DÖNEM: 23                            CİLT: 83                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

27’nci Birleşim

7 Aralık 2010 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani’nin, 7 Aralık 2010 Salı günü Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji sektörünün potansiyelinin araştırılarak sektörün gelişmesi için alınması gereken önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/945)

2.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ücretli öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/946)

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, etnik ayrımcılığa ve hoşgörüsüzlüğe neden olan programların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/947)

4.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Özdemir Sabancı ve Üzeyir Garih cinayetleri ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/948)

C) Çeşitli İşler

1.- Vietnam Ulusal Meclisi Daimi Komitesi Üyesi ve Hukuk Komitesi Başkanı Nguyen Van Thuan Başkanlığındaki heyete “hoş geldiniz” denilmesi

D) Önergeler

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/553), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/243)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu’nun, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, uyuşturucu madde kullanımı ve toplumsal yaşama etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, engellilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- SÖYLEVLER

1.- Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani’nin, Genel Kurula hitaben konuşması

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, gençliği, dolayısıyla geleceğimizi etkileyen madde bağımlılığı ve kullanımına ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, protesto haklarını kullanmak isteyen öğrencilere karşı polis tarafından uygulanan şiddete ilişkin açıklaması

3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Hükûmetin engellilere yaptıkları hizmetlere ilişkin açıklaması

4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Hükûmetleri döneminde çıkarılan Uçucu Maddelerle Mücadele Kanunu ve sigarayla ilgili yapılan düzenlemelere ilişkin açıklaması

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Belçika’da bir cinayate kurban giden 2 Türk vatandaşının cenazelerinin ülkemize getirilmesine ilişkin açıklaması

6.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun kendisiyle ilgili “görevi kötüye kullanmaktan dosyası var” sözlerine ilişkin açıklaması

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Sayıştay Başkanlığının hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşimde okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/286, 10/470) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurul çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 574 ve 472 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı  ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565)

 

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın  şahsına sataşması nedeniyle konuşması

XII.- OYLAMALAR

1.- Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin maddelerine geçirilmesine dair oylama

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bir köyün su sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/16398)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir köyün su sorununun çözümüne ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/16434)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir köy yolunun yapılmasına ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/16448)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TMMOB’un aldığı bir karara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16473)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki eski maden ocaklarındaki ağaçlandırma çalışmalarına  ilişkin Başbakandan sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16509)

6.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Tuna Nehri’ndeki kızıl çamurun yol açacağı sorunlara ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı  (7/16635)

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Akkuyu Nükleer Santralinin kuruluş aşamasındaki proje şirketine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16680)

8.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya’daki taş, kum, çakıl, mermer vb. ocaklarının faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16688)

9.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, bir türbeye yakın mermer ocağının faaliyetinin durdurulmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16698)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’de çalışan 4-B kapsamında çalışan personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16717)

11.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/16721)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer santral kurulmasını öngören anlaşmaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16732)

13.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali tesisine ve işletimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16733)

14.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, rapor paralarının SGK tarafından geç ödenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16806)

15.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da Doğaya Yeniden Kazandırma Planı uygulanan alanlara ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16810)

16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de Doğaya Yeniden Kazandırma Planı uygulanan alanlara ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16811)

17.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Cumhuriyet tarihi ile ilgili yaptığı konuşmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/16857)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.04’te açılarak dört oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan ilinde temeli atılacak olan organize sanayi sitesine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, okullarda madde bağımlılığına,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, muharrem ayına ve önemine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk,

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal,

Madenciler Günü’ne;

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Dünya Engelliler Günü’ne;

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,

Dünya Engelliler Günü’ne ve muharrem ayına;

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, muharrem ayına ve Dünya Madenciler Günü’ne,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, muharrem ayına,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Dünya Engelliler Günü’ne, Dünya Madenciler Günü’ne ve muharrem ayına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2212) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Doğu Karadeniz’de yapılması planlanan HES projelerinin etkilerinin (10/941),

Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, engellilerin sorunlarının (10/943),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, intihar olaylarının (10/944),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, başta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü olmak üzere bazı şüpheli ölüm olaylarının ve faili meçhul cinayetlerin araştırılması (10/942);

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

4’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

5’ inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/781) (S. Sayısı: 459),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

7 Aralık 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.26’da  son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

Başkan Vekili

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatih METİN

Bingöl

 

Bolu

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 38

II.- GELEN KÂĞITLAR

6 Aralık 2010 Pazartesi

Sözlü Soru Önergeleri

1.-    Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, yapılması planlanan hızlı tren projesinin güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2266) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

2.-    Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, kamuya ait lojman ve sosyal tesislere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2267) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

3.-    Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray’da tahakkuk eden ve tahsil edilen vergi tutarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2268) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

4.-    Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, kişi başına düşen hekim sayısına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2269) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-    İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanının görevden alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17047) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2010)

2.-    İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’da kamu binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17048) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

3.-    Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, KİPTAŞ’ın konut tesliminde yaşanan soruna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17049) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

4.-    İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Yunanistan karasularının 12 mile çıkarılmasının kabul edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17050) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

5.-    İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17051) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

6.-    İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17052) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

7.-    Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, ilkokul öğrencilerinin kendi istekleriyle başörtüsü takıp takamayacakları konusunda yaşanan tartışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17053) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

8.-    İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Fethiye-Ölüdeniz Beldesinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17054) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

9.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, iptal edilen KPSS ile ilgili başlatılan inceleme ve soruş-turmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17055) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

10.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, şikayet, ihbar ve bilgi edinme taleplerinin e-Devlet sistemine dahil edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17056) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

11.-  İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir bakanın Ergenekon davasıyla ilgili bir açıklamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17057) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/11/2010)

12.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, tutukluluk sürelerine ve AİHM’de açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17058) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

13.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17059) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

14.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/17060) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

15.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/17061) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

16.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, kare kod sistemine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17062) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

17.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17063) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

18.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17064) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

19.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir taş ocağı işletmesinin çevreye verdiği zararlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17065) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

20.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, DSİ’de görev yapan maden mühendislerinin şube müdürü kadrosuna başvuramamasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17066) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

21.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17067) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

22.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17068) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

23.-  Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, TRT’ye yeni alınan personele ve mevcut personelin tayinlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17069) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

24.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, mükerrer oy kullandığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17070) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

25.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin bir gazeteciye ödeme yapıp yapmadığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17071) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

26.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17072) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

27.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/17073) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

28.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/17074) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

29.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, engellilerin istihdamına ve eğitim seviyelerinin artırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/17075) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

30.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/17076) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

31.-  İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir köydeki cami ile ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/17077) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/11/2010)

32.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir açıklamasına, cemevlerinin statüsüne ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin naklen atanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/17078) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

33.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/17079) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

34.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın enerji üretimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17080) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

35.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, elektrik ve doğalgaza zam yapılmayacağıyla ilgili bir açıklamaya ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17081) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

36.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin binaları ile Diyanet Vakfının gayrimenkullerinin takas yapıldığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17082) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

37.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Sinop’ta kurulması düşünülen nükleer santralle ilgili Güney Kore ile yapılan görüşmelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17083) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

38.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17084) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

39.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17085) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

40.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, trafikte geçiş üstünlüğü sağlayan işaretlerin araçlarda kullanılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17086) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2010)

41.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17087) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

42.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17088) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

43.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17089) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

44.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17090) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

45.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17091) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

46.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17092) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

47.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, okullarda cep telefonu kullanımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17093) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

48.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17094) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

49.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, boş bulunan kadroların sözleşmeli personele tahsis edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17095) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

50.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Ar-Ge birimlerinin faaliyet ve projelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17096) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

51.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, ek ders ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17097) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

52.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, naklen atanan ve sözleşmeli personele yolluk verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17098) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

53.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, okullarda tören ve toplantılara zorunlu katılımın kaldırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17099) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

54.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, kadrolu öğretmenlerin sözleşmeli statüye geçirilmesi önergesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17100) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

55.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, uzman öğretmenlik unvanını alamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17101) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

56.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, sözleşmeli öğretmenlerin mesleki eğitim programlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17102) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

57.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17103) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

58.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir açıklamasına ve uzman erbaşların sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17104) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

59.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17105) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

60.-  Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir sağlık ocağının yeniden hizmete açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17106) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

61.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, ülkemizdeki HIV/AIDS hasta sayısına ve bunların tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17107) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

62.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17108) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

63.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17109) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

64.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17110) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

65.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17111) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

66.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TMO’nun haşhaş ıslah çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17112) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2010)

67.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17113) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

68.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17114) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

69.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17115) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

70.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/17116) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

71.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/17117) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

72.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17118) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

73.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/17119) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

74.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/17120) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

75.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17121) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

76.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/17122) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

77.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/17123) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15660)

2.-    Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bazı hastanelerin donanımına ve bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15661)

3.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15662)

4.-    Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’daki aile hekimliği uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15663)

5.-    Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, arkeolog istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15809)

6.-    İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kişisel verilerin korunmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15813)

7.-    Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, seçmen sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15821)

8.-    Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı olaylara yönelik soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15826)

9.-    Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, sözleşmeli personele kadro verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15839)

10.-  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emekli bir silahlı kuvvetler mensubunun bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15841)

11.-  İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, AİHM’deki Hrant Dink davasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15864)

12.-  İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, referandumda camilerde oy kullanılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15876)

13.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, avukatlara yönelik bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15897)

14.-  Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa Kapalı Cezaevindeki bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15898)

15.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa Adliye binasının durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15899)

16.-  Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Zonguldak Kapalı Cezaevindeki bir tutuklunun iple asılı olarak bulunmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15900)

17.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Merkezdeki proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15901)

18.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı ilçelerindeki proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15902)

19.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı ilçelerindeki proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15903)

20.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı ilçelerindeki proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15904)

21.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı ilçelerindeki proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15905)

22.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir partinin gençlik örgütlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15906)

23.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, tutuklu bulunan çocuklara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15907)

24.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Yargıtay’da bekleyen ve zaman aşımına uğrayan dosyalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15908)

25.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Devlet memurları hakkında açılan davalara ve neticelerine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)  yazılı soru önergesi (7/15955)

26.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, tıp fakültelerinde ve hizmet içi eğitimde HIV/AİDS tedavisi konusuna yer verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16103)

27.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, HIV pozitif gebeliğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16104)

28.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, fuhuş ve genelevlerde HIV/AİDS denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16105)

29.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki mobil eczane uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16108)

30.-  Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, kalıtsal bir hastalığa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16110)

31.-  Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Gerze Devlet Hastanesindeki boş kadrolara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16120)

32.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki sağlık hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16121)

33.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, emekli bir astsubayın açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16499)  

34.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’daki bazı alt geçit projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16501)  

35.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğrenci yurtlarının sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16502)  

36.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, THY’de işten çıkarılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16503)  

37.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kırmızı et ve süt üretiminin yetersizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16504)  

38.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,  İstanbul-İzmit Körfez Geçişi-Orhangazi-İzmir otoyol projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16505)  

39.-  Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, özelleştirme işlemlerine yönelik yapı kararlarının uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16506)  

40.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16507)  

41.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yönetim kurulu üyelerinin gelir vergilerinin kurumlarınca karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16508)  

42.-  İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadın erkek eşitliği konusundaki çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16514)  

43.-  Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, elektrik dağıtım özelleştirmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16515)  

44.-  İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin isimlerinin okul,  cadde ve vb. yerlerden kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16517)  

45.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16518)  

46.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,  yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan suça karışanların sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16519)  

47.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16520)   

48.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, eski bir emniyet müdürünün bazı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16521)  

49.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, gösteri yapan üniversite öğrencilerine yönelik tutuma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16522)  

50.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İsrail’in insani yardım taşıyan gemiye yönelik saldırısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16523)  

51.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, pasaport harçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16525)  

52.-  Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da mahalli basına yönelik başlatılan mali denetim iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16526)  

53.-  Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın TRT’de yapılan programlara katılan siyasilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)  yazılı soru önergesi (7/16537)

54.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak)  yazılı soru önergesi (7/16540)  

55.-  İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, A Milli Futbol Takımı teknik direktörü ile yapılan sözleşmeye ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/16541)   

56.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, A Milli Futbol Takımı teknik direktörü hakkında basında yer alan bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/16542)  

57.-  İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, A Milli Futbol Takımı teknik direktörünün ücretine ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/16543)  

58.-  Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, beden eğitimi öğretmeni olarak atanan başarılı sporcu kriterinin değiştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından  (Faruk Nafız Özak)  yazılı soru önergesi (7/16544)  

59.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in hayvanlara karşı işlenen suçların Kabahatler Kanunundan çıkarılarak TCK’ya alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16552)  

60.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un kadınlara karşı şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16553)  

61.-  Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın bir köyün içme suyu ve yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16554)  

62.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,  Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına gizli ihale muafiyeti tanındığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16555)  

63.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı asfaltlama için para istemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16556)

64.-  Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın Ankara Büyükşehir Belediyesinin cadde ve sokaklarda ücretli otopark uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16557)  

65.-  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,  bir caminin restore edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16559)  

66.-  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Dünya Turizm Konferansının Kudüs’te yapılması halinde konferansa temsilci gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16560)

67.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, tarihi eser kaçakçılığına ve müze soygunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16563)  

68.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, dikileceği iddia edilen bir heykele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16566)  

69.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16567)  

70.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16568)  

71.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, sözleşmeli öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16570)  

72.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Teftiş Kurulunca hazırlanan bir rapordaki önerinin yerine getirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16571)  

73.-  Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir lisenin inşaat ihalesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16572)  

74.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16574)  

75.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bazı liselerdeki ek kontenjan yerleştirmelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16575)  

76.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir köy ilköğretim okulunun çatısının yapımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16576)  

77.-  Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, öğretmen alımları ile ilgili yapılacak sınava ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16577)  

78.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, ortaöğretim üçüncü ek yerleştirmelerle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16578)  

79.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, eğitim bütçesi ve bazı uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16579)  

80.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir arazinin kullanımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16580)  

81.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir paylaşım sitesinde yayınlanan şiddet görüntülerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16581)  

82.-  Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığınca yayımlanan bir genelgeye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16583)  

83.-  İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Manisa-Kütahya-İzmir planlama bölgesi Çevre Düzeni Planına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16588)  

84.-  Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, hayvancılık sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16589)  

85.-  Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, et ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16590)  

86.-  İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, süt tozu ve tereyağı ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16591)  

87.-  Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Uşak’ta Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16592)  

88.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16593)  

89.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16594)  

90.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, canlı hayvan ithali ve et fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16595)  

91.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kurbanlık canlı hayvan ithaline izin verileceği haberlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16596)  

92.-  Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, TMO tarafından çeltik alımı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16597)  

93.-  Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Ayamama Deresi kenarında inşa edilen yakıt tanklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16598)  

94.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in,  Çanakkale-Çan yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16599)  

95.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale-İzmir yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16600)  

96.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16601)  

97.-  Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Kablo TV yayın politikasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16602)  

98.-  Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale Boğazı’na köprü yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16603)  

99.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’da sürücü belgesi sınavlarının yapılmasına ve araç muayene istasyonu kurulmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16604)  

100.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, kredi kartları faiz oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16607)  

101.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/16609)  

102.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/16611)  

103.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, çeşitli borç kalemlerine ödeme kolaylığı getirileceği haberlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16612)  

104.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir lisede yaşanan olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16613)  

105.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, parasız eğitim pankartı açtığı için tutuklanan gençlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16616)  

106.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Avrasya Maratonu esnasında Boğaziçi Köprüsü’nde meydana gelen sallantıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16617)  

107.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, emekli bir astsubayın açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16619)  

108.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir ABD firmasının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16622)  

109.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir ABD firmasının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16623)  

110.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bir ABD firmasının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16624)  

111.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, devlet memurlarının sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16625)  

112.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Füze Kalkanı Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16627)  

113.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16628)  

114.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, bazı stadyumların isimlerinin değiştirileceği haberlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16629)  

115.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir ABD firmasının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16630)  

116.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir mahallede kurulan baz istasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16631)  

117.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, YÖK Başkanının bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16632)  

118.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, HES’lerin zararlarına ve denetimlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/16633)  

119.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Füze Kalkanı Projesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16637)  

120.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16638)  

121.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Antalya Büyükşehir Belediyesinin bazı okullarda hediye dağıtmasına izin verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16639)  

122.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki SODES projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16640)  

123.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16641)  

124.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, hayvancılık desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16647)  

125.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, et ve canlı hayvan ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16648)  

126.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, kırmızı et tüketimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16649)  

127.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, kurbanlıklara uygulandığı iddia edilen hormon ilaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16650)  

128.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Cide-Çatalzeytin yol inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16651)  

129.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Edremit yolunun bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16652)  

130.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Muğla’ya yeni bir havalimanı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16653)  

131.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Alevi köylerine yapılan camilere ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/16657)  

132.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, sulama amaçlı elektrik borçlarının gecikme zammının kaldırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16659)  

133.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir okul bahçesine yüksek gerilim hattı kurulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16660)  

134.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, F-35 savaş uçağı projesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16661)  

135.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli ilinin isim değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16663) 

No.: 39

7 Aralık 2010 Salı

Teklifler

1.-  Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; 31/05/2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/808) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2010)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/809) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2010)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; 29/8/1977 Tarihli ve 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/810) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2010)

4.- Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/811) (Milli Savunma; Anayasa; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2010)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'nin Değiştirilmesi Hakkındaki 1/2009 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı: 580) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Norveç Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/868) (S. Sayısı: 581) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/343) (S. Sayısı: 582) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

4.- D-8 Üyesi Ülkeler Arasında Gümrük Konularında Çok Taraflı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/448) (S. Sayısı: 583) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Beyaz Rusya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/679) (S. Sayısı: 584) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

6.- D-8 Üye Devletleri Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının ve Anılan Anlaşmanın Ekini Oluşturan D-8 Üyesi Devletler Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasına (TTA) İlişkin Menşe Kurallarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/778) (S. Sayısı: 585) (Dağıtma tarihi: 7.12.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, yenilenebilir enerji sektörünün potansiyelinin araştırılarak sektörün gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/945) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2010)

2.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve 19 Milletvekilinin, ücretli öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/946) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2010)

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, etnik ayrımcılığa ve hoşgörüsüzlüğe neden olan programların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/947) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2010)

4.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 Milletvekilinin, Özdemir Sabancı ve Üzeyir Garih cinayetleri ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/948) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2010)

 


7 Aralık 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani’nin, 7 Aralık 2010 Salı günü Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

BAŞKAN - Ülkemizi ziyaret etmekte olan Pakistan Başbakanı Sayın Seyid Yusuf Rıza Gilani 7 Aralık 2010 Salı günü, bugün, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu’nun, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 76’ncı yıl dönümü sebebiyle şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk kadını 5 Aralık 1934 yılında seçimlere katılma, milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştu. Bu hakla kadınların sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olması hedeflenmiştir. Seçme ve seçilme hakkına yetmiş altı yıl önce kavuşan Türk kadını bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde 48 kadın vekille temsil edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, kadınlara politik hakların verilmesi konusunda dünyadaki öncü ülkelerden biri. Birçok Avrupa ülkesinden önce Türk kadını bu hakkı elde etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasayı kabul ederek Türk kadınının yasalar önündeki kısıtlı statüsünü ortadan kaldırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadınlar, kadın sorunlarından haberdar, bilinçli, aktif çalışan kadınlar olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sendikalarda, sivil toplum kuruluşlarında yer almalıdır. Kadının temsil sorunu bugün dünyada ve parlamenter demokratik seçim sistemlerinde de çok tartışılan bir sorundur. Ancak, unutulmamalıdır ki, kadın sorunları kadınların siyasette daha aktif rol almalarıyla, kadın hakları için etkin bir mücadele vermeleriyle çözülebilecektir. Kadınların başta siyaset olmak üzere tüm karar alma mekanizmalarına aktif katılımları toplumların gelişmişlik düzeylerini de göstermektedir. Günümüzde siyasette kadın etkisi istenen düzeyde olmasa da, kadınlarımızın ekonomiden eğitime, sağlıktan sanata kadar birçok alanda önemli başarılar kazandığını memnuniyetle görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yapılan bilimsel araştırmalarda, kadınların siyasete daha fazla katılımıyla Türkiye'nin öncelikle eğitim, sağlık ve insan haklarıyla ilgili sorunlarında da daha hızlı ilerleme sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırmaya katılanların yüzde 67’si kadının siyasete daha fazla katılımıyla çevre kirliliğiyle mücadelede, yüzde 62’si ise demokrasiyle ilgili sorunların çözümünde daha hızlı ilerleme kaydedilebileceğini düşünmektedir. Bu sonuçlar ışığında kadınların siyasete daha yüksek bir oranda katılmasıyla hemen hemen bütün sorunlarda hızlı ilerleme kaydedileceği düşünülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadının toplumun her kademesinde karar alma mekanizmalarına katılabilmesi için mevzuatımızın hemen tüm eksikleri geçen sekiz yıllık AK PARTİ İktidarında tek tek ele alınmıştır. Anayasa’dan TCK’ya, İş Kanunu’ndan sosyal devlet uygulamalarına kadar kadın öncelikli düzenlemeler hızla hayata geçirilmiştir. Kadınların karar alma mekanizmalarında ve elbette Parlamentoda temsil oranının artması Türk demokrasisi ve siyasetinin toplam kalitesinin de artması demektir.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzda siyaset erkek egemen alanı olarak bilinmekte, erkek işi olarak görülmektedir. Bu yanlış yaklaşım kadının siyasete sıcak bakmamasına, siyasetten uzak durmasına neden olmuştur. Öncelikle siyaseti sevmek, siyasetin insanlara hizmet için önemli bir araç olduğunu kabul ederek siyasete girmek gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının 76’ncı yıl dönümünü idrak ettiğimiz gün vesilesiyle, kadınların başta şiddet, ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği gibi en önemli sorunlarının tamamıyla çözüldüğü yarınlar için hep birlikte çalışacağımıza inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seymenoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, uyuşturucu madde kullanımı ve toplumsal yaşama etkileri hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, uyuşturucu madde kullanımı ve toplumsal yaşama etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucu madde kullanımı ve toplumsal yaşama etkileriyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Uyuşturucu madde kullanımındaki artış, toplumların kanayan bir yarası hâline gelmiştir. Uyuşturucu madde kullanımının bu denli yaygınlaşması sadece bireysel sonuçları itibarıyla değerlendirilemez, konu artık ülkemizde de toplumsal yaşamın devamlılığını tehdit eder bir durumdadır.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucu madde kullanımı özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşmaktadır. Rakamlarla ifade etmek gerekirse, 2007 yılına ait Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezinin 12’nci Uyuşturucu Raporu, Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’unun uyuşturucu kullandığını ortaya koymaktadır. Türkiye’de uyuşturucuya başlayanların yüzde 50’si 12-13 yaşlarındadır. Uyuşturucu madde kullanımına başlama yaşının gün geçtikçe düşmesi, toplumumuzun dinamiği olan gençlerimizin ve toplumun geleceği hakkında bizleri derin endişeye sevk etmelidir.

Uyuşturucu madde kullanımının toplumsal alanda en önemli etkisi, toplumun temel yapısını teşkil eden millî birlik ve bütünlük hâlini zedeleyen bir olgudur. Uyuşturucu kullanımından dolayı, toplumun en temel birimi olan aile kurumları kurulamamakta ve hatta kurulanlar dağılma tehlikesi içerisindedir.

Uyuşturucu madde kullanımının toplumsal alanda bir diğer önemli etkisi, birçok kriminal suçların da kaynağını oluşturmaktadır. Uyuşturucu temin etmek için gerekli parayı bulmak zorunda kalan gençlerimiz başka suçlara da itilmektedir. Uyuşturucu kullanımı insan beyninde büyük hasarlar meydana getirmekte ve bunlar maalesef tamir edilememektedir.

Değerli milletvekilleri, başta büyük şehirlerimiz ve sahil kentlerimiz olmak üzere ecstasy ve captagon gibi sentetik uyuşturucu maddeleri ile esrar, eroin ve kokain gibi diğer tabii uyuşturucu maddelerin okul çevrelerinde, tatil mekânlarında, disko ve bar gibi eğlence yerlerinde perakende satışını önleyici tedbirler daha da artırılmalıdır. Uyuşturucu satıcılığını ve bağımlı oldukları örgütleri çökertmek için büyük bir hassasiyetle çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Sokak satıcılarıyla mücadele çok daha organizeli bir şekilde yapılmalıdır. Ülkemizin en büyük sorunlarından bir tanesi, sokak satıcılarıyla çok fazla mücadele edilmemesidir. Uyuşturucu kullanımı riski olan hedef kitle sivil toplum örgütleri ve devlet tarafından çok iyi eğitilmeli, uyuşturucuya başlanmamasıyla ilgili eğitim hedef kitleyi özendirmeden yapılmalı ve uyuşturucu kullanma pazarları mutlaka bitirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, öte yandan uyuşturucu madde kullanımının yaygın olduğu özellikle büyük şehirlerimizdeki AMATEM’ler -üzülerek söylüyorum- yeterli olamamaktadır. Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerin dışındaki büyük şehirlerde de AMATEM birimlerinin yaygınlaşması gerekmektedir. Bununla birlikte, mevcut AMATEM’lerdeki görevli doktor, personel ve yatak sayısı ise yeterli değildir, acilen artırılmalıdır.

Uyuşturucu madde bağımlılığıyla ilgili olarak seçim bölgem Gaziantep’te de önemli sorunlar yaşanmaktadır. Güneydoğu’dan gelen göçle birlikte son yıllarda uyuşturucu madde satıcılığı ve bağımlısı sayısında ve madde bağımlılığından ölenlerin sayısında artışlar gözlenmektedir. Bu çerçevede, bir an önce Gaziantep’te bölge AMATEM merkezi acilen kurulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucuyla mücadele sadece ekonomik ve polisiye bir mücadele olmaktan çıkmış, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir boyut da kazanmıştır. Bu tehdit karşısında önlem alması gereken kurumların sessizliği toplumu tedirgin etmektedir. Hükûmetin sigarayla mücadeleyi aynı şekilde uyuşturucuyla mücadelede de göstermesi hâlinde sorunun çok kısa bir sürede çözüleceğine inanıyorum. Bu çerçevede, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı bir an önce ortak çalışmalar yapmalı, gereken önlemleri tespit etmelidir. Unutulmamalıdır ki uyuşturucu maddelerle mücadele artık tek tek bireyleri etkileyecek bir süreç olarak değerlendirilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) - Alınacak önlemler ve gerçekleştirilecek operasyonlar tüm toplumun sağlığı ve daha da önemlisi devamlılığı içindir.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

VI.- SÖYLEVLER

1.- Pakistan Başbakanı Seyid Yusuf Rıza Gilani’nin, Genel Kurula hitaben konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Pakistan Başbakanı Sayın Seyid Yusuf Rıza Gilani şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır. Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Ayakta alkışlar)

Alınan karar gereğince, Sayın Başbakanı konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Başbakan.

PAKİSTAN BAŞBAKANI SEYİD YUSUF RIZA GİLANİ – Bismillahirrahmanirrahim.

Saygıdeğer Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, esselamü aleyküm. Bugün burada böylesine seçkin bir çatı altında sizlere hitap ediyor olmaktan büyük bir onur ve şeref duyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi doksan sene önce kuruluşundan bu yana her zaman modern Türkiye’nin bir sembolü olarak faaliyetini, fonksiyonunu sürdürmektedir. Bu zarif bina ve aynı zamanda bu bina içerisinde faaliyet gösteren saygıdeğer kişiler 72 milyonluk Türk halkının ümitlerini ve arzularını temsil etmektedir. Ben kendim de seçilmiş bir temsilci olarak böylesine önemli bir binada, böylesine önemli bir günde sizlere hitap ediyor olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum ve günün öneminin tamamen farkındayım.

Sayın Meclis Başkanı ve aynı zamanda bugün Ekselansları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından bana takdim edilen Cumhuriyet Nişanı ile son derece onurlandım ve şeref duydum. Ben Türkiye’ye öyle bir dönemde geldim ki bu dönem içerisinde benim ülkem doğal afetlerden çok mağdur olmuş durumda ve bu mağduriyet eşi benzeri görülmemiş acıları da beraberinde getiriyor. Ülkemizde yaşadığımız sel felaketi 20 milyonu aşkın Pakistanlının hayatını etkiledi.

Sayın Meclis Başkanı, bu trajik afet sırasında bizim gücümüz, aynı zamanda ruhsal olarak kendimizi iyi hissetmemiz ve ümitlerimizi muhafaza etmemiz Türkiye’nin ve Türk halkının göstermiş olduğu dayanışma, destek ve bonkörlükle güçlendirildi ve ayakta tutuldu. Dolayısıyla bu çerçevede Türk halkından, Türk çocuklarından, en üst düzeydeki yetkililerin temsilcilerinden, Konya’daki küçük bir öğrencinin tüm cep harçlığını ve oyuncak bebeğini vererek bizlere göstermiş olduğu yakınlıktan çok etkilendik ya da aynı şekilde emekli maaşının hepsini bağışlayan yaşlı bir emeklinin göstermiş olduğu yakınlıktan çok etkilendik. Görüyoruz ki anılarımıza baktığımızda, hafızalarımızı yokladığımızda bu tip episode’ların, bu tip anıların pek çok olduğunu fark ediyoruz ve aynı zamanda halklarımız arasındaki özel yakınlığın da bir teyidi niteliğini taşıdı bu son dönemde yaşadıklarımız. İşte bu sebepten dolayı ben, bugün burada, Sayın Meclis Başkanı, bulunduğum bu seçkin çatı altında Türk halkına ve sizlere, Pakistan halkının en içten şükran duygularını ve teşekkürlerini de getirdim ve iletmek istiyorum.

Sayın Başkan, Türk medeniyeti her zaman, izlerini en derin şekilde tarihte bırakmıştır. Avrupa’nın kalbinden Orta Asya’nın steplerine kadar her yerde Türk halkının dili, edebiyatı, gelenek ve görenekleri, kültürü, fikirleri altın harflerle yazılmıştır. Türk halkı ve Türk medeniyeti, insanlığın tarihine ve yeni sınırları zorladığı ilerlemeye her zaman izini ve damgasını vurmuştur. Her zaman bilimde, ruhani ilerlemede ve düşünce alanında bu etkiyi görüyoruz. Görüyoruz ki Türk halkı her zaman, yeni fethettiği yerlerle, kurduğu büyük imparatorluklarla, elde ettiği tarihî başarılarla insanoğlunun tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Kültürlerimiz ve medeniyetlerimiz yüz yıllar içerisinde karşılıklı olarak birbirlerini zenginleştirerek bugünlere ulaşmıştır. Her iki millet de ortak gurur duydukları tarihleriyle övünmektedirler. Dolayısıyla Pakistan-Türkiye ilişkileri çok özeldir ve iki modern devlet olarak kurduğumuz devletlerimizde de ilişkilerimiz kuşaklar boyunca bugüne kadar aktarılagelmiştir. Türk halkının her zaman sevgisi son derece derin ve içten olmuştur. Bizim halkımızın da keza öyle. Dolayısıyla görüyoruz ki bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlarda bizim karşılıklı birbirimize gösterdiğimiz sevgi, şefkat, kimliğimizi ve mevcudiyetimizi de simgeler şekilde her zaman var olmuştur. Görüyoruz ki Ankara’daki Cinnah Caddesi ve İslamabad’daki Atatürk Caddesi her ne kadar binlerce mil birbirinden uzak olsa da bizler, kalplerimizde birbirine çok yakın iki milletiz. Yani biz, bir anlamda iki devlet altında tek millet gibi yaşıyoruz.

Sayın Başbakan Erdoğan’ın Pakistan Parlamentosunda geçen yıl yapmış olduğu konuşma, hâlen hafızalarımızda ilk günkü tazeliğini muhafaza ediyor. Sayın Başbakan, sizin o gün de söylemiş olduğunuz gibi, Pakistan Meclisinde söylemiş olduğunuz gibi, biz de zamanın sınavlarından pek çok kereler geçmiş olan bu aramızdaki bağın ne kadar değerli olduğunu görüyoruz ve bu bağların aramızda pek çok alanda, ticaret, savunma, güvenlik, enerji, altyapı, eğitim ve kültür alanında da yansımalar bulmasının önemine inanıyoruz. Pakistan bütün bu ilişkileri çok daha üst düzeylerde sürdürmeyi amaçlamaktadır. Bizim amacımız, Türkiye’yle 21’inci yüzyılda siyasi, güvenlik, ekonomik ve kültürel alanlarda ileriye götürerek geliştirmeyi amaçlamaktayız.

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la bugün eş başkanlığını yapacağımız, bu akşam gerçekleştireceğimiz Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısının açılışını dört gözle bekliyorum. İnancım tamdır ki bu toplantı, aramızda ilk defa gerçekleştireceğimiz bu Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısı, son derece etkin ve verimli bir şekilde ortak amaçlarımıza ulaşmamızı sağlayacak bir zemin olacak. Konseyin bu ilk toplantısı, aynı zamanda yatırım, ticaret ve karşılıklı menfaatlerimizin ve halklarımızın karşılıklı menfaatlerinin somut, elle tutulabilir uygulamalara dönüştüğü çalışmalara zemin hazırlayacak, yol açacaktır. İnanıyorum ki Sayın Başbakan Erdoğan’ın ve benim geçtiğimiz yıl koymuş olduğumuz, 2012 yılında 2 milyar dolarlık hedefi ikili ticaretimizde geçme hedefine ulaşmamızda bu toplantının fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, her iki Parlamento arasındaki ilişkinin de iki demokrasi arasındaki bağların güçlendirilmesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, düzenli parlamenter heyet ziyaretlerinin bu anlamda önemli olduğuna inanıyorum ve görüyorum ki, Pakistan-Türkiye Parlamenter Dostluk Grubunun Başkanlığını yapan Sayın Burhan Kayatürk’ün son derece enerjik Başkanlığı sayesinde, iki Parlamentomuz arasında ilişkiler başarıyla, mükemmelen yürütülmektedir.

Sayın Başkan, bu vesileyle, Türkiye’de devam ettirilmekte olan kapsamlı Anayasa reformu sürecinden dolayı Türkiye’yi kutlamak istiyorum. Çünkü bu sürecin demokrasinin güçlendirilmesine olan katkısı aşikârdır ve aynı zamanda Türkiye’de bu anlamda bir ulusal konsensüs, oydaşma sağlanması yolunda da gösterilen liderliği de büyük bir takdirle karşıladığımızı söylemek istiyorum.

Türkiye'nin özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Gül ve Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan liderliğinde, dinamik liderliği çerçevesinde ortaya koymuş olduğu başarılar takdire şayandır. Bizler Türkiye'nin bugün itibarıyla küresel arenada göstermiş olduğu liderlikten gurur duyuyoruz ve görüyoruz ki hem küresel hem de bölgesel anlamda Türkiye saygın bir yer edinmekte ve katkı sağlamaktadır bütün bölge ve dünyaya. Pakistan Türkiye'nin bu başarısını büyük bir mutlulukla karşılamaktadır ve sizin gücünüzü kendi gücümüz olarak addetmekteyiz. Pakistan olarak, ben, hükûmetim olarak benzer bir anayasa değişikliği önergesi üzerinde çalışıyoruz ve bütün siyasi partilerin temsil edildiği bir süreç içerisinde bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz ve sizin verdiğiniz ilhamla yol alıyoruz. Parlamentoların önce gelmesi ve önemini vurguluyoruz. Bizler, demokrasi, ifade özgürlüğü ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasına kendimizi adamış bir şekilde refah toplumunu tıpkı kurucularımızın öngördüğü gibi muhafaza etmeye çalışıyoruz.

Pakistan stratejik önceliklerini sosyoekonomik kalkınma üzerinde odaklamaktadır. Bizler ekonomik reformları en ileri noktalara kadar götürmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda bölge içerisinde, bölgeler arasında kalkınmaya destek verecek iş birliklerini destekliyoruz. Bu çerçevede inanıyoruz ki Yüksek İşbirliği Konseyi de bu anlamda oldukça güçlü ekonomik ve ticaret ortaklıkları Türkiye’yle kurabilmemizin yolunu açacaktır. Bu çerçevede İstanbul’da yarın gerçekleştireceğimiz, Türk iş camiasıyla yapılacak toplantıları dört gözle bekliyoruz. Çünkü bu toplantılar vesilesiyle yatırım fırsatları ve aynı zamanda ekonomik ilişkilerimizi güçlendirmenin yolları masaya yatırılacak.

Sayın Başkan, sizin de bildiğiniz gibi Pakistan bugün terör tehdidi ve aşırıcılık tehdidiyle karşı karşıyadır. Vatandaşlarımız ve cesur askerlerimiz teröre karşı bu mücadelede yorulmaksızın pek çok fedakârlıklarda bulunarak savaşmaktadırlar. Sizin de bildiğiniz gibi bizim eski başbakanlarımızdan Sayın Benazir Butto bu yolda hayatını kaybetmiştir. Kendisi son derece cesur bir kadındı, son derece cesur bir liderdi ve kendisi demişti ki: “Bu şeytani güçlere karşı ve belirsiz olan düşmana karşı mücadele ederken bizler hayatımızı riske atmaya hazırız ama bu büyük milleti militanların eline terk etmeye hazır değiliz.”

Terör öyle bir fenomendir ki herhangi bir inancı yoktur ya da bir sınırı da yoktur. Bizim bölgemizde kökleri soğuk savaş dönemine kadar uzanmaktadır. Geçtiğimiz yüzyılda bu kökler atılmıştır ve şu anda küresel ve bölgesel boyuta ulaşmıştır. Herhangi bir devlet tek başına bu kötülükle baş edemez ya da herhangi bir ordu tek başına yeterli kalamaz böyle bir terör derdiyle uğraşmakta. Dolayısıyla son derece odaklanmış, kapsamlı, koordinasyon içinde yürütülen, uluslararası camiayla beraber çalışılması gereken bir alandır bu.

Sayın Başkan, İslam dünyası olarak, sizin de bildiğiniz gibi, tarihte pek çok başarıya imza attık ve pek çok zorluğun üstesinden geldik. Beraberce Rönesans yolculuğunu gerçekleştirmek zorundayız bir anlamda, sosyoekonomik gelişmeyi bütün halkımıza yaymak durumundayız. Pakistan halkı ve Türk halkı olarak mevcut olduğumuz ilk günden bu yana omuz omuza durduk ve ülkelerimizi etkileyen bütün mücadelelerde birbirimizin yanındaydık; özgürlük mücadelemizde birbirimize yardım ettik, doğal afetlerde yardımcı olduk. Biz birbirimizin başarısından mutlu olduk, üzüntülerimizle üzüldük ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Allama İkbal arasındaki ruhani bağ da zaten buradan gelmektedir. Aynı dönemde olmamalarına rağmen bir anlamda İkbal Rûmî’yi seçmemiştir ama Rûmî’nin öğretileri bir anlamda öğrencisini kendiliğinden seçip bulmuştur. İşte bu 2 büyük düşünür aralarında yüzyıllar olmasına rağmen aynı dokuda dokunmuşlardır, aynı ruhani yapıya sahiplerdir. Rûmî, Müslüman dünyası Moğolların tehdidi altındayken eserlerini vermiştir, İkbal ise kolonileşmiş kitlelerin uyanışı döneminde faaliyet göstermiştir.

Ben İkbal’i Celâleddin Rûmî’nin takipçisi, öğrencisi olarak görüyorum ve şimdi ondan bir beyit okumak istiyorum. Kendisi der ki –İngilizce tercümesini söylüyorum şimdi sizlere- “Bizler bir milletin parçası olabildiğimiz müddetçe güçlüyüz, tıpkı, okyanus içerisinde olmazsa hayatta kalamayacak bir dalga gibi.”

Teşekkürler. Yaşasın Pakistan-Türk dostluğu! (Alkışlar)

BAŞKAN – Dost ve kardeş ülke Pakistan Başbakanı Sayın Gilani’ye konuşması için teşekkür ediyoruz.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.30


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, engellilerin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, engellilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan,değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü geride bıraktık, ama engellilerin sorunları devam ediyor, onlar yaşamaya devam ediyorlar. Bizim de yüce Meclis olarak onların sorunlarını çözmek için daha çok çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Ülkemizde 8,5 milyon engelli yurttaşımız çalışmaktadır. Bunların en önemli sorunlarının başında eğitim sorunları gelmektedir. Çünkü onların önce kendilerine, ailelerine ve ülkelerine yararlı birer yurttaş olabilmeleri için hak ettikleri eğitimi, ihtiyaç duydukları eğitimi almaları gerekir diye düşünüyorum. İşte bunun için özel eğitime daha çok yatırım yapmamız gerekir, eğitim almayan bir tek engellimizin kalmaması gerekir diye düşünüyorum.

Diğer bir sorun, rehabilitasyon sorunudur. Yani engellilerimizin topluma uyarlanmasıdır. Karşılaştıkları engelin mümkünse ortadan kaldırılmasıdır. Bunun için ihtiyaç duydukları araç ve gereçlerin onlar için temininde zaman zaman zorluk çıkmaktadır. Bunun için Bakanlığımızın bu rehabilitasyon için gerekli olan sandalye, baston, gözlük alfabe gibi özel cihazları temin ederek engelli yurttaşlarımızın kolay ulaşımını sağlamaları gerekir diye düşünüyorum.

Bunun yanında, engelli yurttaşlarımızın toplumda rahatça davranabilmeleri için onların yaşam alanları, yaşayabilecekleri, kolayca hareket edebilecekleri şekilde düzenlenmelidir.

5378 sayılı Yasa’mızın geçici 3’üncü maddesi “2012 yılına kadar, büyük şehirlerde ve şehir merkezlerinde tüm engellilerin rahatça dolaşabileceği, rahatça yaşayabileceği yaşam alanları düzenlenir. Toplu taşıma araçları bunlara göre düzenlenir, hazırlanır.” demektedir. 2012 yılına iki yılımız kalmıştır ama Türkiye’ye baktığımız zaman acaba kaç tane büyük şehrimizde, kaç tane ilimizde engellilerin rahat yaşayabileceği yaşam alanları düzenlenmiştir?

Söz gelimi, benim seçim bölgem olan Denizli, şu anda nadas edilmiş tarla gibidir. Belediye her yeri kazmıştır. Bırakın engelli yurttaşlarımızı, sağlam yurttaşlarımız bile yürümekte, ulaşımını sağlamakta güçlük çekmektedir. Onun için, yerel yönetimlere destek verilmeli ve bir an önce engelli yurttaşlarımızın rahatça yaşayabileceği ortamlar sağlanmalıdır diye düşünüyorum.

Engelli yurttaşlarımızın en önemli sorunlarından bir tanesi de istihdam sorunudur. Onlar, çalışarak ülkelerine, kendilerine yararlı olmak ve kendi kazançlarını harcamak istemektedirler. Bu konuda pek çok yasa çıkarıldı ama yasalara başta kamu uymadı. Şu anda kamuda 38 bin engelli kadrosu açık beklemektedir. Son zamanlarda bir miktar alım yapıldı ama bu yeterli değil. Özellikle KİT görünümündeki bankalara baktığımız zaman engelli yurttaşlarımızın istihdamında yetersizliği gözlüyoruz. Bunun yanında, son Anayasa değişikliğinde “Engelli yurttaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapılacak.” dedik ama bununla ilgili uyum yasalarını henüz çıkaramadık. ”Torba yasa” diye anılan yasanın içerisinde bir madde var ama doğrusu, ben bu maddenin ne anlama geldiğini anlayamadım. “Size maaşınızı verelim, gidin, evinizde oturun yasası” mı, yoksa yıllardır çıkarılmak istenen ama bir türlü çıkarılamayan “Kiralık işçi yasası” nın bir ön adımı mı, bunu gerçekten anlamış değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, büyük halk ozanımız Aşık Veysel görme engelliydi ama dünyaya hepimizden daha iyi bakıyordu.

Son zamanlarda, gençlere yönelik şiddet eylemlerini gördükten sonra, gerçekten engelli kimdir sorusunu daha çok soruyoruz. Gençlere uygulanan orantısız güç değil, orantısız şiddettir. Bu gençlerin kimisinin burnu kırılmıştır, kimisinin kolu, kimisinin bacağı kırılmıştır, bir genç anne adayımız da bebeğini kaybetmiştir. Yani yeni engelliler topluma katılmıştır. Bu, öncelikle insanlık suçudur, ayıptır, günahtır ve Ceza Yasası’na göre suçtur. Bunların araştırılarak suçluların cezalandırılmasını istiyoruz ve bir de engellilerin en üst kurulu olan, Sayın Bakanın da Başkanlık yaptığı kurulda, en fazla üyesi olan Engelliler Konfederasyonu temsil edilmemektedir. Bunun da temsil edilmesinin sağlanmasını istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erçelebi.

Sayın Doğru, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, gençliği, dolayısıyla geleceğimizi etkileyen madde bağımlılığı ve kullanımına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan söz verdiğiniz için.

Dünyanın olduğu gibi ülkemizin de en önemli sorunlarının başında, gençliğimizi, dolayısıyla geleceğimizi etkileyen madde bağımlılığı ve kullanımı gelmektedir. Ülkemizde okullarda başta olmak üzere gençlerimizde, sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı gün geçtikçe artarak devam etmektedir. İki sene önce, Meclisimizde, uyuşturucu madde kullanımıyla ilgili araştırma komisyonu kurulmuştur. Komisyon, kalın bir kitap hâlinde çalışmaları rapor hâlinde Meclise sunmuştur ancak yapılan çalışmalar sonucu ortaya konan rapordaki öneriler ve çalışmalarla ilgili gereken kanunların hiçbirisi Meclisin gündemine gelmemiştir. Yapılan önerilere bağlı olarak iki tane kanun teklifi verdik ancak hiçbir işlem yapılmamıştır. Meclisimizin bu konuda dikkatini çekmeyi arzu ettim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güvel…

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, protesto haklarını kullanmak isteyen öğrencilere karşı polis tarafından uygulanan şiddete ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, iki gün önce İstanbul’da, Anayasa’yla güvence altına alınmış olan protesto haklarını kullanmak isteyen öğrencilere karşı polis tarafından uygulanan şiddeti şiddetle kınıyorum. Gelişmiş hiçbir demokraside, protesto hakkına karşı böylesi aşırı bir şiddet uygulanamaz. Bu şiddetin amacı, toplumsal muhalefeti sindirmek ve cezalandırmak isteğidir. Etkisiz hâle getirilmiş gençlere yere düştükten sonra hâlâ şiddet uygulamanın başka bir açıklaması olamaz. Sırf iktidarı protesto etti diye bu öğrencileri düşman olarak gören ve protesto hakkına tahammül gösteremeyen yöneticileri, siyasi iktidarın gözüne girmek için bu şiddeti savunanları hoş görmek, demokrasimiz ve özgürlükler açısından utanç vericidir. Polisin bu yaptığı zorbalıktır, hukuk devletinde bunun karşılığı vardır, bunu bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdem…

3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Hükûmetin engellilere yaptıkları hizmetlere ilişkin açıklaması

ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Geçen haftadan bu yana, engellilerle ilgili birçok etkinlikte sorunlar dile getiriliyor. Hükûmet çeşitli etkinliklerle yaptıklarını, muhalefet de hiçbir şey yapılmamış gibi tabii ki istekleri dile getiriyor ama bu konuda şunu göz ardı etmemek lazım: Sıfırdan gelinen bir nokta var. Söz alan arkadaşlarımız, geçmişte yapılanlarla kıyas edecek bir şey bulamadıkları gibi, bugünkü yapılanların eksikliğinden bahsediyor. Biz de buna katılıyoruz, daha yapacağımız çok şey var. 2005 yılında, 5378 sayılı, engellilere dönük Kanun’la artık, Hükûmet politikasından bu alan çıkmış ve devlet politikasına dönmüştür ve istihdamından evde bakımına, maaşlarına, eğitimine kadar her alanda çok ciddi gelişmeler olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bu anlayışla, biz, tüm AK PARTİ’li milletvekilleri katkı vermeye devam edeceğiz.

Ben de teşekkür ediyor, bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdöl…

4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Hükûmetleri döneminde çıkarılan Uçucu Maddelerle Mücadele Kanunu ve sigarayla ilgili yapılan düzenlemelere ilişkin açıklaması

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben de engellilerle ilgili yapılan, Hükûmetimizin yaptığı başarılı çalışmaların halkımız tarafından takdir edildiğini ve olumlu karşılandığını ifade ederek bir başka konuda bilgi arz etmek istiyorum.

Özellikle, 23’üncü Dönemde çıkarılan Uçucu Maddelerle Mücadele Kanunu ve sigarayla ilgili yapılan düzenlemeler, halkımız tarafından çok olumlu olarak benimsenmiştir. Ancak, alkol, uyuşturucu ve son zamanlarda gerçekten halkımızın ve çocuklarımızın büyük bir sıkıntısına yol açan İnternet ve elektronik bağımlılıkla da ciddi mücadele etmemiz gerekiyor. Bu meyanda, millî takımımızın başta olmak üzere, alkol reklamlarıyla sahaya çıkmasını veya alkollü içeceklerin reklamının millî formalarda taşınmasını da esefle karşıladığımı ve bunların behemehal toplum hayatımızdan uzaklaştırılması gerektiğini, gençlerimizi ve çocuklarımızı korumak bakımından önemsediğimi ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurulu Sunuşları” vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B)  Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji sektörünün potansiyelinin araştırılarak sektörün gelişmesi için alınması gereken önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/945)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Türkiye'de iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkileri göz önünde bulundurularak yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılması, yenilenebilir enerji sektörünün gelişimi için gerekli adımların tespit edilmesi, eksik olan hukuksal ve mevzuatsal düzenlemelerin bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin önerileriyle beraber belirlenmesi ve kapsamlı bir yenilenebilir enerji kanun taslağının oluşturulabilmesi için bir meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 13.10.2010

 

1) Sebahat Tuncel                           (İstanbul)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                 (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                               (Van)

17) Pervin Buldan                          (Iğdır)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Tüm dünyada enerji sorunu ve çevresel felaketler giderek daha çok gündemde yer alırken, yenilenebilir enerjinin önemi de giderek artmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu 2007 yılında "Enerji-İklim Değişikliği Paketi"ni AB için zorunlu bir hedef olarak koyarak bu konunun aciliyetine bir anlamda dikkat çekmiştir. Hedefe göre, 2020 itibariyle toplam enerji tüketiminin % 20'sinin yenilenebilir enerjiden oluşması gerekmektedir. Bu hedefler sonucunda Almanya, Danimarka, Finlandiya gibi bazı Avrupa Birliği ülkeleri, 2010 yılı itibariyle elektrik üretimlerinin % 20'sini yenilenebilir enerjiden karşılamaya başlamıştır. Genel olarak ise tüm ülkelerde yenilenebilir enerjinin üretim ve yatırımının yaygınlaşabilmesi için hukuksal zemini hazırlanmıştır. Her ne kadar halen, bio-yakıt, ısınma ve soğutma için enerjide istenilen hedeflere ulaşılmamış olsa da tüm Dünya'da yenilenebilir enerjinin daha çok artması için çabalar devam etmektedir.

Uluslararası Enerji Ajansı'nın raporuna göre, günümüzde yenilenebilir enerji, küresel enerji rezervinin %13,1'ini ve küresel elektrik üretiminin %17,9'unu sağlamaktadır. Greenpeace Çevre Örgütünün raporuna göre doğru enerji politikaları uygulandığında 2050 yılında bu oran iki katına ulaşacaktır. Yenilenebilir enerjinin önemi özellikle iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkilerinin giderek arttığı şu dönemlerde daha iyi anlaşılmalıdır. Türkiye sera gazının salınım artış hızında ülkeler arasında %119 ile 3. sırada gelmektedir. Bu şekilde devam ettiği takdirde doğaya ve çevreye verilen zarar ve bu zararın etkileri çok ciddi boyutlara ulaşacaktır. Greenpeace Türkiye'nin 2020 yılındaki ihtiyacına yetecek kadar ekonomik anlamda üretilebilir yenilenebilir enerji kaynağına sahip olduğunu araştırmalarla ortaya koymaktadır. Ekonomik krize rağmen yenilenebilir enerji sektörü, tüm diğer sektörler küçülürken, 2007-2008 döneminde %5 oranında büyüme göstermiştir. Bu rakam yenilenebilir enerji sektörünün ekonomik olarak da gelecek vaat eden bir sektör olduğunu göstermektedir. Ancak Türkiye'deki mevzuat ve hukuksal boşluklardan dolayı yenilenebilir enerji sektörü bir türlü gelişememektedir. Uluslararası bir araştırma ve danışmanlık firması olan Deloitte firmasının 2010 yılındaki raporuna göre, bu sektörde ciddi finansman sorunlarının olduğu, yatırım yapmak isteyen firmaların kredi bulamadığı ve bürokratik engellerden hareket edemedikleri tespit edilmiştir. Yenilenebilir enerji sektörünün çevreyle dost bir sektör olması ve petrol, doğal gaz gibi sınırlı bir enerji olmamasından dolayı gelecek vaat ettiği unutulmadan, devlet ve kamu teşviklerinin arttırılması, bu sektörün önünün açılması açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır. Raporda ayrıca yabancı ülkelerin deneyimleri gösterilerek bu deneyimlerin incelenip Türkiye için modeller oluşturulması gerektiği vurgulanmaktadır.

Tüm çevre örgütleri ve mühendis odaları, enerji kaynaklarının düzensiz kullanımı, doğaya yeterince önem verilmemesinin günümüzde insanlığın küresel ısınmayla yüz yüze gelmesine neden olduğunu belirtmektedir. Kuraklık, çevresel felaketler, seller iklim değişikliğinin sonuçlarının sadece küçük bir parçasıdır. Dolayısıyla dünyanın karşı karşıya kaldığı iklim değişikliği felaketine, yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği ile çözüm bulunabileceği ortak bir görüş olarak ortaya çıkmaktadır. İklim değişikliği ve küresel ısınma dikkate alınarak Türkiye'de yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılması, yenilenebilir enerji sektörünün gelişimi için gerekli adımların tespit edilmesi, eksik olan hukuksal ve mevzuatsal düzenlemelerin bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin önerileriyle beraber belirlenmesi için bir Meclis araştırma komisyonun kurulmasını önermekteyiz.

2.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ücretli öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/946)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

''Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çalışan Ücretli Öğretmenlerin karşılaştıkları sorunların" araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonunun kurulmasını saygılarımla arz ederim.

1) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

2) Selahattin Demirtaş                   (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                         (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                 (Batman)

5) Bengi Yıldız                              (Batman)

6) Akın Birdal                               (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                              (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                         (Van)

9) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

10) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                       (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş           (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

14) Osman Özçelik                        (Siirt)

15) Özdal Üçer                              (Van)

16) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tunce                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                               (Muş)

20) Şerafettin Halis                        (Tunceli)

Gerekçe :

Ücretli öğretmenler; esnek çalıştırılan, iş güvencesiz, geleceksiz, adeta "mevsimlik işçiler" gibi çalıştırılan öğretmenlerdir. Ücretli öğretmen MEB'e bağlı okullarda girdiği ders saati üzerinden ücret alarak çalışan öğretmendir. Öğretmenlik mesleğinin yerel yönetimlere kaydırılmasının bir basamağıdır. Çünkü kadrolu ve sözleşmeli öğretmen atamalarından sonra atanamayan öğretmenlerin ilçe milli eğitim müdürlüklerine başvuru yaparak kaymakamlık onayının alınması ile ancak açık kontenjan varsa görevlendirilmesi yapılır.

Ücretli öğretmenler esnek çalıştırılma sorunu ile yüz yüze kalan kesimlerdir. Ücretli öğretmenin görevlendirmesinde her yerel kendi inisiyatifinde uygulamalar belirlemekte, keyfi sınav uygulamaları ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Bununla birlikte ücretlerin hesaplanmasında yine her yerel farklı yöntemler kullanmaktadır. Hatta ücretli öğretmenin ücretlerinin hesaplanmasında öğretmenden kendi muhasebecilerini bulmaları istenmektedir. Bu uygulama her muhasebecinin öğretmen ücretleri üzerinden kendi belirlediği fiyatlarda kesinti yapmasına neden olurken bu sayede devlet tüm bu hesaplamalar için ihtiyacı olan personeli de istihdam etmeyerek bu işi de özel sektöre kaydırmıştır.

Eğitim Sen'in yaptığı bir araştırmaya göre her yıl binlerce öğretmen adayı, geleceksizliğin pençesinde ücretli öğretmen statüsü ile çalışmaktadır. Esnek çalışma cenderesi içinde çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılan ücretli öğretmenler, birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Büyük bir çoğunluğu ailelerinin yanında yaşayarak kazandığı parayı KPSS kursları ya da üniversitede aldıkları kredi borçlarının ödemesini yapabilmek için kullanıyor. Binlerce öğretmen yaşamlarını erteleyerek, anı yaşayarak mesleğini yapmaya çalışıyor. Evlilik, çocuk, kendi yaşamını kurabilme gibi isteklerini yıllarca erteleyerek en insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Bir sosyal güvenceye sahip olabilmesi; 90 gün çalışma zorunluluğu nedeniyle, gerek keyfi işten çıkarmalarla, gerekse yerine atanan sözleşmeli öğretmenin gelmesiyle hayal oluyor.

Bunun yanında iş güvencesi okul idaresinin keyfiyetine bırakılan öğretmen işsiz kalma kaygısı ile derse girmekten başka sorumluluğu olmamasına rağmen nöbet tutmak, sınıf öğretmenliği yapmak, kol/klüp çalışmalarına ve toplantılara katılmak, idari işlerde kullanılmak gibi zorunluluklarla karşı karşıya bırakılıyor. Ücretli öğretmenler diğer statüdeki öğretmenlerle aynı işi yapıyor olmasına rağmen öğretmen kartı alamıyor, bu nedenle toplu taşıma ücreti dâhil hiçbir indirimden yararlanamıyor.

Güvencesiz çalıştırma sadece öğretmenlerin konum kaybına, ekonomik, sosyal, psikolojik çöküşüne değil aynı zamanda yanında çalışan kardeşini rakip olarak görerek birbirine yabancılaşmasına neden olmaktadır. Kendisiyle aynı kaderi paylaşan sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen için işini elinden alan olmaktadır. KPSS sınavının "kopya" nedeniyle iptal edilmesinin ardından atanamayan binlerce öğretmen yerine, ücret karşılığı çalışan öğretmenler alındı. Ancak, kasım ya da aralık ayında atanacak bu öğretmenlerin yerine çalışmaya başlayan binlerce ücretli öğretmenin işine yine son verilerek, mağdur edilmeye devam edilecektir.

Bu nedenlerden ötürü; ücret karşılığı çalışan öğretmenlerin yaşadığı sorunların tespiti ve çözümü için bir Meclis Araştırma Komisyonunun kurulması kaçınılmaz olmuştur.

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, etnik ayrımcılığa ve hoşgörüsüzlüğe neden olan programların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/947)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde toplumu milliyetçiliğe, öteki düşmanlığına, şiddete, etnik ayrımcılığa sevk eden, halklar arasında nefret duyguları oluşturan televizyon yayınlarının toplumda yarattığı etkilerin bütün sonuçlarıyla araştırılması ve buna karşı alınacak gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 13.10.2010

1) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                 (Batman)

5) Bengi Yıldız                              (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                       (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

15) Osman Özçelik                        (Siirt)

16) Özdal Üçer                              (Van)

17) Pervin Buldan                          (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                        (İstanbul)

19) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

20) Sırrı Sakık                               (Muş)

Gerekçe:

Medyanın, özellikle de televizyon yayınlarının kişi davranışları üzerindeki şekillendirici gücü ve toplumu -olumlu veya olumsuz- yönlendirmedeki etkisi tartışılmayacak boyutta olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir.

Televizyonun her eve girmiş olması ve kolayca izlenebilirliği nedeniyle yazılı medyaya göre daha etkili bir iletişim aracı olarak yaşam üzerindeki etkisi daha büyüktür.

Yayınların toplumun gelişim ve dönüşümünde olumlu bir şekilde rol üslenmesi gerekirken ne yazık ki bu rol üstlenilmiyor.

Ülkemizdeki televizyon yayınlarının toplumsal ihtiyaçlara, çağdaş gelişmelere, toplumsal barışa ve demokrasiye cevap vermeleri beklenirken ne yazık ki, tam aksi yönde toplumu şiddete, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden, toplumda nefret duyguları oluşturan bir boyuta taşındığı bilimsel araştırmalarla da ortaya çıkan bir gerçekliktir.

Barışa ve birlikte yaşamaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir süreçte devlet televizyonu TRT ve Hükümete yakın kimi televizyon kanallarında yayınlanan ve "Milliyetçilik”, "vatanseverlik", "Türk kimliği", "Türk-İslam sentezi", "mafya ilişkileri", "derin devlet", "çatışma" ve "militarizm"in işlendiği birtakım televizyon dizilerinde açıkça etnik ayrımcılık körüklenmekte, farklı etnik gruplara karşı toplumun diğer bir kesiminde ön yargı ve nefret duyguları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Vatanseverlik adı altında milliyetçiliği, militarizmi, ırkçılığı teşvik eden bu dizilerde özellikle Kürt yurttaşlarımız hedef alınmaktadır.

Bu dizilerde, Kürt yurttaşlarımız aşağılanarak, "şiddet yanlısı", "gerici", "hiçbir siyasal talepleri olmayan", "hırsız", "terörist", "ahlaki değerlerini yitirmiş", "ülkenin düşmanı", "vatan haini" gibi gösterilmekte, yine Alevilere büyük hakaretler yapılmaktadır. Bir yönüyle Kürtler, Aleviler, hak arayanlar, muhalifler, farklı inanç kesimleri ve sosyalistler hedef hâline getirilmektedir.

Birlikte yaşam duygusuna zarar veren bu dizilerin farklılıklara tahammülsüzlük, öldürme istemi ve linç kültürünün oluşmasında payının büyük olduğu inancındayız.

Bu dizilerin, en son örneği İnegöl ve Hatay-Dörtyol'da yaşanan linç girişimleri, Hrant Dink cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Zirve Kitabevi Katliamı, kapatılan DTP'nin eski Eş Başkanı Sayın Ahmet Türk ve BDP Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal'a yapılan saldırı gibi olaylardaki etkisi göz ardı edilemez.

Bu dizilerden etkilenen kesimlerin, Türk olmayan etnik gruplara karşı nasıl bir öfke ve nefretle baktığını yaşanan sokak olayları açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalarla da bu sonuçlar açıkça ortaya konulmaktadır. Söz konusu dizilerin gençler üzerindeki etkisi; "milliyetçilik", "şiddet", "derin-devlet-mafya özentisi", "çeteleşme", "namus-töre cinayeti", "uyuşturucu" kullanma şeklinde saptanmıştır.

Toplumsal barışı zedeleyen, yurttaşlarımız arasında kin ve nefret duyguları uyandıran, bir şiddet toplumu yaratmayı amaçlayan, ülkemizin çoğulcu-çok kültürlü-çok kimlikli yapısına zarar veren bu dizilerin ve yayınların toplum üzerinde yaratmış olduğu bu tahribatın araştırılarak giderilmesi ve evrensel yayın kural ve değerlerine uygun yayınların geliştirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırma Komisyonunun gereğine inanmaktayız.

C) Çeşitli İşler

1.- Vietnam Ulusal Meclisi Daimi Komitesi Üyesi ve Hukuk Komitesi Başkanı Nguyen Van Thuan Başkanlığındaki heyete “hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan, Vietnam  Ulusal Meclisi Daimi Komitesi Üyesi ve Hukuk Komitesi Başkanı Sayın Nguyen Van Thuan Başkanlığındaki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

B ) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)

4.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Özdemir Sabancı ve Üzeyir Garih cinayetleri ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/948)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sabancı Holding yöneticilerinden Özdemir Sabancı ve Alarko Holding eş başkanı Üzeyir Garih cinayetlerinin aydınlatılması amacı ile Anayasanın 98’inci TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105"inci maddeleri gereğince Meclis Araştırmasını arz ederiz.

1) Osman Özçelik                           (Siirt)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                 (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkari)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16-) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

PKK'nın başlattığı silahlı mücadele, önceleri ciddiye alınmamış, "üç beş çapulcu’nun" işi olarak değerlendirilerek, hafife alınmıştı.

''Kürt Sorunu" yanlış bir teşhisle, "terör sorunu" olarak algılandı ve şiddete daha ağır bir şiddetle yanıt verilmesi stratejisi benimsendi.

Ağır silahlarla donatılmış askeri birlikler, özel eğitimli timlerin görevlendirilmesi yanında, halktan on binlerce kişi "köy korucusu" olarak silahlandırıldı. Binlerce köy boşaltıldı, milyonlarca insan göçe zorlandı.

Devletin kimi birimlerinde illegal örgütle, illegal mücadele eden gruplardan medet umuldu.

JİTEM, Hizbullah gibi örgütlemeler ortaya çıktı ve faili meçhul cinayetler süreci başladı.

HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'la başlayan cinayetler, kürt siyasetçileri, aydınları ve İş adamları ile devam etti.

Sorunun şiddet uygulayarak çözülemeyeceğini ifade eden; askerler, aydınlar ve iş adamları da bu kanlı sürecin kurbanı oldular.

Öldürülmelerinin gerçek nedenleri hala aydınlatılamayan Özdemir Sabancı ile Üzeyir Garih cinayetlerinin araştırılması gerekir.

Sakıp Sabancı, 1995 yılında "Doğu Anadolu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Politikaları Raporu" adlı çalışmasını kamuoyuna sundu. Sabancı, "Kürt sorununun silahlarla ve bölgeye fabrika kurarak çözülemeyeceği, sorunun ancak demokratik yollarla aşılabileceğini" vurgulamış, çözüm için İspanya Bask Modelini önermişti

9 Ocak 1996 günü Sabancı Centerde silahlı bir saldırı ile Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe öldürüldüler.

Suikastin, DHKP/C militanları; Fehriye Erdal, İsmail Akkol ve Mustafa Duyar tarafından yapıldığı açıklandı.

Mustafa Duyar, 17 Aralık 1996 da Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği'ne teslim olup, Türkiye'ye getirildi. M. Duyar, pişmanlık yasasından faydalanmak istedi.

Mustafa Duyar, 15 Şubat 1999 tarihinde, yatmakta olduğu Afyon Cezaevi'nde Karagümrük çetesi mensuplarınca öldürüldü.

2 Eylül 2008 de Karagümrük çetesi lideri Nuri Ergin, Duyar'ı öldürme emrini Veli Küçük'ün verdiğini söyledi. Ergin, "Bu devlet bana Mustafa Duyar'ı öldürttü, ben öldürdüm. Şimdi canlı söylüyorum. Veli abiyi ara, Veli Küçük'ü ara. Bizi sor! Başka bir şey söylemiyorum. Allah'a emanet olun!" dedi.

Can Dündar; 15 Şubat 1999 da, Mustafa Duyar'ın konuşmak istemesi üzerine, Adalet Bakanlığı'ndan röportaj izni aldığını, ancak Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun tarafından röportajın engellendiğini açıkladı.

Üzeyir Garih, Alarko Şirketler Topluluğunda İshak Alaton ile birlikte eş başkanlık görevini sürdürüyordu.

İshak Alaton, sosyal demokrat kimliği ile bilinen bir İş adamıdır. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyordu.

Garih, 25 Ağustos 2001 sabahı Eyüp Sultanda bıçaklanarak öldürüldü.

Cinayetin F.N adlı bir çocuk tarafından işlendiği açıklandı. Ancak daha sonra bu çocuğa cinayeti üstlenmek üzere işkence yapıldığı ve F.N 'nin suçsuz olduğu anlaşıldı.

Garih'in telefonunun sinyallerini takip eden polis, konuşmanın Hasdal Kışlası'ndan yapıldığını tespit etti. Garih'e ait cep telefonunu bir askerin üzerinde buldu. Asker, telefonu Yener Yermez'den almıştı. Yener Yermez Kayseri'ye giderken yakalandı.

Yermez "Adını o zaman bilmediğim ve sonradan Garih olduğunu öğrendiğim kişiden para istedim. Bana 'Koskoca adamsın, para istemeye utanmıyor musun? Aslan gibi delikanlısın, git çalış' dedi. Çok öfkelendim. Bıçaklayarak öldürdüm." dedi.

Daha sonra Yermez, cinayeti bazı “güçler” tarafından tehdit edildiği için işlemek zorunda kaldığını iddia etti. Yermez'in Fikri Karadağ'ın emrinde çalıştığı ve Ümraniye'de ele geçirilen bombaların sahibi Oktay Yıldırım ile aynı kışlada askerlik yaptığı anlaşıldı.

Cinayet günü, Alarko sitesine polis kıyafetli kişiler Garih'in torununu kelepçeleyerek kaçırıyorlar, aileden para istiyor, torunu katil olarak suçlayacaklarını söylüyorlar. Aile, yüklü miktardaki parayı ödüyor. İshak Alaton ve aile yıllardır sessiz.

Cinayetlerin İş dünyasına uyarı olduğu kanaati yaygın.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Buyurun Sayın Bal.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Belçika’da bir cinayate kurban giden 2 Türk vatandaşının cenazelerinin ülkemize getirilmesine ilişkin açıklaması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hazin bir hikâyeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin bilgisine sunmak ve hazır buradayken Sayın Başbakan Yardımcısının da ilgisine sunmak için söz almış bulunuyorum.

Hikâye Vahit Aygün isimli, Konya’nın Yunak ilçesinin Piribeyli kasabasından bir vatandaşımızın Belçika’ya çalışmaya gitmesiyle başlar ve oraya yerleşir. 2 evladı, Süleyman Aygün ve Uğur Aygün, 18 Eylül 2010 tarihinde bir cinayete kurban gider. Süleyman Aygün ve Uğur Aygün’ün katilleri bellidir, yakalanmıştır, suçlarını itiraf etmişlerdir.

Süleyman Aygün’ün ve Uğur Aygün’ün ailesi çocuklarının cenazelerini alıp memleketlerine gömmek istemektedirler, defnetmek istemektedirler. Ancak Kortrijk Savcısı Mark Allegaert insanlık dışı bir muameleyle doksan güne yakın bir süredir cenazeleri teslim etmemektedir. Baba Vahit Aygün’ün 2 evladını kaybetmesinin yanı sıra, cenazeleri teslim alarak İslami usullere göre kendi topraklarına defnedememenin ızdırabı da ayrı bir hazin hikâyedir. Bu insanlık dışı muameleye Hükûmet olarak vatandaşlarına sahip çıkmak suretiyle gerek Dışişleri Bakanlığının ilgili makamlarının gerekse hükûmetler arası bir diyaloğun sağlanması suretiyle bu cenazelerin Türkiye’ye gönderilmesine yardımcı olmasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İki dakika vermiştim, doldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan duymadı galiba.

FARUK BAL (Konya) – Cümlem tamamlanıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birer  dakika veriyorum ben. Konunun özelliği sebebiyle iki buçuk dakikaya yakın bir süre geçti Sayın Bakanım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Başkanım, biz de muvafakat ediyoruz, tamamlayabilir konuşmasını.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Sayıştay Başkanlığının hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşimde okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 07.12.2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                         Oktay Vural

                                                                                                               İzmir

                                                                                               MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

06 Aralık 2010 tarih ve 57212 sayı ile vermiş olduğumuz "Bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) alanında dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de birçok kamu kurumunda bilgi işlem ve internet siteleri oluşturulmuş ve bilgisayar ortamında bilgi saklanmaya başlanmıştır. AB'nin bilgi toplumu olma yolunda belirlediği hedeflere uygun olarak, 2003 yılında e-dönüşüm Türkiye projesi başlatılmış, bu çerçevede birçok kamu hizmetinin elektronik ortamda sunumu öngörülmüştür. Sayıştay Başkanlığının "e-devlete geçişte kamu kurumları internet siteleri" adlı performans denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konmuştur". Sayıştayın hazırlamış olduğu denetim raporunun görüşülmesine ilişkin Genel Görüşme Açılması önergemizin 07.12.2010 Salı (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun 07.12.2010 Salı tarihli bugünkü 27. Birleşiminde yapılmasını Genel Kurulun görüşlerine arz ederim.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisinin lehinde ilk söz Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut’a aittir.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığının “E-devlete Geçişte Kamu Kurumları İnternet Siteleri” adlı performans denetim raporunun görüşülmesi ve tüm yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması için Milliyetçi Hareket Partisi adına verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamızda gelişen teknolojiye ayak uydurmak ve küresel ölçekte diğer ülkelerle rekabet edebilmek için, doğru, güvenilir ve hızlı bir şekilde bilgilere ulaşabilmek elbette ki büyük önem arz etmektedir ancak “Bilgi ve Teknoloji Çağı” adını verdiğimiz bu çağda sadece bilgi ve rakamlara ulaşarak onları kullanabilmek, bu çağı yakaladığını veya yakalayacağını iddia eden devlet ve toplumlar için yeterli değildir. Bilginin yaygın bir şekilde kullanımının yanı sıra bilgi ve bilgi teknolojilerini üretmeden elde edilen bilgiler her zaman için sağlıklı olmayabilir. Özellikle kamu kurumlarının kendi alanlarıyla ilgili bilgileri denetleyip belirli bir formatta sunmadan ve vatandaşının güven ve beğenisini kazanmadan verdiklerini zannettikleri hizmetler, maalesef çoğu zaman anlamını yitirip fayda yerine ziyan verebilmektedir. Öyle ki resmî kurumların kendilerine ait web siteleri, bazen âdeta yasak savarcasına sadece taklit ve montaj mantığıyla düzenlenmektedir ki elbette bu tür yaklaşımlarla bilgi çağını yakalamak ve bilgi toplumu hâline gelebilmek mümkün değildir. Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de birçok kamu kurumunda bu alanda çalışmalara başlanmış, İnternet siteleri, bilgi işlem merkezleri oluşturulmuş ve bilgiler bilgisayar ortamında saklanmaya ve kullanılmaya başlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, vatandaşlara elektronik ortamda verilmek istenen kamu hizmetlerinin başarısı, söz konusu İnternet sitelerinin tasarımından güvenilir oluşuna, hızlı ve etkileşimli kolay kullanımından erişilmesine ve içeriğinden site dolaşımına kadar pek çok standarda sahip olmasına bağlıdır. Bu bakımdan kamu kurumları İnternet sayfalarının her türlü tarayıcıyla ziyaret edilebilecek şekilde hızlı, etkileşimli, güvenli, düzgün, aynı görselliğe ve benzer kullanım modüllerine sahip olması gibi standartlara kavuşturulması gerekmektedir ancak ülkemizde kamu kurumlarının İnternet sayfaları ne yazık ki az önce ifade etmeye çalıştığımız olması gereken standartlara pek sahip değildir. Nitekim bu durum Sayıştay Başkanlığının “E-Devlete Geçişte Kamu Kurumları İnternet Siteleri” adlı performans denetim raporu ile detaylı bir şekilde ortaya konmuştur. Söz konusu rapor 24/07/2006 tarihinde 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun ek 10’uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş fakat rapor bir türlü Meclis gündemine getirilmemiştir. İşte,bu hususlardan ötürü yüce Meclisimizin Sayıştayın kamu kurumlarıyla ilgili performans denetim raporunu görüşmesini talep etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000’li yıllardan itibaren evlere kadar ulaşan İnternet teknolojisinin bilgi çağını yaşadığımız zaman dilimi içerisinde hayatımızdaki yeri her geçen gün daha da önem kazanmakta ve vazgeçilmez bir hâl almaktadır. Ancak konuya ülkemiz açısından baktığımızda İnternet’in verimli kullanılmadığı konusunda eleştiriler de dikkati çekmektedir. Sosyal paylaşım sitelerinde vakit geçirme, gereksiz oyun sitelerinde zaman öldürme ve yasa dışı sitelere erişim konusunda dünya liderliğine oynayan ülkemiz, bilgiye ulaşma bakımından ise maalesef sıralamaya dahi girememektedir.

Bugün gelişen ve değişen dünya şartlarında kullanımı hızla yaygınlaşan, buna paralel olarak önemi her geçen gün daha da artan İnternet’in kullanımı konusunda ülkemizin geldiği nokta bize göre pek yeterli değildir. Bilgi ve iletişim çağı da dediğimiz yaşadığımız süreçte bu teknoloji sayesinde zaman ve mekân kavramları yeniden sorgulanırken en kısa anlık zaman dilimlerinin bile devlet ve toplum hayatında önemli bir hâle geldiğini görmekteyiz. O nedenle de İnternet gibi sanal paylaşım sisteminde ülkemizin sahip olduğu şartları, imkânları yeterli görmeyip devletimizin bu alanda yoğunlaşmasının ve stratejik bir sektör olarak belirlemesinin çok önemli olduğuna Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de inanmaktayız.

Bunun için öncelikle yüksek hızlı veri aktarımına imkân tanıyan altyapı yatırımlarına ağırlık verilmesinin şart olduğunu buradan belirtmek isteriz. Dolayısıyla, sadece kamu kesiminin değil özel sektörün ve bu alanda bilgi ve emek üreticilerinin de teşvik edilmesi, desteklenmesi hususunu önemli görmekteyiz.

Bugün hemen bütün dünyada vatandaş ile devlet arasındaki klasik, geleneksel fiziki ilişkilerin yerini İnternet’in aldığını görmekteyiz. Bu ilişkinin hızı devlet kurumlarının ve vatandaşların İnternet’i kullanma imkânı ve alışkanlıklarına bağlı olarak da değişmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada esas önemli olan konu, kamu kurumlarının bu yeni teknolojiye hızla ayak uydurup uyduramadığı konusudur. İşte, bu noktada, biz de ülkemizdeki kamu kurumlarının e-devlet uygulamalarında eş güdümlü bir süreci görememenin ne yazık ki üzüntüsünü yaşamaktayız. Mesela, Dil Kurumu kendi web sitesini vatandaşlarımızın faydalanabileceği hâle getirme konusunda samimi bir gayret içindeyken bir başka kurumun web sayfası sadece tanıtım ve reklam amaçlı bir siteden öteye gidememektedir. Gerek görsellik açısından gerekse farklı tasarımlar ve sunulan materyaller sanal âlemdeki kamusal ahengi bozmakta ve bu durum maalesef vatandaşın e-devlet sistemini kullanmasında önemli engellerden birisini oluşturmaktadır ve sıklıkla müşahede edilen bir diğer önemli husus ise e-devlet uygulamalarında övünç kaynağı olarak gösterilen vatandaşın müracaatlarına kayıtsız kalınmasıdır.

Örneğin, vatandaşlık numarası girilerek talep edilen bilgilere cevap verilmemektedir. Daha bariz bir örnek verecek olursak “Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER)” diye tanıtılan web tabanlı uygulama üzerinden doğrudan Sayın Başbakana iletilmek istenen taleplerin, şikâyetlerin ve önerilerin ya cevapsız bırakıldığı ya çok geç cevap verildiği ya da hiç alakası olmayan kurumlara yönlendirildiği konusunda oldukça fazla şikâyetler alıp dinlemekteyiz. Şimdi buradan sormak istiyorum: Devlet idaresinin tepesindeki bir kurum böyle yaparsa vatandaşı e-devlet uygulamalarına nasıl alıştıracağız, nasıl barıştıracağız?

Diğer bir örnek ise, geçtiğimiz aylarda, emeklilerimiz maaşlarında yapılan icra kesintilerini görebilmekte iken “Vatandaşların kişisel bilgilerinin korunması.” gibi haklı bir gerekçe gösterilerek bu bilgilere, artık, 1 Kasım 2010 tarihinden itibaren turkiye.gov.tr sitesi üzerinde e-devlet şifresi alınarak ulaşılabileceği duyurulmuştur. Bu kesintiyi merak eden emekliler e-devlet şifresi alıp kesintiyi öğrenmek isteyince bu bilginin verilmediğini görmüşlerdir. Bu bilginin neden verilmediği konusunda hiçbir açıklama yapılmamakta ve insanlarımıza eziyet edilmeye devam edilmektedir.

Yine, benzer bir şekilde, turkiye.gov.tr portalından “TBMM Başkanlığı” başlığı altında “TBMM İnternet Üzerinden Randevu” bölümü bulunmakta olup buradan randevu almak maalesef pek mümkün olmamaktadır. Herhangi bir vatandaş bir milletvekilinden görüşme talebi için söz konusu bölüme girdiğinde durum başlığında “onay bekliyor” ibaresi gözüküyor ve değerli arkadaşlar, başka hiçbir şey olmuyor. Meclis Başkanlığının, ilgili ve yetkililerin bu durumu nasıl açıklayacaklarını doğrusu merak etmekteyiz. Bu nasıl bir sistem ki vatandaşın vekil olarak benimle ilgili görüşme talebinden benim haberim olmuyor? Peki, şimdi soruyorum: Bir milletvekili, haberi olmadığı bir görüşme talebine nasıl onay verecektir? Buraya başvuran vatandaşa bir bilgi gitmemesi, görüşmek istenen milletvekilinin bundan haberinin olmaması, o kişinin bu sisteme ve milletvekiline güvenmesini mümkün kılabilir mi? Dolayısıyla,bu olumsuz örnekleri çoğaltmak mümkün deyip, buradan başka bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum.

Kamu kurumlarına ait sitelerin devletin görev ve sorumlulukları doğrultusunda yayın yapması gerekirken maalesef bazıları siyasal iktidarın propaganda sitesi hâline gelmiş bulunmaktadır. Örneğin, bir bakanlık sitesi veya bir genel müdürlük sitesi iktidar temsilcilerinin gezilerine, konuşmalarına hiç çekinmeden yer verebilmektedir ya da linkler ekleyerek iktidarın yandaşı hâline gelen basın-yayın organlarının verdiği haberlerle AKP’nin propagandasını yapmaktadırlar. Bu yaklaşım, elbette ki doğru ve etik bir yaklaşım değildir.

Diğer yandan, toplumumuzun örflerine, âdet ve geleneklerine aykırı, aile yapısını tehdit eden, cinsel ve gayriahlaki içeriklere sahip olan, dinî ve millî değerlerimize saldıran, millî bütünlüğümüze yönelik bölücü yayın yapan sitelerin sayısının fazlalaşmış olması da bugün hepimizin önünde duran önemli sorunlardan bir tanesidir.

Sayın milletvekilleri, bakın, sekiz yılı aşkın bir zamandır tek başına iktidarda olan AKP’nin İnternet ve İnternet güvenliğine hiç önem vermediği, bu konuda etkin kanuni düzenlemeleri yapmadığı son olarak vereceğim şu manidar örneklerle apaçık ortadadır: Bugün bütün dünyanın gündemine oturan yabancı bir İnternet sitesinin menfi ve müspet etkilerinin konuşulduğu bir atmosferde yerli ve bölgesel web sitelerinde pek çoğumuzla ilgili, hepimizle ilgili haksız, yanlış, iftira içeren, seviyesiz yorumlar yapılmakta, mailler gönderilmekte fakat bu konuda elimiz kolumuz bağlı, ne yazık ki hiçbir şey yapamamaktayız. Mesela son günlerde, milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi e-posta adreslerine, Başbakan Erdoğan da dâhil olmak üzere, seviyesiz, terbiyesiz söz ve küfürler içeren e-postalar gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Benim merak ettiğim, haydi, Meclis yetkilileri bu e-postaları görmüyor; peki, hiçbir AKP’li milletvekili veya danışmanı da mı bu mailleri görmüyor veya bakmıyor? Bu e-postaları gönderen kişi veya kişiler kimlerdir, bunlar hakkında araştırma veya herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Tabii, burada, bireysel haklar çerçevesinde bunu değerlendirmemek lazım çünkü yapılan hakaretlerin bireysel özgürlüklerle hiçbir ilgisi ve alakası da yoktur. İnsan, bu tip maillere bakmaya gerçekten hem utanıyor hem de bunların nasıl engellenemediğine hayret ediyor.

Netice olarak, işte bütün bu husus ve sıkıntılardan dolayı, kamu kurumları İnternet siteleriyle ilgili Sayıştayın Meclisimize sunduğu raporun tüm yönleriyle ele alınarak genel bir görüşmenin açılmasını talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına, MHP önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsünün ifade ettiği birçok şey, tabii ki dikkate alınması gereken hususlar, “Hayır, bunları dikkate almayalım.” diyebilecek herhangi birimiz sanıyorum ki olmayacaktır. Ancak meseleye biraz da farklı yönden bakmak lazım.

Önce, önergenin temelini teşkil eden rapora bakalım. Rapor ne zaman yazılmış ve neyi ifade ediyor? Rapor, 2004 yılına kadarki bilgileri içeriyor ve 2006 yılında da Meclisimize sunulmuş. Şimdi kaçtayız? 2010’dayız, altı sene geçmiş. Altı sene içerisinde bu köprünün altından çok sular akmış. O günkü söylenen, o günkü konuşulan konuların hemen hemen hiçbiri ortada kalmamış.

Peki, denebilir ki: Niye bu raporu görüşmediniz, niye bu rapor görüşülmedi? Acaba görüşülmedi mi?

Bir kere, Sayıştay raporları nasıl değerlendiriliyor, ona bakmak lazım önce. Sayıştay, çeşitli konularda raporlar hazırlıyor ve -bundan sonra daha çok hazırlayacak tabii- hazırladığı raporları Plan Bütçe Komisyonuna sunuyor. Plan Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri sırasında bu raporlar dikkate alınarak değerlendiriliyor. Yapılan işlem bugüne kadar böyle. Dolayısıyla, bu bütçe görüşmeleri sırasında -ben Plan Bütçede 2002’den beri görev yapıyorum- bu tip konuların hepsi dikkate alınıyor ve değerlendiriliyor, konuşuluyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayıştayın bugüne kadar kaç raporunu incelediniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede görüştünüz Alaattin Bey, göreviniz neydi?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, şimdi, bu raporlar tek tek görüşülmüyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiç uygulanmıyor.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Orada, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri sırasında gerekiyorsa değerlendirmeye alınıyor ve üzerinde duruluyor.

Bakın, yeni bir kanun çıkarttık ve bu kanunla artık Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını, Sayıştay, bundan sonra hiçbir kurum ayırt etmeksizin ve Türkiye'de eğer kamu parası, bu ülkenin kendi parası kullanılıyorsa o paranın nasıl kullanıldığını denetleyecek, hiçbir kurum ayırt etmeksizin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – TOKİ’yi inceleyecek mi Sayıştay?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bunu inşallah göreceğiz ve bunu yapmak zaten bundan sonra Sayıştayın görevi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Göreceğiz bakalım!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Sayıştayın görevi, yapacak, yapmak zorunda ve bu raporlar bundan sonra da artık böyle gelmeyecek. Plan ve Bütçe Komisyonunun mahiyeti de değişiyor, burada ayrı bir rapor değerlendirme komisyonu olacak, burada değerlendirilecek ve…

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru söylemiyorsunuz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Hayır, hayır böyle olacak, böyle olacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru söylemiyorsunuz, öyle bir madde geçmedi.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Hayır efendim, ben, İç Tüzük tasarısında, bakın, Sayıştay Kanunu değiştikten sonraki olacak sistemi söylüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Geçici 1’inci madde reddedildi, daha siz bilmiyorsunuz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – İç Tüzük’te bu konudaki değişikliklerle ilgili öneriler hepsi hazırlandı. Sayıştay değiştikten sonra bu yeni yapısı içerisinde bunlar böyle değerlendirilecek ve dolayısıyla, inşallah, benim gördüğüm şu ki; Sayıştay raporları artık bundan sonra gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının doğru kullanılıp kullanılmadığı yönündeki doğru raporların bu milletin önüne konulacağı bir yer olacak. Zaten bunun için biz bu kanunu değiştirdik, bunun için bunu yaptık. Ha, şunu tabii ki en çok tartışıldığı için söylemeliyim: Performans denetimi yapılacak mı? Biz, performans denetiminin yapılmasını engelleyen hiçbir hüküm koymadık. Biz, performans denetimi adı altında yerindelik denetimi yapılmasına karşı olduğumuzu söyledik ve bunu da kanunumuzda zaten belirledik. Böylece bazı kötü niyetlilerin bu tip kamuyu kilitleyecek işlemler yapmasını da önleyen bir düzenlemeyi de yaptık ve böylece Sayıştay Yasası bence doğru bir yere de oturdu.

Şimdi, arkadaşımızın söylediği bazı hususlar var tabii, özellikle belirtiyor. Bu konudaki açıkçası bazı görüşlerine katılmamak mümkün değil. Tabii ki web sitelerinin vatandaşa en iyi şekilde hizmet sunacak şekilde olması lazım ve bunların hızlı bir şekilde olması lazım. Zaten bu konuda açıkçası, tabii ki kamu kuruluşlarımızdan başarılı olan sitelerimiz var, istediğimiz tam başarıyı sağlayamayan sitelerimiz var. Mesela düşünün, artık şu anda Maliye Bakanlığı bütün işlemlerini İnternet üzerinden yapıyor, Sosyal Güvenlik Kurumu aynı şekilde bunu yapıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Denetim yapabilir misiniz oradan?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, şu anda, bakın, denetim mantığı artık değişti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani orada rakamları yazmak denetim anlamına mı geliyor?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Eskiden bu bilgiler doğrudan doğruya verildiği için bunlarla ilgili bir denetim yapabilmek farklıydı, şimdi ise elektronik ortamda bu bilgiler alındığı için sadece ufak bazı programlarla Maliye de denetimini yapabilir, sosyal güvenlik kurumları da denetimini yapar, diğer kurumlar da denetimini yapar. En azından fiilî bir denetime hangilerinin muhatap olacağını bunlar hemen belirleyebilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Masraf belgeleri üzerinde denetim yapmadıktan sonra denetim olur mu?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Eskiden milyonlarca evrakın içerisinde bunları yapabilmek mümkün değildi. Onun için, Türkiye çok büyük mesafe aldı, açıkça söyleyeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devletten denetimi kaldırdınız!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Yani kusura bakmayın, dünyada çeşitli ülkelerdeki uygulamaları da bilen birisi olarak söylüyorum: Türkiye gerçekten çok büyük mesafe aldı. Bölge ülkelerine de bakınız, Avrupa’ya da bakınız, Avrupa’da birçok ülkeden çok daha ileri durumdayız. Bankacılığımızdan tutun, kamu kuruluşları, özel sektör için de söylüyorum, kamu için de söylüyorum, gerçekten geldiğimiz nokta fevkalade ileri bir seviyede.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bankacılıkta sizin farklı yaptığınız ne var?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bakın, bazı şeylerin tabii ki daha iyi olmasını istemek hepimizin görevi, burada bulanan hepimizin görevi daha iyiyi sağlayabilmektir. Burada biraz önce de söyledim, bazı web sitelerinin dikkatle incelenmesi lazım, kamudaki, bunların yeniden gözden geçirilmesi lazım. Buradan ben de sesleniyorum: Buradaki sitelerin verimliliğini onlar da araştırmalıdır. Bunlara kesinlikle ihtiyaç var ama güzelliğimizi de paylaşmasını bilelim. Sadece her şeyi kötüleyerek bir yere varamıyoruz. Türkiye’yi kendi konumu içerisinde, dünyadaki konumuna baktığımız zaman geldiğimiz noktadaki güzellikten mutlu olmasını da bilelim.

Onun için, bugünkü bu rapor, açıkçası 2004’ü gösteren bir rapor, görüşsek ne olacak görüşmesek ne olacak! Onun için, bu kadar gerideki bir raporun bugün gündeme alınmasını istemek çok da mantıklı gelmiyor. Onun için, bu konudaki görüşlerin, dediğim gibi, web sitelerimizin daha verimli hâle getirilmesi için yapılacak öneriler varsa bunları dinlemeye hepimiz hazırız, bunları mutlaka kamu görevlilerimize de söylemeliyiz. Bunların daha iyi olması için çaba da sarf etmeliyiz ama artık güncelliğini yitirmiş bir raporu burada görüşmemizin çok da büyük anlamı olmadığı kanaatindeyim. Çünkü e-Devlet Türkiye Projesi artık elektronik imzasıyla, her şeyiyle birçok noktayı aşmış, bugün uygulamasında artık Avrupa’da bile örnek gösterilen bir seviyede. Onun için, yeni durumda eğer bir eksiklik varsa onu dinlemeye hepimiz hazırız. Dolayısıyla grup önerisine katılmadığımızı, karşı olduğumuzu bir kere daha huzurunuzda beyan ediyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, arkadaşımız çok yanlış bilgi veriyor. Üç senedir AKP’nin belediyelerinin hiçbirisi Sayıştay tarafından denetlenmiyor, varsa hesabını getirsin. Yani, devlette denetimi kaldırdılar, soygunların yolunu açtılar, soyguncuları koruyorlar, sonra çıkıp burada başka şeyler söylüyorlar. Sayıştayın, kendi belediyelerini denetlediğine dair bir rapor getirsinler efendim. Burada yanlış bilgi veriyorlar.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti Sayın Genç.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek’e aittir.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Büyükkaya dedi ki: “Biz, bütçeler görüşülürken Sayıştay raporlarını birlikte görüşüyoruz.” Sayın Büyükkaya’yı hafızası yanıltıyor çünkü bizim bütçeyle birlikte görüştüğümüz raporlar, kesin hesapla ilgili raporlardır. Onun dışında, performans raporları ayrıca görüşülmesi gerekiyor. Bunların bir kısmını biz geçmişte -mesela, enerjiyle ilgili raporları- görüştük fakat onun dışındaki raporların büyük çoğunluğunu görüşmedik.

Peki, görüştük de ne yaptık kesin hesapla ilgili raporları? Diyor ki Sayıştay: “Şu kadar lira, çok büyük meblağlarda ödenek aşımı olmuştur.” Şimdi, burada, 13’ünden itibaren uzun uzun bütçe tartışması yapacağız. Eğer, mesela, 2009’da olduğu gibi 9 katrilyon liralık –eski parayla söylüyorum- bir ödenek aşımı yapılabiliyorsa, o zaman bütçe yapmaya ne lüzum var değerli arkadaşlarım? Ne yapıyoruz biz? Ona göre kesin hesabı düzenleyip buraya gönderiyoruz. Burada da kimse bakmıyor, olduğu gibi geçiyor. Gene, borç miktarlarını, mesela, yanlış göstermişiz, eksik göstermişiz. Ona göre kesin hesabı düzenliyoruz, gönderiyoruz.

Şimdi, Sayıştayın bu tarihten itibaren bütçe hakkıyla ilgili denetim yapacağı yaklaşımı da doğru değil ve Sayıştaya da büyük haksızlık. Sayıştay geçmişte büyük işler yapmış, denetimler yapmış bir anayasal kurumumuz. Kaldı ki, performans denetimini kaldırmak suretiyle, eski kanuna göre daha da geriye gitme olmuştur. O nedenle, bu yeni kanunla daha etkili, daha verimli denetimler yapacağız yaklaşımı doğru değildir.

Şimdi, geçmiş dönemde Plan ve Bütçe Komisyonunda enerjiyle ilgili raporu -Sayın Büyükkaya da hatırlayacaktır- günlerce biz tartıştık. Bize göre büyük yolsuzluklar olan bir konu. Bunlar rapora bağlanmış fakat orada konuştuk, bir türlü buraya inmedi. Şimdi, buraya inmeli ki bu raporları Meclis denetlesin, Meclis bilgi sahibi olsun. Plan ve Bütçe Komisyonunun raflarında dursun diye biz o denetimi, o tartışmaları yapmadık.

Şimdi, yaklaşım şu: “Canım, bu 2004 yılıyla ilgili bir rapor, geldik 2010 yılına, öyleyse ne anlamı var bu denetimin?” Peki, bu rapor 2006 yılında Meclise sevk edilmiş, niçin onu görüşmedik? Meclis Başkanlığı görevini yapmıyor. Şimdi biz diyoruz ki: Görev yapılmamak suretiyle geçen süreyi bahane olarak kullanıp artık bu raporu görüşmeye lüzum yok. O zaman her konuyu bekletiriz, uyuturuz, zaman da geçtiği için artık bunu görüşmeye lüzum yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sekiz yıldır Plan ve Bütçe Komisyonunda görev yapan, mesleği denetçilik olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki bu bütçe uygulamaları Türkiye’de denetlenmiyor, herkes bildiğini yapıyor. Zaten TOKİ gibi çok önemli harcamalar yapan kuruluşlar bütçenin dışına çıkarıldı, bütçe denetimi yapılmıyor. Onun dışında kalan kuruluşlarla ilgili olarak da Sayıştayın denetleme yapması lazım Meclis adına, onun görevi var. Onun yaptığı raporları da biz yok sayarsak, hiçbir işleme tabi tutmazsak o zaman niye uğraşıyoruz, niye bütçe yapıyoruz gece gündüz çalışarak? Herkes istediği harcamayı yapacaksa, herkes istediği kadar ödenek aşımı yapacaksa niçin yapılıyor?

Burada Sayıştay Yasa Teklifi görüşülürken de ifade etmiştim, denetimin tarafsızlığı yargı tarafsızlığı kadar önemlidir değerli arkadaşlarım. Biraz önce Sayın Kamer Genç dedi ki: “AKP’li belediyeler denetlenmiyor.” Şimdi, bu izlenimin olması bile denetime olan güveni sarsar. Ben şunu çok iyi biliyorum: Muhalefete mensup belediyeler hesap vermekten iş yapmaya vakit bulamıyorlar. İçişleri Bakanlığı müfettişinin biri gidip biri geliyor, Sayıştay denetçisinin biri gidip biri geliyor. Arkadaşlarıma soruyorum “Öbür, iktidara mensup belediye başkanlarıyla konuşuyor musunuz? Onlarda da aynı incelemeler yapılıyor mu?” diye. Vallahi “O da kim?” diyorlarmış, yani “Böyle Sayıştay denetçisi de mi varmış!” diyorlar. Şimdi, böyle bir ayrım yaparsanız o zaman Türkiye’de güveni sarsarsınız.

Şimdi, Sayıştay ciddiyetle bu raporu hazırlamış, bu raporun gereğinin yapılması lazım. Gereğini yapmayacaksak bu denetimi niçin yaptırdık, Meclis adına bu denetim niçin yapıldı? Bunun gereği nedir? Bunun gereği, bu rapor burada gecikerek de olsa, mademki bir önerge verilmiştir, gündeme alınmalı ve enine boyuna tartışılmalıdır.

Şimdi, işte “Türkiye’de özel sektörde, devlet sektöründe bilgisayar sistemleri çok gelişti.” filan… Meselemiz bu değil ki. Diyor ki bu raporda: “Siz bir proje uyguluyorsunuz, bu projede önemli eksikler var. Bu projenin amacı nedir? Bu projenin amacı kırtasiyeciliği, bürokrasiyi kaldırmaktır. Ama sizin uygulamaya koyduğunuz proje kırtasiyeciliği kaldırmıyor, bürokrasiyi kaldırmıyor.” Acaba öyle mi? Buna dönüp bakmak lazım. “Zaten bilgisayar sistemi Türkiye’de iyi çalışıyor, bu denetime ne ihtiyaç var?” diyerek olmaz. Burada yetkili arkadaşlarımız büyük emek vermişler, denetim yapmışlar, rapor hazırlamışlar, o projenin eksik noktalarını gündeme getirmişler. Diyor ki: “Sonuç olarak, kamu İnternet sitesinden sunulan hizmetlerin iş süreçlerinin yeniden yapılandırılıp sadeleştirilmesi konusunda yeterli bir gelişme kaydedilememiştir. Mevcut iş süreçleri sadeleştirilmeksizin hizmetin elektronik ortama aynen aktarılması hâlinde e-devletten beklenen en önemli fayda kalemi olan bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması gerçekleşmeyecektir.”

Çok somut, ciddi bir iddiada bulunuluyor. Acaba bu iddia çerçevesinde yapılan yatırım, devletin milyarları doğru, amacına uygun harcanmış mı harcanmamış mı, bunu görmek istiyoruz. Bundan sonra zaten bu tip raporlar da olmayacak çünkü performans denetimi de yapılmayacak. Yani amaca uygun olarak, öngörülen hedeflere uygun olarak para verimli şekilde harcandı mı harcanmadı mı bunu tespit etmek mümkün olmayacak.

Sayın Büyükkaya dedi ki: “Biz yerindelik denetimini önlemek için değişiklik yaptık performans denetiminde.” Oysa yerindelik denetimini engelleyen başka madde var. O madde orada dururken siz o amaçla, sadece yerindelik denetimini engellemek amacıyla performans denetimi yöntemini değiştiremezsiniz. Bu doğru değil, yanlış olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz hep söyledik, şu anda Sayın Cumhurbaşkanının imzasında olan o Sayıştay denetiminden önceki yasada performans denetimi aynı, vardı. Biz dedik ki: “O metni aynen getirin, kabul ediyoruz. AKP grup başkan vekillerinin hazırlayıp Plan ve Bütçe Komisyonuna sunduğu, oralarda da uzun uzun tartışılarak getirilen metindeki performans denetimini getirin, aynen kabul ediyoruz.”

Bunların hiçbiri kabul edilmeyip, AKP istedi diye bir grup başkan vekilinin önerisiyle performans denetimi etkisiz hâle getirilmiştir. Bundan böyle de bu raporlar, bugün AKP’nin kabulüyle görüşebileceğimiz, kabul etmemesi hâlinde görüşme şansını bulamayacağımız rapor benzeri raporlar bundan sonra bir daha buraya gelemeyecektir. Bu da çok yazıktır, denetim adına büyük bir kayıptır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde son söz Bilecik Milletvekili Sayın Fahrettin Poyraz’a ait.

Buyurun Sayın Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilmiş olan grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Vural’ın ve Sayın Şandır’ın imzasıyla Başkanlığımıza verilmiş olan grup önerisinin özüne baktığınız zaman haddizatında, isterseniz paragraf paragraf değerlendirin, isterseniz satır satır değerlendirin, bu anlamda neredeyse hepimizin okuduğumuz zaman tamamına katılacağımız hususların bu grup önerisinde olduğunu görüyoruz. Ancak, özü itibarıyla, mahiyeti itibarıyla ele alındığı zaman önemli bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirme noktasında bir talebi içeren bu önerinin zamanlaması itibarıyla bizim birkaç noktada tereddüdümüzün olduğunu belirtmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, bizatihi görüşülmesi talep edilen raporun düzenlenme, hazırlanma tarihiyle alakalı yani az önce, benden önce konuşan bir kısım arkadaşlarımızın da konuyu kürsüde tartıştıkları gibi rapor biraz güncelliğini yitirmiş konumda. Keşke bu grup önerisini veren değerli grup başkan vekillerimiz, bu raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü zaman 2006’lı yıllarda, MHP için de 2007’den sonraki bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza sunmuş olsalardı herhâlde bu raporu değerlendirme anlamında daha sağlıklı bir ortam bulurduk diye düşünüyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Meclis Başkanının görevi, niye yapmamış?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Bunu niçin söylüyorum? Şimdi, rapor elimde, baştan sona da raporu okudum ben. Raporu okuduğunuz zaman, hakikaten raporun mahiyetinde yer alan hususların önemli bir kısmının bugünkü, devletimizin kurumlarının e-devlet çatısı altında uygulamaya başladığı hususlarla aslında karşılandığını da görüyoruz. Orada pek çok konu tartışılmış ama esası itibarıyla dört konu üzerinde tartışma yapılıyor. Kamu kurumlarına ait olan İnternet hizmetlerinin hangi düzeylerde vatandaşa iletilip iletilmediği konusu tartışıldığı zaman, burada dört düzey getiriliyor ve değerlendirme yapıldığı zaman, birinci düzeyde hizmet veren kamu kurumlarımızın yüzde 42, ikinci düzeyde hizmet veren kamu kurumlarımızın yüzde 29, üçüncü düzeyde hizmet veren kamu kurumlarımızın yüzde 24, dördüncü düzey dediğimiz, artık gidilebilecek en son, nihai nokta olan düzeyde hizmet veren kamu kurumlarımızın ise sadece ve sadece yüzde 5’te kaldığı tespiti yapılmış. Hakikaten önemli tespit. Buradaki düzey olarak belirlenen hususlar da, birinci ve ikinci düzey dediğimiz, daha ziyade İnternet sayfasından ilgili kamu kurumunun sayfasına girdiğinizde daha çok doküman buluyorsunuz, kamu kurumunun faaliyetleriyle ilgili olarak bilgi buluyorsunuz. İkinci, üçüncü ve nihayet dördüncü düzeye geldiğiniz zaman ise o kamu kurumunun vatandaşa hizmet anlamında ne sunması gerekiyorsa onu İnternet ortamında da vatandaşa ne ölçüde verebildiğini orada test ediyorsunuz.

Şimdi, 2004’lü yıllarda, 2005’li yıllarda, evet, bu rapordaki hususlar böyleydi ancak şimdi, 2010 yılına geldiğimiz zaman, şu anda e-devletten aldığımız bir hizmet listesi var. Yani aşağı yukarı, ayrıntıya girdiğiniz zaman yirmi sayfaya yakın ve yüzlerce hizmeti siz şu anda bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak e-devlet kapısından, türkiye.gov.tr adresinden girdiğiniz zaman o hizmetlere ulaşma imkânınız var. Özü itibarıyla söylemeye çalıştığım: Evet, bu rapor, geçmiş dönemde, belki, biz milletvekilleri olarak gündemimiz yoğundu komisyonlar olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu olarak gündemimiz yoğundu ancak bu raporun bilirsiniz ki sadece ve sadece muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisi değil. Bu rapor hazırlandığı zaman bu raporun muhatabı, aynı zamanda raporda eleştirilen, üzerinde çalışılan kamu kurumları da bu raporun muhatapları ve bu raporun muhatabı olan bu kamu kurumlarımız da bu raporun gereğini yeterli demeyelim ama önemli bir ölçüde yerine getirdiği gerçeğiyle de karşı karşıya kalmaktayız.

Diğer taraftan, zaman açısından bir hususta daha bizim farklı düşüncemiz var, o da değerli arkadaşlar, biz, hem bu raporun özü itibarıyla, mahiyeti itibarıyla güncelliğini yitirmesi noktasındaki tereddüdümüzden dolayı bu görüşe katılmıyoruz, bugün görüşülmesine. Diğer taraftan da hepimizin yakinen bildiği bir referandum sonrasında, referandumda Anayasa’da değişiklik yaptığımız maddelerle ilgili olarak şu anda vatandaşımızın bizden beklediği birtakım uyum kanunlarının çıkartılması gerekiyor. Uyum yasalarının çıkartılması noktasında ise bizlerin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hızlı bir çalışma yapmamız gerekiyor.

Burada yeri gelmişken belki, hiçbir siyasi parti ayrımı gözetmeksizin milletvekillerimizin her birinin milletvekilliği sorumluluğu çerçevesinde herhâlde bu rapor vesilesiyle şunu da tartışması gerekiyor: Evet, biz diğer kamu kurumlarımızın verimliliği noktasında kafa yoruyoruz, onların daha verimli çalışması noktasında bir talepte bulunuyoruz ancak bu raporun bizatihi kendisi bile, şu anda yani Plan Bütçe Komisyonundan yaklaşık altı yıl sonra bile Genel Kurul gündemine getirilmiş olması bile haddizatında Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğü’nde de hep birlikte, bir an önce bir değişiklik yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Genel Kurulunun ve komisyonlarımızın daha hızlı ve daha verimli çalışması noktasında bir sorumluluğumuz olduğunu da bu rapor bize hatırlatıyor. İnşallah, önümüzdeki dönemde, çok da uzak olmayan bir dönemde, hep birlikte, tüm partilerimizin katılımıyla, desteğiyle, katkısıyla, İç Tüzük’ümüzde yapacağımız değişikliklerle artık güncelliğini yitirmiş raporlarla karşılaşmayız diye ümit ediyorum.

Ben sözü fazla uzatmayacağım. Evet, haklı bir taleptir, konuşulması gereken bir taleptir ancak zamanlama noktasında ise bence bugünün belki gündeminde yer almaması gereken, belki daha önce konuşulması gereken bir talepti diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle hepinizi en kalbî duygularla tekrar selamlıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Poyraz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

                                                 Kapanma Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 27’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- (10/286, 10/470) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 07.12.2010 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Muharrem İnce

                                                                                                             Yalova

                                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclis Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Üniversiteler ve öğrencilerinin sorunları); (10/286, 10/470) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin öngörüşmesinin, Genel Kurul’un, 07.12.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin ve üniversite gençliğinin sorunlarının araştırılması için Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar üniversiteler sadece türbanlı kız öğrencilerimizin üniversiteye girip girememesi yönüyle tartışılmıştır. Üniversitelerin sorunları sadece türban takıp takmamaya indirgenmiştir. Üniversite öğrencilerinin özgürlüğü de sadece üniversitelere türbanlı olarak girip girememek olarak gösterilmiştir. Oysa, üniversitelerde türbanlı olan kız öğrencilerimizden başka kız öğrencilerimiz de vardır, kız öğrencilerimizin dışında erkek öğrenciler de vardır. Türban takmayan öğrencilerimizin de sorunu vardır. Türban takan kız öğrencilerimizin de türban takmanın dışında daha ciddi, daha ağır, daha büyük sorunları vardır. Üniversite öğretim üyelerinin sorunları vardır. Öğretim görevlilerinin sorunları vardır. Halkımızın da üniversiteyle olan sorunları vardır. Yıldız Teknik Üniversitesinin açılışı sırasında, parasız eğitim hakkı istediği için, Cumhurbaşkanının gözü önünde, karga tulumba, yaka paça, saçından başından sürüklenen kızımızın da, onun arkadaşlarının da sorunları vardır.

Her türlü darbe yönetimi anlayışına, askerî devlet, polis yönetimi anlayışına ve uygulamalarına, faşizan ve baskıcı yönetime karşı çıkmak, demokratik hukuk devletinin ilkelerini, demokrasi ve hukuku savunmak, millî iradenin temsilcisi olan bizlerin, biz milletvekillerinin en temel görevidir. Ülkemizdeki tüm hukuk ve yasa dışı, demokrasi dışı uygulamalara seyirci kalamayız değerli arkadaşlarım. Hele hele bilgi ve teknoloji üretim kaynağı olan, toplumun güç kaynağı olan, aydınlarımızı yetiştiren üniversitelerimizdeki faşizan uygulamalara hiç seyirci kalamayız. Yarın bu Parlamentoda ülkeyi yönetecek olan gençlerimizin polis baskısı, polis dayağı, devletin sopası altında kemiklerinin kırılmasına seyirci kalamayız değerli arkadaşlarım.

Bugün Dünya Ekonomik Forumu’nun 2010 Raporu yayımlanmış. Bu raporda Türkiye tam bir fiyasko yaşıyor üniversiteler açısından. Özellikle ekonomi, sağlık, yaşam, siyasi yetkilendirme, kadın ve erkek eşitliği konularında gelişme kaydedilemediği raporda açıkça belirtiliyor ve baskılanıp susturulan yazılı basın, televizyonlardan oluşan medya, en son HSYK seçimleriyle ortadan kaldırın yargı bağımsızlığıyla üniversiteler üzerinde türban argümanıyla oluşturulan siyasi polis baskısı ile sivil faşizme doğru sürüklenen bir Türkiye’den bahsediyor rapor değerli arkadaşlar.

Sevgili milletvekilleri, üniversitelerimizin çok ciddi sorunları var. Üniversitelerimizin özerkliğinin aşırı kısıtlanmasından doğan sorunları var. Bugün ülkemizde “Ülke kiminse üniversiteler de onundur.” gibi çağ dışı bir yönetim anlayışının geçerli olduğu bir süreci yaşıyoruz. Üniversiteler yüklendikleri bilimsel, teknik ve kültürel özerkliklerini kullanamıyorlar. Üniversitelerin idari ve mali özerklik sorunu var. Üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği üniversite kampüslerine ya da kampüslerin içerisindeki binalara tanınan bir özerklik ve özgürlük değildir. Üniversite özerkliği bilim yapma özgürlüğüdür, bilim adamlarına tanınan özgürlüktür. Üniversite özgürlüğü üniversite öğrencilerine tanınan özgürlüktür. Üniversite öğrencilerinin ifade özgürlüğü ve örgütlenme sorunu vardır. Üniversite öğrencilerinin siyaset yapma hakkı siyasi iktidar tarafından engellenmektedir. Siyaset yapma hakkı engellenmemeli, aksine geliştirilmelidir. Üniversitelerin siyaset yapma, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma, hatta siyasi iktidarı demokratik hukuk kuralları içerisinde protesto etme hakkı vardır değerli arkadaşlarım ama bugün bunların hiçbirisi yok. Sayın Başbakan bugün grup toplantısında, yaptığı bir grup toplantısında “Biz bu toplantıya girmek istedik diyorlar…” yani dayak yiyen öğrencilerden bahsediyor. “…Halka açık toplantılar vardır. Biz böyle bir toplantıya davet mi ettik sizi?” diyor yani diyor ki Sayın Başbakan: “Öğrenciler bizim rektörlerle yaptığımız toplantılara girmek istediklerinden dolayı polis tarafından dayak yemişlerdir.” Devam ediyor, “Sopayla, taşla, molotofkokteyli ile yumurtayla gezen gençlerle toplantı yapmayız.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerin hangi noktada olduğunu Zaman gazetesi yazarı Profesör Doktor Şaban Şimşek açıklıyor, diyor ki: “Rektör adayı olabilmek için şeyhe danışılıyorsa gerisini siz düşünün.”

Değerli arkadaşlarım, bu elimdeki gazete Sözcü gazetesi: “Demokrasi ayaklar altında.” Sayın milletvekilleri, bakın, kız öğrenci ayaklar altında, postallar altında. Bu polisler bizim polislerimiz, bu kız da bizim kızımız. Bu kız sizin kızınız da olabilirdi, benim kızım da olabilirdi; bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bizim polislerimiz bizim çocuklarımıza sopayla, postalla saldırmak durumunda, hem de 1 polis değil, 6 polis birden değerli arkadaşlarım. Bu sizin yüreğinizi sızlatmıyor mu?

Yine devam ediyoruz: “Demokrasi ileri gitti.” Milliyet gazetesinde yazılmış. Yine aynı kız 6 tane polisin ayakları altında çiğneniyor değerli arkadaşlarım ve “5 polis tekmeledi.” diyor kız. Demeç veriyor: “5 polis tekmeledi beni.” diyor ve soruyor değerli arkadaşlarım, yirmi iki yaşındaki Işıl Kurt “Sırtımdan tutup yere yatırdılar, yerdeyken 5 polis tekmeliyordu. Çenemde, dizimde ve kaburgamda ezikler oluştu. Şu an normal yürüyemiyorum.” diyor.

Ben şimdi Başbakana soruyorum: Bu kızların elinde molotofkokteyli mi varmış, kasatura mı varmış, bıçak mı varmış, yumurta mı varmış? Sonra, polis zaten etkisiz hâle getirmiş. İstanbul Emniyet Müdürü diyor ki: “Yasal haklarını kullanırken o hakkın sınırını aştıklarında polis müdahale eder.” İnsan yasal haklarını kullanırken sınırları aşmışsa tabii ki polis müdahale edecek ama bu öğrenciler bu haklarını kullanırken hangi yasal sınırları aşmışlar, bunların üstünden hangi kasatura çıkmış, hangi bıçak çıkmış, hangi molotofkokteyli çıkmış? Ve bunları adliyede daha savcı mahkemeye göndermeden serbest bırakıyor değerli arkadaşlarım.

Ve yine Milliyet gazetesinde “Göğsüme, suratıma, belime vuruyorlardı.” diyor. Arkadaşlar bu, utanılacak bir tablodur. Yani demokratik açılımın yapıldığı söylenilen bir Türkiye’de üniversite gençlerini böylesine polis saldırısına muhatap etmekten övünülecek değil, utanılacaktır. Bundan hepimiz utanmak durumundayız. Yine Birgün gazetesi: “Vurma hamileyim dedim, acımadılar.” Bir kadıncağız hamile, polis hamile olduğunu bile bile vuruyor ve değerli arkadaş-larım, polis bu yetkiyi kimden alıyor, nereden alıyor?

Burada daha önce de söyledim: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu değiş-tikten sonra polisin vatandaşlara karşı uyguladığı kötü muamele, şiddet sayı-sında çok artış vardır. Polisin insan hakları konusunda yaptığı ihlallerde çok artış vardır. Sadece üniversite öğrencilerine değil, herkese karşı polisin böylesine şiddetli bir uygulaması vardır.

Şimdi, sevgili milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, benim sözlerim kesin-likle yanlış anlaşılmasın, türban takan kız öğrencilerimizin de uğradığı her türlü haksızlığın karşısında olduğumu söyleyerek, onlara da bir fiske vurulmaması gerektiğini söyleyerek, bunun altını çizerek hepinize soruyorum: Eğer bu kız öğrenci türbanlı olsaydı, polis bunu böyle yatırıp üstüne saldırabilir miydi? 5 tane polis coplar mıydı değerli arkadaşlarım? Bunun örneği var mı? Kemiklerini kırabilir miydi? Buna “dur” demeyecek misiniz? İçişleri Bakanı bu tablolara seyirci mi kalacak? Ya da 12 Eylül, 12 Mart faşist diktatörlük dönemlerinde söylendiği gibi “canım bunların arasına ajan provokatörler karıştı, bunlar örgüt elemanları” mı denilecek değerli arkadaşlarım? Bugün, belki bu sıralarda otu-ran çok milletvekilimiz, geçmişte, üniversite yıllarında öğrenciyken aynı suçlamalarla karşı karşıya kaldılar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ama onlar, şimdi, burada, bu ülkeyi yönetme sürecinin içindedirler.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, üniversiteli gençlerimizin ifade ve düşünce özgürlüklerini ifade etmek için, üniversitedeki sorunlarını çözmek için vermiş oldukları demokratik üniversite kavgasına bizim destek vermemiz gerekiyor. Bu insanlar demokratik üniversite kavgası verdi diye bunların üzerine polisi göndermememiz lazım.

Polisin güç kullanmasının sınırları kanunda belirlenmiştir ama bugüne kadar polis, bu Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na kendisi hiç uymamıştır. Şimdi, ben merak ediyorum: İstanbul Emniyet Müdürü acaba görevinden istifa edecek mi? Etmeyecekse İçişleri Bakanı bu arkadaşımızı görevden alacak mı? Bu, kızlarımıza saldıran, 5 polis, 6 polis birden saldıran kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılacak mı? Ben bunları merak ediyorum değerli arkadaşlarım.

Üniversitelerimizin sorunları büyük. Üniversitelerimizin sorunlarına, gerçekten millî iradenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …yansıdığı en büyük organ Türkiye Büyük Millet Meclisinin el atmasını diliyorum ve sorunun çözülmesi için Meclis araştırma komisyonu kurulmasına yönelik önergemizin desteklenmesini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis’te.

Buyurun Sayın Halis. (BDP sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de verilmiş olan önergenin aleyhine söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

“Aleyhine” dedim, aslında aleyhte söylenecek hiçbir şey yok çünkü verilen önerge bizim de bugüne kadar defalarca dikkate sunmuş olduğumuz ve yine, hazırlamış olduğumuz bir konu, önerge olarak hazırlamış olduğumuz bir konu.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biz, üniversite öğrencilerinin, üniversitelerin sorunlarını tartışırken geçen yıl Dicle Üniversitesinde polis tarafından öldürülen Aydın Erdem’in 1’inci yıl dönümüydü. Yine bundan beş ay önce Muğla Üniversitesinde polis tarafından katledilen Şerzan Kurt’un davası Eskişehir’e alındı. Bilindiği üzere, Mardin’de, on iki yaşında on üç kurşunla polis tarafından öldürülen Uğur Kaymaz’ın da duruşması Eskişehir’e alınmıştı ve sonuç itibarıyla, bütün polisler aklanmıştı.

Değerli milletvekilleri, bütün dikta iktidarlar, demokrasiden yana olmayan bütün hükûmetler gençlerden korkarlar, halktan korkarlar, muhalefetten korkarlar. Tabii gençliğin de potansiyel olarak vücut bulduğu yer üniversiteler olunca Hükûmetin de üniversitelerden korkmaması, gençlerden korkmaması için hiçbir neden yok. Bu yüzdendir ki biz, üniversitelere bakışı hükûmetlerin demokrasiye bir bakışı olarak algılıyoruz ve böyle değerlendiriyoruz. Üniversitelerin sorunlarından dem vuracağız, öğrencilerin sorunlarından dem vuracağız. Şimdi, deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” ”Nerem doğru ki!” demiş. Yani biz, üniversitelerin sorunlarına baktığımızda, doğru dürüst bir yan görmediğimizin bilinmesini istiyoruz.

Şimdi, değişik noktalarda duran değişik insanlardan, uzman kişilerden alınmış sorun başlıkları var. Onlarca sorun başlığı içinde ben sadece birkaç tanesini buraya aktarmaya çalıştım. Türkiye’de toplumsal sorun hâline gelmiş işsiz üniversitelilerin, boş gezen üniversitelilerin ve dolayısıyla da aç gezen üniversitelilerin tek bir nedeni var, bu Hükûmetin eğitim politikasının amaç ve hedeflerden yoksun olması. Tabii böyle olunca da üniversiteyi bitirenlerin bir sorun hâline gelmemesi de mümkün olmayacaktır. Bu başlıklar arasında, nitelik sorunu var, statüko sorunu var, hiyerarşi sorunu var, evrensellikten uzak olma sorunu var, yönetim sorunu var, altyapı sorunu var, bilgiye erişim sorunu var, örgütlenme sorunu var, ara eleman oluşturma sorunu var ve başlıklar uzayıp gidiyor. Tabii, bunların içine, arasına ben, sınav rezaleti olarak dışarı yansıyan ama esasında bir sınav rezaleti olmayıp da bir kadrolaşma durumu olduğunu bu sınavların bildirmek durumundayım. Yine rektör atamalarında ciddi bir haksızlığın ve hukuksuzluğun olduğunu tüm Türkiye kamuoyu biliyor ve bu atamalarda esas alınan kriterler, baş örtüsüne yaklaşım ve bu –bilim- akademisyenlerin, rektör adaylarının referandumdaki yaklaşımlarıydı. Tabii, böyle olunca da Türkiye’de, niteliği yakalanamayan, dünyada ilk yüz üniversite arasına giremeyen üniversitelere sahip oluyoruz. Elbette ki bu üniversiteler yetmiyormuş gibi son üç dört yıldır da Türkiye’de her ile bir üniversite şeklinde üniversiteler açıldı. Üniversiteler açıldı ama adı var, kendisi yok. Üniversiteler açıldı. Hangi zihniyetle açılmış? Bir siyaset yatırımı olarak bir mühür bir müdür şeklinde üniversiteler açılmış. Soruyorum yeni açılan üniversitelerin milletvekillerine, o ilin milletvekillerine: Üniversitenizin durumu ne âlemde? Üniversite var, kendisi yok.

Tabii, üniversitelerin durumu bu iken ben, AKP’nin, iktidar partisinin gençlerden korkan yüzünü bir daha burada sizinle paylaşmak istiyorum. Bu hafta, yani daha dün Dolmabahçe’de rektörlerle bir toplantı alınıyor Sayın Başbakan tarafından. Ne toplantısı? Demokratik açılım toplantısı. Tabii, daha önce de demokratik açılım kavramını duymuştuk. “Kürtler üzerine demokratik açılım” dediler, çok daha fazla ölüm ve zulüm uygulandı. “Aleviler için açılım” dediler, Alevileri çok daha fazla asimilasyona tabi tuttular. “Roman açılımı” dendi, Selendi’de neredeyse bir kitle katliamı olacaktı. Şimdi de üniversitelerde demokratik açılım. Bundan çok iyi anlaşılıyor ki üniversitelerde demokratik açılım da üniversiteleri topyekûn iktidarın maiyetine, kucağına koymaktır. İktidar üniversitelerden korkabilir, iktidar rektörleri maiyetine alabilir ama bilinmelidir ki üniversitelerde okuyan gençlerin, hele hele demokrasi mücadelesi veren gençlerin iktidar tarafından kuşatılması ya da onların sindirilmesi söz konusu olamayacaktır. Bugüne kadar bütün şiddet yöntemleri uygulandı, yapamadılar, yine yapamayacaklardır.

Tabii, bu toplantıda rektörler Sayın Başbakanın karşısında esas duruşta dururken dışarıda ne oluyordu? Dışarıda orantısız bir şekilde polis copları ve biber gazlarıyla öğrenciler dövülüyordu.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Orantılı, orantılı!

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Dışarıda ne oluyordu? Öyle şiddetli bir yönelim vardı ki hamile bir öğrenci çocuğunu yitiriyordu ama Hükûmet sözcülerine göre polis orantısız güç kullanmamıştı, ikaz edilmişti ve dolayısıyla polis nihayetinde copu ve biber gazını kullanmak zorunda kalmıştı.

Yani en azından yanı başımızdaki Yunanistan’a bakalım. Yunanistan’da ne vardı? Polise yönelik olmadık öğrenci girişimi vardı, olmadık saldırılar vardı ama polis direkt saldırma yerine kendisini koruma refleksiyle olayları engelliyordu ve Türkiye’de öğrenci olaylarından katbekat büyük olan Yunanistan’daki olaylarda en fazla 1-2 kişinin burnu kanıyordu ve hiç kimseye bir şey olmuyordu; gözaltı yok, tutuklama yok. Ama daha dün, evvelsi gün Kürt gençlerine yönelik, “Devrimci Yurtsever Gençlik” olarak örgütlenen Kürt gençlerine yönelik sudan bahanelerle bir operasyon sonucunda 43 kişi gözaltına alınıyor, yine sudan bahanelerle 17 kişi tutuklanıyordu.

Tabii, zaman çok az, ben üniversitelerden bahsederken yeni açılmış üniversiteler arasında Tunceli Üniversitesini burada anmadan geçemeyeceğim. Tabii, o üniversitenin açılışında katkımız olmuştu ve ben yine bu kürsüden, bu üniversitenin açılışında katkısı olan herkese teşekkürlerimi sunmuştum. Tabii, bu teşekkürü sunarken de içtenlikle “Tunceli bir üniversiteye kavuşacak.” demiştim. Bu üniversite, her şeyden önce, bir bilim yuvası olarak evrensel değerler içinde, evrensel değerler esasında görevini yapacak diye düşünmüştüm. Bugün bakıyoruz bu üniversiteye, üniversite açıldı, 2 binden fazla öğrencisi var ama ne hikmetse, üniversite öğrencilerinin gidebileceği yurt yok. Böyle bir hazırlık yapılmadan üniversite açılmış. Tunceli’nin kendi özgün koşulları hesaba alınırsa, 2 bin küsur öğrencinin Tunceli’de barındırılmasının olanağı da yok. Tabii, böyle olunca da Türkiye'nin diğer alanlarında olduğu gibi, öğrencileri muhtaç ve çaresiz bırakarak tarikatların ve cemaatlerin kucağına atmaktan başka bir yol ve yöntem olmadığı da böylece anlaşılır oluyor.

Tunceli diyoruz. Oysaki Tunceli’de bizim üç yıldır hem Millî Eğitim Bakanının bilgisine sunduğumuz hem sözlü olarak Sayın Millî Savunma Bakanının bilgisine sunduğumuz bir konu var. 1960’lı yıllarda şartlı hibe şeklinde vatandaş yer veriyor Millî Eğitim Bakanlığına. Millî Eğitim Bakanlığı oraya bir öğretmen okulu kuruyor. Öğretmen okulu kapandıktan sonra bir dönem atıl kalıyor ve 12 Eylüle gelindiğinde, 12 Eylül zor kullanarak öğretmen okuluna el koyuyor. Eğer bu öğretmen okulu alınıp Millî Eğitimin hizmetine sunulursa Tunceli’de eğitim gören öğrencilerin büyük bir kısmının orada barınma olanağı mümkün olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Bu olmadığı gibi, söz konusu okul Jandarma Genel Komutanlığının hizmetine verilmiş, Millî Eğitim Bakanının ve Millî Savunma Bakanının bilgileri olmasına rağmen, bütün ısrarlı taleplerimize rağmen okul Millî Eğitime iade edilmemiştir ve çok daha vahim bir durum: Mahallenin ortasında kalan bu jandarma genel komutanlığının atış poligonu var ve günün yirmi dört saatinde kalkıp inen helikopterler var ve oradaki insanların bu konuda ne kadar rahatsız olabileceğini takdirlerinize sunuyorum ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği üniversitelerin ve üniversite gençliğinin sorunları hakkında Meclis araştırmasıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın yükseköğretimle ilgili 130’uncu maddesinde “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.” denmektedir.

Her ile üniversite kurulurken elli beş ilden daha büyük olan Tarsus’a bir üniversite kurulmasına izin verilmemesi Tarsusluları oldukça incitmiştir. Acilen Tarsus üniversitesinin kuruluş çalışmaları başlatılmalıdır diyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerden başlıca üç görev beklemekteyiz. Bunlardan bir tanesi araştırma yapmak, bir diğeri öğretim elemanı yetiştirmek, bir de öğrencileri yetiştirmek ve bunları geleceğe hazırlamak olarak belirtebiliriz.

Üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve yardımcılarının büyük bir kısmı bu üç görevi de kutsal bir görev olarak yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Değerli AKP milletvekillerine şunu belirtmek isterim: Hükûmeti ve bakanları eleştirdiğinizi hemen hemen hiç görmüyoruz. Hâlbuki icraatların bir kısmının en azından sizlerin de hoşuna gitmediği kanaatindeyim. Dolayısıyla sizlerden de gerçekten gerek üniversite kuruluşu gerek üniversitelerin işleyişi gerekse buradaki görevlendirmeler ile ilgili birtakım beklenti içerisinde bulunduğumuzu belirtmekte fayda var.

Genellikle söz alan iktidar milletvekilleri “Her şeyi biz yaptık, bizden önce yoktu, siz yapmadınız.” polemiğine girmektedirler. Tabii bunu yadırgamıyorum çünkü Sayın Başbakan, her şeyde bir gerilim politikası izliyor, yerine göre de insanları azarlıyor. Böyle olunca da siz değerli arkadaşlarım maalesef her şeyi kendinizin yaptığı konusunda ön plana çıkmaya çalışıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, devletlerin hayatında yükselme dönemleri olduğu gibi inkıraz dönemleri de olur. Türkiye, şükürler olsun ki inkıraz devirlerini geride bırakmıştır. Ancak “Hazıra dağ dayanmaz.” diye bir sözümüz var. Ülkenin bütün kaynakları hovardaca kullanılırsa bu inkıraz devirleri, Allah korusun, geri gelebilir.

Anayasa’nın 130’uncu maddesi “Üniversitelerin ülke sathına dengeli bir şekilde yayılmasını… Öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler.” demektedir. Gerçekten de bu bir üniversite mensubu olarak benim en fazla arzu ettiğim konulardan birisi. Ancak geçtiğimiz hafta sonu yaşanan, orantısız güç kullanılarak yerlerde sürüklenen, yarının öğretim üyeleri ve yardımcıları olacak öğrencilerden serbestçe yayında bulunmaları nasıl beklenebilir? Bu öğrenciler, ya ideolojik, devlet karşıtı birer militan hâline gelecek yahut da biat kültürüyle sinmiş, korkak birer vatandaş hâline gelecektir.

Gazetelerin yazdığına göre, Hükûmet Sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik “Üniversitelerde bu işi meslek edinmiş kadrolu öğrenciler var. Bu çocukların giydiği montlar bile aynı.” demiş. Tabii, biz, yine bir üniversite mensubu olarak üniversitelerde böyle kadrolu bir militan ekibin olduğunu görmedik. Üniversite öğrencilerinin içerisinden zaman zaman çıkanlar olur ama bunlar günü geldiğinde ya okuldan atılırlar yahut da okullarını bitirirler, giderler. Gerçi, bundan böyle, çıkacak olan birtakım kanunlarla -YÖK’ten aldığımız bilgilere göre- üniversite öğrencileri bundan sonra okuldan atılamayacak, fakültelerinden atılamayacak, kaç tane dersten kalırsa kalsın. Ha o zaman belki gerçekten militan kadrolar çıkar fakültelerimizde, üniversitelerimizde.

Değerli milletvekilleri, yani bugün yaptığınız saldırgan tutum ve davranışlar yarınki nesilleri toplum dışına itecektir. Buna hiçbir şekilde hakkımız yok, hakkınız yoktur. Biz çocuklarımızı onurlu, gururlu, hakkının gasp edilmesine razı olmayan ve anayasal haklar içerisinde hakkını korumaktan geri durmayan yetişkinler hâline getirmeliyiz.

Anayasa’nın 34’üncü maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” denmektedir. Hâl böyleyken Sayın Başbakan’ın talimatlarını dikte ettirmek üzere rektörlerle yaptığı toplantıyı protesto eden ve âdeta duymayan, görmeyen YÖK’e “Biz buradayız, sıkıntılarımız var.” demeye çalışan öğrencilerin üzerine polis düşman askerlerine saldırırcasına saldırtılmış, biber gazı, tekme tokatla devam eden bir güç kullanılmıştır.

Dolayısıyla buradan şunu belirtmekte fayda var: Bu çocukların üzerinde pankartlar var. Elbette ki bu çocuklarımızın belki tavır ve davranışları içerisinde polise agresif gelen, bize agresif gelen birtakım tutum ve davranışlar olabilir ama yetişmiş insanlar ve ülkeyi idare eden insanlar bunlara tolerans göstermek mecburiyetindeyiz. Ne zaman ki yaralayıcı, delici, silahlı bir şey kullanırsa, varsa elinde o zaman bu şekilde bir müdahale söz konusu olabilirdi. Bence bu orantısız güç pek de yerinde olmamıştır. Bu, her lafa “Demokrasi, insan hakları, adalet” diyerek başlayan bir Hükûmet icraatı olamaz. Bir pankart açmadan dolayı öğrencilere on beş ay ceza verilmesini Başbakan nasıl karşıladı bilemiyorum. Ancak “Benim için 1 milyar doları var diyen bir yıldır Silivri’de.” diyor, Sayın Başbakanımız böyle belirtiyor. Bu da çocuklara ceza verilmesinin ve dövülmesinin Sayın Başbakanı memnun edebileceği gibi bir düşüncenin ortaya çıkmasına vesile oluyor bana göre. O zaman bu kelimeler kullanılarak vatandaş aldatılmakta, öğrencilerin can güvenliği ve psikolojisine olumsuz etkiler gözden kaçırılmaya ve kamufle edilmeye çalışılmaktadır. Aynı günlerde Diyarbakır başta olmak üzere güneydoğuda da çeşitli bahanelerle ortaya konan, âdeta kalkışma denilebilecek olaylar yaşandı. Güneydoğu olaylarında yüzlerde maske, ellerde her şeyi ateşe veren molotofkokteylleri bulunmaktaydı, cadde ve sokaklar yangın yeri hâline getirilmişti. Bu olaylarda Hükûmet niçin orantısız güç kullanıp devlete karşı kalkışma hareketinde bulunanları bertaraf etmiyor da anayasal hakkını kullanan öğrencileri imha edecek şekilde onlara polisi saldırtıyor? Bu, düşünülmesi gereken, üzerinde durulması gereken bir konudur diye bakıyorum. Güneydoğuda âdeta anarşi ve teröre çanak tutulurken İstanbul’da öğrenciler de azdırılmak mı isteniyor acaba? Çünkü “Militan eylem içerisinde yetişir.” diye bir söz var. Eğer bu şekilde çocuklar -masumane bir şekilde- anayasal haklarını kullanırlarken bu kadar eziyete, sıkıntıya, baskıya, orantısız güçle karşı karşıya kalırlarsa o zaman bunlar militanlaşır. Dolayısıyla biz bu çocuklarımızı militan olmaktan da bunlara toleranslı davranarak kurtarabiliriz değerli milletvekilleri.

Hükûmet ve Başbakan her hareket ve konuşmasında gerilim ve gerginlik politikası sürdürdüğü gibi, burada da bir gerginlik politikası ortaya koyarak kendisine karşı bir güç mü oluşturmak istiyor diye düşünenler var, düşünenler ortaya çıkıyor.

Sayın Başbakan, güneydoğu yangın yerine döndü, büyük şehirler de öyle mi olsun diyorsun? Ancak aklıselim ve ferasetli Türk milletinin evlatları bu düşünceyi dikkate alacak ve oyuna gelmeyecektir. Güneydoğuda verdiğiniz Habur faciası tavizini, Türklüğe hakaret edilmesini, zinanın suç olmaktan çıkartılmasını, Papa’nın heykeli önünde AB’ye teslim imzası atmanızı, vatandaşın işsizliğe, yokluğa ve yoksulluğa maruz bırakılması vatandaş tarafından hiçbir şekilde unutulmayacaktır diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde Muğla Milletvekili Sayın Yüksel Özden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Üniversitelerle ilgili bizim çalışmalarımız ve üniversite konusunu takibimiz gazete manşetlerinden, gazete sayfalarından değil. Biz üniversiteye, üniversitenin içinde, programlarıyla, içerikleriyle, üniversitenin yönetimi ve programlarıyla bakıyoruz, yurtlarıyla bakıyoruz.

Şimdi, kısaca, üniversitede olanlara dair biraz, bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Üniversitenin özerkliğinden konuşuluyor. Elbette akademik, idari, mali her türlü özerkliğin yanındayız. Bu özerkliğin lafı edilirken bir tarafta, biz Türkiye’deki üniversitelerimize uluslararası bir kimlik, bir hüviyet kazandırmak için, bunu lafta ve birtakım prosedürlerle zorlama, engellemeyle değil, üniversitelerimizin kendisine bıraktık.

Değerli arkadaşlar, yaptığımız şey, şu an Türkiye’de açtığımız onca üniversiteyi biz bir tarafta kendi öğrencilerimiz için yaparken nasıl kendi öğrencilerimiz durumuna göre dışarıda eğitim alıyorsa bizim üniversitelerimiz de yurt dışındaki öğrencilere açılmıştır ve bunun kararı bugün üniversite senatosunun elindedir, kontenjanını belirlemek, kriterlerini belirlemek üniversitenin elindedir. İşte özerklik budur. Üniversitelerimize biz bu yetkiyi verdik.

Artı, üniversitedeki öğrencilerimizin dünyadaki gelişmelerden, akademik, bilimsel çalışmaların zirvesindeki insanlardan yararlanabilmeleri için 111 Projesi’yle Nobel ödüllü yabancı bilim adamlarını peşi sıra ülkemize getiriyoruz ve üniversitelerimizde öğrencilerimize konferans vermelerini sağlıyoruz. Yaptıkları şey sadece basit bir bilgi aktarımı değildir.

Üniversite öğrencilerimize biz bir taraftan Erasmus Projesi’yle Avrupa’daki değişik üniversitelerde eğitim öğretim görme, ufuklarını açma, yabancı bir ülkede deneyim kazanma, oradaki üniversite öğrencileriyle birlikte olma imkânı sunarken gidemeyenlere de burada aynı fırsattan bir nebzede olsa yararlanmaları için 111 Projesi’yle çok sayıda Nobel ödüllü bilim adamı Türkiye’ye gelip üniversite öğrencilerimize destek olmaktadır.

Aynı şekilde yine Bologna süreciye üniversitemizin uluslararası hüviyet kazanması, uluslararası nitelikte, kalitede bir çıtaya ulaşabilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Her zaman sözü ediliyor: O kadar üniversite açılıyor, öğretim üyesi nerede? Öğretim üyesi yetiştirmek için her türlü yöntemi deniyoruz. Bir taraftan Millî Eğitim Bakanlığı diğer taraftan üniversiteler, şu an yurt dışına gitme durumu olan, yabancı dil yeterliliği olmayan her araştırma görevlisine, doktora öğrencisine yurt dışına çıkıp bilgisini, deneyimini artırmak için fırsat veriyoruz, bunları sağlıyoruz.

Ayrıca kendi ülkemizde de öğrencilerimizin değişik üniversitelere gidebilmesi, nasıl Türkiye’deki Avrupa, Avrupa’daki Türkiye’ye geliyorsa yeni üniversiteler ile önceki köklü üniversiteler arasında da bir değişim programı başlatmış bulunmaktayız.

Üniversite açılma konusunda biraz önce beni tebessüm ettiren bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Her ile üniversite açıldığında bunu lüzumsuz, anlamsız, gereksiz, fuzuli görüyoruz ama diğer yandan da kendi ilçemize üniversite istiyoruz. Burada samimi olmak lazım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 150 bin nüfuslu,150 bin!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Üniversite açıldığında, bu hiçbir zaman hiçbir üniversite ilk iki sene içerisinde, üç sene içerisinde, beş sene içerisinde ful bir üniversite, tam anlamıyla dört dörtlük bir üniversite hâline gelmez. Bu, zaman isteyen bir konudur. 1992’de açılan, 1994’te açılan… 1992’deki yirmi dört üniversite açıldığında da aynı şeyler gündeme geldi, aynı şeyler konuşuldu. Yıl 2010, o zamanki yeni üniversitelerin çoğu bugün bizim eski, köklü üniversitelerimizle yarışır, onlarla boy ölçüşür hâle gelmiştir. Bunlar için de biraz bekleyeceksiniz. Bu yatırımları da hep birlikte yapacağız.

Diğer tarafta, üniversite öğrencilerinin mağduriyeti gündeme geliyor, yoksulluğu konuşuluyor. Bir milletvekili olarak ve aynı zamanda üniversitede çocuğu okuyan bir baba olarak konuşuyorum. Üniversitede çocuk okutmak kolay bir iş değil, üniversitede çocuğunu okutmak gururlu, onurlu, güzel bir olay ama üniversitede çocuk okutmak gerçekten fedakârlık isteyen zor bir olay. Biz burada devlet olarak bu çocuklarımıza daha önce akıllarından bile geçmeyen imkânları, hizmetleri sunuyoruz.

Bir defa, isteyen herkese burs veya kredi veriyoruz. Kim isterse burs veriyoruz, kredi veriyoruz, katkı kredisi veriyoruz. Eğer başarılı ihtiyaç sahibi ise karşılıksız burs veriyoruz ama maddi durumu kriterler, ölçütler içerisinde muhtaç durumda değil ama başvuruyor, ona kredi veriyoruz, katkı kredisi sağlıyoruz.

Ayrıca, bu üniversite öğrencilerimizin sorunlarını gündeme getiren arkadaşlar şunun farkında mıydı? Daha bu yılın başına kadar mevzuatlarla, birçok konuyu konuştuğumuz -daha yeni konuştuk- bizim üniversitedeki öğrencilerimiz hafta sonu kahvaltı desteği alamıyordu, yurtta kalan öğrencilerimize hafta sonu kahvaltısı verilmiyordu.

AHMET ERSİN (İzmir) – Öğrencileri kim dövdürüyor?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bu öğrencilerimize, biz, bakın, sanki öğrenciler hafta sonu yurtta kalmıyormuş gibi onlara destek sağlanmıyordu. Onunla ilgili söyleyeceklerimizi de söyleyeceğiz ama hafta sonlarında, bayram tatillerinde bu öğrencilere destek verilmiyordu, bunu sağladık, kahvaltısını sağladık…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yüksel Bey, yurtlardaki öğrenci sayısı kaç, toplam öğrenci sayısı kaç?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Yurtlardaki öğrenci sayısı 245 bin.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Toplam öğrenci sayısı kaç?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …ve bugün yaptığımız yurtlarda daha önce olmadığı şekilde, biz 500 kişilik yurt yapıyorsak 500 kişilik de sosyal tesisini hazırlıyoruz, bin kişiyse bununla ilgili sosyal tesisini de hazırlıyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Toplam öğrenci sayısı kaç? 2,5 milyon!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Şimdi, konuşuyoruz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, on dörtte 1’ini ancak barındırıyoruz.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Toplam öğrencisi ne kadar? 2 milyon 200 bin civarında.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tamam. Onda 1’i yurtlarda, yani onda 9’u dışarıda!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Biz her ilde üniversite açarak, bir defa öğrencilerimizin çoğu kendi illerinde veya büyük şehirlerde kalıyorsa burada barınma sorunu yok zaten.

Geçen sefer söyledim, biz bugün itibarıyla yurda başvuran öğrencilerin talebine, yüzde 75’e varan oranda -çünkü son konuşmamla bu konuşma arasında dört tane daha yurt açıldı- yurt açtık, taleplerini karşıladık, yer açtık ve 2009’da 15 bin, 2010’da 30 bin, önümüzdeki iki yılda da 80 bin daha yeni kapasite açacağız yurtlarımıza. Yani bize başvuran herkese nasıl burs verebiliyorsak, kredi verebiliyorsak, katkı kredisi verebiliyorsak, bundan sonra, merak etmeyin, çok yakın bir zamanda yurtlarımıza başvuran her öğrenciyi de yurtlarımıza alacağız.

Şimdi, gene biraz önce konuştuğumuz gibi bu ülkedeki üniversite öğrencilerinin hiçbirisinin dünya görüşü, tercihi, ağzından çıkan laflar ne olursa olsun kötü muameleye tabi tutulmasına gönlümüz razı olmaz. Böyle bir şeyi doğru bulmayız.

AHMET ERSİN (İzmir) – Öğrencileri kim dövdürüyor onu söyle?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Böyle bir şey yanlıştır ama bu ülkede toplantı, gösteri yürüyüşleriyle ilgili hangi mevzuatlar varsa bununla ilgili kurallara da uymak zorundayız. Bir tarafta görüşünü beyan etmek, tepki göstermek, protesto etmek başka, savaş meydanına gider gibi de gitmek başka.

Yine, burada eğer polislerimizin ihmali, kastı varsa bununla ilgili idari işlem de yapılmaktadır ve en kısa zamanda sonuçlandırılarak gereği yapılacaktır.

Biz üniversitelerimizle ilgili bir hayalin, bir heyecanın, bir vizyonun peşindeyiz. O da bu ülkede artık üniversiteye girişin bir sıkıntı, üniversiteye girişin bir maraton yarışı olmaktan çıkıp neredeyse herkesin, uzun dönemde herkesin ilgisine, istidadına, yeteneğine, kapasitesine göre istediği bir programda okuyabilmesinin önünü açmaktır. Merak etmeyin, çok kısa bir zaman içerisinde bazı programlarımızda sınav bile olmayacak, isteyen herkes o programa girecek ve mezun olup olmama da onun kendi başarısına, kendi gayretine bağlı olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sorular da önceden cep telefonuna gelecek mi? Bir mesaj gönderdiği zaman sorular cep telefonuna gelecek mi sınavdan önce? Cevapları gelecek mi?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Arkadaşlar, ÖSYM ile ilgili sıkıntı, yıllardır gündeme gelen, herkesin bildiği, tartıştığı, programlara konu olan şeye biz neşter vurduk ve son verdik. Bundan sonrasında da, bugün de açıklanan -siz gazete manşetlerinde işinize gelenlere baktınız- diğer tarafta da bireye mahsus soru paketleriyle böyle bir şeyin daha başlangıcından sonuna kadar asla izin verilmeyecektir.

Ben bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Grup önerisinin aleyhinde olduğumu bir kez daha beyan ediyorum. Tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özden.

III.- YOKLAMA

(MHP  sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, toplantı yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Korkmaz, Sayın Torlak, Sayın Çelik, Sayın Asil, Sayın Yalçın, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Tankut, Sayın Işık, Sayın Yunusoğlu, Sayın Akcan, Sayın Serdaroğlu, Sayın Akkuş, Sayın Nalcı, Sayın Homriş, Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Coşkun.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2. (10/286, 10/470) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 7/12/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bizim elimizde AKP’nin grup önerisi yok efendim, iki grubun önerisi bizde var. Dolayısıyla bize iki grubun önerisi geldi diyorum yani grup önerisi yok bizim elimizde. Dolayısıyla grup önerisi elimizde olmadan bu konuda konuşma yapamayacağız.

BAŞKAN – Dağıtıldığını söylüyor arkadaşlar.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, bize de fotokopisi ulaştı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dağıtılmasını temin ettikten sonra…

BAŞKAN – Dağıttıklarını söylüyorlar arkadaşlar.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, eğer Divanın dağıtım noktasında bir kusuru varsa ara verebiliriz.

BAŞKAN – Hayır, hayır, sizinle ilgisi yok çünkü ben daha evvel de gördüm.

Kavas arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, bize dağıtılmadı efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, MHP ve CHP’nin grup önerileri geldi, AKP’ninki gelmemişti. Ben istedim, öyle aldım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bize dağıtıldı.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurul çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 574 ve 472 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Sayı: 864                                                                                           07/12/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 07.12.2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                           Suat Kılıç

                                                                                                            Samsun

                                                                                         AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan 565, 574, 374, 472, 522, 481, 533, 569, 570, 572 ve 573 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.

Genel Kurulun; 7 Aralık 2010 Salı ve 29 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde Sözlü Soruların görüşülmemesi, 28 Aralık 2010 Salı günü sözlü soruları müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

Genel Kurulun; 10 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 374 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesi, çalışmaların bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun 11 Aralık 2010 Cumartesi günü saat 14:00’te toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 374 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi, 28 Aralık 2010 Salı günü 15:00-23:00 saatleri arasında, 29 ve 30 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günlerinde ise 13:00-23:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi,

574 ve 472 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının, İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

Önerilmiştir.

574 Sıra Sayılı

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı (1/961)

BÖLÜMLER                         BÖLÜM MADDELERİ                        BÖLÜMDEKİ

                                                                                                           MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                             1-26                                                26

2. BÖLÜM                                            27-48                                               25

                                                   (Geçici Madde 1,2,3)                             

                                                  Toplam Madde Sayısı                                  51

 

 

472 Sıra Sayılı

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında

Kanun Tasarısı (1/772)

BÖLÜMLER                              BÖLÜM MADDELERİ                   BÖLÜMDEKİ

                                                                                                          MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                                1-11                                             11

2. BÖLÜM                                                12-16                                            11

                                  ( Madde 14'e bağlı 1.,2.,3.,4. ve 5. fıkralar;

                                                       Geçici Madde 1)                                 

                                                  Toplam Madde Sayısı                                    22

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; grup önerimiz üzerinde, lehinde olmak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bu hafta ve bütçeden sonraki tek haftada çalışma gün ve saatlerine ilişkin çalışma prensipleri noktasındaki görüşlerimizi, esasında Genel Kurulun onayına sunmuş olacağız getirmiş olduğumuz grup önerisiyle beraber. Burada gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Milliyetçi Hareket Partisi gerekse Barış ve Demokrasi Partisi açısından bilinmeyen herhangi bir unsur söz konusu değil. Dün öğleden sonra AK PARTİ grup başkan vekilleri toplantısının hemen akabinde muhalefet gruplarımızın tamamını bu konuda bilgilendirdik.

Bu hafta çalışma gün ve saatlerimizi Danışma Kurulu önerimizin kabul edilmesi hâlinde şu şekilde dizayn etmiş olacağız: Bugün zaten 15.00-23.00, çarşamba ve perşembe günleri 13.00-23.00, cuma günü 14.00-23.00. Bu hafta görüşülmesi planlanan kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşmasına cuma günü 23.00’e kadar olan sürenin yetmemesi hâlinde, cumartesi günü saat 14.00’ten başlayarak bitimi planlanan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edelim düşüncesindeyiz ama kanaatimi hemen peşinen ifade edeyim: Cumartesi gününe sarkacağı kanısında değiliz çünkü sadece iki kanun teklifi ile bir tasarının bu haftaki dört gün içerisinde kanunlaştırılmasına ilişkin bir düşüncemiz var.

Bugün, grup önerileri nihayete erdikten sonra, İç Tüzük 37 ile ilgili görüşme de tamamlandıktan hemen sonra Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde değişiklik öngören bir maddelik bir kanun teklifi var, yürütme ve yürürlükle birlikte üç madde, saat 23.00’e kadar o kanun teklifinin görüşmelerine devam edelim düşüncesindeyiz. Bitmemesi hâlinde -muhtemelen süremiz yetmeyecektir, bitmeyecektir- çarşamba günü, yarın saat 13.00’ten itibaren başlayacak çalışmalarda yine TCK 257’yle ilgili kanun teklifinin görüşmelerine devam edip bitirelim istiyoruz. Bundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı gelecek. Az evvel Danışma Kurulu önerimiz okunurken de ifade edildiği gibi, geçici maddeleriyle birlikte toplam 51 madde. 1-26 birinci bölüm, kalanı ikinci bölüm olmak üzere iki bölümden oluşan bir temel kanun formatında görüşülmesini arzu ediyoruz. Çarşamba günü başlanacak, perşembe günü bu kanuna devam edeceğiz, bitmediği takdirde -perşembe günü 23.00’e kadar- cuma günü saat 14.00’ten itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun görüşmelerine devam edeceğiz. Bunun bitiminde, muhalefet gruplarından da aynı yönde olumlu görüş ve öneriler geldi hatta konuyu hatırlatan muhalefet grup başkan vekilleri oldu diyebilirim, AK PARTİ Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt tarafından verilen bir kanun teklifi var, tababet ve şuabatı ile ilgili Kanun’da düzenleme yapılmasına ilişkin tek maddelik bir kanun teklifi. Bu kanun teklifi diş hekimliği mesleğinin tanımına yönelik bir düzenleme içeriyor. Malumlarınız olduğu üzere, gelişen teknolojik koşullar, diş hekimliği hizmetlerinin standartlarını ve çerçevesini de değiştirmiş durumda. Sadece teknik bir düzenleme.

Cuma günü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun bitmesi hâlinde bu tek maddelik diş hekimliğiyle alakalı kanun teklifini görüşmeksizin ya da tümü üzerindeki görüşmeleri yaparak maddeleri üzerinde ayrıca görüşmeye gerek kalmaksızın Genel Kurulun oyuna sunabiliriz. Bu noktada dün yaptığımız görüşmelerde gerek CHP gerekse MHP gruplarının diş hekimliği kanunu ile ilgili olumlu görüşleri olduğu konusunu grup başkan vekilleri bana ilettiler -gerek Sayın Vural gerekse Sayın İnce- BDP Grubundan Sayın Ata ile görüştük, konuyu değerlendireceklerini ama kendilerinin de prensipte bu konuya bir itirazlarının olmadığını ifade ettiler.

Yine Danışma Kurulumuzla öne çekilmesini planladığımız bir diğer kanun tasarısı, Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı. Yine millî kültür, millî tarih noktasında önemi haiz olan bir kanun tasarısı. Hükûmetten geldi. Komisyon süreci çok önceden tamamlandı. Genel Kurulda bu kanun tasarısını da yasalaştırmayı ve bu başkanlığın kurulmasına önayak olmayı hedefliyoruz ancak Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nı bu hafta yasalaştırmak gibi bir düşüncemiz yok. Öne çekip öndeki yerini muhafaza edelim düşüncesindeyiz. 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri tamamlandıktan sonra yazma eserler başkanlığıyla ilgili kanun tasarısını yine burada görüşmek suretiyle yasalaştırma imkânı bulabiliriz.

Bilgi ve dikkatlerinize sunduğumuz grup önerimizde ayrıca, sadece başlık olarak ifade etmek istiyorum, yedi ayrı uluslararası sözleşmenin sıralarını öne alıyoruz ancak bugün bunları öne almakla birlikte bu haftaki çalışma saatleri içerisinde bu uluslararası sözleşmelerin görüşmelerini yapmak ya da oylamalarına başlamak gibi bir düşünce içerisinde değiliz, onu peşinen ifade etmiş olayım.

İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanması; Türkiye Cumhuriyeti ile Filipinler Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması; Türkiye Cumhuriyeti ile Kanada Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Arasında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Türkiye Cumhuriyetindeki İşbirliği ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanması; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Asya Kalkınma Bankası Arasında Asya Kalkınma Bankasının Bölgesel Ofisinin Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanması; Uluslararası Ticaret Finansmanı İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu ve son olarak, Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı. Bunlar sadece grup önerimizle öne çekilmiş olacak ancak 2011 yılı bütçesi öncesinde, az evvel ifade ettiğim gibi, bu konuların görüşme ya da oylamalarını yapmak gibi bir düşünce içerisinde değiliz.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, bir not olarak ifade etmiş olayım: Cumartesi günü saat 14.00’ten sonra, bitmemesi hâlinde çalışacağız dedik ancak cuma günü erken saatlerde bitmesi ya da perşembe günü saat 23.00’ten önce üç kanun teklifinin yasalaşması hâlinde cuma günü yeni bir kanun teklifini öne almak ya da cumartesi günü, hazır Danışma Kurulu kabul edilmişken çalışmalara devam etmek gibi bir düşünce içerisinde değiliz. Baştan da beyan ettiğimiz gibi, dün de muhalefet gruplarıyla konuştuğumuz gibi, TCK 257, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı ve bir de diş hekimliğiyle ilgili tanımlamayı düzenleyen tek maddelik kanun teklifi yasalaştıktan sonra Genel Kurul çalışmalarını nihayete erdirmeyi planlıyoruz.

İktidar grubuna ve muhalefet gruplarına bu çerçevede başarılı bir çalışma temposu ve iyi bir hafta temenni ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.

Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum. AKP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Biraz evvel Sayın Suat Kılıç kendi grubunun önerisini özetledi.

Değerli arkadaşlarım, bu özetlenen grup önerisinde en can alıcı nokta 565 sıra sayılı kanun. Bu kanunu öylesine acil bir şekilde gündemin ilk sırasına getiriyorlar ki, gerçekten, niyetleri orada okumak, niyetleri görmek burada mümkün.

Değerli arkadaşlarım, mevcut gündemimize göre 4’üncü sıraya konuluyor ama -diğer 3 kanun tasarısıyla ilgili, anlaşılan o ki, Hükûmet ve Komisyon yerlerine oturmayacaklar- ilk sırada 565 sıra sayılı kanun görüşülecek. Bunu, AKP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde de görüyorsunuz kocaman harflerle. 565 Sıra Sayılı Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın verdiği üç maddelik -bir maddelik de, yürürlük ve yürütmeyle birlikte üç maddelik- bir kanun teklifini ilk sıraya alıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bizi izleyen çok değerli vatandaşlarımız, bir yasanın bu kadar acil ilk sıraya getirilmesine anlam verememiş olabilirler, birazdan onların ayrıntılarını sizlere arz edeceğim. Bu kanun teklifinin, böyle alelacele getirilen kanun teklifinin milletin yararına mı olup olmadığını sorgulamamız gerekiyor. Öyle ya, çok acil, bütün kanunları bir tarafa bırakıyorsunuz, bütün her şeyi bir tarafa bırakıyorsunuz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1’inci sırasına koyuyorsunuz. Peki, bu kanun teklifi sokaktaki işsiz vatandaşımızın sıkıntısına çare oluyor mu? Memurumuzun, işçimizin, emeklimizin, sanayicimizin o yaralarına çare oluyor mu? Değerli arkadaşlarım, olmuyor. Bu kanun teklifi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun görevi suistimal yani görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçlarına bir açıdan örtülü bir af getiren bir yasa teklifi.

Değerli arkadaşlarım, bu kıyak kurtuluş yasasıyla, bu kıyak örtülü af yasasıyla kimler kurtarılmak isteniyor, konunun can alıcı noktası bu. Bu kanun maddeleri kimi ilgilendiriyor değerli arkadaşlarım? Suç işleyen kamu görevlilerini yani halk tabiriyle memurları, kimi memurları ilgilendiriyor. Bu suçtan kim zarar görüyor, ilk önce bunu sormamız lazım? Bu suçu işleyenler her şeyden önce devlete zarar veriyor ve millete zarar veriyor, milletin kamu kaynaklarını hortumluyor, mahkeme kararlarını hiçe sayıyor. Vatandaşa hoyratça, bile bile, kasıtlı olarak davranan, onun canını yakan kimi kamu görevlilerini kurtarmaya yönelik bir kanun teklifi. Peki, bu suçu işleyenler kimlere kıyak çekiyor? Yerli, yabancı yandaşlarına kamu mallarını peşkeş çekiyor.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel de ifade ettim, vatandaşa bile bile zulmeden kimi memurlar bu yasa teklifiyle alelacele kurtarılmak isteniyor. Şimdi, bu yasa bugün görüşülecek. Peki, arkadan ne geliyor, daha bütçe görüşmeleri yapılmadan önce? Kişisel kusurları nedeniyle vatandaşa zarar veren kamu görevlileri, hâkim, savcılar hakkında dava açılmasını engelleyen bir yasa teklifi de değerli arkadaşlarım, peşi sıra arkadan Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilecek. Şimdi, “Profesör Doktor Haberal”, kamuoyunda öyle adlandırılan bir kanun sözünü ettiğim kanun.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakıyoruz, dünyanın en önemli gündemi WikiLeaks belgeleri. Şimdi, bu konuşulduğu zaman AKP’li arkadaşlarımız hemen hopluyorlar, hemen zıplıyorlar, hemen laf atmaya başlıyorlar! Peki, bu belgelerin en can alıcı noktası nedir? Özelleştirmeler, kamu iktisadi teşebbüsü denilen kamuya ait malların peşkeş çekilmesi. Bu belgeler içinde bunu çok net olarak görüyorsunuz. Şimdi bu suç nasıl işlenir? Bir kamu görevlisi tarafından işlenir. Ya görevini kötüye kullanacak, görevini suistimal edecek ya da görevini ihmal edecek. Şimdi bir bakıyorsunuz, bu kanun teklifiyle, görülmekte olan görevi ihmal suçları ve görevi suistimal suçlarının alt sınırları ve üst sınırları indirilmek suretiyle bir açıdan örtülü af getiriliyor, erteleme imkânı getiriliyor, hükmün açıklanması imkânı getiriliyor ama her şeyden önce bu düzenleme, sanıkların lehine düzenleme getireceği için, Yargıtayda bekleyen dosyaların da bozulması suretiyle tekrar yerel mahkemelerde yargılanması fırsatını getiriyor.

Çok değerli arkadaşlarım, daha iki gün önce, biliyorsunuz, eski DİSK Başkanı merhum Kemal Türkler’in davası zaman aşımına uğramıştı. Değerli arkadaşlarım, bu yasal düzenleme geldiği zaman birçok kamu görevlisinin Yargıtayda bekleyen, kesinleşmemiş birçok dosyası Yargıtay tarafından lehe hükümler getirildiği için bozulacak ve bu dosyaların bir anlamda zaman aşımına uğraması suretiyle, bu suçu işleyenlerin bu cezalardan kurtarılma imkânı getirilmiş oluyor.

Değerli arkadaşlarım, nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Sürekli kişiye özel yasalar. Naylon faturayı bilerek kullananlar bu Mecliste çıkarılan kanunlarla affedildi. Şimdi bakıyorsunuz, bu yasa teklifi kabul edildiği takdirde, vatandaşa zulmeden, bile bile keyfî davranan birtakım kamu görevlilerini siz burada affedeceksiniz. Mahkemeye gitmiş, hak aramış, mahkemeden karar almış, mahkeme kararını hiçe sayan kimi kamu görevlilerini bu yasa teklifiyle affedeceksiniz. Görevini ihmal etmek suretiyle veyahut görevini kötüye kullanmak suretiyle vatandaşın malını yağmalayan insanları, vatandaşın malını hortumlayanları, bu alelacele getirilen yasayla affedeceksiniz, ondan sonra çıkıp da her yerde “Biz yetimin hakkını yiyenlerden hesap soracağız.” diyeceksiniz. Bu ne yaman çelişkidir değerli arkadaşlarım? Türkiye'nin tek bir meselesi, acil meselesi kamu mallarını yağmalayan, kanunları hiçe sayan insanları kurtarmak mıdır?

Gazetelerde yazıyor “Bu suçlamayla kimler yargılanıyor?” Bir bakıyorsunuz, ucu Hükûmete uzanıyor; Hükûmetin bakanları, milletvekilleri, belediye başkanları bu suçtan dolayı yargılanıyor. Bizim işimiz mıntıka temizliği yapmak mıdır? 2011 seçimleri geliyor. 2011 seçimlerinden önce birtakım suçlarla, üstlerinde bu yaftalarla dolaşan adamları aklamak Türkiye Büyük Millet Meclisinin öncelikli görevi midir?

Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu yasanın gündeme alınmaması lazım; alındığı takdirde de vicdan sahibi, namuslu insanların bu yasa teklifini reddetmesi lazım. Bizim görevimiz bu. Biz milletvekili seçildiğimizde, Anayasa’nın 81’inci maddesi gereğince Anayasa’ya, namusa, hukuka sadakatle bağlı kalacağımıza dair yemin ettik. Devletin malını hortumlayanları, vatandaşa zulmedenleri aklama işi bizim görevimiz değil.

Her şeyden önce bu yasa teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmemesi gerekir ama öyle bir duruma geldik ki şimdi bu gelecek. İki gün sonra bir bakacaksınız, başka bir… Neymiş? Haberal’ın yargılanmasından dolayı kişisel kusur işleyen kimi hâkim ve savcıların uğradığı cezaları bizler affedeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, o zaman -eğer bu yasalar çıktığı zaman- “devletin memuru” dediğimiz kamu görevlileri, siyasi iktidarın mensuplarının robotu olur. Vatandaşımız hiçbir yerde hak arayamaz memura karşı, devlete karşı çünkü memur, devlet gücünü temsil eder. Eğer hesap vermezlik gibi bir yaklaşımı olursa bir devlet memurunun vatandaşın sığınacağı hiçbir yer yoktur. Onun için, böylesi yasa tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmemesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Getirildiği takdirde de, biraz evvel de söylediğim gibi, vicdan sahibi ve namuslu milletvekilleri tarafından reddedilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Görüşlerimi dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde Sayın Yeni, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, her milletvekili namuslu ve şereflidir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu son konuşmacıya özellikle hatırlatmak istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve hepinizin hicri yıl başınızı kutluyorum, muharrem ayınız mübarek olsun.

Yine, 5 Aralık da kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkı elde ettikleri bir gündür. Bütün hanım kardeşlerimizi, milletvekillerimizi yeniden tebrik ediyorum, kutluyorum.

Milletin yararına olan kanunları çıkarmaya devam ediyoruz. Destek veren tüm milletvekili arkadaşlarıma ayrıca teşekkür ediyorum. AK PARTİ grup önerisiyle birçok önemli kanun bu arada görüşülmüş olacak ancak Hâkimler ve  Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı gündemin ön sıralarına alınmaktadır. 12 Eylül tarihinde gerçekleşen Anayasa değişikliği halk oylamasından sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri yapılmış ve Kurul yeni değişikliğe uygun bir şekilde oluşturularak çalışmalarına başlamıştır. Bu nedenle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı’nın da bir an önce yasalaşması gerekmektedir. Önümüzdeki hafta, inşallah hep birlikte 2011 bütçe görüşmeleri başlayacak. Bu önemli uyum yasasının bütçe görüşmelerinden önce mutlaka gündeme gelip kanunlaşması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, çok çalışmamız lazım. Milletimize sözümüz var, muasır medeniyeti yakalayıp mutlaka aşacağız. Boşa zaman harcamamamız gerekir. Hedefimiz, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında, yani 2023’te dünyadaki ekonomik sıralamada ilk 10’a girmektir. Bunun için sağlıkta, adalette, eğitimde, ulaşımda, turizmde ve her konuda reformlar yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Türkiye’nin her tarafı şantiyeye döndü ve bu şekilde çalışmalar sürüyor.

Ben AK PARTİ grup önerisinin lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu… (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; iktidar partisinin grup önerisi üzerine söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bakın Sayın İktidar, her zaman yaptığınız gibi, yine bugün de kafanıza göre hareket ederek birçok tasarı ve teklifin sıralarını değiştirmektesiniz. Bu değişikliklerin yapılması aslında normal olabilir ancak bunları grupların mutabakatıyla yapmanız daha doğrudur. Grupların mutabakatıyla yapılan çalışmaların daha verimli olduğunu sizler de bilmektesiniz. Bunun aksi ise Meclis çalışma verimini olumsuz etkilemektedir.

Önergenizle, görevini kötüye kullananların affedilmesi sizin için çok önemli olabilir, bu tabii ki sizin tasarrufunuz. Ancak sicilinize baktığımızda bu kanun bizi tedirgin etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu grup önerisi vesilesiyle şu kanun - bu kanun değil genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma performansına, iktidar partisinin muhalefeti yok sayan tutumuna huzurlarınızda dikkat çekmek istiyorum. Genel Kurul 23’üncü Dönemde 2010 Aralık ayına kadar toplam 396 adet kanun çıkarmıştır. Bu kanunların 225 tanesi uluslararası anlaşma, kalan 171 tanesi normal kanunlardır. Görülüyor ki yarıdan fazlası yani 225 tanesi uluslararası anlaşma olduğu için, ülkemizin uluslararası menfaatleri de göz önünde bulundurularak iktidar ve muhalefetin mutabakatıyla çıkarılmış ve kanunlaştırılmıştır.

Çok değerli milletvekilleri, 23’üncü Dönemin 1’inci yasama yılında zaten bu Mecliste kanun çıkarılamadı. 2’nci ve 3’üncü yasama yıllarında ise iktidar-muhalefet diyaloğunun en verimli olduğu dönemi yaşandığından kanun çıkarmada Genel Kurul başarılı bir dönem icra etti ve böylece ülkemizin ve milletimizin yararına olan kanunları iktidarıyla muhalefetiyle birlikte çıkardık. Bu uzlaşma neticesinde 2’nci ve 3’üncü yasama yılında toplam 231 adet kanun çıkmıştır. Bu 231 adet kanunun 103 tanesi uluslararası anlaşma -dikkatinizi çekerek ifade ediyorum- 128 tanesi ise normal kanundur. Bu rakamlar gösteriyor ki 2’nci ve 3’üncü dönemlerde oluşan mutabakat neticesinde Meclis verimli çalışmıştır ancak 4’üncü yasama yılından itibaren Adalet ve Kalkınma Partisinin “Ben yaparım olur, ben iktidarım, benim dediğim olacak ve benim düdüğüm çalacak.” hastalığına yakalanmasıyla birlikte işler değişmiştir. Kısaca, iktidar “Her şeyi ben bilirim, istediğimi yaparım, muhalefete hiçbir şey sormam, muhalefet de neymiş, muhalefeti hiçbir şeye karıştırmam.” anlayışıyla hareket etmeye başlamıştır. İşte, bu anlayışın sonucu tüm muhalefeti yok sayan iktidar en verimli çalışması gereken 4’üncü yasama yılında Meclisten ancak ve ancak 95 kanun çıkarabilmiştir ve bunların 55 tanesi uluslararası anlaşma, 40 tanesi ise kanun olmuştur. Altını çizerek ifade ediyorum ki bir yasama yılında sadece 40 kanun çıkarabildiniz.

Değerli milletvekilleri, 5’inci yasama yılının ilk üç ayında Genel Kuruldan geçen 70 kanunun sadece 3 tanesi normal kanun, geri kalan 67 tanesi ise geçen hafta da bizlerin desteğiyle çıkardığınız uluslararası anlaşmalardır.

Bakın sayın milletvekilleri, 23’üncü Dönem Meclisinin kanun çıkarma performansını özetliyorum: 23’üncü Dönemin 1’inci yasama yılında çıkan kanun sıfır, 2’nci yasama yılı 80 kanun, 3’üncü yasama yılı 48 kanun, 4’üncü yasama yılı 40 kanun, 5’inci yasama yılının ilk üç ayında ise yani şu anda da çıkarılan kanun sayısı 3’tür. Dolayısıyla bu dönemin tamamında 171 adet kanun çıkarılabilmiştir. Buradan görülüyor ki iktidar-muhalefet diyaloğu sonucu 2’nci yasama yılı çok verimli geçmiş, 3’üncü ve 4’üncü yasama yıllarında ise iktidarın muhalefeti yok saydığı günden itibaren muhalefet “Türkiye Büyük Millet Meclisinde ben de varım, ben de milletin temsilcisiyim, ben de demokrasinin gereği olarak burada varım.” demiştir ve nihayetinde AKP’nin yanlış tutumu ve davranışı sonucunda verimlilik düşmüştür. Neye rağmen düşmüştür? Gece yarılarına kadar ve hatta Sayın Başbakanımızın gece yarısı Genel Kurul baskınlarına rağmen düşmüştür. İşte bunun sonucu, bu işin müsebbibi ta ve ta ki iktidardır, yani Adalet ve Kalkınma Partisidir.

Çok değerli milletvekilleri, AKP İktidarı ne zaman muhalefetle mutabakat aradıysa, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman ülke ve milletin menfaatine olan yasalarda size destek verdik. Bu tavrımızı bundan sonra da sürdüreceğiz ve bakın bu tavır, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin tavrıdır ve grubumuza tavsiyesidir değerli milletvekilleri. Çok hassas konularda verdiğimiz desteklerin kıymetini bilmeseniz bile herhâlde hatırlayacaksınız.

Bakınız sayın milletvekilleri, bir kez daha hatırlatıyorum: Demokrasi “Ben sandıktan çıktım, her şeyi yaparım.” demek değildir. Milletimiz bu Meclise sadece AKP’yi göndermedi. Muhalefeti de seçen ve kanun yapması için Meclise gönderen yine bu aziz millettir. Siz muhalefeti yok saymakla aslında milleti de, milletin görüş ve düşüncelerini de yok saymaktasınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 147 tane kanun teklifimiz var, sadece benim 26 adet kanun teklifim var. Bütün bu teklifler, bu milletin sorunlarına çözüm getiren tekliflerdir değerli milletvekilleri. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi, muhalefetten geldi diye bizim tekliflerimizi görmezden ve duymazdan gelirken, kendisi aynı konuda teklif ya da tasarılar getirerek “Sorunu muhalefet çözemez, biz çözeriz” havası vermeye çalışmaktadır. Bu, AKP’nin “Muhalefet çözüm üretmiyor” kara propagandasının da bir parçasıdır. Hem çözüm getiren tekliflerimizi gündeme almıyorsunuz hem de muhalefeti ‘Çözüm üretmiyor” diye suçluyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, iktidar komisyonlarda ve Genel Kurul çalışmalarında muhalefetin öneri ve tekliflerinin en azından bir kısmını dikkate almış olsaydı birçok sorun çok daha kolay, çok daha önce çözülebilirdi.

Bakın, iktidarın çok değerli milletvekilleri, bir Anayasa değişikliği paketiyle komisyonların, Genel Kurulun ve Türk milletinin ve ülkenin altı ayını heba ettiniz. Heba ettiniz diyorum, çünkü referandum akşamı Sayın Başbakan yeni bir Anayasa ihtiyacı olduğunu Türk milletine haykırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Evet, madem yeni bir Anayasaya ihtiyaç vardı, bu altı ayı ülkeye neden kaybettirdiniz? Sayın Başbakanın ve siz değerli milletvekillerinin yağlandıra ballandıra anlattığı Anayasa değişikliği madem yeterli değildi, neden Milliyetçi Hareket Partisinin geniş kapsamlı bir Anayasa değişikliği teklifini, önerisini kabul etmediniz?

Değerli milletvekilleri, netice itibarıyla, bu Meclis, iktidarıyla muhalefetiyle milletimiz için çalışmaktadır. “Ben yaptım, oldu” anlayışı hem iktidarın kendisine hem de milletimize zarar vermektedir.

Meclisin önünü açan da, tıkayan da iktidardır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Önergeler

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/553), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17.12.2010 tarih ve 2/553 esas numarası ile Başkanlığınıza gelen ve tarafımdan verilen “Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” ile ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 37. maddesine göre işlem yapılması içi gereğinin yapılmasını bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                         Şevket Köse

                                                                                                           Adıyaman

BAŞKAN – Teklif sahibi, Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse… (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5458 sayılı sosyal güvenlik prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili Kanun üzerinde vermiş olduğum yasa teklifiyle ilgili görüşlerimi dile getirmek için İç Tüzük 37’nci madde gereğince söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, teğet geçtiği iddia edilen kriz, küçük bir azınlığın dışında, dar gelirliyi, küçük esnafı ve emekliyi derinden etkilemiştir. Demek ki kriz halkımızın cebini delip geçmiştir. Bu kriz bize bazı dersler verdi. Bu bir fırsattır, bunu değerlendirmemiz gerekir.

Dokuz yıllık AKP İktidarıyla, ekonomideki kara tablodan en çok emeklilerimiz etkilenmişlerdir. Bu nedenle, BAĞ-KUR ya da Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli olan yurttaşlarımızdan bir kısmı ticari faaliyette bulunmuşlardır. Bilindiği gibi, bu kişilerden Sosyal Güvenlik Destek Primi adıyla kesintiler yapılmaktadır. Uygulama, BAĞ-KUR’dan emekli olanlar için 1999 yılından bu yana, sigorta emeklileri için ise 2003 yılından bu yana devam etmektedir. 1 Ekim 2009 tarihi ise bu konuda önemli bir değişimin olduğu tarihtir çünkü bu tarihten önce ticari faaliyette bulunan emeklilerin destek primleri aylıklarından kesilmiyordu, başka bir deyişle bu kişiler ödemelerini bizzat yapıyordu. 1 Ekim 2008’den itibaren destek primi bu kişilerin maaşlarından kesilmektedir. Sorun da tam bu noktada kendini göstermektedir. Emekli olduktan sonra ticari faaliyette bulunan mükelleflerden kimilerinin bizzat ödeme yapmaları konusunda bilgileri yoktur. Ayrıca, bu konuda kendilerine herhangi bir tebligatta bulunulmadığı için ödeme yapmamışlardır. Neticede, bu mükelleflerin borçları birikmiş ve borçlar birikince de kendilerine ödeme ihbarı gelmiştir. Bu durumda yalnızca kendi seçim bölgem olan Adıyaman’da 4 bin yurttaşımız bulunmaktadır. Artık bunu Türkiye’de siz düşünün? Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kişi başı yaklaşık olarak 4 ila 5 bin, hatta 7-8 bin lira borcu olan mükelleflerin bu borçları ödeme konusunda ciddi bir sorun yaşadığı kamuoyunca bilinmektedir. Zaten emekli olan kişi niye çalışır? Şüphesiz paraya ihtiyacı olduğu için çalışır, çoluk çocuğunu okutmak, evine ekmek götürebilmek için çalışır ve emekli aylığı yetmediği için çalışır.

Değerli arkadaşlar, esnafımızın durumu hepimizce bilinmektedir, esnaf borcunu ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Ayrıca, çok sayıda esnaf da kriz nedeniyle iş yerini kapatmıştır. Emeklilerimizin ve esnaflarımızın bu durumu ortadayken onlardan bu borcu faiziyle birlikte almaya çalışmak adaletle, insafla bağdaşır mı? İşte bu nedenle destek primi borcunun yeniden yapılandırılması ve faizinin silinmesi mecburidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifimde anılan esas neden de budur.

Burada hemen şunu da belirtmek istiyorum: Düzenli ödeme yapan yurttaşlarımızın ödemelerinde çeşitli kolaylıklar sağlanması adaletsizliği de önleyecektir. Bakınız, Hükûmet çok sayıda kalemde af çıkarmaktadır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapılan düzenlemeye karşı değiliz ama eksikleri var. Mesela, borcunu ve vergisini zamanında ödeyen yurttaşlarımızın mağdur edilmemesi gerekir diye düşünüyoruz. Yine bu konuda şikâyetler alıyorum. Yurttaşlarımız şöyle diyor: “Biz borcumuzu zamanında ödediğimiz için suçlu olduk. Bize neden çeşitli kolaylıklar yapılmıyor?”

Değerli arkadaşlar, emeklilerimiz için yapılacak af ya da benzeri düzenlemeler tek başına işe yaramayacaktır çünkü emeklilerimizin yaşama koşulları hak ettiklerinin altındadır. Hepimizin bildiği gibi emekli aylığının amacı şudur: Çalışan kişi üretemeyecek duruma geldiğinde insanca yaşamını sürdürebilmelidir. Oysa ülkemizdeki emekli aylıkları hiç de insanca yaşamaya yetecek düzeyde değildir. Batı’da emekliler, çalışma yaşamını noktalamış ama aldığı gelirle yurt içi ve yurt dışı tatillerini yapabilen mutlu kişilerdir. Ülkemizde ise emekli olan kişi maalesef köşeye atılmış kişi konumundadır. Bu böyle olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak emekliler konusunda elimizi taşın altına koymaya hazırız. Hükûmet bir intibak yasası çıkaracaksa destek olacağız. Eğer böyle bir düzenleme yapılmayacaksa bu düzenleme Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında çıkarılacaktır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bunun müjdesini verdi emeklilerimize, “Emeklilerimiz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında refah ve huzur içerisinde yaşayacak.” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında emeklilerimiz arasında aylık dengesizliği kapanacak ve tüm emeklilerimiz iyi koşullarda yaşayacak aylığa kavuşacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, unutmayalım ki bir ülkede emeklilerin iyi yaşaması, o ülkenin gelişmişliğinin göstergelerinden biridir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; emeklilerimize daha iyi koşullarda yaşam sunmak için yasa teklifimin kabul edilmesini diliyor, sözlerime son verirken yüce heyeti tekrar en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Gaziantep Milletvekili Sayın Akif Ekici.

Buyurun Sayın Ekici. (CHP sıralarından alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri ve ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin çok iyi bildiği gibi, emeklilerimiz aylardır, yıllardır intibak masallarıyla oyalandı. Başbakanın grupta açıklayacağını duyurduğu emekli maaş zamları ise dağın fare doğurmasından başka bir şey değildi. Yüzde 60’ı bir kilo et alamayan, bir saatlik emekli maaşıyla dört tane simit alabilen emeklilerimize ek iş yapmaktan başka çare kalmamaktadır. Ticaretle uğraşan emeklilerimiz, küresel mali krizin yıkıcı etkileriyle prim borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir. Bu kanun teklifiyle, AKP İktidarının emeklilere ve küresel krize karşı sergilediği vurdumduymaz politikaları neticesinde primlerini ödeyemez duruma gelmiş ve borç altına girmiş emeklilerimizin borç faizlerinin silinmesi ve bu borcun anapara kısmının on iki ay taksitlendirilmesi öngörülmektedir. Umarım, bu kanun teklifini de sırf muhalefet teklifi diye bakarak reddetmez, emeklilerimizin içler acısı durumunu göz önüne alarak, vicdanlarınızı dinleyerek kabul edersiniz.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği ve yakından takip ettiği gibi, AKP’nin zulmüyle inleyen tek kesim emeklilerimiz değildir. AKP, emeklilerimizi açlıkla, yoksullukla kendi hizasına çekmeye çalışıyor; gençlerimizi, öğrencilerimizi ise biber gazı ve coplarla çekmeye çalışıyor. Eleştiriye olan tahammülsüzlüklerini her zaman biliyorduk, şahit oluyorduk, yalnız, yönetim değişti, uygulama yöntemleri değişti; özgürlük, güç kullanılarak engellendi. Önceden ne oluyordu? Cumhurbaşkanı, Başbakan, üniversitelerin eğitim yıllarının açılışlarında öğrencilere eğitimle ilgili konuşmalar yapıyorlardı; bu yapılırken, protestoyu engellemek için, sadece ve sadece TC kimlik numaraları tespit edilmiş öğrenciler salona alınarak konuşmalar yapılıyordu. Şimdi, biliyorsunuz, Anayasa değişikliği paketi sonrası sizin tabirinizle ileri demokrasiye geçtik yani zulmü de ileri hâle getirdik, ileri demokrasiye geçtik! Başbakanı protesto eden öğrencilere hapis cezası, para cezası verilmeye başlandı. Öğrencilere karşı uygulanan bu şiddetin, tahammülsüzlüğün nereye kadar gideceğini çok merak ediyoruz. Bu kadar tahammülsüzlüğün, bu kadar zalim olmanın bir tek açıklaması var; suçluluk psikolojisi. Ancak hepimizin de bildiği gibi güneş balçıkla sıvanmıyor. Her zaman halkı perişan edecek uygulamalara imza atıp “Kimse beni eleştirmesin.” diyemezsiniz.

Şimdi, bulundukları her platformda gerek Başbakan gerek diğer AKP sözcüleri süslü laflar edip gençlerimizin önemine dikkat çekmeye çalışıyorlar. Bakınız Başbakan ne diyor: “Unutmamalıyız ki ancak gençlerine güvenen, gençlerini en iyi şekilde yetiştiren milletler gelecekte var olabilirler.”

Ben şimdi buradan soruyorum Başbakana, sizlere de soruyorum değerli arkadaşlar: Gençlerimize bu şekilde mi bakacağız? Şu manzarayı hep beraber izleyelim.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hangi gazete?

AKİF EKİCİ (Devamla) – Daha bu gazeteleri çok göreceksiniz bu tavırlarınızla.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ne alaka? Başka gazete yok mu?

AKİF EKİCİ (Devamla) - Bu utanç duyulacak tavrı bu şekilde karşılamak ancak bu yapıya yakışıyor değerli arkadaşlar.

Bu ne yapmış, bu? Bu genç kızımız, bu üniversite öğrencisi ne yapmış? Ne yapmış bu genç kızımız da bu hâle getirilmiş? Ne yapmış? Mayınlı arazileri İsraillilere peşkeş çekmeye mi hazırlanmış bu genç kızımız? Bu genç kızımız Telekom'u dört yıllık kârı karşılığında birilerine peşkeş mi çekmiş? Bu genç kızımız gemiyle yolda mısır ithal ederken fonları mı değiştirmiş? Bu genç kızımız Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin huzurunda Meclis Başkanına dönerek talimat mı vermiş? Meclis Başkanını mı azarlamış bu genç kızımız değerli arkadaşlar?

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Ne alakası var?

AKİF EKİCİ (Devamla) - Yani vicdanı olan, insan gibi değerlendiren, insan gibi düşünen herkes bu manzara karşısında rahatsızlık duyar. Bu genç kız yarın mezun olacak. Bu genç kız ya tıbbiyeli olacak ya hukukçu olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Bir şekilde, bu genç kızımızla, bu şekilde zulüm gören genç kızımızla bir yerlerde karşılaşacağız değerli arkadaşlar.

Bütün AKP muhalifleri nazarınızda suçlu. Bütün AKP muhalifleri nazarınızda haksız. Stalin ve Hitler döneminde, bu tür muhalifler akıl hastanelerine kapatılıyordu, psikiyatrik tedaviye tabi tutuluyordu, sizler de bunu yapmaya mı teşebbüs ediyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bir ülkede küçük adamların gölgesi büyüyorsa o ülkede güneş batıyor demektir ama şuna inanın ki: AKP mezalimi, AKP zulmü bu ülkede güneşi batırmayacaktır. Bu ülkenin güneşi AKP tarafından batırılmayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Sayın Kılıç, buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygıdeğer Başkanım, son cümle üzerinden giriş yapmak istiyorum.

Evet, doğru, bu ülkenin güneşi AK PARTİ tarafından batırılmayacaktır. Evvel Allah, Türk milletinin ve Anadolu’nun güneşi hiç kimse tarafından batırılamayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İç Tüzük 37’nci madde doğrultusunda Sayın Köse’nin vermiş olduğu kanun teklifi, esasında özü itibarıyla katıldığımız bir kanun teklifi, sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılması konusu. Birkaç hafta önce, MHP Milletvekilimiz Sayın Serdaroğlu’nun da benzer bir kanun teklifi olmuştu, emlak borçlarıyla alakalı olarak. O zaman ifade etmiştim Sayın Başkanım, müsaadenizle şimdi de söylüyorum. Yeniden yapılandırmayı çalışan Başbakan Yardımcımız, ekonomi Bakanımız Sayın Babacan burada, kulise kadar çıktı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada yok. Nerede? Sayın Kavaf var burada.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Burada şu an.

Paketin içerisinde, Plan ve Bütçe Komisyonunun alt komisyonunda görüşülen torba kanunun içerisinde gerek Sayın Köse’nin sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanun teklifi aynıyla var gerekse MHP’li Sayın Serdaroğlu’nun emlak vergilerinin yapılandırılmasıyla ilgili konusu aynen var. Özü itibarıyla katılıyoruz, her iki sayın milletvekilimize de teşekkür ediyoruz. İnşallah, Genel Kurulda onu yasalaştıracağız ve milletimize birlikte, rahat bir nefes aldıracağız.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ordu Milletvekili Sayın Enver Yılmaz aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.58


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı  ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sıraya alınan, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 565 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.

 

                                             

(X) 565 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak tarafından verilmiş olan Türk Ceza Kanununda -257’nci maddesinde- Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi normal, mutat bir çalışma düzeninin dışında olmuştur.

Değerli milletvekili kanun teklifini 27 Ekim 2010’da Meclis Başkanlığına vermiştir. Aynı gün Sayın Meclis Başkanlığımız teklifi Adalet Komisyonuna göndermiştir ve Sayın Adalet Komisyonu Başkanı da aynı gün bu kanun teklifini gündemine almıştır ve komisyonu 2 Kasımda toplantıya çağırmıştır. Bir kanun teklifinin birkaç gün içinde Meclis Başkanlığına sunularak aynı gün komisyona gönderilmesi ve Sayın Komisyon Başkanınca da kanun teklifinin aynı gün değerlendirilerek komisyonun toplantıya çağrılması, bunun bir kanun teklifi değil Hükûmet tasarısı olduğunu göstermektedir. Hükûmet niçin böyle bir yönteme gidiyor? Bu kanun teklifi görevi kötüye kullanma suçu, yolsuzluklarla ilgili olan bir suç, kamuoyunda infial uyandıran suçlardan biri. Böyle bir Ceza Yasası’ndaki değişiklik Bakanlıkta tartışılmış olsa Bakanlıktan bunu duymak, bununla ilgili ön hazırlıkları yapmak biraz daha kamuoyunu bilgilendirme ortamını da doğuracaktı. Bundan kaçırmanın yöntemi nedir? Bir nöbetçi milletvekili bulacaksınız, bakanlık o kanun teklifini hazırlayacak, o nöbetçi milletvekili de o kanun teklifini imzalayarak ilgili yere verecektir!

Değerli arkadaşlar, milletvekilliğinin belirli bir onuru vardır. Hükûmetin bu tür politikasına milletvekili alet olamaz. Milletvekili araç olarak kullanılamaz. Bunda en büyük hata siyasi iktidarındır, Hükûmetindir. Hükûmet, milletvekilini eğer araç olarak kullanıyorsa o parlamenter sistemde ciddi sıkıntıların olduğunu gösterir.

Şimdi, sayın milletvekilleri tarafından 23’üncü Dönemde de çeşitli tarihlerde kanun teklifleri verilmiştir, Adalet Komisyonu Başkanlığına havale edilmiştir. Hâlihazırda yetmiş yedi adet kanun teklifi komisyonda görüşülmeyi beklemektedir. Bu kanun tekliflerinin görüşülmesi komisyonda gündeme alınmazken bu kanun teklifinin öncelikle komisyonda ve Genel Kurulda görüşülmesi, arkasında bunun bir Hükûmet desteği de olduğunu göstermektedir.

Görüşülmekte olan kanun değişikliğiyle, yolsuzluğa bulaşanları, haksız yere menfaat temin edenleri cezalarda indirime gidilerek kurtarmaya çalışıyoruz. Görevi kötüye kullananları, yolsuzluğa neden olanları kurtarabilmek için Adalet ve Kalkınma Partisi ve Hükûmet iş birliği içindedir. Mecliste bu kanunu öncelikle görüşmeye çalışıyorlar. Halbuki Meclisin, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Hükûmetin öncelikli görevi, artan işsizliği azaltmak, artan yolsuzlukları engellemek, yoksulluğu sonlandırmak olmalıydı. Görevi kötüye kullananları, yolsuzluğa neden olanları kurtarabilmek için bu kanun teklifinin öncelikle görüşülmesinin gerekçesi nedir? Bu kanun teklifi, yolsuzlukları teşvik edici ve yolsuzluğa bulaşanları kurtarmaya yöneliktir.

Yolsuzluklar konusunda Türkiye'nin karnesi zayıftır. Yolsuzluk yozlaşmadır. Yozlaşma, Türkiye’de tüm alanları tehdit eder boyuta ulaşmıştır. Her gün yeni bir yolsuzluk iddiasıyla karşılaşıyoruz. Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye yolsuzluk sıralamasında dünya ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Her türlü yolsuzluk, toplumun devlete olan güvenini zedelemektedir. Yolsuzluklarla mücadelenin en önemli ayağı yargıdır. Hükûmet, yargı denetiminden hoşlanmamaktadır. Hukuk devletinde yargı kararlarının bağlayıcılığı esastır. Yargı kararları herkesi bağlar. Anayasa’nın 138’inci maddesi açıktır. Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine dayanarak verilen yargı kararları bu değişiklikle etkisiz hâle getirilmiyor mu? Bu kanun değişikliği kabul edilirse kaç yargı kararı geçersiz hâle gelecektir? Bu değişiklikten kimler yararlanacaktır? Bunları açıklayabilecek misiniz? İsterdim burada Sayın Adalet Bakanı olsaydı; çünkü bu sorduğum soruların yanıtını ben de Türk milleti gibi merakla bekliyorum.

Bu kanun teklifiyle, yolsuzluğa bulaşmış bürokratlar, belediye başkanları ve yandaşlar kurtarılmaya çalışılmaktadır. Görevi kötüye kullanan memurların, kamu görevlilerinin cezalarını hafifletecek bu düzenlemeyi ahlaki bulmuyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasa değişikliğine de karşı çıkıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmesinden sonra kamuoyunda hak ettiği yeri aldığını görüyoruz. Bununla ilgili olarak Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımız bu yasayı -yani ismini de söylemek istemiyorum ama- bir ota benzetti: “Maydanoz yasası.” Bunu söyleyen kim? Anayasa Komisyonu Başkanı. Peki, bu yasanın önemi ne? Bu yasa, bu suç türü, devlet idaresi aleyhine işlenen suçlardır. Demek ki devlet idaresinin aleyhine işlenen suçları bir Anayasa Komisyonu Başkanı o kadar hafife alabiliyor. Takdir onun ama Türk halkı öyle düşünmüyor.

Görevi kötüye kullanma suçu, memurun yasa ve yönteme uymayarak icrai ve ihmal suretiyle icrai hareketler yapmasıdır. Peki, Türk Ceza Kanunu’na baktığımızda, kamu görevlisi kimdir? Onun da tanımı Türk Ceza Kanunu’nun 6’ncı maddesinde belirlenmiştir. Herkes görevi kötüye kullanma suçunu işleyemez ancak kamu görevlileri işleyebilir. Kamu görevlilerinin yarattığı yolsuzluk devletin aleyhine işlediği suçu “maydanoz suçlar” olarak yorumluyoruz. Bunun yanında bir belediye başkanı, adı da o tür yolsuzluklarla anılan bir belediye başkanı bununla ilgili basına bir açıklama yapıyor. Ne diyor? “Görevi kötüye kullanma” başlıklı maddenin tamamen kanundan çıkarılması gerektiğini ifade ediyor. “Böyle saçma sapan madde olmaz.” diyor. Gazetelerden okuyoruz. Hırsızlar, hırsızlığı önleyici kanun maddelerinin Ceza Kanunu’ndan kaldırılmasını ister, o belediye başkanıyla hırsızın arasında ne fark vardır? Bu tür bir yasal düzenlemeyi çıkarmayı içinize sindirebilecek misiniz? Zaten kendinizden yana olan ve size hizmet eden bürokratları, kendi partinizden olan belediye başkanları hakkında yapılan soruşturma dosyalarında içişleri bakanları soruşturmaya izin vermiyor, ancak ve ancak ilgililer hukuk yoluyla savaşarak, hukuk yolunu deneyerek soruşturmaya açabiliyorlar. Hani Anayasa oylamalarında “Demokrasi yaygınlaşacak.” diyordunuz, hani Anayasa oylamalarında “Yargı şeffaflaşacak.” diyordunuz. Hani şeffaflaşan bir yargı? Aksine, yolsuzu, devletin aleyhine suç işleyeni kurtaran düzenlemeleri yapan bir siyasi parti durumundasınız. Hatta hatta bu Hükûmet bu tür bir düzenlemeyi kendisi getirebilme cesaretini gösteremediği için bir milletvekiline böyle bir kanun teklifini getirtebilen bir Hükûmet. Açıkçası bakın aynı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilgili değerli bir milletvekilimiz vermiş. Nedir bunun suçu? Veya suç isnadı nedir? Yargı kararına uymama. Sade bir yurttaş yargı kararına uyacak, uymadığı gün hakkında yasal işlem yapılacak. Bu Beyefendi hakkında da yargı kararına uymadığı anda hiçbir işlem yapılmayacak. Kimin koruması altında? Hükûmetin. Kimin koruması altında? Adalet ve Kalkınma Partililerin koruması altında. İmar mevzuatına aykırılık yapacak. Bu, cürettir. Suç işlemek kadar kötü bir şey yoktur. Ahlaklı insan, ahlakı savunan insan suçtan korkar, kanundan korkar. Ahlaksız olanlar hem suçtan korkmaz hem kanundan korkmaz. Bugün siz bu oylamayla ahlaktan yana mı tavır alacaksınız, kanundan yana mı tavır alacaksınız yoksa suç işleyenleri ödüllendiren taraftan yana mı karar kılacaksınız? Onu, ben de Türk halkı gibi ibretle izleyeceğim.

Başka bir şey, Hükûmetinize hizmet etmiş. Elbette bürokratlar bağlı bulunduğu hükûmete hizmet edeceklerdir ama hukuk kuralları içinde. Değerli bir milletvekili, müsteşarken hizmet etmiş, on sekiz ayrı dosyası var Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Suçu ne, isnadı ne? Görevi müsteşar, yargı kararlarını uygulamama, keyfî muamele. Yani “Sen kimsin?” diyor yargıya. “Sen ne yaparsan yap, gene ben Bakanımın dediğini yapacağım.” diyor, “Bana hükmeden siyasilerin dediğini yapacağım.” diyor. Bugün buradaki bu oylamayla ya hukuku kazandıracaksınız veyahut da bu tür bir despot yönetimin devamını isteyeceksiniz. Cumhuriyet hükûmetleri hiç böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştı. Yargıda bunalan, hapse girmekle karşı karşıya olanları parlamenterliğe getiriyorsunuz, onları ödüllendiriyorsunuz. Parlamenterlik kanundan kaçanların ödüllendirileceği yer mi acaba? Bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Ben sindiremiyorum, Komisyonda da sindiremediğimi söyledim. Çünkü parlamenterlik, millet iradesini buraya yansıtan bir konumdadır parlamenter. Hiçbir Türk vatandaşı “Kanundan kaçanları koruyun.” demiyor bize. Bu kanun teklifini eğer kabul ederseniz pek çok milletvekilimizin dokunulmazlık kapsamı içinde olan dosyalarını ortadan kaldıracaksınız, ödüllendireceksiniz. Pek çok bürokrat, bu kanun teklifi kabul edilirse, yargının karşısından kurtulmuş olacak “Ne yaparsanız yapın, hizmet ettiğimiz iktidar bizi kurtarır.” diyecek, “Hizmet ettiğimiz siyasi parti çoğunluğuna güvenerek bize yargının önünden, yargıcın önünden kurtarır.” diyecek. Bu sizi hiç mutlu etmesin, aksine üzer. Yolsuzluğa bulaşanın elinden tutarak yolsuzluk dosyasını tecil kapsamı içine aldığınız anda onu teşvik ediyorsunuz “Daha çok yap, daha çok yap, daha çok yap.” diyorsunuz. Vicdanınız götürüyorsa devam edin arkadaşlar.

Bu kanun değişikliğiyle ne getiriliyor? Üç yıllık yasa kapsamı içindeki cezalar iki yıla indiriliyor. İki yıla indirilince ne oluyor? İki yıla indirilince öncelikle asliye ceza mahkemesinde görülen bu davalar sulh ceza mahkemelerine iniyor. Bu görevi kötüye kullanma suçları girift ve karmaşık suçlardır, zor suçlardır. Suçun tasnifini yapmak bir yargıç için çok zordur. Belki Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana gibi büyük illerimizde sulh ceza yargıçları tecrübeli olabilir ama Anadolu’nun yüzde 90’ında sulh ceza yargıçlığına atanan yargıçlar mesleğe yeni başlayan yargıçlardır. Bunun anlamı şudur: Ben kendi mesleki çalışmamdan biliyorum, görevi kötüye kullanmayla ilgili aldığım davaların büyük bir çoğunluğunun zaman aşımına uğradığını biliyorum ve gördüm. Bunun anlamı sulh cezalarda bu dosyaların görülmesini istediğiniz anda artık bu tür davalardan büyük bir çoğunluğunun zaman aşımıyla ortadan kaldırılacağını gösteriyor. Yani Sayın Gökçek’in söylediği gibi, bu madde işlevsiz bir şekilde ortadan kaldırılıyor.

İki: İki yıla kadar olan cezalar erteleme kapsamı içinde. Dolayısıyla cezaların caydırıcılık gücü ortadan kalkıyor. Adalet Komisyonunda yaptığımız çalışmada, Sayın Yargıtay temsilcisinden sorduğumuzda cezada indirimin uygun olmayacağını söylüyor. Barolar Birliği temsilcisi Komisyona sunduğu raporda bu tür bir cezadaki indirimin suçluyu suça teşvik edeceğini söylüyor ve Cumhuriyet Başsavcılığı da aynı şeyi paylaşıyor. Yargıtay, baro ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu tür bir uygulamanın yanlışlığını, kişinin, kamu görevlilerinin suça teşvik edileceğini ve bu konudaki endişelerini altını çizerek belirtmesine rağmen ve hatta toplantının son iki maddesinde “Sizi kendi aranızda, baş başa bırakıyoruz.” diyerek, bu tür bir sorumluluğu içimize sindiremeyeceğimizi belirterek o toplantıyı terk etmemize rağmen bizim hemen çıkmamızdan sonra iki dakikada kanun görüşülüyor ve kabul ediliyor Komisyonda.

Sevgili arkadaşlar, biz orada dört saat, beş saatlik bir süreç içinde düşüncelerimizi anlatmışız. Demek ki bizim oradaki varlık nedenimiz iktidarı rahatsız ediyor, yolsuzlukları anlatmamız iktidarı rahatsız ediyor. Hâlbuki eğer bizim söylediklerimizin de doğruluk payı varsa -ki doğruluk payı var- bizden yardım istemeleri gerekirdi çünkü doğru tektir, doğrunun başka bir yöntemi yoktur ve bugün açıkçası bu yasanın bu Mecliste görüşülmesinden dolayı üzüntülüyüm. Sekiz yıllık bir milletvekiliyim, ilk defa bu kadar yolsuzluğun önünün açıldığı bir yasa düzenlemesini bu Mecliste görüşüyoruz. Gerçi pek çok milletvekilimiz bu kanun değişikliğini burada herhâlde yaşamak istemiyor, herhâlde onu teneffüs etmek istemiyor ki işte 25-30 kişiyle bu kanunu görüşüyoruz.

Doğrudur, yolsuzluğa bulaşanı kimse savunmaz, hırsızın arkasından kimse gitmez. Belki dileğim odur, bu kanun teklifi görüşülsün, yapılacak olan oylamada milletvekillerinin sayısı bulunmasın ki kanun kadük duruma düşsün. Açıkçası bu yasayla, pek çok insan yakınıyordu, “iş yapamıyoruz”, “görev yapamıyoruz”, “savcılar yakamıza yapışıyor”, “yargıç yakamıza yapışıyor” diyordu, artık bu kanun Değerli Milletvekilinin sayesinde dert olmaktan da çıkmaktadır!

Bakın, bir şey daha vereyim. Bir kanun elbette değiştirilebilir, ama nedir? O alanda suç oranlarında eksilme olur. Nedir? Hakikaten ciddi birtakım değişiklikler olmuştur. Bunu anlayışla karşılarız.

Bakın, davaların açılış yıllarına göre endeksine: 2004’te görevi kötüye kullanmadan 2.055 dosya dava var. 2005’te 1.591; 2006, 3.438; 2007, 8.490; 2008, 10.518. Açıkçası, her yıl artan bir görevi kötüye kullanmadan kaynaklanan, yolsuzluktan kaynaklanan artan bir ceza dosyası var. Eğer ceza dosyalarında ciddi bir artış varken siz cezada bir indirime gidiyorsanız, bunun anlamı suçu ve suçluyu teşvik etmektir.

Sevgili arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Peki.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi bu davranışıyla iktidara geldiği günden bu yana yolsuzlukla iştigal eden bürokratlarını, belediye başkanlarını ve yandaşlarını aklama çabası içinde olmuştur. Yani yolsuzlukla iştigal eden bürokratlarına, belediye başkanlarına ve yandaşlarına yasa dışı uygulamada güvence vermiş durumdasınız. Hiçbir ülkede suçu teşvik eden yasa çıkarılamaz. Biz, şimdi, suçu teşvik eden bir yasayı çıkarmaya çalışıyoruz. Bu kanunda yapılmak istenen değişiklik, Adalet ve Kalkınma Partililerin oylarıyla kabul edilecek, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili bu kanunun geçmesi yönünde olumlu oy vermeyecektir.

Sevgili arkadaşlar, bu kanuna biraz önce açıklamaya çalıştığım gerekçelerle ve benden sonra söz alacak arkadaşlarımın açıklayacağı gerekçelerle olumlu bakmıyoruz, bu kanun teklifinin reddini istiyoruz ve bu kanun teklifinin oylamasında da olumsuz oy vereceğimizi belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 565 sıra sayılı Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aramızda teklif sahibini göremiyorum. AKP Grubundan da zannediyorum bir 15 kadar arkadaşımız bu önemli görüşmeyi izliyor. AKP Grubunun Meclise bu görüşmelerde katılmayışı bu kanunun görüşülmesini kendi vicdanlarına kabul ettirememektir diye de ümidimi muhafaza ettiğimi ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, yüce Türk milletinin manevi şahsını ve iradesini yansıttığına inandığımız bu kutlu Meclis, bugün, üzülerek ifade etmeliyim ki, büyüklüğüne, vakarına, misyonunu uymayan ayıplı bir kanun teklifini görüşmektedir. Her şeyden evvel bu ayıplı teklifin görüşülme usulü sorgulanmaya muhtaçtır. AKP İktidarı, Hükûmet olarak Meclise sunmayı içine sindiremediği, belki Bakanlar Kurulundan geçirmekte zorlanacağı ya da ilgili kurum görüşleriyle yüzleşmek istemediği hangi konu varsa tasarı olarak getirmek yerine teklif şeklinde Meclise sunmayı tercih etmektedir.

Birçok tartışmalı konuda yaşadığımız gibi, Türklüğe hakaretin cezasız kalmasına ilişkin teklifte de karşılaştığımız üzere bu teklifte de nöbetçi vekil olarak aynı vekilin, milletvekilinin imzası bulunmaktadır. Partimizin 250’ye yakın, muhalefetin 600’e yakın kanun tekliflerinden bir teki bile görüşülmeye değer bulunmazken, gündeme dahi alınmazken bu arkadaşımızın teklif görünümlü tasarıları yıldırım hızıyla yasalaşabilmektedir. Bu sebeple kendisiyle ne kadar gurur duysa hakkıdır.

Bu çarpık yasama sürecinin son örneği, haksız kararları sebebiyle tazminat ödemeye mahkûm edilmiş bazı hâkimlerle ilişkilendirilen yine AKP’nin aynı yöntemi kullandığı kanun teklifi olmuştur. Kamu görevlilerinin hukuka aykırı iş ve eylemlerinden devletin sorumluluğu bugün de var olan evrensel bir prensiptir. Ancak kamu görevlilerinin hukuka aykırı iş ve eylemlerinin bedelini kişisel olarak da ödemeleri çağdaş hukuk değerleri yaklaşımlarına daha uygundur. Kamu görevlilerinin nasılsa yaptığımın bedelini, verdiğim zararı devlet ödeyecek rahatlığında olmak yerine bu bedelden şahsen de sorumlu olacağım anlayışı içerisinde olmaları hukuka bağlılığı artıracak bir olgudur.

Tekliflerinin yasalaşma hızı itibarıyla rekorlar kitabına girmeye aday bu yasama dahisi milletvekilimizin bugün görüştüğümüz anlamlı teklifinin yasalaşması için Genel Kurula katılmayan arkadaşlarının yerine pusula gönderilmesine de ihtiyacı olmayacağı kanaatindeyiz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Teklif sahibinin kendisi yok!

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teklifin konusu itibarıyla AKP Grubunun oylamalara yoğun şekilde katılımını beklediğimizi de ifade etmek isterim.

Sayın milletvekilleri, değiştirilmesi teklif edilen 257’nci madde ne içermektedir, şimdi görüştüğümüz teklifle hangi hâle gelecektir diye baktığımızda, 1’inci fıkrasında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisine bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebilmekteyken, bu durumdaki kişiler yani görevinin gereklerine aykırı hareket ederek kişilerin mağduriyetine neden olan, kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi altı aydan iki yıla kadar hapisle cezalandırılacaktır.

2’nci fıkrada ise, görevinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme göstererek yine kişilerin mağduriyetine ya da kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi hâlen altı aydan iki yıla kadar hapis cezası almakta iken bu teklif yasalaşırsa üç aydan bir yıla kadar hapisle cezalandırılacaktır.

3’üncü fıkrada düzenlenen ve aslında rüşvet ve haksız çıkar sağlamanın bir başka şekli olan suç tipinin de cezası, aynı şekilde, indirilmek istenmektedir.

Sayın milletvekilleri, yukarıda belirtilen değerlendirmeler karşısında böyle bir teklifin, bırakın kabul edilmesini, verilmesi ve gündeme alınması bile vicdanı olanlara zül gelmelidir. Bu teklifin, ne hukuki ne ahlaki ne siyasi bakımdan savunulacak tarafı bulunmamaktadır; bu  teklif ayıplıdır, bu teklif etik dışıdır.

Değerli milletvekilleri, değiştirilmesini görüştüğümüz madde, AKP İktidarında hazırlanıp yasalaşmış Türk Ceza Kanunu içerisinde bulunmaktadır. Şimdi sormak istiyorum, bu ayıplı teklife oy verecek milletvekillerine, Sayın Hükûmete: Aradan geçen zaman içerisinde, görevi kötüye kullanarak ya da ihmal ederek insanların mağduriyetine neden olma, kamuyu zarara uğratma, kendisi ya da başkasına haksız çıkar sağlama eylemleri azalmış mıdır? Bu çirkin, yüz kızartıcı suçlar toplumsal tehdit olmaktan çıkmış mıdır ki eylemlerin cezaları neredeyse ortadan kaldırılmaktadır? Yoksa, yolsuzluk, sistemli bir mekanizmaya mı dönüşmüştür?

Sayın milletvekilleri, bu yasayı teklif eden, bu yasaya oy verecek olan her milletvekili “Kamuoyuna ve kendi vicdanına kasten ya da ihmalle kişileri mağdur eden, kasten ya da ihmalle kamunun zararına neden olan ve kendisi ya da başkasının haksız kazanç sağlamasına yol açan kamu görevlilerini neden affediyoruz, neden cezalarını indiriyoruz?” sorusunun cevabını vermelidir. Bir iktidarın görevi devletin malını çalan ve çaldıranlardan hesap sormak değil midir? Bir iktidarın görevi milletin parasını kendisi ya da başkasına peşkeş çekenleri görevden uzaklaştırıp çaldıklarını geri almak değil midir? Öyleyse hangi neden sizleri bu suçları işleyenlerin cezalarını indirmeye sevk etmektedir? Kamuoyu ibretle cevabınızı beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, elbette, bir kurumsal yapıyı bütünüyle itham etmek hakkaniyetli olmaz. Ancak biliniz ki bu soruların cevabı: Kamu vicdanında özellikle kamunun zararına yol açmak, kendisi ya da başkasına haksız kazanç temin etmek suçlarının faillerini affedecek olanlar, ancak bu suçu işleyenlerle iş birliği içerisinde kabul edileceklerdir.

Aslında basına da yansımış bulunan Sayın Melih Gökçek ile Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu’nun diyaloğu meseleyi oldukça ibret verici şekilde ortaya koymaktadır. Değerli arkadaşlar, Sayın Burhan Kuzu’ya Sayın Gökçek şöyle diyordu: “Abi, şunu yapamaz mısınız? Bunu altı aydan üç aya indiremez misiniz? Üç aydan altı ay olunca belediye başkanları bu cezayı alıyor, paraya çevriliyor, belediye başkanlığı da gitmiyor.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu talebe karşı, aynı zamanda bir hukuk profesör olan Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu “Ne yani bir belediye başkanı kişileri mağdur ediyor, kamuyu zarara uğratıyor, kişilere haksız çıkar sağlıyorsa elbette ki ceza görmeli, belediye başkanlığında kalıp bu fiilleri yapmaya devam mı edecek, bu nasıl talep?” demeliyken -böyle umardık- Sayın Kuzu aynen şöyle söylüyor: “Şu anda bana gelen 140 dosya var milletvekillerinin, aşağı yukarı 50’ye yakını 240’tan.” Yani, şimdi görüştüğümüz 257’nci maddenin bir önceki kanundaki numarası. Bu cümle üzerine Sayın Gökçek “Ağabey, bana onların listesini versene, ben onları bir fitilleyeyim de altı aydan üç aya indirelim. Ağabey, ben onun kulisini iyice yaparım, ortalığı kaldırırım.” diye sözlerini bitiriyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Fitillemiş mi?

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, yolsuzluk bütün sistemi kemiren devasa boyutlara ulaşmışken, bırakınız devlet ihalelerini, hazine arazilerinin tahsislerini, uygunsuz kredileri, siyaset bir işçiye verilen giyim yardımını bile nereden, hangi alışveriş merkezinden alacağına müdahil olmuşken milletimiz bizden dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına ilişkin kanunlar bekliyor. Milletimiz bizden siyasetin finansmanını şeffaf ve denetlenebilir hâle getirecek kanunlar çıkarmamızı bekliyor. Milletimiz bizden siyasi ahlak yasasını çıkarmamızı bekliyor. Milletimiz bizden yargı kararlarını hiçe sayanlardan hesap soracağımız düzenlemeler bekliyor. Milletimiz bizden ucuz fiyatlarla ellerinden alınan ve sonra imalatçılara trilyonluk rantları cebine akıtanlardan hesap sorabileceğimiz düzenlemeler istiyor. Milletimiz bizden kendi şirketlerine devasa ihaleler veren, rekabeti yok edip bütün belediye kaynaklarını belirli kişilere aktarmaya yarayan yolsuzluk sarmalını ortadan kaldıracak düzenlemeler bekliyor. Milletimiz bizden keyfî cezaların olmayacağı, devlet organlarının yandaş olmayanları sindirme ve bertaraf etme aracı olarak kullanılmayacağı gerçek bir demokrasi, haklının aynı zamanda güçlü de olacağı bir adalet anlayışı bekliyor.

İşte, değerli milletvekilleri, milletimizin beklentileri böyleyken, kamu kaynaklarının suistimali sistemli bir yapıya dönüşmüşken, bu suistimalleri yapanların cezalarını artırma ihtiyacı ortadayken bu ayıplı teklif Genel Kurula kadar gelebilmişse Sayın Gökçek bir tebriki hak etmiştir! Sayın Gökçek demek ki gerçekten de ortalığı ayağa kaldırmış, gerçekten de kulisi iyi yapmış ve gerçekten de ilgili milletvekillerini iyi fitillemiş ki bugün bu yasayı görüşüyoruz. Onun için, bu yoğun emek, ortalığı ayağa kaldırma ve milletvekillerini fitilleme çabası karşısında bu yasaya kısaca “Gökçek kanunu” denilirse bir hakkı da teslim etmiş oluruz diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, sanıldığının aksine, görevi kötüye kullanma ya da imar suçlarının cezaları fazla da değildir. Her ne kadar teklifin gerekçesinde, yapılan ceza indirimi gözlerden kaçırılmak istenmiş ve aslında aynı anlama gelen “menfaat” ve “kazanç” kavramları üzerinden gerekçe sunulmak istenmişse de bir cümle ile de cezanın fazla olduğu belirtilmiştir. 257’nci maddede düzenlenen üç ayrı suç tipinin alt sınırları “altı ay” ve “bir yıl” şeklinde düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, meslekte bulunmuş arkadaşlarımız beni teyit edecekler, bileceklerdir ki bu suçlar, alt sınırları itibarıyla zaten hükmün açıklanmasının ertelenmesi, paraya çevirme, tecil ya da ilgili kanundaki diğer tedbirlere de dönüştürülmeye imkân sağlamaktadır. Yine meslekten gelen arkadaşlar bileceklerdir ki, kamu görevlileri mahkemelerde çoğunlukla mağdur edilmemeye çalışılmakta, özellikle ilk suçları ise tamamının cezaları ertelendiği gibi görevlerine de devam edebilmektedirler. Hatta birçok zimmet ya da emniyeti suistimal soruşturmalarında, ortada kaybolmuş bir kamu kaynağının olduğu tespit edilmiş bile olsa ilgili şahsın özel mal varlığına intikali belgelerle ispatlanamadığı durumlarda kamu görevlilerinin lehine zimmet yerine görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanma şeklinde hükümler kurulduğu bütün meslektaşlarımız tarafından da teyit edilecektir.

Değerli milletvekilleri, özellikle iktidar grubuna söylüyorum, bütün içtenliğimle, bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki, kamu görevi yapmasında ahlaki bir engeli bulunmayan, hukuka bağlı hiçbir kamu görevlisi bu maddelerden muzdarip değildir. Bu gerçekler ortadayken bu yasada ısrar etmek ancak suç işlemeyi alışkanlık hâline getirmiş, muhtemelen birden çok kez mahkûm olmuş, buna rağmen istismarlarını sürdüren, fahiş zararlara yol açmış ve aslında kamu görevi yapamayacak ahlaki düşkünlükteki kişileri kurtarmak amaçlı olabilir.

Değerli milletvekilleri, yeminine sadık kalan milletvekillerinden ve dolayısıyla yüce Meclisimizden, görevinin idraki içerisinde olan bir hükûmetten beklenen, hukuk tanımamış, insanları mağdur etmiş, kendisi ya da başkasına haksız çıkar sağlamış olan kamu görevlilerini aklamak değil, yaptıkları suçların bedelini ödetmek, kanunları suçlulara uydurmak yerine kamu görevlilerini hukuka uymaya davet etmek olmalıdır.

Değerli milletvekilleri “Bu teklif yasalaşırsa neler olacaktır?” sorusunu değerlendirdiğimizde, her şeyden evvel, hâlen var olan düzenlemede alt sınırları itibarıyla paraya çevirme ya da tecil imkânları ya da başka bir tedbire çevirme imkânları varken, gerek yargılanan kamu görevlilerinin sabıkalı oluşları gerek kasıt ya da ihmalle ortaya çıkardıkları kamu zararının büyüklüğü gerekse kastın yoğunluğu gibi sebeplerle bu imkânlardan faydalandırılmaya layık görülmeyen ve dolayısıyla kamu görevi yapamayacak durumdaki belediye başkanları ve kamu görevlileri bu cezalardan kurtulacak, aynı görevleri yapmaya maalesef devam edeceklerdir.

Bu maddeden mahkûm olmuş herkesin dosyası tekrar açılacak, yapılıyor olan infazlar durdurulacak, kanun değişikliği sanıkların lehine olduğu için temyiz aşamasındaki dosyalar durdurulacak ve mahallî mahkemelere iade edilecek; muhtemelen mahallî mahkemeler kendi aralarında bir görevsizlik kararı verecekler ve değerli milletvekilleri, bu safahat içerisinde geçecek. Bu işlemlerin alacağı zaman içerisinde maalesef kişileri mağdur etmiş, kendisi ya da başkasına haksız çıkar sağlamış birçok kamu görevlisinin yaptığı yanına kâr kalacak ve bu hesap sorulamamış olacak. Onun için değerli arkadaşlarım, bu kanunun sonuçları itibarıyla aynı zamanda bu yüz kızartıcı suçlar bakımından bir örtülü af içerdiğini de söylemek abartı olmayacaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bir kanunun kişiler için doğuracağı sonuçlar yanında kamu vicdanında doğuracağı sonuçlar daha da önemli olabilmektedir. Bu itibarla, bu kanun ile kamuyu zarara uğratmanın, kendisi ya da başkalarına çıkar sağlamanın, insanları mağdur etmenin suç olmadığı, bu eylemleri yapmanın serbest olduğu gibi bir algı oluşacak. Bu suçları işlemeyi alışkanlık hâline getirenler görevlerini kaybetme korkusu taşımadan eylemlerini pervasızca ve rahatlıkla sürdürebileceklerdir. Bir çıkar sağlıyoruz ama sağladığımız bu çıkarı kendi kutsal davamıza harcıyoruz şeklinde bugün birçok istismarını ilahî bir kılıfla meşrulaştıran bazılarına, değerli arkadaşlar, bu kanunla hukuki bir kılıf da sağlamış oluyorsunuz. Bu teklifle dürüst bürokratlar ve belediye başkanları, iktidarın nasılsa cezaları indirdik diye uygunsuz işler yaptırmak için daha çok baskısına maruz kalacaktır. Neticede hukuka, adalete sarsılmış olan inanç tümden yok olacak ve ne yazık ki bir devleti, bir toplumu ayakta tutan temel olgu olan adalet duygusuna olan güven bütünüyle sarsılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu teklifin imza sahibi Sayın Milletvekili görüyorum teşrif etmişler Meclisimizi. Eğer daha çok hizmette bulunmak istiyorsa bana göre bu teklif yetmez. Bana göre, partisine daha faydalı, hayırlı işler yapmak istiyorsa elinde fırsat varken rüşvet, zimmet, ihaleye fesat karıştırma gibi suçlar için de bir ceza indirimine ilişkin bir kanun teklifi verirse bu amacına da ulaşması mümkün olur. Ben, şahsen, böyle bir ceza indirimi teklifi gelirse bundan şaşırmayacağımı ifade edeceğim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – MHP hükûmet olursa affeder. Rahşan affında olduğu gibi siz affedersiniz onu.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Sayın Milletvekili, ben konuşuyorum, siz de sıra gelince, varsa bu kanunu savunacak vicdanınız gelir burada savunursunuz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tabii ki var.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Hiç benim tarzım değil. Bir müsaade edin, ben konuşmamı bitireyim; siz de gelir, burada bildiğiniz çerçevede konuşursunuz.

Değerli milletvekilleri, ne kadar ceza indirimi yapsanız da, ne kadar yaptığınız usulsüz işlere yasal kılıflar çıkarsanız da beytülmala el uzatan ve el uzatanları himaye edenlerin er ya da geç iki cihanda da hesap vereceğini hatırlatıyor, bu ayıplı yasaya muhalefet edip “hayır” oyu vereceğimizi belirtiyor, sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakıp yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama öncelikle yargının çıkmazlarına birkaç vurguyla başlamak istiyorum. Türkiye bugün bir tam yargı şiddeti sarmalındadır. Yurttaşın ne yazık ki yargıya olan güveni neredeyse sıfırlanmıştır. Tutukluluk sürelerinin üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş olmasına rağmen hiçbiri tahliye edilmediği gibi, en doğal hakları olan ana dilde savunma yapma hakları bile hiçbir somut gerekçe gösterilmeden gasbedildi parti yöneticilerimizin ve belediye başkanlarımızın. Bin yıllık bir dil “bilinmez bir dil” olarak çok gariptir ama mahkeme tutanaklarına geçmiştir. Yaklaşık yine bir yıldır tutuklu bulunan Iğdır Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Nuri Güneş’in Erzurum Ağır Ceza Mahkemesindeki son duruşmasında da bir tahliye kararı verilmedi.

Öte yandan, sadece ama sadece demokratik bir eylemin tertip komitesinde yer aldığı gerekçesiyle Yüksekova Belediye Başkanımız Ruken Yetişkin kesinleşen altı aylık cezasını çekmek üzere 5 Aralık günü Bitlis Cezaevine girmiştir.

Değerli arkadaşlar, hiçbir belediye başkanımız ve yöneticimiz yolsuzluk, rüşvet, irtikâp gibi ya da kamu görevini kötüye kullanma -şimdi gördüğümüz yasa teklifinin içeriğinde olduğu gibi- suçlarından yargılanıp tutuklanmamıştır. Onlar, düşünce ve ifade özgürlüklerini kullandıkları için şu an cezaevlerindedir.

Aynı şekilde, biz Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri hakkında da sadece düşünce açıklamalarından veya ana dillerimizle birkaç sözcük ifade etmekten ötürü bugün Mecliste bulunan ve iki bin üç yüz yılı aşkın ceza istemli fezlekeler bulunmaktadır. Bir yandan da gözaltı ve tutuklama furyası hâlen devam etmektedir.

27 Kasım günü Ankara’da gözaltına alınan 43 üniversite öğrencisinden 17’si tutuklandı, bunlardan 1’i de basın mensubudur.

Geçen hafta da başta Hakkâri ve Şemdinli olmak üzere birçok yerde çok sayıda Kürt yurttaşımız gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır.

Yine, hemen hemen konuşmacıların tümünün bugünkü konuşmalarında ifade ettikleri gibi, İstanbul’da son olarak yaşanan polis şiddeti ise Hükûmetin özgürlüklere ve işkenceye olan tutumunu da ortaya koymuştur. İstanbul Emniyet Müdürünün hâlen görevde olması bunun somut bir kanıtıdır.

Bakınız, en meşru bir demokratik tepki bile bu ülkede şiddetle, işkenceyle bastırılmaktadır. Bir ülkenin başbakanı, düşünün ki, kendisinin eleştirilmesine bile tahammül edemiyor. Demokratik ve anayasal hak olan meşru tepkiler de en antidemokratik yöntemlerle bastırılmaya çalışılıyor. Evet, demin de söylediğim gibi bugünkü Meclis oturumunda ağırlıklı olarak polis baskıları anlatıldı. Tümüne katıldığımızı ifade etmek istiyoruz çünkü polis devleti anlayışı net olarak deşifre olmaktadır. İşte tüm bunlar yargının ve de Türkiye'deki  hukuk sisteminin tıkanıklığını bir kez daha göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki  demokrasi, hukuk ve yargı tablosu ortada iken şu an görüştüğümüz yasa teklifine gelince: Bu yasa teklifi hangi mantık ve gerekçe ile Meclis gündemine taşınmıştır, doğrusu anlamakta ve algılamakta güçlük çekiyoruz. Gerçi, AKP Hükûmetinin acil ihtiyaçlarından bir tanesini karşılamaya yönelik olduğu gün gibi ortadadır. Şöyle ki: Bu Hükûmet yolsuzluklara bulaşmış kendi bürokratını, kendi belediye başkanını, kendi yandaşını kurtarmaya yönelik bir gizli af çıkartacak kadar hukuktan uzaklaşarak kanuniliğini açığa çıkarmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kamu görevlisi kamu hizmetinin uygulanması esnasında görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadır. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Hiçbir kamu görevlisi görevini, kendisine verilen yetkiyi kendi amaç ve menfaatleri için kullanamaz, yurttaşı mağdur edemez, kamuyu da zarara uğratamaz. Bu bilinen bir gerçek.

Bu anlamda, Ceza Yasası’nın 257’nci maddesiyle düzenlenen –tırnak içinde- görevi kötüye kullanma suçunun cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak öngörülmekteyken, ceza hukukunda, cezaların amaçlarından bir tanesi ve en önemlisi de kuşkusuz, yasada suç olarak belirlenen fiillerin işlenmesinin engellenmesi yani caydırıcılığıdır. Bu nedenle, suç ile ceza arasında mutlak surette bir orantının olması gerekli.

Kamu görevi yapmakta olan kişilerin de kanunda suç olarak sayılan fiilleri işlememesi için, caydırıcı ve orantılı bir cezanın olması kaçınılmazdır. Neredeyse bir yolsuzluklar cenneti hâline gelmiş Türkiye'de, herkesin de malumu olduğu gibi, görevi kötüye kullanma suçu çok sıkça işlenen bir fiildir. Ayrıca, teklif ile getirilmek istenen ceza indirimleri bu suçun daha da çok işlenmesine neden olacak ve yolsuzluk yapanlara da âdeta cesaret verecektir çünkü TCK’nın 257’nci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen bir yıldan üç yıla kadar olan hapis cezası, teklifle birlikte altı aydan iki yıla indirilerek, hadise, sulh ceza mahkemelerinin görev alanında kolaylaştırılmak istenmektedir. Daha önemlisi, ceza üst sınırının üç yıldan iki yıla indirilmesiyle, kişi, erteleme, paraya çevirme gibi seçenek yaptırımlarından yararlanacağı gibi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından da yararlanabilecektir.

Bir de kaçınılmaz olarak, bu yasa teklifi, haklarında ceza soruşturması başlatılmış olan kamu görevlilerine bir gizli af niteliğini amaçlamakta ve böylece ortaya çıkmaktadır.

AKP, tıpkı Anayasa ve diğer yasalarda olduğu gibi, bütün düzenlemeleri kendi ihtiyaçlarına göre yapmakta ve sıralamaktadır.

Değerli milletvekilleri, önemli olan bir konu da, toplumun beklentisi, açıkça hukuka ve uluslararası düzenlemelere, sözleşmelere aykırı düzenlemelerin kaldırılması, daha fazla demokrasi ve özgürlüklerdir. Ne yazık ki ülkemizde mahkemeler tarafından çok sık ve çok zaman da keyfî olarak verilmekte olan tutuklama kararları istisna ve önlem olmaktan çıkmış, âdeta bir kural hâline, hatta cezaya dönüştürülmüştür. Ceza yargılamasında asıl olan yargılamanın tutuksuz yapılmasıdır. Koruma tedbirlerinden olan tutuklama, ceza yargılamasında, öteden beri, başta özgürlük, güvenlik ve adil yargılama konularında temel haklar açısından sorun kaynağı olmuştur.

AKP’nin iktidarda olduğu son yedi yılda cezaevlerindeki tutuklu sayısı hükümlü sayısını sayısal olarak çokça aşmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, son yedi yılda cezaevlerindeki toplam tutuklu sayısı 338 bini aşmış, buna karşın hükümlü sayısı ise 267 bin dolaylarında kalmıştır; bu da şu an cezaevinde bulunanların yüzde 56’sının tutuklu olduğunu göstermektedir. Oysaki dünya standartlarına baktığımızda, tutuklu ve hükümlü oranlarının üçte 1’i tutuklu, üçte 2’si hükümlü olarak belirlenmiştir. Keyfî tutuklamalar nedeniyle neredeyse bütün cezaevleri dolup taşmaktadır. Tutuklular, yerde, hatta yatacak yer bulamazken havalandırmada, koridorlarda, yemekhanelerde dönüşümlü olarak yatabilmektedirler. Tüm bunlara karşın, AKP Hükûmeti yaşanan sorunları görmezden gelerek çözümü daha fazla cezaevi inşa etmekte aramaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, tutuklama bir ceza değil, Ceza Muhakemesi Yasası’nda “Koruma Tedbirleri” başlığı altında düzenlenmiş, zorunlu durumlarda başvurulan geçici bir önlemdir. Tutuklama nedenleri yargıçlar tarafından geniş ve özensiz bir biçimde yorumlanmakta, bu da keyfî tutuklamalara neden olmakta ve siyasi boyutlara ulaşmaktadır. Bu durum, toplum vicdanında tepki yaratmakta, zaten yargıya olan zayıf güven ve saygı duygularını yitirmelerine de neden olmaktadır. Bu anlamda, CMK’nın 100’üncü maddesinin değiştirilmesi ve tutuklamanın biraz daha zorlaştırılması amacıyla vermiş olduğumuz ve şu an itibarıyla komisyonda bekleyen yasa tekliflerimiz mevcuttur ve şu an görüştüğümüz tekliften çok daha yaşamsal bir öneme sahip olduğunu ifade etmek ve altını çizerek vurgulamak istiyorum ancak ne yazık ki AKP Hükûmeti toplumun tüm demokrasi taleplerine ilişkin yasa tekliflerimizi de gündeme almamakta ısrar etmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine aynı şekilde, son dönemlerde toplumun vicdanını yaralayan çok sayıda yargı kararlarına tanık olmaktayız. Yeni TCK’nın 220 ve 314’üncü maddeleri ile Terörle Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesi, adalet duygusunu sarsacak derecede haksızlıklar yaratmaktadır. Yargı organlarının bu maddeleri yorumlama biçimiyle, uygulamada TCK’nın 220/6’ncı kapsamında bir yürüyüşe katılıp slogan atan bir çocuk veya yetişkin, silahlı bir örgütün militan kadrosunda olan bir üyesinden daha fazla ceza alabilmektedir. Tasarı hâline getirildiği günden bu yana, düşünce ve ifade özgürlüğüne getirdiği kısıtlama ve yasaklarla gündemden düşmeyen TCK’nın 314 ve 220’nci maddelerinin mutlak surette değiştirilmesi gerektiğini bir kez daha ısrarla ifade etmek istiyorum.

Öte yandan, yeni TCK sistemi, ceza hukukunun bir kavramı olan “gerçek içtima esasları”nı benimsiyor ve failin tek bir eylemiyle Ceza Yasası’nın farklı hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda sanığın her bir suçtan ayrı ayrı cezalandırılacağını öngörüyor. Sadece bir cenaze töreni veya herhangi bir etkinliğe katılan biri yirmi yıla varan hapis cezasıyla yargılanmakta ve ceza almaktadır. Örgütün ideolojisi, siyaseti ve stratejisinden hiçbir haberi olmadığı hâlde bir yurttaş da demokratik kimi etkinliklere katılması durumunda, örgütün istediği bir konuda ve onun çağrısına uyarak bir davranışta bulunduğu ileri sürülerek örgüt üyesi gibi cezalandırılmaktadır. Bu hukuksuzluğun ve haksızlığın ortadan kaldırılması amacıyla vermiş olduğumuz yasa teklifi de değerlendirilmeye alınmamış, bu hukuksuzluklar hâlen yürürlüktedir.

Bakınız, değerli arkadaşlar, TCK ve CMK’dan sonra, başta düşünce, ifade özgürlüğü alanında olmak üzere, basın özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğünü ihlal eden çok sayıda dava açılmıştır. Bu yasalarla birlikte Türkiye yargı sistemi daha da içinden çıkılmaz bir hâl almış. Şu an yasalaşmayı bekleyen diğer temel yasa tasarılarının durumu da bunlardan farklı olmayacaktır diye düşünüyoruz çünkü Türkiye Cumhuriyeti, nasıl seksen yıl önce korku ve kuşkular üzerine kurulmuş ve kendisini koruma refleksi içine almışsa aynı zihniyet bugün de devam etmektedir ancak hepimizin de gördüğü ve yaşadığı gibi, bu korku ve kuşkular Türkiye’yi ileriye taşımamış ve taşımayacaktır da sürekli olarak geriletmektedir. Artık bu korku ve kuşkuların yeri kalmamıştır. Bu nedenle, çıkarılan her düzenlemenin korkulardan ve kuşkulardan arındırılmış olarak Türkiye'nin belki de ileriki yüz yılına cevap verecek şekilde, evrensel, çağın gereksinimlerine uygun, düşünce özgürlüklerine uygun düşen, her kesimi kucaklayan ve koruyan şekilde olması gerektiği kaçınılmazdır. Türkiye'nin demokratikleşmesinin, evrensel hukuk standartlarına erişmesinin ve de çağdaş bir hukuk sistemine sahip olmasının yolu sadece yeni yasalar çıkarmaktan geçmez ya da var olan yasalarda birkaç göstermelik değişiklikle veya dilinin Türkçeleştirilmesiyle çağdaş bir hukuk sistemi yaratılamaz. Bu şekilde, ancak bir kanun devleti olunabilir, hukuk devleti asla olunamaz çünkü insan hak ve özgürlüklerini temel almayan, düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayan ve de cezalandıran, başka kültür ve kimlikleri tanımayan, çoğulculuğu reddeden, evrensel hukuka dayanmayan, demokrasiyi ve hoşgörüyü yadsıyan bir mantaliteyle hazırlanan hiçbir yasanın uygulama alanı ve meşruiyeti yoktur.

Bakınız, AKP hükûmetleri döneminde neredeyse bütün temel yasalar yeniden elden geçirildi, buna Anayasa dâhil olmak üzere. Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası ile Ceza İnfaz Yasası gibi yasalar 2005 yılında yasalaşarak yürürlüğe girmişti. Şimdi de Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuku Muhakemeleri Usulü Kanunu ile bunların yürürlük yasaları da Adalet Komisyonundan geçerek Genel Kurulda görüşülmeyi beklemektedir. Ancak demin görüşülen, AKP’nin önceliklerini içeren yasa görüşmeleri önerisinde de görüleceği gibi, sıralamaya baktığımızda, yine kendi önceliklerini sıralamaktadır. İşte, görüştüğümüz yasa da bu görüşümüzü bir kez daha kanıtlamaktadır.

Peki, bir ülkenin temel hukukunu oluşturan yasaların seksen yıl önce düzenlenmiş hâllerinden daha geri olması ya da hiçbir ilerlemenin sağlanmaması hangi gerekçeyle açıklanabilir? Bunun cevabı, 82 darbe Anayasası’nı göstermelik ve kendisine yarayan değişikliklerle “Ben Anayasa’yı değiştirdim.” mantığında saklıdır. 12 Eylül referandumunun ardından kabul edilen Anayasa paketiyle ne değişti değerli arkadaşlar? 12 Eylülün ruhu Anayasa’dan çıkarıldı mı? Ezilenlerin, işçi ve memurların, emeklilerin, başka dil, kültür, kimliklerde olanlar için temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi için en basit  bir değişiklik yapılmış mıdır? Maalesef “hayır” diyoruz. Peki, AKP’nin yeni ve demokratik bir Anayasa için niyeti var mıdır? Yine, “hayır.” Temsilde adaleti sağlayacak, yurttaşın vergilerini birkaç siyasi partiye peşkeş çeken siyasi partiler ve yüzde 10 barajlı milletvekili seçilme yasalarını demokratikleştirecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) –  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O zaman bir daha altını çizerek vurgulayayım: Temsilde adaleti sağlayacak, yurttaşın vergilerini birkaç siyasi partiye peşkeş çeken siyasi partiler ve yüzde 10 barajlı milletvekili seçilme yasalarını demokratikleştirecek mi bu Hükûmet, bu anlayış, bu yasa değişiklikleri? Buna da koskoca bir cevap: Yine de “hayır.”

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özce anlattığımız bu nedenlerden ötürü yasa teklifine karşı olduğumuzu belirtiyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bir milletvekili arkadaşımız tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde değişiklik öngören bir teklif verilmiştir. 257’nci madde neyi öngörüyordu? Kısaca, kanunda ayrıca suç sayılan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket eden ve bu şekilde kişilerin mağduriyetine, kamunun zararına veya kişilerin menfaatine bir eylem yapan kişinin cezalandırılması öngörülüyor.

2’nci fıkrada da aynı şekilde hareketin ihmal ve gecikme göstermek suretiyle yapılması müeyyideye bağlanmış. 

3’üncü fıkrasında da irtikap dışında gene görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, görevi gereği yapması gereken bir şeyi yaptığından bahisle, yaparken karşı taraftan bir çıkar sağlaması hâlinde cezai müeyyide uygulanan bir hüküm var. 

Teklif ne getiriyor? 1’inci fıkradaki “kazanç” ibaresini “menfaat”e çeviriyor. Keza 2’nci fıkrada da “kazanç” ibaresini “menfaat”e çeviriyor. Dolayısıyla kazanç parayla ölçülebilen maddi bir menfaat çeşidi olduğu hâlde sadece menfaat olması hâlinde maddi kazancın dışında başka türlü bir menfaat sağlanması, başka türlü bir haksız çıkar sağlanması hâlinde de bu maddenin uygulanabilmesini öngörmektedir. Bu konuda zaten yüce Mecliste herhangi bir itiraz yoktur.

İkinci olarak, birinci fıkrada belirtilen cezanın alt sınırı bir yıldan altı aya, üst sınırı üç yıldan iki yıla; ikinci fıkradaki de buna paralel olarak altı ay ile bir yıla çevrilmiştir. Buna ilaveten, üçüncü fıkrada ise birinci fıkradaki değişiklikten etkilenmemesi için ceza müstakil olarak düzenlenmiş, bir ve üç yıl olarak düzenlenmiş, daha doğrusu cezada bir indirim yapılmamıştır, söylendiği gibi bir indirim yoktur. İlave olarak da ayrıca para cezası hükmü konulmuştur.

Bu kanunun gerekçesinde de yazıldığı üzere, 257’nci madde esasında bir torba madde, bir tali madde, tali bir hükümdür, yan bir hükümdür. Kamu görevlilerinin eylemlerinden dolayı cezalandırıldıkları birçok hüküm elbette vardır. Ancak kamu görevlilerinin buna benzer suçlardan dolayı alabilecekleri cezalarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum: Memurun ticareti bir ila altı ay, görevin terk edilmesi üç ayla bir yıl, kişilerin mallarında usulsüz tasarruf üç ayla bir yıl, kamuya ait araç ve gereci suçta kullanma altı ayla iki yıl, denetim görevini ihmal üç ayla üç yıl arasında ki denetim görevini ihmal suçu genellikle zimmet ve irtikâp suçlarından sonra meydana gelmektedir.

Şimdi buradaki değişikliği bir inceleyelim: Ceza Kanunu’muzda -eğer biz bunları yolsuzluk olarak kabul edersek yani yolsuzluktan bahsedersek- yolsuzlukla ilgili maddeler irtikâp, rüşvet, zimmet, sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma ve edimin ifasına fesat  karıştırma suçlarıdır. Memurlar hakkında, eğer akçeli bir işten dolayı bir yanlışlık yaptıysa, uhdesine para geçirdiyse veya başkasına bu şekilde bir menfaat sağladıysa bu suçlardan herhangi birisiyle cezalandırılması söz konusudur. Hâlbuki görevi kötüye kullanma suçu yani 257’nci maddedeki suç bundan tamamen ayrıdır. Dolayısıyla bu suça doğrudan doğruya yolsuzluk suçu ve bu suçtaki cezanın alt sınırının da aşağı çekilmesine “Yolsuzluğu teşvik etme” diye ifade etmek bence doğru değildir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hakkı Bey, kişilere çıkar sağlamak ne anlama gelir Allah aşkına?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – İzah edeceğim.

Şimdi, cezanın alt sınırı aşağıya çekilince ne oldu? Yani bu bir af mıdır? Affa benzer bir şey midir? Cezanın alt sınırının aşağı çekilmesinin bazı gerekçeleri vardır.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kim için yapıyorsunuz?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ben sonra sana izah ederim, burada anlaman biraz zor olacak senin.

Şimdi, değerli arkadaşlar, daha önceki Ceza Kanunu’muzda 257’nci maddenin karşılığı olan 240’ıncı maddedeki görevi kötüye kullanma suçunda bir fıkra vardı, burada deniyordu ki: “Meydana gelen zararın hafifliği yani olayın hafif olması hâlinde ceza yarıya kadar indirilebilir.” Orada da ceza bir yıldan başlıyordu ama böyle bir indirim sebebi vardı. Bu ceza kanununda bu indirim sebebi gözden uzak tutulmuştur. İşte burada bu açığı kapatmak için, bu dengeyi sağlayabilmek için ceza alt sınırında oradaki indirimin karşılığı olan altı ay sınırına burada da alt sınır altı ay olarak getirilmiştir.

Burada başka bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi, ikisinin arasında fark ne vardı? O zaman bir yılken 1 kişi cezaevinde dört ay yirmi dört gün yatıyordu. Şimdi altı aya indiği zaman bu kişi cezaevinde dört ay yatıyor. Bütün mesele, sadece aradaki yirmi dört gündedir. Yani alt sınır itibarıyla baktığımızda, eskiden cezaevinde alt sınırdan yani bir yıl olarak ceza alan bir vatandaş, bir kamu görevlisi dört ay yirmi dört gün yatardı. Yeni İnfaz Kanunu’nda yaptığımız değişikliği de burada nazara aldığımız takdirde, şimdi altı aydan ceza alan bir kamu görevlisi cezaevinde dört ay yatacaktır. Yani bir yıldan altı aya indirilmesinin arasındaki fark sadece yirmi dört gündür. Bunu belirtmekte fayda var.

Bunun ötesinde, cezalarda alt sınırın aşağıda olması, fiilin hafif olması hâlinde, olayın önemsenmeyecek derecede olması hâlinde önem arz etmektedir. Ama gerçekten fiil ciddiyse, olay önemli ise bu takdirde hâkimler alt sınırdan uzaklaşarak ortalardan veya üst sınırdan bir ceza verme imkânına her zaman için sahiptir.

Türk Ceza Kanunu’nun 61’inci maddesi zaten bunun için vardır, bu iş için konulmuştur. 61’inci maddede aynen şöyle denir: “Cezanın bireyselleştirilmesinde, suçun işleniş biçimi, suçta kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı, failin kastının yoğunluğu, failin amaç ve saiki göz önüne alınarak hâkim alt sınırdan uzaklaşarak bu iki sınır arasında bir ceza tayin eder.” Burada hâkimin bir yıl ceza vermesini engelleyecek bir durum yoktur, iki yıl vermesini engelleyecek bir durum da yoktur.

Şimdi arkadaşlarımız şöyle söylediler, dediler ki: “Bir yıl ceza verildiği zaman, işte sebepleri olmadığından dolayı, şartları oluşmadığından dolayı hâkimler ertelememişlerdir ama altı aya indirince erteleyeceklerdir.” Eğer şartlar oluşmadıysa, bir yıl ceza verdiği zaman ertelemediyse, paraya çevirmediyse ve hükmün açıklanmasını geri bırakmadıysa, elbette ki altı ay ceza verince de aynı şeyler geçerlidir çünkü bunların şartları aynıdır. Ne zamana kadar? Cezanın iki seneye gelmesine kadar, yani iki seneye kadar olan cezalarda erteleme ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılması mümkündür ama şartları varsa elbette ki mümkündür.

Bizde maalesef hâkimlerimiz evrensel hukuk kurallarını çok iyi özümsemediği için -önemli bir kısmı- hâlâ cezaların artırma ve eksiltme sebeplerinin illaki yazılmasını, daha doğrusu maddelere derç edilmesini istemektedirler. Ama, Avrupa’da bu böyle mi? Orada cezalar arasında çok önemli fark var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz verdiğiniz kararları bu eksiklikle mi verdiniz?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Biz bu makası mümkün olduğu kadar açmak istediysek de kanun görüşmeleri sırasında Yargıtaydan gelen değerli üyeler “Alt-üst sınırlar arasındaki makasın o kadar çok açılacağına cezayı artırıcı ve indirici sebepleri tek tek yazalım, cezaları ona göre belirleyelim, uygulaması kolay olur.” dediler. Maalesef biz buna itibar etmek zorunda kaldık.

Bakın, Almanya’da ve Fransa’da böyle bir hüküm yok, yani bizdeki gibi böyle bir torba madde yok. Orada ne ceza varsa onlar uygulanıyor. Fransa’da adam öldürme suçunun cezası iki yıldan otuz yıla kadar. Şimdi düşünün, biz adam öldürme suçunun cezasının alt sınırını iki yıla çeksek Türkiye’de yer yerinden oynar ama Fransa’da hiç anormal bir şey olmuyor. Diyor ki, adam öldürme suçu taksirli olmuşsa, basit bir olaydan dolayı olmuşsa iki seneyi veriyor, kasten işlenmiş bir suçsa tutuyor on beş seneyi veriyor, yirmi seneyi veriyor, kimse bir şey demiyor ama biz bunu Türkiye’de maalesef yapamadık, yapamayız da, yani biz buna da, böyle bir şeye de esasında teşebbüs de etmedik. Türkiye’de bunu uygulaması mümkün değil.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Adam öldüren herkes ceza alıyor mu?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bu türlü suçlarda bir şeyi daha belirtmek istiyorum. Bu suçta hâkimlerin takdir hakkı gerçekten çok fazladır, görevi kötüye kullanma suçu sınırları çizilmiş, unsurları dört başı mamur tarif edilememiştir, yoruma muhtaçtır. Bu kabil suçlarda hâkimlerin takdir hakkı çok fazladır derken şunu da belirtmeden geçemeyeceğim:

Değerli arkadaşlar, Ceza Kanunu görüşmeleri sırasında Adalet Komisyonundaki görevli olan, Komisyona katkıda bulunan çok değerli bir Yargıtay üyesi bize şunu söyledi: “Siz buraya ne yazarsanız yazın sizin yazdığınızın değeri yüzde 10, bizim görüşümüzün, bizim takdirimizin değeri yüzde 90’dır.” Yani “Sizin yazdığınız yüzde 10 bir mana ifade eder, yüzde 90’ını biz takdir ederiz.” dedi. O hâlde hâkimin takdirine suçun unsurları tam belirlenmemiş bu kadar açık olan bir durumda, o hâlde cezanın alt sınırının çok aşağılarda tutulması belki daha uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Öbür taraftan, seçenek yaptırımlara gelince: Şimdi, arkadaşlarımız “Bu cezanın alt sınırı aşağıya indiğine göre paraya çevrilecek, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilecek, işte, tecil edilecek.” gibi şeyler söyledi. Doğru. Bir suçun doğrudan doğruya kesin olarak paraya çevrilebilmesi için zorunlu hâl otuz günün altıdır yani otuz gün ve daha aşağıdaki bir ceza mecburen paraya çevrilebilir. Yaşlılar ve çocuklar için bu bir yıldır. Altmış beş yaşını bitirenler ile çocuklar yani on sekiz yaşını bitirmemiş kimseler için de bir yıl ve altındaki cezalar mecburen paraya çevrilir. Biz kamu görevlilerinden bahsettiğimize göre herhâlde çocuklar ile altmış beş yaş üstündekilerin pek burada yeri olmaz. Tecil edilebilmesi için üç aydan fazla ceza almamış olması lazım, bir daha suç işlemeyeceğine hâkimin kanaat getirmesi lazım. Peki, eğer bu şartlar varsa hâkim altı ayı da tecil edebilir, bir yılı da tecil edebilir, iki yılı da tecil edebilir. Eğer bu şartlar yoksa veya hâkim bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirmediyse şayet, bu takdirde altı ayı da tecil etmez, bir yılı da tecil etmez, iki yılı da tecil etmez. Yani buradaki takdir hâkime aittir.

Ayrıca hâkim burada kamunun veya üçüncü kişi kimse, mağdur, onun uğramış olduğu zararın telafisini de isteyebilir tecil etmek için, bunu da şart olarak koşabilir, bu da mümkündür.

Bir şeyi daha burada belirtmek istiyorum: Özellikle burada yargı kararlarının yerine getirilmemesinden bahsedildi, idari yargı kararları açıkça.

Şimdi, İdari Yargılama Usulü Kanunu 28’inci maddesinde, bu kararlar yerine getirilmediği takdirde devletin bir tazminat ödeme yükümlülüğü var. Yani kanun koyucu diyor ki: “Bu kararlar yerine getirilmezse bundan mağdur olan kişi devlete karşı tazminat açabilir.” Burada bir ceza öngörülmemiş.

Şimdi, öbür tarafa gelelim: Ceza Muhakemesi Kanunu 332’nci maddesinde şunu söylüyor: “Soruşturma ve kovuşturma sırasında mahkemenin ve cumhuriyet savcısının emirlerini yerine getirmeyen kişiler de Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine göre cezalandırılır.”

Ama buradaki uygulama 257’nci maddenin 2’nci fıkrasıdır. Yani bizim eski tabirle bildiğimiz görevi ihmal suçundan dolayı cezalandırılması söz konusudur. İdari yargılama sonunda verilen kararların yerine getirilmemesi de esasen görevi ihmal suçunu oluşturmaktadır. Bugün Yargıtay bunu görevi kötüye kullanma olarak değerlendiriyor, o ayrı mesele, tartışılabilir ama benim kanaatime göre görevi ihmaldir.

Şimdi, bakın, bir mahkeme karar verdi adli yargıda; hâkimin vermiş olduğu kararı on beş gün içinde yazması lazım, yazmadı. Süresi içinde Yargıtaya göndermesi lazım, bunu da göndermedi. Cumhuriyet savcısı kesinleşmiş karar kendisine geldiği takdirde en kısa zamanda infaza başlaması lazım, o da infaz etmedi, belki aylarca sürdü. İşte bunlardan dolayı verilen cezalar görevi ihmal cezaları. Burada görevi ihmal cezası verilirken, idari yargının kararını otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisinin cezası 1’inci fıkradan, yani eski tabirle de görevi kötüye kullanma dediğimiz fıkradan verilmesi bence esasında doğru değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman mahkemeyi kaldırın!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ayrıca, bu konuda Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesindeki disiplin cezalarının uygulanması her zaman için mümkündür.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman mahkemeyi kaldırın. Sen hangi kafayla hukukçuluk yapıyorsun? Anayasa suçu işleniyor yahu!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Mahkemenin kararlarının yerine getirilmemesinin, hangi fiilin hangi maddeye uyabileceği konusunda ben size görüşümü söylüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anayasa suçu değil mi?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ben mahkeme kararlarının yerine getirilmesi şart değildir, getirilmese de olur  gibi bir şey de söylemiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne diyorsun, onu söyle.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Arkadaşlarım burada bazı şeyler daha söylediler. Bir ara, bir arkadaşımız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya bunları söylemek için insanda bir şey olması lazım.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) -  “Sağlık Bakanlığı ‘Bıçak parasını ortadan kaldıracağım.’ dedi ama bununla birlikte bıçak parası da ortadan kalkmaz çünkü onun cezası azaltılıyor.” demişti. Hakikaten, bir kişiden “Bıçak parası” adı altında bir para alınıyorsa bu maddenin 3’üncü fıkrasına giren suçu oluşturur yani “İrtikâp dışında.” diyor. İrtikâp, bir kişinin yaptığı bir işten dolayı, yapması gereken bir işten dolayı, bir görevden dolayı onu yaparken karşıdakinden bir para alması ve bu parayı ödemeye onu icbar etmesidir, onu zor durumda bırakmasıdır. Diğeri ise karşılıklı anlaşmak suretiyle “Ben senin işini yaparım ama karşılığında da şunu verirsin.” demesidir. İşte, bıçak parası da buna benzer bir şeydir ve bu 3’üncü fıkrada düzenlenmiştir. 3’üncü fıkradaki bu düzenlemeyi biz aynen muhafaza ettiğimiz gibi artı para cezası koyduk yanına yani bunu daha ciddi gördüğümüz için hapis cezasını muhafaza ettik, yanına para cezası da koyduk.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Suçluları koruyoruz.” de, sana saygı duyalım.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada bir şey daha var. “Kimler yararlanıyor, kimler yararlanmıyor?” diyorlar. Birincisi, yeni çıkardığımız Ceza Kanunu’nda zaman aşımı sekiz yıldır, buna dört yıl daha ilave edilir, on iki yıldır yani on iki yıla kadar uzamaktadır. Dolayısıyla, Yargıtaydan bozmak suretiyle zaman aşımına uğrayacak dosya sayısı olduğunu pek sanmıyorum. On iki yılda bir karar verilecekse de verilsin artık yani bunun başka türlü de izahı yok.

Buradan herkes istifade edebilir mi? Eder. Alt sınır altı aya çekildiğine göre gerekirse eder, mahkeme gerekirse ettirmez; o, mahkemenin bileceği iş. Şu istifade edecek, bu istifade edecek diye bir şey düşünmedik, böyle bir şey, genel bir hukuk normu düzenlemesinde böyle bir şey zaten düşünülmez.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalancının!..

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Burada biz Ceza Kanunu’nu yaparken gasp suçlarının cezasını on yıldan altı yıla indirdik. Birçok kişi istifade etti. Çocuklarla ilgili düzenleme yaparken cezalarda indirim yaptık, istifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Hakkı Başkan, inanmadığın bir şeyi savunmak çok zor!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ayrıca, 2008 yılında 650 maddelik bir ceza düzenlemesi yaptık, orada da bazı suçları indirdik, gene kimse bir şey demedi. Ee, bu Meclisten, kusura bakmayın da, af da çıktı. Biz onun üstünde o kadar durmuyoruz. Af bunlardan daha basit bir şey değil. Bu Mecliste idam cezası da kaldırıldı.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Eve dönüş yasası da çıktı!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Kimler istifade ediyor, kimler etmiyor diye biz onu da sormuyoruz; gerekmiştir, öyle olmuştur, öyle karar verilmiştir, yüce Meclis buna öyle karar vermiştir, biz ona saygı duyuyoruz ama sizin de buna saygı duymanızı bekliyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gayet güzel konuştun, seni tebrik ederim!

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır Bey’e aittir. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu kanun üzerinde söz almamıştım ancak burada yapılan konuşmaları dinledikten sonra, bu kanun teklifinin gerekçesini okuduktan sonra ve iki parti tarafından, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyesi arkadaşlarımın muhalefet şerhini okuduktan sonra bu konuyla ilgili endişelerimi ifade etmek için söz aldım.

Sayın Hakkı Köylü’yü dinledik. Kişiliğine saygı duyuyorum ama söyledikleri hiç de bu endişelerimi ortadan kaldırmadı. Bu kanun teklifini hazırlayan Sayın Milletvekili arkadaşımın ve bu kanun teklifini Komisyonda görüşüp buraya intikal etmesine zemin hazırlayan, sağlayan Sayın Komisyon Başkanının kişiliklerini de ayrı tutuyorum, onlara da bir şey söylemiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiç çekinmeden söyleyin Mehmet Bey.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, değerli milletvekilleri, lütfen, sizi düşünmeye davet ediyorum. Şimdi, yine sizin İktidarınız tarafından “bir yargı reformu” olarak kabul edilen, Avrupa Birliğiyle uyum da sağlayarak, onlarla da birlikte çalışarak hazırladığınız Türk Ceza Kanunu’nun bana göre temel hususlarından yani iktidarın, suç siyaseti, ceza felsefesi açısından önemli bir hususu olan bu “görevi kötüye kullanma” tanımını niye değiştirmek gerekliliğini duyduğunuzu, ne gerekçede ne sayın iktidar partisi grubunun sözcüsünün anlatımında bulabilmek mümkün değil. Bu Kanun’u niye değiştiriyorsunuz? Siz getirdiniz. Türk Ceza Kanunu 12/10/2004 tarihinde yürürlüğe girdi. Orada getirdiğiniz tanım -orada da söylüyorsunuz- “Avrupa’nın kanunlarında, Avrupa ülkesi kanunlarında, bir tali suç olarak görevi kötüye kullanmak tanımlanmamıştır ama bunu, suç siyasetimizin gereği, ceza felsefesinin gereği biz bunu tanımladık ve görevi kötüye kullanan, kamu kaynaklarını kullanan devlet memurlarının üç konuda görevi kötüye kullanmalarını cezalandırmayı gerekli gördük.” diye, bir yargı reformu şeklinde, Türk Ceza Kanunu’nu tanzim etmişsiniz ama şimdi bunu değiştiriyorsunuz. Neden? Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan burada hukukçu kimliğiyle veya Sayın Komisyon Başkanı hukukçu kimliğiyle burada bunun gerekçesini doğru anlatmak mecburiyetinde.

Değerli milletvekilleri, bakınız, cezalar birtakım amaçlarla -yani, hukuk felsefesi veya hukuk nutku atmayalım burada ama- cezalar suçu caydırıcılık yönüyle ve o suça atfettiğiniz önem ölçüsünde ortaya konulur. Yolsuzluk yapılmasını önemsiyordunuz, Türk Ceza Kanunu’nda görevi kötüye kullanmayı cezalandırdınız. Şimdi, yolsuzluk yapılmasını, görevin kötüye kullanılmasını önemsemekten vaz mı geçtiniz?

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada, grubunuz getirdiği için el kaldırıp oylayacaksınız. Açık oylama istedik, kimin ne oy vereceğini de kayda düşüreceğiniz. Ama bunu millete nasıl anlatacaksınız değerli arkadaşlar? Kamu kaynaklarını kötüye kullanan yani görev gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kötüye kullanan veya gereğini yapmakta ihmal ve gecikme göstererek kötüye kullanan veya uygun davranması veya bu nedenle, kişilerden kendisine veya çevresine çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullananın üç yıla kadar cezalandırılması yani tutuklanması hususu sizin için dün önemliydi, bugün neden önemli olmaktan çıktı? Bunu soracaklar size değerli arkadaşlar. Bunu bu Mecliste bulunmak dolayısıyla bize de soracaklar.

Kaldı ki çok talihsiz bir telefon konuşması üzerine bu kanun teklifinin hazırlanıp hızla Meclise getirilmesi, birçok kanun teklifi ve tasarısı beklerken bunun Genel Kurula indirilmesinin gerekçesi de yeterli değil. Nedir? Bakın, burada gerekçeyi okuyorum, burada deniliyor ki: “… bu suça ilişkin ceza miktarlarında indirim yapılması gereği ortaya çıkmıştır.” Neden? Hangi gerekçeyle bu ortaya çıkmışlık hükmünü ortaya koyuyorsunuz? Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanım, bunu açıklamanız lazım. Hangi gerekçe? Yani sizin yolsuzluk hassasiyetinizde bir farklılaşma mı oldu arkadaşlar? Görevi kötüye kullanmaktan, yakınlarına çıkar sağlamaktan dolayı, bundan altı yıl önce yine sizin çıkardığınız Türk Ceza Kanunu’nda üç yıla kadar cezalandırdığınız suçluları, şimdi bir anlamda affetmek gereğini neden duyuyorsunuz? Bunu, bu millete anlatmak mecburiyetindesiniz.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi doğru olmamıştır. Bakınız, uluslararası skalalarda Türkiye'nin yolsuzluklarla mücadele sıralaması Türkiye’ye hiç yakışmıyor, şeffaflık sıralaması Türkiye’ye yakışmıyor. Bu anlamda, birçok uluslararası kuruluşta ülkemiz suçlanıyor. Ama siz, yolsuzluğu suç olmaktan veya ağır cezalandırılmaktan vazgeçiyorsunuz. Neden, neden değerli arkadaşlar? Bu milletin, bir milletvekili olarak söylüyorum, delikli kuruşuna tenezzül edeni burada en ağır şekilde cezalandırmamız lazım. Bu hepimizin ortak sorumluluğu. Kendi getirdiğiniz bir düzenlemeyi, bugün, burada “ceza miktarlarında indirim yapılması gerekmektedir” gerekçesiyle ve bir kanun teklifi olarak, bir kanun tasarısıyla bir yargı reformu olarak gerçekleştirilen Türk Ceza Kanunu’nun çok temel bir hususunu burada bir kanun teklifi olarak, yani kurumsal mutabakatı temin etmeden, yeterince tartışılıp paylaşılmadan… Bu kanun teklifinin altında iktidarın siyasi sorumluluğu var mıdır, yok mudur? Bunu, burada açıklamak durumundasınız. Bu, bir milletvekilinin kanun teklifidir; kendi şahsi görüşü olabilir, saygı duyulabilir. Ama buna, siyasi iktidar olarak kendi getirdiğiniz kanun tasarısının değiştirilmesine onay veriyor musunuz? Bu soruların cevabından doğacak siyasi sorumluluğu bu millete nasıl anlatacaksınız? Bunu burada ifade etmeniz lazım.

Değerli arkadaşlar, biz, bu kanun teklifinin bu döneme ve bu Meclise yakışmadığı kanaatindeyiz. Doğru olmamıştır. Gerekçeleriniz yeterli değil. Gerekçelerinizi, yazılı, okuduk, işte sözlü de arkadaşınız anlattı. Burada muhalefet partilerinin ortaya koyduğu gerekçelerde çok ağır iddialar ve ithamlar bulunmaktadır. Muhalefet sözcülerinin buradaki konuşmaları gerçekten yenilir yutulur şeyler değil, ithamlar var, iddialar var. Bunların cevabı verilmeden, bir parti taassubuyla, mensubiyetiyle burada el kaldırıp indirerek millet nezdinde vicdanlarınızı, görevi yapmış olmanın gerekçesine, mazeretine sığınamazsınız. Burada yaptığınız şey, kamu kaynaklarını, milletin delikli kuruşunu, ihmalinden dolayı, uygun davranmamaktan dolayı, menfaat elde etmek amacıyla kötüye kullananların cezalandırılması hususu vardır, getirdiğiniz değişiklikle bu cezayı indiriyorsunuz. Neden? Yani tekrar soruyorum: Yolsuzluklarla mücadele sizin sorumluluğunuz, sözünüz, söz verdiniz. Yolsuzluklarla mücadeledeki hassasiyetinizden vaz mı geçtiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çoktan vazgeçtiler, çoktan.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yoksa gerçekten, yolsuzluğa bulaşmış olan yol arkadaşlarınızı affetmek bir  zorunluluk hâline mi geldi? Çok talihsiz bir telefon konuşmasından sonra bu kanun teklifinin gündeme getirilmiş olması, maalesef, bu iddiaların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Maalesef bir talihsiz telefon konuşmasının basına yansımasından sonra böyle bir kanun teklifinin, bir milletvekilinin imzalamasıyla bu kanun teklifinin hızla buraya getirilmiş olmasının üzerindeki şaibeler bence millet vicdanında sizi mahkûm eder. Buna kendinizi müstahak görmeyiniz. Gerekçeler doğru ortaya konulmalı ve bu gerekçelerde suçluyu koruyucu bir tavır bu Meclise yakışmaz. Bu sebeple bir önerge veriyoruz, kanunun 1’inci maddesinin geriye çekilmesi yönünde. Bu kanun geriye çekilmeli, düşünülmeli, eğer gerek görülüyorsa… Burada bir ifadeniz var, diyorsunuz ki: “Diğer suçlarla arasındaki dengeyi sağlamak.” Şimdi dengeyi iyice bozuyorsunuz. İyice bozuyorsunuz dengeyi. Diğer suçlarda da indirim yapmak durumundasınız o zaman.

Bu sebeple, değerli arkadaşlar, bu kanun doğru bir kanun değil, bu kanun dürüst bir kanun değil.

Bu duygularla, bu düşüncelerle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, Burhan Bey’e sataşma var!

BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bana sataşma var, doğrudur. Söz talebim var, doğrudur. 63’üncü maddeye göre söz talebim var, doğrudur Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ahmet Bey, savunmak hiç yakışmıyor sana!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun çok değerli üyeleri; görüşülmekte olan kanun konusunda Komisyonumuzun görüşlerini yüksek heyetle paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Şu anda yüce Parlamento kendi tekelinde olan, yegâne yetki alanında bulunan, Anayasa’mızın 38’inci maddesinde tanımlanmış cezayı yeniden kurma yetkisini kullanıyor. Bu elbette ki mutlak bir yetki değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O “yetki” değil Ahmet Bey, yanıltıyorsun!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yanlış konuşuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne yapalım canım, konuşuyor işte.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu yetkiyi, benim yetkimi kullanarak hırsızlığı mı affedeceksiniz?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu canım! Hırsızı affetmek için yetki mi istiyorsunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu yetkinin Anayasa’nın ruhuna, toplumsal ihtiyaçlara ve gelişen değerlere uygun olması lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ahmet Bey, yakışmıyor sana yahu! Vallahi yakışmıyor!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – 2005 yılında yüce Parlamento reform projesi içerisinde bu konuda bir norm oluşturmuş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Parlamentoya yakışmıyor bu laflar! Böyle bir şey yok.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – O normu suç tanımları itibarıyla aynen koruyarak bugün ceza miktarlarına müdahale ihtiyacını duymuştur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye? Niye ediyor, söyler misiniz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Dinle canım, dinle yahu! Allah Allah!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yakışıyor mu bu Meclise yahu!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – “Bu ihtiyaç nedendir?” sorusu saygın bir sorudur, saygıdeğer bir sorudur,

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saygın değil, art niyetli bir davranıştır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - …cevaplandırılması gereken bir sorudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Değil.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Gerçekten ben bu soruya cevap verirken…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclisin karşına çıkıp böyle konuşmak yakışıyor mu Meclise?

BAŞKAN – Sayın İnce, Sayın Genç’i biraz sakinleştirirseniz iyi olur.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, ben mi konuşacağım başkaları mı? Sayın İnce bir şey yapmıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hırsızı affetmek yakışmıyor efendim. Bu memleketi soyanları affetmek olur mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın İyimaya, uyarıyorum, ne yapayım?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu soruya iki açıdan cevap vereceğim: Bir, sistem olarak böyle bir ihtiyaç var mıdır? İki, 1926 ve 2005 görevi kötüye kullanma suçu ve cezası kurgusu anayasal belirlilik -suçların temel prensibi- bakımından ihtiyacı karşılıyor mu?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O zaman ceza kanunlarını kaldıralım.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Kaldırmak değil. Öyle bir şey yok, katiyen. Olur mu? İhtiyaç.

Şu anda Türkiye, görevi kötüye kullanma suçları bakımından gelişmiş ceza hukuku sistemlerine göre çok geride kalmış. Almanya ve Fransa, 1919 Weimar Anayasası… Bizim 38’inci maddemiz diyor ki, ne diyor bizim Anayasa’mızın 38’inci maddesinin birinci fıkrası: Eylem tarif edilecek, eylem belirli olacak.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ceza Kanunu yapılırken bu anlattıklarınız yok muydu?

ADALET KOMİSONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Var efendim.

O zaman diyor ki Antolisei, çok önemlidir, bir: “Ceza Kanunu’nda somut olarak tarif edilen suçlar, zimmet vesaire…” Tamam.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın İyimaya, kompleksten kurtulalım.

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki: “Ceza kanunlarında veya bütün kanunlarda kamu görevlilerine görev olarak verilen yükümlülükler sayısızdır, belirsizdir, ağırlıkları itibarıyla eşit değildir.” O zaman ne yapacaksınız? Envanter çıkaracaksınız, istatistik yapacaksınız. Sekiz, dokuz, on, on beş tane, görevi ihmal, görevi kötüye kullanmak kategorisi oluşacak ve o suçun adı da görevi kötüye kullanma olmayacak, aynen zimmet suçunda olduğu gibi vesaire özel bir suç olacak. Nedir İyimaya? Örnek nedir? Örnek: Yargı kararlarını yerine getirmeme suçu, 240’ıncı maddeye sığdıramayız. Bunu tatmin edeceğiz. Bu anlamda Türk Parlamentosu 1926’da da, 2005 yılında da görevini tam yerine getirmiş değil. Ne yapacaksınız soruyorum? Tam yargı davalarında yargı kararını yerine getirmeme suçu olabilir mi? Mümkün değil. O zaman ne yapacaksınız? İptal kararlarıyla yürütmeyi durdurma ve Anayasa Mahkemesinin yürürlüğü durdurma kararları bakımından yeni bir suç tipi ihdas edeceğiz. Başka ne Sayın İyimaya? Var işte, Antolisei…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Öyle bir suç tipi yok ki Sayın Başkan!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – “İhdas etmemiz lazım.” diyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Onu yaratamazsın.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Anayasa’nın 38’inci maddesine göre bizim görevimiz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Önce bunu yürürlükte uygulayacaksın. Siz bunu yok farz edeceksiniz, ondan sonra…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, yine norma aykırı şekilde disiplin cezası kuruyorsunuz. İşlenen disiplin suçu çok hafif, meslekten ihraç. Bu sadece hukuka aykırı fiil değil. Yine mukayeseli hukukta, suç tarifine uymayacak şekilde disiplin cezası vermek özel bir görevi kötüye kullanma suçu olarak düzenlenmeli. Vesaire devam.

Şimdi, şu anda neden bu ihtiyaç doğdu? Ben şahsen, Sayın Şandır konuşmasaydı gerçekten konuşmayacaktım. Neden ihtiyaç doğdu? Şundan ihtiyaç doğdu: Bir cezanın somutlaştırılması araçları bakımından hâkime bir fırsat vermiyor mevcut sistem.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yapma Ahmet Ağabey Allah aşkına!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ceza bakımından tavan cezanın takdiri hâlinde hükmün açıklanmasının geriye bırakılması imkânı yok, ertelenme imkânı yok, seçenek cezaları kurma imkânı yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Çok talihsiz bir konuşma!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Hâkim dilerse ertelemeyecek, dilerse hükmün açıklanmasını geriye bırakmayacak, dilerse seçenek cezaları vermeyecek, hele tekerrür hâlinde yine farklı cezalar kurabilecektir.

Benim yadırgadığım şu: Yolsuzluk bütün sistemlerin, bütün ahlakların gerçekten virüsüdür. En mükemmel sistemlerde dahi asgariye indirilemeyen bir patolojidir, bir hastalıktır. Fakat yolsuzluk öyle çok boyutlu bir şey ki, yolsuzlukla ceza adaletiyle mücadele etmek çok önemlidir, bir araçtır ama daha büyüğü, ekonominin yüzde 70’ini devletin kullandığı, hâkim olduğu, yönlendirdiği bir yapıda görevi kötüye kullanma suçları bağlamında bir yolsuzluk mücadelesinin elbette ki yararı vardır ama sonuçlandırıcı etkisi yoktur; bir.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Kayboldun Ahmet Bey!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – İki: Burada zaten yolsuzlukla ilgili ceza düzenlemeleri somut şekilde farklı maddelerde var, imar yolsuzlukları, ihale yolsuzlukları, zimmet, ihtilas, mali suçlar açıkça tanzim edilmiş. Burada yapılmak istenen, 2005 yılında veya daha önce, seçenek cezalara, cezanın somutlaştırılmasına, somut koşullara göre geriye bırakılmasına hâkim vicdanına göre karar verilebileceği hâllerde bu imkânın kanun koyucu tarafından ortadan kaldırılmasıdır.

Ben mevcut düzenlemede amacı, ihtiyacı aşan bir durum görmüyorum ama Türk Parlamentosunun, Türk yasama organının, en az, kamu görevlilerine yüklenen görev sayısı ne kadar ise, 1 milyondur, 2 milyondur, 30 milyondur, saymadım, envanteri çıkarmak lazım, çok hafif bir ihlali bile görevi kötüye kullanma suçu içerisine, torbası içerisine koyan bir anlayışın en ağır özgürlük ihlali olan, en ağır özgürlük sınırlaması olan hapis yaptırımıyla müeyyidelendirilemeyeceğini ama ağırlıklara göre tasnifin yapılıp torba suçtan vazgeçilip kategorilere göre belki on beş, belki yirmi, belki otuz ama zimmet gibi özel suçlar ihdas ederek hem Türk adaletini hem Türkiye’deki yolsuzluk potansiyelini olumlu şekilde karşılayacak, tasfiye edecek bir hukuki yapılanmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Komisyon meseleye bu anlayışla bakıyor, muhalefetin karşı görüşlerine saygı duyuyor ama büyük reformun, akılcı reformun aynen Almanya’da olduğu gibi, aynen Fransa’da olduğu gibi, aynen Anayasa’mızın 38’inci maddesinde olduğu gibi yasama organı olarak görev sayısı kadar, milyonlarca suç tipini tek tipe sıkıştıran dar yapıdan gerçekten ceza ve suç adaletine uygun olan bir modernleşmenin görev olduğunu düşünüyorum.

Bu anlayış içerisinde hürmetlerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Allah taksiratınızı affetmesin!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Sayın Kuzu, üç dakika süre veriyorum ben sataşmalar için, bir dakika eklemiyorum. Yeni bir sataşmaya da müsaade etmeden lütfen…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkanım, Sayın Kuzu bana cevap verecekse, ben bir ithamda bulunmadım, kendisinin basında yer almış sözlerinin aynısını okudum.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bizim bu şeyle alakamız iki noktadan kaynaklanıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Melih Bey’le konuşma yaptın mı yapmadın mı?

BURHAN KUZU (İstanbul) – Bir tanesi “maydanoz madde” tabiridir. Çok güzel söylemişim, tam yerini bulmuş ve hakikaten de bu işi en güzel bu terim ifade eder. Bu bir maydanoz maddedir, evet, çünkü hukuk literatürünü bilenler, akademisyen olanlar bu işi bilirler. Bunun aslında karşılığı “torba madde”dir yani eline ne geçirirsen koyarsın. Buradaki mesele, murat şu: Zaten yasa bunu kendisi ifade ediyor, diyor ki burada: “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında…” Yani bir şekilde başka yere girmiyorsa bir yolunu bulup ceza verme yöntemidir bu aslında. Ha, bu elbette ki devleti koruma kollama bakımından, birtakım yanlışların önüne geçme bakımından lazım olan madde olabilir ama bu maddeyi çok, böyle dört dörtlük düzenlenmiş madde olarak görmemek lazım.

İkinci bir husus: Bazı arkadaşlarımız buradan, Rıdvan Bey ismimi vererek… Kendisinin de aynı konuda dosyası var yukarıda, bizim Komisyonda, görevi kötüye kullanmaktan, bunu da söylemiş olayım bu arada. Dolayısıyla bu konuyla alakalı olarak, bundan… 2004 yılındaydı, Melih Gökçek bir telefon açtı. Yani, Mehmet Bey, sizin söylediğiniz gibi daha bir komisyon başkanı telefon açtı, ikinci gün buraya gelmiş filan değil. Adımı vermeden söylediniz ama ben doğruyu size söyleyeyim. 2004…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Basına yeni yansıdı ama.

BURHAN KUZU (Devamla) – O zaman da yansıdı. 2004.

Şimdi, bunu ortaya çıkaranlar… Bir partinin genel merkezi aranırken orada bulunan kasetten çıkıyor, yasa dışı dinleme. Balyoz davasında ve Ergenekon sürecinde hâkimin kararıyla dinlemeleri ve ortaya çıkan evrakları yok sayanlar, bu kürsüye çıkıyorlar, yasa dışı bir dinlemeyi delil olarak kullanabiliyorlar. Bunu hukuk namusuyla bağdaştırmıyorum; evet, hukuk namusuyla bağdaştırmıyorum

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hangisi doğru?

BURHAN KUZU (Devamla) – Hayır, hayır, ortada hiçbir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Suçluyu koruma!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

BURHAN KUZU (Devamla) – Bu konuşma yapılmıştır ve Sayın Belediye Başkanı benden bu dosyaları istemiştir, göndermemişimdir ama gönderirim, hiçbir mânisi yok bunun da. Şu an, çünkü, 724 dosya var, bunun içinde 50 dosya bu suçla alakalıdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin görevin suçluyu korumak mı?

BURHAN KUZU (Devamla) – Her partiden var burada. Her siyasi partiden maşallah var burada, üçer, beşer. Hem de parti liderleri filan, onları da burada şey yapmış olmak istemiyorum.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Her partiden yok.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Mesela…

RECEP TANER (Aydın) – Demagoji yapma. Sayın Kuzu, demagoji yapıyorsun.

BURHAN KUZU (Devamla) – Dolayısıyla, konuyu bulunduğu şeyin dışına çıkartmayın, kimse meseleyi bunun dışına çıkartmasın. Nedir oradaki mesele? Melih Gökçek “Bu listeyi bana bir gönder, fişekleyeyim.” diyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Fitilleyeyim” diyor.

BURHAN KUZU (Devamla) – “Fitilleyeyim” diyor, kendinin öyle bir tabiri. Zaten devlet muhtemelen Melih Gökçek’i dinlerken bana takılmıştır zannediyorum, tahmin ediyorum, yoksa benimle ne alakası olacak? Ama burada yapılmış bir şey yok. Evvela, hukuk namusu olması lazım. Kürsüye çıkan insan… Oradaki benim dahlim ne? Birisi bir telefon açmış, ben de bilgi vermişim. Bundan doğal ne olabilir? Bu dosya hepinizde var, bütün grup başkan vekillerine veriyorum, onlar da vermiş olabilirler bu dosyayı. Ne var yani bunda? Yani bir suç bulmuş gibi, bir yanlışlık görmüş gibi hemen buna balıklama dalmak, bunu doğru bulmuyorum, yakıştırmıyorum bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURHAN KUZU (Devamla) – Doğru bulmuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuzu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, keşke hiç konuşmasaydınız.

BAŞKAN – Başbakan Yardımcısı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, Burhan Kuzu dedi ki “Her partiden suç dosyaları var.”

BURHAN KUZU (İstanbul) – Var, burada var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burhan Kuzu’nun görevi suçluları korumak mı? Yiğitliği varsa, görevini yapıyorsa…

BURHAN KUZU (İstanbul) – Burada var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buyur, görevini yap o zaman.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Her partiden burada var, suç dosyaları var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin görevin suçluları korumak mı?

BAŞKAN – Sayın Genç…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Görevini yap Başkan. Yolsuzlukları koruyorsun Başkan sen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o ifadesini açıklaması lazım.

BURHAN KUZU (Devamla) – Burada var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Her partiden suç dosyaları var.”

BAŞKAN – Evet, Sayın Genç… (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o ifadesini açıklaması lazım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.27

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

565 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a aittir.

Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın teklifini görüşüyoruz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifidir.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu temsilen Sayın Ünlütepe, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu temsilen Sayın Yalçın,  -BDP’ye birden ne diyeceğimi bilemedim, çok özür diliyorum- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – “Barış” deyin Başkan, yeterli.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Bağımsız” diye geldi aklıma da çok özür diliyorum. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Biz bağımsızız, özgürüz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …Sayın Geylani ve AK PARTİ Grubu adına Sayın Köylü’nün konuşmalarını dinledim, notlarımı aldım, şahsı adına konuşmalarda da Sayın Şandır’ın konuşmalarını dikkatle takip ettim.

Teknik olarak sadece birkaç konu üzerinde bilgi sunmak istiyorum, bu yüzden söz aldım, vaktinizi de fazla almayacağım. Öncelikle, görüşlerini ifade eden tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bir kanun teklifidir. İç Tüzük’ümüz gereğince bütün milletvekillerimizin herhangi bir konuda teklif vermesi ve bunun yasalaşması mümkündür, bunun örnekleri de çok görülmüştür. Dolayısıyla olaya ön yargılı yaklaşmak yerine, teknik detayları üzerinde durmak ve şüphesiz, bu kanun teklifiyle ilgili başka bağlantılar varsa onları da burada konuşmak mümkündür.

Ben, özellikle şuna teşekkür ediyorum: Yolsuzluk konusu üzerinde bütün arkadaşlarımız durdular. Yolsuzluk bir felakettir, bir kanserdir, bir toplumu batırabilir, buna karşı olmak da her yurttaşın, özellikle her siyasetçinin de görevidir. Dolayısıyla ben şahsım adına şöyle düşünüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi yolsuzluğa düşmandır, yolsuzlukla mücadele eder ve etmesi gerekir, buna saygı duyuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yolsuzlukla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyorlar, buna gönülden inanıyorum. Bu da bizim bir hayat görüşümüzdür, dünya görüşümüzdür, bir yaşam biçimimizdir. Yolsuzluğa karşı olmamak mümkün değildir. Ben, Barış ve Demokrasi Partisi Grubundan da aynı hassasiyeti yaşadıklarını çok iyi biliyorum. Ama sayın milletvekillerimiz, şuna da emin olun ki: Temsil ettiğim Hükûmetim ve Grubum adına da, AK PARTİ yolsuzluklarla mücadeleyi esas ve ilke edinmiş bir siyasi partidir, kuruluşundan bu yana, yolsuzluk, yasaklar ve yokluklar konusunda mücadeleyi esas almış bir siyasi partidir. Eleştirebilirsiniz, her şeyi söyleyebilirsiniz ama tüm partileri kapsayacak bir biçimde, inanıyorum ki her vatandaşımızın, her yurttaşımızın, vicdan sahibi, ahlak sahibi olan herkesin ve özellikle siyasetçilerin yolsuzluk karşısında duyarlı olması ve onunla mücadele için bütün argümanlarını kullanması gerekir. Ben, buradaki konuşmalarda buna dikkat çekilmesine özellikle teşekkür ediyorum ve arkadaşlarımı kutluyorum.

Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yer alan bir hususu yeniden düzenliyoruz. “Örtülü af” denildi, “Ayıplı bir teklif” denildi. Bunun değerlendirilmesini Genel Kurula bırakıyorum ama yaptığımız iş bugüne kadar yaptıklarımızdan farklı değildir. Şu anlamda: Yani yasayı yapıyoruz, millet adına bu yetkiyi kullanıyoruz. Sayın Şandır gayet güzel söylediler: “2005’te bu Ceza Kanunu’nun tümü değiştirilirken keşke bugün savunulan veya teklife konu olan hususlar da dikkate alınsaydı. Madem almadınız, şimdi hangi sebepler ortaya çıktı da bunu değiştiriyorsunuz?” Bunun mutlaka makul bir cevabı olmalı ama yaptığımız iş, bir kanunun bir maddesinde değişikliğe gitmektir. Biz üç şey yapabiliriz. Ya o maddeyi tamamen ortadan kaldırabiliriz, 257’nin karşısında “mülga” diye yazabilir –bazı kanunlarda yaptığımız gibi- bazen değiştirebiliriz, değişiklik işlenir, bazen de cezaları artırabiliriz veya eksiltebiliriz. Yani bütün bunları yapmak yasama organı olarak bizim görevimizdir, bunun dışına da çıkmadığımızı düşünüyorum.

Şimdi, hepimiz, en azından avukatlık yapan arkadaşlarım çok iyi bilir ki mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddeleri, görevi ihmal, görevi kötüye kullanmak gibi unsurları içinde taşıyordu. Türk Ceza Kanunu’nun -mülga olanı kastediyorum- 230’uncu maddesi görevi ihmal idi. Yani o zaman memurlar için, yeni kanunda da kamu görevlileri için tayin edilmiş bazı maddeler vardı. Bunlardan birisi 230, ihmal, yani daha hafif. İkincisi, 240’ıncı madde idi, görevi kötüye kullanmak veya suistimal. Bir de 228’inci madde vardı -tam başlığı doğru okuyabilmek için notuma bakıyorum- kişilere karşı keyfî ve sert muamele. Bir de 212’nci maddenin birinci fıkrasında, basit rüşvet alma suçları tanımlanıyordu. Yeni kanunumuzun, yani 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bu 257’nci maddesi, bu hemen hemen dört maddeyi içeren ortak bir tanımlamaya gitti. Şimdi bu tanımlamada birincisi, kazanç mı, menfaat mi, onda bir değişikliğe gidiyoruz; ikincisi, birinci, ikinci, üçüncü fıkralardaki ceza hadleri konusunda da bir değişiklik yapmaya çalışıyoruz. Bunun şu veya bu şahısla ilintili olduğu, şu veya bu şahısları korumak amacına yöneldiği söylenebilir şüphesiz ama -sorular kısmında soracağınızı tahmin ettiğim için cevaplarını masamda bıraktım ama not şudur önümde- bütün kamu görevlileri, Kanun’un sanıyorum 6’ncı veya 7’nci maddesinde tadat edilirken çok geniş bir anlama kavuşturulmuş. Diyelim ki şu anda 2 milyon kamu görevlisi var, yani tam rakamı size 1 milyon 800 gibi falan ifade edemeyeceğim. Baktım, 2008 sonu itibarıyla 257’nci maddeye aykırılıktan açılan dava sayısı 11 bin civarında. Ondan önce 10 bin, belki sonra 12 bin civarında olmuş. Yani 2 milyon kamu görevlisi için açılan dava sayısı 10 bin, 12 bin, diyelim ki 15 bin civarında ise...  Yani yaptığımız düzenleme, en azından, binleri ilgilendirecek bir düzenlemedir. Dolayısıyla, belli bir şahsa odaklanarak “O kişi hakkında özel bir kanun çıkarılıyor.” demek çok haklı sayılmaz kanaatimi ifade ediyorum.

Şimdi, burada yaptığımız nedir? Bir defa, bir: “Menfaat” ve “kazanç” sözcüğünde değişikliğe gidiyoruz. O da Yargıtayın bazı içtihatlarından kaynaklanıyor. “Menfaat”i daha geniş anlamda kabul eden Yargıtay kararları var, “kazanç”ı hapseden Yargıtay kararları var. Aslında, yaptığımız değişiklikle, kanunun uygulanmasında biraz daha genişleme ifade ederek, maddi karşılık olmasa bile menfaat sayılabilecek şeylerin de bu suçu oluşturabileceği konusuna geliyoruz.

İkincisi: Burada, şüphesiz, maddelerdeki ceza hadlerinde değişiklikler var.

Değerli arkadaşlarım, bu af niteliğinde olsa herkesi belki sonuçları itibarıyla kurtarmış olacak veya suçu artık cezasız bırakmış olacak. Hâlbuki, biz, bunların, üçüncü fıkra hariç diğer fıkralarında ceza hadlerini azaltıyoruz. Bir “ceza adaleti”, bir “ceza sosyolojisi”, bir “ceza ekonomisi” denen şey var. Bunları hepimiz tayin edebiliriz. O hâle gelir ki Türkiye’deki bir maddenin uygulaması, uygulamadan doğan bazı sebepler ceza hadlerini artırmamızı gerektirebilir, yine uygulamadan doğan bazı eksikliklerde “Bu konuda hadleri şu noktaya getirelim.” demek ihtiyacını duyabilir. Şimdi hazırlık hâlinde olduğu için ifade edeyim. Adalet Bakanı değilim -bu meselede beni görevlendirdiler. HSYK görüşmeleri başlarsa… Sayın Bakan programını ona göre yapmış- ama konuyu biliyorum. Bildiğim şey şudur: Ceza hadlerinde değişiklik yapmak af niteliğinde değildir. Şunu çok iyi biliyorsunuz: “Sanığın lehine olan hükümler uygulanacaktır.” Bu hükmü biz getirmedik, bu geçmişten bu yana var. Mesela, biz telefon dinlemeler konusunda büyük bir sorumsuzluk yaşandığını görüyoruz. Yasal dinlemelerin ötesinde, herkesin eline geçirdiği kanunsuz birtakım imkânlarla insanların özel hayatlarına, kişilik haklarına tecavüz ettiğini görüyoruz ve elimizdeki yasa değişikliğiyle buna ilişkin Türk Ceza  Kanunu’ndaki cezaları artırıcı bir hazırlık yaptık. Bütçe dolayısıyla belki ocağa kadar gelemeyecek. Yani şunu söylemek istiyorum: İhtiyaç o noktaya gelir ki bir toplumsal ihtiyaç olarak ceza hadlerinde yükselme yapabilirsiniz, artırabilirsiniz, suçun unsurlarını değiştirebilirsiniz. Burada da yaptığımız, bir tanımlamadaki değişiklikle beraber ceza hadlerini bir noktadan bir noktaya kadar çıkarabilmektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vicdanınız rahat mı Sayın Bülent Bey? Vicdanınız rahat mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Genç, söyleyeceğim, söyleyeceğim, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vicdanınız rahat mı?

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –  Ama lütfen konuşmamı tamamlayayım müsaade ederseniz, soru kısmı da var.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, zaman aşımını kesecek bir düzenleme eklemeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen…

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Söyleyeyim hayhay, hayhay. Konuşmamın içinde var Sayın Köktürk, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vicdanınıza göre konuşun yani vicdanınıza…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sende vicdan ne gezer.

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben şimdi “Vicdanıma göre konuşuyorum.” desem Sayın Genç gene itiraz edecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok yok, etmem.

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –  Belli bir  saatte geldi ve hazırlıklı geldi. Yani ben değerli arkadaşımın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu içerisinde nasıl bir görev yapacağını doğrusu merak ediyorum ama sizin beklentinizi hemen karşılayayım: Yaptığımız düzenleme vicdani kanaatime tıpatıp uygundur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uyuyor mu?

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Uyuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok tebrik ederim.

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. Baştan söylemiştim “çok beğenmeyeceksiniz” diye. Ön yargılı olmayalım, ben kanaatimi ifade ediyorum.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın  Bakan, Zahid Akman kurtuluyor mu?

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir meselenin Mecliste nasıl görüşüleceği, nasıl yasalaşacağı, bunun Anayasa’ya aykırılığı olursa yargısal denetimin nasıl yapılacağı, önergeler vermek suretiyle buradaki yasamanın ne şekilde cereyan edeceğini bu İç Tüzük yazmış, hepimiz bunu çok iyi biliyoruz. yani vicdani kanaat gibi, bir başka şey gibi sorarsanız belki cevap veririz ama yaptığımız iş o değil. Yaptığımız iş bir yasa işidir, beğenen olur, beğenmeyen olur; az bulursunuz, çoğaltılmasını istersiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır hayır. Burada kimleri affediyorsunuz? Kimi affediyorsunuz onu söyleyin.

DEVLET  BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Lütfen… Lütfen… Sorunuza cevap verdim. Sayın Köktürk’ün sorusu önemli, ona da cevap vereceğim.

Değerli arkadaşlarım, burada yaptığımız iş bir ceza indirimidir ve bu suçlar açısından bir cezasızlık meydana getirmemektedir. Değişiklik teklifiyle genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak düzenlenen ve bu nedenle suçu oluşturan eylemlerin açıkça belirlenmediği bir maddede bir muğlaklık söz konusu, yüksek olarak öngörülen cezaların hakkaniyete uygun bir şekilde indirilmesi. Bizim kanaatimiz bu. Bunu yaptığımızı düşünüyoruz. Aksini elbette söyleyeceksiniz, konuşacağız, belki Genel Kurulumuz bir başka şekilde karar verecek. Yani olağan dışına çıkmaya gerek yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani ihale yolsuzluklarını affediyorsunuz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben, Sayın Şandır’ın sözlerini çok önemsedim ve hem ona hem de sizlere, Genel Kurula hitap ederek yaptığımız işin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışıyorum. Beğenmezseniz bir başka şekilde hareket edeceksiniz ama uygun bulursanız da herhâlde destek olacaksınız.

Ceza hukukuna egemen olan temel ilkeler, suçta ve cezada kanunilik ilkesidir; kanunsuz suç ve ceza olmaz belirlilik ilkesidir ve kıyas yasağıdır. Yani üç unsurun bir arada olması cezadaki kanunilik ilkesiyle beraber ceza hukukunun temelini oluşturuyor. Ceza hukukunun güvence fonksiyonu icra edebilmesi açısından suçta kanunilik ilkesinin benimsenmesi de tek başına yeterli değil. Aynı zamanda kanunda yer alan suç tanımlarının açık ve belirli olması gerekiyor. Yani hangi insan davranışlarının suç oluşturduğunun açık ve belirli olması lazım ki buna göre ceza verilebilsin. Oysa çok muhtelif kararlar var arkadaşlar. Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde öngörülen görevi kötüye kullanma suçu genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak öngörülmüştür. Yani kamu görevlilerinin herhangi bir eylemini bile bir mahkeme hâkiminin bu maddeye aykırı olarak görmesi ve ceza takdir etmesi mümkündür. Hem uygulamada hem de 4. Ceza Dairesinin bazı kararlarında bunları görmek mümkün. Bu durumda mahkemeler kıyas yoluna gidiyor veya kendileri suç ihdas edebiliyorlar. Bu düzenlemenin kapsamına çok basit eylemler de girebiliyor. Dolayısıyla suçu oluşturan eylemlerin açıkça belirlenmeyen bir maddede bu derece yüksek cezaların öngörülmesi ceza adaleti anlayışının temel ilkelerine ve hakkaniyete uygun değildir.

Değerli arkadaşlarım, maddenin (3)’üncü fıkrasında yapılan değişiklikle görevi kötüye kullanma suçunun nitelikli hâliyle ilgili olarak hapis cezasının miktarı aynen muhafaza edilmiş ve ayrıca ona ilaveten adli para cezası da getirilmiştir. (3)’üncü fıkrada (1)’inci ve (2)’nci fıkradan farklı olarak kamu görevlisinin kendisi için bir menfaat sağlaması hâli de düzenlenmiştir. Dolayısıyla fail açısından haksız bir kazanç sağlamak suretiyle bu suç işlenmişse haksız kazancın karşılığı olarak hapis cezasının yanında ayrıca adli para cezasının da olması gerekecektir. Bu nedenle fıkraya adli para cezası da eklenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız madde değişikliği ve yasama çalışmasıyla, genel ve tamamlayıcı bir suç tipi olarak düzenlenmiş ve kanun metninden hangi eylemlerin bu suç kapsamına girdiği belli olmayan maddede yüksek olarak öngörülen cezaların hakkaniyete uygun bir şekilde indirilmesi söz konusudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tebrik ederim vicdanınızın ölçüsünü.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ayrıca “kazanç” ibaresinin “menfaat” olarak değiştirilmesi suretiyle de uygulamadaki yorum farkını gidermeyi amaçlamış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, “sorular” kısmında gelebilir diye bazı noktaları önüme almıştım. Sadece, Ali İhsan Köktürk arkadaşımın sorduğu zaman aşımıyla ilgili konuya, izin verirseniz Sayın Başkanım, temas edeyim, sözlerimi bitireyim. Diğer konular soruya söz konusu olursa onları da cevaplamak istiyorum.

Cezaların üst sınırlarının indirilmesi hâlinde, öne sürülen zaman aşımının kısalacağı eleştirisi var. Türk Ceza Kanunu’nun 66’ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi dikkate alındığında, haklı bir eleştiri sayamıyoruz. Söz konusu bentte, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda zaman aşımı süresinin sekiz yıl olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı kanunun…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Eski suçlar…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, “bozulan dosyalarla ilgili zaman aşımı” diyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Müsaade eder misiniz?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ama çarpıtıyorsunuz. “Bozulan dosyalarla ilgili zaman aşımı” diyoruz.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – 2002 yılında başladı. Ne olacak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Aynı kanunun  67’nci maddesinde yazılı zaman aşımını…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yani biz size ne soruyoruz, siz ne cevap veriyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Lütfen… Beni dinlemeyecek misiniz? Yani ben…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bozulan dosyaların zaman aşımına uğramasını engelleyen bir düzenleme getiriyor musunuz, onu soruyoruz.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – 2002’de suç işlendi, ne olacak? 2005 değil, 2002. Hangisine tabi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Eskiye tabi, o ayrı. O ayrı, bu ayrı.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Bakanım, çok iyi bilirsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Müsaade eder misiniz arkadaşlar? Kürsü hatibe ait. Herhangi bir maddede söz alabileceksiniz, buraya geleceksiniz, hepinizi ben… İnanın, çok notlar aldım, yani bundan da çok yararlandım. Ben yanlış söylemiş olabilirim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl yanlış söylersin ya?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …maniple etmeye çalışmış olabilirim -kanaatiniz öyleyse- ama bu oturduğunuz yerden tatminsizliği ileri sürmek…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ben sizin hoşgörünüze dayanarak söylüyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen… Lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Lütfen… Lütfen arkadaşlar…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – 2002’de…

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Aynı kanunun 67’nci maddesinde yazılı zaman aşımını durduran veya kesen bir sebebin bulunması hâlinde zaman aşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar da uzayacağı belirlenmiştir. Dolayısıyla cezanın üst sınırında yapılması düşünülen değişiklik hâlinde suç için öngörülen zaman aşımı süresi değişmemektedir. Ancak değişiklikle birlikte Türk Ceza Kanunu’nun 7’nci maddesi gereğince lehe olan kanunun belirlenmesi açısından davaların yeniden değerlendirilmesi gerekeceğinden Yargıtayda bulunan dosyaların geri gönderilmesi nedeniyle eski tarihli davalar açısından zaman aşımı söz konusu olabilecektir. Tamam mı?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Tamam, biz onu sorduk.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yani sabretseydiniz sonunda oraya gelecektim ben de.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, onu da dikkate alarak biz düzenlemelerimizi yaptık. Bu bilgilerimizi malumaten arz ediyorum, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Arınç konuşmasında Grubumuza doğru dönerek, Sayın Genç’e atfen “Belirli bir saatte geldi, hazırlıklı geldi.” dedi.  Ben bu partinin Grup Başkan Vekiliyim, saat 15.00’ten beri de buradayım, Sayın Genç de burada. Sayın Arınç’ın “Belirli bir saatte geldi, hazırlıklı geldi”den kastı nedir? Bunu açıklasın.

İkincisi: Geçmişte de bir arkadaşımıza böyle dedi, sonra tazminat ödedi.

Üçüncüsü: Çiftçiye, CHP’ye, herkese cevap yetiştiriyor Sayın Arınç da bir tek Amerikalı diplomatlara cevap veremiyor. Bu “Hazırlıklı geldi, belirli bir saatte geldi”yi açıklamasını istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tutanaklara geçti.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, son söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir konuşma daha var Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sataşma var, “Hazırlıklı geldi.” dedi.

BAŞKAN – Özür dilerim.

Sehven Sayın Bozdağ’ı unuttum.

Şimdi tutanaklara da geçti.

Buyurun Sayın Bozdağ.

Yozgat Milletvekili Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ın teklifinin tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasında konu geniş boyutlarıyla burada tartışıldı, eleştiriler yapıldı, eleştirilere cevaplar verildi. Benim söyleyeceklerim belki biraz tekrar olacaktır ama tekrarda da fayda olduğu düşüncesiyle özetlemek istiyorum.

257’nci maddeye baktığınız zaman, 1’inci fıkrada görevi kötüye kullanma suçu düzenleniyor. “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle…” diye başlıyor ve arkasından da birtakım ifadelerden sonra cezayı öngörüyor.

Şimdi birinci kısma baktığınızda bir, kanunda ayrıca suç olarak tanımlanmamış olacak. İkincisi, görevinin gereklerine aykırı hareket etmiş olacak. 2’nci fıkraya bakıyorsunuz: “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında... ” Burada da aynı şey var. Kanun’da suç sayılmayacak, suçsa oradan cezalandırılacak. “…görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek…” diye başlıyor. Burada da ihmal ve gecikme.

Şimdi bunları yan yana alıp değerlendirdiğinizde bir şey ortaya net çıkıyor: Bu Kanun’un ilgili maddeleri suçun maddi ve manevi unsurlarını düzenlerken Anayasa’nın 38’inci maddesini bir nevi ihlal ediyor çünkü suçta ve cezada kanunilik esastır. Esasında mahkemelerin, hâkimlerin yargılama yaparken takdir haklarının da sınırlarını aşarak burada suç ihdas etmesi, yasa koyucu yerine geçerek istediği suçu görevi kötüye kullanma, istediği suçu görevi ihmal olarak nitelendirilip ceza vermesi, istediği suçlara da beraat vermesinin yolu açılıyor. Bu madde bu nedenle uygulamada “torba madde” olarak değerlendirilir. Yani oradan cezalandıramadın, buradan cezalandıramadın, şuradan cezalandıramadın ama bu adamı bir yerden cezalandırmamız lazım. O zaman tutarsın torbaya atarsın, 257/1 mi dersin, 257/2 mi dersin, bunun sınırını da çizmiyor Kanun, tamamen takdire bırakıyor. Hangi hâlde ihmal, hangi hâlde gecikme, hangi hâlde görevi kötüye kullanma da belli değil. Hukuk devletinde unsurları belli olmayan, sınırları belli olmayan, yargı görevi yapana tamamıyla suçun unsurlarını takdir etme yetkisi ve suç yaratma yetkisi veren bir düzenleme olamaz. Esasında biz hukuk devleti adına hepimizin burada bu düzenlemeyi eleştirmesi lazım. Dünyanın pek çok ülkesinde böylesi bir suç tanzimi içeren madde yok. Niye yok? Çünkü oralarda suçlar ayrı ayrı, unsurlarıyla açıkça tayin edilmiş.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Niye koydunuz o zaman? Siz koymadınız mı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka şey, devlet memurlarıyla ilgili kanunlar var ve onların disiplin hükümlerini düzenleyen hükümler yer alıyor oralarda. Baktığınız zaman uyarma cezası göreviyle ilgili ihmalleri, birtakım gereklilikleri yerine getirmediği zaman kınama cezası, aylıktan, maaştan kesim cezası, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ve hatta meslekten ihraç cezaları gibi bu kanunda öngörülen yaptırımlardan daha fazla sonuç ve etki doğuracak cezalar var. Eğer memurlar kanunlarda tayin edilen gereklerin dışına çıktığı zaman disiplin hukuku bakımından da onları yargılayan, onları cezalandıran ayrı bir sistem var. Buraya baktığınız zaman burada da ayrı bir sistem var. O nedenle bu maddeyi değerlendirirken hukuk devleti açısından da buna iyi bakmak lazım. Hukuk devletlerinde böyle madde olmaz ama bu nasıl? Hukuk devletini tam hayata geçirememiş ülkelerde, biz bu adamı şuradan, buradan halledemedik ama yargı yoluyla yolunu kesmek, şuna şu cezayı vermek istersek şöyle kenarda dursun, ona bu cezayı verelim maddesidir bu madde.

Hukuk devletiyle, yolsuzlukla bu maddenin bir irtibatı da yoktur. Bakın, eğer bir kamu görevlisi ihaleye fesat karıştırmakla ilgili bir suç işlerse 235’inci maddeye göre cezalandırılacak, eğer bir kamu görevlisi zimmet suçunu işlerse 247’nci maddeye göre cezalandırılacak, eğer rüşvet suçunu işlerse 252’nci maddeye göre cezalandırılacak, irtikap suçunu işlerse 250’nci maddeye göre cezalandırılacak. Dikkat ederseniz akçeli suçlarla alakalı. Yani yolsuzluk olarak bir kategori içerisinde ifade edeceğiniz suçlarla ilgili bütün düzenlemeler ayrı ve özel maddelerde düzenlenmiş.

Ben avukatım. Burada avukatlıktan gelen çok arkadaşımız var. Uygulamada ne oluyor biliyor musunuz? Rüşvetten ceza verecek veya başka bir suçtan ceza verecek. İddianame öyle. Dava açılıyor, delil bulamıyor. İddianame tanzim edilmiş. Dava açılmış, içeride aylarca tutuklu tutulmuş. Buna bir ceza vermek lazım. Peki, zimmet suçunun unsurları oluşmuş mu? Oluşmamış. Başka bir suçun unsurları oluşmuş mu? Oluşmamış. İhaleye fesat karıştırmanın unsurları oluşmuş mu? Oluşmamış. O zaman bir hukuk devletinde yapılması gereken nedir? Orada beraat vermektir. Türkiye’de ne oluyor? Görevi kötüye kullanmadan veya o ilgili maddeden, bundan veremedik ama biz bundan verelim. Bu hukuk devleti değil. Hâkimler de bunu yapamaz. Hukuk devleti ve hukuk devletinin yasama organları da buna müsaade edemez, doğru bir şey değil.

Bir başka şey: Bu düzenleme af getirmiyor. Buradan sanki birileri cezadan kurtuluyormuş gibi birtakım değerlendirmeler yapıldı. Kimse cezadan kurtulmuyor. Eskiden de 1’inci fıkranın cezası vardı, şimdi de var. Eskiden altı aydan üç yıla kadardı, şimdi üç aydan iki yıla kadar. Cezayı verecek, takdiren, teşdiden verecek veya hükmün açıklanmasının ertelenmesine veya paraya çevrilmesine veya başka bir seçenek yaptırımın uygulanmasına karar verecek hâkimdir. Hâkim isterse eski usulde altı aydan olduğu sürede altı aydan verirse ne olacak? Bir yıl verirse ne olacak? İki yıl verirse ne olacak?

KADİR URAL (Mersin) –  Paraya çevrilecek.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yahu, beğenmediğiniz bu yasayı niye çıkardınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, aynı şey. Şu anda da altı ay verebiliyor mu, bir yıl verebiliyor mu, iki yıl verebiliyor mu? Burada herhangi bir şey yok. Takdir hakkı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …yine mahkemededir, yine hâkimdedir. Burada bir cezasızlık hâli yoktur.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye değiştiriyorsunuz o zaman?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Değiştirmeyin o zaman Bekir Bey.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Mahkeme bunu takdir edecektir.  Herhangi bir hukuka aykırılık da yoktur. Olan şey nedir? Böylesi bir hukuk devletinde olması mümkün olmayan bir maddedeki cezayı ceza adalet sistemine daha uygun hâle getirmektir. Eğer siz suçun unsurlarını çok açık, sınırlarını çok açık, kurallarını çok açık koyarsanız, o zaman ona göre cezayı koyun…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ya, Bekir Bey, biz geçen dönem hata yaptık deyin, bitsin olay!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …ama burada öyle bir şey yok, tuttuğunuza buradan ceza veriyorsunuz. Böyle bir hukuk devleti olur mu? Olmaz.

Peki, bir başka şey, burada konuşuldu: Efendim, “kazanç” çıkarılıyor, “menfaat” getiriliyor.

Arkadaşlar, burada herkes Türkçeyi biliyor. Allah aşkına, “kazanç” ifadesi, hukukçu olmaya gerek yok, “menfaat” ifadesinin ifade ettiği bütün hususları içine alır mı, almaz mı?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ya, kardeşim, bunu yapan da sizsiniz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yoksa “menfaat”, hem “kazanç” hem de başka şeyleri mi içine alır? Biz suçun kapsamını genişletiyoruz, bu bile eleştiri konusu yapılıyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – “Menfaat” burada yok.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu da takdir edilecek bir şey.

Bir başka konu, burada 3’üncü fıkrayla ilgili. Biz ceza indirimine gitmiyoruz, akçeli bir iş varsa, o birinci fıkraya göre cezalandırılıyordu bir yıldan üç yıla kadar, şimdi 1’inci fıkranın cezası değişti, inince onun cezası inmesin diye ceza ayrıca düzenlendi, ayrıca da beş bin güne kadar da adli para cezasının hapis cezasıyla beraber verilmesi getirildi, bu yönüyle de burada ceza artırıldı.

Ama bakın, ben size bir örnek vereyim: Elimde bir teklif var, çok ilginç. Şu, birincisi şu: Yıl 2002. 26/3/2002 tarih ve 4748 sayılı bir kanun çıkıyor, teklifi de burada. Ne zaman çıkıyor? 26/3/2002 tarih, 4748 sayılı Kanun. Ne yapıyor biliyor musunuz bu Kanun? Dernekler Kanunu’nun, sonuna bakıyorsunuz, bir fıkrası var, diyor ki: “7, 11 ve 12’nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.” Kaldırıyorlar. Meclis bu, kaldırabilir. Kimse bir şey diyemez ama bakın, 3/8/2002 tarihli 4771 sayılı bir başka kanun çıkıyor.

Bununla ne getiriliyor biliyor musunuz? Dernekler Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 11 ve 12’nci maddelerini virgülüne, noktasına dokunmadan geri getiriliyor. Niye geri getirilmiş, niye kalkmış diye incelediğimizde bakıyoruz ki İstanbul Beyoğlu 24. Asliye Ceza Mahkemesinde -ismini vermeyeceğim- görülen bir davayla ilgili özel bir düzenleme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Maddeyi arkasından üç ay sonra bir daha getirip koyuyorlar. Bu, öyle bir şey değil, kimseyi himaye etmiyor. Suçlar aynı, cezaların da ceza adalet sistemine uygun hâle ve hukuk devletinin gereklerine uygun hâle getirildiğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce Bülent Arınç konuşurken dedi ki: “Gecenin bu saatinde geldin, hazırlıklı geldin…”

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, “konuya hazırlıklı geldi.” demek istiyor Sayın Arınç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Bakalım, CHP’ye ne vereceksin?” Bu sataşmadır.

Bakın, ben bir milletvekiliyim, rica ederim yani ben…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Evet sataşma var, kısmen.

BAŞKAN – Sayın Genç, ben daha herhangi bir cevap vermedim ki. Yani herkes bir ağızdan konuşuyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ama ben söz istedim.

BAŞKAN – Bakın “vereceğim”, “vermeyeceğim.” diye herhangi bir şey, bir cümle, bir kelime, bir harf çıktı mı ağzımdan? Çıkmadı. Yani herhangi bir yorumda bulunmadım, sadece ağzımı açtım ve hep beraber bağırdınız.

Şimdi, Sayın Arınç’ın bir talebi var “Sayın Genç’e -sizin ifade ettiğiniz sözle ilgili olarak- bir açıklama yapmayı arzu ediyorum.” diye.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, kamuoyuna yansıyan bir beyanı var.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Bu saatte geldin…” Siz de farkındasınız.

BAŞKAN – Tamam.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada sataşma yok Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben saat üçten beri buradayım.

BAŞKAN – Sayın Genç, ben size itiraz etmiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama “Bakalım CHP’ye ne vereceksin?” Ben CHP’ye…

BAŞKAN – Sayın Genç, sözümü bitirebilir miyim.

Sayın Arınç’ın böyle bir talebi var.

Şimdi, sizin sataşma için istediğiniz söz üzerine, Sayın Arınç’a bu talebiyle ilgili söz vereceğim, ondan sonra siz tekrar “Ben istiyorum.” derseniz, size de vereceğim. Tamam, sözümü bitirebilirsem anlaştık işte.

Buyurun Sayın Arınç.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Önyargılar çok kötü, ben konuşursam şu anlamda konuşmuştur, Kamer Genç şu saatte gelmişse şöyle gelmiştir şeklinde… Sadece onu ispatlamak için bir şey söyleyeceğim -Sayın İnce’ye çok teşekkür ederim- siz yedi buçukta oturumu açtığınızda burada 10-15 kişi vardı. Neden? Çünkü arkadaşlar gruplar konuşacaklar, nasıl olsa bir buçuk saat geçer, maddelere geldiği zaman biz içeri girelim diye düşündüler. Bunda bir gariplik yok. Sayın Kamer Genç’in dokuzda gelmiş olması da doğrusu bütün arkadaşlarımız gibi zamanında ve saatinde gelmiş demektir. Çok hazırlıklı geldiği konusuna… Kendisi çok değerli bir hukukçudur. Önemli bir yasa görüşüyoruz. Bu yasayı görüşürken bence bütün Yargıtay içtihatlarını taramıştır. 257’nci maddeyle ilgili 2005’te Türk Ceza Kanunu tutanaklarına bakmıştır ve hukukçu arkadaşlarıyla istişare etmiştir. Haşa, onun bir şeyler içerek buraya geldiğini söylemek istemedim!

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi efendim, yaptığı konuşma beni tatmin etmediği gibi…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç… Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.

BAŞKAN - Üç dakika veriyorum biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç dakika yetmez Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yetecek, yetmeyecek; eklemiyoruz da.

Buyurun.

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın  şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten yüz karası bir kanun teklifini müzakere ediyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -  Sataşmaya cevap ver!

KAMER GENÇ (Devamla) – Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi hırsızlık yapan, devleti soyan, görevini ihmal eden, görevini suistimal eden kamu görevlileri… AKP dokuz yıldır iktidarda, bu kamu görevlilerinin büyük bir kısmı görevini ihmal etmiş, devleti talan etmiş, ondan sonra belediyeleri talan etmiş kamu görevlilerine, belediye başkanlarına hiç durup dururken Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde bir değişiklik getiriyor.

Nasıl bir değişiklik getiriyor? Diyor ki: Eskideki cezanın alt sınırı bir yılsa bunu altı aya indiriyor. Çünkü bir yıl olduğu zaman hâkim bunu paraya çeviremez ama altı ay olunca paraya çevirebilir. AKP’lilerde para mı yok? Çok.

Ha şimdi biz diyoruz ki, yani aklı yerinde olan, ülkesini seven, onur ve haysiyet taşıyan insanlar böyle bir şeye tevessül etmez. Ya hırsızsa hırsıza ceza vereceksin kardeşim. Sen hırsıza ceza vermediğin zaman, o zaman hırsızlığı nasıl önleyeceksin? Bir söyleyelim arkadaşlar… Yani adam, Melih Gökçek Burhan Kuzu’ya telefon ediyor “Ya Sayın Kuzu, ya orada, o Mecliste bazı milletvekilleri var. Onların kaçının dosyası görevi suistimal ve ihmalden dolayı, onları bana söyle, ben onları bir fitilleyeyim. Bizim de bundan dolayı cezamız var.” Ondan sonra “Bu Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesindeki cezaları indirelim.” diyor.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Sene kaç? 2004…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, böyle bir şey, en ilkel toplumlarda olmaz. Ben Veysi Kaynak arkadaşımın yerinde olsam bu kanunu geri çekerim. Bu kanunu geri çekmediği zaman, özel olarak Kahramanmaraş’a gideceğim, diyeceğim: “Ey Kahramanmaraşlılar! Bakın, sizin Veysi Kaynak’ın getirdiği kanun teklifi bu memlekete bu kadar yük getirdi.”

Şimdi, Bülent Arınç burada konuşurken bir tek laf söyledim: “Bülent Bey, senin vicdanın kabul ediyor mu?” dedim. Maşallah çok geniş bir vicdanı varmış!

Şimdi, arkadaşlar, WikiLeaks’ın belgelerinde bana “Tayyip Erdoğan’ın buldoğu” demediler… Buldok var ya… Diyor ki işte bazıları… Bana kimse bir şey demedi.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, demediklerine göre, ben tabii…

BAŞKAN – Sayın Genç…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Konuya gel, konuya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Konuya geleceğim daha, daha dur bakalım, geleceğim daha…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Süre bitti, süre!

KAMER GENÇ (Devamla) – Dur, geleceğim!

Şimdi, bizim istediğimiz, arkadaşlar, bizim istediğimiz… Burası Parlamento. Bu Parlamentoda, milletin menfaatini düşüneceğiz, halkın menfaatini düşüneceğiz, hırsızları korumayacağız. Ben yirmi beş senedir Parlamentodayım, hep bunun mücadelesini yaptım. İşte, o şerefi ve o haysiyeti de Tunceli halkı bana oy veriyor buraya gönderiyor.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Tunceli’ye hangi hizmeti götürdün?

KAMER GENÇ (Devamla) - Yine gönderecek ama bu memleketi satanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Yok, hiç yapmadım, yapmıyorum. Herkese üçer dakika… Biliyorsunuz onu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki… (CHP sıralarından alkışlar)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, az önce konuşmanızda belirli ölçülerde ifade ettiniz ama ben daha net cevabınızı almak için sormak istiyorum: Bu teklif çerçevesinde “Görevi kötüye kullanma” başlığı altında “kazanç” kelimesi “menfaat” olarak değişmiş olacaktır. Bu durumda, mesela görevi kötüye kullanarak kendi yakınlarına veya istediği kişilere haksız bir şekilde kazanç sağladığını beyan eden bir kamu görevlisi veya yöneticisinin cezası, menfaat yerine kazanç temin etmesinden dolayı indirilmiş olmayacak mıdır? Görevi kötüye kullanarak söz konusu kişi ve yakınlarına kazanç sağlamakla menfaat temin etme arasında, ne gibi, çok net fark vardır? Bunu açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı kaç kamu görevlisi hakkında açılmış dava dosyası bulunmaktadır, bu durumdakilerin ne kadarı seçilmiş, ne kadarı da atanmış kişilerden oluşmaktadır? Bu teklif yasalaşırsa kaç kişi ceza almaktan kurtulmuş ya da cezası hafifletilmiş olacaktır?

İkinci sorum: Geçen hafta Meclis kulislerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’in ikramı olarak dağıtılan poğaçaların bu kanun teklifiyle bir bağlantısı var mıdır, bunu ne derece etik buluyorsunuz?

Üçüncüsü de bu teklifin hazırlanmasında Hükûmetinizin bir telkini ya da baskısı olmuş mudur? Bu teklifi geri çekmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bir hukukçu bakan olarak getirdiğiniz yasa, Hükûmetiniz döneminde yolsuzluk ve hukuksuzluk yapan kamu görevlilerine örtülü bir af niteliğinde değil midir?

Yine, çok konuşuldu ama yine tekraren söylüyorum. Bu teklifin hazırlanmasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’in bir etkisi olmuş mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, sorduğum soruları önemsemiş olmanıza teşekkür ediyorum ama verdiğiniz cevaplar benim sorduğum sorunun cevabı olmadı.

Bir kurumsal mutabakatla hatta Avrupa Birliğiyle mutabakata vararak çıkarttığınız, Hükûmet tasarısı olarak çıkarttığınız kendi Ceza Kanunu’nuzun 257’nci maddesini hangi gerekçeyle değiştiriyorsunuz? Acaba ceza indiriminden daha önce 257’ye giren suçların tanımını yapmak, suçların sınırlarını belirlemek, tasnifini yapmak gerekli değil miydi? Üç yılla cezalandırmakla iki yıl arasında cezalandırmak bu kanun teklifinde ortaya koyduğunuz gerekçeyi karşılıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kaç AKP milletvekili Büyükşehir Belediyesinin sağladığı olanaklarla daire sahibi olmuştur ve WikiLeaks belgelerinde şahsınıza yapılan hakareti neden kınamadınız, bu iddiaları hakaret saymıyor musunuz?

Geçtiğimiz hafta 3 generalle ilgili AİHM kararı öncesi AİHM’in doğru karar veremeyeceğini söylediniz, karar sonrası memnuniyetinizi bildirdiniz. Yargı kararlarını sonuçlarına bakarak mı değerlendiriyorsunuz? Yargıya bakışınız bu mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu kanunun yasalaşması hâlinde, Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesiyle ilgili cezaların miktarı indirilerek suçlu âdeta mükâfatlandırılmaktadır.

1) Bu yasayla hangi suçlular korunmaya alınacaktır, belirtebilir misiniz?

2) Görevi kötüye kullananlara bundan sonra da paraya çevrilme ve erteleme imkânı tanınması bu suçların artmasına sebep olmayacak mı? Garip gurebanın hakkı vurgun ve talancı tarafından gasp edilmeyecek mi? Doğrudan doğruya bu suçlarla ilgili bir af çıkarmanız daha mertçe olmaz mıydı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltiyorum: Sayın Bakan, yargı kararları bağlayıcıdır. Bu çıkardığımız yasayla, eğer bu kanun değişikliği kabul edilirse kaç yargı kararı geçersiz hâle gelecektir? Bu değişiklikten kimler yararlanacaktır? Örneğin Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, cezasında bir indirim olacak mıdır? Örneğin Sayın Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Eker, görevi kötüye kullanma suçundan faydalanacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Teklifin hazırlanışı, Genel Kurul gündemine getirilmesi görülmemiş bir hızla gerçekleşmiştir. Hâl böyle olunca teklifin iyi niyeti de sorgulanmalıdır. Bugün AKP’li kaç belediye başkanının toplam kaç tane görevi kötüye kullanma dosyası bulunmaktadır? Kaç üst düzey görevlinin görevi kötüye kullanma dosyası vardır?

Soru 2: 2002’de seçim propagandalarında “Yolsuzluğu bitireceğiz.” diyordunuz. 2007’deki seçim propagandanızda yolsuzluk başlığı neredeyse yoktu. Bugün ise yolsuzlukları farklı bir yoldan bitirmek için bir girişimde bulunduğunuz görülüyor. Görevi kötüye kullanma cezalarını indirerek örtülü bir af mı yapmak istiyorsunuz? Görüşmekte olduğunuz teklif ile gerçekten yolsuzlukla mücadele edilebileceğini düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız bu yasayı acilen çekmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – 1) Sayın Bakan, bu düzenleme ile hangi kamu menfaatlerini korumaktasınız? İktidarınız, kamu menfaatleri yerine yandaş menfaatlerini mi korumayı amaçlamaktadır?

2) Şu anda görüşmekte olduğumuz bu düzenleme kanunlaştığı takdirde kaç dava düşecektir?

3) Bu düzenleme, çıkarmayı düşündüğünüz kamu etik yasasına uygun mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Ben, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alim Işık’ın sorusuna ilave olarak sormak istiyorum: Şu anda 257’nci madde kapsamında kaç adet soruşturma mevcuttur? Bunların idari makamlardan yargılama izni verilmeyenlerin sayısı nedir? Şu anda yargılama aşamasında olanların adedi nedir? Görevi kötüye kullanma suçu kapsamında suç türleri nedir, şu anda elinizdeki mevcut soruşturma kapsamında?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birçok soru bazı arkadaşlarımız tarafından soruldu ama ben bütün safahat içerisinde gerek teftişte gerek teftişi bitmiş, mahkemeye intikal etmiş, mahkemede karar verilmiş, Yargıtaya intikal etmiş kaç dosya var ve bu kaç kişiyi kapsıyor ve ondan daha önemlisi, en çok görevi kötüye kullanma davası açılmış, herhangi bir safhada, teftişte veya bütün toplam safahat içerisinde ilk 100 kişiyi kimler oluşturuyor? Bunu Sayın Bakandan soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, partiniz sözcüleri yasayla ilgili açıklamalarında daha ziyade uygulamadan kaynaklanan birtakım örnekler verdiler. Bu örneklerin düzeltme makamı yasa değişikliği yerine temyiz mercisi değil midir? Samimiyetle şunu ifade etmek istiyorum: İlk suçu olmasına rağmen, yani sabıkasız olmasına rağmen görevine mâni olacak şekilde cezalandırılan kaç örnek vardır. Varsa elinizde bilgi, belirtmenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, bu 1’inci fıkrada bir yıllık cezanın altı aya indirilmesiyle kaç tane kamu görevlisi bundan yararlanıyor, hapisten kurtuluyor? Bunların içinde Ankara Belediye Başkanı var mı, İstanbul Belediye Başkanı var mı, AKP’li kaç tane belediye başkanı var, bugünkü Hükûmet içindeki bakanlardan kaç kişi var?

Bir de bu Amerika’nın o WikiLeaks belgelerinde tabii Türk Hükûmetine büyük bir hakaret yapıldı. Bir bakana denildi ki: “Yahu bu bilmem Tayyip Bey’in buldoğu.” dedi. Bu büyük bir hakaret Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine. Kime dedi bu lafı? Bu laftan dolayı bunun hakkında bir tazminat davası açmayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, ceza hukukunda lehe olan kanunun süregelen davaların tamamına uygulanması bir temel hukuk ilkesidir. Bugün görüşülmekte olan teklifin yasalaşmasından sonra, verilen, kesinleşen ancak infaz edilmeyen, yani daha önceden de verilen, kesinleşen ancak infaz edilmeyen tüm kararlar bozulacaktır. Bu bozma nedeniyle dosyaların büyük bir bölümünün zaman aşımına uğraması muhtemeldir. Bu teklife bu davaların zaman aşımına uğramasını engelleyecek bir geçici madde eklemeyi düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız bunu vicdanınızla bağdaştırabiliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, sorular için teşekkür ediyorum. Yalnız, bazı sorular sayısal verilere dayalı. Bu sayısal verilerin yaptığımız çalışmalar içerisinde her birinin cumhuriyet başsavcılıklarından sorulup, sonra derlenip size takdim edilmesi lazım.

Bizim elimizdeki yazılı soru önergelerinde… Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Metin Çobanoğlu “Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi uyarınca görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı yargılanan ne kadar kamu görevlisi vardır, bunların görevleri ve isimleri nelerdir? Ayrıca, aynı suçtan yargılanan ne kadar belediye başkanı vardır, yargılanan belediye başkanları kimlerdir, mensup oldukları siyasi partiler hangileridir?” Bir kısım arkadaşlarımızın sorularıyla benzerlik gösteriyor. Sayın Atilla Kart, Konya Milletvekili, onun da teklifinde yine buna benzer sorular var: “Hükûmet bu teklife sahip çıkmakta mıdır? Belediye başkanları görevi kötüye kullanmadan kimlerdir?” diye soruyor. Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü, yine burada arkadaşlarımızın sorduğu soruları -kendileri burada mı bilmiyorum ama- bize yazılı olarak verilen sorularda… Bu arkadaşlarımızın cevaplarını verdiğimizde bilgi sahibi olacağız. Bize gelişleri on gün öncedir, hazırlıklar yapılmaktadır ve Sayın Metin Çobanoğlu’na, Sayın Atilla Kart’a ve Sayın Hüsnü Çöllü arkadaşımıza sorularının cevapları verilecektir.

Dolayısıyla burada, şundan kaç kişi, bundan kaç kişi diye benim ayrıntılı bir liste vermem mümkün değil. Ancak, elimizdeki verilere göre açılan dava sayısı ve buralardaki kamu görevlilerini izin verirseniz yıllar içerisinde size takdim edeyim. Ceza mahkemelerine 257’nci maddeyle ilgili açılan davalar ve sanık sayıları 2006, 2007, 2008 olarak tespit edilmiş durumda. 2009 ve hâlihazır 2010, bunun üzerinde çalışmalar yapılıyor. 2006’da açılan dava sayısı 12.004, 2007’de 11.590, 2008’de 13.182; sanık sayıları, on sekiz ve üzeri yaşta, 18.221 erkek, 1.549 kadın ve devam ediyor, toplamları 19.770, 2007’de 20.062, 2008’de 22.558. Karara bağlanan dava dosyaları, 2006, devirle beraber 12.802, bunun 7.900’u mahkûmiyet, 8.500’ü beraat; 2007, 11.082 dava kararı çıkmış, 6.458’i mahkûmiyet, 7.484’ü beraat. 2008’de 12.043 dava dosyası karara bağlanmış, bunun 4.736’sı mahkûmiyet, 7.679’u beraat.

Erkek ve kadın sayılarına göre -sanıyorum bunları istatistik için kullanıyorlar- sayısal rakamlar var. Ancak bir arkadaşımız “Kaçı seçilmişlerden, kaçı atanmışlardandı?” diye sordu. “Kamu görevlisi” tanımı gittikçe genişlediği için bu soruda da arkadaşımızı haklı buluyorum ama şu ana kadar derlenip toparlanmış, bunu gösterir elimizde açık bir liste yok.

Müsaade ederseniz diğer sorulara da şu şekilde cevap vereyim Sayın Başkanım: Biraz önce zaman aşımıyla ilgili söylediğim söz Sayın Köktürk tarafından tekrar yinelendi. Şunu biliyoruz: 2002 ve 2003 yılındaki davalara zaman aşımı süreleri mülga Türk Ceza Kanunu’na göre dolmuştur. Ayrıca, davaların zaman aşımına uğrayacağı iddiasıyla ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 66’ncı maddesinin 5’inci fıkrasında “Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hâllerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zaman aşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.” hükmü de mevcuttur. Dolayısıyla bu konuda gerekirse 66’ncı maddenin 5’inci fıkrası işleyebilir.

“Davalar düşecek mi?” diye soruluyor. Davaların düşmesi muhtemeldir zaman aşımından dolayı. Çünkü biliyorsunuz, geçtiğimiz bir ay içerisinde, başta Sayın Yargıtay Başkanı olmak üzere pek çok Yargıtay üyesi, Yargıtay Daire Başkanı ve zarar gören şahıslar kendi davalarının zaman aşımına uğramasından dolayı haklarının ihlal edildiğini söylemektedir ve gerçekten iş yükü Yargıtayda o kadar artmıştır ki, hemen hemen her dairede yüzlerce değil, belki birkaç bin dava dosyası zaman aşımından düşmektedir. Binlerce dava dosyasının zaman aşımına uğradığı bir yerde bu maddeden dolayı zaman aşımını keselim, bunu önleyecek bir madde koyalım teklifi mümkündür. Bu konuda önergeniz olursa Genel Kurulumuz buna karar verebilir. Ama bizim öngördüğümüz hususlar, bu maddenin ceza süreleri itibarıyla kazanç ve menfaat açısından da değişikliğe uğradığı takdirde uygulamada muğlaklıktan kurtulacağız ve suçun unsurları çok daha belirgin bir hâle gelecektir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, benimle ilgili olarak Sayın İnce’nin de, Sayın Genç’in de söylediği bir konu var. WikiLeaks belgelerinde benimle ilgili hem bir benzetme hem de benim yaptığım işlere yönelik bazı konular yer alıyor.

Ben genelde, prensip olarak, görüşülen konunun dışına çıkmamaya çalışıyorum ama bu vacip noktasına geldi.

Şimdi, ben bu konu ortaya atıldığı zaman Uganda’daydım. Döndüğüm zaman da Today Zaman gazetesinde, Zaman gazetesinde ve diğer gazetelerde açıklamalarım çıktı.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, anlaşılmıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ses anlaşılmıyor.

BAŞKAN – Sayın Arınç, biraz  yaklaşırsınız…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Pardon, sesim gelmiyor diye düşünüyorum, sizi rahatsız ettim, özür diliyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Heyecanlanma!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bir defa, heyecanlanmıyorum, çok şükür ben bunlara alışkınım.

Bu yazılan çizilen şeylerin, aslında bizi Amerikan uşağı olmakla suçlayan, iş bitiricilikle veya iş birlikçilikle suçlayanlar için büyük bir şamar olduğu kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bizim şahsiyetimiz konusunda Amerikalı bazı diplomatların densizliklerine elbette rıza gösterecek değiliz ama düşünün ki, bu 250 bin belge içerisinde sadece Türkiye değil, pek çok ülke, onların devlet başkanları, siyasetçileri konusunda da terbiyesizce, bir yerde cevapladım aptalca bazı tanımlamalar var, bunları şiddetle reddederiz. Biz bunlara bakarak yolumuzu tayin etmedik.

Benim 1 Mart tezkeresindeki tutumum sebebiyle zamanın büyükelçisinin “Bütün fitne bu adamdan çıkıyor, bununla uyumlu çalışılamaz.” demesini ben şeref madalyası olarak görüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, bir milletvekiline, işte “Tayyip Erdoğan’ın bilmem nesi” gibi hitap edilmesinden en az benim kadar sizin de utanacağınızı düşündüğüm için bunu söz konusu etmemiştim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Herhâlde…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sizler hakkında veya herhangi bir siyasetçi hakkında böyle büyük bir terbiyesizlik yapılsaydı ondan önce ben kendim ortaya çıkardım. Cevaplarını verdik ve veriyoruz. Bu konuda el birliği yapalım.

Demek ki Amerika’nın bazı ülkelerde niçin sevilmediğini araştıranlar bu diplomatların yaptığı aptallıkları da göz önüne alsınlar, ondan sonra araştırmalarını daha bilimsel yapsınlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, zaman var.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, süre var daha.

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana TRT’yle ilgili bir soru sormak istiyorum. Geçen gün bunu gündeme de gene getirmiştim kendisine bağlı olduğu için. 27 Kasımda, Sayın Bakanım, bir sınav yapıldı TRT’de, yapım ve yayın sorumlusu sınavı. O sınav biliyorsunuz daha sonra, geçtiğimiz çarşamba günü iptal edildi. Ben bir yazılı soru önergesi de vermiştim o sınavla ilgili olarak. Sınavın iptal edilmesi gerekçesi de şartnameye aykırı olarak soru kitapçığının hazırlanmasıydı. Bu görüşülen yasayla da ilgisi var. Bu konuyu araştırdınız mı? Gündemde olduğu için belki çok… Çünkü 18’inde bu sınav tekrarlanacak. Bu sınavla ilgili olarak iptaline neden olanlar hakkında bir işlem yapılıyor mu? Artı, o sınava girip sınavları iptal olduğu için mağdur olan bine yakın aday var. Yaklaşık 185 kişi alınacaktı. O kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda da bir girişiminiz olacak mı?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Dibek’e teşekkür ediyorum.

Bu konudaki çalışmalarınızı ve verdiğiniz soru önergelerini masamın üstünde tutuyorum. Benim öğrenebildiğim ama yazılı cevap verdiğim zaman sizin de bilginiz olacak durum şudur: TRT geçtiğimiz yıl da sınavla personel almıştır, bu yıl da sınavla personel almak istiyor. Önce KPSS’den belli bir puana kadar inmiş olanları kendi özel yarışma sınavı ve bir kısmını da amelî program yapmak suretiyle mesleğe almak istiyor.

Biz ÖSYM’ye bu sınavları yaptırmak istedik. ÖSYM işlerinin çokluğu dolayısıyla mazeret ileri sürerek bu sınavları yapamayacağını söyledi. Gazi Üniversitesine teklif ettik. Gazi Üniversitesi, sınavları zamanında ve istediğimiz şartlarda yapmayı kabul etti. Şartımız şuydu: Yanlış hatırlamıyorsam, yüzde 70’i genel konulardı galiba, yüzde 30’u da diğer teknik konulardı. Buna göre kendilerine yazdığımız yazıyla, sınav yapılmasını arzu ettik. Sanki bunu yapmamışız gibi, böyle bir yazımız yokmuş gibi Gazi Üniversitesi sınav yaparken tam tersine yüzde 30’u genel konulardan, sanıyorum yüzde 70’ini de diğerlerinden yapmak suretiyle bize sınav sonuçlarını gösterdi. Biz kendimiz bunu fark ettik -siz de şüphesiz incelediniz- ve bunun yanlış olduğuna, yeniden sınav yapılması gerektiğine karar verdik. Şimdi ayın 18’inde hatırladığım kadarıyla, gösterdiğimiz ölçüler içerisinde yeni bir sınav yapılacak. Burada yanlışımızın veyahut da bu yanlışa bizim katkımızın olduğunu düşünmüyorum çünkü farkına varan da biziz, sınavın hangi ölçek içerisinde yapılacağını gösteren de biziz ama Gazi Üniversitesi bunu yanlış yapmıştır, kendilerine bu işin sorumluluğu da gösterilmiştir. Dolayısıyla, ben, ikazınız için teşekkür ediyorum. TRT’nin şaibesiz, kafalarda, zihinlerde herhangi bir yer bırakmayacak -olumsuz anlamda söylüyorum- sınav yapması doğaldır, bu konuda çalışıyoruz.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, ben, tabii Amerika’nın Wikileaks belgelerinde Hükûmetimiz hakkında böyle galiz küfürlerin yapılmasını vicdanıma sığdıramadığım için bu soruyu sordum. Bununla, en azından, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarından buna bir cevap vermesini sağlamak için bu soruyu sordum. Ben, vicdanen, Amerika Büyükelçisini de kınıyorum. Yani bu hiç olmazsa kalmasın, tutanaklara geçsin dedim, art niyet yok bunda efendim.

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kim ne oy veriyor görelim yani bilelim.

BAŞKAN – Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

565 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümünün görüşülmesi tamamlandıktan sonra maddelere geçilmesi oylamasının İçtüzük 143. ve 81. maddelerine göre açık oylama usulüne göre yapılmasını müsaadelerinize arz ederiz.

BAŞKAN – Mehmet Şandır? Burada.

Hikmet Erenkaya?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yerine...

BAŞKAN – Evet, takabbül var, Sayın Dibek.

Durmuş Ali Torlak?

Sayın İçli takabbül ediyor.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Alim Işık? Burada.

Süleyman Yunusoğlu? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Mehmet Akif Paksoy? Burada.

Emin Haluk Ayhan? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Ertuğrul Kumcuoğlu? Burada.

Halil Ünlütepe? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Ergün Aydoğan? Burada.

Rahmi Güner? Burada.

Ali Uzunırmak? Burada.

Rasim Çakır? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ben oy kullanamıyorum. Teşrifatçılar yok. Bu makine çalışmaz. Bu Meclis Başkanı ne yapar?

BAŞKAN – Kavaslar nerede? Sayın Kumcuoğlu’na pusula götürür müsünüz lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli bir oylama. Pusula sahipleri de okunursa… Çünkü malum, hacca gidenlerin yerine de pusula gönderilmişti, dolayısıyla okunması gerekiyor.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – 565 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:                               285

Kabul                  :                                    256

Ret                      :                                    29 (x)

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Yusuf Coşkun

 

Bayram Özçelik

 

(Bingöl)

 

(Burdur)”

 

 

                                     

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Böylece teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "kazanç" ibareleri "menfaat", birinci fıkrasında yer alan "bir yıldan üç yıla kadar" ibaresi "altı aydan iki yıla kadar", ikinci fıkrasında yer alan " altı aydan iki yıla kadar" ibaresi "üç aydan bir yıla kadar" ve üçüncü fıkrasında yer alan "birinci fıkra hükmüne göre" ibaresi " bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Yalçın, pek kısa söz talebiniz var.

Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun kendisiyle ilgili “görevi kötüye kullanmaktan dosyası var” sözlerine ilişkin açıklaması

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Başkanım, salonda mı bilemiyorum, Sayın Burhan Kuzu, benim cümlelerime atfen sataşmadan söz isteyerek bir izahatta bulundu ve bu konuşmasını yaparken benim de görevi kötüye kullanmaktan bir dosyam olduğunu ifade etti. Bir hukuk profesörüne, kürsüde gerçeğe aykırı bir beyanda bulunmayı yakıştıramadığımı ifade ediyorum. Benim avukatlık yaptığım günlerde büro personelimizin bir temyiz dosyasında hâkimin havalesinin unutulup dosyaya girmesinden mütevellit bir görevi ihmalden dosyam bulunmaktadır. Allah’a şükür, ben, bu Meclisin huzuruna da milletimizin huzuruna da evrakta sahtekârlıktan, kalpazanlıktan, dolandırıcılıktan, ihaleye fesat karıştırmaktan çıkmıyorum. Eğer bu dosya sebebiyle hakkımda bir ceza ya da siyasi bir yaptırım olacaksa, onu da aslanlar gibi karşılamaya hazırım. Dokunulmazlığımın kaldırılmasını talep ettiğimi ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/766) (S. Sayısı: 565) (Devam)

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde değişiklik yapılmasına dair 565 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü gündemde konuşan arkadaşlarımızın hepsi hukukçu arkadaşlarımız. Bunların içinde birçoğu, öğretim üyesi seviyesine gelmiş, kariyer yapmış arkadaşlarımız.

Değerli arkadaşlarım, bir konuyu belirtmek istiyorum. Biz hukuk fakültesinden mezun olurken yeminle diplomamızı alırız. Çok değerli arkadaşlarım, avukatlık mesleğine başlarken de yine yeminle o ruhsatı alırız, göreve başlarız. Bunu şundan belirtmek istiyorum: Bu kanun teklifini hazırlayan da bir hukukçu arkadaşımız. Şunu da ayrıca belirtiyorum: Bu hukukçu arkadaşımız, Türkiye’de gerçekten bir yara hâlini almış, Türkiye’de çıkmaz bir duruma gelmiş olan bir sorunda… Bu sorunun çözümü için 2005 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi ne oldu da beş sene sonra değişme noktasına geldi? Bu suçun, bu fiilin tarif ettiği eylem, suç mu ortadan kalktı? Yoksa bu suç mu niteliğini ve bu suç mu durumunu acaba azaltma durumuna girdi? Ne oldu da bu Ceza Kanunu’nda indirime gidiliyor?

Değerli arkadaşlarım, şöyle bir durum var dikkat ederseniz: Altı aydan iki yıla… Ve tekrar şunu da belirtiyorum: Eski Ceza Kanunu’nda 257’nci maddede bir yıldan üç yıla birinci maddede, altı aydan iki yıla kadar bu ceza indiriliyor. Yine ikinci kısmında da altı aydan iki yıla kadar verilen ceza da üç aydan bir yıla kadar indirilme noktasına geliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu suçun kapsadığı eylemleri incelediğimiz zaman gerçekten büyük bir suç unsurunun ve çok miktarda bir suçun, eylemin ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunlardan en önemlilerden birisi, yargı kararlarına uymama şeklinde bir durum var.

Şimdi yargı kararlarına eğer uymadığı zaman bir görevli, amme görevini yapmış olan kişi, bunun cezası -dikkat ederseniz- bir yıldan üç yıla kadarken altı aydan iki yıla inmektedir. Bu cezalar asliye cezalıktan -bir kısmı- sulh ceza  kapsamına giriyor, müruruzaman müddetleri tamamen azalmakta. Yine ayrıca yargıcın hem cezaları erteleme hem de bu cezaları paraya çevirme noktasına geliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu ne oldu da bu duruma geldi de bu ceza miktarları inmeye başladı? Değerli arkadaşlarım, 2005 yılında Hükûmet üç yıllık Hükûmetti. Üç yıllık Hükûmetin bu şekilde görevi kötüye kullanma fiilleri bu kadar kabarık değildi. Şimdi ise bu fiiller arttıkça, bu belediye başkanları, kamuda çalışan yetkililerin bu şekilde görevi kötüye kullanmaları arttıkça mahkemede dosyaları da artmakta ve şu eski Ceza Kanunu’na göre bunların bir kısmı tecil etme, bir kısmı paraya çevirmenin üzerinde müeyyide olduğu için burada bir sıkıntı çekilmekte ve bu yolsuzlukları yapan kişilerin cezalarını tecil etme, kaldırma imkânı olmadığı için sıkıntı burada doğmaktadır. İşte bugünkü bu kanun teklifinin gelmesinin özünde bu var.

Şimdi, arkadaşlarım da belirttiler, Sayın Kuzu’ya bir belediye başkanı telefon ediyor “Siz, bu cezaları indirin.” diyor, “Bu şekilde olan kişi, milletvekilleri de varsa onların listesini ver, ben onlarla da görüşeyim, bu cezayı indireyim.” diyor telefon görüşmelerinde ve dikkat ederseniz, bu teklif, şu anda elimizdeki kanun teklifi, aynı şekilde o konuşma metnindeki aynı müeyyideleri içermektedir. Değişen bir şey yok ve bu da açıkça gösteriyor ki bu kanun halkın isteğiyle değil, halkın sırtından rant sağlayan ve kendine menfaat sağlayan, bu kanunu uygulamakla başkalarına menfaat sağlayan ve kamuyu zarara sokan kişileri ilgilendiren bir indirim oluyor. Yoksa toplumda yaşayan halkımızın bundan bir istifadesi yok ve kanun içeriğini incelerseniz gerçekten olmadığını da görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine dikkat ederseniz burada bir durum söylendi, mahkeme kararlarına uymamak bir ihmal şeklinde tanımlandı. Değerli arkadaşlarım, mahkeme kararlarını uygulamamak bir yetkili tarafından, açıkça görevi kötüye kullanmadır. Bunun ihmalle bir ilgisi yoktur. Bunun da ayrıca çok yanlış bir tanımlama olduğunu görmekteyiz.

Yine burada bazı konuşmacılar şunu söylediler: “Bu kanun maddesi, işte indirilmekle bir durum olmaz.” Hatta daha benim anladığım kadarıyla da “Bu maddelerin kaldırılması da fazla bir şey değil” gibi çok hafife alma durumları var.

Değerli arkadaşlarım, bugün ruhsat verilme konularında, bugün imar uygulamalarında yine bazı kararlara uyulmaması durumlarında büyük bir menfaat sağlanmaktadır. Bunu açıkça söylüyorum. Bu menfaatten sadece o uygulanan kişiler değil, bunu uygulamayan kişiler de rant sağlamaktadır. Gidin, adliye mahkemelerinde bu yolda mahkûm olan çok kişi vardır. Bu uygulamaları, gerçekten, topluma büyük zarar verdiği şeklinde algılıyorum.

İkincisi, mahkeme kararına uyulmamasında, hem idari yönden bir dava açma durumu doğuyor -o da kurumu muhatap alırsan- ikincisi de şahsi, kişisel bir durumdan gidersen, o kişinin mahkûm olma durumu var ve öyle durumlar ortaya çıkıyor ki bugün adliye mahkemelerinde, kişisel sorumluluğundan gidersen tazminat davaları var, görevi kötüye kullanmadan; yine, eğer kurumu muhatap alma durumu varsa idare mahkemelerinde tam yargı davaları görülmektedir. Bu da yine, o mahkeme kararlarına uyulmamasından, mahkeme kararlarının uygulanmamasından ileri gelmektedir.

Şimdi, öyle açık bir durumdayız ki kamunun bunda bir yararı yok. Yine, İmar Kanunu’nun 18’inci maddesi var bugün. Öyle uygulamalar var ki müstakil bir taşınmaz, kanun uygulamak suretiyle müşterek taşınmaz hâline getiriliyor, eğer vatandaşa zarar verme durumu varsa. Yine, o İmar Kanunu uygulanırken -bunu belediyeler, yetkili şeyler çok iyi bilirler- yeşil sahaya çevrilen bir alan bilahare imara açılmak suretiyle büyük rantlar sağlanmaktadır. Bunu birçok yerde görüyoruz. Burada isim vermek durumunda değilim ama bu açıkça meydana çıkan durumlardır. Bunu herkes biliyor.

Bir yerde “Benzin istasyonu kurulmaz” diye ruhsat vermeyen bir belediye, daha sonra o taşınmaz başkasının eline geçtiği zaman da ruhsat verme durumuna geliyor değerli arkadaşlar. Bir de inşaatlarda ruhsatın gecikme durumu var, üç sene, beş sene ruhsat verilmiyor ve bu arada o mülk sahibinin büyük bir zarara uğradığını görüyoruz. Bundan ben şahsen bir avukat olarak büyük bir tazminata mahkûm ettirdim hem o belediyeyi hem de o belediye başkanını.

Değerli arkadaşlarım, şu kanun bu şekilde geçerse bu Ceza Kanunu’nun caydırıcılığı tamamen ortadan kalkacaktır. O zaman nasıl olsa tecil ediliyor, nasıl olsa paraya çevriliyor, nasıl olsa bunun çok kısa bir müruruzaman süresi var, o bakımdan “Ben bu fiili işlesem de bana bir şey gelmez.” diye bir uygulama durumu ortaya çıkacak ve takdir durumu çıkacak, bu da cezanın caydırıcılık şeyini tamamen ortadan kaldıracaktır. Bu yönden ben şunu söylüyorum, başta da söyledim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bir hukukçu olarak bu kanun teklifinin bu Meclise sunulmasından ben zül duyuyorum ve bu şekilde görevini kötüye kullanarak hem kamuyu hem vatandaşları zarara uğratan, onları çıkmaz bir duruma getiren bu kanun teklifinin ve bu kanun teklifini sunanların gerçekten nasıl bu duruma geldiklerini düşündükçe kendim sıkıntı çekiyorum. Ve yüce Mecliste bu kanun teklifinin bu şekilde kabul edilmesine karşı çıkılacağı görüşündeyim ve bu yönden bu kanunun zaman geçmeden tekrar geri çekilmesini istiyorum. Beni burada konuşan Bakan da, Adalet Komisyonu Başkanı da maalesef tatmin etmedi, hepsi bu olayı tamamen serpiştirmek suretiyle hafife almışlardır. Bu hafif bir olay değildir, bu çok sıkıntılı bir olaydır ve bu kanun teklifi çok büyük bir sıkıntı getirecektir. 2005’te kabul edilen bu kanun şimdi ne oldu da 2010’da bu duruma getirildi? Onun da cevabını yetkili arkadaşlarımız versin.

Hepinize  teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 8 Aralık 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                   

Kapanma Saati: 23.00

 

 

 

 

Not: Devamı Taramadır.