşlarımız, 2006’dan beri hiç zam aldılar mı? Sayın
Müsteşarın yan gelirleri hesaplanmayarak onun çıplak maaşına göre endekslenmiş
bir hâkim ve savcı maaşı var arkadaşlar. 2006 yılından bu yana en küçük bir
farklılık yaratmadınız. Bu arkadaşlarımız günde kaç davaya bakıyor? Bu
arkadaşlarımız günde kaç kişiyle karşı karşıya geliyor? Eğer yıpranmaysa sivil
hâkim ve savcılarımın… Benim kendi vicdanımda… Bir askerî hâkimin, bir askerî
savcının günde baktığı dosyaya bakın -kendi vicdanımda- bir de sivil hâkim ve
savcının dosyasına bakın. Eğer yıpranmaysa bunlara, sivil hâkim ve
savcılarımıza “daha çok yıpranıyor” diye onlara daha fazla para verin.
Arkadaşlar, sivil
hâkim ve savcıların hakkı yeniyor. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir, kim çok
çalışıyorsa, kim çok iş yapıyorsa ancak kendi… Hakkaniyetle, haklıyı koruyan,
haksıza “haksızsın” diyen bu insanları hepimizin düşünmesi lazım. Bunlar adalet
dağıtıyorlar ama kendi içerisinde, vicdanlarında, kendi hâkim ve… Bir hâkim ve
savcıya soruyorum şimdi ben: Kendi vicdanınızda, askerî hâkimin, askerî
savcının bu hizmet zammından yararlanıyor olması sizi rahatsız etmiyor mu,
Sayın Bakan, sizi rahatsız etmiyor mu, Sayın Komisyon Başkanım, sizi rahatsız
etmiyor mu?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimi yapılırken Bakanlığınızın liste
dağıttığı, Bakanlığınızın bürokratlarının aday olduğu bir seçimin demokratik
olduğuna inanıyor musunuz?
Ayrıca,
referandumdan bugüne kadar, Sincan Hâkiminin seçim bölgeniz Antakya’da başına
gelenler, pazar günü İstanbul’da öğrencilere yapılanlar, parasız eğitim
pankartı astığı için tutuklu olan öğrenciler, Sayın Tayyip Erdoğan’ı protesto
ettiği için on beş ay ceza alan öğrenciler, sizin içinizi kanatmıyor mu? Sesini
yükseltenler coplanıyor, dürüst, hakkaniyetli karar alan hâkimler kara listeye
alınıyor. Bu mudur sizin adaletiniz? Bu mudur sizin demokrasi anlayışınız?
İleri demokrasi diyorsunuz, siz normal demokrasiyi sağlayamadınız. Bunun neresi
ileri demokrasi? Bu konuda duyarlı olmak zorundasınız Sayın Bakan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, çok net soruyorum: Birinci iddianame, ikinci
iddianame, üçüncü iddianame, suç yok, bulamadınız, hâlâ devam ediyor. İki
yıldır bir iddianamede suç unsuru yoksa, bizim
yasalarımızda bir mahkûmun Cumhurbaşkanı tarafından affedilmesi hükmü olmasına
rağmen, acaba, yasalarımızda, hasta olan, çok zor durumda olan insanların
iddianamelerinin öncelikle görüşülüp karara bağlanması diye bir hüküm var mı,
yok mu? İki yıldır perişan hâlde yatan bu insanlar için iddianameler öncelikle
tamamlanıp okunup, neyse, suçları varsa suç hakkında kararınızı verin ama
suçsuz yatan bu insanlar sonuçta aklanırsa kamu vicdanı ve ben ve siz,
şahsınızda vicdan azabı duymayacak mıyız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum: Efendim, Ergenekon hâkim ve savcıları hakkında çok ciddi
şikâyetler olmasına rağmen ve bu yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulunu
oluşturmadan önce bunlarla ilgili kararnameler Kurul’a geldiği hâlde, neden bu
şikâyetler değerlendirilmedi ve bugüne kadar bu şikâyetlerden bir sonuç
çıkmadı?
O sırada,
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, haksız olarak, tarikatlarla ilgili olarak
yaptığı bir soruşturma nedeniyle, yetkisiz olarak, Erzurum Savcısı tarafından
gözetim altına alındı ve Bakanlık, sabahleyin saat beşte, Erzurum özel yetkili
mahkemesine telefon açtı “Bu usulüne
uygundur.” dedi. Bakan bu yetkiyi nereden aldı, sabahın beşinde Erzurum
Cumhuriyet Başsavcısına bu telefonu açma yetkisini nereden aldı? Bu bir görev suistimali değil midir?
Ayrıca, bu
Anayasa’nın…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi kaldırıldığından, hem Sayın Başbakan hem siz
ve partinizin sözcüleri, 12 Eylül’ü yapanlardan, işkencecilerden hesap
sorulacağını kamuoyuyla paylaştınız. Anayasa değişti. Siz Adalet Bakanı olarak
verdiğiniz sözü yerine getirebilecek misiniz ve buna inanıyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Halis…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Bakan, yıl 1923, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesi gereği
-bağlayıcı hükümdür- ana dilde eğitim ve ana dilde savunma hakkı var.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre bu bağlayıcı hükümdür diyoruz. Bugün yıl
2010, aradan yıllar geçmiş, KCK davasında yargılanan partili arkadaşlarımız ana
dilde savunma haklarını kullanamadılar, “bilinmeyen dil”, “anlaşılmayan dil”
diye reddedildi. Şimdi, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesine göre Türkiye’de
uyum yasaları da var. Bu uyum yasalarına verilen cevap hâlen yürürlükte
olduğudur, sorduğumuz önerge dâhilinde. Şimdi, durum böyle olunca, ana dilde
savunmanın kutsallığı da göz önünde bulundurularak ana dilde savunma hakkı
hangi yasa maddesine dayanılarak kabul edilmemiştir?
BAŞKAN – Sayın Birdal…
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yarın İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş
Milletlerce kabul ve ilan edilişinin 62’nci yılı. Bu belgede ve buradan
kaynaklanan birçok belgede adil yargılanma ve savunma hakkı güvence altına
alınmıştır ama başta Diyarbakır olmak üzere birçok bölge ilinde ve diğer
illerde adil yargılanma ve savunma hakkının kullanılmadığına ilişkin ciddi
tespitler ve olgular var. Bu hakkın kullanılması yolunda ne düşünülmektedir?
İkincisi:
Cezaevlerinde şu anda durumu çok ağır olan 94 hasta var, bunlardan biri de Abdülsamet Çelik. Sincan Cezaevi’nde yatıyor ve
yatamayacağına, cezaevinde kalamayacağına dair doktor raporu olmasına karşın
adli tıp yatabileceğini söylüyor. Bunun giderilmesi için ne düşünülmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, tutukluluğun fiilî mahkûmiyete dönüştüğü hususu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışında Cumhurbaşkanlığı tarafından da dile
getirilen bir husustur. Tutukluluğun fiilî mahkûmiyete dönüşmesinin önlenmesi
hususunda ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
İkincisi: Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu gibi
soyut, tek tip gerekçelerle insanların tutuklanmasını bir hak ihlali olarak
görüp Türkiye’yi tazminata mahkûm ettiği hâlde, mahkemeler, aynı şekilde, soyut
gerekçelerle ve gerekçesiz olarak tutuklamaya devam etmektedirler. Bu konuda ne
gibi yasal veya idari tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
gerek yurt içi gerekse yurt dışından ilgili birçok eleştiriye rağmen hâlen bu
yeni tasarıda da HSYK’da Adalet Bakanının ve
Müsteşarının bulunuyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Kurulun bağımsızlığıyla
ne derece bağdaşan bir tutumdur?
İkincisi:
Adliyelerde görev yapan yardımcı personel ile ceza ve tutukevlerinde çalışan
personelin özlük haklarının iyileştirilmesi yönünde Bakanlığınızca yürütülen
bir çalışma var mıdır? Varsa, çalışma ne aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de iki soru
soracağım Sayın Bakanıma. Aslında, hem de teşekkür ediyorum bir konu hakkında,
Güler Zere ve Nurettin Soysal’la ilgili. Çok önemli bir çaba sonucu ikisi de
özgürlüklerine kavuştu ama Güler Zere belli bir süre sonra yaşamına veda etti.
Şimdi bu konumda olan 94 tane hükümlü hasta var ve bunların büyük bir çoğunluğu
şu anda gerçekten sağlık sorunlarıyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Sizin
çalışmalarınız ne noktada? Bunlar da Nurettin Soysal ve Güler Zere gibi bir an
önce özgürlüklerine kavuşabilir mi?
İkinci sorum da
şu: Binlerce hükümlünün zaman zaman Diyarbakır’da,
Bitlis’te, Muş’ta aileleri ikamet etmektedir ama bunların büyük bir çoğunluğu
Tekirdağ’dan tutun Çorlu’ya, Çorlu’dan Trabzon’a kadar ailelerin büyük bir sıkıntısı var ve
gidemiyorlar. Acaba bunları bölgede yani nasıl olsa sorunlar çözülmüyor,
cezaevi bu halkın kaderi, hiç olmazsa ailelerin özgürce bunları gidip rahat bir
şekilde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Not alabildiğim
soruları cevaplamaya çalışacağım.
Sayın Ağyüz’ün, HSYK seçimi yapılırken Bakanlığın liste yaptığı
ve dağıttığı şeklinde bir tespiti oldu. Bu tespit, defalarca Bakanlığımız
tarafından cevaplandırılmış bir tespittir ve böyle bir çalışmanın olmadığı, bu
haberlerin doğru olmadığına dair hem açıklamalar oldu hem buna ilişkin basınla paylaştığımız
bültenlerimiz oldu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu, doğru konuşun, yazık ya! Şu Meclise karşı bir doğru konuşun!
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Gazetelerde iki gün önce liste yayınlandı.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun dışında Türkiye’deki uygulamalardan örnekler
vererek “Bunları içinize sindirebiliyor musunuz?” diye bir soru sordu.
Değerli
arkadaşlar, mevzuat şahıslar için yapılmaz. Bir ülkede asayişin, hukuk
düzeninin sağlanması için genel, soyut normlar yapılır. Bu soyut normlar
muhatabına göre de uygulanmaz. Bu normu ihlal eden kim olursa olsun bu
normların uygulaması yapılır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bez pankart için on beş ay ceza verilir mi?
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, rica ediyorum… Hiç bir şey anlaşılmıyor.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hakaret yok, hukuk dışılık yok.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ancak bu normlarda bir yanlışlık var ise siyaset
kurumu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hasta Sayın Bakan, hasta onlar.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ya da yasama organı bu normlardaki varsa eksiklik ve
yanlışlıkları giderme yönünde çalışma yapabilir. (CHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, duyamıyoruz Bakanımızı.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna
şimdi geliyorum, heyecanlanmasına gerek yok.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Padişah sizden daha demokrat!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hasta olan tutukluların, hükümlülerin durumuna ilişkin
soru sordu, benzer soruyu Sayın Sakık da sordu, başka
milletvekillerimiz de benzer
soruları gündeme getirdiler.
Değerli
milletvekilleri, hasta olan tutuklu ve hükümlülere ilişkin yasalarımızda
mevzuat var. Buralarda Bakanlık olarak özel bir ekip kurduk ve bunlarla ilgili
talep ve iddiaların incelenmesi, bürokratik işlemlerin takibi noktasında
gerekirse kuryeyle, özel kuryeyle bu evrakın tamamlanması noktasında özel bir
çalışma yapıyoruz. Bu noktada mevzuattan kaynaklanan aksamalar da var. Buna
ilişkin düzenlemeleri de Genel Kurulun huzuruna getirmek için önemli bir
çalışma arifesinde olduğumuzu da ifade edeyim.
Sayın Genç
“Ergenekon hâkim ve savcıları hakkında geçtiğimiz dönemde yapılmış olan
şikâyetlerle ilgili bir şey çıkmadı.” dediler. Bununla ilgili çok sayıda
şikâyet ve şikâyetçi olduğunu daha önce burada ifade etmiştim. Ümit ediyorum,
bu yıl sonuna kadar yani önümüzdeki yirmi gün,
bilemediniz ocak ayı içerisinde bu incelemelerin de sonuca ulaştığını
göreceksiniz. Şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben, Erzincan savcısını da sormuştum.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Işık “Bir Bakan olarak, yurt içinden ve yurt
dışından ‘Adalet Bakanının HSYK’da bulunmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?’ HSYK’da bulunmanız
eleştirilmiştir.” dedi.
Değerli
arkadaşlar, bu konuda Venedik Komisyonunun daha önceki kriterlerini
Genel Kurulda sizlerle paylaşmıştık. Şimdi tekrar ifade etmek istiyorum.
Venedik Komisyonunun Adli Atamalar Raporu’nda aynen şu ifade söz konusu:
“Yürütme erkinin temsilcilerinin Kurul içinde yer alması güvene dayalı
endişeler yaratsa da bu uygulama yaygındır. Türkiye'de Adalet Bakanı ve
Müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum tek başına, Venedik Komisyonuna göre, Kurulun
bağımsızlığını zayıflatmaz ancak Adalet Bakanı, Kurulun başta disiplin konuları
olmak üzere her toplantıya katılmamalıdır. Yargı kurulu sadece hâkimlerden
oluşacak ise üyelerin seçimi meslektaşlarınca, yargının tüm birimlerini en
geniş temsil edecek şekilde gerçekleştirilmelidir. Sınırlı bir kontenjan doğal
üyeler için ayrılabilir.” tespitlerini yapmıştır.
Bu değişiklikten
sonra 2010 yılı ilerleme raporlarında Türkiye’de HSYK’yla
ilgili yapılan değişikliklerin değerlendirmesini iç politik endişelerden uzak
olarak yapan Avrupa Komisyonunun şu satırlarını da Genel Kurulla paylaşmak
istiyorum: “Yapılan Anayasa değişiklikleri ile 2009 yılı yargı reformu
stratejisinin bazı merkezî sütunları yerine getirilmiştir. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun ilk derece mahkemelerinden temsilcilerin katılımıyla oluşan 22
kişilik yeni yapısı, Yüksek Kurulu yargıyı tamamen temsil edecek hâle
getirmiştir. HSYK’nın meslekten ihraç kararlarına
yargı yolunun açılması, bu kararlara karşı etkili başvuru yolunun sağlanması
yönünde atılmış bir adımdır. Kurulun kendi sekretaryasının bulunması,
yürütmenin Kurula müdahale imkânlarını düşürecektir. Adalet müfettişlerinin HSYK’ya bağlanması, Kurul bu konudaki çalışmalarını
yürütürken siyasi müdahale riskini ortadan kaldırmaktadır ve hülasa bütün
bunların Türkiye’de yargı reformu stratejisinin gereklerinin yerine getirilmesi
olarak değerlendirildiğini görmekteyiz.”
Sayın Öztürk’ün tutukluluğun fiilî mahkumiyete
dönüştüğü yolundaki tespiti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclis açılış töreninde
bunu dile getirmesine dair sorusuna gelince: Dün de ifade etmiştim burada, ceza
yasalarımızın, usul yasalarımızın yürürlüğe girmesinden bu yana beş yılın
üzerinde bir süre geçti. Bu uygulamalardan kaynaklı sorunların tespiti için bir
akademik ekibin çalışma yaptığını ifade etmiştim. Bu çalışmaların nihayete
ermesinden sonra Genel Kurula, ihtiyaç duyulan değişiklikler için bir öneriyle
gelmeye hazırlandığımızı ifade ediyor, cevap veremediğim soruları yazılı
cevaplayacağımı saygıyla arz ediyorum Sayın Başkanım.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, siz cevap verinceye kadar insanlar cezaevlerinde
tutuklu kalmaya devam mı edecek? Böyle bir anlayış olabilir mi?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Üç yıldan beri insanlar tutuklu orada, sen hâlâ “Cevap
vereceğim.” diyorsun.
BAŞKAN – Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sizi üç ay tutsalar o cezaevinde ne yaparsınız, üç ay? Üç
yıldır tutuklu adam orada, siz hâlâ cevap vereceksiniz.
BAŞKAN – Bir
yerlerden birileri bağırıyor da kim olduğunu anlamadım.
1’inci madde
üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,”
ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin amacı,“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Ayhan
Sefer Üstün
Sakarya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,”
ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin amacı,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Mahkemelerin
bağımsızlığı” ibaresi “yargının bağımsızlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Hamit Geylani |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Hakkâri |
Iğdır |
|
Akın Birdal |
Şerafettin
Halis |
Nuri Yaman |
|
Diyarbakır |
Tunceli |
Muş |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının genel
hükümler başlıklı birinci kısım başlığının tanımlar, kuruluş ve görev biçiminde
değiştirilmesini arz ederiz.
|
Halil Ünlütepe |
Ali İhsan
Köktürk |
Rahmi Güner |
|
Afyonkarahisar |
Zonguldak |
Ordu |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Malik Ecder Özdemir |
|
Malatya |
|
Sivas |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Nevzat Korkmaz |
Metin Çobanoğlu |
|
Konya |
Isparta |
Kırşehir |
|
Oktay Vural |
Rıdvan Yalçın |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
Ordu |
Mersin |
|
D. Ali Torlak |
|
Kadir Ural |
|
İstanbul |
|
Mersin |
“Madde 1. (1) Bu
Kanunun amacı, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik
teminatını korumaktır.
(2) Bu Kanunun
kapsamı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kuruluşu, teşkilatı, görev ve
yetkileri ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
Sayın Bal,
buyurun.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili kanun tasarısının 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, gerek partim gerek şahsım
adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kanunun 1’inci
maddesi, amacı ve kapsamı ortaya koymaktadır. Mevcut hâliyle tasarıda amaç ve
kapsam, değerli milletvekilleri, bir tek cümleyle ifade edilmiştir. Amaç ve
kapsam iki ayrı konuyu ifade ettiğine göre, her birinin ayrı ayrı ifade edilebileceği iki ayrı cümlede, efradını cami
ağyarını mâni bir şekilde açıkça ifade edilmesi gerekir.
Diğer taraftan da
“hâkimlik teminatı” evrensel bir hukuk değeridir ama “savcılık teminatı” adı
altında evrensel bir hukuk değeri yoktur. Çünkü savcılar zaten meslekleri
itibarıyla hâkim teminatına tabidir. Hiçbir literatürde,
hiçbir hukuk doktrininde ve hukuki değerde savcı teminatı yoktur. Bu savcı
teminatının buraya yazılmış olması, bizim zihnimizde soru işareti olarak
bulunmakta olan birtakım şüpheleri uyandırmaktadır. Savcı teminatı elbette ki
hâkim teminatı gibi olmayacaktır, elbette ki peygamber postunda oturan hâkim
vicdanıyla baş başa bırakılacaktır ama savcılık makamını işgal eden kişilerin
yapmış oldukları iş ve işlem itibarıyla, Adalet Bakanlığının birtakım
denetimlerine tabi bulunmaktadır.
İşte, bu iki
teminat kavramı ilerleyen süreç içerisinde birbirine karıştırılarak hâkim
teminatının sulandırılması ve yozlaştırılması aracı olarak kullanılabilir. Mesele
bu kadar basittir ve açıktır. Bu kadar basit ve açık olan meselenin şimdi
sizlerin oyu ile tescil edilmesi gerekmektedir. Burada Adalet ve Kalkınma
Partisi bu kanun tasarısını getirirken, gerçekten hukukun üstünlüğünü düşünerek
mi getirdi yoksa üstünlere hukuk yaratmak amacıyla mı getirdi? Gerçekten ileri
demokrasi için bir adım olarak mı getirdi yoksa demokrasiyi geri vitese takarak
geriye götürmek için mi getirdi? Bu tasarı gelirken, bağımsız ve tarafsız
yargıyı oluşturma iddiasında olan AKP’nin bu oylama ile bağımsız ve tarafsız
yargıdan yana mı olduğu, yoksa siyasallaşmış bir yargıdan mı yana olduğu tescil
edilecektir. Bir başka açıdan da, 12 Eylül ürünü olduğu hepimizce malum olan ve
eleştirilen eski HSYK’yı “arka bahçe” iddialarıyla
ortadan kaldırarak yeniden AKP’ye bir sırçalı köşk armağan etmek amacıyla mı
geldiğini birlikte göreceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili diğer önergeleri de dikkatle tetkik ettim.
Maddedeki diğer önergelerin tamamı, Meclis dilinde “dolma önerge” olarak tanımlanan
ve grupların önerge vermesini engellemek amacıyla verilmiş kelime ve virgül
değişiklikleriyle ilgili, bir engelleme faaliyetini ortadan kaldırma amacıyla
düzenlenmiş önergelerdir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergesi, bağımsız
ve tarafsız yargıyı oluşturma adına kanunun ilk maddesiyle ilgili en kapsamlı,
en ciddi ve en teferruatlı, düşünülerek verilmiş olan bir önergedir. Bu
önergenin değerlendirilmesinin parmak demokrasisine kurban edilmemesini
vicdanlarınıza sunmak istiyorum.
Bu önergenin
değerlendirilmesinin -bağımsız ve tarafsız yargının tahterevalli siyasetine
kurban edildiği gibi- burada parmak oyunu ile, parmak
çoğunluğu ile reddedilmesi hâlinde sizin bir özelliğiniz tescil edilecektir.
Tescil edilecek özelliği biz Anayasa değişikliği süresi içerisinde sezmiş ve bu
kürsüden ilan etmiştik. “Bu Anayasa değişikliğinin niyeti halis değildir. Bu
Anayasa değişikliği yargıyı siyasallaştırmak amacına matuftur. Bu Anayasa
değişikliği yandaş yargı kurumu yaratma amacına matuftur.” şeklindeki niyetinizin
halis olduğunu ilan etmiştik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi bu niyetin
halis olup olmadığının tescilinin zamanı gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, kaldıracağınız parmaklar sizin vicdanınızın sesi olacaktır.
Eğer yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını istiyorsanız bunu bir cümleyle
“Bu kanun bağımsız ve tarafsız yargıyı, hâkim teminatını korumak için ihdas
edilmektedir.” hükmüne oy vermeniz gerekmektedir. Diğer taraftan bu kanunun
kapsamının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kuruluşuyla ilgili olduğunu
ortaya koyarak vicdanınızın sesini dinlemeniz gerekmektedir.
Bir üçüncüsü ise
“savcılık teminatı” kavramı içerisinde hâkimlik teminatını yozlaştıracak,
sulandıracak ve savcılık teminatında “Bak, böyle işle yapılıyormuş. Hâkim ile
savcı arasında ne fark varmış? Hâkimler de bu işe tabi olmalıdır.” şeklindeki
bir yorumlamaya, bir kötü yoruma ve buradan da yargının siyasallaştırılmasına
yol açmayacak şekilde vicdanlarınızın sesini dinleyeceğinize güveniyor,
önergemize destek bekliyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi vardır.
Sayın Hamzaçebi? Burada.
Sayın Aslanoğlu? Burada.
Sayın Ünlütepe? Burada.
Sayın Güner? Burada.
Sayın Diren?
Burada.
Sayın Genç?
Burada.
Sayın Keleş?
Burada.
Sayın Köktürk?
Burada.
Sayın Dibek?
Burada.
Sayın Tan?
Burada.
Sayın Barış?
Burada.
Sayın Ağyüz? Burada.
Sayın Günday? Burada.
Sayın Yazar?
Burada.
Sayın Hacaloğlu? Burada.
Sayın Koçal? Burada.
Sayın Çakır?
Burada.
Sayın Erbatur? Burada.
Sayın Okay? Burada.
Sayın Ekici?
Burada.
Sayın Küçük?
Burada.
Sayın Arifağaoğlu? Burada.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının genel
hükümler başlıklı birinci kısım başlığının tanımlar, kuruluş ve görev biçiminde
değiştirilmesini arz ederiz.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Rahmi Güner.
BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 574 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum.
Bu önerimizde
başlığın “Tanımlar, kuruluş ve görev.” biçiminde değiştirilmesini arz ediyoruz.
Gerekçemiz de dilekçemizde mevcuttur.
Değerli
arkadaşlarım, iki gündür Türkiye'nin en önemli kanunlarından, en önemli bir
kuruluşunun yapılanmasına dair kanun tasarısını görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, şu anda bu kanun görüşülürken bir durumu hissetmekteyim, biz elli
sene öncesine gitmişiz. Elli sene öncesi… Türkiye’de hukukun yok edildiğini,
Türkiye’de kişi haklarının yok edildiğini, yargıç teminatının yok edildiğini,
biz bundan elli sene önce yaşadık ve onun için, dikkat ederseniz, Cumhuriyet
Halk Partisinin o tarihte bir bildirgesi vardı “İlk Hedefler Bildirgesi”ydi. İşte Türkiye’deki bu olumsuzluklara,
hukuksuzluklara, yargıç teminatının, yargı bağımsızlığının yok edilmesine karşı
Cumhuriyet Halk Partisi İlk Hedefler Bildirgesi’ni yayımladı.
Değerli
arkadaşlarım, bu bildirgede ne vardı? Bu bildirgede, birincisi, yasama
organının çıkarmış olduğu kanunların denetlenmesi vardı Anayasa’ya uygun mu
değil mi diye. İşte bu Anayasa Mahkemesi üyelerinin, yargı bağımsızlığının,
yargıç teminatının… Hukukun üstünlüğünü sağlayacak olan yargıçların atamasına,
tayinine, bütün özlük işlerine bakan Yüksek Hâkimler Kurulu vardı. Değerli
arkadaşlarım, soruşturmanın tarafsız bir şekilde yürütülmesi için de Yüksek
Savcılar Kurulu vardı. Değerli arkadaşlarım, bunlar yargı erkinin en önemli
unsurlarıydı.
Değerli
arkadaşlarım, bir memlekette yargı bağımsız değilse, hukukun üstünlüğü yoksa o
memlekette kişi hakkı olmaz, kişi özgürlüğü olmaz ve dolayısıyla demokrasi
olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, işte o dönemde Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığı Müsteşarının bu
hâkimlerin atama, tayin konularında hiçbir yetkisi yoktu. Tamamen bağımsız,
tamamen kendi vicdanına göre karar veren yargıçlar vardı.
Yine o zaman da seçim
vardı, yargıçlar tarafından seçim vardı. Fakat Türkiye’de öyle olumsuz bir
durum geldi ki, yargıç seçimlerinin kaldırılmasına karar verildi. Yalnız şunu
belirtmek istiyorum: Bir Adalet Bakanlığı baskısı yoktu. Hâkim tayin ve
atamalarında ne müsteşarın ne Adalet Bakanının etkisi vardı değerli
arkadaşlarım. Ben onları yaşadım da söylüyorum, yaşamadan söylemiyorum. Fakat
Türkiye’de çıkar çevreleri, Türkiye’de bu bağımsızlığın, yargı bağımsızlığı
işine gelmeyen çevreler büyük bir baskı altına girdiler, baskı yapmaya
başladılar ve o zamanki iktidar 1968-1969 yıllarında “Tedbirler Yasası” diye
bir yasa getirmek istedi. Bu yasanın benzeri dikkat ederseniz o 1960 öncesi
Tahkikat Komisyonunun bir benzeriydi. Fakat Türkiye’de o özgürlüğü seven halk
buna şiddetle karşı çıktı.
Değerli
arkadaşlarım, yargı bağımsızlığının yok edildiğine örnek bir konuyu söylüyorum:
1959’da yasama organı tarafından kurulan Tahkikat Komisyonudur. Tahkikat
Komisyonu, basın mensuplarını, siyasileri, aydınları tutukluyordu değerli
arkadaşlarım. Türkiye bu süreçteydi. İşte bu süreçten 1961 Anayasası gibi
özgürlük tanıyan, fikir özgürlüğü tanıyan, basın özgürlüğü tanıyan bir Kanun
çıktı ve onun uygulayıcısı da bağımsız yargı vardı değerli arkadaşlarım. Bu
yargı 12 Mart’ta biraz kısıtlandı. 12 Mart’ta tehlikeli gördüler bu yargının
durumunu.
Değerli
arkadaşlarım, öyle bir durum geldi ki, 1970-1980 arasında sıkıyönetimin benzeri
olan devlet güvenlik mahkemelerini kurma süreci başladı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Yine, şunu da belirtiyorum: O zamanki hukukçular, o zamanki
aydınlar, ilericiler buna şiddetle karşı çıktılar, özgürlük isteyen halk bunu
kabul etmedi ve “devlet güvenlik mahkemeleri” diye bir mahkeme kurulamadı. Ne
zaman kuruldu değerli arkadaşlarımız biliyor musunuz? Yabancı güçler,
Türkiye’de, bu güzel günlerin, iyi günlerin gitmesini istemeyen, özgürlükleri
istemeyen yabancı güçler tarafından yaptırılan bir darbeyle yok edildi. İşte,
hukuk, o 1961 Anayasası’yla gelen hukuk 1980 yılında yok edildi.
Dünden beri
konuşmacılar hep 1982 Anayasası’ndan bahsediyorlar, Anayasa değişikliğinden
bahsediyorlar. Neden 1960 Anayasası’ndan bahsedilmiyor değerli arkadaşlarım?
Neden 1961 Anayasa’sından bahsedilmiyor? Çünkü işlerine gelmiyor. Tutucu
güçlerin işine gelmiyor, Türkiye’deki bu özgürlük düzeninin, insan hakları
düzeninin yürümesini istemeyenlerin işine gelmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER
(Devamla) - Ben, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Mahkemelerin
bağımsızlığı” ibaresi “yargının bağımsızlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nuri
Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Buldan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci madde üzerine vermiş
olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli
arkadaşlar, “hak”, “hukuk”, “adalet.” Bu kavramların kulağa ne kadar hoş
geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama ne yazık ki hakkın, hukukun ve
adaletin Türkiye’de işlemediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Özellikle söz
konusu Kürtler olduğu zaman, söz konusu Kürt siyasetçiler olduğu zaman ne
hakkın ne hukukun ne de adaletin devreye girdiğini maalesef söyleyemeyiz.
Sadece düşüncelerinden dolayı, sadece yapmış oldukları basın açıklamalarından
dolayı bugün yüzlerce, hatta binlerce siyasetçimizin tutuklanarak cezaevlerine
konulduğunu biliyoruz. Bu arkadaşlarımız hiçbir şekilde yüz kızartıcı bir suç
işlemediler; hiçbir yolsuzluğa, hiçbir hırsızlığa karışmadılar, sadece
düşüncelerini ifade ettiler ve bundan dolayı yargılandılar, cezaevlerine
konuldular. Evet, Iğdır Belediye Başkanımız, Batman Belediye
Başkanımız, Viranşehir Belediye Başkanımız, daha dün gözaltına alınan,
tutuklanan Yüksekova Belediye Başkanımız ve bugün hakkında beş yıl ceza verilen
Dersim Belediye Başkanımız, bu insanlar hiçbir şekilde yüz kızartıcı bir suç
işlemediler ama bu ülkede katil olarak bildiğiniz, bu ülkede insanların
ölümünden sorumlu olarak gördüğünüz ve bu ülkede 17 bin faili meçhul cinayetten
haberi olduğunu çok iyi bildiğiniz katillerin ellerini kollarını sallayarak
dolaştığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Buna örnek olarak Mehmet Ağar’ı verebiliriz, buna örnek olarak Tansu Çiller’i
verebiliriz ve bu insanların kahraman olarak ilan edildiği bir ülkede haktan,
hukuktan ve adaletten asla bahsedilmeyeceğini hepimiz çok iyi bilmeliyiz Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri.
Evet, adaletin
bir an önce tecelli etmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Siyasetçilerimizin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini,
halkın yüzde 80’inin iradesiyle seçilen belediye başkanlarımızın bir an önce
görevlerinin başına dönmesi gerektiğini ve serbest bırakılmaları gerektiğini,
“KCK davası” adı altında, devlet ya da iktidar partisinin adını “KCK” olarak
adlandırdığı ama bize göre demokratik siyaset olarak yargılanan bir davada
tutuklu bulunan bütün siyasetçilerimizin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini
ve bu ülkede insanların ölümünden sorumlu tutulan insanların da ellerini,
kollarını sallayarak serbest dolaşmalarının önüne geçilmesi gerektiğini ve bu
insanların bir an önce yargı önüne çıkarılarak hesap vermesi gerektiğini bir
kez daha ifade ediyoruz.
Evet, biz
Susurluk davasına müdahil olmak istedik ama müdahilliğimiz kabul edilmedi.
Mehmet Ağar, bugün altı ay ile bir yıl arasında cezalandırılmak isteniyor. Bu
mudur hak, bu mudur adalet, bu mudur hukuk?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Buldan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,”
ibaresinin “Bu kanun hükümlerinin amacı,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Diğer önergenin
imza sahibi:
Ayhan Sefer Üstün
Sakarya
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önerge ile, metnin kanun tekniğine uygun hâle getirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Reddedilmiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Kaplan, bir
kısa söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü kutlana-cak”
şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak” şeklinde
düzelttiğine ilişkin açıklaması (x)
(x)
Bu ifadeye ilişkin açıklama bu Tutanak dergisinin 221 inci sayfasında yer
almaktadır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
pazar günü, Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak İstanbul’da. Bunu
bu şekilde söylemiştim ancak tutanaklarda bir maddi hata olarak “kutlanacak”
olarak geçmiş, düzeltirim.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)
BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde beş önerge vardır
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu
Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu
Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 2. Maddesinin 1. fıkrasının k bendinde yer alan “asıl”
kelimesinden sonra gelmek üzere ve “ve yedek” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Oktay Vural |
D. Ali Torlak |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
|
|
Kadir Ural |
|
|
|
Mersin |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin 1 inci bendinin (j) ve (k) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
j) Kurulun
seçimle gelen üyesi Yüksek Seçim Kurulu aracılığı ile hâkim savcı ve idari
yargı mensuplarının seçeceği kurul üyeleri
k) Kurul üyesi:
Kurulun asıl ve yedek üyelerinin her birini,
|
Halil Ünlütepe |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Rahmi Güner |
|
Afyonkarahisar |
Malatya |
Ordu |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
Malik Ecder Özdemir |
|
Zonguldak |
|
Sivas |
BAŞKAN - Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup
işleme alacağım:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 S. Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 2.
Maddesinin -h- ve -l- bentlerinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Özdal Üçer |
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
|
Van |
Tunceli |
Hakkâri |
|
Pervin Buldan |
|
Akın Birdal |
|
Iğdır |
|
Diyarbakır |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Özdal Üçer Bey.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergemiz hakkında söz almış
bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi içten saygılı bir şekilde
selamlarım, çünkü kimileri selamlarken bile bazen saygı unsurunu bir kenara
bırakabiliyor. “Selam”, Arapça kökenli bir kelime olup, esenlikler dilemektir. Çünkü, bizim, Meclis çatısı altında birçok zaman selamımızı
bile es geçip, selamımıza bile hürmet etmeyen birçok tutumla karşı karşıya
kalıyoruz. Bu konuda, Meclis görevlisi olup ya da bir şekilde güvenlik
görevlisi olup ya da Meclis kurum görevlisi olanların Meclis Başkanlığı
tarafından denetlenmesi ve parlamenter olup da bu selamlara karşı duyarsız
kalanların da vicdanını denetlemesini rica ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin Adalet Bakanlığının adaletsizce tutumlarından bahsetmek
istiyorum.
Bu ülkede
demagojik bir siyaset yürütülmektedir. AKP’nin, iktidara geldiği ilk günden bu
yana; “Biz Mecliste demokratik adımlar atmak istiyoruz fakat bunun önünde ordu
engel, bunun önünde CHP engel, MHP engel…” Bu konuda birçok defa çok aleni
söylemlerde bulunmuşlardır özellikle Kürt kamuoyuna.
Maalesef, orduyu
kendine göre biçimlendirme, ordunun bugüne kadarki iktidarını kendi eline
geçirme başarısı göstermiş olan AKP, bu kez, biz aslında bir şeyler yapmak
istiyoruz ama yargı bu konuda bizim önümüzde engel gerekçesiyle yargıyı ele
geçirmeye çalışıyor.
Bağımsız olması
gereken yargı mekanizmasının bağımsız olmadığını ifade ederek, özellikle
bağımsız olmayan yargının hukuksuz bir şekilde, haksız bir şekilde tutukladığı
ve siyasetten men ettiği siyasetçilerimizin onurlu duruşunu selamlayarak
başlamak istiyorum.
Onlar, bir halkın
umutlarını, siyasal ümitlerini, düşüncelerini savunmak uğruna şu an zindanlarda
bekletiliyorlar ve ben biliyorum ki bu ülkede onurlu, gururlu, mağrur insan
hakları savunuculuğu yapan ve özgürlük mücadelesi yapanlar onurlu direnişleri
sonucunda bu ülkede başarıya ulaşacaklardır. Adaletsizliği, haksızlığı dayatan
AKP Hükûmeti ise kendinden önceki tek partili hükûmetler gibi tarihin kara sayfalarında yerini alacaktır
diye düşünüyorum. Çünkü Meclis Başkanlık Divanı tarafından da denetlenmesi gereken
soru önergelerine baktığımızda, aslında Hükûmet
sözcülerinin ve bakanlarının, Kabine bakanlarının Meclisin denetimine bile ne
kadar kayıtsız olduğunu görmek gerekiyor.
2002 yıllarından
bu yana iktidarda olan AKP Hükûmetine keyfî mahkeme
kararlarıyla ilgili vermiş olduğum soru önergesine, 05/11/2009
tarihinde vermiş olduğum soru önergesine 19/01/2010 tarihinde cevap verilmiş!
Zaman aşımı açısından değerlendirilecek bu soru önergesine verilen bu cevap bir
de hukuki açıdan irdelenmelidir. Bakın, mahkemeler keyfî kara veriyor,
insanları keyfî bir şekilde tutukluyor. Bunlar cezaevlerinde kalıyorlar ya da
haksız cezalar veriyor, bunlar yıllarca cezaevlerinde kalıyorlar. Belli bir
tarihten sonra ya tahliye oluyorlar ya beraat ediyorlar ve tazminat davasına başvuruyorlar.
Tazminat davaları sonucunda -her gün basından takip ediyoruz- Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Türkiye’yi şu kadar cezaya mahkûm etti… Hâkimlerin, mahkeme
heyetlerinin keyfî kararlarından dolayı yine yurttaşların vergisinden oluşan
hazineden ödemeler yapılıyor ve herkes bu konuda zarara uğratılıyor. Biz nasıl
olsa zararını tazmin ederiz, mahkemeler hukuksuz karar versin, biz hâkimleri
koruruz, savcılar hukuksuz tutuklama kararı versin, biz onları koruruz,
kollarız telaşıyla ya da amacıyla alınmış kararlara karşı duyarsız olmamak
lazım.
Adalet Bakanlığı
ne yapmış? Ben burada net cevabını istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Sayın Adalet Bakanı dalga mı geçiyorsun? Benim soruma gereken
cevabı vereceksiniz. Bana yönetmelik dersi verme sizin hakkınız değil. Ben soru
soruyorum -Kaç kişi tutuklanmış? Kaç kişi başvurmuş? Kaç kişi tazminat almış?
AİHM kaç ceza vermiş- bana yönetmelik gönderiyor. Bu konuda yetkinizi bilin.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sana bu yeter!
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Sana da konuşmak yeter! Haddini bil! Ben burada Bakanı
sorguluyorum. Sen orada hoplayıp zıplama! Sen kim olduğunu sanıyorsun “Sana bu
yeter…” Bana bu cevap verilecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sen kimsin be!
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri, lütfen…
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Bana bu cevap verilecek.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sen kimsin!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
– “Sana bu yeter…” Haddini bildiyorum sana.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sen kimsin!
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Ne yapacaksınız? Ne demek? Ne demek? Benim sorduğum soruya “Sana bu
cevap yeter.” demek ne demek?
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Külhanbeyi misin sen?
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Ne demek? “Sana bu yeter.” demek ne demek?
ÖMER İNAN
(Mersin) – Ne bağırıyorsun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Bana sorduğum sorunun cevabını vereceksiniz. Bu benim hakkım.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sen kimi tehdit ediyorsun?
ÖMER İNAN
(Mersin) – Dövecek misin bizi? Ne bağırıyorsun?
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Siz beni dövecek misiniz? Ben konuşuyorum, siz oturun…
Sayın Başkanım,
lütfen yerinden oturana…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER İNAN (Mersin)
– Herkesi azarlıyorsun!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen…
Teşekkür ederim
Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Önce
yerinize oturun, önergenizi oylayalım.
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin 1 inci bendinin (j) ve (k) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
j) Kurulun
seçimle gelen üyesi Yüksek Seçim Kurulu aracılığı ile hâkim savcı ve idari
yargı mensuplarının seçeceği kurul üyeleri
k) Kurul üyesi:
Kurulun asıl ve yedek üyelerinin her birini,
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Değerli arkadaşlarım, önceki konuşmamda 1961 Anayasa’sının 1980 ihtilaliyle ortadan kaldırıldığından bahsetmiştim. O
zamanın diktatörü şöyle bir laf etti: “1961 Anayasası bize holtak
geliyor.” diye bir terim kullandı.
Değerli
arkadaşlarım, o Anayasa halka uygundu. Halka uygundu da o Anayasa o diktatöre holtak geliyordu değerli arkadaşlarım. İşte
mesele bu. Ondan sonra çıkan 1982 Anayasası’nda dikkat ederseniz bütün
uygulamalar yargı üzerinde oldu. Derhâl Adalet Bakanı Hâkimler Savcılar Yüksek
Kuruluna girdi. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna
girdi ve bizim Anayasa’mızda belirtilen yasama, yürütme ve yargı erkinin
tamamen yürütme erkinin bir baskısı, bir kuklası durumuna sokulan Yüksek
Hâkimler Kurulu meydana geldi değerli arkadaşlarım. İşte, Türkiye’de oynanan
oyun bu idi. Dikkat ederseniz, sıkıyönetim mahkemelerindeki aynı uygulamalar,
devlet güvenlik mahkemeleri tekrar gündeme getirilmek suretiyle, oluşturmak
suretiyle görevi yapmaya başladı. İşte bütün bu uygulamaların özünde insan
haklarının, insan yaşamının, özgürlüğün üzerine yapılan büyük uygulamalardı.
Demek ki, bir darbenin en önemli yapacak olduğu işlerden birisi yargıyı yok etmektir,
yargıyı baskı altına almaktır, çünkü o yargı gerçekten bağımsız değilse, o
ülkede ne özgürlük ne demokrasi olur. Bunun simgesi vurgulanmaya başladı.
Şimdi
tartışılıyor burada. Yüzde 92 küsur oyla kabul edilen 1982 Anayasası vardı.
Bunu açıkça söylüyorum. Bu işi yaşayanlardan birisiyim. Halk şunun için oy
verdi: Bir an önce bu diktatörlük gitsin, demokrasi kurulsun.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bakıyoruz, Anayasa değişikliğine gidiliyor, Anayasa paketi
sunuluyor. Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet
Bakanının ne işi var? Müsteşarın ne işi var değerli arkadaşlarım? Neden o
Kurulun içinde? Neden bağımsız yargıya bir müdahale durumu oluyor? Neden birçok
işlemlerin hepsi Adalet Bakanlığına bağlı?
Değerli
arkadaşlarım, siyasiler bilir, bir hâkimin tayini, ataması için o zamanın
Adalet Bakanına geçmişte, 61 Anayasası yürürlükteyken bir atama, tayin
müracaatı yaptığın zaman Adalet Bakanı şunu söylüyordu: “Benim hâkim ve savcı
atamalarında hiçbir yetkim yok.” diyordu. Bugün hâkim, savcı atamaları Adalet
Bakanlığında hazırlanıyor değerli arkadaşlarım, ondan sonra Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna sunuluyor. Hani bunun özgürlüğü?
Şunu belirtmek
istiyorum: İşte, örneği Silivri, 9 tane hâkim görevini kötüye kullanmaktan
tazminata mahkûm oldu. Sayın Adalet Bakanlığı hangi işlemi yaptınız, görevini
kötüye kullanan bir hâkim hakkında hangi soruşturmayı başlattın? Devleti zarara
sokuyor, kişinin özgürlüğünü, hürriyetini kısıtlıyor.
Değerli
arkadaşlarım, yapılan işlem nedir? Bugün Mustafa Balbay
diye bir gazeteci uzun süredir cezaevinde, altı yüz altmış dört gündür
cezaevinde. Yine, Deniz Yıldırım diye bir gazeteci üç yüz doksan dört gündür
cezaevinde.
Değerli
arkadaşlarım, hiçbir siyasi partinin darbe yapma gücü var mıdır? Yine, bir
siyasi parti genel başkanı dokuz yüz doksan gündür tutuklu bulunmaktadır. Neden
tutuklu olduğu belli değil, neden içeride olduğu belli değil. İşte, devlet
güvenlik mahkemelerinin yerine kurulan özel yetkili mahkeme. İşte, Adalet
Bakanının denetiminde, sayın yürütme organının başkanının denetiminde. Demedi
mi “1 milyar lira bana servetim var dedi, cezaevinde yatıyor.” diyor değerli
arkadaşlarım. Mal varlığını… Ödünç para istediği bir gazeteci üç yüz doksan
dört gündür cezaevinde. Suçu nedir? Ergenekon’muş! Devlet yıkma, devletin
iktidarını, devletin rejimini yıkma şeyi, darbe yapma durumu var! Değerli
arkadaşlarım, bu kürsüden söylüyorum: Bugün sivil darbe vardır sivil darbe.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – İşte sivil darbenin örneğini gösteriyoruz. Bunun da baş mimarı
Sayın Adalet Bakanıdır. Çıksın burada söylesin: Hangi mahkeme yürütme
organından talimat alarak, hangi savcı yürütme organından talimat alarak
soruşturma yapıyor? Dünyanın diktatörlükle idare edilmeyen hangi ülkesinde var
değerli arkadaşlarım? Bunu söyleyin, bunu araştırın değerli arkadaşlarım.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Yasama yargı üstünde güç kullanmaz. Anayasa’ya aykırı
konuşuyorsun.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Cevap vermeyin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibe müdahalede bulunmayınız.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) - Hepiniz çıkıp burada hukukta bağımsızlıktan bahsediyorsunuz,
hukukta özgürlükten bahsediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, sizin yaptığınız da
darbedir. Kişi haklarına, kişi özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, fikir
özgürlüğüne sizin uygulamalarınız tamamen ters. Herkesi baskı altında
tutuyorsunuz. Ne zannediyorsunuz! Ya çıkarttığınız bu paket normal bir prosedür mü idi, baskı değil miydi?
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Gizli iktidarınız elinizden gitti, onun için
bağırıyorsunuz.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunları göz önünde bulundurun, işte HSYK
Kanununu göz önünde bulundurun, ona göre destekleyin oy verin.
Hepinize
saygılarla selamlarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 2. Maddesinin 1. fıkrasının k bendinde yer alan “asıl”
kelimesinden sonra gelmek üzere ve “ve yedek” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Bal, buyurun.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Adalet Komisyonunun katılmadığı,
Sayın Adalet Bakanının katılmadığı yedek üyeyi tanımayan “Tanımlar” maddesiyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Bu nasıl bir
kanun, Anayasa’nın ihdas ettiği yedek üyeyi tanımıyor?
Bunun nasıl bir
kanun olduğunu anlayabilmek için hangi niyetle buraya geldiğini izah etmek
gerekir. Halis olmayan bir niyetle buraya getirildi. Önce, Anayasa
değişikliğinde niyetin halis olmadığı anlaşıldı. Anayasa Mahkemesindeki “yedek
üyelik” kavramını ilga ettiniz. Sebep? “Asil üye ile yedek üye arasında fark
yoktur, olmamalıdır.” dediniz, doğruydu.
Peki, aynı
Anayasa değişikliği içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yedek üyeliğini
niçin ihdas ettiniz? Burada soru işareti var. Niçin ihdas ettiğiniz, işte şimdi
ortaya çıktı. “Tanımlar” maddesinde her şeyi tanımlıyorsunuz, kendi Anayasa
değişikliğiyle ihdas etmiş olduğunuz yedek üyeyi bu maddede tanımıyorsunuz.
Niçin tanımıyorsunuz Sayın Bakanım?
Ha, niçin
tanımıyorsunuz: “Taş bitti, yapı paydos.” diye bir tabir var bizim dilimizde.
Seçim bitti, yedek üyeliğin aldatma ve kandırma fonksiyonu sona erdi, gerek
kalmadı yedek üyeliğe çünkü asilleri ile amacınıza ulaştınız.
Şimdi, yedek
üyeliklere ne yapacaksınız? Kanunda tanımadınız, bu insanlar da seçildi.
Hâkimler, savcılar yedek üyesi, Kurulun yedek üyesi. Anayasa’da yeri var,
kanunda yeri yok. Ne yapacak bu arkadaşlar?
Ha, siz çözümü
bulmuşsunuz, çağırıp teker teker “Merak etmeyin
müktesebatınızı koruyacağız, merak etmeyin Yargıtaya,
Danıştaya sizi üye seçeriz…”
Sayın Başkan, Yargıtaya, Danıştaya on tane
daire kuracağınızı söylüyorsunuz. İstinaf mahkemelerini niçin kurdunuz bu
ülkede eğer on tane daire kuracaktınız da? Yoksa Yargıtay ve Danıştaya da mı sıra geldi Sayın Bakanım?
Değerli
arkadaşlarım, bu kadar açık, bu kadar net, bu kadar hukukla bağdaşır bir
önergeyi reddeden bir düşünceyi anlayamıyorum.
Onun içindir ki
size bir kez daha seslenmek istiyorum: Cenabı Allah her kuluna bu Mecliste
oturmayı nasip etmez. Cenabı Allah her kuluna bahşettiği vicdanı burada
milletin iradesine dönüştürmeyi kimseye bahşetmez. Siz bu vasıflarla donatılmış
milletvekilisiniz. Vicdanınızla karar vermeniz lazım. Vicdanınızla karar
verecek iseniz Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu yedek üyeliği
için nasıl oy vermiş iseniz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’ndaki
yedek üyeliğe de aynı oyu vereceksiniz; vermezseniz vicdanınızdaki terazi kul
hakkı, adalet tartan bir terazi olmaz, ancak ve ancak pancar kantarına benzer.
Değerli
arkadaşlarım, burada parmak ile talimat ile eğer görev yapılacaksa gazi
Meclisin, devlet kuran Meclisin manevi şahsiyeti hakkında da şüpheler ortaya
çıkacaktır. Dolayısıyla, bu makul ve masum önergenin yine parmak ile
reddedilmesi hâlinde bilin ki Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin her
alanında yaptığınız tahribatı tamir etmek gibi bir misyonu
üstlenmiştir. Yargı alanında yaptığınız tahribatı da düzeltebilmek amacıyla
Millî Yargı Projesi’ni hazırlamıştır. Millî Yargı Projesi’yle,
siyasallaştırdığınız yargı, bağımsız ve tarafsız yargı hâline getirilecektir.
Millî Yargı Projesi’yle teknoloji ile adalet bütünleştirilecektir; yapay zekâ,
bilgisayar teknolojisi yargının emrine tahsis edilecektir; Hâkim bireysel,
maddi hata yapmaktan ve usul hatası yapmaktan teknoloji yardımıyla geride
duracaktır, yapamayacaktır bu hatayı. Dolayısıyla şairin dediği “Gene tehir
etme üç ay öteye, / Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.” sızlanması, Milliyetçi
Hareket’in tek başına iktidarında sizin yaptığınız diğer tahribatlarla birlikte
ortadan kaldırılacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tahribatların bir kısmını hemen düzeltmek
mümkündür. İşte, hemen düzeltilecek bir tahribat da buradadır, sizin
iradenizdedir, sizin hafızanızdadır. Hafızanızı yoklayın ve iradenizi kullanın.
Yine tekrar ediyorum: Cenabı Allah’ın verdiği vicdanı hayırlı bir işte
kullanın. Hayırlı bir işte kullanın ki, yarın hayırla yad
edilin.
Hayırla yad edilmeyi istiyorsanız önergemize destek olun diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu
Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Diğer Önergenin
İmza Sahibi:
İkram Dinçer
Van
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önergeyle
metnin kanun tekniğine uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde altı önerge verilmiştir ancak İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi gereğince bunlardan sadece beşini işleme alacağız.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet
Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Faruk
Koca
Ankara
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet
Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Hayrettin
Çakmak
Bursa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu (HSYK) tasarısının 3 üncü maddesinin (4)
üncü fıkrasındaki “Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan,
kurul toplantılarına katılır” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Ali İhsan
Köktürk |
Halil Ünlütepe |
Malik Ecder Özdemir |
|
|
Zonguldak |
Afyonkarahisar |
Sivas |
|
|
Şevket Köse |
Hulusi Güvel |
Birgen Keleş |
|
|
Adıyaman |
Adana |
İstanbul |
|
|
|
Turgut Dibek |
|
|
|
|
Kırklareli |
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 3. Maddesinin 4. Fıkrasının 2. Cümlesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Oktay Vural |
D. Ali Torlak |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
|
Kadir Ural |
|
Osman Durmuş |
|
Mersin |
|
Kırıkkale |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve dördüncü fıkrasının md. metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
(3) “Kurulun
Başkanı, Genel Kurulun üyeler arasından yaptığı seçim sonucunda en çok oyu alan
aday Genel Kurul tarafından atanan kişidir.”
|
Hasip Kaplan |
Hamit Geylani |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Hakkâri |
Iğdır |
|
Nuri Yaman |
|
Şerafettin
Halis |
|
Muş |
|
Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir defa işleme konmaması lazım. Anayasa’ya
doğrudan aykırı, Bakanın Kuruldaki…
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Aynı gerekçeyle katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül referandumunda
“Evet.” isteyen AKP İktidarı 12 Eylül’den sonra “Evet.” çıkması hâlinde
Türkiye’nin demokratikleşeceğini ve özgürleşeceğini söylemişti. Biz de “Evet.” ya da “Hayır.”ın 12 Eylül
faşist darbe Anayasası’nın niteliğini ve ruhunu değiştirmeyeceğini, o nedenle
bu Anayasa’nın bütünüyle değiştirilmesi gerektiğini, demokratik, sivil, çoğulcu
bir Anayasa olması gerektiğini söylemiştik ve aynı zamanda bu Anayasa
değişikliğinin AKP’nin kendi yargısını oluşturmak niyetiyle yapılmış bir
düzenleme olduğunu ve kendi medyasını, kendi medyasını, kendi güvenlik
güçlerini oluşturduğunu ve şimdi de kendi yargısını oluşturarak sivil diktatoryal bir rejimi bize “demokrasi” diye dayatacağını
söylemiştik ve boykot cephesinde yer almıştık. Hayat bizi ne kadar haklı
kıldı ki görüyoruz.
Bakın, şimdi, 12
Eylülden sonra ne oldu demokratikleşme ve özgürleşme yolunda: Daha da baskıcı,
yasakçı bir uygulama, asker vesayetinden yıllarca yakınırken şimdi bir polis
vesayetiyle karşı karşıya kalmakta ve hukuk devleti niteliğinden giderek uzaklaşılmakta.
Şimdi, “Adil
yargılanma ve savunma hakkı.” dedik, az önce Sayın Bakana sorduk ama Sayın
Bakan diğer soruları yanıtlarken bizimkine zaman bulamadı ve daha sonra yazılı
olarak yanıtlayacağını söyledi. Doğrusu merak ediyoruz. Şimdi, özel ağır ceza
mahkemeleri aynen devlet güvenlik mahkemeleri gibi insanı ve insanın hak ve
özgürlüklerini korumak yerine devletin bekasını esas alan bir yargı anlayışını
egemen kılmaktalar. Örneğin, son, bizim Diyarbakır’da görülen “KCK davası” adı
altında, aralarında seçilmiş arkadaşlarımızın, belediye başkanlarımızın, Parti
Meclisi üyelerimizin, Kadın ve Gençlik Meclisi üyelerinin, Demokratik Toplum
Kongresi eski Başkanının ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı
arkadaşımızın içinde yer aldığı bir dava. On sekiz ay arkadaşlarımız -ki on beş
aya kadar neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlardı- sadece birtakım çevrelerden
gazetelere yapılan servislerle neyle suçlandıklarını öğrendiler ve on sekiz ay
sonra da mahkemeye çıktılar.
Tabii, şimdi
mahkemenin bir defa fiziki yapısına bakalım. Örneğin, hemen, alelacele yapıldı.
Kadın mahkûmlarla erkek mahkûmlar ayrı ayrı
oturtuluyor. 36 jandarma var, bir o kadar da sivil polis var. Her on beş yirmi
dakikada, mahkeme devam ederken, jandarmalar nöbet değişiyor on ikişer, on
ikişer. Bir yanda bakıyorsunuz tutuklu yakınları, gazeteciler
ve insan haklarının ve yargının evrensel tanıklığını yapmak isteyen yerli ve
dışarıdan gelen kuruluş temsilcileri için sınırlı bir yer ayrılmış ve mahkeme
başkanı on sekiz aydan sonra, kimlik tespiti yapıldıktan sonra savunma hakkına
geçiliyor ve “Ana dilden savunma hakkı yapmak isteyen tutukluların bilinmeyen
bir dille savunma yapmak istedikleri için reddine.” deyip on sekiz ay sonra
mahkemeye ara veriliyor ve ikinci, tekrar bir araya gelindiğinde de “Kürtçe
olduğu söylenen ama mahkememizce bilinmeyen bir dille savunma yapmak
isteniliyor.” deniliyor.
Şimdi, Sayın
Adalet Bakanı da ve hukukçular da çok iyi bilir ki Lozan’ın 39’uncu maddesinin
altıncı fıkrası uyarınca ve birçok… Yarın İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’nin kabul ve ilanının 62’nci yılı. Belleğimizi tazeleyelim.
Yani işte bu, yarınla başlayacak bir hafta sürecek insan hakları konusunda
etkinlikler. Biz şimdi bunu yok mu sayacağız? İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’yle başlayan ve 32 belgeyle hakları ve özgürlükleri güvence altına
alan hukuk belgelerini yok mu sayacağız? Ve şimdi, 13 Ocakta duruşma ertelendi.
Peki, şimdi, bu adil yargılanmaya ve savunma hakkına uygun mudur? Uluslararası
belgelere uygun mudur? Ana diliyle kendisini ifade etmek istiyor
arkadaşlarımız.
Şimdi, hani 12
Eylülden sonra demokratikleşecekti? Hani 12 Eylülle hesaplaşılacaktı?
Ki, o da bir yanılsamadır. 12 Eylülle hesaplaşmak üç beş asker ya da sivil
bürokratla hesaplaşmak anlamına gelmez.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) –Teşekkürler Sayın Başkan.
12 Eylülle
hesaplaşmak değerli milletvekilleri, 12 Eylüle bizi götüren faşist askerî
darbesinin neden yapıldığının doğru görülmesindedir. Neden yapıldı, kime karşı
yapıldı? Uluslararası emperyalist mali kurumların, Dünya Bankası, Dünya Ticaret
Örgütü ve IMF’nin Türkiye’de uygulanması gereken ekonomi politikalarına alan
yaratmaktı ve bunu, işte DİSK, Köy-Koop ve diğer meslek
odaları, emek ve demokrasi güçlerinin zararına olan ekonomik kararları uygulama
olanağı yoktu. O nedenle onlar tasfiye edileceklerdi ve sonra da emekçi halkın,
ezilenlerin zararına o ekonomik politikalar uygulanacaktı.
Şimdi, 12 Eylülle
hesaplaşmanın anlamı işte buradadır. Şimdi, 12 Eylülle hesaplaşmak, AKP’nin
izlediği özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya, işsizliğe,
yoksulluğa, açlığa neden olan neopolitikalarla mı
hesaplaşacak? Bu zaten AKP’nin kendi varlığını inkâr etmesi anlamına gelir ki
bu da beklenemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) – O nedenle, bu adil yargılanma ve savunma hakkını kullanılabilir
düzenleme yapıldığı zaman aslında bir adım olarak değerlendirilebilir.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 3. Maddesinin 4. Fıkrasının 2. Cümlesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlaşıldı ki Sayın Bakan ve Sayın
Komisyon bizim önergelerimizin hiçbirisine katılmayacak. Canları sağ olsun.
Anlaşılmaktadır
ki parmak demokrasisi, hakkın ve hukukun yanında değil, siyasi iradenin
yanındadır. Buradan anlaşılan üçüncü ve sonuncu bir konu vardır ki parmak
demokrasisine yargı bağımsızlığı kurban edilecektir, parmak demokrasisine
yargının tarafsızlığı ve hâkim teminatı kurban edilecektir.
Değerli
milletvekilleri, 2’nci maddeyle ilgili görüşlerimi, Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklarken Anayasa tanımaz “Tanımlar” maddesi ile ilgili
bir ifade kullanmıştım. Şimdi, 3’üncü maddeyle ilgili önergemizde, yine Anayasa
tanımaz bir maddedir ve Anayasa tanımazlığını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP’nin dayatması ile uzlaşma kültüründen
uzak bir şekilde, ilkel bir üslupla değiştirilmiş Anayasa’da, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna Cumhurbaşkanı üye seçebilmektedir, Cumhurbaşkanının
seçtiği üye; Yargıtay üye seçebilmektedir, Yargıtayın
seçtiği üye; Danıştay üye seçebilmektedir, Danıştayın
seçtiği üye; hâkimler ve savcılar üye, seçebilmektedir, hâkimler ve savcıların
seçtiği üye, adı altında üyelik statüsü var.
Şimdi karşımızda,
AKP İktidarının halis olmayan niyetiyle, üstünlere hukuk yaratma kastıyla
ortaya çıkardığı sonuncu bir üye statüsü var. Bu sonuncu üye statüsü de,
Cumhurbaşkanının, Yargıtayın, Danıştayın,
Adalet Akademisinin, hâkim ve savcıların seçtiği üye yanında bir de müsteşarın
seçtiği üye. Müsteşarın seçtiği üye Anayasa’da yazılı mı Sayın Bakanım? Yok.
Müsteşarın yokluğunda, bulunmadığı takdirde kendisine vekâlet edecek kişi nevi
şahsına bir üye tipi olarak bu kanunla, bu maddeyle sizin iradenize sunulmaktadır.
Böyle yargının kalbi niteliğindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna niçin
müsteşarın seçtiği üyeye ihtiyaç duyuyorsunuz Sayın Bakan? Kurulun müsteşarın
yokluğunda karar verecek şekilde düzenlendiği bir gerçektir. Müsteşar yoksa
yoktur. Onun yerine, Kurulun diğer üyeleri çoğunlukla karar verebilir. Müsteşar
yoksa Kurul çalışabiliyor demektir. Eğer müsteşar yoksa,
Kurulda çoğunluk da yoksa, o zaman Anayasa’daki yedek üyeliği niçin bu kanunda
tanınmaz hâle getiriyorsunuz? Yedek üyeliği getirin. Yedek üyeliği de yok
ediyorsunuz. Onun yerine, sizin emrinizdeki müsteşarın şahsen uygun göreceği
yardımcılarından birisini Kurula gönderiyorsunuz. Bunun anlamı vardır ve
tektir. O da, adrese teslim, Kuruldan karar istihsal etmektir. Bunu daha açık
ifade edeceksek, Kurul kararlarını siyasallaştırmak için Adalet Bakanlığının
yetkisini kötüye kullanmaktır.
İşte, böyle bir
kötüye kullanmaya müsait olan bu kanun tasarısını bir kez daha -fayda
sağlamayacağından eminim de- yine tekrar ediyorum, Cenabı Allah’ın size
bahşettiği vicdanlarınıza sunma görevi bize aittir. O vicdanın parmak hesabına
dönüşeceğinden kuşkum bulunmamaktadır ama bizi izleyen değerli
vatandaşlarımızın oynanan oyunun ne anlama geldiğini fark etmeleri için bu
tekrarı yapmakta fayda görüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu önerge de reddedilecektir. “Hak”, “hukuk”, “adalet” diye
milletimizin kültüründeki kavramların kuyumcu terazisi hassasiyetinde
tartılması gerekirken AKP Grubunda pancar kantarı ölçüsüzlüğünde tartıldığını
milletimiz görecektir. Bu pancar kantarı mesabesindeki ölçüsüz tartışı bu
millet size bir ders olarak verecektir. Önümüzdeki o dersin günü yakındır.
İşte, o ders
gününde, o kıyamet gününde -seçim açısından ifade ediyorum- Cenabı Allah’ın
iradesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…Cenabı Allah’ın
inayeti, milletimizin iradesiyle bu haksızlıkların bu hukuksuzlukların önüne
geçebilmek için millî yargı projesiyle sizin yaptığınız tüm tahribatı ortadan
kaldıracak bir iradeyi milletimiz bu pancar kantarında tartılan adalet ile
yaratmaya çalışacaktır diyor, hepinize saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu (HSYK) tasarısının 3 üncü maddesinin (4)
üncü fıkrasındaki “Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan,
kurul toplantılarına katılır” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Faruk
Bal’ın da açıkladığı gibi bu 3’üncü madde önemli değerli arkadaşlar, aynı
mahiyette bizim önergemiz de, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi de.
Değerli
arkadaşlar, az önce BDP’nin bir önergesi vardı 2’nci
maddede. Sayın Komisyon Başkanımız oradan, yerinden “Bu önerge Anayasa’ya
aykırı.” dedi, müdahale etti, hatta “İşleme konulmamalı.” dedi. Ben de buradan
şunu söyleyeceğim: “Bu madde yani tasarıdaki bu madde Anayasa’ya aykırı.” Yani
Sayın Başkan da bunu biliyor, aslında biz bunu Komisyonda tartışmıştık. Ben
hatırlıyorum, bu konu Komisyonda tartışılırken Sayın Başkan, Sayın İyimaya şunu demişti: “Başkanlık makamı olarak bu maddeyi
inceledik.” Yanılıyor muyum Sayın Başkanım?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Doğrudur.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ve “İncelediğimizde bir değerlendirme yaptık.” demişti. Her ne
kadar Anayasa’da yoksa da bu hüküm -yani “Müsteşarın vekili, yerine katılır.”
diye aslında yeni bir görev türetiliyor, yeni bir kişinin orada… Az önce Sayın
Bal da belirtti, müsteşara HSYK’ya üye seçme ya da
atama gibi böyle bir tuhaf durum var. “Anayasa’da yok ama mevcut HSYK’da var. Dolayısıyla bir çelişki olabilir.” dedi yani
“Mevcut HSYK’dan bunu alıp devam etsek mi etmesek
mi?” gibi bir tartışma olmuştu.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Sayın Bakan da Komisyonda konuşurken şunları söylemişti ben
çok iyi hatırlıyorum: “Biliyorsunuz HSYK’da 22 tane
asil üye var, 12 tane de yedek üye var.” “Bu yedek üyeler ne iş yapacak yani bu
yedek üyelerin statüsü nedir? Bu yedek üyeler seçiliyor, hangi görevleri
yapacaklar?” diye sormuştuk kendisine. Tabii, “Asil üyelerden biri o gün
hastalandı, rahatsızlandı diyelim veya işi var, düğünü var, mazereti var, bu yedek
üyeler katılır mı?” diye sormuştuk. “Hayır, yedek üyeler gelemez.” demişti.
Yani yedek üyeler zaten yasa gereği, Anayasa hükmü gereği kendi
işlerini yapacaklar. Ne zaman yedek üyelere görev düşecek? “Ancak asil
üyelerden bir tanesi görev süresini doldurmadan ayrılırsa, onun yerine yedek
üye gelecek o süreyi tamamlayacak.” demişti. Şimdi, mantık
bu. Düşünebiliyor musunuz: Yedek üye seçiliyor, asil üyenin yerine yedek
üye gelip görev yapamıyor Kurulda. Böyle bir düzenleme varken, böyle bir
mantık, diyelim, varken yasa tasarısında müsteşarın yerine müsteşar kimi uygun
görüyorsa “Vekâleten benim yerime göreve gelir.” diyor. Değerli arkadaşlar,
açıkça Anayasa’ya aykırı, yani bunun izahı mümkün değil. Önemli bir madde,
gerçekten önemli bir madde ama şu, tabii, AKP, maalesef iktidarın da,
yöneticilerin de var yani “İşimize ne geliyorsa, onun devamı, işimize gelmeyen
ne varsa işte onu da çıkarırız.” diyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Kurul, biliyorsunuz 22 asıl üyeden, 12 yedekten kuruluyor. Kurul en
az 15 üyeyle toplanabiliyor. 3 tane daire var, o daireler de 5’er kişiyle
toplanıp faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. Yani baktığımızda, müsteşarın yerine
vekâleten bir başkasının gelmesinin gereği nereden kaynaklanıyor? Bir tek gerekçe var, “Mevcut 2461 sayılı şu an işte hâlâ yürürlükte
olan HSYK’nın 10’uncu maddesinde bu düzenleme var,
biz bu düzenlemeyi aynen aldık, mevcut tasarı içerisinde getirdik.” diyor Sayın
Hükûmet ama değerli arkadaşlar, bir taraftan da
Anayasa’mız var, yani Anayasa’nın 159’uncu maddesinde böyle bir şey yok, yani
böyle bir düzenleme yok. Anayasa’ya açıkça aykırı olan bir maddeyi
getirmek… Yani bu yasa mutlaka Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek, bu kadar
uyarıya rağmen… 3 tane önerge var, 3’ü de sanıyorum aynı mahiyette, yani
herkesin görmüş olduğu bir eksiklikte, bir noksanlıkta, açıkça bir yasaya
aykırılıkta iktidarın diretmesini de anlamış değilim. Yani yasa koyucu,
baktığımız zaman değerli arkadaşlar, niye müsteşarın yerine vekâleten, daha
doğrusu müsteşarı niye oraya koymuş, doğal üye olarak niçin müsteşar görev
yapıyor, müsteşarın makamı mı orada konmuş, yoksa müsteşarın kendisi mi orada
doğal üye olarak yer almış? Müsteşarın makamı değil, yani müsteşarlık makamına
bu doğal üyelik HSYK'da verilmiş değil,
müsteşarın kendisine verilmiş. Müsteşar yoksa,
müsteşarı olarak seçilmeyen, müsteşar olarak görev yapmayan birisinin orada
vekâleten görev yapması hiçbir şekilde mümkün olmamalı.
Tabii, bu
maddeyle ilgili olarak değerli milletvekili arkadaşlarımızın nasıl bir karar
vereceğini ben de merak ediyorum ama son kez şunu söyleyeyim: Bu madde daha
sonra da tartışılacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Belki ileride
kanun -yasalaşırsa- Anayasa Mahkemesine götürülürse bu madde orada da değerli
arkadaşlar mutlaka gündeme gelecektir. Mutlaka bu maddenin, eğer buradan
geçecekse Anayasa Mahkemesinin kararıyla ben iptal edileceğini düşünüyorum
çünkü Anayasa’ya açıkça aykırı olan bir hüküm.
Yüce Meclisin de
değerli iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın da bu kadar uyarıdan
sonra belki, bir umut, bir beklentiyle bu maddedeki önergemizin -diğer
önergeleri reddettiler gerçi ama- kabulü yönünde oy kullanacağını umuyor ve
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet
Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Faruk
Koca
Ankara
Diğer önerge
sahibi:
Hayrettin Çakmak
Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu
önerge ile, metnin daha açık yazılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Peki,
karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca ve Bursa Milletvekili Sayın Hayrettin Çakmak’ın
birlikte işleme alınan önergelerinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Karar yeter
sayısı vardır.
574 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde altı adet önerge verilmiştir ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
gereğince bunlardan sadece beşini işleme alacağız.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının a) bendinde geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet
Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet
Yeni
Samsun
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendinde yer alan
“hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak
değiştirilmesini (3.) fıkra olarak “Uluslararası mahkemelere seçilecek
yargıçları HSYK Genel Kurulu seçer” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Hamit Geylani |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Hakkâri |
Iğdır |
|
Akın Birdal |
Şerafettin
Halis |
Nuri Yaman |
|
Diyarbakır |
Tunceli |
Muş |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının kurulun görevleri başlıklı 4’üncü maddesinin
1’inci fıkrasının a ve ç bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz.
a) Yasa ile
öngörülen mahkemeleri açmak, bir mahkemenin kaldırılması ve yeni kurulacak
mahkemelerin çevresini belirlemek veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusunu
karar bağlamak.
ç) Yargı yetkisinin
kullanımına ilişkin hususlar hariç olmak üzere hakim
ve savcıların idari görevlerine ilişkin hususlarda genelge düzenlemek.
|
Halil Ünlütepe |
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
|
Afyonkarahisar |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Rahmi Güner |
Malik Ecder Özdemir |
Şevket Köse |
|
Ordu |
Sivas |
Adıyaman |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 4. Maddesinin;
1. fıkrasının a
bendinin “Mahkemeleri kurma, kaldırma veya yargı çevresini değiştirme” şeklinde
değiştirilmesini,
1. fıkrasının ç
bendinin “Sadece idari görevlere ilişkin olmak üzere genelge düzenlemek.”
şeklinde değiştirilmesini,
2. fıkrasında yer
alan “Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında” ibaresinin metinden çıkarılmasını,
Saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Kadir Ural |
Metin Çobanoğlu |
|
Konya |
Mersin |
Kırşehir |
|
Rıdvan Yalçın |
Oktay Vural |
Yılmaz Tankut |
|
Ordu |
İzmir |
Adana |
|
Behiç Çelik |
|
Hasan Özdemir |
|
Mersin |
|
Gaziantep |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra
sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Kurulun görevlerini ihtiva eden 4’üncü maddenin, birinci
fıkrasının (a) bendinin “Mahkemeleri kurma, kaldırma veya yargı çevresini
değiştirme.” şeklinde değiştirilmesini önermekteyiz. Amaç, Kurulun, bu
mahkemenin kurulması, kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi
görevini teklif şartı olmaksızın yerine getirebilmektir.
Aynı maddenin,
(ç) fıkrasının “Sadece idari görevlere ilişkin olmak üzere genelge düzenlemek.”
olarak değerlendirilmesini öngörüyoruz. Bu değişiklik ile yargıya müdahale
edildiği yolundaki izlenimlerin bertaraf edilmesi amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, diğer taraftan, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan “Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler
dışında” ibaresinin de metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz. “Kanunlarda
açıkça Bakanlığa verilenler dışında” ibaresini, sonradan yasal düzenlemeler ile
çerçevesi genişletilmeye müsait bir ifadedir diye değerlendiriyoruz. Yargıya
siyasi müdahalelerin yasal zeminini oluşturabilecek bu ifadenin kanun metninden
çıkarılmasını son derece önemli görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişikliği paketi ve referandumdan başlayarak bugüne
kadar gelen süreç içerisinde en çok tartışılan konulardan birisi, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu olmuştur. Anayasa değişiklik paketinden, görüşmekte
olduğumuz tasarıya kadar, AKP’nin “Benim yargım, benim savcım, benim hâkimim.”
düşüncesini yerleştirme gayreti içerisinde olduğunu görmekteyiz. Bu kanun
tasarısını, yargıyı ayaklarına pranga olarak görenlerin sözüm ona o prangayı
ellerine alma gayreti olarak değerlendiriyoruz. Kurul üyelerinin seçimleri,
bütün bu bahsettiğim hususları alenileştirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, seçim sürecinde Bakanlık listesi tartışmaları, Adalet Bakanlığı
yetkililerinin açıklamaları, yargının AKP’leştirilmesi sürecini ortaya
koymaktadır. Üstelik bütün bunlar, demokratikleşme ve hukuk devleti adına
yapılmaktadır. Oysa gerçek, iktidarın, demokrasi kavramını, kamplaştırma,
yandaş oluşturma amacı için kullanmasıdır diye değerlendiriyoruz. Seçim
sonrasında AKP, Kurul üyelerine dair düzenlemeleriyle, âdeta, üyelerin
kimliğini ve misyonunu açığa çıkarmıştır. Kurula
seçilen üyelerin her birine sıfır kilometre araç tahsisi, maaşlarına yapılan
yaklaşık 2 bin liralık zam ile AKP, yeni üyelerine büyük bir ihtimam
göstermiştir. Seçimlerin hemen sonrasında bu yapılanlar, yargının bağımsızlığı
üzerine tekrar düşünmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de artık, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı
konusunda haklı tereddüt ve iddialar oluşmuştur. “AKP kendi yargısını
oluşturuyor.” şeklindeki iddialarımız hem somutlaşmış hem de doğrulanmıştır.
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu bugün eskisinden çok daha tartışılır bir kurum
hâline gelmiştir.
Kurul seçimleri
üzerine yapılan tartışmaların sosyal yapıya yansıması da olumsuz olacaktır.
Kurul seçimleri sonrasında toplumsal algı, yargı mensuplarının da siyasi
tercihlerine göre kutuplaştırılacağıdır. Adliyede kendi lehine karar çıkmayan kişi
AKP’nin yanlısı olmadığı için böyle bir karara maruz kaldığını düşünecektir.
Yargıya olan güven azalacaktır. Daha net olarak söylemek gerekirse, AKP
İktidarıyla birlikte Türkiye’de bugün adaletin terazisi şaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, toplumsal uzlaşma aranmadan, “Ben yaptım, oldu.” mantığı
içerisinde hazırlanan Anayasa değişikliği paketinin yansıması olan bir kanun
tasarısını görüşüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Bilinmelidir ki tasarı demokratikleşmenin temini değil, yargının
siyasi vesayete alınması sonucunu doğuracaktır. Tasarı bu hâliyle Türkiye'nin
yeni gerilimlere ve çatışmalara doğru sürüklenmesine zemin hazırlayacak
niteliktedir.
Konuşmama burada
son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının kurulun görevleri başlıklı 4’üncü maddesinin
1’inci fıkrasının a ve ç bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz.
a) Yasa ile
öngörülen mahkemeleri açmak, bir mahkemenin kaldırılması ve yeni kurulacak
mahkemelerin çevresini belirlemek veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusunu
karar bağlamak.
ç) Yargı
yetkisinin kullanımına ilişkin hususlar hariç olmak üzere hakim
ve savcıların idari görevlerine ilişkin hususlarda genelge düzenlemek.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, önergeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamadan önce, dün Sayın Bozdağ AKP Grubu adına tümü üzerinde konuşurken, böyle, çok
heyecanlı ve hızlı bir konuşma yapmıştı. Gerçekten, bizler de yerimizde
konuşmayı takip ederken… Hatta ben “Dinlerken yoruldum.” demiştim, kendisi
konuşurken yorulmamıştı. Ama ağzından da bal damlıyordu. Yani ben konuşmayı
takip ederken, baktım, Türkiye’de yaşamayan birisi olsa, gelse “Ya, bu kanun
geçiyor. Gerçekten de iktidar partisi o kadar güzel şeyler yapıyor ki yargı
tamamen bağımsızlaşıyor, hâkim ve savcılar tamamen özgür iradeleriyle, hiçbir
siyasi baskı altında olmaksızın kararlarını verecekler. Türkiye’de tam bir
reform, Avrupa’nın istediği gibi...” Biliyorsunuz, Avrupa Birliği zaman zaman ilerleme raporları, bazen de değişik belgeler
gönderiyor ve yıllardır, bizim yargıyla ilgili olarak ve HSYK’nın
yapısıyla ilgili olarak eleştirileri var. Yani zanneder ki bu konuşmayı
dinleyen birisi, bunların hepsi gerçekten hayata geçiyor ve Türkiye’de, bundan
sonra, muhalefet olarak bizim -Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer muhalefet
partilerinin- konuşmaya hiç hakkı olmayacak. Böyle bir konuşma izlemiştik.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bununla ilgili bir şeyler söyleme ihtiyacı duymuştum. Dün
mümkün olmadı, şu anda, 4’üncü madde üzerindeki önergemizle ilgili söz
aldığımda düşüncelerimi açıklamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakın, elimde bir tane… Ben böyle küçük bir şema çıkardım, önce
bundan başlamak istiyorum. HSYK’da önceki yapıda,
Anayasa değişikliği öncesi yapıda kimler vardı, şimdi kimler var doğal üye
olarak? Artı, Sayın Bozdağ’ın
belirttiği gibi, işte, “Kürsü hâkimleri gelecek, onlar adli yargıdan ve idari
yargıdan arkadaşlarının orada temsilcisi olacaklar, haklarını koruyacaklar.”
dediği kişiler arasında kaç tane kürsü hâkimi var ya da kaç tane Bakanlığın
bürokratı var diye şöyle bir şema çıkarmıştım: Daha önceki yapıda 2 tane doğal
üye vardı biliyorsunuz, Adalet Bakanı ile Adalet Müsteşarı. Tabii, bu
sürekli eleştirilen bir konuydu yani yargı bağımsızlığını zedeleyen, yargı
bağımsızlığına karşı olan Avrupa’nın da, Avrupa Birliğinin de sürekli… İktidar
bunu çünkü önemsiyor da, Avrupa Birliğinin birçok eleştirisini önemsiyor fakat
iş buraya geldiğinde bunları duymazdan geliyor, hiçbir şekilde dikkate almıyor.
Fakat aynen bu 2 tane doğal üyeyi bu yapının içerisine taşıdılar. Daha
sonra, bakın, o kürsü hâkimleri olarak
adli ve idari yargıdan geleceklere bir baktığımızda, adli yargıdan baktık…
İdari yargıdan kimler gelmiş değerli arkadaşlar? Adalet Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı gelmiş, etti 3. Kim gelmiş? Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü
-isimlerine gerek yok, biliyorsunuz zaten- gelmiş. Kim gelmiş? Adalet Akademisi
Eğitim Merkezi Müdürü gelmiş yani oradan, Adalet Akademisinden o gelmiş. Kim
gelmiş? Yine, Adalet Akademisi Başkanı gelmiş. Yani 2 tane olan doğal üye,
birdenbire bakıyoruz Bakanlığın personel yapısı gibi 6’ya çıkmış. Sayın Bozdağ bunlardan hiç bahsetmedi. Yani dün konuşurken Sayın Bozdağ:
“Biz Türkiye’de HSYK’yı demokratikleştiriyoruz,
meşruiyet sorununu ortadan kaldırıyoruz, işte daha önce HSYK’nın
adı Yargıtay ve Danıştaydan seçilen hâkimler olarak
anılmalıydı.” gibi birtakım sözler söyledi. Tabii, o açıklamaya karşı
söylenecek olan şey: Bu HSYK da değerli arkadaşlar -Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu- artık Adalet Bakanlığının HSYK’sı olmuş yani
öyle gözüküyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yani söylenilenlerle yapılanlar karşılaştırıldığında sizlerin ne
kadar samimi olduğu, ne kadar doğru konuştuğunuz zaten ortaya çıkıyor.
Bunun yanında,
dün soruldu Sayın Bakana: “Bu seçimlere müdahale ettiniz mi?” “Biz Bakanlık
olarak açıklama yaptık.” dedi Sayın Bakan, “Kesinlikle adli ve idari yargıdaki
seçimlere müdahalemiz olmadı.” dedi. Ben çok iyi hatırlıyorum seçimler
yapıldıktan sonraki, hemen bir gün sonraki tüm gazetelerin manşetlerini. Yandaş basın için konuşmuyorum yani onlar
zaten ne yazacaklarını çok iyi biliyorlar, onlar nereden talimat aldıklarını da
çok iyi biliyorlar ama onun dışındaki tüm medya, hepsi “Adalet Bakanlığının
listesi full olarak kazandı”, “Adalet Bakanlığı
listesi çıktı” diye başlık atmışlardı manşetten.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tüm bunları bu ülkede biz yaşadık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Yani bazı şeyleri değerli arkadaşlarımız burada konuşurken yani
sanki bunları biz hiç bilmiyormuşuz gibi konuşuyorlar, söz alıyorlar. Biraz da
üzüntüm o nedenle yani açıklama gereken biraz da buydu değerli arkadaşlar.
Şimdi, bazı
arkadaşlarımız şunu da söyleyeceklerdir: “Ya, siz, işte önerge üzerine söz
alıyorsunuz fakat önergeden hiç bahsetmiyorsunuz, önergeyle ilgili hiç
konuşmuyorsunuz.”
Değerli
arkadaşlar, önergeyle ilgili konuşsak da bir şey fark etmiyor.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Alışkanlık…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Hayır, az önce konuştuk önergeyle ilgili, burada Anayasa’ya aykırı
olduğunu söyledik, dedik ki çok açık, net… Yani bunu ben çok iyi biliyorum,
Sayın Bakan da biliyor, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı da biliyor ama
önergeleri de hiçbir şekilde kale almıyorsunuz. O zaman yani bunlar üzerine
konuşmaya da gerek yok. O zaman bu konuşmaları yapmamız gerekiyor ama ben yine
birkaç cümleyle…
Değerli
arkadaşlar, 4’üncü maddenin iki fıkrası üzerinde biz önerge verdik. (a)
bendinde Adalet Bakanlığına bağlı olarak HSYK bir görev üstleniyor. Burada
“Adalet Bakanlığının teklifi olmaksınız zaten bu görevin HSYK tarafından
yapılması gerekir.” diyoruz. Yine (ç) bendinde de -verilen önergemizde-
savcıların adli görevleriyle ilgili olarak bir tane genelge düzenlenmesi HSYK
tarafından doğru olmayacak...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendinde yer alan
“hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak
değiştirilmesini (3.) fıkra olarak “Uluslararası mahkemelere seçilecek
yargıçları HSYK Genel Kurulu seçer” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Halis buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve grubum adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, biz burada
yasaları oluşturmaya çalışırken, Tevfik Fikret sanki bugünü görür gibi dizelere
dökmüş düşüncelerini ve bir yönüyle de anlaşılıyor ki o günden bugüne kanun
yapıcılar ciddi bir nitelik değişimi de gösterememişler.
“Çiğnendi, yazık,
milletin ümmid-i bülendi!
Kanun diye, kanun
diye kanun tepelendi...”
Şimdi, bunlar yüz
on yıl önce söylenmiş sözler, bugüne bakıyoruz, direkt günümüze hükmeder gibi
ve bugün kanun yaparken AKP, bir yandan kanunları ötelerken bir yandan kendi
kanunlarını oluşturmaya çalışıyor. Hangi kanunları? Adaletten yoksun kanunları.
Çok geriye gitmeye gerek yok, ülkemizde son bir hafta içinde yaşananlara
bakılırsa, bu kanunların adaletten ne kadar yoksun olduğu çok açık ve net
şekilde karşımıza çıkar.
Son bir haftadır
bir yumurta muhabbeti aldı gidiyor. Yumurta bir nevi suç unsuru oldu, neredeyse
marketlerde, buzdolaplarında yasak listesine alınarak kaldırılacak. Yumurta
atan çocuklara yani bu gencecik çocuklara “beyinsiz” dendi, bu gencecik
çocuklara “faşist” dendi. Diyenler kim? Anayasa profesörü bir kanun koyucu.
Diyen kim? Anayasa profesörü, kanun koyucu olmak için buraya gelmeye çalışan
biri ama hiç kimse, bu çocuklar, bu gencecik öğrenciler neden yumurta atıyor,
bu insanların muhalefeti nedir diye sormadı.
HALUK İPEK
(Ankara) – Atmalı mı?
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Zaten Türkiye’de…
HALUK İPEK
(Ankara) – Yani yumurta atmalı mı?
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Attılar…
HALUK İPEK
(Ankara) – Atmalı mı?
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – …ama kendilerine kurşun sıkılan bu çocukların, kurşun sıkıldığı
zaman kurşun sıkanlar söz konusu edilmez, eğer yumurta gündemleştirilirse o
zaman bu devletin vicdanı, bu devletin yargısı, bu devletin adaleti
yargılanmalıdır, sorgulanmalıdır.
Düşünün ki
akademik demokratik hakları için yürüyüş yapan çocukların üzerine polis kurşunu
sıkılıyor. Düşünün ki yine akademik demokratik hakları için kendi demokratik
haklarını kullanmaya çalışanlara, gösteri yürüyüşü dâhilindeki haklarını
kullanmaya çalışanlara biber gazı, cop, yine kurşun sıkılıyor.
Size soruyorum:
Siz bugüne kadar bu Mecliste Aydın Erdem adını hiç duydunuz mu? Geçen yıl
Diyarbakır’da bir yürüyüş sırasında sırtından vurularak öldürüldü. Kurşun polise ait. Yine siz Şerzan
Kurt adını bugünden önce duydunuz mu? Bugün arkadaşlarımız bu kürsüde yine dile
getirdiler. Muğla Üniversitesinde beş ay önce sırtından polis kurşunuyla
vurularak öldürülen bir genç. Vicdanınız sızlayıp da bir tek kelime ettiniz mi?
Yine Alaattin Karadağ, sekiz ay önce İstanbul’un
göbeğinde polis kurşunuyla öldürüldü. Bir güne bir gün, polis neden kurşun
sıkıyor, insanlarımız neden kurşunlanıyor demeyenler bugün atılan yumurtaların
hesabını sormaya çalışıyorlar.
Eğer bir ülkede
gencecik insanların üzerine kurşun sıkılıyorsa, bu kurşunun hesabı sorulmuyorsa
elbette ki yumurta da atılır, çok daha farklı, bizim tasvip etmeyeceğimiz,
onaylamayacağımız, infial yaratan, acı sonuçlar yaratan olaylar da yaşanır. O
yüzden, adaletten yoksun olmayan yasaların çıkarılarak herkesin kendi özgür
iradesiyle yaşamasının ve kendisine düşen demokratik haklarını kullanmasının
mutlaka yolu açılmalıdır.
Tabii, her şey
bununla bitmiyor ve polis bunu yaparken ayrıca savunuluyor. Nasıl savunuluyor?
İşte bir vaka: Sırtından beş kurşunla öldürülmüş kişinin -katil- davası
işlenirken duruşmada aynen hâkim şunu söylüyor: Meşru müdafaadır, polis
görevini yapmıştır ve dolayısıyla bunlar aklanmıştır. Tabii, bu adaletsizliğin
önüne geçmenin mutlaka ve mutlaka yolu bulunmalıdır diye düşünüyorum.
Eğer zamanım
olsaydı size Tunceli ilinde yaşanan birkaç örneği anlatmaya çalışacaktım. Geçen
yıl cezaevinde olan bir şahıs Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na muhalefetten dolayı,
cezaevi günlerinde, savcılıktan duruşmaya çağrılıyor, kişinin kendisi
cezaevinde. Nedir bu? Devletin Tunceli’ye bakışının, Tunceli
insanına toplu potansiyel suçlu bakışının bir ürünü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Polisin elinde listeler var. Her kim yaparsa yapsın, Ahmet, Mehmet,
Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma, çağırın gelsin, nasıl olsa bunlar suçludur!
Yine, bir başka
vaka da: 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Yasası’nda… Ki barajları protesto eden
bir yürüyüş. Yine, aynı listede çağrılan insanların hastanede yatıyor
olduğu tespit ediliyor, tescilleniyor. Şimdi, siz, halkınıza, insanınıza,
gencinize böyle bakarsanız ancak kendinizi bu kadar adaletten yoksun yasalarla
savunmak zorunda kalırsınız.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Diğer önergenin
imza sahibi:
Ahmet Yeni
Samsun
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önerge ile, kelime tashihi yapılarak metnin daha açık yazılması
amaçlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime saat
20.00’ye ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
5’inci madde
üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen
"Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve
Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen
"Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve
Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İbrahim
Yiğit
İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 5. Maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Madde 5-
(1) Kurul; Başkanlık, Genel Kurul, daireler, Teftiş Kurulu ve hizmet
birimlerinden oluşur.
(2) Kurulun
hizmet birimi Genel Sekreterliktir.”
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Oktay Vural |
Yılmaz Tankut |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
Adana |
Mersin |
|
|
Kadir Ural |
|
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 5.-
"HSYK; kurul başkanlığı, kurul, itirazları inceleme kurulu ve üç daireden
oluşur.
HSYK'nın yardımcı hizmet
birimleri; genel sekreterlik, bilgi işlem başkanlığı ve teftiş kurulu
başkanlığıdır."
|
Ali Rıza Öztürk |
Halil Ünlütepe |
Yaşar Ağyüz |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Gaziantep |
|
F. Murat Sönmez |
|
Tansel Barış |
|
Eskişehir |
|
Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının bu
maddesinde;
"Kurul'un,
başkanlık, genel kurul, daireler ve hizmet birimlerinden oluştuğu; hizmet
birimlerinin ise, genel sekreterlik ve teftiş kurulu başkanlığı olduğu "
açıkça ifade edilmiştir. Böylece Tasarının 5 inci maddesi ile "Kurul"
sözcüğünün, HSYK'nu ve HSYK'nun
tüm birimlerini kapsadığı ortaya konulmuştur.
Tasarının 1 inci
maddesinde tanımlar yapılırken, Kurul sözcüğünün Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu, başkan sözcüğünün HSYK başkanını, genel kurul
sözcüğünün HSYK genel kurulunu, daire sözcüğünün HSYK'nun
her bir dairesini, genel sekreterlik sözcüğünün HSYK genel sekreterliğini,
teftiş kurulu sözcüğünün HSYK teftiş kurulunu ifade ettiği vurgulanmıştır.
Anayasa'nın 159
uncu maddesindeki "kurul" sözcüğü, Anayasa'nın bu maddesi uyarınca
dairelerin üzerindeki geniş katılımlı birimi amaçlamaktadır. Anayasa'da genel
kurul kavramı yer almamaktadır. Tasarıda ise kurul sözcüğü kullanılmayıp, bu
sözcüğün yerine Anayasa'da yer almayan genel kurul sözcüğüne yer verilmiştir.
Tasarının 5 inci maddesinde HSYK'nın tüm birimleri,
anayasal anlamının da ötesine geçilerek Kurul sözcüğü içinde gösterilmiştir.
Açık, somut ve doğrudan uygulanır nitelikteki Anayasa'nın 159 uncu maddesinin
10 uncu maddesi görmezden gelinemeyeceğine ve bu Anayasa hükmü yürürlüğünü
koruduğu, Kurul sözcüğü de yasada anılan içerikte gösterildiği sürece;
Adalet Bakanı'nın
Tasarının 5 inci maddesinde gösterilen başkan sıfatıyla yapacağı (6 ncı maddesinde sayılan) tüm işlemlere, örneğin "yargıç
ve savcılar hakkında soruşturma açmama yolundaki işlemlerine" karşı yargı
yolu kapatılmaktadır.
HSYK müfettişleri
tarafından düzenlenecek hal kağıtları için (Md
14/4-c), yargı yolu kapatılmaktadır. Çünkü bu işlemleri yapan teftiş kurulu,
artık Tasarının 5 inci maddesine göre, bir hizmet birimi olarak Kurul kavramı
içinde gösterilmektedir.
Tasarının 45 inci
maddesinde belirtilen ve hangi hallerde çıkartılacağı da yine Tasarının 13
üncü, 14 üncü ve 34 üncü maddelerinde gösterilen yönetmelik ve genelgelere
(ayrıca 2802 sayılı Yasa'nın 118 inci maddesinde ifade edilen ilke kararlarına
önceden olduğu gibi) karşı yargı yolu kapalı olacaktır. Çünkü bu işlemler
taslağa göre Kurul tarafından yapılmaktadır.
Bu nedenlerle
Kurul sözcüğü mevcut tasarıdaki genel kurulu ifade edecek biçimde, Anayasa'nın
159 uncu maddesine uygun biçimde tanımlanmalıdır. Mevcut tasarıdaki genel kurul
sözcüğünün kullanılmasından ise, Anayasa gözetilerek vazgeçilmelidir.
Anayasa'nın 159
uncu maddesinin 10 uncu fıkrası "Kurul'un meslekten çıkarma cezasına
ilişkin ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı
yargı mercilerine başvurulamaz" derken, oldukça belirsiz yazılan bu
maddenin;
Kurul 'un tüm kararları yönünden mi,
Yoksa sadece disiplin cezası niteliğindeki kararları yönünden mi,
Ya da Kurul'un işlemleri, kararlar ve işlemler diye ikiye ayrılıp,
sadece karar niteliğindeki işlemler yönünden mi,
sonuç doğuracağı
konusu da, ayrıca uygulamada tartışmaları beraberinde getirecek niteliktedir.
Tasarının 5 inci
maddesi;
"HSYK; kurul
başkanlığı, kurul, itirazları inceleme kurulu ve üç daireden oluşur. HSYK'nun yardımcı hizmet birimleri; genel sekreterlik,
bilgi işlem başkanlığı ve teftiş kurulu başkanlığıdır." şeklinde yeniden
yazılmalıdır. Böyle bir yazımla madde Anayasa'ya uygun yazılmış olacaktır. Bu
durumda, kurulun görevleri Anayasa'da açıkça sayılmış olduğundan, sayılan bu
görevler daireler tarafından değil, doğal olarak Kurul tarafından yerine
getirilecektir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Karar yeter sayısı efendim.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Mersin
Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
574 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 5. Maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Madde 5-
(1) Kurul; Başkanlık, Genel Kurul, daireler, Teftiş Kurulu ve hizmet birimlerinden
oluşur.
(2) Kurulun
hizmet birimi Genel Sekreterliktir.”
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra
sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi
hakkında verdiğimiz önerge üzerinde konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Çelik, bir saniye…
Sayın
milletvekilleri, büyük bir uğultu var Genel Kurulda, lütfen sükûneti sağlayın.
Buyurun Sayın
Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Teşekkür ederim.
5’inci madde
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşkilatlanmasını ihtiva etmektedir.
Kurul görevlerini ifa ederken başkanlık, genel kurul, daireler yanında teftiş kurulundan
ibaret olması ve hizmet birimi yönüyle genel sekreterlikten müteşekkil olması
gerekmektedir. Takdir edersiniz ki teftiş kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu adına denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma yapan, dolayısıyla adli
görevleri olan önemli bir birimdir. Teftiş kurulunun bir hizmet birimi olarak
düzenlenmesi bu yönüyle uygun olmamaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasa Komisyonunda Mart 2010 tarihinde başlayıp mayıs ayının
başına kadar devam eden ve nihayet 5982 sayılı Yasa’yla gerçekleştirilen
Anayasa değişiklikleri, Türkiye’de görünürde demokratikleştiren, gerçekte tek
parti diktasına zemin hazırlayan bir manzumeyi Türk seçmeninin önüne
getirmiştir. Burada ciddiyetle vurgulamak isterim ki, ne Anayasa Mahkemesinin
ne de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısı itibarıyla adli reform
niteliği taşımamaktadır. Burada konumuz olan Anayasa’nın 159’uncu madde
değişikliği, yani biraz önce arz etmiş olduğum 5982 sayılı Yasa’nın 22’nci
maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 7 asıl ve 5 yedek üyeden
oluşurken 22 asıl, 12 yedek üyeye yükseltilmiş ve üç daire hâline
dönüştürülmüştür. Adalet Bakanı ve Müsteşarı eskiden olduğu gibi kurulun tabii
başkanı ve üyesi konumunu sürdürmektedir.
Tüm bu
düzenlemeler göstermektedir ki, AKP İktidarı yargı erkinde etkin, kalıcı, adil,
tarafsız bir reform düşüncesinde ve iradesinde değildir. Kendileri açısından
amaç hâsıl olmuştur. Hukuk devletinin temel ilke ve değerlerinin çiğnendiği de
bu vesileyle açıkça gözükmektedir. 21’inci yüzyılı idrak etmekte olan Türkiye
Cumhuriyeti’nin devletler ailesi içerisinde saygın konumu bu tür palyatif, partizan, taraflı, temel hukuk ilkelerini çiğneyen
AKP zihniyetiyle nasıl muhafaza edilecektir? Kuvvetle vurgulamak isterim ki
Türkiye’de bir adli reform ihtiyacının olduğu açıktır. Adli reform deyince ne
anlaşılmalıdır? Öncelikle tarafsız ve adil yargı, hızlı ve adil yargılama,
tabii hâkim esasının bütün umdelerinin yerine getirilmesi, yargı kurumlarının
personel, malzeme, teşkilatlanma yönüyle kuvvetlendirilmesi. Bunlar maalesef
yapılmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, yandaş yargı oluşturma gayretlerinin varabileceği son nokta temyiz
mahkemelerinin ele geçirilmesidir. Bu bağlamda, önümüzdeki aylarda önce yandaş
medya yoluyla Yargıtay ve Danıştaya yönelik yoğun menfi
yayınlara da tanıklık edeceğiz. Toplumsal cinnetin, kargaşanın, gerginliğin ve
kaosun zirve yaptığı son yıllarda ekonomik verilerdeki ve sosyal
politikalardaki geri gidiş doğal olarak sosyal yapıyı bir kurt gibi kemirmekte, açlık,
sefalet, yoksulluk ve işsizlik yargı erkini de olumsuz etkilemektedir.
Mahkemelerde yaşanan
keşmekeş, adaletin tecelli edememesi ya da geç tecelli etmesi,
dosyaların yığılması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
…son üç yılda
tutuklu ve mahkûm sayısında 43 bin artışın olması, 200 bine yakın insanın
takipte olması, bunların göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumsal barış ve
kardeşliğin gerçekleştirilmesi açısından, iktidarın antidemokratik tutum ve
uygulamalarından vazgeçmesini özellikle tavsiye ediyoruz. Gerekçede belirtilen
yargı reformu stratejisinin belirlediği kurallara uyulmadığını burada yüce heyetinize
hatırlatmak istiyorum. Genel Kurulda çoğu zaman vurgulanan oy oranlarıyla hukuk
devleti ilkesinin de bağdaşmadığını özellikle hatırlatmak istiyorum.
Bu düşüncelerle
önergemizin olduğu şekliyle kabulünü yüce heyetinizden arz eder, saygılarımı
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen
"Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve
Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Diğer önergenin
imza sahibleri:
İbrahim Yiğit
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Bu önerge ile
kelime tashihi yapılarak metnin daha açık yazılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddede beş
adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Durdu
Mehmet Kastal
Osmaniye
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Ayhan
Sefer Üstün
Sakarya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının
(c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Genel Kurulun
teklif ettiği en çok oy alan adayı Genel Sekreteri atamak.”
|
Hasip Kaplan |
Hamit Geylani |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Hakkâri |
Iğdır |
|
Akın Birdal |
Şerafettin
Halis |
M. Nuri Yaman |
|
Diyarbakır |
Tunceli |
Muş |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 5. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Genel kurul,
daire başkanlarından birini gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
başkan vekili olarak seçer.
|
Ali İhsan
Köktürk |
Malik Ecder Özdemir |
Halil Ünlütepe |
|
Zonguldak |
Sivas |
Afyonkarahisar |
|
Rahmi Güner |
Şevket Köse |
Ali Rıza Öztürk |
|
Ordu |
Adıyaman |
Mersin |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 6. Maddesinin altıncı fıkrasına aşağıda yazılı bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“ç) Başkanvekili
kendi dairesinin kararının görüşüldüğü genel kurul toplantısına iştirak edemez.
Bu durumda en kıdemli daire başkanı Kurula başkanlık eder.”
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu
|
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Hasan Özdemir |
Kadir Ural |
Behiç Çelik |
|
Gaziantep |
Mersin |
Mersin |
|
Oktay Vural |
|
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
İzmir |
|
Trabzon |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Özdemir efendim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra
sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi için
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurulun teşkilatı
bölümü içerisinde başkanlığın görev ve yetkilerini belirten 6’ncı maddenin
altıncı fıkrasına şu hükmün eklenmesini talep etmekteyiz: “Başkan vekili kendi
dairesinin kararlarının görüşüldüğü genel kurul toplantısına iştirak edemez. Bu
durumda en kıdemli daire başkanı kurula başkanlık eder.” Bu önergenin verilme
gerekçesi, kararına itiraz edilen dairenin başkanının kurul başkan vekili
olması hâlinin tasarıda düzenlenmemesinden kaynaklanan eksikliği gidermektedir
çünkü daire kararına itiraz hâlinde o dairede görev yapan üyenin genel kurul
toplantısına katılmaması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarı, sekiz yıllık dönem içerisinde yandaş oluşturma
gayretiyle gündemde kalmıştır. Şimdi de Anayasa değişikliği paketi ve bugün
görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı ile
yandaş yargı tartışmaları alevlenmiştir.
Tasarının gerekçe
bölümünde, Avrupa Birliği sürecindeki demokratikleşme çabalarından ve mevzuat
uyumundan bahsetmektedir. Aynı şekilde Anayasa değişikliği paketinde de Venedik
Komisyonu kararları gerekçede yer almıştır. O zaman da sormuştuk, şimdi de
soruyoruz: Avrupa Yargıçlar Konseyi ve Venedik Komisyonu raporlarında Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanlarının siyasi bir kişilik olmaması yolunda
mütalaalar verilirken, Adalet Bakanının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
başkanı olarak kalması konusunda ısrarının sebebi nedir? Bu sistem, uzun
süredir sadece Fransa ve Türkiye’de vardır. Ancak Fransa’da da konunun ilgili
rapor bağlamında yeniden düzenlenmesi yapılırken Türkiye’de neden bu amaçla bir
düzenleme yapılmamaktadır? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı
ile yargı bağımsızlığı arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Bilinmelidir ki
yargının daha bağımsız, daha tarafsız ve daha teminatlı bir statüye ulaşması
kurulun bağımsızlığının sağlanmasıyla mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, ancak bugün, karşımıza konulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu “benim yargım” söylemini gerçekleştirmek için ortaya konulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı ve
tarafsızlığının, toplumsal ve yönetimsel gerekliliği vardır. 4’üncü madde için
vermiş olduğumuz önergenin konuşmasında da toplumsal gerekliliklerden
bahsetmiştim. Burada kısaca yönetim sistemi açısından gereklilikten bahsetmek
istiyorum. Parlamenter sistemde yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında ve
içerisinde denetim mekanizmaları mevcuttur. Aradaki dengeyi ise yargı
sağlamaktadır. Bu çerçevede, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bir denge ve
denetim organıdır. Dolayısıyla, siyasi iktidarın oyun alanı değildir, arka bahçesi
hiç değildir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi inançlara göre karar
verebilecek bir kurum da değildir. Diğer bir ifadeyle, bağımsız ve tarafsız bir
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu demokratik bir siyasal sistemin
devamlılığının ve garantisinin birisidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
bağımsızlık ve tarafsızlığa gölge düşürebilecek düzenlemeler, toplumsal ve
siyasal sistemlerde bir travma hâli ortaya
çıkarmaktadır. Bu travma hâlini önlemek ise Türkiye
Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu ve görevidir.
Konuşmama burada
son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 5. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Genel kurul,
daire başkanlarından birini gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
başkan vekili olarak seçer.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dün bu kürsüden, AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliklerine ilişkin 12 Eylül 2010
tarihinde yapılan referandumda halkın kendilerine verdiği talimattan bahsetti
ve bu talimatın gereğini yerine getirdiklerini söyledi. Öyle anlaşılıyor ki
Sayın Bozdağ halkın talimatlarını doğru anlamamış ya
da doğru anlamış, doğru aktarmıyor çünkü 12 Eylül referandumunun temel
omurgası, temel sistemi, iktidar partisi AKP’nin propagandası, 12 Eylül
darbesiyle ve faili meçhullerle hesaplaşmak üzerine oturmuştu, hukuk devletini
güçlendirmek, yargı bağımsızlığını sağlamak şeklinde oluşturuluyordu.
Halkımız da
AKP’nin, iktidar partisinin verdiği bu sözlere güvenerek onlara gerçekten
özgür, tarafsız, bağımsız bir yargı oluşturmanın koşulları ve 12 Eylül 1980
darbesiyle hesaplaşması için “evet” oyu verdi. Halkımız, iktidar partisine HSYK
toplantılarına Adalet Bakanlığı Müsteşarı geldiği zaman Müsteşarın önünde
ceketlerini ilikleyen Kurul üyeleri seçsin diye yetki vermedi, talimat vermedi.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Kim seçti onları?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı Sadullah
Ergin, 29/5/2010 günü Kırşehir’in Kaman ilçesinde
yaptığı bir konuşmada açıkça “Anayasa’da yapılacak olan değişiklikle 12 Eylülü
yapanlardan hesap soracağız.” demiş mi? Demiş.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sadece onu mu demiş?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afyonkarahisar
mitinginde “ ‘evet’ ile hesap sorun, 12 Eylülde ‘evet’ deyin, hesabı kesin.”
demiş mi? Demiş.
Yine, Sayın
Başbakan Erdoğan “Bedel ödedik.” diyenleri 12 Eylülle hesaplaşmaya çağırmış mı?
Çağırmış. 24/7/2010.
Bekir Bozdağ, 3 Ağustos 2010 günü “Yargı süreçleri de işleyecek,
sandıkta başlayan sorgu yargıda devam edecek.” demiş mi? Demiş.
Yine Bekir Bozdağ “O zaman biz diyoruz ki: Gelin, bu 12 Eylülcüleri
yargılayalım, yargıya çıkaralım, yargının önünde hesap vermelerinin yolunu
açalım. ” demiş mi? Demiş.
Değerli
arkadaşlarım, işte, halkımız da AKP’nin bu verdiği taahhütlere inanarak,
onların gerçekten 12 Eylülle hesaplaşacağına güvenerek, 12 Eylül darbesini
yapanları yargı önüne çıkaracağına inanarak “evet” vermiştir.
12 Eylül
referandum sonuçlarını doğru okumak gerekir. Orada verilen “evet” oyları da
“hayır” oyları da o referandum sürecinin propagandasının oturduğu temel eksene
göre 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak iradesiyle verilmiştir.
“Evet” verenler Hükûmetin bu sözlerine inanarak hesaplaşacağına güvenmişler
öyle “evet” vermişlerdir. “hayır” verenler de Hükûmetin
hesaplaşacağına inanmadıkları için “hayır” vermişlerdir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, 12 Eylül 2010’dan sonra… Sizin sözlerinize güvenerek halkımız “evet” oyu
verdi. Ben soruyorum Sayın Bakana: 12 Eylülden bugüne kadar, 12 Eylül 1980
darbesini yapanlardan hesap sormak için ne yaptınız?
12 Eylül 1980
darbe sürecinin yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin verdiğim kanun
teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından geciktirildikten sonra,
basında çıkan yazılar üzerine Adalet Komisyonuna sevk edilmek zorunda kaldı ve
Adalet Komisyonunun raflarında bekletiliyor. Ben şimdi soruyorum, Sayın Bakana
soruyorum, Hükûmetteki diğer yetkililere soruyorum.
Bu teklifte 1’inci maddemiz açıkça şunu diyor: “Türkiye Cumhuriyeti devleti 12
Eylül 1980 darbesini demokrasiye, hukuka ve millete karşı yapılmış bir hareket
olarak kabul eder. Devlet, uygulamaları, sonuçları ve yol açtığı gerek kişisel
gerekse toplumsal yıkımlar nedeniyle 12 Eylül 1980 darbe sürecinden madden ve
manen zarar görmüş tüm kişilerden ve ailelerinden özür diler.” Şimdi, Sayın
Bakan, buna niye karşı çıkıyorsunuz, buna niye destek vermiyorsunuz? Siz bu
halkın 12 Eylül 1980 darbesine yönelik tepkilerini istismar ederek, kendi
siyasal hukukunuzu oluşturmak için yaptığınız Anayasa değişikliklerine halktan
“evet” oyu aldınız. Eğer verdiğiniz taahhütleri tutmuyor iseniz, bu verdiğiniz
sözleri tutmaz iseniz siz halkı kandırmış olmuyor musunuz? O nedenle, 12 Eylül
darbesini yapanlarla gerçekten hesaplaşmanızı istiyoruz, gerçekten sizin halka
verdiğiniz sözü tutmanızı istiyoruz.
Şimdi, bu konuda,
geçici 15’inci maddenin kaldırılmasıyla yargılanıp yargılanmayacakları konusu
belirsiz olan, hukuki bir konuda, hukukçu olan Sayın Adalet Bakanının bu
referandumdan önce…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …bu referandum sürecinde nasıl bunların yargılanacaklarını kesin
olarak halka taahhüt ettiğini ben bir hukukçu olarak anlamakta zorluk çektim.
AKP Grup Başkan Vekili hukukçu Sayın Bekir Bozdağ’ın
bu lafları, bunların yargılanacaklarını nasıl taahhüt ettiklerine ben gerçekten
-içler acısı- hayretlere düştüm. Bu konunun yargılanmayacağını, 12 Eylül 1980
darbesini yapanların geçici 15’inci maddeyle yargılanamayacağını,
yargılanmayacağını Sayın Bakan siz de biliyorsunuz, Bekir Bozdağ
da biliyor. Şimdi, bu geçen süre içerisinde o verdiğiniz taahhütlerden… Nasıl
olsa taahhütlerin gereği yapıldı, “evet” oylarını aldınız, çünkü siz alıştınız,
dün söylediklerinizi bugün inkâr etmeye alıştınız, o taahhütlerin artık bir
anlamı kalmadı, “evet” oylarını aldınız ve şimdi de o sözlerden çark
ediyorsunuz: Efendim bu mesele yargıdaymış! Bu meselede yargının nasıl karar
vereceği belli değilmiş! Aklınız neredeydi referandumdan önce? Bu meselenin
yargının meselesi olduğunu, yargılanıp yargılanamayacakları hususunun yargının
işi olduğunu bildiğiniz hâlde yargılanacakları konusunda nasıl taahhütte
bulundunuz?
Genel Kurula
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Söylemiş
oldum.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Genel Kurulun
teklif ettiği en çok oy alan adayı Genel Sekreteri atamak.”
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Karar yeter sayısı… (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Harika…
Karar yeter sayısı arayacağız Sayın Yıldız. Karar yeter sayısı arayacağım, söz.
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle
ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabii, bu
maddeyle ilgili söylenecek sözlerden önce zamanın darlığını da dikkate alarak,
benim bölgemde tam bir yıl önce işlenen ve adaletin o yüce duygularını kanatan
bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Muş’un Bulanık ilçesinde 15 Aralık
2009 tarihinde meydana gelen olaydan sonra hukukun nasıl ayaklar altına
alındığını, tabii hukuk ilkelerine nasıl uyulmadığını ve bu kararların, bu
yargılamaların sonucunda da kamu vicdanının nasıl kanadığını belirtmek isterim.
Belki hafızalarınızda o zaman yer etmişti, unutmuş olabilirsiniz. Bundan tam bir yıl önce, 15 Aralık 2009 tarihinde, o dönemde
kapatılan Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto etmek, demokratik
bir hakkını kullanmak üzere bu konuda bir basın bildirisini okuyan kişilerin
üzerine, ne yazık ki, o tarihte, yıllardır JİTEM’in
kadrolu elemanı olarak çalışan ve elinde, devletin denetim ve gözetimi altında
bulunan silahlarla bir topluluğa nasıl ateş ettiği ve iki canı nasıl aldığına
ilişkin gelişen olayları hafızalarınıza yeniden kazandırmak istiyorum. O
tarihte, bu olayları protesto amacıyla toplanan topluluğun üzerine, Turan Bilen
ismindeki bir vatandaş, kendilerine ve iş yerine yöneleceği zehabıyla hiç
gözünü kırpmadan ateş ederek 2 kişiyi, Necmi Oral
adında yirmi yaşındaki gencecik bir öğrenciyi ve Kemal Ağca ismindeki bir kamu
görevlisini, bir muhtarı katletmişti. İşte, adaletin kanayan konumu bu tarihten
sonra oluştu. O olayla ilgili olarak gözaltına alınan yüzlerce kişi ve yargı
önüne çıkarılan onlarca kişi, çok kısa bir süre içinde, yaklaşık olarak üç
aylık bir süre içinde dokuz yılla, on beş, on dokuz yıl arasında cezalara
çarptırıldı. Bu, kamu vicdanında hiçbir zaman için kabul görmeyecek hızlı bir
yargılamaydı. “Keşke bütün yargılamalar böyle, bu şekilde süratle sonuçlansa.” diye
halk söylendi. Ancak bu olayın müsebbibi olan Turan Bilen ve kardeşi ise yine
devletin denetim ve gözetiminde, zamanın yöneticilerinin de katkısıyla tabii
hukuk ilkelerinin dışına çıkarılarak, evvela, davası güvenlik nedeniyle Muş’tan
Samsun’a ve Samsun’da meydana gelen ve sizin de hafızalarınızda olduğuna
inandığım olaylardan sonra da Ankara’ya alındı. Yine, jet hızıyla, bu olaya
karışan Bilen kardeşlerin, bu yargılama sonucunda da -bu devletin denetim ve
gözetiminde olan yargının ve yargılama sürecinin- bu katliamı aklamaya yönelik
bir çabayla, çok kısa bir sürede tahliyelerine karar verildi.
Değerli
arkadaşlar, yargı, adalet, gerçekten hepimiz için gereklidir. Burada bir adalet
eğer böyle ayaklar altına alınırsa kamu vicdanında, halkın vicdanında adalete
güvenmek ve onu gerçekten yüceltme gibi bir duyguyu beklemek mümkün olmaz. Bu
nedenle, Sayın Adalet Bakanlığının bu kurumuyla ilgili işlemlerinin yanında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) - …yine bundan sonraki maddelerde dile getireceğim böyle çelişkili
birtakım olaylara da değinmek isteyeceğim.
Bizim bölgemizde
genelde bize ulaşan ve en çok istenen olaylardan biri de bu F tipi
cezaevlerinde bulunan hükümlülerin burada çektikleri sıkıntılar ve yaşadıkları
sağlık sorunlarıdır. Bu sağlık sorunları artık öyle bir noktaya gelmiştir ki bu
insanların ölümcül hastalıklarının, ilgili kurumların raporlarına rağmen, hâlen
göz önüne alınmamasını, yaşadıkları sıkıntıları, her gün, aileleri telefonlarla
ve bizleri ziyaret etmekle bildiriyorlar.
Ben, bundan
sonraki maddelerle ilgili konuşmamda da Adalet Bakanlığının bağlı bir kurumu
olan ceza ve tevkif evlerindeki bu olumsuzluklara da değineceğimi belirtiyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi okutacağım
iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım. İstemleri
hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/961 esas
numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Durdu
Mehmet Kastal
Osmaniye
Diğer önergenin
imza sahibi:
Ayhan Sefer Üstün
Sakarya
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önerge ile
aday sayısının arttırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddede üç
önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının
(ç) bendinde yer alan “görevine giren” ifadesinin “görev alanına giren” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hamit Geylani |
Özdal Üçer |
Nuri Yaman |
|
Hakkâri |
Van |
Muş |
|
Pervin Buldan |
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Iğdır |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
Şerafettin Halis |
|
Sırrı Sakık |
|
Tunceli |
|
Muş |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 7. maddesinin ikinci
fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ali İhsan Köktürk |
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
|
Zonguldak |
Afyonkarahisar |
Ordu |
|
Şevket Köse |
|
Malik Ecder Özdemir |
|
Adıyaman |
|
Sivas |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 7. Maddesinin ikinci fıkrasının,
d) bendinde yer
alan “bir kısmını” ibaresinden sonra gelmek üzere “o dairenin teklifi üzerine”
ibaresinin eklenmesini
e) bendinin madde
metninden çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
|
Nevzat Korkmaz |
Oktay Vural |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
|
Isparta |
İzmir |
Trabzon |
|
|
Behiç Çelik |
|
Kadir Ural |
|
|
Mersin |
|
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu önergemizde,
bir: Daireler arasındaki iş aktarımlarının dairenin teklifi üzerine
yapılmasını, böylece Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu yönetiminin subjektif bazı düşüncelerle birtakım işleri bir daireden
alıp diğerine verilmesi ihtimalinin önüne geçilmesini, bu değişikliklerin
objektif nedenlerle yapılmasını öngörüyoruz.
İki: Taslağın
ikinci fıkrasının (e) bendinde, Kurul üyeleri hakkında ilgili suç soruşturması
ile disiplin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürütüp karara bağlamak
görevi Genel Kurula verilmektedir. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz çünkü Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin konumları Anayasa’nın 154’üncü
ve 155’inci maddelerinde teminat altına alınmıştır. Yeni Anayasa değişikliği
yapıldığı esnada da bu maddelere herhangi bir değişiklik teklifi de
getirilmemiştir. Şimdi, tabiri caizse yargıyı kendi kontrolüne sokma yönünde
referandumdan sonra aldığı mesafeyi ganimet sayarak yüksek yargı mensuplarının
teminatlarının zayıflatılması yönünde adım adım
ilerlemektedir, Anayasa’ya açık bir aykırılık teşkil etmektedir. Bu adımların
gerisi gelecektir çünkü Hükûmet, yüksek yargıdan
rahatsızdır, yüksek yargının kendisine biat etmemesinden şikâyetçidir.
Değerli
milletvekilleri, HSYK, güçler ayrılığı esasına dayanan Türk parlamenter
sisteminin bir denge unsuruydu. Gerektiği zaman idareyi ve idari işlemleri
denetleyen yargı, ancak idari ve siyasi etkilerden uzak kalarak bu işlevini
yerine getirebilirdi. Bu yüzden yargı, tüm siyasi kanatlara
ya da devletle bireyin hukuku arasındaki o çağdaşlaşma mücadelesine eşit
mesafede olmalı, siyasi gücü elinde bulunduranlar da bu duruma hilafsız rıza
göstermeliydi ancak, kendi otokratik dünya görüşünü
dayatmayı şiar edinmiş AKP, tüm iktidarların demokratik ve çoğulcu parlamenter
sisteme olan saygıları dolayısıyla başta yaptıkları ön kabulü benimsemedi ve
her kuruma yaptığı gibi yargıyı da AKP’lileştirmek, yandaşlaştırmak ve böylece
dayatmacı kendi siyasi felsefesini hâkim kılmak gibi bir yolu tercih etti. Bunu
yaparken de tortuları uzun yıllarca milletimizin önünden kalkmayacak bir yöntem
izleyerek, vatandaşın senelerce süren davalarını, eşit ve adil olmayan mahkeme
kararlarını ve bir parlamenterin bir zamanlar söylediği “Kendi adamlarımı
almayacaktım da MHP’lileri mi alacaktım?” gibi çirkin söylemini istismar
ederek, HSYK’nın yapısını değiştiren Anayasa
değişikliğini referandumdan geçirdi. Zikrettiğimiz istismar konularının
hiçbirini çözmeyerek sadece HSYK çoğunluğunu ele geçirmek üzere kurguladığı
Anayasa değişikliği, parlamenter sistem içinde onarılmaz yaraların açıldığı ve
ülkemizin karanlık bir koridora girişinin miladı oldu.
Vatandaşın
mahkeme kapılarında yıllarca bekletilmesi sona erdi mi? Hayır. Yargı reformu
diye sunulan, milletin aldatıldığı Anayasa değişikliğiyle, mahkemelerin süratli
ve adil kararlar vermesinin mekanizmaları kuruldu mu? Hayır. Yargı mensuplarını
atayan HSYK, CHP’nin arka bahçesiydi de bağımsız ve tarafsız bir konuma
getirildi mi? AKP’li Adalet Bakanının hazırladığı HSYK listesine farklı
düşüncede olanlar girebildi mi? Hayır. Yargıyı siyasallaştırdıktan sonra yargı
kurumuna güven arttı mı? Hayır. Yapılan değişiklik ile yargı üzerindeki
tartışmalar sona ermiş midir yahut demokratik ve çoğulcu sistem güç ve mevzi
kazanmış mıdır? Hayır. Ezcümle, bu olan biten, ülkenin ve milletin hayrına
olmuş mudur? Hayır.
Değerli
milletvekilleri, sekiz yıllık AKP İktidarında rejimin onlarca yılda oluşan
gelenekleri ve kurumları yıpratıldı, yozlaştırıldı. Elbette ki yolunda gitmeyen
şeyler vardı ve elbette ki müdahale edilmesi gerekiyordu ancak bu yapılırken de
cumhuriyetimizin Türk milletine kazandırdığı değerler, gelenekler ve kurumlar
gözetilmeli, ihtimam gösterilmeliydi. Değiştireceğim diye geçmişteki kazanım ve
tecrübeleri görmemezlikten gelen ve “Her şeyin en iyisini ben bilirim.”
mantığından hareket eden bir üslubun, değiştireceğim derken yıkan, bozan ve
çözen bir üslup olduğu bilinmeliydi.
Değerli
milletvekilleri, bir taraftan açılımlar yaptığını ileri süren AKP, yargıyı
yandaş hâle getirme sürecinde acımasızca söylemler dillendirmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …bu söylemlerle farklı etnik ve
mezhepsel mensubiyetleri olan kardeşlerimizi kırma ve ayrıştırma pahasına
yargıda etnik ve mezhepçi kadrolar olduğunu iddia ederek, daha doğrusu mutedil
vatandaşı bununla korkutarak, mensubiyeti ne olursa olsun Türk milletinin
şerefli bir ferdi olan hâkim ve savcıları öcü göstererek “cambaza bak, cambaza”
oyunu sahneye koymuş ve istediğini almıştır. AKP’nin, işte, yargıyı kurtarma, bağımsız ve tarafsız yapma
planından anladığı budur: Yargıyı CHP’nin arka bahçesi olmaktan çıkarıp AKP’nin
ön bahçesi hâline getirmek. Bugün gündemimizdeki tasarı da AKP oyununun final
sahnelerinden biridir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu oyunun farkında olduğumuzu, AKP’nin değil, yargının
Türk milletinin yargısı olarak kalması yönünde mücadelemize devam edeceğimizi
belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 7. maddesinin ikinci
fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın 7’nci maddesinin ikinci
fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasına yönelik önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde Genel Kurulun oluşumu ve görevleri
düzenlenmiştir. Bu maddenin ikinci fıkrasının (e) bendinde, Kurul üyeleri
hakkında suç soruşturması ile disiplin soruşturması ve kovuşturmasıyla ilgili
işlemleri yapmak ve bu konuda gerekli kararları vermek Genel Kurulun görevleri
arasında sayılmıştır. Oysa, Yargıtay ve Danıştaydan seçimle gelen üyelerin konumları Anayasa’mızın
154’üncü ve 155’inci maddelerinde özel olarak düzenlenmiş, bu yüksek yargıdan
gelen üyeler için anayasal teminatlar, güvenceler getirilmiştir. Yine
Anayasa’mızın 154’üncü ve 155’inci maddelerine paralel olarak çıkarılmış
Yargıtay ve Danıştay Kanunu’nda meslek mensuplarının kişisel ve görev
suçlarıyla ilgili özel düzenlemeler yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2802 sayılı Yasa’yla da birinci sınıf hâkim ve savcılar için özel teminatlar
öngörülmüştür. Tasarıyla, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin Anayasa’da
belirtilen, Yargıtay ve Danıştay Kanunu’yla güvence altına alınan, yine, Kurula
birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçilen üyeler içinse 2802 sayılı
Yasa’yla güvence altına alınan özel teminatlar tasarının bu düzenlemesiyle
güvence olmaktan çıkarılmıştır. Dolayısıyla, bu hükümler, Anayasa’yla güvence
altına alınan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin teminatını ve yine birinci sınıf
hâkim ve savcıların tabi oldukları yasalar uyarınca sahip oldukları teminatı
ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca yürütmenin bir parçası olan
Adalet Bakanının, başkanı, yine Adalet
Bakanlığı hiyerarşisi içerisinde olan Müsteşarın tabii üyesi olduğu, Adalet
Bakanlığının blok listesiyle oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bu konuda yetki verilmesi, Yargıtaydan, Danıştaydan ve özel yasayla hakları güvence altına alınan
birinci sınıf hâkim ve savcılar için güvence olmaktan oldukça uzaktır. Yapılması
gereken, idari yargıdan seçilen yargıç ve savcılar ile Danıştay üyelerini
Danıştay Yasası’na, yine adli yargıdan seçilen hâkim ve savcılar ile Yargıtay
üyelerini ve diğer üyeleri Yargıtay Yasası’na tabi kılmaktır.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak bu düzenleme, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna sevk eden Adalet Bakanlığının ve Adalet ve Kalkınma
Partisi siyasal iktidarının söylemlerinin aksine yargı bağımsızlığını ve yargıç
güvencesini sağlamaktan oldukça uzaktır. Tam tersine bu düzenleme, Kurul
üzerindeki Adalet Bakanının etki, baskı ve vesayet gücünü artırmaktadır. Bu
nedenle biz, yüksek yargıdan gelen üyelerin Anayasa’yla sahip oldukları
güvenceleri ve yine birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından gelen üyelerin
2802 sayılı Yasa’yla sahip oldukları güvenceleri ortadan kaldıran tasarının bu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına yönelik teklifimizin kabulünü diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının
(ç) bendinde yer alan “görevine giren” ifadesinin “görev alanına giren” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hamit
Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Peşinen, Sayın
Bakanımıza bu Güler Zere ve Nurettin Soysal’la ilgili göstermiş olduğu
duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyoruz ama gerçekten 94 tane hükümlüyle ilgili
bu süreci de hızlı bir şekilde… Çünkü çok insani bir talep. Bu
insanlar cezaevinde ve bu insanlar hükümlü ve bu insanlar ağır bir hastalıkla
cebelleşiyorlar. Yani Zere’yi özgürlüğüne
kavuşturduk, üç ay sonra yaşamını yitirdi. Devlet ne kaybetti Allah aşkına?
Yani bir sosyal devletin görevlerini sürekli bizim hatırlatmamıza gerek yok.
Onun için bu gerekli olan şeyi derhâl hayata geçirin, geçirirseniz tekrar
çıkarız buradan doğru bulduğumuz her şeye de teşekkür ederiz.
Sevgili
arkadaşlar, ben, bu ülkede yargının nasıl adil, eşit olmadığının bir iki
örneğini vermek istiyorum. Bizimle ilgili zaman zaman
hakarete varan, küfre varan açıklamaları hep birlikte kimi zaman grubunuzda,
kimi zaman başka bir gruptan, kimi zaman da değişik kesimlerden BDP Grubuna,
Kürtlere hakarete tanıklık ettik. Ama bizim de son sığınacağımız yer, liman,
yargıdır veyahut da saçak, o da yargıdır. Yargıya başvuruyoruz, yargıda
hakaretler sürekli “düşünce suçu” olarak ifade ediliyor. Oysaki
biz bu kürsüde çıkıp devletin yetkili kurumlarını geçmişte görevlerini ihmal
ettiği için, kendileri görev başındayken Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesi
olan ve bugün görevde olan, o dönem genel müdür olan ve hayata dönüş
operasyonuyla ilgili operasyonların mimarı olanlarla ilgili düşüncelerimizi
açıkladığımız için 12 milyara yakın bir mahkûmiyetle karşı karşıya kaldık ve bu
süre sadece beş gün içerisinde… Çünkü, hâkimler ve savcılar, o Hâkimler
ve Savcılar Üst Kurul birimine bağlı. Hangi mahkeme nereyi nasıl etkiliyorsa
dilekçeleri direkt oraya gidiyor.
Sayın Başkanım,
Sayın Bakanım; siz de bunu iyi bilirsiniz, beş on gün içerisinde mahkûmiyet
olmaz ama sorun Kürtler olunca, sorun BDP olunca bu mahkûmiyet beş on gün
içerisinde hemen karara çıkıyor; ama bizim davalarımız var, biz dava açıyoruz,
aylar sürüyor. En mahkûm olacak davalarda, sadece kimliğimizden dolayı
yargıçlar dönüyor diyor ki: “Vallahi şimdi nasıl bir karar veririz?” Avukatlar
aynen bize şöyle anlatıyor: “Ya, ne yapmalıyız, bu sicillerimize nasıl
işleyecek?” Böyle mırıldanarak kararlar veriliyor ve arkasından, en haklı
olduğumuz davalarda bile bu kez karşı tarafın avukat ve masraf ücretlerini de
ödemek zorunda kalıyoruz.
Eğer bir ülkede
yargı adil işlemezse ve bizim de son sığınacağımız liman eğer yargıysa ve bu
yargıdan da adalet ve hukuk çıkmıyorsa peki ne yapmalıyız, nereye sığınmalıyız,
hangi ülkeye gitmeliyiz? Geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorduk,
sonra bir allem kallem yaparak onu da bir noktaya
getirdiniz, çünkü on yedi yıldır evi barkı yanan insanların hukukunu ödemiyorsunuz;
çünkü, uluslararası ilişkiler, devletler arası
ilişkiler bireyin hukukunu da gasbediyor. Peki ne yapmalıyız? Kısasa kısas politikası mı
uygulamalıyız? Bu da bizim işimiz değil. Sığınabileceğimiz bir liman arıyoruz,
onun adı da hukuktur ve yargıdır. Bu konuda gerçekten yargının adil olabilmesi
için hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Bunu yapmazsak gerçekten acı
dolu günlere ülkemiz hızlı adımlarla ilerler ve bugüne kadar yaşanan bütün
hukuksuzluğun nedeni, kavganın nedeni de, bu ülkede hukukun farklı şekilde
-bireyden, halktan, kimlikten kimliğe- uygulanmasının bir nedenidir. Onun için
sizden rica ediyoruz, ülkemizin geleceği adına, halkların kardeşliği adına
gerçekten yargının kişiden kişiye, halktan halka karar veren bir yargı değil,
yani benim dilim, kimliğim, rengimle ilgili bir karar veren yargı değil, benim
söylediklerimle ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim kimliğimle
ilgili değil, rengimle ilgili değil, düşüncelerimle ilgili, yaptıklarımla
ilgili, yargı böyle karar vermelidir ama ne yazık ki bugüne kadar uygulamaların
hiçbirinde bu olmadı. Hele hele biraz önce
arkadaşlarımız da dile getirdi, bu DGM’ler dediğimiz, sonra Avrupa’ya böyle
şirin gözükmek için şeklen, noktalarla, virgüllerle oynayarak, özel mahkemeler
oluşturarak, bu, sorunları çözmüyor, tam tersine özel mahkemeler bir Gestapo
gibi davranıyorlar. Bunların hepsi özeldir, hepsi de Hükûmetin
ve devletimizin çıkarları doğrultusunda karar veriyorlar. Onun için hepimizin
sığınabileceği son liman hukuk. Hepimiz hukukun ve huzurun ülkesini istiyoruz.
Hukukun ve huzurun ülkesi oluşması için Parlamentoya önemli görevler düşüyor,
diliyorum herkes üzerine düşeni yapar.
Teşekkür
ediyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddede üç
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Genel
Kurula" ifadesinin "Genel Kurul gündemine" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hamit Geylani |
Özdal Üçer |
Akın Birdal |
|
Hakkâri |
Van |
Diyarbakır |
|
Sırrı Sakık |
Hasip Kaplan |
Nuri Yaman |
|
Muş |
Şırnak |
Muş |
|
Pervin Buldan |
|
Şerafettin Halis |
|
Iğdır |
|
Tunceli |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı'nın 8 inci maddesinin (1)
fıkrasının (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Birinci
dairesi: Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer, adli yargı hakim
ve savcılar arasından seçilen üç, idari yargı hakim ve savcıları arasından
seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye,
c) Üçüncü
dairesi: Yargıtay'dan seçilen bir, Türkiye Adalet Akademisi genel kurulunca
seçilen bir, adli yargı hakim ve savcıları arasından
iki, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca
seçilen bir asıl üye”
|
Ali İhsan
Köktürk |
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
|
Zonguldak |
Afyonkarahisar |
Ordu |
|
Şevket Köse |
|
Malik Ecder Özdemir |
|
Adıyaman |
|
Sivas |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 8. Maddesinin birinci fıkrasının,
a) bendinde yer
alan "Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye" ibaresinin
"Danıştay'dan seçilen bir üye" şeklinde değiştirilmesini,
b) bendinde yer
alan "Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer" ibaresinin
"Yargıtay'dan seçilen bir" şeklinde değiştirilmesini ve "ve
Cumhurbaşkanınca" ibaresinden önce gelmek üzere "Adalet Akademisi
Genel Kurulunca seçilen bir üye" ibaresinin eklenmesini,
c) bendinde yer
alan "Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilen bir"
ibaresinin kaldırılmasını ve bendin sonunda yer alan "seçilen bir
üye" ibaresinin "seçilen iki üye' şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Kamil Erdal
Sipahi |
Behiç Çelik |
Recep Taner |
|
İzmir |
Mersin |
Aydın |
|
Oktay Vural |
Murat Özkan |
Kadir Ural |
|
İzmir |
Giresun |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal.(MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu’nun 8’inci maddesiyle ilgili olmak üzere verdiğimiz
önergeyi Milliyetçi Hareket Partisi adına izah etmek üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergeyi
dinlediniz. Bilmece çözer gibi tanzim edilmiş bir önergedir. Doğrudur. Bilmece
gibi tanzim edilen bu önerge bir oyunu bozmak için verilmiş bir önergedir.
Osmanlıda bir söz
vardır: “Osmanlının oyunu bitmez çünkü Osmanlının oyununun içinde oyunu
vardır.” Bu AKP’nin de oyunu hiç bitmiyor, oyununun içinde oyunu var.
Şimdi, bu AKP’nin
HSYK içerisinde uygulamış olduğu oyunu ve o oyun içindeki oyunları düzeltmek
için bu önergeyi verdik. Bir kez daha size bu oyunları hatırlatma ihtiyacını
hissediyorum.
Birinci oyun:
Anayasa Mahkemesi yedek üyeliği kaldırıldı. Gerekçe doğruydu, asil ve yedek
üyesi olmaz Anayasa Mahkemesinin. Ama aynı Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yedek üyeliği muhafaza edildi, bu bir çelişki
değildi, bu AKP’nin bir oyunuydu. AKP’nin oyunu olduğu, HSYK’nın
yedek üyesi olarak seçilen kişilerin, AKP’nin dayatmasıyla seçilmiş olan yedek
üyelerinin AKP tarafından yüce Meclis huzuruna getirilen HSYK Kanunu’nda üye olarak
tanınmaması ile oyun içerisinde bir oyun olarak karşımıza çıktı.
Değerli
arkadaşlarım, AKP’nin oyun içerisindeki bu oyununun ikinci versiyonu
olarak da HSYK’ya Cumhurbaşkanı üye seçiyor. Statüsü: Cumhurbaşkanının seçtiği üye. Danıştay üye seçiyor.
Statüsü: Danıştay tarafından seçilen üye. HSYK’ya Türkiye Adalet Akademisi üye seçiyor. Statüsü: Akademiden seçilen üye. Hâkimler ve savcılar oy
kullanarak üye seçiliyor, onların seçtiği üye. Ama oyun içinde oyun bir kez
daha karşımıza çıkıyor, HSYK’ya Adalet Bakanlığı
Müsteşarının vekâlet vereceği kişiyi üye olarak seçme gibi bir oyunu da burada
karşımızda görüyoruz.
Son değil, ama
bir oyun da görüştüğümüz bu maddede. Bu maddede oyun öyle ince oynanıyor ki
milimetrik hesaplar ortaya konuluyor. Yargının kalbi niteliğindeki Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun kalbi 1. Dairedir. 1. Daire, tüm yargının atama,
nakil, terfi gibi özlük haklarıyla ilgili işlemlerini görmektedir. İşte, bu
dairede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna hâkimlerin seçtiği üyeler görev
yapıyor, Yargıtaydan seçilen üye görev yapıyor,
Cumhurbaşkanının seçtiği üye görev yapıyor lakin Danıştaydan
seçilen üye burada yok. Niçin yok? İdari yargıda karar veren hâkim ve
savcıların durumları hakkında en ciddi bilgiye ve elindeki verilere sahip olan
kurum Danıştay. Bu Danıştay üyesi niçin yoktur burada ve niçin Cumhurbaşkanınca
seçilen üye vardır burada? İşte, oyun içerisindeki oyun burada kendini
gösteriyor.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, oyunu yargı üzerinde oynuyor; Adalet ve Kalkınma Partisi,
oyunu oynanmaması gereken mukaddes ve evrensel değer üzerinde oynuyor ve yapmak
istediği iş AKP’nin, “Arka bahçe” iddiasıyla eleştirdiği Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunu bu oyun ile AKP’nin sırçalı köşkü hâline getirmek istiyor.
AKP’nin yaptığı oyun… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 12 Eylül kurumu olması nedeniyle eleştirilmesine dayanarak -ki
buna herkes katılıyor- 12 Eylül kurumunu AKP’nin yandaş kurumu hâline döndürmek
için böyle bir oyun oynuyor lakin keser döner sap döner, bir gün hesap döner;
işler tersine çevrildiğinde AKP’nin de bir gün yargıya muhtaç hâle geleceği
günler olacaktır. İşte, güvenli bir liman olarak sığınmak mecburiyetinde ve
mahkûmiyetinde bulunacağı o günde yargı Adalet ve Kalkınma Partisinin ihtiyaç
duyduğu adaleti ve şefkati, merhameti ancak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) - …adil yargılanma hakkına riayet eden, makul sürede yargılanma
sürecine dikkat eden, teknoloji ile adaleti bağdaştıran reorganizasyon, motivasyon, otomasyon, dokümantasyon projeleriyle Milliyetçi
Hareket Partisinin hazırladığı Millî Yargı Projesi’yle, keserin döndüğü,
hesabın döndüğü süreçte AKP yargıya hesap vermek zorunda kalacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bu oyunu bozmanız için, size bilmece gibi tanımlanabilecek
şekilde yargının içinde oynanan oyunu bozacak bir önerge takdim edilmiştir. Bu
önergeyi vicdanınızla değerlendirerek yargı üzerinde oynanan oyunu bozmanızı
talep ediyor, önergemize destek vermenizi rica ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı'nın 8 inci maddesinin (1)
fıkrasının (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Birinci
dairesi: Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer, adli yargı hakim
ve savcılar arasından seçilen üç, idari yargı hakim ve savcıları arasından
seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye,
c) Üçüncü
dairesi: Yargıtay'dan seçilen bir, Türkiye Adalet Akademisi genel kurulunca
seçilen bir, adli yargı hakim ve savcıları arasından
iki, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca
seçilen bir asıl üye”
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci maddeye yönelik
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 8’inci maddesinin birinci fıkrasında dairelerin
hangi kaynaktan gelen üyelerden oluşacağı belirlenmektedir. Buna göre 1.
Dairede Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Yargıtaydan
seçilen 1, adli yargı hâkim ve savcıları arasından seçilen 3, idari yargı hâkim
ve savcıları arasından seçilen 1 ve Cumhurbaşkanınca seçilen 1 asıl üye yer
almaktadır.
9’uncu maddede
ise 1. Dairenin görevleri arasında, atama ve nakletme, kadro dağıtma, geçici
yetki verme, müstemir yetkileri düzenleme ve benzeri
gibi konular sayılmaktadır. Dolayısıyla, Kurulun 1. Dairesinin personel
hukukunun temel konularına ilişkin olduğunda kuşku yoktur.
Buna rağmen,
Adalet Bakanlığı Müsteşarının atama ve nakillerle görevli bu dairede yer
almasına karşın, yargısal faaliyetinin büyük bir bölümü bu konulara ilişkin
bulunan, bu konularda verdiği kararlar ve oluşturduğu içtihat ile ülkemizdeki
kamu personel rejimini âdeta şekillendiren Danıştay, idari bir kurul olarak
aynı konulara bakacak 1. Dairede yer almamaktadır. Bu durum, geçmiş dönemlerde
hâkim ve savcılara yönelik kararnamelerin hazırlandığı süreçlerde bu süreci
tıkayarak, kararname sürecine hâkim olma anlayışını ortaya koyan Adalet
Bakanlığının bu hevesinden, bu arzusundan vazgeçmediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu maddedeki düzenlemeyle Adalet Bakanlığı, kararname sürecine hâkim olma
anlayışını açıkça hukukileştirmektedir, pekiştirmektedir.
Yargı
bağımsızlığını ve yargıç güvencesini tamamen ortadan kaldıran bu durum, hukuk
çevrelerince ve Avrupa Birliğince en çok eleştirilen konuların başında
gelmektedir. Bu nedenlerden ötürü, hukuk çevrelerinden ve
Avrupa Birliğinden gelen, hâkim ve savcı atamalarında siyasal iktidarın
etkinliğinin azaltılmasına yönelik eleştirilerin dikkate alınarak Adalet Bakanılığı Müsteşarının 1. Daireden çıkartılarak, bu
konuyla ilgili ihtisas dairesi olan ve az önce ifade ettiğim gibi, vermiş
olduğu kararlarla ve oluşturduğu içtihatlarla âdeta ülkemizdeki personel
rejimine yön veren Danıştaydan gelen bir üyenin yer
alması zorunludur.
Bu nedenle Adalet
Bakanlığı Müsteşarının 1. Daireden çıkartılarak, Danıştaydan
gelen üyelerden birinin 1. Dairede görevlendirilmesine yönelik önerimizin
kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Genel
Kurula" ifadesinin "Genel Kurul gündemine" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akın Birdal
(Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce grubumuz adına
konuşan Sayın Sırrı Sakık’ın bıraktığı yerden
sürdüreyim.
Sorun aslında
hukukun gücünün ne olup olmadığı bu Türkiye’de. Türkiye’de hukukun üstünlüğü
herkes için var mı, yok mu? Gerçekten Sayın Başbakan iyi bir laf etmişti ama
karşılığı olmayan bir laf yine. “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü
olacak.” demişti. Şimdi öyle mi oluyor hukukun üstünlüğü? Yine üstünlerin
hukukuyla karşı karşıyayız. Hukukun gücü, hakların ve özgürlüklerin asıl
güvencesidir. Hukukun gücü herkes için var mı? Hayır. O nedenle gerçekten bu
devletin hukuk devleti mi, polis devleti mi olup olmadığına karar vermeliyiz.
Yani aslında karar rücu ediyor hayatın içinde.
Örneğin şu birkaç gündür öğrenci gençliğe yönelik saldırılar, baskılar, işte
“orantısız güç” deniliyor. Hayır, bugün insan hakları kuruluşları bir açıklama
yaptı: “Orantısız güç değil, işkenceci polis.” diye. Şimdi, işkenceye sıfır
tolerans olacaktı. Sıfır tolerans mı işkence ve kötü muamele? Hayır. İnsan
hakları kuruluşlarının raporlarında -ki yarın açıklanacak bunlar- yine işkence
ve kötü muamele sürüyor. Siz bir yandan “İşkencede tolerans sıfır.”
diyeceksiniz; öte yandan polisi cesaretlendirici, Polis Vazife ve Salahiyetleri
Yasası’nı çıkaracaksınız.
Örneğin, ne diyor
şimdi Avrupa Birliğinden sorumlu ve Başmüzakereci
Sayın Egemen Bağış? Diyor ki: “Bu, polise karşı kullanılan şiddet gerçekten
aşırıydı.” Bununla da kalmıyor, çocuklara öğüt veriyor: “Bende de sucuk var.”
diyor, “Siz yumurta getirin, yumurtalı sucuk yapalım.” diyor. Yani şimdi,
böyle… Gerçekten, nasıl bir demokrasi ve siyasi etik ve terminoloji bu? Ve
Sayın Başbakan da “Özgürlük mücadelesi masada yapılır.” diyor. Yani o masadan
kastı bu çatı, Parlamento ve biz de, ezilen emekçi halkımızın gerçekten
dilinden, kimliğinden ve özgürlüğünden yana mücadelemizin karşılığını yine bu
Parlamentoda görüyoruz. Bırakın masayı, gerçekten, ret ve inkâr anlayışı her
yerde egemen.
Şimdi örneğin,
biz sonuçları üzerinde tartışıyoruz, neden Dolmabahçe’de böyle oldu; neden dün
Siyasal Bilgiler Fakültesinde, o kürsüde böyle bir durumla karşılaşıldı diye.
Peki, buraya getiren nedenler ne? Bunu tartışmalıyız.
Şimdi, üniversite
öğrencilerinde gerçekten, bugüne ve geleceğine dair bir umut mu bırakıldı, bir
güven mi bırakıldı, bir moral değer mi bırakıldı ki, çocukların bu tepkilerini
bu şekilde reddediyoruz, hafife alıyoruz?
Şimdi, nasyonal
sosyalistlerin faşist baskıları sonucu, biliyorsunuz, Türkiye’ye çok sayıda
Yahudi bilim insanı gelmişti. Onlardan biri, bir gün kürsüde şunu söylüyor
çocuklara: “Size bir şey söyleyeceğim ama inanmayacaksınız, ben de bir zamanlar
gençtim.” diyor.
Şimdi, bu
gençliğini ve öğrenciliğini ne çabuk unuttunuz ve ne çabuk unutuluyor? Örneğin
şimdi, Dicle Üniversitesinde barışçıl bir toplantıya katılan Aydın Erdem’in
katledilmesi; işte, dün duruşmasına gittiğimiz, tanık olduğumuz ve de Uğur Kaymaz’ın faillerini ve babasını aklayan, Eskişehir
Cezaevine taşınan Şerzan Kurt’un 11 Mayıs günü yine
polislerce açılan ateş sonucu katledildiğini nasıl unuttuk. Şimdi, üç gün önce
Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinden yine bir Kürt öğrenci genç, poşu taktığı
gerekçesiyle oradaki yönetimin baskısıyla karşılaşıyor. Biliyor musunuz YÖK’ün
getirdiği, yine 12 Eylül’ün faşist darbe anayasasının getirdiği kurumlardan
YÖK’ün, okul yönetimiyle polis iş birliğinin ne sonuçlar doğurduğunu? Ve sivil
faşistlerce okul yönetiminin, nasıl, iş birliğinde ne sonuçlar doğurduğunu
biliyor muyuz? Hayır.
Şimdi, örneğin
MHP’den bir milletvekilinin soru önergesine Millî Eğitim Bakanının verdiği yanıt,
bakın, nasıl kendilerini ele veriyorlar: Muhbir öğretmen. Alın size bir eğitim
kurumunda jurnalciliği, muhbirliği, Mc Carthy’ciliği özendiren bir demokrasi ve eğitim anlayışı.
Ve buradan demokrasi çıkar mı arkadaşlar? O nedenle, bence hukukun gücünü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler efendim.
Örneğin,
Demokratik Yurtsever Gençlik, Ankara’da geçen hafta başkentin ortasında 47 demokratik öğrenci
gençliği gözaltına alındı, 17 kişi tutuklandı. Ve bunları, onların toplantısını
izlemeye giden Emine Altınkaya, Dicle Haber Ajansı
muhabiri de tutuklananlar arasında. Yine DEV-LİS’liler
“Biz paralı eğitim istemiyoruz. Parasız eğitim istiyoruz.” diyorlar ve
gerçekten nasıl hukuk devleti, nasıl sosyal devlet? Bundan nasıl
uzaklaşıldığını, neoliberal politikalarınızla,
biliyor musunuz? Paranız kadar eğitimizin var, paranız kadar sağlığınız var,
paranız kadar barınma hakkınız var. Bu nasıl sosyal devlet ve hukuk devleti?
Yine, örneğin,
dün, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Öğrenci Gençlik Sendikasının
temsilcileri alınmadı. Değerli milletvekilleri, Avrupa’da hepimiz tanık
olmuşuzdur, Avrupa Parlamentosunun önünde, kendisini ifade etmek isteyenler,
Parlamentonun kapısının önünde bildiri dağıtırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Parlamentoda grubu bulunan siyasi parti temsilcileri gelir o
bildirileri alırlar ve Genel Kurula taşırlar. Dün, çocukları almıyoruz ve
çocuklara terörist muamelesi yapılıyor ve onları terörist gibi ilan ediyorlar. Olur mu böyle bir şey? Hak arayan terörist ilan ediliyor.
Bakın, insan hakları bir gün herkese gerekli. Gelin, hepimiz için ve herkes
için insan hakları ve özgürlük tesis eden demokratik bir sivil anayasayı inşa
edelim.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddede üç
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin altıncı
alt bendinde yer alan “katılmaya” ifadesinin “katılıma” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Hamit Geylani |
Akın Birdal |
Özdal Üçer |
|
Hakkâri |
Diyarbakır |
Van |
|
Sırrı Sakık |
M. Nuri Yaman |
Hasip Kaplan |
|
Muş |
Muş |
Şırnak |
|
Pervin Buldan |
|
Şerafettin Halis |
|
Iğdır |
|
Tunceli |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 9. Maddesinin birinci fıkrasının (c), ikinci fıkrasının (b),
üçüncü fıkrasının (g) bentlerinde yer alan “tarafından” kelimesinden sonra
gelmek üzere “diğer dairelerin görev alanı ile çakışmamak kaydıyla” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Alim Işık |
Kadir Ural |
Recep Taner |
|
Kütahya |
Mersin |
Aydın |
|
Oktay Vural |
|
Behiç Çelik |
|
İzmir |
|
Mersin |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 9 uncu maddesinin 1 inci
fıkrasının (a) 6 ncı bendi ve (c) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“6) Eğitim
programlarına katılmaya ilişkin izin verme”
“c) Genel Kurul
tarafından diğer dairelerin görev alanlarıyla çakışmamak kaydıyla verilen diğer
işleri yapmak”
|
Ali İhsan
Köktürk |
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
|
Zonguldak |
Afyonkarahisar |
Ordu |
|
Ali Rıza Öztürk |
Malik Ecder Özdemir |
Şevket Köse |
|
Mersin |
Sivas |
Adıyaman |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Hatırlayacaksınız
12 Eylül referandumuna giderken Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın
yöneticileri ve saygıdeğer milletvekilleri bir ileri demokrasiden
bahsediyorlardı, “Bu referandum kabul olursa, evet oyu çıkarsa ileri
demokrasiye geçeceğiz.” diyordu. Bir kısım dönek solcularla, ikinci
cumhuriyetçileri, yarı aydınlar da “Yetmez ama evet.” diyorlardı. Hep beraber
bir ileri demokrasi beklentisine katıldık.
“İleri
demokrasi.” dediğiniz zaman en önce söylediğiniz neydi? “Biz memurlara ve
kendilerine verilen disiplin cezalarına, tüm cezalara yargı yolunu açtık.”
diyordunuz. “YAŞ kararlarına, ihraca yargı kararını açtık.” diyordunuz fakat
eğer bir şeyin yarısını yapıyorsanız orada bir ileri demokrasiden bahsetmek söz
konusu değildir. Nasıl memurlara bütün yargı yolunu açıyorsanız, disiplin
cezalarının en küçüğünden en büyüğüne kadar açıyorsanız, hâkimler, savcılarla
ilgili olan cezalarda da sade ihraca yargı yolunu açmayacaksınız, ihraçtan
evvelki bütün cezalara da yargı yolunu açacaksınız. İleri demokrasi bunu
gerektirir. Niye bunu yapmıyorsunuz? Bunu yapmamanızın nedeni
çok kolay. Biraz evvel Sayın Bal “Oyun içinde oyun var.” diyordu. Gayet
tabii, çünkü hâkimlik mesleğinde cezaların en ağırı ihraçtır, en az ihraç kadar
ağır bir ceza da yer değiştirme cezasıdır. Ona yargı yolunu kapatıyorsunuz.
Adamı ihraç etmeyeceksiniz, alacaksınız bir yerden bir yere süreceksiniz.
Şimdi, buna yargı
yolunu kapattığınız zaman ileri demokrasiden bahsedemezsiniz. Ha siz bunu böyle
yapıyorsunuz da bunun hukuki yolu yok mu? Var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü maddesine dayanarak bunun da önünü
açtı. Ama siz buraya bunu getirmediniz, bunu buraya yazmadınız. Şimdi, bunu
niçin yapmadınız? Bakın, bu kanun geçsin, bütçeden sonra getireceğiniz bir
kanun daha var. Yargıtaya ve Danıştaya
on tane yeni daire açacaksınız, beşer tane daireden şekillendireceksiniz. Asıl
oraya kadar da önemli değil. Hâkimler Savcılar Kurulunu şekillendirdi mi
dilediğiniz hâkimi, dilediğiniz adamı Yargıtaya, Danıştaya getireceksiniz. Sorun orada bitmiyor. Orada bitse
iş kurtulur. Orada ne olacak? Ondan sonra bakın söylüyorum: Bugüne kadar
sürüncemede bırakılan bu özel yetkili mahkemelerdeki davalar süratle
bitirilmeye başlanacak. Niye? Çünkü, bu davaların Yargıtaydaki incelenmesini şekillendirdiğiniz dairelere
vereceksiniz. İşte vahim olan bu. Yargı bağımsızlığı
burada bitmiş olacak. Her şeyi kanuna uygun yaparsınız. Bir şeyin kanuna uygun
olması demek, illa hukukun evrensel değerlerine uygun olması anlamına gelmez.
Hitler de her şeyi kanunu uygun yapıyordu, hiç kanunsuz bir şey yapmadı.
Yahudileri yok ederken de hep kanuna uygun yaptı, kanunu çıkarttı yaptı.
Romanlarla ilgili kanunu çıkarttı, yaptı. Sorarsanız kanuna uygun yaptı. Bu,
totaliter rejimlerin, totaliter rejimlere giderkenki yöntemdir. Her şeyi kanuna
uygun yaparsınız. Anayasa Mahkemesini kendinize göre şekillendirirsiniz,
şekillendirdikten sonra artık oradan da çekinmeniz kalmanız. Kâğıt üstünde bir
yargı denetimi vardır Anayasa’nın Parlamentonun işlemlerinin. Ama fiiliyatta
nedir hadise? Fiiliyatta o fren sistemini ortadan kaldırdığınız zaman hukuku
çökertirsiniz. Hukuk çöker. İlk defa da çökmüyor. Türk siyasi tarihinde hukukun
ayaklar altına alındığı dönem çoktur. Ama bu, hiçbiri onu yapan siyasi iktidara
yaramamıştır. Türkiye’de ilk defa insanlar artık kurtarıcı beklemeden kendilerini
kurtaracaklardır. Asıl geldiğimiz en önemli nokta budur. Ne yaptığınız Anayasa
referandumu, hiçbir şey değil. Türk halkı, artık bizzat kendisinin kendisini
kurtarması gerektiğine karar vermiştir. Asıl önemli ve doğru olan budur.
Bu getirdiğiniz
yasa tasarısı, Türkiye’de bırakın yargı bağımsızlığını bağımlı hâkimlerin bile
bağımlılığını bir acayip hâle getirmiştir. Bugün Türkiye’de kürsüde karar
verebilecek yüreklilikte hâkim bulmak çok zordur. Eğer bir ülkede bir hâkim
“Üstümde baskı var.” diye çekiniyorsa, hep beraber bir şeylere bakmamız
gerekir. Bu yasa tasarısı, verdiğimiz önerge… Nasıl olsa prensip olarak hiçbir
önergeyi kabul etmiyorsunuz. O kadar şekil unsuru olan önergeleri
reddediyorsunuz ki, bakın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – … Milliyetçi Hareket Partisi demin bir önerge verdi. Gayriciddi bir kanun çalışmasında bir kurumu unutmuşsunuz,
kurumu, Anayasa’da var olan kurumu unutmuşsunuz! Bir şey söylemiyor, “Ya bu
kurumu düzeltelim.” diyor. Anayasa’da var, yasada yok! Bu nasıl bir
ciddiyettir? Bu nasıl ciddiyettir? Cevap verirsiniz Sayın Bakanım ama bu bir
ciddiyetsizliktir. Bir kurum Anayasa’da varsa yasasında olmak durumundadır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 9. Maddesinin birinci fıkrasının (c), ikinci fıkrasının (b),
üçüncü fıkrasının (g) bentlerinde yer alan “tarafından” kelimesinden sonra
gelmek üzere “diğer dairelerin görev alanı ile çakışmamak kaydıyla” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Alim Işık konuşacak.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde açıklamalarda bulunmak için söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP’li yöneticilerin âdeta “12 Eylül darbecilerinden hesap
soracağız.” sloganıyla kamuoyunu yanıltarak referanduma sunulan Anayasa
değişiklik paketiyle kabul edilen konulardan biri olan HSYK’nın
değiştirilmesine yönelik değişikliklerin gereği olarak düzenlenen bu kanun
tasarısının 9’uncu maddesi, bilindiği gibi dairelerin görevleriyle ilgilidir.
HSYK bünyesinde kurulacak olan üç dairenin görevleri dikkate
alındığında bu üç daireden Birinci Dairenin görevleri, özetle “Hâkim ve
savcıların atama ve nakil, geçici görevlendirme, kadro dağıtma, eğitim
programlarına katılacakları ve staj yapılacak mahkemeleri belirleme ve benzeri”
gibi temel görevlere ek olarak “Genel Kurul tarafından verilen diğer işleri
yapmakla” yükümlü kılınmıştır.
Benzer şekilde,
İkinci Daire, özetle “Hâkim ve savcıların yükselme, disiplin işlemleri, yer
değiştirme, meslekten ayırma ve benzeri” gibi konuların yanında, yine “Genel
Kurul tarafından verilen diğer işleri yapmakla” yükümlü kılınmaktadır.
Üçüncü Daire ise,
özetle “Hâkim ve savcı adaylarının mesleğe kabulü, Teftiş Kurulunu
görevlendirme, suçlamalarla ilgili tekliflerde bulunma ve mesleğe tekrar
atanma” gibi işlemlerin yanında, yine diğerlerinde olduğu gibi genel bir hüküm
olan “Genel Kurulca verilen diğer işleri yapmakla” yükümlü kılınmaktadır.
İşte, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi yukarıda belirtilen ve
her üç daire için motamot aynı kelimelerle
oluşturulmuş olan bentlerin değiştirilmesini amaçlamaktadır yani “Genel Kurul
tarafından verilen diğer işleri yapmak” şeklindeki genel ifadenin yerine “Genel
Kurul tarafından diğer dairelerin görev alanıyla çakışmamak kaydıyla” ibaresi
eklenerek “Verilen diğer işleri yapmak” şeklinde düzenlenmesini öngörmektedir.
İşte bu yeni
düzenlemeyle Genel Kurulun bu tasarıyla kurulması öngörülen dairelerinin asli
görevlerine müdahalesi en azından asgariye indirilecek ve bu şekildeki bir
düzenlemeyle dairelerin görev alanları çakıştırılmayacaktır. Aksi takdirde
Genel Kurulun zaman zaman bu dairelerin görev
alanlarını çakıştıracağı ya da o günün konjonktürüne
uygun olarak bir dairenin yapması gereken bir işi bir başka daireye vererek
daireler arasında sıkıntılara yol açma endişesi de maalesef, bu şekliyle kalır
ise durmaktadır. İşte bu endişe yine yargı kurumları tarafından da Sayın Adalet
Bakanına bildirilen görüşler içerisinde yer almaktadır ve nitekim Yargıtayın da görüşü buna benzerdir.
İşte bu önergemiz
yukarıda belirttiğim gerekçelerle teknik içerikli bir önerge olup gerek
Komisyon Başkanının gerekse Adalet Bakanının peşinen “Katılmıyoruz.” demesini
gerektirmeyecek kadar doğruca düzenlenmiş, iyi niyetle katkı amacını içeren bir
önergedir.
Ben yüce Kurulun
değerli üyelerinin bu katkıyı dikkate alacağını düşünüyor, önergemize
desteklerinizi bekleyerek tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin altıncı
alt bendinde yer alan “katılmaya” ifadesinin “katılıma” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nuri
Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Halis.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
aritmetiksel verilere bakıldığında suç işleyen bir ülke hâline geldik. Eğer
gerçekten bir ülkede suç işleme oranı çok yüksekse bunun nedenini Hükûmetin gücünde aramak gerekiyor, Hükûmetin
yetersizliğinde ya da yeterliliğinde aramak gerekiyor. Elimizdeki verilere göre
119 bin hükümlü var, ama çok ilginçtir dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan bir
oran var burada: Yüzde 51’i yani 60 bin tutuklu ve yüzde 49’la 48 bine tekabül
eden hükümlü var. Şimdi, böyle olunca da burada geciken bir adaletin olduğunu
söylemekte yarar var. “Geciken adalet adalet
değildir.” diyoruz ancak Türkiye’de bu, adaletsizlik devam ediyor. Bu yüzde
51’e tekabül eden tutuklular arasında ne yazık ki iki yıla yakın bir süre
tutuklu kalan insanlar var. Tabii böyle olunca da ciddi bir mağduriyet, ciddi
bir çöküntü yaşıyor bu insanlar. Dünyaya bakıldığında, en yüksek oran üçte 1’e
tekabül ediyor tutukluluk hâli ve Avrupa normlarına göre de tutukluluk hâlinin
kesin bir sınırı yok, makul bir ölçü olarak veriliyor. Şimdi, makul ölçüye bakıldığında
makul ölçü elbette ki iki yıl olmaz, üç-beş ay arasında değişmesi gerekiyor.
Ancak Türkiye’de AİHM kayıtlarına geçmiş on dört yıllık tutukluluk hâli var.
Bunu Türkiye yargıcı Işıl Karakaş söylüyor. Tabii, böyle olunca da bu durumun
düzeltilmesi her şeyden önce burada yasa koyucuların ve Hükûmetin
işidir diye düşünüyoruz. Bunun mutlaka giderilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bakın, KCK
davasından yargılanan Kürt siyasetçileri bir yıl sekiz ay sonra mahkemeye
çıkarıldılar, ama sudan bahanelerle “Ana dilde savunma yapılamaz.” gerekçesiyle
gene gerisin geri cezaevlerine gönderildiler. Yine bu ülkede Ergenekon
sanıkları var. Ne kadarı gerçekten Ergenekon sanığı; bu da ayrıca bir tartışma
konusudur, Ergenekon sanıkları bugüne kadar bu haklarını kulla-namadılar. Hak herkes için haktır, benim için hak olan
başkası için de hak olmalıdır, böyle bakılırsa ancak bir hukuk ve adalet sistemini
yakalayabiliriz.
Oysaki 1 Ekim
2010 Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında Sayın Gül “Yargılama süresindeki
gecikmelerin sebebi her ne olursa olsun tutukluluğun bilfiil mahkûmiyet
durumuna dönüştürülmemesi gerekir.” demişti ancak biz bunu göremiyoruz.
Tabii süre
bitiyor.
Ben “Geciken
adalet, adalet değildir.” demiştim ancak bazıları için geciken kararlar adalet
olabiliyor ne yazık ki -tırnak içinde söylüyorum- işte, zaman aşımından
kaynaklı davalar. Türkiye'de, 2009 yılında, zaman aşımından kaynaklı 15 bin
dava düşürülüyor. Eğer yanlış bir rakamsa bu, Sayın Bakanım düzeltebilir. Bu
zaman aşımına uğrayan davalar arasında kimler var? İnsan Hakları Derneğinin
verilerine göre, daha önce işlenmiş suçlar, 1999-2003 yılları arasında yüzde 23
oranında zaman aşımına uğradı. Yine, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre,
işlenmiş suçlardan, 2000-2005 yılları arasında 133 polisle ilgili dava zaman
aşımına uğruyor.
Şimdi, zaman
aşımına uğrayan ilginç davaları sizinle paylaşmak istiyorum:
Kemal Türkler’in kızının feryadı ve gözyaşları kulaklarımızda ve
gözlerimizin önünde. Bile bile öldürülen bu kişinin
davası zaman aşımına uğratılarak katilleri kurtarıldı.
Yine, Emniyet
Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin’in de aralarında
bulunduğu 10 polisin kayıp silahlar davası yedi buçuk yıl sonra zaman aşımına
uğradı.
DYP eski Genel
Başkanı Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde örtülü ödenekten dolandırıcı
Selçuk Parsadan’a verdiği ileri sürülen 5,5 milyar
liranın tahsili davası zaman aşımına uğradı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 5,5 milyarın lafı mı olur? Katrilyon oldu şimdi!
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Yani Sayın Genç, 5,5 milyar belki küçük bir paradır.
Evet, yine, Cavit
Çağlar’ın şirketi Nergis Holdingin 91 paravan şirketten aldığı sahte
faturalarla 445 milyar liralık haksız KDV aldığı davası zaman aşımına uğradı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum.
Tamamlayınız
lütfen.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yine, hayalî
ihracat yolsuzluklarıyla gündeme gelen Yahya Demirel’in hayalî ihracat davası
1987 yılında zaman aşımına uğradı.
Naylon fatura
yolsuzluklarından hakkında dava açılan Şişli eski Belediye Başkanı Gülay Çokay’ın eski kocası Orhan Aslıtürk’ün
vergi kaçakçılığından yargılandığı dava zaman aşımına uğradı. Batık bankalardan
zaman aşımına uğrayan davalar var. 1994’teki ekonomik kriz sırasında, TYT Bank,
Marmarabank ve İmpeksbank’ın
sahipleri Bülent Ener, Atilla Uras, Eliyeşil ailesi
ve damatları Emlakbank eski Genel Müdürü Bülent Şemiler haklarında açılan
davalar zaman aşımına uğradı. Demek ki hırsızlar, yolsuzlar ve katiller için
gecikme bir adalet olabiliyor.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10’uncu madde
üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 10. Maddesinin ikinci fıkrasına (a) bendi olarak aşağıdaki
bendin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
a) Hâkim ve C.
Savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarını hazırlamak,
|
Faruk Bal |
Akif Akkuş |
Metin Çobanoğlu |
|
|
Konya |
Mersin |
Kırşehir |
|
|
Rıdvan Yalçın |
Kadir Ural |
Oktay Vural |
|
|
Ordu |
Mersin |
İzmir |
|
|
Alim Işık |
Mümin İnan |
Behiç Çelik |
|
|
Kütahya |
Niğde |
Mersin |
|
|
|
Osman Ertuğrul |
|
|
|
|
Aksaray |
|
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı yasanın 10 ncu maddesine aşağıdaki
bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(h) Uluslararası
Yargı ve hukuk alanındaki gelişme, değişim ve çalışları izlemek üzere, dil
bilen uzmanlardan bir büro kurulmak.
|
Sırrı Sakık |
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Muş |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
Nuri Yaman |
|
Şerafettin
Halis |
|
Muş |
|
Tunceli |
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 10 uncu maddesinin 2 nci
fıkrasının (g) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ali İhsan
Köktürk |
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
|
Zonguldak |
Afyonkarahisar |
Ordu |
|
Ali Rıza Öztürk |
Malik Ecder Özdemir |
Şevket Köse |
|
Mersin |
Sivas |
Adıyaman |
|
|
Şahin Mengü |
|
|
|
Manisa |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Mengü.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Son günlerde,
hukukla, yargıyla, Anayasa’yla ilgili her konuşmada, buraya çıkan
arkadaşlarımızın tamamı siyasi iktidara “Hadi, 12 Eylülcüleri yargılayın.”
diyor. Valla çok şahsi bir hukuki kanaatimi söyleyeyim: Ben, o tasarıda, burada
“Bu 12 Eylülcüleri yargılayacağız. 12 Eylül’ü yargılamanın önünü açıyoruz.”
diye bağırırlarken bunun hukuken yapılamayacağını söylüyordum ve buna gerekçe
olarak da diyordum ki bu bir masuniyet maddesidir. Bu, o tarihler arasındaki
suç fiillerini suç olmaktan çıkartmıştır ve necip Türk milleti de o Anayasa’yı
yüzde 89’la onaylamıştır. Bunu beğenirsiniz beğenmezsiniz, doğrudur yanlıştır,
o ayrı bir şey ama hukuk varsa hukukun var olduğunu tespit etmeniz lazım. O
bakımdan, kimse kimseyi kandırmasın. Sayın Başbakan ve AKP’nin saygıdeğer
yöneticileri ne diyorlar: “Efendim, biz yargıya havale ederiz.” Gayet tabii…
Şimdi şu benim kürsüde yaptığım konuşmayı da yargıya havale eder birisi. Yarın
iki satır yazı yazıp beni şikâyet etmesine mâni bir hâl var mı? Ama savcı gayet
tabii “Yargı masuniyeti var kardeşim. Bir şey yapamam.” diyecektir. Aynen 12
Eylül’ün generallerine veya o dönemde görev yapanlara sağlanmış bu hak gibi. Bu
hak ahlaki midir? Değildir. O hukuksuzluk dönemindekilerin kendi hukuksuzluk
eylemlerini ceza olmaktan çıkartmışlardır ve maalesef, Türk milleti yüzde 89’la
da bu Anayasa’yı kabul etmiştir. Olay bu kadar açık. Hiç
burada kendinizi yorup da “Hadi bunları yargılayın.” filan demeyin, yargılayamazlar.
Nitekim, birilerine dilekçe verdirdiler Ankara
Savcılığına. Ankara Savcılığı topu attı Yargıtay Başsavcılığına. Bir gün de
dinleriz, Yargıtay Başsavcılığı “Yargı masuniyeti var.” der, dosyayı bitirir. İş bu kadar basit. Onun için, bunu ne olur burada
tartışmayalım artık. “Bunu, uygar bir devletin anayasasında böyle bir hüküm
olamayacağı için kaldırdık.” derseniz, bu çok saygıdeğer bir şey olur ama eğer,
siz “Biz bunu, hayır, adamları yargılayacağız diye kaldırdık.” derseniz, bu da
Türk halkıyla eğlenmek olur. Bu, bize yakışmaz. Bu, Parlamentoya yakışmaz.
Yargılayamazsınız, bunu artık ağzınıza almayın.
“Uygar bir millet olarak bu çirkin maddeyi Anayasa’dan çıkarttık.” deyin
ve bu işi unutalım.
Şimdi, bir
Anayasa değişikliği yaptık. Allah’ınızı severseniz, hukuk reformuna bakın, işte
bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da o Anayasa değişikliklerinin uyum
yasaları. Vatandaşın hangi yargısal sorununu çözdük? Davalar mı hızlandı,
davalar bitiyor mu patır patır? Bakın, yıllardır
beklediğimiz bir istinaf mahkemeleri var, Yargıtaydaki
iş yükünü azaltacağını söylüyoruz. Bana sorarsanız, azaltamayacak. Bunu Fransa
denedi, şimdi dönmenin yollarını arıyor ama siz iyi bir niyetle dediniz ki:
“Hayır, istinaf mahkemeleri -eski adıyla istinaf mahkemeleri, şimdiki adıyla
bölge adliye mahkemelerini- getirelim.” Getirin, hiçbir şeyi çözmeyecek. Nitekim, çözmeyeceğinin siz de farkındasınız. Ha bire bina
eksikliğinden bu yasanın yürürlüğe girmesi ertelenip duruyor, işinize de
gelmiyor! Şimdi, biraz evvel anlattığım gibi, bu, Danıştayda
ve Yargıtayda kuracağınız yeni dairelere adam
atayacaksınız. Onu da yapacaksınız, belki ondan sonra bir gün mecbur
kalırsınız, onu da yürürlüğe sokarsınız ama hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Bu yasa
tasarısına baktığımız zaman, hakikaten benim içim parçalanıyor hukukçu olarak,
eksiği var, gediği var, doğru dürüst tartışılmamış. Apar topar bir Anayasa
değişikliği getirirken bunun, Anayasa değişikliğinin geçeceğinden bu kadar
eminseniz, bürokrasi elinizin altında, verdiğiniz her talimatı harfiyen yerine
getiriyor, çok daha sağlıklı, çok daha ciddi bir yasa tasarısı
hazırlayabilirdiniz. Hakikaten çok enteresan bir şekilde, Danıştaya
üye seçecek daireye Danıştaydan adam getirmiyorsunuz.
Aslında, Yargıtaya ve Danıştaya
hâkim tayin edilecek bir yer varsa baronun temsilcisini oraya koymak
mecburiyetindesiniz. Bu, aynen sınıftaki öğretmen-öğrenci ilişkisine benzer.
Bir öğretmen hakkındaki en iyi notu öğrenci verir, bir öğrenci hakkındaki en
iyi notu da öğretmen verir. Siz eğer bir yerde Yargıtaya,
Danıştaya hâkim tayin edecekseniz bunu en iyi
avukatlar bilir arkadaşlar çünkü Türkiye'nin neresindeki bir hâkimi Yargıtaya getirmek isterseniz o yörenin baro başkanına
sorun, üç dakika sonra size o hâkimle ilgili, sizin adalet müfettişlerinizin
vermeyeceği bilgileri bile verir. O bakımdan, bu yasa tasarısı yanlış. Biz
düzeltmeye çalışıyoruz. Önergeler veriliyor, iyi niyetli önergeler veriliyor.
Komisyon, tarihte… Ben, üç buçuk senedir milletvekiliyim, ben bu komisyonun
“Doğrudur, buna da iştirak ediyoruz.” dediğine hiç rastlamadım. Biz, kendimizi
üzüyoruz burada, nefes tüketiyoruz. Sayın İyimaya
oturmaktan yoruluyor, Sayın Bakan da ha bire tebessüm ediyor. Böyle bir yasama
faaliyeti yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hiç yorulmadık, yanlış yapmamaya çalışıyoruz.
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Çabuk bitiriyorum Sayın Başkanım.
Yani, bir iştir
gidiyor. Sorarsanız, yasama faaliyeti yapıyoruz. Gerçekte, kendimizi
kandırıyoruz. Buradaki muhalefet partileri, tamamı, bugüne kadar çok kötü
niyetli olsa, ya tarihte bir kere doğru bir önerge verir. Sorun psikologlara,
geri zekâlı insan bile kırk laf ederse bir tanesi doğrudur. Yüzlerce önerge
verildi ya, bir tanesi de doğru değil miydi bunların, bir tanesi!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Komisyonda karşılandı o talepler.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Canım, buraya da insanlar önergeyi top oynamak için mi veriyor?
Önerge veriyor.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Seçimi Genel Kurul yapıyor.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Ya İyimaya, gene burada, bak şimdi sen
çıkarsın biraz sonra, böyle Latince kelimeler kullanarak anlatırsın, herkes yer
de o ayrı bir şey. Onu ben varken yapma, onu başkalarına anlatırsın. Bir tane
önerge, namuslu önerge gelmedi mi önünüze? Bak, arkadaki bürokratı bile
tebessüm ediyor yani durumun vahametinin onlar da farkında.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Komisyonda çok önerge kabul edildi.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, şimdi, ben birkaç maddede önerge verdim. Bütün
maddelerde, AKP’liler kapatma önergesi vermiş.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Hangi maddeye göre konuşuyor Sayın Başkan?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, İç Tüzük’e göre 2 tane milletvekilinin vermesi gereken
önergeleri vermişler. Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergeler geç geldiği için
işleme koymuyorsunuz. Bari onları da söyleyin de millet duysun. Yani, sırf beni
konuşturmamak için, bu AKP’liler benim önergelerimi kapatıyorlar.
BAŞKAN – Şimdi,
benimle beraber sizin…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani orada, rica ediyorum sizden, hangi maddelerde açık önerge
varsa onu bir ilan edin, biz bir önerge verelim, konuşalım.
BAŞKAN – Olur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Böyle bir şey olur mu efendim!
AHMET YENİ
(Samsun) – Daha ne kadar konuşacaksın? Bütün gün konuşuyorsun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nerede önergem varsa oraya daha önceden hepsinde vermişler bütün
önergeleri. Şimdi, bunu açıklayın efendim, teyit edin.
BAŞKAN – Peki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bütün maddelerde AKP’liler iki önerge vermişler ama ben önerge vermediğim
için önergeleri işleme koydurmuyorlar. Böyle bir şey olur mu efendim! Bu, hakkın suistimalidir, böyle bir şey
olur mu!
BAŞKAN – Tamam, tamam.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
574 sıra sayılı yasanın 10 ncu maddesine aşağıdaki
bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(h) Uluslararası
Yargı ve hukuk alanındaki gelişme, değişim ve çalışları izlemek üzere, dil
bilen uzmanlardan bir büro kurulmak.
Sırrı
Sakık (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinize merhaba.
Geçen yıl
bugünler, Demokratik Toplum Partisi kapatılıyor ve o dönem Demokratik Toplum
Partisinin kapatılmasını protesto eden Muş Bulanık ilçesinde bir grubun üzerine
ateş açılıyor ve 2 insan yaşamını yitiriyor, onlarca insan yaralı. Bu olayı
soruşturmak üzere yetkili olan birimler alelacele Muş’taki davayı Samsun’a
naklediyorlar ve onlarca yaralı da devletin zulmünden korktukları için doktora
ve sağlık birimlerine başvurmuyorlar. Başvurmayanlar kârlı çıktı, başvuranların
her biri on yıl ceza aldı Sayın Bakanım. Demokratik haklarını kullandılar diye
60 tane üyemiz onar yıl ceza aldı. Sizin hukukunuz ve adaletiniz bu.
Ne oldu sonra?
Elinde otomatik silahlarla halkın üzerine ateş açıp 2 insanın ölümüne, 10
insanın da yaralanmasına neden olanlar Samsun’a nakledildi. Peki, sizin gücünüz
yok muydu Muş’ta yargı sürecini sürdürmeye? Orada adil bir yargılanmayı
sürdürmeye gücünüz yok muydu? Ama biz bu ülkeyi tanırız, nasıl katillerin
kollandığını, korunduğunu da biliriz. Samsun’a nakledildi, gittik, Samsun’da
olup bitenleri bütün Türkiye izledi. Sonra Ankara’ya geldi, Ankara’ya geldik,
ikinci duruşmada bu 2 katil bir an önce özgürlüklerine kavuştu. Yani küçük bir
trafik kazasında on yıl, on beş yıl ceza alınırken, onlarca insanın yaralanması
ve 2 insanın ölümüne neden olanlar şu an özgürlüklerine kavuşup… Nerede
olduklarını bilmiyoruz.
Yine aynı
şekilde, Şerzan Kurt -bugün de seslendirdik, hep de
seslendireceğiz- polis kurşunuyla vuruldu Muğla’da, alelacele Eskişehir’e
naklettiniz. Hep “Kürt coğrafyası” deyince kıyametler kopuyor ama alıştık,
böyle, bizim coğrafyamızın adı bu. Kürt coğrafyasında güvenlik açısından
sıkıntılarınız vardı, peki Muğla’da ne vardı? Muğla’dan niye duruşmayı aldınız
Eskişehir’e? Çünkü Eskişehir’de de yargıçlar devletimizin emrindedirler, ona göre
kararlar verirler, ona göre Uğur Kaymaz’ın
katillerini de akladılar. Böyle bir hukuk olur mu? Buna bizi nasıl
inandırırsınız? Bu ülkede yargı adil işlemiyor. Onun için, çıktığımız her an bu
çifte standartları vurgulayacağız.
Yine Elâzığ’da
bir komutan askerî kışlada keyfî olarak pimi çekiyor, bombayı bir askerin eline
veriyor ve 4 asker yaşamını yitiriyor. Ölen 4 asker yoksul Anadolu çocuğu
olduğu için… O komutanın aldığı ceza neydi biliyor musunuz? Dokuz yıl. Sizin
grup başkan vekilleriniz açıklama yaptı, “Bu dokuz yıl, trafik cezalarında bile
az bir cezadır.” dedi ama hiç kimsenin kılı kıpırdamadı çünkü ölenler yoksul
Anadolu çocuklarıydı.
Burada tebessüm
eden vekilleri de görüyorum. Tebessüm etmeyiniz, vicdanlarınıza karşı sanık
sandalyesine oturun. Biz, üniforması, yetkisi ne olursa olsun, kimseden
korkmuyoruz. Bir tek Tanrı’ya can borcumuz var. Onun için, Tanrı’nın huzuruna suçlu olarak gitmek
istemiyoruz. Halkımızın sorunlarına sahip çıkıyoruz, yoksul Anadolu
çocuklarının sorunlarına sahip çıkıyoruz. İşte, Elâzığ’da olup biten de bu.
Dünyanın hiçbir
yerinde, demokratik ülkelerin hiçbirinde “askerî yargı” diye bir yargı yok.
Peki, bizim ülkemizde niye var ve bu insanlar nereye sığınacak? Hangi hukuka
sığınacak? Bunların hiçbirinde ne yazık ki bunlar olmuyor ve bizim
arkadaşlarımız çıkıp söylediler: Ana dilde savunma. Biz bir dil, kültür, kimlik
için mücadele ediyorsak o dil ve kimlikle ilgili o dille konuşabilmeliyiz. O
dili konuşamıyorsak peki biz bu kadar ağır bedeller niye ödüyoruz Allah aşkına?
Biz bu dilin özgürleşmesi için özgürlüğümüzü, halkımızın özgürlüğüne feda
ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz bu kimliğin
özgürleşmesi için çocuklarımız bedenlerini ölüme yatırıyor ama sizin
bize dönüp efendim “Bilinmeyen bir dille savunma yapılmaz.” teziniz ne hukuka
ne insanlığa sığmaz. Hele hele benim dilime hiçbir
yasa, hiçbir anayasa gem vuramaz. Hele hele hiçbir
uluslararası sözleşme, Lozanmış, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesiymiş benim dilime gem vuramaz; yasalar da vuramaz, Anayasa da vuramaz.
Onun içindir ki bu Anayasa ve yasalar sorunlarımızı çözmüyor diyoruz, yeni bir
anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme istiyoruz. O toplumsal sözleşmenin adı da
2011 yılında yapılacak yeni bir anayasada bütün renklerin, bütün kimliklerin
kendisini özgürce ifade edebileceği bir yasa istiyoruz.
Bu duygularla
hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 10. Maddesinin ikinci fıkrasına (a) bendi olarak aşağıdaki
bendin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
a) Hâkim ve C.
Savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarının hazırlamak,
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Akif Akkuş konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan HSYK Kanunu
Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde bir değişiklik önergesi vermiş bulunuyoruz
ve bu değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Şimdi, burada
bizim istediğimiz, 10’uncu maddenin (2)’nci fıkrası
(a) bendi olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini istiyoruz: Hâkim ve cumhuriyet
savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarının hazırlanması yahut
hazırlamak tarzında bir isteğimiz bulunmaktadır.
Neden bu
isteğimiz bulunmakta, bunun üzerinde kısaca durmak istiyorum. 10’uncu maddeyle,
Kurulun hizmet birimlerinden olan Genel Sekreterliğin oluşumu ve görevleri
düzenlenmektedir. Maddenin (2)’nci fıkrasında Genel
Sekreterliğin hangi amaçla kurulduğu vurgulanmaktadır. Buna göre, Genel
Sekreterlik, Kurulun idari ve mali işleri ile sekreterya
hizmetlerini yerine getirmek üzere kurulmaktadır. Genel Sekreterlik, Genel
Sekreter, 4 genel sekreter yardımcısı -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum,
biraz sonra söyleyeceğim- bulunmakta ve yeteri kadar tetkik hâkimi ile
bürolardan oluşmaktadır.
Tabii, bu yasaya,
bu yasanın bu maddesine bu değişiklik önergesinin eklenmesini istediğimizi
belirtmiştim. Burada bir de Yargıtayın görüşü var,
Genel Sekreterliğin oluşumu ve görevleriyle ilgili Yargıtay görüşü var, bunu da
belirtmek istiyorum. Maddenin (2)’nci fıkrasının (g)
bendinde Kurulun görev alanıyla ilgili UYAP’ın
kullanımının sağlanması Kurul Genel Sekreterliğinin görevleri arasında
sayılmıştır. Bu sistemin kontrol ve denetiminin Adalet Bakanlığında olması
sebebiyle bu düzenlemenin Kurulun bağımsız yapısına uygun olmadığı
düşünülmektedir. Yani bir kurulun içerisinde birtakım görevler var, bunlar
bizatihi Kurul tarafından yönetiliyor; birtakım kurallar var, bunu da Adalet
Bakanlığı kontrol ediyor ki bu uygun değildir diye belirtiyoruz.
UYAP sisteminin
kontrol ve denetiminin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılması daha
doğru olacaktır. UYAP bilişim sistemiyle ilgili mevzuat bulunmaması nedeniyle,
bunun kapsamı, kullanım şekli ve elektronik ortamda bilgi güvenliğinin
sağlanmasındaki eksikliklerin tamamlanmasından sonra bunun düzenlenmesi
gerektiği kanısındayız. Bu hâliyle yargı bağımsızlığını zedeleyecek ve UYAP ile
var olan tartışmaları sürdürecektir. Demek ki biz bu tartışmaların önüne geçmek
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hak, hukuk ve adalet çok önemli kavramlardır. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu bu kavramların tecellisinin sağlanmasında önemli bir
kuruldur. Parlamenter sistemlerde üç kuvvet vardır bilindiği gibi, yasama,
yürütme ve yargı. Yargı, bunların kontrolünü ve yasalara uygun iş yapıp
yapmadıklarını kontrol etmektedir. Elbette ki, bu yargı, yasama ve yürütmenin
faaliyetlerini kontrol ederken, bir de vatandaşlarımızın zaman zaman sığındığı bir liman olma özelliği taşımaktadır.
Ancak, bu limana sığınacak olanların bir kısmının temsilcisi olan muhalefet
milletvekilleri yani bizler ile mutabakat sağlamayı düşünmeyen, yasaları dikta
mantığıyla dikte ettiren iktidarın çıkardığı ve yaptığı yasa güvenli liman olma
özelliğini taşımamaktadır, güvenli bir liman olmamaktadır çünkü bizimle bari
anlaşmalıydınız, bizimle bari mutabakata varmalıydınız diye belirtiyorum.
Sayın İyimaya, dünkü konuşmasında, hukukun üstünlüğü ve hukuk
felsefesi konularında vatandaşın anlamadığı konuşmalar yaparak yüksek bilgisini
ortaya koydu; ancak vatandaş bu Anayasa değişikliği, işsizliği, açlığı, yokluğu
ve yoksulluğu, geciken adaleti önleyecek mi diye soruyor, bunları bu Anayasa
değişikliği yapacak mı diye soruyor.
Değerli
arkadaşlarım, siz bütün bunlara ne diyorsunuz, lütfen onu söyleyin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) – …konuyu her zaman olduğu gibi laf kalabalığına getirmeyin diyoruz.
Aksi takdirde Fransız İhtilali sırasında ekmek
bulamayan vatandaşlarına “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” diyen Marie Antoinette’ten pek farkınız
kalmayacak diyorum.
Değerli
milletvekilleri, 10’uncu madde HSYK Genel Sekreterliğinin kuruluş ve
görevlerini belirliyor dedik. Bu yasaya göre bürokratik oligarşiye zemin
hazırlanıyor. Niçin bürokratik oligarşiye zemin hazırlanıyor? Çünkü burada görev yapacak olan bir kısım tetkik hâkiminin
atamasını bizzat bu Genel Sekreterlik yapıyor yahut da en azından onun
direktifleriyle bunların atanması söz konusu oluyor ki şimdi bir düşünün, yani
sizi bir kişi atadı yahut atamanıza yardımcı oldu, siz vereceğiniz kararlarda
herhâlde zaman zaman bunun gözünün içine bakmaktan
kaçınmazsınız.
Bu bakımdan bu
yasa teklifiyle ilgili olarak verdiğimiz önergenin kabulünü diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci madde
üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
574 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 11. maddesinin 1.
fıkrasında geçen “muvafakatlerini alarak” yönündeki düzenlemenin “görüş, öneri
ve onaylarını alarak” şeklinde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.
Hasip Kaplan Nuri
Yaman Akın Birdal
Şırnak Muş Diyarbakır
Ayla Akat Ata Şerafettin
Halis
Batman Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın Genel Sekreter ve genel sekreter
yardımcılarının atanması, göreve yetkileri başlıklı 11. maddesinin 3. fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Genel Sekretere,
yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”
|
Ali İhsan
Köktürk |
Kamer Genç |
Malik Ecder Özdemir |
|
Zonguldak |
Tunceli |
Sivas |
|
Şevket Köse |
|
Halil Ünlütepe |
|
Adıyaman |
|
Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısın;
1- 11. Maddesinin
birinci fıkrasının ikinci cümlesinin ve 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
“Genel sekreter
adaylarının belirleneceği seçimde, Başkan Kurula katılamaz, Kurul üyeleri en
fazla üç adaya oy kullanabilir. En çok oyu alan üç aday teklif edilmiş
sayılır.”
“(3) Genel
Sekretere, yokluğunda en kıdemli genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”
|
Faruk Bal |
Metin Çobanoğlu |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Kırşehir |
Ordu |
|
Mümin İnan |
Kadir Ural |
Alim Işık |
|
Niğde |
Mersin |
Kütahya |
|
Oktay Vural |
Behiç Çelik |
M. Kemal Cengiz |
|
İzmir |
Mersin |
Çanakkale |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Mustafa Kemal Cengiz konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz, buyurun.(MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce CHP’nin önergesinde dört isim okudu,
kasten benim ismimi okumadı. Böyle bir şey olur mu ya? Kasten okumadı efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tekrar okusun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan? Dört imza okuyor hem de. Hani altıncı olsa neyse. Böyle bir şey olur mu yani? Bunlar
nasıl Divan kâtipleri ya?
BAŞKAN – Sayın
Genç, arkadaşımız okudu, inanmazsanız tutanakları getiririm.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, ismimi okumadı. Dört imza okudu.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Efendim, zabıtlara bir bakalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Bakın, CHP’nin önergesinde dört imza okudu. Benim burada ismim var.
Çıksın özür dilesin efendim, çıksın özür dilesin.
BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim ben.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, özür dilesin oradan efendim.
BAŞKAN – Arkadaş
“okudum” diyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye okumuyor efendim, niye okumuyor?
BAŞKAN – La havle
vela kuvvete… (Gülüşmeler)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Gözü görmüyor mu? O zaman özür dilesin.
BAŞKAN – “Okudum”
diyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bunlar AKP olarak bana karşı büyük bir kin
duyuyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ya seninle işimiz yok be!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben bu memleketi talan edenlere karşı savaşıyorum, bu memleketi
soyanlara karşı savaşıyorum. Bunlar aynı düşüncedeler. Benim ismimi kasten niye
okumuyor efendim? Olur mu böyle bir şey?!
BAŞKAN – Sayın
Genç, Sayın Özçelik diyor ki: “Okudum.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Okumadı. Tutanağa bakalım.
BAŞKAN – Müsaade
edin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakalım tutanağa.
BAŞKAN – Müsaade
edin.
Siz de diyorsunuz
ki: “Okumadı.” Ben de diyorum ki: Tutanakları getirteceğim, okumamışsa özür
dileteceğim, okumuşsa siz ne yapacaksınız?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Okuduysa ben özür dileyeceğim.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun Sayın
Cengiz.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi için vermiş olduğumuz
önergemiz üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 11’inci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin
değişikliğini talep etmekteyiz. Bu teklifimizle tasarının genelinde dikkati
çeken cümle bozukluğu, tesis edilmeyen hukuk dili daha anlam ve anlaşılır bir
yapıya kavuşmaktadır.
Yine, 11’inci
maddenin üçüncü fıkrasının, değişiklik talebimizle, genel sekretere vekâlet
edecek yardımcılarının arasındaki kıdem esasına dayanan yargı temayülünün
kanunda ve uygulamada yansıtılmasının daha doğru olacağına inanıyoruz ve bu
konuda da teklifimizi bu yönde hazırlamış bulunuyoruz. Bu bağlamda önerimize de
desteğinizi bekliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, çok önemli bir kanun tasarısını burada
görüşmekteyiz. Yüce Meclis yine uzun bir mesai ile çalışmaktadır. Bu
çalışmalarının heba edilmemesi, bu kanunun eksik ve unutulan noktalarının
eklenmesi, bizlerin de olumlu katkılarının yansıtılması, hukuk adına, adalet
adına ve milletimize hizmet adına daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Avrupa Birliği
uyum yasası içinde ve ileri bir tasarı olarak sunulan bu tasarıda şu sorulara
veya tasarıda olmayan şu mevzulara HSYK nasıl bir çıkış yolu bulacaktır, biz de
merak ediyoruz.
1) Adli ve idari
hâkim-savcıların kararnamelerin hazırlanması genel sekreterlerin görevleri
arasında bulunmaması ve bunun da yine bir belirsizlik yaratması acaba ileri bir
düşünce midir?
2) Eskiden çok
eleştirilen, demokrasi açısından adaletin bağımsızlığı noktasında da tartışılan
konu yani atama ve yetki kararnamelerini Adalet Bakanlığının hazırlayarak
böylece siyasi otoritenin yargı üzerinde etkisi devam mı ettirilecektir?
3) Tasarıda Genel
Sekreterin görev süresi, görevden alma veya açığa alma konularında bir dayanak
var mıdır? Bunlar ve bu olaylar bu Kurulda cereyan ederse bu prosedür
nasıl işletilecektir?
4) Genel Sekreter
ve yardımcıların atanması, yokluklarında vekâlet işlemleriyle ilgili hukuki
altyapı veya belirlilik ve netlik yoktur. Bunu nasıl aşmalıyız?
5) Genel sekreter
yardımcılarının sayısının 4 olması, Kurulda üç daire bulunması, mantık dışında
4’üncü genel sekreter yardımcısı kadrosu yedeklenme midir yoksa kişilere özel bir
yaklaşım mıdır?
6) Kurulda görev
yapacak tetkik hâkimlerinin bu tasarıda planlanmayarak sayısının belirlenmemesi
ve bunun karşılığında “yeteri kadar” ifadesi kullanılması adalet ve hukuk
mecrasında idareyi keyfiyete sürükler, siyasi erk bunu iyi niyetle kullanmaz. Hükûmetlerle birlikte bakanlar değişir, bakanlar gelir,
gider, yeter sayısı da değişir. Bundan dolayı tetkik hâkimlerimizin mağduriyeti
de ortaya çıkar ve bu hâkimlerimiz görevlerini ifa edemez, “gel, git”ler artar, “gel, git”lerin
artması Kurul çalışmalarını etkiler ve bundan hem Kurul hem de tetkik
hâkimlerimiz çok büyük bir zarar görür. Bu nedenle, adalet ve hukuk zemininde
boşluk olmamalıdır. Boşluklar ve fluluklar adalet
zemininde her zaman adaletin farklı tecelli etmesini, farklı yorumlanmasını ve
milletimize de farklı yansımalarını tecelli ettirir. Böyle hataların
yapılmamasını, belirgin ve keskin hatlarla yasalarımızın ve mevzuatımızın
ortaya konulmasını ve bu boşlukların da bu Meclis çatısı altında bırakılmadan
geçilmesini ve bizlerin önerilerinin de mutlaka bu çatı altında
değerlendirilmesini, iyi niyetli önergelerimizin, özellikle hukuk altyapısını
oluşturacak, hukuk dilini bizlere burada ifade eden önergelerimizin kabulünü
rica ediyoruz.
Özellikle bu
tasarının geneline baktığımızda dil yapısında, cümle yapısında, hukuk dili
yapısında çok eksikliği görüyoruz. Yine, önümüze, olgunlaştırılmadan,
tartışmadan, farklı görüşleri almadan, komisyonlarda yeteri derecede
tartışmadan, muhalefetin de olumlu görüşleri alınmadan acil ve acele bir tasarı
önümüze getirilmiş ve bu acil ve acele tasarıyı görüşüyoruz, konuşuyoruz ve
Meclisten geçiriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Diliyorum ki, bizlerin de görüş ve önerileri dikkate alınır
ve bu yasa milletimize ve adalet mecrasına hayırlar getirir.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın Genel Sekreter ve genel Sekreter
yardımcılarının atanması, göreve yetkileri başlıklı 11. maddesinin 3. fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Genel Sekretere,
yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan,
tabii, benim bu yasayla ilgili çok ciddi bilgim var. Danıştayda
bir defa on dört sene hâkimlik-savcılık yaptım, yargıdan gelen bir insanım.
Şimdi, bu yasanın
esasıyla ilgili çok ciddi bilgilerimiz var. Bu yasada çok önemli eksiklikler
var.
Bu yasayla
ilgili, tabii daha dağıtılır dağıtılmaz bazı maddelerle ilgili verdiğimiz
önergeler var ama temel konularda verdiğimiz önergeler var ama AKP, her madde
üzerinde milletvekilinin vermesi gereken temel kanunla ilgili iki önergeyi
vermiş kapatmış, o önergelerimiz üzerinde konuşmamak için bizi burada
konuşturmamaya çalıştılar.
Şimdi, zaman zaman, Başkanlık Divanında oturan kâtip arkadaşlarımız… Ben
yerimdeyim, ben duymadım ismimi okuduğunu çünkü o kadar yani küçük bir sesle
okunuyor ki şeyler, biz Genel Kurulda konuşulanları duymuyoruz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, yargı bir devletin temel direğidir. Hâkim tarafsız
olmalıdır, hâkim kararında özgür olmalıdır. Diyorlar ki: “Adaletin kestiği
parmak acımaz.” Bu büyük bir sözdür ama siz, hele özellikle bu adalet teşkilatı
ve Adalet Bakanlığı zamanında hâkimlik öyle bir rayından saptırıldı ki bir
defa, hâkim bağımsızlığı diye bir şey kalmadı. Şimdi öyle kişileri getirdiniz…
Şimdi, bir şey
yapıldı, Hakimler ve Savcılar Kuruluna hâkimler ve
savcılar bir seçim yaptılar. Normal olarak, hâkimler ve savcılar, hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği tarafsız, bağımsız karar verebilmeleri için
kendilerinin de o statüde olması lazım.
Bir seçim
yapıldı, gazetelerde boy boy resimler çıktı, listeler
çıktı. Adalet Bakanlığı dedi ki: “Benim şu adaylarımı seçeceksiniz.” ve ondan
sonra o kişiler çıktı. (AK PARTİ sıralarından “Yalan” sesleri)
AHMET YENİ
(Samsun) – Kimse öyle bir şey demedi.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, ben bunda büyük bir vahamet gördüm, büyük bir ürküntü
duydum. Eğer bir memlekette Türk milleti adına karar veren
hâkimler yani bunlar herhâlde 2 kilo makarnaya, 1 kilo kömüre oy vermediler, o
kesin ama Adalet Bakanlığının belirlediği listeye göre kendi geleceklerini
belirleyen, kendilerinin özlük işlerini inceleyen, kendilerinin nakil ve
terfilerini sağlayan eğer bir kurulun oluşturulmasında eğer siyasi bir
iktidarın etkin olması konusunda oy kullandılarsa o ülkede korkunç bir durum
vardır, o ülkede artık yargı yok demektir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hâkimlere hakaret ediyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Kimsin? Senin aklın ermez böyle şeylere. Ahmet Bey, ben seni iyi
tanıyorum da neyse! Ben burada kendi fikirlerimi söylüyorum.
Bir memlekette
hâkimlik mesleği en kutsal bir meslektir. Şimdi yani Adalet Bakanlığı böyle bir
liste veriyor ve o liste çıkıyor.
Şimdi gelelim,
biz bu Adalet Bakanını tanıyoruz. Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: “Yargı benim
ciğerimi kanatıyor.” diyor. Bu nasıl olur arkadaşlar? Hangi kararı oradan
veriyor? Verilen birtakım kararlarda bazı özelleştirme kararları var, bu
özelleştirme kararlarında devlet büyük bir zarara uğratılmış. Danıştaya dava açılmış. Açılan davalarda Danıştay demiş ki:
“Sen bu özelleştirilen mülkü çok küçük bir değerle satmışsın.” Dolayısıyla
iptal ediyor. Onların içinde Tayyip Bey’in yakın adamlarının sahip oldukları
mülkler var. Tayyip Bey diyor ki: “Eğer kamunun malları çok küçük bir değerle
benim yandaşlarımın mülkiyetine geçmezse, bunun geçmesine engel olan bir yargı
kararı varsa o benim ciğerimi kanatır.” diyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalan!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Maşallah, ne ciğer, ne ciğer değil mi, ne ciğer arkadaşlar! AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu ben bin tane misal
veriyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Misal veriyormuş! Yalan konuşuyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, Adalet Bakanlığı tarikatlar ve cemaatlerin eline geçmiş.
AHMET YENİ
(Samsun) – Al bir yalan daha!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hanefi Avcı diyor ki… Seninle Hanefi Avcı geldi, görüştü mü, sana
şikâyet dilekçesini verdi mi? Verdi, verdi. Diyor ki: “Ben Adalet Bakanına
gittim, şikâyet dilekçesini verdim; uzun zaman işleme girmedi.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – “Sonra anladım ki Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunun başkan
vekillerinden önemli birisi Fethullah Gülen’in en önemli adamlarındanmış, tarikatların en önemli
adamlarındanmış. Dolayısıyla benim hiçbir şikayetim
nazara alınmadı.” diyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Bir yalan daha! Hep yalan konuşuyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya, bakın, aklı eren, insan olan yargı teşkilatının bağımsız
olmasını ister. Yargı bugün tarikatların ve cemaatlerin eline geçerse…
Arkadaşlar, yağcılıkta sınır yok. Zaman zaman
sizinkiler çıkıyorlar, yağ çekiyorlar, yani bunun sınırı yok. Onun için, önemli
olan, insan haysiyetine yaraşır, bir ülkede adalet mekanizmasının işlemesi
lazım. Şimdi, eğer bir memlekette eğer adalet cihazı tarikatlar ve cemaatlerin
eline geçmişse, hak ve adalet mefhumları bir tarafa itilmiş de birtakım
kişilerin, cemaatlerin ve tarikatların paralelinde hareket ediyorsa orada
adalet olmaz. Onun için, yani bunları… Tabii, zamanımız çok yetmiyor, burada
açıkça düşüncelerimizi de söyleyemiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Keşke imkân olsa da bunu uzun uzadıya…
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye.
Şimdi, tutanağı
getirttim.
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının Genel Sekreter ve Genel Sekreter
Yardımcılarının atanması, görevi, yetkileri başlıklı 11’inci maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
‘Genel sekretere
yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.’
|
Ali İhsan
Köktürk |
Kamer Genç |
Malik Ecder Özdemir |
|
Zonguldak |
Tunceli |
Sivas |
|
Şevket Köse |
|
Halil Ünlütepe |
|
Adıyaman |
|
Afyonkarahisar” |
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne diyecek şimdi utanmadan? Sayın Başkan, ne diyecek şimdi? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben, arkadaşımız okumuş, duymamışım, özür diliyorum.
Mesele şu…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ben Başkanlık Divanından da şunu rica ediyorum: Genel Kurulda
okunan şeyleri Genel Kurulda oturanın anlayacağı şekilde ses yüksek çıksın
efendim. Ben arkadaşımdan özür diliyorum.
BAŞKAN – Ben de
ona dikkat edeceğim bundan sonra.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kamer Genç konuşurken Grup Başkanımızın ismini de anarak, Grup
Başkanımızın söylediği sözleri çarpıtarak itham etmiştir. Uygun görürseniz
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını
görüşüyoruz. Tabii, burada herkes görüşlerini söyleyecek, bu kürsü onun için
ama bunları doğru söylememiz hepimiz için de bir vazife.
Şimdi, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir seçim yapıldı. Seçimde aday olanlar
birinci sınıf hâkimler, seçiciler hâkimler, seçimin yönetim ve denetimini
yapanlar yine hâkimler. Böylesi bir ortamda seçim yapıldı ve seçim sonuçları da
ortaya çıktı. Seçilemeyenlere baktığınızda 2.600 küsur civarında oy aldığını
görüyorsunuz, öbürlerine baktığınızda yüzde 60’ın üzerinde oy aldığını
görüyorsunuz. Her ilde de yapılan oylamalara baktığınızda da hâkimlerin ve
savcıların kahir ekseriyetinin böyle bir değerlendirmeye gittiğini
görüyorsunuz.
Şimdi, hâkimler
ve savcıların üzerinde Adalet Bakanlığının etkisi olmaz çünkü onları başsavcı
yapan, reis yapan, iyi bir yere veya kötü bir yere atayan, mesleğinden ihraç
eden, disiplin cezası veren kim? HSYK. Eğer, o Kurul, adil davranmış olsalar
idi, hâkim ve savcıların haklarını, hukukunu korusalar idiler yargı
bağımsızlığına, hâkimlik teminatına saygı gösterseler idiler diğerleri veya bir
başkaları, kim çıkarsa çıksın seçilemezlerdi. Esasında bu seçim o Kurulda görev
yapanlara da bir cevaptır: “Biz böyle kurul istemiyoruz. Hâkimliğin, savcılığın
teminatını; hukukun, yargının bağımsızlığını gözeten ve koruyan bir kurul
istiyoruz.” Ona bir cevap vermişlerdir.
Bir şey daha
söylüyorum: Biz AK PARTİ olarak yargının yandaş olmasının ve herhangi bir
siyasi grubun, ideolojinin eline geçmesini ülke için en büyük felaket olarak
görüyoruz, felaketlerin en büyüğüdür. Onun için, bu düzenlemelerde yargının ele
geçmesi yok ama birilerinin elinde olduğunu zannettiği oyuncağın da elinden çıkması
söz konusudur, belki ondan rahatsızlık olunabilir.
Bir başka şey,
Sayın Başbakanımız yargı kararlarını eleştirdi, biz de eleştiriyoruz. Ben,
birkaç karar vereceğim. Bir kamu görevlisi müracaat ediyor, “Benim genel müdür
olmam lazım.” diyor. Bakanlık cevap vermiyor, Millî Eğitim Bakanlığı. Cevap
vermeyince Danıştaya dava açıyor ve idari mahkemeye
dava açıyor, mahkeme diyor ki: “Bu genel müdür yardımcısı olması lazımdır.” Danıştaya gidiyor, Danıştay kararı onuyor, kesinleşiyor.
Şimdi, buyurun, buradan bakayım! Danıştayın, idari
mahkemenin veya Danıştayın böyle bir karar verme
hakkı var mı? Böyle bir karar verebilir mi? Bu kararı veriyor. Peki, ben bu
kararı verenlere “Siz hukuka değil ideolojinize göre karar veriyorsunuz. Bu,
hukuku zedeler, adaleti zedeler.” dersem yanlış mı olur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Köprü zammı... Nasıl karar verebilir? Böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hangi ideoloji yahu?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Ben genel müdür oluyorum, yapmak istemiyor...”
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen hâkimlikten ne anlarsın?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Onun takdiri, kime ait, Danıştaya mı ait?
Bakıldığı zaman buradan onlarca karar gösteririm, hukukun “h”si
yok ama siyasetin her harfi var.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Bekir Bey Danıştay kararıyla ilgili diyor ki: “Şöyle
yapmış, böyle yapmış.” Hâkimlik yapmamış ki! Kendisi kasaba avukatlığından
gelmiş. Yani Bekir Bey’i davet ediyorum yani hangi televizyonda istiyorsa...
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sen hukuk bile okumadın.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.36
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
574 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Adalet Bakanı
Sayın Ergin’in pek kısa söz talebi vardır, kendisine onu veriyorum.
Buyurun.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biraz önceki önerge üzerinde söz alan Sayın Milletvekili, burada
önergesini savunur iken, Adalet Bakanlığında çalışan bürokrasideki arkadaşları
-ki tamamına yakını hâkim ve savcı unvanındadır- Hâkimler Savcılar Yüksek
Kurulu için yapılan seçimde oy kullanan 11 bin civarında seçmen -ki tamamı
hâkim ve savcıdır- ayrıca Bakanlığımıza dönük olarak daha önce defalarca tekzip
edilmiş iddiaları gündeme getirerek, çok bu Meclisin mehabetine, üslubuna,
adabına uymayan bir tarzda ağzına gelen lafları sarf etmiştir. Ben buradan sadece şunu ifade edeceğim: Biraz önce Başkanlık
Divanında görev yapan Kâtip Üye Arkadaşımıza yapmış olduğu itham da ortadadır.
Arkadaşımız ismini okumasına rağmen “okumadı” diye ısrarla bas bas bağırmıştır.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Fakat özür diledi, burada niye gündeme getiriyorsunuz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben şu kadarını ifade ediyorum: Şerefli, haysiyetli,
onurlu insanlar iddialarını ispat ederler.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç’in konuşmasına, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ
çıktı cevap verdi, “Bizim grubumuza sataşma var” düşüncesiyle cevap verdi.
Acaba Sayın Bakan, Sayın Kamer Genç’e hangi sıfatla cevap veriyor?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bakan sıfatıyla.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şimdi “İddialarını ispat etmeyen şerefsizdir” anlamında
bir hakaret cümlesini Sayın Bakanın kullanmaya hakkı var mı?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben öyle demedim. “Şerefli insanlar iddiasını ispat
eder.” dedim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ya Sayın Bakan sözünü geri alsın ya da bunu bizim
grubumuza bir sataşma olarak alıyorum ve söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa
tasarısını görüşüyoruz. Zaman zaman gergin bir
atmosfer olabiliyor, zaman zaman heyecanlı konuşmalar
olabiliyor, amacı aşan sözler sarf edilebiliyor. Bütün bunları olağan
karşılıyorum. Bu sözlere karşı ilgili arkadaşlar çıkıp cevaplarını veriyorlar,
açıklamalarını yapıyorlar. Bunu da bir saygı anlayışı içerisinde dinliyoruz.
Biraz önce Sayın Kamer Genç’in konuşmasına karşılık Sayın Bekir Bozdağ çıktı, bir açıklama yaptı. İç Tüzük’ten doğan
hakkını Sayın Başkandan talep etti, Sayın Başkan uygun gördü, açıklamasını
yaptı. Oturduğumuz yerden gayet sakin bir şekilde dinledik. O konu orada bitti.
Sayın Başbakana veya Hükûmete yönelik eleştiriler
vardı, bu cevaplandı.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Eleştiri miydi, hakaret miydi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim, her neyse, her neyse. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Nasıl Kamer Genç’i savunuyorsun?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunları Sayın Bozdağ cevapladı.
Şimdi, Sayın Bakan, Grubumuza mensup bir milletvekili arkadaşımıza karşı,
“Önerge hakkında söz istiyorum.” gerekçesiyle grubumuza mensup arkadaşımızı
şerefsizlikle suçlamaya varacak bir cümle sarf etti. Sayın Bakan, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Siz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – İspatlamak zorunda.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Kamer Genç de hatalı konuşmuşsa o da hatalı
konuşmuştur. O eleştiri de yapılır, bu ayrı bir şey. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Özür diledi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Genç’in konuşması bir Sayın Bakana burada hakaret
etme hakkını vermiyor, Sayın Bakanı kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Genç’e veriyor mu?
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Sayın Genç’e mi veriyor? Sayın Genç hakaret ediyor!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Bakanı kınıyorum. Sayın Genç’in hitabının cevabını
verecek olan, ona karşı açıklama yapacak olan iktidar partisi grubudur. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bakanlığa yapılan hakarete kim cevap verecek? Olur mu öyle şey?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bakanlar Kuruluna yönelik hakareti kim cevaplayacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Adalet Bakanlığına yönelik açıklamalar Hükûmete yöneliktir. Siz açıklama da yapsanız Sayın Bakan,
bunu bir hakaret cümlesiyle bağlayamazsınız. Siz hem “Meclisin mehabetine yakışmamıştır.”
diyeceksiniz, ondan sonra çok daha ağır bir cümleyi sarf edeceksiniz. Yakıştı
mı bu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Hak etti!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bakan, Bakanlar Kurulu adına konuşma yetkisine sahip her zaman.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın ben size… Sayın Bozdağ
biraz önce burada bir açıklama yaptı, bir Danıştay kararından alıntılar yaparak
bir şeyler söyledi, dinledim. Ben bir iki gün önce bir basın toplantısı yaptım.
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek olan bir kanun teklifi var, kamu
görevlilerinin kişisel kusurları nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı onun
hakkında dava açılamayacak artık. “Eğer bu böyle yasalaşırsa Anayasa
Mahkemesine gideriz.” dedik. Bir sayın başbakan yardımcısı dedi ki: “Ooo, o eski Anayasa Mahkemesi değil.” Yani “Anayasa
Mahkemesini ele geçirdik...” Sizin hukuk anlayışınız bu maalesef. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kim dedi? Hangi bakan dedi? Söyle adını, kim söyledi?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne zaman söyledi? Nerede söyledi?
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, ben…
BAŞKAN – Bir
saniye… Şimdi okutuyorum, okunsun sizi dinleyeceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben şimdi, orada konuşulan sözü duymadığımı söyledim ve sövdü ise
yani duymadım. Arkadaşlara sordum, “Duymadık.” dediler.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Her gün sövüyorsun sen!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Duydunuz mu arkadaşlar? “Duymadık.” dediler. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Yani yanlış anladıysam özür diledim. Yani bundan daha insancıl bir
davranış olabilir mi?
Ondan sonra,
Bekir çıkmış burada diyor ki: “Seni darbecilere…” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Saygılı ol, saygılı!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben 1966’da Danıştay hâkimliği imtihanını bileğimin hakkıyla
kazandım. 1966’da darbe yoktu. Bekir sen daha o zaman çocuktun, sen o zaman
donla geziyordun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 1982’de darbe vardı, sen o zaman Danışma Meclisi üyesiydin.
BAŞKAN – Evet,
buyurun.
TBMM Başkanlığına
574 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 11. maddesinin 1.
fıkrasında geçen “muvafakatlerini alarak” yönündeki düzenlemenin “görüş, öneri
ve onaylarını alarak” şeklinde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yaman. (DTP sıralarından alkışlar)
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.
Gecenin bu
saatinde sabırlarınızı da taşırmamak üzere kısa ve öz olarak değineceğim bir
iki konu var.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bugün devletin çok önemli bir kurumu ile ilgili,
yine bu kurumun içinde görev yapacak olan, adalet gibi yüce bir görevi
sağlamaya yönelik hâkim ve savcıların çalışma düzenleri, özlük hakları ve
bunların bu görevi yaparken uyacakları kuralları belirleyen önemli bir yasayı
görüşüyoruz. Tabii, adalet gibi o yüce görevi yerine getiren insanlar sadece bu
Bakanlık içinde çalışan hâkim ve savcılar değildir. Bu birim, merkez biriminin
dışında taşrada, Anadolu’nun en ücra köşesinde görev yapan hâkim ve savcılarla
birlikte bu kurum içinde yer alan çeşitli birimleriyle bu hizmeti yerine
getiriyor.
Bu birimler
içinde, bizim Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, en çok vatandaşlarımızın
karşı karşıya kaldığı ceza ve tevkif evlerinin konumu ve durumu ile buradaki
tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunları en önemli başvuru ve müracaat yolları
oluyor. Hemen hemen bölgedeki hiçbir aile, hiçbir
ilçe, hiçbir ilde insan kalmamıştır ki bugün Adalet Bakanlığının bilhassa ceza
ve tevkif evleriyle bire bir ilgili duruma gelmemiş olsun. Bu konularla ilgili
-yaklaşık 10 kişinin üzerinde- karşılaşılan sorunları gerek Sayın Bakana yazılı
bir başvuruyla gerekse sözlü olarak notlarımızı ilettik ve bunlarla ilgili,
bugüne kadar ölümcül hasta durumunda bulunan çok kişiyle ilgili, kısa sürede
olmasa bile belli bir süre içinde sağlık sorunlarıyla ilgilenilmedi değil.
Örneğin, bunlardan Mutluk Pozun, Ahmet Öztürk, Mehmet
Araç, Hamza Bulut, Nevzat Kaya ve Güler Zere gibi, bu başvuruların geç de olsa
bir nebze çarelerine bakıldı, sağlık hizmetleriyle ilgilenildi.
Yine, uzun
yıllardan beri cezaevlerinde kalan ve bölge insanının aldığı cezaların
çokluğunu da dikkate alırsak çok sayıda nakil işlemleri için başvurularımız,
oldu. Ne yazık ki bu nakil işlemlerinde Bakanlığın bürokrasisi istenilen
biçimde çalıştırılmadı. En son başvurumuzda, birçok defa aldığımız yanıtlarda
da mevcut cezaevlerinin, özel korumalı bu cezaevlerinin kadrolarının
doluluğundan bahsedilerek bu istekler yerine getirilemedi.
Yine,
sağlıklarıyla ilgili olarak bilhassa Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da
değinildiği gibi, mahkûmlara sağlanan sağlık hizmetlerinin yetersizliği…
Sürekli bir sağlık görevlisinin bulunmamasını bildirmemize de rağmen çok sayıda
mahkûm ve hükümlü sağlık hizmetlerinden de yararlanmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, adalet hizmeti, Adalet Bakanlığının sadece merkezdeki hâkim ve
savcılarla yürütülen ceza ve hukuk davaları değildir. Bunların cezalarının
infazını sağlayan bu cezaevlerinde kapasitesinin üzerinde hükümlü ve tutuklular
bulunduğu için gerçekten zor durumda yaşıyorlar. Sizleri bilmem ama biz bu
başvurulardan dolayı çok sayıda cezaevini gezdik, çok sayıdaki bu hükümlü ve
tutukluları ziyaret ettik. Gerek Diyarbakır Cezaevinde gerek Sincan ve Muş’taki
cezaevlerinde buralarda giriş ve çıkışlarda oradaki görevli arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – Bilhassa cezaevi müdürlerinin ve onlarla birlikte çalışan infaz
koruma memurlarının tutumları ve davranışlarıyla ilgili çok şikâyetler aldık.
Bunları zaman zaman Sayın Bakanlığa, Bakanlığın
yetkililerine bildirmemize rağmen bunlarla ilgili herhangi bir iyileştirmenin
bugüne değin gerçekleşmediğini de görmenin üzüntüsünü yaşıyorum.
Sayın Bakanım,
lütfen, bu konularla ilgili olarak belki diğer bölgelerden size fazla başvuru
yapılmayabilir. Bilhassa buralardaki sağlık sorunlarıyla, buralarda
ailelerinden uzak mesafelerde bulunan o hükümlülerin hiç olmazsa bayramlarda
görüşmelerini sağlamak üzere bunların nakilleriyle ilgili gerekli
talimatlarınızı ilgili makamlara bildirmenizi diliyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çalışma süremiz
tamamlanmak üzere olduğundan, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10
Aralık 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.56