Normal 17612 2 7 2011-01-19T08:45:00Z 2011-01-19T08:45:00Z 117 65914 375710 TBMM 3130 881 440743 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 84                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

29’uncu Birleşim

9 Aralık 2010 Perşembe

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Iğdır Milletvekili Ali Güner’in, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın  cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ali Öztürk’ün, Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma törenlerine ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

6.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine ilişkin açıklaması

7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü kutlanacak” şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak” şeklinde düzelttiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/954)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesinin sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/955)

4.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

C) DUYURULAR

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/83) ve (10/865) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 9/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİS-YONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)

 

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir televizyon dizisi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16697)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, 12 Eylül 1980 - 6 Aralık 1983 tarihleri arasında çıkarılan kanun ve KHK’lara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/16702)

3.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, RTÜK’ün bazı kanallara verdiği cezalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16782)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, ithal edilen otomobil ve ticari araçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16790)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak yedi oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, son günlerde öğrencilere uygulanan şiddete,

Mersin Milletvekili Behiç Çelik, Mersin ilindeki sağlık sorunlarına,

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Ulaştırma Bakanlığının Malatya ilinde gerçekleştirdiği çalışmalara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, Macaristan’da yaşanan çevre felaketinin ülkemize olası etkilerinin (10/949),

BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin (10/950),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunların ve kredi kartı faiz oranlarının (10/951),

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 22 milletvekilinin, denizlerin gemiler tarafından kirletilmesi konusunun (10/952),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/961) (S. Sayısı: 574) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, CHP Grubuna;

Samsun Milletvekili Suat Kılıç:

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,

AK PARTİ Grubuna;

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, şahsına;

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına;

Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, şahsına;

Sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine 13/12/2010 Pazartesi günü saat 13.00’te başlanmasına ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil (18/12/2010 Cumartesi günü hariç.) her gün saat 11.00’den 13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve görüşmelerin on üç günde tamamlanmasına; bütçe görüşmelerinin son günü olan 26/12/2010 Pazar günü görüşmelere saat 13.00’te başlanmasına ve bitimine kadar çalışmalara devam olunmasına;

Başlangıçta Bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların (Hükûmetin sunuş konuşması hariç.) 1’er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.) kişisel konuşmaların ise 10’ar dakikayla sınırlandırılmasına;

Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanmasına;

İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 1, 2, 6 ve 9’uncu turlarda 50’şer, diğer turlarda 40’ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.) kişisel konuşmaların 5’er dakika olmasına; kişisel konuşmalarda her turda İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırmasına;

Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulmasına ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılmasına;

Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete 1’er saat süreyle söz verilmesine (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.) İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına;

İlişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

9 Aralık 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.49’da son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Gülşen ORHAN

 

Burdur

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                        No.: 41

II. - GELEN KÂĞITLAR

9 Aralık 2010 Perşembe

Tasarı

1.- Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/975) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2010)

Teklifler

1.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/812) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2010) 

2.- İstanbul Milletvekili  Lokman Ayva’nın; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/813) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2010) 

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasında Gümrük Mevzuatının Doğru Bir Şekilde Uygulanması ve Gümrük Suçlarının Önlenmesi, Soruşturulması ve Bu Suçlarla Mücadele Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/361) (S. Sayısı: 586) (Dağıtma tarihi: 9.12.2010) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılık kredisi kullanacak üreticilerin teminat sorununun çözümüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2270) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan kömür yardımına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi (6/2271) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus’un hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2272) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2273) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin elektrik, su ve yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2274) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin elektrik, su ve yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2275) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2276) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerin yol, su ve elektrik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2277) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2010)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kamu alacaklarının affına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2278) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, imar cezalarının affına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2279) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmenlerin askerlik görevlerini bulundukları yerde yapmalarına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2280) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmen ek ders ücretlerinin tatillerde de ödenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2281) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’ye ait uçaklarda dağıtılan gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17124) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı TRT çalışanlarının görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17125) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinin personel ihtiyacına ve Hastane koşullarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17126) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

4.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Akgedik Barajına ve sulama kanallarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17127) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’da bir devlet memuruna verilen cezaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17128) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir kişiye verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17129) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

7.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir gazetede yayımlanan habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17130) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

8.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, füze kalkanı konusunda yaptığı açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17131) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

9.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17132) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

10.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17133) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Çeçen sığınmacıların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17134) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

12.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Başbakanlık Tanıtma Fonunun kullanılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17135) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

13.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Anayasa Mahkemesi raportörüyle ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17136) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

14.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bir televizyon kanalının satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17137) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

15.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesinti oranının artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17138) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

16.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, NATO Balistik Füze Savunma Sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17139) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

17.-  İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Haydarpaşa Garında çıkan yangına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17140) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Haydarpaşa Garında çıkan yangına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17141) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

19.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir bakanla ilgili suikast iddiası ve Genelkurmay Karargahında yapılan aramaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17142) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

20.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, cami ve türbe yapım ve onarım işlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17143) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

21.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AB uyum sürecinde Rekabet Politikası Faslı ile ilgili çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17144) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

22.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürünün yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17145) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

23.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, yüksek öğrenim öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17146) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

24.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Ziraat Bankası Malazgirt Şubesinin çiftçi kredisi uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17147) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

25.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, restorasyonu yapılan bir camiinin açılışına ve bununla ilgili bazı gazetelerdeki ilana ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17148) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

26.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasından yargılananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17149) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

27.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, yargılamalarda tıbbi tanı bilgilerinin gizliliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17150) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

28.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, HIV/AIDS taşıyıcılarının sivil toplum kuruluşlarınca temsiline ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17151) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

29.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kurum yemekhanelerinde üst düzey yöneticilere özel bölüm ayrılmasına ve bir iddiaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17152) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

30.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şoförlerin sosyal güvenceye kavuşturulmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17153) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

31.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, TRT yayınlarında siyasi partilere yer verilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17154) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

32.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT Teftiş Kuruluna yapılan müfettiş atamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17155) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

33.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT yapım ve yayın görevlisi giriş sınavına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17156) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

34.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eski bir futbolcunun enerji alanında lisans ticareti yaptığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17157) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

35.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17158) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

36.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, nükleer santral ihalelerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17159) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

37.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’a doğalgaz getirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17160) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

38.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Kurtalan Belediyesinin çöp konteynırlarının toplatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17161) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

39.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir gazetenin dağıtıcılarına yönelik saldırı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17162) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

40.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Atatürk Stadyumunun yıkılacağı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17163) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2004-2010 yılları arasında Osmaniye İl Özel İdaresinden maden işletme ruhsatı alan işletmelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17164) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

42.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına karşı şiddetle ilgili resmi istatistiklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17165) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

43.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da bir gazete dağıtıcısının baskı ve tehdide maruz kaldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17166) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

44.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt’teki büyükbaş hayvan hırsızlığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17167) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

45.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, THY’ye ait uçaklarda dağıtılan gazetelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17168) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

46.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Başkent Doğalgaz A.Ş.’nin hizmetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17169) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

47.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesinti oranının artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17170) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

48.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, yeniden yapılan KPSS Eğitim Bilimleri sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17171) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

49.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, KPSS sonucunu öğrenmek isteyenlerden şifre istenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17172) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

50.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, hangi üniversite mezunlarının sağlık bilimleri lisansiyeri sayılacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17173) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

51.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, otuz günden fazla rapor alan sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmelerinin feshedilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17174) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

52.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17175) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

53.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, 18. Milli Eğitim Şurası Genel Kurul kararlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17176) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

54.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, öğretmenlerin mali durumlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17177) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

55.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, aday öğretmenler için hazırlanan rehbere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17178) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

56.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, 18. Milli Eğitim Şurasında kabul edilen bir maddeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17179) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

57.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te bazı branş dersleri için görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17180) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

58.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, okul isimlerinin değiştirildiği iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17181) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

59.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, sözleşmeli öğretmenlerin kadrolu statüsüne geçirilip geçirilmeyeceklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17182) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

60.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, okul binası yapım ve onarımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17183) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

61.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’un ilçe ve köylerindeki okullarda kırtasiye ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17184) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

62.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17185) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

63.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki sağlık kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17186) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

64.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de KOSGEB tarafından sağlanan desteklere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17187) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

65.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’in işsizlik sorununa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17188) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

66.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir kooperatifin üyelerine usulsüz olarak hayvancılığı teşvik kredisi kullandırıldığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17189) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

67.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarımsal desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17190) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

68.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kurban Bayramı nedeniyle yapılan hayvan ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17191) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

69.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, GDO’lu ürünlerin üretim, ithalat ve denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17192) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

70.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da hububat destekleme ödemelerinin durdurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17193) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

71.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, çiftçilerin sorunlarına ve eğitimlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17194) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

72.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’de TMO’nun faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17195) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

73.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bir gazete haberindeki iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17196) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2010)

74.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Suudi Arabistan Kralının Türkiye ziyareti sırasında verdiği hediyelere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17197) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2010)

75.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kum, çakıl ve taş ocakları için alınan ÇED raporlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17198) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/11/2010)

76.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, milli gelir hesaplamalarına ve gelir dağılımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17199) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

77.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’deki bir programla ilgili açıklamasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17200) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

78.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’un ilçelerindeki PTT Müdürlüklerindeki personel ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17201) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2010)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 Milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/954) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.07.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 19 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesinin sonuçlarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/955) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2010)

4.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve 19 Milletvekilinin, Hakkari İli Geçitli Köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2010)

 

9 Aralık 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, merhum Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’e aittir.

Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultuyu azaltıp Hatibi dinleyebilecek bir sükûnet sağlayabilirsek iyi olacak.

Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Iğdır Milletvekili Ali Güner’in, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Haydar Aliyev’in vefatının 7’nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin umum millî lideri, Türk dünyasının büyük dostu saygıdeğer devlet adamı Haydar Aliyev yaşamı boyunca tüm yaptıklarıyla dünya hafızasında saygın bir yer edinmiştir. Merhum Haydar Aliyev seksen yıllık yaşamı boyunca mücadele ve başarılarla dolu bir hayat geçirmiştir.

Haydar Aliyev 10 Mayıs 1923 yılında Nahcivan’da dünyaya gelmiştir. 1944’ten sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Devlet Güvenlik Komitesinde çalıştı. 1967-1969 yılları arasında Komite Başkanı oldu. Komite içerisinde bu göreve gelen, rütbesi generalliğe yükselen ilk Azerbaycan Türkü’dür. Haziran 1969’da Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri seçilerek cumhuriyetin yönetiminde görev aldı. 1982’ye kadar bu görevde kaldı. 1982’de Sovyetler Birliği Merkez Komitesi Politbüro üyeliğine seçilen Haydar Aliyev, Sovyetler Bakanlar Kurulu Başkanı Birinci Yardımcısı olarak göreve atandı. Sovyetler Birliği yöneticilerinden biri oldu. Azerbaycan ve Nahcivan’a yapılan yatırımların çoğu bu dönemde yapılmıştır.

20 Ocak 1990 tarihinde Azeri ayaklanması sonucu Sovyetlerin yaptığı ölçüsüz müdahaleyi kınadı ve suçluların cezalandırılmasını talep etti. Bu isteği yerine getirilmeyince istifa etti. 1991-1993 yıllarında Nahcivan Otonom Cumhuriyeti Meclis Başkanı oldu. 1993 yılında Azerbaycan iç savaşın eşiğindeyken ülkeyi düzene koyması için Bakü'ye resmî olarak davet edildi. 3 Ekim 1993'te yapılan genel seçimler sonucunda cumhurbaşkanı olarak seçildi.

Haydar Aliyev, Sovyet sonrası Azerbaycan’ın ekonomik ve siyasi dönüşümünde önemli gelişmelere vesile olmuştur. Özellikle cumhurbaşkanı seçildikten sonra önceki Azerbaycan’ın içinde bulunduğu kaotik ortam dikkate alındığında onun yaptıklarını kimse küçümseyemez.

1994 yılında "yüzyılın anlaşması" olarak bilinen petrol anlaşmasıyla birlikte Azerbaycan ekonomisi yükselişe geçti. On beş farklı ülkeden otuz üç firmanın iştirak ettiği 60 milyar dolarlık petrol anlaşması imzalandı ve ülke içerisindeki yabancı yatırımlar 4 milyar dolarlık bir yatırıma ulaşmış oldular. Ülkede uygulanan tutarlı ekonomik politikalarla birlikte ülkedeki büyüme oranı yüzde 10 oranına yükselmiş oldu.

Haydar Aliyev sadece ekonomi politikalarıyla değil, takip ettiği barışçı politikalarıyla da dünya siyasetinde dikkatleri üzerine çekiyordu. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin Ermeniler tarafından işgal edilmesi, Kafkasya’da olası bir savaşa davetiye çıkarmıştı. Merhum Aliyev iç ve dış mihrakların tahriklerine kapılmadan ve bu sorunu tamamen barışçı bir şekilde uluslararası hukuk mecrasında çözmeye çalıştı. Bu asil siyasi davranışıyla da Kafkasya’yı muhtemel bir siyasi faciadan uzak tutmuş oldu. Kendisi Azerbaycan'ın rotasını en iyi şekilde belirledikleri gibi Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkileri de en veciz şekilde belirtmişlerdir: "Bizler tek millet, iki devletiz." demişlerdir. İki ülkenin arasındaki ilişkiler bu söylem çerçevesinde devam etmektedir.

Azerbaycan bağımsız olduğunda Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur. Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, Azerbaycan’ın kaderi bizim kaderimiz olmuştur. Bununla beraber, ülkemiz, Azerbaycan'ın çıkarlarını kendi çıkarları olarak bilmiş, bu bağımsızlığın ilk yıllarında her alanda Azerbaycan’a yardımlarda bulunmuştur. Haydar Aliyev de birçok platformda ülkemizin yanında yer almıştır. Haydar Aliyev “Yapacağımız uluslararası projelerde Türkiye yoksa biz de yokuz." diyordu. 1994 yılında imzalanan, "yüzyılın anlaşması" olarak bilinen petrol anlaşması bunun en iyi örneğidir. Anlaşmanın ilk örneğinde Türkiye'nin payı yüzde 2’lerin altındaydı fakat kendi inisiyatifini kullanarak, Azerbaycan'ın kendi hissesinden yüzde 5 Türkiye'ye verilerek bizim buradaki payımız yüzde 6,5'a çıkarılmıştır. Daha sonra Hazar Denizi, Şah Deniz Petrol Gaz Yatağı Anlaşması’yla Türkiye'nin payı yüzde 9'a çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ALİ GÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Azerbaycan umum millî lideri Haydar Aliyev 12 Aralık 2003’te ebediyete intikal etti. Mekânı cennet olsun. Kendilerine minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

Merhumun adını yaşatmak için kendi ilim olan Iğdır’da TOKİ tarafından yaptırılan 450 öğrencinin eğitim gördüğü derslikler, 300 öğrencinin barınabileceği büyüklüğüyle bir kapalı spor salonunu kapsayan eğitim kompleksi 2010 yılında tamamlanmış olup hizmete açılmıştır. Bu eğitim kompleksimize “Haydar Aliyev Fen Lisesi” adı verilmiştir. Haydar Aliyev Fen Lisesinin yapımında katkıları olan başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’ya ve Iğdır Valimiz Sayın Amir Çiçek’e teşekkürlerimi sunuyorum.

Sözlerimi, müsaadelerinizle, ünlü Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin bir dörtlüğüyle bitirmek istiyorum:

“Bir ağacın iki kolu

Bir annenin iki oğlu

O da ulu, bu da ulu

Azerbaycan Türkiye” diyor. Yaşasın Türkiye-Azerbaycan kardeşliği diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Gündem dışı ikinci söz, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunları hakkında  söz isteyen Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a aittir.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde’nin ekonomik ve sosyal sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Niğde, TÜİK tarafından açıklanan 2009 yılı nüfus sayımına göre 160 bini il ve ilçe merkezlerinde, 180 bini de belde ve köylerde olmak üzere yaklaşık 340 bin nüfuslu olan, Anadolu’nun küçük illerinden birisidir. Ekonomik yapısı diğer benzeri Anadolu vilayetlerimiz gibi tarım ağırlıklı ve orta ölçekli sayılabilecek bazı sanayi dallarıyla ilgili tesislerden oluşmaktadır. Nüfus bakımından 52’nci sırada bulunan Niğde ilimiz maalesef son sekiz yılda devletten almış olduğu kamu yatırımları sıralamasında 72’nci sırada bulunmaktadır.

Son yıllarda AKP Hükûmetlerinin uyguladığı yanlış politikalar sonucu, ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi hem Niğde merkezde hem de ilçelerimiz Bor, Altunhisar, Ulukışla, Çamardı ve Çiftlik’te esnaf, sanayici ve çiftçilerimiz çok zor duruma düşmüşlerdir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun Eylül 2010 raporlarına göre yayınladığı finansal Türkiye haritasında Niğde’nin maalesef borç batağında battığı görülmektedir. Niğde, nüfusuna ve ekonomik yapısına oranla kredi borcunun çok yüksek olduğu ve eski hesapla 855 trilyonu geçtiği ve bunun 26 trilyondan fazlasının icraya konu olduğu görülmektedir. Buna çiftçimizin TEDAŞ’a olan tarımsal sulama elektrik borçları ve esnaf ve sanayicinin kamuya olan diğer borçlarını da eklediğimizde borç toplamının 1,5 katrilyona ulaştığını görmekteyiz.

BDDK’nın yayınladığı aynı rapora göre Niğde’nin bütün mevduatının toplamı yine eski hesapla 715 trilyon liradır. Bugün Niğde’nin toplam mevduatının 2 katından fazla borcu bulunmaktadır. 340 bin nüfuslu olan bir ilin sadece bankalara ve kamuya olan borcunu nüfusuna böldüğümüzde kişi başına yaklaşık 5 milyar lira borç düşmektedir.

Ülkemizin genelinde de bu durum pek farklı değildir. Sekiz yılın sonunda AKP hükûmetlerinin ülkeyi getirdiği son tablo ortadadır. Ülkemizin bankalardan kullanılan kredi ve kredi kartı borcu miktarı 150 katrilyona dayanmış ve devlet bütçesinin toplamına yaklaşmıştır. Üretmeden sadece borçlanıp ithal edip tüketime teşvik ettiğiniz ekonomik politikanın ülkemizi getirdiği son nokta işte burada durmaktadır. Bu politikalardan milletimiz bir şey kazanmamıştır, kazananlar sadece Türkiye’ye borç verenler ve buna aracılık edenlerdir. Ülkemizin ekonomik tablosu iyi incelendiğinde, geçen yıllarda çok yüksek kâr açıklayan sektörler iyi analiz edildiğinde bu değerlendirmemizin doğru olduğu açıkça görülmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; temel ekonomisi tarıma dayalı ve tarım il müdürlüğü verilerine göre 38.500 ailenin tarım ve hayvancılıkla iştigal ettiği Niğde’de hayvancılıkla uğraşanlar ve çiftçiler çok büyük sıkıntı içindedirler. Hayvancılıkla uğraşanlar geçmişte süt fiyatlarının aşırı düşmesi sonucu sütten para kazanamayınca ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi damızlık hayvanları kesime vermiş ve hayvancılık ilimizde bitme noktasına gelmiştir. Yaptığımız ziyaretlerde yöre halkımız Hükûmetin bazı bölgelere verdiği GAP ve DAP gibi hibeli hayvancılık teşviklerinin kendilerine de sağlanmasını beklediklerini ifade etmektedirler. Ayrıca, hayvancılık kooperatifi kuran vatandaşlarımızın talepleri Tarım Bakanlığı tarafından neden dikkate alınmamaktadır? Çiftçilerimizin ise yıllardan beri başlarına dert olan ve defalarca burada dile getirmemize rağmen maalesef iktidar milletvekilleri Hükûmet tarafından dikkate alınmayan tarımsal sulama elektrik borçlarından dolayı icra takipleriyle ve hacizlerle boğuşmakta ve üretemez hâle gelmişlerdir. Geçtiğimiz günlerde Meclise sevk edilen ve cumhuriyet tarihinin en büyük borç yapılandırması diye de kamuoyuna duyurulan kanun tasarısı kapsamında tarımsal sulama elektrik borçlarının alınmaması ise çiftçilerimizi büyük hayal kırıklığına uğratmıştır. Dilerim bu sefer çiftçilerimizin bu feryadını duyar ve komisyonlarda gerekli düzenlemeyi yaparız.

Niğde ticarette durma noktasındadır. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatmakta, esnaf kefalet kooperatifleri kredilerinin büyük çoğunluğu ödenememiş, esnafımız icralık olmuş, geçtiğimiz yıllarda burada birlikte çıkardığımız Sicil Affı Kanunu’nun uygulanmadığını, bankaların kendi bünyelerinde bulunan sicilleri silmedikleri için geçmişte takibe uğrayan esnafın yeni kredi imkânlarından faydalanmadığı ve bu sebeple geçmişe göre daha zor durumda oldukları apaçık bir gerçektir. Esnafımız sicil affı hükümlerinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını ve sorunların acilen çözülmesini beklemektedir.

Uygulanan ithalat politikaları ve yüksek enerji maliyetleri sonucu Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgesi esnafımızın kurduğu tesisler çok düşük kapasiteyle çalışmak zorunda kaldıkları için maliyetlerini karşılayamamakta ve kapanma noktasına gelmektedir. Niğde’nin en eski ve köklü tesislerinden sürekli işçi çıkarılmakta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

…cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik seviyesine Türkiye olduğu gibi Niğde de ulaşmaktadır ve Niğde’den büyük kentlere hızla göç devam etmektedir.

İlçelerimiz olan Çamardı, Altunhisar ve Çiftlik ilçelerinde vatandaşlarımızın beklediği en azından ekonomik ve sosyal katkı anlamında üniversitemizin birer yüksekokul açmasını, diğer taraftan yine Pozantı-Çamardı yolunun genişletilmesini, Ketençimen-Çiftlik-Niğde yolunun açılmasını ve genişletilmesini beklemektedirler.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; eminim ki sizler de seçim bölgelerinize gittiğinizde benzer tablolarla karşılaşmaktasınız. Aslında Niğde’de yaşanan olaylar Türkiye’mizin bir gerçeğidir. Umarım Hükûmet ve iktidar partisi milletvekilleri de, bütün Meclis de bundan sonraki enerjisini vatandaşlarımızın iş ve aş sorunlarını çözecek üretim ve istihdam politikalarını geliştirmeye harcar ve hep birlikte insanlarımızın onuruyla ve insanca yaşayabilecekleri bir ülke ortamını hazırlamaya çalışırız.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Gündem dışı üçüncü söz, hayvancılığın sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın  cevabı

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hayvancılığın sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce Azerbaycan millî lideri Haydar Aliyev’i ölüm yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla anıyoruz. Allah rahmet etsin.

Değerli arkadaşlar, hayvancılığımızla ilgili, 2002’de gelen İktidar AKP “Ben faizleri sileceğim. Hiç merak etmeyin, faizlere karşıyız, faizleri sileceğiz, ana parayı da beş taksite böleceğiz.” dedi, yapmadı. 2003 Haziranında bir iyileştirme yaptı. O borcu hâlen ödeyemeyen insanlar var. Ondan sonra kaçak et, kaçak hayvan geldi, bu da önlenmedi, bu da hayvancılığı bitirdi, yerli üretimi bitirdi. Kaçak hayvan gelmesinden sonra süt para etmedi. Süt para etmeyince değerli arkadaşlar, hayvancılık iyice öldü, hayvan ithal edildi, et ithal edildi. Yetmedi, Kurban Bayramı’na hayvan ithal edildi, yani kurbanlık için. Şimdi, Müslüman mahallesinde salyangoz satıldı Türkiye’de.

Değerli arkadaşlar, şimdi ise hayvancılığı geliştirmek için kredi veriliyor, bu güzel. Yani iktidar da muhalefet de bir konuya yapıcı bakmak lazım. Şimdi, hayvancılıkla ilgili verilen kredi nedir? “Yirmi beş ilde yüzde 40 hibe yardımı” diyor ama “Damızlık hayvan yetiştireceksin.” diyor. Bu hibe yardımını alabilmek için 450 milyar para lazım. Bunu köylünün bulup vermesi mümkün değil. 450 milyarı alabilmek için köylüden 2 kat teminat isteniyor, 900 milyar. 900 milyarı köylünün vermesi hiç mümkün değil. O zaman ne oluyor? Hayvancılık yapan 5 milyon aile, 5’le çarptığınız zaman 25 milyon insan işletmeciliği bırakıyor. Bu işi kim yapıyor? Tekstilci, bilmem işte şehirde hayvancılığı bilmeyen kişi, hatta basına yansıdı adam “Hayvancılık yapacağım.” diyor, “Yahu, acaba bu inek ısırır mı?” diyor, “İnek ne yapar?” diyor. Bunu bilmeyen, ineği daha tanımayan adam hayvancılık yapmaya kalkıyor, ona Hükûmet kredi veriyor ama köylüye vermiyor. Şimdi köylüye diyor ki: “Kardeşim, ben sana da kredi veririm, iki yıl ödemesiz, beş yıl vadeli, faizsiz kredi de veririm ama bana teminat ver.” “Tamam, teminat.” diyor, tarlasını, arsasını, traktörünü, mal varlığını, hepsini veriyor, “Olmaz.” “Ne olmaz?” “Şehirden bina vereceksin, şehirden daire vereceksin.” diyor ve o yetmedi, “Tüccar vereceksin, memur kefil vereceksin.” diyor.

Değerli arkadaşlar, inanın, benim bölgemden her gün beni 7-8 kişi arıyor, her gün arıyor. Bakın, işte arkadaşlarımızı da arıyorlar ve bu Hükûmet, sizden rica ediyorum, kimden yana, köylüden mi yana, şehirdeki daha zengin, hayvancılığı bilmeyenden mi yana? Şimdi teminat isteniyor. Kardeşim, teminat istiyorsan o zaman adamın ahırını, traktörünü, gayrimenkulünü teminat kabul et. “Hayır, olmaz.” diyor, “Şehirden bana teminat ver.” Bu nedenle köylümüz çok mağdur. Bak, şimdi Sayın Bakanım sizden rica ediyorum, iktidar partisi milletvekilleri, bizi dinleyen, tutanaklara her şey geçiyor, sizden istirham ediyorum: Köylünün kalkınabilmesi için, çiftçinin kalkınabilmesi için mutlak surette çiftçinin göstermiş olduğu kendi gayrimenkullerini teminat olarak kabul edin. Eğer oradaki tarlasını, arsasını, evini, traktörünü teminat kabul etmeyip buna kredi vermiyor da Çalık Grubuna 750 milyon doları bir defada veriyorsanız bu, kul hakkı yemektir. Kul hakkı yemek de cehenneme götürmek demektir, orada bunun cevabını veremezsiniz değerli arkadaşlar. Böyle bir şey olabilir mi? Çalık Grubuna 750 milyon doları bir kalemde veriyorsun doğru dürüst teminat almadan, çiftçiye 10 milyar, 20 milyar, 30 milyar kredi vereceksin, ahret soruları da soruyorsun, “Git bana.” diyorsun “Tüccar getir, memur kefil getir, senin gayrimenkulünü kabul etmem, efendim İstanbul’da, Ankara’da dairelerin varsa bunları teminat getir.”

Değerli arkadaşlar, bu ülke bizim. Bakın, bunun yöntemi var. Tarım Bakanı bir kere, süt beyinli olması lazım, tekrar ediyorum, süt beyinli olması lazım, sütü devamlı işlemesi lazım. Eğer süt işlenirse, süt para ederse, arkadaşlar, o zaman inek saklanır, inek saklanırsa dana doğar, dana doğduğu zaman hayvancılık çoğalır. Basit bir çoban hesabı. Şimdi, süt para etmiyor. Kurban Bayramı’nda dişi hayvan, inek kesimi yapılıyor. Her zaman, bugün, gidin Türkiye’nin bütün mezbahalarına yüzde 40 dişi hayvan kesiliyor. Dişi hayvanı kesersen o zaman ne oluyor arkadaşlar? Hayvancılık bitiyor, dışarıya bağlı kalıyoruz. Şimdi, yurt dışından, Hristiyan ülkelerinden getirilen hayvanlar neyle besleniyor? Bana bunun cevabını verin bakayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Herkesten soruyorum: Domuz artıklarıyla, domuz sakatatıyla yapılan yemlerle beslenen hayvanlar Türkiye’ye geliyor. Peki, bizim Müslüman ülkemizde, domuz artıklarıyla beslenen, domuz sakatatıyla yapılan yemlerle beslenen hayvanı getirip burada satmak veya değerlendirmek, onun etini yedirmek caiz midir arkadaşlar? Bu nasıl İslamlık, nasıl Müslümanlık? Bakın, bunun vebalini çok ağır ödeyeceksiniz.

Ben sizden istirham ediyorum ve toparlıyorum. Lütfen, rica ediyorum, köylünün göstermiş olduğu ahırını, evini, tarlasını teminat kabul edin, köylüyü geliştirin, köylüye kredi verelim. Köylü kalkınmazsa Türkiye kalkınmaz. Türkiye’nin üçte 1 nüfusu köylüdür, 30 milyona yakın köylü var ama bu köylüyü perişan ettiniz. Sizden istirham ediyorum ve mutlak surette, Tarım Bakanı da Başbakan da bütün Hükûmet de Ziraat Bankasına, tarım kredi bankalarına talimat versinler, köylüye kredi verilmesini mümkün mertebe kolaylaştırsınlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, onları vereceğim; daha sonra da Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Yılmaz’a söz vereceğim.

Sayın Öztürk

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ali Öztürk’ün, Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümüne ve anma törenlerine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Mevlânâ’nın 737’nci vuslat yıl dönümü sebebiyle uluslararası anma törenleri 7-17 Aralık 2010 tarihlerinde Konya’da yapılacaktır. Yüce şahsiyetler yaşantılarıyla, mesajlarıyla örnek şahsiyettirler. Onlar, kendi zaman ve mekânları için değil, bütün zamanlar ve mekânlar için gönderilmişlerdir. Düşünceleri her zaman yenidir, yenilenmeye de devam ederler. Sesleri, davetleri, coğrafyalar ve çağlar ötesine ulaşan, sönmeyen, eskimeyen karakterdedir.

Mevlânâ Celâleddin Rûmî de her yere, her zamana ve herkese, ışık, enerji veren, hayat güneşi olan yüce bir şahsiyettir. Mevlânâ, her şeyini sevgi üzerine kuran, sevgi peygamberinden kaynağını alan aşk elçisidir. Aşkının, mesajlarının ana fikri de yaratılanları sevmek, acımak, bağışlamak ve hoş görmektir. Onun için, “Gel, ne olursan ol yine gel.” diyerek, herkesi sevgiye, hoşgörüye, özünde Allah’a davet etmektedir. “Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız din üzerinde sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır.” diyen Mevlânâ’nın evrenselliği, UNESCO’nun 2007 yılını “Uluslararası Mevlânâ Yılı” ilan etmesiyle de bir kez daha ortaya konmuştur.

Gerçek bir rehber olarak, iyi ve kötü, doğru ve yanlış karşılaştırmasıyla, sebep-sonuç ilişkisi içinde, birlik, küresellik, sevgi ve hoşgörü mesajlarını yüzlerce yıl öncesinden bütün insanlığa sunan Mesnevi’si, bugün, on sekiz dilde tercüme edilmiştir. İlahî aşkla desteklenen aklın, kulluk muhasebesini yapmasını isterken “Canında bir can var, o canı ara/ Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara/ A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara/ Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.” diyen Mevlânâ’yı anma törenlerine, herkesi “Gel, yine gel.” çağrısıyla davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş…

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Rahmetli Haydar Aliyev, Elçibey vesilesiyle başlayan Türk-Azerbaycan dostluğunu sürdüren büyük bir liderdir, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

İlham Aliyev döneminde de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin aynı etkinlikte sürdürülmesi temennimiz ve arzumuzdur. Ancak görülen o ki son zamanlarda Ermenistan yaklaşması bu ilişkilerde bazı sıkıntılar yaratmaktadır. Bu vesileyle bu ilişkileri  “Tek millet, iki devlet.” üslubuyla savunan Haydar Aliyev’e Allah’tan rahmet diliyor, Türkiye ve Azerbaycan dostluğunun ilelebet devam etmesini diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekici…

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bugün çok önem arz eden bir gün; Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü, özellikle ülkemiz için çok önem arz eden bir gün. 3Y yani “Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğim.” vaatleriyle iktidara gelen AKP, bugün yolsuzlukların merkez üssü hâline gelmiştir. Yolsuzlukların artması, beraberinde çığ gibi büyüyen yoksulluğu getirmiştir. Yasaklar konusuna baktığımız zaman, protesto hakkından eleştiriye, düşünce özgürlüğünden sendikalaşmaya kadar çeşitli tehdit, baskı, şantaj ve şiddet yöntemleriyle uygulamada pek çok yasak görmekteyiz. AKP iktidarları döneminde, kamu kaynakları kendi şürekâsını zengin etmek uğruna birilerine peşkeş çekilmiştir. Bugün, madenlerimizin, ormanlarımızın, nehirlerimizin kimlere teslim edildiği sır değildir. Kabine üyeleri veya çocukları, iktidar olması için AKP’yi destekleyen iş adamları, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan kaynaklarla daha da zenginleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarları döneminde, yolsuzluğa adı karışanlara hesap sormak bir yana, bu kişiler âdeta ödüllendirilmiştir. Yani “Benim hırsızım iyi hırsızdır.” mantığı ön plana çıkmıştır.

13 Haziran 2011 gününün, AKP’nin yapmış olduğu tahribatları, yolsuzlukları arındırma yılı olarak ilan edilmesini talep ediyoruz ve istiyoruz. AKP’nin yolsuzluklarından temizlenme yılının başlangıcı olarak 13 Haziran 2011’i görüyoruz.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Rüya görmeye devam edin!

BAŞKAN – Sayın Güvel

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin yıllık kırmızı et ihtiyacı ortalama 1 milyon 300 bin tondur. Bu miktarın yarısından azı, ortalama yıllık 600 bin tonu kayıt altında piyasaya sürülmektedir. Kalan kısmı ithalatla, kaçak kesimle ve kaçakçılıkla karşılanmaktadır. Bu, ülkemizin hayvancılık sektöründe düştüğü durumu göstermektedir. Hayvancılığımızın bu hâle gelmesinin en büyük nedeni, hayvancılığa ilişkin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir politikanın olmaması, verilen teşviklerin yetersizliği sonucunda hayvan varlığımızın ciddi oranda azalmasıdır. Hayvancılığın yeniden yapılandırılması için yeni tedbirler alınmalı ve destek araçları devreye sokulmalıdır. Bu olmadığı koşulda, hayvancılık sektörümüz tamamen dışa bağımlı hâle gelecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hayvancılık gibi çok önemli bir konunun görüşüldüğü bugünde konunun tarafı, Tarım Bakanı maalesef Mecliste bulunmamakta.

Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanı, Türkiye'nin hiçbir zaman kendi kendine yeten bir ülke olmadığı, o nedenle, hayvancılıktaki yaşanan sorunların kendi dönemlerinden kaynaklanmadığı gibi çok anlamsız bir gerekçe ortaya koymakta. Geçmişte kendi kendine yeten bir ülke, ne oldu da şu anda hayvancılıkta ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Kurban Bayramı’nda bile ithalat yoluyla kurban ihtiyacı karşılandı. Türkiye, var olan toprakları ortadan kalktığı için mi yoksa çalışabilir nüfusu olmadığı için mi tarım ve hayvancılıkta ithalatçı durumunu şu anda yaşamakta? Tarım Bakanı, sürekli, uygulanan politikaların doğru olduğunu, tarım ve hayvancılığa çok yüksek destek verildiğini her defasında söylemekle birlikte, uygulanan politikaların doğru olduğu, kredilerin çok yerinde olduğu için mi Türkiye bugün hayvancılıkta ithalatçı bir ülke durumuna gelmiştir? Maalesef, uygulanan politikaların yanlışlığı sonrasındadır ki Türkiye hayvancılıkta ithalatçı bir ülke durumuna düşmüş, kendisinden çok daha küçük ülkelerden hayvan ithal etmek durumunda kalmıştır. Bu da AKP döneminde uygulanan tarım ve hayvancılık politikalarının doğru olmadığını gösteriyor. Verilen kredi desteklerinin küçük üreticiye, aile işletmecilerine verilmemesi nedeniyle, tamamen büyük üreticilerin desteklenmesi yoluyla küçük üreticinin ortadan kaldırılması Türk tarım ve hayvancılığını ayağa kaldırmayacaktır.

Hükûmetin politikalarını bir kez daha gözden geçirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbay

6.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, sürgünde yaşamakta olan Ahıska Türklerine ilişkin açıklaması

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, sayın üyeler; dünyanın dört bir yanında sürgünde yaşayan Ahıska Türklerinin ana yurtlarına geri dönüş süreci üzerine söz almış bulunuyorum.

Gürcistan, 2007 yılında kabul ettiği bir yasayla, Ahıska Türklerinin ana vatanlarına geri dönmelerine imkân sağlamıştır. Bu dönüş yasası doğrultusunda, 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla, Gürcistan makamlarına, 10 bin bireye tekabül edecek şekilde aileler adına başvurular olmuş ve bu başvuruların birçoğu, mevzuata aykırılık gerekçesiyle Gürcistan makamlarınca geri çevrilmiştir. Geri dönüş sürecinin başarıyla tamamlanması, öncelikle Gürcistan’a uluslararası alanda itibar kazandıracaktır. Bu sürgün, tarihe mal olmuş bir insanlık suçudur. Bunu en seri bir şekilde ortadan kaldırmak, Gürcistan’ın şerefi olacaktır.

Ayrıca, Ahıska Türkleri, göç ettikleri ülkeler ile Gürcistan arasında her alanda ilişkilerin geliştirilmesinde bir köprü rolü oynayabilecek seviyede entelektüel donanıma sahiptirler. Bu durum, Gürcistan’ın  itibarını  artıracak  ve  saygınlığını yaygınlaştıracaktır. Aynı şekilde, geri dönüş, Türkiye-Gürcistan ilişkilerini daha da güçlendirecek, iki ülke arasındaki güven duygularını pekiştirecektir.

Sıkıntısız, sancısız ve seri bir şekilde geri dönüşün tamamlanması dileklerimle, Sayın Başkanımı ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Barış…

7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Haydar Aliyev’in 7’nci ölüm yıl dönümüne ve Türk-Azerbaycan dostluğuna ilişkin açıklaması

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin çok iyi bir noktaya gelmesinde önemli bir rol oynayan Haydar Aliyev’in ölümünün 7’nci yılında onu rahmetle anıyoruz.

“Tek millet, iki devlet.” diyerek ilişkileri ileri bir noktaya taşımıştı, ancak bugün AKP’nin izlediği dış politika ile Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkiler eski durumunda gözükmüyor, hatta bu politikalarla Türkiye’den uzaklaşarak Rusya’ya yaklaşmaktadır. AKP’nin bu politikasını yeniden düzenleyerek Azerbaycan’la ilişkilerimizi daha iyi bir noktaya getirmesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın  cevabı (Devam)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (Devam)

5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarına ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli vekillerimizin yönelttikleri sorulara, yaptıkları yorumlara Hükûmetimiz adına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım Bakanımız bugün Genel Kurulumuza iştirak edemediler. Bu bakımdan, doğrudan Tarım Bakanlığımızı ilgilendirse de ben cevaplandırmaya gayret edeceğim. 

Öncelikle şunu tarım konusunda vurgulamak ve altını çizmek istiyorum: Tarım ve gıda konusu 21’inci yüzyılın stratejik sektörlerinden bir tanesidir. Maalesef, geçtiğimiz yüzyılda biz de ülke olarak bundan etkilendik belli dönemlerde, hep sanayileşmekten bahsettik, hep diğer sektörlerden bahsettik, sanki kalkınmanın, gelişmenin tek ölçütü sanayiymiş gibi tartışıldı fakat özellikle günümüz dünyasında görülüyor ki küresel ısınma gibi dinamikler, dünyadaki hızlı nüfus artışı, yine, dünya nüfusunun gelir artışına paralel bir şekilde talebin yükselmesi giderek tarım ve gıda sektörünü çok daha stratejik bir hâle getirmiş durumda.

Yine, şunu biliyoruz: Tarım sektörü “en gelişmiş” dediğimiz ülkelerde dahi çok önemsenen, çok desteklenen bir sektör. Avrupa Birliği bütçesi içinde son derece önemli bir yere sahip. Teknolojik açıdan da aslında en fazla gelişmiş sektörlerden bir tanesi tarım sektörü. Bugün tarım sektörüne geleneksel bir gözle de bakmamak gerekiyor, artık tarımı da bir endüstri gibi algılamamız gerekiyor. Bu son derece önemli. Zaten İngilizcede buna “agroindustry” diyorlar, artık “tarım endüstrisi” kavramıyla yaklaşıyorlar. Dolayısıyla, bizim de artık tarıma, geleneksel bir gözle değil, bugünkü, 21 inci yüzyılın tarımı şartlarında bakmamız lazım ve bu çerçevede politikaları tartışıp şekillendirmemiz lazım.

Bu anlamda baktığınızda, bizim tarımımızın maalesef bazı problemleri var. Yapısal problemleri var, ölçek sorunu var. İşletmelerimiz küçük maalesef, hem hayvancılık anlamında hem bitkisel üretim anlamında ölçek sorunumuz var, ölçek ekonomilerinden yeterince faydalanamıyoruz. Diğer taraftan, yine, baktığınızda, kullandığımız geleneksel teknolojiler, çiftçilerimizin donanımı… Dış ticaret açısından birtakım ilişkilerde, yine, daha profesyonel, daha kurumsal yapılara ihtiyaç var.

Aslında, tarım sektörünün, giderek özel sektörümüzün, firmalarımızın daha fazla ilgilenmesi gereken bir sektör olduğunu vurgulamak isterim. Öncelikle bunun üzerinde hep birlikte anlaşmamız gerekiyor. Bizim yeni bir tarımsal yapıya ihtiyacımız var ve bunu yapmak için de gayret sarf ediyoruz, bu dönüşümü sağlamak için. Bu kolay değil tabii. Nüfusumuzun önemli bir bölümü tarımla iştigal ediyor, bugün istihdamımızın aşağı yukarı dörtte 1’i tarım sektöründe. Bu yüzde 30’ların üzerindeydi, AK PARTİ döneminde dörtte 1’e geriledi çünkü tarımsal verimlilik artmış oldu. Ama bütün dünyada olduğu gibi, bu transformasyon bizde de devam edecek. Önemli olan, bunun gerçekleştirilmesinde, hem sosyal maliyetleri en aza indirmek hem de ekonomik verimliliği artırarak bunu gerçekleştirmek. Bunu yaparken de, tabii, tarımsal desteklerimizi çok akıllıca kullanmak durumundayız. Bizim ülkemizin belli miktarda kaynakları var. Bu kaynaklar, malum, ekonominin de genel kuralı, sonsuz değil, sınırlı kaynaklar. Bu kaynakları en iyi noktalara tahsis etmek durumundayız. Tarım alanı da bu açıdan önem verdiğimiz alanlardan bir tanesi. Geçmişte maalesef verilen tarım destekleri, 60’lı yıllarda, 70’li yıllarda, 80’li, 90’lı yıllarda verilen destekler büyük oranda popülist bir anlayışla gerçekleştirildi, günü idare etme anlayışıyla gerçekleştirildi ve tarımdaki bu dönüşümü biz sağlayamadık geçmiş yüzyıla baktığımız zaman. Şimdi işte bu dönüşümü sağlama yönünde gayret sarf ediyoruz.

Burada ikinci bir kavramı daha dikkatinize sunmak istiyorum, o da “kırsal kalkınma” kavramı. Biz maalesef kırsal alana yaklaşırken genelde sadece tarımı düşünerek bakıyoruz, bitkisel üretim ve hayvancılığı. Oysa bugünkü dünyada özellikle Avrupa Birliğindeki gelişmelere baktığımız zaman tarımla kırsal kalkınmayı artık birlikte düşünmek gerekiyor. Kırsal alanda sadece tarımsal faaliyet değil kırsal alanda imalata dönük faaliyetler, kırsal turizm, kırsal el sanatları gibi çok çeşitli faaliyetlerle bütünleştirerek tarımın katma değerini artırma çabasını görüyoruz yani tarım politikalarımız ve mekânsal bir politika olan kırsal kalkınma politikalarımızın mutlaka eş zamanlı düşünülmesi gerekiyor, biz de onu yapıyoruz. İlk defa Türkiye’de kırsal kalkınma kavramı Tarım Bakanlığımız tarafından bu derece sahiplenilmiş ve bu derece belli somut mekanizmalarla hayata geçirilmiş durumda.

Tarımsal desteklere spesifik olarak geldiğimizde: 2002 yılında Türkiye genelinde Tarım Bakanlığımızın sağladığı destek 1,87 milyar Türk lirasıymış, bütün destek. 2010 yılına geldiğimizde bu miktar 5 milyar 466 milyon Türk lirasına ulaşmış durumda. Aslında buna Tarım Bakanlığı dışından da bazı destekleri ilave ettiğimizde bu rakam 6 milyar civarlarına ulaşıyor. 2011 yılında da yine Tarım Bakanlığı kanalıyla 6 milyarı aşkın bir destek öngörüyoruz. Diğer tarımsal destekleri de dâhil ettiğinizde 7 milyar mertebelerine çıkan bir destek söz konusu. Bundan tabii bütün illerimiz gibi Değerli Vekilimizin temsil ettiği Ardahan ilimiz de destek alıyor. Ardahan ilimize ilişkin rakamları, onları okumak istemiyorum ama genel, paralel bir şekilde bu destekleri alıyor.

Mazot desteği, ilk defa bizim dönemimizde başlayan bir destek. 2003-2010 döneminde 2 milyar 969 milyon Türk lirası destek sağlamış durumdayız. 2010’da, tek başına bu yıl 507 milyon Türk lirası destek söz konusu. Kimyevi gübre desteği, yine 2005-2010 döneminde 2 milyar 165 milyon Türk lirası, 2010 yılında, tek başına bir yılda 614 milyon Türk lirasına ulaşmış durumda.

Hayvancılık, tabii tarım sektörü içinde çeşitli açılardan baktığımızda en önemli alt sektörlerden bir tanesi. Bitkisel üretimin yanı sıra, sebze meyvenin yanı sıra mutlaka hayvancılıkta da ülkemizin belli yerlerde olması gerekiyor. Bunu hep birlikte önemsiyoruz. Zaten işletmelerimize baktığınız zaman yüzde 62,3’ünde bitkisel faaliyetlerle hayvancılığın da bir arada yapıldığını görüyorsunuz.

Hayvancılığa genel bakışımız iki yönlü, diğer bitkisel üretime de bakışımız gibi açıkçası. İşin bir üretim tarafı var, üretici tarafı var, bir de tabii ki tüketici tarafı var, tüketenler var. Bu ikisi arasında bir denge kurmak durumundasınız. Ne üreticiye maliyetlerini karşılayamayacak bir piyasa koşulu oluşturmalısınız, kârlılığını öldürecek bir ortam oluşturmalısınız ne de tüketicinin bu temel besinler konusunda fedakârlık yapmasına yol açacak fiyatlar oluşumuna izin vermelisiniz yani bu ikisini dengeli bir şekilde götürmek durumundayız, üretici boyutunu da, tüketici boyutunu da tartışmak durumundayız. Bazen bu tartışmalarda tek yönlü tartışıldığını görüyoruz. Bu tabii doğru bir tartışma değil, ekonominin geneli için de değil, hayvancılık sektörü için de değil. Biz her ikisini de dikkate almak, her ikisini de düşünmek durumundayız. Elbette üreticilerimizi koruyacağız, geliştireceğiz, daha fazla üretim sağlayacağız, üretimde verimliliği artıracağız, üreticilerimizin kazanmalarını gözeteceğiz ama bir taraftan da tüketiciyi de göreceğiz, tüketici haklarını da göreceğiz. Nüfusumuza baktığımız zaman, gıda harcamalarının toplam harcamalar içinde üçte 1’e yaklaşan, yüzde 30’lara yaklaşan bir payı var. Hane halklarımızın harcamalarında bu kadar önemli yer tutan bir alanda tabii ki fiyatların hızlı bir şekilde artmasına da kayıtsız kalamayız. Dolayısıyla her iki politikayı biz eş zamanlı olarak yürütüyoruz.

Hayvancılık sektörümüz: Bizim dönemimizde, 2002-2009 rakamları var elimde, büyükbaş hayvan sayısının yüzde 9,1 arttığını görüyoruz, küçükbaş hayvan sayısında bir miktar azalma görüyoruz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – O yüzden mi ithal ediyoruz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Az önce izah etmeye çalıştım. Tekrar, ayrıntılı size de bilgi verebilirim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Devam Sayın Bakan, biz dinliyoruz sizi.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Süt tozu ithal ediyoruz, hayvan ithal ediyoruz, et ithal ediyoruz. Bu mu anlayış?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yalnız, burada hayvan sayısından öte, özellikle hayvan verimliliğinde ciddi artışlar görüyoruz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bırakın 2002’den 2009’a, hikâye…

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yani sadece sayıyı mukayese etmek doğru bir yaklaşım değil, verimlilik de çok önemli. Bu, bütün fabrikalarda da öyle, hayvancılıkta da öyle. Bir tane inek iki ineğe çıkmış olabilir ama burada “Verimlilik ne oldu?” diye sormak lazım, “Süt verimliliği ne oldu? Et verimliliği ne oldu?”

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – O yüzden mi ithal ediyoruz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Buna baktığımız zaman, hayvan başına süt veriminin litre/yıl olarak 1.705’ten 2.802’ye çıktığını görüyoruz 2002-2009 arasında. Yüzde 64,3 verimlilikte bir artış var.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Milletin temsilcilerine karşı bari dürüst ve samimi olun. Ayıp ayıp! Milletin huzuruna çıkıyorsunuz.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yine, et veriminde yüzde 18,6’lık bir artış söz konusu. Suni tohumlamaya önem veriyoruz. Orada da yüzde 255 bir artış söz konusu bu dönemde. Diğer konulara çok ayrıntılı girmek istemiyorum.

Yine, baktığınız zaman, soy kütüğüne kayıtlı büyükbaş hayvan sayısında yüzde bini aşkın bir artış görüyoruz, kayıtlı bir sisteme doğru gittiğimizi görüyoruz. Yem bitkileri üretimimizde yüzde 48’lik bir artış var bu dönemde.

Hayvancılığa verilen kredi miktarı çok çarpıcı. Onu özellikle vurgulamak istiyorum çünkü az önce çiftçilerimizin yeterince kredi kullanamadığı söylendi. Bakın, hayvancılığa verilen kredi miktarı 2002 yılında sadece 47 milyon Türk lirası. 2009 yılına geldiğimizde bu rakam 4 milyar 155 milyona çıkıyor, 47 milyondan 4 milyar 155 milyona, artış oranı yüzde 8.740 yani artık bu katlarla ifade edilmesi gereken bir artış. Bu artış gerçekleştiyse demek ki kredi koşullarında gerekli tedbirler alınmış, çiftçilerimiz geçmişe göre çok çok büyük oranlarda kredi kullanmaya başlamışlar. Sadece Ziraat Bankası kredisi kullanan çiftçi sayısına baktığımızda, 2002 yılında 16.426 iken 2009 yılında bu rakam 147.426’ya ulaşmış yani çok muazzam bir artış söz konusu,  yüzde 798 bir artış.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) - Başka ülkede mi yaşıyorsunuz Allah aşkına Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bunlar rakamsal konular, yoruma açık konular değil gerçekten ama daha genel anlamda yine yorumlanabilir.

Et fiyatlarında bir artış olduğu doğru, son dönemlerde 2010 yılında et fiyatlarında bir artış oldu. Bunda tabii dünyadaki piyasa koşullarının da etkisi var, ülkemizin kendi iç koşullarının da etkisi var. Artan nüfus, turist sayısındaki artış, gelir düzeyinin yükselmesi, sanayinin daha çok bu işi işlemesi, çeşitli faktörler söz konusu.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Hayvan kalmadı, hayvan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bunların detayına şimdi girecek vaktimiz yok ama orada biz ne yaptık? İthalata izin verdik. Bunu yapmamızın gayesi az önce izah ettiğim konu yani tüketiciyle üretici arasında bir denge kurmak. Yine aslında önceki yıllara geri gitmiyoruz yine et fiyatlarımız işte 2004, 2006, 2007 yıllarına baktığımızda bugün yine yüksek ve üreticimizi destekleyecek düzeyde ama bir taraftan da biz tüketiciyi düşünmek durumundayız, evine, mutfağına et götüren insanı düşünmek durumundayız. Dolayısıyla bu dengeyi sağlıyoruz. Ancak ithalata verdiğimiz bu izin sektörel politikalarımızın değiştiği anlamına gelmez.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – O zaman ithalata verdiğiniz desteği çiftçiye de verseydiniz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Biz yine orta ve uzun vadede sektörde üretimi, verimliliği artırmaya dönük çalışmalar yapmaya da bir taraftan devam edeceğiz ama biz sektörde orta, uzun vadede sonuç alıncaya kadar tüketicimiz çok pahalı et tüketsin de diyemeyiz. Bunu da yapacağız ama bir taraftan da sektörel politikalarımıza da elbette devam edeceğiz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ama hükûmet olmak görebilmektir, onu göreceksiniz.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Dünyada da baktığınız zaman karkas et fiyatları 2010 yılı içinde yüzde 23 artmış durumda, diğer birtakım ürünlerde de -gıda ürünlerinde- bir artış söz konusu. Tabii Çin yükseliyor, yeni ülkeler devreye giriyor, dünya nüfusu artıyor, gelir düzeyi arttıkça tüketim kalıpları değişiyor. Bütün bunlar dünyada gıda fiyatlarını artıran hususlar. Fakat biz ülkemizde hem gıda güvenliğini sağlamak hem de halkımızın uygun fiyatlarla uygun koşullarda beslenmesi için her türlü tedbiri alıyoruz, almaya devam edeceğiz.

Diğer birçok data var ama Meclis çalışmalarımızı daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Zannediyorum ana fikir anlaşılmıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın İnan…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu cevaplarınız için teşekkür ediyoruz ama anlattığınız işlerden şunu çıkarıyoruz: Madem hayvancılık politikası bu kadar ciddiydi ve bir denge kuracaktınız üretici ile tüketici arasında, bugünkü et fiyatlarıyla bir asgari ücretlinin ne kadar ayda et alabileceği ya da memura yaptığınız zamla ne kadar et alabileceği apaçık ortadadır.

Diğer taraftan, eğer hayvancılık politikası gerçekten başarılı olmuş olsaydı, Kurban Bayramı’nda kurbanlık hayvan ithal eder durumda olmazdık ve Türk tarihinde ilk defa.

Dolayısıyla ister tarımda olsun ister sanayide olsun ister çalışma hayatında olsun ister sosyal hayatta olsun çok ciddi sıkıntıların olduğu apaçık bir gerçek. Ama burada asıl olan iş, bu işlerin, sıkıntıların var olduğunu bilmek ve bu işin üzerine gitmektir. Var olan sıkıntılara “Yok.” demekle ya da “Hallettik.” demekle ortadaki sıkıntılar ortadan kalkmıyor. Dolayısıyla biz “Ülkede kriz var.” derken siz “Yok.” dediniz ama yaptığınız şu andaki borç yapılandırmalarıyla krizi bir anlamda kabul ettiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda ülkemizde üniversitelerin ve bu üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısının artması, yaşadıkları illerin dışında yüksek öğrenim gören öğrencilerin barınma sorunlarının iyice artmasına yol açmıştır.

Yıllardan beri sürmekte olan öğrencilerin barınması sorunu yetersiz yurt ve yatak sayılarından kaynaklanmaktadır. Bu konuda büyük bir plansızlık olduğu gözlenmektedir. Örgün eğitim alan her sekiz üniversite öğrencisinden ancak birinin Devlete ait yurtlarda barınma şansı bulunmaktadır. Devlet yurtlarında barınma olanağına sahip olamayan öğrenciler ya pahalı olan özel yurtlara ya da birkaç öğrencinin kaldığı evlere yönelmektedir. Ancak dernek ve vakıf yurdu adı altında faaliyet gösteren kimi cemaat ve tarikat yurtlarında veya cemaatlere bağlı öğrenci evlerinde, öğrenciler belli bazı kalıplar içinde yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Bu yurtlar ve öğrenci evlerinde tarikatın veya cemaatin dinsel yaklaşımı öğrencilere dayatılmaktadır. Bu durum kamuoyunda giderek artan bir rahatsızlığa neden olmaktadır.

Bu nedenlerle yüksek öğrenim öğrencilerinin yaşadıkları barınma sorunları ile öğrenci yurtlarının yetersizliğinden kaynaklanan sorunların saptanması ve bu konularda alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.                                            11.10.2010

1) Hulusi Güvel                               (Adana)

2) Rasim Çakır                                (Edirne)

3) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

4) Tansel Barış                                (Kırklareli)

5) Engin Altay                                 (Sinop)

6) Ali Oksal                                     (Mersin)

7) Akif Ekici                                    (Gaziantep)

8) Çetin Soysal                                (İstanbul)

9) Tayfur Süner                               (Antalya)

10) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

11) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

12) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

13) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

14) Şevket Köse                              (Adıyaman)

15) Selçuk Ayhan                            (İzmir)

16) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

17) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

18) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

19) Osman Kaptan                          (Antalya)

20) Gökhan Durgun                        (Hatay)

21) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

22) Canan Arıtman                          (İzmir)

23) Bilgin Paçarız                            (Edirne)

Gerekçe;

Ülkemizde üniversite öğrencilerinin barınması amaçlı Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 267 yurt bulunmaktadır. Bu yurtların yatak kapasitesi 240 bin civarındadır. 2010 yılı itibariyle ülkemizde bulunan 170 üniversitede öğrenim gören ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora ve tıpta ihtisas öğrenci sayılarının toplamı 1,9 milyona ulaşmıştır. Yani öğrenim gören her sekiz öğrenciden ancak birinin Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait bir yurtta barınma olanağı bulunmaktadır. Bu öğrencilerden yarısının yaşadıkları ilde bulunan bir üniversiteye kayıtlı oldukları ve yurtta barınmaya ihtiyaçları olmadığı varsayılsa bile her dört üniversite öğrencisinden üçü açıkta kalmaktadır. Kimi illerde var olan yurt kapasitesinin iki ya da üç katı kadar başvuruda bulunulmakta, pek çok öğrenci herhangi bir yurda yerleştirilemediği ve diğer seçeneklerden parasal nedenlerle yararlanamadıkları için öğrenimlerini bırakmak zorunda kalmaktadır.

Örnek olarak 2010 yılı itibarıyla Adana merkezinde 3.984 öğrenci kapasiteli üç yurt bulunmaktadır. Ceyhan ilçesinde bulunan bir yurt daha bu hesaba eklenirse 4.485 kişi kapasiteye ulaşılmaktadır. Adana ilimizde bulunan Çukurova Üniversitesinin öğrenci sayısı 32 bini aşkındır. Yurt kapasitesinin oldukça yetersiz kaldığı ortadadır.

Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleştirilemeyen çok sayıda öğrenci barınma sorununu özel yurtlar, ev kiralama ya da pansiyon ile çözmek zorunda kalmaktadır. Ancak özel yurtların öğrencilere maliyeti devlet yurtlarından çok daha fazladır. Pek çok öğrenci ve veli bu masrafı karşılayacak durumda değildir. Öte yandan kimi cemaatler ve tarikatlar öğrencileri belli bir düşünce yapısına yönlendirmek için yurtların yetersizliğinden faydalanmaktadır. Devletin yükseköğrenim öğrencilerinin barınması için yeterli yurt binası yapmaması nedeniyle hemen bütün kentlerimizde bu tip cemaat yurtlarının sayısı olağanüstü oranda artmıştır. Vakıf yurdu, dernek yurdu adı altında faaliyet gösteren bu tip kimi yurtlar, öğrencilere belli bir dünya görüşünü dayatmakta, bu yurtlarda kalan öğrenciler dinsel bazı zorlamalara maruz bırakılmaktadır.

Bu sorunların ortadan kaldırılması için gerek yurt sayılarının gerekse yatak kapasitelerinin büyük oranda artırılması gerekmektedir. Ancak bu konuda yeterli çaba gösterildiğini söylemek zordur. Adeta yeterli yurt inşa edilmeyerek, yurtların kapasiteleri artırılmayarak öğrenciler bu tip yurtlara yönlendirilmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle yükseköğrenim kurumlarında eğitim gören öğrencilerin barınma sorunlarının saptanması, alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/954)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde her yıl üretilen yaş sebze ve meyvenin önemli bir kısmı üretim ve pazarlama konularında planlama yapılmamasından dolayı tarlalarda kalmakta, piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarına karşı önlem alınmaması nedeniyle üreticilerimiz mağdur olmaktadır.

Üretilen ürünlerin dış pazara sunulmasında da planlama eksikliğinden dolayı bir dizi sorun yaşanmaktadır. Uygulanan yanlış ve eksik politikalar nedeniyle yaş sebze ve meyvede ülkemizin ihracat potansiyeli tam olarak değerlendirilememektedir. Bu yüzden ülkemiz yaş sebze ve meyve ihracatı aynı iklim kuşağında bulunan ülkelerden daha az gelişmiştir.

Bu nedenlerle, yaş sebze ve meyve üreticilerimizin piyasada oluşabilecek fiyat dalgalanmalarından korunması ile yaş sebze ve meyve ihracatında ülkemizin potansiyelinin değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.                                                                                                              12.07.2010

1. Hulusi Guvel                               (Adana)

2. Enis Tütüncü                               (Tekirdağ)

3. Osman Kaptan                             (Antalya)

4. Atilla Kart                                    (Konya)

5. Atila Emek                                   (Antalya)

6. Turgut Dibek                               (Kırklareli)

7. Tekin Bingöl                                (Ankara)

8. Abdullah Özer                             (Bursa)

9. Halil Ünlütepe                             (Afyonkarahisar)

10. Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

11. Gürol Ergin                               (Muğla)

12. Sacid Yıldız                               (İstanbul)

13. Gökhan Durgun                        (Hatay)

14. Yaşar Ağyüz                             (Gaziantep)

15. Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

16. Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

17. Ali Koçal                                   (Zonguldak)

18. Şevket Köse                              (Adıyaman)

19. Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

20. Ahmet Küçük                            (Çanakkale)            

21. Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

22. Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

23. Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

24. Hüseyin Pazarcı                         (Balıkesir)

Gerekçe:

Ülkemiz coğrafi konumu, değişik bölgelerin çevresel farklılıkları sayesinde meyve ve sebzelerin kaliteli olarak yetişebildiği nadir ülkelerden biridir. Dünyada yetiştiriciliği yapılan 140 adet bağ-bahçe türünün 80'den fazlası ülkemizde yetiştirilmektedir.

Ülkemizde yılda yaklaşık 43 milyon tonun üzerinde taze meyve sebze üretilmektedir. Ancak üretilen miktarın en az yüzde 25'i nihai tüketiciye ulaşamadan çürümektedir. Ayrıca fiyatların aşırı düşmesi, ürün bedellerinin maliyeti karşılamaması gibi nedenlerle her yıl büyük miktarda yaş sebze ve meyve tarlada kalmaktadır. Bunun en temel nedeni üretimde herhangi bir yönlendirme ve planlama yapılmamasıdır.

Anayasamızın 45'inci maddesinde "Devlet, bitkisel ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır" hükmü bulunmasına rağmen bu görevin yerine getirildiğini söylemek zordur. Yaş sebze ve meyve üretiminden 2,5 milyonun üzerinde yurttaşımız geçimini sağlamaya çalışırken üreticilerimiz piyasada oluşan fiyat dalgalanmaları karşısında savunmasız bırakılmakta, ürünlerin gerçek değerinin ellerine geçmesi bir yana üretim maliyetinin altında ürün bedelleri alınmasına göz yumulmaktadır.

Ülkemizde yapılan yaş sebze ve meyve üretiminin ancak yüzde 5'i civarında bir kısmı ihraç edilmektedir. Bu oran İspanya, İsrail, Yunanistan gibi ülkelerde yüzde 30'un üzerindedir. Yaş sebze ve meyve üreticisinin desteklenmesi açısından ihracatın artırılması ve aynı iklim koşullarını paylaştığımız ülkeler seviyesine çıkarılması gerekmektedir.

İhracatın artırılmasında, ürün çeşitliliğinin yanında ihracat yapılan ülkelerin sayısının artırılması gereği vardır. Öte yandan ihracatı olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelen zirai ilaç kalıntısı konusunda üreticilerin eğitilmesi ve denetim mekanizmalarının işletilmesi zorunludur. Geçmiş yıllarda özellikle AB ülkeleri ve Rusya Federasyonu’na yapılan ihracatta ilaç kalıntısı miktarının yüksekliği nedeniyle çok miktarda geri dönüşler yaşanmıştır.

Bu ürünlerin ihracatının artırılması için üretim sürecinden başlayarak devletin aktif rol alması gerekmektedir. Bu konuda planlamanın büyük önemi vardır. Yalnızca piyasa koşullarının düzenleyiciliği yeterli olmadığı gibi üreticilerimiz aleyhine sonuçlar da doğurmaktadır. Hedef belirlenmesinden başlayarak, sorunların giderilmesi, izlenecek yol konularında devletin aktif rol alması zorunludur.

Ancak uygulamada hem üretim sürecinde hem pazarlama ve ihracat konularında devletin plansız hareket ettiği ve üreticilerimizi sahipsiz bıraktığı gözlenmektedir. Yaş sebze ve meyve üretiminin desteklenmesi açısından bu ürünleri işleyerek katma değerini artıracak çözümler üretilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca insan sağlığı ve gıda güvenliğini esas alan üretim tarzı olarak nitelendirilebilecek iyi tarım uygulamaları desteklenmelidir.

Yukarıda sayılan gerekçelerle yaş sebze ve meyve üreticilerimizin özellikle fiyat dalgalanmaları nedeniyle yaşadıkları sorunların ve ülkemizin bu ürünlerdeki ihracat politikasında var olan eksikliklerin saptanması ve alınacak tedbirlerin yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesinin sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/955)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Eylül 1980 darbesinin ülkemizde yarattığı siyasi, toplumsal ve ekonomik yıkımın tam anlamı ile ortaya çıkarılması ile ilgili Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1) Hasan Macit                                (İstanbul)

2) Osman Kaptan                            (Antalya)

3) Gürol Ergin                                 (Muğla)

4) Hasan Erçelebi                            (Denizli) 

5) Zekeriya Akıncı                           (Ankara)

6) Mustafa Vural                             (Adana)

7) Ahmet Ersin                                (İzmir)

8) Tayfur Süner                               (Antalya)

9) Ahmet Küçük                              (Çanakkale)

10) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

11) Şevket Köse                              (Adıyaman)

12) Recai Birgün                             (İzmir)

13) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

14) Ali Oksal                                   (Mersin)

15) Hüseyin Mert                            (İstanbul)

16) Orhan Ziya Diren                      (Tokat)

17) Ayşe Jale Ağırbaş                     (İstanbul)

18) Sacid Yıldız                               (İstanbul)

19) Engin Altay                               (Sinop)

20) Gökhan Durgun                        (Hatay)

 Gerekçe:

12 Eylül 1980'de Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptığı askeri darbesinin üzerinden tam 30 yıl geçti. 12 Eylül 1980 günü ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Paul Henze'nin dönemin ABD Başkanı'na dediği gibi "Bizim çocuklar başardılar"...

Böylece ülkemiz; faili meçhullerin, işkencelerin, idamların, yüz binlerce gözaltı ve tutuklamaların olduğu karanlık bir döneme girdi. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi; 650 bin kişi gözaltına alındı; 98 bin kişi örgüt üyeliğinden tutuklandı; yüzlerce kişi çeşitli şekillerde öldürüldü ve 50 kişi de idam edildi.

Hukuk, adalet ve bilim yok edildi. 1961 Anayasası ile tanınan tüm kazanımlar ve haklar ortadan kaldırıldı. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Halkevleri gibi Atatürk'ten Türkiye Cumhuriyetine miras kalan kurumlar kapatıldı. YÖK kurularak üniversitelerin özerkliğine son verildi. Ortaöğretim müfredatına zorunlu din dersleri konuldu.

KÖY-KOP, TÖB-DER ve DİSK gibi kurumlar kapatılarak mallarına haksız ve hukuksuz el konulmuştur. Bu sayede işçi, köylü ve emekçilerin örgütlü güçleri sınırlandırılmıştır. Toplumsal yaşamdaki tüm alanlarda özgürlükleri kısıtlayan 1982 Anayasası uygulamaya konulmuştur.

Ülkemiz üzerinde toplum ve siyaset mühendisliği uygulanarak, tüm siyasi dengeler altüst edilmiştir. Siyasi partiler kapatılarak, yetişmiş ve birikimli siyaset kadrosu yok edildi. Oysa siyasetin okulu yoktur ve siyasetçiler uzun bir süreç sonucunda yetişmektedir.

12 Eylül'ün; siyasal, sosyal ve ekonomik hedefleri vardı: Siyasal hedefi; tüm yurtsever ve Atatürkçü güçleri dağıtmak ve onları güçsüz hale getirmek... Ekonomik hedefi; 24 Ocak ekonomik kararlarını uygulamaya sokmak; karma ekonomik sistemden liberal sisteme geçmek ve sosyal devleti ortadan kaldırmak... Sosyal hedefi ise Türkiye'yi çağdaş demokrasi değerlerinden uzaklaştırmak ve ülkemizi yeşil kuşak teorisine uygun olarak bir Ortadoğu ülkesi haline getirmek... 12 Eylül bu üç hedefinde de başarıya ulaşmıştır.

Yukarıda saydığımız nedenlerden Türk demokrasisinde kara bir leke olarak düşen bu dönemin araştırılması ve gerçeklerin günyüzüne çıkartılması için Anayasamızın 98 ve içtüzüğümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

4.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Hakkâri'nin Durankaya Beldesi'ne bağlı Geçitli Köyü yakınlarında 16 Eylül 2010 tarihinde bir minibüsün geçişi sırasında meydana gelen patlamanın sonucunda yaşanan katliamın" araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını saygılarımla arz ederim.

1) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

 Gerekçe:

Hakkâri'de 16 Eylül 2010 tarihinde merkeze bağlı Durankaya Beldesi'ne bağlı Geçitli köyünden kent merkezine gitmek üzere olan minibüsün geçişi sırasında yaşanan patlamada dokuz yurttaşımız yaşamını yitirirken, biri bebek olmak üzere dört kişi de ağır yaralanmıştır. Ne yazık ki tüm kamuoyunu büyük bir yasa boğan bu insanlık dışı olayın failleri ortaya çıkarılmadığı gibi; yaşanan katliam, devletin yetkili ağızları tarafından hiçbir ön inceleme ve de soruşturma yapılmadan peşinen "PKK örgütü yaptı" denilerek, olay "ört-pas" edilmek istendi. Ancak bölgede buna benzer ve "PKK yaptı" denilen birçok olayın arkasında başka güçler ortaya çıktı…

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu teşrif eden Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Kuveyt Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Jassem Mohammed Al-Kharafi ve beraberindeki Parlamento heyeti şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine yüce Meclisimiz adına "Hoş geldiniz." diyorum. (Alkışlar)

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)

4.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkâri ili Geçitli köyü yakınlarında meydana gelen patlama ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/956) (Devam)

…olayın meydana gelmesinden hemen sonra PKK, olayla hiçbir ilgilerinin olmadığını ve bu olayı gerçekleştirenleri lanetlediklerini açıkladılar. Yine olayın gerçekleştiği tarihte, PKK daha önce açıklamış olduğu "ateşkes ve eylemsizlik süreci" devam etmekteydi. Patlamanın hemen ardından, olay yerine giden köylüler ve görgü tanıklarının ifadelerine göre, olay yerinde, üzerinde "Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı" yazılı bir çanta bulunmuştur. Bu çantanın içinde ise, "KKK 8'inci Ana Bakım Merkezi Komutanlığı Afyonkarahisar, Balistik Koruyucu Kombozit Başlık Kullanma Kılavuzu AQAP-2120, Doküman No: KSK: 107" yazılı belgeler ve çeşitli mühimmatlar çıkmıştır.

Yine olay yerine yakın yerlerde 2 adet Rus yapımı patlamaya hazır anti-tank mayın, 2 adet kalaşnikof kasaturası (seri no: SAX0543, SAX703), 1 adet Stilson profesyonel marka minyatür pense, 1 adet içi boş damlalık (Göz Damlalığı), 03 MM rulo hâlinde dışı laklanmış bakır tel, beyaz renkli SAS marka 2x075 MM kablo, makas, kibrit, iğne-iplik kutusu, kalem pil, elektrikli ateşleme düzeneği, telsiz maşası, 1 adet üzerinde MKE 2/8/93 81 mm MD/A harf grubu bulunan aydınlatma, 81 mm paslanmış havan mermisi ile 2 adet askeri sırt çantası bulunmuştur. Ele geçirilen tüm bu mühimmatlar, nedeniyle köylüler ve askerler arasında gerginlik çıkmış, daha sonra Cumhuriyet Savcısının düzenlediği tutanakla kayıt altına alınmıştır. Yine olayın meydana geldiği yer açık bir arazi olup, oraya yakın askeri birliğin gözetim kulesinden rahat görülebilecek bir uzaklıktadır. Ayrıca köylüler ve görgü tanıklarının ifadelerine göre, olay sonrasında bölgede ne havadan ne de karadan hiçbir operasyonun yapılmadığını ifade etmişlerdir.

Yaşanan olay daha önce buna benzer katliamları gündeme getirdi. Güçlükonak, Beşağaç ve Çukurca'da 7 askerin mayın patlaması sonucunda yaşanan ölümlerde PKK suçlanırken, aradan geçen zaman sonrasında olayın PKK dışında geliştiği ve farklı boyutları ortaya çıktı. Yine Hakkâri'nin Çukurca ilçesi yakınlarında 27 Mayıs 2009 tarihinde yaşanan mayın patlamasında 20. Jandarma Tugay Komutanlığı'na bağlı askeri birlik, Hantepe'ye intikal ederken araziye döşenmiş mayın patladı. Patlamada 7 asker yaşamını yitirirken, 7 asker de yaralandı. Olayın yaşandığı ilk günlerde mayının PKK tarafından yerleştirildiği öne sürüldü. Bir süre sonra internete iki komutanın ses kayıtları düştü. Buna göre mayınlar PKK tarafından değil, bizzat 20. Jandarma Tugay Komutanlığı tarafından döşendiği tespit edildi. Yaşanan patlama olayına ilişkin ses kaydının internete düşmesi ardından ise, Van cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Bu soruşturma ise hâlâ devam etmektedir.

7 askerin öldüğü ve 7 askeri yaralandığı patlamanın olduğu gün Sayın Başbakan'ın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile görüşmesi vardı. Aynı şekilde Geçitli yakınlarında yaşanan patlamada 9 kişinin öldürüldüğü gün de BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ile görüşmeleri vardı.

Başta bölge halkı olmak üzere tüm Türkiye'ye derin bir acıya sürükleyen bu olayın zamanlaması ve yapılış tarzı, daha önce de bu tarz olayları gerçekleştiren devlet içindeki karanlık güçleri işaret etmiştir. Bu nedenle, bu olayın TBMM tarafından kurulacak bir komisyon tarafından araştırılması kaçınılmaz olmuştur. Olayın mağdurları ve tüm bölge halkı bu olayın faillerinin ortaya çıkarılmasını beklemektedirler.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

C) DUYURULAR

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programının bastırılıp dağıtıldığına ve bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen milletvekillerinin söz kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme programı bastırılıp dağıtılmıştır.

Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri, 10/12/2010 Cuma günü 09.45 ile 10.15 saatleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu toplantı salonunda Başkanlık Divanı kâtip üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır.

10/12/2010 Cuma günü saat 09.45 ile 10.15 saatleri dışındaki söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde yapılacaktır.

Genel Kurulun aldığı karara uygun olarak bütçenin tümü üzerinde her tur için ve bütçe görüşmelerinin sonunda lehte ve aleyhte olmak üzere ve bunlardan sadece biri için kişisel söz kaydı yapılacaktır.

Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/83) ve (10/865) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 9/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 09.12.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Oktay Vural

                                                                                                                  İzmir

                                                                                                  MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/83 ve 10/865 esas numaralı, "Asgari ücretliler ile özellikle kamu kurumlarında hizmet alım ihaleleriyle çalıştırılan personelin" ve "Taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırmaları önergelerimizin görüşmelerinin Genel Kurulun 09.12.2010 Perşembe tarihli bugünkü 29. Birleşimde birlikte yapılmasını Genel Kurulun görüşlerine arz ederim.               

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerine söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara gelirken kamu personel reformu yapacağını, eşit işe eşit ücret ödeneceğini, kurumlar ve kadrolar arasındaki ücret adaletsizliğinin giderileceğini ve işsizliğe çare bulacağını vaat etmişti.

Sayın başbakan, 2002 seçimlerinden önce, işsizliğin ve yoksulluğun bu ülkenin kaderi olmayacağını meydanlarda haykırarak söz vermiş ve bu vesileyle de iktidara gelmiştir. Aradan geçen sekiz sene içerisinde ise, 10 milyon işsiz, 50 milyon yoksul yaratılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün işsizlik oranı yüksekliği bakımından dünyada ilk beşin içindeyiz. Yani sekiz yıllık AKP iktidarı ülkemizdeki işsizliğe çare bulamamıştır.

Sayın Ali Babacan da, “İşsizlik konusunda 2002 yılından daha gerideyiz” diyerek bu durumu samimiyetle itiraf etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün gündeme alınmasını istediğimiz araştırma önergemiz ile, AKP’nin işsizliğe çözüm bulmak adına kamuda çalıştırdığı ve her geçen gün sayıları ve sorunları artan taşeron işçilerin durumuna dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Kamu kurum ve kuruluşlarında, temizlikten güvenliğe, sağlıktan eğitime, dozer operatörlüğünden mühendise varıncaya kadar her konuda işlerin görülmesi için hizmet alımı yoluna gidilmesiyle bugün sayıları 1 milyona yaklaşan bir taşeron işçi sorunuyla Türkiye karşı karşıyadır.

Öncelikle belirtmek isterim ki, taşeron müteahhitlerce işe alınacak işçilerin tamamı AKP’li siyasetçilerin referanslarıyla işe alınmaktadır, aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir. Yani, burada da bir siyasi tavassut, bir adam kayırma, bir çeşit iktidar kadrolaşması vardır. Görülüyor ki AKP’nin yaptığı bu işte de adalet yoktur.

Değerli milletvekilleri, çalıştırılan bu kişilere asgari ücret ödenmektedir. Bu kardeşlerimiz açlık sınırının altında, insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesi olmadan, sendikasız, neredeyse köle gibi çalıştırılmaktadır. İşten atılma korkusuyla seslerini çıkaramamaktadırlar. Bu konuda bizlere çok çeşitli şikâyetler iletilmektedir. İstihdam garantisi olmadan çalıştırılan bu işçilerin, özellikle seçim süreçlerinde “Oyunuzu AKP’ye veriniz, AKP adına çalışmazsanız, işinizi kaybedersiniz” tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarını bizlere samimiyetle ifade etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, buradan bir kez daha söylemeliyim ki, asgari ücret mutlaka sivil toplum kuruluşlarının belirlediği gerçek açlık sınırının, yani 950 liranın altında olmamalıdır. Biz bu haklı önerimizle işverenlerimize yeni bir yük getirme peşinde değiliz.

Sayın Başbakan’ın 2002 yılında seçim meydanlarında vaat ettiği ancak bugüne kadar yerine getirmediği asgari ücret üzerindeki vergi ve prim yükünün azaltılarak çalışanın eline geçen net ücretin artırılmasından yanayız.

Diğer yandan, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet çay-simit hesabıyla açlık sınırını belirliyorsa, çay-simit hesabına göre asgari ücreti belirliyorsa, yani insanlarına çay ve simidi reva görüyorsa milletimizin de artık şapkasını önüne koyup düşünmesi lazımdır.

Değerli milletvekilleri, şimdi iktidarın sayın sözcüleri benden sonra çıkıp asgari ücretin geçmişle mukayesesini yapıp yağlandıra ballandıra anlatacaklardır. Bunlara hiç gerek yok. Halep oradaysa arşın da asgari ücretlinin cebinde değerli milletvekilleri. Üç aşağı beş yukarı geçmişle bugün arasında belirgin bir fark ve iyileşme yoktur. Hani refah seviyemiz artmış, hani millî gelirimiz 15 bin dolara çıkmıştı? Nerede? Asgari ücretlinin refah seviyesi neden artmadı? Millî gelir 15 bin dolara çıktı da yardım alan aile sayısı sekiz yılda 7 kat artarak 700 binden 5 milyona nasıl çıktı? Millî gelirimiz 15 bin doların üstüne çıktıysa, yoksulluk sınırının altında yaşayan 50 milyon vatandaşımız bu hesabın neresindedir?

Değerli milletvekilleri, bir başka konu ise, özelleştirmeler nedeniyle işten çıkarılarak 4/C’ye mahkûm edilen işçi kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntılardır. Bunların sorunlarını da buradan defalarca dile getirdik ama maalesef iktidar duymadı. Bu vesileyle burada 4/C ile ilgili önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum. 31 Aralık itibariyle 4/C çalışanlarına çıkış verilecektir. Bildiğiniz gibi, yeniden işe başlayabilmeleri için yeni bir Bakanlar Kurulu kararına gerek vardır. AKP İktidarı geçen sene Bakanlar Kurulu kararını geç çıkartarak bu kişileri fiilî olarak işsiz bırakmıştır. Lütfen 4/C’lileri bu sene olsun mağdur etmeyiniz.

Bakınız değerli milletvekilleri, istihdam ve işsizlik konusunda bu iktidar, ya 4/C ucubesine sarılmış ya taşeron ve geçicilerle sorunu gözden kaçırmaya, günü kurtarmaya çalışmıştır. AKP’nin işsizliğe bulduğu çareler bunlardan ibarettir ancak bunlar da çözüm yerine yeni sorunlar, yeni mağdurlar yaratmaktan başka bir işe yaramamıştır. Geçen sekiz yılda anlaşılmıştır ki iktidarın işsizlik sorununu çözmesi mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki AKP, tehdit politikalarıyla varlığını sürdürmeyi âdet ve yöntem haline getirmiştir. Yoksullara kömür, odun, erzak vesaire verip sonra da “Ben gidersem bu yardımları alamazsınız.” birinci tehditleridir. Borç içinde boğulan milyonlarca vatandaşımıza “Ben gidersem kriz olur, bu borçların altından kalkamazsınız.” ikinci tehdidinizdir. Son olarak, hizmet alım ihalelerini kazanan firmaları “Benim verdiğim listeleri işe almazsanız ihaleniz onaylanmaz.” ve bu firmalarda çalışan asgari ücretli işçileri de “AKP’yi desteklemezseniz işinizi kaybedersiniz.” diye tehdit etmektedirler. Kısaca, AKP İktidarı, milyonların iradesine ipotek koyarak tehditle varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. İktidarın bu tutumu ne hak ve adaletle ne insafla ne demokratlıkla ne muhafazakârlıkla ne de dinî ve ulvi değerlerimizle bağdaşamaz.

Buradan, bu aziz milletin kürsüsünden sesleniyorum: Mevcut iktidarın bu tehditlerine boyun eğmeyiniz. Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında herkesin iş garantisi olacaktır, herkesin aş garantisi olacaktır, ihtiyacı olan herkes ama herkes ayrım yapılmadan devlet yardımlarından hakça faydalanacaktır. Asgari ücretin üzerindeki vergi ve prim yükleri azaltılarak net asgari ücret artırılacak ve işsizliğin çözümünde yeni formüller ortaya konacaktır.

Sözlerimi şöyle özetlemek istiyorum: Gelir dağılımındaki adaletsizlik sonucu milyonlarca insanımız açlık ve yoksulluk sınırı altında, 40 milyon vatandaşımız borç batağının içinde, maalesef, yaşam mücadelesi vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Sizlerin ifadesine göre, yani İktidarın ifadesine göre 5 milyon aile elden ayağa, odundan kömüre ve erzaka muhtaç hâle gelmiştir. Bunların hangisine iyi diyebilirsiniz? Bu söylediklerim devri İktidarınızda had safhaya çıkan, hiçbirimizin arzu etmediği sonuçlardır değerli milletvekilleri.

Bakın, bu ülkeye 40 milyar dolar yabancı sermaye girdiğini ifade etmektesiniz. Bu gelen paralar neden işsizliğe çare olmadı? 40 milyar dolara yakın özelleştirme geliri elde ettiniz millî varlıklarımızı heba ederek. Bu paralar nerede ve neden işsizliğe çare olmadı? Hiçbir şeye de çare olmayacağınız şu şartlarda belli olmuştur.

Milletimiz merak etmesin, Milliyetçi Hareket Partisi bütün sorunlara çare olacaktır, milletimizin beklentilerine cevap verecek tecrübeye de sahiptir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Karaman Milletvekili Sayın Lütfi Elvan’da.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Müsaade ederseniz asgari ücrete geçmeden önce, çok genel olarak dünyadaki gelişmeler nelerdir, Türkiye’deki gelişmeler nedir, ona değinmek istiyorum. Özellikle dünyada gelişmiş ülkelerde borçlanma oranlarının son derece yüksek noktalara ulaştığını görüyoruz. Diğer taraftan, 2009 ve 2010 yıllarında -bu yıl da dâhil olmak üzere- işçi ücretlerinin, memur ücretlerinin dondurulduğunu görüyoruz. Yine, bunlara ilave olarak birçok ülkede hem işçilerin hem de memurların çıkarıldığını görüyoruz. Sanayiye baktığımızda ise bu gelişmiş ülkelerde birçok fabrikanın kapandığını görüyoruz. Bu, özellikle gelişmiş ülkelerdeki manzara. Türkiye’ye baktığımızda ise son derece dinamik bir ekonomiye sahip olduğunu, finansman açısından, finans sektörü açısından, mali politikalar açısından hemen hemen hiçbir ciddi sorunumuzun olmadığını görüyoruz.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Hiç ihracat yaptın mı sen? Hangi finanstan bahsediyorsun?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Hatırlarsanız 2010 yılı bütçesini görüşürken biz yüzde 3,5’luk bir büyümenin muhafazakâr olduğunu ve bu büyümenin üzerinde bir performans göstereceğimizi ifade etmiş idik. Ancak, bazı muhalefet parti yetkilileri bu yüzde 3,5’luk büyümenin yüksek olduğunu ifade etmiş idi. O günleri hepimiz hatırlarız. Şu anda yüzde 8’e yakın bir büyüme performansı gerçekleştiriyoruz değerli arkadaşlar.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Söyleyince “8” olmuyor ama!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sanal onlar sanal!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Tabii, sizin sanal dünyanızda bunlar sanal olabilir. Ama rakamlar bunu böyle gösteriyor.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Hangi rakamlar, hangi?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gerçekçi, reel dünyadayız biz.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, firmalara baktığımızda, sanayi sektörüne baktığımızda, kapasite kullanım oranlarının oldukça yüksek olduğunu, kısa vadeli sipariş taleplerinin firmalar tarafından yedi sekiz aylık bir sürede gerçekleştirilemediğini, ancak önümüzdeki yıl için sipariş verdiklerini görüyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşçi düşmanı oldunuz, fakir düşmanı oldunuz!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Yani firmalarımız on aylık-on iki aylık satışlarını tamamlamış durumdalar şu anda. Böyle bir performans izliyoruz.

Evet, bu başarının sırrı nedir?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sihir, sihir!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir gecede rakamları nasıl değiştirdiğinizi iyi biliriz biz sizin!

BAŞKAN – Sayın Akkuş, Sayın Korkmaz, lütfen…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu başarının sırrı şu: Biz halkla bütünleşen bir partiyiz. Biz halkın sorunlarını, dertlerini bire bir dinleyen ve bu sorunları Meclisimizin gündemine getirerek çözen bir partiyiz. Bizim sizlerden farkımız o. Bu nedenle biz başarılıyız.

Türkiye, evet, hızla büyüyor, büyümeye de devam edecek, bundan sonra da devam edecek. Ancak, büyümenin sürdürülebilir olması ve kaliteli olması son derece önemli. Biz de işte bu nedenle bugüne kadar çok ciddi yapısal reformlar gerçekleştirdik, bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Bakın, rekabetten bahsettik, iş gücünün kalitesinden bahsettik. Evet, rekabet gücümüzde çok önemli artışlar oldu ama bu bizim için yeterli değil. Biz, özellikle iş gücünün kalitesinin artırılmasına yönelik -ki bu rekabetimize çok önemli katkı sağlayacaktır- önemli düzenlemeler yaptık ve yapıyoruz. En son gelen tasarıya, borçların yapılandırılmasına yönelik tasarıya bakarsanız, özellikle mesleki eğitime yönelik yapmış olduğumuz düzenlemeleri çok rahat bir şekilde görebilirsiniz.

Biz şunu istiyoruz: Bundan sonraki süreçte daha kaliteli, daha nitelikli iş gücü oluşturalım ve bizim rekabet gücümüzü daha da artırsın istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, çok kısa olarak size istihdama yönelik bazı bilgiler de vermek istiyorum. Bu bilgileri vermeden önce şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bugüne kadar, iktidara geldiğimizden bugüne kadar toplumun hiçbir kesimini, açıkça iddia ediyorum, toplumun hiçbir kesimini enflasyona ezdirmedik değerli arkadaşlar. Rakamlara bakınız, reel olarak tüm kesimlerde artış sağladık. Sadece ve sadece, devlet memurları arasında tek bir kesim vardır ki o da yüksek ücret alan genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar seviyesindeki bürokratlar, bunların ücretlerinde sadece reel olarak yüzde 2’lik bir düşüş sağladık ama bunun dışında emeklimize, işçimize, memurumuza, BAĞ-KUR’lumuza, sigortalımıza, bir bütün olarak hepsine tamamıyla reel artış sağladık. Bunları da söyleyeceğim size ne kadarlık reel artış sağladık.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yüzde 2,5 verdiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Endeks farkı…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bakın, 2002 yılında bir işçimiz sadece 184 Türk lirası asgari ücret alıyordu net olarak, 184 Türk lirası.

OKTAY VURAL (İzmir) – 4 milyon oldu litresi benzinin.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bugün 599 Türk lirası net olarak işçiye verdiğimiz asgari ücret.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Benzinle mukayese eder misin?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Onları da söyleyeceğim, onları da söyleyeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Et, et…

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Artış oranı nedir biliyor musunuz? Enflasyondan arındırdığınız takdirde reel olarak yüzde 62’lik bir artış söz konusu değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, geç, masal ya bunlar, masal! O tarafa doğru anlat.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Buna ilave olarak çok önemli bir şey daha söyleyeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – O tarafa doğru anlat.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Asgari ücret konusunda bir fikir yürütebilmek için bakılan bir başka bilimsel önemli oran var, o da asgari ücret miktarının ortalama…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, bırak ya!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, böyle bir görüşme usulü olmaz, sürekli olarak laf atılıyor ve hiçbir uyarı yok. Böyle bir şey yok ki Sayın Başkanım. Muhalefetin her istediğini söylemek zorunda mı kürsüdeki hatip? Kürsüdeki hatip kendi doğrularını ifade ediyor, dinler ya da dinlemez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de hiç söz almadan konuşuyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben bir sefer konuşuyorum, sen devamlı konuşuyorsun, hep konuşuyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Vural…

Buyurun Sayın Elvan.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Biz tabii ki sanal bir dünyada yaşamıyoruz. Biz gerçekleri konuşuyoruz, rakamları konuşuyoruz. Yine söylemeye devam edeceğim.

Şunu söyledim: Asgari ücret konusunda bir fikir yürütebilmek için dünyada kullanılan çok önemli bir gösterge var. O da nedir? Asgari ücretin kişi başına o ülkede düşen ortalama geliridir. Eğer siz bu oranı yapacak olursanız Türkiye’nin birçok gelişmiş ülkeden çok çok daha iyi olduğunu görürsünüz asgari ücret konusunda.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah Allah!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, bu rakamlara lütfen bakın.

İkinci önemli husus, bu da çok önemli: Bakın, işverenin iş gücündeki maliyeti…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Söyle de öğrenelim.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Beni lütfen dinlerseniz…

İşverenin iş gücü üzerindeki maliyeti reel olarak yüzde 31 artmıştır, 2003’ten 2010’a kadar ama biz reel olarak asgari ücreti yüzde 62 oranında artırmışız. Bunun anlamı şu: Biz bir taraftan işçimizin ücretini reel olarak yüksek miktarda artırırken diğer taraftan işverenin iş gücü üzerindeki yükünü azaltmışız demektir.

Gelir dağılımı konusuna değinmek istiyorum çok kısa olarak.

Bu arada, gelir dağılımına geçmeden önce, bu önergeyi veren Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu dönemde…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Benzini söyleyecektin, benzini.

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hatırlatıyorum.

BAŞKAN – Olabilir ama mütemadiyen bir şey hâlindesiniz.

Buyurun.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu dönemdeki asgari ücretteki reel artışlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Bizim dönemimizde, hatırlatıyorum, yüzde 62 reel artış sağlanmış idi. 2000 yılında yüzde 14,2 reel asgari ücrette düşüş var değerli arkadaşlar. 2001 yılında yüzde 14,4 asgari ücrette yine düşüş var. Bu önergeyi veren arkadaşların önce kendi dönemlerine bakmasını tavsiye ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi dönemine bak da konuş bakalım.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Gelir dağılımına gelince, değerli arkadaşlar, 50 milyon yoksul insan olduğundan bahsedildi. 50 milyon yoksul insan neye göre 50 milyon, hangi rakama göre 50 milyon?

OKTAY VURAL (İzmir) – Taşeron işçilerden bahset. 120 bin tane sağlıkta taşeron işçi var. Vicdanın sızlıyor mu senin?

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim iktidarımızda gelir dağılımında önemli ölçüde iyileşme olmuştur. Bakın, size örneğini veriyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İnsanlar boş yere mi intihar ediyor?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Biliyorsunuz, hane halkı kullanılabilir gelire göre yıllık gelir dağılımımız var. Beş grubumuz var. Burada en fakir grup, yani beşinci grupta 2002 yılında yüzde 50’lik bir oran varken, 2008 yılında bu yüzde 45’e düşmüştür. Orta sınıf dediğimiz kesimde de oranlarda artış vardır. Demek ki, biz orta sınıfı daha da güçlendirmişiz.

Örnek veriyorum: İkinci dilim, yani orta sınıf yüzde 9,81 iken, bizim dönemimizde yüzde 10,9’a çıkmıştır.

Üçüncü grup, yüzde 20’lik üçüncü grup, yine orta sınıf yüzde 14,02 iken 15,4’e yükselmiştir. Dolayısıyla bizim dönemimizde gelir dağılımında bir düzelme olmuştur değerli arkadaşlar.

Bir başka husus, gıda yoksulluğu açısından bakalım: Açlık sınırı altında olanların oranı -2004 yılı için söylüyorum- yüzde 1,3 iken, bizim dönemimizde yüzde 0,1’e düşmüştür değerli arkadaşlar.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Bu rakamları nereden aldın Sayın Vekilim?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Hangi açıdan bakarsanız bakın, hangi enstrümanı, hangi göstergeyi kullanırsanız kullanın, gerçekten, reel olarak bizim dönemimizde önemli artışlar sağlanmıştır.

Evet, etten bahsedildi, ekmekten bahsedildi. Söyleyeyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – 2002 yılında sadece 181 ekmek alabilen bir vatandaşımız bugün 285 ekmek alabiliyor. Eti söylediniz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ekmek küçüldü.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Eti de söyleyeyim. Son günlerde yüksek artışa rağmen dana etinde 21 kilogram alınabiliyorken, bugün 24 kilogram alınabiliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendine bak, kendine. Dolar milyarderiniz artmış, müjdeler olsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Mazot dediniz, mazotu da söyleyeceğim. O gün 146 litre mazot alabiliyorken, bugün 193 litre mazot alabiliyorsunuz. Hangi göstergeye bakarsanız bakın, Türkiye ekonomisi iyiye gidiyor arkadaşlar.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Söylediklerinin hiçbiri doğru değil, hepsini uyduruyorsun.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bugüne kadar biz önemli yapısal reformlar gerçekleştirdik, bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Türkiye bugün satın alma gücü itibarıyla dünyanın 15’inci büyük ekonomisi olmuş durumda.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hayal görüyorsun, hayal!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bundan sonra da hep birlikte, hep beraber, işçimizle, memurumuzla, esnafımızla büyümeye devam edeceğiz.

Ben, grup önerisinin aleyhine söz aldığımı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elvan.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Meral’de.

Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; taşeron işçiliğiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, biraz önce AK PARTİ sözcüsü konuştu, güllük gülistanlık sergiledi. İçimden “Keşke öyle olsaydı.” dedim ama maalesef öyle değil.

Değerli arkadaşlarım, bugün taşeron işçiliği yani taşeronluk Türkiye’de bir kurum hâline getirildi, bir kurum daha oluşturuldu döneminizde. Temizlik şirketlerinde çalışan, gene, işçiler, güvenlik görevlisi olarak çalışan örgütsüz işçiler, bir de bunlar oluştu.

Değerli arkadaşlarım, taşeron işçiliğinin birçok mağduriyeti vardır. Arkadaşlarımın önergesinde de açıklandığı gibi bu işçiler kısa süreli çalıştığı için kıdem tazminatı alamazlar, yıllık izin kullanamazlar, sağlık hizmetlerinden çok kez yararlanamazlar yani son derece mağdur edilmiş bir kitledir. Maalesef burada konuşan sözcü, işin gerçeklerini bir tarafa bırakarak, çok önemli bir konuya çözüm bulma yerine sanki hiç sorun ortada yokmuş gibi dağdan, bayırdan indi, ovaya doğru yürüdü.

Değerli arkadaşlarım, bu çok ciddi bir sorundur. Milyonlarca insan mağdurdur, emeklilik hakkı elinden alınmıştır. Burada arkadaşım konuşuyor. Zaten özelleştirme sonucu birçok işçinin kıdem tazminatını elinden aldığınız gibi bunların hiç kıdem tazminatı yoktur. Dönemde işçi kıdem tazminatıyla kendisine bir daire alabiliyordu, sizin döneminizde balkonunu bile alamıyor. Bunun neyini savunuyorsunuz? Türkiye’yi bu hâle getirdiniz. Balkonunu bile alamaz, tazminat ona yetmez.

Burada asgari ücretten örnek veriyorsun. Canım, açlık sınırından da örnek versene. Açlık sınırının altında bugün, 300 lira altında asgari ücret. Bunu niye konuşmuyorsunuz? Yoksulluk sınırından zaten bahsetmiyoruz, aşmış, gitmiş.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada Bakanımız da konuştu. “Bir sürü iş yerleri açıldı, her şey güllük gülistanlık...” Değerli arkadaşlarım, bakın, 2009 yılında 90 bin esnaf iş yerini kapatmış, 1 milyon 574 senet protesto olmuş. Konuşmacı, dinliyorsun bunları değil mi? Bunlar Türkiye’de oldu.

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Dinliyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Niye bahsetmiyorsun bunlardan?

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Açılanları söyleyin bir de...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Binlerce iş yeri kapanmış. Teselli buluyor. Ne olmuş? Teselli buluyor, diyor ki: “Bazı ülkelerde ücretler donduruldu.” Eee... “İş yerleri kapatıldı.” Evet. “İşçiler de çıkarıldı. Allah’ınıza şükredin, burada da bu olmuş.” Meydanlarda böyle konuşmuyordunuz. Siz değil miydiniz “Gelirsek geçmiş hükûmetlerin IMF’yle yaptığı bütün anlaşmaları yırtıp atacağız. İşsize iş, aşsıza aş… talanın, vurgunun üstesinden geleceğiz.” diyen siz değil miydiniz? Talanla şimdi özleştiniz, kardeş oldunuz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da burada konuşuyor, “Tarım, hayvancılık...” Muhterem arkadaşlarım, “Hayvancılık arttı.” diyor. Arttıysa niye Kurban Bayramı’nda başka yerlerden hayvan getirdiniz? Tarımın neresi arttı? Hayvancılığın neresi arttı? Bunları teker teker konuşuyorsunuz. Doğrudur. Memuru perişan ettiniz, işçiyi perişan ettiniz. Şimdi, bir torba yasası getiriyorsunuz, geri kalan işçilerin tümünü dağıtıyorsunuz. Nedir orada? “Efendim, özel idarede çalışan, kamuda çalışan bütün işçileri başka yerlere dağıtacağız.” Bunun adı nedir biliyor musun değerli arkadaşım? “Bırak, git.” Gittikten sonra ne yapacaksınız? Oraları da özel sektöre, taşerona vereceksiniz, köle düzeni getireceksiniz. Yapmak istediğiniz, uğraşmak istediğiniz bunlar değerli arkadaşlarım.

Bunlar, bakınız, cumhuriyet döneminde, şu yaşıma geldim, binlerce hükûmetle çalıştım, sizin Hükûmetiniz kadar emeğe hor bakan, işçiyi ciddiye almayan, sendikaların kökünü kazımaya çalışan bir hükûmetle daha karşılaşmadım. Allah rahmet etsin, meydanlarda bağırırdık “Çankaya’nın şişmanı, işçinin düşmanı.” akşam gider sorun çözerdik onlarla. Diğer hükûmetler de böyleydi ama maalesef size, bırakın söz söyleyeni, yan bakanın kellesini uçuruyorsunuz.

Yasa çıkardınız. İş Yasası’nda 57’nci Hükûmetin getirdiği iş güvencesini ortadan kaldırdınız. Öyle bir yasa getirdiniz ki, 50 işçi çalıştıran iş yerlerinde yasa uygulanmıyor. Yasanın 26 maddesi hiçbir iş yerinde uygulanmıyor. Bu yetmiyormuş gibi torba yasada daha da ağırlarını getiriyorsunuz. Yıkın bakayım nereye kadar yıkacaksınız. Bunu yapan sizlersiniz.

Emeklilik: Değerli arkadaşlarım, bakınız, kısa süreli çalışma getirdiniz. Taşeron işçisinde o da yok. Getirdiğiniz 5510 sayılı Yasa’da tarımda çalışanlar, şeker fabrikalarında çalışanlar, inşaatlarda çalışanlar, birçok iş kolunda kısa süreli çalışanların emeklilik hakkını elinden aldınız. En fazla dört ay çalışacak. Dört ay çalışan bir işçi sürekli çalışabilmesi için, her yıl dört ay çalışabilmesi için altmış yıl çalışacak ki emekli olsun. Nerede, hangi Avrupa ülkesinde bu var? Altı ay çalışsa bir işçi, her sene ama -kısa süreli çalışmanız bunu getiriyor- kırk yıl bilfiil çalışması lazım ki emekli olsun. Hangi taşeron işçisini emekli edeceksiniz ki kıdem tazminatı hakkı kazansın da hakkını alsın?

Değerli arkadaşlarım, sizin işçiye hiçbir zaman değer vermediğiniz hâlinizden belli, hareketinizden belli, tutumunuzdan belli. Şili’de maden ocaklarının altında kalan, 680 metrenin altında kalan 33 işçi altmış dokuz günde çıkarıldı. Zonguldak’ta 17 Mayıstan bugüne kadar toprağın altında kalan insanlar yatıyor, senin vatandaşın, aldırış ettiğiniz yok. Hani biraz önce dedin ya iş yerleri kapanıyor, işçiler atılıyor, ücretler donduruluyor. Ne olacak, burada ölüyor, onu da ekleseydin ya bari cümleyi tamamlasaydın.

Değerli arkadaşlarım, bugün, arkadaşlarım da söyledi, bir 4/C çıktı ortaya. Değerli arkadaşlarım, yarın enerji iş kolunda bunlar yaşayacak, diğer kamu kuruluşlarında bunlar yaşayacak. Özelleştirilen bütün iş yerlerinde 4/C tekrar bir daha getirilecek, özelleştirme sonucunda kazanılmış bütün haklar işçilerin elinden alınacak, ücretlerde en aşağı yüzde 45, yüzde 40 oranında düşme olacak. Şimdi, bu bir sosyal adalete uyuyor mu değerli arkadaşlarım? Siz milletvekilisiniz, sizin ücretlerinizde bir düşme olsa buna razı olur musunuz? Buna razı olmuyorsanız, özelleştirme sonucu işten çıkarılmaya kalkışılan, 4/C’de çalışmaya mecbur edilen işçilerin ücretlerinin düşürülmesine nasıl gönlünüz razı oluyor? Bir kişinin burada sesi çıkmıyor. Olacak iş değil değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin talanını, yağmasını, vurgununu şu kürsüden konuşuyoruz. Devlet yok ortada, devletin savcısı yok ortada, hükûmet yok ortada, bir tane aldırış eden yok. Detayıyla, delille şurada geçen akşam her şeyi ortaya koydum; ihbar ediyorum, şikâyet ediyorum. Hükûmet değil misiniz, gidin üzerine. Geçici işçinin ücretiyle uğraşacağınıza, 4/C’yi marifet sayacağınıza talancının, vurguncunun, soyguncunun üzerine gitsenize. Gücünüz yetmiyor değil mi? Torba yasa getiriyorsunuz, tebrik ederim! Vergi affı getiriyorsunuz, tebrik ederim! Namusuyla primini ödeyen, namusuyla vergisini ödeyen insanlara ne diyeceksiniz? Onlara da bir şey getirin. Bu kafayla…

İlan ediyorum şurada, hiç kimse vergi de vermesin, prim de ödemesin, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek, biz de onları affedeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sakın ola işverenler, sakın ola vatandaşım, ne vergi ver ne de primini yatır, biz geliyoruz, biz affedeceğiz. Biz geliyoruz, kamuda hiçbir tane geçici işçi, muvakkat kalmayacak hepsini kadroya geçireceğiz. Genel Başkanımız bunu açıkladı, ben de açıklıyorum. Siz böyle yapmıştınız. O zaman Demirel’i niye eleştiriyordunuz? “4’e 5 verin.” diye meydanlarda hep bunu konuşuyordunuz. Ben de ilan ediyorum burada, bütün işverenlere ilan ediyorum, sakın ola ki ne vergi verin ne de prim yatırın, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek biz de onları affedeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin her ne kadar aleyhinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış isem de, bu önergenin öngördüğü konularda gerekli olduğuna ve bu araştırma önergesinin gereğinin yapılmasıyla ilgili konuşma yapacağımı belirterek, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önerge kapsamında olan ve taşeron şirketlerin aracılığıyla hizmet alımı yoluyla çalıştırılan özel güvenlik görevlileriyle ilgili görüşlerimi ve bu grubun yaşadığı birtakım sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu konuda da yine AKP’nin bir alicengiz oyunuyla karşı karşıya bulunduğumuzu da belirtmek isterim.

Bilindiği üzere, özel güvenlik görevlileriyle ilgili kanun teklifi İçişleri Komisyonunda oluşturulan alt komisyon tarafından görüşülmüş ve rapora bağlanmıştı, ancak hâlâ Komisyonda görüşülmesine bugüne kadar başlanılmadı. Bu Komisyonun üyesi olmam münasebetiyle konuyla ilgili sürekli olarak memleketim Muş’tan ve Türkiye'nin her tarafından bu özel güvenlik görevlileri ile ilgili telefonlarla aranmaktayım. Kamuoyunda teklifin aralık ayında yasalaşacağına dair bir beklenti oluşmuş olmasına rağmen, bugün itibarıyla Komisyon konuyla ilgili hâlâ herhangi bir toplantı yapmamıştır. Kamuoyunda oluşan bu beklentinin nedeni araştırıldığında da Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın 1/10/2010 tarihinde Meclis Başkanlığına vermiş olduğu torba kanunda özel güvenlik görevlileriyle ilgili olarak da bazı düzenlemelere gidildiğini anlamış bulunmaktayız.

Takdir edersiniz ki söz konusu teklif torba kanun niteliğinde olduğunda asıl komisyon Plan ve Bütçe Komisyonu olmaktadır. İçişleri Komisyonu tali komisyondur ve maalesef teklif ve tasarılar çoğunlukla tali komisyonlarda ele alınmamakta ve görüşülmemektedir. Muhtemelen bu teklif de İçişleri Komisyonunda görüşülmeyecektir. Oysa asıl görüşülmesi gereken komisyon İçişleri Komisyonudur. Her zamanki gibi AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündemi işgal eden sorunları asıl tartışılması gereken komisyondan ve muhalefetten kaçırması durumuyla karşı karşıyayız. Oysa İçişleri Alt Komisyonu, Komisyonda görüşülmek üzere bir rapor bile hazırlamıştı.

Özel güvenlik sektörünün ve çalışanlarının birçok önemli sorunları vardır. Bu sorunların en temel nedenlerinden biri ilgili kanunun çok yeni olması ve sektörde lokomotif fonksiyonunu icra edecek kurumların henüz daha tam anlamıyla yerine getirilmemesinden dolayı sıkıntılar yaşanmaktadır.

Ayrıca sektörde çalışanların sorunlarının çözümüne yönelik bazı önemli talepleri de bulunmaktadır. Bu taleplerden en önemlisi, bu birimde çalışan özel güvenlik birimlerinin maaşlarının asgari ücretin en az 2 katına çıkarılması istekleridir. Üyesi bulunduğum Komisyonda bekleyen tekliften özel güvenlikçilerin ilk beklentisi özlük haklarıyla ilgili bu düzenlemedir. İşte, İçişleri Komisyonunda asıl tartışılması ve mutlaka çözüme kavuşturulması gereken birinci mesele bu özlük sorunudur. Oysa, torba kanunla yapılmak istenen düzenlemede bu konuya hiç değinilmemekte, hiçbir iyileştirmeye de gidilmemektedir. Var olan bu sorunu en iyi bilen kişiler o sorunu yaşayan kişilerdir ancak görünen o ki özel güvenlik görevlilerinin ne görüşüne başvurulmuştur ne de yaptıkları açıklamalar dikkate alınmıştır. İktidar, bu şekilde mi muktedir olacağını düşünmektedir?

İzin verirseniz maaş sorunun yanında Hükûmetin kulağını tıkadığı özel güvenlik görevlilerinin yaşamış olduğu diğer sorunları ben de sizlerle paylaşmak istiyorum: İlgili kanunun “Tazminat” başlığı altında düzenlenen 15’inci maddesindeki düzenlemenin özel güvenlik görevlileri aleyhine var olan eşitsizliği giderecek şekilde değiştirilmesi şarttır. Bu maddeyle “Görevlerini yerine getirirken yaralanan, sakatlanan özel güvenlik görevlilerine veya hayatını kaybeden özel güvenlik görevlilerinin kanuni mirasçılarına iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen miktar ve esaslar çerçevesinde bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşunca tazminat ödeneceğine.” Hükmedilmiştir. Dolayısıyla, kamuda çalışan 657’ye tabi güvenlik görevlileri 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinde belirtilen tazminat miktarlarından istifade edebilmektedir. Oysa, özel güvenlik görevlileri SSK’ya tabi olduklarından iş kazasına dair düzenlemeler gündeme gelmektedir fakat bu durum Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırı düşmektedir.

Kamu kuruluşlarının çalışma hayatını düzenleyen İş Yasası hükümlerini görmezden gelmeyi ısrarla devam ettirmek istenmesini de anlamak mümkün değildir.

Diğer önemli bir sorunları da yıllık ücretli izin hakkı sorunlarıdır. Özel güvenlik görevlilerine yasayla tanınmış bu hak ne yazık ki hem özel hem de kamu kurumlarında göz ardı edilmekte, çalışanlar zor durumda bırakılmaktadır. Yasa dışılığın önüne geçilmesi açısından yıllık izin ücretinin bir yılda on dört gün şeklinde teklif fiyat bileşenleri arasında yer alması sağlanmalıdır.

Bunların yanında, özel güvenlik mali sorumluluk sigorta sisteminin daha işlevsel hâle getirilmesinin de bu kapsamda düşünülmesi gerekir. Bunun için de 28 Şubat 2005 tarih ve 25738 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Özel Güvenlik Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları yeniden düzenlenmeli, sigorta kapsamı genişletilerek özel güvenlik personelinin de yararlanmasına imkân tanınmalıdır.

Diğer sorunlarını da sıralamam gerekirse: Özel güvenlik şirketleri şartnamede verilmesi gereken malzemeleri hem eksik vermekte hem de gerçekte de vermemektedir. Örneğin, şartnamede “iki gömlek, iki pantolon” yazmasına rağmen, ancak bunların birer adediyle yetinilmektedir. Tek tip kıyafet sistemine geçilmesi ve emniyet mensupları gibi dışarıya resmî olarak çıkabilme hakkının verilmesi bunlar için de sağlanmalıdır. Yine, alışveriş merkezlerinde valilikten “10 kişi çalıştırılacak.” diye onay alınıp 5 kişi çalıştırılmaktadır. Bu yüzden sekiz saat çalışması gereken özel güvenlik görevlisi on iki-on üç saat gibi bir çalışmayla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle fabrikalarda, belgesi olmayan kişilere güvenlik kıyafeti giydirilip özel güvenlikmiş gibi buralarda çalıştırılması uygulamasına son verilmelidir. Özel güvenlik görevlisinin evrak getir götür işine bakması yasak olduğu hâlde birçok kişi -işten çıkarılma korkusu ile- bu işleri de bu özel güvenlik birimlerine yaptıragelmektedirler. Yüzde 50 işitme sorunu olan bir polis memuru işine devam edebilmekte iken ve yıpranma payı alırken, özel güvenlik görevlisinin yüzde 10 işitme kaybı olsa bile işine hemen son verilmesi uygulaması derhâl durdurulmalıdır. Yine, özel güvenlik görevlileri, yapılan sınavla verilen özel güvenlik kimlik kartlarının ücretsiz olmasını ve verilen bir hakkın geri alınmamasını haklı olarak talep etmektedirler.

Ayrıca, ihale yenilenip girdi çıktı yapılmasını, tazminat haklarının yanmasını, ihale zamanı “Ahmet çıksın, Mehmet girsin.” korkusunu yaşamak istemediklerini ve bu uygulamaya son verilmesini istiyorlar.

Özel güvenlik görevlilerinin, bazılarını buradan ifade etmeye zaman bulmadığım çığ gibi çok büyük sorunları bulunmaktadır. İktidar, torba kanunlarla bu konuyu da bir çırpıda halledecek ve herkesi “Özel Güvenlik Yasası’nda kamuoyunun beklediği değişiklikleri yaptık.” diyerek kandırma yolunu seçmektedir. Oysa, her zamanki gibi Hükûmet bunun da içini bu şekilde boşaltarak, kamuda ve diğer kesimlerde çalışan ihale yoluyla gelen bu kişilerin sorunlarını bir araştırma önergesiyle oluşturulacak komisyonla ele alıp en kısa  sürede çözmesinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …bu Meclisin bence görevi olmalıdır. Bu nedenle, bu Mecliste gözü ve kulağı olan, özel güvenlik birimlerinde çalışan bu görevliler bu Meclisten sürüncemede bırakılan kendi özlük hakları ve kendi çalışma statüleriyle ilgili yasal düzenlemenin en kısa sürede geçmesini istediklerini belirtirken bu araştırma önergesine olumlu baktığımızı ve bunun bir komis-yon eliyle değerlendirilmesi gerektiğini belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yaman.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

                                       

Kapanma Saati: 15.05

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 09.12.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                               Trabzon

                                                                                                      Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Sacid Yıldız tarafından, 09 Aralık 2010 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (437 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 09.12.2010 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız’da.

Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu, öğrencilere uygulanan şiddet, orantısız güç konusunda araştırma önergesi verdik, dün de gündem dışı konuşmuştum. Bu ne zaman başladı değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri? Geçtiğimiz cumartesi günü, Dolmabahçe’de, Sayın Başbakan rektörlerle toplantı yaparken üniversite öğrencileri ellerindeki dosyalarla -ellerinde sopa yok, taş yok, molotofkokteyli yok- sadece dosyalarla, kendi isteklerini, dileklerini iletmek üzere bir protesto gösterisinde bulunmak istiyorlar fakat polis bunlara aşırı şiddet gösteriyor. Bunları hepimiz gördük. Geçen cumartesiden beri devamlı televizyonlarda bu tartışıldı, Mecliste tartıştık. Buradan çıkıyor. Eğer bu öğrencilere bu şiddet gösterilmemiş olsaydı, hiçbir sorun yoktu; sadece onlar engellenebilirdi veya söyleyeceklerini söyleyebilirlerdi, ondan sonra bu iş gündeme gelmezdi. Zaten, Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de böyle dedi: “Bu öğrencileri gündemimize alıyoruz.” Ama onun dediği şu: Öğrenciler bizim dediğimiz şekilde ve bizim istediğimiz yerde protesto gösterilerini yapsınlar. Yani her şey bizim kontrolümüz altında olsun, kendi başlarına bir şey yapmasınlar gibi söyledi.

Tabii, bu görüntülerde hiç hoş olmayan şeyler oldu değerli arkadaşlar, bunları hepiniz biliyorsunuz. Polis içeri aldıktan sonra, gözaltına aldıktan sonra, sağ gözü mosmor olan öğrenci, burnu kırılmış. Polis almış içeri, ona niye işkence ediyor? Elinde zaten, niye bu kadar öfkeli polis, onu da anlamak mümkün değil. Gene bir hamile kızımızın, on dokuz yaşındaki bir öğrencinin “Vurma, hamileyim dedim, acımadılar.” dediği gazetelere yansıdı. Polislerin cop ve postal darbeleriyle bebeğini yitirdi ve bundan sonra, basın da her nedense üç gün sustu. Yandaş yazarlar üç gün bu konuya değinmediler ama üç günden sonra, bu hücum başladı, karşı hücum başladı ve dediler ki “O öğrencinin orada işi ne? Hamile…” Öğrenci hamileyse yurttaşlık haklarını kullanamayacak mı değerli arkadaşlar? Hamileler hak arayamaz diye bir şey mi var? Anayasa’mızda, yasalarımızda öyle bir şey mi var, hamilelerin hak aramasını engelleyen? Üstelik, biz, 12 Eylül referandumunda “Gençlere, kadınlara, engellilere özel ihtimam göstereceğiz, onlara pozitif ayrımcılık yapacağız.” dedik. Kaldı ki bu gebeler, hamileler ondan daha da önemli. Dün de demiştim, dünyanın her kültüründe, dünyanın her ülkesinde hamilelere özel ihtimam gösterilir, özen gösterilir, onlar bakıma muhtaçtır çünkü iki canlıdır onlar, her yerde onlara ilgi gösterilir, otobüste, trende, başka yerde, bu her kültürde böyledir. Kaldı ki bu kızımız söylüyor, bağırıyor ama ona rağmen, cop darbeleriyle çocuğunu düşürmesine neden oluyor. Eğer okumadıysanız, gazetelerde okuyun onun röportajlarını daha sonra. Bir gazeteci arkadaşımız da onunla ayrıntılı röportaj yaptı -Sayın Ece Temelkuran- onu da okuyun. Yani “polis copuyla gelen cinayet” şeklinde bunlar gündemde yer aldı.

Dünyanın her tarafında, gençlik bir gösteride bulunur, protestoda bulunur, gençliğin kanı kaynar. Zaten, halk arasında gençlik nedir? Delikanlıdır, “delikanlı” deriz. Yani hangi yazar söyledi bilmiyorum ama geçmişte bir yazar da “Gençliğinde anarşist olmayan, başkaldırmayan genç yoktur.” der, değerli arkadaşlar. Onun için, bu gençlere… Daha geçenlerde, yaklaşık bir ay önce İngiltere’de iktidardaki Muhafazakâr Partinin Genel Merkezi, harçlarına zam yapılan öğrencilerin protestosuna uğramış, camlar kırılarak içeri girilmiş, hiçbir gencin burnu kanamamıştır. Bu, İngiltere’de, gözümüzün önünde oldu, kasımın başlarında oldu değerli arkadaşlar.

Şimdi, bunlardan sonra tabii, bunlar gündeme geldi. Eleştiriliyoruz, Sayın Başbakan da bugün eleştirmiş İstanbul’daki bir konuşmada. Açıklamasında, öğrenci eylemlerini “seviyesiz, çapsız” diye değerlendirmiş Sayın Başbakan. Yani bunun bir göstergesi mi var? Yani şöyle şöyle olursa “seviyeli” böyle bölye olursa “seviyesiz” mi deniyor değerli arkadaşlar? Bunun bir ölçüsü… Seviye şudur: Şiddet içermeyen her tepki, her protesto bence seviyelidir. Dünyanın her tarafında, eğer şiddet içermiyorsa, karşı tarafa zarar vermiyorsa, taş, sopa, molotofkokteyli gibi bir şey olmuyorsa bunlar “seviyesiz” diye değerlendirilemez değerli arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun) – Yumurta dâhil mi Hocam, yumurta?

SACİD YILDIZ (Devamla) – Yumurta, bazı kültürlerde… Yumurta zarar vermiyor, olabilir.

Sayın Başbakan, bir de -dün söylemiştim- “Bunların paraları çok, çok zenginler herhâlde, yumurtaları alıp atıyorlar.” dedi. Ama bir öğrenci hesaplamış, diyor ki: “Sayın Başbakanın bir aylık maaşıyla biz altmış sekiz bin yumurta alıyoruz.”

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, neyi müdafaa ettiğini anlayamadım.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Yani bu yumurta da çok saldırgan değil. Tamam, şık olmayabilir ama Dolmabahçe’de yumurta yok. Dolmabahçe’de polis önüne dursa bu öğrenciler gitmeyecek, hiçbir şey olmayacak.

AHMET YENİ (Samsun) – Sopalar neydi, sopalar?

SACİD YILDIZ (Devamla) – Bu aşırı şiddet, ben bunu yaşadım Sayın Yeni. 1 Mayıs 2008’de işçi olaylarında İstanbul’da yaşadık. Arkadaşlarımız zarar gördü. Bu aşırı şiddetten, bebekler, çocuklar, kadınlar, hastanenin önünde zarar gördüler değerli arkadaşlarım. “Bundan sonra olmayacak.” dendi. 2009’un 1 Mayısında, gene aynı polis şiddeti oldu. Neymiş? Taksim’de gösteri yapılmayacak ve 2010’un 1 Mayısında yaptık, ben de oradaydım, ne oldu?

AHMET YENİ (Samsun) – Biz açtık orayı Hocam, biz açtık!

SACİD YILDIZ (Devamla) - Yani, Taksim’de gösteri oldu da, işçiler gösteri yaptı da düzenli bir şekilde, ne oldu?

Dahasını söyleyeyim: Bu geçtiğimiz pazar günü, Haydarpaşa yangını konusunda, elli kadar sivil toplum örgütü, Kadıköy’den Haydarpaşa’ya kadar bir yürüyüş düzenledi, ben de aralarındaydım çünkü o konuda da araştırma önergesi vermiştim, o yangının nedenleri araştırılsın, yangın sırasında yaşananlar belirlensin diye. Orada yürüdük, sonunda, müzisyen Nejat Yavaşoğulları bildirisini okudu, elli kadar sivil toplum örgütü katılmıştı, sonra dağılındı. Polis oradaydı, şiddet göstermedi, hiçbir şey olmadı, ne yumurta var ne taş ne sopa var. Yani, burada anlayış polisten gelecek. Polisler eğer bu konuda emir almıyorlarsa -emir aldıklarını düşünüyorum- yukarıdan emir almıyorlarsa, polislerin eğitilmeleri lazım, psikolojik destek verilmesi lazım, hizmet içi eğitilmesi lazım polislerin değerli arkadaşlarımız.

Şimdi, dünkü olaylardan sonra… Sayın Burhan Kuzu da -zaten önce uyarılmış, “Gelmeyin, şiddet olacak.” denmiş ama onun üzerine oraya gitmiş, gidebilir tabii- Rektörü, Dekanı istifaya davet ediyor. Bu da çok yanlış bir şey. Sanki, o protestoyu yapan, yumurta atan öğrencileri Rektör, Dekan mı oraya çağırdı? Onları Dekan, Rektör mü örgütledi, onları çağırdı oraya? Bu da çok yanlış yani hedef oraya gidiyor. Sonra, döndü dolaştı, iş, medyaya ve ana muhalefet partisine geldi. Ana muhalefet partisi suçlanıyor, “Medya kışkırtıyor.” deniyor, suçlanıyor. Protesto yapan öğrenciler salı günü Meclise gelmek istediler, Meclise alınmadılar. Yani, ne olacak? Sonunda, bin bir uğraş sonucunda Meclise girdiler. Ne oldu Meclise geldikten sonra? Ne zarar verdiler Meclise? Geldiler, konuştular bizim Genel Başkanımızla, bizim milletvekili arkadaşımızla, tepkilerini dile getirdiler. Yani, burada anlayış göstermek lazım. Yüzyıllardır, bu gençleri kışkırtma olayı işleniyor. Bakın, iki bin beş yüz yıl önce Sokrat, o dönemin gençlerini kışkırtıyor diye mahkemeye verilmiş, yargı önüne çıkarılmış ve ölüme gönderilmiş baldıran zehri içerek. Yani, bizim anlayış göstermemiz lazım.

Ben 68 kuşağındanım. Biz o sırada çok yürüdük. O zamanki Başbakan “Yürüyün, yollar yürümekle aşınmaz.” dedi, doğru. Biz yürüdük, protestolarımızı ifade ettik üniversite öğrencisi olarak, hocalarımız üniversite öğretim üyesi olarak konuştular. Şimdi üniversitelerden hiçbir ses çıkmıyor. Üniversitelerin en dinamik kesimi öğrencilerdir. Öğrenciler ses çıkarmaya başlayınca büyük bir tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük; bu doğru değil. Yani, o zaman yürüyen, konuşan bir toplum vardı, daha sonra, 12 Eylülden sonra susan bir toplum hâline getirildik biz, susturulduk. Sendikalar susturuldu, üniversiteler susturuldu, diğer örgütler, dernekler susturuldu. Hatta geçen bütçe konuşmasında söyledim, Sayın Sağlık Bakanı dedi ki Samsun konuşmasında -Sayın Ahmet Yeni belki oradaydı- “İki satırlık bir yasaya bakar, bu Türk Tabipler Birliğini, Türk Eczacılar Birliğini kaldırırız biz.” dedi. Yani ona da tahammülsüzlük var. Artık bu durumda bırakın susan toplumu, korkan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kanuna dayalı diktatör…

SACİD YILDIZ (Devamla) – Evet, evet, Sayın Durmuş.

Yani, biz artık konuşan, susan toplumdan, korkan toplum hâline getirildik. Her kesim korkutuluyor. İş adamlarına, işte, deniliyor ki: “Benim gibi davranmazsanız, söylemezseniz bertaraf olursunuz.” Medyaya cezalar yağdırılıyor. Yani her kesim…  Artık bundan sonra bir korkan toplum hâline getiriliyoruz ama öğrenciler korkmuyorlar. Öğrenciler korkmadıkları için görüşlerini ifade ediyorlar, bu sefer Hükûmet korkuyor. Öğrencilerin bu ifadelerinden, bu görüşlerini ifade etmesinden Hükûmet korkuyor değerli arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Yumurta, sopa değil; fikir, fikir…

SACİD YILDIZ (Devamla) – Öğrenciler, Dolmabahçe’de hiçbir şey, top tüfek…

AHMET YENİ (Samsun) – Fikir, fikir…

SACİD YILDIZ (Devamla) – Biz onu diyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Orada sopa vardı.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Ama bugün Sayın Başbakan gene diyor, yani bu seviyesiz, coplu… Yani bunu anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar.

Şimdi, bugün, dünkü protesto yapanlardan bir grup öğrenci adına gelmiş Oğuzhan kardeşimiz, bizim Genel Sekreterimizi ziyaret etmiş. “Tamam.” demiş, yani “Bu öğrencilerin yanlış yapma hakkı da vardır. Biz öğrenciyiz, biz yanlış yapa yapa…” Dünyanın her yerinde, psikologlara sorun, yanlış yapma hakları vardır öğrencilerin ve şiddete eğer biz başvurursak öğrencilere karşı, psikiyatride herkes bilir -tıp hekimi olarak söylüyorum- gençliğinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

SACİD YILDIZ (Devamla) – …çocukluğunda, okul dönemlerinde annesi babası tarafından veya yakınları tarafından şiddete maruz kalan öğrenciler, çocuklar ileride şiddet gösteriyorlar. Belli bu, ispatlanmış, kanıtlanmış. Onun için, bu çocuklara biz şimdi şiddet aşılamayalım, şiddet ekmeyelim. Ne diyoruz biz? “Rüzgâr eken fırtına biçer.” diyoruz. Onun için, bu öğrencilere anlayışlı yaklaşmamız lazım.

Bu araştırma önergemiz eğer gündeme alınırsa, buradaki hatalarımız nedir, biz ne yapabiliriz, Hükûmet ne yapabilir… Bu öğrenciler bizim göz bebeğimiz, bizim geleceğimiz. Bunlar için daha iyi bir gündem yaratmamız lazım, daha iyi günlere gitmemiz lazım değerli arkadaşlar.

Bu temenniyle, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’a aittir.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; her ne kadar aleyhte söz aldıysak da bu Meclis araştırması önergesinin kabul edilmesini talep ediyoruz. Hep geliriz, konuşuruz ama ne hikmetse, hayata dair hiçbir değişiklik olmaz.

Şimdi, öğrencilerle ilgili sorunumuz iki gün önce başlayan bir sorun değil, uzun süredir üniversiteler bir kuşatma altındadır. Yani daha önce Muğla’da başlayan… Şerzan Kurt diye bir Kürt öğrenci Muğla’da polis kurşununa hedef oldu, yaşamını yitirdi. Bunu Parlamentoya taşıdık ama bununla ilgili küçük bir araştırma yapılmadı. O gün, öldürüldüğünde yetkililerle -İçişleri Bakanlığı, ilin Valisi ve Emniyet Müdürüyle- yaptığımız bütün görüşmelerde olayın üstünü örtmeye… Çünkü biliriz, yani olayı soruşturanla işleten aynı ise failler çıkmaz. Sürekli üstünü örttüler ve sonra ne oldu? Şerzan Kurt’un bir polis kurşunuyla öldürüldüğünü hep birlikte gördük ve şimdi… Bu Şerzan Kurt’un mahkemesi dün Eskişehir’deydi. Niye Muğla’dan alınıp Eskişehir’e gönderildi? Çünkü muhaliflerin hep susturulduğunu biliriz. Yani bu ülkenin geleneğinde böyle bir süreç var ve o tarihten bugüne kadar ne oldu ne bitti, hangi değişiklik yapıldı da Şerzan Kurt’un duruşması niye Muğla’dan Eskişehir’e nakledildi?

 Daha önce Uğur Kaymaz’ın da… Hani bedenine -on iki yaşındaydı- on üç kurşun sıkılarak Kızıltepe’den, Mardin’den davası alınıp Eskişehir’e gönderildi. Eskişehir’deki mahkeme, Şerzan Kurt’un duruşmasını dün gören yargıçlar Uğur Kaymaz’ın katillerini akladılar, Uğur Kaymaz’ın avukatlarını cezalandırdılar. Geçmişte şark istiklal mahkemeleri vardı. Muhalif olan bütün herkes o istiklal mahkemelerinde yargılanır ya infaz edilir ya ceza alırdı. Bugün, Muğla’da mağdur olan insanların duruşması niye Eskişehir’e alınıyor? Bunu burada sormak lazım. Şerzan Kurt’un failleri ve davası aklanmadığı müddetçe… Ve arkasından Aydın Erdem, 6 Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto eden ve Diyarbakır’da sokakta yine ensesine bir kurşun sıkılarak öldürüldü, bir üniversite öğrencisiydi. Ama ne yazık ki bunlarla ilgili küçük bir çaba sarf edilmedi. BDP’nin dışında kimse bu sorunları bu kürsüye taşımadı.

Oysaki yanı başımızdaki Yunanistan’da 2008 Aralık ayında bir öğrenci öldürüldüğünde bütün Yunanistan ayağa kalktı. İktidar ve muhalefet, eli vicdanında olan herkes ayaklandı ve daha birkaç gün önce ölüm yıl dönümüydü ve Yunanistan’daki bütün halk ayaktaydı. Bunlar yanı başımızda olurken bunlara sahip çıkılıyor ama kendi ülkemizde öğrenciler hak talebinde bulunduğu an bunlar polis ve güvenlik güçleri tarafından saldırıya maruz kalıyor ve Sayın Başbakan çıkıp diyor ki: “Hak aramak yumurta atmakla olmaz, masada olur.” E, günaydın Sayın Başbakan. Biz burada dört yıla yakındır, Barış ve Demokrasi Partisi “Ne olur sorunlarımızı oturup konuşalım.” diyoruz ama siz konuşmuyorsunuz, seçilmiş, halkın temsilcileriyle diyalog kurmuyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz? Eğer öğrencilerin sorununu çözecekseniz öğrencileri dâhil etmeden çözmeye çalışıyorsunuz çünkü ciddi bir şımarıklık var, her şeyi biz çözeriz, biz yaparız… Eğer Alevilerin inanç sorunu çözülecekse Alevilerle oturup konuşmak değil, Alevilerin dışında bir çözüm arama anlayışı vardır. Yine Kürt sorunu çözülüp konuşulacaksa Kürtlerle oturup konuşmak değil, Sayın Başbakan kendi koyduğu bir yol haritasıyla Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Yani nasıl ki burada işte, bilinmeyen dil kayda geçiyor, mahkemelerde bilinmeyen dil ama bilinmeyen bir dille de TRT Şeş yayın yapıyor. Şimdi, böyle bir tezat ülkede yaşıyoruz.

Peki, öğrenciler ne yapmalıdır? Yani bu yumurta atmalar, sadece Burhan Hoca’ya veyahut da bir başkasına atılmadı ki dünyanın dört bir tarafında Clinton’dan tutun İngiltere Başbakanına… Gorbaçov Türkiye’ye geldi, ilk yumurta orada başladı. Hiçbiri de bu kadar tepki göstermedi. Demokratik bir haktır. Siz gidip 1 Mayısta İstanbul’da hastaneye gaz bombası attığınızda dönüp bir özür dilemesini de yani -sizin denetiminizde olan güvenlik güçlerini kastediyorum- iktidarsınız sevgili kardeşim ama bunlardan, dönüp toplumdan bir özür de dilemeyeceksiniz ama öğrenciler ne zaman demokratik haklarını yüksek sesle seslendirip bu taleplerini kamuoyuna taşıdığında bunların karşısında şiddet ve cebir vardır.

Şimdi, bu öğrenciler kimdir? Bu öğrenciler Deniz Gezmişlerin kardeşleridir. Bu öğrenciler kimdir? Mahir Çayanların kardeşleridir. Bu öğrenciler kimdir? Kemal Pir’in kardeşleridir, Mazlum’un kardeşleridir. Bu öğrenciler İbrahim Kaypakkaya’nın yol arkadaşlarıdır ve onların kardeşleridir. Onlar böyle bir gelenekten geliyordu ve o geleneği sürdürerek geliyorlar. Bir taraftan emperyalizme, bir taraftan da bu ceberut yapıya karşı direnen gençlerdir. Bu gençler, sorunlarını yüksek sesle seslendirmeye devam edecektir. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi, bunların yanında olacağız, nerede bir zulüm varsa karşısında olacağız ve bu demokratik hak talebinde…

Şimdi, demokratik hak talebi deyince AKP’nin aklına sadece türban sorunu geliyor. Türban sorunu da bir demokratik haktır, parasız eğitim de bir demokratik haktır ama siz parasız eğitime şiddet uygularsanız, siz özgürlüklere şiddet uygularsanız, siz sadece poşu taktı diye Kürt çocuklarına -linç ediliyorlardı. Ben ezbere konuşmuyorum. Linç ediliyordu Giresun’da- eğer bunlara şiddet uygularsanız, eğer siz millî eğitimde muhbir öğretmen geleneğini… Zaten bu ülkeyi paramparça ettiniz, herkesi muhbirliğe alıştırdınız, şimdi okullarımızda başladınız. “Muhbir öğretmen” ne demek Allah aşkına? Bir sosyal devlette bir insana yapılabilecek en büyük haksızlık değil midir muhbirlik? Yani öğretmenlerin görevi nedir? Öğretmenlerin görevi, orada hangi öğrencinin neyle uğraştığını gidip polise ihbarlamak değil, farklı mekanizmaları çalıştırmaktır ama ne yazık ki bunlar olmuyor.

Şimdi, dönüp hepimiz 12 Eylülde olup bitenlerden dolayı ne kadar rahatsız olduğumuzu söyleriz. Hep deriz ya, işte, “Sabahleyin bir solcu öğrencinin elindeki silah, akşamleyin sağcı bir öğrencinin elinde bir başkasını katleden tek silah.” Peki, Parlamento ne için var? Eğer bugün öğrenci olaylarıyla ilgili ciddi sıkıntılar varsa, eğer 12 Eylülde böyle bir süreç yaşandıysa, peki, siz, Allah aşkına, bu araştırma önergelerini niye reddediyorsunuz?

Onun için, Cumhuriyet Halk Partisinin sunduğu bu araştırma önergesine, gelin, hep birlikte destek verelim. Öğrencilerimizin sorunları nedir, onlarla oturup konuşalım. Yani rektörleri siz Dolmabahçe’de toplayarak öğrencilerin sorunlarını çözemezsiniz, öğrencilerle oturup konuşarak sorunlarını çözebilirsiniz. Bu öğrencilerin büyük bir çoğunluğu yoksul Anadolu çocuklarıdır, zeki insanlardır ama siz bunları yapmazsanız, siz bunlara karşı bu şiddet politikalarını uygularsanız emin olun yumurtadan sonra pabuçlar da gelir. Yani insanların başvurabileceği yöntemler demokratik  yöntemlerdir, bunu da çok da şiddetle böyle özdeşleştirerek sunmanın veyahut da bir yumurta yiyen Anayasa profesörünün feryadı… Bakın Anayasa profesörü iki kişi gidiyor, biri Cumhuriyet Halk Partisinden, biri Adalet ve Kalkınma Partisinden. Nereye gidiyor? Gidiyor üniversitede “Efendim, işte, biz anayasal sorunla çözeceğiz, Anayasa değişikliği yaptık.” Peki, sizin yaptığınız Anayasa değişikliği hangi öğrencinin sorununu çözdü? Eğer gerçekten bu konuda bir adım atmış olsaydınız bu noktada size yumurtalar gelmezdi ve elinizdeki güç bu yoksul Anadolu çocuklarına karşı acımasız bir şekilde, pervasız bir şekilde bu kadar bu insanlara saldırmazdı. Çünkü hayatın her alanında kim ki özgürlük ve demokrasilerden yana talepleri varsa şiddetle susturulmaya çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Özgürlük hepimiz için gerekli. Özgürlük olmadan asla olmayacağını hepimiz biliyoruz. Siz 1 Mayısta da tipik bir devlet örneğini gösterdiniz yani o ceberut devlet yapısı 1 Mayısta nasıl halka karşı acımasız bir saldırıyı hayata geçirdi, bugün üniversitelerde de aynı yöntemle, Kürt coğrafyasında da aynı yöntemle devam ediyorsunuz ama…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Burada tek coğrafya var, Türk coğrafyası burası, ayrı bir coğrafya yok burada, kendinize gelin.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Var, var, öğreneceksin.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sevgili… Ya…

Neyse polemiğe girmeyelim, vallahi Kürt coğrafyası da var, Kürdistan da var ve bizim kaderimiz birliktedir. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan onur duyuyoruz. Biz hep size söylüyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NURİ YAMAN (Muş) – O sözcüklere alışacaksın.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Siz de alışacaksınız.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Kürdistan’ı da öğreneceksiniz, Kürt sözcüğünü de öğreneceksiniz, Kürt halkını da öğreneceksiniz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Bölücülük yaparak bir yere varılmaz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Büyükkaya, o sözcükleri iyi bilirsin.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – O bayrağı sallaya sallaya kaymakamlık yaptığını unutma ama!

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, yani böyle, sözcüklere takılarak siyaset yapmanın kimseye bir yararı yoktur.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Barış isteyen önce dilini düzeltmelidir! Barış isteyen önce dilini düzeltecek!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, bakın, size bir şey söyleyeyim: 1071 olmasaydı, bugün hiçbiriniz burada olmayacaktınız. 1071’de size kapılarını açan Kürtlerdir ve hiçbir  dönem

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – 1071 Türk’ün şeref günüdür.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Tarihi okuyacaksınız ve bileceksiniz. Bizimle polemiğe girdiğinizde bunları bilerek karşımıza çıkın.

Ünlü bir düşünür diyor: “Hiçbir şey bilmiyorsanız haddinizi bileceksiniz.” Kürt coğrafyası da vardır, Kürt halkı da vardır. (BDP sıralarından alkışlar) Onun için, çok fazla polemiğe girmeye gerek yok. Ben sorunlarımızı kardeşçe oturup çözmemiz gerektiğini söylüyorum ve bu “coğrafya” sözcüğünden kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini söylüyorum. Çünkü coğrafyadan niye korkuyoruz? İki gün sonra sizin temsilcileriniz Irak Kürdistan’ındaki KDP’nin kongresine katılacak. Kürdistan yok mudur? Yoksa niye gidiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Coğrafyanın etnisitesi olmaz, coğrafyaların hepsi hepimizin, bütün insanlık yaşayacak. Anadolu hepimizin, niye bölüyorsun oraları? Onlar hepimizin, coğrafya hepimizin. (AK PARTİ ve BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – O zaman niye ayrım coğrafyasından bahsediyorsun?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu coğrafya hepimizin, eğer kardeşsek bu coğrafya hepimizin.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz niye rahatsız oluyorsunuz?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Tabii rahatsız olurum, burası Türkiye Cumhuriyeti, burası Türk devleti. Haddinizi bilin!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Aslında sen haddini bileceksin, bilmiyorsan…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Ben biliyorum haddimi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sırrı Bey, on dakika idare ettin, on birinci dakika gene…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, bakın…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bitti, kapandı, on birinci dakika da bitti.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama bırakmıyorsunuz dramımızı anlatmaya.

Peki, biz Türkiye coğrafyasından rahatsız değiliz, siz niye Kürt coğrafyasından rahatsızsınız?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Burası Türkiye Cumhuriyeti coğrafyası, Kürt coğrafyası diye bir coğrafya yok.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu coğrafya hepimizin, eğer kardeşsek bu coğrafya hepimizin.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hepimizin coğrafyasıdır ama o bölgenin tarihî olarak coğrafi ismi vardır.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu coğrafya babanızın çiftliği değil, hepinizin ortak vatanıdır. Bu ülkede ortaklaşarak…

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ederim.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Ortak coğrafyamız, eyvallah.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu topraklar hepimizin.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Kürtlere de alışacaksınız, Kürdistan’a da alışacaksınız.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Anayasa’yı ihlal ediyoruz, hadi bizi idam edin!

M. NURİ YAMAN (Muş) - Mustafa Kemal de o coğrafyaya isim verdi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Nuri Bey, coğrafyanın etnik kimliği olur mu ya? Toprak, toprak… Vatan… Vatansa hepimizin vatanı.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hepimizin vatanı. Ortak vatandır.

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, sükûneti sağlayalım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’da.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği bir önergenin gündeme alınması ve gereğince bir komisyon kurulması konusunu görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, rutinleşen, hemen her gün önümüze gelen bu türlü araştırma önergelerinden farklı bir yaklaşımla meseleye bakmanızı istiyorum. Bu, muhalefetin zaman kazanmak, zamanı geçirmek için verdiği önerge veya o şekilde nitelediğiniz bir önerge değil. Dolayısıyla bu konuya sizlerin hassasiyetini, dikkatini çekmek istiyorum, özellikle de Sayın Bakanın. Şükür ki Sayın Bakanımız Genel Kurulda.

Değerli arkadaşlarım, önerge üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması başlığını taşıyor ama işin özü son günlerde üniversitelerimizde yaşanan öğrenci olaylarının araştırılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’yi yöneten insanların sorumluluğunda, iktidarıyla muhalefetiyle, üniversitelerde yaşanan bu olaylara seyirci kalamayız. Biliyorum ki birçoğunuzun çocuğu üniversitelerde okuyor. Birçoğumuz üniversitelerde yaşanan bu türlü olayların Türkiye’yi nerelere getirdiğini görerek, yaşarak, bizzat içinde bulunarak bir dönemi tükettik ve bunun Türkiye’ye maliyetinin ne olduğunu yaşayarak öğrenmiş insanlardan oluşuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu olay, üniversitelerde yaşanan bu olaylar bir işaret fişeği gibidir. Siyasetçiler, aydınlar, ülke yöneticileri, önde olanların geleceği öngörmek gibi bir sorumlulukları var. Eğer bugün gördüğünüz olayların bir sonraki adımdaki sonuçlarını bugünden öngöremiyorsanız, tedbir alamıyorsanız iyi yönetmiyorsunuz demektir, doğru davranmıyorsunuz demektir.

Türkiye, Türk milleti bu olayları daha önce yaşadı ve o yaşanan olaylara o günün yöneticileri doğru teşhis koyamadıkları için, yeterince tedbir alamadıkları için, zamanında tedbir alamadıkları için maalesef ülkemiz çok ağır bedeller ödedi. 68 kuşağı dediğimiz ve bugün ülkeyi yönetenlerin birçoğunun içinde bulunduğu olaylar, 68 olayları, 1970 ile 1980 arası Türkiye’yi bir kardeş kavgasının eşiğine getiren o olaylar, 1980 ihtilalinin gerekçesi olan o olaylar Türkiye’ye çok ağır bir maliyet ödetti, bedel ödetti.

Şimdi, bir kıvılcım mahiyetinde, üniversitelerimizdeki, sebebi ne olursa olsun -aslında bu sebepleri burada konuşmamız lazım- bu olayı bir polisiye olay olarak algılar ve öfkeye öfkeyle karşılık verirseniz, bir suçlamayla sorumluluktan kurtulduğunuzu zannederseniz ve daha da acısı bunu siyasetin malzemesi yaparsanız, siyasetin istismarı yaparsanız kaybettiğimiz yılları tekrar kaybetmeye mecbur kalırsınız.

Bu sebeple, arzu ederdim ki Hükûmet, ülkeyi yönetmekle sorumlu olan iktidar bu olaylardan sonra gerek kendi arasında gerekse Genel Kurulda bu olayların sebeplerini ilmen, tarihî köklerinden de örnekler çıkartarak, o örneklerden de dersler çıkartarak sorgulasın, tedbirlerini yeterince ve zamanında alsın. Yoksa, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, her birimiz için çok değerli olan gençlerimizin ve üniversitelerimizin, Türkiye'nin planını bozmak veya yürüyüşünü, moralini bozmak için bir fırsat olarak kullanılmasına ancak seyirci kalırız, işte öfkeyle karşı dururuz, bunun da hiç kimseye faydası yok. Onun için, ben arzu ederdim ki Hükûmet bugün, burada bu araştırma önergesinin üzerinde değil, bir genel görüşme konusu yaparak bu konuyu burada tartışmalıydı.

Üniversitelerimizde neler oluyor beyler? Meseleyi yalnız polisin aşırı güç kullanımı olarak değerlendirirseniz ve öfkeyle suçlayarak cevap verirseniz mukadder akıbetten kurtulamazsınız. Bana göre çok önemli bir konuyu konuşuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu konuyu doğru anlamak, anlatmak ve tedbirleri almak sorumlusu insanlar olarak sizleri -iktidarıyla muhalefetiyle söylüyorum- bu konuda daha dikkatli olmaya davet ediyorum.

Her şeyden önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, dün, Sayın Burhan Kuzu’ya ve Sayın Süheyl Batum’a reva görülen olayı kabul etmemiz mümkün değil. Her şeyden önce üniversitemize yakışmamıştır, üniversite gençliğimize de yakışmamıştır. Kim olursa olsun insanlar fikirlerini söylemeliler, beğenirsiniz beğenmezsiniz, meşru zeminlerde tepkinizi de ortaya koyabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, üniversite gençlerimiz ülkenin gündemiyle ilgili tavırlarını ortaya koymalılar, siyaset yapmalılar, düşüncelerini ifade etmeliler, düşüncelerinin dikkate alınması için kendilerini hissettirecek eylemler de yapabilirler ama bunların tamamının meşru zeminlerde ve hukukun içinde kalarak yapılması gerekir. Dolayısıyla, dün yaşanan hadiseleri, hiçbir şekilde siyasetin malzemesi yapmadan söylüyorum, asla doğru bulamayız ama siz de kabul edersiniz ki öğrenci hadiseleri karşısında başta Sayın Başbakan olmak üzere ortaya konan öfkeyi de hiç faydalı bulmuyorum, doğru bulmuyorum, hak da bulmuyorum. Bu sebeple, yapılması gerekeni burada birlikte veya Hükûmet, bu ülkeyi yönetmekle sorumlu olan iktidar kendi içinde, ilme dayalı olarak, doğru tespitlere dayalı olarak belirlemek, sorgulamak ve meselenin tarafı olarak bu öğrencileri dinlemek mecburiyetindedir. Ben arzu ederdim ki Sayın İçişleri Bakanı bunları dinlesin ama ilgi göstermiyor.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Emniyet Müdürü yetişkin bir emniyet müdürüdür, çok başarılı hizmetler yapmıştır, çok tecrübelidir, devlete, hukuka, millete mensubiyetini biliyorum, çok üst seviyede değerli bir vatan evladıdır ama onun yönettiği İstanbul polisinin öğrencilerin eylemine karşı ortaya koyduğu orantısız güç kullanımını kabul edebilmek mümkün değil. Bunu sorgulamamız lazım. Demek ki önde olanlar, ülkeyi yönetenler, siyasetçiler eğer ülke gündemini tartışırken sinirlerine hâkim olamıyorlarsa devletin memurları onu çarpan etkisiyle uygulamalarında ortaya koyuyorlar. Polisin gerek Ankara’da gerekse İstanbul’da, öğrenci olaylarında, işçi olaylarında ortaya koyduğu aşırı güç kullanımının, orantısız güç kullanımının sebeplerini siyaset kendinde aramalıdır. Siyaset bu kadar öfkeli olursa, bu kadar olaylara duyarsız olursa,  polis, anlaşılıyor ki… Ya da polisin çalışma şartları bu kadar ağır olursa, inanıyorum ki, İstanbul’daki o olayda çalışan, o olayda görevli polisler belki de o gün en az on beş saattir çalışıyorlardı. Polise verilen sözler de yerine getirilemeyince özensizlik had safhaya ulaşıyor, Türkiye’ye yakışmaz birtakım manzaralarla karşılaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla değerli milletvekilleri, ülkeyi yönetenler, ülke yönetiminden sorumlu olanlar seyirci olamazlar, gördükleri karşısında öfkeli bir duruş sergileyemezler. Meselenin sebeplerini doğru tespit etmek ve tedbiri almak sorumlusu olanlar konuyu böyle öfkeyle bir çekişmeye dönüştüremezler. Çünkü geçmişi yaşamanın bedelini ödedik. O bedeli bu millete bir daha ödetmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

O sebeple, üniversitelerde yaşanan olayları, öğrenci olaylarını öncelikle Hükûmetin ama tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin hatta tüm Türkiye’nin dikkatlice izlemesini, incelemesini ve öğrencilerin bu tepkisinin sebeplerini doğru tespit etmesini talep ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu meselenin bir siyasi kavganın  malzemesi olmaktan çok Türkiye’nin meselesi olduğunu düşünüyor, bu konuda Hükûmeti de göreve davet ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, yerimden söz talebim vardı.

BAŞKAN – Açtım, açtım, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkür ederim.

Ülke gündeminde çok yoğunluklu bir şekilde yer alan, ülke gündeminde yer alan öğrenci sorunlarıyla ilgili aslında söylenmesi gereken çok şey vardır. Sorunu sadece öğrencilerin bir yumurta eyleminden yola çıkarak tartışmak bence öğrencilere yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bundan daha önceki süreçlerde Başbakanı protesto ediyor diye, laf attı diye yaka paça götürülen üniversite öğrencilerini hatırlamıyor muyuz? Ya da milletvekillerini protesto etti diye işkencelerden geçirilen öğrencilerin sorunlarına eğer eğilmiş olunsaydı bugün bu sorunlar yaşanmıyor olacaktı. Laf atıyor diye kendini zindanlarda bulan kişiler yumurta atıyorsa yarın farklı şeyler de atabilirler demektir bu. Bu, “Atılsın, doğrudur.” anlamında bir söylem değildir ama öğrencilerin gerçek manada muhatap alınmadığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde ikinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam’a aittir.

Buyurun Sayın Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun son olaylarla ilgili bir Meclis araştırması açılmasıyla ilgili konuda görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım. Bütün arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, üniversite meselesi, eğitim meselesi, bütün ülkelerde günceldir, her zaman tartışma konusudur, her zaman üzerinde fikir yürütülen bir konudur, önceliklidir ve önemlidir. Türkiye gibi, nüfusunun büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir ülkede ise bunun daha önemli olması, daha da öncelikli olması kadar doğal bir şey yoktur.

Şimdi, dünyaya bakıyorsunuz, zaten dünya elit eğitiminden kitle eğitimine geçmiş. Aşağı yukarı 1980’lerde 100 milyon üniversite öğrencisi tahmin ediyor UNESCO, 1980’den 2000’e geçen yirmi yıl zarfında ise bunun aşağı yukarı 2 misline çıktığını görüyor ve 2020 yıllarında bunun tekrar katlanarak çoğalacağını ileri sürüyor yani 200 milyonun üzerinde, şu anda, dünyada, üniversite öğrencisi bulunduğunu ileri sürüyor. Şimdi, bu kitlenin çok iyi eğitilmesi, bu kitlenin eğitiminin yönlendirilmesi, yönetilmesi çok önemli bir iş.

Şimdi, Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Profesör Yıldız’la uzun yıllar beraber çalıştık. Kendisinin, özellikle delikanlılık çağındaki gençlerin sorunlarının hoşgörüyle karşılanması, anlayışla karşılanması konusundaki fikirlerine katılıyorum. Ancak “Üniversitelerden ses çıkmıyor.” diyor Sayın Yıldız, üniversitelerden ses çıkması şart değil. Üniversiteler, araştırırlar, bilgi üretirler, yayarlar, sınıflarında konuşurlar ve öğrenciler üretirler, yetişmiş meslek adamları üretirler, formasyon sahibi insanlar üretirler.

Sayın Şandır’ın özellikle söylediği şu söze yürekten katılıyorum: “Bilime dayalı bir araştırma yapılıp gerekenler bir an önce yapılmalıdır.” Şimdi, Meclis araştırmalarının -burada tecrübesi olan arkadaşlarımız bilir- öyle sorunlara anında çözüm bulması, önermesi aylar alan bir şeydir ve bunların çoğu da yine Sayın Şandır’ın söylediği gibi bazen zaman kazanmak için verilen önergeler de olabilir. Bu onlardan birisi değil, kendisine katılıyorum. Ama burada bu sorunun çözülebilmesi, Meclis araştırmalarıyla çözülebilmesi bizim kanaatimize göre mümkün değildir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Genel görüşme yapalım.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Şimdi, olması gereken nedir? Olması gereken aynen Sayın Şandır’ın da söylediği gibi bilimsel olarak üniversitelerle görüşülerek, zaten bir bilim ve ihtisas müesseseleri olan bu yüksek kurumların fikirleri de alınarak nasıl yönlendirileceği, sorunlarının ne olduğu ortaya konmalıdır. Son zamanlarda Sayın Başbakanın yaptığı da budur. İki hafta üst üste üniversite rektörleriyle toplanmıştır, görüş teatisinde bulunmuşlardır, fikir alışverişinde bulunmuşlardır ve olayın nereye gidebileceği konusunda, ne kadar yardımcı olabileceği konusunda -Hükûmetimizin, devletimizin üniversitelere- görüşler ileri sürülmüştür. Üniversitelerin sorunları yok mudur? Vardır ve her zaman olacaktır. Bütün mesele, bunları karşılıklı görüşmeyle, karşılıklı fikir alışverişiyle yapabilmektedir mesele.

Şimdi, son olaylara baktığınız zaman, orantısız güç kullanma daha çok olayın odağını oluşturuyor. Doğrudur, bu olmuş olabilir, bu da incelenebilir ama önemli olan şu: Şimdi, yükseköğretimdeki gençlerin özellikle delikanlılık çağında olduklarını düşünürseniz, bunların sorunlarının en yoğun olduğu çağda yaşadıklarını da kabul etmemiz gerekir. Bunlar anatomik ve fizyolojik bakımdan büyümektedir, psikolojik bakımdan büyümektedir, ekonomik sorunları vardır, barınma sorunları vardır, evden ayrılmışlardır, dersler yoğundur, başarılı olmak zordur. Bütün bunları anlayışla karşılamak bütün dünyanın kabul ettiği bir şeydir. Delikanlıyı, genç kızı hoşgörüyle karşılamak lazım, onlara hoşgörüyle yaklaşmak lazım. Burada hemfikiriz. Hoşgörü her zaman bu gençleri daha iyi eğitir, daha iyi büyütür, hayata hazırlar. Genel yaklaşım budur ve bu yaklaşım doğrudur. Şimdi, bu anlayışı, hoşgörüyü ilk önce ailelerden beklemeliyiz, sonra eğitimcilerden beklemeliyiz, daha sonra yöneticilerden, devletten beklemeliyiz ve nihayet, bütün bir toplumdan beklemeliyiz. Bu bir hayat tarzı olmalıdır, genç kızlara, delikanlılara hoşgörüyle yaklaşmak ve onların sorunlarını hoşgörüyle çözmek, şiddet yerine pedagojik yöntemlerle çözmek, pedagojik yöntemlerle yaklaşmak.

Şimdi, Anayasa’mıza göre durum nedir? Anayasa’mıza göre, aşağı yukarı 12 Eylülden sonra üniversite gençliğinin, öğrencilerin bir nevi politikasızlaştırıldığı, politikadan uzaklaştırıldığı gibi görüşler olmuştur. Yeniden üniversiteler de politika yapsın, öğrenciler de politika yapsın fikri ortaya atılmıştır. Şimdi, buradaki anayasal durum şudur: Öğretim üyeleri politika yapsın mı? Peki, yapsın. Nasıl yapsın? Her derse gelen öğretim üyesi kendi politik anlayışına göre mi ders anlatsın? Her üniversitenin öğretim üyelerinin, şu partinin, bu partinin dernekleri mi kurulsun? Hayır, Anayasa’nın istediği bu değil, sonradan çıkan kanunun istediği de bu değil. Zira, düşününüz ki, hepimiz öyle bir millete mensubuz ki bazen belli yaşa gelmiş, belli sorumluluklar mevkiinde olan insanlarımız bile kavga edebiliyor kamuoyu önünde. Öyleyse, on sekiz ile yirmi dört yaş arasındaki gençleri aynı sınıfta okutacaksınız, aynı yemekhanede yemek yiyecek, aynı derse girecek, siyasi tartışma yaparak üniversitede de politika yapacak. Bunların kavgasını önleyebilir misiniz?

Şimdi, öyleyse ne yapılmış? Çıkan kanunda denmiş ki: Öğretim üyeleri elbette ki siyasetle meşgul olur ama siyasi partilerin merkez karar organlarında görev alabilirler. Bu doğru bir yaklaşım. Öğrenciler de elbette on sekiz yaşını aşmış her Türk vatandaşı gibi siyasetle meşgul olur ama üniversitenin dışında siyaset yapar. Şimdi, bu kanuni durum, bu anayasal durum. Öyleyse bunların şu veya bu şekilde fikirlerini söylemeleri her zaman, sık sık karşılaştığımız işlerden birisi. Ama geçmiş tarihimize baktığınız zaman, bu protestoların giderek şiddetlendiğini, işte o delikanlılık, genç kızlık çağındaki deli kanla daha da ileri gittiğini ve giderek ülkenin yönetimine, şiddete dönüşen bir baskı hâline dönüştüğünü de görmemiz gerekir.

Şimdi, şu veya bu şekilde, kim ne derse desin, üniversitenin sorunlarının çözülmesi için rektörlerle toplantı yapıldı ve Sayın Başbakan dedi ki: “Seçimden sonra üniversitelerle ilgili yeni düzenlemelere gideceğiz.” Şimdi, ne olacak? Bu yeni Anayasa’yla olacak. Düşününüz ki 2 Anayasa profesörü Anayasa konusunu tartışmak için bir üniversiteye gidiyor ve birisi faşistlikle suçlanıyor, diğeri yumurta yağmuruna tutuluyor ve önceden hazırlanmış “Yumurta festivaline hoş geldiniz.” diye de pankartlar açılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Şandır bir şey daha söyledi, dedi ki: “Lütfen bu konuyu, bu konuları siyaset malzemesi yapmayalım.” Bütün gönlümle kendisine katılıyorum ve hiçbir siyasi mülahaza olmaksızın hepinizden istirham ediyorum: Bu konuları siyaset malzemesi yapma yerine, bu konularda, geliniz, bilimsel düşünelim, bilimsel toplantılar yapalım, üniversiteyle fikir alışverişinde bulunalım, kendi aramızda fikir alışverişinde bulunalım ama geçmiş tarihimizi tekerrür ettirmeyelim. Bu, hayati bir önemi haiz Türkiye için ve bütün arkadaşlarımın, bütün arkadaşlarımın istisnasız, üniversite gençlerimizin ilk önce üniversitede bilgi ve bilim sahibi olmalarından yana olduklarına inanıyorum. Tabii ki siyasi fikirleri olacak, şiddet kullanmamak şartıyla bunu kullanmalarını da her zaman müsamahayla karşılamalıyız, buna da varız ama şiddete dönüştüğü anda da hiçbir zaman onları teşvik edici yolda, lütfen, onları teşvik edici yolda şu veya bu şekilde bir mülahazada bulunmamaya da dikkat edelim. Bunu, bütün ömrünü aşağı yukarı yükseköğretime vermiş bir arkadaşınız olarak sizlerden istirham ediyorum. Bu konuyu siyaset malzemesi yapmadan geliniz fikir düzeyinde tartışmada bırakalım ve devletin güçlerinin, başta Başbakan olmak üzere de konunun üzerinde olduğunu, rektörlerle görüşmelere başladığını, üniversitelere, Millî Eğitime son zamanda verilen bütçelerle yapılan yeni yurtlarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…bu işin peşinde olduklarını, bu işin öneminin farkında olduklarını, bu konuda hassas olduklarını kabul ederek bunun onlar tarafından çözülmesi için lütfen gerekli işlemin yapılmasını bekleyelim.

Bakınız, bir gazeteci arkadaşımız ne yazıyor bugün, kendisine katılıyorum: “Bir yandan bu küçük aktivist gençlik gruplarının taşkınlıklarını haklılaştırmak yanlıştır, teşvik edici olur. Her ölçüsüz davranış eleştirilmelidir. Öte yandan, fiili saldırı, öğrenim özgürlüğünü engelleme, kamu ve özel mülkiyete saldırı gibi şiddet eylemleri olmadıkça polis ve idare anlayışlı davranmalıdır. Bu gruplara bakış, cezai olmaktan çok psikolojik ve pedagojik olmalıdır.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Yoklama talebi vardır, şimdi onu yerine getireceğim.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Ünlütepe, Sayın Güvel, Sayın Diren, Sayın Keleş, Sayın Genç, Sayın Köse, Sayın Altay, Sayın Tütüncü, Sayın Özkan, Sayın Oksal, Sayın Koçal, Sayın Yıldız, Sayın Ağyüz, Sayın Hacaloğlu, Sayın Özdemir, Sayın Çakır, Sayın Barış, Sayın Aslanoğlu, Sayın Emek.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ ÖNERİLERİ (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan, “Üniversite öğrencilerine orantısız güç kullanılması” hakkında Meclis araştırması önergesinin 9/12/2010 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümünün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ile 26’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, biraz sükûneti temin edebilsek iyi olacak.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye bir hukuk devleti midir? Türkiye’de demokrasi var mıdır? Cevabı buradadır. Türkiye'nin hukuk devleti olup olmadığının ve Türkiye’de demokrasi olup olmadığının cevabı buradadır. Türkiye’de demokrasi vardır ama polislerin ayakların altındadır değerli arkadaşlarım. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temeline dayanan bir devlettir. Hukuk devletinde yönetenlerin hukuk kurallarına uymama gibi bir özgürlükleri, bir hakları yoktur. Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, yönetenlerin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu, böylelikle bireylerin hukuk güvenliğinin korunduğu bir devlettir. Oysa, Türkiye’deki bireysel hak ve özgürlükler kullanılamaz hâle gelmiştir ve hepsi de mahkemeliktir değerli arkadaşlarım.

Burada hepinize sorsak “Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesi nedir?” desek, herkes der ki: “Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesi idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır.”

Değerli arkadaşlarım, gündeminde sürekli darbe ve demokratikleşme tartışmalarının, söylemlerinin olduğu bir ülkenin demokratik hukuk devleti olduğu söylenilemez. Darbe ve demokratikleşme laflarının söylenmesi dahi o ülkenin hukuk devleti olmadığının çok somut göstergesidir.

                                  

(x) 574. S. Sayılı Basmayazı 08/12/2010 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Yargının denetlenmesini bir türlü hazmedemeyen AKP İktidarı, kendi iktidarına tek başına hâkim olabilmek için öncelikle kendine bağımlı bir disiplinli polis teşkilatı, kendisine bağlı mahkemeler yaratmak amacıyla hareket etmiş, bu amacı gerçekleştirmeye yönelik yasa ve Anayasa değişikliklerini yapmıştır. İktidardaki AKP, sürekli, yargının alanını daraltan, yürütmenin alanını genişleten yasal düzenlemeler yapmaktan geri kalmamıştır. Nerede işine gelmediği bir yargı kararı çıksa “Bu bizim elimizi kolumuzu bağlıyor.” deyip, hemen kalkıp yeni bir yasa yapmayı alışkanlık hâline getirmiştir.

Hükûmet, çıkardığı genelgelerle, yasalarla mahkeme kararlarını işlemez, işletilemez hâle getirmektedir. Daha dün bu Meclisten Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesindeki öngörülen ceza miktarları indirilmek suretiyle, âdeta, mahkeme kararlarını uygulamayanlar ödüllendirilmiştir.

Yine, 3 AKP milletvekilinin getirdiği kanun teklifinin 17’nci maddesiyle, yargı kararlarını uygulamayan kişilerin kişisel kusurlarına dayanarak dahi tazminat davası açılmasının önüne geçilmiş olması, bu konuda mahkeme kararlarının iktidar tarafından nasıl geçersiz hâle getirilmeye çalışıldığının somut örneğidir.

Değerli arkadaşlarım, işte bu nedenle siyasi iktidar, kendi keyfî taleplerini yerine getirmediği nedeniyle HSYK’yı cezalandırmak için HSYK’nın yapısını değiştirmeye kalkmış ve bu nedenle de Anayasa değişikliği yapmıştır. Anayasa değişikliği referandum süresince 12…

Sayın Başkan, herkes uğultu hâlinde.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, uyardım ben arkadaşlarımızı siz ilk başladığınız zaman. Bir kere daha uyarayım.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Anayasa değişikliğinin referandumuna ilişkin süreçte, 12 Eylül darbesi ve faili meçhul cinayetlerle hesaplaşmak söylemiyle yürüttüğü referandum sürecinde devletin tüm olanaklarını pervasızca kullanmış, sonunda Hükûmetin ve Adalet Bakanının istediği gibi, HSYK toplantılarına Adalet Bakanı Müsteşarı girdiği zaman kalkıp önünde ceketlerini ilikleyen kişilerden oluşan, âdeta Adalet Bakanlığının bağlı bir şube müdürlüğü şeklindeki HSYK’yı kurmuştur değerli arkadaşlarım. Müsteşar toplantılara girdiği zaman kalkıp ayağa ceketlerini ilikleyen kurul üyelerinden oluşan bir kurulun yargı bağımsızlığını bu ülkede gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, siyasi iktidar 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak iddiasıyla bu kampanyayı yürütmüştür. Şimdi, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak ne oldu? Faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle hesaplaşmak nerede kaldı? AKP’nin, 12 Eylül darbesiyle, faili meçhul bırakılan cinayetlerle hesaplaşmadan hâlâ darbe hesaplaşma edebiyatı yapması hayret vericidir, hâlâ halkın 12 Eylül darbesine yönelik tepkilerini istismar etmesi çok acıdır değerli arkadaşlarım.

Toplumu baskı, şiddet, işkenceyle susturan, sindiren, milletin iradesini, milletin hakkını hukukunu yok etmek için millete, halka, demokrasiye, hukuka, hukuk devletine, özgürlüklere karşı yapılan ve yapılacak her türlü hareketlere ve darbelere karşı çıkmak hukuka inanan herkesin, özellikle millî iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletin hakkını hukukunu korumak için namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş biz milletvekillerinin öncelikli görevidir. Ancak, askerlerle, yargıyla, devletin temel kurumlarıyla kavga etmek, darbeyle hesaplaşmak değildir. Darbeyle hesaplaşmak askerin etki alanını daraltmaya indirgenemez. Darbeyle hesaplaşmak darbe hukukunu, darbe yasalarını kaldırmakla olur. Darbe hukukunu koruyarak, darbe hukukunu besleyerek, büyüterek, darbe hukukunun keyfini biraz da biz sürelim anlayışıyla darbe hukukundan beslenerek darbelerle hesaplaşamazsınız. Darbe hukukunun temeli olan Siyasi Partiler Kanunu’ndaki antidemokratik hükümleri kaldırmadan, seçim barajını yıkmadan, YÖK yasalarını kaldırmadan darbeyle hesaplaşamazsınız. 12 Eylül 1980 darbesinin toplumda yarattığı mağduriyete ilişkin kanun tekliflerini Adalet Komisyonu raflarında bekleterek, yine 12 Eylül  1980’de idam edilen gençlerin idam edilmelerine ilişkin kanun tekliflerini Adalet Komisyonu raflarında bekleterek darbeyle hesaplaşamazsınız değerli arkadaşlarım. Artık sizin bu söylemlere son vermeniz gerekir. Yıllardır bu ülkede 12 Eylül darbe hukukunun keyfini çıkarıyorsunuz. Yıllardır bu ülkede halkın darbeye yaptığı tepkileri istismar ederek gününüzü gün ediyorsunuz. Artık bunlara son verin.

Değerli arkadaşlarım, dünkü konuşmasında Sayın Adalet Bakanı “Biz referandum süresince ‘12 Eylül generallerinden hesap sorulacak.’ demedik.” dedi, “Biz, bu 12 Eylül generallerinin yargılanmasının önünü kapatan geçici 15’inci maddenin burada kalmasının ayıp olduğunu söyledik.” dedi. Sayın Bakan, o söylem Cumhuriyet Halk Partisinin söylemiydi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, 20 Temmuz 2010, Recep Tayyip Erdoğan: “Bir daha 12 Eylüller yaşanmasın diye onunla hesaplaşmamız lazım. Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşmeden daha aydınlık bir gelecek kuramayız.”

Yine, 24 Temmuz, “Başbakan Erdoğan ‘Bedel ödedik.’ diyenleri de 12 Eylülle hesaplaşmaya çağırdı.”

9/8/2010: “Evet’le hesap sorun. 12 Eylülde ‘Evet.’ deyin, hesabı kesin.”

Şimdi gelelim Sayın Bakanımıza. Sadullah Ergin, 29/5/2010: “Hükûmet halkın daha demokratik ve özgür olması için uğraşmaktadır. Bugün biz varız, yarın biz yokuz. 12 Eylülde çıkan bugünkü geçici 15’inci maddeyle, 12 Eylülü yapanlardan hesap soramıyorduk. Anayasa’da yapılacak değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” Adalet Bakanı söylüyor bunu değerli arkadaşlarım.

Yine, 8 Kasım 2010, Sadullah Ergin. Adalet Bakanı Sadullah Ergin 12 Eylülcülerin yargılanmasıyla ilgili olarak “Savcılığın tereddüdü var, yargılanır ya da yargılanmaz diyemem.” Ne zaman söylüyor? 8 Kasım 2010’da, referandumdan... Yani önceki söylemler döndü şimdi değerli arkadaşlarım.

Bekir Bozdağ, 28/5/2010: “O zaman biz diyoruz ki gelin, bu 12 Eylülcüleri yargılayayım, yargıya çıkaralım, yargının önünde hesap vermelerinin yolunu açalım. MHP ayağını dayıyor, ‘Hayır.’ diyor, CHP ‘Hayır.’, BDP ‘Hayır.’ diyor. Niye hayır? Hani siz zulüm gördüydünüz, haksızlık gördüydünüz? Yoldaşlarınızı, candaşlarınızı idam sehpalarında bunlar sallandırdı, işkencehanelerde işkence yaptılar, zindanlarda bu insanları çürüttüler. Öyleyse bu ülkenin evlatlarını zindanlara çevirenlerden hesap sormalıyız. Gelin hesap soralım, gelin engeli kaldıralım.”

Yine Bekir Bozdağ, 3 Ağustos 2010.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Öztürk, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - “Yargı süreçleri de işleyecek. Darbeyi yapanlar ve iştirak edenler mutlaka yargının huzuruna çıkacaktır. Sandıkta başlayan sorgu yargıda devam edecektir.”

Yine Bekir Bozdağ’ın 11/11/2010 günkü konuşması: “12 Eylül darbesini yapanlar mutlaka yargılanacak, Anayasa değişiklikleri bunu gerektiriyor.”

Değerli arkadaşlarım, referandum sürecine 12 Eylüle hesap sorma söylemiyle girildi. Burada da AKP’nin “Neden Evet?” kitapçığı var. Bu kitapçıkta “Anayasa değişikliğiyle 12 Eylül darbesinin failleri ve yardımcılarının yargılanması için ‘Evet’ deyin.” diyor. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin “Neden Hayır?” broşürü. “Bu değişiklikle 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açılacak mı? Hayır.” diyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hükûmet, Adalet Bakanı, Başbakan topluma taahhütte bulundu. 12 Eylül darbesini yapanlardan hesap sorulacağı, yargılanacağı konusunda taahhütte bulunmuştur. Ben bu kürsüden haykırıyorum. Başbakanı, Adalet Bakanını, diğer bakanları 12 Eylül 1980 darbesini yapanlardan hesap sormaya çağırıyorum, bunun yasal düzenlemelerini yapmaya çağırıyorum. Aksi takdirde, halka verdiği taahhütleri yerine getirmemiş olacaklardır değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aylardır ülke gündemini meşgul eden bir Anayasa değişikliğinden sonra bir referandum sürecini yaşadık ve bugün Türk siyasetinin en önemli tartışma alanlarından birisi olarak karşımıza çıkan bir idari kurul olması sebebiyle Hükûmeti, yargısal etkileri sebebiyle de yüksek yargıyı, hatta bütün yargıyı ilgilendiren Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir çalışma yürütüyoruz fakat beklentinin aksine, bu çalışma bugün oldukça sakin yürüyor. Bunun sebebi, değerli milletvekilleri, aslında Anayasa oylaması sonucunda, referandum sonucunda kavganın bitmesine yol açan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki yapı, AKP’lileştirilen bir yapı oluştuktan sonra da burada detayları konuşmanın çok anlamlı olmadığı bir dönemi yaşıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanımız Anayasa’yla ilgili konu ilk kez gündeme geldiğinden bu yana hep uzlaşma kavramından bahsediyor.

Sayın Başkanım, Genel Kurulda çok ciddi bir uğultu var. Biraz önce ikaz ettiniz ama dinlemek istemeyen arkadaşlarımıza sohbetlerine dışarıda devam etme imkânı tanısak daha uygun olmaz mı?

BAŞKAN – Adıma söylediniz, tamam, kayıtlara da geçti.

Buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, referandumdan sonra ana muhalefet partisinin de bir yeni Anayasa yapalım teklifine bu kez Sayın Başbakanın, Sayın Genel Başkanımızın teklif ettiği yöntemi önermesi de ibret verici bir durumdur diye düşünüyorum.

Biraz önce burada üniversite olayları konuşuldu. Değerli milletvekilleri, devri iktidarınız döneminde farklı açılımlar yapma iddiasıyla hareket ederken aslında birçok husumet alanına, birçok fitne alanına ülkeyi maalesef dönüştürdünüz. Bu etnik temelde ve mezhepsel temelde yaşanan ayrışmanın ülke olarak çok ağır bedellerini ödeme riskiyle karşı karşıyayız fakat referandum süreciyle birlikte yaşadığımız çok daha ciddi bir ayrışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Enver Yılmaz, Ordu Milletvekilimiz -o da salonumuzda- hem kendisi benim meslektaşım hem eski bir arkadaşım.

Değerli milletvekilleri, Ordu’da -muhtemelen sizin illerinizde de yapılıyordur- her bayram protokolle halk bayramlaşması yapılıyor. Biz de o bayramlarda hem mülki idari amirlerle beraber milletvekilleri olarak da yan yana diziliriz, halkımızla bayramlaşırız.

Değerli arkadaşlar, ilk kez bu dönem, bu yıl bayramda vatandaşlarımızın, şehir protokolünün, şehir bürokrasinin, 2 milletvekili olarak yan yana durduğumuz bir bayramlaşma atmosferinde, her ikimize de sarılırken ya da el sıkışırken elini sıkı mı tutayım, gevşek mi tutayım tereddütleri yaşadığına şahit oldum. Bunu Ordu’da bir toplantıda, sayın vekillerimizin olduğu bir toplantıda da paylaşmıştım.

Değerli arkadaşlar, bu çok çarpıcı bir örnektir. Bugün Ordu gibi problemsiz bir ilde, vatandaşlarımız, bürokrasi, 2 milletvekili arasında, yan yana duran 2 milletvekili arasında bayramlaşmada “Nasıl bir pozisyon alayım, samimi mi davranayım, uzak mı davranayım?” noktasına gelmişse bu ülke için tehlike çanları çalıyor demektir. Onun için, geldiğimiz ayrışma sürecinin çarpıcı, ibret verici bir  resmi olarak bu hususu takdirlerinize arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten sıkıntılı bir referandum süreci yaşadık, her türlü manipülasyonun yapıldığı, her türlü kötü propagandanın, kara propagandanın yapıldığı bir süreç yaşadık. Maalesef kamu görevlilerinin birer parti memuru gibi görevlendirildiği atmosferler yaşadık. Özellikle yandaş medya üzerinden diğer parti tabanlarına çok çirkin taarruzların yaşandığı bir dönem yaşadık ve bütün bunlara rağmen, bütün bu kara propagandaya rağmen ancak yüzde 58 gibi, toplumsal meşruiyeti kuşkulu, sorgulanmaya açık, neredeyse 2 kişiden birinin reddettiği bir Anayasa paketi sonucunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da içinde olduğu paket geçmiş oldu ve bize göre süreç doğru işlemedi. Bugün, biz, burada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluştuktan sonra, yapı, çatı oluştuktan sonra bunun kanununu görüşüyor olmayı hukuk sistematiği bakımından da doğru bulmuyorum. Bu kanun görüşüldükten sonra, ancak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşmalıydı ve bu mutlaka toplumsal meşruiyeti, demokratik meşruiyeti sağlanmış bir uzlaşmadan sonra oluşmalıydı.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin yüksek yargıya karşı tavrı MHP’nin seçim beyannamesi gibi, parti programı gibi yazılı metinlerinde de ortaya konmuştur. Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi, Meclis iradesine müdahale olabilecek kararlara her defasında itiraz etmiştir. En son Anayasa paketiyle ilgili yapılan iki rötuşa bile Milliyetçi Hareket Partisi “Bu, millet iradesinin tecelli ettiği Meclis iradesine karşı saygısızlıktır.” şeklinde tavrını da ortaya koymuştur.

Fakat değerli arkadaşlar, bütün bu itirazlarımız yüksek yargıyı ve genel olarak yargı kurumunu halkın gözünde itibarsızlaştırma, etkisizleştirme ve verilen birtakım yanlış kararları fırsat bilerek yargı kurumunu da bir Hükûmet bürokrasisi, hâkim, savcıyı da Hükûmet memuru hâline getiren bir çalışmaya dönüşmemeliydi. Bu çalışmanın, göreceksiniz, ileriki yıllarda onlarca yıl belki Türkiye’de doğurduğu handikapları yaşamaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan bir konuşmasında yargıdan “pranga” diye bahsetmişti. Aslında, yargı, özellikle anayasal yargı iktidarların ayağına pranga olsun diye ihdas edilmiştir, erkler ayrılığının sonucu budur, tabii sonucu budur. Yargı, yanlış yapan iktidarlara, elbette yaptığı yanlışa “dur” demek için ihdas edilmiştir. Görevi bu olan, anayasal görevi bu olan yargıya “pranga” diye bakılmasının, değerlendirilmesinin erkler ayrılığını anlamamak olduğunu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada Anayasa görüşmelerinde ifade etmiştim. Adalet ve Kalkınma Partisi yüksek yargının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısının, bir önceki yapısının bir başka siyasi partiyle ilişkili olduğu, hatta -üzülerek ifade ediyorum- Sayın Başbakanımız buna bir mezhepsel de faktör ekleyerek ifade etti; bundan rahatsız olduğunu, burada tek sesli bir yapı olduğunu, onun için bu yapının çeşitlendirilmesi gereğini ifade etmişti ve bunun için bu paketi çok önemsediklerini ifade etmişti.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, Kurulun yapısı değişti, sayısı arttı, peki çeşitlendi mi? Orada bir demokratik meşruiyet oluştu mu, farklı sesler oluştu mu? Eğer şikâyet ettiğiniz konu buysa, bu sonucun gerçekleşmiş olması gerekir.

O noktada, değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yeni seçilmiş önemli bir bürokrat arkadaşımızın seçimden sonra basında yer almış bir mülakatından birkaç alıntı yapmak istiyorum. Diyor ki bu arkadaşımız: “Biz aday olan arkadaşlar arasında değerlendirmeler yaptık. Adana, Mersin yöresinden, Karadeniz’den, İstanbul’dan birer aday olsun ki oradaki oyları alalım dedik. Hep beraber birleşirsek seçilme şansımız olur dedik.”

Arkadaşlar, bana göre varlığı tartışılması gereken bir dernek, bir yargı derneği -ki iktidar bu derneğin geçmişte çok aleyhinde oldu ama- o derneğin faaliyetlerinin yanlışlığını ifade etmek yerine bir alternatif dernek kurmayı tercih etti. Ben yargıda bir dernekleşmenin özellikle insanları ideolojik ayrımlara tabi tutacak, ideolojik kamplar oluşturacak bir görüntünün yargıda çok tehlikeli olduğuna, yanlış olduğuna inanan bir insan olarak, Hükûmet aynı hatayı yaptı ve değerli arkadaşlar, bu arkadaşımız bir birleşmeden bahsediyor. Kime karşı? Bir derneği kendisine rakip olarak görüp o derneğe karşı bir birleşmeden bahsediyor.

Bu konuşmada “Teşkilattan gelen talepler doğrultusunda.” ifadesini kullanıyor. Bu siyasi jargonda kullanılan bir ifadedir ve değerli arkadaşlarım, en önemlisi bu arkadaşımız şöyle bir ifade kullanıyor, diyor ki: “AKP döneminde alınan hâkimlerin, savcıların oyları etkili oldu deniyor. İstanbul’da bizim dönemimizde alınan hiç kimse yok ama ben orada 603 oy aldım.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arkadaşlar, bakın, Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna seçilmiş olan arkadaşımız “Bizim dönemimizde İstanbul’da alınan hâkim, savcı yok ama ben oradan da çok oy aldım.” ifadesini kullanabiliyor.

Arkadaşlar, bu tablo, bu resim, ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum, HSYK’nın yapısı artmışken, sayısı artmışken aslında bir tek sesliliğin olduğunu, sadece sesin sahibinin değiştiği gibi bir sonuca bizi götürüyor ki bu hayırlı olmamıştır, doğru olmamıştır ve değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın da Komisyonda aslında bu beyanı teyit eden, tek sesliliğin değişmediğine ilişkin beyanları vardı ama sürem yetmedi. Ümit ediyorum, bütün bunlara rağmen seçilen Kurul üyeleri vicdanlarıyla davranır ve ülkemize hayırlı hizmetlerde bulunurlar diyor, bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla ilgili, biz boykotçu cepheyiz. Ne “evet” ne “hayır” dedik. Biz sadece şunu söyledik: “Bu Anayasa’nın 85’inci maddesi değişti, eğer başını değiştirmezseniz, sonunu değiştirmezseniz bu Anayasa değişmiş olmaz.” YÖK’ü duruyor; bakın, üniversite olayları var. MGK’sı duruyor; bakın, askerî vesayet var ve siz, 7 tane HSYK üyesinin sayısını 22’ye çıkarırsanız, inanın yargıyı bağımsızlaştıramazsanız.

Yargı çok farklı bir olay arkadaşlar. Yargıda bulunanlar iyi bilir. Cezaeviyle yargı, hazırlık aşamasıyla yargı, kâtipleriyle, binalarıyla, duruşma salonlarıyla yargı, yüksek yargısıyla ve bölünmüş yargısıyla yargı. Bunların hepsini bir bütün olarak değerlendirmediğiniz zaman, sadece bu uyum yasasına hapsettiğiniz zaman ne bunu çıkaranlar yargıda reform ve devrim yapmış sayılır ne de buna itiraz edenler bunun başka bir anlama geldiğini söyleyebilir. Biz, buraya önergeler verdik, hatırlarsınız, yargı birliğini savunduk. “Siz HSYK üyeliklerine askerî yargıçları seçiyorsunuz, yanlış.” dedik size ama kabul etmediniz. Ne zaman ki 3 generali görevden aldınız, 3 general Askerî Yüksek İdare Mahkemesine dava açtı, hemen başladınız “Yargı birliği yok. Generaller yargılanacak, albaylar mı karar verecek?” diye. Sonra Koşaner’le görüşüldü, ne oldu o arada? Çoğunlukla durumu kurtardınız. Peki, biz bu kürsüden söylemedik mi? Söyledik. “Bu olmaz, yargı birliğini sağlayın.” dedik, çok şey söyledik.

Şimdi referandum meydanında değiliz, Meclisteyiz. Siz bana İstanbul’daki bir asliye hukuk hâkiminin, bir asliye ceza mahkemesinin, bir sulh hâkiminin, bir sulh ceza mahkemesinin…. Ekim ayından, Mayıs 2011’e duruşma günü veriyor, yedi ay, sekiz ay, bir sene sonraya. Bana bunu nasıl kısaltacağınızı anlatın, geciken adaleti anlatın. Bana bir hâkimin Avrupa standartlarının üstünde 5 kat dosyaya baktığını anlatın, dosyaları evine götürdüğünü anlatın ve o yargıçların, o savcıların da yargıç güvencesinin olmadığını gelip size anlatalım. Bir bütündür yargı, bir bütündür adalet. Eğer siz yargının yapılanmasıyla ilgili, eğer siz fiziki koşullarıyla ilgili, eğer siz 7 bin tane hâkim, savcı açığıyla ilgili, eğer siz kırtasiyesiyle ilgili, eğer siz bütün bunlarla ilgili önlem almadığınız zaman, en güzel anayasaları da çıkarsanız, en güzel uyum yasalarını da çıkarsanız bu ülkeye adalet gelmez. Geciken adalet adalet değildir. Sayın Bakan, Kemal Türkler’in davası otuz yıl sürdü, otuz yıl. Otuz yıl adalet sağır mıydı, kör müydü,topal mıydı? Hani kraliçenin gözleri kapalıydı, kılıcı vardı? Ne oldu otuz senede? Kızının sesi yankılanıyor. Kızı dedi ki: “Gecikti adalet, katil kazandı.” Ben de Mecliste bağırıyorum: Gecikti adalet, katiller kazanıyor!

Yalnız bu değil, yalnız bu değil arkadaşlar, uzun süre tutuklu kalıp yargılananlara ne diyorsunuz? Üç sene isnadı bilmeden, mahkemeye çıkmadan yargılanan, ister çete olsun, ister terör örgütü, ister siyasi, ister adli suçlu, kimi üç sene bekletmeye hakkınız var? Kimi senelerce tutuklu tutmaya hakkınız var? Üç sene sonra “Pardon.” mu diyeceksiniz? Üç sene sonra ceza adaletinde geriye dönüşü mü sağlayacaksınız? Üç sene sonra “Adalet gerçekleşti.” mi diyeceksiniz? Bu mağduriyeti nasıl gidereceksiniz? Yargı budur, adalet budur, insan unsurudur, vicdandır, hakkaniyettir, tarafsızlıktır, bağımsızlıktır.

Şimdi ben size söyleyeyim, üniversite olaylarını konuşuyorsunuz. Şerzan Kurt Muğla’da öldürülüyor, davası Eskişehir’e gönderiliyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu ne biçim adalet!

HASİP KAPLAN (Devamla) –Şimdi Muğla’da adaleti, güveni sağlayamayan bir Hükûmet bitmiştir. Buradan iddia ediyorum, Muğla’da ağır ceza mahkemesinde veya İzmir’de veya Diyarbakır’da veya Van’da eğer yerinde güveni, adaleti sağlayamıyorsanız… Bakın, KCK davasından 1.600 arkadaşımız yargılanıyor, seçilmiş belediye başkanlarımız, Diyarbakır gibi 1,5 milyonluk bir şehrin merkezinde. Hâkimlere saldırı mı oldu, binalara saldırı mı oldu, oraya gelen görevlilere saldırı mı oldu? Ama ana dilini konuşmak istediği için benim adaletim o zaman kör oluyor, diyor ki: “Kürtçe yok.” “…”(x) Yazacaksınız Mecliste şimdi “bilinmeyen dilde.”

Bu tutanaklara, stenograflara hangi Meclis başkanı talimat verdi “bilinmeyen dilde?”

Burada İbranice konuştu İsrail Devlet Başkanı, burada Amerikan Başkanı İngilizce konuştu, yazdınız, burada El Beşir geldi, Uluslararası Ceza Mahkemesinin “katil” diye tutuklama kararı verdiği kendi dilinde konuştu, yazdınız ama 20 milyonun üstünde Kürt yurttaşı çıkıyor, burada “bilinmeyen dil” yazıyorsunuz.

Sayın Adalet Bakanı, hani adalet?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nerede adalet?

HASİP KAPLAN (Devamla) - 20 milyonun gözüne baka baka hani adalet?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hani adalet?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ben soruyorum? Çok şey sorabilirim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Adalet polislerin ayağının altında!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Çok şey söyleyebilirim ama ben başka bir şey söylemek istiyorum: Bugün 9 Aralık, yarın 10 Aralık, Sevgili Ahmet Kaya’nın 10 Aralık 2000’de, Paris’te, sürgünde ölümünün 10’uncu yıl dönümü. Size bir şey ifade ediyor mu arkadaşlar? Meclisin çok saygıdeğer milletvekilleri, siz ne anlıyorsunuz: Ahmet Kaya, Paris, ölüm? Pazar günü de yıl dönümü kutlanacak (xx) İstanbul’da.

Gazeteciler Cemiyetinin, Magazin Gazetecileri Derneğinin bir gecesinde “Bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim, bunun klibini yayınlayacak bir televizyon çıkarsa” diye başladığı sözlerinden linç girişimi yaşadı. Yetmedi, saldırıya uğradı; yetmedi, adalet devreye girdi; İstanbul’un devlet güvenlik mahkemesi devreye girdi, “terörist” dedi, “örgüt üyesi” dedi, terörle mücadele polisleri peşine takıldı, gözaltına alındı, evi basıldı.

İstanbul DGM’ye getirildiği zaman ben avukattım. Halkın sevdiği bir sanatçıyı -Malatyalı ama gönlü Türkiye, gönlü dünyaydı onun- getirdiler, “terör örgütüne yardım, yataklık” dediler Kürtçe bir klibi yayınlanacak diye ve bu adalet ve bu devlet güvenlik mahkemesi üç yıl dokuz ay! hapis cezası verdi, üç yıl dokuz ay! Yani insan ana dilinde bir şarkıyı bir televizyonda söylemek istediği zaman bu ülkede terörist oluyor, ceza alıyor, sürgüne gidiyor, hasrete gidiyor ve Paris’in varoşlarında gencecik bir yaşta deri pardösüsü, tabakası, sazını bırakarak bu ülkeye veda ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi soruyorum: O özel devlet güvenlik mahkemesi, o özel ağır ceza mahkemesi, o zulüm mahkemeleri, o olağanüstü mahkemeler, o siyasi mahkemeler devam etmiyor mu Sayın Bakan? Dün dediniz ki: “Özel ağır ceza mahkemelerini kaldırmayı düşünmüyoruz, gündemimizde yok.” Sizin gündeminizde demokrasi de yok demektir, sizin gündeminizde bağımsız yargı yok demektir, sizin gündeminizde adalet yok demektir, sizin gündeminizde vicdan yok demektir, sizin gündeminizde insaf yok demektir, sizin gündeminizde insanlık yok demektir.

                             

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu ifadeye ilişkin açıklama bu Tutanak dergisinin 236 ncı sayfasında yer almaktadır.

Bu ülkede olağanüstü yargı, bağımsız yargının düşmanı ve katilidir. Bu ülkede olağanüstü yargı siyasilerin düşmanıdır. Bu ülkede olağanüstü yargı demokrasinin düşmanıdır. Bu ülkede olağanüstü yargı darbelerin savunucusudur. Sıkıyönetim bu Meclisi ve bütün parti liderlerini Zincirbozan’a toplayan yargıdır. Eğer siz buna “Evet.” derseniz, korursanız, adaleti savunamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu duygularla Sevgili Ahmet Kaya’yı sevgiyle anıyorum çünkü bir avukat olarak, Paris’te üç gün önce telefonda konuşmuştum onunla. Saygıyla önünde eğiliyorum.

Şafak Türküsü’nün de ve son üç satırı,

“Demirlere yeten gücüm mektuplara yetmedi.

Bu ne biçim sevgi, nasıl kardeşlik?

Bu nasıl dostluk, bu ne beter sevda, benim aklım ermedi.” diyor.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahıslar adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’da.

Sayın Vural yok mu?

Sayın Bal, yerine konuşacak birisi var mı? Şahıslar adına Sayın Oktay Vural’ın devrettiği biri var mı?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, anlayamadım.

BAŞKAN - Sayın Oktay Vural’ın söz sırası geldi, siz mi konuşacaksınız diye sordum.

FARUK BAL (Konya) – Hayır, Sayın Vural yok…

BAŞKAN – Peki.

Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına sunulan Anayasa değişikliklerinin en çok tartışılan maddeleri, Anayasa Mahkemesinin yapısı ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında değişiklik yapan düzenlemelerdi. 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair bu Kanun’da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda değişiklik içeren hükümler belki de bir anayasa maddesinde olmaması gerektiği şekilde teferruatlı olarak düzenlenmişti. O günleri hatırlayacak olursak, muhalefet partilerimiz, yüksek yargıda görev yapan bazı hâkimlerimiz, bazı sivil toplum örgütleri düzenlemelerin yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağını, hukuk devleti anlayışına aykırı olacağını ve İktidarın kendi yargısını oluşturmaya çalıştığını iddia ederek halkımızdan Anayasa değişikliklerine “hayır” oyu vermelerini isteyerek değişikliklere karşı çıkmışlardı. AK PARTİ ise Anayasa değişiklikleriyle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının daha da güçleneceğini, yüksek yargının birilerinin arka bahçesi değil, milletin ön bahçesi olacağını, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün gerçekleşeceğini ifade ederek değişikliklere “evet” oyu verilmesi için milletimizin huzuruna gitmiştir. Hepimizin bildiği gibi, milletimiz, halk oylamasında, Anayasa değişikliklerine yüzde 58 civarında “evet” oyu vererek değişiklikleri kabul etmiştir. Bugün görüştüğümüz tasarı, aslında, halk oylamasıyla oluşan millet iradesinin hayata geçirilmesinden ibarettir.

Değerli arkadaşlarım, yargının bağımsız olması, olmazsa olmaz şarttır ancak yargının tarafsızlığı da bağımsızlığının ilk şartıdır. Yargı bağımsızlığını yargıç keyfîliği ile de karıştırmamak gerekir. Hâkim, karar alırken hiçbir baskı altında kalmadan hukuka ve vicdanına göre adaletli bir karar alacaktır. Ancak yıllardan beri, bazı yüksek yargı mensuplarının, kararlarıyla konuşmaktan ziyade, hemen hemen her konuda demeçler vermeye alıştığı, bazı mahkeme kararlarının siyasi kararlar olduğuna yönelik geniş bir toplumsal algının oluştuğu ve bu durumun, toplumun vicdanında kanayan yaralar açtığı dikkate alındığında, bağımsızlığın aslında keyfîlik olmadığı ve referandumda milletimizin verdiği mesajı doğru anlamak gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ön yargısız olarak incelendiği zaman tasarı ile yargı bağımsızlığı güçlendirilmektedir, yargının tarafsızlığı geliştirilmektedir, Kurul bağımsız bir yapıya kavuşturulmaktadır, hukuk devletin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılmaktadır; Kurul, geniş tabanlı bir temsil esasına göre yeniden yapılandırılmaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı hazırlanırken Kurul ile ilgili olarak yıllardan beri değişik kesimler tarafından dile getirilen eleştiri ve öneriler dikkate alınmıştır. Diğer yandan, Avrupa Birliği ilerleme raporları değerlendirilmiş, uluslararası hukuk ve mukayeseli hukuktaki örneklerinden yararlanılmıştır. Yargı alanında yapılacak reformların belirlendiği Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde, aslında, Kurulun yeniden yapılandırılması bir hedef olarak ortaya konmuştur.

Kıymetli arkadaşlarım, tasarının birinci bölümü, 1’inci maddeden 27’nci maddeye kadar olan maddelerden oluşmaktadır. Bu bölümde, Kurulun görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken bağımsız olacağı, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin Kurula emir ve talimat veremeyeceği hükme bağlanmaktadır. Bu hükümle, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerinin güvencesi olan bir kurul oluşturulması amaçlanmaktadır.

Tasarı ile Kurulun kendi sekreteryası oluşturulmaktadır. Teftiş Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmaktadır. Kurulun ayrı bir bütçesi olacaktır. Kurula başkanlık eden Adalet Bakanının yetkileri önemli ölçüde kısılmaktadır. Bu hâliyle, Kurulun bağımsızlığı için tasarıda önemli adımların atıldığını görmek mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Bazı arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi, acaba Adalet Bakanının Kurula başkanlık etmesi Kurulun bağımsızlığını ortadan kaldırır mı? Bir defa ifade etmek gerekir ki, Adalet Bakanı, ülkedeki adalet politikasını yürütmekle görevli olup, bu alana ilişkin siyasi sorumluluğu bulunmaktadır. Siyasi sorumluluğu gereği olarak, birçok ülkede olduğu gibi, Bakan, Kurula başkanlık etmektedir. Ancak mevcut kanunda Bakana tanınmış olan birçok yetki, görüşülen düzenleme ile ortadan kaldırılmaktadır. Bakan, disiplin işlemleri ile ilgili Genel Kurul toplantılarına ve dairelerin çalışmalarına katılamayacak ve oy kullanamayacaktır. Üyelerin seçiminde geniş tabanlı hareket edilmesi, Teftiş Kurulunun Kurula bağlanması, müsteşarın başkan yardımcısı olamaması gibi diğer hükümler de dikkate alındığında, Kurulun bağımsızlığı yönünde Venedik Komisyonu tarafından hazırlanan tavsiyelerin karşılandığı görülecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargının bağımsızlığına ben inanmıyorum. Bu Meclisin bağımsız olduğuna ben inanmıyorum. Yargı bağımsız olmalı ama lafta. Bir kere bunu söyleyeyim. İki, yargı kendi içinde dengeli olmalı. Bağımsız bir yargının kendi içinde dengeleri olmalı.

Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı; size soruyorum: Askerî yargıç var, askerî savcı var, sivil savcılarımız var; nedir özellikleri ki -bana birisi bunu söylesin- nedir farklılıkları ki askerî yargıçların, askerî savcıların yıpranma zammı var ve erken emeklilikleri var, ayrıcalıkları var? Şimdi, soruyorum size: Askerî savcılarımıza, görev anlayışlarına ben saygı duyuyorum ama acaba, askerî savcılarımız sivil yargıçlarımızdan daha mı çok çalışıyor, daha mı çok yıpranıyor? Ben bunu bilmek istiyorum. Ben bir hukukçu değilim ama askerî yargıçlar, askerî savcılar fiilî hizmet zammı dediğimiz olanaktan yararlanıyor. Neden? Peki, sivil savcılar, sivil hâkimlerimiz çok mu az yoruluyor? Onlar çalışmıyor mu? Askerî savcılar çok çalışıp fiilî hizmet zammından, fiilî hizmetten yararlanıyor da acaba, sivil savcılarımız çok çalışmıyor mu, az mı çalışıyor? Ben vicdanımda bunun rahatsızlığını yaşıyorum.

Sayın Başkanım, siz de sahip çıkmıyorsunuz. Komisyon Başkanım size soruyorum: Sizin vicdanınızda sivil hâkimler, sivil savcılar askerî hâkim ve savcılardan daha mı az çalışıyor? Soruyorum, bana cevap verin Sayın Komisyon Başkanım. Eğer ortada bir haksızlık varsa önce, yargı kendi içindeki haksızlığı kendi gidermelidir; bir kere kendi içinde farklı gruplar var, kendi içinde bir haksızlık var, kendi içinde bağımsız değiller. Ondan sonra, kalkıyoruz, kendi içinde bağımsız olmayan bir yargıya, bir yargı kurumuna “Yargı bağımsız.” diyoruz. Lütfen, sivil hâkimlerin, sivil savcıların hakkını yemeyin. Eğer yoruluyorsa onlar da yoruluyor, yıpranıyorsa onlar da yıpranıyor ama yazık ediyoruz.

Şimdi gelelim bu kardeşlerimin ekonomik özgürlüklerine. Ekonomik özgürlüğü olmayan bir yargı bağımsız değildir, bunun da altını çiziyorum. 2006’dan bu yana müsteşar maaşına endekslenen bu arkadaşlarımız, 2006’dan beri hiç zam aldılar mı? Sayın Müsteşarın yan gelirleri hesaplanmayarak onun çıplak maaşına göre endekslenmiş bir hâkim ve savcı maaşı var arkadaşlar. 2006 yılından bu yana en küçük bir farklılık yaratmadınız. Bu arkadaşlarımız günde kaç davaya bakıyor? Bu arkadaşlarımız günde kaç kişiyle karşı karşıya geliyor? Eğer yıpranmaysa sivil hâkim ve savcılarımın… Benim kendi vicdanımda… Bir askerî hâkimin, bir askerî savcının günde baktığı dosyaya bakın -kendi vicdanımda- bir de sivil hâkim ve savcının dosyasına bakın. Eğer yıpranmaysa bunlara, sivil hâkim ve savcılarımıza “daha çok yıpranıyor” diye onlara daha fazla para verin.

Arkadaşlar, sivil hâkim ve savcıların hakkı yeniyor. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir, kim çok çalışıyorsa, kim çok iş yapıyorsa ancak kendi… Hakkaniyetle, haklıyı koruyan, haksıza “haksızsın” diyen bu insanları hepimizin düşünmesi lazım. Bunlar adalet dağıtıyorlar ama kendi içerisinde, vicdanlarında, kendi hâkim ve… Bir hâkim ve savcıya soruyorum şimdi ben: Kendi vicdanınızda, askerî hâkimin, askerî savcının bu hizmet zammından yararlanıyor olması sizi rahatsız etmiyor mu, Sayın Bakan, sizi rahatsız etmiyor mu, Sayın Komisyon Başkanım, sizi rahatsız etmiyor mu?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimi yapılırken Bakanlığınızın liste dağıttığı, Bakanlığınızın bürokratlarının aday olduğu bir seçimin demokratik olduğuna inanıyor musunuz?

Ayrıca, referandumdan bugüne kadar, Sincan Hâkiminin seçim bölgeniz Antakya’da başına gelenler, pazar günü İstanbul’da öğrencilere yapılanlar, parasız eğitim pankartı astığı için tutuklu olan öğrenciler, Sayın Tayyip Erdoğan’ı protesto ettiği için on beş ay ceza alan öğrenciler, sizin içinizi kanatmıyor mu? Sesini yükseltenler coplanıyor, dürüst, hakkaniyetli karar alan hâkimler kara listeye alınıyor. Bu mudur sizin adaletiniz? Bu mudur sizin demokrasi anlayışınız? İleri demokrasi diyorsunuz, siz normal demokrasiyi sağlayamadınız. Bunun neresi ileri demokrasi? Bu konuda duyarlı olmak zorundasınız Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, çok net soruyorum: Birinci iddianame, ikinci iddianame, üçüncü iddianame, suç yok, bulamadınız, hâlâ devam ediyor. İki yıldır bir iddianamede suç unsuru yoksa, bizim yasalarımızda bir mahkûmun Cumhurbaşkanı tarafından affedilmesi hükmü olmasına rağmen, acaba, yasalarımızda, hasta olan, çok zor durumda olan insanların iddianamelerinin öncelikle görüşülüp karara bağlanması diye bir hüküm var mı, yok mu? İki yıldır perişan hâlde yatan bu insanlar için iddianameler öncelikle tamamlanıp okunup, neyse, suçları varsa suç hakkında kararınızı verin ama suçsuz yatan bu insanlar sonuçta aklanırsa kamu vicdanı ve ben ve siz, şahsınızda vicdan azabı duymayacak mıyız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum: Efendim, Ergenekon hâkim ve savcıları hakkında çok ciddi şikâyetler olmasına rağmen ve bu yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulunu oluşturmadan önce bunlarla ilgili kararnameler Kurul’a geldiği hâlde, neden bu şikâyetler değerlendirilmedi ve bugüne kadar bu şikâyetlerden bir sonuç çıkmadı?

O sırada, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, haksız olarak, tarikatlarla ilgili olarak yaptığı bir soruşturma nedeniyle, yetkisiz olarak, Erzurum Savcısı tarafından gözetim altına alındı ve Bakanlık, sabahleyin saat beşte, Erzurum özel yetkili mahkemesine telefon açtı  “Bu usulüne uygundur.” dedi. Bakan bu yetkiyi nereden aldı, sabahın beşinde Erzurum Cumhuriyet Başsavcısına bu telefonu açma yetkisini nereden aldı? Bu bir görev suistimali değil midir?

Ayrıca, bu Anayasa’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi kaldırıldığından, hem Sayın Başbakan hem siz ve partinizin sözcüleri, 12 Eylül’ü yapanlardan, işkencecilerden hesap sorulacağını kamuoyuyla paylaştınız. Anayasa değişti. Siz Adalet Bakanı olarak verdiğiniz sözü yerine getirebilecek misiniz ve buna inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Halis…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Bakan, yıl 1923, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesi gereği -bağlayıcı hükümdür- ana dilde eğitim ve ana dilde savunma hakkı var. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre bu bağlayıcı hükümdür diyoruz. Bugün yıl 2010, aradan yıllar geçmiş, KCK davasında yargılanan partili arkadaşlarımız ana dilde savunma haklarını kullanamadılar, “bilinmeyen dil”, “anlaşılmayan dil” diye reddedildi. Şimdi, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesine göre Türkiye’de uyum yasaları da var. Bu uyum yasalarına verilen cevap hâlen yürürlükte olduğudur, sorduğumuz önerge dâhilinde. Şimdi, durum böyle olunca, ana dilde savunmanın kutsallığı da göz önünde bulundurularak ana dilde savunma hakkı hangi yasa maddesine dayanılarak kabul edilmemiştir?

BAŞKAN – Sayın Birdal

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yarın İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletlerce kabul ve ilan edilişinin 62’nci yılı. Bu belgede ve buradan kaynaklanan birçok belgede adil yargılanma ve savunma hakkı güvence altına alınmıştır ama başta Diyarbakır olmak üzere birçok bölge ilinde ve diğer illerde adil yargılanma ve savunma hakkının kullanılmadığına ilişkin ciddi tespitler ve olgular var. Bu hakkın kullanılması yolunda ne düşünülmektedir?

İkincisi: Cezaevlerinde şu anda durumu çok ağır olan 94 hasta var, bunlardan biri de Abdülsamet Çelik. Sincan Cezaevi’nde yatıyor ve yatamayacağına, cezaevinde kalamayacağına dair doktor raporu olmasına karşın adli tıp yatabileceğini söylüyor. Bunun giderilmesi için ne düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, tutukluluğun fiilî mahkûmiyete dönüştüğü hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışında Cumhurbaşkanlığı tarafından da dile getirilen bir husustur. Tutukluluğun fiilî mahkûmiyete dönüşmesinin önlenmesi hususunda ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

İkincisi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu gibi soyut, tek tip gerekçelerle insanların tutuklanmasını bir hak ihlali olarak görüp Türkiye’yi tazminata mahkûm ettiği hâlde, mahkemeler, aynı şekilde, soyut gerekçelerle ve gerekçesiz olarak tutuklamaya devam etmektedirler. Bu konuda ne gibi yasal veya idari tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gerek yurt içi gerekse yurt dışından ilgili birçok eleştiriye rağmen hâlen bu yeni tasarıda da HSYK’da Adalet Bakanının ve Müsteşarının bulunuyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Kurulun bağımsızlığıyla ne derece bağdaşan bir tutumdur?

İkincisi: Adliyelerde görev yapan yardımcı personel ile ceza ve tutukevlerinde çalışan personelin özlük haklarının iyileştirilmesi yönünde Bakanlığınızca yürütülen bir çalışma var mıdır? Varsa, çalışma ne aşamadadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de iki soru soracağım Sayın Bakanıma. Aslında, hem de teşekkür ediyorum bir konu hakkında, Güler Zere ve Nurettin Soysal’la ilgili. Çok önemli bir çaba sonucu ikisi de özgürlüklerine kavuştu ama Güler Zere belli bir süre sonra yaşamına veda etti. Şimdi bu konumda olan 94 tane hükümlü hasta var ve bunların büyük bir çoğunluğu şu anda gerçekten sağlık sorunlarıyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Sizin çalışmalarınız ne noktada? Bunlar da Nurettin Soysal ve Güler Zere gibi bir an önce özgürlüklerine kavuşabilir mi?

İkinci sorum da şu: Binlerce hükümlünün zaman zaman Diyarbakır’da, Bitlis’te, Muş’ta aileleri ikamet etmektedir ama bunların büyük bir çoğunluğu Tekirdağ’dan tutun Çorlu’ya, Çorlu’dan Trabzon’a kadar ailelerin  büyük bir sıkıntısı var ve gidemiyorlar. Acaba bunları bölgede yani nasıl olsa sorunlar çözülmüyor, cezaevi bu halkın kaderi, hiç olmazsa ailelerin özgürce bunları gidip rahat bir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Not alabildiğim soruları cevaplamaya çalışacağım.

Sayın Ağyüz’ün, HSYK seçimi yapılırken Bakanlığın liste yaptığı ve dağıttığı şeklinde bir tespiti oldu. Bu tespit, defalarca Bakanlığımız tarafından cevaplandırılmış bir tespittir ve böyle bir çalışmanın olmadığı, bu haberlerin doğru olmadığına dair hem açıklamalar oldu hem buna ilişkin basınla  paylaştığımız bültenlerimiz oldu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, doğru konuşun, yazık ya! Şu Meclise karşı bir doğru konuşun!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gazetelerde iki gün önce liste yayınlandı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun dışında Türkiye’deki uygulamalardan örnekler vererek “Bunları içinize sindirebiliyor musunuz?” diye bir soru sordu.

Değerli arkadaşlar, mevzuat şahıslar için yapılmaz. Bir ülkede asayişin, hukuk düzeninin sağlanması için genel, soyut normlar yapılır. Bu soyut normlar muhatabına göre de uygulanmaz. Bu normu ihlal eden kim olursa olsun bu normların uygulaması yapılır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bez pankart için  on beş ay ceza verilir mi?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, rica ediyorum… Hiç bir şey anlaşılmıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hakaret yok, hukuk dışılık yok.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ancak bu normlarda bir yanlışlık var ise siyaset kurumu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hasta Sayın Bakan, hasta onlar. 

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ya da yasama organı bu normlardaki varsa eksiklik ve yanlışlıkları giderme yönünde çalışma yapabilir. (CHP sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, duyamıyoruz Bakanımızı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna şimdi geliyorum, heyecanlanmasına gerek yok.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Padişah sizden daha demokrat!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hasta olan tutukluların, hükümlülerin durumuna ilişkin soru sordu, benzer soruyu Sayın Sakık da sordu, başka milletvekillerimiz de benzer  soruları gündeme getirdiler.

Değerli milletvekilleri, hasta olan tutuklu ve hükümlülere ilişkin yasalarımızda mevzuat var. Buralarda Bakanlık olarak özel bir ekip kurduk ve bunlarla ilgili talep ve iddiaların incelenmesi, bürokratik işlemlerin takibi noktasında gerekirse kuryeyle, özel kuryeyle bu evrakın tamamlanması noktasında özel bir çalışma yapıyoruz. Bu noktada mevzuattan kaynaklanan aksamalar da var. Buna ilişkin düzenlemeleri de Genel Kurulun huzuruna getirmek için önemli bir çalışma arifesinde olduğumuzu da ifade edeyim.

Sayın Genç “Ergenekon hâkim ve savcıları hakkında geçtiğimiz dönemde yapılmış olan şikâyetlerle ilgili bir şey çıkmadı.” dediler. Bununla ilgili çok sayıda şikâyet ve şikâyetçi olduğunu daha önce burada ifade etmiştim. Ümit ediyorum, bu yıl sonuna kadar yani önümüzdeki yirmi gün, bilemediniz ocak ayı içerisinde bu incelemelerin de sonuca ulaştığını göreceksiniz. Şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, Erzincan savcısını da sormuştum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Işık “Bir Bakan olarak, yurt içinden ve yurt dışından ‘Adalet Bakanının HSYK’da bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ HSYK’da bulunmanız eleştirilmiştir.” dedi.

Değerli arkadaşlar, bu konuda Venedik Komisyonunun daha önceki kriterlerini Genel Kurulda sizlerle paylaşmıştık. Şimdi tekrar ifade etmek istiyorum. Venedik Komisyonunun Adli Atamalar Raporu’nda aynen şu ifade söz konusu: “Yürütme erkinin temsilcilerinin Kurul içinde yer alması güvene dayalı endişeler yaratsa da bu uygulama yaygındır. Türkiye'de Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum tek başına, Venedik Komisyonuna göre, Kurulun bağımsızlığını zayıflatmaz ancak Adalet Bakanı, Kurulun başta disiplin konuları olmak üzere her toplantıya katılmamalıdır. Yargı kurulu sadece hâkimlerden oluşacak ise üyelerin seçimi meslektaşlarınca, yargının tüm birimlerini en geniş temsil edecek şekilde gerçekleştirilmelidir. Sınırlı bir kontenjan doğal üyeler için ayrılabilir.” tespitlerini yapmıştır.

Bu değişiklikten sonra 2010 yılı ilerleme raporlarında Türkiye’de HSYK’yla ilgili yapılan değişikliklerin değerlendirmesini iç politik endişelerden uzak olarak yapan Avrupa Komisyonunun şu satırlarını da Genel Kurulla paylaşmak istiyorum: “Yapılan Anayasa değişiklikleri ile 2009 yılı yargı reformu stratejisinin bazı merkezî sütunları yerine getirilmiştir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilk derece mahkemelerinden temsilcilerin katılımıyla oluşan 22 kişilik yeni yapısı, Yüksek Kurulu yargıyı tamamen temsil edecek hâle getirmiştir. HSYK’nın meslekten ihraç kararlarına yargı yolunun açılması, bu kararlara karşı etkili başvuru yolunun sağlanması yönünde atılmış bir adımdır. Kurulun kendi sekretaryasının bulunması, yürütmenin Kurula müdahale imkânlarını düşürecektir. Adalet müfettişlerinin HSYK’ya bağlanması, Kurul bu konudaki çalışmalarını yürütürken siyasi müdahale riskini ortadan kaldırmaktadır ve hülasa bütün bunların Türkiye’de yargı reformu stratejisinin gereklerinin yerine getirilmesi olarak değerlendirildiğini görmekteyiz.”

Sayın Öztürk’ün tutukluluğun fiilî mahkumiyete dönüştüğü yolundaki tespiti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclis açılış töreninde bunu dile getirmesine dair sorusuna gelince: Dün de ifade etmiştim burada, ceza yasalarımızın, usul yasalarımızın yürürlüğe girmesinden bu yana beş yılın üzerinde bir süre geçti. Bu uygulamalardan kaynaklı sorunların tespiti için bir akademik ekibin çalışma yaptığını ifade etmiştim. Bu çalışmaların nihayete ermesinden sonra Genel Kurula, ihtiyaç duyulan değişiklikler için bir öneriyle gelmeye hazırlandığımızı ifade ediyor, cevap veremediğim soruları yazılı cevaplayacağımı saygıyla arz ediyorum Sayın Başkanım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, siz cevap verinceye kadar insanlar cezaevlerinde tutuklu kalmaya devam mı edecek? Böyle bir anlayış olabilir mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Üç yıldan beri insanlar tutuklu orada, sen hâlâ “Cevap vereceğim.” diyorsun.

BAŞKAN – Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizi üç ay tutsalar o cezaevinde ne yaparsınız, üç ay? Üç yıldır tutuklu adam orada, siz hâlâ cevap vereceksiniz.

BAŞKAN – Bir yerlerden birileri bağırıyor da kim olduğunu anlamadım.

1’inci madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin amacı,“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                                Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin amacı,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Mahkemelerin bağımsızlığı” ibaresi “yargının bağımsızlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Hamit Geylani

Pervin Buldan

 

Şırnak

Hakkâri

Iğdır

 

Akın Birdal

Şerafettin Halis

Nuri Yaman

 

Diyarbakır

Tunceli

Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının genel hükümler başlıklı birinci kısım başlığının tanımlar, kuruluş ve görev biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Halil Ünlütepe

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

Afyonkarahisar

Zonguldak

Ordu

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Malik Ecder Özdemir

 

Malatya

 

Sivas

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Nevzat Korkmaz

Metin Çobanoğlu

 

Konya

Isparta

Kırşehir

 

Oktay Vural

Rıdvan Yalçın

Behiç Çelik

 

İzmir

Ordu

Mersin

 

D. Ali Torlak

 

Kadir Ural

 

İstanbul

 

Mersin

“Madde 1. (1) Bu Kanunun amacı, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatını korumaktır.

(2) Bu Kanunun kapsamı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kuruluşu, teşkilatı, görev ve yetkileri ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili kanun tasarısının 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, gerek partim gerek şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kanunun 1’inci maddesi, amacı ve kapsamı ortaya koymaktadır. Mevcut hâliyle tasarıda amaç ve kapsam, değerli milletvekilleri, bir tek cümleyle ifade edilmiştir. Amaç ve kapsam iki ayrı konuyu ifade ettiğine göre, her birinin ayrı ayrı ifade edilebileceği iki ayrı cümlede, efradını cami ağyarını mâni bir şekilde açıkça ifade edilmesi gerekir.

Diğer taraftan da “hâkimlik teminatı” evrensel bir hukuk değeridir ama “savcılık teminatı” adı altında evrensel bir hukuk değeri yoktur. Çünkü savcılar zaten meslekleri itibarıyla hâkim teminatına tabidir. Hiçbir literatürde, hiçbir hukuk doktrininde ve hukuki değerde savcı teminatı yoktur. Bu savcı teminatının buraya yazılmış olması, bizim zihnimizde soru işareti olarak bulunmakta olan birtakım şüpheleri uyandırmaktadır. Savcı teminatı elbette ki hâkim teminatı gibi olmayacaktır, elbette ki peygamber postunda oturan hâkim vicdanıyla baş başa bırakılacaktır ama savcılık makamını işgal eden kişilerin yapmış oldukları iş ve işlem itibarıyla, Adalet Bakanlığının birtakım denetimlerine tabi bulunmaktadır.

İşte, bu iki teminat kavramı ilerleyen süreç içerisinde birbirine karıştırılarak hâkim teminatının sulandırılması ve yozlaştırılması aracı olarak kullanılabilir. Mesele bu kadar basittir ve açıktır. Bu kadar basit ve açık olan meselenin şimdi sizlerin oyu ile tescil edilmesi gerekmektedir. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi bu kanun tasarısını getirirken, gerçekten hukukun üstünlüğünü düşünerek mi getirdi yoksa üstünlere hukuk yaratmak amacıyla mı getirdi? Gerçekten ileri demokrasi için bir adım olarak mı getirdi yoksa demokrasiyi geri vitese takarak geriye götürmek için mi getirdi? Bu tasarı gelirken, bağımsız ve tarafsız yargıyı oluşturma iddiasında olan AKP’nin bu oylama ile bağımsız ve tarafsız yargıdan yana mı olduğu, yoksa siyasallaşmış bir yargıdan mı yana olduğu tescil edilecektir. Bir başka açıdan da, 12 Eylül ürünü olduğu hepimizce malum olan ve eleştirilen eski HSYK’yı “arka bahçe” iddialarıyla ortadan kaldırarak yeniden AKP’ye bir sırçalı köşk armağan etmek amacıyla mı geldiğini birlikte göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili diğer önergeleri de dikkatle tetkik ettim. Maddedeki diğer önergelerin tamamı, Meclis dilinde “dolma önerge” olarak tanımlanan ve grupların önerge vermesini engellemek amacıyla verilmiş kelime ve virgül değişiklikleriyle ilgili, bir engelleme faaliyetini ortadan kaldırma amacıyla düzenlenmiş önergelerdir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergesi, bağımsız ve tarafsız yargıyı oluşturma adına kanunun ilk maddesiyle ilgili en kapsamlı, en ciddi ve en teferruatlı, düşünülerek verilmiş olan bir önergedir. Bu önergenin değerlendirilmesinin parmak demokrasisine kurban edilmemesini vicdanlarınıza sunmak istiyorum.

Bu önergenin değerlendirilmesinin -bağımsız ve tarafsız yargının tahterevalli siyasetine kurban edildiği gibi- burada parmak oyunu ile, parmak çoğunluğu ile reddedilmesi hâlinde sizin bir özelliğiniz tescil edilecektir. Tescil edilecek özelliği biz Anayasa değişikliği süresi içerisinde sezmiş ve bu kürsüden ilan etmiştik. “Bu Anayasa değişikliğinin niyeti halis değildir. Bu Anayasa değişikliği yargıyı siyasallaştırmak amacına matuftur. Bu Anayasa değişikliği yandaş yargı kurumu yaratma amacına matuftur.” şeklindeki niyetinizin halis olduğunu ilan etmiştik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi bu niyetin halis olup olmadığının tescilinin zamanı gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, kaldıracağınız parmaklar sizin vicdanınızın sesi olacaktır. Eğer yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını istiyorsanız bunu bir cümleyle “Bu kanun bağımsız ve tarafsız yargıyı, hâkim teminatını korumak için ihdas edilmektedir.” hükmüne oy vermeniz gerekmektedir. Diğer taraftan bu kanunun kapsamının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kuruluşuyla ilgili olduğunu ortaya koyarak vicdanınızın sesini dinlemeniz gerekmektedir.

Bir üçüncüsü ise “savcılık teminatı” kavramı içerisinde hâkimlik teminatını yozlaştıracak, sulandıracak ve savcılık teminatında “Bak, böyle işle yapılıyormuş. Hâkim ile savcı arasında ne fark varmış? Hâkimler de bu işe tabi olmalıdır.” şeklindeki bir yorumlamaya, bir kötü yoruma ve buradan da yargının siyasallaştırılmasına yol açmayacak şekilde vicdanlarınızın sesini dinleyeceğinize güveniyor, önergemize destek bekliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi? Burada.

Sayın Aslanoğlu? Burada.

Sayın Ünlütepe? Burada.

Sayın Güner? Burada.

Sayın Diren? Burada.

Sayın Genç? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Köktürk? Burada.

Sayın Dibek? Burada.

Sayın Tan? Burada.

Sayın Barış? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Günday? Burada.

Sayın Yazar? Burada.

Sayın Hacaloğlu? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Çakır? Burada.

Sayın Erbatur? Burada.

Sayın Okay? Burada.

Sayın Ekici? Burada.

Sayın Küçük? Burada.

Sayın Arifağaoğlu? Burada.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının genel hükümler başlıklı birinci kısım başlığının tanımlar, kuruluş ve görev biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                        Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Rahmi Güner.

BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 574 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum.

Bu önerimizde başlığın “Tanımlar, kuruluş ve görev.” biçiminde değiştirilmesini arz ediyoruz. Gerekçemiz de dilekçemizde mevcuttur.

Değerli arkadaşlarım, iki gündür Türkiye'nin en önemli kanunlarından, en önemli bir kuruluşunun yapılanmasına dair kanun tasarısını görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şu anda bu kanun görüşülürken bir durumu hissetmekteyim, biz elli sene öncesine gitmişiz. Elli sene öncesi… Türkiye’de hukukun yok edildiğini, Türkiye’de kişi haklarının yok edildiğini, yargıç teminatının yok edildiğini, biz bundan elli sene önce yaşadık ve onun için, dikkat ederseniz, Cumhuriyet Halk Partisinin o tarihte bir bildirgesi vardı “İlk Hedefler Bildirgesi”ydi. İşte Türkiye’deki bu olumsuzluklara, hukuksuzluklara, yargıç teminatının, yargı bağımsızlığının yok edilmesine karşı Cumhuriyet Halk Partisi İlk Hedefler Bildirgesi’ni yayımladı.

Değerli arkadaşlarım, bu bildirgede ne vardı? Bu bildirgede, birincisi, yasama organının çıkarmış olduğu kanunların denetlenmesi vardı Anayasa’ya uygun mu değil mi diye. İşte bu Anayasa Mahkemesi üyelerinin, yargı bağımsızlığının, yargıç teminatının… Hukukun üstünlüğünü sağlayacak olan yargıçların atamasına, tayinine, bütün özlük işlerine bakan Yüksek Hâkimler Kurulu vardı. Değerli arkadaşlarım, soruşturmanın tarafsız bir şekilde yürütülmesi için de Yüksek Savcılar Kurulu vardı. Değerli arkadaşlarım, bunlar yargı erkinin en önemli unsurlarıydı.

Değerli arkadaşlarım, bir memlekette yargı bağımsız değilse, hukukun üstünlüğü yoksa o memlekette kişi hakkı olmaz, kişi özgürlüğü olmaz ve dolayısıyla demokrasi olmaz.

Değerli arkadaşlarım, işte o dönemde Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığı Müsteşarının bu hâkimlerin atama, tayin konularında hiçbir yetkisi yoktu. Tamamen bağımsız, tamamen kendi vicdanına göre karar veren yargıçlar vardı.

Yine o zaman da seçim vardı, yargıçlar tarafından seçim vardı. Fakat Türkiye’de öyle olumsuz bir durum geldi ki, yargıç seçimlerinin kaldırılmasına karar verildi. Yalnız şunu belirtmek istiyorum: Bir Adalet Bakanlığı baskısı yoktu. Hâkim tayin ve atamalarında ne müsteşarın ne Adalet Bakanının etkisi vardı değerli arkadaşlarım. Ben onları yaşadım da söylüyorum, yaşamadan söylemiyorum. Fakat Türkiye’de çıkar çevreleri, Türkiye’de bu bağımsızlığın, yargı bağımsızlığı işine gelmeyen çevreler büyük bir baskı altına girdiler, baskı yapmaya başladılar ve o zamanki iktidar 1968-1969 yıllarında “Tedbirler Yasası” diye bir yasa getirmek istedi. Bu yasanın benzeri dikkat ederseniz o 1960 öncesi Tahkikat Komisyonunun bir benzeriydi. Fakat Türkiye’de o özgürlüğü seven halk buna şiddetle karşı çıktı.

Değerli arkadaşlarım, yargı bağımsızlığının yok edildiğine örnek bir konuyu söylüyorum: 1959’da yasama organı tarafından kurulan Tahkikat Komisyonudur. Tahkikat Komisyonu, basın mensuplarını, siyasileri, aydınları tutukluyordu değerli arkadaşlarım. Türkiye bu süreçteydi. İşte bu süreçten 1961 Anayasası gibi özgürlük tanıyan, fikir özgürlüğü tanıyan, basın özgürlüğü tanıyan bir Kanun çıktı ve onun uygulayıcısı da bağımsız yargı vardı değerli arkadaşlarım. Bu yargı 12 Mart’ta biraz kısıtlandı. 12 Mart’ta tehlikeli gördüler bu yargının durumunu.

Değerli arkadaşlarım, öyle bir durum geldi ki, 1970-1980 arasında sıkıyönetimin benzeri olan devlet güvenlik mahkemelerini kurma süreci başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Yine, şunu da belirtiyorum: O zamanki hukukçular, o zamanki aydınlar, ilericiler buna şiddetle karşı çıktılar, özgürlük isteyen halk bunu kabul etmedi ve “devlet güvenlik mahkemeleri” diye bir mahkeme kurulamadı. Ne zaman kuruldu değerli arkadaşlarımız biliyor musunuz? Yabancı güçler, Türkiye’de, bu güzel günlerin, iyi günlerin gitmesini istemeyen, özgürlükleri istemeyen yabancı güçler tarafından yaptırılan bir darbeyle yok edildi. İşte, hukuk, o 1961 Anayasası’yla gelen hukuk 1980 yılında yok edildi.

Dünden beri konuşmacılar hep 1982 Anayasası’ndan bahsediyorlar, Anayasa değişikliğinden bahsediyorlar. Neden 1960 Anayasası’ndan bahsedilmiyor değerli arkadaşlarım? Neden 1961 Anayasa’sından bahsedilmiyor? Çünkü işlerine gelmiyor. Tutucu güçlerin işine gelmiyor, Türkiye’deki bu özgürlük düzeninin, insan hakları düzeninin yürümesini istemeyenlerin işine gelmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Ben, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Mahkemelerin bağımsızlığı” ibaresi “yargının bağımsızlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Buldan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci madde üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, “hak”, “hukuk”, “adalet.” Bu kavramların kulağa ne kadar hoş geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama ne yazık ki hakkın, hukukun ve adaletin Türkiye’de işlemediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Özellikle söz konusu Kürtler olduğu zaman, söz konusu Kürt siyasetçiler olduğu zaman ne hakkın ne hukukun ne de adaletin devreye girdiğini maalesef söyleyemeyiz. Sadece düşüncelerinden dolayı, sadece yapmış oldukları basın açıklamalarından dolayı bugün yüzlerce, hatta binlerce siyasetçimizin tutuklanarak cezaevlerine konulduğunu biliyoruz. Bu arkadaşlarımız hiçbir şekilde yüz kızartıcı bir suç işlemediler; hiçbir yolsuzluğa, hiçbir hırsızlığa karışmadılar, sadece düşüncelerini ifade ettiler ve bundan dolayı yargılandılar, cezaevlerine konuldular. Evet, Iğdır Belediye Başkanımız, Batman Belediye Başkanımız, Viranşehir Belediye Başkanımız, daha dün gözaltına alınan, tutuklanan Yüksekova Belediye Başkanımız ve bugün hakkında beş yıl ceza verilen Dersim Belediye Başkanımız, bu insanlar hiçbir şekilde yüz kızartıcı bir suç işlemediler ama bu ülkede katil olarak bildiğiniz, bu ülkede insanların ölümünden sorumlu olarak gördüğünüz ve bu ülkede 17 bin faili meçhul cinayetten haberi olduğunu çok iyi bildiğiniz katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaştığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Buna örnek olarak Mehmet Ağar’ı verebiliriz, buna örnek olarak Tansu Çiller’i verebiliriz ve bu insanların kahraman olarak ilan edildiği bir ülkede haktan, hukuktan ve adaletten asla bahsedilmeyeceğini hepimiz çok iyi bilmeliyiz Sayın Bakan, sayın milletvekilleri.

Evet, adaletin bir an önce tecelli etmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Siyasetçilerimizin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini, halkın yüzde 80’inin iradesiyle seçilen belediye başkanlarımızın bir an önce görevlerinin başına dönmesi gerektiğini ve serbest bırakılmaları gerektiğini, “KCK davası” adı altında, devlet ya da iktidar partisinin adını “KCK” olarak adlandırdığı ama bize göre demokratik siyaset olarak yargılanan bir davada tutuklu bulunan bütün siyasetçilerimizin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini ve bu ülkede insanların ölümünden sorumlu tutulan insanların da ellerini, kollarını sallayarak serbest dolaşmalarının önüne geçilmesi gerektiğini ve bu insanların bir an önce yargı önüne çıkarılarak hesap vermesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.

Evet, biz Susurluk davasına müdahil olmak istedik ama müdahilliğimiz kabul edilmedi. Mehmet Ağar, bugün altı ay ile bir yıl arasında cezalandırılmak isteniyor. Bu mudur hak, bu mudur adalet, bu mudur hukuk?

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 1 inci maddesinde geçen “Bu Kanunun amacı,” ibaresinin “Bu kanun hükümlerinin amacı,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                Kocaeli

Diğer önergenin imza sahibi:

Ayhan Sefer Üstün

          Sakarya                                                                                               

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önerge ile, metnin kanun tekniğine uygun hâle getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Kaplan, bir kısa söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü kutlana-cak” şeklindeki ifadesini “Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak” şeklinde düzelttiğine ilişkin açıklaması (x)

                          

(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama bu Tutanak dergisinin 221 inci sayfasında yer almaktadır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, pazar günü, Ahmet Kaya’nın 10’uncu ölüm yıl dönümü anılacak İstanbul’da. Bunu bu şekilde söylemiştim ancak tutanaklarda bir maddi hata olarak “kutlanacak” olarak geçmiş, düzeltirim.

Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde beş önerge vardır

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2. Maddesinin 1. fıkrasının k bendinde yer alan “asıl” kelimesinden sonra gelmek üzere ve “ve yedek” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Oktay Vural

D. Ali Torlak

Behiç Çelik

 

İzmir

İstanbul

Mersin

 

 

Kadir Ural

 

 

 

Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin 1 inci bendinin (j) ve (k) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

j) Kurulun seçimle gelen üyesi Yüksek Seçim Kurulu aracılığı ile hâkim savcı ve idari yargı mensuplarının seçeceği kurul üyeleri

k) Kurul üyesi: Kurulun asıl ve yedek üyelerinin her birini,

 

Halil Ünlütepe

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Rahmi Güner

 

Afyonkarahisar

Malatya

Ordu

 

Ali İhsan Köktürk

 

Malik Ecder Özdemir

 

Zonguldak

 

Sivas

BAŞKAN -  Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 S. Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 2. Maddesinin -h- ve -l- bentlerinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Özdal Üçer

Şerafettin Halis

Hamit Geylani

 

Van

Tunceli

Hakkâri

 

Pervin Buldan

 

Akın Birdal

 

Iğdır

 

Diyarbakır

BAŞKAN -  Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Özdal Üçer Bey.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi içten saygılı bir şekilde selamlarım, çünkü kimileri selamlarken bile bazen saygı unsurunu bir kenara bırakabiliyor. “Selam”, Arapça kökenli bir kelime olup, esenlikler dilemektir. Çünkü, bizim, Meclis çatısı altında birçok zaman selamımızı bile es geçip, selamımıza bile hürmet etmeyen birçok tutumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu konuda, Meclis görevlisi olup ya da bir şekilde güvenlik görevlisi olup ya da Meclis kurum görevlisi olanların Meclis Başkanlığı tarafından denetlenmesi ve parlamenter olup da bu selamlara karşı duyarsız kalanların da vicdanını denetlemesini rica ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Adalet Bakanlığının adaletsizce tutumlarından bahsetmek istiyorum.

Bu ülkede demagojik bir siyaset yürütülmektedir. AKP’nin, iktidara geldiği ilk günden bu yana; “Biz Mecliste demokratik adımlar atmak istiyoruz fakat bunun önünde ordu engel, bunun önünde CHP engel, MHP engel…” Bu konuda birçok defa çok aleni söylemlerde bulunmuşlardır özellikle Kürt kamuoyuna.

Maalesef, orduyu kendine göre biçimlendirme, ordunun bugüne kadarki iktidarını kendi eline geçirme başarısı göstermiş olan AKP, bu kez, biz aslında bir şeyler yapmak istiyoruz ama yargı bu konuda bizim önümüzde engel gerekçesiyle yargıyı ele geçirmeye çalışıyor.

Bağımsız olması gereken yargı mekanizmasının bağımsız olmadığını ifade ederek, özellikle bağımsız olmayan yargının hukuksuz bir şekilde, haksız bir şekilde tutukladığı ve siyasetten men ettiği siyasetçilerimizin onurlu duruşunu selamlayarak başlamak istiyorum.

Onlar, bir halkın umutlarını, siyasal ümitlerini, düşüncelerini savunmak uğruna şu an zindanlarda bekletiliyorlar ve ben biliyorum ki bu ülkede onurlu, gururlu, mağrur insan hakları savunuculuğu yapan ve özgürlük mücadelesi yapanlar onurlu direnişleri sonucunda bu ülkede başarıya ulaşacaklardır. Adaletsizliği, haksızlığı dayatan AKP Hükûmeti ise kendinden önceki tek partili hükûmetler gibi tarihin kara sayfalarında yerini alacaktır diye düşünüyorum. Çünkü Meclis Başkanlık Divanı tarafından da denetlenmesi gereken soru önergelerine baktığımızda, aslında Hükûmet sözcülerinin ve bakanlarının, Kabine bakanlarının Meclisin denetimine bile ne kadar kayıtsız olduğunu görmek gerekiyor.

2002 yıllarından bu yana iktidarda olan AKP Hükûmetine keyfî mahkeme kararlarıyla ilgili vermiş olduğum soru önergesine, 05/11/2009 tarihinde vermiş olduğum soru önergesine 19/01/2010 tarihinde cevap verilmiş! Zaman aşımı açısından değerlendirilecek bu soru önergesine verilen bu cevap bir de hukuki açıdan irdelenmelidir. Bakın, mahkemeler keyfî kara veriyor, insanları keyfî bir şekilde tutukluyor. Bunlar cezaevlerinde kalıyorlar ya da haksız cezalar veriyor, bunlar yıllarca cezaevlerinde kalıyorlar. Belli bir tarihten sonra ya tahliye oluyorlar ya beraat ediyorlar ve tazminat davasına başvuruyorlar. Tazminat davaları sonucunda -her gün basından takip ediyoruz- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi şu kadar cezaya mahkûm etti… Hâkimlerin, mahkeme heyetlerinin keyfî kararlarından dolayı yine yurttaşların vergisinden oluşan hazineden ödemeler yapılıyor ve herkes bu konuda zarara uğratılıyor. Biz nasıl olsa zararını tazmin ederiz, mahkemeler hukuksuz karar versin, biz hâkimleri koruruz, savcılar hukuksuz tutuklama kararı versin, biz onları koruruz, kollarız telaşıyla ya da amacıyla alınmış kararlara karşı duyarsız olmamak lazım.

Adalet Bakanlığı ne yapmış? Ben burada net cevabını istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sayın Adalet Bakanı dalga mı geçiyorsun? Benim soruma gereken cevabı vereceksiniz. Bana yönetmelik dersi verme sizin hakkınız değil. Ben soru soruyorum -Kaç kişi tutuklanmış? Kaç kişi başvurmuş? Kaç kişi tazminat almış? AİHM kaç ceza vermiş- bana yönetmelik gönderiyor. Bu konuda yetkinizi bilin.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sana bu yeter!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sana da konuşmak yeter! Haddini bil! Ben burada Bakanı sorguluyorum. Sen orada hoplayıp zıplama! Sen kim olduğunu sanıyorsun “Sana bu yeter…” Bana bu cevap verilecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen kimsin be!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen…

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bana bu cevap verilecek.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen kimsin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen…

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – “Sana bu yeter…” Haddini bildiyorum sana.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen kimsin!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ne yapacaksınız? Ne demek? Ne demek? Benim sorduğum soruya “Sana bu cevap yeter.” demek ne demek?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Külhanbeyi misin sen?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ne demek? “Sana bu yeter.” demek ne demek?

ÖMER İNAN (Mersin) – Ne bağırıyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bana sorduğum sorunun cevabını vereceksiniz. Bu benim hakkım.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sen kimi tehdit ediyorsun?

ÖMER İNAN (Mersin) – Dövecek misin bizi? Ne bağırıyorsun?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Siz beni dövecek misiniz? Ben konuşuyorum, siz oturun…

Sayın Başkanım, lütfen yerinden oturana…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER İNAN (Mersin) – Herkesi azarlıyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen…

Teşekkür ederim Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Önce yerinize oturun, önergenizi oylayalım.

Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin 1 inci bendinin (j) ve (k) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

j) Kurulun seçimle gelen üyesi Yüksek Seçim Kurulu aracılığı ile hâkim savcı ve idari yargı mensuplarının seçeceği kurul üyeleri

k) Kurul üyesi: Kurulun asıl ve yedek üyelerinin her birini,

                                                                        Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Değerli arkadaşlarım, önceki konuşmamda 1961 Anayasa’sının 1980 ihtilaliyle ortadan kaldırıldığından bahsetmiştim. O zamanın diktatörü şöyle bir laf etti: “1961 Anayasası bize holtak geliyor.” diye bir terim kullandı.

Değerli arkadaşlarım, o Anayasa halka uygundu. Halka uygundu da o Anayasa o diktatöre holtak geliyordu değerli arkadaşlarım. İşte mesele bu. Ondan sonra çıkan 1982 Anayasası’nda dikkat ederseniz bütün uygulamalar yargı üzerinde oldu. Derhâl Adalet Bakanı Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna girdi. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna girdi ve bizim Anayasa’mızda belirtilen yasama, yürütme ve yargı erkinin tamamen yürütme erkinin bir baskısı, bir kuklası durumuna sokulan Yüksek Hâkimler Kurulu meydana geldi değerli arkadaşlarım. İşte, Türkiye’de oynanan oyun bu idi. Dikkat ederseniz, sıkıyönetim mahkemelerindeki aynı uygulamalar, devlet güvenlik mahkemeleri tekrar gündeme getirilmek suretiyle, oluşturmak suretiyle görevi yapmaya başladı. İşte bütün bu uygulamaların özünde insan haklarının, insan yaşamının, özgürlüğün üzerine yapılan büyük uygulamalardı. Demek ki, bir darbenin en önemli yapacak olduğu işlerden birisi yargıyı yok etmektir, yargıyı baskı altına almaktır, çünkü o yargı gerçekten bağımsız değilse, o ülkede ne özgürlük ne demokrasi olur. Bunun simgesi vurgulanmaya başladı.

Şimdi tartışılıyor burada. Yüzde 92 küsur oyla kabul edilen 1982 Anayasası vardı. Bunu açıkça söylüyorum. Bu işi yaşayanlardan birisiyim. Halk şunun için oy verdi: Bir an önce bu diktatörlük gitsin, demokrasi kurulsun.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakıyoruz, Anayasa değişikliğine gidiliyor, Anayasa paketi sunuluyor. Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanının ne işi var? Müsteşarın ne işi var değerli arkadaşlarım? Neden o Kurulun içinde? Neden bağımsız yargıya bir müdahale durumu oluyor? Neden birçok işlemlerin hepsi Adalet Bakanlığına bağlı?

Değerli arkadaşlarım, siyasiler bilir, bir hâkimin tayini, ataması için o zamanın Adalet Bakanına geçmişte, 61 Anayasası yürürlükteyken bir atama, tayin müracaatı yaptığın zaman Adalet Bakanı şunu söylüyordu: “Benim hâkim ve savcı atamalarında hiçbir yetkim yok.” diyordu. Bugün hâkim, savcı atamaları Adalet Bakanlığında hazırlanıyor değerli arkadaşlarım, ondan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunuluyor. Hani bunun özgürlüğü?

Şunu belirtmek istiyorum: İşte, örneği Silivri, 9 tane hâkim görevini kötüye kullanmaktan tazminata mahkûm oldu. Sayın Adalet Bakanlığı hangi işlemi yaptınız, görevini kötüye kullanan bir hâkim hakkında hangi soruşturmayı başlattın? Devleti zarara sokuyor, kişinin özgürlüğünü, hürriyetini kısıtlıyor.

Değerli arkadaşlarım, yapılan işlem nedir? Bugün Mustafa Balbay diye bir gazeteci uzun süredir cezaevinde, altı yüz altmış dört gündür cezaevinde. Yine, Deniz Yıldırım diye bir gazeteci üç yüz doksan dört gündür cezaevinde.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir siyasi partinin darbe yapma gücü var mıdır? Yine, bir siyasi parti genel başkanı dokuz yüz doksan gündür tutuklu bulunmaktadır. Neden tutuklu olduğu belli değil, neden içeride olduğu belli değil. İşte, devlet güvenlik mahkemelerinin yerine kurulan özel yetkili mahkeme. İşte, Adalet Bakanının denetiminde, sayın yürütme organının başkanının denetiminde. Demedi mi “1 milyar lira bana servetim var dedi, cezaevinde yatıyor.” diyor değerli arkadaşlarım. Mal varlığını… Ödünç para istediği bir gazeteci üç yüz doksan dört gündür cezaevinde. Suçu nedir? Ergenekon’muş! Devlet yıkma, devletin iktidarını, devletin rejimini yıkma şeyi, darbe yapma durumu var! Değerli arkadaşlarım, bu kürsüden söylüyorum: Bugün sivil darbe vardır sivil darbe.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – İşte sivil darbenin örneğini gösteriyoruz. Bunun da baş mimarı Sayın Adalet Bakanıdır. Çıksın burada söylesin: Hangi mahkeme yürütme organından talimat alarak, hangi savcı yürütme organından talimat alarak soruşturma yapıyor? Dünyanın diktatörlükle idare edilmeyen hangi ülkesinde var değerli arkadaşlarım? Bunu söyleyin, bunu araştırın değerli arkadaşlarım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yasama yargı üstünde güç kullanmaz. Anayasa’ya aykırı konuşuyorsun.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Cevap vermeyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibe müdahalede bulunmayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Hepiniz çıkıp burada hukukta bağımsızlıktan bahsediyorsunuz, hukukta özgürlükten bahsediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, sizin yaptığınız da darbedir. Kişi haklarına, kişi özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, fikir özgürlüğüne sizin uygulamalarınız tamamen ters. Herkesi baskı altında tutuyorsunuz. Ne zannediyorsunuz! Ya çıkarttığınız bu paket normal bir prosedür mü idi, baskı değil miydi?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Gizli iktidarınız elinizden gitti, onun için bağırıyorsunuz.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunları göz önünde bulundurun, işte HSYK Kanununu göz önünde bulundurun, ona göre destekleyin oy verin.

Hepinize saygılarla selamlarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2. Maddesinin 1. fıkrasının k bendinde yer alan “asıl” kelimesinden sonra gelmek üzere ve “ve yedek” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Adalet Komisyonunun katılmadığı, Sayın Adalet Bakanının katılmadığı yedek üyeyi tanımayan “Tanımlar” maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Bu nasıl bir kanun, Anayasa’nın ihdas ettiği yedek üyeyi tanımıyor?

Bunun nasıl bir kanun olduğunu anlayabilmek için hangi niyetle buraya geldiğini izah etmek gerekir. Halis olmayan bir niyetle buraya getirildi. Önce, Anayasa değişikliğinde niyetin halis olmadığı anlaşıldı. Anayasa Mahkemesindeki “yedek üyelik” kavramını ilga ettiniz. Sebep? “Asil üye ile yedek üye arasında fark yoktur, olmamalıdır.” dediniz, doğruydu.

Peki, aynı Anayasa değişikliği içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yedek üyeliğini niçin ihdas ettiniz? Burada soru işareti var. Niçin ihdas ettiğiniz, işte şimdi ortaya çıktı. “Tanımlar” maddesinde her şeyi tanımlıyorsunuz, kendi Anayasa değişikliğiyle ihdas etmiş olduğunuz yedek üyeyi bu maddede tanımıyorsunuz. Niçin tanımıyorsunuz Sayın Bakanım?

Ha, niçin tanımıyorsunuz: “Taş bitti, yapı paydos.” diye bir tabir var bizim dilimizde. Seçim bitti, yedek üyeliğin aldatma ve kandırma fonksiyonu sona erdi, gerek kalmadı yedek üyeliğe çünkü asilleri ile amacınıza ulaştınız.

Şimdi, yedek üyeliklere ne yapacaksınız? Kanunda tanımadınız, bu insanlar da seçildi. Hâkimler, savcılar yedek üyesi, Kurulun yedek üyesi. Anayasa’da yeri var, kanunda yeri yok. Ne yapacak bu arkadaşlar?

Ha, siz çözümü bulmuşsunuz, çağırıp teker teker “Merak etmeyin müktesebatınızı koruyacağız, merak etmeyin Yargıtaya, Danıştaya sizi üye seçeriz…”

Sayın Başkan, Yargıtaya, Danıştaya on tane daire kuracağınızı söylüyorsunuz. İstinaf mahkemelerini niçin kurdunuz bu ülkede eğer on tane daire kuracaktınız da? Yoksa Yargıtay ve Danıştaya da mı sıra geldi Sayın Bakanım?

Değerli arkadaşlarım, bu kadar açık, bu kadar net, bu kadar hukukla bağdaşır bir önergeyi reddeden bir düşünceyi anlayamıyorum.

Onun içindir ki size bir kez daha seslenmek istiyorum: Cenabı Allah her kuluna bu Mecliste oturmayı nasip etmez. Cenabı Allah her kuluna bahşettiği vicdanı burada milletin iradesine dönüştürmeyi kimseye bahşetmez. Siz bu vasıflarla donatılmış milletvekilisiniz. Vicdanınızla karar vermeniz lazım. Vicdanınızla karar verecek iseniz Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu yedek üyeliği için nasıl oy vermiş iseniz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’ndaki yedek üyeliğe de aynı oyu vereceksiniz; vermezseniz vicdanınızdaki terazi kul hakkı, adalet tartan bir terazi olmaz, ancak ve ancak pancar kantarına benzer.

Değerli arkadaşlarım, burada parmak ile talimat ile eğer görev yapılacaksa gazi Meclisin, devlet kuran Meclisin manevi şahsiyeti hakkında da şüpheler ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, bu makul ve masum önergenin yine parmak ile reddedilmesi hâlinde bilin ki Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin her alanında yaptığınız tahribatı tamir etmek gibi bir misyonu üstlenmiştir. Yargı alanında yaptığınız tahribatı da düzeltebilmek amacıyla Millî Yargı Projesi’ni hazırlamıştır. Millî Yargı Projesi’yle, siyasallaştırdığınız yargı, bağımsız ve tarafsız yargı hâline getirilecektir. Millî Yargı Projesi’yle teknoloji ile adalet bütünleştirilecektir; yapay zekâ, bilgisayar teknolojisi yargının emrine tahsis edilecektir; Hâkim bireysel, maddi hata yapmaktan ve usul hatası yapmaktan teknoloji yardımıyla geride duracaktır, yapamayacaktır bu hatayı. Dolayısıyla şairin dediği “Gene tehir etme üç ay öteye, / Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.” sızlanması, Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidarında sizin yaptığınız diğer tahribatlarla birlikte ortadan kaldırılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tahribatların bir kısmını hemen düzeltmek mümkündür. İşte, hemen düzeltilecek bir tahribat da buradadır, sizin iradenizdedir, sizin hafızanızdadır. Hafızanızı yoklayın ve iradenizi kullanın. Yine tekrar ediyorum: Cenabı Allah’ın verdiği vicdanı hayırlı bir işte kullanın. Hayırlı bir işte kullanın ki, yarın hayırla yad edilin.

Hayırla yad edilmeyi istiyorsanız önergemize destek olun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen “Bu Kanunun” ibaresinin “Bu Kanun hükümlerinin” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                Trabzon

Diğer Önergenin İmza Sahibi:                                               

İkram Dinçer

       Van                                                                                                                                          

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önergeyle metnin kanun tekniğine uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde altı önerge verilmiştir ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesi gereğince bunlardan sadece beşini işleme alacağız.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Faruk Koca

                                                                                                                 Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Hayrettin Çakmak

                                                                                                                  Bursa

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu (HSYK) tasarısının 3 üncü maddesinin (4) üncü fıkrasındaki “Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan, kurul toplantılarına katılır” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Malik Ecder Özdemir

 

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Sivas

 

 

Şevket Köse

Hulusi Güvel

Birgen Keleş

 

 

Adıyaman

Adana

İstanbul

 

 

 

Turgut Dibek

 

 

 

 

Kırklareli

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3. Maddesinin 4. Fıkrasının 2. Cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Oktay Vural

D. Ali Torlak

Behiç Çelik

 

İzmir

İstanbul

Mersin

 

Kadir Ural

 

Osman Durmuş

 

Mersin

 

Kırıkkale

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve dördüncü fıkrasının md. metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

(3) “Kurulun Başkanı, Genel Kurulun üyeler arasından yaptığı seçim sonucunda en çok oyu alan aday Genel Kurul tarafından atanan kişidir.”

 

Hasip Kaplan

Hamit Geylani

Pervin Buldan

 

Şırnak

Hakkâri

Iğdır

 

Nuri Yaman

 

Şerafettin Halis

 

Muş

 

Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir defa işleme konmaması lazım. Anayasa’ya doğrudan aykırı, Bakanın Kuruldaki…

Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Aynı gerekçeyle katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül referandumunda “Evet.” isteyen AKP İktidarı 12 Eylül’den sonra “Evet.” çıkması hâlinde Türkiye’nin demokratikleşeceğini ve özgürleşeceğini söylemişti. Biz de “Evet.” ya da “Hayır.”ın 12 Eylül faşist darbe Anayasası’nın niteliğini ve ruhunu değiştirmeyeceğini, o nedenle bu Anayasa’nın bütünüyle değiştirilmesi gerektiğini, demokratik, sivil, çoğulcu bir Anayasa olması gerektiğini söylemiştik ve aynı zamanda bu Anayasa değişikliğinin AKP’nin kendi yargısını oluşturmak niyetiyle yapılmış bir düzenleme olduğunu ve kendi medyasını, kendi medyasını, kendi güvenlik güçlerini oluşturduğunu ve şimdi de kendi yargısını oluşturarak sivil diktatoryal bir rejimi bize “demokrasi” diye dayatacağını söylemiştik ve boykot cephesinde yer almıştık. Hayat bizi ne kadar haklı kıldı ki görüyoruz.

Bakın, şimdi, 12 Eylülden sonra ne oldu demokratikleşme ve özgürleşme yolunda: Daha da baskıcı, yasakçı bir uygulama, asker vesayetinden yıllarca yakınırken şimdi bir polis vesayetiyle karşı karşıya kalmakta ve hukuk devleti niteliğinden giderek uzaklaşılmakta.

Şimdi, “Adil yargılanma ve savunma hakkı.” dedik, az önce Sayın Bakana sorduk ama Sayın Bakan diğer soruları yanıtlarken bizimkine zaman bulamadı ve daha sonra yazılı olarak yanıtlayacağını söyledi. Doğrusu merak ediyoruz. Şimdi, özel ağır ceza mahkemeleri aynen devlet güvenlik mahkemeleri gibi insanı ve insanın hak ve özgürlüklerini korumak yerine devletin bekasını esas alan bir yargı anlayışını egemen kılmaktalar. Örneğin, son, bizim Diyarbakır’da görülen “KCK davası” adı altında, aralarında seçilmiş arkadaşlarımızın, belediye başkanlarımızın, Parti Meclisi üyelerimizin, Kadın ve Gençlik Meclisi üyelerinin, Demokratik Toplum Kongresi eski Başkanının ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı arkadaşımızın içinde yer aldığı bir dava. On sekiz ay arkadaşlarımız -ki on beş aya kadar neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlardı- sadece birtakım çevrelerden gazetelere yapılan servislerle neyle suçlandıklarını öğrendiler ve on sekiz ay sonra da mahkemeye çıktılar.

Tabii, şimdi mahkemenin bir defa fiziki yapısına bakalım. Örneğin, hemen, alelacele yapıldı. Kadın mahkûmlarla erkek mahkûmlar ayrı ayrı oturtuluyor. 36 jandarma var, bir o kadar da sivil polis var. Her on beş yirmi dakikada, mahkeme devam ederken, jandarmalar nöbet değişiyor on ikişer, on ikişer. Bir yanda bakıyorsunuz tutuklu yakınları, gazeteciler ve insan haklarının ve yargının evrensel tanıklığını yapmak isteyen yerli ve dışarıdan gelen kuruluş temsilcileri için sınırlı bir yer ayrılmış ve mahkeme başkanı on sekiz aydan sonra, kimlik tespiti yapıldıktan sonra savunma hakkına geçiliyor ve “Ana dilden savunma hakkı yapmak isteyen tutukluların bilinmeyen bir dille savunma yapmak istedikleri için reddine.” deyip on sekiz ay sonra mahkemeye ara veriliyor ve ikinci, tekrar bir araya gelindiğinde de “Kürtçe olduğu söylenen ama mahkememizce bilinmeyen bir dille savunma yapmak isteniliyor.” deniliyor.

Şimdi, Sayın Adalet Bakanı da ve hukukçular da çok iyi bilir ki Lozan’ın 39’uncu maddesinin altıncı fıkrası uyarınca ve birçok… Yarın İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul ve ilanının 62’nci yılı. Belleğimizi tazeleyelim. Yani işte bu, yarınla başlayacak bir hafta sürecek insan hakları konusunda etkinlikler. Biz şimdi bunu yok mu sayacağız? İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’yle başlayan ve 32 belgeyle hakları ve özgürlükleri güvence altına alan hukuk belgelerini yok mu sayacağız? Ve şimdi, 13 Ocakta duruşma ertelendi. Peki, şimdi, bu adil yargılanmaya ve savunma hakkına uygun mudur? Uluslararası belgelere uygun mudur? Ana diliyle kendisini ifade etmek istiyor arkadaşlarımız.

Şimdi, hani 12 Eylülden sonra demokratikleşecekti? Hani 12 Eylülle hesaplaşılacaktı? Ki, o da bir yanılsamadır. 12 Eylülle hesaplaşmak üç beş asker ya da sivil bürokratla hesaplaşmak anlamına gelmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) –Teşekkürler Sayın Başkan.

12 Eylülle hesaplaşmak değerli milletvekilleri, 12 Eylüle bizi götüren faşist askerî darbesinin neden yapıldığının doğru görülmesindedir. Neden yapıldı, kime karşı yapıldı? Uluslararası emperyalist mali kurumların, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF’nin Türkiye’de uygulanması gereken ekonomi politikalarına alan yaratmaktı ve bunu, işte DİSK, Köy-Koop ve diğer meslek odaları, emek ve demokrasi güçlerinin zararına olan ekonomik kararları uygulama olanağı yoktu. O nedenle onlar tasfiye edileceklerdi ve sonra da emekçi halkın, ezilenlerin zararına o ekonomik politikalar uygulanacaktı.

Şimdi, 12 Eylülle hesaplaşmanın anlamı işte buradadır. Şimdi, 12 Eylülle hesaplaşmak, AKP’nin izlediği özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa neden olan neopolitikalarla mı hesaplaşacak? Bu zaten AKP’nin kendi varlığını inkâr etmesi anlamına gelir ki bu da beklenemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKIN BİRDAL (Devamla) – O nedenle, bu adil yargılanma ve savunma hakkını kullanılabilir düzenleme yapıldığı zaman aslında bir adım olarak değerlendirilebilir.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3. Maddesinin 4. Fıkrasının 2. Cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlaşıldı ki Sayın Bakan ve Sayın Komisyon bizim önergelerimizin hiçbirisine katılmayacak. Canları sağ olsun.

Anlaşılmaktadır ki parmak demokrasisi, hakkın ve hukukun yanında değil, siyasi iradenin yanındadır. Buradan anlaşılan üçüncü ve sonuncu bir konu vardır ki parmak demokrasisine yargı bağımsızlığı kurban edilecektir, parmak demokrasisine yargının tarafsızlığı ve hâkim teminatı kurban edilecektir.

Değerli milletvekilleri, 2’nci maddeyle ilgili görüşlerimi, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklarken Anayasa tanımaz “Tanımlar” maddesi ile ilgili bir ifade kullanmıştım. Şimdi, 3’üncü maddeyle ilgili önergemizde, yine Anayasa tanımaz bir maddedir ve Anayasa tanımazlığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin dayatması ile uzlaşma kültüründen uzak bir şekilde, ilkel bir üslupla değiştirilmiş Anayasa’da, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Cumhurbaşkanı üye seçebilmektedir, Cumhurbaşkanının seçtiği üye; Yargıtay üye seçebilmektedir, Yargıtayın seçtiği üye; Danıştay üye seçebilmektedir, Danıştayın seçtiği üye; hâkimler ve savcılar üye, seçebilmektedir, hâkimler ve savcıların seçtiği üye, adı altında üyelik statüsü var.

Şimdi karşımızda, AKP İktidarının halis olmayan niyetiyle, üstünlere hukuk yaratma kastıyla ortaya çıkardığı sonuncu bir üye statüsü var. Bu sonuncu üye statüsü de, Cumhurbaşkanının, Yargıtayın, Danıştayın, Adalet Akademisinin, hâkim ve savcıların seçtiği üye yanında bir de müsteşarın seçtiği üye. Müsteşarın seçtiği üye Anayasa’da yazılı mı Sayın Bakanım? Yok. Müsteşarın yokluğunda, bulunmadığı takdirde kendisine vekâlet edecek kişi nevi şahsına bir üye tipi olarak bu kanunla, bu maddeyle sizin iradenize sunulmaktadır. Böyle yargının kalbi niteliğindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna niçin müsteşarın seçtiği üyeye ihtiyaç duyuyorsunuz Sayın Bakan? Kurulun müsteşarın yokluğunda karar verecek şekilde düzenlendiği bir gerçektir. Müsteşar yoksa yoktur. Onun yerine, Kurulun diğer üyeleri çoğunlukla karar verebilir. Müsteşar yoksa Kurul çalışabiliyor demektir. Eğer müsteşar yoksa, Kurulda çoğunluk da yoksa, o zaman Anayasa’daki yedek üyeliği niçin bu kanunda tanınmaz hâle getiriyorsunuz? Yedek üyeliği getirin. Yedek üyeliği de yok ediyorsunuz. Onun yerine, sizin emrinizdeki müsteşarın şahsen uygun göreceği yardımcılarından birisini Kurula gönderiyorsunuz. Bunun anlamı vardır ve tektir. O da, adrese teslim, Kuruldan karar istihsal etmektir. Bunu daha açık ifade edeceksek, Kurul kararlarını siyasallaştırmak için Adalet Bakanlığının yetkisini kötüye kullanmaktır.

İşte, böyle bir kötüye kullanmaya müsait olan bu kanun tasarısını bir kez daha -fayda sağlamayacağından eminim de- yine tekrar ediyorum, Cenabı Allah’ın size bahşettiği vicdanlarınıza sunma görevi bize aittir. O vicdanın parmak hesabına dönüşeceğinden kuşkum bulunmamaktadır ama bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın oynanan oyunun ne anlama geldiğini fark etmeleri için bu tekrarı yapmakta fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu önerge de reddedilecektir. “Hak”, “hukuk”, “adalet” diye milletimizin kültüründeki kavramların kuyumcu terazisi hassasiyetinde tartılması gerekirken AKP Grubunda pancar kantarı ölçüsüzlüğünde tartıldığını milletimiz görecektir. Bu pancar kantarı mesabesindeki ölçüsüz tartışı bu millet size bir ders olarak verecektir. Önümüzdeki o dersin günü yakındır.

İşte, o ders gününde, o kıyamet gününde -seçim açısından ifade ediyorum- Cenabı Allah’ın iradesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

…Cenabı Allah’ın inayeti, milletimizin iradesiyle bu haksızlıkların bu hukuksuzlukların önüne geçebilmek için millî yargı projesiyle sizin yaptığınız tüm tahribatı ortadan kaldıracak bir iradeyi milletimiz bu pancar kantarında tartılan adalet ile yaratmaya çalışacaktır diyor, hepinize saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu (HSYK) tasarısının 3 üncü maddesinin (4) üncü fıkrasındaki “Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan, kurul toplantılarına katılır” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Faruk Bal’ın da açıkladığı gibi bu 3’üncü madde önemli değerli arkadaşlar, aynı mahiyette bizim önergemiz de, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi de.

Değerli arkadaşlar, az önce BDP’nin bir önergesi vardı 2’nci maddede. Sayın Komisyon Başkanımız oradan, yerinden “Bu önerge Anayasa’ya aykırı.” dedi, müdahale etti, hatta “İşleme konulmamalı.” dedi. Ben de buradan şunu söyleyeceğim: “Bu madde yani tasarıdaki bu madde Anayasa’ya aykırı.” Yani Sayın Başkan da bunu biliyor, aslında biz bunu Komisyonda tartışmıştık. Ben hatırlıyorum, bu konu Komisyonda tartışılırken Sayın Başkan, Sayın İyimaya şunu demişti: “Başkanlık makamı olarak bu maddeyi inceledik.” Yanılıyor muyum Sayın Başkanım?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Doğrudur.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Ve “İncelediğimizde bir değerlendirme yaptık.” demişti. Her ne kadar Anayasa’da yoksa da bu hüküm -yani “Müsteşarın vekili, yerine katılır.” diye aslında yeni bir görev türetiliyor, yeni bir kişinin orada… Az önce Sayın Bal da belirtti, müsteşara HSYK’ya üye seçme ya da atama gibi böyle bir tuhaf durum var. “Anayasa’da yok ama mevcut HSYK’da var. Dolayısıyla bir çelişki olabilir.” dedi yani “Mevcut HSYK’dan bunu alıp devam etsek mi etmesek mi?” gibi bir tartışma olmuştu.

Değerli arkadaşlar, bakın, Sayın Bakan da Komisyonda konuşurken şunları söylemişti ben çok iyi hatırlıyorum: “Biliyorsunuz HSYK’da 22 tane asil üye var, 12 tane de yedek üye var.” “Bu yedek üyeler ne iş yapacak yani bu yedek üyelerin statüsü nedir? Bu yedek üyeler seçiliyor, hangi görevleri yapacaklar?” diye sormuştuk kendisine. Tabii, “Asil üyelerden biri o gün hastalandı, rahatsızlandı diyelim veya işi var, düğünü var, mazereti var, bu yedek üyeler katılır mı?” diye sormuştuk. “Hayır, yedek üyeler gelemez.” demişti. Yani yedek üyeler zaten yasa gereği, Anayasa hükmü gereği kendi işlerini yapacaklar. Ne zaman yedek üyelere görev düşecek? “Ancak asil üyelerden bir tanesi görev süresini doldurmadan ayrılırsa, onun yerine yedek üye gelecek o süreyi tamamlayacak.” demişti. Şimdi, mantık bu. Düşünebiliyor musunuz: Yedek üye seçiliyor, asil üyenin yerine yedek üye gelip görev yapamıyor Kurulda. Böyle bir düzenleme varken, böyle bir mantık, diyelim, varken yasa tasarısında müsteşarın yerine müsteşar kimi uygun görüyorsa “Vekâleten benim yerime göreve gelir.” diyor. Değerli arkadaşlar, açıkça Anayasa’ya aykırı, yani bunun izahı mümkün değil. Önemli bir madde, gerçekten önemli bir madde ama şu, tabii, AKP, maalesef iktidarın da, yöneticilerin de var yani “İşimize ne geliyorsa, onun devamı, işimize gelmeyen ne varsa işte onu da çıkarırız.” diyorlar.

Değerli arkadaşlar, Kurul, biliyorsunuz 22 asıl üyeden, 12 yedekten kuruluyor. Kurul en az 15 üyeyle toplanabiliyor. 3 tane daire var, o daireler de 5’er kişiyle toplanıp faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. Yani baktığımızda, müsteşarın yerine vekâleten bir başkasının gelmesinin gereği nereden kaynaklanıyor? Bir tek gerekçe var, “Mevcut 2461 sayılı şu an işte hâlâ yürürlükte olan HSYK’nın 10’uncu maddesinde bu düzenleme var, biz bu düzenlemeyi aynen aldık, mevcut tasarı içerisinde getirdik.” diyor Sayın Hükûmet ama değerli arkadaşlar, bir taraftan da Anayasa’mız var, yani Anayasa’nın 159’uncu maddesinde böyle bir şey yok, yani böyle bir düzenleme yok. Anayasa’ya açıkça aykırı olan bir maddeyi getirmek… Yani bu yasa mutlaka Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek, bu kadar uyarıya rağmen… 3 tane önerge var, 3’ü de sanıyorum aynı mahiyette, yani herkesin görmüş olduğu bir eksiklikte, bir noksanlıkta, açıkça bir yasaya aykırılıkta iktidarın diretmesini de anlamış değilim. Yani yasa koyucu, baktığımız zaman değerli arkadaşlar, niye müsteşarın yerine vekâleten, daha doğrusu müsteşarı niye oraya koymuş, doğal üye olarak niçin müsteşar görev yapıyor, müsteşarın makamı mı orada konmuş, yoksa müsteşarın kendisi mi orada doğal üye olarak yer almış? Müsteşarın makamı değil, yani müsteşarlık makamına bu doğal üyelik HSYK'da  verilmiş değil, müsteşarın kendisine verilmiş. Müsteşar yoksa, müsteşarı olarak seçilmeyen, müsteşar olarak görev yapmayan birisinin orada vekâleten görev yapması hiçbir şekilde mümkün olmamalı.

Tabii, bu maddeyle ilgili olarak değerli milletvekili arkadaşlarımızın nasıl bir karar vereceğini ben de merak ediyorum ama son kez şunu söyleyeyim: Bu madde daha sonra da tartışılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Belki ileride kanun -yasalaşırsa- Anayasa Mahkemesine götürülürse bu madde orada da değerli arkadaşlar mutlaka gündeme gelecektir. Mutlaka bu maddenin, eğer buradan geçecekse Anayasa Mahkemesinin kararıyla ben iptal edileceğini düşünüyorum çünkü Anayasa’ya açıkça aykırı olan bir hüküm.

Yüce Meclisin de değerli iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın da bu kadar uyarıdan sonra belki, bir umut, bir beklentiyle bu maddedeki önergemizin -diğer önergeleri reddettiler gerçi ama- kabulü yönünde oy kullanacağını umuyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen “Adalet Bakanlığı” ibaresinin “Adalet Bakanı ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Faruk Koca

                                                                                                                 Ankara

Diğer önerge sahibi:

Hayrettin Çakmak

        Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önerge ile, metnin daha açık yazılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Peki, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.34

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Ankara Milletvekili Sayın Faruk Koca ve Bursa Milletvekili Sayın Hayrettin Çakmak’ın birlikte işleme alınan önergelerinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Karar yeter sayısı vardır.

574 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde altı adet önerge verilmiştir ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesi gereğince bunlardan sadece beşini işleme alacağız.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının a) bendinde geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Yeni

                                                                                                                Samsun

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini (3.) fıkra olarak “Uluslararası mahkemelere seçilecek yargıçları HSYK Genel Kurulu seçer” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Hamit Geylani

Pervin Buldan

 

Şırnak

Hakkâri

Iğdır

 

Akın Birdal

Şerafettin Halis

Nuri Yaman

 

Diyarbakır

Tunceli

Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının kurulun görevleri başlıklı 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının a ve ç bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

a) Yasa ile öngörülen mahkemeleri açmak, bir mahkemenin kaldırılması ve yeni kurulacak mahkemelerin çevresini belirlemek veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusunu karar bağlamak.

ç) Yargı yetkisinin kullanımına ilişkin hususlar hariç olmak üzere hakim ve savcıların idari görevlerine ilişkin hususlarda genelge düzenlemek.

 

Halil Ünlütepe

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

 

Afyonkarahisar

Zonguldak

Kırklareli

 

Rahmi Güner

Malik Ecder Özdemir

Şevket Köse

 

Ordu

Sivas

Adıyaman

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4. Maddesinin;

1. fıkrasının a bendinin “Mahkemeleri kurma, kaldırma veya yargı çevresini değiştirme” şeklinde değiştirilmesini,

1. fıkrasının ç bendinin “Sadece idari görevlere ilişkin olmak üzere genelge düzenlemek.” şeklinde değiştirilmesini,

2. fıkrasında yer alan “Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında” ibaresinin metinden çıkarılmasını,

Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Kadir Ural

Metin Çobanoğlu

 

Konya

Mersin

Kırşehir

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Yılmaz Tankut

 

Ordu

İzmir

Adana

 

Behiç Çelik

 

Hasan Özdemir

 

Mersin

 

Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Kurulun görevlerini ihtiva eden 4’üncü maddenin, birinci fıkrasının (a) bendinin “Mahkemeleri kurma, kaldırma veya yargı çevresini değiştirme.” şeklinde değiştirilmesini önermekteyiz. Amaç, Kurulun, bu mahkemenin kurulması, kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi görevini teklif şartı olmaksızın yerine getirebilmektir.

Aynı maddenin, (ç) fıkrasının “Sadece idari görevlere ilişkin olmak üzere genelge düzenlemek.” olarak değerlendirilmesini öngörüyoruz. Bu değişiklik ile yargıya müdahale edildiği yolundaki izlenimlerin bertaraf edilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan  “Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında” ibaresinin de metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz. “Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında” ibaresini, sonradan yasal düzenlemeler ile çerçevesi genişletilmeye müsait bir ifadedir diye değerlendiriyoruz. Yargıya siyasi müdahalelerin yasal zeminini oluşturabilecek bu ifadenin kanun metninden çıkarılmasını son derece önemli görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği paketi ve referandumdan başlayarak bugüne kadar gelen süreç içerisinde en çok tartışılan konulardan birisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olmuştur. Anayasa değişiklik paketinden, görüşmekte olduğumuz tasarıya kadar, AKP’nin “Benim yargım, benim savcım, benim hâkimim.” düşüncesini yerleştirme gayreti içerisinde olduğunu görmekteyiz. Bu kanun tasarısını, yargıyı ayaklarına pranga olarak görenlerin sözüm ona o prangayı ellerine alma gayreti olarak değerlendiriyoruz. Kurul üyelerinin seçimleri, bütün bu bahsettiğim hususları alenileştirmektedir.

Değerli milletvekilleri, seçim sürecinde Bakanlık listesi tartışmaları, Adalet Bakanlığı yetkililerinin açıklamaları, yargının AKP’leştirilmesi sürecini ortaya koymaktadır. Üstelik bütün bunlar, demokratikleşme ve hukuk devleti adına yapılmaktadır. Oysa gerçek, iktidarın, demokrasi kavramını, kamplaştırma, yandaş oluşturma amacı için kullanmasıdır diye değerlendiriyoruz. Seçim sonrasında AKP, Kurul üyelerine dair düzenlemeleriyle, âdeta, üyelerin kimliğini ve misyonunu açığa çıkarmıştır. Kurula seçilen üyelerin her birine sıfır kilometre araç tahsisi, maaşlarına yapılan yaklaşık 2 bin liralık zam ile AKP, yeni üyelerine büyük bir ihtimam göstermiştir. Seçimlerin hemen sonrasında bu yapılanlar, yargının bağımsızlığı üzerine tekrar düşünmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de artık, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda haklı tereddüt ve iddialar oluşmuştur. “AKP kendi yargısını oluşturuyor.” şeklindeki iddialarımız hem somutlaşmış hem de doğrulanmıştır. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu bugün eskisinden çok daha tartışılır bir kurum hâline gelmiştir.

Kurul seçimleri üzerine yapılan tartışmaların sosyal yapıya yansıması da olumsuz olacaktır. Kurul seçimleri sonrasında toplumsal algı, yargı mensuplarının da siyasi tercihlerine göre kutuplaştırılacağıdır. Adliyede kendi lehine karar  çıkmayan kişi AKP’nin yanlısı olmadığı için böyle bir karara maruz kaldığını düşünecektir. Yargıya olan güven azalacaktır. Daha net olarak söylemek gerekirse, AKP İktidarıyla birlikte Türkiye’de bugün adaletin terazisi şaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, toplumsal uzlaşma aranmadan, “Ben yaptım, oldu.” mantığı içerisinde hazırlanan Anayasa değişikliği paketinin yansıması olan bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bilinmelidir ki tasarı demokratikleşmenin temini değil, yargının siyasi vesayete alınması sonucunu doğuracaktır. Tasarı bu hâliyle Türkiye'nin yeni gerilimlere ve çatışmalara doğru sürüklenmesine zemin hazırlayacak niteliktedir.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının kurulun görevleri başlıklı 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının a ve ç bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

a) Yasa ile öngörülen mahkemeleri açmak, bir mahkemenin kaldırılması ve yeni kurulacak mahkemelerin çevresini belirlemek veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusunu karar bağlamak.

ç) Yargı yetkisinin kullanımına ilişkin hususlar hariç olmak üzere hakim ve savcıların idari görevlerine ilişkin hususlarda genelge düzenlemek.

                                                                        Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, önergeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamadan önce, dün Sayın Bozdağ AKP Grubu adına tümü üzerinde konuşurken, böyle, çok heyecanlı ve hızlı bir konuşma yapmıştı. Gerçekten, bizler de yerimizde konuşmayı takip ederken… Hatta ben “Dinlerken yoruldum.” demiştim, kendisi konuşurken yorulmamıştı. Ama ağzından da bal damlıyordu. Yani ben konuşmayı takip ederken, baktım, Türkiye’de yaşamayan birisi olsa, gelse “Ya, bu kanun geçiyor. Gerçekten de iktidar partisi o kadar güzel şeyler yapıyor ki yargı tamamen bağımsızlaşıyor, hâkim ve savcılar tamamen özgür iradeleriyle, hiçbir siyasi baskı altında olmaksızın kararlarını verecekler. Türkiye’de tam bir reform, Avrupa’nın istediği gibi...” Biliyorsunuz, Avrupa Birliği zaman zaman ilerleme raporları, bazen de değişik belgeler gönderiyor ve yıllardır, bizim yargıyla ilgili olarak ve HSYK’nın yapısıyla ilgili olarak eleştirileri var. Yani zanneder ki bu konuşmayı dinleyen birisi, bunların hepsi gerçekten hayata geçiyor ve Türkiye’de, bundan sonra, muhalefet olarak bizim -Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin- konuşmaya hiç hakkı olmayacak. Böyle bir konuşma izlemiştik.

Değerli arkadaşlar, tabii, bununla ilgili bir şeyler söyleme ihtiyacı duymuştum. Dün mümkün olmadı, şu anda, 4’üncü madde üzerindeki önergemizle ilgili söz aldığımda düşüncelerimi açıklamak istiyorum. 

Değerli arkadaşlar, bakın, elimde bir tane… Ben böyle küçük bir şema çıkardım, önce bundan başlamak istiyorum. HSYK’da önceki yapıda, Anayasa değişikliği öncesi yapıda kimler vardı, şimdi kimler var doğal üye olarak? Artı, Sayın Bozdağ’ın belirttiği gibi, işte, “Kürsü hâkimleri gelecek, onlar adli yargıdan ve idari yargıdan arkadaşlarının orada temsilcisi olacaklar, haklarını koruyacaklar.” dediği kişiler arasında kaç tane kürsü hâkimi var ya da kaç tane Bakanlığın bürokratı var diye şöyle bir şema çıkarmıştım: Daha önceki yapıda 2 tane doğal üye vardı biliyorsunuz, Adalet Bakanı ile Adalet Müsteşarı. Tabii, bu sürekli eleştirilen bir konuydu yani yargı bağımsızlığını zedeleyen, yargı bağımsızlığına karşı olan Avrupa’nın da, Avrupa Birliğinin de sürekli… İktidar bunu çünkü önemsiyor da, Avrupa Birliğinin birçok eleştirisini önemsiyor fakat iş buraya geldiğinde bunları duymazdan geliyor, hiçbir şekilde dikkate almıyor. Fakat aynen bu 2 tane doğal üyeyi bu yapının içerisine taşıdılar. Daha sonra,  bakın, o kürsü hâkimleri olarak adli ve idari yargıdan geleceklere bir baktığımızda, adli yargıdan baktık… İdari yargıdan kimler gelmiş değerli arkadaşlar? Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı gelmiş, etti 3. Kim gelmiş? Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü -isimlerine gerek yok, biliyorsunuz zaten- gelmiş. Kim gelmiş? Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürü gelmiş yani oradan, Adalet Akademisinden o gelmiş. Kim gelmiş? Yine, Adalet Akademisi Başkanı gelmiş. Yani 2 tane olan doğal üye, birdenbire bakıyoruz Bakanlığın personel yapısı gibi 6’ya çıkmış. Sayın Bozdağ bunlardan hiç bahsetmedi. Yani dün konuşurken Sayın  Bozdağ: “Biz Türkiye’de HSYK’yı demokratikleştiriyoruz, meşruiyet sorununu ortadan kaldırıyoruz, işte daha önce HSYK’nın adı Yargıtay ve Danıştaydan seçilen hâkimler olarak anılmalıydı.” gibi birtakım sözler söyledi. Tabii, o açıklamaya karşı söylenecek olan şey: Bu HSYK da değerli arkadaşlar -Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu- artık Adalet Bakanlığının HSYK’sı olmuş yani öyle gözüküyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yani söylenilenlerle yapılanlar karşılaştırıldığında sizlerin ne kadar samimi olduğu, ne kadar doğru konuştuğunuz zaten ortaya çıkıyor.

Bunun yanında, dün soruldu Sayın Bakana: “Bu seçimlere müdahale ettiniz mi?” “Biz Bakanlık olarak açıklama yaptık.” dedi Sayın Bakan, “Kesinlikle adli ve idari yargıdaki seçimlere müdahalemiz olmadı.” dedi. Ben çok iyi hatırlıyorum seçimler yapıldıktan sonraki, hemen bir gün sonraki tüm gazetelerin manşetlerini.  Yandaş basın için konuşmuyorum yani onlar zaten ne yazacaklarını çok iyi biliyorlar, onlar nereden talimat aldıklarını da çok iyi biliyorlar ama onun dışındaki tüm medya, hepsi “Adalet Bakanlığının listesi full olarak kazandı”, “Adalet Bakanlığı listesi çıktı” diye başlık atmışlardı manşetten.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tüm bunları bu ülkede biz yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Yani bazı şeyleri değerli arkadaşlarımız burada konuşurken yani sanki bunları biz hiç bilmiyormuşuz gibi konuşuyorlar, söz alıyorlar. Biraz da üzüntüm o nedenle yani açıklama gereken biraz da buydu değerli arkadaşlar.

Şimdi, bazı arkadaşlarımız şunu da söyleyeceklerdir: “Ya, siz, işte önerge üzerine söz alıyorsunuz fakat önergeden hiç bahsetmiyorsunuz, önergeyle ilgili hiç konuşmuyorsunuz.”

Değerli arkadaşlar, önergeyle ilgili konuşsak da bir şey fark etmiyor.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Alışkanlık…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Hayır, az önce konuştuk önergeyle ilgili, burada Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledik, dedik ki çok açık, net… Yani bunu ben çok iyi biliyorum, Sayın Bakan da biliyor, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı da biliyor ama önergeleri de hiçbir şekilde kale almıyorsunuz. O zaman yani bunlar üzerine konuşmaya da gerek yok. O zaman bu konuşmaları yapmamız gerekiyor ama ben yine birkaç cümleyle…

Değerli arkadaşlar, 4’üncü maddenin iki fıkrası üzerinde biz önerge verdik. (a) bendinde Adalet Bakanlığına bağlı olarak HSYK bir görev üstleniyor. Burada “Adalet Bakanlığının teklifi olmaksınız zaten bu görevin HSYK tarafından yapılması gerekir.” diyoruz. Yine (ç) bendinde de -verilen önergemizde- savcıların adli görevleriyle ilgili olarak bir tane genelge düzenlenmesi HSYK tarafından doğru olmayacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının c bendinde yer alan “hâl” ifadesinin “durum” ve “icaplarına” ifadesinin “gereklerine” olarak değiştirilmesini (3.) fıkra olarak “Uluslararası mahkemelere seçilecek yargıçları HSYK Genel Kurulu seçer” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Halis buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve grubum adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biz burada yasaları oluşturmaya çalışırken, Tevfik Fikret sanki bugünü görür gibi dizelere dökmüş düşüncelerini ve bir yönüyle de anlaşılıyor ki o günden bugüne kanun yapıcılar ciddi bir nitelik değişimi de gösterememişler.

“Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi!

Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...”

Şimdi, bunlar yüz on yıl önce söylenmiş sözler, bugüne bakıyoruz, direkt günümüze hükmeder gibi ve bugün kanun yaparken AKP, bir yandan kanunları ötelerken bir yandan kendi kanunlarını oluşturmaya çalışıyor. Hangi kanunları? Adaletten yoksun kanunları. Çok geriye gitmeye gerek yok, ülkemizde son bir hafta içinde yaşananlara bakılırsa, bu kanunların adaletten ne kadar yoksun olduğu çok açık ve net şekilde karşımıza çıkar.

Son bir haftadır bir yumurta muhabbeti aldı gidiyor. Yumurta bir nevi suç unsuru oldu, neredeyse marketlerde, buzdolaplarında yasak listesine alınarak kaldırılacak. Yumurta atan çocuklara yani bu gencecik çocuklara “beyinsiz” dendi, bu gencecik çocuklara “faşist” dendi. Diyenler kim? Anayasa profesörü bir kanun koyucu. Diyen kim? Anayasa profesörü, kanun koyucu olmak için buraya gelmeye çalışan biri ama hiç kimse, bu çocuklar, bu gencecik öğrenciler neden yumurta atıyor, bu insanların muhalefeti nedir diye sormadı.

HALUK İPEK (Ankara) – Atmalı mı?

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Zaten Türkiye’de…

HALUK İPEK (Ankara) – Yani yumurta atmalı mı?

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Attılar…

HALUK İPEK (Ankara) – Atmalı mı?

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – …ama kendilerine kurşun sıkılan bu çocukların, kurşun sıkıldığı zaman kurşun sıkanlar söz konusu edilmez, eğer yumurta gündemleştirilirse o zaman bu devletin vicdanı, bu devletin yargısı, bu devletin adaleti yargılanmalıdır, sorgulanmalıdır.

Düşünün ki akademik demokratik hakları için yürüyüş yapan çocukların üzerine polis kurşunu sıkılıyor. Düşünün ki yine akademik demokratik hakları için kendi demokratik haklarını kullanmaya çalışanlara, gösteri yürüyüşü dâhilindeki haklarını kullanmaya çalışanlara biber gazı, cop, yine kurşun sıkılıyor.

Size soruyorum: Siz bugüne kadar bu Mecliste Aydın Erdem adını hiç duydunuz mu? Geçen yıl Diyarbakır’da bir yürüyüş sırasında sırtından vurularak öldürüldü. Kurşun polise ait. Yine siz Şerzan Kurt adını bugünden önce duydunuz mu? Bugün arkadaşlarımız bu kürsüde yine dile getirdiler. Muğla Üniversitesinde beş ay önce sırtından polis kurşunuyla vurularak öldürülen bir genç. Vicdanınız sızlayıp da bir tek kelime ettiniz mi? Yine Alaattin Karadağ, sekiz ay önce İstanbul’un göbeğinde polis kurşunuyla öldürüldü. Bir güne bir gün, polis neden kurşun sıkıyor, insanlarımız neden kurşunlanıyor demeyenler bugün atılan yumurtaların hesabını sormaya çalışıyorlar.

Eğer bir ülkede gencecik insanların üzerine kurşun sıkılıyorsa, bu kurşunun hesabı sorulmuyorsa elbette ki yumurta da atılır, çok daha farklı, bizim tasvip etmeyeceğimiz, onaylamayacağımız, infial yaratan, acı sonuçlar yaratan olaylar da yaşanır. O yüzden, adaletten yoksun olmayan yasaların çıkarılarak herkesin kendi özgür iradesiyle yaşamasının ve kendisine düşen demokratik haklarını kullanmasının mutlaka yolu açılmalıdır.

Tabii, her şey bununla bitmiyor ve polis bunu yaparken ayrıca savunuluyor. Nasıl savunuluyor? İşte bir vaka: Sırtından beş kurşunla öldürülmüş kişinin -katil- davası işlenirken duruşmada aynen hâkim şunu söylüyor: Meşru müdafaadır, polis görevini yapmıştır ve dolayısıyla bunlar aklanmıştır. Tabii, bu adaletsizliğin önüne geçmenin mutlaka ve mutlaka yolu bulunmalıdır diye düşünüyorum.

Eğer zamanım olsaydı size Tunceli ilinde yaşanan birkaç örneği anlatmaya çalışacaktım. Geçen yıl cezaevinde olan bir şahıs Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na muhalefetten dolayı, cezaevi günlerinde, savcılıktan duruşmaya çağrılıyor, kişinin kendisi cezaevinde. Nedir bu? Devletin Tunceli’ye bakışının, Tunceli insanına toplu potansiyel suçlu bakışının bir ürünü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Polisin elinde listeler var. Her kim yaparsa yapsın, Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma, çağırın gelsin, nasıl olsa bunlar suçludur!

Yine, bir başka vaka da: 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Yasası’nda…  Ki barajları protesto eden bir yürüyüş. Yine, aynı listede çağrılan insanların hastanede yatıyor olduğu tespit ediliyor, tescilleniyor. Şimdi, siz, halkınıza, insanınıza, gencinize böyle bakarsanız ancak kendinizi bu kadar adaletten yoksun yasalarla savunmak zorunda kalırsınız.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “Bakanlığın,” kelimesinin “Adalet Bakanlığının,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                Trabzon

Diğer önergenin imza sahibi:

Ahmet Yeni

   Samsun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önerge ile, kelime tashihi yapılarak metnin daha açık yazılması amaçlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime saat 20.00’ye ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 19.08

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

5’inci madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            İbrahim Yiğit

                                                                                                                İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5. Maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 5- (1) Kurul; Başkanlık, Genel Kurul, daireler, Teftiş Kurulu ve hizmet birimlerinden oluşur.

(2) Kurulun hizmet birimi Genel Sekreterliktir.”

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Oktay Vural

Yılmaz Tankut

Behiç Çelik

 

İzmir

Adana

Mersin

 

 

Kadir Ural

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 5.- "HSYK; kurul başkanlığı, kurul, itirazları inceleme kurulu ve üç daireden oluşur.

HSYK'nın yardımcı hizmet birimleri; genel sekreterlik, bilgi işlem başkanlığı ve teftiş kurulu başkanlığıdır."

 

Ali Rıza Öztürk

Halil Ünlütepe

Yaşar Ağyüz

 

Mersin

Afyonkarahisar

Gaziantep

 

F. Murat Sönmez

 

Tansel Barış

 

Eskişehir

 

Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının bu maddesinde;

"Kurul'un, başkanlık, genel kurul, daireler ve hizmet birimlerinden oluştuğu; hizmet birimlerinin ise, genel sekreterlik ve teftiş kurulu başkanlığı olduğu " açıkça ifade edilmiştir. Böylece Tasarının 5 inci maddesi ile "Kurul" sözcüğünün, HSYK'nu ve HSYK'nun tüm birimlerini kapsadığı ortaya konulmuştur.

Tasarının 1 inci maddesinde tanımlar yapılırken, Kurul sözcüğünün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu, başkan sözcüğünün HSYK başkanını, genel kurul sözcüğünün HSYK genel kurulunu, daire sözcüğünün HSYK'nun her bir dairesini, genel sekreterlik sözcüğünün HSYK genel sekreterliğini, teftiş kurulu sözcüğünün HSYK teftiş kurulunu ifade ettiği vurgulanmıştır.

Anayasa'nın 159 uncu maddesindeki "kurul" sözcüğü, Anayasa'nın bu maddesi uyarınca dairelerin üzerindeki geniş katılımlı birimi amaçlamaktadır. Anayasa'da genel kurul kavramı yer almamaktadır. Tasarıda ise kurul sözcüğü kullanılmayıp, bu sözcüğün yerine Anayasa'da yer almayan genel kurul sözcüğüne yer verilmiştir. Tasarının 5 inci maddesinde HSYK'nın tüm birimleri, anayasal anlamının da ötesine geçilerek Kurul sözcüğü içinde gösterilmiştir. Açık, somut ve doğrudan uygulanır nitelikteki Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu maddesi görmezden gelinemeyeceğine ve bu Anayasa hükmü yürürlüğünü koruduğu, Kurul sözcüğü de yasada anılan içerikte gösterildiği sürece;

Adalet Bakanı'nın Tasarının 5 inci maddesinde gösterilen başkan sıfatıyla yapacağı (6 ncı maddesinde sayılan) tüm işlemlere, örneğin "yargıç ve savcılar hakkında soruşturma açmama yolundaki işlemlerine" karşı yargı yolu kapatılmaktadır.

HSYK müfettişleri tarafından düzenlenecek hal kağıtları için (Md 14/4-c), yargı yolu kapatılmaktadır. Çünkü bu işlemleri yapan teftiş kurulu, artık Tasarının 5 inci maddesine göre, bir hizmet birimi olarak Kurul kavramı içinde gösterilmektedir.

Tasarının 45 inci maddesinde belirtilen ve hangi hallerde çıkartılacağı da yine Tasarının 13 üncü, 14 üncü ve 34 üncü maddelerinde gösterilen yönetmelik ve genelgelere (ayrıca 2802 sayılı Yasa'nın 118 inci maddesinde ifade edilen ilke kararlarına önceden olduğu gibi) karşı yargı yolu kapalı olacaktır. Çünkü bu işlemler taslağa göre Kurul tarafından yapılmaktadır.

Bu nedenlerle Kurul sözcüğü mevcut tasarıdaki genel kurulu ifade edecek biçimde, Anayasa'nın 159 uncu maddesine uygun biçimde tanımlanmalıdır. Mevcut tasarıdaki genel kurul sözcüğünün kullanılmasından ise, Anayasa gözetilerek vazgeçilmelidir.

Anayasa'nın 159 uncu maddesinin 10 uncu fıkrası "Kurul'un meslekten çıkarma cezasına ilişkin ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz" derken, oldukça belirsiz yazılan bu maddenin;

Kurul 'un tüm kararları yönünden mi,

Yoksa sadece disiplin cezası niteliğindeki kararları yönünden mi,

Ya da Kurul'un işlemleri, kararlar ve işlemler diye ikiye ayrılıp, sadece karar niteliğindeki işlemler yönünden mi,

sonuç doğuracağı konusu da, ayrıca uygulamada tartışmaları beraberinde getirecek niteliktedir.

Tasarının 5 inci maddesi;

"HSYK; kurul başkanlığı, kurul, itirazları inceleme kurulu ve üç daireden oluşur. HSYK'nun yardımcı hizmet birimleri; genel sekreterlik, bilgi işlem başkanlığı ve teftiş kurulu başkanlığıdır." şeklinde yeniden yazılmalıdır. Böyle bir yazımla madde Anayasa'ya uygun yazılmış olacaktır. Bu durumda, kurulun görevleri Anayasa'da açıkça sayılmış olduğundan, sayılan bu görevler daireler tarafından değil, doğal olarak Kurul tarafından yerine getirilecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Karar yeter sayısı efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.12

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

574 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5. Maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 5- (1) Kurul; Başkanlık, Genel Kurul, daireler, Teftiş Kurulu ve hizmet birimlerinden oluşur.

(2) Kurulun hizmet birimi Genel Sekreterliktir.”

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında verdiğimiz önerge üzerinde konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çelik, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, büyük bir uğultu var Genel  Kurulda, lütfen sükûneti sağlayın.

Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

5’inci madde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşkilatlanmasını ihtiva etmektedir. Kurul görevlerini ifa ederken başkanlık, genel kurul, daireler yanında teftiş kurulundan ibaret olması ve hizmet birimi yönüyle genel sekreterlikten müteşekkil olması gerekmektedir. Takdir edersiniz ki teftiş kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu adına denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma yapan, dolayısıyla adli görevleri olan önemli bir birimdir. Teftiş kurulunun bir hizmet birimi olarak düzenlenmesi bu yönüyle uygun olmamaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa Komisyonunda Mart 2010 tarihinde başlayıp mayıs ayının başına kadar devam eden ve nihayet 5982 sayılı Yasa’yla gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri, Türkiye’de görünürde demokratikleştiren, gerçekte tek parti diktasına zemin hazırlayan bir manzumeyi Türk seçmeninin önüne getirmiştir. Burada ciddiyetle vurgulamak isterim ki, ne Anayasa Mahkemesinin ne de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısı itibarıyla adli reform niteliği taşımamaktadır. Burada konumuz olan Anayasa’nın 159’uncu madde değişikliği, yani biraz önce arz etmiş olduğum 5982 sayılı Yasa’nın 22’nci maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 7 asıl ve 5 yedek üyeden oluşurken 22 asıl, 12 yedek üyeye yükseltilmiş ve üç daire hâline dönüştürülmüştür. Adalet Bakanı ve Müsteşarı eskiden olduğu gibi kurulun tabii başkanı ve üyesi konumunu sürdürmektedir.

Tüm bu düzenlemeler göstermektedir ki, AKP İktidarı yargı erkinde etkin, kalıcı, adil, tarafsız bir reform düşüncesinde ve iradesinde değildir. Kendileri açısından amaç hâsıl olmuştur. Hukuk devletinin temel ilke ve değerlerinin çiğnendiği de bu vesileyle açıkça gözükmektedir. 21’inci yüzyılı idrak etmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devletler ailesi içerisinde saygın konumu bu tür palyatif, partizan, taraflı, temel hukuk ilkelerini çiğneyen AKP zihniyetiyle nasıl muhafaza edilecektir? Kuvvetle vurgulamak isterim ki Türkiye’de bir adli reform ihtiyacının olduğu açıktır. Adli reform deyince ne anlaşılmalıdır? Öncelikle tarafsız ve adil yargı, hızlı ve adil yargılama, tabii hâkim esasının bütün umdelerinin yerine getirilmesi, yargı kurumlarının personel, malzeme, teşkilatlanma yönüyle kuvvetlendirilmesi. Bunlar maalesef yapılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, yandaş yargı oluşturma gayretlerinin varabileceği son nokta temyiz mahkemelerinin ele geçirilmesidir. Bu bağlamda, önümüzdeki aylarda önce yandaş medya yoluyla Yargıtay ve Danıştaya yönelik yoğun menfi yayınlara da tanıklık edeceğiz. Toplumsal cinnetin, kargaşanın, gerginliğin ve kaosun zirve yaptığı son yıllarda ekonomik verilerdeki ve sosyal politikalardaki geri gidiş doğal olarak sosyal yapıyı  bir kurt gibi kemirmekte, açlık, sefalet, yoksulluk ve işsizlik yargı erkini de olumsuz etkilemektedir. Mahkemelerde yaşanan  keşmekeş, adaletin tecelli edememesi ya da geç tecelli etmesi, dosyaların yığılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

…son üç yılda tutuklu ve mahkûm sayısında 43 bin artışın olması, 200 bine yakın insanın takipte olması, bunların göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumsal barış ve kardeşliğin gerçekleştirilmesi açısından, iktidarın antidemokratik tutum ve uygulamalarından vazgeçmesini özellikle tavsiye ediyoruz. Gerekçede belirtilen yargı reformu stratejisinin belirlediği kurallara uyulmadığını burada yüce heyetinize hatırlatmak istiyorum. Genel Kurulda çoğu zaman vurgulanan oy oranlarıyla hukuk devleti ilkesinin de bağdaşmadığını özellikle hatırlatmak istiyorum.

Bu düşüncelerle önergemizin olduğu şekliyle kabulünü yüce heyetinizden arz eder, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "Kurul;" kelimesinin "Hakimler ve Savcılar Kurulu;" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                Antalya

Diğer önergenin imza sahibleri:

İbrahim Yiğit

    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:

Gerekçe:

Bu önerge ile kelime tashihi yapılarak metnin daha açık yazılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddede beş adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                     Durdu Mehmet Kastal

                                                                                                              Osmaniye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                                Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Genel Kurulun teklif ettiği en çok oy alan adayı Genel Sekreteri atamak.”

 

Hasip Kaplan

Hamit Geylani

Pervin Buldan

 

Şırnak

Hakkâri

Iğdır

 

Akın Birdal

Şerafettin Halis

M. Nuri Yaman

 

Diyarbakır

Tunceli

Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 5. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Genel kurul, daire başkanlarından birini gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile başkan vekili olarak seçer.

 

Ali İhsan Köktürk

Malik Ecder Özdemir

Halil Ünlütepe

 

Zonguldak

Sivas

Afyonkarahisar

 

Rahmi Güner

Şevket Köse

Ali Rıza Öztürk

 

Ordu

Adıyaman

Mersin

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 6. Maddesinin altıncı fıkrasına aşağıda yazılı bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“ç) Başkanvekili kendi dairesinin kararının görüşüldüğü genel kurul toplantısına iştirak edemez. Bu durumda en kıdemli daire başkanı Kurula başkanlık eder.”

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Hasan Özdemir

Kadir Ural

Behiç Çelik

 

Gaziantep

Mersin

Mersin

 

Oktay Vural

 

Süleyman L. Yunusoğlu

 

İzmir

 

Trabzon

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Özdemir efendim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurulun teşkilatı bölümü içerisinde başkanlığın görev ve yetkilerini belirten 6’ncı maddenin altıncı fıkrasına şu hükmün eklenmesini talep etmekteyiz: “Başkan vekili kendi dairesinin kararlarının görüşüldüğü genel kurul toplantısına iştirak edemez. Bu durumda en kıdemli daire başkanı kurula başkanlık eder.” Bu önergenin verilme gerekçesi, kararına itiraz edilen dairenin başkanının kurul başkan vekili olması hâlinin tasarıda düzenlenmemesinden kaynaklanan eksikliği gidermektedir çünkü daire kararına itiraz hâlinde o dairede görev yapan üyenin genel kurul toplantısına katılmaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, sekiz yıllık dönem içerisinde yandaş oluşturma gayretiyle gündemde kalmıştır. Şimdi de Anayasa değişikliği paketi ve bugün görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı ile yandaş yargı tartışmaları alevlenmiştir.

Tasarının gerekçe bölümünde, Avrupa Birliği sürecindeki demokratikleşme çabalarından ve mevzuat uyumundan bahsetmektedir. Aynı şekilde Anayasa değişikliği paketinde de Venedik Komisyonu kararları gerekçede yer almıştır. O zaman da sormuştuk, şimdi de soruyoruz: Avrupa Yargıçlar Konseyi ve Venedik Komisyonu raporlarında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanlarının siyasi bir kişilik olmaması yolunda mütalaalar verilirken, Adalet Bakanının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanı olarak kalması konusunda ısrarının sebebi nedir? Bu sistem, uzun süredir sadece Fransa ve Türkiye’de vardır. Ancak Fransa’da da konunun ilgili rapor bağlamında yeniden düzenlenmesi yapılırken Türkiye’de neden bu amaçla bir düzenleme yapılmamaktadır? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı ile yargı bağımsızlığı arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Bilinmelidir ki yargının daha bağımsız, daha tarafsız ve daha teminatlı bir statüye ulaşması kurulun bağımsızlığının sağlanmasıyla mümkündür.

Değerli milletvekilleri, ancak bugün, karşımıza konulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu “benim yargım” söylemini gerçekleştirmek için ortaya konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı ve tarafsızlığının, toplumsal ve yönetimsel gerekliliği vardır. 4’üncü madde için vermiş olduğumuz önergenin konuşmasında da toplumsal gerekliliklerden bahsetmiştim. Burada kısaca yönetim sistemi açısından gereklilikten bahsetmek istiyorum. Parlamenter sistemde yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında ve içerisinde denetim mekanizmaları mevcuttur. Aradaki dengeyi ise yargı sağlamaktadır. Bu çerçevede, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bir denge ve denetim organıdır. Dolayısıyla, siyasi iktidarın oyun alanı değildir, arka bahçesi hiç değildir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi inançlara göre karar verebilecek bir kurum da değildir. Diğer bir ifadeyle, bağımsız ve tarafsız bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu demokratik bir siyasal sistemin devamlılığının ve garantisinin birisidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsızlık ve tarafsızlığa gölge düşürebilecek düzenlemeler, toplumsal ve siyasal sistemlerde bir travma hâli ortaya çıkarmaktadır. Bu travma hâlini önlemek ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu ve görevidir.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 5. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Genel kurul, daire başkanlarından birini gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile başkan vekili olarak seçer.

                                                                          Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün bu kürsüden, AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliklerine ilişkin 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda halkın kendilerine verdiği talimattan bahsetti ve bu talimatın gereğini yerine getirdiklerini söyledi. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Bozdağ halkın talimatlarını doğru anlamamış ya da doğru anlamış, doğru aktarmıyor çünkü 12 Eylül referandumunun temel omurgası, temel sistemi, iktidar partisi AKP’nin propagandası, 12 Eylül darbesiyle ve faili meçhullerle hesaplaşmak üzerine oturmuştu, hukuk devletini güçlendirmek, yargı bağımsızlığını sağlamak şeklinde oluşturuluyordu.

Halkımız da AKP’nin, iktidar partisinin verdiği bu sözlere güvenerek onlara gerçekten özgür, tarafsız, bağımsız bir yargı oluşturmanın koşulları ve 12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaşması için “evet” oyu verdi. Halkımız, iktidar partisine HSYK toplantılarına Adalet Bakanlığı Müsteşarı geldiği zaman Müsteşarın önünde ceketlerini ilikleyen Kurul üyeleri seçsin diye yetki vermedi, talimat vermedi.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kim seçti onları?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 29/5/2010 günü Kırşehir’in Kaman ilçesinde yaptığı bir konuşmada açıkça “Anayasa’da yapılacak olan değişiklikle 12 Eylülü yapanlardan hesap soracağız.” demiş mi? Demiş.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sadece onu mu demiş?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afyonkarahisar mitinginde “ ‘evet’ ile hesap sorun, 12 Eylülde ‘evet’ deyin, hesabı kesin.” demiş mi? Demiş.

Yine, Sayın Başbakan Erdoğan “Bedel ödedik.” diyenleri 12 Eylülle hesaplaşmaya çağırmış mı? Çağırmış. 24/7/2010.

Bekir Bozdağ, 3 Ağustos 2010 günü “Yargı süreçleri de işleyecek, sandıkta başlayan sorgu yargıda devam edecek.” demiş mi? Demiş.

Yine Bekir Bozdağ “O zaman biz diyoruz ki: Gelin, bu 12 Eylülcüleri yargılayalım, yargıya çıkaralım, yargının önünde hesap vermelerinin yolunu açalım. ” demiş mi? Demiş.

Değerli arkadaşlarım, işte, halkımız da AKP’nin bu verdiği taahhütlere inanarak, onların gerçekten 12 Eylülle hesaplaşacağına güvenerek, 12 Eylül darbesini yapanları yargı önüne çıkaracağına inanarak “evet” vermiştir.

12 Eylül referandum sonuçlarını doğru okumak gerekir. Orada verilen “evet” oyları da “hayır” oyları da o referandum sürecinin propagandasının oturduğu temel eksene göre 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmak iradesiyle verilmiştir.

“Evet” verenler Hükûmetin bu sözlerine inanarak hesaplaşacağına güvenmişler öyle “evet” vermişlerdir. “hayır” verenler de Hükûmetin hesaplaşacağına inanmadıkları için “hayır” vermişlerdir. Değerli arkadaşlarım, şimdi, 12 Eylül 2010’dan sonra… Sizin sözlerinize güvenerek halkımız “evet” oyu verdi. Ben soruyorum Sayın Bakana: 12 Eylülden bugüne kadar, 12 Eylül 1980 darbesini yapanlardan hesap sormak için ne yaptınız?

12 Eylül 1980 darbe sürecinin yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin verdiğim kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından geciktirildikten sonra, basında çıkan yazılar üzerine Adalet Komisyonuna sevk edilmek zorunda kaldı ve Adalet Komisyonunun raflarında bekletiliyor. Ben şimdi soruyorum, Sayın Bakana soruyorum, Hükûmetteki diğer yetkililere soruyorum. Bu teklifte 1’inci maddemiz açıkça şunu diyor: “Türkiye Cumhuriyeti devleti 12 Eylül 1980 darbesini demokrasiye, hukuka ve millete karşı yapılmış bir hareket olarak kabul eder. Devlet, uygulamaları, sonuçları ve yol açtığı gerek kişisel gerekse toplumsal yıkımlar nedeniyle 12 Eylül 1980 darbe sürecinden madden ve manen zarar görmüş tüm kişilerden ve ailelerinden özür diler.” Şimdi, Sayın Bakan, buna niye karşı çıkıyorsunuz, buna niye destek vermiyorsunuz? Siz bu halkın 12 Eylül 1980 darbesine yönelik tepkilerini istismar ederek, kendi siyasal hukukunuzu oluşturmak için yaptığınız Anayasa değişikliklerine halktan “evet” oyu aldınız. Eğer verdiğiniz taahhütleri tutmuyor iseniz, bu verdiğiniz sözleri tutmaz iseniz siz halkı kandırmış olmuyor musunuz? O nedenle, 12 Eylül darbesini yapanlarla gerçekten hesaplaşmanızı istiyoruz, gerçekten sizin halka verdiğiniz sözü tutmanızı istiyoruz.

Şimdi, bu konuda, geçici 15’inci maddenin kaldırılmasıyla yargılanıp yargılanmayacakları konusu belirsiz olan, hukuki bir konuda, hukukçu olan Sayın Adalet Bakanının bu referandumdan önce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …bu referandum sürecinde nasıl bunların yargılanacaklarını kesin olarak halka taahhüt ettiğini ben bir hukukçu olarak anlamakta zorluk çektim. AKP Grup Başkan Vekili hukukçu Sayın Bekir Bozdağ’ın bu lafları, bunların yargılanacaklarını nasıl taahhüt ettiklerine ben gerçekten -içler acısı- hayretlere düştüm. Bu konunun yargılanmayacağını, 12 Eylül 1980 darbesini yapanların geçici 15’inci maddeyle yargılanamayacağını, yargılanmayacağını Sayın Bakan siz de biliyorsunuz, Bekir Bozdağ da biliyor. Şimdi, bu geçen süre içerisinde o verdiğiniz taahhütlerden… Nasıl olsa taahhütlerin gereği yapıldı, “evet” oylarını aldınız, çünkü siz alıştınız, dün söylediklerinizi bugün inkâr etmeye alıştınız, o taahhütlerin artık bir anlamı kalmadı, “evet” oylarını aldınız ve şimdi de o sözlerden çark ediyorsunuz: Efendim bu mesele yargıdaymış! Bu meselede yargının nasıl karar vereceği belli değilmiş! Aklınız neredeydi referandumdan önce? Bu meselenin yargının meselesi olduğunu, yargılanıp yargılanamayacakları hususunun yargının işi olduğunu bildiğiniz hâlde yargılanacakları konusunda nasıl taahhütte bulundunuz?

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Söylemiş oldum.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Genel Kurulun teklif ettiği en çok oy alan adayı Genel Sekreteri atamak.”

                                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı… (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Harika… Karar yeter sayısı arayacağız Sayın Yıldız. Karar yeter sayısı arayacağım, söz.

Buyurun Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, bu maddeyle ilgili söylenecek sözlerden önce zamanın darlığını da dikkate alarak, benim bölgemde tam bir yıl önce işlenen ve adaletin o yüce duygularını kanatan bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Muş’un Bulanık ilçesinde 15 Aralık 2009 tarihinde meydana gelen olaydan sonra hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, tabii hukuk ilkelerine nasıl uyulmadığını ve bu kararların, bu yargılamaların sonucunda da kamu vicdanının nasıl kanadığını belirtmek isterim. Belki hafızalarınızda o zaman yer etmişti, unutmuş olabilirsiniz. Bundan tam bir yıl önce, 15 Aralık 2009 tarihinde, o dönemde kapatılan Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto etmek, demokratik bir hakkını kullanmak üzere bu konuda bir basın bildirisini okuyan kişilerin üzerine, ne yazık ki, o tarihte, yıllardır JİTEM’in kadrolu elemanı olarak çalışan ve elinde, devletin denetim ve gözetimi altında bulunan silahlarla bir topluluğa nasıl ateş ettiği ve iki canı nasıl aldığına ilişkin gelişen olayları hafızalarınıza yeniden kazandırmak istiyorum. O tarihte, bu olayları protesto amacıyla toplanan topluluğun üzerine, Turan Bilen ismindeki bir vatandaş, kendilerine ve iş yerine yöneleceği zehabıyla hiç gözünü kırpmadan ateş ederek 2 kişiyi, Necmi Oral adında yirmi yaşındaki gencecik bir öğrenciyi ve Kemal Ağca ismindeki bir kamu görevlisini, bir muhtarı katletmişti. İşte, adaletin kanayan konumu bu tarihten sonra oluştu. O olayla ilgili olarak gözaltına alınan yüzlerce kişi ve yargı önüne çıkarılan onlarca kişi, çok kısa bir süre içinde, yaklaşık olarak üç aylık bir süre içinde dokuz yılla, on beş, on dokuz yıl arasında cezalara çarptırıldı. Bu, kamu vicdanında hiçbir zaman için kabul görmeyecek hızlı bir yargılamaydı. “Keşke bütün yargılamalar böyle, bu şekilde süratle sonuçlansa.” diye halk söylendi. Ancak bu olayın müsebbibi olan Turan Bilen ve kardeşi ise yine devletin denetim ve gözetiminde, zamanın yöneticilerinin de katkısıyla tabii hukuk ilkelerinin dışına çıkarılarak, evvela, davası güvenlik nedeniyle Muş’tan Samsun’a ve Samsun’da meydana gelen ve sizin de hafızalarınızda olduğuna inandığım olaylardan sonra da Ankara’ya alındı. Yine, jet hızıyla, bu olaya karışan Bilen kardeşlerin, bu yargılama sonucunda da -bu devletin denetim ve gözetiminde olan yargının ve yargılama sürecinin- bu katliamı aklamaya yönelik bir çabayla, çok kısa bir sürede tahliyelerine karar verildi.

Değerli arkadaşlar, yargı, adalet, gerçekten hepimiz için gereklidir. Burada bir adalet eğer böyle ayaklar altına alınırsa kamu vicdanında, halkın vicdanında adalete güvenmek ve onu gerçekten yüceltme gibi bir duyguyu beklemek mümkün olmaz. Bu nedenle, Sayın Adalet Bakanlığının bu kurumuyla ilgili işlemlerinin yanında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

M. NURİ YAMAN (Devamla) - …yine bundan sonraki maddelerde dile getireceğim böyle çelişkili birtakım olaylara da değinmek isteyeceğim.

Bizim bölgemizde genelde bize ulaşan ve en çok istenen olaylardan biri de bu F tipi cezaevlerinde bulunan hükümlülerin burada çektikleri sıkıntılar ve yaşadıkları sağlık sorunlarıdır. Bu sağlık sorunları artık öyle bir noktaya gelmiştir ki bu insanların ölümcül hastalıklarının, ilgili kurumların raporlarına rağmen, hâlen göz önüne alınmamasını, yaşadıkları sıkıntıları, her gün, aileleri telefonlarla ve bizleri ziyaret etmekle bildiriyorlar.

Ben, bundan sonraki maddelerle ilgili konuşmamda da Adalet Bakanlığının bağlı bir kurumu olan ceza ve tevkif evlerindeki bu olumsuzluklara da değineceğimi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/961 esas numaralı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde geçen “üç” kelimesinin “dört” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                     Durdu Mehmet Kastal

                                                                                                              Osmaniye

Diğer önergenin imza sahibi:

Ayhan Sefer Üstün

          Sakarya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önerge ile aday sayısının arttırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddede üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan “görevine giren” ifadesinin “görev alanına giren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hamit Geylani

Özdal Üçer

Nuri Yaman

 

Hakkâri

Van

Muş

 

Pervin Buldan

Hasip Kaplan

Akın Birdal

 

Iğdır

Şırnak

Diyarbakır

 

Şerafettin Halis

 

Sırrı Sakık

 

Tunceli

 

Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 7. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Ordu

 

Şevket Köse

 

Malik Ecder Özdemir

 

Adıyaman

 

Sivas

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 7. Maddesinin ikinci fıkrasının,

d) bendinde yer alan “bir kısmını” ibaresinden sonra gelmek üzere “o dairenin teklifi üzerine” ibaresinin eklenmesini

e) bendinin madde metninden çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

 

Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

Süleyman L. Yunusoğlu

 

 

Isparta

İzmir

Trabzon

 

 

Behiç Çelik

 

Kadir Ural

 

 

Mersin

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizde, bir: Daireler arasındaki iş aktarımlarının dairenin teklifi üzerine yapılmasını, böylece Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu yönetiminin subjektif bazı düşüncelerle birtakım işleri bir daireden alıp diğerine verilmesi ihtimalinin önüne geçilmesini, bu değişikliklerin objektif nedenlerle yapılmasını öngörüyoruz.

İki: Taslağın ikinci fıkrasının (e) bendinde, Kurul üyeleri hakkında ilgili suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürütüp karara bağlamak görevi Genel Kurula verilmektedir. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz çünkü Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin konumları Anayasa’nın 154’üncü ve 155’inci maddelerinde teminat altına alınmıştır. Yeni Anayasa değişikliği yapıldığı esnada da bu maddelere herhangi bir değişiklik teklifi de getirilmemiştir. Şimdi, tabiri caizse yargıyı kendi kontrolüne sokma yönünde referandumdan sonra aldığı mesafeyi ganimet sayarak yüksek yargı mensuplarının teminatlarının zayıflatılması yönünde adım adım ilerlemektedir, Anayasa’ya açık bir aykırılık teşkil etmektedir. Bu adımların gerisi gelecektir çünkü Hükûmet, yüksek yargıdan rahatsızdır, yüksek yargının kendisine biat etmemesinden şikâyetçidir.

Değerli milletvekilleri, HSYK, güçler ayrılığı esasına dayanan Türk parlamenter sisteminin bir denge unsuruydu. Gerektiği zaman idareyi ve idari işlemleri denetleyen yargı, ancak idari ve siyasi etkilerden uzak kalarak bu işlevini yerine getirebilirdi. Bu yüzden yargı, tüm siyasi kanatlara ya da devletle bireyin hukuku arasındaki o çağdaşlaşma mücadelesine eşit mesafede olmalı, siyasi gücü elinde bulunduranlar da bu duruma hilafsız rıza göstermeliydi ancak, kendi otokratik dünya görüşünü dayatmayı şiar edinmiş AKP, tüm iktidarların demokratik ve çoğulcu parlamenter sisteme olan saygıları dolayısıyla başta yaptıkları ön kabulü benimsemedi ve her kuruma yaptığı gibi yargıyı da AKP’lileştirmek, yandaşlaştırmak ve böylece dayatmacı kendi siyasi felsefesini hâkim kılmak gibi bir yolu tercih etti. Bunu yaparken de tortuları uzun yıllarca milletimizin önünden kalkmayacak bir yöntem izleyerek, vatandaşın senelerce süren davalarını, eşit ve adil olmayan mahkeme kararlarını ve bir parlamenterin bir zamanlar söylediği “Kendi adamlarımı almayacaktım da MHP’lileri mi alacaktım?” gibi çirkin söylemini istismar ederek, HSYK’nın yapısını değiştiren Anayasa değişikliğini referandumdan geçirdi. Zikrettiğimiz istismar konularının hiçbirini çözmeyerek sadece HSYK çoğunluğunu ele geçirmek üzere kurguladığı Anayasa değişikliği, parlamenter sistem içinde onarılmaz yaraların açıldığı ve ülkemizin karanlık bir koridora girişinin miladı oldu.

Vatandaşın mahkeme kapılarında yıllarca bekletilmesi sona erdi mi? Hayır. Yargı reformu diye sunulan, milletin aldatıldığı Anayasa değişikliğiyle, mahkemelerin süratli ve adil kararlar vermesinin mekanizmaları kuruldu mu? Hayır. Yargı mensuplarını atayan HSYK, CHP’nin arka bahçesiydi de bağımsız ve tarafsız bir konuma getirildi mi? AKP’li Adalet Bakanının hazırladığı HSYK listesine farklı düşüncede olanlar girebildi mi? Hayır. Yargıyı siyasallaştırdıktan sonra yargı kurumuna güven arttı mı? Hayır. Yapılan değişiklik ile yargı üzerindeki tartışmalar sona ermiş midir yahut demokratik ve çoğulcu sistem güç ve mevzi kazanmış mıdır? Hayır. Ezcümle, bu olan biten, ülkenin ve milletin hayrına olmuş mudur? Hayır.

Değerli milletvekilleri, sekiz yıllık AKP İktidarında rejimin onlarca yılda oluşan gelenekleri ve kurumları yıpratıldı, yozlaştırıldı. Elbette ki yolunda gitmeyen şeyler vardı ve elbette ki müdahale edilmesi gerekiyordu ancak bu yapılırken de cumhuriyetimizin Türk milletine kazandırdığı değerler, gelenekler ve kurumlar gözetilmeli, ihtimam gösterilmeliydi. Değiştireceğim diye geçmişteki kazanım ve tecrübeleri görmemezlikten gelen ve “Her şeyin en iyisini ben bilirim.” mantığından hareket eden bir üslubun, değiştireceğim derken yıkan, bozan ve çözen bir üslup olduğu bilinmeliydi.

Değerli milletvekilleri, bir taraftan açılımlar yaptığını ileri süren AKP, yargıyı yandaş hâle getirme sürecinde acımasızca söylemler dillendirmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …bu söylemlerle farklı etnik ve mezhepsel mensubiyetleri olan kardeşlerimizi kırma ve ayrıştırma pahasına yargıda etnik ve mezhepçi kadrolar olduğunu iddia ederek, daha doğrusu mutedil vatandaşı bununla korkutarak, mensubiyeti ne olursa olsun Türk milletinin şerefli bir ferdi olan hâkim ve savcıları öcü göstererek “cambaza bak, cambaza” oyunu sahneye koymuş ve istediğini almıştır. AKP’nin, işte, yargıyı kurtarma, bağımsız ve tarafsız yapma planından anladığı budur: Yargıyı CHP’nin arka bahçesi olmaktan çıkarıp AKP’nin ön bahçesi hâline getirmek. Bugün gündemimizdeki tasarı da AKP oyununun final sahnelerinden biridir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu oyunun farkında olduğumuzu, AKP’nin değil, yargının Türk milletinin yargısı olarak kalması yönünde mücadelemize devam edeceğimizi belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 7. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin madde metninden çıkarılmasına yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde Genel Kurulun oluşumu ve görevleri düzenlenmiştir. Bu maddenin ikinci fıkrasının (e) bendinde, Kurul üyeleri hakkında suç soruşturması ile disiplin soruşturması ve kovuşturmasıyla ilgili işlemleri yapmak ve bu konuda gerekli kararları vermek Genel Kurulun görevleri arasında sayılmıştır. Oysa, Yargıtay ve Danıştaydan seçimle gelen üyelerin konumları Anayasa’mızın 154’üncü ve 155’inci maddelerinde özel olarak düzenlenmiş, bu yüksek yargıdan gelen üyeler için anayasal teminatlar, güvenceler getirilmiştir. Yine Anayasa’mızın 154’üncü ve 155’inci maddelerine paralel olarak çıkarılmış Yargıtay ve Danıştay Kanunu’nda meslek mensuplarının kişisel ve görev suçlarıyla ilgili özel düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2802 sayılı Yasa’yla da birinci sınıf hâkim  ve savcılar için özel teminatlar öngörülmüştür. Tasarıyla, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin Anayasa’da belirtilen, Yargıtay ve Danıştay Kanunu’yla güvence altına alınan, yine, Kurula birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından seçilen üyeler içinse 2802 sayılı Yasa’yla güvence altına alınan özel teminatlar tasarının bu düzenlemesiyle güvence olmaktan çıkarılmıştır. Dolayısıyla, bu hükümler, Anayasa’yla güvence altına alınan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin teminatını ve yine birinci sınıf hâkim ve savcıların tabi oldukları yasalar uyarınca sahip oldukları teminatı ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanının, başkanı,  yine Adalet Bakanlığı hiyerarşisi içerisinde olan Müsteşarın tabii üyesi olduğu, Adalet Bakanlığının blok listesiyle oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu konuda yetki verilmesi, Yargıtaydan, Danıştaydan ve özel yasayla hakları güvence altına alınan birinci sınıf hâkim ve savcılar için güvence olmaktan oldukça uzaktır. Yapılması gereken, idari yargıdan seçilen yargıç ve savcılar ile Danıştay üyelerini Danıştay Yasası’na, yine adli yargıdan seçilen hâkim ve savcılar ile Yargıtay üyelerini ve diğer üyeleri Yargıtay Yasası’na tabi kılmaktır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak bu düzenleme, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sevk eden Adalet Bakanlığının ve Adalet ve Kalkınma Partisi siyasal iktidarının söylemlerinin aksine yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini sağlamaktan oldukça uzaktır. Tam tersine bu düzenleme, Kurul üzerindeki Adalet Bakanının etki, baskı ve vesayet gücünü artırmaktadır. Bu nedenle biz, yüksek yargıdan gelen üyelerin Anayasa’yla sahip oldukları güvenceleri ve yine birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından gelen üyelerin 2802 sayılı Yasa’yla sahip oldukları güvenceleri ortadan kaldıran tasarının bu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına yönelik teklifimizin kabulünü  diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge  reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan “görevine giren” ifadesinin “görev alanına giren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                

                                                                        Hamit Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Peşinen, Sayın Bakanımıza bu Güler Zere ve Nurettin Soysal’la ilgili göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyoruz ama gerçekten 94 tane hükümlüyle ilgili bu süreci de hızlı bir şekilde… Çünkü çok insani bir talep. Bu insanlar cezaevinde ve bu insanlar hükümlü ve bu insanlar ağır bir hastalıkla cebelleşiyorlar. Yani Zere’yi özgürlüğüne kavuşturduk, üç ay sonra yaşamını yitirdi. Devlet ne kaybetti Allah aşkına? Yani bir sosyal devletin görevlerini sürekli bizim hatırlatmamıza gerek yok. Onun için bu gerekli olan şeyi derhâl hayata geçirin, geçirirseniz tekrar çıkarız buradan doğru bulduğumuz her şeye de teşekkür ederiz.

Sevgili arkadaşlar, ben, bu ülkede yargının nasıl adil, eşit olmadığının bir iki örneğini vermek istiyorum. Bizimle ilgili zaman zaman hakarete varan, küfre varan açıklamaları hep birlikte kimi zaman grubunuzda, kimi zaman başka bir gruptan, kimi zaman da değişik kesimlerden BDP Grubuna, Kürtlere hakarete tanıklık ettik. Ama bizim de son sığınacağımız yer, liman, yargıdır veyahut da saçak, o da yargıdır. Yargıya başvuruyoruz, yargıda hakaretler sürekli “düşünce suçu” olarak ifade ediliyor. Oysaki biz bu kürsüde çıkıp devletin yetkili kurumlarını geçmişte görevlerini ihmal ettiği için, kendileri görev başındayken Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesi olan ve bugün görevde olan, o dönem genel müdür olan ve hayata dönüş operasyonuyla ilgili operasyonların mimarı olanlarla ilgili düşüncelerimizi açıkladığımız için 12 milyara yakın bir mahkûmiyetle karşı karşıya kaldık ve bu süre sadece beş gün içerisinde… Çünkü, hâkimler ve savcılar, o Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul birimine bağlı. Hangi mahkeme nereyi nasıl etkiliyorsa dilekçeleri direkt oraya gidiyor.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; siz de bunu iyi bilirsiniz, beş on gün içerisinde mahkûmiyet olmaz ama sorun Kürtler olunca, sorun BDP olunca bu mahkûmiyet beş on gün içerisinde hemen karara çıkıyor; ama bizim davalarımız var, biz dava açıyoruz, aylar sürüyor. En mahkûm olacak davalarda, sadece kimliğimizden dolayı yargıçlar dönüyor diyor ki: “Vallahi şimdi nasıl bir karar veririz?” Avukatlar aynen bize şöyle anlatıyor: “Ya, ne yapmalıyız, bu sicillerimize nasıl işleyecek?” Böyle mırıldanarak kararlar veriliyor ve arkasından, en haklı olduğumuz davalarda bile bu kez karşı tarafın avukat ve masraf ücretlerini de ödemek zorunda kalıyoruz.

Eğer bir ülkede yargı adil işlemezse ve bizim de son sığınacağımız liman eğer yargıysa ve bu yargıdan da adalet ve hukuk çıkmıyorsa peki ne yapmalıyız, nereye sığınmalıyız, hangi ülkeye gitmeliyiz? Geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorduk, sonra bir allem kallem yaparak onu da bir noktaya getirdiniz, çünkü on yedi yıldır evi barkı yanan insanların hukukunu ödemiyorsunuz; çünkü, uluslararası ilişkiler, devletler arası ilişkiler bireyin hukukunu da gasbediyor. Peki ne yapmalıyız? Kısasa kısas politikası mı uygulamalıyız? Bu da bizim işimiz değil. Sığınabileceğimiz bir liman arıyoruz, onun adı da hukuktur ve yargıdır. Bu konuda gerçekten yargının adil olabilmesi için hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Bunu yapmazsak gerçekten acı dolu günlere ülkemiz hızlı adımlarla ilerler ve bugüne kadar yaşanan bütün hukuksuzluğun nedeni, kavganın nedeni de, bu ülkede hukukun farklı şekilde -bireyden, halktan, kimlikten kimliğe- uygulanmasının bir nedenidir. Onun için sizden rica ediyoruz, ülkemizin geleceği adına, halkların kardeşliği adına gerçekten yargının kişiden kişiye, halktan halka karar veren bir yargı değil, yani benim dilim, kimliğim, rengimle ilgili bir karar veren yargı değil, benim söylediklerimle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim kimliğimle ilgili değil, rengimle ilgili değil, düşüncelerimle ilgili, yaptıklarımla ilgili, yargı böyle karar vermelidir ama ne yazık ki bugüne kadar uygulamaların hiçbirinde bu olmadı. Hele hele biraz önce arkadaşlarımız da dile getirdi, bu DGM’ler dediğimiz, sonra Avrupa’ya böyle şirin gözükmek için şeklen, noktalarla, virgüllerle oynayarak, özel mahkemeler oluşturarak, bu, sorunları çözmüyor, tam tersine özel mahkemeler bir Gestapo gibi davranıyorlar. Bunların hepsi özeldir, hepsi de Hükûmetin ve devletimizin çıkarları doğrultusunda karar veriyorlar. Onun için hepimizin sığınabileceği son liman hukuk. Hepimiz hukukun ve huzurun ülkesini istiyoruz. Hukukun ve huzurun ülkesi oluşması için Parlamentoya önemli görevler düşüyor, diliyorum herkes üzerine düşeni yapar.

Teşekkür ediyorum.(BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddede üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Genel Kurula" ifadesinin "Genel Kurul gündemine" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hamit Geylani

Özdal Üçer

Akın Birdal

 

Hakkâri

Van

Diyarbakır

 

Sırrı Sakık

Hasip Kaplan

Nuri Yaman

 

Muş

Şırnak

Muş

 

Pervin Buldan

 

Şerafettin Halis

 

Iğdır

 

Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı'nın 8 inci maddesinin (1) fıkrasının (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Birinci dairesi: Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer, adli yargı hakim ve savcılar arasından seçilen üç, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye,

c) Üçüncü dairesi: Yargıtay'dan seçilen bir, Türkiye Adalet Akademisi genel kurulunca seçilen bir, adli yargı hakim ve savcıları arasından iki, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye”

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Ordu

 

Şevket Köse

 

Malik Ecder Özdemir

 

Adıyaman

 

Sivas

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 8. Maddesinin birinci fıkrasının,

a) bendinde yer alan "Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye" ibaresinin "Danıştay'dan seçilen bir üye" şeklinde değiştirilmesini,

b) bendinde yer alan "Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer" ibaresinin "Yargıtay'dan seçilen bir" şeklinde değiştirilmesini ve "ve Cumhurbaşkanınca" ibaresinden önce gelmek üzere "Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilen bir üye" ibaresinin eklenmesini,

c) bendinde yer alan "Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilen bir" ibaresinin kaldırılmasını ve bendin sonunda yer alan "seçilen bir üye" ibaresinin "seçilen iki üye' şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Kamil Erdal Sipahi

Behiç Çelik

Recep Taner

 

İzmir

Mersin

Aydın

 

Oktay Vural

Murat Özkan

Kadir Ural

 

İzmir

Giresun

Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.(MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 8’inci maddesiyle ilgili olmak üzere verdiğimiz önergeyi Milliyetçi Hareket Partisi adına izah etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergeyi dinlediniz. Bilmece çözer gibi tanzim edilmiş bir önergedir. Doğrudur. Bilmece gibi tanzim edilen bu önerge bir oyunu bozmak için verilmiş bir önergedir.

Osmanlıda bir söz vardır: “Osmanlının oyunu bitmez çünkü Osmanlının oyununun içinde oyunu vardır.” Bu AKP’nin de oyunu hiç bitmiyor, oyununun içinde oyunu var.

Şimdi, bu AKP’nin HSYK içerisinde uygulamış olduğu oyunu ve o oyun içindeki oyunları düzeltmek için bu önergeyi verdik. Bir kez daha size bu oyunları hatırlatma ihtiyacını hissediyorum.

Birinci oyun: Anayasa Mahkemesi yedek üyeliği kaldırıldı. Gerekçe doğruydu, asil ve yedek üyesi olmaz Anayasa Mahkemesinin. Ama aynı Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yedek üyeliği muhafaza edildi, bu bir çelişki değildi, bu AKP’nin bir oyunuydu. AKP’nin oyunu olduğu, HSYK’nın yedek üyesi olarak seçilen kişilerin, AKP’nin dayatmasıyla seçilmiş olan yedek üyelerinin AKP tarafından yüce Meclis huzuruna getirilen HSYK Kanunu’nda üye olarak tanınmaması ile oyun içerisinde bir oyun olarak karşımıza çıktı.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin oyun içerisindeki bu oyununun ikinci versiyonu olarak da HSYK’ya Cumhurbaşkanı üye seçiyor. Statüsü: Cumhurbaşkanının seçtiği üye. Danıştay üye seçiyor. Statüsü: Danıştay tarafından seçilen üye. HSYK’ya Türkiye Adalet Akademisi üye seçiyor. Statüsü: Akademiden seçilen üye. Hâkimler ve savcılar oy kullanarak üye seçiliyor, onların seçtiği üye. Ama oyun içinde oyun bir kez daha karşımıza çıkıyor, HSYK’ya Adalet Bakanlığı Müsteşarının vekâlet vereceği kişiyi üye olarak seçme gibi bir oyunu da burada karşımızda görüyoruz.

Son değil, ama bir oyun da görüştüğümüz bu maddede. Bu maddede oyun öyle ince oynanıyor ki milimetrik hesaplar ortaya konuluyor. Yargının kalbi niteliğindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kalbi 1. Dairedir. 1. Daire, tüm yargının atama, nakil, terfi gibi özlük haklarıyla ilgili işlemlerini görmektedir. İşte, bu dairede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna hâkimlerin seçtiği üyeler görev yapıyor, Yargıtaydan seçilen üye görev yapıyor, Cumhurbaşkanının seçtiği üye görev yapıyor lakin Danıştaydan seçilen üye burada yok. Niçin yok? İdari yargıda karar veren hâkim ve savcıların durumları hakkında en ciddi bilgiye ve elindeki verilere sahip olan kurum Danıştay. Bu Danıştay üyesi niçin yoktur burada ve niçin Cumhurbaşkanınca seçilen üye vardır burada? İşte, oyun içerisindeki oyun burada kendini gösteriyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi, oyunu yargı üzerinde oynuyor; Adalet ve Kalkınma Partisi, oyunu oynanmaması gereken mukaddes ve evrensel değer üzerinde oynuyor ve yapmak istediği iş AKP’nin, “Arka bahçe” iddiasıyla eleştirdiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu bu oyun ile AKP’nin sırçalı köşkü hâline getirmek istiyor. AKP’nin yaptığı oyun… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 12 Eylül kurumu olması nedeniyle eleştirilmesine dayanarak -ki buna herkes katılıyor- 12 Eylül kurumunu AKP’nin yandaş kurumu hâline döndürmek için böyle bir oyun oynuyor lakin keser döner sap döner, bir gün hesap döner; işler tersine çevrildiğinde AKP’nin de bir gün yargıya muhtaç hâle geleceği günler olacaktır. İşte, güvenli bir liman olarak sığınmak mecburiyetinde ve mahkûmiyetinde bulunacağı o günde yargı Adalet ve Kalkınma Partisinin ihtiyaç duyduğu adaleti ve şefkati, merhameti ancak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) - …adil yargılanma hakkına riayet eden, makul sürede yargılanma sürecine dikkat eden, teknoloji ile adaleti bağdaştıran reorganizasyon, motivasyon, otomasyon, dokümantasyon projeleriyle Milliyetçi Hareket Partisinin hazırladığı Millî Yargı Projesi’yle, keserin döndüğü, hesabın döndüğü süreçte AKP yargıya hesap vermek zorunda kalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu oyunu bozmanız için, size bilmece gibi tanımlanabilecek şekilde yargının içinde oynanan oyunu bozacak bir önerge takdim edilmiştir. Bu önergeyi vicdanınızla değerlendirerek yargı üzerinde oynanan oyunu bozmanızı talep ediyor, önergemize destek vermenizi rica ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı'nın 8 inci maddesinin (1) fıkrasının (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Birinci dairesi: Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen birer, adli yargı hakim ve savcılar arasından seçilen üç, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye,

c) Üçüncü dairesi: Yargıtay'dan seçilen bir, Türkiye Adalet Akademisi genel kurulunca seçilen bir, adli yargı hakim ve savcıları arasından iki, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen bir ve Cumhurbaşkanınca seçilen bir asıl üye”

                                                                        Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci maddeye yönelik değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 8’inci maddesinin birinci fıkrasında dairelerin hangi kaynaktan gelen üyelerden oluşacağı belirlenmektedir. Buna göre 1. Dairede Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Yargıtaydan seçilen 1, adli yargı hâkim ve savcıları arasından seçilen 3, idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilen 1 ve Cumhurbaşkanınca seçilen 1 asıl üye yer almaktadır.

9’uncu maddede ise 1. Dairenin görevleri arasında, atama ve nakletme, kadro dağıtma, geçici yetki verme, müstemir yetkileri düzenleme ve benzeri gibi konular sayılmaktadır. Dolayısıyla, Kurulun 1. Dairesinin personel hukukunun temel konularına ilişkin olduğunda kuşku yoktur.

Buna rağmen, Adalet Bakanlığı Müsteşarının atama ve nakillerle görevli bu dairede yer almasına karşın, yargısal faaliyetinin büyük bir bölümü bu konulara ilişkin bulunan, bu konularda verdiği kararlar ve oluşturduğu içtihat ile ülkemizdeki kamu personel rejimini âdeta şekillendiren Danıştay, idari bir kurul olarak aynı konulara bakacak 1. Dairede yer almamaktadır. Bu durum, geçmiş dönemlerde hâkim ve savcılara yönelik kararnamelerin hazırlandığı süreçlerde bu süreci tıkayarak, kararname sürecine hâkim olma anlayışını ortaya koyan Adalet Bakanlığının bu hevesinden, bu arzusundan vazgeçmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu maddedeki düzenlemeyle Adalet Bakanlığı, kararname sürecine hâkim olma anlayışını açıkça hukukileştirmektedir, pekiştirmektedir.

Yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini tamamen ortadan kaldıran bu durum, hukuk çevrelerince ve Avrupa Birliğince en çok eleştirilen konuların başında gelmektedir. Bu nedenlerden ötürü, hukuk çevrelerinden ve Avrupa Birliğinden gelen, hâkim ve savcı atamalarında siyasal iktidarın etkinliğinin azaltılmasına yönelik eleştirilerin dikkate alınarak Adalet Bakanılığı Müsteşarının 1. Daireden çıkartılarak, bu konuyla ilgili ihtisas dairesi olan ve az önce ifade ettiğim gibi, vermiş olduğu kararlarla ve oluşturduğu içtihatlarla âdeta ülkemizdeki personel rejimine yön veren Danıştaydan gelen bir üyenin yer alması zorunludur.

Bu nedenle Adalet Bakanlığı Müsteşarının 1. Daireden çıkartılarak, Danıştaydan gelen üyelerden birinin 1. Dairede görevlendirilmesine yönelik önerimizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Genel Kurula" ifadesinin "Genel Kurul gündemine" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Akın Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce grubumuz adına konuşan Sayın Sırrı Sakık’ın bıraktığı yerden sürdüreyim.

Sorun aslında hukukun gücünün ne olup olmadığı bu Türkiye’de. Türkiye’de hukukun üstünlüğü herkes için var mı, yok mu? Gerçekten Sayın Başbakan iyi bir laf etmişti ama karşılığı olmayan bir laf yine. “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü olacak.” demişti. Şimdi öyle mi oluyor hukukun üstünlüğü? Yine üstünlerin hukukuyla karşı karşıyayız. Hukukun gücü, hakların ve özgürlüklerin asıl güvencesidir. Hukukun gücü herkes için var mı? Hayır. O nedenle gerçekten bu devletin hukuk devleti mi, polis devleti mi olup olmadığına karar vermeliyiz. Yani aslında karar rücu ediyor hayatın içinde. Örneğin şu birkaç gündür öğrenci gençliğe yönelik saldırılar, baskılar, işte “orantısız güç” deniliyor. Hayır, bugün insan hakları kuruluşları bir açıklama yaptı: “Orantısız güç değil, işkenceci polis.” diye. Şimdi, işkenceye sıfır tolerans olacaktı. Sıfır tolerans mı işkence ve kötü muamele? Hayır. İnsan hakları kuruluşlarının raporlarında -ki yarın açıklanacak bunlar- yine işkence ve kötü muamele sürüyor. Siz bir yandan “İşkencede tolerans sıfır.” diyeceksiniz; öte yandan polisi cesaretlendirici, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası’nı çıkaracaksınız.

Örneğin, ne diyor şimdi Avrupa Birliğinden sorumlu ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış? Diyor ki: “Bu, polise karşı kullanılan şiddet gerçekten aşırıydı.” Bununla da kalmıyor, çocuklara öğüt veriyor: “Bende de sucuk var.” diyor, “Siz yumurta getirin, yumurtalı sucuk yapalım.” diyor. Yani şimdi, böyle… Gerçekten, nasıl bir demokrasi ve siyasi etik ve terminoloji bu? Ve Sayın Başbakan da “Özgürlük mücadelesi masada yapılır.” diyor. Yani o masadan kastı bu çatı, Parlamento ve biz de, ezilen emekçi halkımızın gerçekten dilinden, kimliğinden ve özgürlüğünden yana mücadelemizin karşılığını yine bu Parlamentoda görüyoruz. Bırakın masayı, gerçekten, ret ve inkâr anlayışı her yerde egemen.

Şimdi örneğin, biz sonuçları üzerinde tartışıyoruz, neden Dolmabahçe’de böyle oldu; neden dün Siyasal Bilgiler Fakültesinde, o kürsüde böyle bir durumla karşılaşıldı diye. Peki, buraya getiren nedenler ne? Bunu tartışmalıyız.

Şimdi, üniversite öğrencilerinde gerçekten, bugüne ve geleceğine dair bir umut mu bırakıldı, bir güven mi bırakıldı, bir moral değer mi bırakıldı ki, çocukların bu tepkilerini bu şekilde reddediyoruz, hafife alıyoruz?

Şimdi, nasyonal sosyalistlerin faşist baskıları sonucu, biliyorsunuz, Türkiye’ye çok sayıda Yahudi bilim insanı gelmişti. Onlardan biri, bir gün kürsüde şunu söylüyor çocuklara: “Size bir şey söyleyeceğim ama inanmayacaksınız, ben de bir zamanlar gençtim.” diyor.

Şimdi, bu gençliğini ve öğrenciliğini ne çabuk unuttunuz ve ne çabuk unutuluyor? Örneğin şimdi, Dicle Üniversitesinde barışçıl bir toplantıya katılan Aydın Erdem’in katledilmesi; işte, dün duruşmasına gittiğimiz, tanık olduğumuz ve de Uğur Kaymaz’ın faillerini ve babasını aklayan, Eskişehir Cezaevine taşınan Şerzan Kurt’un 11 Mayıs günü yine polislerce açılan ateş sonucu katledildiğini nasıl unuttuk. Şimdi, üç gün önce Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinden yine bir Kürt öğrenci genç, poşu taktığı gerekçesiyle oradaki yönetimin baskısıyla karşılaşıyor. Biliyor musunuz YÖK’ün getirdiği, yine 12 Eylül’ün faşist darbe anayasasının getirdiği kurumlardan YÖK’ün, okul yönetimiyle polis iş birliğinin ne sonuçlar doğurduğunu? Ve sivil faşistlerce okul yönetiminin, nasıl, iş birliğinde ne sonuçlar doğurduğunu biliyor muyuz? Hayır.

Şimdi, örneğin MHP’den bir milletvekilinin soru önergesine Millî Eğitim Bakanının verdiği yanıt, bakın, nasıl kendilerini ele veriyorlar: Muhbir öğretmen. Alın size bir eğitim kurumunda jurnalciliği, muhbirliği, Mc Carthy’ciliği özendiren bir demokrasi ve eğitim anlayışı. Ve buradan demokrasi çıkar mı arkadaşlar? O nedenle, bence hukukun gücünü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler efendim.

Örneğin, Demokratik Yurtsever Gençlik, Ankara’da geçen hafta  başkentin ortasında 47 demokratik öğrenci gençliği gözaltına alındı, 17 kişi tutuklandı. Ve bunları, onların toplantısını izlemeye giden Emine Altınkaya, Dicle Haber Ajansı muhabiri de tutuklananlar arasında. Yine DEV-LİS’liler “Biz paralı eğitim istemiyoruz. Parasız eğitim istiyoruz.” diyorlar ve gerçekten nasıl hukuk devleti, nasıl sosyal devlet? Bundan nasıl uzaklaşıldığını, neoliberal politikalarınızla, biliyor musunuz? Paranız kadar eğitimizin var, paranız kadar sağlığınız var, paranız kadar barınma hakkınız var. Bu nasıl sosyal devlet ve hukuk devleti?

Yine, örneğin, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Öğrenci Gençlik Sendikasının temsilcileri alınmadı. Değerli milletvekilleri, Avrupa’da hepimiz tanık olmuşuzdur, Avrupa Parlamentosunun önünde, kendisini ifade etmek isteyenler, Parlamentonun kapısının önünde bildiri dağıtırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKIN BİRDAL (Devamla) - Parlamentoda grubu bulunan siyasi parti temsilcileri gelir o bildirileri alırlar ve Genel Kurula taşırlar. Dün, çocukları almıyoruz ve çocuklara terörist muamelesi yapılıyor ve onları terörist gibi ilan ediyorlar. Olur mu böyle bir şey? Hak arayan terörist ilan ediliyor. Bakın, insan hakları bir gün herkese gerekli. Gelin, hepimiz için ve herkes için insan hakları ve özgürlük tesis eden demokratik bir sivil anayasayı inşa edelim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddede üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin altıncı alt bendinde yer alan “katılmaya” ifadesinin “katılıma” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hamit Geylani

Akın Birdal

Özdal Üçer

 

Hakkâri

Diyarbakır

Van

 

Sırrı Sakık

M. Nuri Yaman

Hasip Kaplan

 

Muş

Muş

Şırnak

 

Pervin Buldan

 

Şerafettin Halis

 

Iğdır

 

Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 9. Maddesinin birinci fıkrasının (c), ikinci fıkrasının (b), üçüncü fıkrasının (g) bentlerinde yer alan “tarafından” kelimesinden sonra gelmek üzere “diğer dairelerin görev alanı ile çakışmamak kaydıyla” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Alim Işık

Kadir Ural

Recep Taner

 

Kütahya

Mersin

Aydın

 

Oktay Vural

 

Behiç Çelik

 

İzmir

 

Mersin

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574 Sıra Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 9 uncu maddesinin 1 inci fıkrasının (a) 6 ncı bendi ve (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“6) Eğitim programlarına katılmaya ilişkin izin verme”

“c) Genel Kurul tarafından diğer dairelerin görev alanlarıyla çakışmamak kaydıyla verilen diğer işleri yapmak”

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Ordu

 

Ali Rıza Öztürk

Malik Ecder Özdemir

Şevket Köse

 

Mersin

Sivas

Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Hatırlayacaksınız 12 Eylül referandumuna giderken Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın yöneticileri ve saygıdeğer milletvekilleri bir ileri demokrasiden bahsediyorlardı, “Bu referandum kabul olursa, evet oyu çıkarsa ileri demokrasiye geçeceğiz.” diyordu. Bir kısım dönek solcularla, ikinci cumhuriyetçileri, yarı aydınlar da “Yetmez ama evet.” diyorlardı. Hep beraber bir ileri demokrasi beklentisine katıldık.

“İleri demokrasi.” dediğiniz zaman en önce söylediğiniz neydi? “Biz memurlara ve kendilerine verilen disiplin cezalarına, tüm cezalara yargı yolunu açtık.” diyordunuz. “YAŞ kararlarına, ihraca yargı kararını açtık.” diyordunuz fakat eğer bir şeyin yarısını yapıyorsanız orada bir ileri demokrasiden bahsetmek söz konusu değildir. Nasıl memurlara bütün yargı yolunu açıyorsanız, disiplin cezalarının en küçüğünden en büyüğüne kadar açıyorsanız, hâkimler, savcılarla ilgili olan cezalarda da sade ihraca yargı yolunu açmayacaksınız, ihraçtan evvelki bütün cezalara da yargı yolunu açacaksınız. İleri demokrasi bunu gerektirir. Niye bunu yapmıyorsunuz? Bunu yapmamanızın nedeni çok kolay. Biraz evvel Sayın Bal “Oyun içinde oyun var.” diyordu. Gayet tabii, çünkü hâkimlik mesleğinde cezaların en ağırı ihraçtır, en az ihraç kadar ağır bir ceza da yer değiştirme cezasıdır. Ona yargı yolunu kapatıyorsunuz. Adamı ihraç etmeyeceksiniz, alacaksınız bir yerden bir yere süreceksiniz.

Şimdi, buna yargı yolunu kapattığınız zaman ileri demokrasiden bahsedemezsiniz. Ha siz bunu böyle yapıyorsunuz da bunun hukuki yolu yok mu? Var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü maddesine dayanarak bunun da önünü açtı. Ama siz buraya bunu getirmediniz, bunu buraya yazmadınız. Şimdi, bunu niçin yapmadınız? Bakın, bu kanun geçsin, bütçeden sonra getireceğiniz bir kanun daha var. Yargıtaya ve Danıştaya on tane yeni daire açacaksınız, beşer tane daireden şekillendireceksiniz. Asıl oraya kadar da önemli değil. Hâkimler Savcılar Kurulunu şekillendirdi mi dilediğiniz hâkimi, dilediğiniz adamı Yargıtaya, Danıştaya getireceksiniz. Sorun orada bitmiyor. Orada bitse iş kurtulur. Orada ne olacak? Ondan sonra bakın söylüyorum: Bugüne kadar sürüncemede bırakılan bu özel yetkili mahkemelerdeki davalar süratle bitirilmeye başlanacak. Niye? Çünkü, bu davaların Yargıtaydaki incelenmesini şekillendirdiğiniz dairelere vereceksiniz. İşte vahim olan bu. Yargı bağımsızlığı burada bitmiş olacak. Her şeyi kanuna uygun yaparsınız. Bir şeyin kanuna uygun olması demek, illa hukukun evrensel değerlerine uygun olması anlamına gelmez. Hitler de her şeyi kanunu uygun yapıyordu, hiç kanunsuz bir şey yapmadı. Yahudileri yok ederken de hep kanuna uygun yaptı, kanunu çıkarttı yaptı. Romanlarla ilgili kanunu çıkarttı, yaptı. Sorarsanız kanuna uygun yaptı. Bu, totaliter rejimlerin, totaliter rejimlere giderkenki yöntemdir. Her şeyi kanuna uygun yaparsınız. Anayasa Mahkemesini kendinize göre şekillendirirsiniz, şekillendirdikten sonra artık oradan da çekinmeniz kalmanız. Kâğıt üstünde bir yargı denetimi vardır Anayasa’nın Parlamentonun işlemlerinin. Ama fiiliyatta nedir hadise? Fiiliyatta o fren sistemini ortadan kaldırdığınız zaman hukuku çökertirsiniz. Hukuk çöker. İlk defa da çökmüyor. Türk siyasi tarihinde hukukun ayaklar altına alındığı dönem çoktur. Ama bu, hiçbiri onu yapan siyasi iktidara yaramamıştır. Türkiye’de ilk defa insanlar artık kurtarıcı beklemeden kendilerini kurtaracaklardır. Asıl geldiğimiz en önemli nokta budur. Ne yaptığınız Anayasa referandumu, hiçbir şey değil. Türk halkı, artık bizzat kendisinin kendisini kurtarması gerektiğine karar vermiştir. Asıl önemli ve doğru olan budur.

Bu getirdiğiniz yasa tasarısı, Türkiye’de bırakın yargı bağımsızlığını bağımlı hâkimlerin bile bağımlılığını bir acayip hâle getirmiştir. Bugün Türkiye’de kürsüde karar verebilecek yüreklilikte hâkim bulmak çok zordur. Eğer bir ülkede bir hâkim “Üstümde baskı var.” diye çekiniyorsa, hep beraber bir şeylere bakmamız gerekir. Bu yasa tasarısı, verdiğimiz önerge… Nasıl olsa prensip olarak hiçbir önergeyi kabul etmiyorsunuz. O kadar şekil unsuru olan önergeleri reddediyorsunuz ki, bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – … Milliyetçi Hareket Partisi demin bir önerge verdi. Gayriciddi bir kanun çalışmasında bir kurumu unutmuşsunuz, kurumu, Anayasa’da var olan kurumu unutmuşsunuz! Bir şey söylemiyor, “Ya bu kurumu düzeltelim.” diyor. Anayasa’da var, yasada yok! Bu nasıl bir ciddiyettir? Bu nasıl ciddiyettir? Cevap verirsiniz Sayın Bakanım ama bu bir ciddiyetsizliktir. Bir kurum Anayasa’da varsa yasasında olmak durumundadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 9. Maddesinin birinci fıkrasının (c), ikinci fıkrasının (b), üçüncü fıkrasının (g) bentlerinde yer alan “tarafından” kelimesinden sonra gelmek üzere “diğer dairelerin görev alanı ile çakışmamak kaydıyla” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde açıklamalarda bulunmak için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP’li yöneticilerin âdeta “12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.” sloganıyla kamuoyunu yanıltarak referanduma sunulan Anayasa değişiklik paketiyle kabul edilen konulardan biri olan HSYK’nın değiştirilmesine yönelik değişikliklerin gereği olarak düzenlenen bu kanun tasarısının 9’uncu maddesi, bilindiği gibi dairelerin görevleriyle ilgilidir.

HSYK bünyesinde kurulacak olan üç dairenin görevleri dikkate alındığında bu üç daireden Birinci Dairenin görevleri, özetle “Hâkim ve savcıların atama ve nakil, geçici görevlendirme, kadro dağıtma, eğitim programlarına katılacakları ve staj yapılacak mahkemeleri belirleme ve benzeri” gibi temel görevlere ek olarak “Genel Kurul tarafından verilen diğer işleri yapmakla” yükümlü kılınmıştır.

Benzer şekilde, İkinci Daire, özetle “Hâkim ve savcıların yükselme, disiplin işlemleri, yer değiştirme, meslekten ayırma ve benzeri” gibi konuların yanında, yine “Genel Kurul tarafından verilen diğer işleri yapmakla” yükümlü kılınmaktadır.

Üçüncü Daire ise, özetle “Hâkim ve savcı adaylarının mesleğe kabulü, Teftiş Kurulunu görevlendirme, suçlamalarla ilgili tekliflerde bulunma ve mesleğe tekrar atanma” gibi işlemlerin yanında, yine diğerlerinde olduğu gibi genel bir hüküm olan “Genel Kurulca verilen diğer işleri yapmakla” yükümlü kılınmaktadır.

İşte, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi yukarıda belirtilen ve her üç daire için motamot aynı kelimelerle oluşturulmuş olan bentlerin değiştirilmesini amaçlamaktadır yani “Genel Kurul tarafından verilen diğer işleri yapmak” şeklindeki genel ifadenin yerine “Genel Kurul tarafından diğer dairelerin görev alanıyla çakışmamak kaydıyla” ibaresi eklenerek “Verilen diğer işleri yapmak” şeklinde düzenlenmesini öngörmektedir.

İşte bu yeni düzenlemeyle Genel Kurulun bu tasarıyla kurulması öngörülen dairelerinin asli görevlerine müdahalesi en azından asgariye indirilecek ve bu şekildeki bir düzenlemeyle dairelerin görev alanları çakıştırılmayacaktır. Aksi takdirde Genel Kurulun zaman zaman bu dairelerin görev alanlarını çakıştıracağı ya da o günün konjonktürüne uygun olarak bir dairenin yapması gereken bir işi bir başka daireye vererek daireler arasında sıkıntılara yol açma endişesi de maalesef, bu şekliyle kalır ise durmaktadır. İşte bu endişe yine yargı kurumları tarafından da Sayın Adalet Bakanına bildirilen görüşler içerisinde yer almaktadır ve nitekim Yargıtayın da görüşü buna benzerdir.

İşte bu önergemiz yukarıda belirttiğim gerekçelerle teknik içerikli bir önerge olup gerek Komisyon Başkanının gerekse Adalet Bakanının peşinen “Katılmıyoruz.” demesini gerektirmeyecek kadar doğruca düzenlenmiş, iyi niyetle katkı amacını içeren bir önergedir.

Ben yüce Kurulun değerli üyelerinin bu katkıyı dikkate alacağını düşünüyor, önergemize desteklerinizi bekleyerek tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.  

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin altıncı alt bendinde yer alan “katılmaya” ifadesinin “katılıma” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halis.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, aritmetiksel verilere bakıldığında suç işleyen bir ülke hâline geldik. Eğer gerçekten bir ülkede suç işleme oranı çok yüksekse bunun nedenini Hükûmetin gücünde aramak gerekiyor, Hükûmetin yetersizliğinde ya da yeterliliğinde aramak gerekiyor. Elimizdeki verilere göre 119 bin hükümlü var, ama çok ilginçtir dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan bir oran var burada: Yüzde 51’i yani 60 bin tutuklu ve yüzde 49’la 48 bine tekabül eden hükümlü var. Şimdi, böyle olunca da burada geciken bir adaletin olduğunu söylemekte yarar var. “Geciken adalet adalet değildir.” diyoruz ancak Türkiye’de bu, adaletsizlik devam ediyor. Bu yüzde 51’e tekabül eden tutuklular arasında ne yazık ki iki yıla yakın bir süre tutuklu kalan insanlar var. Tabii böyle olunca da ciddi bir mağduriyet, ciddi bir çöküntü yaşıyor bu insanlar. Dünyaya bakıldığında, en yüksek oran üçte 1’e tekabül ediyor tutukluluk hâli ve Avrupa normlarına göre de tutukluluk hâlinin kesin bir sınırı yok, makul bir ölçü olarak veriliyor. Şimdi, makul ölçüye bakıldığında makul ölçü elbette ki iki yıl olmaz, üç-beş ay arasında değişmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’de AİHM kayıtlarına geçmiş on dört yıllık tutukluluk hâli var. Bunu Türkiye yargıcı Işıl Karakaş söylüyor. Tabii, böyle olunca da bu durumun düzeltilmesi her şeyden önce burada yasa koyucuların ve Hükûmetin işidir diye düşünüyoruz. Bunun mutlaka giderilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, KCK davasından yargılanan Kürt siyasetçileri bir yıl sekiz ay sonra mahkemeye çıkarıldılar, ama sudan bahanelerle “Ana dilde savunma yapılamaz.” gerekçesiyle gene gerisin geri cezaevlerine gönderildiler. Yine bu ülkede Ergenekon sanıkları var. Ne kadarı gerçekten Ergenekon sanığı; bu da ayrıca bir tartışma konusudur, Ergenekon sanıkları bugüne kadar bu haklarını kulla-namadılar. Hak herkes için haktır, benim için hak olan başkası için de hak olmalıdır, böyle bakılırsa ancak bir hukuk ve adalet sistemini yakalayabiliriz.

Oysaki 1 Ekim 2010 Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında Sayın Gül “Yargılama süresindeki gecikmelerin sebebi her ne olursa olsun tutukluluğun bilfiil mahkûmiyet durumuna dönüştürülmemesi gerekir.” demişti ancak biz bunu göremiyoruz.

Tabii süre bitiyor.

Ben “Geciken adalet, adalet değildir.” demiştim ancak bazıları için geciken kararlar adalet olabiliyor ne yazık ki -tırnak içinde söylüyorum- işte, zaman aşımından kaynaklı davalar. Türkiye'de, 2009 yılında, zaman aşımından kaynaklı 15 bin dava düşürülüyor. Eğer yanlış bir rakamsa bu, Sayın Bakanım düzeltebilir. Bu zaman aşımına uğrayan davalar arasında kimler var? İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre, daha önce işlenmiş suçlar, 1999-2003 yılları arasında yüzde 23 oranında zaman aşımına uğradı. Yine, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre, işlenmiş suçlardan, 2000-2005 yılları arasında 133 polisle ilgili dava zaman aşımına uğruyor.

Şimdi, zaman aşımına uğrayan ilginç davaları sizinle paylaşmak istiyorum:

Kemal Türkler’in kızının feryadı ve gözyaşları kulaklarımızda ve gözlerimizin önünde. Bile bile öldürülen bu kişinin davası zaman aşımına uğratılarak katilleri kurtarıldı.

Yine, Emniyet Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin’in de aralarında bulunduğu 10 polisin kayıp silahlar davası yedi buçuk yıl sonra zaman aşımına uğradı.

DYP eski Genel Başkanı Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde örtülü ödenekten dolandırıcı Selçuk Parsadan’a verdiği ileri sürülen 5,5 milyar liranın tahsili davası zaman aşımına uğradı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 5,5 milyarın lafı mı olur? Katrilyon oldu şimdi!

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Yani Sayın Genç, 5,5 milyar belki küçük bir paradır.

Evet, yine, Cavit Çağlar’ın şirketi Nergis Holdingin 91 paravan şirketten aldığı sahte faturalarla 445 milyar liralık haksız KDV aldığı davası zaman aşımına uğradı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

Tamamlayınız lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yine, hayalî ihracat yolsuzluklarıyla gündeme gelen Yahya Demirel’in hayalî ihracat davası 1987 yılında zaman aşımına uğradı.

Naylon fatura yolsuzluklarından hakkında dava açılan Şişli eski Belediye Başkanı Gülay Çokay’ın eski kocası Orhan Aslıtürk’ün vergi kaçakçılığından yargılandığı dava zaman aşımına uğradı. Batık bankalardan zaman aşımına uğrayan davalar var. 1994’teki ekonomik kriz sırasında, TYT Bank, Marmarabank ve İmpeksbank’ın sahipleri Bülent Ener, Atilla Uras, Eliyeşil ailesi ve damatları Emlakbank eski Genel Müdürü Bülent Şemiler haklarında açılan davalar zaman aşımına uğradı. Demek ki hırsızlar, yolsuzlar ve katiller için gecikme bir adalet olabiliyor.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 10. Maddesinin ikinci fıkrasına (a) bendi olarak aşağıdaki bendin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

a) Hâkim ve C. Savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarını hazırlamak,

 

Faruk Bal

Akif Akkuş

Metin Çobanoğlu

 

 

Konya

Mersin

Kırşehir

 

 

Rıdvan Yalçın

Kadir Ural

Oktay Vural

 

 

Ordu

Mersin

İzmir

 

 

Alim Işık

Mümin İnan

Behiç Çelik

 

 

Kütahya

Niğde

Mersin

 

 

 

Osman Ertuğrul

 

 

 

 

Aksaray

 

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı yasanın 10 ncu maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(h) Uluslararası Yargı ve hukuk alanındaki gelişme, değişim ve çalışları izlemek üzere, dil bilen uzmanlardan bir büro kurulmak.

 

Sırrı Sakık

Hasip Kaplan

Akın Birdal

 

Muş

Şırnak

Diyarbakır

 

Nuri Yaman

 

Şerafettin Halis

 

Muş

 

Tunceli

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

574  Sıra  Sayılı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Tasarısı’nın 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının (g) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Ordu

 

Ali Rıza Öztürk

Malik Ecder Özdemir

Şevket Köse

 

Mersin

Sivas

Adıyaman

 

 

Şahin Mengü

 

 

 

Manisa

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde, hukukla, yargıyla, Anayasa’yla ilgili her konuşmada, buraya çıkan arkadaşlarımızın tamamı siyasi iktidara “Hadi, 12 Eylülcüleri yargılayın.” diyor. Valla çok şahsi bir hukuki kanaatimi söyleyeyim: Ben, o tasarıda, burada “Bu 12 Eylülcüleri yargılayacağız. 12 Eylül’ü yargılamanın önünü açıyoruz.” diye bağırırlarken bunun hukuken yapılamayacağını söylüyordum ve buna gerekçe olarak da diyordum ki bu bir masuniyet maddesidir. Bu, o tarihler arasındaki suç fiillerini suç olmaktan çıkartmıştır ve necip Türk milleti de o Anayasa’yı yüzde 89’la onaylamıştır. Bunu beğenirsiniz beğenmezsiniz, doğrudur yanlıştır, o ayrı bir şey ama hukuk varsa hukukun var olduğunu tespit etmeniz lazım. O bakımdan, kimse kimseyi kandırmasın. Sayın Başbakan ve AKP’nin saygıdeğer yöneticileri ne diyorlar: “Efendim, biz yargıya havale ederiz.” Gayet tabii… Şimdi şu benim kürsüde yaptığım konuşmayı da yargıya havale eder birisi. Yarın iki satır yazı yazıp beni şikâyet etmesine mâni bir hâl var mı? Ama savcı gayet tabii “Yargı masuniyeti var kardeşim. Bir şey yapamam.” diyecektir. Aynen 12 Eylül’ün generallerine veya o dönemde görev yapanlara sağlanmış bu hak gibi. Bu hak ahlaki midir? Değildir. O hukuksuzluk dönemindekilerin kendi hukuksuzluk eylemlerini ceza olmaktan çıkartmışlardır ve maalesef, Türk milleti yüzde 89’la da bu Anayasa’yı kabul etmiştir. Olay bu kadar açık. Hiç burada kendinizi yorup da “Hadi bunları yargılayın.” filan demeyin, yargılayamazlar. Nitekim, birilerine dilekçe verdirdiler Ankara Savcılığına. Ankara Savcılığı topu attı Yargıtay Başsavcılığına. Bir gün de dinleriz, Yargıtay Başsavcılığı “Yargı masuniyeti var.” der, dosyayı bitirir. İş bu kadar basit. Onun için, bunu ne olur burada tartışmayalım artık. “Bunu, uygar bir devletin anayasasında böyle bir hüküm olamayacağı için kaldırdık.” derseniz, bu çok saygıdeğer bir şey olur ama eğer, siz “Biz bunu, hayır, adamları yargılayacağız diye kaldırdık.” derseniz, bu da Türk halkıyla eğlenmek olur. Bu, bize yakışmaz. Bu, Parlamentoya yakışmaz. Yargılayamazsınız, bunu artık ağzınıza almayın.  “Uygar bir millet olarak bu çirkin maddeyi Anayasa’dan çıkarttık.” deyin ve bu işi unutalım.

Şimdi, bir Anayasa değişikliği yaptık. Allah’ınızı severseniz, hukuk reformuna bakın, işte bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da o Anayasa değişikliklerinin uyum yasaları. Vatandaşın hangi yargısal sorununu çözdük? Davalar mı hızlandı, davalar bitiyor mu patır patır? Bakın, yıllardır beklediğimiz bir istinaf mahkemeleri var, Yargıtaydaki iş yükünü azaltacağını söylüyoruz. Bana sorarsanız, azaltamayacak. Bunu Fransa denedi, şimdi dönmenin yollarını arıyor ama siz iyi bir niyetle dediniz ki: “Hayır, istinaf mahkemeleri -eski adıyla istinaf mahkemeleri, şimdiki adıyla bölge adliye mahkemelerini- getirelim.” Getirin, hiçbir şeyi çözmeyecek. Nitekim, çözmeyeceğinin siz de farkındasınız. Ha bire bina eksikliğinden bu yasanın yürürlüğe girmesi ertelenip duruyor, işinize de gelmiyor! Şimdi, biraz evvel anlattığım gibi, bu, Danıştayda ve Yargıtayda kuracağınız yeni dairelere adam atayacaksınız. Onu da yapacaksınız, belki ondan sonra bir gün mecbur kalırsınız, onu da yürürlüğe sokarsınız ama hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

Bu yasa tasarısına baktığımız zaman, hakikaten benim içim parçalanıyor hukukçu olarak, eksiği var, gediği var, doğru dürüst tartışılmamış. Apar topar bir Anayasa değişikliği getirirken bunun, Anayasa değişikliğinin geçeceğinden bu kadar eminseniz, bürokrasi elinizin altında, verdiğiniz her talimatı harfiyen yerine getiriyor, çok daha sağlıklı, çok daha ciddi bir yasa tasarısı hazırlayabilirdiniz. Hakikaten çok enteresan bir şekilde, Danıştaya üye seçecek daireye Danıştaydan adam getirmiyorsunuz. Aslında, Yargıtaya ve Danıştaya hâkim tayin edilecek bir yer varsa baronun temsilcisini oraya koymak mecburiyetindesiniz. Bu, aynen sınıftaki öğretmen-öğrenci ilişkisine benzer. Bir öğretmen hakkındaki en iyi notu öğrenci verir, bir öğrenci hakkındaki en iyi notu da öğretmen verir. Siz eğer bir yerde Yargıtaya, Danıştaya hâkim tayin edecekseniz bunu en iyi avukatlar bilir arkadaşlar çünkü Türkiye'nin neresindeki bir hâkimi Yargıtaya getirmek isterseniz o yörenin baro başkanına sorun, üç dakika sonra size o hâkimle ilgili, sizin adalet müfettişlerinizin vermeyeceği bilgileri bile verir. O bakımdan, bu yasa tasarısı yanlış. Biz düzeltmeye çalışıyoruz. Önergeler veriliyor, iyi niyetli önergeler veriliyor. Komisyon, tarihte… Ben, üç buçuk senedir milletvekiliyim, ben bu komisyonun “Doğrudur, buna da iştirak ediyoruz.” dediğine hiç rastlamadım. Biz, kendimizi üzüyoruz burada, nefes tüketiyoruz. Sayın İyimaya oturmaktan yoruluyor, Sayın Bakan da ha bire tebessüm ediyor. Böyle bir yasama faaliyeti yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hiç yorulmadık, yanlış yapmamaya çalışıyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Çabuk bitiriyorum Sayın Başkanım.

Yani, bir iştir gidiyor. Sorarsanız, yasama faaliyeti yapıyoruz. Gerçekte, kendimizi kandırıyoruz. Buradaki muhalefet partileri, tamamı, bugüne kadar çok kötü niyetli olsa, ya tarihte bir kere doğru bir önerge verir. Sorun psikologlara, geri zekâlı insan bile kırk laf ederse bir tanesi doğrudur. Yüzlerce önerge verildi ya, bir tanesi de doğru değil miydi bunların, bir tanesi!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Komisyonda karşılandı o talepler.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Canım, buraya da insanlar önergeyi top oynamak için mi veriyor? Önerge veriyor.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Seçimi Genel Kurul yapıyor.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Ya İyimaya, gene burada, bak şimdi sen çıkarsın biraz sonra, böyle Latince kelimeler kullanarak anlatırsın, herkes yer de o ayrı bir şey. Onu ben varken yapma, onu başkalarına anlatırsın. Bir tane önerge, namuslu önerge gelmedi mi önünüze? Bak, arkadaki bürokratı bile tebessüm ediyor yani durumun vahametinin onlar da farkında.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Komisyonda çok önerge kabul edildi.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, şimdi, ben birkaç maddede önerge verdim. Bütün maddelerde, AKP’liler kapatma önergesi vermiş.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Hangi maddeye göre konuşuyor Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, İç Tüzük’e göre 2 tane milletvekilinin vermesi gereken önergeleri vermişler. Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergeler geç geldiği için işleme koymuyorsunuz. Bari onları da söyleyin de millet duysun. Yani, sırf beni konuşturmamak için, bu AKP’liler benim önergelerimi kapatıyorlar.

BAŞKAN – Şimdi, benimle beraber sizin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani orada, rica ediyorum sizden, hangi maddelerde açık önerge varsa onu bir ilan edin, biz bir önerge verelim, konuşalım.

BAŞKAN – Olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu efendim!

AHMET YENİ (Samsun) – Daha ne kadar konuşacaksın? Bütün gün konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nerede önergem varsa oraya daha önceden hepsinde vermişler bütün önergeleri. Şimdi, bunu açıklayın efendim, teyit edin.

BAŞKAN – Peki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bütün maddelerde AKP’liler iki önerge vermişler ama ben önerge vermediğim için önergeleri işleme koydurmuyorlar. Böyle bir şey olur mu efendim! Bu, hakkın suistimalidir, böyle bir şey olur mu!

BAŞKAN – Tamam, tamam.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 574 sıra sayılı yasanın 10 ncu maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(h) Uluslararası Yargı ve hukuk alanındaki gelişme, değişim ve çalışları izlemek üzere, dil bilen uzmanlardan bir büro kurulmak.

                                                                                        Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinize merhaba.

Geçen yıl bugünler, Demokratik Toplum Partisi kapatılıyor ve o dönem Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto eden Muş Bulanık ilçesinde bir grubun üzerine ateş açılıyor ve 2 insan yaşamını yitiriyor, onlarca insan yaralı. Bu olayı soruşturmak üzere yetkili olan birimler alelacele Muş’taki davayı Samsun’a naklediyorlar ve onlarca yaralı da devletin zulmünden korktukları için doktora ve sağlık birimlerine başvurmuyorlar. Başvurmayanlar kârlı çıktı, başvuranların her biri on yıl ceza aldı Sayın Bakanım. Demokratik haklarını kullandılar diye 60 tane üyemiz onar yıl ceza aldı. Sizin hukukunuz ve adaletiniz bu.

Ne oldu sonra? Elinde otomatik silahlarla halkın üzerine ateş açıp 2 insanın ölümüne, 10 insanın da yaralanmasına neden olanlar Samsun’a nakledildi. Peki, sizin gücünüz yok muydu Muş’ta yargı sürecini sürdürmeye? Orada adil bir yargılanmayı sürdürmeye gücünüz yok muydu? Ama biz bu ülkeyi tanırız, nasıl katillerin kollandığını, korunduğunu da biliriz. Samsun’a nakledildi, gittik, Samsun’da olup bitenleri bütün Türkiye izledi. Sonra Ankara’ya geldi, Ankara’ya geldik, ikinci duruşmada bu 2 katil bir an önce özgürlüklerine kavuştu. Yani küçük bir trafik kazasında on yıl, on beş yıl ceza alınırken, onlarca insanın yaralanması ve 2 insanın ölümüne neden olanlar şu an özgürlüklerine kavuşup… Nerede olduklarını bilmiyoruz.

Yine aynı şekilde, Şerzan Kurt -bugün de seslendirdik, hep de seslendireceğiz- polis kurşunuyla vuruldu Muğla’da, alelacele Eskişehir’e naklettiniz. Hep “Kürt coğrafyası” deyince kıyametler kopuyor ama alıştık, böyle, bizim coğrafyamızın adı bu. Kürt coğrafyasında güvenlik açısından sıkıntılarınız vardı, peki Muğla’da ne vardı? Muğla’dan niye duruşmayı aldınız Eskişehir’e? Çünkü Eskişehir’de de yargıçlar devletimizin emrindedirler, ona göre kararlar verirler, ona göre Uğur Kaymaz’ın katillerini de akladılar. Böyle bir hukuk olur mu? Buna bizi nasıl inandırırsınız? Bu ülkede yargı adil işlemiyor. Onun için, çıktığımız her an bu çifte standartları vurgulayacağız.

Yine Elâzığ’da bir komutan askerî kışlada keyfî olarak pimi çekiyor, bombayı bir askerin eline veriyor ve 4 asker yaşamını yitiriyor. Ölen 4 asker yoksul Anadolu çocuğu olduğu için… O komutanın aldığı ceza neydi biliyor musunuz? Dokuz yıl. Sizin grup başkan vekilleriniz açıklama yaptı, “Bu dokuz yıl, trafik cezalarında bile az bir cezadır.” dedi ama hiç kimsenin kılı kıpırdamadı çünkü ölenler yoksul Anadolu çocuklarıydı.

Burada tebessüm eden vekilleri de görüyorum. Tebessüm etmeyiniz, vicdanlarınıza karşı sanık sandalyesine oturun. Biz, üniforması, yetkisi ne olursa olsun, kimseden korkmuyoruz. Bir tek Tanrı’ya can borcumuz var. Onun için, Tanrı’nın  huzuruna suçlu olarak gitmek istemiyoruz. Halkımızın sorunlarına sahip çıkıyoruz, yoksul Anadolu çocuklarının sorunlarına sahip çıkıyoruz. İşte, Elâzığ’da olup biten de bu.

Dünyanın hiçbir yerinde, demokratik ülkelerin hiçbirinde “askerî yargı” diye bir yargı yok. Peki, bizim ülkemizde niye var ve bu insanlar nereye sığınacak? Hangi hukuka sığınacak? Bunların hiçbirinde ne yazık ki bunlar olmuyor ve bizim arkadaşlarımız çıkıp söylediler: Ana dilde savunma. Biz bir dil, kültür, kimlik için mücadele ediyorsak o dil ve kimlikle ilgili o dille konuşabilmeliyiz. O dili konuşamıyorsak peki biz bu kadar ağır bedeller niye ödüyoruz Allah aşkına? Biz bu dilin özgürleşmesi için özgürlüğümüzü, halkımızın özgürlüğüne feda ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz bu kimliğin özgürleşmesi için çocuklarımız  bedenlerini ölüme yatırıyor ama sizin bize dönüp efendim “Bilinmeyen bir dille savunma yapılmaz.” teziniz ne hukuka ne insanlığa sığmaz. Hele hele benim dilime hiçbir yasa, hiçbir anayasa gem vuramaz. Hele hele hiçbir uluslararası sözleşme, Lozanmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiymiş benim dilime gem vuramaz; yasalar da vuramaz, Anayasa da vuramaz. Onun içindir ki bu Anayasa ve yasalar sorunlarımızı çözmüyor diyoruz, yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme istiyoruz. O toplumsal sözleşmenin adı da 2011 yılında yapılacak yeni bir anayasada bütün renklerin, bütün kimliklerin kendisini özgürce ifade edebileceği bir yasa istiyoruz.

Bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 10. Maddesinin ikinci fıkrasına (a) bendi olarak aşağıdaki bendin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

a) Hâkim ve C. Savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarının hazırlamak,

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Akif Akkuş konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Akkuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan HSYK Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde bir değişiklik önergesi vermiş bulunuyoruz ve bu değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Şimdi, burada bizim istediğimiz, 10’uncu maddenin (2)’nci fıkrası (a) bendi olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini istiyoruz: Hâkim ve cumhuriyet savcılarının atama ve nakil kararname taslaklarının hazırlanması yahut hazırlamak tarzında bir isteğimiz bulunmaktadır.

Neden bu isteğimiz bulunmakta, bunun üzerinde kısaca durmak istiyorum. 10’uncu maddeyle, Kurulun hizmet birimlerinden olan Genel Sekreterliğin oluşumu ve görevleri düzenlenmektedir. Maddenin (2)’nci fıkrasında Genel Sekreterliğin hangi amaçla kurulduğu vurgulanmaktadır. Buna göre, Genel Sekreterlik, Kurulun idari ve mali işleri ile sekreterya hizmetlerini yerine getirmek üzere kurulmaktadır. Genel Sekreterlik, Genel Sekreter, 4 genel sekreter yardımcısı -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, biraz sonra söyleyeceğim- bulunmakta ve yeteri kadar tetkik hâkimi ile bürolardan oluşmaktadır.

Tabii, bu yasaya, bu yasanın bu maddesine bu değişiklik önergesinin eklenmesini istediğimizi belirtmiştim. Burada bir de Yargıtayın görüşü var, Genel Sekreterliğin oluşumu ve görevleriyle ilgili Yargıtay görüşü var, bunu da belirtmek istiyorum. Maddenin (2)’nci fıkrasının (g) bendinde Kurulun görev alanıyla ilgili UYAP’ın kullanımının sağlanması Kurul Genel Sekreterliğinin görevleri arasında sayılmıştır. Bu sistemin kontrol ve denetiminin Adalet Bakanlığında olması sebebiyle bu düzenlemenin Kurulun bağımsız yapısına uygun olmadığı düşünülmektedir. Yani bir kurulun içerisinde birtakım görevler var, bunlar bizatihi Kurul tarafından yönetiliyor; birtakım kurallar var, bunu da Adalet Bakanlığı kontrol ediyor ki bu uygun değildir diye belirtiyoruz.

UYAP sisteminin kontrol ve denetiminin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılması daha doğru olacaktır. UYAP bilişim sistemiyle ilgili mevzuat bulunmaması nedeniyle, bunun kapsamı, kullanım şekli ve elektronik ortamda bilgi güvenliğinin sağlanmasındaki eksikliklerin tamamlanmasından sonra bunun düzenlenmesi gerektiği kanısındayız. Bu hâliyle yargı bağımsızlığını zedeleyecek ve UYAP ile var olan tartışmaları sürdürecektir. Demek ki biz bu tartışmaların önüne geçmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, hak, hukuk ve adalet çok önemli kavramlardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu kavramların tecellisinin sağlanmasında önemli bir kuruldur. Parlamenter sistemlerde üç kuvvet vardır bilindiği gibi, yasama, yürütme ve yargı. Yargı, bunların kontrolünü ve yasalara uygun iş yapıp yapmadıklarını kontrol etmektedir. Elbette ki, bu yargı, yasama ve yürütmenin faaliyetlerini kontrol ederken, bir de vatandaşlarımızın zaman zaman sığındığı bir liman olma özelliği taşımaktadır. Ancak, bu limana sığınacak olanların bir kısmının temsilcisi olan muhalefet milletvekilleri yani bizler ile mutabakat sağlamayı düşünmeyen, yasaları dikta mantığıyla dikte ettiren iktidarın çıkardığı ve yaptığı yasa güvenli liman olma özelliğini taşımamaktadır, güvenli bir liman olmamaktadır çünkü bizimle bari anlaşmalıydınız, bizimle bari mutabakata varmalıydınız diye belirtiyorum.

Sayın İyimaya, dünkü konuşmasında, hukukun üstünlüğü ve hukuk felsefesi konularında vatandaşın anlamadığı konuşmalar yaparak yüksek bilgisini ortaya koydu; ancak vatandaş bu Anayasa değişikliği, işsizliği, açlığı, yokluğu ve yoksulluğu, geciken adaleti önleyecek mi diye soruyor, bunları bu Anayasa değişikliği yapacak mı diye soruyor.

Değerli arkadaşlarım, siz bütün bunlara ne diyorsunuz, lütfen onu söyleyin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – …konuyu her zaman olduğu gibi laf kalabalığına getirmeyin diyoruz. Aksi takdirde Fransız İhtilali sırasında ekmek bulamayan vatandaşlarına “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” diyen Marie Antoinette’ten pek farkınız kalmayacak diyorum.

Değerli milletvekilleri, 10’uncu madde HSYK Genel Sekreterliğinin kuruluş ve görevlerini belirliyor dedik. Bu yasaya göre bürokratik oligarşiye zemin hazırlanıyor. Niçin bürokratik oligarşiye zemin hazırlanıyor? Çünkü burada görev yapacak olan bir kısım tetkik hâkiminin atamasını bizzat bu Genel Sekreterlik yapıyor yahut da en azından onun direktifleriyle bunların atanması söz konusu oluyor ki şimdi bir düşünün, yani sizi bir kişi atadı yahut atamanıza yardımcı oldu, siz vereceğiniz kararlarda herhâlde zaman zaman bunun gözünün içine bakmaktan kaçınmazsınız.

Bu bakımdan bu yasa teklifiyle ilgili olarak verdiğimiz önergenin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 11. maddesinin 1. fıkrasında geçen “muvafakatlerini alarak” yönündeki düzenlemenin “görüş, öneri ve onaylarını alarak” şeklinde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

                   Hasip Kaplan                           Nuri Yaman                          Akın Birdal

                         Şırnak                                      Muş                                 Diyarbakır

                  Ayla Akat Ata                                                                     Şerafettin Halis 

                        Batman                                                                                 Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın Genel Sekreter ve genel sekreter yardımcılarının atanması, göreve yetkileri başlıklı 11. maddesinin 3. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Genel Sekretere, yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”

 

Ali İhsan Köktürk

Kamer Genç

Malik Ecder Özdemir

 

Zonguldak

Tunceli

Sivas

 

Şevket Köse

 

Halil Ünlütepe

 

Adıyaman

 

Afyonkarahisar

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısın;

1- 11. Maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin ve 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

“Genel sekreter adaylarının belirleneceği seçimde, Başkan Kurula katılamaz, Kurul üyeleri en fazla üç adaya oy kullanabilir. En çok oyu alan üç aday teklif edilmiş sayılır.”

“(3) Genel Sekretere, yokluğunda en kıdemli genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”

 

Faruk Bal

Metin Çobanoğlu

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Kırşehir

Ordu

 

Mümin İnan

Kadir Ural

Alim Işık

 

Niğde

Mersin

Kütahya

 

Oktay Vural

Behiç Çelik

M. Kemal Cengiz

 

İzmir

Mersin

Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Mustafa Kemal Cengiz konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Cengiz, buyurun.(MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce CHP’nin önergesinde dört isim okudu, kasten benim ismimi okumadı. Böyle bir şey olur mu ya? Kasten okumadı efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tekrar okusun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan? Dört imza okuyor hem de. Hani altıncı olsa neyse. Böyle bir şey olur mu yani? Bunlar nasıl Divan kâtipleri ya?

BAŞKAN – Sayın Genç, arkadaşımız okudu, inanmazsanız tutanakları getiririm.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ismimi okumadı. Dört imza okudu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Efendim, zabıtlara bir bakalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, CHP’nin önergesinde dört imza okudu. Benim burada ismim var. Çıksın özür dilesin efendim, çıksın özür dilesin.

BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim ben.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, özür dilesin oradan efendim.

BAŞKAN – Arkadaş “okudum” diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye okumuyor efendim, niye okumuyor?

BAŞKAN – La havle vela kuvvete… (Gülüşmeler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gözü görmüyor mu? O zaman özür dilesin.

BAŞKAN – “Okudum” diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bunlar AKP olarak bana karşı büyük bir kin duyuyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya seninle işimiz yok be!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben bu memleketi talan edenlere karşı savaşıyorum, bu memleketi soyanlara karşı savaşıyorum. Bunlar aynı düşüncedeler. Benim ismimi kasten niye okumuyor efendim? Olur mu böyle bir şey?!

BAŞKAN – Sayın Genç, Sayın Özçelik diyor ki: “Okudum.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Okumadı. Tutanağa bakalım.

BAŞKAN – Müsaade edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakalım tutanağa.

BAŞKAN – Müsaade edin.

Siz de diyorsunuz ki: “Okumadı.” Ben de diyorum ki: Tutanakları getirteceğim, okumamışsa özür dileteceğim, okumuşsa siz ne yapacaksınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Okuduysa ben özür dileyeceğim.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi için vermiş olduğumuz önergemiz üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 11’inci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin değişikliğini talep etmekteyiz. Bu teklifimizle tasarının genelinde dikkati çeken cümle bozukluğu, tesis edilmeyen hukuk dili daha anlam ve anlaşılır bir yapıya kavuşmaktadır.

Yine, 11’inci maddenin üçüncü fıkrasının, değişiklik talebimizle, genel sekretere vekâlet edecek yardımcılarının arasındaki kıdem esasına dayanan yargı temayülünün kanunda ve uygulamada yansıtılmasının daha doğru olacağına inanıyoruz ve bu konuda da teklifimizi bu yönde hazırlamış bulunuyoruz. Bu bağlamda önerimize de desteğinizi bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, çok önemli bir kanun tasarısını burada görüşmekteyiz. Yüce Meclis yine uzun bir mesai ile çalışmaktadır. Bu çalışmalarının heba edilmemesi, bu kanunun eksik ve unutulan noktalarının eklenmesi, bizlerin de olumlu katkılarının yansıtılması, hukuk adına, adalet adına ve milletimize hizmet adına daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Avrupa Birliği uyum yasası içinde ve ileri bir tasarı olarak sunulan bu tasarıda şu sorulara veya tasarıda olmayan şu mevzulara HSYK nasıl bir çıkış yolu bulacaktır, biz de merak ediyoruz.

1) Adli ve idari hâkim-savcıların kararnamelerin hazırlanması genel sekreterlerin görevleri arasında bulunmaması ve bunun da yine bir belirsizlik yaratması acaba ileri bir düşünce midir?

2) Eskiden çok eleştirilen, demokrasi açısından adaletin bağımsızlığı noktasında da tartışılan konu yani atama ve yetki kararnamelerini Adalet Bakanlığının hazırlayarak böylece siyasi otoritenin yargı üzerinde etkisi devam mı ettirilecektir?

3) Tasarıda Genel Sekreterin görev süresi, görevden alma veya açığa alma konularında bir dayanak var mıdır? Bunlar ve bu olaylar bu Kurulda cereyan ederse bu prosedür nasıl işletilecektir?

4) Genel Sekreter ve yardımcıların atanması, yokluklarında vekâlet işlemleriyle ilgili hukuki altyapı veya belirlilik ve netlik yoktur. Bunu nasıl aşmalıyız?

5) Genel sekreter yardımcılarının sayısının 4 olması, Kurulda üç daire bulunması, mantık dışında 4’üncü genel sekreter yardımcısı kadrosu yedeklenme midir yoksa kişilere özel bir yaklaşım mıdır?

6) Kurulda görev yapacak tetkik hâkimlerinin bu tasarıda planlanmayarak sayısının belirlenmemesi ve bunun karşılığında “yeteri kadar” ifadesi kullanılması adalet ve hukuk mecrasında idareyi keyfiyete sürükler, siyasi erk bunu iyi niyetle kullanmaz. Hükûmetlerle birlikte bakanlar değişir, bakanlar gelir, gider, yeter sayısı da değişir. Bundan dolayı tetkik hâkimlerimizin mağduriyeti de ortaya çıkar ve bu hâkimlerimiz görevlerini ifa edemez, “gel, git”ler artar, “gel, git”lerin artması Kurul çalışmalarını etkiler ve bundan hem Kurul hem de tetkik hâkimlerimiz çok büyük bir zarar görür. Bu nedenle, adalet ve hukuk zemininde boşluk olmamalıdır. Boşluklar ve fluluklar adalet zemininde her zaman adaletin farklı tecelli etmesini, farklı yorumlanmasını ve milletimize de farklı yansımalarını tecelli ettirir. Böyle hataların yapılmamasını, belirgin ve keskin hatlarla yasalarımızın ve mevzuatımızın ortaya konulmasını ve bu boşlukların da bu Meclis çatısı altında bırakılmadan geçilmesini ve bizlerin önerilerinin de mutlaka bu çatı altında değerlendirilmesini, iyi niyetli önergelerimizin, özellikle hukuk altyapısını oluşturacak, hukuk dilini bizlere burada ifade eden önergelerimizin kabulünü rica ediyoruz.

Özellikle bu tasarının geneline baktığımızda dil yapısında, cümle yapısında, hukuk dili yapısında çok eksikliği görüyoruz. Yine, önümüze, olgunlaştırılmadan, tartışmadan, farklı görüşleri almadan, komisyonlarda yeteri derecede tartışmadan, muhalefetin de olumlu görüşleri alınmadan acil ve acele bir tasarı önümüze getirilmiş ve bu acil ve acele tasarıyı görüşüyoruz, konuşuyoruz ve Meclisten geçiriyoruz. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Diliyorum ki, bizlerin de görüş ve önerileri dikkate alınır ve bu yasa milletimize ve adalet mecrasına hayırlar getirir.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın Genel Sekreter ve genel Sekreter yardımcılarının atanması, göreve yetkileri başlıklı 11. maddesinin 3. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Genel Sekretere, yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.”

                                                                            Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, tabii, benim bu yasayla ilgili çok ciddi bilgim var. Danıştayda bir defa on dört sene hâkimlik-savcılık yaptım, yargıdan gelen bir insanım.

Şimdi, bu yasanın esasıyla ilgili çok ciddi bilgilerimiz var. Bu yasada çok önemli eksiklikler var.

Bu yasayla ilgili, tabii daha dağıtılır dağıtılmaz bazı maddelerle ilgili verdiğimiz önergeler var ama temel konularda verdiğimiz önergeler var ama AKP, her madde üzerinde milletvekilinin vermesi gereken temel kanunla ilgili iki önergeyi vermiş kapatmış, o önergelerimiz üzerinde konuşmamak için bizi burada konuşturmamaya çalıştılar.

Şimdi, zaman zaman, Başkanlık Divanında oturan kâtip arkadaşlarımız… Ben yerimdeyim, ben duymadım ismimi okuduğunu çünkü o kadar yani küçük bir sesle okunuyor ki şeyler, biz Genel Kurulda konuşulanları duymuyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, yargı bir devletin temel direğidir. Hâkim tarafsız olmalıdır, hâkim kararında özgür olmalıdır. Diyorlar ki: “Adaletin kestiği parmak acımaz.” Bu büyük bir sözdür ama siz, hele özellikle bu adalet teşkilatı ve Adalet Bakanlığı zamanında hâkimlik öyle bir rayından saptırıldı ki bir defa, hâkim bağımsızlığı diye bir şey kalmadı. Şimdi öyle kişileri getirdiniz…

Şimdi, bir şey yapıldı, Hakimler ve Savcılar Kuruluna hâkimler ve savcılar bir seçim yaptılar. Normal olarak, hâkimler ve savcılar, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği tarafsız, bağımsız karar verebilmeleri için kendilerinin de o statüde olması lazım.

Bir seçim yapıldı, gazetelerde boy boy resimler çıktı, listeler çıktı. Adalet Bakanlığı dedi ki: “Benim şu adaylarımı seçeceksiniz.” ve ondan sonra o kişiler çıktı. (AK PARTİ sıralarından “Yalan” sesleri)

AHMET YENİ (Samsun) – Kimse öyle bir şey demedi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben bunda büyük bir vahamet gördüm, büyük bir ürküntü duydum. Eğer bir memlekette Türk milleti adına karar veren hâkimler yani bunlar herhâlde 2 kilo makarnaya, 1 kilo kömüre oy vermediler, o kesin ama Adalet Bakanlığının belirlediği listeye göre kendi geleceklerini belirleyen, kendilerinin özlük işlerini inceleyen, kendilerinin nakil ve terfilerini sağlayan eğer bir kurulun oluşturulmasında eğer siyasi bir iktidarın etkin olması konusunda oy kullandılarsa o ülkede korkunç bir durum vardır, o ülkede artık yargı yok demektir.

AHMET YENİ (Samsun) – Hâkimlere hakaret ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kimsin? Senin aklın ermez böyle şeylere. Ahmet Bey, ben seni iyi tanıyorum da neyse! Ben burada kendi fikirlerimi söylüyorum.

Bir memlekette hâkimlik mesleği en kutsal bir meslektir. Şimdi yani Adalet Bakanlığı böyle bir liste veriyor ve o liste çıkıyor.

Şimdi gelelim, biz bu Adalet Bakanını tanıyoruz. Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: “Yargı benim ciğerimi kanatıyor.” diyor. Bu nasıl olur arkadaşlar? Hangi kararı oradan veriyor? Verilen birtakım kararlarda bazı özelleştirme kararları var, bu özelleştirme kararlarında devlet büyük bir zarara uğratılmış. Danıştaya dava açılmış. Açılan davalarda Danıştay demiş ki: “Sen bu özelleştirilen mülkü çok küçük bir değerle satmışsın.” Dolayısıyla iptal ediyor. Onların içinde Tayyip Bey’in yakın adamlarının sahip oldukları mülkler var. Tayyip Bey diyor ki: “Eğer kamunun malları çok küçük bir değerle benim yandaşlarımın mülkiyetine geçmezse, bunun geçmesine engel olan bir yargı kararı varsa o benim ciğerimi kanatır.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Maşallah, ne ciğer, ne ciğer değil mi, ne ciğer arkadaşlar! AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu ben bin tane misal veriyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Misal veriyormuş! Yalan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Adalet Bakanlığı tarikatlar ve cemaatlerin eline geçmiş.

AHMET YENİ (Samsun) – Al bir yalan daha!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hanefi Avcı diyor ki… Seninle Hanefi Avcı geldi, görüştü mü, sana şikâyet dilekçesini verdi mi? Verdi, verdi. Diyor ki: “Ben Adalet Bakanına gittim, şikâyet dilekçesini verdim; uzun zaman işleme girmedi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Sonra anladım ki Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunun başkan vekillerinden önemli birisi Fethullah Gülen’in en önemli adamlarındanmış, tarikatların en önemli adamlarındanmış. Dolayısıyla benim hiçbir şikayetim nazara alınmadı.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Bir yalan daha! Hep yalan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, bakın, aklı eren, insan olan yargı teşkilatının bağımsız olmasını ister. Yargı bugün tarikatların ve cemaatlerin eline geçerse… Arkadaşlar, yağcılıkta sınır yok. Zaman zaman sizinkiler çıkıyorlar, yağ çekiyorlar, yani bunun sınırı yok. Onun için, önemli olan, insan haysiyetine yaraşır, bir ülkede adalet mekanizmasının işlemesi lazım. Şimdi, eğer bir memlekette eğer adalet cihazı tarikatlar ve cemaatlerin eline geçmişse, hak ve adalet mefhumları bir tarafa itilmiş de birtakım kişilerin, cemaatlerin ve tarikatların paralelinde hareket ediyorsa orada adalet olmaz. Onun için, yani bunları… Tabii, zamanımız çok yetmiyor, burada açıkça düşüncelerimizi de söyleyemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Keşke imkân olsa da bunu uzun uzadıya…

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye.

Şimdi, tutanağı getirttim.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısının Genel Sekreter ve Genel Sekreter Yardımcılarının atanması, görevi, yetkileri başlıklı 11’inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

‘Genel sekretere yokluğunda kıdemli olan genel sekreter yardımcısı vekâlet eder.’

 

Ali İhsan Köktürk

Kamer Genç

Malik Ecder Özdemir

 

Zonguldak

Tunceli

Sivas

 

Şevket Köse

 

Halil Ünlütepe

 

Adıyaman

 

Afyonkarahisar

AHMET YENİ (Samsun) – Ne diyecek şimdi utanmadan? Sayın Başkan, ne diyecek şimdi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, arkadaşımız okumuş, duymamışım, özür diliyorum. Mesele şu…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben Başkanlık Divanından da şunu rica ediyorum: Genel Kurulda okunan şeyleri Genel Kurulda oturanın anlayacağı şekilde ses yüksek çıksın efendim. Ben arkadaşımdan özür diliyorum.

BAŞKAN – Ben de ona dikkat edeceğim bundan sonra.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kamer Genç konuşurken Grup Başkanımızın ismini de anarak, Grup Başkanımızın söylediği sözleri çarpıtarak itham etmiştir. Uygun görürseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Tabii, burada herkes görüşlerini söyleyecek, bu kürsü onun için ama bunları doğru söylememiz hepimiz için de bir vazife.

Şimdi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir seçim yapıldı. Seçimde aday olanlar birinci sınıf hâkimler, seçiciler hâkimler, seçimin yönetim ve denetimini yapanlar yine hâkimler. Böylesi bir ortamda seçim yapıldı ve seçim sonuçları da ortaya çıktı. Seçilemeyenlere baktığınızda 2.600 küsur civarında oy aldığını görüyorsunuz, öbürlerine baktığınızda yüzde 60’ın üzerinde oy aldığını görüyorsunuz. Her ilde de yapılan oylamalara baktığınızda da hâkimlerin ve savcıların kahir ekseriyetinin böyle bir değerlendirmeye gittiğini görüyorsunuz.

Şimdi, hâkimler ve savcıların üzerinde Adalet Bakanlığının etkisi olmaz çünkü onları başsavcı yapan, reis yapan, iyi bir yere veya kötü bir yere atayan, mesleğinden ihraç eden, disiplin cezası veren kim? HSYK. Eğer, o Kurul, adil davranmış olsalar idi, hâkim ve savcıların haklarını, hukukunu korusalar idiler yargı bağımsızlığına, hâkimlik teminatına saygı gösterseler idiler diğerleri veya bir başkaları, kim çıkarsa çıksın seçilemezlerdi. Esasında bu seçim o Kurulda görev yapanlara da bir cevaptır: “Biz böyle kurul istemiyoruz. Hâkimliğin, savcılığın teminatını; hukukun, yargının bağımsızlığını gözeten ve koruyan bir kurul istiyoruz.” Ona bir cevap vermişlerdir.

Bir şey daha söylüyorum: Biz AK PARTİ olarak yargının yandaş olmasının ve herhangi bir siyasi grubun, ideolojinin eline geçmesini ülke için en büyük felaket olarak görüyoruz, felaketlerin en büyüğüdür. Onun için, bu düzenlemelerde yargının ele geçmesi yok ama birilerinin elinde olduğunu zannettiği oyuncağın da elinden çıkması söz konusudur, belki ondan rahatsızlık olunabilir.

Bir başka şey, Sayın Başbakanımız yargı kararlarını eleştirdi, biz de eleştiriyoruz. Ben, birkaç karar vereceğim. Bir kamu görevlisi müracaat ediyor, “Benim genel müdür olmam lazım.” diyor. Bakanlık cevap vermiyor, Millî Eğitim Bakanlığı. Cevap vermeyince Danıştaya dava açıyor ve idari mahkemeye dava açıyor, mahkeme diyor ki: “Bu genel müdür yardımcısı olması lazımdır.” Danıştaya gidiyor, Danıştay kararı onuyor, kesinleşiyor. Şimdi, buyurun, buradan bakayım! Danıştayın, idari mahkemenin veya Danıştayın böyle bir karar verme hakkı var mı? Böyle bir karar verebilir mi? Bu kararı veriyor. Peki, ben bu kararı verenlere “Siz hukuka değil ideolojinize göre karar veriyorsunuz. Bu, hukuku zedeler, adaleti zedeler.” dersem yanlış mı olur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Köprü zammı... Nasıl karar verebilir? Böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi ideoloji yahu?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Ben genel müdür oluyorum, yapmak istemiyor...”

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen hâkimlikten ne anlarsın?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun takdiri, kime ait, Danıştaya mı ait? Bakıldığı zaman buradan onlarca karar gösteririm, hukukun “h”si yok ama siyasetin her harfi var.

Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Bekir Bey Danıştay kararıyla ilgili diyor ki: “Şöyle yapmış, böyle yapmış.” Hâkimlik yapmamış ki! Kendisi kasaba avukatlığından gelmiş. Yani Bekir Bey’i davet ediyorum yani hangi televizyonda istiyorsa... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sen hukuk bile okumadın.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.36

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Adalet Bakanı Sayın Ergin’in pek kısa söz talebi vardır, kendisine onu veriyorum.

Buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önceki önerge üzerinde söz alan Sayın Milletvekili, burada önergesini savunur iken, Adalet Bakanlığında çalışan bürokrasideki arkadaşları -ki tamamına yakını hâkim ve savcı unvanındadır- Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu için yapılan seçimde oy kullanan 11 bin civarında seçmen -ki tamamı hâkim ve savcıdır- ayrıca Bakanlığımıza dönük olarak daha önce defalarca tekzip edilmiş iddiaları gündeme getirerek, çok bu Meclisin mehabetine, üslubuna, adabına uymayan bir tarzda ağzına gelen lafları sarf etmiştir. Ben buradan sadece şunu ifade edeceğim: Biraz önce Başkanlık Divanında görev yapan Kâtip Üye Arkadaşımıza yapmış olduğu itham da ortadadır. Arkadaşımız ismini okumasına rağmen “okumadı” diye ısrarla bas bas bağırmıştır.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Fakat özür diledi, burada niye gündeme getiriyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben şu kadarını ifade ediyorum: Şerefli, haysiyetli, onurlu insanlar iddialarını ispat ederler.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç’in konuşmasına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ çıktı cevap verdi, “Bizim grubumuza sataşma var” düşüncesiyle cevap verdi. Acaba Sayın Bakan, Sayın Kamer Genç’e hangi sıfatla cevap veriyor?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bakan sıfatıyla.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şimdi “İddialarını ispat etmeyen şerefsizdir” anlamında bir hakaret cümlesini Sayın Bakanın kullanmaya hakkı var mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben öyle demedim. “Şerefli insanlar iddiasını ispat eder.” dedim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ya Sayın Bakan sözünü geri alsın ya da bunu bizim grubumuza bir sataşma olarak alıyorum ve söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Zaman zaman gergin bir atmosfer olabiliyor, zaman zaman heyecanlı konuşmalar olabiliyor, amacı aşan sözler sarf edilebiliyor. Bütün bunları olağan karşılıyorum. Bu sözlere karşı ilgili arkadaşlar çıkıp cevaplarını veriyorlar, açıklamalarını yapıyorlar. Bunu da bir saygı anlayışı içerisinde dinliyoruz. Biraz önce Sayın Kamer Genç’in konuşmasına karşılık Sayın Bekir Bozdağ çıktı, bir açıklama yaptı. İç Tüzük’ten doğan hakkını Sayın Başkandan talep etti, Sayın Başkan uygun gördü, açıklamasını yaptı. Oturduğumuz yerden gayet sakin bir şekilde dinledik. O konu orada bitti. Sayın Başbakana veya Hükûmete yönelik eleştiriler vardı, bu cevaplandı.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Eleştiri miydi, hakaret miydi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim, her neyse, her neyse. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Nasıl Kamer Genç’i savunuyorsun?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunları Sayın Bozdağ cevapladı. Şimdi, Sayın Bakan, Grubumuza mensup bir milletvekili arkadaşımıza karşı, “Önerge hakkında söz istiyorum.” gerekçesiyle grubumuza mensup arkadaşımızı şerefsizlikle suçlamaya varacak bir cümle sarf etti. Sayın Bakan, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Siz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – İspatlamak zorunda.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Kamer Genç de hatalı konuşmuşsa o da hatalı konuşmuştur. O eleştiri de yapılır, bu ayrı bir şey. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Özür diledi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Genç’in konuşması bir Sayın Bakana burada hakaret etme hakkını vermiyor, Sayın Bakanı kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Genç’e veriyor mu?

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sayın Genç’e mi veriyor? Sayın Genç hakaret ediyor!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Bakanı kınıyorum. Sayın Genç’in hitabının cevabını verecek olan, ona karşı açıklama yapacak olan iktidar partisi grubudur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bakanlığa yapılan hakarete kim cevap verecek? Olur mu öyle şey?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bakanlar Kuruluna yönelik hakareti kim cevaplayacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Adalet Bakanlığına yönelik açıklamalar Hükûmete yöneliktir. Siz açıklama da yapsanız Sayın Bakan, bunu bir hakaret cümlesiyle bağlayamazsınız. Siz hem “Meclisin mehabetine yakışmamıştır.” diyeceksiniz, ondan sonra çok daha ağır bir cümleyi sarf edeceksiniz. Yakıştı mı bu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hak etti!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bakan, Bakanlar Kurulu adına konuşma yetkisine sahip her zaman.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın ben size… Sayın Bozdağ biraz önce burada bir açıklama yaptı, bir Danıştay kararından alıntılar yaparak bir şeyler söyledi, dinledim. Ben bir iki gün önce bir basın toplantısı yaptım. Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek olan bir kanun teklifi var, kamu görevlilerinin kişisel kusurları nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı onun hakkında dava açılamayacak artık. “Eğer bu böyle yasalaşırsa Anayasa Mahkemesine gideriz.” dedik. Bir sayın başbakan yardımcısı dedi ki: “Ooo, o eski Anayasa Mahkemesi değil.” Yani “Anayasa Mahkemesini ele geçirdik...” Sizin hukuk anlayışınız bu maalesef. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kim dedi? Hangi bakan dedi? Söyle adını, kim söyledi?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne zaman söyledi? Nerede söyledi?

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

4.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, ben…

BAŞKAN – Bir saniye… Şimdi okutuyorum, okunsun sizi dinleyeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben şimdi, orada konuşulan sözü duymadığımı söyledim ve sövdü ise yani duymadım. Arkadaşlara sordum, “Duymadık.” dediler.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Her gün sövüyorsun sen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Duydunuz mu arkadaşlar? “Duymadık.” dediler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yani yanlış anladıysam özür diledim. Yani bundan daha insancıl bir davranış olabilir mi?

Ondan sonra, Bekir çıkmış burada diyor ki: “Seni darbecilere…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol, saygılı!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben 1966’da Danıştay hâkimliği imtihanını bileğimin hakkıyla kazandım. 1966’da darbe yoktu. Bekir sen daha o zaman çocuktun, sen o zaman donla geziyordun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 1982’de darbe vardı, sen o zaman Danışma Meclisi üyesiydin.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

TBMM Başkanlığına

574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın 11. maddesinin 1. fıkrasında geçen “muvafakatlerini alarak” yönündeki düzenlemenin “görüş, öneri ve onaylarını alarak” şeklinde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

                                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman. (DTP sıralarından alkışlar)

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Gecenin bu saatinde sabırlarınızı da taşırmamak üzere kısa ve öz olarak değineceğim bir iki konu var.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün devletin çok önemli bir kurumu ile ilgili, yine bu kurumun içinde görev yapacak olan, adalet gibi yüce bir görevi sağlamaya yönelik hâkim ve savcıların çalışma düzenleri, özlük hakları ve bunların bu görevi yaparken uyacakları kuralları belirleyen önemli bir yasayı görüşüyoruz. Tabii, adalet gibi o yüce görevi yerine getiren insanlar sadece bu Bakanlık içinde çalışan hâkim ve savcılar değildir. Bu birim, merkez biriminin dışında taşrada, Anadolu’nun en ücra köşesinde görev yapan hâkim ve savcılarla birlikte bu kurum içinde yer alan çeşitli birimleriyle bu hizmeti yerine getiriyor.

Bu birimler içinde, bizim Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, en çok vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı ceza ve tevkif evlerinin konumu ve durumu ile buradaki tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunları en önemli başvuru ve müracaat yolları oluyor. Hemen hemen bölgedeki hiçbir aile, hiçbir ilçe, hiçbir ilde insan kalmamıştır ki bugün Adalet Bakanlığının bilhassa ceza ve tevkif evleriyle bire bir ilgili duruma gelmemiş olsun. Bu konularla ilgili -yaklaşık 10 kişinin üzerinde- karşılaşılan sorunları gerek Sayın Bakana yazılı bir başvuruyla gerekse sözlü olarak notlarımızı ilettik ve bunlarla ilgili, bugüne kadar ölümcül hasta durumunda bulunan çok kişiyle ilgili, kısa sürede olmasa bile belli bir süre içinde sağlık sorunlarıyla ilgilenilmedi değil. Örneğin, bunlardan Mutluk Pozun, Ahmet Öztürk, Mehmet Araç, Hamza Bulut, Nevzat Kaya ve Güler Zere gibi, bu başvuruların geç de olsa bir nebze çarelerine bakıldı, sağlık hizmetleriyle ilgilenildi.

Yine, uzun yıllardan beri cezaevlerinde kalan ve bölge insanının aldığı cezaların çokluğunu da dikkate alırsak çok sayıda nakil işlemleri için başvurularımız, oldu. Ne yazık ki bu nakil işlemlerinde Bakanlığın bürokrasisi istenilen biçimde çalıştırılmadı. En son başvurumuzda, birçok defa aldığımız yanıtlarda da mevcut cezaevlerinin, özel korumalı bu cezaevlerinin kadrolarının doluluğundan bahsedilerek bu istekler yerine getirilemedi.

Yine, sağlıklarıyla ilgili olarak bilhassa Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da değinildiği gibi, mahkûmlara sağlanan sağlık hizmetlerinin yetersizliği… Sürekli bir sağlık görevlisinin bulunmamasını bildirmemize de rağmen çok sayıda mahkûm ve hükümlü sağlık hizmetlerinden de yararlanmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, adalet hizmeti, Adalet Bakanlığının sadece merkezdeki hâkim ve savcılarla yürütülen ceza ve hukuk davaları değildir. Bunların cezalarının infazını sağlayan bu cezaevlerinde kapasitesinin üzerinde hükümlü ve tutuklular bulunduğu için gerçekten zor durumda yaşıyorlar. Sizleri bilmem ama biz bu başvurulardan dolayı çok sayıda cezaevini gezdik, çok sayıdaki bu hükümlü ve tutukluları ziyaret ettik. Gerek Diyarbakır Cezaevinde gerek Sincan ve Muş’taki cezaevlerinde buralarda giriş ve çıkışlarda oradaki görevli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bilhassa cezaevi müdürlerinin ve onlarla birlikte çalışan infaz koruma memurlarının tutumları ve davranışlarıyla ilgili çok şikâyetler aldık. Bunları zaman zaman Sayın Bakanlığa, Bakanlığın yetkililerine bildirmemize rağmen bunlarla ilgili herhangi bir iyileştirmenin bugüne değin gerçekleşmediğini de görmenin üzüntüsünü yaşıyorum.

Sayın Bakanım, lütfen, bu konularla ilgili olarak belki diğer bölgelerden size fazla başvuru yapılmayabilir. Bilhassa buralardaki sağlık sorunlarıyla, buralarda ailelerinden uzak mesafelerde bulunan o hükümlülerin hiç olmazsa bayramlarda görüşmelerini sağlamak üzere bunların nakilleriyle ilgili gerekli talimatlarınızı ilgili makamlara bildirmenizi diliyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çalışma süremiz tamamlanmak üzere olduğundan, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Aralık 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.56