Normal 25669 2 9 2011-01-06T08:22:00Z 2011-01-06T08:22:00Z 95 60824 346697 TBMM 2889 813 406708 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 84

28’inci Birleşim

8 Aralık 2010 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, son günlerde öğrencilere uygulanan şiddete ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin ilindeki sağlık sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Ulaştırma Bakanlığının Malatya ilinde gerçekleştirdiği çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, Macaristan’da yaşanan çevre felaketinin ülkemize olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/949)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/950)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunların ve kredi kartı faiz oranlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/951)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 22 milletvekilinin, denizlerin gemiler tarafından kirletilmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/952)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynak-larının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanu-nunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565)

 

5.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, konuşmasına ilişkin açıklaması

 

 

IX.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

X.- OYLAMALAR

1.- Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya Akdağ Kayak Merkezi Projesi’ne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16786)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’daki iki kültür merkezinin hizmete açılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16824)

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’in turizm açısından geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16825)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Devlet Halk Dansları Topluluğuna misafir sanatçı alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16826)

5.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bazı vatandaşların gelir vergisi mükellefiyet durumlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16827)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, uyuşturucu madde kullanımı ve toplumsal yaşama etkilerine,

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi, engellilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Konuşma yapmak üzere Genel Kurulu teşrif eden Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Alınan karar gereğince, Genel Kurula hitaben konuşma yapması kabul edilen Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani, Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, gençliği, dolayısıyla geleceğimizi etkileyen madde bağımlılığı ve kullanımına,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, protesto haklarını kullanmak isteyen öğrencilere karşı polis tarafından uygulanan şiddete,

Konya Milletvekili Orhan Erdem, Hükûmetin engellilere yaptıkları hizmetlere,

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Hükûmetleri döneminde çıkarılan Uçucu Maddelerle Mücadele Kanunu ve sigarayla ilgili yapılan düzenlemelere,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji sektörünün potansiyelinin araştırılarak sektörün gelişmesi için (10/945),

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ücretli öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak (10/946),

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, etnik ayrımcılığa ve hoşgörüsüzlüğe neden olan programların araştırılarak (10/947),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Özdemir Sabancı ve Üzeyir Garih cinayetleri ile ilgili iddiaların araştırılması (10/948),

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Genel Kurulu teşrif eden Vietnam Ulusal Meclisi Daimi Komitesi Üyesi ve Hukuk Komitesi Başkanı Nguyen Van Thuan Başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Konya Milletvekili Faruk Bal, Belçika’da bir cinayate kurban giden 2 Türk vatandaşının cenazelerinin ülkemize getirilmesine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Sayıştay Başkanlığının “e-Devlete Geçişte Kamu Kurumları İnternet Siteleri” adlı performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme açılmasına dair önergenin 7/12/2010 Salı günkü 27’nci Birleşimde okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Gündemin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (üniversiteler ve öğrencilerinin sorunları) (10/286, 10/470) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin görüşmesinin Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 565, 574, 374, 472, 522, 481, 533, 569, 570, 572 ve 573 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun; 7 Aralık 2010 Salı ve 29 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine, 28 Aralık 2010 Salı günü sözlü soruları müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, Genel Kurulun; 10 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 374 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine, çalışmaların bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun 11 Aralık 2010 Cumartesi günü saat 14.00’te toplanarak gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve 374 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine, 28 Aralık 2010 Salı günü 15.00-23.00 saatleri arasında, 29 ve 30 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günlerinde ise 13.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine, 574 ve 472 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/553), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Ordu Milletvekili Enver Yılmaz yapılan oylamadan sonra seçildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sıraya alınan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/766) (S. Sayısı: 565), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 1’inci madde üzerinde bir süre görüşüldü.

 

İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın,

Şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

 

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun kendisiyle ilgili “görevi kötüye kullanmaktan dosyası var” sözlerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

8 Aralık 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.00’te son verildi.

       

                       

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Gülşen ORHAN

 

Burdur

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


No.: 40

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Aralık 2010 Çarşamba

 

Raporlar

1.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Dağıtma tarihi: 8.12.2010) (GÜNDEME)

2.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Dağıtma tarihi: 8.12.2010) (GÜNDEME)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 Milletvekilinin, Macaristan’da yaşanan çevre felaketinin ülkemize olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/949) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2010)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/950) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2010)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunların ve kredi kartı faiz oranlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/951) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2010)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 22 Milletvekilinin, denizlerin gemiler tarafından kirletilmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/952) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2010)


8 Aralık 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimini açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, öğrencilere uygulanan şiddet hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız’a aittir.

Çok değerli arkadaşlarım, hatibin mikrofonunu açmadan evvel Genel Kuruldaki uğultu buradan benim işitmemi zorlaştırıyor ki Sayın Hatibin konuşmasını sizin duyabileceğinizden şüpheliyim. Eğer sakinliği sağlayabilirsek iyi olur.

Buyurun Sayın Yıldız.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, son günlerde öğrencilere uygulanan şiddete ilişkin gündem dışı konuşması

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda öğrencilere uygulanan şiddet hakkında konuşmak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün burada gündeme getirildi ama gene konuşulmasında yarar var diye düşünüyorum. Bilindiği gibi Sayın Başbakan Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde rektörlere, üniversiteleri nasıl özgürleştirdiklerinden bahsederken, dışarıda öğrenciler yerlerde sürünmekte, öldüresiye dövülmekteydiler. Tek dertleri ellerindeki dosyayla taleplerini Başbakana iletmek olan öğrencilere, polis her zaman olduğu orantısız güç uygulamıştır. Hâlbuki bu öğrenciler ne devletin parasını hortumlamış ne de yetim hakkına el uzatmışlardır, sadece en temel hak olan protesto haklarını kullanmaya çalışıyorlardı. Kaldı ki bu hak Anayasa’yla güvence altına alınmıştır, öğrenciler de bu anayasal haklarını kullanmak istemişlerdir. Öğrenciler haklarını kullanmak isterken, ülkelerinde ileri demokrasinin işlediği zannederek bu protestoyu gerçekleştirmek istemişlerdir. Sayın Başbakan her fırsatta demokrasiden, özgürlükten bahsediyor, biz de buna güvenerek eylem yapalım diye düşünen öğrenciler, yanıldıklarını çok geçmeden acı bir şekilde anladılar. Dün burada arkadaşlarımız gösterdiler ama hafızalara kazınsın diye gene gösteriyorum, öğrenciler ayaklar altında ezildiler.  “Yapmayın, vurmayın, ne olur yapmayın.” dediler, ayaklar altında ezildiler değerli milletvekilleri. Bu acı tabloyu hepimiz seyrettik dört gündür. Ertesi gün, öğrencilerimizin yüzlerinin, kollarının, gözlerinin polisin cop darbeleriyle mosmor olduğunu gördük. Sapasağlam gözaltına alınan bir erkek öğrencinin tanınmaz hâlde serbest bırakılmasına şahit olduk. Gözaltına almışsınız, elinizdeyken ne diye şiddet uyguluyorsunuz?

Buradan söylerken utanç duyuyorum ama bir kızımız çocuğunu küfürler eşliğinde yediği dayak esnasında düşürdüğünü ifade etmiştir. Gene bu öğrencimiz feryat ediyor, diyor ki: “Vurma, hamileyim dedim, acımadılar.” Burada, gene hafızalarınızda yer etsin diye tekrar gösteriyorum değerli arkadaşlar.

Dünyanın her kültüründe, dünyanın her yerinde hamilelere ayrıca bir özen gösterilir, ihtimam gösterilir. Bize tıp fakültesinde hocalarımız dediler ki: “Üç tip insan vardır, kadın, erkek ve hamile.” Bu durumda bu hamileye bu reva görülmüştür, bebeğini kaybetmiştir. Bu cinayet değildir de nedir değerli arkadaşlar?

Serbest bırakılan öğrenciler polislerin kameralar önünde nazik davrandıklarını fakat gözaltı esnasında hakaret ve şiddete maruz kaldıklarını anlatmışlardır. Bu çocuklarımızın yaşamına kara bir leke gibi çökmeye hiçbir gücün ve makamın hakkı yoktur. Şimdi bu öğrencilerin psikolojisi ne olacak? Sayın Başbakan ya da Hükûmet üyelerinin bu görüntüleri izlerken vicdanları rahat mıdır?

Burada başka bir soru gündeme gelmektedir: Polis kendiliğinden mi böyle bir taarruza geçmiştir –“taarruz” diyorum çünkü bunu bilerek söylüyorum- yoksa iktidardan bu yönde bir emir mi almıştır? Düşünüyorum, bu polis memurlarının da çocukları var, onlar demokratik bir hak kullanmak istese ve bunlarla karşılaşsalar ne hissederler? Ben bu çirkin manzaranın polisin kendi yetkisiyle gerçekleştiğine inanmıyorum. Emir altında olan bir insan emir almadan nasıl olur da öğrencileri böylesine öldüresiye dövebilir değerli milletvekilleri?

Bu durumda, bırakınız İstanbul Emniyet Müdürünü, Valisini, İçişleri Bakanını, demokratik ülkelerde hükûmet istifa eder değerli arkadaşlar.

Ellerinde herhangi bir şiddete neden olacak aracı olmayan insanlara karşı bu derece sert müdahale edenler ya bu doğrultuda emir almışlardır, mecburlardır ya da psikolojik sorunları vardır. Şiddet içermeyen bir eylem karşısında bu denli sert, orantısız bir müdahale oldukça düşündürücüdür.

Değerli arkadaşlar, daha bir ay önce İngiltere’de iktidardaki Muhafazakâr Partinin genel merkezi üniversite harçlarına yapılan zammı protesto eden öğrenciler tarafından camları kırılarak işgal edilmiş, polis, öğrencilere hiçbir şiddet uygulamamıştır. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Avrupa’da gayet masum eylemler arasında sayılan öğrenci eylemleri neden ülkemizde bu kadar hoşgörüsüzce karşılanmaktadır. Çünkü iktidar korkuyor, buna da “ileri demokrasi” diyor. Eğer üniversite öğrencileri taleplerini dile getiremiyorlarsa, kendilerini Hükûmet yetkililerine ifade etmek istediklerinde tekme tokat dövülüyorlarsa o ülkede özgür üniversitelerden, insan haklarından ve demokrasiden bahsederken insanın biraz olsun yüzü kızarmalıdır. Hoş, yüz kızarmak yerine hem dövüp hem de “canımız, ciğerimiz” diyerek halkla dalga geçmektedirler. Oysa bu gençler yaptıkları eylemde üniversitelerdeki sorunları dile getirmek istemişlerdir. Özgür üniversite, yeterli sayıda yurt, parasız eğitim olsun, ulaşım zammı olmasın istemişlerdir. Fakat Hükûmet bu sorunları dinlemek yerine öğrencilerin üzerine polisi göndermiş, öldüresiye dövülmelerine neden olmuştur. Bu öğrenciler düşman mıdır? Aynı sert muamele diğer örgütlere uygulanmıyor fakat işçilere ve öğrencilere uygulanıyor.

Üniversite öğrencileri haklarını aradıkları için analarından doğduklarına pişman edilmişlerdir. İnsan sıfatını taşıyan her yurttaş bu görüntüler karşısında utanç duymuştur.

Sayın Başbakanın ocak ayında aynı mekânda öğrencilerle bulaşacağı açıklanmıştır. Acaba Başbakan bu gençlerin yüzüne nasıl bakacaktır? Onlara hangi yüzle demokrasiden bahsedecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SACİD YILDIZ (Devamla) - Daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi vaadiyle milyonları kandırmaya çalıştığı gibi öğrencileri de kandırmaya mı çalışacaktır Sayın Başbakan? Artık bu olanlardan sonra kim inanır bu söylenenlere?

Sayın Başbakan kendisini protesto eden öğrencilere “Herhâlde paraları var; bol bol yumurta alıp, bu yumurtaları buraya doğru sallamışlar.” demektedir.

Arkadaşlar, bu ülkede alınabilecek en ucuz gıdadır yumurta. Artık bu ülkede öğrencilerimize yumurta almak da mı çok görülmektedir? Sayın Başbakan likit yumurta alan çocuklara da aynı sözleri söyleyebilir mi? Tepkilerini dile getirmek için alıp attıkları yumurtalar üniversite öğrencilerimizin ne kadar zengin olduğunun göstergesi midir?

Değerli milletvekilleri, bu çocuklar bizim çocuklarımızdır. Onlar bizim geleceğimizdir, yarınımızdır. Onlara bu denli sert yaklaşırsak, onlara şiddeti ve kan dökmeyi öğretirsek gençlerimizin o tertemiz yüreklerini kirletiriz. Çünkü insanlar bu yaşlarda neye maruz kalırlarsa ileride karşısındakine aynı şeyi uygularlar. Şiddet şiddeti doğurur. Onları kirletmeyelim. Onlara cop yerine burs verelim, yurt yapalım, istihdam etmek için planlar yapalım ve özgür, özerk bir üniversite oluşturalım. Bırakalım, taleplerini özgürce dile getirsinler, yanlışın karşısında dimdik durmayı öğrensinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Bir paragraf...

BAŞKAN – Hiç yapmıyorum ama…

SACİD YILDIZ (Devamla) – Yirmi saniye…

BAŞKAN - Yapmıyorum, ne olur, ne olur…

SACİD YILDIZ (Devamla) - Bir paragraf, sadece…

BAŞKAN – Bir paragraf ama bakın, her seferinde aynı şey oluyor. Allah rızası için yapmayın.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Yirmi saniyeyi geçmez.

BAŞKAN - Buyurun.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Bırakalım taleplerini özgürce dile getirsinler, yanlışın karşısında dimdik durmayı öğrensinler. Lütfen değerli arkadaşlarım, bırakalım da biz kuramadık ama gençlerimiz, mutlu ve huzurlu bir ülke kurmak için bildikleri uğruna ellerinden geleni yapsınlar.

Bu bakımdan, araştırma önergesi verdik, bunlar araştırılsın diye. Bunu inşallah desteklersiniz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İleri demokrasiye alışacaklar, alışacaklar…

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz Mersin ilinin sağlık sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin ilindeki sağlık sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilinin sağlık sorunlarını kamuoyunun ve yüce heyetinizin dikkatine sunmak ve bir çözüme ulaşmak için gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Mersin, 1 milyon 650 bin nüfusa, 15.600 kilometrekare yüzölçümüne, 13 ilçeye, 55 belediyeye ve 508 köye sahip Türkiye'nin 8’inci büyük ilidir. Bu kürsüden birçok kez Mersin’e ilişkin düşüncelerimizi arz etmiştik ama ne yazık ki sağlık alanında da Mersin’de bir çözüm üretilememiştir. Mersin, sanayide, tarımda, turizmde istenen noktaya getirilmezken sağlık hizmetlerinde de, sağlık personelinin atanmasında da ciddi ve önemli müşkülatlar içerisine sokulmuştur.

Mersin merkeze baktığımız zaman, Devlet Hastanemiz, Toros Devlet Hastanemiz, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanemiz ve Kadın Doğum ve Çocuk Hastanemiz olmak üzere dört önemli hastaneye sahiptir. Bir keşmekeşin içinde olan bu hastanelerimiz, kapasitesinin üzerinde, oldukça zor koşullarda görev yapmaktadır. Sağlık Bakanlığının gayet isabetli olarak almış olduğu bir kararla, Mersin Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yapımı kararlaştırılmıştı. Toroslar Belediyesi arsa tahsisine yardımcı oluyor ama ne hikmetse işlem tekemmül ettirilmiyor ve sanırım, rant kavgasının kurbanı ediliyor. Toroslar Belediye Başkanı Sayın Hamit Tuna’yla görüşmemde bin yataklı olarak düşünülen bu hastane, yani eğitim ve araştırma hastanesi, tapu devrine hazır hâle getirilmiş, ancak Sağlık Bakanlığınca henüz tapu devri işlemi gerçekleştirilmemiştir. 1/1.000 ve 1/5.000’lik plan tadilatı da gerçekleştirilmiş, iki senedir bekliyor ve arazi, arsa tahsisi de 232 bin metrekare. Tıp fakültesi hastanesi de keza aynı şekilde, 100 dekar arazi üzerinde kampüs alanında yapılmayı bekliyor, ancak ödenek yetersizliği nedeniyle gerçekleştirilemiyor. Mersinliler yatak sıkıntısından Adana’ya ve civar illere taşınmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, Mersin merkezde bir ağız ve diş sağlığı merkezi var ve sekiz ilçesinde ayrıca hastane var ama bu hastaneler şu anda işlevsel değil, çünkü yeterli sağlık personeline sahip değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yataklı tedavi kurumlarına değinmişken tıp merkezi ve hastane düzeyinde özel nitelikli on iki sağlık kuruluşunun da olduğunu burada belirtmek istiyorum. Bu veriler Mersin gibi bir il için doyurucu ve yeterli değildir. Sağlık yatırımlarının süratle artırılmasını, yeni eğitim ve araştırma hastanesinin bir an önce bitirilmesini çok önemli görüyoruz. Mersin merkez dışında Tarsus, Silifke ve Anamur hastanelerinin bir an önce bölge hastaneleri düzeyine yükseltilmesi ve hastaların ambulanslarda ölmelerinin önüne geçilmesi şarttır.

Mersin’de hastaneler ve sağlık kurulları da iyi yönetilmemektedir. 2003 yılından bu yana, hastane başhekimleri ve idarecileri müfettiş teklifleriyle görevden alınmışlardır. Hatta, 1’den çok başhekim ve yönetici görevi kötüyü kullanma, yolsuzluk gibi suçlardan dolayı görevden alınmışlardır. Kısaca, birçok hastane başhekimliğinde son yıllarda üçer, ikişer kez değişikliklerin olduğu ortadadır.

Burada bir atamadan söz etmek isterim: Söz konusu şahıs, belediyede zabıta memuru iken Sağlık Bakanlığına memur olarak naklediliyor. Kısa sürede memuriyette yükselme sistemini delerek bir ilin sağlık müdür yardımcılığına atanıyor, sonra Toros Devlet Hastanesine Hastane Müdür Yardımcısı olarak atanıyor ve hülle yoluyla, bu şahıs, şu anda Mersin Devlet Hastanesi Müdürü yapılıyor. Aynı zamanda, bu Memur-Sen’e bağlı Sağlık Sendikasının başkanlığını yürütüyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

…dolayısıyla hastanede, partizanlığın ve militanlığın bir sembolü hâline gelme yolunda hızla ilerliyor. Sağlık Bakanlığı bu hülle işini çözmelidir. Aksi takdirde inandırıcılığını kaybedecektir.

Bu meyanda söz almışken her gün telefonlar geliyor, müstahsil zor durumda. Bugün patlıcan, salatalık, domates, limon ve muz fiyatları yeterli düzeyde değil. Örneğin patlıcan, şu anda 22 kuruştan piyasaya veriliyor. Buna da çözüm bulunması gerekir saygıdeğer milletvekilleri.

Tekrar sağlık teşkilatına dönersek, sağlık teşkilatlarında Mersin’de Şemsettinler çoğalmasın, kariyer ve liyakat esas alınsın, partizanlık olmasın, hizmet aşkı ve yüksek meslek bilinci yükselsin diyor ve sonuç olarak sözümü tamamlarken hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Gündem dışı üçüncü söz, Ulaştırma Bakanlığının Malatya ilinde gerçekleştirdiği çalışmalar hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık’a aittir.

Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Ulaştırma Bakanlığının Malatya ilinde gerçekleştirdiği çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya’daki kara yolları çalışmaları ve ulaşım alanındaki gelişmelere ilişkin şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin ekonomik anlamda, sanayisiyle, tarımıyla, turizmiyle, ticaretiyle, kültürüyle başka ülkelerle rekabet edebilir konumda olması öncelikle ulaşım ağlarının bu rekabete yetecek düzeyde olmasıyla gerçekleşebilir. Ülkemizin bu anlamda gücünü artırabilmesi iller bazında gerçekleştirilecek olumlu gelişmelerin seyriyle doğrudan alakalıdır.

Milletvekili olduğum Malatya ilimizde 2002 yılından bu yana ulaştırmada çok ciddi adımlar atılmıştır. AK PARTİ “Yollar bizi ayırmasın, birleştirsin.” diyerek Türkiye'nin her yerinde ulaşım konusunda devrimsel çalışmalara imza atmıştır. Malatya da tabii ki bundan payını almıştır. Bugün 750 binlik toplam nüfusuyla Malatya büyükşehir olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Bu anlamda, son yıllarda hızla büyüyen Malatya’da gerçekleştirilen kara yolları çalışmalarına kısaca değinmek isterim. Cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren Malatya’ya yapılan yol miktarı sadece              36 kilometre iken 2002-2010 arası toplam rakam 246 kilometreye ulaşmıştır. Peki, bu başarı nasıl yakalandı? Gelin, rakamlarla konuşalım, somut veriler üzerinden gidelim çünkü rakamlar yalan söylemez.

Bakınız, 38 kilometrelik Keban-Arapgir-Divriği yolunun sathi kaplaması tamamıyla bitirilmiş vaziyette. 56 kilometrelik Elâzığ-Malatya ayrımı, Pütürge-Doğanyol yolu, ki bu yol “Kubbedağı geçilmez.” diye anılırdı, bu yollar tamamlandı. 18 kilometrelik Tepehan yolumuzun asfaltlama çalışmaları devam etmekte.

Malatya, ulaşım ve ticari güzergâhlar düşünüldüğünde coğrafi olarak Doğu Anadolu Bölgesi’nin cazibe merkezidir. Örneğin, Ankara-Van yolu olarak bilinen ve on altı ili direkt ilgilendiren Malatya-Darende kara yolu son derece önemli bir güzergâhtır.

Şimdi size soruyorum: 2003 yılında bu yolda ne kadar ilerleme oldu diye bir baktığımızda, sadece toplam 3 kilometre; ama bugün yapmış olduğumuz çalışmalara baktığımızda, 90 kilometrelik yolun 55 kilometresini bitirmiş vaziyetteyiz ve ayrıca buraya da 1.600 metre uzunluğunda iki tüplü Karahan Tüneli’nde çok önemli çalışmalar yaptık ve 650 metresi bitmiş vaziyette.

Malatya-Gölbaşı bölünmüş yolu, Doğanşehir, Darende, Akçadağ, Arapkir, Arguvan, Doğanyol, Pütürge, Battalgazi, Kuluncak, Hekimhan, Yazıhan, Yeşilyurt ve Kale ilçelerimizin il bağlantı yollarında çok önemli çalışmalar gerçekleştirdik.

Malatya’mızın prestiji açısından çok önemli gördüğümüz ve toplam 18 kilometrelik havaalanı yolumuz da duble yol olarak tamamlanmış vaziyette ve aydınlatmasıyla birlikte Malatya’ya kazandırılmış vaziyettedir.

Malatya dâhilindeki uzunluğu 69 kilometre olan Elâzığ-Malatya bölünmüş yolumuzun tamamı bitirilmiş vaziyettedir.

Yapılan köprülere baktığımız zaman, 2002’den önce Malatya’da sadece 4 adet köprü varken bugün toplamda 19 köprüye ulaşmış vaziyetteyiz ve şu anda da 15 köprü çalışması devam etmektedir. Bunlardan en önemlisi ve sadece 1 tanesi, Beylerderesi Viyadüğü olarak anılan ve rahmetli Turgut Özal Cumhurbaşkanımızın da rüyası olan ve devlet karayolunu da 2,3 kilometre kısaltacak olan 420 metrelik Beylerderesi Viyadüğü bizim de açılışını Sayın Başbakanımızın da yapmasını beklediğimiz sonuca ulaşmıştır ve açılış için de gün saymaktadır.

423 metrelik Sanayi Kavşağı’mız 2008 yılında trafiğe açıldı ve Millî Egemenlik Alt Kavşağı-Akpınar Kavşağı’nı birbirine bağlayacak köprülü kavşağın yapımı ise aralık sonunda tamamlanacaktır.

Yine Battalgazi Altgeçidi’miz ve İstasyon Kavşağı’mıza yapmayı planladığımız kavşak çalışmalarımız da şu anda devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece kara yolları mı? Tabii ki değil, hava yollarında da çok önemli yollar katettik. “Hava yolu halkın yolu olsun.” dedik ve Yıldırım Bakanımızın söylediği gibi, bu ivmeyle de çok ciddi yol katettik. Biz, Hükûmet olarak bu sloganın peşine düştük ve Malatya’dan Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e, Antalya’ya, Suudi Arabistan’a, Almanya’ya, Köln ve Franfurt’a uçaklarımız kalkıyor. Şu anda da baktığımızda bu yoğunluk sebebiyle havaalanımızın terminal binası yeterli gelmiyordu. Malatya’mıza yeni bir terminal binası kazandırdık ve onu da Ulaştırma Bakanımızla birlikte açtık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şu an yolcu kapasitemiz 1,5 milyona ulaşmış vaziyette.

Bana verilen kısıtlı vakit içerisinde anlatmak istediğim pek çok gelişmeden sizleri haberdar edemiyorum ancak son olarak sizlerle çok net bir sayıyı paylaşmak istiyorum: Ulaştırma Bakanlığımızın 2003-2010 yılları arasında sadece Malatya’mız için harcadığı rakam 563 milyon liradır.

Bizler, Malatya adına, Türkiye adına dağları delerek erişilmezi eriştiren, milletimizi birbirine kavuşturan Sayın Başbakanımıza ve Sayın Ulaştırma Bakanımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, Macaristan’da yaşanan çevre felaketinin ülkemize olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/949)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Macaristan'ın Ajka şehrinde bulunan alüminyum fabrikasındaki iki setin yıkılmasıyla kimyasal zehir taşıyan kızıl çamur geniş bir alana yayılmıştır.

Yaşanan bu çevre felaketi nedeniyle ciddi şekilde kirlenen Marcal nehri, Tuna nehri ile bağlantılıdır. Bu tehlikenin Tuna nehri üzerinden Karadeniz'e ve dolayısıyla da Ülkemize gelmesi kaçınılmazdır.

Dünya çevre bilimcileri, her geçen gün biraz daha genişleyerek yayılan, doğal yaşamı ve insan sağlığını ciddi olarak tehdit eden bu felaket karşısında alarma geçmiş iken, Türkiye'nin alacağı tedbirler konusunda toplumu rahatlatacak hiçbir açıklama yapılmamaktadır.

Geçmişte yaşanan Çernobil faciasının etkileri insanımızda yıllar sonra görülmüş, hala da görülmektedir.

Bu nedenle; kimyasal zehir taşıyan kızıl çamur tehlikesinin Ülkemizde görülebilecek etkileri konusunun araştırılması ve gereken koruyucu tedbirlerin alınması için, Anayasanın 98'inci. İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1)   Murat Özkan                       (Giresun)

2)   Akif Akkuş                         (Mersin)

3)   Reşat Doğru                        (Tokat)

4)   Oktay Vural                         (İzmir)

5)   Rıdvan Yalçın                      (Ordu)

6)   Erkan Akçay                        (Manisa)

7)   Recai Yıldırım                     (Adana)

8)   Behiç Çelik                          (Mersin)

9)   Durmuşali Torlak                (İstanbul)

10) Hasan Çalış                         (Karaman)

11) Beytullah Asil                      (Eskişehir)

12) Mustafa Enöz                      (Manisa)

13) Osman Ertuğrul                   (Aksaray)

14) Mümin İnan                         (Niğde)

15) Osman Durmuş                   (Kırıkkale)

16) Kamil Erdal Sipahi              (İzmir)

17) Hamza Hamit Homriş          (Bursa)

18) Kemalettin Nalcı                  (Tekirdağ)

19) Cumali Durmuş                   (Kocaeli)

20) Ali Uzunırmak                     (Aydın)

21) Ahmet Deniz Bölükbaşı      (Ankara)

22) Necati Özensoy                   (Bursa)

 

Gerekçe

Yarı kapalı bir deniz olan Karadeniz, çevresindeki ülkelerden dökülen atıklarla hızla kirlenmektedir.

Kıta Avrupa'sının üçte birinin kanalizasyonunun Karadeniz'e boşaltıldığı bölge içinde 17 ülke ve 3 başkent vardır. Ayrıca Karadeniz, dünyanın en yoğun petrol trafiğinin yükünü çekiyor.

Düzensiz atıklar Karadeniz'de oksijeni tüketmiş, ortaya çıkan kirlilik nedeniyle Karadeniz'de balık türleri azalmış, maalesef bazı balık türleri ise yok olmuştur. Balıkçılık insanımızın önemli geçim kaynağıdır.

Hızla kirlenen Karadeniz, bir başka felaket tehdidi altındadır. Macaristan'ın Ajka şehrinde bulunan alüminyum fabrikasındaki iki setin yıkılmasıyla 700 bin metreküp kimyasal zehir taşıyan kızıl çamur geniş bir alana yayılmıştır. Son derece tehlikeli olan kızıl çamur, ölümlere ve yüzlerce yaralanmalara neden olmuştur.

Tehlikeli kızıl çamurdan dolayı ciddi şekilde kirlenen Marcal nehri, Tuna nehri ile bağlantılıdır. Karadeniz'deki ekolojik bozulmanın sebeplerinin başında Tuna havzası gelmektedir. Kızıl çamurun Karadeniz'e ulaşması an meselesidir. Ülkemizin kızıl çamurdan etkilenmeyeceği şeklindeki açıklamalar aceleci olmuştur.

Dünya çevre bilimcileri, her geçen gün biraz daha genişleyerek yayılan, doğal yaşamı ve insan sağlığını ciddi olarak tehdit eden bu felaket karşısında alarma geçmiş iken, Türkiye olarak biz ne tür tedbirler almayı planlıyoruz; bu konuda toplumu rahatlatacak hiçbir açıklama yapılmamaktadır.

Macaristan'da yaşanan çevre felaketinin etkilerinin Ülkemizde ne şekilde kendini göstereceği konusunda izleme çalışmaları sürse de, uzun vadede ne şekilde etkileneceğimiz konusu ciddi bir çalışma gerektirmektedir.

Geçmişte yaşanan Çernobil faciasının etkileri insanımızda yıllar sonra görülmüş, hala da görülmektedir.

Karadeniz'de giderek artan kirlilik ve tehlikeli kızıl çamur felaketi konusunda çözüm üretilmesi için sorumluluğu bulunan ülkelerle temasa geçilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle;

Macaristan'da yaşanan çevre felaketinin Ülkemizde görülebilecek etkileri konusunda, insan sağlığı ve çevreye duyarlı; ciddi, organize bir çabaya gereksinim vardır.

2.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/950)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de son yıllarda ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan “nefret suçları”nda yaşanan artışın bütün boyutları araştırılarak, alınacak önlemlerin ve gerekli yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

                                                                                                             Ayla Akat Ata

                                                                                                         Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye'de son yıllarda ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan "nefret suçları"nda giderek bir artış yaşanmaktadır.

İnsan Hakları Gündemi Derneği tarafından 2009 yılında yapılan "Türkiye'de Nefret Suçları" başlıklı çalışma Türkiye'de, AGİT raporlarına yansıyan pek çok nefret suçu bulunmasına rağmen devlet tarafından söz konusu suçların takip edilmediği ve araştırılmadığı ifade edilmektedir. Türkiye'de nefret suçlarının varlığı konusunda devletin kurumlarında resmi bir verinin bulunmadığı, önlenmesine yönelik gerekli kurumların oluşturulmadığı ve bu konuda herhangi bir çalışma yapılmadığı belirtilmektedir. Dahası Türkiye'de nefret suçlarına yönelik herhangi bir cezai yaptırım öngören yasal düzenlemelerin mevcut bulunmadığı, bunun sonucu olarak da nefret suçları ve nefret propagandasının cezasız kaldığı ifade edilmektedir.

Yine ilgili çalışma kapsamında Türkiye'de 2006 yılının başından itibaren etnik ya da dini azınlıklara, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişilere yönelik saldırıların gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır.

Son olarak Manisa'nın Turgutlu İlçesi'nde yaşanan tecavüz olayı toplumda yaşanan ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan "nefret suçları"na örnek teşkil etmektedir. Manisa'nın Turgutlu ilçesinde yaşanan olayda ülkücü kimliğe sahip olduğu belirtilen Kadir Sakallı adlı kişinin, cinsel şiddet uygulamak amacıyla ikisi Kürt biri Türk kökenli olan 3 çocuğu alıkoyduğu belirtilmektedir. Yaşanan olayda ilgili şahsın Uşak nüfusuna kayıtlı A.S adlı çocuğu serbest bırakırken, Mardin nüfusuna kayıtlı Ş.A ve M.D adlı 2 çocuğa tecavüz ettiği aktarılmaktadır. Olay yerinden uzaklaşmayan Uşak nüfusuna kayıtlı A.S adlı öğrencinin yaşananları öğretmenine anlatması sonucu ortaya çıkmıştır. Durumu öğrenen ailelerin polise başvurmasının ardından olayı gerçekleştiren Kadir Sakallı adlı kişi Nöbetçi Mahkeme tarafından "Söz konusu çocuğa cinsel istismar, cebir kullanma ve ruh sağlığını bozma" suçundan tutuklanmıştır. Hazırlanan iddianamede çocuklara yönelik şiddetin 'basit tecavüz vakası' olarak değerlendirilmesi dikkat çekmektedir.

Yine yakın zamanda Kırşehir BDP İl yöneticisi Şükrü L'nin 4 yaşındaki çocuğu K.L'ye yönelik tecavüz olayı yaşanmış ve öldürülme ile sonuçlanmıştır.

Yapılan çalışmalar nefret suçlarının, diğer suçlardan farklı olarak hem mağdurlar hem de genel olarak toplum üzerinde psikolojik hasarlara yol açtığı, kurbanların maruz kaldıkları fiziksel zararların dışında, fiziksel zarar görme korkusu ve kalıcı stres gibi olumsuz psikolojik sonuçlar doğurduğu ortaya konmuştur. Nefret suçlarının, özellikle mağdur bireyler ve bu bireylerle ortak özelliklere sahip daha geniş kesimler üzerinde yaratacağı etkinin, herhangi bir önyargı saikiyle işlenmeyen suçlara göre daha fazla olduğu ifade edilmektedir.

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunların ve kredi kartı faiz oranlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/951)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde ekonominin kötü gidişi, yurttaşlarımız üzerinde ağırlığını derinden hissettirmektedir. Bunun en son göstergesi bankacılık sektöründe kendini göstermiştir. Türkiye'de bankalar 2009 yılını 20 milyar TL kârla kapatmıştır. İşin ilginç yanı ise bu kârın yaklaşık 5,7 milyar lirasının kredi kartlarına uygulanan yüksek faizlerden elde edilmesidir.

Türkiye'de 46.1 milyon kredi kartı kullanıcısı bulunmaktadır. Bunun yüzde 35'lik kısmı yani yalnızca 16.1 milyonu sadece asgari tutarı ödemektedir. 5 milyon kart sahibi ise ödeme yapamamaktadır. Kart borcunun tamamını ödeyemediği için asgari tutarı ödeyip kalanı için yüksek faiz yükü altına giren tüketiciler, geçtiğimiz bir yılda bankalara 4,2 milyar lira faiz ödemek zorunda kalmaktadır. Borcu takibe düşen tüketiciye bankaların yüklediği faiz ise son bir yılda 1,5 milyar lira olmuştur.

Bankalar, asgari tutarı ödenen kredi kartının kalan borcuna aylık yüzde 2,44; takibe düşen kart borcuna da yüzde 2,94 oranında faiz uygulamaktadır. Bu faiz oranları ise Merkez Bankası tarafından belirlenmiştir. Bu yüksek faizlere gerekçe olarak ilginç bir açıklama yapılmaktadır. Buna göre; bu yüksek faizlerin nedeni, vatandaşı kart borcunu aksatmadan zamanında ödemeye teşvik etmek. Yüksek faizden çekinen tüketicinin kart harcamasının tamamını her ödeme döneminde kapatacağı düşünülerek bu yöntem izlenmektedir. Ancak uygulama beklendiği gibi sonuç vermemektedir.

BDDK kayıtlarına göre 2009 yılında kredi kartından yapılan 36,1 milyarlık harcamanın en az yüzde 35'ine, yani 12,6 milyarına faiz uyguladı. Böylece bir yılda 3,7 milyar lira kâr sağlandı. Asgari tutarı ödenen oranın yüzde 40 olduğu varsayılırsa bankaların faiz geliri 4,2 milyar liraya ulaşmıştır. Ayrıca bankalar, takibe düşen 4 milyar 171 milyon liralık borca da gecikme faizi uygulamıştır. Buradan da 1 milyar 471 milyon lira kazanç hanesine yazılmıştır. Bu hesaptan da anlaşılacağı üzere bankaların kart faizinden elde ettiği kar 5,1 ila 5,7 milyar lira olarak gerçekleşmiştir.

Ortaya konulan rakamlar yalnızca 2009 için geçerli değildir. 2010 yılında da benzeri rakamlarla karşılaşmaktayız. Bu yılın Ağustos sonu itibariyle kart harcamaları 40.7 milyara; faiz uygulanan harcama tutarı da (yüzde 35 hesabıyla) 14 milyar liraya ulaşmıştır. Bankalar asgarisi ödendiği için faize maruz kalan 14 milyar lira sayesinde 2,7 milyar; takibe düşen bölümden de 1 milyar olmak üzere 8 ayda toplam 3.7 milyar lira kazanç sağlamıştır.

Rakamlardan da anlaşılacağı gibi, kredi kartına uygulanan faiz konusu sosyal bir patlamaya neden olacak boyutlara ulaşmıştır. Geçtiğimiz yıllarda aynı nedenle artan intiharlar, bozulan yuvalar, yıkılan yaşamlara tanık olmuştuk. Eğer bu konuda yeni önlemler alınmazsa daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmamız an meselesidir. Ekonomisi bozuk olan toplumlarda, kredi kartının bir silah görevi gördüğü unutulmamalıdır. Yaşamlarını devam ettirmek zorunda olan yurttaşlar, mecburiyetten can simidi olarak gördüğü kredi kartına sarılmaktadır. Arkasında edindiği yükün farkında olsa bile temel gereksinimlerini karşılamak amacıyla birçok olumsuzluğa göğüs germekte ya da göz yummaktadır. Bu durumun önüne geçilmediği durumda sosyal patlama gibi daha kötü bir tablo ile karşı karşıya kalmamız olasıdır.

Kredi kartı faizlerinin neden olduğu rakamlar göz önünde bulundurularak ve temelinde ekonomik kötü gidişin olduğu unutulmadan, kredi kartı kullanımının neden olduğu sorunların araştırılması ve bu sorunların çözümünde izlenecek yolların tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                                (Adıyaman)

2) Ali Oksal                                     (Mersin)

3) Rasim Çakır                                (Edirne)

4) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

5) Tansel Barış                                (Kırklareli)

6) Mehmet Ali Susam                     (İzmir)

7) Engin Altay                                 (Sinop)

8) Çetin Soysal                                (İstanbul)

9) Akif Ekici                                    (Gaziantep)

10) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

11) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

12) Selçuk Ayhan                            (İzmir)

13) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

14) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

15) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

16) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

17) Tayfur Süner                             (Antalya)

18) Osman Kaptan                          (Antalya)

19) Gökhan Durgun                        (Hatay)

20) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

21) Canan Arıtman                          (İzmir)

22) Bilgin Paçarız                            (Edirne)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 22 milletvekilinin, denizlerin gemiler tarafından kirletilmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/952)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekolojik dengelerin korunması, iklimlerin dengelenmesinde önemli bir unsur olması ve insanlığın besin deposu olma özelliği nedeniyle, denizlerin her türlü kirlilikten korunması yaşadığımız coğrafyanın en önemli konusu haline gelmiştir. Bu kirlilik yükü içerisinde, gemilerden kaynaklanan kirliliğin önemli bir payı bulunmaktadır. Türkiye, deniz ulaşımı açısından dünyanın en önemli geçiş bölgelerinden biridir. Karadeniz ile Akdeniz arasındaki tek deniz ulaşım yolu İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara denizidir. Boğazlarımızdaki deniz trafiği, özellikle İstanbul Boğazı gibi yoğun yapılaşmanın görüldüğü noktalarda doğal ve yapay çevre bakımından çok ciddi çevresel riskler oluşturmaktadır.

Bunların başında; gemilerin çöplerini denize boşaltmaları, legal veya illegal yollardan taşıdıkları tehlikeli atıkların veya maddelerin denize boşaltılması, kaza durumunda denize petrol veya diğer zararlı maddelerin yayılması gelmektedir. Ayrıca gemilerin limanlarda yükleme, boşaltma ve temizlik işlemleri sırasında meydana gelen kirlilik en önemli konulardan birini teşkil etmektedir. Özellikle petrol tanklarının yıkanması sırasında ortaya çıkan kirlilik büyük problem oluşturmaktadır. Gemilerin sintine sularını denizlere basmaları, gemilerdeki diğer pis suların ve ambar temizleme işlemi sırasında çıkarılan çöp ve atıkların denizlere atılması, kirli balast sularının denize verilmesi, en önemlisi de ham petrol ve petrol ürünleri, LNG (Liquefıed Natural Gases) veya LPG (Liquefıed Petroleum Gases) ile kimyasal veya benzeri yükleri taşıyan gemiler Boğazlarımızda önemli ölçüde çevre kirliliğine neden olmaktadır.

Sorunun çözümü için düzenlenen konferanslar daha sonra uluslararası sözleşmelere dönüşerek, deniz kirliliğinin önlenmesini içeren asıl adı "Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme" olan "MARPOL 73/78 Sözleşmesi" adıyla anılmaya başlanmıştır. Ülkemiz de 24 Haziran 1990 tarihinde bu sözleşmenin bazı maddelerine taraf olmuştur.

Gemilerden kaynaklanan sintine ve balast suları için limanlarımızda sintine ve balast suları alma tesisleri mevcuttur. Ancak bunlar gerektiği gibi çalıştırılmamaktadır. Bu tür tesislerin sayısı, kapasiteleri ve modernizasyonu sağlanmalıdır. Yine bir takım özel sektör kuruluşları bu tür atıkları toplamaktadır. Ancak bu atıkların nereye döküldüğü veya nasıl bertaraf edildiği bilinmemektedir. Bunun için bu tür tesislerin lisans almaları ve sıkı bir şekilde denetlenmeleri gerekmektedir.

Önlem alınmadığı takdirde denizlerimizin gün geçtikçe daha büyük çevre riskleri ile karşı karşıya kalmaları, kıyılarımızdaki Mavi Bayrak sayısının azalmasına neden olacaktır. Ayrıca bu tür çevre sorunları sağlık, gıda, sosyokültürel, turizm ve ekonomik olmak üzere pek çok alanda denizlerden faydalanma olanağımızı yok edici yönde etki gösterecektir. Avrupa Birliği uyum sürecinde hız kazanan yasal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelere taraf olma çalışmaları, bu yasal düzenlemelerin uygulanmasında yetersizlik yaşanması halinde bir anlam taşımayacaktır.

Yukarıda belirilen hususlar göz önünde bulundurularak, limanlarda kurulacak olan Atık Kabul Tesislerinin bir an önce hayata geçirilmesi, gerek Türk gerekse de yabancı uyruklu gemilerin diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemiz karasularında da kontrolsüz atık deşarjı yapmalarının engellenmesi, bunlara yasal müdahalelerin gecikmeden uygulanması ve ilerleyen dönemlerde henüz taraf olmadığımız uluslararası sözleşmelere de taraf olabilmek için gerekli çalışmaların yapılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

2) Rasim Çakır                                 (Edirne)

3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (Malatya)

4) Ramazan Kerim Özkan                (Burdur)

5) Tansel Barış                                 (Kırklareli)

6) Mehmet Ali Susam                      (İzmir)

7) Engin Altay                                 (Sinop)

8) Çetin Soysal                                (İstanbul)

9) Akif Ekici                                    (Gaziantep)

10) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

11) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

12) Ali Oksal                                   (Mersin)

13) Şevket Köse                                    (Adıyaman)

14) Selçuk Ayhan                                 (İzmir)

15) Abdulaziz Yazar                             (Hatay)

16) Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

17) Mevlüt Coşkuner                            (Isparta)

18) Tayfur Süner                                   (Antalya)

19) Osman Kaptan                                (Antalya)

20) Gökhan Durgun                              (Hatay)

21) Mehmet Ali Özpolat                       (İstanbul)

22) Canan Arıtman                                (İzmir)

23) Bilgin Paçarız                                  (Edirne)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önergeyi geri çekiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde, 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapılmıştı.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’tadır.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizden sonra konuşmacı yok mu? Onu lütfen…

BAŞKAN – Şu anda yok.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.48


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

565 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayıtlara “Sıra sayısı: 565, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu” olarak geçen, kayıtlarda “görevi kötüye kullanma” tabiriyle özdeşleşen ama vicdanlarda ve hafızalarda ahlaksızlığa, yolsuzluğa, usulsüzlüğe, adaletsizliğe, her şeye ama her şeye, ne kadar kötü manaya gelen fiil varsa bunları teşvik yasası olarak geçecek olan bir teklifi görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, adı üstünde, görevi kötüye kullanma. Peki, görevi veren kim? Görevi veren, yeri geldiğinde seçilmiş, seçmen, yeri geldiğinde kamu gücünü tayin eden, atayan, iktidarların atadığı, kamu gücünü kullanan marifetliler. Dolayısıyla burada istismar edilen, burada kötüye kullanılan, aslında görevini kötüye kullananın babasının malı değil. Görev, halk adına, kamu adına kullanılan kamu kaynaklarının ve kamu gücünün usulsüz ve menfaat temin ederek kullanılması anlamını taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, ben bu teklifle ilgili konuşmayı hazırlarken Milletvekilimiz Sayın Veysi Kaynak Beyefendi’ye önce tebrik ve teşekkür edecektim çünkü Parlamento tarihimizde nadir milletvekilinin sahip olacağı bir görev anlayışına sahip arkadaşımız. Sekiz yıldır tek başına iktidar olan AKP Hükûmetinin bu yasama çoğunluğuna sahip olduğu Parlamentoda milletvekillerinin teklifi olarak muhalefet partilerinden 23’üncü Dönem Parlamentosunda 600 teklif beklemektedir sırada ama hiçbir teklif Parlamentonun gündemine taşınamamış, hiçbir teklif görüşülememiştir. Ama Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Veysi Kaynak’ın, bu hatırlayabildiğim kadarıyla ikinci, üçüncü teklifidir görüşülüyor ve…

MUHARREM İNCE (Yalova) – 22 teklifi var ve 14’ü yasalaşmış.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – 14’ü yasalaşmış! Çok büyük bir başarı bir milletvekili olarak ama bu tekliflerin… Tabii ki, enteresandır teklif sahibi arkadaşımız bu konuları çok savunamazken, konuşma imkânı bulmazken maalesef Hükûmet tasarısı olarak getirmekte beis gören Hükûmet yetkililerinin, iktidar sahiplerinin Parlamento kürsüsünden “yaptığımız değişiklikler, yaptığımız -zenlemeler” diyerek bunların bizzat Kabine üyeleri tarafından savunulduğunu görmekteyiz. Ha, bu da neyi hatırlatıyor: İktidarın, Hükûmetin çekinceleri var bunları tasarı olarak sahiplenmekte. Yani teklif olarak verdirip sonradan Hükûmet tasarısıymış gibi burada sahiplenebilmeyi ben milletvekili olarak bir dolanma yolu olarak görüyorum ve bunun Parlamento anlayışına bir teamül olarak girmemesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu, iktidarın ne ilk yaptığı ne de son yaptığı. Buradaki yasama çoğunluğunun içerisinden çıkan Hükûmet, iktidar maalesef buradaki yasama çoğunluğunu kullanarak âdeta, kanun devleti, hukuk devleti olmamız gerekirken, hukukun üstünlüğünü tanımamız gerekirken, hukukun üstünlüğünü tanımak yerine, halk iradesi-demokrasi-hukukun üstünlüğü düzlemini tarumar ederek, hukukun üstünlüğünü hiçe sayıp, halk iradesini demokrasiye aykırı bir şekilde halk mahkemelerine dönüştürme kanaatindedir ve bu eylemi gerçekleştirmektedir, buradaki birçok fiil buna yöneliktir.

Değerli milletvekilleri, burada yapılan değişiklikle “bir yıldan üç yıla kadar” olan ceza “altı aydan iki yıla kadar”a indiriliyor; “altı aydan iki yıla kadar” olan ceza “üç aydan bir yıla kadar”a indiriliyor. Dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum: “Altı aydan iki yıla kadar” olan ceza “üç aydan bir yıla kadar” olarak tam ortasından bölünmüş. “Bir yıldan üç yıla kadar” olan ceza da “altı aydan iki yıla kadar”a düşürülmüş. Herhâlde, değerli arkadaşımız “bir yıldan üç yıla kadar” olan cezayı tam ortasından böldüğünde “altı aydan bir buçuk yıla kadar” ibaresini kullansaydı buçukçu olurum diye mi korktu merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, dün Sayın Bakanın bizlerin sorularına verdikleri cevapta, 2005, 2006, 2007 yıllarında, bu suçtan yılda ortalama 12 bin davanın görüldüğünü ve ortalama 12 bin davadan hemen hemen yarı yarıya mahkûmiyet çıktığı rakamlarını verdi. Yani bu suç, nadir işlenen bir suç değil; bu suç, âdeta, kamu kaynaklarını, kamu gücünü kullanırken bazıları tarafından teamül hâline getirilmiş bir suç. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, cezaların caydırıcı olması gerekirken, bu sıklıkta işlenen bir suçun cezasının indirilmesi demek, bu suçu işlemeyi teşvik etmek demektir.

Peki, bu suç işleme teşvik edilirken acaba bir başka şey de aklımıza geliyor mu? Elbette ki aklımıza geliyor: Amir konumunda olan insanlara veya atanmışlara, seçilmişler talimatlarıyla bu suçları işlettiler de -iki yıla indirilmesinin sebebi- mahkemelerinin değişmesini, cezalarının ertelenebilmesini temin etmek için mi bu indirimler yapılmaktadır? Bu bir noktada aslında af da çünkü cezalarının indirilmesinin neticesinde birçok insan bundan faydalanarak hürriyetlerine yeniden kavuşacaklardır. Maalesef suç işlemek kötü örnek olmaktan çıkmış ve âdeta teşvik edilir bir duruma gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu işlemler bu İktidar zamanında acaba nadiren mi yapılıyor, yoksa sıklıkla mı yapılıyor? Hukuk alanında yapılan bu işlemler başka alanlarda da yapılıyor. Vatandaşlar arasında başka eşitsizlikler de meydana getiriliyor. İşte, Parlamentoya sevk edilen, vergi ve devlete, kamuya olan borçlardaki yeniden yapılandırmalarda da görüyoruz. Gittiğimiz şehirlerimizdeki vatandaşlarımızla konuştuğumuzda elbette ki imkânları nispetinde bu borçlarını ödeyemeyen insanların borçlarının yeniden yapılandırılmasında fayda var ama bir bakıyorsunuz ki büyük vergi mükelleflerinin bunları teamül hâline getirdiği, yandaşların bunların teamül hâline getirdiği, hatta ve hatta böyle masum vatandaş isteklerinin arasına naylon, sahte faturaların da sıkıştırıldığını görüyoruz. Peki, sormak gerekir: Eğer adalet mülkün temeliyse, oradaki mülk devlet ise ve devletin en birincil görevi adaleti temin etmek ise o zaman biz vergisini, sigortasını zamanında ödeyen, borçlarını zamanında ödeyen vatandaşlarla ödemeyen vatandaşlar arasındaki meydana getirdiğimiz, bizzat devlet eliyle meydana getirdiğimiz eşitsizliği nasıl ortadan kaldırabiliriz? Acaba, bunun mütalaasını yapabiliyor mu iktidar? Buradaki çoğunluğa dayalı olarak, bütün, ne kadar usulsüzlük, bir noktada ahlaksızlık varsa bunlara vesile kılınıyor yüce Meclis, eşitsizlik meydana getirmeye vesile kılınıyor.

Değerli milletvekilleri, böyle oldubittilerle bir ülkede ne demokrasi bilinci, kültürü ne de devlet düzeni inşa edilebilir ancak burada, iki dudağının arasında aşiret idare eden bir düzen kurulabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, bu teklif 5/11/2010 günü Komisyondan çıkmış ve bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüyor ve aynı maddedeki düzenleme 12/12/2004 tarihinde yapılmış. 12/12/2004 tarihinde yapılan düzenlemeyi biz, 5/11/2010 tarihinde yeniden Meclis gündemine alıp değiştiriyoruz. Aceleniz ne? Buradaki kürsülerden AKP grup sözcülerinden bazıları, Ticaret Kanunu’ndan Borçlar Kanunu’na varıncaya kadar birtakım kanunların acilen görüşülmesinden ve MHP’nin bunu engellendiğinden bahsediyordu. Demek ki ondan daha önemli, taciri, tüccarı, haklı ticaret yapanı korumak yerine, kurtarılmak istenen yandaşlar var. O kurtarılmak istenen yandaşları kurtarmamaya bizim çoğunluğumuz yetmiyor.

Ben, yüce Türk milletine bu ahlaksız kanunu şikâyet ediyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Sayın milletvekilleri, dün 1’inci maddenin görüşülmesi esnasında soru sormak için sisteme giren arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum ki tekrar bu arkadaşlarımız sisteme girebilsinler: Sayın Ünlütepe, Sayın Işık, Sayın Tankut, Sayın Köse, Sayın Akcan, Sayın Akkuş.

1’inci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Görevini Kötüye Kullanma Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakıyoruz, gerçekten AK PARTİ’nin gündemiyle Türkiye'nin gündemi birbirinden farklı. Kendine istediği yasaları, teklifi akşam veriyor, ertesi gün de komisyona iniyor. Tam dördüncü senemdir Meclisteyim. Dört sene boyunca bir hukukçu olarak onlarca kanun teklifi verdim, gizli dinlemeden taciz suçlarına kadar, düşünce suçlarından tutun da özel ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasına kadar. Bunlardan hiçbirisi ne komisyona indirildi ne de İç Tüzük 37’nci maddeye göre yaptığımız başvurular dikkate alındı. Şimdi, böyle bir çalışma esasıyla Parlamentonun çalıştığını söylemek mümkün mü?

Şimdi, Parlamentoda 600’ü aşkın fezleke var. Bu fezlekelerin 545 tanesi partililerimize ait, hepsi düşünce açıklaması. Bunların hepsi ya Mecliste ya partide ya mitingde ya seçimde yaptığımız konuşmaları kapsıyor. Hatta Kürtçe su istedik diye de fezlekeler geldi, merhaba “…” (x) dediğimiz için de geldi. Evet, 545 fezleke geldi bize ama bizim dışımızda da fezlekeler var Mecliste. Bu fezlekelere baktığımız zaman bu madde de içinde var bu fezlekenin ve bu fezlekenin kapsadığı çok önemli kişiler de var, biliyorum.

Şimdi soruyorum: Ne yapmak istiyorsunuz? Önceki Türk Ceza Kanunu’nda, meşhur 228, 230, 240’ıncı maddeler. 2004 öncesi, zaten yüz bini aşkın dosya müruruzamana uğratıldı, yargıdaki iş yükü nedeniyle, bu maddelerle ilgili dosyaların hemen hemen yüzde 80’i müruruzamana uğratıldı ve failleri kurtuldu. Görevi kötüye kullanma, kötü muameleyi de işkenceyi de hırsızlığı da zimmeti de her türlü, bu alandaki suçları kapsıyordu. E şimdi, bakıyoruz, verilen teklifte ne yapılması isteniliyor? Maddede öncelikle, cezayı azaltıyor, suç tipini değiştirmek için “kazanç” kavramı yerine “menfaat” konuyor, iki maddede daha değişiklik yapılıyor ve bu maddelerle:

1) Dosyaları asliye cezadan sulh cezaya düşürüyorsunuz, bir hükmü geri bıraktırma yolu açıyorsunuz suçu sabit olsa.

2) Erteleme imkânı sağlıyorsunuz çünkü üç sene cezalar ertelenmiyordu.

3) Örtülü af gibi bir madde yapıyorsunuz. Bürokraside mi lazım size, yoksa Parlamentoya bu şekilde taşımayı düşündüğünüz insanlar mı var? Açık konuşmak lazım.

Yani ben şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili olarak benim il belediye başkanım, Şırnak Belediye Başkanım, bir basın açıklamasını okudu diye, bakın, Sayın Parlamentonun dikkatine sunuyorum, bir basın açıklamasını okudu diye, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesiymiş gibi davranmaktan, propaganda yapmaktan, yedi yıl iki ay hapis cezası aldı. Yedi yıl, dile kolay, yedi yıl! Eğer dağa çıkmış olsaydı, üniforma giymiş olsaydı, kod adını almış olsaydı, elinde Kalaşnikofla, bombayla yakalansaydı, altı buçuk sene ceza alacaktı, daha az ceza.

Şimdi, 2004’te Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirdiniz, cezaları ağırlaştırdınız. Terörle Mücadele Kanunu’nun bütün karşılıkları Türk Ceza Kanunu’nda yer aldı ve buna rağmen, infaz hukuku da değiştirilmesine rağmen, dörtte 3 getirilmesine rağmen hâlâ ceza artırımı var, hâlâ orada verilen cezalar 2 kat artırılıyor, infaz hâlâ ağırlaştırılıyor. Peki, Terörle Mücadele Kanunu’nu niye kaldırmayı düşünmezsiniz?

215’inci madde… Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için 30 binin üstünde insan yargılanıyor. Dikkat edin, 30 binin… Her mahkeme farklı karar veriyor; kimisi bir sene veriyor, kimisi örgüt propagandası sayıyor beş sene veriyor, kimisi on sene veriyor, kimisi yedi sene veriyor, kimisi altı ay veriyor, kimisi beraat veriyor. “Suç ve suçluyu övme”, kabahat nevinden bir madde. Her gün, her yerde Kenan Evren’e “sayın” diyorlar insanlar, rütbeliler. Hatta, Başbakan yanında saf tuttu, resimleri yayınlandı. Bu ülkede darbe yapan, bu Meclisi kapatan, bütün partileri kapatan, Zincirbozan’a süren ve bırakın onu, sadece bu da değil, sarı üniformalarıyla gelip bu kürsülerde oturanlar… Darbe yapanlara “sayın” dediği için bir tane Allah’ın kulu hakkında açılmış bir dava var mı bu ülkede? Ya bu ülkenin yargıçları, yargısı, bu yasayı yapanlar bu ülkede yaşamıyor ya da söylediklerinin hepsi palavra. Ne diyorlar? “Kenan Evren’i yargılayacağız.” Siz gölgesini bile yargılayamazsınız bu mantıkla, gölgesini! Siz bu kürsüde “Yargılayacağız.” dediniz, biz suç duyurusunda bulunduk, ifadeye bile çağıramadınız.

Şimdi, arkadaşlar, benim söylediklerim basit şeyler değil. Siz düşünce açıklamasının uluslararası standartlarını, Avrupa Mahkemesi standartlarını biliyorsunuz, yargı biliyor. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi “Uluslararası sözleşmeler kanunların üstünde.” diyor ama benim Yüksekova Belediye Başkanım Ruken Yetişkin bir şenlik nedeniyle şu an cezaevinde. Benim Bitlis Belediye Başkanım, benim hukukçu olan Kars’taki Belediye Başkanım gece apar topar gözaltına alınıyor. Sizi rahatsız etmiyor mu bunlar? Ülkenin toplumsal barışına zarar vermiyor mu bu yaklaşımlar? Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı, 220’nci maddesinin 6’ncı fıkrası, 7’nci fıkrası, 8’inci fıkrası, 314’üncü madde örgüt üyelerini tanımlamış. Peki, bu madde neyi karşılıyor? Niye kaldırmayı düşünmüyorsunuz? Yani illa, hırsıza, zimmetçiye, işkenceciye, namussuza mı çalışacağız bu ülkede? Allah aşkına, düşünce suçu kaldırılmadan cezaları, indirilmeden cezaları bu ülkede insanlar konuşamadan demokrasi gelebilir mi? Ne bu ikiyüzlülük, madalyonun iki farklı yanı? Bir yanda ülkemde bu oluyor, bir yanda böylesine ceza yasaları çıkarılıyor. Bunun neresi kabul edilebilir? Bizim içimiz yanıyor. Her gün yanı başımızda arkadaşlarımız içeri alınıyor. Her gün içeri alınırken  düşünceleri nedeniyle, bu yasalar Meclise geliyor. Kimi kurtarmaya çalışıyorsunuz? Bu fezlekenin içinde, bu maddelerin içinde kim var? Bakın bakayım, eski Türk Ceza Kanunu 228, 230, 240, sizin Genel Başkanınız, Başbakan olmasın acaba? Fezleke maddelerine bakın. Şimdi, Allah aşkına, niye düşünce suçlarında bir adım atmıyorsunuz? Niye Kürt siyasetçilere bu kadar zalim davranıyorsunuz? Niye Kürt siyasetçiler konuştuğu için on sene içeri atıyorsunuz? Niye hırsızlara kapıyı açıyorsunuz, düşüncesini açıklayanları içeri atıyorsunuz? Bu yasalar…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Onlar herkese yapıyor herkese, sadece Kürtlere değil.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben kendi açımdan içimde… Benim 3 bin tane partilim içeride. Sizin yanınızda başka türlü içeri giren olabilir. 3 bin tane partilim içeride benim. 50 bin tane dava açılmış. Şimdi soruyum size…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Peki, Hükûmet olarak siz bu düşünce suçlarının cezalarını ne zaman kaldıracaksınız? Konuştu diye insanlara ceza vermekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Kürt siyasetçilerinin yıllarca cezaevinde tutulmasının önünü nasıl kapatacaksınız? Siz bunu kapatmadığınız sürece bu ülkeye nasıl barışı getireceksiniz? Toplumsal barış nasıl sağlanacak? Demokratik bir toplum nasıl sağlanacak? Siz bu kafayla sadece kendi gündeminizi oluşturursanız korkarım Robespierre’in yaptığının akıbeti de sizi bulmaz umarım. Robespierre de giyotin yasasını çıkarmıştı ama o giyotin yasasında Robespierre de gitti.

Bu ceza maddesi korkunçtur arkadaşlar. İyi düşünün. Biz, buna ret oyu vereceğiz. Bugünün gündemi bu değil, gündeme gelin, gündeme davet ediyorum.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

1’inci madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi, kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine uygun hareket ettikleri, yetkilerini hukuken belirlenen sınırlar içinde kullandıkları yönünde toplumdaki güveni hâkim kılmayı, bu şekilde kamusal faaliyetin etkili ve dürüst biçimde yapılmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Suç ve ceza siyasetinde asıl olan, işlenen suç nedeniyle bozulan adaletin sağlanmasında cezaların haklı, ölçülü, orantılı olmasıdır. Ancak bu şekilde failin pişmanlık duygusu sağlanabilir, topluma yeniden kazandırılması sağlanabilir.

Bu temelde, 5237 sayılı Kanun’la düzenlenen -257’nci maddesi- madde metninde de belirtildiği üzere, “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında” diyerek genel tamamlayıcı bir suç tanımlanmıştır. Kapsamlı, geniş alandaki suçları cezalandıran bu maddedeki cezaların miktarı, eylem ile ceza arasındaki oran ve kamu vicdanını rahatlatması bakımından rahatsız edici nitelikte olduğu gibi, Ceza Kanunu’muzun tekniğine, amacına, ruhuna, uyarıcı ve caydırıcılığına da aykırıdır.

Cezalar failin zaruret içine itilmesine, belki de memuriyetinin sona erdirilmesine sebep olmamalıdır. Zaten cezaları hâkim takdir etmektedir. Alt ve üst sınırlar arasında ceza tayin ederken suçun ağırlığını elbette göz önüne alacaktır. Tabii ki hâkim, cezaların tayininde gerekçe göstermek zorundadır. Cezaların tedbire çevrilmesi şartları varsa, zaten hâkim öncelikle sanığın lehine olan hükümleri uygulamak durumundadır. Sırf tedbire çevrilme sınırları içinde kalacağı düşüncesiyle kanun teklifine karşı çıkmak, hukuki düşünce değildir. Bu nedenle ceza adaleti yönünden kanun teklifinin yerinde olduğunu düşünüyorum. Hırsızlık, rüşvet, zimmet, sahtecilik suçları zaten başka maddelerle düzenlendiği için 257’nci maddeyle bağlantı kurmak kasıtlı ve siyasi bir söylemdir, kamuoyunu yanlış yönlendirmedir.

Tasarıyla getirilen düzenleme, Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesindeki erteleme konusunu devamlı kılmayacaktır. Tekerrür durumuna, suç işlemeyeceği konusunda mahkemede oluşan kanaate göre hâkim cezayı erteleyecek ya da ertelemeyecektir. Zaten şu anda diğer suçlarda da şartları oluştuğunda Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesindeki erteleme hükmü herkese uygulanmaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesindeki bu değişikliğe karşı çıkanlar âdeta yolsuzluğu, hukuksuzluğu, hırsızlığı hep bu madde düzenliyormuş, bu madde değişirse Türk Ceza Kanunu tümden ortadan kalkacakmış gibi bir korku üretiyorlar. Hâlbuki Türk Ceza Kanunu tüm suçları tanımlamış, tasnif etmiş, tanzim etmiş, her konu ve hukuk alanı suç ve cezayla korunmuş ve müeyyidesini de koymuştur. İşte bütün bunlara rağmen herhangi bir alandaki eylem ya da ihmal bir haksızlık, adaletsizlik oluşturmuşsa o zaman Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi devreye sokulmaktadır. Bu anlamda tamamlayıcı, genel ve hatta tali bir suç olarak da tanımlanmaktadır yani korkular boşadır ve sunidir.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahısları adına ikinci söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle yolsuzluk yapanlara örtülü af getirildiği şeklindeki beyanların gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. (CHP sıralarından “Neyle alakası var?” sesleri)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Biraz düşün. Ayıp oluyor, geri zekâlı mı herkes!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yapılması öngörülen değişikliğin yolsuzlukla mücadele açısından olumsuz sonuçların doğmasına neden olabileceği yönündeki görüşlerin hukuki bir değeri bulunmamaktadır. Teklifle rüşvet, zimmet, irtikâp, dolandırıcılık, emniyeti suistimal gibi yolsuzlukların kaynağı olan suçlarda bir indirim yapılmamaktadır. Bilakis AK PARTİ İktidarıyla birlikte ceza mevzuatımızda ve ceza infaz sistemimizdeki ağırlaştırılmış hükümler neticesinde ceza sistemimiz yolsuzluk suçlarıyla ilgili olarak da daha caydırıcı bir konuma getirilmiştir. Görevi kötüye kullanma suçuna birçok ülkenin ceza kanunlarında yer verilmemiştir. Yeni Türk Ceza Kanunu’muzda genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak “görevi kötüye kullanma suçu” tanımına yer verilmiş, görevin gereklerine aykırı davranışın, bir başka suçu oluşturmadığı takdirde kamu görevlisinin bu suça istinaden cezalandırılacağı öngörülmüştür. (CHP sıralarından gürültüler)

Dinlersen sen de öğreneceksin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ancak bu suç için öngörülen ceza miktarları uygulamada hâkime olayın ağırlığına göre takdir hakkını kısıtlamış, aynı maddede yer alan suçlara verilecek cezalar arasında suçun vasıf ve mahiyetine uygun olmayan cezalar öngörülmüştür. Görüşmekte olduğumuz teklifte, maddede yer alan fıkralar arasındaki dengenin sağlanmasının amaçlandığı görülmekte, bu da ceza hukuku tekniği açısından önemli bir eksikliği gidermektedir.

Teklifle Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinin 1’inci ve 2’nci fıkralarında yer alan “kazanç” ibaresi “menfaat” olarak değiştirilmektedir. Bu değişiklik, olması gereken olumlu bir değişikliktir çünkü görevi kötüye kullanma suçunun oluşumu bakımından kişilere sağlanan sadece ekonomik bir kazanç olarak algılanmaması gerekir. Bu nedenle “kazanç” ibaresinin yerine “menfaat” ibaresi getirilerek uygulamadaki tereddütler giderilmektedir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Dolandırıcılığı kibarlaştırıyorsun!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Maddedeki fıkralara baktığımızda, 1’inci fıkradaki suç, görevi kötüye kullanma suçunun cezasını belirtmekte, 2’nci fıkradaki suç eski Ceza Kanunu’muzdaki görevi ihmal suçunu karşılamakta, 3’üncü fıkra ise görevi kötüye kullanma suçundan daha ağır bir müeyyideyle karşılanması gereken irtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde meydana gelen görevi kötüye kullanma suçunu düzenlemektedir ki mevcut düzenlemede 1’inci fıkrayla aynı cezayı öngörmektedir. Bunun düzeltilmesi gerekiyordu, kanun teklifiyle bu husus düzeltilmektedir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Doğruyu söyle, doğruyu!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Ceza miktarları bakımından aynı bölümde yer alan suçlar arasındaki denge sağlanmakta…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Melik Gökçek’ten bir menfaat mi sağlıyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …bunun için de maddenin 1’inci ve 2’nci fıkrasında öngörülen cezalarda indirim yapılması, 3’üncü fıkrada ise görevi kötüye kullanma suçunun nitelikli hâli düzenlendiğinden, bu suçun cezasının diğer fıkralara göre daha da ağırlaştırılması gerekiyordu. İşte teklif, görevi kötüye kullanma suçunun nitelikli hâline verilecek cezayı artırmaktadır. Hapis cezasının üst sınırının üç yıl olarak muhafaza edilmesi ve ayrıca beş bin güne kadar adli para cezasının öngörülmesi fıkralar arasındaki dengesizliği ortadan kaldıran olumlu bir değişikliktir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Adamın götürdüğünün yanında beş bin gün nedir?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefete mensup arkadaşlarımız diğer konularda olduğu gibi, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde de konuyu saptırarak, olduğundan farklı göstererek farklı mecralara çekmenin gayreti içerisinde olmuşlardır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İftira ediyorsun!

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Yapma!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yolsuzluk gibi ağır bir ithamda bulunarak, bunu her fırsatta tekrarlamaktadırlar.

Milletimiz şunu iyi bilmektedir, AK PARTİ İktidarıyla yolsuzluklar tarihe karışmıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne diyorsun ya?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğrudur, çok doğru söylüyorsun! Sizi alkışlamak lazım bu sözlerinizden!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Geçmiş iktidarların yolsuzluklarından ve bu yolsuzluklar nedeniyle ülke ekonomisini krizlere sürüklemesinde dolayı AK PARTİ’yi iktidara getiren milletimiz yapılan her seçimde AK PARTİ’yi güçlendirerek sandıktan çıkarmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yolsuzluk yapmayan var mı diyeceksin!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Milletimiz yolsuzlukları AK PARTİ’den önceki iktidarlardan hatırlamaktadır. Milletimiz yolsuzlukları İSKİ skandallarından, Yuvacık Barajlarından hatırlamaktadır. (CHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Geç bunları, geç, geç…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İftira atıyorsun, beraat ettiler.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Milletimiz yolsuzlukları dokuz yıl önce batırılan yirmi bir banka ve…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ağzını topla! Beraat ettiler…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …hortumlanan 50 milyar dolar ve sonucunda çıkarılan ağır ekonomik buhranlardan hatırlamaktadır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Beraat ettiler, beraat… Özür dile!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Geçmiş iktidarlar döneminde yolsuzluklar nedeniyle… (CHP ve MHP sıralarında gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Özür dile, saygısızlık yapma!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …milletimiz çareyi AK PARTİ’de bulmuş ve yolsuzlukları sona erdirmiş, temiz siyasetin kapılarını açmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğru! Boru hattıyla götürüyorsunuz, size boru hattı bile yetmez!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Türkiye artık milletimizin kaynaklarını yine milletimizin hizmetine sunan bir iktidarı dört seçim iktidara getirmiştir.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Kısmetse haziranda yolcusunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Seksen bir vilayetimiz eğitimden sağlığa, bayındırlıktan turizme, tarımdan enerjiye, ulaşımdan KÖYDES, BELDES yatırımlarına her alanda hayal dahi edilemeyen icraatlara sahne olmuştur. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğruları söyle!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Milleti kandırıyor!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Doğruları söylemiyor!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Türkiye artık hortumlarla, yolsuzluklarla anılan bir ülke olmaktan çıkmıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Yolsuzluk suçlamalarıyla milletimizin kafasını karıştıramadığınızı yapılan dört seçim ve iki referandum sonucuna bakarak artık anlamanız gerekir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne demek istiyorsun yani? Türk milleti de ortak mı sizin yaptığınız soygunlara, yolsuzluklara?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle kanun teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, sözcü yalan söylemektedir bazı konularda.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, geçen dönem milletvekilimiz olan, daha önce Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Sefa Sirmen’le ilgili yalan beyanda bulunmuştur, iftira atmıştır. İzin verirseniz Cumhuriyet Halk Partisi…

BAŞKAN – Buyurun, üç dakikanız var. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan…

(CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, isterseniz Sayın İnce’yi dinleyelim.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, iftira günahtır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sizin her gün yaptığınız ne? Sizin her gün yatığınız şey iftira!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Geçen dönem Kocaeli Milletvekili Sefa Sirmen’le ilgili dediniz ki: “Yuvacık Barajı’nda yolsuzluk var.” Komisyonlar kurdunuz. Sefa Sirmen bu kürsüye geldi, dedi ki: “Hakkımda bu iftiralar var, benim dokunulmazlığımı kaldırın.” Biz de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak Sefa Sirmen’in dokunulmazlığının kaldırılması yönünde oy kullandık. Siz dokunulmazlığın kaldırılmaması yönünde oy kullandınız. Sefa Sirmen üç buçuk yıldır milletvekili değil ve geçtiğimiz hafta da bu davadan beraat etti.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kesinleşti mi? Kesinleşti mi? Kesinleşti mi, söyle!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu ne biçim vicdan? Bu ne biçim anlayış? Bu ne biçim ahlak? Bu ne biçim siyaset? Böyle şey olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kesinleşti mi, onu söyle.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bak, bak arkadaşım, Sefa Sirmen’in dokunulmazlığını niye kaldırmadın? Bak, yüreğin varsa 724 tane dosya var orada. Meclisin sabıka kaydı 724 dosyadır. Onun içinde CHP’li milletvekilleri de var.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kaç tanesi CHP’li, bir bakın.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına milletimizin önünde, bu milletin kürsüsünden söz veriyorum bütün arkadaşlarım adına. Yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, gücünüz yetiyorsa getirin, dokunulmazlıkların tümünü kaldıralım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz bugün söz verirsiniz, yarın cayarsınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Çamur atma!

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Önce CHP’lilerden başlasınlar.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Önce CHP’lilerden başlayalım, söz. Önce CHP’lilerden başlayalım. Bu ne biçim bir anlayış!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İSKİ skandalına ne diyeceksin!

MUHARREM İNCE (Devamla) – İnsanın biraz yüzü kızarır, insan biraz utanır!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İSKİ’yi de savunun!

MUHARREM İNCE (Devamla) – O kadar iftira attınız, Sefa Sirmen gitti aklandı mahkemede. Gitti, aklandı!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kesinleşti mi?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bak, görevi kötüye kullanma, hangi milletvekilleri burada yargılanıyor, onlar açıklasın.

Bir şey daha söyleyeyim. Dikmen Vadisi’nden, Çukurambar’dan Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı konutlardan daire alan, konut alan milletvekilleri parmağını kaldırsın. Bir kaldırın parmaklarınızı! Yakında açıklayacağım onları, merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Yakında açıklayacağım!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Almayan kaldırsın!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Muharrem Bey, almayan var mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yüzde 70’i! Yüzde 70’i! Onları açıklayacağım listesini. Hatta dün ne yaptık biliyor musunuz? Açık oylama olsun dedik, açık oylama. Niye açık oylama olsun dedik, biliyor musunuz? Hangi milletvekili bu tasarıya imza atmış, “evet” demiş, görelim dedik.

Bir başka konu daha var. 900 küsur kanun tasarısı sevk etmiş Hükûmet, yasalaşma oranı yüzde 34. Veysi Kaynak’ın kanun tekliflerinin yasalaşma oranı yüzde 63.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O günahkâr! Maraşlılar soracak onun hesabını!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakanlar Kurulunu ikiye katlamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir dakika verebilir misiniz.

BAŞKAN – Hayır, veremem.

Bakın, sataşmaya üç dakikaya veriyorum. Hiç yapmadım, ne olur.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Çıkın cevap verin! Hadi cevap verin!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Duymuyorlar bile!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, soru-cevap işlemine geçiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İstedin, aklanma belgesi de geldi Sefa Sirmen’in, istersen gel al!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kesinleşme şerhini göster! Yargıtay kararını göster!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İSKİ’nin hesabını ver, İSKİ’nin!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İSKİ ‘ den bahset! (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bırak İSKİ’yi, dedemizin hesabını da veririz merak etme! Atatürk’ün hesabını da veririz!

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, dünden soru için girmiştiniz. Sisteme girebilir misiniz Sayın Ünlütepe.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla  Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Dün de sorduğum soruya olumlu bir yanıt alamadım. Bir ülkenin çürümüşlüğünün hem nedeni hem de en önemli göstergesi yolsuzluklardır.

Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeleri devam eden Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine ilişkin değişiklik teklifinin kabul edilerek yasalaşması durumunda bu kısmi aftan kaç kişi yararlanacaktır? Yararlanacak olanlar hangi kamu kurum ve kuruluşlarında, hangi görevleri yürütmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ulaşan toplam fezleke sayısı ne kadardır? Bunların ne kadarı bu kanun teklifiyle görevi kötüye kullanma suçuna getirilen ceza indirimlerinden yararlanabileceklerdir? Görevini kötüye kullandığı hâlde ceza indiriminden veya affından yararlandırılacak olan milletvekillerine ait dosyaların partilere göre dağılımı nasıldır? Toplam kaç milletvekilinin bu kanundan yararlandırılması düşünülmektedir? Sayın Başbakanın da bu kanundan yararlanması söz konusu mudur? Yararlanacaklar arasında eskiden ya da hâlen bakanlık yapan kaç milletvekilinin ismi bulunmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bu teklif ile görevi kötüye kullananların cezaları önemli ölçüde indirilmektedir. Dolayısıyla, cezaların indirilmesiyle görevi kötüye kullananların da cezalarının ertelenme imkânı meydana gelecektir. Bu şekilde, görevi kötüye kullanarak bazı çevrelere haksız kazanç veya menfaat sağlayan kamu görevlilerine kıyak geçilerek “İyi ki görevi kötüye kullandınız, bunun için sizi affediyoruz.” algısı meydana gelmeyecek midir? Bu durum sizin vicdanınızı sızlatmayacak mıdır?

Ayrıca, bu zamana kadar görevlerini kötüye kullanarak devletin malına, yani beytülmale el uzatanların almış oldukları mahkûmiyetler de affedilerek kamu vicdanı zedelenmeyecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben bu soruyu dün akşam sormak için sisteme girmiştim Sayın Başkan. Sabahleyin geldiğimde İnternet portallarında, haber portallarında, dün Sayın Bakan’ın Sayın Burhan Kuzu’ya gönderdiği not her tarafta geziyor.

Vicdanların sızlama pahasına, sızlatılması pahasına, konuşmacıların Komisyon Başkanımızın tebessümüyle izlendiği bir ortamda bu sorulara sağlıklı cevabın verilmediğini gördükten sonra, soru sormanın bir anlamının olmadığını düşünerek soru sormaktan vazgeçiyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben cevap vereyim Sayın Başkan.

Tebessümün suç olduğunu daha yeni duyuyorum.

ŞENOL BAL (İzmir) – Ama müstehzi…

BAŞKAN – Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; şahısları ve kamuyu zarara uğratanlar görevini kötüye kullanırken bunun suç olduğunu bilerek yapıyorlar. Bilerek suç işlemeyi ne maksatla dolaylı olarak affediyorsunuz?

Bu yasa, Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesindeki cezaların indirilmesi, hafifletilmesi, dolayısıyla paraya çevrilmesi anlamına gelmiyor mu?

Kamu veya şahıslar zarara uğratılırken birileri de bundan nemalanmaktadır. Yüksek derecede nemaların yüzde 1’lik bir kısmı bu cezayı ödemeye yetiyor. Bu, emanete hıyanet anlamı taşımıyor mu? İhanet edenin suçunu niçin ve ne hakla hafifletiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın  Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim, arkadaşlarıma da.

Şimdi, bazı sorular tek tek madde hâlinde çok derinlemesine bir incelemeyle kabul edilebilecek verileri içeriyor. Kaç kişi yararlanacak, bunun ne kadarı seçilmiş, ne kadarı atanmış, mevcut fezlekeler içerisinde hangi bakanlar veya milletvekilleri var, bunları inceleyerek arkadaşlarıma yazılı olarak cevap vermeye gayret edeceğim.

Ancak, şunu, dünkü konuşmalarımıza ilaveten, tekrar, 1’inci madde üzerindeki konuşmalarla bağlantı kurarak söylemek istiyorum: Bu 257’nci maddede yaptığımız değişiklik, maddeyi ortadan kaldırmadığı gibi, sadece kazanç ve menfaat tanımları üzerinde bir değişiklik ve 1’inci, 2’nci, 3’üncü fıkralara ait yeniden bir ceza düzenlemesidir. Bunu “örtülü af” olarak niteleyen arkadaşlarımız oldu, “kısmi af” olarak niteleyen arkadaşlarımız oldu. Yapılacak şey -ceza hukukunun bir ilkesidir- bu kanun kabul edildiği takdirde mevcut dosyalar ele alınacak ve “Sanık, lehine olan hükümlerden istifade eder.” kuralınca yeniden bir düzenleme yani hakkında ceza tertibine gidilecektir.

Burada erteleme kapsamı içerisinde olduğunu ifade ederek “Artık siz bunları kurtarıyorsunuz veya kurtarılacak.” şeklinde bir tanımlama yapıldı. Biliyorsunuz ki Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci maddesinde, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımları düzenlenmiş, 49’uncu maddenin 2’nci fıkrasında da hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının kısa süreli hapis cezası olduğu belirtilmiştir. Kanunun 50’nci maddesinde öngörülen seçenek yaptırımların uygulanması, maddenin 3’üncü fıkrasında sayılan hâller dışında, hâkimin takdirindedir. Yani hâkim, kısa süreli hapis cezası alan kişi hakkında, 3’üncü fıkradaki koşulları taşımıyorsa, seçenek yaptırımları uygulayıp uygulamama konusunda takdir hakkına sahiptir. Seçenek yaptırımların uygulanması, belirtilen istisna dışında, zorunlu değildir.

Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesinde ise hapis cezasının ertelenmesi düzenlenmiştir. Bu hükme göre, daha önce kasıtlı  bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaat oluşturan kişinin aldığı iki yıl veya daha az hapis cezası ertelenebilecektir. Erteleme sınırı, on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıl olarak düzenlenmiştir. Seçenek yaptırımlarda olduğu gibi, erteleme kararı da hâkimin takdirindedir. İki yıl veya daha az hapis cezası alması durumunda muhakkak bu cezaların erteleneceği anlamına gelmemektedir.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarımızdan Sayın Uzunırmak, konuşması sırasında bu kanun maddesinin değişmesinin yolsuzlukları teşvik anlamına geldiğini, ahlaksızlık olduğunu defalarca söyledi ve sonunda yeni bir tanımlama yaptı, bu kanuna “ahlaksız kanun” nitelemesinde bulundu. Bunların hepsi tutanaklarda vardır. Ben doğru olmadığını, bu üslubun, bu nitelemenin yanlış olduğunu düşünüyorum, şu bakımdan: Genel Kurulumuz kabul edecekse ve derecattan geçerek kesinleşecek bir kanun yürürlüğe girdiğinde bu bir yasama faaliyetidir. Bu yasama faaliyetinin sonucunda ortaya çıkacak kanun için mahkemelere, Anayasa Mahkemesine de gidilebilir ama “ahlaksız kanun” nitelemesi bence tutanaklarda bulunmaması gereken bir nitelemedir, maksadını aşmaktır. Neden biliyor musunuz? Türk Ceza Kanunu’nun 6’ncı maddesinin 1’nci fıkrasında bu maddeye göre suç işleyeceği kabul edilen kamu görevlileri, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlanmıştır. Bunların tamamı 2 milyon civarındadır. Bir yılda açılan dava sayısı 10 bin civarında, mahkûmiyet yüzde 40 nispetindedir. Yani 2 milyonluk kitlede 5 bin, 6 bin elbette az değildir ama 2 milyonluk kitlenin tamamını itham edercesine bunların hepsi yolsuzluk yapıyor, hepsi yolsuzluktan sanık ve sabıkalı, onları kurtarmaya yönelik bir kanun olarak lütfen bunu görmemek lazım. Yanlış yapabiliriz, bu yanlışların düzeleceği yerler vardır, tekrar düzenleme yapabiliriz, yasama organının görevi içindedir.

Ben şunu da ifade etmek istiyorum: Sayın Akcan soru sormadı ama önemli bir konuya temas etti. Ben, dün Sayın Kuzu’nun salonda gerginliğe yol açabileceğini düşünerek Grup Başkan Vekilimize bir not gönderdim, bunu fotoğraflar tespit etti. Ben grup başkan vekilliği yaptım üç sene. Buradaki müzakerelerin sükûnet içinde geçmesini takip etmek grup başkan vekilinin görevidir. Sayın Burhan Kuzu’ya yönelik eleştiriler oldu, o da kendine göre cevap vermeye çalıştı. Bu tartışma sırasında Meclisin sükûneti bozulabilir düşüncesiyle arkadaşımızın salonda olmamasının daha doğru olacağını ifade ettim. Bu kanaatimi pekiştiren bir olay da biraz önce yaşandı. Ben, Sayın Yılmaz Tunç arkadaşımızın konuşmasını kınıyorum. Yanlış bir konuşmadır, tahrik edici bir konuşmadır, doğru bir konuşma değildir. (MHP sıralarından alkışlar) Yani, haşa hakkım değil belki ama, burada güzel bir şekilde bu müzakereleri yürütürken ateşe benzin dökmenin, arkadaşlarımızı tahrik etmenin… Hatta şu arada cevaplandırılamayacak konuların tahrik unsuru hâline gelmemesini şahsen arzu ederdim.

Arkadaşlarımızın sorularına yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesi üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeler aynı mahiyette olduğu için, okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 565 Sıra Sayılı Kanun teklifinin 1. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

Yılmaz Tankut

Rıdvan Yalçın

 

Kütahya

Adana

Ordu

 

Akif Akkuş

Mümin İnan

Recep Taner

 

Mersin

Niğde

Aydın

 

 

Süleyman L. Yunusoğlu

 

 

 

Trabzon

 

BAŞKAN – Diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

 

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

Tekin Bingöl

 

Zonguldak

Ordu

Ankara

 

Ali Rıza Öztürk

Ahmet Tan

 

 

Mersin

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 1’inci maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine yönelik yasa teklifi, görevi kötüye kullanma suçu için öngörülen ceza miktarlarını değiştirmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine göre, görevi kötüye kullanma suçunun karşılığı olarak haksız bir kazanç temin eden kamu görevlisi için bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmesine karşın, getirilen yasa teklifiyle bu cezanın alt sınırı altı aya, üst sınırı ise iki yıla düşürülmektedir. Cezanın üst sınırının iki yıla düşürülmesi nedeniyle de görevi kötüye kullanma suçunu işleyenler için hükmün açıklanmasının geriye bırakılması ve erteleme hükümlerinden yararlanılması gibi bir avantaj, ayrıcalık sağlanmaktadır. Bu nedenle, az önce konuşan Sayın Yılmaz Tunç’un söylemlerinin aksine, bu düzenleme, bu yasa teklifi, görevi kötüye kullanma suçunu işleyenler için bir nevi örtülü af düzenlemesi getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin pek çok milletvekili hakkında ilgili Kanun hükmü gereğince düzenlenmiş olan fezlekelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi  Adalet ve Anayasa Karma Komisyonunda bekletildiği, Adalet ve Kalkınma Partisinin pek çok belediye başkanıyla ilgili olarak bu suçtan dolayı açılan soruşturma, kovuşturma ve yargılamaların devam ettiği ve yine Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasallaşmış gözde bürokratlarıyla ilgili olarak bu suçtan dolayı iki yılı aşkın hapis cezaları olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra yolsuzluklar âdeta bir verem gibi, kanserli bir tümör gibi ülkemizi içten içe kemirmektedir. Halkımızın açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşama tutunmaya çalıştığı bir süreçte, maalesef, yine halkımızın tabiriyle, birtakım insanlar deveyi havuduyla götürmektedir. Ve yine değerli milletvekilleri, bu bağlamda, içinden geçtiğimiz süreçte WikiLeaks depremiyle ülkemizdeki yolsuzluk iddiaları ve bunun Sayın Başbakana, sayın bakanlara yansımaları âdeta ortalığa saçılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ülkenin Başbakanına, ülkenin bakanlarına, ülkenin belediye başkanlarına ve bürokratlarına yönelik bu kadar ciddi iddialar ulu orta ortalıklarda dolaşıyorken, uluslararası kuruluşların raporlarına göre ülkemiz yolsuzluklar konusunda kaygı yaratan ülkeler kategorisinde yer alıyorken, yolsuzluklara altyapı oluşturan böyle bir suça ilişkin düzenlemenin -örtülü af niteliğiyle- Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesi halkımıza yönelik çok büyük bir haksızlıktır, çok büyük bir saygısızlıktır.

Değerli milletvekilleri, yine hukuk devletinde yargı kararlarının bağlayıcılığı asıldır. Oysa ki Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi kapsamında değerlendirilen yargı kararlarına uymama suçu, ceza miktarlarının azaltılması suretiyle âdeta özendirilmekte, desteklenmektedir. Bunun sürekli olarak dile getirdiğiniz hukuk devleti ilkesiyle ne derece bağdaştığını Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımın takdirlerine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin içeriğinde kamu yararı yoktur. Getirilen bu teklifin içeriğinde, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşama tutunmaya çalışan halkımızın yararları bulunmamaktadır ancak bunun tam tersine, Sayın Başbakanın deyimiyle, haram lokma yiyenlerin, yetim hakkı yiyenlerin, kul hakkı yiyenlerin yedikleri yanlarına kâr bırakılmaktadır. Ancak, halkımızın böyle bir sürece seyirci kalmayacağı inancıyla önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Sayın Genç burada mı?

Diğer önerge sahiplerinden Sayın Yalçın, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülen kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilişkili olarak söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, sessizliği temin eder misiniz efendim.

BAŞKAN – Hay hay Sayın Yalçın.

Sayın milletvekilleri…

Evet, buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Sayın Başkanım, ayıplı bir teklif olarak nitelendirdiğimiz bu teklifin gerçekleriyle yüzleşmek istemeyen arkadaşlarımız bunu sohbetle kapatmak yerine, o sohbetlerini dışarıda yapmalarının Parlamento çalışmaları bakımından daha hayırlı olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, iki gündür burada gerçekten ibretle, hayretle yürüttüğümüz bir müzakere var. Konunun siyasi tarafı oldukça etraflı şekilde tartışıldı. Burada söz alan, özellikle avukatlık mesleğinden gelmiş, hâkimlik mesleğinden gelmiş Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşları izlerken benim uzun yıllar yaptığım avukatlık mesleğinde, bir avukatın inanmadığı bir davayı savunurken düştüğü pozisyonları hatırladım. Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşlarımız konunun gerçeklerini ifade etmek yerine etrafında dolaşmayı tercih ettiler.

Değerli arkadaşlar, dün söz alan Sayın Bekir Bozdağ, hiç kimsenin bu Mecliste itiraz etmediği bir şeyi ifade etti, daha doğrusu herkesin bana göre itiraz etmesi gereken bir konu tekrar gündeme gelmedi; Sayın Bozdağ, bizim memleketimizde mahkemeler insanları alıyor, hapse atıyor, iki yıl, üç yıl hapis yatılıyor, ondan sonra zimmet, rüşvet ispatlanamadığı için kişinin beraat etmesi düşünülmüyor, biz bunu tutukladık, bunun için de bir ceza verelim diye bu maddelerin işletildiğini ifade etti.

Değerli arkadaşlar, bu yargı, bu ifade Türk hâkimlerine bir hakarettir ve asla kabul edilemez. Bunu öncelikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle Sayın Bakanın dikkatine bir hususu sunmak istiyorum. Burada bizim ifade ettiğimiz şey, bu cezalar tecil ya da paraya çevrilme sınırının üstünde de o sınıra getiriliyor diye iddia etmiyoruz. Eğer bu cezaların alt sınırları iki yılın üzerindeki cezalar olsaydı bu tartışma bu anlamıyla anlamlı olabilirdi. İşte tam da burada iktidarla ayrışıyoruz.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; buradaki maddede düzenlenen cezanın 1’inci fıkrası bir yılla başlayan bir ceza öngörüyor, 2’nci fıkrası, yani kişileri mağdur etmenin, kamuyu zarara uğratmanın, kişilere haksız çıkar sağlamanın ihmali davranışla işlenmiş hâli de altı ayla başlayan bir ceza öngörüyor.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; yani şunu anlatmak istiyorum: Her iki fıkradaki cezanın alt sınırları itibarıyla paraya çevrilmesi, tecil edilmesi ya da herhangi bir diğer yaptırıma, yani hapis dışında bir yaptırıma çevrilmesi mümkün. O hâlde, değerli arkadaşlar, bir mahkeme, ilk suçunda bir kamu görevlisinin altı ayla ya da bir yılla başlayan bir cezasını bir tedbire çevirmiyorsa, paraya çevirmiyorsa ya da tecil etmiyorsa, ertelemiyorsa bunun sebeplerine bakmak gerekir. Bunun sebeplerini uygulamadan gelen arkadaşlar bilecektir.

Değerli arkadaşlarım, ya bu suçu işleyen kamu görevlileri artık suç işlemeyi alışkanlık hâline getirmiştir, kamuyu zarara uğratmayı alışkanlık hâline getirmiştir, yani hukuki deyimle sabıkalıdır ya da değerli arkadaşlarım, zararın boyutları o kadar devasa ölçüdedir ki, o kadar bir ahlaki düşüklük içerisindedir ki bu kamu görevlileri, mahkemeler bu kamu görevlilerini o görevleri yapmaya müsait bulmamaktadır.

Şimdi, bu gerçeklik bütün açıklığıyla karşımızdayken, değerli arkadaşlar, burada polemik yaparak, yok efendim, çıkar ile menfaat kavramlarını birbiriyle yarıştırarak bu konuyu izah etmek ne hukuki ne siyasi etiğe sığmaz değerli arkadaşlarım. Efendim neymiş? “Menfaat” kavramı daha geniş bir kavrammış. “Çıkar” kavramının neyi varmış? Yani bir siyasi çıkarın da geniş bir çerçeve içerisinde değerlendirilmesi mümkündür. Bu iki kavram üzerinde bir oynama yapılıyorsa, bunun olsa olsa amacı, ya dikkatleri ceza indiriminden kaçırmak şeklindedir ya da değerli arkadaşlarım, suçun unsurları üzerinde bir değişiklik yapılıyor intibaı vererek yargılanan bütün insanlar bakımından tekrar bir yargılama kapısını aralamak olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, konunun siyasi tarafı bir tarafa, biz hâkim, savcı değiliz. Ben, şahsen, hiçbir arkadaşımı, hiçbir kişiyi bir suçla itham etmeyi doğru bulmuyorum. Benim ifade ettiğim, bizim ifade ettiğimiz kavramlar, kurumsal yolsuzluk odaklarına ilişkindir. Yoksa herhangi bir şahsı itham etmek savcıların işidir.

Bu çerçevede, değerli arkadaşlarım, Değerli Bakanım, şu sözlerime lütfen birisi çıkıp burada cevap versin: Alt sınırı altı ay, bir yıl olan bu suçlardan ilk suçu olup da yargılanıp mağdur olan, görevinden olan bir tane insan var mıdır? Evet, bazen Türkiye’de yeni seçilmiş belediye başkanları acemilikleri döneminde birtakım mazur görülebilecek fiiller işleyebilmektedirler ama biraz önce yaptığım açıklamalar çerçevesinde bunlar mahkemelerce mazur görülmekte ve mutlaka cezaları bir tedbire çevrilmektedir. Bütün bu gerçekler karşısında, lütfen, bir sözcünüz, hâkim kökenli olabilir, avukat kökenli olabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Efendim, bitiriyorum, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - …bu söylediklerimin aksini burada söyleyip beni ikna ederse çok memnun olacağım.

Bu duygularla önergemize destek talep ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Geçti ama, ben söyledim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçmedi, geçmedi.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Şimdi karar yeter sayısı arayacağım. Sayar mısınız. Karar yeter sayısı vardır. Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bu bir nitelikli çoğunluk gerektirir. Bir af niteliğindedir bu yasa çünkü yargı kararlarını işlevsiz bir hâle getiriyor. Bu nedenle, nitelikli çoğunluğun aranması gerekir. Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrası açıkça “Yargı kararları yasama organını bağlar, yürütmeyi bağlar, idareyi bağlar.” diyor. Bu oylamayla şimdi biz bu yargı kararlarının tümünü işlevsiz hâle getiriyoruz. İşlevsiz hâle ancak afla getirilir. Bu bir af niteliğinde olduğu için nitelikli çoğunluk gerektirir. Bu konunun Başkanlık makamınca araştırılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Talebiniz tutanağa geçti.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek’e aittir.

Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama geçmeden önce, az önce 1’inci madde üzerinde kişisel söz alan iktidar partisi milletvekili arkadaşımızın açıklamalarıyla ilgili ben de birkaç cümle ilave etmek istiyorum.

Gerçi Sayın Bakan o konuşmayı doğru bulmadığını belirtti. Bundan da mutlu olduğumu burada ifade etmek istiyorum. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim değerli arkadaşlar: Sayın Milletvekili arkadaşımız ya bu aralar basını okumuyor, televizyonu izlemiyor ya da izliyorsa, tahmin ediyorum, belli gazeteleri izliyor, yani yandaş basını takip ediyor!

Değerli arkadaşlar, Sayın Abdüllatif Şener AKP’nin kurucusudur. Uzun yıllar, yani 2002-2007 arası milletvekili olmakla beraber burada Başbakan Yardımcılığı yaptı, en önemli görevlerde bulundu. Dün de basına yansıyan, yani basında okuduğum kadarıyla, orada gazetelerde yer alan birtakım beyanları var. Yani bunları hiç mi okumadı arkadaşlarımız diye ben burada merak ediyorum.

Şimdi, Abdüllatif Şener ne diyor değerli arkadaşlar? “Geçen dönem yapılan yolsuzlukların her birini, bakanların da tümü, milletvekillerinin de tümü, grubun tümü zaten biliyordu. Bunlar artık ayyuka çıkmıştı.” diyor, “Dolar milyarderlerinin sayısı -yani bu gazetede, basında yazılanlara göre konuşuyorum- Türkiye’de sanıldığının çok üzeridir.” diyor, “AKP İktidarı döneminde bu dolar milyarderlerinin sayıları çok arttı. Bir kısmı kendilerini gizliyor, saklıyor. Bir kısmının yatırımları Avrupa’da, yurt dışında.” diyor. Yani şunu söylüyor Abdüllatif Şener -WikiLeaks belgelerinden sonra da aslında bunu söylemişti- “Benim niye istifa ettiğim o belgelerde yazıyor.” Bu bir itiraftır, bu ikrardır. Şimdi bunları duyup, bu yazılanları okuyup ondan sonra çıkıp burada milletvekili dokunulmazlığı olmayan, üç buçuk yıldır milletvekilliği olmayan, hakkındaki yargılama neticesinde beraat etmiş bir insanla ilgili olarak, bir belediye başkanımızla ilgili olarak “İşte, şu yolsuzluğu yaptı, bu yolsuzluğu yaptı.” demeyi, ben vallahi, bilmiyorum ama yani arkadaşlarımızın vicdanlarına bırakıyorum değerli arkadaşlar.

Yani “Yolsuzluk AKP İktidarının damarlarına işlemiş.” diyor. Bunu söyleyen de içinizden biri değerli arkadaşlar. Önce bunları bir değerlendirin, önce bunlarla ilgili “Ya, biz kendimizi bir çek edelim.” deyin. Yani biz konuşacağız ama bak içimizden birileri çıkıyor, sorumluluk makamında yer almış burada, bakanlık yapmış, Başbakan Yardımcılığı yapmış, özelleştirmenin başında bulunmuş, ekonominin başında bulunmuş bu insan bunları söylüyor. Bunları biz ciddiye almayacak mıyız? Yani yöntem şu mu: “En iyi yol saldırmaktır.” Biz burada çıkalım bağıralım, çağıralım…

Görüyorum ki arkadaşlarımız da Sayın Başbakanın bu uygulamış olduğu yöntemi gerçekten çok iyi benimsemişler, ona göre burada konuşmalarını yapıyorlar. Öncelikle bunu belirtmek istedim. Lütfen arkadaşlar, kendinize önce bir bakın, ondan sonra çıkın burada konuşun.

Sayın Bakanı, bu konudaki duyarlılığı için tekrar, değerli arkadaşlar, kutluyorum.

Şimdi, bu kanun teklifi Meclise verildiğinde yani ilk haberimiz olduğunda aslında çok şaşırmadım ama üzüldüm. Hani bazen şunu diyoruz bizler: “Hani bu kadarı da olmaz. Olur ama bu kadarı da olmaz.” Bu kanun öyle bir kanun değerli arkadaşlar. Teklif açısından konuşuyorum. Yani bu kanun teklifinin aslında teklif olmadığını -Sayın Bakan da dün arkasında Hükûmet olarak durduklarını belirterek- bir tasarı olduğunu zaten hepimiz biliyoruz ama yöntem olarak teklifle, bir milletvekili arkadaşımın imzasıyla verildi.

Yani ben şunu düşünmüştüm: Bu kadar ayyuka çıkmış, bu kanunun niye verildiği açık açık belli, bu teklifin niye verildiği… Bir maddelik bir teklif. “Neresinden baksanız, neyi anlatsanız… Ne söyleyeceksiniz insanlara?” diye ben kendi kendime düşündüm açıkça söyleyeyim. Yani komisyonda tartıştık. Bir an merak ettim, arkadaşlarımız, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız gelecekler, nasıl savunacaklar, ne anlatacaklar diye merak ettim. Yani geldiler, gerçekten orada da arkadaşlarımız işte konuştular ama ben şunu merak ediyordum: Sayın Bakanımız dün söz aldığında açıkçası biraz umutlanmıştım ve dedim ki: “Herhâlde Sayın Arınç, yani rahatsız bu kanundan, burada farklı bir konuşma yapacak.” Çünkü kendi konuşmasının içerisinde 1 Mart tezkeresini hatırlatan bir ibare de vardı yani onunla ilgili üstlenmiş olduğu rolün ne kadar önemli olduğunu belirten bir açıklaması vardı. Herhâlde dedim, Sayın Bakan yine ona benzer bir konuşmayla “Arkadaşlar, ne yapıyorsunuz siz, böyle bir şey olur mu?” diyecek diye bekledim ama gerçekten hayal kırıklığına uğradım. Sayın Kamer Genç yerinden şöyle bir şey söylemişti: “Sayın Bakan, bir şey soracağım. Vicdanınız rahat mı?” dedi bu kanun teklifiyle ilgili olarak. Sayın Bakan da “Evet, sonuna kadar vicdanım rahat.” dedi.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bunu savunabilirsiniz, buradan metin gelip okuyabilirsiniz, konuşulabilir ama ben şunu istiyorum: Halkın karşısına, vatandaşımızın karşısına çıktığınızda yani göz göze geldiğinizde, gözlerine bakarak nasıl anlatacaksınız bu değişiklik teklifini? Ben bunu merak ediyorum. Şimdi bu kanun teklifinin nereden geldiği, niye geldiği belli zaten. Bir proje uygulanıyor. Bunun bir proje olduğu belli. Biraz sonra, biraz sonra derken bir süre sonra yine buna benzer bir kanun teklifiyle karşılaşacağız burada. Yine Sayın Kaynak’ın ortak imzası olan, yine AKP’den 2 milletvekili arkadaşımızın da verdiği, aslında bu kanunun devamı olan bir teklif var yukarıda. Sayın Adalet Komisyonu Başkanımız burada. O kanun teklifi Adalet Komisyonundan inecek mi inmeyecek mi? Meclis Başkanlığımıza da bunu buradan belirtmek istiyorum. Plan Bütçede görüşülecekse… O hangi kanun? İşte hani hâkimlere tazminat davası açılmıştı biliyorsunuz, Mehmet Haberal’la ilgili olarak haksız tutuklamalar ve tutukluluğunun devamıyla ilgili olarak. Onunla ilgili verilen karardan sonra bu davaların kamu görevlilerine yani hâkimlere -sadece hâkimleri kapsamıyor tabii ki, tüm kamu görevlilerini kapsıyor- onlara açılmaması, kime, devlete açılması yönünde bir teklif var ama bizim komisyona gelecek mi bilmiyorum. Yani Plan Bütçede görüşülecekmiş ama mutlaka Adalet Komisyonunda görüşülmesi gereken bir kanun. O kanun da bunun devamı arkadaşlar.

Burada ne yapıyoruz? Şimdi, yolsuzluktan bahsediliyor, arkadaşlarımız rahatsız oluyor. Değerli arkadaşlar, görevi kötüye kullanma suçunun cezasını indiriyoruz. Görevi kötüye kullanma suçunu kim işliyor? Kamu görevlileri işliyor, bürokratlar işliyor, bakanlar işliyor, memurlar işliyor ama kamu görevlileri işliyor. Teklifin içerisinde var, “kazanç” ibaresinden bahsediyor. Diyor ki: “İşte bunu menfaat… Daha genişletelim. Yargıtayın da içtihatlarında kazanç maddi bir nitelemeyi içeriyor, menfaat daha geniş bir kapsamda. Maddi, yani paranın dışında, maddi menfaatlerin dışında diğer menfaatleri de içeren geniş bir nitelemedir.” diyor. Demek ki bu işin içerisinde bir çıkar var, bir para var, bir menfaat var. Başka şeyler de olabilir, yani illa da maddi menfaat olmayabilir. Şimdi, böyle bir suç işlenmesi için bir menfaatin, ortada olan bir suçta, yani yolsuzluğun içerisinde, yolsuzluğun bunun içinde zaten bulunduğu sabit. Durup dururken… İşte, az önce soru geçseydi, süre yetseydi şunu soracaktım Sayın Bakana: Kanunun gerekçesinde Sayın Kaynak da yazmış. Diyor ki şurada: “Aynı bölümde yer alan suçlar arasında dengeyi sağlamak amaçlanmıştır.”

Değerli arkadaşlar, bu Ceza Kanunu yasalaşırken kanun koyucu olarak burada aynı mantıkla hareket edilmiş ve bu bölümdeki suçlar için belli bir ceza nitelemesi yapılmış. Şimdi, bunların içerisinden bir tanesini alıyorsunuz, tek görevi kötüye kullanmayı alıyorsunuz. Neyi dengeleyeceksiniz? Şimdi, bu mantıkla hareket edeceksek o zaman şunu yapmamız lazım: Bu bölümdeki tüm suçların hepsinin cezalarını elden geçirmemiz lazım. Diğer suçlar da ne? Onlar da yolsuzlukla ilgili olan suçlar. Hepsinin mi cezasını indireceğiz? Yani işin içerisinde yolsuzlukla mücadeleyi içeren bir düzenleme var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir düzenlemenin cezasını indiriyorsanız, burada bu eleştiriler, daha doğrusu bunlar az dahi. Yani burada üslubumuza dikkat etmeye çalışıyoruz ki ben kendi adıma söyleyeyim, yani aslında daha dikkatli üslup kullanıyorum ama bu kanunları gördükten sonra, bu teklifleri gördükten sonra, açık açık insanları saf ve aptal yerine koyuyorsunuz gibi geliyor bana, halkımızı. Yani “millî irade” deniyor, “hukukun üstünlüğü” deniyor. İşte, Anayasa değişikliği paketi sırasında Ankara-İstanbul arası sık sık gidip geliyorduk, billboard’larda “Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu?” diye yazıyorsunuz. İşte “Tam bağımsız yargı, tam bağımsız -işte efendim- adalet.” diyorsunuz. Şimdi, bunları söyledikten sonra bu yaptıklarınıza bakınca, gerçekten, yani hangi üslubu kullanacağımı ben de bilmiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu mantık geçmişte vardı. Biliyorsunuz, hani  “Benim memurum işini bilir.” sözü vardı, onun devamı. Açıkça söyleyeyim onun devamı. Yerel seçimler sırasında biz bunu çok güzel yaşadık aslında. Benim ilimde yaşadık. Şimdi, Ali Uzunırmak, sevgili milletvekili arkadaşımız MHP’nin, bizim milletvekili arkadaşlarımız da var, onlar da yine kendi illerinde yaşıyor. Ben benim ilimde yaşamıştım Sayın Valimiz döneminde. Şimdi Aydın’da Sayın Valimiz ama Tunceli’de de yaşadık. Yani oradaki valimiz işi gücü bıraktı, “Patron ne istiyor…” Patron kim? Bildiğim kadarıyla arkadaşlar da öyle söylüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – AKP’li arkadaşlar da “Patron böyle diyor.” diyorlar. “Patron” dediğimiz Sayın Başbakan. Patron ne istiyorsa sayın valiler de onu yapıyorlar. Kış günü orada buzdolabı dağıttınız. Sayın Başbakan çıktı dedi ki: “Sayın Valimiz görevini yapıyor.” Tabii değerli arkadaşlar, daha sonra biliyorsunuz Yargıtayda ceza aldı kendisi, Giresun’a vali olmuştu ondan sonra. Ama geçtiğimiz günlerde İstanbul’a giden öğrencilerimiz, 100-150 civarı öğrencimiz bir yerde sıkıştırıldı, kıstırıldı, dövüldü, işte, sağ salim alındı, hiç üzerinde yara bere olmayan çocuklar karakoldan burunları kırık hâlde çıktı. Oradan emniyet müdürümüz çıktı “Polis görevini yapıyor.” dedi. Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan onu söylerse tabii ki bürokratlar da onu söyleyecek.

Tabii zamanım bitiyor, o yüzden, aslında söylenecek çok daha şey vardı ama şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, AKP dönemi bittiğinde inanın iyi hatırlanmayacaksınız. Vatandaşlarımız -hani, cenazenin ardından imam sorar ya “Nasıl bilirdiniz?” diye- işte sorulduğunda diyecekler ki: “Ya bunlarda kul korkusu bir tarafa Allah korkusu da yoktu.” Yani arkanızdan böyle bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Düzgün konuş, düzgün.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeni mi öğrendin, onlarda başta Allah korkusu yoktu.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında müteaddit kereler grubumuza yönelik kabul edilmesi imkânsız suçlamalarda bulundu. İç Tüzük 69’a göre bir söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, üç dakikanız var, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde değişiklik öngören bir teklif.

Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu ortada. Hırsızlık, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, rüşvet, zimmet, ihtilas, irtikap… Bütün bu suçların ne anlama geldiği, yaptırımlarının ne olduğu belli. Burada yapılan düzenleme, konuya özel bir düzenleme. Kendi içerisinde bir suçun tanımıyla ilgili bir düzenleme, süreleriyle ilgili bir düzenleme. Bir başka suçun varlığını, bir başka suç kapsamına giren fiillerin varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme kesinlikle değil ama maalesef konunun teknik boyutu üzerinde durmak yerine, muhalefet adına söz alan milletvekili arkadaşlarımızın pek çoğu ispat edilmesi imkânsız birtakım düşünce ve yaklaşımlarını kürsüden millete aktarmayı tercih eder oldular. WikiLeaks belgeleri üzerinden konuşanlar oldu, son olarak bir siyasi partinin genel başkanı olan Sayın Şener’in önceki günlerde katıldığı bir televizyon programında AK PARTİ’ye yönelik suçlamalarını da buradaki konuşmalarına malzeme ve dayanak olarak kullanmak isteyenler oldu.

Değerli milletvekilleri, Abdüllatif Şener bir siyasal partinin genel başkanıdır. AK PARTİ ile siyaseti örtüşmediği için olmalı ki kendi siyasi partisini kurmuş, kendi siyasi ikbalinin peşinden gider olmuştur. Parti kurmuştur, örgütlenmiştir, seçimlere girmeye hazırlık yapmaktadır kendi ölçeğinde. 22 Temmuz 2007 tarihine kadar da Başbakan Yardımcısı olarak AK PARTİ Hükûmetlerinde görev yapmıştır. Eğer iddiaları doğru ise o iddiaları üzerine AK PARTİ Hükûmetinde kalmaması gerekirdi. Özelleştirmeden sorumlu Başbakan Yardımcılığı yaptı, Devlet Planlama Teşkilatı kendisine bağlıydı Başbakan Yardımcısı olarak. Varsa elinde bilgisi, belgesi, doğrudan somut bir suçlama materyali bunu görevdeyken bile savcılığa intikal ettirmesi gerekirdi ya da yanlışı gördüğü yerde “Ben yokum.” deyip, o an itibarıyla seçimleri beklemeksizin gitmesi gerekirdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Televizyonda konuştu. Kendisi burada yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …ama böyle etraftan, kulaktan dolma bilgilerle, sırf bir şeyler söylemiş olmak için buraya gelip bu cümleleri sarf etmek değerli arkadaşlar, konuşanlar açısından da bir güven bunalımı yaratacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada olmayan bir kişi hakkında dedikodu yapma. Eski yol arkadaşın senin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Her lafın başı yolsuzluktan, istismardan, şundan bundan bahsedenler, belgesini, bilgisini ortaya koyamadıkları takdirde inandırıcılıklarını kaybedeceklerdir.

Bir diğer huzursuzluk ve rahatsızlık duyduğum konu, bu milletin millî iradesiyle ve aklıyla bu kadar alay etmemek lazım. Millet sorulduğunda diyecekmiş ki: “E bunları iyi bilmezdik. Kul hakkını bilmezlerdi. Allah korkusu bilmezlerdi.”

Değerli arkadaşlar, kul hakkını da çok iyi biliyoruz, Allah korkusunu da çok iyi biliyoruz...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yemesini de iyi biliyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – ...ve dört seçimdir bu Hükûmete oy veren, tercih eden milletin iradesine, hiç olmazsa bu aziz milletin iradesine saygı göstermeyi öğrenin diyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, görevi kötüye kullanma suçunu 240’ıncı maddesinde düzenlemişti. Aynı düzenleme 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda da yerini korumuştur ancak ilave olarak “kamu zararı” kavramını da getirmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu teklifin özelliği, hatiplerin büyük çoğunluğunun da ifade ettiği gibi bir tür af niteliği taşımasıdır.  Burada AKP İktidarı, suç işleyen kamu görevlilerini koruma iradesini ortaya koyuyor. Görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevi yükümlülüğü ile bağdaşmayan genel, tali ve tamamlayıcı bir suç türüne girmektedir. Eşitlik ve liyakat ilkesine ters düşen uygulamalar sonucu bu suç türü ortaya çıkmaktadır. Bu suçun oluşması için, suç fiilini kamu görevlisinin görevinden dolayı işlemesi gerekir. Yani suçun oluşabilmesi için öncelikle muhataplarının mağduriyetine yol açmış olması, ekonomik anlamda bir kamu zararının ortaya çıkması ve bazı kişilere haksız kazanç sağlaması gerekir.

Takdir edersiniz ki “mağduriyet” kavramı çok geniş kapsamlıdır ve anlamı geniştir. İmar uygulamalarından personel atamaya kadar, hak edene verilecek ruhsatı vermeme gibi, bunu çok, yelpaze şeklinde açmak ve uzatmak mümkündür. Karşılıklı rızayla dahi olsa idarenin vatandaşa hakkını belli bir yarar karşılığı vermesi de görevi kötüye kullanma kapsamında mütalaa edilir. Burada, idarenin muhatabı olan vatandaşın, hizmetinin görülmeyeceği endişesinde olduğu da açıktır. İmar Kanunu uygulamalarının bütün safahatı, çoğunlukla görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilir. Onun için, bu düzenlemenin özellikle belediyeler açısından ne kadar önemli olduğunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için mutlaka icraat yapılmasına lüzum yoktur, gerek yoktur. İhmalî bir hareket de bu suçun oluşumunu sağlar.

Değerli arkadaşlar “kamu zararı” kavramına biraz önce değinmiştim, yani suçun oluşabilmesi için -ikinci bölümde- ekonomik anlamda bir kamu zararının ortaya çıkması. Şimdi, bunu düzenlerken burada özellikle Genel Kurulun dikkatlerine arz edilmeyen bir konu da 5018 sayılı Yasa. 5018 sayılı Yasa’nın 71’inci maddesine dikkatinizi çekmek isterim. Bu madde kamu zararını tanımlıyor aslında. Şöyle diyor: “Kamu zararı, mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.

Kamu zararının belirlenmesinde;

a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması,

b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması…”

Sayın Bakanım, özellikle bu 71’inci maddeye de dikkatinizi çekerim.

“c) Transfer niteliğindeki giderlerde fazla veya yersiz ödemede bulunulması,

d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,

e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,

f) Kamu kaynakları ile yükümlülüklerinin yönetilmesinde, değerlendirilmesinde, korunmasında veya kullanılmasında gerekli önlemlerin alınmaması veya özenin gösterilmemesi suretiyle öz kaynağın azalmasına sebebiyet verilmesi,

g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılmaması.”

Kamu zararı, 71’de böyle ifade ediliyor. Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararının, zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilmesini öngörüyor. “Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmünü amirdir. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dâhil yapılan bir aylık net ödemelerin 2 katı tutarına kadar da para cezası verileceği hükmünü amirdir bu madde.

Buradan anlaşılacağı üzere, kamu zararına yol açan kamu görevlileri Türk Ceza Kanunu madde 257’ye göre yargılanacaktır.

Şimdi, 5018’e bir yerde daha dikkat edilmemişti, Genel Kurula getirilen ve kanunlaşan Sayıştay Kanunu ele alındığı zaman ısrarla muhalefet partileri tarafından dile getirilmesine rağmen performans denetimi göz ardı edilmiş ve performans ölçümüne dönülerek 5018 sayılı Kanun’un ruhu Sayıştay Kanunu’nda da çiğnenmişti. Aynı hataya tekrar düşüyorsunuz.

Bu sebeple bu kanunu Sayın İyimaya’nın konuşmasını da dikkatle dinlemiştim, o zaman “torba suçlar”, “kategorize suç” şeklinde ifade ederek görevi kötüye kullanmayı muğlak, soyut hâle sokma çabası içerisine girip bunu daha klasifiye hâle getirme, sınıflandırarak netleştirme şeklinde bir irade izharında bulunmuştu ancak burada farklı bir konu var: Görevi kötüye kullanma suçu sadece adliye mahkemelerinin ya da idare mahkemelerinin değil -özellikle bölge idare mahkemesinin yetkisi var- o kapsamın dışında bizatihi idarenin de önemli görevlerinin olduğu bir suç grubuna girmektedir. Onun için Memurin Muhakematı Kanunu 1999’a kadar uygulanmıştı, daha sonra 4483 sayılı Kanun çıktı. Burada idare makamları geçmişte, 1999’a kadar kuruldu. Daha sonra kanunda sayılan makam sahipleri, yargılanma ya da yargılanmama kararı vermek suretiyle görevi kötüye kullanmanın hepsini saymaktadır. Görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, mühür fekki, resmî evrakta sahtekârlık suçları gibi suçlar idarenin önemli takdir yetkisi kullandığı suç kapsamındadır. Bu, cumhuriyet savcısının itirazı olduğu takdirde bölge idare mahkemesine giderek bölge idare mahkemesinin vereceği kararla ancak cumhuriyet savcılığına intikal edebiliyor. Bunlara dikkatinizi çekmek isterim. Onun için burada 3628 sayılı Kanun’u ifade ederek konuyu saptırmanın hiçbir anlamı yoktur. O Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasası’nın kapsamında olan suçların tümü, doğrudan cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisinde olan suçları içermektedir, elbette ki özellikle bunlar da memur suçları konumundadır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görevi kötüye kullanma suçları idare, adliye makamları tarafından rahatlıkla ele alınıp ta Osmanlıda 1911 yılından bu yana uygulanagelen, yerleşmiş kuralları olan ve makam sahipleri, makamları işgal eden devlet yetkililerinin rahatlıkla bunları kullanabildiği ve çok iyi bir şekilde organize olduğu ve gerek ön inceleme raporları gerek adliye mahkemelerinde, cumhuriyet savcılıklarında yürütülen belgeler de bunların çok rahatlıkla yapılabildiği suç kapsamındadır.

Onun için, burada birilerinin kurtarıldığı endişesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de taşıyoruz. Bu endişeyi sizin de taşıdığınıza inanıyorum. Bu madde sonunda dönecek size de zarar verecek. Birtakım kişileri kurtarma adına böyle yanlış bir yola sapmanızı hiç uygun görmüyor, bu duygularla hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şahıslar adına ilk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a aittir.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Teklif’imin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, aslında teklifin özü 1’inci madde yani bir madde. O madde de az önce Genel Kurulumuzun oylarıyla kabul edildi. Bu üzerinde söz aldığım madde ise yürürlük maddesi fakat ben en azından bir kısım eleştirilere –ki haksız olduğuna inandığım eleştirilere- ve bir kısım sorulara cevap vermek için söz aldım.

Değerli arkadaşlar, burada bulunan bütün hukukçuların bilmesi gereken, en azından bildiğini tahmin ettiğim evrensel bir ceza hukuku prensibi var. Bu prensip bizim Anayasa’mızın 38’inci maddesinde ve Ceza Kanunu’nun 2’nci maddesinde ifade edilmiş: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.” “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez.” Anayasa’nın 38’inci ve Ceza Kanunu’nun 2’nci maddesini peş peşe okudum. Böylece suçlarda ve cezalarda belirlilik ilkesini, bu prensipleri bu maddelerde bizim iç hukukumuz vurgulamıştır. Bu, aynı zamanda ceza hukukunun belirlilik fonksiyonu yanında güvence fonksiyonunun da bir ifadesidir. Bu sebeple, bizdeki 257’nci madde, “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” demek suretiyle bu evrensel ceza hukuku prensibinden, yani suç ve cezaların taşıması gereken belirlilik ilkesinden uzaklaşmış ve mevcut düzenleme, görevi kötüye kullanma suçunu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak düzenlemiştir. Hâlbuki bir kısım ülkelerde, mesela Almanya ve Fransa gibi kamu görevinin gereklerine aykırı belirli fiilleri suç olarak tanımlamış, bizdeki gibi genel ve tali bir suç tipine yer vermemiştir. Değerli arkadaşlar, bundan ne çıkar? Bir kamu görevlisi hangi eyleminin, hangi fiilinin suç oluşturup oluşturmadığını bilmeden ceza hukukunun güvence fonksiyonundan nasıl yararlanacaktır? Bakın, bu maddeyle ilgili yani eski 230 ve 40, şimdiki 257’nci maddeyle ilgili ben birçok Yargıtay kararını taradım -hukukçu arkadaşlara da tavsiye ediyorum- aynı eylemi, aynı fiili suç olarak nitelendirip cezalandıran kararlar da var, suç oluşturmayacağı düşüncesiyle beraat kararı verilmesini öneren Yargıtay kararları da var, aynı fiili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olayın özelliğine göre, kimisi rüşvet almış, kimisi almamış.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Mesela, güncel…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Veysi Bey, bir tek müeyyide iniyor, her olay farklı.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Lütfen… Lütfen… Bakın, ben…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunun ağırlığı altında ezileceksin.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, lütfen, örneğimi tamamlayayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz bu kanun.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Mesela -güncel bir örnek vereceğim- belediyelerin kamu görevlilerine maaşlarından ve yasal haklarından başka bir kısım ödemeler yapan belediye başkanları ve imzası bulunan encümen üyeleri hakkında, onlara, Devlet Memurları Kanunu’nun verdiği imkân dışında başkaca gelir tevdi eden kararlara karşı mahkûmiyet kararı veren Yargıtay kararları da var; aynı fiili yine belediye memurlarına verilen bu fazla paraları Anayasa’nın sosyal devlet ilkesiyle bağdaştıran, dolayısıyla suç oluşturmayacağını söyleyen Yargıtay kararları da var.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Veysi Bey, ne ceza verilmiş o şahsa? Bir açıklar mısınız.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Şimdi… Lütfen…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Memuriyeti alınmış mı elinden, açıklar mısınız?

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç yıllık cezayı kaldırıyorsunuz.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Şimdi, biz, hangi fiilin suç oluşturup oluşturmayacağını denetim elemanının, savcının, yargıcın takdirine mi bırakacağız yoksa uluslararası evrensel bir ceza prensibini mi uygulayacağız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ceza indiriminden bahset sen, boş ver onu.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Bütün bunlara rağmen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bunlarla ne alakası var?

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Anlamazsınız siz, anlamazsınız. Bütün bunlara rağmen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Anlayamayız değil mi! Zekâ seviyen ne ki senin, hiç ölçtürdün mü!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Senin verdiğin kanun tekliflerinin yasalaşma oranı yüzde 63. Bakanlar Kurulunu ikiye katlamışsın, ikiye.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bilmiyorsun. Kanun değişikliğini sen hazırlamadın çünkü.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Evet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaynak, buyurun, bir dakika ek süre veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bekir Bozdağ hazırladı, geldi, verdi sana.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Bu teklifle yolsuzluğun artacağı, teşvik edileceği söyleniyor. Bu da tamamen yanlış. Bakın, biz bu teklifle irtikap suçunu oluşturmayan görevi kötüye kullanma fiilini, yani Kanun’un 3’üncü maddesini daha beter, cezayı artıran bir düzenleme hâline getirdik…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niçin?

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – …bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ve 5 bin güne kadar adli para cezası verilmesini öngördük. Akçalı iş buradadır yani bir yolsuzluk varsa akçalı iş buradadır. Ayrıca, zimmetle ilgili, rüşvetle ilgili, irtikapla ilgili, ihaleye fesat karıştırmayla ilgili bir değişiklik önerimiz mi var? Hayır. Bunların hiçbiri doğru değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunlar görevi suistimal değil, ihmaldir. Ceza Kanunu’nun 240’ıncı maddesine girer.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Ama şurası da önemli ki “kazanç” yerine “menfaat” ibaresinin konulmasıyla da bu suçun kapsamını aslında genişleten, şemsiyeyi çok daha genişleten bir düzenleme yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz bu düzenlemeyle kamuya zarar verenden, kamunun bu zararı tahsil etmesinin önüne geçecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Cumhuriyet tarihinde 22 kanun teklifinden 14’ü kanunlaşmış başka bir milletvekili var mı?

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Kısa bir cümle daha ilave edeceğim efendim.

BAŞKAN – Söz verdim, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Cumhuriyet tarihinde böyle bir milletvekili var mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne var yani? Ne olmuş? Meclis de katılıyor arkadaşın teklifine. Ne olmuş?

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Efendim, biz bu düzenlemeyle kamuya zarar verilmişse o kamu görevlisinden bu zararın tazminini de mi engelliyoruz? Hayır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakanlar Kurulunu ikiye katlamışsın.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Biz bu düzenlemeyle kendisinden menfaat elde edilen şahsın verdiği para ya da diğer maddi şeyleri ilgili kamu görevlisinden tazmin ettirme imkânını mı ortadan kaldırıyoruz? Hayır. Peki, biz bu düzenlemeyle af mı getiriyoruz? Yine hayır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Daha fazla af getiriyorsunuz.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Herkes bilir ki…(MHP sıralarından “Af, af” sesleri)

Arkadaşlar, lütfen… Affı siz yaparsınız, Rahşan affına burada imza atarsınız…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yarıya indiriyorsun, yarıya!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – …yolsuzlukları…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Af getiriyorsun, af!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – …hortumcuları, canileri, zânileri siz dışarı çıkartırsınız, biz değil. Yaptığınız affın altında siz ezilirsiniz, biz değil. Biz af çıkarmayız. (MHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, özetle, yaptığımız iş, kanunun üst sınırında bir düzenleme yapmaktır.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Af, af!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Affedeceğiniz isimleri de açıkla! Çalanları da açıkla!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Aynaya bak, bir aynaya bak; yüzünü gör!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Yapılan iş, kesinlikle paraya çevirmeyi, ertelemeyi zorunlu kılan bir düzenleme de değildir, hâkime bu takdiri veren bir düzenleme değildir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bakanın imzası yok, müsteşarın imzası yok, memura af getiriyorsunuz!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Ben, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Şahıslar adına son söz Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, 1’inci maddeyle ilgili bölümde ceza adaleti, suç ve ceza siyaseti üzerinde durmuştum. Şimdi bu 257’nci maddenin biraz da kapsamına bakmak gerektiğini düşünüyorum.

257’nci maddenin 1’inci fıkrası icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçunu cezalandırıyor, 2’nci fıkrası ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu, 3’üncü fıkrası da çıkar sağlayarak görevi kötüye kullanma suçunu cezalandırıyor.

257’nci maddeye baktığımızda, aslında Türk Ceza Kanunu’nda ve diğer tüm ceza uygulaması yapan yasalarda cezalandırılmamış fakat ortada mevcut olan bir fiil nedeniyle bir zarar doğmuş olması hâlinde genel bir madde olarak ve tamamlayıcı bir madde olarak görevi kötüye kullanma suçu adı altında genel bir tanımla 257’nci maddeye hemen müracaat ediliyor ve 257’nci madde içerisinde cezalandırılma düşünülüyor. Bu nedenle, görevi kötüye kullanma suçunu tanımlarken zaten yasanın metninde de çok açıkça belirtilmiş ki  “Kanunda suç olarak tanımlanan hâllerin dışında” diye de bu önemi vurgulamak istemiş ve bu suçun oluşması için kişinin ya da kişilerin mağduriyetinin olması, kamu zararının doğması… Kişilere haksız kazanç sağlama hâllerini cezalandıran bir maddedir. Bu tasarı ile maddede yapılmak istenen değişiklik…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Tasarı” değil, teklif.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama “gizli tasarı” onu demek istiyorsun, itiraf et.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) - Teklif…

…”kazanç” kelimesinin “menfaat” olarak düzeltilmesi ve cezaların alt ve üst sınırlarının düşürülmesi söz konusudur yoksa bu maddedeki ceza tümüyle ortadan kaldırılmıyor. Bu maddedeki cezalar zaten uygulanırken uygulayıcılar Türk Ceza Kanunu’ndaki lehe olan tedbirleri, hâkimin, lehe olması nedeniyle göz önünde bulundurması gerektiği bilinen bir şey. Belki, bir örnek olarak bir orman işletme müdürünün, bir tecrübe olması nedeniyle, verdiğimiz bir karardan...

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ali Bey, yapma ya, sen vicdanlı bir hâkimsin.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) - Bir orman işletme müdürü, ihale yapmadan orman deposundan üçüncü sınıf tomruklardan bir firmaya vermek suretiyle orman işletmesine aldığı…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ali Bey, sen, Bekir Bey’in dediği gibi mi yaptın?

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) -  …mefruşat, masa, sandalye gibi malzemelerin karşılığında verdiği bu tomruk nedeniyle, sadece ihale yapmadığı gerekçesiyle hakkında dava açılmıştı. Devlet Malzeme Ofisinden sorulan fiyatlar alınan malzemenin iki fiyatı fakat verdiği tomruk alınan malzemenin yarısı kadar. Şimdi, burada, işletme müdürünün yaptığı eylemde ihale unsuru eksik ancak devlet kâr etmiş, orman işletmesi kâr etmiş, tomruğu iki katı fiyatına vermiş. O hâlde düşünüyorsunuz, kimseye bir zararı yok, biz buna…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne ceza almış?

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Biz, bu durumda, ihale unsurunun eksik olması nedeniyle görevi ihmal olarak düşünmüştük.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ali Bey, ne ceza almış? Söyler misiniz onu.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Ama Yargıtay, görevi kötüye kullanma olur diye kararı bozmuştu.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne ceza almış? Memuriyetine mâni mi olmuş? Onu da söyler misiniz.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Bu örnekte de olduğu gibi, uygulayıcıların takdiriyle beraber, ancak buradaki failin de niyetinin önemli olduğuna bakmak gerekiyor.

Ben, bu yasanın gerçekten adaletli ve adaleti sağlayacağını düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Adaleti görüyoruz hakikaten, herkese görevi kötüye kullanmada...

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yargıya rağmen adalet olur mu, yargıya rağmen? Yargıyı kurcalayarak adalet olur mu?

BAŞKAN - Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aslında, Sayın Arınç orada bulunurken ona göre bir soru hazırlamıştım ama kendisi geliyor zaten.

Öncelikle şunu sormak istiyorum Sayın Arınç’a: Geçtiğimiz günlerde, 3 Sayın General açığa alınmıştı ilgili bakanlar tarafından. Daha sonra, yargıya başvurdular yani askerî yüksek idare mahkemesine. O ara, Sayın Arınç’ın bir açıklaması olmuştu, işte “Bu mahkemedeki albaylar mı generalleri yargılayacak?” diye, sanıyorum bu mealdeydi. Ama AKP milletvekillerinin verdiği –konuşmamda da bahsettim- bir yasa teklifi var, orada da hâkimler veya diğer kamu görevlileri için dava açılamayacak, ilgili kuruma, bakanlığa açılacak. Ben, şunu merak ediyorum: Yani bir hâkim hakkında dava açılamayacak ve dava, asliye hukuk mahkemesine açılacak, Adalet Bakanına açılacak. Yani orada da aynı düşüncede mi Sayın Arınç yani bir asliye hukuk hakîmi Adalet Bakanı hakkındaki bir tazminat davasına bakarken aynı düşüncelerle mi acaba davaya bakacak diye onu merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, hem dün hem bugün, 2 milyon memur olduğunu, bu davaların yani görevi kötüye kullanma ile ilgili dava sayısının 10 bin civarında olduğunu ifade etti. Peki, bu davalarda milletten ve devletten hortumlanan paranın miktarını Sayın Bakan biliyor mu?

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, teklifle getirilen ceza miktarlarının azaltılmasının esas nedeninin, görevi kötüye kullanan kamu görevlilerinin özellikle İktidara mensup siyasilerin suç teşkil edecek talepleri ve istekleri konusunda gösterdikleri tedirginlikleri ortadan kaldırmak için olduğu iddia edilmektedir. Bu doğru mudur? Bunun cevabını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu teklif yasalaşırsa, yürürlük tarihi itibarıyla, görüşülmekte olan kaç davanın bu kanundan etkilenmesi beklenmektedir? Hâlen verilmiş olan cezalar da azaltılarak yeni sürelere göre düzenlenecek midir? Düzenlenecekse, yaklaşık kaç kişi bu kanundan etkilenecektir?

İkinci sorum da: Görevi kötüye kullanma suçuna karşı bu teklifte verilen cezaların AB ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer bazı gelişmiş ülkelerdeki karşılıkları nasıldır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu suçlardan herhangi birisini ilk defa işleyen suçlulardan hapse atılan ve görevine son verilerek cezalandırılan kaç kişi vardır ki bunu yaygın bir mağduriyet olarak nitelendiriyorsunuz ve cezaları hafifletiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, iktidara geldiğiniz 2003 yılı ile 2009 yılını kıyasladığımızda, yolsuzluk ve usulsüzlerden dolayı açılan dava sayılarında bir artış var mıdır?

İki: Madde gerekçesinde “suçlar arasında denge sağlamak”tan bahsedilmektedir. Hapis cezası sınırının para cezası sınırına indirilmesi bir denge sağlamış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sorduğumuz sorulara yanıt alamıyoruz. Sorulan sorulara verdiğiniz yanıtta “kapsamlı bir inceleme gerekeceğini” belirtiyorsunuz. Hâlbuki, bu kanun teklifi Komisyonda görüşülürken Hükûmet bu teklife katıldığını söyledi. Acaba Hükûmet, altyapısını incelemeden, böyle bir kanun teklifine katıldığını niçin beyan etti? Hükûmet yasaların altyapısını oluşturmadan, ön çalışma yapmadan bu tür bir olayı yaratabiliyor mu?.

İki, -tekrar  sormak istiyorum çünkü bu yasa masumane bir yasa değil- kamu kurum ve kuruluşlarında görevi kötüye kullanma suçundan sorgulanmasına izin verilmeyen ancak daha sonra yargılanmasına idare mahkemeleri ya da Danıştay tarafından izin verilenlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

23’üncü Dönem Parlamentosunda Bakanlar Kurulunun tasarı sayısı 974, bunların 371’i yasalaşmış, yasalaşma oranı yüzde 38. Sayın Veysi Kaynak, 22 kanun teklifi vermiş tek başına ve bunların 14’ü yasalaşmış. Sayın Kaynak’ın tekliflerinin yasalaşma oranı yüzde 63. Bu Değerli Milletvekili Arkadaşımıza cumhuriyet tarihi boyunca Bakanlar Kurulunu bile ikiye katlayan, bu kadar yasama fabrikası olan bir arkadaşımıza önümüzdeki dönemde Bakanlar Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Madalyası vermeyi düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bakan yapsınlar canım.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birkaç arkadaşımız şundan yakınıyorlar: Sayın Bakan sorularımıza olumlu cevap vermedi. Sayın Bakan sorularımıza yeterli cevap vermedi. Şimdi soruya bakmak lazım. Öylesine soru var ki bunlar tamamen istatistik bilgisini gerektiriyor, şu şu ne kadardır, bu bu ne kadardır? Yani ben elektronik beyin değilim, bunları inceleyerek sizlere rakamları verme imkânımız olur ama burada olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Komisyonda soruldu o, bugüne kadar niye beklettiniz?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan Komisyonda buna katıldınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Lütfen… Lütfen gerçekçi olalım arkadaşlar. Yani hukuki nitelemelerinize ben cevap verebiliyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın  Bakan, altyapısını oluşturmadan niye getiriyor-sunuz buraya?

ŞENOL BAL (İzmir) – Komisyonun bilmesi lazım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Ünlütepe, siz…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Niçin geliyorsunuz efendim buraya?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –Bağırıp çağırmaya gerek yok canım! İstatistik…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç gündür bu kanun müzakere ediliyor. Aydan mı gelecek bilgiler? 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – İstatistik bilgisi gerektiren konularda bir incelemeye ihtiyaç olduğunu söylüyorum.

Sayın Ünlütepe, Hükûmetimiz bu kanun teklifine katılmıştır. Burada da ben temsil ediyorum ve her aşamada da bu kanun teklifinin ceza hukuku bakımından da, ceza sosyolojisi bakımından da doğru olduğunu söylüyorum. Bundan da geri adım atmıyorum. “Kanun teklifini geri alacak mısınız?” diye sorduğunuzda da “Hayır, almayacağız.” diyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz alamazsınız ki…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bunun ötesinde, elimizdeki veriler bizim size arz ettiklerimizden ibaret değil. Nasrettin Hoca’ya sorulan soru gibi soru sorulmaz. Yani dünyanın merkezi neresidir? Burasıdır. İnanmayan ölçsün. Bunun üstünde ne kadar var? 1 milyon tane. İnanmayan saysın. Böyle cevap olmaz. Ben, sizin sorduğunuz soruya kadar kıymetli bir cevap vermek için incelemeye, araştırmaya ihtiyacım var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani milletvekillerinin kaçını ilgilendiriyor?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Açılan dava sayısını söylüyorum, mahkûmiyetle sonuçlanan dava sayısını söylüyorum, beraatla sonuçlanan dava sayısını söylüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dosyaları var, niye açıklamıyorsunuz milletvekillerinin kaç tanesini ilgilendirdiğini?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Siz sorunuzu o kadar yerinde ve yeterince sormalısınız ki ben de size ikna edici bir cevap verebileyim.

Sayın İnce’nin sorusuyla başlıyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye kaç tane milletvekilini açıklamıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dosyalar yok mu sende yahu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Yahu” deme, konuşmana dikkat et, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen de konuşmana dikkat et!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Yahu” deme…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen bana karşı konuşmana dikkat ediyor musun? 

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Yahu” deme, Sayın Başkana saygısızlık olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizi perişan edeceğim!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’e uygun davranmaya lütfen davet edin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu sakin olun…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yahuyla, bilmem neyle Mecliste görüşme yapılmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada kaç tane milletvekili bu yasadan yararlanıyor?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen... Soruları cevaplandırsın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, kaç milletvekili yararlanıyorsa dosya sayısını söylesin.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, şimdi soru sordunuz. İtirazınız olabilir…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, burası bir yasama organı. Sayın Bakan bizim sorduğumuz sorulara doğru ve anlamlı yanıt vermek zorunda.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Zaten öyle yapıyor.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bu konuda lütfen Sayın Bakanı uyarın. Sayın Bakan doğru yanıt vermiyor…

BAŞKAN – Lahavle ve lakuvvete

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Bakan o kadar doğru yanıt veriyor ki istatistiki bilgilerle…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Biz burada yasama organı üyesi olarak bilgilenmiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, anlaşıldı, lütfen yerinize oturur musunuz…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bu yasa masumane bir yasa değil. Lütfen…

BAŞKAN – Yerinize oturur musunuz…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Ama lütfen, bu konuda Meclis Başkanı olarak siz bize yardımcı olun.

BAŞKAN – Ya, parmağınızı sallaya sallaya konuşuyorsunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz bize yardımcı olun efendim.

BAŞKAN - Tamam dinledik, tutanaklara geçti.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Efendim, tutanaklara geçmesi bir şey ifade etmiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Siz hem sorun hem cevap verin Halil Bey.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Efendim, Sayın Başkan, önemli olan, bir yasama organı üyesinin bu konuda bilgilenebilmesidir. Bilgilenemediğimizi söylüyoruz. Bu konuda da Başkanlık Divanından destek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen sakinleştirin. Bakın, hiçbir şeyi…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Hayır, duyulmuyor. İtirazlar olabilir.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekiliyim ama milletvekillerinin sınıf başkanı değilim.

BAŞKAN – Hayır, sakinleştirmenizi rica ediyorum Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Onlar kendi özgür iradeleriyle gerekli müdahaleleri yapabilirler ancak sakinleştirmek gerekecek gibi bir durum olursa müdahale edebilirim.

BAŞKAN – Ben hiçbir şey duymuyorum ama.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunun haricinde milletvekillerine müdahale etme hakkım yok efendim.

BAŞKAN – İtirazımız yok ama ben sizden bir ricada bulundum dün ve bugün.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki efendim.

BAŞKAN – O da şudur…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen sözümü bitireyim.

Yani sakinleştirmeyle ilgili bir cümle kurdum, itiraz ediyorsanız, “Yapmam.” diyorsanız da söyleyecek bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, cumhuriyet tarihinin en karanlık kanunu geliyor buraya. Soru soruyoruz, diyoruz ki: “AKP milletvekilleri içinde bu kanundan yararlanan kaç tane milletvekili var?” En azından 60 tane milletvekili var. Yani -eski 240- görevi ihmal ve suistimalden hüküm giymiş, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinden hüküm giymiş 60’a yakın milletvekili var ve bunların bu kanunla bu cezaları kalkıyor. Söylesin bize, dosyalar kendisinde. Niye saklıyor?

BAŞKAN – Sayın Bakan cevap vereceğini söylüyor, yazılı cevap vereceğini söylüyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saklıyor efendim, kaç gündür yan nutuklar atıyor.

BAŞKAN – Canım, siz de bu sandalyede oturdunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yan nutuk atıyor efendim. Biz nutuklara alışkınız.

BAŞKAN – Yani benim üçüncü dönemim. Biliyorum sistemi. Allah rızası için…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, Millî Eğitim Bakanı Müsteşarı var, Sağlık Bakanı Müsteşarı var…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, tabii, Genel Kurulun çalışmaları İç Tüzük hükümlerine göre yapılır ve İç Tüzük’ün hükümlerinde de Genel Kurulda konuşma üslubu ve adabıyla ilgili de düzenlemeler vardır. Genel Kurulda herhangi bir milletvekili buna uymadığı zaman Divan buna müdahale etmekle mükelleftir.

Şimdi, buradan konuşan değerli milletvekilleri Sayın Bakana hakaret içeren cümleler kuruyorlar. Yani “Siz doğru cevap vermiyorsunuz.” ifadesini takdir yetkisi kimseye ait değildir. Bakan istediği cevabı verir, onun doğruluğunu, eğriliğini takdir Bakana aittir ama İç Tüzük uygulanmıyor. O nedenle milletvekillerinin her müdahalesine müdahale edilmeyip izin verilirse Meclisi biz çalıştıramayız. Ben Divanı İç Tüzük’e uygun…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan üslubuna dikkat etsin.

BAŞKAN – Evet Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, tabii üslup açısından ben dikkat çektim yani bizim verdiğimiz cevaplar tatminkâr olmayabilir ama “Doğru söylemiyor, yalan söylüyor.” Bu şekil ithamlara biz müstahak değiliz. Lütfen, hepimiz konuştuğumuza dikkat edelim. Benim istatistiki bilgi içeren bir konuda size yeterince cevap verebilmem için başsavcılıkları, UYAP sistemini tekrar gözden geçirip mutlaka buna bir yanıt vermek ihtiyacını duyacağım ama şimdi bana kapsamlı bir soru sorar da “Kaç kişidir, kimdir, nedir?” derseniz söyleyeceklerim yanlış olabilir, yeterli olmayabilir. Ben sizden bunun iznini aldım sadece ama hukuki nitelemeler veya kanun üzerindeki düşüncelerinizi cevaplandırmaya her zaman hazırım, bunu söylemeyi ifade ediyorum. Ben Sayın Başkanımızın…

ŞENOL BAL (İzmir) – Soru önergelerine bile doğru dürüst cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan, üç dört satırla geçiştiriyorsunuz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Siz biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinizden konuşmayın, lütfen… Lütfen yerinizden konuşmayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dokunulmazlık dosyaları Adalet ve Anayasa komisyonlarından kurulu karma komisyonda var efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bir defa, kanun henüz Meclisimizden çıkmadı, yürürlüğe girmedi. Kanun yürürlüğe girdikten sonra dosyalar üzerinde inceleme yapılıp sonuçlar açıklanıncaya  kadar belli bir zaman var. Şu anda “Bundan kaç kişi yararlandı veya yararlanacak?” demenin karşılığı “Şu kadardır.” demek mümkün mü? Kanun yürürlüğe girmedikten sonra, mahkemeler dosyaları ele almadıktan sonra, hangi maddeyi uygulayacaklarına karar vermedikten sonra ben hâkimlerin yerine geçip de şu anda müzakeresi devam eden bir kanun üzerinde size cevap verebilir miyim Allah aşkına?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Siz biliyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Siz biliyorsunuz.” diyorsunuz yani…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dokunulmazlık dosyaları karma komisyonda.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Lütfen, lütfen… Sayın Başkanım, müsaade…

Arkadaşlar, o zaman sözümü keseceğim ve “Yazılı cevap vereceğim.” diyeceğim ama bir konu çok önemli benim için. Bakın bugün üst üste geldi ama ben grup başkan vekili, Meclis Başkanlığı ama en azından sizin gibi milletvekilliği yapmış bir arkadaşınızım. Sayın İnce’nin söylediklerini çok önemsiyorum. Kanun tasarısı şu kadar geldi, bunların şu kadarı yasalaştı ama Sayın Veysi Kaynak’ın verdiği kanun tekliflerinin yüzde 63’ü yasalaştı. Burada bir gariplik yok mu? Burada çok büyük bir gariplik var. Milletvekillerine kanun teklifi yapma imkânı tanıyan İç Tüzük’ümüzdür. Dolayısıyla milletvekili kanun teklifi yapıyorsa o milletvekiline hükûmetin saygısı olacak, o milletvekiline parlamentonun saygısı olacak, o milletvekiline siyasi partilerin ve bütün milletvekillerinin saygısı olacak. Bu sebeple… (CHP sıralarından gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama hangi milletvekilleri getiriyor?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ötekiler milletvekili değil mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Söylüyorum…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aklama paklama teknikleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Arkadaşlar, niye sözümü kesiyorsunuz? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Dolayısıyla yani o kadar ön yargılısınız ve o kadar tahammülsüzsünüz ki bazı arkadaşlarımız, daha sözün sonunu bile getirme fırsatını vermiyorsunuz.

O zaman yanlışlık şurada: Muhalefet olsun iktidar partisi milletvekilleri olsun, mutlaka verdikleri kanun teklifleri değerlendirilmelidir, hatta öncelikle muhalefet partisi milletvekillerinin kanun teklifleri öncelik almalıdır. Bunu rahatlıkla söylüyorum. Bu yapılmamışsa bir eksikliktir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Arınç’a ama şunu da belirtmem lazım: Bu milletvekillerinin kanun teklifleri 22’de 14 değil, Veysi Kaynak’a özel bir durum bu. Sekiz yıldır hangi muhalefet milletvekilinin kanun teklifi yasalaşmış? Bir tane yok. Yani bu AKP milletvekilleri için de geçerli, pek çoğu için. Ama burada sadece bir arkadaşımıza…

BAŞKAN – Ama Sayın Bakan da buna dikkat çekti, olması gerektiğini söyledi.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Uygulama yok!

BAŞKAN – Evet Sayın İnce, bitti mi?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Aslında burada sadece bir arkadaşımıza hazırlanıyor bu, bu arkadaşımız da buna imza atıyor, olay bu. Bu demokrasi değil, bu milletvekillinin kanun teklifinin kanunlaşması olayı falan değil. Tam tersine, bir milletvekili kendini Bakanlar Kurulunun emrine sokuyor. Burada, yasama yürütmenin emrine girmiş durumdur bu, üstü kapalı olarak böyledir bu. Bunun kayıtlara geçmesini istediğim için konuştum.

BAŞKAN – Geçti Sayın İnce.

Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz tabiatıyla bu kanundan kimlerin faydalanacağını, kimlerin etkileneceğini öğrenmek istiyor. Bir kanun çıkartıyoruz. Şimdi, bu istatistiklerin sonradan verilmesinin bu kanunun geçip geçmemesi konusunda etkili olmayacağı açık. Dolayısıyla Başbakanlığın “Düzenleyici etki analizi” dediği, “Kanunlarla ilgili düzenleyici etki analizi yapılması gerekir.” dediği, hatta kendi hükûmetlerinin Acil Eylem Planı’nda her bir kanunda hangi fayda, hangi maliyetin sağlanacağına ilişkin düzenlemeler yapılacağını amir kendi taahhütleri olmasına rağmen… Bir sayın milletvekili “Kaç kişi faydalanacak? Mevcut kimlerdir?” bu bilgileri öğrenmek istiyor. Sayın Adalet Komisyonu Başkanı dedi ki: “İstatistik.” Yani, bunlardan kimi etkiliyor, nereleri etkiliyor? Bir sayın milletvekilinin bu bilgilere sahip olması kanunların kalitesi açısından önemli. Yani bunu bilmeden nereye varacağız? Bu önemli midir? Bunlarla ilgili tespitler var mıdır? Kanun böyle yapılır. Kanun çıkartalım, yani kime varıyorsa varsın… Kanun olmaz.

BAŞKAN – Sayın Vural, kayıtlara geçti

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla kanun tekniği açısından uygun değildir. Bu bakımdan, bu kanunlar yapılırken komisyonlarda, bunların kimi etkilediği, kimleri kapsamı içerisine aldığına ilişkin bir düzenleyici etki analizi çerçevesinde kanun yapmak lazım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, görüşülen teklif Anayasa ve İç Tüzük’e uygun mu, burada bir tartışma yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yahu, onu söyleyen de yok kardeşim!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Milletvekilli, milletin iradesini yansıtarak burada yasa teklifi verebilir mi? Vermiş.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Meclise bunu açıklasın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Ceza Kanunu olsun başka kanunlar olsun, milyonlarca insanı ilgilendiren kanunlar çıkarılıyor. Hangi kanunla ilgili bugüne kadar “biz bu kanunu çıkarıyoruz, bunun muhatapları şu kadar kişidir, istatistiki şudur, sıfatları şudur” diye böyle bir analiz yapıp bunu tam ortaya koyma imkânı var mı?

Şimdi, şu anda sorulan bir soruya anında böyle bir cevap verme imkânı, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiçbir hükûmet cevap verememiştir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İki gündür soruyoruz kardeşim ya!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bu kanunu sonra getirin o zaman!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Olmayacak şeyleri, cevabı olmayan soruları sorup cevap istenmesi doğru değildir.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.04


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

565 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Şimdi, teklifin 2’nci maddesi üzerine önerge işlemi yapacağız.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 565 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesindeki (yayımı tarihinde) ibaresinin (yayımından 6 ay sonra) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Şimdi okunacak iki önerge aynı mahiyettedir. Bu sebeple önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 2’nci maddesinin, “Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sacid Yıldız

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

İstanbul

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

Yaşar Ağyüz

Ergün Aydoğan

Tayfun İçli

 

Gaziantep

Balıkesir

Eskişehir

 

 

Rahmi Güner

 

 

 

Ordu

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 565 sıra sayılı kanun teklifinin 2. maddesinin; “Bu Kanun yayımı tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

Mümin İnan

İzzettin Yılmaz

 

Kütahya

Niğde

Hatay

 

Yılmaz Tankut

Metin Ergun

Kemalettin Nalcı

 

Adana

Muğla

Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmı-yoruz efendim.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın İçli konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel önerge okundu, gerekçesi okundu, ama dün de ifade ettim, aslında bu yasa teklifinin mutlaka geri çekilmesi lazım. Tabii, Sayın Bakan çok veciz sözlerle bu yasanın anlamını söylüyor ve savunuyor.

Sayın Bakanım, madem bu kadar önemli bir yasa, niye bir milletvekili arkadaşı hedefe oturtuyorsunuz da Hükûmet tasarısı olarak bu kanun teklifini getirmiyorsunuz? Bu birinci çelişki. Yüreğiniz yetiyorsa altında Başbakanın imzası, sizin imzanızla birlikte Hükûmet tasarısı olarak getirirsiniz, burada da Hükûmet olarak bunu savunursunuz.

Bakın, bu yasaya böyle kılıf uyduruluyor. Ne kadar kılıf uydurulursa uydurulsun… Biraz evvel Veysi Arkadaşımız hukukun evrensel prensiplerinden bahsetti. Evet, hukukun evrensel  prensipleri var ama bu evrensel prensipler burada yok. Burada ne var, biliyor musunuz? O çok ünlü atasözü “Minareyi çalan kılıfını hazırlar.”

Diyorsunuz ki, şunların yapılması lazım, bunların yapılması lazım. Soru sordum, dedim ki: “On bin, görevi suistimalle ilgili dava var. Davanın sayısı önemli değil. Bu davalarla o kişiler devletin, milletin ne kadar malını hortumladı?”

Bakın, şimdi “WikiLeaks belgeleri” deyince  kızıyorsunuz, bunlara “Tommiks, Teksas” diyorsunuz ama oradaki iddialar var. Bakın iddialar ne, bir hatırlayalım, diyor ki: “AKP yolsuzlukların kökünü kazıyacağını söyleyerek iktidara geldi. AKP’ye yakın olanların anlattığına göre partinin ulusal, bölgesel, yöresel ve bakanların yakın aile fertleri arasında ciddi çıkar ilişkisi ve çatışma olduğu  söyleniyor.” Bir sürü şey söyleniyor. Ekmekli kadayıf gibi bu. Bir yerde uluslararası kokular, yolsuzluk kokuları çıkmış, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında var, uluslararası belgelerde var, Amerika Birleşik Devletleri’nin gizli belgelerinde var yolsuzluk iddiaları. Ama görevi kötüye kullanma neyle ilgilidir? Devlet adına görev yapan kamu görevlisi, memurla ilgili.

“İhalelerde fesat var.” Bunu ben söylemiyorum, AKP’nin kurucularından Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener diyor; diyor ki: “Galataport ihalesinde yirmi beş yıl sonra ödenmek kaydıyla ihale yapıldı.” Bu kimin malı? Bu milletin malı. Başka ne diyor Sayın Abdüllatif Şener? “Özelleştirme İdaresinden özellikle ayrıldım, istifa ettim.” diyor. “Yolsuzluk bilgilerini nerede bulacaksınız?” diyor. Devlet Denetleme Kurulu… Peki, Devlet Denetleme Kurulunun raporları, bugüne kadar savcılar tarafından birçok dava var, görevi suistimal… Görevi suistimal etmiş, kamunun mallarını hortumlamışlar, hortumlamaya devam ediyorlar. Şimdi AKP sözcüsü arkadaşlar diyor ki: “Zimmetle ilgili davalar ayrı, o ayrı.”

Kardeşim, illa cebine para koyması lazım değil, eğer bir kişi görev yaparken birilerinin talimatıyla devletin mallarını yağmaladıysa, işte TÜPRAŞ olayları var, bir sürü özelleştirmeler var. Allah rızası için elinizi vicdanınıza koyun. “Biz bu yasayı değiştirdik. Bunu yapmakla kimse bundan şey yapmıyor, hukukun evrensel prensiplerini yerine getiriyoruz…” Hukukun evrensel prensiplerini yerine getirmiyorsunuz. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” atasözünün gereğini yerine getiriyorsunuz. Sadece bu değil. Bir dava açılıyor, hâkimler hakkında “hukuka aykırı karar verdi” diye Yargıtay ceza veriyor; onunla ilgili düzenleme getirmeye kalkıyorsunuz. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi bir karar verecek, ondan önce uyarıyorsunuz, Sayın Bakan “Gerekirse Anayasa’yı, yasayı değiştiririz.” diyorsunuz. Yani mıntıka temizliği yapıyorsunuz. İktidardan gittiğinizde sizden hesap soracakların önünü çıkarttığınız kanunlarla tıkamaya çalışıyorsunuz.

Bakın bu, hukuken  -ikimiz de hukukçuyuz- buna hukuken de ayıp denir, vicdanen de ayıp denir. Net olarak şunu söyleyeceksiniz: “Benim Başbakanım, bakanlarım, milletvekillerim, belediye başkanlarım veyahut da AKP yandaşları hakkında şu kadar dava var ve şu kadar davada devletin, milletin şu kadar kaynağı hortumlandı ama biz bunların üzerine gitme cesaretini gösteremiyoruz.” diyeceksiniz. Gösterecek kişi, özel, yolsuzlukla ilgili ihtisas mahkemeleri kurar. Hani özel yetkili savcılar var, özel yetkili mahkemeler var terörle… Devletin, bu devletin yapacağı en önemli iş, yolsuzluklarla mücadele edecek, böyle sulandırma, arkasından dolanma, onların suçunu ortadan hafifletip, zaman aşımına götürecek düzenlemeler değil, yolsuzlukla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulacak. Kim olursa olsun, babamın oğlu da olsa, başbakan da olsa, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yetkili organlar bunun üzerine gitmeli. Hiç kılıf aramayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu, bu yolsuzluk yapanların, devletin, milletin kaynaklarını hortumlayanların kaçış, ricat yasasıdır. Madem çok iyi biliyordunuz, bu yasa 2005’te yürürlüğe girdi. Apar topar Türk Ceza Yasası’nı değiştirdiniz. Değiştirdiniz ne oldu? Lehe düzenlemeler olduğu için Yargıtay tıkandı, mahkemeler tıkandı. Bütün davalar zaman aşımına uğruyor. Bu düzenlemeyle diyorsunuz ki yeni yasada “Sekiz yıllık zaman aşımı...” Peki, suç eski tarihliyse ne olacak? 2005’ten önce işlenmiş suçlar… Ki, yargılaması devam eden davaların birçoğu 2004, 2005 yılından öncedir. Ee, ne olacak? Yargıtay zaten tıkanmış, Yargıtay iş göremiyor. Bu nedenle, zaman aşımından davalar düşüyor. Bu düzenlemeyle de görevi ihmal eden, görevi suistimal eden insanlara ekmekli kadayıf ikram ediyorsunuz. Bunu net olarak söyleyeyim Sayın Bakanım.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Sayın Işık, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin yürürlükle ilgili 2’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi, öncelikle, saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, hiç konuşmayı düşünmediğim kanun tekliflerinden birisiydi çünkü -mesleğim itibarıyla- hukukçu değilim. Ancak, birkaç konuda duyduğum rahatsızlığı dile getirmek ve gerçekten milletvekili onuruna yakışmayan davranışlara şahit olduğumu ve bundan dolayı da üzüntü duyduğumu belirtmek için buraya geldim.

Tabii ki her milletvekilinin kanun teklifi vermek en doğal hakkıdır. Ancak, her milletvekilinin, vermiş olduğu kanun teklifinin sınırının ne olduğunu elbette ki önce kendi vicdanında tartması gerekir, bunun toplumda nasıl bir karşılığı olacağını çok iyi irdelemesi gerekir. Maalesef bu teklifle milletvekilliğinin toplumdaki itibarı ayaklar altına alınmıştır. Olmayan, gittikçe azalan, hele hele bu tür kanun teklifleriyle de neredeyse sıfırlanan itibarı yüceltmek elbette ki bu yüce Mecliste bulunan her milletvekilinin en önemli görevlerinden birisi olması gerekir. Ben bu konudan son derece rahatsızlık duyduğumu ifade etmek istiyorum.

İkincisi, geçen hafta -dün Sayın Bakana da sordum ama belki önemsiz gördü veya bilgisi olmadığı için cevaplamadı- bu yüce Meclisin kulislerinde paketler dağıtıldı; ekmek, poğaça paketleri. Buraya da geldi muhalefet kulisine. Ben “Bu poğaça kimden geldi?” diye sorduğumda, dağıtan arkadaşlar “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’in ikramı.” dedi. Aynen o dağıtana şunu söyledim: “Anlaşılan odur ki bir hafta sonra Melih Gökçek’le ilgili bir yasa gelecektir.” Çünkü geçen yıl da bunun örneği yaşandı.

Değerli milletvekilleri, bu Meclis bunları hak etmiyor. Benim Meclis Divanından bir talebim olacak, dışarıdan bu yüce Meclise poğaça, paket ve benzeri ikramların girmesi lütfen engellensin. Bu, bu belediye…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Grup aldı parasıyla!

ALİM IŞIK (Devamla) - Ben yemedim, teklifi geri…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Grup dağıttı!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİM IŞIK (Devamla) - Değerli kardeşim, değerli milletvekilleri; eğer böyle bir olay varsa, ki yaşanıyor bunlar zaman zaman, buna engel olalım. Bu Meclis bunu hak etmiyor. Bir poğaçaya bir milletvekilinin oyu satın alınamaz, hiçbir milletvekili de buna aracı olmaz. O nedenle, bundan üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum, bunlar yakışmıyor bu Meclise.

Bugün bir değerli milletvekili de poğaçayı bırakınız, daireden bahsediyor. Bu Meclis bunları tartışmamalı, bu Mecliste bunlar konuşulmamalı. Ben üzüntümü ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, dokunulmazlık dosyalarıyla ilgili sorular geldi. Liste var. Sayın Bakanımın en azından -TCK 240’ıncı maddeden, görevi kötüye kullanma suçundan dolayı on sekiz tane dosya olduğu elimizde var- bunların kimler olduğunu açıklaması lazım, bilmemesi mümkün değil. Bilmiyorsa en azından bu kanun yasalaşıncaya kadar “Şu isimleri ben size açıklayacağım.” diye bir sözü en azından Sayın Bakanın ağzından duymak isterim bir milletvekili olarak. Onun dışında birçok daha, görevi ihmal var, avukatlık görevini kötüye kullanma var, ihaleye fesat karıştırma gibi bu değişiklikten yararlanabilecek kişilere ait dosyalar var, bunların hiç olmazsa kimlere ait olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Önergemizde neden bir yıl geç başlasın, bu yürürlük tarihinin, özeti şudur: Bu yasa teklifi ile üst sınırlar birer yıl aşağıya çekildi yani üç yıl iki yıla indi, iki yıl bir yıla indi. Hiç olmazsa bir yıl geç başlamasıyla, yürürlüğe bu sürenin eklenmesiyle, şu ana yürürlükte olan ya da görülmekte olan davaların sonuçlanması sağlanabilir. Önümüzde, altı ay sonra bir genel seçim var. Bu genel seçimin arkasından altı aylık boşta kalacak süreyle hiç olmazsa milletvekilliği dokunulmazlığı zırhından yararlanmayacak durumda olanların yargılanması sağlanabilecek. O nedenle, bu teklifin yerinde bir teklif olduğunu düşünüyorum.

Elbette ki, hepimizin, en azından çocuklarımıza bırakacak bir temiz mirasının olması gerekiyor. Ben, bu nedenle, değerli milletvekillerinin vicdanında bu önergenin doğru değerlendirileceğine inanıyorum ve hepinize destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, bir söz talebim var.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 565 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesindeki (yayımı tarihinde) ibaresinin (yayımından 6 ay sonra) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                (Tunceli)

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, göreve başlarken herkes bu kürsüde bir yemin içti. İşte yeminin metni kanunda var. Bu yeminde, milletvekilleri, kendisinin, ailesinin, çoluk çocuğunun suçlarını affedeceğine dair bir yemin yapmadılar, hırsızları affedeceğine dair bir yemin yapmadılar; dürüst, namuslu, Anayasa’ya sadakatle görev yapacağına yemin ettiler.

Şimdi, bir kanun teklifi gelmiş buraya; cumhuriyet tarihinin en karanlık, kimsenin teklife dahi cesaret edemeyeceği bir kanun teklifi. Nedir kanun? Kamu görevini yapanlar, görevini suistimal edenlere Türk Ceza Kanunu’nun -eski- 240’ıncı maddesi bir yılla üç yıl arasında ceza veriyordu. Bunun amacı neydi? Kamu görevini yapanlar dürüst görev yapsınlar, kamunun menfaatlerini korusunlar,  rüşvet almasınlar, devleti talan etmesinler. Tam seksen sene uygulandı. Sonra geldi, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi uygulandı, o ilke aynen korundu. Sonra, kulislerden bir telefon görüşmeleri yapılmış, Burhan Kuzu ile Melih Gökçek arasında. Diyor ki Melih Gökçek: “Yahu orada bizim grupta 257’den mahkûm olan çok milletvekilleri var, bunları bir fitillendirelim, kendi kendimize af çıkaralım.”

Şimdi burada Bülent Arınç’a ben sordum. Yahu şimdi başka soruya cevap vermiyorsun ama buna ver. Şimdi, senin elinde, Hükûmetsin -dün sorduk- kaç tane AKP’li milletvekilinin bu Kanun’dan mahkûmiyet cezası var, söyle. Şimdi, nutuklar atmaya gerek yok sayın milletvekilleri. Açık seçik, net ve Türkçe konuşuyoruz. Bunu niye koruyorsunuz? Yahu bu milletin karşısına çıkın, yiğitçe konuşun. Hep ikiyüzlülük yapıyorsunuz, gerçekleri saklıyorsunuz.

Şimdi bu kanun yürürlüğe girdiği zaman içinizde iki sene, üç sene ceza alan kişiler var. Ne olacak? Yargıtay on binlerce, belki yirmi bin tane davayı mahalline gönderecek. Hükmü kesinleşmiş, hâlâ infaz safhasında olan, hapishanede olan kişiler de hapishaneden tahliye olacak, gelecek. Ne olacak? Hükmün açıklanmasını… Acaba iki yıla kadar mı ceza verecek mahallî mahkeme? Efendime söyleyeyim, altı ay zaten paraya çevriliyor. Dolayısıyla, ben bunlarda… Adam hapishaneden çıkıp gelecek. Ne kadar kıyak bir madde değil mi arkadaşlar, ne kadar kıyak? Ondan sonra gelecek, mahkemeler yirmi bine yakın davayı yeniden mahalline gönderecek. Acaba buna altı ay mı ceza uygulayalım, bir sene mi uygulayalım? İki seneye kadar cezalarda hükmün açıklanmasını geriye bırakma ilkesini getirmişsiniz, ondan sonra, yani devleti zarara uğratan, görevini suistimal eden kişilere verilen mahkemenin bu kararını ortadan kaldırıyorsunuz. Kimin için kaldırıyorsunuz? Memleketini seven, insanlık duygusunu taşıyan, ahlak ve edep düşüncelerini taşıyan insanların buna karşı çıkması lazım. Bundan daha doğru bir şey var mı arkadaşlar? Yani, biz niye geldik, biz burada hırsızları affetmeye mi geldik? Biz bu memleketi talan edenlere af yapmaya mı geldik arkadaşlar?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne hırsızı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, arkadaşlar, bir gün biliyorsunuz bir torba kanun geldi, torba kanuna bir madde ilave etmişler; efendim, mücevherat satanlardan KDV ve ÖTV alınmayacak. Yahu araştırdık ki, bu madde nereden geldi; Tayyip Beyin oğlu gitmiş bir mücevherat dükkanına ortak olmuş, Tayyip Beyin oğlunun yapacağı mücevheratlardan ÖTV alınmayacak. Yahu, hangi akıl, hangi ahlak, hangi edep bunu kabul eder arkadaşlar?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İftira, iftira.

KAMER GENÇ (Devamla) – Buna “Yalan” diyenin kendisi yalancı oğlu yalancıdır! Arkadaşlar kanun ortada. Şimdi böyle bir şey olur mu sayın milletvekilleri? Ey vatandaş, ekmek bulmaktan âciz içinde, ekmek bulmayan, yurtlarda aç yatan o gençler, o polis copu altında inim inim inleyen, o polis copu altında karnındaki bebeğini düşüren Türk gençlerine yapılan bu muameleyi görmezsiniz, ama kendi hırsızlıklarını affetmek için her şeye kanun teklifi getirirsiniz.

Arkadaşlar, böyle bir olay bir memlekette olsa ne olur biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir memlekette, hele bir öğrenciyi, hamile bir öğrenciyi, siz, dövüp de -polis- karnındaki bebeği düşürmeye giden bir olay olsa bir memlekette ne yaparsınız? O memlekette en başta İçişleri Bakanı istifa eder. (AK PARTİ sıralarından “Yok ya” sesi)

Yok mu? Senin kızını dövseler, senin kızının karnındaki bebek düşse sen bunu tebrik mi edeceksin, alkışlayacak mısın?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Terörist olmasın!

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte teröristin kim olduğu ortada duruyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Teröristin kim olduğu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani adam en meşru hakkını koruyor arkadaşlar.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Yalan konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir genç gidiyor, toplantı, gösteri, yürüyüş hakkını kullanıyor, senin polisin getiriyor, onu copluyor, karnındaki bebeği düşürüyor ve sen buna “terörist” diyorsun. İşte ben sana ne diyeyim kardeşim! Sana söyleyecek öyle laflarım var ki, ama size tazminat vere vere artık bıktım yahu! Burnunuzdan gelsin sizin, burnunuzdan gelsin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne diyor Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi burada Bülent Arınç’ın -biraz sonra yine okuyacağım da- sorduğumuz sorulara cevap vermesi lazım arkadaşlar. Burada Hükûmetin yüzü yok! Adalet Bakanı nerede? Gelsin burada otursun!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bunları selamlayacak bir durumda değilim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Haydaa! Sayın Başkan…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bırak bunları!

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla bizim burada yapmamız gereken bir görev var…

BAŞKAN – Sayın Genç…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yazıklar olsun sana!

KAMER GENÇ (Devamla) – Millet bazı gerçekleri duysun efendim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Memur maaşıyla kaç daire aldığını açıkla sen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu gerçekleri niye inkâr ediyorsunuz? Ben burada doğruları söylüyorum size. Bu kadar doğruları kimse söyleyemez.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama maalesef siz bu doğruları anlayacak kapasitede değilsiniz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Başkan, daha ne kadar müsaade edeceksiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) - Aslında kapasitedesiniz de menfaatinize geldiği için bunları inkâr ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bu hakaretlere Divan olarak nasıl seyirci kalıyorsunuz? Divanın görevi nedir Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Devamla) – Dün burada Sayın Mehmet Şandır konuşurken bana dediler ki: “Yahu, laf atma.” Ben de zannettim ki Bülent Arınç çıkacak burada vicdani kanaatlerine göre konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Dedim ki, “Senin vicdanın yerinde mi, yani vicdanın kabul eder mi?”, “Kabul ederim.” Onun vicdanının neyi kabul ettiğini biraz sonra anlatacağım.

Saygılar sunuyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, söz talep ediyorum.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Başkan, bu saçmalıkları daha ne kadar dinleyeceğiz!

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ya Fahrettin yeter ya! Yeter be!

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri…(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler.)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Gel gel

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın idare amirleri…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Adamın orada bir anamıza küfretmediği kaldı.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Deminden beri durmadan konuşuyorsun be!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Bir anamıza küfretmediği kaldı, konuşma!

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ayıp bir şey be!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne hırsızlığımız kaldı, ne bir şey!

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sana mı kaldı iş! Kamer Genç’i savunuyor bize yahu! Hayret bir şey yahu!

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ahlaksızlığın lüzumu yok be!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sensin o!

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Lütfen… Lütfen, bak, doğru düzgün konuşun, ahlaksız deme hakkınız yok. Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın Kılıç, buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ne demek otur be! Sen kimsin be! Ayıp be!

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Ahlaksız diyemezsin. Lütfen… Lütfen…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.40
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın Suat Kılıç’ın konuşması yarım kalmıştı.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Saygılarımı Genel Kurula ifade ederken de parti ayrımı yapmaksızın millet iradesinin temsilcisi olan tüm milletvekillerine, içten, kalbî saygılarımı, hürmetlerimi ifade ediyorum.

Çok değerli milletvekilleri, içinde yarım yüzyıldır yaşattığı kin, nefret ve husumet duygularıyla kürsüye gelenlerin güllük gülistanlık sevgi sözcükleri sarf edebilmeleri mümkün değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oturum kapandıktan sonra sataşmadan dolayı söz veremezsiniz, İç Tüzük çok açık efendim.

BAŞKAN – Yarıda bırakmıştım Sayın Genç.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sevgi sözcükleri ile milletvekillerine hitap edebilmeleri, millete hitap edebilmeleri mümkün değildir. Ancak bir atasözü var: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, görünür kişinin rütbei aklı eserinde.” Biz milletimiz için çalışmaya devam ederken maruz kaldığımız saldırılar karşısında kan kussak bile milletin hatırı alidir diyeceğiz, Hakk’ın hatırı alidir diyeceğiz ve kızılcık şerbeti içtik demeye devam edeceğiz ama zannedilmesin ki hakaretleri içimize sindiriyoruz. Her hakaretin her çirkin sözün her küfrün sahibi bizatihi onu sarf edenin kendisidir. Bu kürsüden sarf edilen o çirkin sözlerin, o yakışıksız beyanların hiçbirini tekrar etmeyi size de şahsıma da milletime de bu Meclisin mehabetine de yakıştıramıyorum, tekrar ifade etmiyorum ama milletimiz de milletvekillerimiz de sarf edilen sözleri biliyor; o bize yönelik olarak sarf edilen sözlerin sarf edenlere çok daha yakıştığını, onların o çirkin beyanları çok daha iyi hak ettiğini milletimiz ayn-el yakîn, Hakk-el yakîn biliyor, takdir ediyor. O nedenle, milletvekili arkadaşlarıma şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum: Söylenen o çirkin sözlerin, iftiraların, ithamların, kürsüye taşınan yalanların ve yanlış beyanların muhatabı biz değiliz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye çıkıyorsun, konuşuyorsun o zaman?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Muhalefet etme adına Meclisin ve milletvekilliği müessesesinin saygınlığına hiç kimsenin gölge düşürmemeye azami gayret etmesi lazım.

Diğer fasılda -bir cümleyle ifade edeceğim- MHP’den konuşan milletvekili arkadaşımızın art niyetli olmadığı kanaatindeyim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Konuşma o zaman.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu net olarak ifade ediyorum: Genel Kurul kulislerinde dağıtılan ikramların hiçbiri ne bir belediyenin ne Büyükşehir Belediyesinin ne de bir kamu kurumunun ikramı değildir, tamamı Genel Kurul çalışmalarının geç saatlere kadar devam ettiği günler için hazırlanan ve AK PARTİ Grubu tarafından servis edilen, bizim bütçemizden karşılanan ikramlardır. Bugüne kadar iktidar-muhalefet ayrımına da bu konuda kesinlikle girmedik. Hiç kimsenin içerisinde bu konularla ilgili bir kuşku, bir istifham oluşmasın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana atfedilerek benim küfrettiğim gibi birtakım şeyler söyledi. Bunu sataşma…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, isim zikretmedim, hiçbir şahıstan bahsetmedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, benim konuşmam üzerine bu konuşmayı yaptı.

BAŞKAN – İsminizi zikretmedi Sayın Genç, yeter.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Şimdi, 565 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, Sayın Kamer Genç’in önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bakınız, benim sözlerim… Sayın Başkan, böyle olmaz ki yani siz AKP’ye çok destek veriyorsunuz.

BAŞKAN - 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’e aittir.

Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimize alelacele gelen 565 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizde Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecini bilmeyen vatandaşımız, bilmeyen gencimiz yoktur. Ulusal Kurtuluş Savaşı Atatürk önderliğinde verilmiş ve bölgesel, kentini savunan liderlerin var olduğu bir savaştır. Sütçü İmam bunlardan birisidir; Şahin Bey, Şehit Kâmil bunlardan birisidir. Onlar ülkelerini kurtarmışlardır, ülkeleri için canlarını feda etmişlerdir. Bugün aynı ulvi değerlerle anılan Kahramanmaraş’ın milletvekili de yolsuzluk batağına batan, görevi kötüye kullanan seçilmişleri ve atanmışları kurtarmak için canını feda etmeye kalkıyor. Bakın aradaki farka! Birisi ülkesini kurtarmış o kent için, o ülke için, birisi de yüzsüzleri, yolsuzluk batağına batanları, kamu malını talan edenleri, bunun için yargılanıp görevi kötüye kullanma suçundan hapse girecek olanları hapisten kurtarmak için çaba gösteriyor. Bu ne çelişkidir, bu ne çelişkidir! Bu fedakârlığa ne gerek var? Niye Hükûmet bu tasarıyı getirmiyor?

Şimdi bakın, dört yıldır bu Mecliste hep kamu mallarını ihale yoluyla, özelleştirme yoluyla peşkeş çekmenin yasal değişiklikleri yapıldı. Hatırlayın, meşhur mısır ticareti yapan Maliye Bakanının hayalî ihracatları, vergi afları bu dönemde sizlerin oylarıyla geçmedi mi? Sizin adınız “AKP” değil, sizin adınız “Afla Kurtarma Partisi!” Sizin halka vereceğiniz hiçbir şey yok. Siz yandaşlarınızı zengin edersiniz, yandaşlarınızın usulsüzlüklerini affedersiniz. Sizin şiarınız bu. O nedenle, vatandaş size yolsuzlukları örtbas et diye oy vermedi, vatandaş size, o ulvi, derin duygularını istismar ettiğiniz vatandaş…

Bakın, 2002’de sizin 3Y’niz vardı, 3Y! 3Y’yi hatırlayan var mı? Siz de unuttunuz tabii; lideriniz unuttu, siz de unuttunuz!

3Y ne diyor? “Yoksulluk”, “Yolsuzluk”, “Yasaklar.” İddialı bir kelime ve altında diyor ki: “Bunların kökünü kazıyacağız.” Allah, Allah! Kökü kazındı mı? Yoksulluk eksildi mi? Yoksulluk eksildiyse kömür dağıttınız vatandaş sayısı her yıl niye artıyor? Niye, gıda dağıttığınız, yeşil kart dağıttığınız insan sayısı artıyor?

Yolsuzluk… Uluslararası sıralamalarda niye yeriniz değişmiyor? Niye değişmiyor yeriniz? “Yolsuzlukta hortumları keseceğiz.” dediniz, hortumlar yön değiştirdi yandaşlara. Yandaş medya, yandaş zengin, yandaş ihaleci, yandaş bilmem ne, bunlar sizin zamanınızda türedi.

Değerli arkadaşlarım, kamu malını korumak istiyorsanız, kamu yararına olan yasaları güçlendirmeniz lazım. Güçsüzleştirerek, bazı insanları affederek bir yere varamazsınız.

Bakın, bir örnek vereceğim size: Ankara metrosunun, büyükşehirlerde metroların devrini Ulaştırma Bakanlığına yetki verdik. Kaç ay geçti? Niye devralmıyor Ulaştırma Bakanlığı biliyor musunuz? Altında Ankara metrosunun öyle pislikler var ki!

Sayın Grup Başkan Vekili diyor ki: “Ankara Belediyesinin ekmeklerini biz dağıtıyoruz.” Başka ekmek mi bulamadın yahu, peksimet dağıt. Yani dışarıdaki korumalar, dağıtıcılar söylüyor Ankara Büyükşehir Belediyesinin arabasıyla geldiğini, Ankara Büyükşehir Belediyesinin adamlarının getirdiğini. Neyi inkâr ediyorsun Sayın Başkan?

Onun için, biz burada gerçekleri söylemek zorundayız. Sizin bazı sözler zorunuza gidiyor, bazı sözler belki anlamının dışına taşıyor ama asıl sizin zorunuza giden, bu yasa zorunuza gidiyor, bu yasa! Bu yasayı Tayyip Bey emretti, Veysi Kaynak getirdi, siz de zoraki oy vereceksiniz, istemeye istemeye oy veriyorsunuz, içinize sinmiyor. Onun için birbirimize karşı kırıcı davranıyoruz, onun için birbirimize karşı saldırgan davranıyoruz. Bunu ikrar edin, ikrar. İçinize sinmeyen yasaya zoraki oy veriyorsunuz, oy! Bu yanlıştır.

Sayın Bakan burada oturuyor. Zahit Akman’ı kurtarma yasası değil mi bu? Görevi kötüye kullanmadan ceza almadı mı? Hani Sayın Bakan sen diyordun ki: “Zahit Akman’ın istifa etmesi lazım.” Hani sen diyordun ki: “Zahid Akman’ı ben olsam görevden alırdım.” Esip yağıyordun, gürlüyordun, askerlere esip yağdığın gibi, “Bana suikast düzenlediler.” dediğin gibi. Nerede, hani bunların aslı astarı nerede Sayın Bakan? Sayın Bakan, üslubunuza dikkat edeceksiniz. Orduyu tahrip etmeye sizin hakkınız yok, kurumları tahrip etmeye sizin hakkınız yok, TRT’yi halkın parasıyla iktidarın borazanı yapmaya sizin hakkınız yok Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için doğruları söylemek zorundasınız. Doğruları söylemiyorsunuz ve onun sıkıntısı içerisinde de hep beraber bu yasayı tartışma ortamını sağlayamadan geçireceğiz. Üç maddelik bir yasa.

Peki başka yasalar yok mu? Var. Emeklilerin intibak yasasını niye getirmiyorsunuz? Muhtarların maaş artışını niye getirmiyorsunuz? Esnafı ezen, çığ gibi bitiren, alışveriş merkezlerini yeniden düzenleyecek yasayı niye getirmiyorsunuz? Referandumdan bugüne seksen beş gün geçti. Seksen beş gün önce referandum kampanyasında “evet” oylarını fazla çıkarmak için Tayyip Bey vaatlerde bulundu; barış yasası, vergiler, bilmem, prim borçları, doğru. Peki bunlar için sayısız önerge, sayısız yasa teklifi Meclisin arşivlerinde bekliyor. Seçime beş ay kala mı aklınıza geldi veya aklınıza geldiyse seksen beş gündür bu yasa niye Meclise inmedi? Niye çiftçinin elektrik borçlarını düzenlemiyorsunuz? Bunları düzenleyemezsiniz. Niye düzenleyemezsiniz? Çünkü sizin bu süreçte aceleye getirmek istediğiniz yasalarla kendi belediye başkanlarınızı kurtarmak zorundasınız. Özelleştirme ihale furyasının yanı sıra kent rantlarını yaratan belediye başkanlarını affedeceksiniz ki önümüzdeki dönem göz diktiğiniz kent rantlarının yağması daha çok artsın, daha fütursuzca yapılsın imar tadilatları, Gaziantep’te yeşil alanlar talan edilsin, İstanbul’da yeşil alanlara rezidanslar yapılsın; Ankara’da peşkeş çekilsin üst geçitler, alt geçitler vesaire uygulamalarıyla. Bunların önünü açıyorsunuz, yetki verdiğiniz yasa bunların önünü açıyor. Bunun neresi kamu yararına, neresi toplum yararına, neresi kent yararına? Kişileri kurtaran yasalarla uğraşmayın, toplumu kalkındıracak, kamu yararını gözetecek yasalarla uğraşın. Ama buna sizin gücünüz yetmez çünkü siz talimatla yasaları geçiren bir grupsunuz maalesef, size talimat gelmeden bu yasaları gündeme alamazsınız.

Bakın değerli arkadaşlarım, yasaklar eksildi mi? Dövülen öğrenciler, Sayın Tayyip Erdoğan’a pankart asan ve on beş aya mahkûm olan öğrenciler; Ergenekon davasında daha iddia ortaya atılmadan, 650 gündür, 670 gündür yatan gazeteciler; 45 tane, 48 tane, sorgusuz sualsiz yatan gazeteciler… Sizin düşünce özgürlüğünüz, sizin ileri demokrasi anlayışınız bu. Siz ileri demokrasiden falan anlamazsınız. Sizin demokratlığınız kendinize, siz kendinize demokratsınız, siz kendinize çalışırsınız, kendi yandaşlarınıza çalışırsınız. Tabii, hepiniz değil. Talimatla oy verenler vicdanıyla baş başa kaldığı zaman da ne kadar yanlış yaptığını anlayacaklardır.

Bakın, sizin döneminizde örtülü ödenek kullanımı tavan yaptı. Nereye harcanıyor? Sayın Başbakan bir tek gün bunun açıklamasını niye vermiyor?

Milletvekili lojmanlarını kaldırdınız, alkışladık. Güzel bir iddiaydı. O günden bugüne kamuda lojman sayısı kaç tane arttı biliyor musunuz?

İlk geldiğinizde lüks arabalara karşıydınız. O zaman mücahittiniz çünkü müteahhit olmamıştınız daha. Lüks arabalara karşıydınız, 4x4’ten kaçıyordunuz, “Aman ha!” diyordunuz. Şimdi bakın, Türkiye’de makam aracı sayısı 83.383, son dört yılda da artan sayısı yüzde 20 değerli arkadaşlarım. Japonya’da 10 bin, İngiltere’de 12 bin, Fransa’da 9 bin. Siz bunlardan zengin bir ülke misiniz? Yoksa siz de Başbakanın dışarıda attığı tafralar gibi, zengin olduğunuza gerçekten inanıyor musunuz? Yoksa bir gecede rakamlarla oynayarak kişi başı alınan gelirin 15.500 dolara çıkmasına gerçekten inanıyor musunuz siz?

SONER AKSOY (Kütahya) – Evet.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Hayal içindesiniz, hayal! Uyanın, beş ayınız kaldı. Bu beş ayda bari halk yararına, toplum yararına iyi şeyler yapın değerli arkadaşlarım. Ama yapacağınız inancında değilim.

Bu aceleciliğin nedeni belli, giderayak belediyelerinizi kurtarmak istiyorsunuz. Bakın, bugün bir iddia var gazetede, 263 milyon, Topbaş’ın bir şirkete peşkeş çektiği para. Bunlar yazık günah değil mi? İmar rantlarıyla çekilen peşkeşler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASIM AYKAN (Trabzon) – İddia, iddia…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Ya o iddia, bu iddia yani.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – O iddiaysa karşılığını çıkar söylersin. Demin Bartınlıya karşı Sefa Sirmen’i arkadaşımız söyledi. İşte, burada yargı kararı. Bak, biz yargı kararıyla konuşuyoruz. Bak, yargı kararıyla. Adam yiğitçe çıktı buraya “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” dedi. Sizin aranızda var mı dokunulmazlık zırhından kurtulmak isteyen babayiğit? Var mı AKBİL’den soruşturmaya uğrayan babayiğit var mı, grup başkan vekili var mı? Niye bunları savunuyorsunuz? Savunmak mecburiyetinde kalıyorsunuz. Yazık size, günah size! Gulûl suçu işleyenlere oy vererek ortak oluyorsunuz. Gulûl suçu işliyorsunuz, kamu mallarını talan ettiriyorsunuz göz yuma yuma değerli arkadaşlarım.

Bakın, yine sizi çok öven bir gazeteci ne diyor: “İslam’da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır, rüşvet almak var mıdır, haram yemek var mıdır, her türlü emanete hıyanet etmek var mıdır?” Bunların hepsi bu İktidar döneminde yaşandı; ATV -Sabah’ta yaşandı, Balıkesir SEKA’da yaşandı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - …özelleştirmelerde yaşandı, belediyelerde yaşandı ve maalesef mücevherci dükkânına ortak olan oğlunun sayesinde mücevherciler enerji lisans sahibi oldular. İşte, sizin adaletiniz bu. O nedenle sizin adınız “Afla Kurtarma Partisi.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, görevi kötüye kullanma 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde düzenlenmiştir. Şimdi de bu teklif ile yasalaştığında görevi kötüye kullanmanın kriteri olan “kazanç” elde etme “menfaat” olarak değiştirilecek, görevini kötüye kullanarak haksız kazanç sağlayanlara verilen "bir yıldan üç yıla kadar" hapis cezası "altı aydan iki yıla kadar" hapis cezası olarak uygulanacaktır.

Yine, görevinde ihmal ve gecikme gösteren kamu görevlilerinin "altı aydan iki yıla kadar" olan kamu cezası "üç aydan bir yıla kadar" indirilmekte, üçüncü fıkrasında yer alan ceza hükmü de "bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile" şeklinde değişmektedir. Böylece, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi cezaevine girmekten kurtulacaktır.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilecek fiilin kamu görevlisinin görev alanına giren bir hususla ilgisi olması gerekir. Kamu görevinin gereklerine aykırı olan bir fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır.  Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunun oluşabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmış olması hâlinde görevi kötüye kullanma suçu işlenmiş olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, suçu oluşturan fiil, fail olan kamu görevlisinin görev alanındaki iş ve işlemlerden biri ile ilgili olmalıdır. Bu fiillerin nitelikleri ve gerçekleştirilme şekillerine göre farklı hükümler yerine 257’nci madde hükmü ile ihtiyaç karşılanmaya çalışılmıştır. 765 sayılı Yasa’daki 228, 230, 240’ıncı maddelerin içeriği fiillerin hepsi bu madde kapsamına alınmıştır. Bu yapılırken kişilerin mağduriyeti, kamunun zararı, haksız kazanç sağlama unsurları getirilerek kapsam daraltılmıştır.

Değerli milletvekilleri, görevi kötüye kullanma suçu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Bu nedenle görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluşturmadığı hâllerde kamu görevlisini bu suça istinaden cezalandırmak gerekir. Bu nitelikteki davranışlar Türk Ceza Kanunu’nun veya başka bir özel yasada bağımsız suç olarak düzenlenmişse 257’nci maddedeki suç oluşmayacaktır.

257’nci maddede yer alan görevinin gereklerine aykırı hareket etmekten söz edebilmek için kamu görevlisinin kamu görevini kötüye kullanmış olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, maddenin üçüncü fıkrasına göre kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlaması bazı hâllerde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır ancak bunun için fiilin icbar, zorlama suretiyle irtikap suçunu oluşturmaması gerekmektedir.

257’nci maddenin son fıkrası ile kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlaması bazı hâllerde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır.

Değerli milletvekilleri, teklife göre, yargılanan kamu görevlilerine verilen cezalar erteleme kapsamına girecektir; belediye başkanları alt sınıra yakın cezalar alırsa başkanlıklar düşecektir.

Bunu şöyle bir açmak istiyorum değerli milletvekilleri: Bugün, Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan ihalelerde, hepimiz de biliyoruz ki, belediye başkanları, bu ihale kanunlarını ve imar düzenlemelerini kendi çıkarlarına ve yandaşlarının çıkarlarına göre tanzim edebilmektedir ve bunlar oluşturulduğu zaman yapılan denetimlerde ortaya çıktığı zaman bunlar iki kapsamda ele alınmaktadır. Birinci kapsam, menfaat sağlamak için suç örgütü kurmak, yani ihaleye fesat karıştırmak; ikinci kapsam ise görevi kötüye kullanmak. Bugün doğrudan temin, yani ihalelerdeki -ki şu anda ben kendi bölgemde en azından beş belediye, bunlardan Kapaklı Belediyesi başta olmak üzere beş belediye- görevi kötüye kullanmadan dolayı en azından 30-35 trilyonluk haksız bir harcamadan dolayı mahkemede. Bunları kurtarıyorsunuz Sayın Bakanım. Ondan sonra Sayın Veysi Kaynak çıkıyor buraya: “Bu kanun bir af kanunu değildir.” diyor. O zaman af kanunu değilse bu kanunun ne gereği var? Ne gereği var o zaman?

Bakıyoruz yine...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ceza indirimi kanunu.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bakın, o zaman hiçbir gereği yoksa, burada ben size daha çok örnek verebilirim. Görevi kötüye kullanmanın… Bakın, bir belediye başkanı düşünün, başka bir insanın, partilerin hakkını gasbediyor. Bunu yargılayabileceğiniz tek husus var: O da görevi kötüye kullanmak. Başka bir şey var mı? Hayır, hiçbir şey yok.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kanunu yerinden mi kaldırıyoruz? Yerinde duruyor, yerinde.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Görevi kötüye kullanmak veya bir devlet memuruna yapabileceğiniz tek bir konu, bunu iyi bir hukukçuyla konuşun, iyi bir hukukçuyla konuşun...

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kim o iyi hukukçu?

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Lütfen iyi bir hukukçuyla konuşun. Çünkü ben bu davaları çok iyi biliyorum, ben bu işi yapıyorum Sayın Veysi Bey.

Artı, bunları, zaten bu şekilde yargılayabileceğiniz görevlileri, belediye başkanını, bu işi yapabilecek insanları tek kanun maddesi olarak görevi kötüye kullanmak…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Duruyor yerinde, maddeyi mi kaldırıyoruz?

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Peki, ben size şunu soruyorum: Doğrudan…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Maddeyi mi kaldırıyoruz? Madde yerinde duruyor.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Ama, bakın, siz altı aya indirmekle neyi yapıyorsunuz?

Ben şunu burada size söylemek istiyorum: Ben kaldırıp kaldırmadığınızı değil… Cezayı, sadece belediye veya kamuda ceza alma süresini geriye çekerek bu insanların görev yapma şansını ortaya çıkartıyorsunuz, görevde kalma şansını ortaya çıkartıyorsunuz. Ki kendi bölgemde yine aynı şeyden bahsedebilirim. Belediye başkanları, Kapaklı başta bunda, her şey, görevi kötüye kullanmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan hepsi belliyken şu anda yargılama devam ediyor ve görevi kötüye kullanmaya çevrilerek, sizin bu çıkartmış olduğunuz yasadan faydalanarak görevinin başında kalmaya devam edecek.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne kadar ceza verileceğini nereden biliyorsun? Yargılamada ne kadar ceza verileceğini nereden biliyorsun?

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Efendim, bir adamı vurmuşsunuz, adam ölmüş. Ölmüşse bunun cezası bellidir yani on yıldan otuz yıla kadar. Bunun cezası da altı ay değildir ki. Ki “Bunun cezasını nereden biliyorsunuz?” demek bile yanlış. Bu ülkeyi soyan insanlardan hesap sormak sizin de, bizim de görevimiz. Bunlara yol vermek görevimiz değil ve burada karşılıklı tartışmak da değil.

Buradaki bu kanunun bize göre, muhalefete göre en büyük şeyi, bu kanundan dolayı, suç işlemiş olan insanların bu kanunlara sığınarak kurtulacak olmaları. Yoksa ben size şunu şöyle yapıyorsunuz, buna  böyle yapıyorsunuz demiyorum. Ama çok iyi biliyorum ki bu kanun uygulamaya geçtiği zaman minimum on bin dosya yargıdan düşecek. Peki, bu arada mağdur olanlar ne olacak, devletin zararları ne olacak? Makam mevkilerini kullanarak, devletin vermiş olduğu yetkileri kullanarak haksız yere kişileri zor durumda bırakan veya haksız kazanç sağlayan insanların yaptıkları yanına kâr mı kalacak? Bizim görevimiz bunu mu yapmak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Sağ olun.

Onun içindir ki sayın milletvekilleri, bizim buradaki görevlerimiz… Ben şunun için, bunun için çıkartılmış bir yasa demiyorum. Geneli üzerine baktığımız zaman, bunda belediyeler ve kamu çalışanlarını rahatlatacak ve “Parasıyla değil mi?” mantığını getirecek, tabiri caizse “Bu suçun bedeli var, veririm bu parayı, aslanlar gibi de istediğimi yaparım.” mantığını ortaya koyabilecek bir düzenleme içerisindeyiz. Bana göre bu düzenlemeden bir an önce vazgeçilmesi ve reddedilmesi gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Konya Milletvekili Sayın Ali Öztük’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında 1’inci madde ile ilgili gerekli olanlar söylendi. 2’nci madde üzerindeki konuşmalarda da belki eksik kalan hususlar tamamlandı. Fazla söylenecek bir şey de yok ama belki bir kez daha açıklamakta gerek var diye düşünüyorum. Bu madde Ceza Kanunu’nda değişmez kurallardan birisi değil, Ceza Kanunu’nun hiçbir maddesi de değişmez değil; bugüne kadar Ceza Kanunu’nun çoğu maddesinde değişiklikler her zaman yapıldı, bundan sonra da yapılabilecektir.

Burada getirilen kesinlikle bir af değildir, cezanın alt ve üst sınırlarında bir düzenlemedir. Bu, suç ve ceza siyaseti, suç ve ceza ekonomisi ile alakalı bir konudur ve ceza adaletiyle alakalı bir konudur; bu, tamamen güven dengesini, bozulan adalet duygularını tamir edici bir düşüncedir. Burada af olmadığına göre, sadece bir erteleme sınırların içerisine giriyor diye yasaya karşı çıkmak, aslında yasanın tekniğine de aykırı davranmak olur diye düşünüyorum.

Zaten bu 257’nci madde bütün suçların kanunda tarifinden ve cezalandırılmasından sonra yine de bir eylemin suç teşkil etmesi gerekiyorsa genel bir madde olarak bu maddeye müracaat edildiği için… Bu maddenin isnat edildiği şekilde hırsızlık, zimmet, sahtecilik, yolsuzluk gibi diğer suçlarla kesinlikle bir bağlantısı da yoktur, genel bir maddedir. Bu nedenle yasa teklifindeki değişikliğin ceza adaletine uygun olduğu düşüncesindeyim.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.

Sayın Köylü şahsı adına konuşacaktır.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de madde üzerindeki görüşlerimi açıklamak istiyorum. Bu arada tereddüt edilen, sorulan birkaç soru vardı, onlara da kısaca cevap vermek istiyorum.

Birincisi, yolsuzlukla adlandırılan, yolsuzluk maddeleri olarak belirlenen rüşvet, zimmet, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, irtikâp gibi daha ağır hükümlerde indirici sebepler var, etkin pişmanlık hükümleri var. Bundan daha hafif olan ve torba bir madde olan, her zaman suçunun nevi, türü, ne olduğu anlaşılamayan bu maddede, daha önceki Ceza Kanunu’muzda bir indirim sebebi olduğu hâlde bu kanunda bir indirim sebebi konulmamıştır. Esasında bu o zaman yapılan bir eksikliktir, bundan dolayı bir indirime şimdi gidilmesi gerekir.

İkincisi: Sayın Şandır, dün “Neden indiriliyor bize izah edilsin.” demişti. Biz bu kanunu yaptığımız zaman -yani 2004’ün Eylül ayında Türk Ceza Kanunu çıktı- bir yıl ceza alan kişi cezaevinde dört ay on dört gün yatıyordu o zamanki infaz sistemine göre. Ancak daha sonra infaz sistemi değişti, aralık ayında kabul edilen yeni infaz sistemine göre, cezaların eskiden 1/3’ü infaz edilirken, sonradan 2/3’ü infaz edildi ve dolayısıyla dört ay on dört gün cezaevinde yatacak kişi birden sekiz ay yatmak zorunda kaldı. İşte bu maddenin genel yapısı itibarıyla bir insanın cezaevinde sekiz ay yatması yani hafifletici sebepleri olsa dahi, en basitini işlemiş olsa dahi sekiz ay yatması doğru değildi. Bu bakımdan bir indirim gerekir.

Bir de suçluların sayısının çoğaldığından bahsedildi. Esasında suç çoğalmadı, “kamu görevlisi” tabiri çok genişletildi, daha önce 1 milyon kişi ise sonradan bu 2 milyona çıktı. “Kamu görevlisi” tabirinin kapsamı genişletildiği için, ister istemez herkes bu kapsama girdiği için dava sayısı çoğalmış oldu ama Türkiye'deki açılan davalardan yüzde 70’inin, bazen 60’ının beraatla sonuçlandığını da düşünürsek insanların buradan dolayı mağdur olması kaçınılmaz.

İşte, bunların hepsini birlikte değerlendirdiğimizde, İnfaz Kanunu’ndaki o ağır hükmü de göz önüne aldığımızda cezanın alt sınırının aşağıya çekilmesi yani suçun niteliği hafif ise hafifletici sebepler varsa daha az bir ceza verilebilme imkânının sağlanması için aşağı indirilmesinde fayda var. İsterse hâkim erteler isterse ertelemez isterse hükmün açıklanmasını geri bırakır isterse bırakmaz, eskiden olduğu gibi, bu tamamen hâkimin takdirine kalmıştır. Eğer fiil biraz daha ağırsa, sanığın kastı yoğunsa, verilen zarar ağırsa bunları değerlendirerek 61’inci maddeye göre üst sınırdan ceza verebilir. Bunun için paraya da çevirmez, tecil de etmez, hiç kimse de kurtulamaz. Bu kanundaki indirim sebebi esas itibarıyla budur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

TBMM Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun teklifinin 3. maddesinin İçtüzük 72’ye göre görüşülmesine devam edilmesini arz ve ederiz.

 

Oktay Vural

Akif Akkuş

Ali Uzunırmak

 

 

İzmir

Mersin

Aydın

 

 

 

Şenol Bal

 

Osman Durmuş

 

 

İzmir

 

Kırıkkale

Gerekçe:

Kamu menfaatini haleldar eden bu Kanun teklifinin mahzurlarının Genel Kurulda daha fazla izahını mümkün kılmak için görüşmelere devam edilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.26
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural ve arkadaşlarının, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre, 3’üncü maddenin görüşmelerine devam olunmasına dair önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

565 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, toplumda genel bir kabul ki siz Türkçeyi güzel kullanan bir insansınız. Tutanaklar var önümde, bu tutanaklarda, benim konuşmamda “…kanun maddesinin değişmesinin yolsuzlukları teşvik anlamına geldiğini, ahlaksızlık olduğunu defalarca söyledi ve sonunda yeni bir tanımlama yaptı, bu kanuna ‘ahlaksız kanun’…” Benim konuşmamda, bu kanunu… Hafızalara, ahlaksızlığa, yolsuzluğa, usulsüzlüğe, adaletsizliğe ve her şeye ama her şeye, ne kadar kötü manaya gelen fiil varsa bunları teşvik yasası olarak geçecek olan bir teklifi görüşüyoruz. Tabii ki ahlaksızlığı teşvik ahlaksızların işidir.

Şimdi, burada, sizin ikinci bir mesele olarak gündeme getirdiğiniz “kamu görevi” tanımlamasından yola çıkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Sayın Abdüllatif Şener geçen haftaki bir açıklamasında “Benim, Kabineden neden ayrıldığımı şimdi anladınız mı?” diyor. Sayın Bakanım, siz, adı geçen kişinin kadim dostu ve aynı Kabinede bulunan arkadaşısınız. Yukarıdaki sözleriyle neyi kastetmektedir, açıklayabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bu teklifle cezanın alt sınırı bir yıldan altı aya indiği gibi, erteleme, para cezasına çevirme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi durumlar söz konusu olacak. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 48’inci maddesini bu düzenlemeyle baypas etmiyor musunuz? Hırsızlık yaptığı mahkeme kararıyla tescil edilmiş, ancak hükmün ertelenmesine çevrilmiş bir kişiye devlet görevi yaptırmayı nasıl düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Köse… Yok.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum: Şimdi, yapılan istatistiklere göre, 2006 yılında 19.777 sanık görevi kötüye kullanmaktan -yeni TCK, 257- 2007’ye göre 20.062 sanık, 2008’de 22.558, 2009’da da 44 binin üzerinde. Şimdi, sekiz yıldır Türkiye’yi yöneten bir iktidar olarak, görevi kötüye kullanan memur sayısının artmasının, Hükûmetinizin bu konuda genel bir politikası ve yolsuzluklarla mücadele konusunda yeterince mücadele etmediğine ilişkin bir yönetim anlayışının zafiyetinin yansıması olarak görüyor musunuz, görmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görevi kötüye kullanma suçuna karşı gerek bu tekliften önce gerekse teklif yasalaşırsa verilen cezalar diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ülkemizin durumu nedir? Bilginiz varsa, açıklayabilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, öyle anlaşılıyor ki grubunuzun el birliğiyle bu yasayı çıkarması kesin. Ancak bu yasa çıktıktan sonra, birinci olarak, bakanlıklardaki teftiş kurullarının bundan sonra memurlarla ilgili görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarını, gönül rahatlığı içinde, af niteliğindeki bu yasal düzenlemeye rağmen, yürüteceklerine inanıyor musunuz? Yoksa bundan sonra, kamu görevlilerinin görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilgili sadece disiplin soruşturması yapılmasıyla mı yetineceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bir önceki soru-cevap kısmında da sordum, cevap alamadığım için yeniden sormak istiyorum.

Ceza miktarlarının azaltılmasının esas nedeninin, görevi kötüye kullanan kamu görevlilerinin özellikle iktidara mensup siyasilerin suç teşkil edecek talepleri ve istekleri konusunda gösterdikleri tedirginlikleri ortadan kaldırmak için olduğu iddia edilmektedir. Bu doğru mudur? Buna samimiyetle cevap verirseniz çok memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Az önce sormuştum ama fırsat olmadı, Sayın Bakan açıklayamadı. İstatistiklerle bağlı değildi sorum, güncel olduğu için sormuştum. 3 generalin yargılanmasıyla ilgili bir açıklaması vardı “Albaylar mı yargılayacak?” diye, Sayın Bakanın. Ben, verilmiş olan teklifle ilgili olarak, Bakanlığa dava açılacağını hâkim ve savcılar hakkında, AKP’nin bunu öngördüğünü, arkadaşlarımızın, söylemiştim. Bu durumda, asliye hukuk mahkemesi hâkimi Adalet Bakanlığına karşı davaya bakarken nasıl bakacak? Sayın Bakandan düşüncelerini öğrenmek istemiştim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Sayın Akkuş bir eski sayın bakandan ve onun konuşmasından bahisle, benim bu konudaki bilgilerimi soruyor. Sayın Abdüllatif Şener’le siyasette çok eskiden beri arkadaşlığımız var ama aynı Kabinede birlikte görev yapmadık. Dolayısıyla müşahhas olarak o Kabinede beraber bulunmadığımıza göre, ne demek istediği konusunda bir bilgiye sahip değilim ancak bu iddiasında neyi kastettiğini ben de merak ettiğim için, dün akşam bir haber kanalında, bir televizyon kanalında üç saate yakın süreyle yaptığı konuşmayı merak etmiştim. Burada nöbetçi olduğum için takip edemedim ama görev verdim, arkadaşlarım onun kasetini bana getirdiler, izledim, daha önceki iddialarından bir kelimeyle bile bahsetmediğini gördüm. Dolayısıyla, Kabineden niçin ayrıldığı konusunda kendisi de somut bir bilgi vermemiş durumda. Ben bunun değerlendirilmesini arkadaşlarımızın takdirine bırakıyorum.

Sayın Uzunırmak, biraz evvelki konuşması içinde geçen cümleleri konuştular. Kamu görevlileri tanımı, 6’ncı madde ile yeni bir tanıma kavuşmuştur ve zenginleşmiştir içeriği. Sayın Köylü’nün biraz önce bahsettiği gibi, eskiden 1 milyonsa bu rakam, 2 milyonu bulmuştur çünkü 6’ncı maddede bu geçici süreyle görev yapanları da âdeta neredeyse kapsamaktadır.

Sayın Dibek ve bazı arkadaşlarımız, aslında İç Tüzük’ün ilgili maddesi gereğince sadece istişare amaçlı sorular soruyorlar. Ben bunları cevaplandırmaktan kaçınmam ama konumuzla doğrudan ilgili değil. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve bunun hukukta iki başlılık içerisinde bize ne getirip götürdüğü konusunda basında da yayınlanan sözlerim oldu. Bunu bir kenara bırakıyorum ancak şu anda, bildiğim kadarıyla, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulan, görüşülen, hâkim ve savcılar hakkında eğer tazminat davası açılacaksa bunun ilgili kuruma açılması konusunda bir teklif var. Bu teklifin içeriğini bilmiyorum, Komisyon görüşmelerini takip etme imkânım olmadı ancak eminim ki bu Komisyondaki görüşmeler sırasında da mesele hem Anayasa’ya uygunluk veya aykırılık hem de içeriği konusunda eleştirilecektir. Ancak hizmet kusuru sebebiyle zaten kanunlarımızda bağlı bulunduğu kuruma dair karar alınması veya dava açılması, idarenin de bu konuda rücu etme imkânı vardır. Bu konu teklif içerisinde nasıl bağdaştırılıyor, doğrusu, ayrıntısına sahip değilim.

Sayın Yaman, bakanlık teftiş kurullarının görevi ihmal veya kötüye kullanma suçlarından dolayı bu kanunun çıkmasını takiben yeterli bir inceleme yapılıp yapılmayacağını sordular. Teftiş kurullarının görevleri devam ediyor ve bu görevlerini, umarız ki yerinde ve yeterince yapacaklardır. “Sadece disiplin soruşturmasıyla ilgili mi kalacak?” dediler. Kanun’daki bu yetkiler devam ediyor. Disiplin bakımından, idari bakımdan ve cezai bakımdan ne yapılması gerekiyorsa umarım ki bunlar yapılacaktır.

Sayın Tankut, bir önceki maddeyle ve şimdiki maddeyle bağlantılı olarak “Memurlar, siyasetin -siyasetçilerin daha doğrusu- etkisinde kalarak mı bu suçları işliyorlar?” dedi. Doğrusu, buna kesinlikle hayır diyemem ama kesinlikle evet de diyemem. Olabilir ki bazı kamu görevlileri, siyasetçilerin, şu veya bu siyasi düşünceye mensup olan insanların, ellerinde yetki bulunduranların veya bulundurmayanların etkisinde kalabilmiş olurlar ama bunu tespit edecek bir veriye sahip değiliz.

Sayın Vural, 2006, 2007, 2008 yıllarında açılan davaları rakamlar olarak verdi. Bunları da sanıyorum ben daha önceki konuşmamda vermiştim. “Yolsuzlukla mücadelede bir başarısızlık söz konusu mu ki bu sayılar arttı?” buyuruyorlar. Bir defa, eskiden dört madde hâlinde düzenlenen bir Ceza Kanunu düzenlemesi tek maddeye indirgendi ve bu sebeple sayı artmış olabilir. Ancak, 2 milyon kamu görevlisi düşünürseniz, açılan dava sayısı bir yılda 12 bin civarında ise, bunun yüzde 60’ı beraatle sonuçlanıyorsa, geri kalanı orantıya vurduğumuz zaman çok büyük bir nispet olmadığını düşünebiliriz.

Biraz önceki konuşmalar içerisinde, bir arkadaşımız soru sormuştu. Ben, Adalet Bakanlığından bu konuyu acilen istedim. Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinden şu anda cezaevinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayılarını, ismini hatırlayamayacağım bir arkadaşımız merak etmişti. Aldığım rakamı söylüyorum değerli arkadaşlar: Şu anda, 257’nci maddeden ceza hükmü yemiş 20 tane hükümlü var, sadece 20 tane. 7 tane tutuklu var. 4 tane de hüküm özlü kişi var yani dosyası bozulmuş veya Yargıtay aşamasında. Toplam 31 kişi şu anda cezaevinde bulunuyor.

Yine bir rakama ulaştım; Sayın Hamit Geylani, dün yaptığı konuşmada, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan kişilerin sayısını çok ciddi bir şekilde değerlendirmişti ve bu hepimizin dikkatini çekmişti. Ama, konuşma notlarına baktım, son yedi yılı içeren bir değerlendirme yapmış. Yine arkadaşlarımızın bilgisine sunmak için söylüyorum: Bu hafta itibarıyla yani pazartesiyi esas alarak, şu anda Türkiye’de 371 cezaevinde toplam 121.952 kişi bulunmaktadır. Bunların 64.035’i hükümlü, 35.540’ı tutuklu, 21.377’si de hüküm özlüdür yani Yargıtay aşamasında bozularak veya henüz görülmemiş davaları itibarıyla. Dolayısıyla tutuklu ve hüküm özlüyü topladığınızda hükümlü sayısından daha aşağı durumdadır. Bunu her şekilde değerlendirebilirsiniz ama tutuklu bulunmaların istisna olduğunu ve tutukluluk sürelerinin uzamaması gerektiğini, kanunda bu ölçüde verilen yetkinin kötüye kullanılmaması gerektiğini ben de arkadaşlarımla birlikte her zaman savunuyor ve ifade etmek istiyorum.

Sayın İçli “657 sayılı Kanun’un 48’inci maddesini tadil ediyor musunuz?” diye sordu. Böyle bir niyetimiz yok yani kanunun içeriğinden ve uygulanmasından böyle bir tadil anlamı çıkarılmamalı diye düşünüyorum.

Sayın Işık, çok teşekkür ediyorum, hem biraz evvel yaptığı konuşmadan hem de verilen cezalar konusunda. Bu konuda -kusura bakmayın- elimde yeterli bir maddi rakam yok. Onu temin ettiğimde kendilerine ve Meclisimize ayrıca bilgi vermek istiyorum. Yalnız, biraz önceki konuşmasında Sayın Kılıç açıklama yapmış olmakla birlikte, hepimizi rahatsız eden bir konuya dikkatinizi çekmek isterim. Başkanlığım döneminde de daha sonrasında da Meclis Genel Kurulunda, grup toplantı salonlarında ve kulislerde yasama materyali dışında hiçbir şey dağıtılmaması gerekir fakat geçtiğimiz dönemlerde bir arkadaşımız memleketinin sarımsağını getirdi, hem grup toplantısında hem Meclis kürsüsüne koydu. Bir tanesi “Benim bal kabağım çok güzeldir.” dedi, onu dağıtmaya kalktı. Bir başkası kamyon kamyon karpuz, kavun getirdi, onu dağıtmaya kalktı. Bir başkası halı getirdi, onu dağıtmaya kalktı. Dönemimde yazı yazdım gruplara ve bunu yasakladım. İç Tüzük teklifi de verdim “Genel Kurulda, grup salonlarında ve diğer yerlerde -yani bizim yasama çalışması yaptığımız yerlerde- yasama materyali dışında hiçbir şey dağıtılmamalıdır.” diye. Dolayısıyla, arkadaşımız dikkat çekti yani Halk Ekmeğin veya Sayın Büyükşehir Belediye Başkanının göndermiş olabileceği ekmek veya bir başka şeyin Meclis içerisinde dağıtılmasını şık bulmadığımı, doğru bulmadığımı, yanlışlıklara yol açabileceğini hatırlatmak isterim. Keşke bir İç Tüzük değişikliği yapsak ve yasama belgeleri dışında, Genel Kurul ve diğer mekânlarda herhangi bir şey dağıtılmasına engel olsak diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Bu Kanun hükümlerini Başbakan yürütür.”

 

OktayVural

 

D. Ali Torlak

 

Nevzat Korkmaz

 

İzmir

 

İstanbul

 

Isparta

 

 

KemalettinNalcı

 

Akif Akkuş

 

 

 

Tekirdağ

 

Mersin

 

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin “Bu Kanun hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Recep Taner

Kemalettin Nalcı

 

Aydın

Aydın

Tekirdağ

 

Alim Işık

Behiç Çelik

 

 

Kütahya

Mersin

 

Diğer önerge:

 

Muharrem İnce

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

 

Yalova

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

 

Rahmi Güner

Yaşar Ağyüz

Sacid Yıldız

 

 

Ordu

Gaziantep

İstanbul

 

 

Ergün Aydoğan

Kamer Genç

 

 

 

Balıkesir

Tunceli

 

 

Diğer önerge:

             Ali Oksal                            Tekin Bingöl                               Tayfun İçli

               Mersin                                   Ankara                                     Eskişehir

                             M. Rıza Yalçınkaya                        F. Murat Sönmez

                                        Bartın                                         Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon bu üç önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmı-yoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizdeki tek maddelik tasarının 3’üncü maddesi hakkındaki önergemi savunmak için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslına bakarsanız, vermiş olduğum önergenin fazla anlamlı olmadığını düşünebilirsiniz ama burada benim yapmak istediğim şu: Bu kanun hakkında iki gündür mümkün olduğu detayda tartışıyoruz fakat ben bu tartışmalar sırasında gündeme getirilmeyen birkaç önemli noktaya temas ederek bunları zabıtlara geçirmekte yarar görüyorum.

Bu kanun tasarısıyla ilgili konuşurken dün Sayın Bakan, bu kanunla ilgili olarak “Vicdani kanaatim tamdır, vicdanen rahatım.” dedi. Kanunun esası hakkında bu şekilde konuşmasını yadırgamadım çünkü biz bu kanun teklifinin aslında bir milletvekili arkadaşımız tarafından gündeme getirilmiş bir teklif olmadığını, bir tasarı olduğunu, hatta teklif şeklinde önümüze getirildiğine göre bir çakma tasarı olduğunu  biliyoruz, herkes bu konuda görüyor durumu. O bakımdan, bu tasarıyı, bu teklifi vermekle arkadaşı görevlendiren Hükûmetin bu tasarı hakkında önceden fikir sahibi, kanaat sahibi, karar sahibi olmuş olması normal. O bakımdan, Sayın Bakanın da vicdanen rahat olması normal. Fakat usul hakkında yani “Bu kadar hayati konuların, bazı önemli hususların, Hükûmetin hedeflediği, amaçladığı ve özellikle üzerine gittiği bazı hususların tasarı yerine teklif şeklinde getirilmesi parlamenter etiğe ve geleneklere uygunluğu konusunda vicdanen rahat mı Sayın Bakan?” diye sorduğumuzda, konuşmasından anladık ki o kadar rahat değil, değil tamam ama ben bir başka hususa temas etmek istiyorum: Zamanlaması konusunda vicdanınız rahat mı? Bugün 8 Aralık 2010. Memleketin bu kadar önemli konusu ortada dururken şurada bütçenin yapılmasına iki üç gün kalmışken Türkiye'nin onca meselesi gündemde dururken bu kanunun yel yepelek yelken kürek, alelacele, paldır küldür bu Meclisin huzuruna getirilmesinin amacı ne? Bu konuda hiç kimse hiçbir şey söylemedi. Hükûmet kanadından da hiç kimse hiçbir şey söylemedi, iktidar kanadından da hiç kimse hiçbir şey söylemedi.

Bakın, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; Türk kamuoyunda, sadece muhalefet kanadında değil, ciddi bir güven bunalımına sebep oluyorsunuz. Biz, sizin neyi, niçin yapmak istediğiniz konusunda sürekli şüpheye ve kuşkuya düşüyoruz ve Hükûmete ve iktidar kanadına olan güvenimizi sürekli yitiriyoruz. Biz, bu konuda istisna değiliz. Millet de aynı tempoda sizin bu art niyetli olduğundan şüphe ettiğiniz bu tür gıllıgışlı düzenlemelerinizden rahatsız oluyor ve sürekli güvenini yitiriyor. Lütfen bu konuda ısrar etmeyin. Getirecekseniz erkekçe tasarı olarak getirin ve bu hususta bu Genel Kurulda tartışalım.  

Bir başka hususa temas etmek istiyorum. Efendim, olabilir böyle vakalar, tasarı yerine teklif hâlinde gelir ama ne zamanki bu arkadaşımız buraya böyle teklifler getiriyor, burada büyük huzursuzluk oluyor, büyük çekişme oluyor, büyük kargaşa oluyor ve Meclisin mehabetine halel geliyor. Bu konuya burada temas edilmedi. İşin yanlışlığına temas edildi fakat bu Meclisin, bu kutsal çatının altında bu tür düzenlemelerin Meclisin mehabetine ve bizim temel fonksiyonumuza halel getirdiği, bizi birbirimize düşürdüğü, kırgınlıklara, dargınlıklara sebep olduğu konusuna temas edilmedi. Bunun da zabıtlara geçmesini istediğim için buradayım.

Onun ötesinde, Sayın Başkan, bir başka hususa daha temas etmek istiyorum. Bakın, burada bu tür davaların gerek temyiz safhasında gerek mahkemede sayısının 15 bin civarında olduğu söyleniyor. Bu kanun çıktıktan sonra bütün dosyalar yeni baştan ele alınacak. Eğer herhangi bir kamu görevlisi 2004 senesinde bu kanuna, bu maddeye aykırı bir suç işlediği mülahazasıyla mahkemeye verilmiş ise 2012 senesinde onun davası müruruzamana uğrayacak ve ister istemez gerek Yargıtayın gerek mahkemelerimizin iş yükü göz önünde tutulduğunda… Bu bir vakıa… Hemen bugünkü gazetelerden size örnek veriyorum, diyor ki: “1 milyon çek davası var. Yargıtay 10. Ceza Dairesi Başkanı, bunların çoğunun zaman aşımına uğrayacağını söyledi. Yeni Çek Yasası lehte hükümler getirdiği için zorunlu yasa bozması yapıyoruz. Zaman aşımının sorumlusu çıkarılan yeni yasa.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Demek ki bu konuda da ister istemez zaman aşımına girecek ve bazı insanlar hakkında dava düşecek fakat bazı insanlar hakkında düşmeyecek. Kimler hakkında düşmeyecek? Bu çatı altında görev yapan milletvekili arkadaşlar hakkındakiler düşmeyecek çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında üyelik süresince zaman aşımı işlemez.

Şimdi, iki, birisi daire başkanı, bir onun yardımcısı, müştereken, isteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilemeyerek bir fiil yapmışlar, iki sene sonra bunlardan biri hakkında zaman aşımı düşecek, dava düşecek fakat bu çatı altındaki milletvekili sıfatıyla siz yargılanacaksınız, az da olsa, yeni kanunla da olsa mahkûm olacaksınız. Bunun adalet neresinde?

Dolayısıyla çok ciddi bir yanlışlık yapıyorsunuz Sayın Bakan. Bir şekilde, bu zaman aşımı süresini bu kanunda düzeltmek durumundasınız. Aksi hâlde, çok yakın bir gelecekte düzenleyici yeni bir teklif getirmek durumunda kalacaksınız.

Dikkatinizi çekerek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Sayın İçli, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel Sayın Bakana bir soru sordum, sorumun yanıtını tam olarak alamadım. Daha doğrusu, benim iddiamın aksinde görüş bildirdi.

Değerli arkadaşlarım, bu yasayla, örtülü af dışında, görevi kötüye kullandığı kesinleşmiş mahkeme kararıyla sabit olan ya da görevini ihmal ettiği mahkeme kararıyla sabit olan kişilere yeniden devleti yönetme ve görevde kalma imkânını tanıyoruz. Nasıl mı? Hiç kimsenin itiraz etmediği üç konu var. Cezanın alt sınırını bir yıldan altı aya indirmekle erteleme, para cezasına çevirme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerini hayata geçirmiş oluyoruz. Doğru mudur değerli arkadaşlarım?

Şimdi, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 48’inci maddesinde kimlerin devlet memuru olabileceği belirtilmiştir. Şimdi, bu yasa biliyorsunuz 2008 tarihinde değişikliğe uğradı. Eskiden “altı ay” şeklinde bir ibare varken 2008 değişikliğiyle kasten bir fiil işleyen, bir yıl ve üzerindeki fiilleri işleyenlerle görevi kötüye kullanma, zimmet, irtikâp, ihtilas, ihaleye fesat karıştırma, sahtekârlık, hırsızlık gibi suçlardan affa uğramış olsalar dahi mahkûm olanların devlet memuru olamayacağına dair açık hüküm bulunmaktaydı.

Değerli arkadaşlarım, Danıştay 12. Dairesinin 9/7/2008 tarih 2007/2534 esas 2008/4502 Karar sayılı Karar’ında da ifade edildiği gibi -ki Danıştayın bu konuda emsal kararları vardır- Danıştay bunu sorgulamış, demiş ki, biraz evvel ifade ettiğim gibi, eski, değişikliğe uğramadan önce: Ağır hapis veyahut altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar dahi görevi kötüye kullanma suçundan mahkûm olmama şartının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda arandığını, daha sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231’inci maddesinin 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Yasa’yla eklenen ve 23 Ocak 2008 tarih ve 5228 sayılı değişiklikle eklenen hükmü gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden, görevi kötüye kullanmaktan dolayı mahkûm olanlar… Artık değerli arkadaşlarım, trilyonları götürmüş, hortumlamış insanlara tekrar memuriyet kapısını bir nevi sağlamış oluyorsunuz, bu çok vahim bir hata. Önceki görüşlerinizdeki samimiyet, bunda da samimiyetinize inanıyorum, bir şeyin atlandığını burada gösteriyor. Evet, örtülü af demeyebilirsiniz, şudur budur dersiniz.

Değerli Bakanım, Danıştayın kararı sizin çıkarttığınız, imza attığınız Hükûmet tasarısındaki, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının ne gibi hukuki sonuçlar doğuracağına dair kanun maddesini de okudum. Ey, el insaf, trilyonlar götürecek, mahkeme kararıyla görevi kötüye kullandığı sabit olacak ama bununla bir hükmün açıklanması ertelenecek yahut görevi ihmal suçunun cezası bir yıldan altı aya indirildiği için o da işi hortumladığı gibi işi kıvıracak ve siz onu devletin başında, devletin o yetimlerin, o vatandaşlarımızın bütün haklarını koruduğu hazinenin kapısında onları yine nöbetçi olmaya devam ettireceksiniz. Burada eğer bir ihmal yoksa kasıt ararım Sayın Bakanım. Onun için, bu kanunun derhal geri çekilmesi lazım. Bunu vatandaşa anlatamazsınız. Bundan sonra yapılacak hırsızlıklara kapı açtığınızın delilidir. Kasıt yok diyorum sizin için, arkadaşlarınız için, kanun teklifini veren arkadaşım için kasıt yok diyorum ama çekmezseniz, bundan sonra her hortumlamada hedef sizlersiniz. Hedef, direkt olarak, gösterilir, söyleyecek siyaseten de laf bulamazsınız. Minareyi kılıfına göre de ayarlayamazsınız çünkü tutanaklara geçen bu uyarıyla bu gereğini yapıyorum. Mutlaka bir önerge vererek bununla ilgili engellemeyi yapmanız lazım çünkü Türk vatandaşı, çaldığı, her şeyiyle, mahkeme kararıyla sabit olan insanların hazinede, kamu adına tasarrufta bulunan yerlerde bulunmasını istememektedir.

Teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Sayın İnce, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, dün akşam geç saatlerde Sayın Arınç, 1 Mart tezkeresiyle bu tasarı arasında bir bağ kurmuştu ve “1 Mart tezkeresindeki tutumum nedeniyle zamanın büyükelçisinin ‘Bütün fitne bu adamdan çıkıyor, bununla uyumlu çalışılamaz.’ demesini ben şeref madalyası olarak görüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)” diye tutanaklardan okudum.

Şimdi “Bu kanun teklifiyle ne bağı var bunun?” diyeceksiniz, bence şu bağı var: Bir vatandaşımız, Amerikan Büyükelçiliğinin önündeki o siyah bariyerlerin kaldırılmasıyla ilgili dava açıyor, davayı kazanıyor ama Melih Gökçek yargı kararını uygulamıyor ve mahkeme de yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının ilan yoluyla kınanmasına karar veriyor ve bu yargıda ilk. Sonra ne oluyor? Melih Gökçek savunmasında şöyle diyor: “ABD’nin bilinen siyasi ve politik durumu karşısında Ankara Büyükşehir Belediyesi, Hükûmeti ve Amerika Birleşik Devletleri’ni karşısına alabilecek eylemde bulunmaktan kaçınmıştır.” Şimdi, siz bu kanun teklifini yasalaştırarak Melih Gökçek’i buradan affedeceksiniz, yani dün şeref madalyası olarak yakanıza taktığınız bir başka madalyanız daha olacak o zaman.

Hani 1 Mart tezkeresinin şerefinin sadece size ait olduğunu söylemişsiniz. Sizin milletvekilleri-nizin üçte 2’si -yaklaşık olarak söylüyorum- “Evet.” demişti, üçte 1’ine yakın bir kısmı “Hayır.” demişti, oysa Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin tümü “Hayır.” demişti. Bir kere orada bir şeref varsa oraya ortağız ama öbürü şeref değilse “Evet.” demek, siz oranın da ortağısınız, bizim orada bir ortaklığımız söz konusu değil. Eğer o bir madalyaysa bugün Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinin önündeki o bariyerleri kaldırmayan, mahkeme kararına uymayan Melih Gökçek’i burada affetmiş olacaksınız. Ya o madalyanız geçersiz ya buradan yeni bir madalya… Belki de o madalyayı Veysi Kaynak’a verebilirsiniz, orası beni ilgilendirmez.

Buradaki sistem şu sayın milletvekilleri, olay şöyle: Bir bürokrat -müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, neyse- yargı kararlarını keyfî biçimde uygulamıyor, sonra zincirleme biçimde keyfî uygulamıyor, sonra görevi kötüye kullanıyor, sonra bakıyorsunuz iş sıkışınca yargılanmasına da izin vermiyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: “Buna bir dokunulmazlık zırhı verelim.” Onu milletvekili yapıyorsunuz, o bürokratı, sonra o geçmişte mahkeme kararlarını uygulamayan bürokratı milletvekili yaparak, sonra da o milletvekili oyundan yararlanarak bir de ona af çıkartıyorsunuz. Yani müthiş bir sistem bu. Önce bürokrat yargı kararlarını uygulamıyor, sonra o, milletvekili oluyor, sonra o milletvekili parmak kaldırarak, kanun teklifi vererek, yasama faaliyetinde bulunarak kendisini aklıyor, Hükûmeti aklıyor. Bu müthiş bir sistem. Yani dünya demokrasi tarihine, parlamenter demokrasi tarihine altın harflerle geçecek bir düşünce tarzı bu.

Şimdi, sürekli olarak AKP grup başkan vekilleri İç Tüzük’ten söz ediyor. Ya, İç Tüzük’ten söz etmeye sizin hakkınız yok. İç Tüzük’te mükerrer oy kullanmak var mı? İç Tüzük’ü ağzınıza almamanız lazım. Defalarca mükerrer oy kullandığınız ortaya çıkmış.

Şimdi, bir başka konu, Sayın Kuzu yine her fırsatta “Bütün partilerin -hatta Genel Başkanımızı da katıyor- dosyaları var.” diyor. Değerli arkadaşlarım, dilimizde tüy bitti. Biz, getirin, kimin ne dosyası varsa… Bakın, Meclisin suç dosyası burada. 724 tane, hepsi belli, yazıyor, görevi kötüye kullanmak, görevi kötüye kullanmak… Arkadaşlarım soruyorlar Sayın Başbakan Yardımcısına, kimler… Burada yazılı zaten. 724, sayı bu. Bu Meclis bunu hak etmiyor. Burada ben de olsam böyle durmak istemem, çıkmak isterim mahkemenin karşısına. Neyse ak koyun kara koyun belli olsun. Şimdi, bu keyfîliği sürdürmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Burada size son söyleyeceğim şu olsun: Sayın Başbakanın çok sevdiği  bir söz var. “Dürüst olun, dürüst.” diyor. Ben de diyorum ki: Yolsuzluğun batağına düşmeyin, yetimin hakkına üşüşmeyin, haram lokma bölüşmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Benim en son söyleyeceğim şu, milletimize de en son şunu söylüyorum: Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse olan hep yumurtaya oluyor. Burada da ne yazık ki olan bu fakir fukara millete oluyor. Çalışmak emek ister. Emekle elde ettiklerini söylemek yürek ister. Ben o yüreğin bütün milletvekillerinde olduğuna inanıyorum. 23 Nisan 1920’den bu yana, sizler dâhil, hepimiz dâhil, bu yürekte insanlar olduğumuza inanıyorum ve bu kanun teklifine “Hayır.” diyeceğinizi umuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Üç önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, birleşimin sonuna kadar olmak kaydıyla Sayın İnce’nin yaptığı konuşmaya bir açıklama getirmek istiyorum, zamanı siz takdir edin.

BAŞKAN – Peki.

Son önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Bu Kanun hükümlerini Başbakan yürütür.”

                                                                                               Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifiyle ilgili çok şey söylendi -artık yasalaşma sürecinin sonuna geliyoruz- birçok iddialarda bulunuldu, hakikaten bu iddiaların bir kısmı yenilir yutulur şeyler değildi ancak AKP milletvekilleri memleketin en önemli meselesi olarak işsizliği, yolsuzluğu, fakirliği fukaralığı değil de Türk Ceza Kanunu’nda yer alan görevi kötüye kullanma suçunun hafifletilmesini gündemlerinden düşürmeyeceklerini ve yasalaştıracaklarını hepimize gösterdiler, bu suçun cezasını hafifletip bazı sanıkların da kuşlar kadar hafifletilmesinin önünü açacaklarını bizlere gösterdiler. Hayırlı olsun, hayrını görün diyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüden defalarca dile getirdik. Sahte para basan ve piyasaya süren ve iki buçuk yıl hapis cezasına çarptırılan Isparta Şarkikaraağaç Belediye Başkanını hiçbir geçerli sebep yokken referandum sonuna kadar görevde tutuyor ve altı ay hapse girmesini erteliyorsunuz. 25 Kasımda içeri almak durumunda kalıp, bir hafta sonra salıveriyorsunuz ve söylenene göre ikinci defa erteleme veriyorsunuz, göreve başlatıyorsunuz.

Buradan ilan ediyorum kıymetli arkadaşlar: Şarkikaraağaçlı hemşehrilerim ve Milliyetçi Hareket Partisinin hakkının sonuna kadar takipçisi olacağız, sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Bu işin peşini bırakmayacağız. Devletin parasını seçilme yeterliliğini kaybetmiş ve kesinleşmiş iki buçuk yıl hapis cezası almış birine teslim ederlerken mutlaka bunun hesabının sorulacağını unutmasınlar bu işin arkasında olanlar.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; herhâlde bu töhmet ile yarın Hakk’ın huzuruna çıkmak istemezsiniz. Ancak bu meseleyi vermiş olduğum bu bilgiyle öğrendiniz ve artık vebal altındasınız, ya hakkı, hakikati ya partinizin doğrularını savunacaksınız. Ben yirmi yıllık mülki idare amiri olarak herkese ve her kesime bugüne kadar söyleyegeldiğim “Hakikat eninde sonunda ortaya çıkar. Ey vatandaşlarım, doğruluktan ayrılmayınız.” sözünün inandırıcılığı konusunda gerçekten çaresiz kaldığımı düşünüyorum. Bu yüzden, kanun teklifini fırsat bilip bu gerçekleri sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim. Hakka, hakikate inanan herkesi ve özellikle cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir başka hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir e-mail geldi. Bu e-mail’i bilmenizi istiyorum. “Sayın Meclis Başkanımız ve değerli milletvekilleri” diye başlıyor elektronik mektup. Bakın ne diyor: “07/12/2010 tarihinde yerel bir televizyonu izlerken Sayın Vekilimiz Veysi Kaynak’ın vermiş olduğu teklifi görünce dikkat kesildik. Biz Elbistan’a bağlı Karaelbistan beldesinde kurulu Sınırlı Sorumlu 125 no.lu Öz Karaelbistan Taşıma Kooperatifi ve 8 üyesi olarak, AK PARTİ kuruldu kurulalı -dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- AK PARTİ’liyiz. Şundan eminim ki, Sayın Vekilimizin bize vekâleten değil birilerinin telkiniyle bu teklifi verdiğini düşünüyoruz.” Yanlış anlamayın arkadaşlar, bu e-mail sadece bizlere gelmedi yani içinizde olan, özellikle Maraş milletvekillerimiz başta olmak üzere birçoğuna gönderilmiş.

“Biz Karaelbistan-Elbistan arasında yolcu taşımacılığı yapmak üzere kurulmuş bir kooperatifiz. Kurucular arasında her köyden 1 kişi ve 3 muhtarımız da var ve prosedüre göre Valilikten de iznini aldık. Karaelbistan’ın AK PARTİ’li Belediye Başkanı bir yıldır bize ruhsat vermiyor. Biz çalışmaya başlayınca bizi belediye kolluk gücüyle durdurdu. Konuyu mahkemeye taşıdık, yürütmeyi durdurma kararı aldık. Belediye itiraz etti. Bu itirazı da bölge idare mahkemesi reddetti.

Bu arada mahkeme karar verip, bizi haklı buldu. -Yani esas kararı da almışlar- Biz de bu mahkeme kararıyla belediyeye yeniden ruhsat talebinde bulunduk. Belediye, beldede neredeyse halk sağlığını doğrudan ilgilendiren tesislerde dahi yapı kullanım izni aramaz iken, beldedeki yapıların yüzde 70’i ruhsatsız iken terminal yeri talebimize bizi âdeta alaya alan bir cevap verdi: ‘Kasabamızda yolcu terminaline ihtiyaç yoktur. Terminal yokluğu nedeniyle beldemizde mağdur olan kişi ve kuruluş da yoktur.’ Belediye Başkanı âdeta hukuka meydan okur vaziyette ‘Hâkim yanlış karar verdi. Bu beldenin hâkimi de savcısı da benim.’ diyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Tüm bunlardan Kahramanmaraş milletvekillerimizi de haberdar ettik. Referandum sürecinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı kazanacağız diye kapı kapı dolaştık AKP’li olarak.” diyor.

“Şimdi, Veysi Kaynak’a soruyoruz: Sizin, bireysel başvuru hakkının detaylarını düzenlemeniz gerekirken bir avuç derebeyinin cezasını ne diye hafifletiyorsunuz? Lehimizde 4 adet mahkeme kararı varken biz nereden adalet isteyelim? Başımızı nereye vuralım? Siz bu teklifi verirken hangi, 240’tan yargılanan, belediye başkanlarının telkini altında kaldınız?”

Evet, bu iddiayı biz dillendirmiyoruz arkadaşlar. Bu iddiayı AKP’li, Kahramanmaraşlı, Veysi Kaynak’ın seçmenleri dillendiriyor.

Şimdi, Sayın Veysi Kaynak’a ve sizlere hatırlatıyorum: Sandık göründü. Yarın Maraş’a gideceksiniz, seçim bölgelerine gideceksiniz. Cevabı bize yetiştirmeye kalkmayın, o seçmenlerinize verin diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Veysi Bey, bir cevap verin bu söylenenlere!

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük madde 86’ya göre, oyunun rengini belli etmek üzere 2 milletvekiline söz vereceğim.

Teklifin lehinde ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a aittir.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; kanun teklifinin tümü üzerinde oyumunun rengini belli etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmacının ifade ettiği Karaelbistan’daki kooperatifle ilgili somut olayı bilmiyorum. Ama, ben şunu söylüyorum: Kahramanmaraş’ta…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – E-mail geldi, okumamışsın!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Hayır, hayır… Gelmedi bana.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Size de geldi e-mail!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Gelmedi efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hemen göstereceğim!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Sen e-mail’lerimizi mi takip ediyorsun? İzinsiz… Bilişim suçu işliyorsunuz o zaman.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen yerinize oturun.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Ben şunu ifade ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Herkese gelmiş. Siz de varsınız!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Kahramanmaraş’ta, benim de, bütün Kahramanmaraş milletvekillerininde, bütün belediye başkanlarımızın da ve tabii ki AK PARTİ’nin de yüzü ak. Bunu, en son, 12 Eylül referandumunda, Kahramanmaraşlılar, Meclisimizin, partimizin sunduğu Anayasa değişikliğine merkezde yüzde 89’u, il genelinde yüzde 80’i aşan oranda verdikleri “Evet.” oyuyla göstermişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu, hukuk sorununu çözüyor mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Onun için mi size oy verdiğini söylüyorsunuz? Yazık, günah millete!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu teklifle ilgili birçok eleştiri yapıldı. Komisyon Başkanımız, değerli milletvekillerimiz, Değerli Bakanımız bunlara cevap verdi ama şunun altını çizmek üzere tekrar huzurunuza geldim: Bu teklif, kesinlikle, yolsuzlukların önünü açan, onlara cesaret veren, onları affeden bir teklif değildir. Bir defa, af, bizim şiarımızda yoktur. Af kanunu yapanları millet 2002 seçimlerinde cezalandırmış ve sandığa gömmüştür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İkincisi: Eğer yolsuzluk bir akçeli işse, bir parasal konu ise teklifimizin 3’üncü maddesinde, irtikap oluşturmayan görevi kötüye kullanma suçlarını daha da ağırlaştıran bir cezaya çarptırılmasını istedik, adli para cezası getirdik ve süresini de bir yıldan üç yıla olarak muhafaza ettik.

Son olarak şunu ifade ediyorum: Daha önceki konuşmamda ifade ettim. Bu teklifle Türk Ceza Kanunu’nun bu bölümünde düzenlenen kamu görevlisinin ticaretini yasaklayan 259’uncu madde, kamu görevinin terki ve yapılmaması 260’ıncı madde ve kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarrufu engelleyen 261’inci maddeye uygun bir ceza alt ve üst sınırı getiriyoruz ve bunu da gerekçemizde açık açık ifade ediyoruz, gizlediğimiz, sakladığımız, örttüğümüz hiçbir şey yok.

Değerli arkadaşlar, tabii, bir de çok şey söylendi: “Nöbetçi vekil, işte birçok teklif onun üzerinden geliyor.” Eğer millî irade adına, milletimiz adına bana bir nöbet düşüyorsa ben bundan gurur duyarım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen millet adına getirmedin bu teklifi!

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sen de görevini kötüye kullanıyorsun!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) - Ayrıca, hazırladığımız teklifler komisyonlardan geçip Genel Kurulda kabul görüyorsa, bu, partimin, milletvekili arkadaşlarımın, Hükûmetimizin, grup başkan vekillerimizin bana olan güvenini gösterir; bu da beni üzmez, sadece sevindirir diyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Her şeyi milletin sırtına yükleyin!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) - Teklifimizin kabul edilmesini ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisini yanlış bilgiyle yönlendirmiştir. Kürsüden bir dakika…

BAŞKAN – Hayır, bir dakika… Hangi konuda yanlış yönlendirdi arkadaş?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, kendisine e-mail gelmediğini, böyle bir şeyden haberi olmadığını söylemiştir, ispatlamak istiyorum.

BAŞKAN – Siz Sayın Kaynak’ın bilgisayarını nereden biliyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi…

BAŞKAN – Bir dakika, anlamaya çalışıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şöyle efendim: Bütün milletvekillerine göndermişler. Bize gelen bilginin altında hangi milletvekiline gönderildiğine dair liste var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Liste var efendim, e-mail’de alıcıların listesi var.

BAŞKAN – Anladım, peki.

OKTAY VURAL (İzmir) – Alıcıların içinde Veysi Kaynak da var, Mehmet Sağlam da var, Mehmet Akif Paksoy da var.

BAŞKAN – Anladım, peki. Bir dakika… Bir dakika…

“Benim haberim yok, bakmadım.” dedi. Dolayısıyla konu da anlaşıldı, tutanaklara da geçti.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bir sataşma yok, bir hakaret yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Yok” dedi efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, tutanaklara geçti şimdi işte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, suç işlediğini söyledi aynı zamanda. Oysa, açık ve net, bir milletvekiline gelen e’mail’in kimlere  geldiğini ifade etmek…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bilişim suçu işlediğimi söyledi.

BAŞKAN – Ben “Suç işledi.” dediğini duymadım. Tutanakları getirteceğim o zaman. “Suç işledi.” dediyse söz vereceğim. Tamam mı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tamam efendim.

BAŞKAN – İç Tüzük madde 86’ya göre oyunun rengini açıklamak üzere, aleyhte Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 565 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin tümünün oylamasından önce oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz istedim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce teklif sahibi Veysi Kaynak’ı dinledik. Diyor ki: “Arkadaş, biz ne yapsak bu millet bize oy verecek. Biz soygunculuk da yapsak verir, yolsuzluk da yapsak verir, ülkeye ne yapsak da verir.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hayır, öyle bir şey demedi!

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp!

KAMER GENÇ (Devamla) – Denilen o kardeşim!

Dolayısıyla, yani bu millet, biz ne yapsak, bu memlekete karşı ne yapsak da verir.

AHMET YENİ (Samsun) – Laflarına dikkat et, laflarına!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, ne yapalım? Ey millet, sen duyuyorsun! Ben daha ne diyeyim?

Şimdi, bu kanun müzakere edilirken Bülent Arınç çıktı kürsüye, dedim ki: “Vicdanın bunu kabul ediyor mu?” “Çok kabul ediyor.” dedi. Ben aslında hata etmişim. Ya, ben Bülent Arınç’ı tanıyorum. Bülent Arınç Meclis Başkanı iken Manisa’da bir KİT malı orada bir gruba 3 milyon dolara satıldı. Arkasından altı ay sonra bu malın yarısı 15 milyon dolara birilerine satıldı. En azından bunu önleyebilirdi. Yine Turgutlu’da bir İngiliz şirketine, Turgutlu’nun en güzel dağlarındaki o ormanlar yok edilmek suretiyle bir nikel madeni ruhsatı verildi. Bu da yetmemiş gibi bir de TÜBİTAK tarafından 1 milyon dolar kendisine para verildi. Meclis Başkanıydı Bülent Arınç. Hakikaten memleketi düşünseydi bunları engelleyebilirdi.

Şimdi, ben zaten sizin partinizin ve yöneticilerinizin bu devletin mallarının pek öyle devlet elinde kalmasına sıcak bakmadığını bilen bir insanım.

Şimdi, her konuşmamın sonunda Suat Kılıç kalkıyor “Efendim, küfretti.” Ben kime küfrettim kardeşim? Ben diyorum ki: Bu memlekette ihanet edenlere “ihanetçi” diyorum. Eğer siz ihanet edenlere “ihanetçi” demiyorsanız hayhay. Ama Suat Kılıç’ın kayınpederi Başbakanlıkta -büyük miktarda- Başbakanın Başmüşaviri, karısı da Ankara Anakent Belediyesinden yine çok yüklü bir maaş alıyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol! Terbiyeli ol! Senin evladın hangi, nerede çalışıyor? Senin evladın hangi Mecliste çalışıyor? Utan! Utan!

AHMET YENİ (Samsun) – Senin oğlun nerede çalışıyor?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Aileyi niye karıştırıyorsun? Ayıptır!

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi de Grup Başkan Vekili. Tabii, böyle olunca, tabii ki her şeye ama her şeye karşı çıkıyor.

Şimdi, bakın arkadaşlar, mesele şu: Bir kanun teklifini getirmişsiniz. Bu kanun teklifinde, demin de söylediğim gibi, bu devlette görevini, kamu görevini yapıp da görevini suistimal edenlere seksen yıldır uygulanan bir ile üç yıl arasında ceza var. Şimdi bu cezayı kaldırıyorsunuz? Niye kaldırıyorsunuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Kaldırmıyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Veya düşürüyorsunuz yani altı ay ile iki seneye indiriyorsunuz. Niye indiriyorsunuz? Çünkü mevcut Ceza Kanunu uygulamasında böyle bir cezanın artık hukuki kıymeti kalmaz. Altı ay ceza alsa paraya çevriliyor. Ne yapacak? E, para çok sizde.

Şimdi, bakın, İstanbul Belediye Başkanının aşağı yukarı seksen küsur ihalesinden dolayı görevini suistimal ve ihmal ettiğine dair Danıştay tarafından verilmiş karar var. Bu, Mart 2010’dan beri İstanbul Başsavcısının elinde bekliyor bu dosya, üzerine bir türlü soruşturma yapılmıyor.

Şimdi bu kanun çıktı. Hemen hepsine soruşturma izni verecekler. Bunlar gidecekler mahkemeye, mahkemede altı ay kendilerine ceza verilecek…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Üç ay, üç ay.

KAMER GENÇ (Devamla) – …cezalar da paraya çevrilecek, ondan sonra gelecekler “Gördünüz mü arkadaşlar, biz aklandık.” diyecekler.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Paraya çevrilme zorunluluğu var mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yine Melih Gökçek’le ilgili bu konuda bir sürü görevi ihmal ve suistimal dosyaları var. Bunlar gidecek yine mahkemeye, gelecek, efendim işte “Beraat ettik.”

Şimdi arkadaşlar, peki, bu devlet nasıl ayakta kalır? Bu devleti yöneten kamu görevlileri, eğer görevlerini suistimal ettiklerinde bir ceza almadıkları takdirde nasıl bu devlette doğru görev yapılabilir? Yapılamaz. Bizim içimizin yandığı olay bu. Yani bu devletin belli birtakım soygunculara karşı, hırsızlara karşı korunması lazım. Bu cezaları indirmek değil, bu cezaları artırmak lazım. Bunların caydırıcı olması lazım. Bu kamu görevini yapan, bir ihaleyi yapan, Kamu İhale Kanunu’na aykırı hareket ettiği zaman bilmeli ki arkadaş, Türk Ceza Kanunu’nda kendisinin ağır bir cezayla cezalandırılacağını bilecek ve bu fiilinden caydırıcı olarak dürüst görev yapacak.

Şimdi, sizin içinizde bazı milletvekilleri var. Bunlar, zamanında bürokrattı, görevi ihmal ve suistimalden dolayı ceza aldılar, geldiler, milletvekili oldular. Şimdi, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra bunlar tekrar, hükmüm yeniden incelemeye alınacak… İşte, uyarlamaya diye bir madde var biliyorsunuz Ceza Kanunu’nda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Gidecekler, zaten iki yıla kadar da hükmün açıklanması geriye bırakılmış olacak, dolayısıyla cezalar kalkacak.

Şimdi, bir memlekette siyaset adamı onurlu ve soylu olmak zorunda. Bir siyaset adamı kendisiyle ilgili bir af çıkaramaz, çıkardığı zaman bunun anlamı, işte o söylediğiniz anlamdaki anlamdır. Ben burada ifade etmeyeyim. Bu ne haysiyete sığar ne insanlığa sığar ne yurtseverliğe sığar ne dürüstlüğe sığar. Dolayısıyla biz diyoruz ki: Burada siz hangi kanunu getirdiniz de memleketi korudunuz, milleti korudunuz, işsize problemini çözümlemesi için bir şey getirdiniz? Yolsuzluklarla mücadele konusunda hangi kanun tasarısını getirdiniz de biz karşı çıktık? Hayır, getirmiyorsunuz. Yahu, aklı olan… Ya bir çocuğa sorun, yani bir memleketi suistimal eden kişilerin cezasını affedecek, görevini suistimal ederse bunun cezasını affedecek bir kanun namuslu bir kanun mudur? Bu kanuna oy vermek namuslu bir davranış mıdır? Değil arkadaşlar, değil. Onun için oyumun rengi aleyhtedir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, sataşmadan size söz vereceğim. Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Sayın Kaynak biraz önce konuşma yapmaya çıktı, bizim söylemiş olduklarımızın doğruluğunu araştırmak yerine suçüstü yakalanmış olmanın telaşıyla doğrudan şahsımı hedef alarak bilişim suçu işlediğimi, bu bilgiyi nereden aldığımı söyledi.

AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oluyorsunuz!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, bir de bir atıfta bulundu, dedi ki savunma mekanizmasıyla: “Bizim ne kadar doğru olduğumuzu referandumdan almış olduğumuz oy gösteriyor.” Dikkat edin arkadaşlar, bu cümleyi kuran bir hukukçu arkadaşımız. Yani bir siyasi karar ile hukuki kararı maalesef ayırt edemiyor olduğunu hep birlikte gördük.

Yani Sayın Kaynak, bu teşhisinizle, bu cümlenizle 100 ünlü hukukçudan biri olarak tarihe geçtiniz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tarihi sen mi yazıyorsun!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Aynı zamanda hukuk tahsilini almış bir arkadaşımızın nasıl böyle bir cümle kurabildiği de sanıyorum bundan sonra hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacaktır!

Bana “Bilişim suçu işledi.” diyen arkadaşıma şunu ifade etmek istiyorum: Biliyorsunuz bir elektronik mektup gönderilirken “kimden” ve “kime” bölümleri vardır. Kime gönderildiği çok açık bir biçimde orada dile getirilmiş, yazılmış. Yani benim senin sayfana girmem falan mümkün değil. Ama tabii, hukuk fakültesi mezunu bir arkadaşımızın siyasi karar ile hukuki kararı ayırt edemediğini düşünürsek bana böyle bir cümle kurmasını da çok görmüyor diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bana sataşmada bulundu. Sataşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuda sataştı?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Benim söylediğimi Genel Kurula yanlış aktardı, çarpıtarak aktardı. (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika… Ya hiç duymuyorum. Şimdi cümbür cemaat…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, sözlerim çarpıtılmıştır, şahsıma yönelik…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kaynak…

Ya gerçekten duymuyorum, hiç kimseyi duymuyorum. Bu taraf da susarsa iyi olacak.

Siz ne diyorsunuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sözlerimi çarpıtarak Genel Kurula ifade etmiştir, düzeltmek istiyorum. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Neyi çarpıttı?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Efendim, benim “bilişim suçu işlemişsiniz” lafımı “eğer mail’lerimi takip ediyorsanız bilişim suçu…” (Gürültüler)

BAŞKAN – Duymuyorum Sayın Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “…mail’lerimi takip ediyorsanız bilişim suçu işlemiş olursunuz.” lafımı…(Gürültüler)

AKİF AKKUŞ (Mersin)– Öyle bir şey yok. Tutanaklara bakılsın. Yanlış anladı yine, yanlış!

BAŞKAN – Şimdi, beş dakika durun siz, ona bakacağım çünkü ben sizin konuşmanızda da “Bilişim suçu işliyorsunuz, suç işliyorsunuz.” sözünü takip edememiştim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Mail’imi takip ediyorsanız eğer bilişim suçu işlemişsiniz demektir.” dedim ben.

BAŞKAN – Bakın, işte onu ben takip edememiştim, daha sonra baktırdım, onu demişsiniz. Onun için Sayın Korkmaz’a söz verdim. Bir saniye bakacağım ona da.

Sayın Arınç’a 69’uncu maddeye göre söz veriyorum.

Buyurun.

5.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Görüşmelerin sonundayız. Görüşmeler sırasında tüm arkadaşlarımızın düşüncelerini, eleştirilerini, önerilerini hep beraber inceledik. Şahsen bundan çok yararlandığımı da ifade etmeliyim. Sonunda kabul edilir veya reddedilir, o Genel Kurulumuza aittir.

Sayın İnce biraz önceki konuşmasında ismimden de bahsederek birkaç konuyu gündeme getirdi. Ben buna cevap vermek arzusundayım. Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

1 Mart Tezkeresi’ndeki tutumumla ilgili olarak dün konuştum, buna ekleyecek bir şey yok ancak onunla bu kanun arasındaki irtibatı kurması ve bunu bir şekilde yapması dikkatimi çekti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’le bu kanunun ilgisi olabilir. Yani, onun yargılandığı veya hüküm giydiği bir dosya vardır. Ne kadardır bilmiyorum. Ancak, emin olun ki biz genel bir düzenleme yapıyoruz. Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinden, bugün, şu kadar dosyası olan kişiler de o fıkralara uyduğu takdirde istifade edecektir. Sayın Melih Gökçek’in bu kanunun çıkarılmasında bir dahli olmuşsa, fazladan bir müdahalesi olmuşsa, bu müdahalesini herkesin gözünün önünde yapıyorsa, telefon konuşmalarıyla veya Meclis Genel Kuruluna gönderdiği birtakım hediyelerle bunu desteklemeye çalışıyorsa çok yanlış bir iş yapıyor, çok saygısız bir iş yapıyor, bunu kabul etmemiz lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hükûmet onun emrinde!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Müsaade buyurun.

Değerli arkadaşlarım, ama ben şuna inanıyorum: Yaptığımız düzenleme doğru bir düzenlemedir, makul bir düzenlemedir, yerinde bir düzenlemedir. Dün sordunuz, tekrar ediyorum: Vicdani kanaatim de bu düzenlemenin doğru olduğu yönündedir.

İkinci bir konu: Dün bir arkadaşımız konuşması sırasında “Zahid Akman da mahkûm oldu, o da bundan yararlanacak.” demişti.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet, ben söyledim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Ergün Aydoğan “Ben söyledim.” diyor. Çok haklı ama bir şeyi unutuyor. Sayın Aydoğan’ın unuttuğu şey şudur…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet, kurtuldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Müsaade buyurun efendim. Bakın, ben sizi önemsiyorum da size cevap veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin göreviniz cevap vermek milletvekiline.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Aydoğan diyor ki: “Zahid Akman da bundan hüküm giydi, bundan dolayı onun affı için bu çıkıyor.” Değerli arkadaşlar, Zahid Akman RTÜK Üst Kurul üyesidir ve RTÜK Üst Kurulunun pek çok üyesi de 257’nci maddeden bir dava dolayısıyla mahkûm olmuşlardır. Bu mahkûm olanlar içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından RTÜK üyesi seçilen iki arkadaşımız da vardır. Birisi rahmetli oldu Sayın Mehmet Dadak, rahmet diliyorum, bir diğeri de Şaban Sevinç arkadaşımızdır. Dolayısıyla, sadece Zahid Akman’ı ön plana koyarak arkasında Üst Kurul üyelerinin diğer isimlerini unutmak veya saklamak veya dikkatlerden kaçırmak doğru değil. Kaldı ki bu davayı sizden daha iyi biliyorum. Verilen karar yanlıştır ve Yargıtay aşamasındadır, henüz kesinleşmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle daha söylemek istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz Sayın Başkan, bize vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Hiç yapmadım Sayın Arınç.

Teşekkür ederim, sağ olun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kaynak, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan belki kanunla ilgili de konuşma yapmak isteyebilir yani sataşmanın dışında da söz talebi olabilir.

BAŞKAN – Ben, önce sataşmadan söz verdim Sayın Bakana, şimdi de Sayın Kaynak’a sataşmadan söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Değerli Başkanıma teşekkür ediyorum sataşmadan söz verdiği için çünkü sözlerim çarpıtılarak sizlere sunulmuştu.

Ben, konuşmaya başlarken bahsedilen Karaelbistan’daki o minibüs kooperatifinin mail’inin bana ulaşmadığını söyledim, Nevzat Bey de ısrarla mail’in bana ulaşmış olduğunu söyledi. Ben o zaman dedim ki: “Eğer siz benim mail’lerimi takip ediyorsanız bilişim suçu işlemiş olursunuz.” Benim söylediğim budur.

Ayrıca, yine o kooperatifin sorunlarıyla ilgilenmeyeceğimizi falan da söylemedim, konudan haberim olmadığını, hemen acilen de alakadar olacağımızı söyledim.

Ancak, şunu ifade ediyorum: Sayın Nevzat Korkmaz’a tarih yazmak, hele hukuk tarihi yazmak görevi kimse tarafından verilmedi. O yüzden, kim büyük hukukçu, kim küçük hukukçu, o Nevzat Bey’in bilgisini de, haddini de aşan bir şey.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir şey yazmak için sizden emir mi alacağız!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Benim diplomamı, hukukçuluğumu sorgulamak Nevzat Bey’e kalmış bir şey değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hukuki karar ile siyasi kararı aynı kefeye koydun mu, bir açıkla bakayım!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) - Ben son olarak şunu ifade ediyorum: Yaptığımız işten her zamanki gibi alnımız açık. Teklifimizin bütünü gerekçeleriyle birlikte, komisyondaki konuşmalarımızla tutanaklar, hepsi birlikte incelensin, doğru bir iş yaptığımız anlaşılacaktır. Biz AK PARTİ, AK PARTİ’li hiç kimse yolsuzluğa prim vermez çünkü biz yolsuzlukla, yasakla ve yoksullukla mücadele için kurulmuş bir partiyiz diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, konuşmasına ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben de Genel Kurulu doğru bilgilendirmek istiyorum.

10 Temmuz 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 5785 sayılı Yasa’yla Üst Kurul üyelerinin görevleriyle ilgili işledikleri suçların soruşturulabilmesi başbakan iznine bağlandı. Yani Başbakanın izni olmadan Zahid Akman soruşturulamaz. Bu konuda kanun çıkardı bu Hükûmet. Ben de Sayın Arınç’ı önemsediğim için cevap vermek istedim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümünün açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun teklifinin tümünün oylamasının “Açık oylama” şeklinde yapılmasını arz ederiz.         

Nevzat Korkmaz? Burada.

Ali Uzunırmak? Burada.

Faruk Bal? Burada.

Kemalettin Nalcı? Burada.

Oktay Vural? Burada.

D. Ali Torlak? Burada.

Osman Ertuğrul? Burada.

Hamit Homriş? Burada.

Cemaleddin Uslu? Burada.

Kadir Ural? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Ahmet Orhan? Burada.

Recep Taner? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Süleyman Yunusoğlu? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Murat Özkan? Burada.

Ertuğrul Kumcuoğlu? Burada.

Mümin İnan? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 565 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümünün açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı     :   354

Kabul                              :   280

Ret                                  :     74 (x)

                   Kâtip Üye                                                                Kâtip Üye

                Gülşen Orhan                                                        Bayram Özçelik

                        Van                                                                       Burdur”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Birleşime 19.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.50


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

IX.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 86                                                                                                             Tarihi: 8/12/2010

Danışma  Kurulunun 8/12/2010 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Mehmet Ali Şahin

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Mustafa Elitaş

Muharrem İnce

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkan Vekili

Grubu Başkan Vekili

 

Oktay Vural

Ayla Akat Ata

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Barış ve Demokrasi Partisi

 

Grubu Başkan Vekili

Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer alması; Bütçe görüşmelerine 13/12/2010 Pazartesi gün saat 13.00’te başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil (18/12/2010 Cumartesi günü hariç), her gün saat 11.00’den 13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin on üç günde tamamlanması; bütçe görüşmelerinin son günü olan 26/12/2010 Pazar günü görüşmelere saat 13.00’te başlanması ve bitimine kadar çalışmalara devam olunması,

2.- Başlangıçta Bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1’er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika ile sınırlandırılması,

3.- Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört turda tamamlanması, turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanması,

4.- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 1, 2, 6 ve 9 uncu turlarda 50'şer, diğer turlarda 40'ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), kişisel konuşmaların 5'er dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,

5.- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,

6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 1'er saat süre ile söz verilmesi (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5’inci sırada yer alan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574)  (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 574 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.  Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 Eylül günü yapılan halk oylamasıyla yürürlüğe giren 5982 sayılı Yasa ile Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde yapılan değişikliğin zorunlu bir sonucu olarak hazırlanan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı ile ilgili olarak Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi Hükûmetimiz ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk hukuk sistemi ve demokrasimiz açısından çok önemli görevler ifa eden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapılan Anayasa değişikliği doğrultusunda yeniden yapılandırılması amacıyla hazırlanan yasa tasarısını görüşmeye başlıyoruz.

Hatırlanacağı üzere 7 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa 12 Eylül 2010 günü referanduma sunulmuş ve kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Yapılan bu Anayasa değişikliği ile pozitif ayrımcılıktan çocuk haklarına, sendikal özgürlüklerin genişletilmesinden kamu denetçiliği kurumunun kurulmasına, askerî yargının görev alanının daraltılmasından Anayasa Mahkemesinin yapısına kadar pek çok alanda önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu reformlar arasında kuşkusuz en önemlilerinden biri de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili olarak getirilen yeniliklerdir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Özürlülerden daha önemli yani.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hepimizin bildiği gibi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, henüz 1982 Anayasası yürürlüğe girmeden önce 13 Mayıs 1981 tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulmuş idari bir organdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulduğu günden bu yana hemen her kesim tarafından, üye sayısının az olması, üyelerin sadece Yargıtay ve Danıştaydan gelmesi, hakkında kararlar alınan ilk derece hâkim ve savcılarından hiçbir temsilcinin Kurulda bulunmaması, Kurul kararlarının yargı denetimine tamamen kapalı olması, Kurul kararlarına karşı etkin itiraz sisteminin öngörülmemiş olması, hâkim ve savcıların denetlenmesinde ve soruşturulmasında Adalet Bakanının yetkili olması, adalet müfettişlerinin Bakan tarafından atanması, Kurulun kendisine ait sekretaryasının, binasının ve bütçesinin bulunmaması gibi nedenlerle yoğun bir biçimde eleştirilmiştir.

Kurulla ilgili olarak Anayasa’da yapılan yeni düzenleme yeterli midir, bütün eleştiriler karşılanmış mıdır? Bu soru sorulduğunda verilecek cevap şudur: Anayasa değişikliğiyle, otuz yıldır yapılan eleştiriler önemli ölçüde karşılanmıştır; çok olumlu, ileri adımlar atılmıştır ancak her yönüyle mükemmel bir kurul yapılanmasının sağlandığını söylemek elbette ki mümkün değildir. Söz konusu Anayasa değişikliğinden hemen sonra, Anayasa’yla ilgili olarak yeniden çalışma yapılması gündeme getirilmiş olup önümüzdeki süreçte bu yönde yapılacak çalışmalarda Kurulla ilgili olarak daha ileri ve olumlu adımların atılması söz konusu olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Avrupa Birliği müzakere sürecini başlatmış olup bu aşamadan sonra gündeme gelen Avrupa Birliği ilerleme raporları ve yargıyla ilgili istişari ziyaret raporlarında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesine yönelik eleştiri ve öneriler söz konusu olmuştur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yeniden düzenlenirken dile getirilen tüm bu eleştiri ve önerilerin yanı sıra Avrupa Birliği müzakere süreciyle ilgili yapılması gereken değişiklikler, yargı reformu stratejisinde tespit edilen hedefler, uluslararası belgeler, mukayeseli hukuktaki benzer kurulların yapısı ile ülkemizde değişik kişi, kurum, parti ya da sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanmış olan Anayasa taslakları göz önüne alınmış ve Anayasa’nın 159’uncu maddesi bu şekilde değiştirilmiştir.

Hatırlatmak gerekirse yapılan Anayasa değişikliğiyle Kurulun üye sayısı arttırılmış, Kurul üyelerinin geldiği kaynaklar çeşitlendirilmiş, ilk derece mahkemesi hâkimlerinin de Kurulda temsil edilmeleri sağlanmış, Kurul kendisine ait sekretaryaya kavuşturulmuş, Kurulun üç daire ve genel kurul şeklinde çalışması benimsenmiş, meslekten çıkarma cezalarına karşı yargı yolu açılmış, Kurula bağlı teftiş kurulunun kurulması öngörülmüş ve kurulmuş, hâkimlerle ilgili denetim işlemleri ile soruşturma izni konusundaki Adalet Bakanının yetkileri büyük ölçüde Kurula devredilmiştir. Yine hatırlatmak gerekir ki yapılan Anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesinden, Avrupa Birliği organlarından, sivil toplum kuruluşlarından, yargı camiasından ve hepsinden öte halkımızdan onay almış ve yürürlüğe girmiştir.

Bu süreçlerden geçen Anayasa değişikliğinin zorunlu bir sonucu olarak geçici 19’uncu maddesi uyarınca ilgili kurumlar tarafından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliklerine seçimler yapılmış ve Kurul şu an itibarıyla çalışmalarına başlamıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin Anayasa’nın 159’uncu maddesinde yapılan değişikliklerin hayata geçirilebilmesi ve Kurulun etkin ve verimli çalışabilmesi için hâlen yürürlükte bulunan 2461 sayılı Kanun’un kısmen değiştirilmesinin yeterli olmayacağı değerlendirilmiş ve yeni bir yasanın hazırlanması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, şu hususu öncelikle vurgulamak istiyorum: Şu anda bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Bu görüşmeleri yaparken az önce değindiğim süreçlerden geçen Anayasa değişikliğini uygulamaya yansıtmak üzere hazırlanmış olan bir yasa tasarısını görüşmekte olduğumuzu unutmamak gerekir zira görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak bugüne kadar yaşanan süreçte Anayasa’daki düzenlemelerin zorunlu bir yansıması niteliğindeki bazı hükümlerin yeniden eleştiri konusu yapıldığını görmekteyiz. Bu doğru bir yaklaşım tarzı olmamaktadır. Kaldı ki söz konusu eleştiriler Anayasa değişikliği sırasında da gündeme getirildiğinde bu konu yeterince müzakere edilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki Anayasa değişikliği sürecinde eleştiri olarak gündeme getirilen hususların birçoğunda bugün görüşeceğimiz yasa tasarısıyla Anayasa’yla yapılandan daha ileri adımlar atılmaktadır ancak unutmamak gerekir ki görüşülmekte olan yasa tasarısı Anayasa’daki düzenlemelere aykırı olmamak zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonunda yapılan görüşmeler neticesinde kabul edilen yasa tasarısı huzurunuza getirilmiş ve kabulünüze sunulmuştur. Yasa tasarısının huzurunuza getirilen şeklinin oluşmasında katkı sunan, başta Adalet Komisyonu üyeleri olmak üzere, tüm çalışanlara teşekkür ediyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak, özellikle Adalet Komisyonunda gündeme getirilen konulardan birisi, Kurulda Adalet Bakanı ve Müsteşarının yer alması hususudur. Bu konu Anayasa değişikliği esnasında da sürekli olarak gündeme getirildiği ve o dönemde gerekli açıklamalar yapıldığı için bu hususla ilgili olarak burada fazlaca zamanınızı almak istemiyorum.

Sadece şu hususu tekrar hatırlatmakla bu konuyu geçeceğim: Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısında bu konuyla ilgili olarak yer alan hüküm, Anayasa’daki hükmün bir tekrarı niteliğindedir. Bununla birlikte, yasa tasarısıyla bu konuda çok önemli ve olumlu adımlar atılmıştır zira Anayasa hükmü uyarınca, Bakanın başkanı olduğu, yönetmek ve temsil etmekle görevli kılındığı Kurulda yetkileri olabildiğince sınırlandırılmış ve neredeyse sembolik hâle getirilmiştir. Öte yandan, Anayasa değişikliğiyle Kurulun üyelerinden herhangi bir üye durumuna getirilen Adalet Bakanlığı Müsteşarı bakımından yasa tasarısında, Anayasa’da bu yönde herhangi bir sınırlama öngörülmemiş iken her üyenin sahip olduğu Daire Başkanı veya Başkan Vekili seçilebilme hakkı tanınmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının görüşmeleri sırasında gündeme getirilen bir diğer eleştiri konusu ise “Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan Kurul toplantılarına katılır.” hükmüdür. Burada tartışmayı gerektirir herhangi bir husus bulunmamaktadır zira bu durum vekâlet kurumunun doğal bir zorunlu sonucudur. Bu hüküm yazılı olmasa bile yapılacak uygulamanın bu yönde olacağına ilişkin herhangi bir kuşku bulunmamaktadır ancak yürürlükteki 2461 sayılı Yasa’da bu yönde bir hüküm var iken yeni yasada böyle bir hükme yer verilmemiş olmasının farklı yorumların yapılmasına sebebiyet vereceği endişesiyle bu hüküm muhafaza edilmiştir. Öte yandan, Anayasa’daki düzenlemede Kurulun tabii üyesi olarak yer verilen kişi, Adalet Bakanı Müsteşarıdır. Bu üyelik, şahsa bağlı bir üyelik değil, yapılan göreve bağlı bir üyeliktir. Göreve bağlı bir üyelikte önemli olan, o görevi o an için icra eden kişinin katılımıdır.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısıyla ilgili olarak gündeme getirilen bir diğer eleştiri konusu ise Kurul müfettişlerine tanınan yetkilerdir. Öncelikle belirtmek gerekir ki yasa tasarısının bugünkü durumuna gelmesine kadarki süreçte bu konuda önemli değişiklikler yapılmıştır. Kamuoyunun ve ilgili kurum, kurul ve kuruluşların görüşüne sunulan ön taslakta yer alan hüküm çok daha daraltılmıştır.

Yasa tasarısı hakkında gündeme getirilen başka bir eleştiri konusu ise yüksek mahkeme üyeleriyle ilgili olarak bunların yüksek mahkemelerdeki görev ve kadrolarıyla ilişkilerinin kesilmesi hükmü ve buna bağlı olarak disiplin ve suç soruşturmaları hususlarında yasa tasarısında yer alan hükümlerdir. Burada yasa tasarısının bu konudaki temel esprisini belirtmekte fayda bulunmaktadır. Ülkemizde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mukayeseli hukukta ise yargı konseyleri devletin üç temel erkinden biri olan yargı alanında çok önemli bir görev ifa etmektedir. Yargının temel aktörlerinden en önemlisi olan hâkim ve savcıların özlük işleri konusunda söz sahibi olan bu kurulların ve bunların üyelerinin bağımsızlıkları ve teminatları bu alanın düzenlenmesinde esas alınması ve ihmal edilmemesi gereken ilkelerdir. Bu kadar önemli bir alanda görev alacak Kurulun üyelerinin asli ve yegâne Kurul üyeliği, görevleri olmalıdır. Öte yandan, yapılan Anayasa değişikliğiyle geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılan Kurulun üye kaynağı eskisi gibi sadece yüksek mahkeme üyeleriyle sınırlı olmayıp yeni Kurulda yüksek mahkemenin üyelerinin yanında adli ve idari yargıdan gelen hâkim ve  savcıların yanı sıra akademisyenler ve avukatlar da görev yapmaktadır. Üye kaynağının çeşitlenmesinin bir sonucu olarak yasa tasarısı hazırlanırken Kurulda yer alan üyelerin hepsinin aynı statüye tabi olması ve haklarında aynı hükümlerin uygulanması esasları benimsenmiştir. Bu konuyla bağlantılı olarak Kurul üyelerinin disiplin ve suç soruşturma ve kovuşturmalarıyla ilgili yapılan düzenlemeler de özellikle yüksek mahkemelerden gelen üyeler bakımından gündeme getirilmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki Kurul üyelerinin görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanacakları Anayasa’mızın 148’inci maddesinin altıncı fıkrasının amir hükmüdür. Yasa tasarısındaki düzenleme de bu yöndedir. Anayasa’da bunun dışında ne 154 ne de diğer 155’inci maddede herhangi bir farklı düzenleme getirilmemiştir. Bununla birlikte yürürlükteki Yargıtay ve Danıştay Yasası’na baktığımızda, söz konusu yüksek mahkeme üyelerinin disiplin suçları ve kişisel suçları bakımından kendi bünyelerinde oluşturulan mekanizmalara görev ve sorumluluk verildiği ve bunların kişisel suçlarının da Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yargılanması esasının benimsendiği görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısıyla ilgili olarak gündeme getirilen bir diğer eleştiri konusu ise geçici 3’üncü maddede yer alan düzenlemelerdir. Geçici 3’üncü maddeyle yapılan düzenleme nedir? Hatırlanacağı üzere daha önceden Kurulun bütün kararları yargı denetimi dışındayken, Anayasa değişikliğiyle, Kurulun meslekten çıkarma cezalarına karşı yargı yolu açılmıştır. Hukukun genel ilkeleri uyarınca haklarında daha önceden meslekten çıkarma cezası verilenlerin de bu hükümden yararlanmaları gerekmektedir. Bu düşünceden hareketle, geçici 3’üncü maddeyle, haklarında daha önceden meslekten çıkarma cezası verilenlerin idari yargıya başvurmadan önce Kurula başvurmaları yönünde idari bir başvuru yolu düzenlenmiştir. Bu konuda eleştiri getirmeden önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen kişilerle ilgili olarak ülkemiz hakkında vermiş olduğu ihlal kararlarını ve yine bu kişilerle ilgili olarak uluslararası kamuoyunda konuyla ilgili çevrelerin yaptıkları değerlendirmeleri hatırlamakta fayda olacaktır.

Yargı sürecinin ne kadar zor ve zahmetli olduğu burada bulunan herkesin malumudur. Eski Kurul döneminde bu konuda hakkında karar verilip ulusal veya uluslararası çevrelerde gündem konusu olan kararların ülkemiz açısından olumlu bir imaj oluşturmadığı hepimizin malûmudur.

Belirtilen bu hususlar dikkate alınmak suretiyle, geniş tabanlı temsil esasına göre ve hesap verme temelinde oluşturulan yeni Kurulun, belirtilen durumda olan kişilerden başvuruda bulunanların konumlarını yeniden değerlendirmek suretiyle bir karar vermeleri amacıyla getirilen bu düzenlemenin çokça eleştirilmesi ve reddedilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmekteyiz. Burada söz konusu düzenlemeyi doğrudan reddetmek değil, varsa yanlışlarını gidermek için olumlu katkılar sunmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Bunların yanında yapılan bu geçici düzenlemeyi af olarak nitelendirmenin de hiçbir hukuki dayanağı olmadığını düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Adalet Komisyonunun değerli üyelerinin katkılarıyla tasarı üzerinde bazı olumlu değişiklikler de yapılmıştır. Yapılan bu değişikliklerden de birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Tasarının 6’ncı maddesinin Başkan Vekilinin görev ve yetkilerini düzenleyen 6’ncı fıkrasının (c) bendinde “Hukukî veya fiilî nedenlerle dairelerin toplanmasına engel sayıda üye eksiği oluşursa diğer dairelerden üye görevlendirmek.” Başkan Vekilinin görev ve yetkileri arasında sayılmış iken bu yetkinin Başkan Vekilinin görev ve yetkileri içerisinde yer almasının uygun olmayacağı ve Genel Kurulun görev ve yetkileri kapsamında olmasının daha uygun olacağı şeklinde Komisyonda getirilen eleştiriler karşılanmıştır.

Yine, 14’üncü maddede ve 17’nci maddelerde öngörülen müfettişlerin düzenleyecekleri hâl kâğıtlarıyla ilgili hükümler madde metinlerinden Komisyondaki çalışmalar esnasında çıkarılmıştır.

Tasarının 45’inci maddesinde öngörülen yönetmeliklerin çıkarılması aşamasında Adalet Bakanlığının görüşünün alınmasına ilişkin düzenleme de Kurul üyelerimizin önerisiyle metinden çıkarılmıştır.

Tasarıda öngörülen yönetmeliklerin çıkarılması noktasında herhangi bir düzenleyici süreye yer verilmemiş olmasının eleştirilmesi üzerine, burada bir yıllık bir süre öngörülmüş ve Komisyonda bu hüküm de ilave edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Komisyonda, başta Danıştay ve Yargıtay olmak üzere, katılan tüm kurumların değerli görüşleri dikkate alınarak yapılan bu değişikliklerden sonra, bugün görüşmekte olduğumuz tasarı metni oluşturulmuştur. Tasarının oluşturulan son hâlinde öngörülen düzenlemelerden önemli olanları ana hatlarıyla şöylece sıralayabiliriz:

Kurul, bağımsız bir yapıya kavuşturulmakta olup görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken hiçbir organ, makam, merci veya kişi Kurula emir ve talimat veremeyecektir.

Kurul mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev yapacaktır.

Söz konusu bağımsızlığın bir sonucu olarak sekretarya işlerini yürütmek üzere Kurula bağlı bir Genel Sekreterlik kurulmaktadır. Kurul, Başkanlık, Genel Kurul ve dairelerden oluşmaktadır. Hâkim ve savcılarla ilgili tüm işlemler yedişer üyeden oluşan daireler tarafından yürütülecek ve bu işlemler sonucunda dairelerce verilen kararlara karşı yapılan itirazlar ise Genel Kurul tarafından karara bağlanacaktır.

Hâkim ve savcıların denetimi ve soruşturulmalarıyla görevli ve atamaları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılacak yeni bir Teftiş Kurulu oluşturulmakta ve oluşturulan bu Teftiş Kurulu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmaktadır.

Genel Sekreter hariç olmak üzere hâkim ve savcı sınıfından olup Kurulda görev yapacak olanların tamamı Genel Kurul tarafından atanmaktadır. Bu konuda görüşe sunulan ön taslaktaki teklif üzerine atama modelinden vazgeçilmiş, Genel Sekreter dışındaki görevlilerin Genel Kurul tarafından doğrudan atanması benimsenmiştir. Adalet Bakanlığı Müsteşarı sadece dairelerden birinde üye olarak görev yapacak, Daire Başkanı veya Başkan Vekili olamayacaktır.

22 üyeden oluşan Genel Kurul en az 15 üyeyle toplanacak ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla yani en az 12 üyenin oyuyla karar alacaktır. Genel Kurul kararlarının yeniden incelenmesi istenebilecek, daire kararlarına karşı ise yeniden inceleme ve itiraz yoluna gidilebilecektir. Genel Kurulun ve dairelerin meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararlarının yanında Başkanın tek başına yaptığı işlemler ve aldığı kararlara karşı da yargı mercilerine başvurulabilecektir.

Genel Kurulun her yılın ocak ayının onuncu iş günü kendiliğinden, herhangi bir davete gerek kalmaksızın toplanması da ayrıca öngörülmüştür.

Kurul üyelerinin kanunda düzenlenenler dışındaki özlük işleri ve hakları bakımından Yargıtay Daire Başkanı hakkındaki hükümlere tabi olması kararlaştırılmıştır.

Anayasa’da yer alan propaganda yasağı tasarıyla yumuşatılarak adayların kendilerini tanıtabilmelerine yönelik olarak mektup, mesaj, elektronik posta gönderebilmelerine ve kapalı yer toplantısı düzenleyebilmelerine de imkân getirilmiştir.

Daha önceden haklarında meslekten çıkarılma cezası verilenlere yargı yoluna başvurmadan önce Kurula başvurarak durumlarının yeniden değerlendirilmesi yolu da açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5982 sayılı Kanun’la Anayasa’da yapılan değişikliklerin hayata geçirilmesi amacıyla hazırlanıp, gelen görüş ve eleştiriler doğrultusunda Bakanlığımızca gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra son şekli verilen kanun tasarısıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Anayasa Mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere yargı bağımsızlığı güçlendirilmekte, yargının tarafsızlığı geliştirilmekte, Kurul bağımsız bir yapıya kavuşturulmaktadır, hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılmaktadır. Kurul geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılmıştır.

Halkımızın da kabulüyle yürürlüğe konulan ve uluslararası çevrelerden olumlu değerlendirmeler alan Anayasa değişikliğiyle yapılanları sizlerin de katkısıyla daha da ileri seviyeye taşıyan bu tasarının, ülkemizde hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve demokrasiyi daha da güçlendireceği konusundaki inancımız tamdır.

Yasa tasarısının yasalaşacağı umuduyla hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 574 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi 12 Eylül’le hesaplaşma savıyla halkımızın gündemine getirilen, gerçekte ise yasamaya egemen olan ve diğer temel anayasal kurumlarımıza egemen olan Adalet ve Kalkınma Partisinin yargıya da hâkim olma hedefini açık bir şekilde yansıtan bir referandum sürecini geride bıraktık.

Devletin tüm olanaklarının kullanıldığı, din görevlilerinin neredeyse tamamının seferber edildiği, devrim yasalarının varlığına rağmen, Atlantik ötesindeki tarikat ve cemaat liderinin ölüleri bile oy kullanmaya çağırdığı, yeşil kartların, özürlülerimize bağlanan maaşların iptal edilme tehdidinin yapıldığı, su, altyapı, kanalizasyon gibi temel hizmetlerin özellikle kırsal alanda yerine getirilmeyeceği baskısının ağır bir şekilde hissettirildiği, Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan yapılan ödemelerle bankaların önünde uzun kuyruklar oluştuğu, başta TRT olmak üzere yazılı ve görsel medya organlarımızdaki tek taraflı yayınlarla halkımızın âdeta ablukaya alındığı, neredeyse halkımızın yarısına yakınının karşı oyuyla, yüzde 58 bir oyla gerçekleştirilen bir Anayasa değişikliğinden sonra, bu Anayasa değişikliğinin aslında özünü, hedefini, ereğini oluşturan bir önemli yasa tasarısını görüşüyoruz. Maalesef bugün yine, tıpkı Anayasa değişiklik sürecinde olduğu gibi yüksek yargı organlarını, baroları, meslek örgütlerini baypas eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar anlayışının ilgili kurumların önerilerini yine devre dışı bıraktığı bir yasa tasarısıyla karşı karşıya bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti başlangıçtaki kuvvetler ayrılığı ilkesi ve diğer temel ilkelere dayanan bir hukuk devletidir.

Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Bu nedenle, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı yine Anayasa’mızın 9’uncu maddesinde açıkça ifade edilmektedir. Ancak bağımsız yargının, bağımsız mahkemelerin olmazsa olmaz koşulu da yargı organlarına ilişkin önemli görevleri yerine getiren, yetkileri kullanan yargı kurullarının da yani bugün yasasını görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da tam anlamıyla bağımsız olmasıdır. Bu anlamda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapması, yasama, yürütme organlarından bağımsız olarak görevlerini yerine getirmesi, Kurulda görev alan hâkimlerin her türlü etki, baskı, kuşku ve yönlendirmeden uzak, sadece Anayasa’ya, yasalara ve vicdanlarına göre karar verebilmeleriyle olanaklıdır. Aksi takdirde, bağımsız bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan, bağımsız yargıdan ve bunların daha da üzerinde genel olarak hukuk devletinden bahsetme olanağı yoktur.

Dolayısıyla bugün görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı, ülkemizdeki hukuk devleti anlayışıyla, demokrasi anlayışıyla, yönetim biçimiyle temelinden, özünden bağlantılı bir yasa tasarısıdır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere 12 Eylül darbesini gerçekleştirenler 1981 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası’nı çıkartmışlardır. Bu Yasa’ya göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı olmuştur. Adalet Bakanlığının Müsteşarı ve Adalet Bakanlığının Özlük İşleri Genel Müdürü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun iki doğal üyesi yapılmıştır. Ancak 1982 Anayasası’nın 159’uncu maddesi hazırlanırken Adalet Bakanlığı Özlük İşleri Genel Müdürü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarılmıştır.

Maalesef, 12 Eylül askerî darbesinin izlerinin silineceği savıyla gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinden sonra oluşan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına, ilk uygulamalarına ve önümüze gelen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın içeriğine baktığımızda, çok daha ağır yeni 12 Eylül düzenlemesiyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nda, 12 Eylül darbe Anayasası’nda olduğu gibi Adalet Bakanı Kurulun başkanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı, tıpkı 12 Eylül darbe Anayasası’nda ve darbe Yasası’nda olduğu gibi Kurulun doğal üyesidir. Ancak bunların yanı sıra, Adalet Bakanının sadece Başkanlığını yaptığı ve temsil ettiği değil, bizzat yönettiği bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu söz konusudur bugün. 1981 yılında yapılan darbe Yasası’nda bile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için “Adalet Bakanının yönetiminde” gibi tanımlamalar yapılmamışken, bu tür kavramlar kullanılmamışken, yeni düzenlemelerle yani bugünkü tasarıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Bakanın yönetimine sokulması, demokratikleşme savının arkasına saklanılarak yargı bağımsızlığının nasıl ortadan kaldırıldığını çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Değerli milletvekilleri, yine 1981 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı içerisine sokulmasına rağmen, aşırılığa kaçıldığı fark edilerek 12 Eylülcülerin bile Anayasa’daki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkardıkları Adalet Bakanlığının Özlük İşleri Genel Müdürü yani Personel Genel Müdürü ve hatta bir önceki Personel Genel Müdürü, bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna girmişlerdir. Demokratik bir hak olarak sadece adli ve idari yargıç ve savcılarına tanınmasına rağmen, idari görevlerdeki kişilerle liste bütünlüğü içerisinde oldukları kamuoyuna yansıyan diğerleri, seçim yoluyla atama şeklinde eksiksiz olarak sandıktan çıkarılmıştır.

Sonuç olarak bugün, kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen… Kuvvetler ayrılığı ilkesi -biliyorsunuz- Anayasa’nın “Başlangıç” kısmında çok açık bir şekilde ifade ediliyor. Bugün, kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen, siyasal iktidarın, yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanlığının listesinin blok olarak yer aldığı bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz tasarının maddelerine baktığımızda da tasarının neyi amaçladığı daha net ve açık bir şekilde görülmektedir. Bu tasarıda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yönetmenin ve temsil etmenin yanı sıra, Kurul sekreterini atamak, hâkim ve savcılar hakkında denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma işlemlerine olur vermek Adalet Bakanına tanınan yetkiler arasındadır. Kurulun tabii üyesi olan Müsteşarın bulunmadığı hâllerde yerine vekâlet edenin katılacağına yönelik düzenleme, diğer üyelere tanınmayan, ancak Adalet Bakanlığının hükümranlığını ve vesayetini Kurul üzerinde hissettirme amacıyla tasarıya yerleştirilen bir düzenlemedir. Hâkim ve savcıların atanmaları, nakilleri, geçici yetki verilmesi, müstemir yetkilerin düzenlenmesi gibi çok önemli görevleri olan 1. Dairenin oluşumunda Adalet Bakanlığı Müsteşarına yer veriliyorken, bu tür konularda uzman olan, Danıştaydan seçilen bir üyenin yer almaması, geçtiğimiz dönemlerde, kararname dönemlerinde sürece hâkim olma anlayışını açık bir şekilde ortaya koyan Adalet Bakanlığının bu tasarıda da bu niyetinden vazgeçmediğini, tam tersine bu tasarıyla bu niyetini daha da pekiştirdiğini ve yasallaştırdığını açık bir şekilde göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarıda mesleğe kabul etme Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri arasında gösterilmesine karşın, yargıç ve savcı adaylığı alımı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri arasında sayılmamıştır. Adli ve idari yargıda yargıç ve savcı adaylığı alımı ile ilgili yazılı yarışma sınavı ve mülakatlar dâhil adaylıkla ilgili tüm konuların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetkileri içerisine alınması gerekirken, tam tersine her yıl alınacak aday sayısının Adalet Bakanlığınca belirleneceği şeklindeki düzenlemelerin muhafaza edilmesi, bu düzenlemelerin yargı bağımsızlığını sağlama iddiasından ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, UYAP bilişim sisteminin kullanılmasını sağlamak tasarıda genel sekreterin görevleri arasında sayılmıştır. UYAP, hepimizin bildiği gibi, Adalet Bakanlığı tarafından ülke geneli için kurulan ve işletilen, her türlü veriyi depolama ve depolanan veriye erişim yetkisi Adalet Bakanlığında olan bir bilişim sistemidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tüm işlemlerinin UYAP bünyesinde gerçekleştirilmesi demek, açık ve gizli siciller dâhil, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tüm faaliyetlerinin Adalet Bakanlığı tarafından izleniyor olması demektir. Yargı bağımsızlığını hedefleyen bir tasarıda, UYAP’ın, yargı organları ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kullanımı yönünden, işletilmesinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna devredilmesi gerekirken, aksine Adalet Bakanlığının işletiminde bulunan UYAP’a Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu da zorunlu kılmak, tasarının yargı bağımsızlığı hedefinden ne kadar uzak olduğunu ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine tasarıya göre, Kurulun seçimle gelen üyelerinin disiplin suçu oluşturan eylemler sebebiyle haklarında yürütülecek disiplin soruşturması ve kovuşturması bu kanun hükümleri uyarınca HSYK Genel Kurulu tarafından yapılacaktır. Oysaki, Anayasa’mızın 154 ve 155’inci maddeleri ile Anayasa’mızın bu maddelerine paralel olarak çıkartılmış Danıştay Kanunu ve Yargıtay Kanunu’nda, meslek mensupları hakkında görevden doğan ve görev başında işlenen suçlar ile şahsi suçların disiplin ve ceza kovuşturması, ceza hukuku bakımından ne şekilde soruşturulacağı açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu anayasal ve yasal düzenlemeler karşısında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yüksek mahkemelerden katılan üyeler hakkında tasarıda öngörülen şekliyle kovuşturma yürütülmesi ve sahip oldukları tüm güvencelerden Anayasa’ya aykırı olarak arındırılması olası değildir, kabul edilir değildir. Bu düzenleme, açıkça Anayasa’nın 154’üncü ve 155’inci maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun meslekten çıkarma kararlarına karşı Anayasa değişikliğiyle yargı yolu açılmıştır. Ancak bu değişikliğin yürürlüğe girdiği 12/9/2010 tarihinden önceki olaylar için de yargı yolunun açıldığı konusunda Anayasa’da bir geçici madde yer alması gerekirken böyle bir geçici madde konulmamasına rağmen, bu değişiklik, geçmişe etkili bir şekilde bu tasarının maddelerine yansıtılmıştır. Yani, değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğinde, 12 Eylül tarihinden önceki meslekten çıkarma kararlarına bu tasarının uygulanacağına yönelik herhangi bir geçici madde yer almamasına rağmen, önümüze gelen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nda düzenlenen maddelerde meslekten çıkarma kararlarına yönelik olarak geçmişe dönük uygulamalar yapılmıştır.

Geçmişe yönelik olarak yargı yolunun açılması, hak arama özgürlüğünün genişletilmesi yönünden olumludur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, sadece meslekten çıkarılma kararlarına karşı değil aynı zamanda tüm disiplin kararlarına karşı yargı yolunun açılması gerektiğini savunmuştuk. Biz, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesinin her zaman yanında durduk. Ancak, değerli arkadaşlar, bu düzenleme olumlu olmasına rağmen, az önce bahsettiğimiz gerekçelerden ötürü bu düzenlemenin herhangi bir anayasal dayanağı maalesef bulunmamaktadır. Ayrıca meslekten çıkartmaya yönelik mevzuatta bir değişiklik yapılmamasına rağmen, yani meslekten ihraç nedenleri gerek Anayasa değişikliği gerekse bu tasarıyla değiştirilmemesine rağmen, meslekten çıkartma nedenlerinin değiştirilmemesi gerçeği karşısında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvuru yolu getirilmesi hukuki dayanaktan tamamen yoksundur. Bununla da kalmayıp Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna müracaat edilerek meslekten çıkarılma cezasının kaldırılması hâlinde bu karara karşı yargı yolunun da kapatılıyor olması aslında bu  düzenlemenin niyetini ve niteliğini çok açık bir şekilde göstermektedir. Bir taraftan meslekten çıkartma kararlarına karşı yargı yolunu açacaksınız, diğer taraftan meslekten çıkarılan yargıç ve savcıları göreve döndüren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolunu kapatacaksınız. Böyle bir çifte standart olabilir mi değerli arkadaşlar, böyle bir hukuk düzenlemesi olabilir mi? Bu düzenleme, az önce ifade ettiğim gibi, yani niyeti ve niteliği çok açık bir şekilde gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, tasarının olumsuzlukları bu saydıklarımla sınırlanmayacak kadar çok. Gerek bölümler üzerinde görev alan grup adına konuşacak değerli milletvekillerimiz gerekse maddelere verdiğimiz önergelerde konuşacak olan milletvekillerimiz, bu diğer düzenlemelere yönelik olarak çekincelerimizi ve önerilerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gündeme getirecekler. Ben, zaman nedeniyle bunlara bu kürsüden değinemiyorum ama arkadaşlarımızın kararlılıkla bu kürsüden bunları dile getireceklerini de Cumhuriyet Halk Partisi adına ifade ediyorum.

Ancak, değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği ve bu tasarıyla gerçekleştirilecek değişikliklerden sonra en az bunlar kadar önemli başka sorun ve sonuçların da ortaya çıkması, başka sorun ve sonuçlarla da karşılaşmamız olasıdır, kuvvetle muhtemeldir. Hepimizin bildiği gibi, seçimlerin yargı güvencesi altında yapılması temel bir hukuk ilkesidir. Nitekim Anayasa’mızın 79’uncu maddesi “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” düzenlemesine yer vermiştir, ancak gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ve bugün görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasa Tasarısı’nın yasalaşmasından sonra mesleki gelecekleri siyasal iktidarın Adalet Bakanının iki dudağının arasından çıkacak söze tabi kılınan, her türlü baskıya, etkiye açık hâle gelen yargıç ve yargının demokratik ve özgür seçimler için güvence oluşturması bundan sonra gerçekten kuşkuludur.

Değerli milletvekilleri, şimdi sizlere bu konuşmalardan sonra sormak istiyorum:

“12 Eylül’le hesaplaşıyoruz”, “demokratikleşiyoruz”, “yargı bağımsızlığını gerçekleştiriyoruz”, “temel hak ve özgürlükleri güvence altına alıyoruz” iddia ve söylemleriyle halkımızın gündemine taşınan ve bugün de Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bu yapısı, içeriği ve tasarının bu düzenlemeleri karşısında 12 Eylül rejiminin hazırladığı darbe Anayasası ve darbe Yasası’ndan daha olumlu bir düzenleme olduğunu söyleyebilmek acaba mümkün müdür?

Adalet Bakanının sadece temsil hakkına ve Başkanlığına sahip olduğu değil, açık bir şekilde hukuki bir düzenlemeyle yönetim hakkına sahip olduğu bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yargı bağımsızlığı nasıl sağlanabilir?

Adalet Bakanlığı listesinin blok olarak yer aldığı, elimde yer alan Adalet ve Kalkınma Partisinin Kayseri İl Başkanlığının mektubundan da açıkça görüldüğü üzere, referandumda üstün çaba ve hizmetlerinden ötürü kendilerine önce teşekkür edilen, daha sonra da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğiyle taltif edilen Kurul üyelerinin bulunduğu bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargıç güvencesinin nasıl teminatı olabilir?

İlk işi liyakat, kıdem ve tecrübe kriterlerinden yoksun bir kararnameyle, Erzincan’da yasa dışı tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …soruşturma açtıktan sonra başına gelmedik kalmayan Başsavcı İlhan Cihaner’i ve ötekileştirdiği cumhuriyet başsavcılarını düz savcı olarak atayan, buna karşın Sayın Başbakanın başsavcısı olduğu Ergenekon davasının diğer savcılarının ve hâkimlerinin yerinde kalması için özel kararlılık gösteren bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı nasıl sağlanabilir?

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak bu tasarı, yargı bağımsızlığı hedefinden olabildiğince uzak ve pek çok maddesi itibarıyla Anayasa değişikliğinin kapsamını aşan, Anayasa’ya açık aykırılıklar içeren bir düzenlemedir. 12 Eylül’le hesaplaşma, demokratikleşme, yargı bağımsızlığını gerçekleştirme iddiaları kaba bir aldatmacadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, içinden geçtiğimiz süreçte öğrencilere gazlı, tekmeli şiddet kullanımı, Yargıtay santraline varan telefon dinlemeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın lütfen.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

…basına uygulanan sansür, pek çok aydın gazetecinin tedbir niteliğini aşan, cezaya dönüşen tutuklanmaları, Sayın Başbakanın mal varlığına yönelik iddiaları gündeme getirenlere savurduğu tehditler ve diğer iktidar uygulamalarıyla birlikte değerlendirildiğinde, sadece parti yargısına ve parti devletine doğru gidişin değil, faşist devlete doğru doludizgin gidişin ayak sesleridir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini yüce heyete arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, milletimizin kültüründe çok önemli üç tane kavram vardır ve dilinden düşürmez: “Hak”, “hukuk”, “adalet.” İşte, görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hakkın, hukukun ve adaletin tecelli edebileceği mahkemelerdeki hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili önemli bir kuruluştur.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, milletimizin “hak”, “hukuk” ve “adalet” kavramlarıyla örtüşen kültürünün yanı sıra, demokratik toplum gerekleri ile de bütünleşen önemli sorumlulukları bulunmaktadır.

Parlamenter demokratik sistemlerde üç tane erk vardır; yasama erki, yürütme erki ve yargı erki. Bu üç erk birbirinden bağımsız değildir. Bu üç erk arasında denge ve denetim organları vardır. İşte bu üç erki de dengeleyecek ve denetleyecek olan organ da yargıdır. Yargı, yasama gücünün yasama faaliyetlerinin Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygunluğunu denetler. Yargı, yürütme gücünün tüm iş ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetler. Yargı, bir de, vatandaşın “hak”, “hukuk”, “adalet” dediğimiz kavramlarla ilgili sıkıntıya düştüğünde güvenli bir liman olarak sığındığı yerde bu işlevi yerine getirir. İşte bütün bunların kalbi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dediğimiz, yargının çok önemli bir organıdır ve yargının bu önemli kurumunu biz bugün burada tartışırken, ne olduğunu ve ne olmadığını çok iyi anlamamız gerekmektedir. Demek ki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu parlamenter demokratik sistemde bir denge ve denetim organıdır, bunu anladık ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir şey değildir. Ne değildir? Siyasi iktidarlar tarafından ele geçirilecek stratejik bir mevki değildir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne değildir? Siyasi iktidarlar tarafından ele geçirilecek bir mevzi de değildir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, çünkü, insanların rengine, dinine, diline, inancına bakmaksızın karar veren, vicdanına göre karar veren hâkimlerin özlük haklarıyla ilgilenen bir kurum olduğu içindir ki, siyasi kanaatlerine ve kararlarına göre de karar verecek durumda değildir, buna göre teşkil edilecek durumda da değildir.

Değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemi ve özelliği böyle. Bu kanunun dayanağını teşkil eden Anayasa değişikliğinden önceki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu da sizlerin bilginize sunacak şekilde değerlendirmek istiyorum.

Bundan önceki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir 12 Eylül askerî darbe ürünü idi; bundan önceki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu niteliği itibarıyla antidemokratik hükümler içeriyor ve antidemokratik uygulamalar yapıyordu; bundan önceki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun elbette eksiği vardı, elbette yanlışı vardı; elbette demokratikleştirilmesi gerekiyordu; elbette yanlışının düzeltilmesi gerekiyordu; elbette eksiğinin tamamlanması gerekiyordu, ancak böyle değil.

Değerli arkadaşlarım, AKP tarafından bir dayatma ürünü olarak gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinden sonra baktığımızda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, eskiden “Cumhuriyet Halk Partisinin arka bahçesi” diye eleştiren AKP tarafından Adalet ve Kalkınma Partisinin sırçalı köşkü hâline getirilmeye çalışılmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisinin dayatmayla gerçekleştirdiği, uzlaşmadan uzak durduğu Anayasa değişikliğinden sonra Sayın Başbakanın “Üstünlerin hukukunu kaldıracağız, hukukun üstünlüğünü getireceğiz.” ifadesine, iddiasına rağmen yaratılmış üstünlere hukuk yaratmak üzere kurulmuş bir yargı organı hükmüne dönüştürülmeye çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, işte bu kavga içerisinde yargı itibarsızlaştırılmış, yargı kavgaya konu edilmiş, Sayın Başbakanın ve Hükûmet yetkililerinin diline pelesenk edilmek suretiyle yargının millet indindeki değeri zayıflatılmaya çalışılmıştır.

“HSYK değiştirilmeli, düzeltilmeli.” demiştik, “Ancak böyle değil, böyle olmamalıydı.” diye de ifade etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, içinizde hukukçu vardır veya hukukçu olmaya hacet yok, dünyada yüz doksan küsur tane devlet vardır ve bu yüz doksan küsur devletin de İngiltere haricinde hepsinin anayasası vardır.

AKP’nin dayatmasıyla gerçekleştirilen Anayasa değişikliğindeki şu hüküm dünyanın hangi ülkesinde vardır? Bu hüküm şu: “Anayasa değişikliği gerçekleştirilir gerçekleştirilmez, Resmî Gazete’de yayınlanır yayınlanmaz beş gün içerisinde adaylık süreci ilan edilir, üç gün içerisinde adaylar müracaat eder, üç gün içerisinde adaylara itiraz tanınır, iki gün içerisinde Yüksek Seçim Kurulu karar verir, takip eden iki gün içerisinde seçim yapılır.”

Nereye koşuyorsunuz beyler? Böyle bir anayasa var mı dünyada, böyle bir demokrasi var mı dünyada? Aceleniz ne? Acelenizi anlıyoruz, acelenizi biraz sonra izah edeceğiz. Niçin acele olduğunu da anlıyoruz ama kabul edemiyoruz, hukuk adına kanımıza dokunuyor, onun için kabul edemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Anayasa değişikliğindeki acelenin arkasında bir iş yatıyor. Yatan iş gayet açık, gayet net, hiçbir tevile ihtiyaç duyulmayacak kadar sarih. “CHP’nin arka bahçesi” olarak ilan ettiğiniz HSYK’yı AKP’nin sırçalı köşkü hâline getirmek istiyorsunuz. Bunun için de niyetinizi gizlemiyorsunuz. Gerçi biz demiştik “Bu Anayasa değişikliğinde niyetiniz halis değil, arkada başka niyetler var.” diye. Şimdi, o niyetlerden birkaç tanesini ben sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesindeki yedek üyeliği kaldırdık mı? Kaldırdık. Gerekçesi neydi? Asil varken niye yedek olsun, hepsi asil olsun diye.

Peki, Sayın Bakan, siz, Anayasa Mahkemesinin yedek üyesini kaldırırken niçin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yedek üyelik ihdas ettiniz? “O çelişkiyi fark etmedim.” diyebilirsiniz. Anayasa hükmü hâline geldi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yedek üyeliği.

Peki, bu kanun tasarısı içerisinde yedek üyeyi niye adam yerine koymuyorsunuz? Bu kadar garip, bu kadar mantıksız, bu kadar izahsız bir çelişki olabilir mi? Olur. Nasıl olur? “Benim niyetim bu HSYK’yı AKP’nin sırçalı köşkü hâline getirmek. Her ihtimali düşünürüm, orada çoğunluğu sağlamak için her numarayı yaparım.” derseniz böyle çelişkilerle dolu bir yasayı yaparsınız. Şimdi, seçilmiş olan yedek üyeleri ne yapacaksınız? Bu kanunda yok. Ne yapacağınız bizim kulağımıza geliyor. Çağırıyorsunuz, “Merak etmeyin, oturun oturduğunuz yerde; sizi Yargıtaya, sizi Danıştaya üye seçeceğiz…” Sayın Bakan, bunlar olur mu, böyle şey olur mu?

Değerli arkadaşlarım, Anayasa değiştirdik. “Müsteşarı kuruldan çıkarıyoruz, tabii üyelikten çıkarıyoruz…” Güzel, ileri demokrasi nutukları attınız. Çıkardınız da, Müsteşara öyle bir yetki veriyorsunuz ki Anayasa’ya rağmen, Müsteşar, bir kişiyi vekil sıfatıyla Kurula gönderiyor ve kendisinin üyesi olarak orada bulunmasını sağlıyor. Sayın Bakan burada “Vekâlet ilişkisinin gereğidir.” dedi. Bu vekâlet hukuk vekâleti değil beyefendi. Tanzim ettiğiniz kanun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Bunun üyelerini Anayasa’yla belirliyorsunuz, vekâlet akdiyle değil.

Değerli arkadaşlarım, ince ince hesaplar var. Birinci kurulu tanzim ediyorsunuz. Birinci kurul ne işe bakacak? Hâkimlerin atama, nakil, terfi vesaire; en önemli işi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kalbi. Burada Danıştaydan üye yok. Niçin yok? Danıştayın idari yargıyla ilgili hâkimler hakkında söz hakkı yok mu? Cumhurbaşkanlığından gelen üyenin burada ne işi var? “Her ihtimale karşı” diyorsunuz. “Her ihtimale karşı eğer birinci dairede bir sıkıntı olur da zapturapt altına alamazsak üyeleri, o takdirde, Cumhurbaşkanlığından gelen garanti oy verecek niteliktedir.” diye düşünüyorsunuz. Bunu anlamamak için izandan yoksun olmak gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Genel Sekreter Sayın Başbakanın şikâyet ettiği, “bürokrasi, oligarşi” diye şikâyet ettiği yetkilerle donatılıyor HSYK içerisinde, başkan vekilinden çok yetkisi var. Bu Genel Sekreter kim olacak acaba? Zihninizde var birisi, belli. Niçin bu Genel Sekretere bu kadar görevi yüklüyorsunuz? Bütün devlet kuruluşlarında genel müdür yardımcılarının sayısı 3’tür, müsteşar yardımcılarının sayısı 3’tür, niçin bu Genel Sekretere 4’üncü yardımcıyı koyuyorsunuz? Niçin tetkik hâkimlerini alırken Genel Sekreterin iradesine tabi kılıyorsunuz? Niçin oraya alınacak elemanların teklif edilmesini Genel Sekreterin yetkisine bırakıp başkan vekilinin yetkilerini sınırlandırıyorsunuz? Demek ki orada kritik bir görev ifa edecek zatı muhterem var, ona uygun kanun yapmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, “İleri demokrasi… Bakanlığın yetkilerini bıraktık.” Nerede bıraktınız? Bakanlığın en önemli yetkisi hâkimler ve savcıların kararname taslağını hazırlamaktır çünkü kararname taslağı iskelettir. Genel Sekreterliği kuruyorsunuz, Genel Sekreterliğe bunca yetkiyi, 4 tane yardımcıyı veriyorsunuz, niçin kararname taslağını hazırlamayı Bakanlığın uhdesinde bırakıyorsunuz? Her ihtimale karşı, ya Kurulda ilerleyen süreçte bir kayıp olur da elimden ipler kaçarsa diye korkuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları niye yapıyorsunuz? Bütün bunları Sayın Bakan -artık ayan beyan ortaya çıktı- yandaş bir kamu görevlisi kitlesi yarattınız, genel müdüründen, valisinden kaymakamına kadar, daire amirlerine, müdürlerine kadar AKP’nin emrine soktunuz, yani devleti AKP’lileştirdiniz, bunu koruyacak bir hukuk yaratmak istiyorsunuz. Sermayeyi yandaşlaştırdınız, yandaş sermayeyi koruyacak bir hukuk arıyorsunuz. Basını yandaş hâle getirdiniz ya da korkuttunuz, yandaş hâline getirdiğiniz ve korkuttuğunuz basına göre bir yargı yaratmaya çalışıyorsunuz. İşte, bu Türkiye’nin diktaya gidişinin en önemli göstergesidir.

Bu süreç içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun değerli üyeleri belirlendi. Sözlerim onlara değil. İnanıyorum ki cübbesini giyerek vicdanının sesiyle kürsüde karar vermiş bir hâkim, Kurul üyeliğine seçildikten sonra her türlü dayatmaya, her türlü siyasallaştırma çabasına, her türlü yargıyı etki altına alma düşüncesine karşı çıkacak azim ve kararlılığa sahiptir. Eğer Cenabıallah’ın kendisine verdiği ve diğer yaratıklardan farklı olarak sadece insana bahşettiği vicdanına göre karar verecek ise mecellenin hâkimi tarif eden hükmünü hatırlayacaktır. Mecellenin hâkimi tarif eden hükmünü hatırladığı zaman sizin bu kanunla, bu Anayasa’yla yaptığınız tüm değişikliklerin hiçbirisinin hiçbir esamesi kalmayacaktır. Bekleyeceğiz, göreceğiz. Eğer, bağımsız, tarafsız yargıdan yana, hukukun üstünlüğünden yana, hâkim teminatından yana hizmetleri olursa bunları alkışlamaktan çekinmeyeceğiz. Ancak AKP’nin sırçalı köşkünde oturan prensler hâline dönüşürlerse elbette ki, bir eski meslektaşları olarak en acımasız eleştirileri bizlerden alacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği neticesinde yapılan seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo şudur: Hâkim ve savcı kitlesi, bir, Adalet Bakanlığına yakın kitle; iki, Adalet Bakanlığına yakın olmayan kitle olarak ikiye bölünmüştür. Adalet Bakanlığına yakın olmayan kitle korkmaktadır. Hâkim korkmaz ama geleceğinden korkmaktadır. Adalet Bakanlığına yakın olmayan kitle tasfiye edileceğinden endişe duymaktadır. Hâkim korkmaz, korkmamalı ama “Çoluğum çocuğum var.” diye düşünmektedir. Adalet Bakanlığına yakın olmayan kitlenin bu kaygılarının giderilmesi gerekmektedir. İşte, onun içindir ki seçilen ve atanan yeni üyelere Cenabıallah’ın kendilerine bahşettiği vicdanın önemi burada ortaya çıkmaktadır. Bu kaygıyı, bu endişeyi yargı üzerinden kaldırmalıdır. Eğer bu kaygı, bu endişe yargı üzerinden kalkmaz ise tahterevallinin öbür tarafı gibi AKP yandaşı olanlar militanlaşır ve AKP yandaşı militanlaşmış olan yargı mensupları bulundukları yargı makamlarını silah olarak kullanır.

Değerli arkadaşlarım, hukukun üstünlüğü kavramına geri dönerek hukukun üstünlüğünün alametlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Münafıklığın alametleri sayılmış da hukukun üstünlüğünün alametleri sayılmamış. Hukukun üstünlüğü -ya da tersini söyleyeyim, tersinden anlatayım- yerine üstünlerin hukukunu yaratmanın alameti dörttür. Üstünlerin hukukunun yaratıldığı yerde yani üstünler hukukunda hukuk silah olarak kullanılır. “Başbakana 18 tane suikast davası açıldı, 18 defa Sayın Başbakan suikasta maruz kaldı.” diye, Internet’ten indirdim.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin Başbakanına 18 tane suikast yapılmışsa bu vahim bir durumdur. Bunlar basına çıktığına göre niçin bunların sonuçlarını yargı ele geçirememiştir, niçin bunları yargı sonuçlandıramamıştır? Acaba, 18 tane suikastın üstü örtüldüğüne göre, bu suikast iddiaları yargı silah olarak kullanılmak amacıyla mı ortaya atılmıştır? Akla bu geliyor.

Başbakan Yardımcısına Çukurambar’da suikast yapılacağı iddiasıyla bir tahkikat yapıldı. Bu tahkikatın neticesinde ordunun en gizli alanlarına girildi. Bu tahkikatın neticesi ne oldu? Hakikaten Başbakan Yardımcısına bir suikast varsa, bu sonuna kadar gidilmeli ve failleri en şedit şekilde cezalandırılmalı. Bu da gündemden düşürüldü. Acaba yargı gücü silah olarak kullanılıp ordunun en önemli, gizli odasına girilerek birileri bir şey almak için bunu silah olarak mı kullandı? Üstünlerin hukuku bunu mu gerektirdi?

Üstünlerin hukukunun alametinin ikincisi, hukukta amaç önemlidir, adalet önemli değildir. Amacı elde ettiğiniz zaman adil olsun olmasın fark etmez yani Makyavelisttir.

Değerli arkadaşlarım, zimmet, rüşvet, görevi kötüye kullanma, siyasal bölücülük, Başbakana hakaret suçlarından mahkûm olmuş veya tahkikatı bulunan belediye başkanlarının tamamı görevinde. Biraz önce sayın milletvekilimizin izah ettiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

FARUK BAL (Devamla) - …Şarkikaraağaç Belediye Başkanı 2 defa yargı gücüyle alınıp o makama oturmuş. Peki, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı niçin görevinde değildir? Adana Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında kaç tane müfettiş inceleme yapmıştır? Kaç aydır bu incelemeler niçin bitirilememiştir? Niçin hakkında hiçbir dava açılmadığı hâlde kalpazanlıktan, zimmetten mahkûm olanlar yerinde dururken Adana Büyükşehir Belediye Başkanı görevinde değildir? Çünkü Milliyetçi Hareket Partilidir. Milliyetçi Hareket Partili belediye başkanlarının tehdit ve örnek olarak “Adana Belediye Başkanına döndürürüz.” şeklinde şantaj ile önleri kesilmek istenmektedir hukuk marifetiyle.

Değerli arkadaşlarım, üstünlerin hukukunda üçüncü alamet, eşitlik yoktur, üstün hakkı önemlidir, eşitlik yoktur. Sayın Bakan geçen sene bütçe konuşmasında “Ergenekon davasından 4 bin tane gizliliği ihlal eden basın ile ilgili soruşturma var.” dedi. Bu 4 bin tane dosya ne oldu Sayın Bakan?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Ergenekon davasıyla ilgili yayın yapanlar gece, gündüz, akşam, günde beş vakit namaz kılar gibi yapıyorlar, yorumlarını katıyorlar, ya Deniz Feneri hakkında niçin bunlar yayın yapmaz Sayın Bakan? Çünkü Deniz Feneri, üstünlerin hukukundan yararlanan birisidir, eşitlik yoktur.

Değerli arkadaşlarım, üstünler hukukunda dördüncü alamet ise üstünler hukukuna tabi olanlar kendisinden üstün olanlara tabi olur. Belçika’da Fehriye Erdal davası. Bir Türk iş adamını katleden terör örgütünün üyesi niçin yargılanamaz? Çünkü üstündür. Son bir olay ve yine Belçika’da. 18 Eylül günü 2 tane Türk vatandaşı orada öldürüldü. Bu vatandaşlarımız Konyalı Süleyman Aygün ve Uğur Aygün’dür. Sayın Bakan, 18 Eylülden bu yana bunların babası cesedi alamadı hâkimin elinden. Cesetleri orada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, dolduruyorum, bir cümlelik.

BAŞKAN – Hayır, olmaz. İki dakika üst üste verdim, farkında değilsiniz.

FARUK BAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Avrupa ülkelerinde nasıl dizayn edildiği, ayrıca Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda yaşanan sorunlara özce değinmek istiyorum.

Bugün Türkiye’de yargı, kendisini siyasal konularda bitaraf değil, tam tersine “bir taraf” olarak konumlandırmıştır, bu nedenle her zaman toplumsal tartışmaların ana gündemini oluşturmaktadır. Yargı, demokratik ve hukuki değerlerin savunulmasını üstlenmesi gerekirken ne yazık ki, yandaş siyasete soyunmuştur. Bu da halkın yargıya olan güvenini derin bir şekilde yaralamakta, ayrıca ülkenin içinde bulunduğu değişim sürecinin daha zor ve daha çatışmalı geçmesine yol açmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yargının siyasi gerilimlerde taraf olmasının ve daima tartışmaların odağında bulunmasının nedeni, mevcut sistemin yargıya biçtiği bir yerdir, bir konumdur. Türkiye’de, yargının, karar verirken devletçi ideolojiye, vesayet ağırlıklı askerî hassasiyetlere büyük bir önem gösterdiği herkes tarafından bilinmektedir. Resmî ideolojiye karşıt olanları rahatlıkla cezalandırdığı, buna karşılık da resmî ideoloji yandaşlarını da ve devlet görevlilerini de koruma güdüsüyle hareket ettiği de yine bilinmektedir. Bu anlamda, maalesef, yargı yurttaşın tek güvencesi olması gerekirken, devletin baskıcı ideolojik yapısının ve gericiliğinin bekçiliği ve hamiliğini yapmaktadır.

Bir somut örnek olarak, hepinizin malumu, Diyarbakır’da KCK adıyla sözüm ona devam eden ve partimizin yönetici ve seçilmişlerinin yargılandığı davada yaşanan hukuk dışı uygulamalardan, haksız tutuklamalardan ve ana dilde mahkeme tutanaklarıyla vurulan prangalardan gözükmektedir. Ne yazık ki yargının önceliği ve koruması birey ve hakları değil, devlet ve iktidarı elinde bulunduranların bekası olmuştur. İşte en üzücü taraf da bu. Oysaki yargının temel görevi ve işlevi, iktidarı yurttaşa karşı baskı aracı olarak kullananları yargılamaktır ama bugün Türkiye’deki yargı sistemi tam tersini yapmakta.

Eğer yargı, bazı güç odaklarını gereği gibi yargılamaktan kaçınırsa -ki kaçınıyor Türkiye’de- hem yurttaşların yasalar karşısında eşitliğini ortadan kaldırır hem de insanların hukuka ve adalete olan güvencesini temelden yok eder ve ortadan kaldırır.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz modern devletlerin üç erkinden biri olan yargının önemi oldukça büyüktür. Yargıdan beklenen, bireyler ve birey ile devlet arasında ortaya çıkacak sorunları adil çözmesi, bireylerin hak ve özgürlüklerini garanti altına alması, hukuk düzenini koruması ve diğer güç odaklarını denetlemesidir; temel görevi budur yargının.

Demokratik ülkelerde yargı, yasama ve yürütme organlarının karar ve işlemlerini denetlemekle yetinmektedir ama Türkiye’de yargı, bazen yasama organını işlevsiz kılmakta, bazen de politik tercihlerde bulunup yürütmeyi de etkisiz bırakmaktadır. Bununla birlikte, çoğu zaman da konjonktüre yani döneme göre yürütmenin de istediği kararları alıyor, âdeta yürütmenin bir organı, arka bahçesi hâline geliyor. Onun için, Türkiye’de en az yargının bağımsızlığı kadar, hatta ondan da daha önemli, yargının devletten bağımsızlığı sorunu vardır. Bu sorun Türkiye’de genel olarak askerî ve sivil bürokrasinin, özel olarak da yargı bürokrasisinin kendisine vesayetçi bir rol biçmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da başlı başına bir amaç olarak yücelttiği devletin çıkarlarına bireyin ve  toplum kesimlerinin çıkarları karşısında öncelik vermesi şeklinde cereyan etmektedir. Onun için kutsal devlet, erişilmez devlet, devletin güvenliği gibi fobiler devleti bugün tabulaştırmıştır. Bu mantaliteye göre devletin bekasını ve güvenliğini sağlama görevinin yerine getirilmesinde askerî ve polisiye önlemlerin yanı sıra yasal ve yargısal tedbirlere de ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, devlet güvenliğinin yargıya ciro edilmesi hadisesi sadece Türkiye’de görülen bir garabetten başka bir şey değildir. Burada yargıya biçilen rol tıpkı devletin diğer bürokratik kurumları gibi resmî ideolojisinin sınırları dâhilinde bir tutum geliştirmek ve fonksiyon icra etmektir. Oysaki çok basit demokratik çözümler vardır. Bakınız devletin demokratik güvenliği tüm yurttaşların yaşamın her alanında kendi öz kimlikleriyle kendilerini ifade ettiği demokratik örgütlendikleri ortamda ve oranda devletin demokratik güvenliği kendiliğinden alınmış olur, bu kadar basit hadise. Sadece yargıyı değil devletin birçok kurumunu etkileyen bu vesayetçi zihniyeti kurumsal reformlarla ortadan kaldırmak ya da onu demokrasiye evirmek pek de olanaklı görülmemektedir. Bu ülkede yaşanan tüm deneyimler bunu apaçık ortaya, açığa çıkarmıştır. Ama AKP Hükûmetiyle de gerçekleştirilmesi noktasında bizce bu hadise hayalden öteye geçemez. Zira AKP Hükûmeti, en büyük ayıplı demokrasi sınavını Anayasa değişiklik paketinde vermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yargının gerçekten bağımsız olması -tırnak içinde- “Yargı bağımsızdır, hâkimler sadece vicdanlarına ve kanuna göre karar verirler.” gibi ifadelerin yasalarda yer alması hiç de inandırıcı değil ve hiç de bir kıymetiharbiyesi yoktur. Asıl yargı bağımsızlığı, yargının mali ve idari bakımdan bağımsız olması, siyasi aktörlerin yargı kurumlarının dışında kalması, yargı kurumlarının da siyasetin içine girmemesi ve yargının devlet güvenliğinden vazife çıkarmamasıyla olanaklıdır. Onun için devletin güvenliği yargıya düşmemiştir. Kimse merak etmesin, devletin güvenliğine ve hamiliğine soyunan bugün ülkede o kadar kurum, o kadar kişi vardır, yargıya sıra bile gelmez.

Değerli arkadaşlar, günümüzdeki Avrupa devletlerinde temel çıkış noktası aynı olmakla birlikte, yargının bağımsızlığını korumak açısından değişik sistemler söz konusudur. Bu değişik sistemlerin hemen hemen tümünün temelinde, 1950’lilerden sonra uluslararası kuruluşların aldığı kararların uygulanması yatmaktadır. Bu anlayışa göre, hâkimler karar verirken sadece yasalara bağlıdırlar, hiçbir yerden direktif ve emir almazlar. Devlet, yargının görevini gerektiği gibi yerine getirmesi için gereken tüm maddi olanakları sağlar. Hâkimlerin atamaları ve meslekte ilerlemeleri hükûmetin dışındaki demokratik ve hukuksal yapısına sahip kurumlar tarafından yapılır. Hâkimlerin bağımsızlığını bir yüksek hâkimler kurulu garanti altına alır. Yüksek hâkimler kurulunun üyelerinin yarısı hâkimlerden oluşur, diğer üyeler parlamento tarafından seçilir ama adil bir seçim sistemiyle halkın özgür iradesinin meclise taşındığı bir meclis yapısında seçilen yargıçlar ancak adil bir karar verebilirler.

Değerli arkadaşlar, önce birkaç örnek verirsek, Fransa’da, İspanya’da, Portekiz’de hâkimlerin atanması, yer değiştirmesi, terfi ve disiplin cezaları için yüksek hâkimler kurulu yetkilidir; İtalya’da ise yargı Hükûmete ve Meclise karşı tamamen otonom ve bağımsızdır; Belçika, İsveç, İrlanda, Hollanda ve Danimarka’da yüksek hâkimler kurulları vardır; bu ülkelerdeki hâkimler kurullarının görevleri daha ziyade maddi ve idari konularla sınırlıdır.

Peki, görüştüğümüz bu tasarı ile dünyanın demokratik argümanlarına ne kadar yaklaşım vardır ve ne kadar yurttaşın yargılama güvencesi vardır? Bize göre hiç. Ne yazık ki bu sistemin DNA’sında yaşanan pratikler, yaşanacak hâllerin habercisidir çünkü bu sistemin yasalarında, bu sistemin hukuk dışı yasalarında bu ülkede çekilen acılar, yarın çekilecek acıların işareti ve habercisidir çünkü Türkiye’de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısı, Başkanı, aldığı kararlar ve üyelerin seçimi konularında yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına bugüne kadar hep aykırı düşmüştür, bu tasarı da aynı aykırılıkları büyük ölçüde içermektedir. Türkiye’de bu durumdan şikâyetçi olmayan tek kurum, tek kişi, tek hukukçu, tek uzman anayasacı bile yoktur. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da bu Kurulun yapısının yargı bağımsızlığına uygun olmadığı defalarca altı çizilerek belirtilmiştir.

Görüştüğümüz yasa tasarısı, hepinizin de bildiği gibi, bu uyum yasası olup son Anayasa değişikliğiyle yapısı değişen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yeniden şekillendiren, yapısını belirleyen bir tasarıdır.

Değerli arkadaşlar, bu değişimin temelinde yatan özlem ve istem ise AKP Hükûmetinin Anayasa değişiklik paketiyle ele geçirmek istediği yargıyı bu uyum yasalarıyla da tamamen etkisi altına alma istemidir. AKP, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılmak istenen kendi iktidarını ve isteklerini önceleyen bir yaklaşım içindedir çünkü yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı yer almaktadır. Kurulun Başkanı yine Adalet Bakanıdır ve Bakan, Kurulda çok geniş yetkilere sahiptir. Hâlâ yürütmenin Kurul üzerindeki etkisi devam ederken Avrupa Birliği uygulamalarının tersine Meclisin iradesini hiçleştiren bir yaklaşım da hâkimdir. AKP bu yapıyı şekillendirirken AB standartlarını dikkate aldığını söylüyor ama AB ilerleme raporlarına ve dünya standartlarına baktığımızda bunun böyle olmadığı da açıkça görülmektedir.

Öyleyse Adalet Bakanının hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başında kalma ısrarı nasıl açıklanabilir? Bunun tek açıklaması vardır, o da yargıda makas değiştirme hevesi ve yaklaşımıdır; bu, güç ve sıra bende artık yaklaşımıdır, yine iktidarda kaldığımız sürece biz de yargıyı kendimize ve kendi gereksinimlerimize göre şekillendirelim dayatmasıdır. Oysaki makamlar ve koltuklar gelip geçicidir. Önemli olan bağımsız, tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak bir mekanizma oluşturmaktır. Bunun arayışı içine girmek de herkesin vicdan borcudur ve sorumluluğudur, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu anki yapısıyla, ne iktidarı ne de diğer muhalefet partileriyle böyle bir arayışın içinde olduğunu söylemek, ne yazık ki üzülerek söylüyorum, olanak dışıdır.

Kuşkusuz son Anayasa değişikliklerini ve bu yasa tasarısını tümden reddetmiyoruz, hiç saymıyoruz, elbette ki önemli birtakım değişiklikler de vardır ancak bunlar yeterli olmayıp uzlaşı sağlanmadan getirilen ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına farklı biçimlerde gölge düşüren değişikliklerdir. Bu değişimler hukuk sistemine ve yurttaşa âdeta dikte ettirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, şimdi de hafızalardan hiç silinmeyecek bir yargı skandalına özet vurgu yapmak istiyorum. Hatırlayacaksınız, 9 Kasım 2005 tarihinde, Şemdinli’de Seferi Yılmaz adındaki yurttaşa ait kitabevine, JİTEM elemanları olan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş bomba atarken, olayda kullanılan araçla birlikte çok sayıda patlayıcı silah, cinayet krokileri, ölüm listeleri ve haritalarla suçüstü yakalandılar. Meydana gelen patlamada ve arkasından gelişen olayda 3 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir.

Olayda failler suçüstü ve somut kanıtlar olan suç aletleriyle birlikte yakalanmış olmalarına rağmen, dönemin Genelkurmay Başkanı, cinayeti işleyen failler hakkında “Tanırım, iyi çocuklardır.” açıklamasını yapmıştı.

Olayın ardından Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın hazırladığı doğru, haklı ve somut delillere dayanan iddianamesi neticesinde, sanıklar Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinde otuz dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Ama yargı birliğinin olmadığı bir sistemde yargı ayrılığı çatışmasından kaynaklı askerî bürokrasi ve bazı odakların devreye girmesiyle dava dosyası görevsizlik gerekçesiyle Yargıtaydan bozularak, Van Askerî Ceza Mahkemesine gönderildi. Dört beş ay tutuklu kalan sanıklar askerî mahkemede ilk celsede tahliye edilerek, ödüllerle görevlerine iade edildiler.

“Şemdinli davasının üzerine sonuna kadar gideceğiz.” diyen Sayın Başbakana sormak istiyorum: Suçüstü yakalanan ve yargılamaları başlayan sanıklara “Tanırım, iyi çocuklardır.” diyen dönemin Genelkurmay Başkanıyla Dolmabahçe’de anlaşarak mı üzerine gittiniz? Her biri için verilen otuz dokuz yılı aşkın ceza kararı ortadayken askerî mahkemece tahliye edilen sanıklara seyirci kalarak mı olayın üzerine gittiniz? Daha da önemlisi hadisenin tüm bilgi, belge ve kanıtları doğrultusunda örnek bir iddianame hazırlayan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında sizin Hükûmetinizin Adalet Bakanının izniyle soruşturma açılmadı mı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile birlikte hazırlanan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunun raporuna göre Sarıkaya’yı meslekten ihraç etmediniz mi?

Bu ve benzeri yüzlerce örnek nedeniyle son değişimle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda da yandaşlığın daha da tahkim edildiği bir yapıda bundan daha vahim kararların verileceği endişesini taşıyoruz. Umarım, dilerim bu endişem boşa çıkar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti demokratikleşmede inandırıcı olmak istiyorsa ve sadece kendine Müslüman olmak istemiyorsa -çünkü onların dışında bu ülkede Müslüman çok- öncelikle bu tür boş vaatlerden ve boş demokrasi paketlerinden vazgeçmelidir.

Onun için de başta yüzde 10’luk seçim barajı olmak üzere Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’ndaki tüm antidemokratik hükümleri ayıklayan, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve Terörle Mücadele Yasası’nı kaldıran bir paketle birlikte yeni, demokratik, sivil ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak, toplumsal konsensüsün sağlanacağı bir anayasa paketiyle gelmelidir hem de şimdi hem de seçimlerden önce.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün önemli bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz. Hukuk devleti açısından önemli değişimleri, önemli gelişmeleri Anayasa değişikliğiyle beraber yaşadık ve milletimizin verdiği yüzde 58 kabulle de bu değişimin hayata geçmesini Türk milleti Türkiye Büyük Millet Meclisine talimatlandırdı.

Esasında biz burada milletimizin verdiği bir talimatın da gereğini yerine getiriyoruz. Yani “Biz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısını doğru buluyoruz ve bunun somut uygulamalarını ve bu yapının hayata geçirilmesini de bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden istiyoruz.” talimatını biz 12 Eylülde aldık. Dolayısıyla, bu tasarı bu talimatın hayata geçirilmesidir.

Buradaki değişimlerin, gelişmelerin demokratik hukuk devleti açısından ne kadar önemli olduğunu görebilmek için, eskiyle yeniyi mukayese edip eleştirileri bu mukayesenin süzgecinden geçirerek değerlendirmekte fayda vardır. Şöyle bir bakalım: Eski hükme göre, Kurul 7 üyeden oluşuyor. Bakan ve Müsteşar tabii üye, Danıştaydan 2, Yargıtaydan 3 üye, toplam 5 üye ama Danıştay ve Yargıtayın doğrudan seçme yetkisi yok. Onların seçtikleri kişiler arasından Sayın Cumhurbaşkanının nihai atamasıyla Kurulun oluşumu sağlanıyor.

Baktığınızda Yargıtayın 250 civarında üyesi var. İşte, Danıştayda da 94 civarında Danıştay üyesi var ama kürsüdeki hâkim ve savcılara, hem de idari adli yargıya baktığınızda, yaklaşık 11 bin – 12 bin arası bir rakamda hâkim ve savcı olduğunu görüyoruz ama Kurulun oluşumuna baktığınızda, kürsüde görev yapan 10 binin üzerindeki hâkim ve savcının orada bir tane temsilcisi yok. Bu hâkimlerin, bu savcıların, her türlü, meslekleriyle ilgili kararların, hatta meslekten ihraçlarına dair kararların, terfilere dair bütün kararların verildiği yerde onların söz söyleme hakkı yok, onların denetleme hakkı yok, onların âdeta orada esamesi okunmuyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Müsteşar Yardımcısı kürsü hâkimi mi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kurulun adına, esasında “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” demek de bana göre yanlış. Danıştay ve Yargıtay hâkim ve savcıları yüksek kurulu niteliğindeydi, bütün hâkimleri ve savcıları da temsil etmiyordu; demokratik meşruiyeti de yoktu. Bunu bütün herkes dile getiriyordu. O nedenle, o yapıdan bu yapıya doğru geçişe baktığınızda önemli bir değişim.

1982 Anayasası Yargıtaydan ve Danıştaydan üye seçilmesine izin vermiş ama hem Yargıtayı hem de Danıştayı nihai üye seçmeye ehil görmemiş. “Olur ya bu Yargıtaydakiler yanlış yapar, bizim istemediğimiz adamları seçer. Bunlar 3 tanesini seçsinler de Sayın Cumhurbaşkanına gelsin, nasıl olsa Cumhurbaşkanları bizim dediklerimiz gibilerden oluyor, oradan ayarı biz veririz.” anlayışıdır bu. 12 Eylül darbesini yapanlar, Yargıtay üyelerini, Danıştay üyelerini bile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna doğrudan üye seçmeye ehil görmemişler, “Siz buna layık değilsiniz.” demişlerdir. Ama bu düzenleme ile ne deniyor? Yargıtay, şimdi, doğrudan Kurula kendi salt çoğunluğuyla üye seçecek. Ne deniyor? Danıştay kendi üyeleri arasından Kurula doğrudan üye seçecek. Kötü bir şey mi bu, geriye gidiş mi? Ama bizim Yargıtay Başkanımız “Bunu kabul etmiyoruz.” diye açıklama yaptı. E, Danıştayın Sayın Başkanı da açıklama yaptı, yargı bağımsızlığı elden gidiyormuş. Allah aşkına, dünyanın hangi ülkesinde siz bir kurulun üzerindeki, bir seçim sisteminin üzerindeki denetim ve vesayeti ortadan kaldıran ve o organa doğrudan “Sen üye seçebilirsin.” diye yetki veren bir düzenleme yaparsınız da onlar buna karşı çıkar? İşte, bizdekiler karşı çıktı, “Olmaz.” dedi. Niye olmaz? “E, biz sana ‘Doğrudan seç.’ diyoruz, aracıyı taracıyı kaldırıyoruz.” Yapılan budur; bu bir.

İki: Kürsüde bu kadar hâkim ve savcı var dedik. Bunların bir temsilcisi var mıydı Kurulda? Yok. Hâkimlerin kendileriyle ilgili, karar verenlerle ilgili Kurulda doğrudan seçtikleri yok. Şimdi, peki, bunlara, kürsüde görev yapan hâkim ve savcılara “Sizin içinizde birinci sınıf olanlar aday olsunlar, diğer bütün hâkim ve savcılar da seçici olsunlar, seçimin yönetim ve denetimini de Yüksek Seçim Kurulu yapsın ve bu şartlar altında Kurulun üyeleri doğrudan doğruya hâkimler ve savcılar tarafından seçilsin.” demenin yargı bağımsızlığına, hukuk devletine tehdit oluşturan, zarar veren yönü neresidir? Olması gereken bu değil mi? Yapılan şey bu. Bütün hâkim ve savcıları temsil eden bir yapı bugün oluşturuluyor. Kötü bir şey mi? E, doğru bir şey. Hukuk devleti adına ileri bir adım mı? İleri bir adım. Kurula demokratik meşruiyet kazandırıyor mu? Demokratik meşruiyet kazandırıyor. Adalet Akademisi hâkim ve savcıların mesleğe kabul ve hizmet öncesi hizmet içi eğitimleriyle ilgileniyor, hâkim ve savcılarla ilgili değerlendirmelerde buranın söz sahibi olması kötü bir şey mi? Oradan Kurul, kendisi doğrudan seçiyor.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Adalet Akademisi nereye bağlı? Kimi yanıltmaya çalışıyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı da şimdi Kurula 4 tane üye seçiyor. Esasında bu 4 üye, halkın arasından seçilen üye; avukatlar arasından, üniversite öğretim üyeleri arasından seçiliyor ama sonuçta bunlar halkın arasında olan insanlar. Bugün 72 milyon Türk milletinin hepsinin yargıda bir sorunu var; kimi davacı, kimi davalı, kimi şüpheli, kimi sanık. Ama herkesin yargıyla bir sorunu var, işleyişe dair görüşü, kanaati var. Bir nevi, halkın iradesinin de oraya yansıması lazım. Dün, Sayın Cumhurbaşkanı Kurulun oluşumunda tek seçici, nihai karar vericiydi. Kurulun 5 tane seçimle gelen üyesi vardı, son seçici 5’inde de Cumhurbaşkanı ve 5’ini de Cumhurbaşkanı seçiyordu. Ama bugün, 22 üyeden 20 tanesi seçilerek geliyor ve bunların arasından Sayın Cumhurbaşkanı sadece 4 tanesini seçiyor ve buna baktığınız zaman da demokratik meşruiyeti temin noktasında önemli bir adım atıldığını görüyoruz. Hem Kurula seçilen üyelerin kaynakları çoğaltılmış hem yargının her kademesinden temsil sağlanmış; idari, adli yargıdan, Yargıtaydan, Danıştaydan, Akademiden, halktan ve kürsüde olanlardan oraya gelmesi temin edilmiş hem de seçimler birilerinin vesayetine, denetimine, onayına tabi olmaktan çıkarılmış, doğrudan seçme imkânı getirilmiştir. Şimdi, elinizi vicdanınıza koyun, bu mu doğru yoksa Yargıtayın doğrudan seçemediği, Danıştayın doğrudan seçemediği, son sözü Cumhurbaşkanının söylediği, kürsüde olan hiç kimsenin söz hakkı, sahibi olmadığı Kurulun oluşum sistemi mi doğru? Hangisi doğru?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Müsteşar Yardımcısı kürsüde mi, Personel Genel Müdürü kürsüde mi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu doğrudur ve bu ileri bir adımdır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Personel Genel Müdürü ile Müsteşar Yardımcısı kürsü hâkimi mi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onları da söyleyeceğim, sabredersen ona da geleceğim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kimi kandırıyorsun?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, doğruyu söylemiyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Kurulun başkanı kimdir? Adalet Bakanıdır. Eski yasada kimdir? Adalet Bakanıdır. Her iki yasada da Kurulun Sayın Başkanı Adalet Bakanı.

Peki, eski Yasa’da Adalet Bakanının yetkilerine bakıyoruz şimdi: Adalet Bakanı ne yetkilere sahip? Kurulun bütün toplantılarına Başkanlık yapabilir, her toplantısına katılabilir, oy hakkı vardır. Şimdi, bir hâkim, bir savcı atanacak veya başsavcı atanacak, Adalet Bakanının Kurul üyeleriyle masaya oturup çatır çatır pazarlık yapma hakkı var mıydı? Vardı. Oy verme hakkı var mıydı? Vardı. Disiplin işlemleri yapılacak, disiplin cezası verilecek, peki, bu cezayla ilgili Adalet Bakanının, şu ceza verilsin, bu ceza verilsin, benim oyum şudur, şu oyu veriyorum deme hakkı var mıydı? Bu hakkı vardı. Peki, bir başka şey: Teftiş Kurulu Kurula değil doğrudan Adalet Bakanına bağlıydı. Adalet Bakanı talimat verdiği zaman savcılar ve hâkimler hakkında inceleme ve soruşturma başlatılabiliyor muydu? Başlatılabiliyordu. Müthiş bir kudret vardı. Öte yandan, Kurula giden bütün taslakları kim hazırlıyordu? Adalet Bakanlığının Personel Genel Müdürlüğü hazırlıyordu. Kurulun çaycısı yok, bütçesi yok, oturacağı koltuğu yok, her şeyiyle göbeğine kadar Adalet Bakanlığına bağlı bir sistemdi. Allah aşkına, yürütmenin etkisi burada mı çok, şu tasarıda mı çok?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Şimdiki tasarıda çok!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, bu tasarı neyi getiriyor diye baktığınızda: Bakın, bir, Adalet Bakanı Kurulun Başkanı, doğru mu? Doğru.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu anlattıklarına sen inanıyor musun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Adalet Bakanı daire şeklinde çalışan Kurulun dairelerinin çalışmasına katılıyor mu? Katılmıyor. Yani tayin, atama, terfi, disiplin işleri, şunların hiçbir tanesinde Adalet Bakanı katılamaz, oy kullanamaz, görüş serdedemez, tamamen daireler…

Şimdi, bir Adalet Bakanı bu yetkilerinden vazgeçiyor, bir iktidar kendi bakanında olan bu yetkileri geri alıyor, siz “Yargıyı ele geçiriyorsunuz.” diyorsunuz. Mantığa bakın.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakan bile kendini bu kadar savunamaz. Hayatta bakan olamazsın sen, hep grup başkan vekili kalırsın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, bir başka şey: Teftiş Kurulu Adalet Bakanına bağlıydı. Şimdi Teftiş Kurulu nereye bağlandı? Kurula bağlandı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakan bile kendini savunamazdı bu kadar. Çok beklersin bakan olacağım diye.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, soruşturmalarda, incelemelerde inceleme sistemi nasıl devam ediyor? Ona bakın.

Şimdi disiplin işlemleriyle ilgili işlere bakan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakan özelliği böyle değil. Bakan olmanın yolu buradan geçmez. O kadar savunma.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öyle bakıp okumanız lazım, okumadan anlamadan konuşarak olmaz bu işler. Ben kitabın ortasından konuşuyorum, kenarından kıyısından değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ömür boyu grup başkan vekili kalırsın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi bakın, ilgili disiplin dairesi herhangi bir hâkim ve savcıyla ilişkin inceleme ve soruşturma başlatılmasını Kurul Başkanının onayına, iznine sunmadığı zaman Kurul Başkanının falan hakkında, filan hakkında soruşturma, inceleme başlatın deme talimatını verme hakkı artık yok. Nerede? Eskiden dilediğine başlatıyor, şimdi ilgili daireye veriyor. Daire getirmediği zaman başkanın yapabileceği bir iş yok. Ha, getirdiği zaman, o zaman Kurul Başkanının izin verip vermeme noktasında bir takdir hakkı var ama başkana sunma noktasında başkanın hiç ama hiç etkisi yok. Şimdi ayrı bütçesi geliyor, genel sekreteryası oluyor ve orada genel sekreter atamaları yapılıyor. Bütün taslakları, her şeyi de kim hazırlıyor? Bu Genel Sekreterlik hazırlıyor. Kendi özel birimleri oluyor ve bu özel birimlerinin özel elemanları oluyor, kendi bütçesi oluyor. Baktığınız zaman kurulun üzerinde hâlihazır 82 Anayasası’nın getirdiği idari vesayeti ortadan kaldıran, sadece oluşum ve yetki itibarıyla önemli bir adım atıldı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yargıç devletine son mu verdiniz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka şey…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kadı devleti değil mi bu, kadı devleti?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, burada konuşuldu, Müsteşarla ilgili vekâlet meselesi. Doğru, Müsteşar olmadığı zaman yerine vekili atanıyor ama bu yeni değil. Sanki yokmuş da yeni gelmiş gibi bir şey söyleniyor. Eski yasanın 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasına bakarsanız, aynı hüküm de orada var. Ama burada, bakın, ileri ve önemli bir adım atıldı hukuk devleti adına çünkü eskiden Müsteşar yoksa vekili katılıyordu ama Müsteşar var da Ankara’da toplantıya katılmazsa Kurul toplanamıyordu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Katılmıyor, katılmıyor.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yani, iktidar isterse Kurulu kilitleyebiliyordu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – O yok, o yok, yalan bilgi veriyorsunuz, yalan söylüyorsunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yalan söylemiyorum, buyurun gelin buraya…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yalan söylüyorsunuz, 12 Eylül Anayasası onu kaldırdı, yalan söylüyorsunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu kanun burada. Ben doğruları söylüyorum, çarpıtmayın.

Şimdi bakın, ne getirdik biz? Toplantı nisabı getirdik. Ne getirdik? Karar nisabı getirdik.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yalan söylüyorsunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kurulu kilitleme imkânı yok yani toplantı nisabına ulaştığı zaman Kurul toplanacak, karar nisabına ulaştığı zaman da Kurul karar alacaktır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan üç ay boyunca Kurulu kilitledi.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, yargıyı elinde tutmak isteyen bir iktidar böyle bir yetkiyi elinden verir mi? Baktığınız zaman, hem demokratik meşruiyet açısından hem temsil açısından hem oluşum açısından hem de yetki ve görevler açısından baktığınızda oldukça önemli değişimleri beraberinde getirdiğini görüyoruz. Bu, hukuk devleti adına 12 Eylül Anayasası’ndan oldukça ileri adımlar atan düzenlemeler içeriyor.

Biz burada şunu eleştirsek hak verirdim, o da nedir…

MUHARREM İNCE (Yalova) – 12 Eylülcüleri ne zaman yargılayacaksınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu Kurula Türkiye Büyük Millet Meclisi neden üye seçmedi, Meclisin seçmesi lazımdı, demokratik meşruiyetin tam olması için diye eleştiri yapsaydık, o zaman ben bu eleştirilere hak verirdim ama şu ilerlemeleri bile görmezsek o zaman yanlış yaparız.

MUHARREM İNCE (Yalova) – 12 Eylülcüleri ne zaman yargılayacaksınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, geçenlerde Avrupa Konseyi Venedik Komisyonundan bir heyet siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler, bu arada AK PARTİ Grubunu da ziyaret ettiler. Heyetin Başkanı Venedik Komisyonu Genel Sekreteri Sayın Thomas Markert’ın “Anayasa değişikliklerini biz demokrasi ve hukuk devleti açısından önemli görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısındaki değişiklikleri önemsiyoruz ancak Meclisin buraya üye seçmemiş olmasını eleştiriyoruz. Kurulda Bakanın olması veya Cumhurbaşkanının seçtiklerinin olması veyahut da Meclisin seçtiklerinin olması bunların toptan veya birinin olmasını da biz demokratik meşruiyetin somut bir göstergesi olarak görüyoruz.” diye değerlendirmesi vardır, onlar da bu yönde değerlendirme yapmışlardır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz önce işsizliği ortadan kaldırın, işsizliği.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bir başka şey, burada konuşulurken dendi ki: Özlük haklarıyla ilgili siz Kurula yetki veriyorsunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Bu tarafa bak, bu tarafa!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya, sizin grup ikna oluyor zaten, buraya bak, buraya.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, özlük haklarıyla ilgili Kurula yetki verilirse orada yargı bağımsızlığından şundan olur mu dendi.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Fakat hiç doğru söylemiyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Akkuş, Sayın Dibek, Sayın İnce, Sayın Ünlütepe lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkanım, ben dinleyenlere anlatıyorum, dinlemeyenler… Takdir onlarındır. Bizi milletimiz dinliyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Onlar da dinliyor ama anlamıyor!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Millet dinlemesin diye benim söylediklerimi gürültüye getirmek istiyorlar ama ben doğruları söyleyeceğim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ağzından bal damlıyor!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, Kurulun görevleriyle ilgili eski Yasa’nın, yani yürürlükte olan Yasa’nın 4’üncü maddesinin son fıkrasında “Hâkim ve savcıların yukarıdaki maddede belirtilenler dışında kalan özlük işleri Adalet Bakanlığınca yerine getirilir.” Ya bu eleştiriliyor. Biz, şimdi “Bu özlük işlerini Kurul yerine getirsin.” diyoruz. Dünyanın hangi hukuk devletinde olur, “Özlük işleri Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilir.” düzenlemesi değiştirilip “Kurul tarafından yerine getirilir.” diye değiştirilince “Yargı bağımsızlığı elden gidiyor.” diye eleştiri yapanlar acaba dünyanın hangi hukuk devletinde görülür? Onu da ben bilmiyorum.

Ama bakın…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hukuk devleti değil, kadı devleti, kadı!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kadı devleti mi, onu milletimiz takdir edecektir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kadı ve kanun devleti!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Konu Anayasa Mahkemesine gitti. Bakın, benim dediklerime “yalan” diyorlar, kanun burada; kanun burada, milletimiz de okuyacak. Bu kanunu belki herkes bilmeyebilir ama 10 binin üzerinde hâkim ve savcı, konuyu, ilgisini takip edenler gayet yakından da biliyorlar.

Şimdi, elimde bir karar var, Anayasa Mahkemesinin 2010/49 esas ve 2010/87 sayılı Kararı. “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili bu düzenleme Anayasa’da ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine aykırı, bu düzenleme cumhuriyetin değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümlerinin içini boşaltıyor, dolayısıyla böyle bir düzenleme olmaz.” diye konu Anayasa Mahkemesine gitti ve Anayasa Mahkemesi bu kararında bakın neler diyor: “Hukuk devleti ilkesinin temel bileşenlerinden birisi olan yargı bağımsızlığını sağlamak amacıyla yargıç ve savcıların özlük, tayin, terfi ve disiplin işlerini yürütmek üzere bağımsız idari kurullar (Yüksek Yargı Konseyleri) oluşturulması Güney Avrupa demokrasilerinin yerleşik geleneklerinden birisidir. Türkiye de 1961 Anayasası’ndan beri bu geleneğe dâhil olmuştur. Ancak Yüksek Yargı Konseylerinin oluşumuna bakıldığında her ülkede farklı modellerin benimsendiği görülmektedir. Bazı ülkelerde sadece yargıçların bu kurulların üyesi olduğu, bazı ülkelerde ise yargıç olmayan hatta hukukçu olmayan üyelerin bulunduğu, bazı ülkelerde yargı içinden ya da yürütmeden doğal üyelerin bulunduğu, üye seçimlerinde genellikle yargıçlara rol verildiği, ancak parlamentolara ya da devlet başkanlarına da üye seçme yetkisinin tanındığı görülmektedir. Yargıç üyelerin genellikle tüm yargıçları temsil edecek şekilde ilk derece mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve yüksek mahkemelerde çalışan yargıçlar arasından seçildiği anlaşılmaktadır.” diyor. Uzun değerlendirme ama son kısmını okumak istiyorum. Bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra Yüksek Mahkeme diyor ki:

“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısıyla ilgili olarak 5982 sayılı Yasa’nın 22. maddesiyle yapılan yeni düzenlemeyle Kurulun üye sayısının artırıldığı, seçim tabanının genişletildiği, Kurul üyelerinin büyük çoğunluğunun yargıçlar tarafından doğrudan seçilmesinin kabul edildiği, Kurul’un kendi sekreteryasına kavuşturulduğu ve Teftiş Kurulunun Kurul’a bağlandığı, böylece özerk yapısının güçlendirildiği görülmektedir. Cumhurbaşkanının Kurula üye atama yetkisinin sınırlandırıldığı, Adalet Bakanı’nın dairelerin çalışmasına katılmasının yasaklandığı, Bakan’ın Teftiş Kurulu üzerindeki mutlak kontrolünün kaldırıldığı, böylece yürütmenin Kurul üzerindeki etkisinin belli ölçüde azaltıldığı anlaşılmaktadır. Kurul’un kararlarının kısmen de olsa yargı denetimine açılmasının hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik bir adım olduğu görülmektedir.

Bu nedenle, sözkonusu hükümlerin yargı bağımsızlığını dolayısıyla hukuk devleti ilkesini ortadan kaldırdığı ya da içini boşaltarak anlamsız hale getirdiği söylenemez. İptal isteminin reddi gerekir.” Anayasa Mahkemesi.

Anayasa Mahkemesi de yalan söylüyor diyorsanız söyleyecek bir şeyim yok diyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Onu siz diyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu yasanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Anayasa Mahkemesi değil mi size “Laikliğe karşı eylemlerin odağı” diyen, ona da inanıyor musunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Anayasa Mahkemesi onu demedi.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne dedi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O gerekçeyi doğru okursanız…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen, Sadullah Ergin’i bu kadar savunursan hayatta bakan olamazsın.

BAŞKAN – Tasarı hakkında şahıslar adına ilk söz Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü’ye aittir.

Buyurun Sayın Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben de tasarı üzerinde kendi görüşlerimi açıklamak için huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu epeyce bir zamandan beri eleştirdiğimiz, bazılarının çok fazla eleştirdiği, bazılarının da hoşuna gittiği bir kanun idi ancak Kurulun son zamanlardaki tavırları, davranışları sebebiyle ve bu Kanun’un 12 Eylül döneminden kalma bir kanun olması da nazara alınarak değişiklik yapılması öngörüldü ve Anayasa’da bu değişiklik yapıldı. Şimdi, Anayasa değişikliği artık yapıldığına göre, Anayasa’daki bu yeni hükümler ortada olduğuna göre bunun evveliyatının eleştirilmesinin hiçbir pratik faydası yoktur. Mademki Anayasa bu hükümleri getirdi, biz bu hükümleri olduğu gibi mecburen kabul edeceğiz ve yeni yasamızı da bu hükümlere uyarlayacağız. Bunun başka türlü yolu da yoktur, başka çaresi de yoktur.

Esasında, keşke Anayasa değişikliği sırasında, Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmında olduğu gibi, Kurula üye seçme hakkı Türkiye Büyük Millet Meclisine de verilebilmiş olsaydı Kurulun yapısı daha da demokratik olurdu ve o zaman belki de daha da az itirazlar olurdu ama maalesef bu yapılamamıştır. Şunu da kabul etmemiz lazım: Hiçbir parlamenter ülkede parlamentonun herhangi bir kuruma bir üye, bir kişiyi seçmesinin doğru olmayacağı yönünde, yanlış olacağı yönünde hiçbir parlamenter itiraz etmez ve buna karşı çıkmaz. Maalesef bizde bu oldu, bu yüzden de böyle istenilen bir düzenleme yapılamadı.

Gelelim yeni düzenlemeye: Yeni düzenlemede de Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Diğerlerini saymıyorum şu anda. Adalet Bakanı neden Kurulun Başkanıdır?

Değerli arkadaşlar, şimdi, yargıda bir sorun olduğu zaman, yargının genel olarak yaptığı bir yanlışlık olduğu zaman, eleştirilmek istendiği zaman siz kalkıp da Yargıtay üyelerini, Yargıtay Başkanını veya Anayasa Mahkemesi üyelerini veya Başkanını ya da Yargıtay Başsavcısını karşınıza alıp doğrudan eleştiremezsiniz. Bunu yaptığınız takdirde yargı örselenir, yargı tahrip olur, zarar görür. İşte, burada yargıdan sorumlu birinin olması gerekir ve bu birinin de Meclise hesap vermesi gerekir, Meclise karşı sorumlu olması gerekir. Bütün parlamenter rejimlerde her kurum Parlamentoya karşı sorumludur ve hesap verir. Bizde de bu hesabı verecek olan kişi Adalet Bakanıdır. Bu yüzden Adalet Bakanının mutlaka bu kurumun içinde ve de bulunduğu statüye göre başında olması gerekir.

Şimdi, biraz sonra göreceğiz, soru-cevap kısmı gelecek. Arkadaşlarımız buradaki hem konuşmalarda hem soru-cevapta Adalet Bakanına söylemedikleri söz bırakmıyorlar, yerden yere çalıyorlar. Bunu bir yargı mensubuna yapabilirler miydi? Bu mümkün değil, yapılırsa da olmazdı zaten. İşte, Adalet Bakanı bunu göğüslemek için vardır bu kurumun içinde ve olması da gerekir.

İkincisi: Diğer kısımlardan yani yüksek yargının haricinden, dışarıdan Cumhurbaşkanının seçtiği var akademisyenlerden, avukatlardan ve en önemlisi de taşrada görev yapan bidayet mahkemelerindeki hâkimlerden yani adli yargıda görevli, idari yargıda görevli Yüksek Mahkeme dışındaki hâkim ve savcılardan. Elbette ki bu çok gerekliydi. Dünyanın her yerinde de var, Avrupa’da var ve bizde de oldu.

Eğer bir imkân olsaydı bu Kurulun  yapısıyla ilgili Anayasa maddesini sadece hâkim ve savcılara oylatmış olsaydık Türkiye’de yüzde 90’ın altında bir “evet” oyu çıkmazdı çünkü bu kişilerle zaman zaman konuşuyoruz, tanıdıklarımız var, bildiklerimiz var, hepsinin söylediği şeyler aynıdır: “Kurulun yapısının böyle olması daha doğrudur.”

 Burada Adalet Bakanı, Sayın Bozdağ’ın da anlattığı gibi, birçok yetkisini devretmiştir. Kurulda disiplin soruşturmasına izin verme yetkisi gene sonuç itibarıyla Adalet Bakanına aittir ama Adalet Bakanı disiplin soruşturmasının yürütüldüğü ve disiplin kararının verildiği dairede bulunmamaktadır. Bu, bence de çok yerinde bir karardır. Zira siz hem disiplin soruşturmasına izin verecekseniz elinizdeki bilgi ve belgelere göre hem de o soruşturma sonunda o kişi hakkında karar vereceksiniz. Cumhuriyet savcısının iddianameyle dava açıp mahkemede de duruşmaya çıkıp karar vermesine benzer bu ve hâkimler elbette ki bunu istemezler. Adalet Bakanı da kendisini bundan dışlamıştır. Bunun yanında, atamalarda da gene Adalet Bakanı kendisini çekmiştir. Atamaları yapan dairenin içerisinde görev almamaktadır. Gene atamalar kendi meslektaşları tarafından seçilen hâkimlerce yapılmaktadır, bu da doğrudur.

Teftiş Kuruluna gelince: Teftiş Kurulu yıllardan beri eleştirilirdi, “Adalet Bakanlığına bağlıdır, Adalet Bakanının emir ve talimatlarıyla hareket eder.” diye düşünülürdü. Doğru tarafları da vardı, belki hepsi doğru değilse bile önemli bir kısmı doğruydu ama şu anda Teftiş Kurulu artık doğrudan Kurula bağlı. Teftiş Kurulu Başkanını, başkan yardımcılarını ve müfettişleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kendisi seçecektir. Bunlara görevleri kendisi verecektir ve bu Kurul hâkimler hakkında gerekli denetimleri yapacak, yeri geldiği zaman soruşturmalar yapacak, inceleme yapacak, sonunda raporunu hazırlayacaktır. Kurul üyeleri hakkındaki disiplin ve ceza soruşturmaları bizzat Kurul tarafından yapılacak. Bir ihbar veya şikâyet geldiği zaman başkan, daire başkanlarından birisine bir inceleme görevi verecek, bu inceleme görevinden sonra eğer bir soruşturmaya ihtiyaç olacaksa, bu takdirde gizli oyla üç kişilik bir soruşturma heyeti kurulacak ve bu üç kişilik soruşturma heyeti soruşturmayı yapacak, daha sonra sonucunu Kurula sunacak ve kararı da Kurul verecektir. Ceza soruşturması ise gene aynı şekilde yapılacak ama bu takdirde, sonuçta karar verildiği zaman, yargılanma kararı verildiği zaman ilgililer Yüce Divana gidecek ve orada yargılanacaktır. Hâkimler hakkındaki soruşturmalar gene bildiğimiz şekilde yapılacak ve sonuçta da ilgili merciye gönderilecektir.

Burada bir değişiklik daha var: Genel Kurulun meslekten çıkarma cezalarına yargı yolu açılmıştır. Dairelerin kararlarına karşı yeniden inceleme yolu açılmış, bu yeniden inceleme sonucunda daire aynı kararı verirse, bu takdirde karar Kurula gidecek, Genel Kurul inceleyecek, Genel Kurulun verdiği karara karşı da tekrar ilgilisi yeniden inceleme talebinde bulunacak ve on gün içerisinde yapılacak bu talepten sonra Genel Kurul bunu yeniden inceleyecek ve nihai kararını verecektir. Bu karar kesindir, ihraç kararları hariç.

Şimdi, bir şey daha belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım. “Seçimler istenildiği gibi olmadı, bir tarafa yandaş hâkimler geldi ve Kurulun yapısı, terazi şaştı, bir tarafa çöktü.” şeklinde itirazlar var.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Aynen öyle işte, aynen öyle.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Peki…Öyle mi, değil mi, onu ben size izah edeceğim. Şimdi…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yargıç devleti diyordunuz, şimdi kadı devleti.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Peki, bizim tasarımızda ne vardı? Bizim tasarımızda, herkes bir oy kullansın vardı, öyle değil mi, Meclisten geçen Anayasa’da öyleydi. Herkes bir oy kullanacak, sonunda en yüksek oy alan 10 kişi -birinde 7, diğerinde 3 kişi olmak üzere 10 kişi- sıralanacak ve bu  10 kişi Yüksek Kurula seçilmiş olacaktı. Yüksek mahkeme bunu iptal etti, siz itiraz ettiniz, yüksek mahkeme iptal etti. Dediniz ki: “Böyle olmaz.” yüksek mahkeme de dedi ki: “Hakikaten doğru, sizin dediğiniz gibi olması gerekir, bizim dediğimiz gibi olmaz.” dedi ve sonuçta ne oldu? O zaman ister istemez listeler çıkıyor, bunun sonucudur bu. Birisi bir liste çıkarıyor, bir başkası bir liste çıkarıyor ve bu listeler çarpışıyor. Sonunda listelerden birisi kazandı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Anayasa Mahkemesi üyeleri özel kuryeyle çağrıldı, telefon bile açamadılar biliyorsunuz değil mi?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Şimdi, bakın, size şunu söyleyeceğim…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Postayla çağrıldılar toplantıya, telefon açamadılar.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bakın, bir şeyi daha izah etmek istiyorum, dediniz ki: “Adalet Bakanlığının Müsteşar Yardımcısı ve Personel Genel Müdürü buraya nasıl girdi, neden seçildi?” En yüksek oy alan kişilerdir bunlar. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun eski hâlini buradaki bazı arkadaşlarımız bilir, ben de bilirim. Hâkimler, savcılar gelip Kurul üyeleriyle görüşme imkânı bulamazlardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kurul bu şekle geldi, yani şu andaki şeklinden öncekine, 12 Eylülden sonraki şekline geldi. Hâkimler, savcılar Adalet Bakanlığına geldiler, Müsteşarla görüşebildiler, Personel Genel Müdürüyle, müsteşar yardımcılarıyla görüşebildiler ve dediler ki: “Eskiden bizi adam yerine koymazlardı, otur demezlerdi. İlk önce ‘Niye geldin, kimden izin aldın, nasıl geldin?’ bunu sorarlardı. Ama buraya geldik, bizi adam yerine koydular. ‘Hoş geldin.’ dediler, ‘Otur çay iç.’ dediler. Derdimizi dinlediler ve biz bundan daha memnunuz.” dediler. Zamanla bu nereye geldi? Eğer orada personel genel müdürlüğü yapmışsa birisi -ki müsteşar yardımcısı da önce personel genel müdürüydü- bütün hâkim, savcılarla içli dışlıdır, onların sorunlarına eğilir, dertlerini dinler, onlara yardımcı olur, güler yüz gösterir ve kendisini tanırlar. İşte, bunun sonucu olarak da seçime girdiği zaman, o kişi onlara iyilik ettiyse, derdini, sorununu dinlediyse, adam yerine koyduysa, seçimde de en yüksek oyu ona verirler ve seçerler. Burada olan da bu olmuştur, bunun haricinde başka bir şey de yoktur.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.44


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

574 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, Komisyon adına, Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya konuşma yapacaktır.

Buyurun Sayın İyimaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkan, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde Komisyonun düşüncelerini sizlerle paylaşırken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Önemli bir tasarıyı, bağlayıcı normları belirlenmiş sınırlı bir tasarıyı görüşüyoruz. Muhalefet partilerimizin, iktidar partisinin ve yürütme organının değerli temsilcilerinin kimi noktalarda birbiriyle örtüşen, kimi noktalarda karşıtlık gösteren faydalı müzakereler sürüyor, yararlanıyoruz. Gelecek için aslında çağları, zamanları geleceğe aktaran belgeler bakımından önemli bir veri tabanı oluşturuyoruz.

Yıl 2010. Acaba bu en temel sorunu Türkiye 2010 yılında mı tartışmalıydı? Uygarlık tarihine baktığınız zaman gelişmiş ülkeler bu tartışmayı İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra tamamladılar, kurumsallaştırdılar ve inanç değerinde sistemler oluşturarak bağlayıcılıklarını içselleştirdiler ve hukuk uygarlığının lezzetini son noktasına kadar tadıyorlar, örnek üretiyorlar, biz de mukayeseli veriler olarak onlara bakıyoruz. Aslında siyaset kurumu olarak bizim ve sistem olarak cumhuriyetin tüm organlarının medeniyet aynasında kendilerini seyretmeleri lazım. Reform noktasında kusurumuz ne, aksayan nokta ne sorusuna ciddi cevap aramak lazım. Ben farklı bakış açısıyla bugünkü tartıştığımız sorunu ortaya koymaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, siyaset kurumu ve sistem bütünü, reform öngörüsü ve reform sezgisi bakımından sorunludur, arızalıdır. Olayların, sorunların bize anlatmak istediği mesajı algılamak yerine mazeret üretmeyi yeğliyoruz. Reform gerçeği talep olarak sistemi ve siyaset kurumunu dayattığında oluşmakta olan reform projelerine, reform girişimlerine sistem ve kimi dinamikler korkunç bir direnç oluşturuyor. Hangi reform gelişimine bakarsak bakalım -bilhassa 1950’den sonra- demokratikleşmek istemeyen, yetkisini delege etmek istemeyen, bürokrasiyi bir araç değil egemenlik olarak gören statükonun çapraz engelleri reform dirençleri olarak karşımıza çıkıyor. Mecbur kalındığında da geliştirdiğimiz reform zaten eskimiş, pörsümüş ve soruna cevap oluşturmaktan uzakta kalmış oluyor. Ama olan kime oluyor? Olan millete, olan sisteme oluyor. Güneş hızla doğuyor, hızla batıyor. Uygarlık tekerleği hızla dönüyor; zaman aralığı, sistem açığı, standart açığı olarak bizim millî gerçeğimize dönüşüyor ve Türkiye’nin yaşadığı sarmal bu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz şiir yazın, şiir!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hangi sistemden bahsediyorsun Allah aşkına!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki, Anayasa veya hâkimler, savcılar reformu -veya muhalefetteki değerli sözcülerin, partilerin anlayışıyla reform değil- bu anlamda reform bakışıyla hangi paradoksları yaşadı? Bir: Bir siyasetçi kimliğimden çok hukukçu ve akademik kimlikle soruna yaklaşmak istiyorum. Konjonktürün hararetini, sistemin teşhisinden daha fazla önemsedik. O zaman ne oldu? Sorunu tartışmak yerine kişilerin tartışması oldu. Bir de bu aşamada gerçekten şu oldu: Bir sistem dönüşümü yerine, sistemi şu anda, yani Anayasa değişikliğinden önce temsil edenler, üyeler ile sistemi reform sonrası temsil edenler arasındaki tartışmaya dönüştürdük. Hâlbuki eski sistemin, yürürlükten kalkan sistemin üyeleri de saygın hukukçulardı, gelecek kişiler de saygın hukukçular. Ama sistem parametrelerini de tartışmalıydık, bir.

İki: Cumhuriyet dönemi şunu yapamadı arkadaşlar, yapamadık, hepimiz yapamadık: Yargının demokratik eleştirisini yapamadık. Sorun o. TESEV, TESAV, geçmişte kimi sivil toplum örgütleri yaptı bunu, burada şu paradigmayla karşılaşıyorsunuz: Tapu iptal davasında sorun yok, bir öğretmen naklinin iptali davasında sorun yok ama ideolojik alandaki sorunlara sıra gelince -yani ben ona şöyle diyorum makalelerimde- zor zamanların zor işlerine sıra gelince hukuk askıya alınıyor, ideolojinin isterleri hukuk yerine geçiyor. Buna bilimde ne diyoruz? Hak paradigması yerine ideolojik paradigma diyoruz. Osmanlıda da öyleydi, bugün de. “Nef’i hazine” diyor, mülkiyet hukukuna karşı devletin geliştirdiği bir sistem, “nef’i hazine” olunca senin mülkiyet hakkın da, kira akdin de, her şeyin de sona eriyor. Çok önemli. Yine kamu yönetiminde, Fransızlar “raison d’etat” diyor, biz “hikmeti hükûmet” diyoruz, o devreye girince bütün hukuk duruyor, askıya alınıyor. Şu anda ne yapılıyor? Şimdi, kanun yapmak, anayasa yapmak sorun değil, demokratik dönüşüm sorun, zihniyeti ideoloji paradigmasından hak paradigmasına götürebilmek sorun. Bu, Osmanlının da sorunuydu, cumhuriyetin de sorunuydu, herhâlde daha fazla bir eğitim sorunu.

Şimdi, ne yapıyoruz? Değerli Bakanım, değerli sözcüler, sorunu kendi açılarından ortaya koydular. Ben içine girmek istemiyorum, derince de anlatırım her bölümü ama birkaç bölüm… Şu anda ne yapılıyor? Bir: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gerek 1961 modelinde gerek -ara versiyonlarda- 1971-1972 modelinde gerek 1982 modelinde bir çıkış garantisidir. İdeolojik vesayetin askerî veya diğer bürokrasiler yoluyla yapamadıklarını, zor işlerde, dar çerçeveli kurullarla yapmak. Örnekleri çok bunun.

Şu anda yargı sistemi vesayetin yükünden kurtarılıyor. Zor zamanların zor işlerinde vesayet parametreleri veya paradigmaları değil, hukuk ve demokrasi paradigmaları geliyor. Bir güç temerküzü vardı, bu parçalanıyor, çoğullaşıyor.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu esasen, özü itibarıyla, yargı organı değil; yargı alanını düzenleyen regülasyon organı, idari organ ve bu organın teşekkülü yoğunlukla yargıçlardan oluşmalıydı, oluştu, şuradan buradan yargıçlardan oluştu. Bir de idari alandan oluşmalıydı. Anayasa Mahkemesinin bir müdahalesi oldu. Bağlayıcılık bir tarafa, o tartışılır. Bu önemli, bilimin katılması lazımdı. Sırf hukuk bilimi katıldı, siyaset ve ekonomi bilimi katılmadı.

Bir gözlemimi daha paylaşmak istiyorum: Bakın, değerli arkadaşlar, Anayasa Komisyonu Başkanlığımda, Anayasa Mahkemesi, dönemin başkanı aracılığıyla Anayasa Mahkemesi reformunu, modelini Komisyonumla paylaştı. Atilla Sav zamanında, sonraki başkanlıklarda da “Yine reforma tabi olalım.” dediler. Sık şekilde Avrupa Anayasa Mahkemesi sempozyumlarına gidiyorlardı, etkilendiler ve bir model oluşturdular. Ben bu sorunda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun küresel yapıdaki ve standarttaki kendi konumunu okumasını ve reformu kendisinin istemesini, mutlak retçi değil, katılımcı bir çizgide bulunmasını temenni ederdim, bu gerçekleşmedi. “Sayın İyimaya, şimdiki modelden rahatsız olduğunuz noktalar yok mu? Veya noksan gördüğünüz noktalar yok mu?”

Bir: Bu model eskisine göre iyi, olması gerekenin gerisinde tamamlanması gereken bir modeldir. Bana göre mesela -ki büyük emeğim oldu- savunma mesleğinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsilini öngördük, hazırlayıcı kurul bunu kabul etti, baro başkanları seçecekti Cumhurbaşkanının seçeceği şeyleri ve baro başkanları bu yetkiyi kendileri için kullandılar. Kendisine yetki veren müvekkilin yetkisini kendisi için kullanan avukat örneğinde oldular. Ben bunu Barolar Birliği Başkanıyla paylaştım: “Ben olsam baro başkanı olarak aday olmazdım, avukatlardan seçerdim.” dedim.

İki: Burada demokratik meşruiyet sorununda kim iktidarda olursa olsun uzak olmayan gelecekte bu modelin iyileştirilmesi noktasında bir Avrupa Birliği talebinin geleceğini şu anda görüyorum.

Üç: Adalet Bakanlığı personeli mevcut anayasal sistem geçici madde içerisinde aday olabilir, engelleyen bir şey yok ama bir başka bakışla Adalet Bakanlığı görevlilerinin, hâkimlerin bu seçimlere katılmaması noktasında bir bağdaşmazlık normu kurumsal kanuna öngörülebilir. Bunlar ilerideki yapılacak şeylerdir. “Peki şimdiki nasıl Sayın İyimaya?” Şimdi bir reform gerçekleşti. Anayasa Mahkememiz istemleri reddetti. Büyük millet büyük çoğunlukla kabul etti. Şimdiki meydana gelen yapı konusunda pozitif not  hemen verilebilir ama işleyiş konusunda elbette ki bekleyeceğiz, göreceğiz. Aynı hataları aynı kurul zor zamanların zor işlerinde hukuku referans almaz, kimi dayatmaları referans alırsa aynı eleştiriyi açık toplumda o da hak eder ve hak ettiği payını alır.

Ben bu büyük dönüşümün millet için hayırlı olmasını diliyorum. Kanunun hukuk dünyamıza, yargı alanındaki regülasyon etkisine etki sağlamasını, yarar sağlamasını, katkıda bulunmasını diliyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Şahıslar adına son söz, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Salih Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı üzerinde AK PARTİ adına görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasıyla sonuçlanan ve kabul edilen Anayasa çerçevesinde bir uyum yasasını beraberce görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, son değişikliğe gelinceye kadar, Anayasa değişikliğine gelinceye kadar 16 defa Anayasa’mızda değişiklik yapıldı ve son değişikliği yirmi altı madde olarak 12 Eylülde gerçekleştirmiş olduk.

Bu Anayasa değişikliklerinin tümünün amacı, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, demokrasimizin çıtasının yükseltilmesi, hukuk devleti ilkesinin gelişmesine yönelik olarak yapılan değişikliklerdir. Dolayısıyla son değişikliği de bu bağlamda ele almak ve değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyim.

Tabii, son değişikliği bu yüce Meclisin çatısı altında beraberce gerçekleştirdik. Oy verenler oldu, vermeyenler oldu, oylamaya katılan partilerimiz oldu, katılmayanlar oldu ama şunu kesinlikle bilelim ki, bu yüce Meclisten çıkan her yasa, her teklif, her kanun, yasalaşan her teklif, her tasarı yüce Meclisin tümünü bağlayan yasalardır. Ağır ceza mahkemesi 3 hâkimle temsil edilir, 3 hâkimden 1’i muhalif kaldığı zaman, muhalefet şerhi yazdığı zaman, o mahkemenin kararı, karara katılan 2 hâkimin görüşü olarak nitelendirilmez, o ağır ceza mahkemesinin kararıdır. Dolayısıyla, Meclisimizin çıkarmış olduğu her kanun, katılalım katılmayalım, beğenelim beğenmeyelim bu dönemde çıkmış ise 23’üncü Dönem Parlamentosunun eseri olarak tarihe geçecektir.

Tabii bu Anayasa çerçevesi içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu yanında yirmi altı maddede yaptığımız değişikliğe paralel olarak çıkarmamız gereken pek çok yasaların olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle kadınlarımızı, özürlülerimizi, gazilerimizi ve şehit yakınlarımızı doğrudan ilgilendiren ve pozitif ayrımcılık getiren yasaların çıkarılması, kişisel verilerin korunmasına dair kanunun bir an önce çıkarılması, Kamu Denetçiliği Yasası’nın çıkarılması -ki bu Kanun geçen dönemde çıkarılmıştı, anayasal dayanağı olmadığı için Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi- bunun hemen acilen çıkarılması, yine sendikal faaliyetlerle ilgili düzenlemeye paralel yasaların çıkarılması, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkıyla ilgili kanunun çıkarılması… Ki bu kanunun çıkarılmasında da önemli bir gereklilik var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin imajını zedeleyen pek çok dava açılmış durumdadır, dolayısıyla Anayasa Mahkememizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, ayarında kararlar vermesi, hak ve özgürlüklerin çıtasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi seviyesine çıkarması konusunda önemli. Tabii, şu anda görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı’nın da bir an önce görüşülüp yasalaşması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunların çıkarılmasında Hükûmetimizin, AK PARTİ’nin, Parlamentonun temel amacı özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, demokrasinin çıtasının yükseltilmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin pekiştirilmesi amacına yöneliktir. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

Değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili muhalefet partilerimizin pek çok eleştirileri oldu. Bir kere, bu tasarıyı 12 Eylül darbe Anayasası’ndan daha kötü göstermek, daha geriye götürdüğünü söylemek hem hukuka uygun  değil hem de hakkaniyete ve insafa sığmaz bir durum olarak nitelendiriyorum.

Değerli arkadaşlar, Grup Başkan Vekilimiz tarafından ve biraz önce Komisyon Başkanımız tarafından ve benden önce konuşan Sayın Hakkı Köylü tarafından ifade edildi. Değerli arkadaşlar, bir kere, mevcut Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun hiçbir yönden tasvip edilmeye değer bir yasa olmadığı bugüne kadar yapılan eleştirilerle ortaya kondu. Bir kere, mevcut Yasa’da Kurul kararlarına karşı etkili bir itiraz yolu yok. Mahkeme yoluna gidemiyoruz, gidilemiyor.

İkincisi: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarının içeriğinin ne olduğu, tartışmaların ne yönde cereyan ettiği hususunda bir gizlilik esası var. Bu yasayla bunların tümü ortadan kaldırılıyor. Kurul tamamen idari ve mali bir özerkliğe kavuşturuluyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İki sene önce niçin söylemiyordun böyle bir şeyi?

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Teftiş Kurulu tamamen Kurula bağlı hâle getiriliyor. Bunun neresi daha geriye gitmektir? Eğer mesele bakanın ve müsteşarın Kurulda bulunması ise değerli arkadaşlar, bakın, bu konuda gelin şöyle bir akıl yürütelim, şöyle düşünelim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Müsteşar Yardımcısıyla Personel Genel Müdürünü de unutma! Yardımcısı da var!

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Şöyle bir düşünelim arkadaşlar. Bu konuda uzlaşamadık, iktidar muhalefet uzlaşamadık. Ne yapmamız lazımdı? Vatandaşa gittik. Vatandaş yüzde 58’le “Bu uygun.” dedi.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 1982 Anayasası yüzde 92 oy almıştı.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Biz vatandaşa gidelim dedik ve gittik.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yüzde 92’yi unutma!

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – E, siz de Anayasa Mahkemesine gittiniz, Anayasa Mahkemesi de bunun demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı olmadığı hususunda karar verdi. Eğer bunu da kabul etmiyorsak değerli arkadaşlar, gelin, o zaman Avrupa’daki örneklerine gidelim. Avrupa’daki benzer kuruluşlara baktığımız zaman, Avrupa’da kurulu bulunan hâkimler ve savcılar kurullarının içerisinde karma bir yapı var.

Değerli arkadaşlar, isterseniz bu konuda Venedik Komisyonunun 2007 tarihinde vermiş olduğu karara bakın veyahut da Türkiye'yle ilgili incelemelerine bakın. Avrupa Hâkimler Danışma Konseyi, kamuoyunda Venedik Komisyonu olarak adlandırılan Hukuk Yoluyla Demokrasi İçin Avrupa Komisyonu, 2007 tarihinde Adli Atamalar Raporu’nda, değerli arkadaşlar, Fransa’da kurulun başkanının Cumhurbaşkanı olduğunu ifade ettikten sonra, Türkiye'de Adalet Bakanı ve müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olmasının tek başına Kurulun bağımsızlığını zayıflatmayacağını ortaya koymuştur, bu konuda karar vermiştir. Eğer merak edenler olursa Adli Atamalar Raporu’nun 2007 tarihli 33’üncü paragrafından bu konuyu tetkik edebilirler.

Değerli arkadaşlar, demin söyledim, Fransa’da Yargıtaydan 1 tane temsilci yok Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda. 6 hâkim ve savcı meslektaşları tarafından seçiliyor, Danıştaydan 1 üye seçiliyor, Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı, Meclis Başkanı tarafından da birer üye seçiliyor, Cumhurbaşkanı kurulun başkanı, Adalet Bakanı da başkan yardımcısı. Dolayısıyla, burada yanlış olan bu düzenleme değil. Eğer biz bu Kurula seçilen hâkim ve savcıların tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda şüpheye düşersek değerli arkadaşlar, öncelikle bu Kurula üye seçen hâkim ve savcılarımızı töhmet altında bırakmış oluruz. İkincisi, seçilen hâkim ve savcılarımızın hakkını da yemiş oluruz.

Değerli arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, ben öyle zannediyorum ki, bundan sonra, inşallah, örnek kararlar verecek, bugüne kadar eleştirdiğimiz yanlışlara düşmeyen davranışlar sergileyecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) -  …-ve muhalefetin yaptığı eleştiriler de- Türk hukukunu daha da ileri götürecek, o eleştirilerin haksız olduğunu ortaya koyan hareketleriyle Türkiye’de bağımsızlığın, hukuk devletinin gelişmesinin öncülüğünü yapacak.

Ben bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, kanunun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ülkemiz devlet güvenlik mahkemelerinin yarattığı hukuksuzluk dönemini yaşamıştır. Şimdi de 2004 yılında İktidarınız döneminde kurmuş olduğunuz özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin hukuksuzluk dönemini yaşıyoruz. Ezmek istediğiniz kişileri İktidarınızın belirlediği savcılar tarafından sorgulayıp, yine İktidarınız tarafından belirlenen yargıçlar tarafından yargılamaktasınız. Burada yargı bağımsızlığından bahsedebilir misiniz? Bu hukuksuzluğu sona erdirebilmek için özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana kısa bir sorum olacak.

HSYK’yla ilgili olarak üye seçimlerinde Bakanlık listesinin kazandığı basına yansımıştır. Gerçekte durum böyle midir? Hâkim ve savcıların Bakanlık yanlısı, Bakanlık karşıtı olarak ayrılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, tasarının 3’üncü maddesinde Kurulun bağımsızlığı düzenlenmekte olup “Kurul tamamen bağımsızdır.” denilmektedir. Bildiğimiz kadarıyla, Bakanlığın hazırladığı ön taslakta Kurula idari, mali özerklik ve tüzel kişilik tanınmışken, bu, daha sonra tasarı metninden çıkartılmış ve 44’üncü maddeyle, Kurula yalnızca bütçe verilmesi düzenlenmiştir. Bu değişikliğe neden ihtiyaç duyulmuştur?

Diğer taraftan, geçici 1’inci maddeyle, Kurula bütçe verilinceye kadar Kurulun giderlerinin Bakanlık bütçesinden karşılanacağı söylenmektedir. Fakat geçici 1’inci maddeye süre konusunda herhangi bir tarih ve sınırlama konulmamıştır.

Bu durumda, bu maddeye dayanılarak Kurula bütçe verilmeden uzun yıllar çalıştırılması söz konusu olabilecektir.

Peki, böyle bir tablo karşısında giderleri Adalet Bakanlığı tarafından uzun yıllar karşılanacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığı nasıl  sağlanacaktır? Bu durum Kurulun bağımsızlığına sadece bu açıdan gölge düşürmeyecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, malum belgeler ortaya çıktıktan hemen sonra bir günlüğüne, 2 Aralık günü Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiniz mi? Bunca yolu bir günlüğüne neden gittiniz? Orada kimlerle konuştunuz ve basından neden gizlediniz bunu?

Anayasa değişikliğiyle, referandumda özürlülere, şehit ailelerine, gazilere pozitif ayrımcılık yapacaktınız. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, kişisel verilerin korunması… Bütün bunlar ortadayken neden HSYK en öne geçti?

Görme engelli bir Başbakanlık müşaviri daha yakında yanında refakatçisi olmadığı gerekçesiyle uçaktan indirildi. Memurlar iki sendikaya üye olacaktı, sendika üyesi bir kadın işten atıldı. Siz 12 Eylülcülerden hesap soracaktınız. Bunların hiçbirisi gündemde yok. Neden HSYK önde?

Bir de artık her yere kendi yandaşlarınızı getirdiğinize göre dokunulmazlıkları kaldırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Biz yargı birliğini savunurken önergelerimizi reddettiniz. 3 general alınınca da görevden, AİHM’e gidince de pişman oldunuz. Pişmanlığınız nedeniyle bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Uluslararası mahkemelere yargıç seçmeyi niye koymadınız bu tasarıya? Olağanüstü özel ağır ceza mahkemelerini kaldıracak mısınız? Kenan Evren’i yargılayacak mısınız? Verdiğiniz sözü tutacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün ve bugün görüşülen görevi kötüye kullanma suçuna ceza indirimini öngören tasarı görüşmelerinde neden yoktunuz? Bu tasarıya katılmadınız mı? “Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğü” dediniz, hukukun üstünlüğünden kendi hukukunuzu mu kastediyorsunuz? Yargının verdiği kararları, lehinize olup olmadığına bakarak yorumluyorsunuz. Daha önce ulemaya sorulması talebiniz devam ediyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakanın defalarca bir beyanatı olmuştu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesinde gerekli değişiklikler yapılır yapılmaz dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelecekti.

Sayın Bakandan soruyorum: Dokunulmazlıkların kaldırılması ya da sınırlandırılmasıyla ilgili yasal değişikliği ne zaman gündeme getireceksiniz?

İkinci sorum Sayın Başkan: Yargıç ve savcılarla ilgili 2802 sayılı Yasa önümüzde, Adalet Bakanlığının görevleriyle ilgili Yasa, 2992 sayılı Yasa önümüzde. Bunlarda değişiklik yok. Bunlarda değişiklik olmadığına göre, bu aşamada sadece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yasası’nın değiştirilmesi yeterli mi? Adalet Bakanlığına Anayasa değişikliği öncesinde yüklenen tüm görevler olduğu gibi sürdürülmüyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Neden diğer yasalarda da değişiklikler yapılmıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, kanunun genel gerekçesinde 22 üyeden oluşan genel kurulun en az 15 üyeyle toplantı yapacağı, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alınması öngörülmektedir. Oylamanın 11’e 11, eşitlik olması hâlinde nasıl bir karar alınacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum çalışmaları öncesinde -kamuoyunun da çok yakından bildiği gibi- 12 Eylülcüleri yargılayacağınız sözünü verdiniz ve bu söylemle de referandum sürecini baştan sona yönettiniz. O günden bugüne kaç kişi hakkında 12 Eylül döneminde yaptığı icraatlardan dolayı dava açıldı? Bu başvuruların sonucu ne olacak? Kenan Evren ve çalışma arkadaşlarının yargılanmasında zaman aşımını nasıl yok edeceksiniz?

İkincisi: Avrupa Birliği ilerleme raporlarında yer alan eleştirilere rağmen Adalet Bakanının ve Müsteşarının HSYK’da yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu düzenlemede bir değişiklik yapılması söz konusu mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâkimler ve Yargıtay binaları hukuka aykırı olarak dinlenmektedir. Sizin Bakanlığınız döneminde bu dinlemelerin daha da çok arttığı biliniyor. Sizden önceki Adalet Bakanlığı döneminde yargıçlar ve yargı binalarında dinlenme bu kadar yoğun oluyor muydu, olmuyorsa bugün fazla dinlenmenin olmasının gerekçesi nedir, yoksa bu bir parti devletine doğru gidişin göstergesi midir?

İkinci sorum: Ceza ve tutukevlerinde toplam kaç kişi vardır, bunların yüzde kaçı tutuklu, yüzde kaçı hükümlüdür? Bu durum sizin… Bu tutukluluğun giderek bir nevi cezaya dönüşmesi hukuk anlayışınızla bağdaşıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Başbakan referandum mitinglerinde “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu artık dedelerden icazet almayacak.” demişti. Şimdi, yeni oluşturduğunuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hangi tarikat ve cemaat yöneticilerinden icazet alacaktır? Özel yetkili mahkemelerde Fethullah Gülen cemaatinden olmayan kaç tane hâkim ve savcı var? Gizli tanık ve isimsiz ihbar mektuplarına dayalı hazırlanan iddianameleri ve açılan davaları hukuk anlayışınıza uygun buluyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, yasanın genel gerekçesinin sonuç bölümünde “HSYK’da yapılan değişiklikle yargı bağımsızlığı güçlendirilmektedir.” denilmektedir; milletteki algı yargının bağımsızlığının zayıflatıldığı yönündedir. “Yargının tarafsızlığı geliştirilmektedir.” denilmektedir; kamuoyundaki algı yargının tarafsızlığını kaybettiği yönündedir. “Kurul bağımsız bir yapıya kavuşturulmaktadır.” denilmektedir; milletteki algı Kurulun Adalet Bakanlığının sekretaryası hâline geldiği yönündedir. “Hukuk devletinin güçlendirilmesine yönelik ileri adımlar atılmaktadır.” diyorsunuz, çocuk mahkemelerinde bile yargılama süresi beş yüz yirmi yedi güne ulaşmıştır. Yargılamanın cezaya dönüşmesinin önüne geçmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: İki üç gün önceki gazetelerde, Sayın Bakanın 3 Aralık günü Türkiye saatiyle saat 07.00’de ABD Adalet Bakanı Eric Holder’la bir saat görüşmek için yirmi iki saatlik yolculuk yaptığı şeklinde iddialar yer aldı. Bu iddialar doğru mudur? Hatta, kendisini havaalanında Namık Tan’ın karşıladığı söyleniyor. Bu yasanın görüşülmesinden önce Adalet Bakanıyla bir saat görüşmek için niye oralara kadar gitmiştir, neden telefonla görüşme olmamıştır, görüşmelerin içeriği nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tabii, son soru Sayın İnce’nin de müşterek sorusu olduğu için, müsaade ederseniz onunla başlayayım. “Bir saatlik bir görüşme için Amerika’ya kadar gitmek uzun bir yolculuk değil midir? Bu niçin basından gizli yapılmıştır?” gibi bir soru geldi. Her şeyden önce, bu görüşme, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye Adalet Bakanlıkları arasındaki periyodik münasebetlerin bir parçası. Türkiye, ABD ile karşılıklı projeler yürütüyor şu anda. Bu projeler çerçevesinde, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak adına, şu anda Bakanlığımızdan bir heyet bir haftalık bir inceleme gezisi için ABD’de çalışıyor ve burada hâkimlerin not sistemi, onların derecelendirilmesi, Türkiye'deki uygulama, ABD’deki uygulamalar inceleniyor; karşılıklı bir proje. Bu projede İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye var. Bunun gibi onlarca ülkeyle Türkiye'nin karşılıklı yürütmüş olduğu projeler var, Avrupa Birliğiyle var, OECD’yle var, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerle var. Dolayısıyla, bugünün dünyasında bu tür ilişkiler, temaslar son derece normal.

Benim Adalet Bakanıyla görüşmemde, Türkiye ile ABD arasındaki adli anlaşmalarda yaşanan tıkanıklıkların çözümüne ilişkin bir pratik yol bulma noktasında somut konular konuşuldu. Burada Türkiye ile ABD arasında suçluların iadesi, hükümlülerin iadesi, adli yardımlaşma, istinabe konularında yaşanan tıkanıklıklar var. Beş yıldır, altı yıldır bu ülkeyle yapılmış olan yazışmalar neticesinde sonuç alınamayan olaylar var. Bütün bunların bir çözüme kavuşturulması için yapılmış görüşmelerdir ve rutin ziyaretlerdendir.

Bu görüşme gizli olmayıp basının belli kısmında yer almıştır. Ben gitmeden önce Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni bunları yazmıştır, benim ABD’ye şu tarihlerde yapacağım ziyaretle ilgili görüşmede kendi kanaatlerini yazmıştır. Ayrıca bu bilindiği için Anadolu Ajansı, Doğan Yayın Grubu ben Amerika’ya iner inmez karşılamışlar ve konuyla ilgili sorular sormuşlardır, bütün bunlara cevaplar verilmiştir. Yani herhangi bir gizli görüşme söz konusu değildir. Kaldı ki bu görüşmede Washington Büyükelçimiz ve Büyükelçilik yetkilileri de bulunmuştur, bu görüşmeler tutanağa bağlanmıştır ve Dışişlerinde bunun kriptoları mevcuttur. Görüşmelerin içeriği de bunlardır. Dolayısıyla, normal olmayan herhangi bir şey söz konusu değildir.

Onun dışında, Sayın Başkanım, genel itibarıyla bu soru ve cevap bölümüne ilişkin olarak İç Tüzük’ümüzün uygulamasında gerçekten çarpıklık var. O da şu: Değerli milletvekillerimiz yasanın geneli üzerindeki görüşmeler yapılırken saatlerce zamanları var, kendilerince sorularını hazırlıyorlar ve burada o süre içerisinde peşi peşine sorular soruluyor. Burada cevap verecek olan bakan bu soruları o an duyuyor ve o an muttali oluyor. Bir yandan bu soruları dikte etmek, yazmak zorunda ve sorular bittikten sonra da bunlara peşi peşine kendisine ayrılan süre içerisinde cevap vermek zorunda. Bu cevaplar soruyu soran milletvekilimizin tam arzu ettiği kıvamda olmadığı zaman da şikâyetler geliyor: “Ben sorduğum soruya tam olarak cevap alamadım.” Doğru ama sorulan soruların bir çoğu da görüşülmekte olan yasayla ilgili olmayıp başka konulara ait sorular oluyor. Dolayısıyla burada ben genel olarak şunu ifade edeyim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İlk kez katılıyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu soru-cevap bölümünün uygulanış biçimi çok sağlıklı değil. Bu nedenle, verdiğimiz cevaplarda eksiklikler olabilir, zaman zaman belki yanlış anlaşılmalar olabilir ama bunları sonuna kadar cevaplandırma irademiz var. Eksikler varsa onları da tutanaklardan daha sonra tamamlamaya gayret edeceğiz ve tamamlayacağız.

Sayın Ünlütepe, “DGM’lerin yarattığı hukuksuzluğu, 2004’te kurulan özel yetkili mahkemeler eliyle şimdi bu mahkemeler yapıyor. Bu mahkemeleri kaldırmayı düşünüyor musunuz?” gibi bir soru sordu. Kısa vadede önümüzde böyle bir proje söz konusu değil ama şu yapılıyor şu anda: Ceza mevzuatımızın 2004’te yapılmasından bu yana yaklaşık altı yıl geçti. 2005’te yürürlüğe girdi bunlar, uygulaması beş yılı doldurdu, altıncı yıla geçti. Bu altı yıllık uygulamada Ceza Kanunu, Ceza Usul Yasası, İnfaz Yasası, bütün bunlarda murat edilenden başka, maksadı aşan sonuçlar ortaya çıkmışsa, bu yasa yapılırken amaçlanandan farklı birtakım neticeler ortaya çıkmışsa, bunların değerlendirmesi için bir komisyon çalışıyor şu anda. Bu ceza yasalarını, usul yasalarını yapan akademik ekip, İstanbul’da özel bir üniversitenin riyasetinde bir toplantı yapmıştı bundan üç ay önce. Uluslararası ceza hukukçularının da katıldığı bir değerlendirme toplantısıydı ve Türkiye’deki ceza mevzuatının uygulanmasından doğan sorunlar varsa, bunların tespiti ve bunların telafisi cihetinde bir çalışma var. Bu çalışma tamamlandığında tamamına ilişkin bir değerlendirme yapılacak. Şayet 250’lerle ilgili bir sorun ortaya konulur ise bunu da elbette ki gözden geçirmek mümkün olabilecek Sayın Ünlütepe.

Sayın Uslu’nun sorusu: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun seçimini Bakanlık listesi kazandı diye bir iddia var. Bu iddialar karşısında ne diyorsunuz?” diye bir soru sordu Sayın Uslu. Biz buna ilişkin daha önce 15 Ekim 2010 tarihinde açıklama yaptık. Seçimden önceydi bu. Seçimler yapılmadan önce de bunu gündeme getirenler oldu. Bu noktada değerli arkadaşlar, bu seçimleri yapanlar 12 bine yakın kürsü hâkim ve savcısı. Bu işin seçmeni hâkimler ve savcılar. Bu hâkim ve savcılar, Türkiye’deki genel seçimlerin selametini sağlayan seçim kurullarında bu vazifeyi gören kişiler aynı zamanda ve bu ülkede adaleti tahakkuk ettirecek olan kadrolar. Şimdi seçmeninin hâkim, savcıların olduğu bir seçimde, Yüksek Seçim Kurulunun gözetimi altında yapılan bir seçimde bu iddialar dile getirilmiştir. Bu iddiaları Yüksek Seçim Kurulu da değerlendirmiştir ve buna dönük en ufak bir tespitleri olmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla bunlar doğru tespitler değildir.

Ancak burada murat edilen şey, soruda kastedilen şey “YARSAV listesi ya da bir başka derneğin listesinden kimse kazanamadı. Bu niye böyle oldu?” diye bir soru varsa buna ilişkin de beyanlarımız olmuştur. Kürsüdeki hâkim, savcılarımız artık yargıda bu tartışmalardan keyif almamaktadır, bu tartışmaları tasvip etmemektedir. Üslup itibarıyla, yöntem itibarıyla mutedil ve yargının sorunlarını konuşarak çözüm bulma maksatlı çalışmalara prim veren bir yaklaşım göstermiştir yargı camiası. Bu işin siyasi platformda siyasetçi üslubuyla konuşulmasını, tartışılmasını, gündeme getirilmesini onaylamamıştır bizim kanaatimizce.

Sayın Tankut’un bir sorusu var, o da “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Tasarısı taslak olarak Bakanlık İnternet sitesinde yayınlandığında Kurulun mali ve idari özerkliği olacağına dair bir hüküm vardı ama Komisyonda bu değiştirildi.” dedi Sayın Tankut. Sayın Tankut haklıdır. Yalnız bunun teknik bir zorunluluğu var. O da şu: Maliye Bakanlığı bizim getirmiş olduğumuz taslağa bir itiraz yaptı. Sebebi de şu: 5018 sayılı Yasa bir kamu idaresinin özel bütçeli olabilmesi için hükümler getirmiş, şartlar koymuş. Bu şartlardan bir tanesi “Bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulmuş bir kurul olması gerekiyor. Yaptığı hizmet karşılığında gelir elde etmesinin mümkün olması gerekir.” diyor. Şimdi, HSYK’nın bu şartı karşılamadığı ve yasaya açıkça aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle bunun bu şekilde ifadesinin yasaya aykırılık oluşturacağını Maliye Bakanlığı dile getirdi. Dolayısıyla şu anda bağımsız çalıştığından hiçbir şüphe duyulmayan Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yargı organlarında olduğu gibi, Bakanlık genel bütçe içerisinde ama özel, o kuruma ait bir bütçe olarak kurgulanması öngörüldü. Buradaki değişikliğin tek sebebi bu teknik zorunluluktan kaynaklanmıştır Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Geçici 1’inci maddede bir tarih belirtilmemiş, sadece “Adalet Bakanlığının bütçesinden giderleri karşılanır.” diyor. Ne zamana kadar Adalet Bakanlığının uhdesinde bunu sürdürecek?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli arkadaşlar, tabii, burada…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Boşluk var, Sayın Bakan, boşluk… Ne zamana kadar?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, genel bütçe içerisinde kuruma ait özerk bütçe hâlinde ifade edilmiş, aynen Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi. Dolayısıyla bunların bağımsız, özerk bütçesi olabilmesi için gelir getirici bir faaliyetinin olması gerekiyor yasaya göre. Bu teknik zorunluluktan dolayı bu değişikliği…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, ilgili maddede bütçesi var.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Tankut, biz bu gerekçeyle bu değişikliği yaptık Komisyonda. Bunu ifade etmiş oldum.

Onun dışında, değişik milletvekillerimizin, muhtelif arkadaşlarımızın sorduğu bir soru var, o da “12 Eylül darbesini ve darbecilerini yargılayacaktınız. Anayasa değişikliğini gündeme getirirken ve referandum öncesinde bunları sıkça dile getirdiniz.” diye bir soru geldi.

Evet değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın geçici 15’inci maddesi çok açık ve net. 12 Eylülü yapanların, bu faaliyeti icra edenlerin, 83’teki serbest seçimlere kadar geçen dönemde bu süreci şu ya da bu şekilde deruhte edenlerin hakkında cezai soruşturma yapılamayacağı, hukuk davası açılamayacağı, herhangi bir soru dahi sorulamayacağı hükmünü havi. Şimdi biz şunu söyledik, dedik ki: Biz 21’inci yüzyılda Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olarak Anayasa’sında bir darbe faillerini koruyan ve onlara ilanihaye güvence sağlayan böyle bir maddeyi taşıyamayız. Bu Anayasa’mız açısından bir ayıp. Bizim için gelecek kuşaklara bırakacağımız çok kötü bir miras olacaktır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Öyle demediniz, “Hesap soracağız.” dediniz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Müsaade edin. Benim burada bugüne kadar…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hesap, hesap!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Arkadaşlar…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, ben yarın göstereceğim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Dinlerseniz…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hesap, hesap!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Hem soru sorup hem cevap verecekseniz bilmem…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Üç ay geçti, hesap soracaktınız!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yarın göstereceğim kürsüden Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, bu sualler sorulamaz bir durumdaydık referandum öncesinde. Şu anda, değişik sivil toplum örgütleri, değişik şahıslar suç duyurularında bulunmuşlardır. Bu suç duyuruları ilgili savcılıklar tarafından incelenmektedir. Şu anda yetki konusunda belli ihtilaflar yaşanmaktadır, yetki sorununu çözmek üzere yargı organları arasında bir çalışma devam etmektedir. Şu aşamada yetkili makam şurasıdır ya da burasıdır gibi bir sözü Adalet Bakanının söylemesi son derece yanlıştır, devam etmekte olan bir soruşturmaya müdahale mahiyetindedir. Ancak, otuz yıldır sorulamayan sorular şu anda soruluyor.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hani nerede soruluyor?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Otuz yıldır savcılar bu konuda çalışamıyordu, şu anda çalışıyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Meydanlarda niye hesap soracağız dediniz o zaman? Niye kandırdınız insanları? Çocuk mu kandırıyorsunuz? Ayıp!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Hepimizin, hepimizin bu sürecin sonucunu beklememiz gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Burada yargılamayı, sorgulamayı yapacak olan siyaset kurumu değildir, bağımsız yargı organlarıdır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Yargılayacağız” diye meydanlarda gezdiniz. Niye yargılamıyorsunuz?  (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet, heyecanlanmayın, bağırmayın ve heyecanlanmayın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Meydanlarda bağırdınız durdunuz “Yargılayacağız.” diye. Nerede o yürek! Nerede o cesaret! Nerede o yürek!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Biraz daha bağırın Sayın İnce. Bir Grup Başkan Vekili olarak az bağırıyorsunuz, biraz daha bağırın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar !)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen Bakan olarak meydanlarda “12 Eylülcüleri yargılayacağız.” demedin mi? Niye yargılayamıyorsun? Yüreğin mi yok?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Özdemir şöyle bir soru sordular: “Yeni HSYK hangi cemaatlerin mensuplarıyla dolmuştur ya da 250 yetkili mahkemelerin hâkimleri, savcıları içerisinde cemaat mensubu olmayan kaç tane hâkim, savcı vardır?”

Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Benim iddiam değil, Hanefi Avcı’nın kitabında var.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet, bu şekildeki atfı cürüm ve soyut isnatlar hiçbir anlam ve mana ifade etmezler. Müddei müddeasını ispatla mükelleftir. Hukuktaki en temel kriter budur.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu iddia benim değil, Hanefi Avcı’nın iddiası Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Böyle bir iddianız varsa bu iddiayı müdellel şekilde ortaya koymak zorundasınız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu iddiayı dile getirenleri de hapse atıyorsunuz işin kötüsü.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Hiçbir hâkim, savcıyı mesnetsiz olarak isnat etme, itham etme hakkına ne siz sahipsiniz ne biz sahibiz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – “12 Eylülcüleri yargılayacağız.” diye meydanlarda kim gezdi?

BAŞKAN – Evet, tasarının üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İnsanlara yalan söylediniz meydanlarda “Yargılayacağız.” diye. Niye kandırdınız insanları!

BAŞKAN – Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 9 Aralık 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.49