DÖNEM: 23 CİLT: 83 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
25’inci
Birleşim
2 Aralık 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Güldal
Akşit’in, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı
verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, televizyon kanallarına
lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Dünya Özürlüler Günü’ne
ilişkin açıklaması
4.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Mevlânâ Haftası’na ilişkin açıklaması
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Rize Milletvekili Bayram
Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle
ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
6.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun
HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
7.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun
HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, WikiLeaks İnternet
Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması
9.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana Yahudi
cesaret madalyası verildiğine dair sözlerine ilişkin açıklaması
10.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, WikiLeaks
İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanla ilgili yaptığı Yahudi cesaret madalyası
aldığına ilişkin açıklamasının, Samsun Milletvekili Suat Kılıç tarafından
yalanlanmasına ilişkin açıklaması
12.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin konuşmasında geçen
sağlık kuruluşuna ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937)
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin
faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/938)
3.- BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/939)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan ve 33 milletvekilinin,
kırmızı et ve hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/940)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Sayıştayın
hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına ilişkin
önergenin, Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü 25’inci Birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
2.- (10/761) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 2/12/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Devlet Bakanı
Egemen Bağış’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin,
Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
3.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Devlet Bakanı
Egemen Bağış’ın konuşmasında CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Devlet Bakanı Egemen
Bağış’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
7.-Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Hatay’daki madde bağımlılığı tedavisine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/15793)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hastalardan
ameliyat öncesi istenen HIV testine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/16106)
3.- Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Yalvaç ilçesindeki doktor
ve malzeme ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/16107)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Çeşme’deki hastanenin yetersizliğine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/16109)
5.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesinin yeterliliğine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/16111)
6.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Trabzon Numune
Hastanesi Başhekimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/16122)
7.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Sındırgı Devlet
Hastanesindeki uzman doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16123)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hastanelere çiçek
alınmamasına yönelik genelgeye ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16306)
9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Milas’da SİT alanı ilan
edilen yerde kömür çıkartma çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16403)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün müzelerin gişe kontrol
sistemlerinin özelleştirme ihalesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16558)
11.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki antik kent araştırmalarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/16561)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ayvaini Mağarasının
turizme kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16562)
13.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, arkeolojik kazı izinlerine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/16564)
14.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Truva kazılarına ve müze yapımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/16565)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Zonguldak-Karadon’da meydana gelen maden kazasında kaybolan iki
işçinin cesedine ulaşılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16730)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, madencilik
sektöründe faaliyet gösteren yerli ve yabancı şirket sayısı ile verilen
ruhsatlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16731)
17.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kömür fiyatları ve
satışına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16734)
18.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuz’un, Medula Provizyon Sisteminde yaşanan
sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16805)
19.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Afşin-Elbistan Termik Santrallerinden iş alan bazı firmaların kamu
görevlilerine baskı yaptığı ve görevlileri darp ettiği iddiasına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16815)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.04’te açılarak bir oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,
Türk kadınının
seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne;
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral, Karabük Demir Çelik İşletmesinde sendika
değiştirdikleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin
76’ncı, Adıyaman’ın il oluşunun 56’ncı yılını kutladığına,
İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız, 1 Aralık Dünya AIDS Günü’ne,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, 76 yıl önce kadınlarımıza
seçme ve seçilme hakkı verildiğine, bunun cumhuriyetin en büyük atılımlarından,
kazanımlarından biri olduğuna,
Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin
76’ncı yılını kutladığına,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, kadına seçme ve seçilme
hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne, bugüne kadar kadınlarla ilgili birçok
yasal düzenlemeler yapıldığına,
İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisi olarak KARDEMİR’de
işten çıkarılmalar konusunu endişeyle takip ettiklerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Kuveyt Ulusal
Meclis Başkanı Jassem Mohammed
Al-Kharıfı ve beraberindeki heyetin ülkemizi
ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ana
dilde eğitim görmeyen çocukların karşılaştıkları sorunların (10/933);
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin:
Boğazlardan geçen
yük gemilerinin yarattığı tehlikelerin (10/934),
Tarihî ve
kültürel eserlerin korunmasında yaşanan sorunların (10/935);
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki çiftçilerin
sorunlarının (10/936);
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Spor Kulüplerinin
Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877,
878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun:
Başkan, başkan
vekili, sözcü,
Kâtip üye,
Seçimini
yaptığına ilişkin tezkereleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
“Ülkemiz kara
yollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla” 26 Kasım 2010 tarihinde verilmiş olan Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin, 1/12/2010 Çarşamba günkü 24’üncü
Birleşiminde Genel Kurulda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/901) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin (TOKİ)
görüşmesinin Genel Kurulun 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) ikinci
bölümün 49’uncu maddesine kadar kabul edildi, 49’uncu maddeyle ilgili önergeler
üzerinde bir süre görüşüldü.
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, Kırıkkale Milletvekili
Osman Durmuş’un konuşmasında ifade ettiği rapora,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in konuşma üslubuna,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, dün yapmış olduğu
konuşmada kullandığı cümleleri bir başka anlama gelecek şekilde kullandığına
ilişkin bir açıklamada bulundu.
2 Aralık 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.00’te son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Bingöl |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatih METİN |
|
|
|
Bolu |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.:
36
II.- GELEN KAĞITLAR
2 Aralık
2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/972)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre
ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/973)
(Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2010)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Botsvana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/974) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2010)
Teklifler
1.- Bitlis Milletvekili
Mehmet Nezir Karabaş’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/805) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2010)
2.- Muğla Milletvekili Fevzi
Topuz’un; 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/806) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.11.2010)
3.- Antalya Milletvekili
Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/807) (Anayasa; Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 20 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.10.2010)
2.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin
faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/938) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/939) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)
4.- Balıkesir Milletvekili
Ergün Aydoğan ve 33 Milletvekilinin, kırmızı et ve
hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/940) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)
2 Aralık 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN
(Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Dünya
Özürlüler Günü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’a
aittir.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekili
arkadaşlarımız, biraz sessiz olursanız…
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Engelliler Günü’ne girerken
iki güncel haberi sizlerle paylaşarak sözlerime başlamak istiyorum. Bir tanesi,
geçtiğimiz günlerde yapılan KPSS sınavında engellilerin sınava girdiği yerlerde
engellilere çıkarılan mekânsal zorluklar, 4-5 kat merdivenlerden çıkmak zorunda
bırakılmaları; ikincisi, kanser hastası olan genç bir sözleşmeli öğretmen
kardeşimizin önce sözleşmesinin feshedilmesi ve kısa bir süre sonra da sağlık
hizmeti alamaz duruma gelecek olması. Bu her iki durum, her türlü süslü
söylemin arkasında Türkiye'nin gerçeğini yansıtıyor.
Değerli arkadaşlarım, 8,5
milyon engelli yurttaşımız var. Yakınlarıyla beraber 30 milyon civarında
yurttaşımız engellilerin sorunlarıyla doğrudan ilgili durumda ve hepimiz,
herhangi bir trafik kazası ya da herhangi bir hastalık nedeniyle her an
ortopedik, zihinsel, görme engelli olabilecek durumdayız. O nedenle, özellikle
bu yüce Meclis çatısı altında görev yapan bizler, engelli sorunlarına karşı
daha duyarlı olmak ve çözüm üretmek zorundayız. Unutmayalım ki en büyük engel,
düşüncede ve beyinde olan engeldir.
Hükûmetimiz 2005
yılını Engelliler Yılı ilan etmişti, engellilerin istihdam yılı olarak ilan
etmişti. O günden bugüne değin kamu kadrolarında istihdam edilen engelli sayısı
10 bin civarında, 38 bin 192 engelli kadrosu hâlâ boş. Daha önce verdiğim bir
soru önergesine, Sayın Aliye Kavaf, özel sektörün engelli istihdamıyla ilgili
gerekli duyarlılığı göstermediğini söylemişti. Bu yıl da Hükûmetimiz
tarafından Engelliler Yılı olarak ilan edildi ancak şu an 38 bin engelli
kadrosu hâlâ boş ve Özürlüler İdaresine önümüzdeki yılın bütçesinden ayrılan
pay sadece 9 milyon 620 bin lira. Bu demektir ki engellilerin istihdam
probleminin çözülmesi bir başka bahara kalacak ve kamu kadrolarında engelli istihdamının
sağlanmamasının nedenini de Sayın Bakanımız Aliye Kavaf, şimdi de, engellilerin
gerekli mesleki eğitimi almaması olarak açıkladı.
Değerli arkadaşlar, bu
mesleki eğitimi herhâlde ben vermeyeceğim. Engellilerin eğitimi için özel
okullarla ilgili bizzat iki bakanlığın hazırladığı kanun teklifi iki senedir
yüce Meclise sevk edilmiş durumda değil. Bunun yanında, engellilerin istihdam
ve eğitimiyle ilgili hazırlanmış olan devlet destekli projeler ne yazık ki
kaynak yetersizliği gerekçe gösterilerek, kaynak olmadığı gerekçe gösterilerek
reddediliyor. Kamu, engellilerin eğitimine dönük gereken yatırımları yapmıyor,
proje üretmiyor. Engelli yurttaşlar bu eğitimi vahiyle mi alacak değerli
arkadaşlar? Ayrıca, istihdam sonrası meslek içi eğitim mümkün değil mi? Bu da
önemli bir soru.
Bu kısa sürede söz etmeye
çalışacağım ikinci bir konu da engellilerin sağlık sorunlarıyla ilgili. 2006
yılında Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uyum sağlamak amacıyla bir dizi
reform paketi uygulamaya sokuldu ancak ülkemizde Sağlık Bakanlığı ile Çalışma
Bakanlığı arasındaki uyumsuzlukları giderecek düzenlemeler yapılmadı. Bugün
Sağlık Bakanlığına göre engelli olan bir yurttaşımız Çalışma Bakanlığına göre
engelli değil. Bu nedenle bugün çalışan engellilerin yüzde 61’i kayıt dışı
çalışır durumda. 2006’dan önce engellilere verilen baston, işitme cihazı gibi
cihazlar ya verilmez oldu ya da katkı payı alınır hâle geldi. On yaşında
engelli bir çocuk her yıl fiziki gelişme gösterdiği hâlde ancak beş yılda bir
protez alabiliyor. Bu ayakkabı değil ki arkadaşlar, “Amcası biraz büyük ver de
önümüzdeki sene kullansın.” diyelim! Bunlar basit gibi görünen önemli sorunlar.
Ebeveynlerin ölümünden sonra
engellilerin kalabileceği, rehabilite edileceği,
bakılacağı yatırımlar ne yazık ki yapılmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
SELÇUK AYHAN (Devamla) – Peki
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
süremizin yettiği ölçüde sorunların en azından bir kısmını sizlerle paylaşmaya
çalıştım. Umarım ki bugün engelli sorunlarının çözümü için bir milat olur.
Bu vesileyle sözlerime son
verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayhan.
Sayın Ağyüz,
sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Dünya Özürlüler Günü’nü yine
ülke olarak buruk kutluyoruz. Maalesef bakanlıklar üzerine düşeni yapmıyor. Son
Anayasa referandum paketinde de “özürlülere pozitif ayrımcılık” diye ifadeler
bulunmasına rağmen özürlüler kaderine terk edilmiş ve bu işin başındaki
bakanlar da maalesef duyarsız.
Bir örnek vermek istiyorum:
Erzurum ilinde Mesut Duman diye otuz dört yaşında bir genç var, yüzde 40
engelli. Koşuda iki tane Türkiye birinciliği almış, bir dünya ikinciliği var.
Geçen yıl İŞKUR kanalıyla dört ay çalışmış, şimdi boş ve evde oturuyor,
kaderine terk edilmiş. Hükûmetimiz de maalesef “50
bin tane özürlü açık kadromuz var.” diyor. Bu kadroları neden bekletiyorlar?
Neden çaresiz, işe, aşa, ekmeğe muhtaç, çalışarak moral, motivasyon kazanmak
isteyen özürlü vatandaşlarımıza olanak tanımıyorlar? Dünyada özürlüler için her
türlü çaba gösterilirken sadece lafta Dünya Özürlüler Günü’nü kutlayan bakanlar
maalesef bunları dikkate almıyorlar. Bunları belirtmek istedim.
Dünya Özürlüler Günü’nü buruk
kutluyoruz. Ama unutmayalım ki, hepimiz, Allah korusun, bir gün özürlü adayı
olabiliriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağyüz.
Sayın Erdem…
2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin
açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Yarın 3 Aralık, tabii ki
kutlamalar bugünden, bu hafta başladı. AK PARTİ döneminde, ben de Özürlüler
Koordinasyon Merkezi Başkanı olarak çok yakın takip ettiğim bu alanda birçok
başarılı hizmet yapıldı. Muhalefetten arkadaşlarımız eksikleri söyleyecektir
ama cumhuriyet tarihinde engelli kardeşlerimizin bu dönem kadar isteklerinin
çoğunun yerine geldiği, maaşlarının 3-4 katına çıktığı, evde bakım gibi, yarın
ailelerinden ayrıldıklarında bakılabilecekleri merkezlere kadar ücretlerinin
devlet tarafından ödenebileceği birçok uygulama sağlandı. En son,
Başbakanımızın talimatıyla engelli kadroları serbest bırakıldı. Kurumlarımız 38
bin kadroyu -Millî Eğitim, başta, 5 bin, Sağlık Bakanlığı 2 bin gibi-
başladılar almaya.
Bunlar önemli gelişmelerdir
ama daha yapacağımız şeyler de vardır. Şunu rahatlıkla söylüyorum: Yapılan
geçmişteki hizmetleri de tabii ki görüyoruz ama engelli kardeşlerimiz de bunun
bilincindeler, çok kısa zamanda beklentilerin üzerinde gelişmeler, iyileşmeler
sağlanmıştır, devam da edecektir. Başta Başbakanımızın, bakanlarımızın, Hükûmetimizin de görüşü bu yöndedir. Ben de kutluyorum.
Öncelikle, kafamızdaki
engellerin kalkması gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdem.
Sayın Güvel…
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Dünya
Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, özürlü
yurttaşlarımızın eğitiminden başlayan oldukça kronikleşmiş sorunlar
bulunmaktadır. Özürlülerimizin yüzde 88’i eğitim hakkından yararlanamamaktadır,
özürlü yurttaşlarımızın yüzde 80’i iş gücüne katılamamaktadır ancak en üzücü
olanı bu durum, bu konuda devlet üzerine düşeni yerine getirememektedir. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kamu kurum ve kuruluşları yüzde 3
oranında özürlü çalıştırmakla yükümlü iken bu görmezlikten gelinmektedir. 2008
yılı içinde kamu kurumlarında 51.507 özürlü istihdam edilmesi gerekirken 9.996
özürlü istihdamı gerçekleştirilmiştir. 41.541 özürlü kadrosu ise hâlâ
kullanılamamıştır. Ülkemizde özürlüler için istihdam alanında fırsat eşitliği
yaratma görevinin yerine getirilmediği görülmektedir. Pek çok özürlü
yurttaşımız insan onuruna yakışmayan işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır.
Bu, hepimizin ama öncelikle devletin ayıbıdır.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Güvel.
Buyurun Sayın Bakan.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
(Devam)
1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (Devam)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; az
önceki konuşmacı arkadaşımız özellikle özürlülerin özürlülük derecelerinin
belirlenmesiyle ilgili raporlama konusunda bir problemden bahsetti. Konuyla
ilgili bilgi arz etmek istiyorum sizlere.
Hakikaten, Çalışma Bakanlığı
ile Sağlık Bakanlığının özürlülerin özürlülük derecesini belirleme konusunda
bir farklı uygulaması var. Ancak, bu uygulamanın da makul ve kabul edilebilir
bir gerekçesi var. O da şudur: Sağlık Bakanlığı herhangi bir özürlüye özürlülük
derecesini belirleyen bir rapor verdiğinde onun fiziki olarak ne oranda özrü
olduğunu belirleyen bir tespitte bulunuyor. Hâlbuki Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
bir maluliyetle ilgili maaş bağlayacağında bu raporu esas almaz çünkü bizim
için esas olan herhangi bir özürlünün özrüyle çalışabilir olup olmadığı
meselesini incelemekten ibarettir. Biz bakarız, özürlülük derecesi Sağlık
Bakanlığına göre yüzde 60, yüzde 70 olmasına rağmen, şayet çalışmasına mâni
bir durum yoksa onun maluliyetini
belirleyen derecesi daha düşük çıkar ve biz ona maluliyet emeklilik maaşı
bağlamayız. Bu açıdan, Çalışma Bakanlığının verdiği rapor onun iş yapma gücünün
kaybıyla alakalı bir rapordur. Bu sebeple orada verilmiş olan özürlülük
derecesinin Çalışma Bakanlığı tarafından kabul edilip edilmediğiyle ilgili bir
tartışma çok anlamlı bir tartışma olmaz, bunu izah etmek istedim.
İlaveten şunu söylemek
gerekir: Buna rağmen biz Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı olarak ikimiz
birlikte acaba vatandaşların her iki kurumdan da ayrı ayrı
rapor almalarını sağlayan bu bürokratik süreci kısaltmak mümkün mü, tek raporla
bu sorun çözülebilir mi diye bir çalışmayı da yürütüyoruz. Şayet bundan tek
raporla her iki dereceyi de belirleme imkânı ortaya çıkarsa vatandaşlara daha
az bürokratik bir hizmeti sunma fırsatımız da olacak. Öyle bir çalışma da var.
Bilgilerinize arz ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e teşekkür ediyoruz.
Gündem dışı ikinci söz Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümü nedeniyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili Güldal Akşit’e
aittir.
Buyurunuz Sayın Akşit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Güldal Akşit’in, Türk kadınına
seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk kadınına seçme-seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yıl
dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde kadın hakları
konusunda temel belge olan Medeni Yasa’nın 1926 yılında kabul edilmesiyle
çağdaş toplum düzenine geçilmiş, uzun yıllar boyunca görmezden gelinen
kadınlarımız ekonomik, siyasal ve sosyal haklara kavuşturulmuş, yaşamın çeşitli
alanlarında karşılaşılan eşitsizlik ve ayrımcılığın kaldırılması için önemli
bir adım atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında 1926 ile 1934
yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk devrimlerinin bir kısmı kadınların
sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma
hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip
olmasını hedeflemiştir.
Türk kadını seçme ve seçilme
hakkını 1934 yılında birçok Avrupa ülkesinden daha önce kazanmıştır. 1906
yılında, Finlandiya, kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk
Avrupa ülkesi olmuştur. Kadınlara dönemin koşullarına göre çağdaş ve ileri
boyutta önemli haklar sağlanmış olması cumhuriyetin en büyük başarılarından
birisidir. Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler Türkiye Cumhuriyeti’nde
toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir. Atatürk’ün girişimiyle
kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik
yapılarak 1930’da belediye seçimlerinde seçme, 1933’te çıkarılan Köy Kanunu’yla
muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934’te Anayasa’da yapılan bir
değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştır. Ancak o
günden bu yana siyasi karar organlarının kadın temsil oranlarına bakıldığında
yok denecek kadar az oranda temsil edildikleri görülmektedir. Son seçimde yani
2007 yılında ise Meclisimize 50 kadın milletvekili girmiştir. Bu da toplam
içinde yüzde 9,1’lik bir orana tekabül etmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde başkan vekili 2 kadın, 1 kadın komisyon başkanı, 2 kadın grup başkan
vekili ve Bakanlar Kurulunda 2 kadın bakan bulunmaktadır.
Demokrasinin gelişmesinde,
ayrıca, kadınların karar alma mekanizmalarına katılımında anahtar bir role
sahip olan yerel yönetimlere bakıldığında da durum farklılık göstermemektedir.
29 Mart’ta yapılan 2009 yerel seçim sonuçlarına göre, 19 siyasi partinin
katıldığı ülke genelinde toplamda seçilen 2.948 belediye başkanının sadece
17’si, binde 9’u kadındır. Bu kadınlardan ise sadece 2 tanesi il belediye
başkanı, 15’i de ilçe belediye başkanlıklarını kazanmıştır. 31.790 belediye
meclis üyesinin ise 1.340’ını yani yüzde 4,25’lik bir oranını kadınlar
oluşturmaktadır. İl genel meclis üye sayısına bakıldığında da durum çok farklı
görünmemektedir. Toplam 3.379 il genel meclis üyesinin 110’u yani yüzde 3,25’i
kadınlardır. Köy muhtarlarının binde 2’si, mahalle muhtarlarının ise yüzde 2’si
kadındır.
Kadınların seçme ve seçilme
hakkını elde ettiği ilk ülkelerden biri olan ülkemizde kadınların siyasetteki
konumu arzu edilen seviyeye henüz ulaşamamıştır. Kadınların bu kadar eşitsiz
temsilinin elbette pek çok nedeni vardır. Bunlardan biri siyaseti erkeklere ait
bir dünya olarak gören anlayış, hem kadınların hem de erkeklerin zihinlerindeki
ilk engeli oluşturmaktadır. Kadınlar ülkeden ülkeye bazı farklılıklar gösterse
de aile sorumlulukları, geleneksel kadınlık rollerinin kadına yüklediği
sorumlulukların ağırlığı, siyasi partilerdeki erkeklerin karşı cinsi yok
sayması, toplumda siyasetin erkeklere özgü olduğu algısı, yasal düzenlemelerin
cinsiyet eşitliğini sağlamada gerekli özel önlemler içermemesi, eğitim düzeyi
ve benzeri sebeplerin etkisiyle siyasette erkekler kadar yer alamamaktadırlar.
Bununla beraber UNDP’nin 2006 yılında yaptığı “Türkiye’de Siyaset ve Kadın”
kamuoyu araştırma sonuçları kadınların siyasal yaşama katılım isteklerinin
arttığını göstermektedir. Araştırmadan çıkan en önemli sonuç, Türkiye’de siyasi
karar alma mekanizmalarında az kadın olduğu ve Türk toplumunun bu durumdan
hoşnut olmadığıdır. Türkiye’nin yüzde 82’si kadın siyasetçi sayısının artmasını
istemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
GÜLDAL AKŞİT (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı araştırmaya göre
kadınların siyasi sürece katılması hem siyasi davranışın şekil ve içeriği
açısından siyasetin niteliğini hem de tüm alanlarda elde edilen sonuçları
olumlu yönde değiştirebileceğine inananların oranı ise yüzde 78’dir. Dolayısıyla
seçmen, kadın siyasetçiyi görmeye hazır ve isteklidir.
Kadınlar farklı yaşam
deneylerinden kaynaklanan farklı bir bakış açısına sahiptir. Bu bakış açısı
doğru politikalar üretebilmek için büyük bir fırsat ve zenginlik olup
kadınların katkısı olmadan sadece kadın sorunları değil toplumun diğer
sorunlarının da doğru ve kalıcı çözümlere kavuşması beklenmemelidir.
Kadınların siyasi
mekanizmalardaki varlığı hayati bir ihtiyaçtır. Bu nedenle, bu konuda atılacak
her adımın da içtenlikle desteklenmesi gerekir. Kadınlarımızın siyaset ve yönetim kademelerindeki temsil
oranlarının yükselmesi ve siyasal yaşamdaki etkinliklerinin artmasının ülkemize
güç kazandıracağı kuşkusuzdur. Bu doğrultuda atılacak adımlar Türkiye’nin
uluslararası alandaki saygınlığını da artıracaktır.
Kadınlarla ilgili konuların
sadece seçim dönemlerinde ya da Dünya Kadınlar Günü’nde gündeme gelip sonra
unutulmaması için hepimize önemli görevler düşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
GÜLDAL AKŞİT (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Yakın çevresinin ve ülkesinin
sorunlarına duyarlı ve bu sorunların çözümüne katkı sağlamak isteyen tüm
kadınların siyasete daha yakın durmaları ve siyaset çarkında kaybolmamaları
gerekmektedir.
Daha fazla kadın siyasetçiyi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve yerel meclislerde görmek dileğiyle Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yılını kutlar, seçilmiş
bir Türk kadını olmanın onuruyla yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akşit.
Gündem dışı üçüncü söz
televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklar
hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Şahin Mengü’ye
aittir.
Buyurunuz Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,
televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan
ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı yaptığım bu
konuşma, halkın haber alma özgürlüğüne ve basın ahlak ilkelerine bağlı,
bağımsız yayın yapan televizyon kanallarına karşı yapılan haksızlıklarla
ilgilidir.
Değerli arkadaşlarım, özerk
bir kurum olan Radyo Televizyon Üst Kurulunun bugüne kadar, yandaş olmayan
televizyon kurumlarına uyguladığı hukuk dışı, yasa dışı davranışları hepimiz
bilmekteyiz. Maalesef yıllardır bu sorun çözülememiştir. Bu sorunun başlangıç
anı da, hiç kimse bunu inkâr edemez, bu, maalesef, bizim de oy verdiğimiz yeni
RTÜK Yasası’ndan başlayarak yani RTÜK üyelerinin Parlamentoya, siyasi çoğunluğa
ve ana muhalefet partisine dayalı yapısının oluşmasından sonra Radyo Televizyon
Üst Kuruluşu o özerk yapısını kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu
konunun açık bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Halkçı ve ulusalcı bir
yayın politikasını kendisine şiar edinmiş, basın ahlak ilkelerine saygılı,
Ulusal Kanal logosuyla yayın yapan kuruluşun uğradığı haksızlıkları burada dile
getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Ulusal
Kanal 1999 yılında kurulduğundan beri, on bir yıldır hemen hemen,
kesintisiz -belki daha çok süredir- bir şekilde yayın politikasını izliyor. Hiç
bugüne kadar da kararmadı. Ancak baştan beri devletin tanıdığı bu imkânlardan,
yani kablo gibi imkânlardan faydalanmak için çok mücadele etti. En son
başvuruları 2007 yılında yapıldı. 2007 yılında yapılan bu başvuru, yani kablo
lisansı ve iznini almak için yaptığı başvuru çok enteresan gerekçelerle,
örneğin “Sizin böyle bir yayın yapmanız hâlinde pazar payınızın ne olduğunu
araştırıyoruz.” demek suretiyle uzunca süre oyalandı. Ancak RTÜK bile, artık
yapacağı bir şey kalmayınca, bu yayın kuruluşuna kablo yayın lisans ve yayın
izni verdi. Şimdi bunun özelliği şu: Bu izni verdiğiniz andan itibaren Radyo
Televizyon Üst Kuruluşunun TÜRKSAT denilen şirketle yaptığı protokol gereği, TÜRKSAT’ın bu kuruluşa yer vermesi gerekiyor. Nedir
yapılması gereken işlem? Sadece eylemi tamamlamaktır. Çünkü bu şirketin komik
de olsa pazar payını incelemek, yasalara uygun mudur talebi, değil midir,
incelemek, bu RTÜK’ün görevi. Ondan sonrası, TÜRKSAT’a
verilen görev, sadece verilen talimatı, protokol gereği “Bu şirkete yayın izni
verdim.” dediğin andan itibaren buna uzayda yer açması gerekir. Şimdi,
baktığınız zaman çok enteresan şeyler görüyorsunuz. Bu yer vermeleri gereken
uyduda deniyor ki bu TÜRKSAT Teledünya’da “Çok
doluyuz, size yer bulamıyoruz.” Bakıyorsunuz, Türk izleyicisinin hiç alakası
olmayan, Türk izleyicisinin hiç seyretmediği yüze yakın yabancı kanal var.
Girdiğiniz zaman Teledünya’ya bunu görüyorsunuz. Niye
vermiyorsunuz? Artı sizin yer açmak da göreviniz. Elinizdeki yetkilere göre,
sözleşmeye göre bakarsınız, bazılarının yayınını durdurun. Nitekim bazı
kanalları yayından çıkartıyorsunuz, kaldırıyorsunuz ama Ulusal televizyona bunu
vermemenin sebebi bir anlamda cezalandırmak. Neyi cezalandırmak? Şimdi bakın,
bu ülkede Sayın Başbakan çıkıp diyebiliyor ki: “Bana ‘1 milyon dolar aldın.’
diyen adam şimdi Silivri’de.” Bu da acaba, yayın politikaları iktidarın hoşuna
gitmeyen televizyonlara aynı uygulamanın başka bir versiyonu mu? Yani hoşumuza
gitmeyen televizyon kanallarını herhangi bir şekilde susturmak, halka daha çok
ulaşmasını engellemek için onu sadece bir çanakta sıkıştırıp çok daha az bir
kitleye hitap edebilmesini sağlamak için mi? Bakın, bu ülke seçime gidiyor.
Halkın tercihlerini doğru yapabilmesi, çok çeşitli dünya görüşüne sahip yayın
organlarının hayatiyetinden geçer. Bir toplumun, kamuoyunun oluşabilmesi
değişik fikirlerin rahatlıkla tartışılabildiği ortamda olur. Eğer siz, o veya
bu yöntemle o televizyon kuruluşlarının yayın yapmasını engellerseniz bu ülkede
demokrasiye hizmet etmiş olmazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sizin istediğiniz şekilde,
tek yanlı bir yayın politikasıyla bu ülkede demokrasinin gelişeceğine
inanıyorsanız, hem kendinizi aldatıyorsunuz hem Türkiye’yi aldatıyorsunuz.
Burada yapılması gereken şey,
bu Ulusal Kanal’a, Ulusal Kanal logosuyla yayın yapan televizyon kuruluşuna,
yasal hakkı olan Teledünya’da yayın yapmak için…
Çünkü bu TÜRKSAT bizim Ulaştırma Bakanlığına bağlı bir anonim şirkettir, yani
öyle Ahmet’in, Mehmet’in, özel sektörün şirketi değildir. Ona talimatı
verecekseniz, Ulusal Kanal’ın Teledünya’dan herkese
ulaşmasını sağlayacaksınız. Bu sadece Ulusal Kanal’ın menfaatine değildir,
Ulasal Kanal’ı seyretmeye çalışan milyonlarca insanın da o Teledünya
platformuna üye olmasını, ulaşmasını sağlar, yani sonunda menfaat olarak Teledünya’nın menfaati vardır bu işte. Yani devletin
menfaatiyle bir ulusal şirketin menfaati bir anlamda aynı noktada
örtüşmüşlerdir. Demokrasi adına bunu yapmanız gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Mengü.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Mevlânâ Haftası’na ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, her
yıl 2-9 Aralık tarihleri arasında olan hafta Mevlânâ
Haftası olarak kutlanmaktadır. Bugün bu haftanın ilk günü. Bu vesileyle Mevlânâ’yı anmak üzere söz aldım.
Yaşamını “Hamdım, piştim,
yandım.” sözleriyle özetleyen Mevlânâ’nın felsefesi
sadece bir felsefe olmakla, sadece teorik bazı bilgilere sahip olmakla kalmayıp
aynı zamanda hayata hitap eden, hayatın gerçeklerini kavrayan, insan hayatına
iyiliği, güzelliği, doğruluğu, gerçeği, sevgiyi hâkim kılmak isteyen bir
anlayışa sahiptir.
Mevlânâ evrensel
İslam medeniyetini esas alan ama bu medeniyeti de dinamik olarak kabul eden bir
akımın temsilcisidir. İbni Arabî’den kaynaklanan
tasavvufu Anadolu insanının hayatına hâkim kılan ve hayatı daha güzel, daha iyi
kılmayı amaçlayan, insanı kişisellikten, kişisel ihtiraslardan uzak tutarak
daha toplumsal bir varlık olarak değerlendiren bir anlayışın temsilcisidir.
Bu hafta vesilesiyle bunları
ifade etme ihtiyacını duydum.
Söz verdiğiniz için teşekkür
ediyorum Sayın Başkan, Meclise saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
Gündem dışı konuşmalara
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Hükûmet adına cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,
televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan
ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum, başarılı çalışmalar diliyorum.
Üç değerli arkadaşımız gündem
dışı konuşmalarda önemli hususlara temas ettiler. Ben izin verirseniz öncelikle
Sayın Mengü’nün konuşmasına cevap vermek istiyorum.
Bize gönderilen yazıda, sizin
de ifade ettiğiniz gibi, televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri
konusunda yapılan ayrımcılıklar söz konusu olmuştu. Ben bu konuyu teknik olarak
sayın milletvekillerinin bilgilerine arz etmek istiyorum.
Radyo ve televizyon
kuruluşlarına lisans ve yayın izinleri: 3984 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesi ve
ilgili yönetmelikler kapsamında şartları sağlayan kuruluşlara gerekli lisans ve
izinler verilmekte ve kuruluşlar arasında herhangi bir ayrımcılık
yapılmamaktadır.
Ülkemizde karasal, kablo,
uydu ve IPTV ortamlarından yapılan radyo ve televizyon yayınları ve bunlardan
uydu, kablo ve IPTV ortamından yapılan yayınlar lisanslanmaktadır.
Bu ortamlardan yapılan
yayınlarla ilgili olarak;
1) Karasal ortamdan yapılan
yayınlar: Üst Kurula 1995 yılı yasal süresi içerisinde lisans başvurusunda
bulunan ve Üst Kurula karşı yükümlülüklerini yerine getiren yayıncı
kuruluşların başvurularına ve bildirimlerine uygun olarak yayın yapabilmelerine
kanunumuzun 6’ncı geçici maddesi kapsamında izin verilmektedir. Bugüne kadar
kanal ve frekans ihaleleri yapılamadığından karasal ortamdan yayın yapan
kuruluşlara henüz lisans verilememiştir.
Karasal ortamdan başvurusu
bulunan kuruluş sayıları şu şekilde söylenebilir: Ulusal televizyon 24,
bölgesel televizyon 15, yerel televizyon 210, toplam 259.
Ulusal radyo 35, bölgesel
radyo 98, yerel radyo 928, toplam 1.061.
Karasal ortamdan yapılan
yayınların dökümü arz ettiğim şekildedir.
2) Uydudan yapılan yayınlar:
Yayın hizmetlerini uydu ortamından vermek isteyen yayıncı kuruluşların uydu
yayın lisans ve izin almaları için yerine getirmeleri gereken yükümlülükler
Uydu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği’mizde yer
almaktadır. Bu çerçevede, kuruluşlarca yapılan başvurular tarafsızlık ve
hakkaniyet ölçüleri dâhilinde Üst Kurulca değerlendirilmektedir. Eksik
evraklarla ilgili yazışmalar yapılmakta, Başbakanlıkça verilen “Ulusal Güvenlik
Belgesi” dâhil dosyalarını tamamlamaları sağlanmakta, medya alanındaki
yoğunlaşmalar dikkate alınarak zaman zaman detaylı
incelenmesi gereken durumlar ortaya çıktığından lisans verme süresi
uzayabilmektedir.
2010 yılı başında uydudan
lisans başvurusunda bulunan kuruluşlarla ilgili çalışma yapılmış, konu Üst
Kurulca değerlendirilmiş ve başvurusu bulanan tüm kuruluşların dosyalarının
tekemmül ettirilmesi kararı alınmıştır. Yıllara göre uydudan verilen yayın
lisans ve izinleri şu şekilde arz edebilirim: 2001 yılında 34 televizyon,
2002’de 21, 2003’te 3, 2004’te 8, 2005’te 16, 2006’da 17, 2007’de 7, 2008’de
22, 2009’da 10, 2010’da 13, toplam 152 televizyon. Yıllara göre radyo: 2001’de
17, 2002’de 20, 2003’te 2, 2004’te 3, 2005’te 3, 2006’da 2, 2007’de 1, 2008’de
2, 2009’da 1, 2010’da 2, toplam 53. Uydudan verilen yayın lisans ve izinleri
olarak takdim ediyorum.
Kablodan yapılan yayınlar:
Sayın Mengü’nün kısmen ifade ettiği konu üzerinde…
Yayın hizmetlerini kablo ortamından vermek isteyen yayıncı kuruluşların kablolu
yayın lisans ve izin almaları için yerine getirmeleri gereken yükümlülükler de
Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği’mizde
düzenlenmiştir. Bu çerçevede, kuruluşlarca yapılan başvurular tarafsızlık ve
hakkaniyet ölçüleri içinde Üst Kurul tarafından değerlendirilmektedir. Bu
kuruluşlar Türksat AŞ tarafından işletilen kablo
kapasitesindeki yer durumuna göre kablolu yayın lisans ve izin almak üzere Üst
Kurula başvuruda bulunmaktadırlar. Bu başvuruların değerlendirilmesine de aynı
şekilde karar verilmektedir. Kablo ortamından yapılan yayınlarda lisans süresi
beş yıldır. 2005 yılından bu yana kablolu yayın lisans ve izin sayılarını da şu
tabloda arz edebilirim: 2005’te 4, 2006’da 3, 2007’de 5, 2008’de 5, 2009’da 2,
2010’da 1 adet.
Diğer konu: IPTV yayın lisans
ve izinleri. Yani İnternet protokollü televizyon yayıncılığı yeni bir
yayıncılık türü olup bir operatör tarafından fiber optik ve koaksiyel
kablo iletim ortamları üzerinden yayının izleyiciye ulaştırılma yöntemidir. Bu
konuyla ilgili, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu çalışmalarını 2010 yılı
içerisinde tamamlamış, 17 Temmuz 2010 tarihli Resmî Gazete’de IPTV Yayın Lisans
ve İzin Yönetmeliği’miz yayımlanmıştır. Yönetmelik
çerçevesinde IPTV platform işletmeciliği izniyle yayın lisans ve izinleri
verilmektedir. Şu ana kadar TTNET A.Ş. Platform İşletmeciliği izin almış, yayın
lisans ve izni için başvuran şu ana kadar 33 yayın kuruluşunun başvurusu
incelenmektedir. Dosyaları tamamlandıktan sonra bu kuruluşlara beş yıl süreli
IPTV yayın lisans ve izni verilecektir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Mengü, Ulusal Kanalla ilgili
olarak kablolu TV için 2007’de başvuru yapıldığını ama bugüne kadar çeşitli
sebeplerle sürekli ertelendiğini, bir haksızlık ve ayrımcılık yapıldığını ifade
ediyor. Bu düşüncelerine saygı duyuyorum ancak bize verilen ve gönderilen
yazıda bu konu spesifik olarak bildirilmediğinden konu üzerindeki cevabımı şu
anda takdim edemeyeceğim. Ancak yaptığımız araştırmada Sayın Akif Hamzaçebi’nin -biraz önce buradaydı- 26 Kasım 2010 tarihinde
basına akseden bir yazısını buldurdum. Sayın Hamzaçebi,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bir Ulusal Kanal
sorusu yöneltmiş ancak şu ana kadar bizim kayıtlarmıza
sözlü veya yazılı soru şeklinde bir soru gelmedi. Dolayısıyla, şunu okuyorum, gazeteye akseden haber
itibarıyla: “Ulusal Kanalın kablolu tv yayın lisansı
ve yayın izninin başvurudan tam otuz yedi ay sonra 17 Temmuz 2010 tarihinde
verilmesini demokrasi, hukuk devleti, basın ve yayın hürriyeti, yurttaşın
bilgilendirme hakkı ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda nasıl
değerlendiriyorsunuz?” Sanıyorum, Sayın Mengü’nün
buradaki konuşması da Sayın Hamzaçebi’nin bize
soracağı sorularla benzerlik gösteriyor. Buradan ifade ediyorum: Soru önergesi
geldiğinde derhal cevaplandıracağız ve bu konuda yapılan bir haksızlık varsa,
bir erteleme, bir gecikme söz konusuysa bunu derhal gidereceğiz ve sizlerle bu
bilgiyi paylaşacağım.
Bu vesileyle şunu arz etmek
istiyorum: Yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kanunumuz Anayasa Komisyonundan
geçerek Genel Kurul gündeminde yerini almıştır. Ümit ediyorum ki kısa zaman
içerisinde Genel Kurulumuzda görüşülüp sizin takdirlerinizle kanunlaştığında
1994 yılında çıkarılan bu Kanun’un pek çok boşluğunu da, pek çok ahenksizliğini
de gidermiş olacağız ve televizyonların lisans konusu çözümlenmiş olacak ve
diğer sorunlarla birlikte, Avrupa Birliği yönergeleri çerçevesinde yeni, çağdaş
bir Radyo Televizyon Üst Kurulu Kanunu’na kavuşmuş olacağız.
Sayın Başkanım, izin
verirseniz, iki değerli arkadaşımızın konuşmalarını da kısaca cevaplandırmak
isterim.
Sayın Selçuk Ayhan Dünya
Özürlüler Günü’yle ilgili önemli bir konuşma yaptı ve bazı arkadaşlarımız da
oturdukları yerden katkıda bulundular. Hepsine teşekkür ediyorum. Sadece bir
konu üzerinde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız açıklayıcı bir bilgi
verdiler.
Elbette, engelli ve özürlü
yurttaşlarımızı düşünmeliyiz çünkü istatistikler ülkemizde 8,5 milyon
engellinin olduğunu göstermektedir. Bununla ilgili ciddi araştırmalar var ve bu
araştırmalar kapsamında da Hükûmetimiz döneminde
gerçekten çok ciddi ve çok olumlu adımlar atıldı. Şüphesiz, 2005 yılında
Özürlüler Yasası’nın çıkartılması, engellilere haklarının verilmesi,
yaşamlarının daha da iyileştirilmesi için ciddi bir adım olmuştur. Sevinerek
söylüyorum ki 12 Eylülde yapılan halk oylamasında da halkımız Anayasa’nın
10’uncu maddesindeki değişikliği kabul etmiştir. Bu değişikliğe göre: “Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar ve
engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Bu maddeyle, engelli
vatandaşlarımıza yönelik yapılacak pozitif ayrımcılık da tescillenmiştir.
Elbette, bugüne kadar
yapılanlar engellilerimizin tüm sorunlarını çözecek kadar kapsamlı değildir
ancak bu vatandaşlarımızın sorunlarının giderilmesi Hükûmetimizin
ve Parlamentomuzun önceliğidir. Amacımız, sanatta, sporda, siyasette ve iş
hayatında, engelli vatandaşlarımızın sorunsuz bir şekilde katılımını
sağlamaktır.
Sayın Ayhan, engelli
kadrolarının niçin doldurulmadığını ve bu kadroların boş tutulduğunu ifade
ediyor. Biliyorsunuz ki bu yıl içerisinde yani 2011 yılında önemli bir şekilde
engelli kadrolarımız doldurulacaktır. Yapılacak sınavlarla ve
değerlendirmelerle kamuda istihdamı büyük ölçüde temin edilmiş olacaktır.
Bizim özel eğitim ve
rehabilitasyon desteğimizden destek alan engelli sayısı 206 bindir. Bu hizmet
için Millî Eğitim Bakanlığınca biliyorsunuz önemli bir para ödenmektedir. Bunun
dışında, Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 3 Aralık
2008 tarihinde Meclisimizde onaylanmıştır. Bu sözleşmenin kabulü ile Türkiye,
Birleşmiş Milletler tarafından engellilerle ilgili öngörülen standartları kabul
etmiştir. Bu, Meclisimizin Türkiye toplumunda üstlendiği ilerici rolü destekler
mahiyette bir adımdır. Engelli vatandaşlarımızın devlet memurluğuna alımları da
657 sayılı Yasa’nın 53’üncü maddesiyle düzenlenmiştir. Yüzde 3’lük oran kamuya
ait kurumlarda yüzde 4’tür.
Özürlüler Kanunu’yla iş
bulamayan ya da çalışamayacak durumda olan özürlülere bağlanan aylıklar da
artırılmış ve kapsamı da genişletilmiştir. Burada rakamları tek tek verirsem vaktinizden alacağım. Kamuda istihdam edilen
toplam engelli personel sayısı 10 bini geçmiştir. Bu daha da artırılacaktır.
Özürlüler Şûrası
gerçekleştirilmiştir. Özürlüler Kanunu’yla daha önce Emekli Sandığı ve SSK
mensuplarının çocukları için ödenen özel eğitim giderleri de artık herkese
verilebilmektedir. Özürlü öğrenciler okullara ücretsiz taşınmıştır. 200 binden
fazla kişiye evde bakım ücreti ödenmektedir. Özürlüler Kanunu’yla ilk kez
ekonomik yoksunluk içinde bulunan, bakıma muhtaç özürlülere evde ve kurumda
bakım hizmeti verilmeye başlanmıştır. Özel tertibatlı araç kullanan özürlülerle,
özür oranı yüzde 90 ve üzerinde olanların aldıkları otomobiller özel tüketim
vergisi ve motorlu taşıtlar vergisinden muaf tutulmuştur. Özürlülerin sahip
olduğu bir ev, emlak vergisinden muaf tutulmaktadır. Devlet Demiryolları, Türk
Hava Yolları, Özürlüler İdaresi Başkanlığıyla yaptıkları çalışmalar sonucunda
indirimler uygulamaktadır ve diğer konularda şüphesiz bunların sürekli gündeme
getirilmesi ve engelli yurttaşlarımızın bu haklardan, kanuni ve yasal
haklarından, insan haklarından çok fazla da istifade etmesi hepimizin takip
edeceğimiz ve üzerinde titizlikle duracağımız bir konudur.
Sayın Güldal
Akşit Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı
verilmesinin yıl dönümü hakkında çok önemli ve kapsamlı bir konuşma yaptılar.
Biz de bugünün 76’ncı yıl dönümünü Hükûmetimiz olarak
kutluyoruz. Büyük Atatürk’ün, 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aldığı kararla daha da ileri bir seviyeye ulaştırılmış ve kadınlarımız Avrupa
ülkelerinin pek çoğundan daha önde, ilk defa seçme ve seçilme haklarını elde
ederek Meclisimizde de temsil hakkı kazanmışlardır. Ülkemizin kurucusu Büyük
Atatürk’ün kadınlarımıza vermiş olduğu bu hakla Türk kadını için yeni bir dönem
başlamış, bu haklarla kadınımız toplumsal ve sosyal hayattaki rolü ve statüsünü
çok daha yukarılara çıkarmış ve etkinliğini gerçekleştirmiştir. Ümit ediyorum
ki Sayın Akşit’in de sözlerinde katıldığı bu temsil
oranının çok daha üst noktalara çıkarılması Parlamentomuzun önündeki dönemde
gerçekleşir ve bundan hepimiz mutlu oluruz.
Sayın Başkan, size ve değerli
arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Arınç.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin 4 önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üniversitelerde okuyan
öğrencilerimizin yurt sorunları ve alınması gereken tedbirler hususunda Anayasanın 98. İçtüzüğün
104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mustafa Enöz (Manisa)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Cumali
Durmuş (Kocaeli)
6) Mehmet Zekai
Özcan (Ankara)
7) Zeki Ertugay (Erzurum)
8) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
9) Şenol Bal (İzmir)
10) Recep Taner (Aydın)
11) Hasan Çalış (Karaman)
12) Hasan Özdemir (Gaziantep)
13) Mustafa Cihan Paçacı (Ankara)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) Ahmet Orhan (Manisa)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
18) D. Ali Torlak (İstanbul)
19) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
20) Necati Özensoy (Bursa)
21) Murat Özkan (Giresun)
Gerekçe:
2007 yılından itibaren tüm
illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi bulunmayan ilimiz
kalmamıştır. Ancak bu üniversiteler kampüs, akademik
personel ve bina yönünden sıkıntılı olarak kurulmuştur.
Herkese yerinde üniversite
söylemiyle başlayan, ancak tercihler ve eğitim kalitesi nedeniyle taşrada
bulunan gençlerimiz bulundukları yerlerin dışına çıkmak zorunda kalmışlardır.
Bu zorunlu çıkış şüphesiz
yükseköğrenim gören öğrencilerimizi sıkıntıya sokmuştur.
Gerek yeni açılan, gerekse
hâlihazırda öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten bugüne kadar
yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencileri Üniversite sınavını kazandıktan
sonra daha büyük bir engel beklemektedir. Bu da kalacak yer sorunudur. Büyük
şehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç bilmedikleri bu şehirlerde
ya yüksek ücretle özel yurtlara kayıt yaptırmakta, ya da sağlıksız ev
koşullarında öğrenim görmek zorunda kalmaktadırlar.
Aynı şekilde yurtlarda sağlık
problemleri ile ilgili yetkili doktor ya da sağlık personeli bulunmamaktadır.
Bu durum öğrenim maliyetlerini katbekat artırmaktadır.
Üniversite ve yüksekokulların
kontenjanlarının arttırılmasıyla birlikte öğrencilerimizin barınma
problemlerinin olmaması için Kredi Yurtlara bağlı yurtların acil olarak
yapılması gerekmekteydi. Konu birlikte ele alınsaydı 2 yıldır bu büyük sorunun
yüzde 70'i giderilmiş olurdu. Kamuya ait yurt olabilecek atıl vaziyette
bekleyen binalar belirlenip bunların yurtlara çevrilmesiyle de sıkıntı
azaltılmış olurdu.
Özellikle küçük yerlerde
yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısını
yaşatmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan tek odalı, kullanışsız mekânlar
öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaktadır. Yurtta kalan öğrenciler ise tek
odalarda 7-8 kişi bir arada yaşamakta, ilk kez bir araya gelen insanlar
arasında huzursuzluk baş göstermektedir.
Bunlara TV, İnternet ve
kütüphane yetersizlikleri de eklenince öğrencilerimiz için yüksekokul okumak
tam bir sıkıntıya sebep olmaktadır.
Konunun bir kez de Meclis
tarafından araştırılması durumunda yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha
sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine devam edebileceklerdir.
Araştırma önergemiz bu amaçla
hazırlanmıştır.
2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/938)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gaziantep ilindeki Toplu
Konut İdaresi'nin vatandaşlara satışına .yönelik gerçekleştirmiş olduğu
projeler bu konutlara yatırım yapanlar için bir mağduriyet alanı olmasının
nedenlerinin araştırılarak alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) D. Ali Torlak (İstanbul)
3) Hüseyin Yıldız (Antalya)
4) Muharrem Varlı (Adana)
5) Recep Taner (Aydın)
6) Necati Özensoy
(Bursa)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
9) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
10) Behiç Çelik (Mersin)
11) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
14) H. Hamit Homriş (Bursa)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Kadir Ural (Mersin)
17) Alim Işık (Kütahya)
18) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
19) Metin Ergun
(Muğla)
20) Ali Uzunırmak
(Aydın)
21) Mehmet Şandır (Mersin)
22) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Ülkemizde konut ihtiyacını
karşılamak üzere faaliyet gösteren Toplu Konut İdaresi Başkanlığı devletin
etkinliği ve gücünü de kullanarak inşaat sektörünün önemli bir unsuru hâline
gelmiştir. Bu çerçevede pek çok il ve ilçe merkezlerinde TOKİ projeleri
gerçekleştirilmiş ve vatandaşlarımız ev sahibi yapılmak istenmiştir.
Ancak, TOKİ, AKP İktidarıyla
birlikte sosyal konut amaçlı projelerinin dışına çıkarak lüks konut üretimine
girişmiştir. TOKİ, sadece konut üretmekten ziyade ucuz konut veya sosyal konut
yapmak şeklinde formüle edilebilecek olan amacını göz ardı etmektedir. Bütün bu
uygulamalar TOKİ'nin niyetinin, ucuz konut, yani
diğer bir deyimle sosyal konut yapmak olmadığını göstermektedir.
Bugün TOKİ, rant sağlayan,
ihale dağıtan bir kurum görünümüne sahiptir. Şehircilik planlarına uygun, ucuz,
sağlam, sağlıklı, depreme dayanıklı konut yapan ve yaptıran bir kurum
anlayışının yerine, rant ve bireysel çıkar merkezli bir anlayış hâkim
kılınmıştır.
TOKİ'nin zaman
içerisindeki bu zihniyet değişiminin en çok hissedildiği bölgelerden birisi de
Gaziantep olmuştur. "Kira öder gibi ev sahibi olacaksınız"
sloganlarına inanan binlerce insanımız TOKİ'nin
kampanyalarında mağdur duruma düşürülmüştür. TOKİ'nin
ortaya çıkardığı mağduriyet alanları ödemelerden çevre düzenlemelerine kadar
geniş bir alana yayılmıştır. Bugün "Tokizade"
kavramı TOKİ faaliyetlerinden mağdur olanları ifade etmektedir.
TOKİ 7 yıl içerisinde
Gaziantep'te 9 bin 397 konut yapmıştır. TOKİ'nin
sosyal alan inşaatları elbette ki desteklenmesi gereken bir durumdur. Ancak
konut inşaatındaki mağduriyetleri de ortaya koymak gerekmektedir.
Örneğin, Gaziantep'in Perilikaya-Serinevler bölgesinde
alt gelir grubuna inşa edilen toplu konutlarda oturanlar bugün TOKİ
ödemelerindeki aksamalardan kaynaklanan ihtar ve icra dosyaları ile
boğuşmaktadır. Bu bölgede ikamet eden ve gelirleri 600-900 TL arasında olan
vatandaşlarımız 640 TL’lik TOKİ taksitleriyle karşılaşmışlardır. Ayrıca her 6
ayda bir toplam borca gelen faizlerle de TOKİ sakinleri ciddi ödeme zorlukları
yaşamaktadır.
Tokizadeler çeşitli
fırsatlarla sorunlarını Hükümete duyurma fırsatı bulsalar da Sayın Başbakan
Gaziantep ziyaretlerinde bir vatandaşımıza "O halde ödediğin parayı da al
git. Kimse sana zorla ev satmadı." gibi cevaplarla karşı karşıya
kalmışlardır. Bu kişi ise Sayın Başbakanı Allah'a havale etmiştir.
TOKİ'ye dair
eleştiriler konut inşaatı ve ödemeleriyle sınırlı değildir. Sayın Başbakan'ın
yurt çapındaki ziyaretlerinde TOKİ açılışları vesilesiyle bütün gezi
harcamalarını TOKİ'ye karşılatmaktadır. Öte yandan
TOKİ inşaat yapımında haksız bir rekabet alanı oluşturmaktadır. TOKİ
belediyelerden ve devlet kurumlarından inşaat arazilerini çok ucuz fiyatlarla
alarak konut yapan diğer müteahhitlere karşı bir haksız rekabet ortamı ortaya
çıkarmaktadır. Bütün bunlara karşın TOKİ'deki
yolsuzluk iddiaları hiçbir şekilde ciddi bir denetim ve araştırma alanı olarak
ortaya konulmamıştır. TOKİ adeta bürokrasi içerisinde ayrıcalıklı bir yapı arz
etmektedir.
Bugün özellikle
Gaziantep'teki TOKİ projelerinde mağdur duruma düşen vatandaşlarımızın
sorunları artarak devam etmektedir. Anapara üzerinden alınan faizler,
ödenemeyecek düzeydeki taksitler, her gün gelen tebligatlar, devam eden haciz
davaları gibi mağduriyetlerin bir an önce aşılması gerekmektedir. Bu bağlamda
bütün bu sorunlu alanların tespit edilerek vatandaşlarımızın mağduriyetlerini
giderici önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir.
3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/939)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Ameliyathane hemşirelerinin
mesleki profesyonelliklerinde etkili olan durumların belirlenmesi ve bu
doğrultuda gerekli iyileştirmeleri belirlemeye yönelik çalışmaların yapılması
için Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
Ayla
Akat Ata
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Uluslararası hemşirelik
konseyi tarafından hemşirelik; bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını koruma ve
geliştirmeye yardım eden ve hastalık halinde iyileştirme ve rehabilitasyon
çalışmalarına katılan bir meslek olarak tanımlanmıştır. Ayrıca hemşirelik,
sağlık ekibinin tedavi edici ve eğitsel planlarının geliştirilmesi ve
uygulanmasında aktif rol alan bir meslek elemanı olarak kabul görmektedir.
Sağlık bakım alanı, hem yoğun
stres yaşayan bireylere hizmet verilmesi, hem de çalışan personelin stresli
durumlarla çok sık karşılaşması nedeniyle diğer iş ortamlarından daha fazla iş
stresinin yaşandığı bir ortam olarak değerlendirilmektedir. Olumsuz çalışma
koşulları ister istemez üretimin nitelik ve niceliğinde bozulmaya yol
açmaktadır. Hemşirelik mesleği üyeleri, çalışma koşullarındaki farklılıklar
nedeniyle daha yoğun baskılar altında kalmakta ve iş ortamında daha fazla stres
yaşamaktadır. Bunun yanı sıra erkek hemşirelerin az olması hemşirelik
mesleğinin kadınlara özgü bir meslek olarak algılanması da mesleğin gelişimini
ve profesyonelliğini olumsuz etkilemektedir.
Yine ameliyathaneler sağlık
kuruluşlarının içinde yer alan iyi organize edilmiş, ileri tıbbi teknolojik
donanıma sahip, ekip iş birliğinin uygulanması gereken, hasta ve sağlık
çalışanını tehdit eden risk faktörlerinin ve tehlikelerinin olduğu ve ciddi
ekip iş birliği gerektiren, özel eğitim almış insan gücünün hizmet verdiği
birimler olarak ön plana çıkmaktadır. Çalışma ortamı açısından, anestezi
makinesinden sızan anestezik gazlar, delici-kesici
alet yaralanmaları, ergonomik olmayan donanım ve duruş pozisyonları,
sterilizasyon/dezenfeksiyon/temizlik için kullanılan solüsyonlar, radyoaktif
ışınlara maruziyet, sürekli dikkat gerektiren işin
stresi, kapalı ve gün ışığından yoksunluğun getirdiği psikososyal
sorunlar ve çalışma şartlarının dinlenme, yemek vs. gibi faktörlerin uygun
düzenlenmemesi ameliyathane hemşiresinin karşılaştığı ciddi sorunlar arasında
yer almaktadır.
Konu hakkında sınırlı sayıda
araştırmalardan biri Denizli il merkezindeki hastanelerin cerrahi birimlerinde
çalışmakta olan hemşirelerin mesleki profesyonelliklerini etkileyen faktörleri
belirlemek amacıyla yapılan çalışmadır. Yapılan araştırma kapsamında
çalışanların mesleğini yapmaktan kısmen memnun oldukları, ayda 1-5 arası nöbet
tuttukları, hemşire sayısını yetersiz buldukları, mesleğini değiştirmeyi
istedikleri yapılan çalışmanın sonuçları arasındadır.
Bu nedenle, ameliyathane hemşirelerinin
mesleki profesyonelliklerinde etkili olan durumların belirlenmesi ve bu
doğrultuda gerekli iyileştirmelerin yapılmasını belirlemeye yönelik çalışmalara
gereksinim duyulmaktadır.
4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve
33 milletvekilinin, kırmızı et ve hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/940)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kırmızı et sektörünün
sorunları, çözüm yolları ve son yıllarda çok büyük oranlarda artan et
ithalatının ülkemiz hayvancılık sektörüne ve millî ekonomimize verdiği
zararların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 27.09.2010
1) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Rasim Çakır (Edirne)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Nevingaye Erbatur (Adana)
7) Şevket Köse (Adıyaman)
8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
9) Tayfur Süner (Antalya)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
12) Engin Altay (Sinop)
13) Birgen Keleş (İstanbul)
14) Ali Arslan (Muğla)
15) Hüsnü Çöllü (Antalya)
16) Ahmet Ersin (İzmir)
17) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
21) İsa Gök (Mersin)
22) Mustafa Özyürek (İstanbul)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Mehmet Sevigen (İstanbul)
25) Hüseyin Ünsal (Amasya)
26) Zekeriya Akıncı (Ankara)
27) Sacid Yıldız (İstanbul)
28) Orhan Ziya Diren (Tokat)
29) Hulusi Güvel (Adana)
30) Ensar Öğüt (Ardahan)
31) Ahmet Küçük (Çanakkale)
32) Kemal Demirel (Bursa)
33) Gürol Ergin (Muğla)
34) Erol Tınastepe (Erzincan)
Gerekçe:
Kırmızı et yüksek değere
sahip olan ve iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleriyle her
türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele
sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları
nedeniyle ülkemiz hayvan popülasyonunda çok ciddi düzeyde azalmalar olmuştur.
Böylece bir zamanlar ihracatçı konumunda olan Türkiye bütün bu gelişmelerden
sonra ithalatçı ülke konumuna gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından
açıklanan son verilere göre Türkiye'de 2009 yılının ilk 6 aylık döneminde, 2008
yılının ilk 6 aylık dönemine göre et ve sakatat ithalatı yüzde 555,9 artmıştır.
Bu normal olmayan artış, ülke hayvancılığında yaşanan sıkıntıların daha da
artmasına neden olmakta ve millî ekonomimizde büyük ölçekte kayıplara yol
açmaktadır.
Kırmızı et sektörünün
önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dışı
üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarında gereken
çalışmaların yetersizliği, zaman zaman gündeme gelen
hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerinde
son yıllardaki büyük artışlar, üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile
entegrasyonunun gelişememesi, yetersiz denetim, haksız rekabet ve ticari engellerdir.
Ayrıca kırmızı et sektörü,
ülkemizin mevcut potansiyeline rağmen arzu edilen seviyede gelişememiştir. AB
ülkelerinde kişi başına yaklaşık 20 kilogram kırmızı et tüketilirken bu
ülkemizde 12 kilogram civarındadır. Bunun en önemli nedeni, kırmızı etin reyon
fiyatlarının yüksekliğidir. Oysa besi hayvanı yetiştiricileri ve et üreticileri
fiyatlardaki bu yüksekliğe rağmen zarar etmekte ve mevcut işlerini terk ederek
başka sektörlere yönelmektedir. Bu nedenle ülkemiz hayvan popülasyonunda büyük
ölçülerde düşüş görülmektedir.
Besi hayvancılığı ve kırmızı
et sektörünün sorunları ülkemizde hem ciddi anlamda istihdam sağlaması hem de
milli ekonomimize önemli katma değer sağlaması açısından ülke sorunu olarak
algılanmalıdır. Bu sorunların aşılabilmesi, et sektörünün bir çatı altında
toplanmasına ve AB ülkelerinde olduğu gibi reel anlamda teşvik ve
desteklenmesine bağlıdır. Bugün ülkemizde hayvancılık tamamen dışlanmış bir
konumdadır. Desteklemeler günü kurtarma adına yapılmakta olup tamamen
yetersizdir. Hayvan yetiştiricisi işini terk edip şehirlere göç etmektedir.
Dolayısıyla ülke kırmızı et üretiminde çok hızlı düşüşler ortaya çıkmaktadır.
Bu düşüşü ithalatla karşılamak mantıklı değildir. Bu düşüşün nedenleri
araştırılmalı, kaçakçılık mutlaka önlenmeli ve kayıt dışı kesimlere engel
olunmalıdır.
Bundan altı ay öncesine kadar
et ithalatını gerek olmadığı gibi açıklamaların üstüne şimdi gelinen noktada
canlı hayvan ithalatı yapılmış ama hiçbir şekilde soruna çare olamamışken şimdi
de kesiminin bile hangi şartlarda bile olacağı bilinmeden ithalatı yapılacak
etin kalitesinin nasıl olduğu bilinmeden, sağlık denetimlerinin nasıl bir
şekilde olabileceğinin bile belli olamadığı karkas etin ithalatına
başlanacaktır. Bakanlık bunun da soruna çare olmayacağını bilmesine rağmen
birilerinin rant elde etmesini sağlamak adına bu ithalata izin vermiştir. Hükûmetin hayvancılıkla alakalı nasıl bir vizyonu olduğu Et
Balık Kurumunun kapatarak daha iyisini yapılacak denerek başlanan çalışmanın
buralara gelmiş olması çok acıdır. Önümüzün Kurban Bayramı olması sebebiyle
fiyatları düşürmek adına başlanan bu ithalat bir çare olmamışken kesilecek
hayvanların bulanamayacak duruma gelmesi canlı hayvan ithalatına başlayıp
Kurban Bayramında bile ithal hayvanların kesimi yapılacaktır. Uygulanan tüm
uygulamaların iflas ettiğinin bugüne kadar uygulanan tüm proje denilen
çalışmaların başarısız olduğu ortaya çıkmıştır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Sayıştayın
hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına ilişkin
önergenin, Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü 25’inci Birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
02.12.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 02.12.2010
Perşembe günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
02 Aralık 2010 tarih ve 57027
sayı ile vermiş olduğumuz "Üretim ve pazarlama faaliyetlerindeki
genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz kılarken,
sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar da, hem miktar ve hem
de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara
ulaşmıştır. Bu durum Sayıştay Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi
Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı
Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın Türkiye'de Atık Yönetimi
Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi, nedenlerinin ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" hazırlamış olduğu
denetim raporunun görüşülmesine ilişkin Genel Görüşme Açılması önergemizin
02.12.2010 Perşembe (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun
02.12.2010 Perşembe tarihli bugünkü 25. Birleşiminde yapılmasını Danışma
Kurulunun görüşlerine arz ederim.
BAŞKAN – Önerinin lehinde
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Nalcı.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuz Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup
önerisi üzerine lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme
ve nüfus artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin
çevre üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Sınırsız olan insan
ihtiyaçlarının teknoloji yardımı ile giderek daha üst düzeylerde karşılanması,
gerek doğal kaynakların daha çok tahrip edilmesi ve gerekse üretilen her ürünün
nihai olarak atığa dönüşmesi nedeniyle çevre ve insan sağlığının ciddi
tehditlerle karşı karşıya kalmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Gerek üretimin ve pazarlama
süreçlerinde atık üretiminin en aza indirgenerek doğal kaynaklara aşırı
yüklenmenin önüne geçilmesi ve gerekse tüketim sürecinde atık oluşumunun
asgariye indirilmesi ve üretilen atıkların da mümkün olan en üst düzeyde geri
kazanımının sağlanarak atıkların ekonomiye bir girdiye dönüştürülmesi, bir
başka deyişle “sürdürülebilir atık yönetimi”, tüm dünyada giderek öncelikli bir
politika hedefi olarak benimsenen “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımının çok
önemli bir unsurunu oluşturmaktadır.
Atık yönetimi, ülkemizde
1930’lu yıllardan itibaren yasal düzenlemelere konu olmuş ve temel uygulayıcı
kuruluşlar olarak belediyeler görevlendirilmiştir. Başlangıçta Sağlık
Bakanlığının sorumluluğunda olan ulusal düzeyde politika belirleme ve
uygulamayı yönlendirme görevi, günümüzde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
yerine getirilmektedir. Ancak bu alandaki yetki ve sorumlulukların çok sayıda
kurum ve kuruluş arasında paylaştırıldığı, bunun da çevreye ilişkin standart,
ilke ve politikaların belirlenmesi, uygulamanın yönlendirilmesi, aykırı
davranışların izlenmesi ve cezalandırılması gibi alanlarda yetki ve görev
örtüşmelerine yol açtığı bilinmektedir.
Ama bizde yapılan
düzenlemelerin büyük bölümüyle uygulamaya yansıtılamaması ve kurumların rol ve
sorumluluklarının gereğini yerine getirmede yeterli kapasite ve kararlılığı
gösterememeleri, sorunların birikmesine ve çözüm arayışlarının sürekli
ötelenmesine neden olmuş, sonuçta ülkemizin gelişmişlik düzeyi ve sosyokültürel
yapımızla uyumlu olmayan bir atık tablosuyla karşı karşıya kalınmıştır.
Sayın milletvekilleri, TÜİK’in 2004 yılı verilerine göre ülkemizde belediyelerce
toplanmakta olan yıllık atık miktarı 34 milyon tondur. Kişi başına ortalama
1,34 kilogram ama bu bugünlerde bu şeylerde 2 kilogram olarak
değerlendirilmektedir. İmalat sanayisi tarafında üretilen ve büyük çoğunluğu
yeniden değerlendirilen atık miktarı 2004 verilerine göre 17,5 milyon ton olup
toplamda kişi başına üretilen atık miktarı demin de belirttiğim gibi günde 2
kilogram civarındadır. Bir başka deyişle bir insan yıllık olarak kendi
ağırlığının 10 katından daha fazla atık üretmektedir.
2008 verilerine göre evsel
nitelikte atıklar genellikle herhangi bir işleme tabi tutulmadan doğrudan atık
depolama alanlarına dökülmektedir. 2008 verilerine göre 3225 belediyenin olduğu
ülkemizde, Çevre ve Orman Bakanlığı verilerine göre bunların yüzde 34’ü
atıklarını bu alanlara, mevcut depolama alanlarına döküyor; yüzde 66’sı ise
vahşi depolama şeklinde gelişigüzel, orman, göl, nehir ve denizlere veya açık
alanlara döküyor.
Değerli milletvekilleri, atık
yönetiminin geliştirilmesi ve uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi oldukça
yüksek maliyet gerektirmekteyse de bu alanda hiç yatırım yapmamanın maliyetinin
daha yüksek olduğu unutulmamalıdır.
Yine TÜİK 2004 verilerine
göre baktığımız zaman, üretilen yaklaşık 2 milyon ton tehlikeli atığın ancak
100 bin tonu –bu da yüzde 5’e tekabül etmektedir- bunun bertaraf tesisi olan
İZAYDAŞ tarafından yakılmakta ve daha sağlıklı bir şekilde depolanmaktadır.
Tehlikeli atıkların yüzde 40’ının endüstriye geri kazandırıldığı düşünülürse,
yarısından fazlası, yüzde 60’lık kısmının evsel atıklarla, vahşi depolamayla ve
herhangi bir önlem almadan yine tehlikeli atıkların da bu evsel atıklarla
birlikte aynı alanlara depolanması öngörülmektedir.
Geri dönüşebilir atıkların
ekonomiye geri kazandırılması ve bu suretle depolanacak atık miktarının
azaltılması, geri dönüştürülemeyen atıkların ise çevre ve insan sağlığına zarar
vermeyecek şekilde depolanmasının sağlanmasıdır. Ülkemizde bu gereklerin
karşılanması için ciddi bir dönüşüme ihtiyaç bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, tabii,
bu sorunların çözümü için de bazı önerilerde bulunmak istiyoruz. Atık
yönetimine ilişkin sorunların çözümü için öncelikle kurumsal kapasitenin
geliştirilmesi zorunludur. Bakanlığın kurumsal kapasitesinin etkin bir izleme,
denetim ve raporlama altyapısının geliştirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında iş birliği ve koordinasyonun artırılması, araştırma, eğitim ve
yönlendirme faaliyetlerine ağırlık verilmesini sağlayacak şekilde
güçlendirilmesi gerekmektedir. Bakanlığın taşra teşkilatlarının da yönetsel ve
teknik kapasiteleri güçlendirilerek etkin bir izleme ve caydırma işlevi
görmeleri sağlanmalıdır.
Atık yönetimine ilişkin
mevzuatın özellikle uygulama kapasitesinin güçlendirilmesini sağlayacak bir
yaklaşımla geliştirilmesine devam edilmedir. Ulusal mevzuatımızın ve
uluslararası taahhütlerimizin de bir gereği olan ve etkin bir atık yönetiminin
temel çerçevesini oluşturacak çeşitli düzeylerdeki atık yönetim planlarının
geciktirilmeksizin hazırlanması ve yürürlüğe konulması sağlanmalıdır. Keza
uygulama kapasitesinin güçlendirilmesinde önemli rol oynayacak rehberlerin de
iyi uygulama örneklerini ve uluslararası kıyaslamaları içerecek şekilde
geliştirilmesine öncelik verilmelidir.
Atık yönetimi konusunda
çeşitli düzeylerde yetki ve sorumluluk sahibi olan kurum ve kuruluşlar arasında
bilgi akışını sürekli ve işlevsel kılacak önlemler alınmalıdır. Bu konuda
Bakanlık gerekli mekanizmaları oluşturmalı ve iş birliği ve koordinasyonun
kurumsallaşmasını sağlayacak önlemleri almalıdır. Güçlü bir koordinasyon ve iş
birliği için yetki ve sorumlulukların mümkün olduğunca daha az sayıda kurum ve
kuruluş arasında paylaştırılması ve eski düzenlemelerden kaynaklanan yetki
örtüşmeleri ve aşırı yetki dağınıklığının giderilmesi büyük yararlar
sağlayacaktır. İlgili mevzuatın taranarak mükerrerliklerin ve gereksiz yetki
dağınıklığının giderilmesi amacıyla sadeleştirilmesi, bu çevre sorunlarının ve
katı atık yönetiminin çözümünde önemli bir adım teşkil edecektir.
Denetim ve izleme
faaliyetlerinin yaygınlaştırılmalı ve etkinliği artırılmalıdır. Bu amaçla
Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarının çok sınırlı olan denetim
kapasiteleri süratle güçlendirilmelidir. Denetimden sonuç alabilmek için müeyyidelendirme mekanizmalarının etkin işletilmesinin
önündeki engeller kaldırılmalıdır. Keza başta belediyeler olmak üzere yetkili
ve sorumlu kuruluşların denetimlerde daha etkin rol almaları sağlanmalı ve
bunlar arasında denetim alanında ciddi bir koordinasyon ve iş birliği
sağlanmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
burada da demin sizlere bahsettiğim konular içinde en önemli unsur burada
denetim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) –
Denetimi sağlayamadığımız sürece bu çevre katliamının önüne geçemeyiz. Son
zamanlarda Çevre ve Orman Bakanlığının almış olduğu kararlar doğrultusunda
belediyelerin katı atık yönetimleriyle ve bu tesislerin kurulacakları yerlerle
ilgili anlaşmazlıklar çözüm noktasına geldi. Öyle noktalar bundan önce yaşandı
ki saygıdeğer milletvekilleri, aynı Bakanlık içinde, Çevre ve Orman Bakanlığı
içinde, çevre il müdürlüklerinin göstermiş olduğu yere -Orman- “Buraya bu
tesisleri kuramazsınız.” diye rapor veriliyordu. Fakat şu son iki üç ay içinde
alınan radikal kararlarla merkezî çöp toplama depolarının, katı atıkların
-bunlar belediyelerin, belediye birlikleri tarafından yapılması öngörülen
yerler- artık belediyelere tahsis edilmesi üzere harekete geçilmiştir. Bizim bu
önergedeki -eğer- bu araştırma komisyonu kurulması isteğimizdeki en büyük
unsur, belediyelerin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) –
Hemen bitiriyorum.
…önüne gelebilecek engelleri,
bürokratik engelleri aşabilecek radikal kararlar alabilmektir. Yoksa Bakanlık
da ve bununla ilgili bulunan kurumlar da artık düğmeye basmış durumda. Lakin
bunun en önemli sacayağı olan kısım belediyeler konusunda işlevsel olarak
onlara yaptırım ve onların adım atabilecekleri zeminleri ve kanunları
oluşturmak için bu araştırma önergesini verdik. Bu araştırma önergesine
desteklerinizi bekliyoruz çünkü çok önemli bir konu. Eğer yarınlarımıza
bırakacağımız bir ülke istiyorsak çevreden başlamamız lazım.
Bu önergemizi
destekleyeceğinizi umut ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Nalcı.
Önerinin aleyhinde Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı.
Buyurunuz Sayın Fındıklı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün MHP’nin vermiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Biraz evvel MHP
Milletvekilimiz Kemalettin Bey’i çok yakından takip
ettim. Gerçekten, ülkeler geliştikçe, büyüdükçe, sanayisinin gücü arttıkça,
şehirleşme oranları arttıkça gerek sanayi atıkları gerekse evsel atıklar
noktasında şehirlerimizi, kentlerimizi büyük bir problem bekliyor. Bunda zaten
hemfikiriz. Biraz evvel vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda ben de teyiden onları ifade edeyim: Aşağı yukarı 34 milyon ton
civarında bir belediye atığı söz konusu. Yine 17,5 milyon ton civarında da
yıllık sanayi atığı söz konusu. Yine kişi başına -doğrudur- 2 kilogram günlük
atık üretiyor insanlar ve uzmanların hesaplarına göre de yıllık, bir insan
kendi kilosunun 10 katı kadar evsel atık üretebiliyor. Tabii, ülkeler
büyüdükçe, sanayisi büyüdükçe, kentleşme nüfusu arttıkça, refah düzeyi arttıkça
bu rakamlar da yükseliyor.
Ben öyle ümit ediyorum gerek
Cumhuriyet Halk Partisi gerek Milliyetçi Halk Partisi…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Milliyetçi Hareket Partisi.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla)
– …bu Parlamento çatısı altında bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımız çevre
konusunda aynı hassasiyeti dile getiriyorlar ancak bugün, bu verilen önergenin
bir başka boyutu daha var: Aleyhinde konuşacağız, zamanlaması konusunda
aleyhinde konuşuyorum. Şimdi, Sayıştaydan gelen
birçok denetim raporları var ve şu anda hâlâ Meclisimizde bekliyor, yaklaşık
1998 yılından beri bekleyen onlarca denetim raporları var. Bildiğiniz gibi,
gruplar ve geçenlerde Parlamentomuzun aldığı karar doğrultusunda, Şubat ayının
sonuna kadar çalışma takvimimizi belirledik, görüşülecek gündemleri de
belirledik ve bu doğrultuda bu çalışmaları gerçekleştireceğiz.
Elbette buradaki performansı
incelemek, buradaki performansı denetlemek Meclisin görevidir ama zamanlama
itibarıyla belirlenmiş olan çalışma takvimini sekteye uğratabilecek bir niyet
de sezinliyoruz çünkü buradan çok rahatlıkla herhangi bir denetleme raporu alınıp
görüşülebilir.
Şu da akla gelebilir:
Efendim, bu denetleme raporları ne zaman görüşülecek? Çünkü 1998 yılından beri
bunlar zaten var, üstelik tam da Sayıştay Kanunu’nu görüştüğümüz bu dönemlerde,
AK PARTİ’nin vermiş olduğu önergenin gerekçesinde de
tam da bu konuya parmak basılıyor ve hem İç Tüzük’te hem de Sayıştay Kanunu’nda
bu düzenlemelerin yapılıp bunların daha etkin bir şekilde Parlamentoda
görüşülebilmesinin de önü açılıyor.
Şimdi ben özellikle evsel
atıklardan ziyade orada çok kısa olarak şunu söylemek isterim: Ülke genelinde
yapmış olduğumuz çalışmaların neticesinde evsel atıkların inşaatı tamamlanmış
çevre izin ve lisans süreci devam eden 56 adet katı atık düzenli depolama
tesisleri bulunmakta olup, bu tesisler 700 belediyede 40 milyonluk nüfusa
hizmet vermektedir. İnşaatı devam eden tesislerin işletmeye alınmasıyla, katı
atık bertaraf tesis sayısının da 2010 yılı sonu itibarıyla 56’ya çıkarılması ve
751 belediyede 41 milyon nüfusa hizmet vermesi hedeflenmektedir. Bu 2002
yılından itibaren yapılan çalışmalarda 235 belediyenin Ambalaj Atıkları Yönetim
Planı onaylanmış, takribî olarak 32 milyon nüfusun atıklarının kaynakta ayrı ayrı toplanması çalışmaları başlatılmış, dolayısıyla bugün
itibarıyla bu tesislerin sayısı 362’ye ulaşmış, yani AK PARTİ hükûmetleri bu noktada ciddi gayretler sarf etmekte. Biz,
bugün, 362 tesise ulaşmışken 2003 yılındaki bu rakam sadece 28 adet idi.
Yine, tabii, kentsel
konularda, benden sonra söz alacak bu işin uzmanı milletvekili arkadaşım devam
edecek ama sanayi atıkları üzerinde de çok ciddi performans sağlamışız.
Özellikle organize sanayi bölgelerinin atık sularının veya atıklarının
değerlendirilmesi noktasında da çok ciddi bir performansla karşı karşıyayız. Şu
anda kendi ilimden örnek verecek olsam, 1. Organize Sanayi Bölgesinin arıtma
tesisi fevkalade çalışıyor, 2. Organize Sanayi Bölgesinin arıtma tesisinin de
20 trilyon bir rakamla ödenek ayrılıp ihalesi yapıldı…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Nerede?
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla)
– Malatya 2. Organize.
Kemalettin Bey de
Malatyalı olduğu için söyleyeyim o bilir diye, başka yerlerden örnek vermedim.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Tekirdağ’da yapılmadı.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla)
– Evet, onun da temelini önümüzdeki günlerde beraber, inşallah, atacağız…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
İnşallah.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla)
- … ve inşaatı başlamış.
Tabii, bu performansı
gösterebilmek için denetleme raporunda da özellikle MHP’nin önerisinde de hem
teke indirmek yani bürokratik işlemleri daha azaltabilmek hem de desteklemek
adına bir önergede bir örnek vermek isterim: 1987 yılında, mesela kalkınmada
öncelikli yörelerde beş yılı ödemesiz on beş yıl kredi desteği veriyorduk ve
ortalama faiz oranı yüzde 12’ydi. Yine 1997’de bu yüzde 15’e, maalesef 2000
yılında organize sanayi bölgelerinin altyapılarına arıtmaları da dâhil olmak
üzere beş yılı ödemesiz on beş yıl vadeli yüzde 25 faizle kredi ancak
verebiliyorduk Sanayi Bakanlığımız uhdesinde. Gelişmiş bölgelerde faiz oranı
yüzde 50, normal illerde de yüzde 40 civarında bir faiz uyguluyorduk. 2004
yılında bu rakam yüzde 10’a, 2009 yılında geldiğimiz nokta, 2009 yılından
itibaren -ki, şu anda Malatya’nın kullandığı pay da böyledir- kalkınmada
öncelikli illerde organize sanayi bölgelerinin arıtma tesisleri de dâhil altyapılarına
yüzde 100 destek veriyoruz ve beş yılı ödemesiz on beş yıl vade yapıyoruz ve
yıllık da yüzde 1 faizle kullandırıyoruz. Dolayısıyla, gerek Hükûmetimizin gerek Parlamentomuzun bu gelişmeleri daha da
yakından takip edebilme, gelişmelerle gurur duyma, iftihar etme hepimizin
hakkı. Hükûmetimizin performansıyla ilgili bu
konularda mutluyuz, kendilerine de çok teşekkür ediyoruz, emeği geçenlere. Bu
noktada çok ciddi çalışmalar var ama zamanlama ve günü itibarıyla bu önergeye
karşı çıkıyoruz ama içerik itibarıyla üzerinde çalışabileceğimiz, gerekirse
komisyon dahi kurup çalışabileceğimiz bir konu olduğunu da arz ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Fındıklı.
Önerinin lehinde, Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz.
Buyurunuz Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayca
düzenlenen katı atıkların düzenlenmesi, atık yönetimi, ulusal düzenlemeler ve
uygulama sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin rapor hakkında MHP Grubumuzun
verdiği çok haklı önerge üzerinde, lehinde söz aldım.
Çevre, hepimizin özenle
üzerinde durduğu, çevre günlerinde parlak nutuklarla geçiştirdiğimiz bir olay.
Ama maalesef artık çevre kirlenmesi tehdit olarak ülkemizi, insanlarımızı büyük
ölçüde tehdit altında tutan bir konuma geldi. Özellikle kentleşmenin büyüklüğü,
katı atıkların tüketim artışından dolayı artması ve bunun değerlendirilmesi
konusunda, toplanması ve değerlendirilmesi konusunda yeterli çalışmaların Çevre
ve Orman Bakanlığı yönetiminde ve belediyelerin önderliğinde yapılmadığı için,
yeterince yapılmadığı için katı atıklar, özellikle çevreyi tehdit eder bir hâle
gelmiştir. Anayasa’mızın emredici hükmü, 56’ncı maddesi diyor ki: “Herkes, sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”
Şimdi, biz, çevre ve insan
sağlığını tehdit eden unsurları ortadan kaldırmakla görevli isek Hükûmet olarak ve Çevre Orman Bakanlığı bu konuda asıl
görevini yapması gerekirken yapmıyor ise biz, bu konuda verilen önergeyi
destekleyip bu konuyu Parlamentoda tartışmak zorundayız. Bunu “1998’den beri
bekleyen araştırma raporları, soruşturma raporları var.” diyerek geçiştirme
şansımız yok değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu atık yönetim
stratejisinin, sürdürülebilir kalkınmanın temeli olmasına rağmen, bugüne kadar
yapılmaması, büyük ölçüde Çevre Orman Bakanlığının acizliğinden kaynaklanan bir
olaydır. Çevre Orman Bakanlığı, sadece belediyelere, partizanlık yaparak, çöp
arabası dağıtmakla çevre sorununu, katı atık sorununu giderebileceğini sanıyor.
Kurduğu çevre müdürlükleri yetersiz, teknik donanımdan yetersiz, personeller
liyakatten yetersiz ve özellikle iktidar partisine mensup belediyelerin olduğu
yerlerde maalesef çevre müdürlükleri, iktidar partisinin belediyelerine, ne
cezai müeyyide uyguluyor ne yaptırım uyguluyor. Seçim bölgem Gaziantep’te hava
kirliliğinden geçilmiyor ama maalesef Çevre Orman Bakanlığı üzerine düşen
görevi yapmadığı için, belediyeler de başıboş bırakılmış.
Tabii, bunun için değişik yönetmelikler
çıkarılmış ama kurumlar arası iş birliğini, eş güdümü sağlayacak ve finansman
yaratacak oluşumlara maalesef yer verilmemiştir, bugüne kadar en büyük eksiklik
budur. Oysaki büyükşehir belediyelerinin ve diğer belediyelerin “çöp vergisi”
adı altında, “atık su bedeli” adı altında topladıkları bedeller vardır. Bazı
belediyeler, bunu, kendi yatırım amaçlı, başka amaçlı finansmanlarında
kullanmaya öncelik tanımaktadırlar ama bu konunun giderilmesi için yatırım yapmakda bu paranın kullanılması göz ardı edilmektedir. O
nedenle, belediyelere, bu paraların amacına uygun olarak kullanılması için bir
yaptırıma ihtiyaç vardır. Hele hele kaynakları
yetersiz ve çöp vergisini dahi toplayamayan küçük belediyeler daha büyük acz içerisindedirler. Onların Hükûmet
tarafından katkı sunularak çöp toplama ve depolama alanlarının yapılmasında
büyük ihtiyaç vardır. Küçük belediyeler traktörlerle topluyorlar ve çöplerini
gelişigüzel atıyorlar değerli arkadaşlarım. O nedenle bu konuya duyarlı
davranmak Çevre ve Orman Bakanlığının, belediyelerin olduğu kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de büyük görevidir.
Özellikle katı atıkların geri
dönüşümü konusunda hiçbir çalışma yapılmamaktadır. Hele hele
tehlikeli atıkların değerlendirilmesi sadece İZAYDAŞ diye bir kurum tarafından yapılmaktadır
ki, o da tüm tehlikeli atıkların ancak yüzde 35’ini izale etmeye -kapasite
olarak- yeterlidir.
Bunları değerlendirmek, bu
konuları, eş güdümü, finansmanı, bilgiyi, beceriyi ortaya koymak kadar toplumu
bilgilendirmek de eğitmek de Bakanlığın temel görevidir ama maalesef bizim
Bakanlığımız bu dönemde çevreyi katletmenin ve çevreden rant kazanmanın önderi
olmuştur değerli arkadaşlarım. Bu çok yanlış bir uygulamadır.
Bakın, Kazdağları
bu dönemde elden gitmiştir, Bergama bu dönemde elden gitmiştir, Turgutlu Çaldağı’nda nikel madeni araması o bölgeyi en büyük çevre
tahribatına uğratacak olaydır ama Çevre Bakanı gülüp geçmektedir değerli
arkadaşlarım. Artvin, Rize İkizdere, bu bölgeler maalesef HES oluşumuyla bu
dönemde katledilmeye başlanmıştır. Bu dönemde bu konularla ilgili olarak alınan
ÇED raporu yoktur, “ÇED raporu yetersizdir.” diye alınan yargı kararlarına da
maalesef bakanlar gülüp geçmekte ve değer vermemektedirler.
Bakın, eleştiren sivil toplum
örgütlerine karşı veya dava açan sivil toplum örgütlerine karşı Hükûmetin bir bakanı, “Eleştirenlerin bir zihniyet problemi
var…” Ben şimdi soruyorum: Çevreyi korumak, zihniyet eksikliği, zihniyet
problemi olmayı mı gerektirir, çevreyi katletmek mi zihniyet problemi
gerektirir? Eğer Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Çevre Bakanı çevre
katliamına göz yumar bir konumda iseler muhakkak onlarda çevre bilinci yönünde
zihniyet eksikliği vardır. Yoksa göz göre göre
insanlar bu çevre katliamına seyirci kalabilirler mi?
İkizdere sit alanı ilan
edildi, çok doğal, çok doğru bir karar. Ona karşı mahkemeye gidiyor, yargıya
gidiyor Çevre ve Orman Bakanımız. Hâlbuki o karara saygı duyması lazım. Bu da
yetmiyor, sitlerin belirlenme yetkisini Bakanlığına almak için çaba gösteriyor,
hoppala! Sayın Çevre Bakanı, sen bugüne kadar çevre dostu bir Bakanlık olmak
hüviyetini kazanamamışsın, çevre dostu çalışmaların yok ve bu konuda atılmış
olumlu ulusal boyutta bir adımın yok, sen tutuyorsun, beceriksiz, üstün
yeteneklerden yoksun Bakanlığına çevre konusunda sit alanı ilan etme yetkisini
almaya çalışıyorsun. Bu yanlıştır. Bu tasarı Meclise sunulmuş ise bu tasarının
acilen çekilmesi lazım değerli arkadaşlarım. Yoksa Türkiye’de çevre katliamının
önüne geçme şansımız bulunmamaktadır ve bu doğa tahribatıyla güzel ülkemize çok
yazık olacak.
Bakın, ben bu HES’ler konusunda verilmiş olan bir bilirkişi raporunda son
bir satırı okumak istiyorum: “Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde bu proje
için verilen ÇED olumludur kararı verilirken göz önüne alınmayan unsurlar
olduğu, vadide yaşanacak süreci çevresel değerler açısından tam olarak
değerlendirmediği görüşüne varılmıştır.”
Dört tane, üç tane doçent, bu
konuda kariyer sahibi insan karar veriyor ama ÇED raporu veren kurumun
başındaki insanların bu değerlendirmelerden yoksunluğu maalesef çevre
katliamının önünü açıyor değerli arkadaşlarım. Buna dur demek Hükûmetin ve özellikle de Çevre ve Orman Bakanlığının
elinde olan bir iştir ama görüyoruz ki Çevre ve Orman Bakanı, bilinçli olarak
bu konuya karşı çıkanları suçlayıp, bu konunun daha yaygınlaşması için çaba
göstermektedir.
Bu konuda duyarlı olmak
görevi Çevre ve Orman Bakanlığının olması gerekirken, çevre koruma planlarını
dahi büyük kentlerde gerçekleştirememiş olan bir Çevre ve Orman Bakanıyla karşı
karşıyayız. Seçim bölgem Gaziantep’te taş ocaklarından geçilmiyor. İnsanlar,
çocuklar okula gidip gelirken, orada yaşayan insanlar çok büyük çevre sıkıntısı
yaşıyorlar. O bölgedeki meyve ağaçları, o bölgedeki tarımsal amaçlı kullanılan
arazi maalesef göz göre göre yok edilmektedir ama
Çevre ve Orman Bakanı kaç sefer söz vermesine rağmen çevre koruma planı
Gaziantep’te yaşama geçmemiştir.
Plansız, programsız, herkesin
eline aldığı bir maden arama ruhsatıyla… Aynen Enerji Bakanlığında lisansları
nasıl dağıttınız, sonradan bu lisansları kapıda 1 milyon dolara, 2 milyon
dolara nasıl sattılar, rant elde ettiler, şimdi onun acısını çekiyorsunuz. 2
bin tane HES’in Karadeniz Bölgesi’nde ne işi var? O
bölgedeki milyonlarca insanın yaşam hakkını elinden almaya Hükûmet
olarak ne hakkınız var? O bölgede HES’ler vasıtasıyla
üretilecek enerji miktarı bilimsel raporlarla, bilimsel yetenekli insanların
tespitiyle yüzde 2,5-3’ü geçmez iken ve enerji kaybının, kaçaklarının yüzde
9-10’u bulduğu bir ortamda, siz, yüzde 2,5-3’le uğraşıyorsunuz ve insanların
yaşamını, geleceğini ellerinden almaya çalışıyorsunuz.
Hani sizin felsefenizde insan
vardı? Hani siz insanı, yaratılanı Yaradan’dan dolayı severdiniz? Hani siz tüyü
bitmemiş yetimin hakkınız yemezdiniz, yedirmezdiniz? Her şeyi sattınız
savdınız, özelleştirdiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) -
…şimdi doğa kaldı, doğayı tahrip ediyorsunuz, kentleri tahrip ediyorsunuz.
Bakın, İstanbul’da rant alanını genişletmek için, İstanbul’a, Trakya bölgesinin
çevre düzeni planlama yetkisini verdiniz, Metropol Planlama Bürosuna verdiniz
değerli arkadaşlarım. Oradaki belediyeler yetersiz mi veya Bakanlık yetersiz
mi? Niye? Rant alanlarını büyükşehir belediyesinin uhdesine vermek için. Her
alanda rant yaratma uğraşınız, maalesef, insanımızın yaşamını tehdit
etmektedir. Karadeniz Bölgesi’nde insanlarımızı ekmeğe muhtaç etmektedir bu HES’leriniz. Kazdağlarındaki
altın arayışlarınız, Çaldağı’ndaki nikel
arayışlarınız, Bergama’daki altın arayış izinleriniz o bölgeye vurulmuş en
büyük darbedir. Onun için, siz, çevre dostu olamazsınız, bu raporları
görüşemezsiniz çünkü dünyanızda rant var, rantiyecilik var. İnsanı laf olsun
diye seviyorsunuz, laf olsun diye söylüyorsunuz. Siz demokrat değilsiniz, sizde
insan sevgisi yok, yüreğinizde insan aşkı yok. O nedenle, bu raporun gündeme
alınmasını dilerken umutsuz olduğumu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağyüz.
Aleyhte, Hatay Milletvekili
Mustafa Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; MHP önerisinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım ama benden önce konuşan arkadaş, herhâlde 1994 yılından
önceki devreleri unuttu…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Günümüze gel, günümüze.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
…İstanbul’da 38 tane vatandaşımızın öldüğünü unuttu; Nurettin Sözen zamanında
vahşi depolama sonucu 38 kişinin ölmesini unuttu; İstanbul’da su akmıyordu,
suları unuttu…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Senin dönemini de gördük, senin dönemini de!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
…vahşi depolama sonucu insanlar orada ciddi tehlike altında yaşıyordu, onları
unuttu; İstanbul’da sular akmıyordu, onları unuttu…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onun
için sel felaketi oluyordu değil mi?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
…geçen sene ve evvelki sene İzmir’de arsenikli suyu vatandaşa içiren İzmir
Belediyesini unuttu…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Onun için Ayamama Deresi taşıyordu değil mi?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
…beleş su dağıtarak vatandaşlara, bunu unuttu; geldi, burada, 2002 yılında on
altı tane olan düzenli depolama alanı bugün elli altı taneye çıkarılmış, bunu
konuşmuyor bu Belediye Başkanı.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaç
belediye var, kaç belediye? 3.200 belediye var.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
Artık vahşi depolama alanlarına kademe kademe son
veriliyor, bunu söyleyemiyor Milletvekili, kendi küçük dünyasında kendi âlemini
yaşıyor. Biraz bunlarla ilgili…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Senin dünyanı da bilirim.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Beyefendi, şu raporu oku da gel buraya önce. Bununla ilgili bütün özetler,
bütün planlamalar, çalışmalar yapılmış, sen bunu okumadan, kendi küçük dünyanda
yaşayarak buraya geliyorsun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen
önce görevinden bahset. Görevinde ne yaptın?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
Lütfen, planlı, programlı, hedefini görür bir yapıda gel.
Bugün Türkiye’de
belediyelerde 41 milyon nüfusun çöpü çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf
ediliyor. 2012 yılında -Allah nasip ederse- belediyelerin toplam nüfusunun
yüzde 77,5’inin çöpü çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecek.
Düne kadar Türkiye’de olan
ambalaj atıklarının geri kazanma tesisi 28 taneydi, bugün 326 tane. Lisans
almış tesisler bunlar. Dolayısıyla, bu konuda ciddi yatırımlar yapılıyor. Başta
Çevre Bakanlığı olmak üzere, başta belediyelerimiz olmak üzere Türkiye’de 117
tane belediyeler birliği kuruldu, 117 tane. Senin Gaziantep’inde de, Van’ında
da, Hakkâri’nde de, Diyarbakır’ında da belediyeler birliği kuruldu. Ne için?
Atıkların çevreyle uyumlu, doğayla uyumlu yönetimi için. Senin belediyen
oynamıyorsa ben ne yapayım! Senin belediyen iş yapmıyorsa ben ne yapayım! Senin
İskenderun Belediyende çöple ilgili sorun varsa, ihale usullerine aykırı iş
yapılıyorsa ben ne yapayım! O zaman bununla ilgili yapılacak ne? İlgili
belediyelerinizi uyarın, doğru bir yönetim sistemi oluşturulsun.
Bugün düzenli olarak iki tane
belediyede çöp depolama alanlarında çevreyle uyumlu olarak çöplerden -özellikle
altını çizerek söylüyorum- elektrik enerjisi üretiliyor. Nerede bu
belediyelerin ikisi? Bir tanesi İstanbul’da. Özellikle çöp depolama alanında
olan deponi gazları geri kazanılıyor, elektrik
enerjisine dönüştürülüyor ve küresel ısınmaya da “dur” deniliyor. İki tane
düzenli depolama alanı var, iki tane düzenli depolama alanımızda da... Aynı
şekilde Ankara’da…
Keşke ben diğer CHP’li
belediye başkanlarından da isim verebilseydim burada, keşke verebilseydim.
Vermek için de can atarım, onu da özellikle söyleyeyim.
Entegre katı atık yönetim planları
oluşturuldu. Bütün belediyelerle birlikte toplandı. Başlangıçta bürokrat olarak
çalışırken ben de bunun koordinasyonunda bulundum. AK PARTİ’li,
CHP’li, MHP’li arkadaşları ayırmadık, tüm belediyelerle ilgili bu konuda
çalışmalar yapıldı, önemli miktarda yatırımlar devam ediyor.
Türkiye'nin bu sorunlarının
özellikle çevreyle uyumlu bir şekilde çözülmesi için tabii ki ilave
yatırımlara, tabii ki belediyelerin bedelleri sağlıklı bir şekilde toplamasına,
tabii ki belediyelerin bedelleri doğru bir şekilde belirlemesine, tabii ki
belediyelerin kurumsal kapasitelerinin artırılmasına, tabii ki belediyelerin
yol yapma, kaldırım yapma yerine önceliğini çevre projelerine vermesi
gerektiğinin özellikle üzerinde duruyorum ve bugün özellikle altını çizerek
söylüyorum: 2002 yılında Türkiye’de 130 bin ambalaj atığı toplanıyordu. Bugün
toplanan miktar, 2,5 milyon ton –yılda- ambalaj atığı kaynakta ayrı toplanıyor
yani bugün 20 kat ambalaj atığı çevreyle uyumlu bir şekilde geri kazanılıyor.
Ülkemizde yılda 87 bin ton tıbbi
atık oluşuyor. Bu tıbbi atığın 18 bin tonu özellikle İstanbul, Kocaeli,
Adapazarı gibi yerlerde yakılıyor ve başta İzmir olmak üzere -bakın İzmir’in de
ismini söylüyorum- çevreyle uyumlu bir şekilde tıbbi atıkların yüzde 45’i
depolanıyor.
Lütfen, doğru yapılanları
burada doğru bir şekilde, gerçekçi bir şekilde söyleyin, kara gözlükle işe
bakmayın.
Yine özellikle, Türkiye’de
-altını çizerek söylüyorum- 117 adet atık birliği oluşturuldu. Belediyelerin
entegre atık yönetimiyle ilgili birlik oluşturuldu ve bu konuda Çevre Orman
Bakanlığı, proje desteği başta olmak üzere, yatırım programı başta olmak üzere
parti, vesaire gözetmeksizin tüm belediyelere destek vermekte, projesinde
destek vermekte, yatırımında destek vermekte, işletmesinde destek vermekte. Lütfen,
bunları da söyleyin. Gidin belediye başkanlarınızla konuşun…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Raporu okudun mu, raporu?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
…Çevre Bakanlığı nasıl destek veriyor. Gözünüzü kumun içine sokmayın.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Raporu okudun mu, raporu?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Açın biraz, gözünüzü açın, çevreyle ilgili yapılanları ve belediye
başkanlarınızı oynatın oynatın, çalıştırın, harekete
geçirin. Belediye başkanlarınıza deyin ki: “Bak, Çevre Bakanlığı destek
veriyor, para veriyor, kaynak veriyor, fizibilite çalışmasında, proje
çalışmasında, yatırımda destek veriyor. Hadi bakalım beraber gidelim, şu
projeye destek olsun.” diye harekete geçirin lütfen. Bu konuda özellikle Çevre
Bakanlığı ve bazı belediyelerimiz ciddi şekilde önemli çalışmalar yapmaktadır.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Raporu okudun mu, raporu? Raporu oku, raporu!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Ben, özellikle altını çizerek söylüyorum ki, bir zamanlar, 38 kişinin hesabını
vermeden… 38 kişi çöp patlamasından dolayı ölmedi bu memlekette, çöp
kaymasından dolayı öldü. Bir kere bunun hesabını verin.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayamama’nın hesabını da sen ver o zaman!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bugün ihale usulüne aykırı olarak İskenderun’da çöp işi yapılıyor 107 trilyon
liraya ve bugün Türkiye'nin en pahalı çöp toplama, taşıma, bertaraf işi
İskenderun Belediyesinde -3 katına- yapılıyor, çıkıp burada konuşmuyorsunuz.
Çıkıp “Ey İskenderun Belediyesi, sen 78+KDV’ye yapıyorsun. Vahşi şekilde
depolama yaptırıyorsun. Bunun hesabını ver.” demiyorsun, bana gelmişsin burada
şey yapıyorsun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Bakanların ne güne duruyor?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bakın, İstanbul’da belediye çöpün toplanması, taşınması, bertarafı
dâhil 35 liraya yaptırıyor, 35 liraya! KDV dâhil buna, KDV dâhil buna! Sen
bunun önce o belediyeden hesabını sor.
Ben bu önergenin aleyhinde
söz almış bulunmaktayım. Daha güzel çevre, daha yaşanılabilir çevreyi el
birliğiyle oluşturmak dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Tabii, tabii!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Buyurun Sayın Nalcı.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Şimdi burada Mustafa Hocam
konuştu fakat olayı siyasi boyuta çekti. Bakın, bunun altını çizmek gerekiyor.
Buradan şimdi aynı şekilde aynı kurumun içinde -ben orada konuşmamda da örnek
verdim- Orman Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı, iki kurum… Çevre Bakanlığı çevre
birimi tahsis ediyor, orman birimi buna karşı çıkıyordu. Daha bu yeni yeni çözüldü. Bizim burada anlatmak istediğimiz şu:
Belediyelerin de park yapacağına demiyoruz, festival yapacağına, sünnet şöleni
yapacağına, efendime söyleyeyim, futbol takımlarını destekleyeceğine bu işlere
para harcaması gerekiyor. Bunlarla ilgili bu Meclisin yaptırıcı kanunlar
çıkartması lazım, bunun önleminin alınması lazım. Yoksa işte Ergene’nin de
durumu ortada, kaç kere konuştuk, bir sefer burada ciddi bir şey çıkmadı. Bunun
yaptırımının yapılması lazım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Nalcı.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN
(Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- (10/761) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin
Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
02.12.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 02.12.2010
Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (HES Projesi); (10/761) esas
numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 02.12.2010
Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehine
Muğla Milletvekili Gürol Ergin.
Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HES’lerin planlanmasına ilişkin
sorunlar ile inşaat ve işletme aşamalarında çevreye verdikleri zararlar
konusundaki Meclis araştırması önergesinin lehinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini
ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Hamzaçebi’nin
bu araştırma önergesi dışında daha önce vermiş olduğu ve Trabzon’un Arsin
ilçesi sınırları içindeki Selimoğlu Regülatörü ve HES’iyle diğer HES’lere ilişkin
yazılı soru önergeleri de vardır.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi HES’ler yenilenebilir enerji
kaynaklarının bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye’mizin giderek artan enerji
gereksiniminin karşılanmasında yenilenebilir enerji kaynakları olarak rüzgâr
enerjisi, güneş enerjisi ve su enerjisi özel öneme sahiptir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemizin enerji
gereksiniminin karşılanmasında yenilenebilir tüm enerji kaynaklarının
değerlendirilmesinin gerektiği bilincindeyiz. Bu çerçevede, hidroelektrik
santrallerine de gereksinmemiz olduğunu bilmekteyiz. Ancak ülkemizde özellikle
son yıllarda farklı doğal bitki örtüsüne sahip farklı akarsular üzerinde
yapılacak HES’ler için hazırlanan çevresel etki
değerlendirme raporlarının neredeyse tıpatıp aynı oldukları, ayrıca iletim
hatlarının geçeceği yerlerle ilgili yeterli bilimsel çalışma yapılmadığı görülmekte,
bu durum da kamuoyunda tedirginlik yaratmaktadır. Aynı akarsu üzerinde birden
fazla HES yapılmasının, akarsu üzerinde toplam uzunluğu bazen 30 kilometreyi
bulan boruların yapılmasına ve bu durumun da uzun bir mesafe boyunca suyun
çekilmesine ve çevrenin büyük oranda zarar görmesine neden olduğu
görülmektedir. Her ne kadar ilgili yönetmelikte akarsuyun on yıllık ortalama
akımının yüzde 10’u oranında can suyu bırakılması yönünde bir hüküm varsa da bu
oranda suyun bırakılıp bırakılmadığı konusunda tereddütler vardır. Ayrıca,
proje alanları jeolojik, topoğrafik ve iklimsel
özellikleri ile sel ve heyelana karşı son derece hassastır. Doğaya yapılan
müdahaleler havzanın toprak ve su dengesini olumsuz etkileyebilmektedir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne bugüne dek 1.500’ün üzerinde HES başvurusu yapılmış ve 7 Haziran
2010 tarihi itibarıyla 583 projeye EPDK tarafından lisans verilmiştir. Bu
tesislerin 94 adedi tamamlanmış ve işletmeye alınmıştır ancak bugüne kadarki
deneyimler, bundan sonraki HES projeleriyle ilgili havza planlaması, çevre
koruma, inşaat denetimi ve işletme programı açısından acil önlemler alınması
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bugüne kadar yapılan HES
projelerinin planlama aşamasında, planlama havza bazında yapılmamış, havzadaki
diğer var olan ve yapılması düşünülen projeler dikkate alınmamıştır. Proje
aşamasında, proje denetim hizmetleri aksamakta, teknik olarak yeterli proje
yönetimi yapılamamakta, projeler genellikle inşaata başlandıktan sonra onay
görmektedir. İnşaat aşamasında, inşaatın resmî kontrol ve denetimlerinde
zafiyet yaşanmakta, çevresel etki değerlendirme raporlarındaki yükümlülüklere
uyulmamakta, inşaat sırasında çevre tahribatı yaşanmaktadır. İşletme aşamasında
ise, HES planlamaları havza bazında, hatta aynı nehir üzerindekiler için de
nehir bazında bile yapılmamakta, tekil projeler olarak havza içinde ya da nehir
boyunca ardışık olarak inşa edilen HES’lerin
işletmeleri konusunda bütüncül plan bulunmamaktadır.
Türkiye’nin hidroelektrik
enerji potansiyelinin hesaplamalarında uzmanların görüşlerinde bir mutabakat
vardır fakat 190 milyar kilovatsaat/yıl olarak
hesaplanan net teknik potansiyelinin içinden ekonomik olarak yapılabilir
hidroelektrik tesislerde üretilecek yıllık elektrik üretimi miktarında ciddi
görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
HES’lerle ilgili
başlıca çevresel sorunlar şunlardır: Yapılan projelerde çevresel boyut
yeterince dikkate alınmamaktadır; öngörülenden fazla ağaç kesilmekte, orman ve
mera alanları dikkate alınmamaktadır; can suyuna miktar, denetim, havza özellikleri
bakımından gereken önem verilmemektedir; inşaat atıkları sorunu bulunmaktadır;
suyun sıcaklığı, sertliği ve oksijen miktarı gibi biyolojik, fiziksel ve
kimyasal açılardan suyun kirliliğine neden olunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, HES
olayına, Muğla’da yaşananları önemli bir örnek olarak vermek isterim. Muğla’nın
Köyceğiz ilçesine bağlı Beyobası beldesindeki Yuvarlakçay’da yapılmak istenen hidroelektrik santrali
nedeniyle çevre köylülerinin yaşadıkları dramı sizlere daha önce yine bu
kürsüden 27 Ocak tarihinde anlatmıştım. Yöre insanının yaşadığı dram Muğla
İdare Mahkemesinin 8 Ekim 2010 tarihinde verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla
şimdilik mutlu sona ulaştı. Dilerim, o insanlara aynı sıkıntı bir kez daha
yaşatılmaz. Yuvarlakçay’da kurulmak istenen
hidroelektrik santrali yalnızca 6 bin kişilik bir topluluğun ihtiyacını
giderebilecek bir elektrik üretecektir. Buna karşılık korkunç bir çevre
tahribatına, yöredeki bir belde ve altı köyün yüzlerce yıldır o suyla beslenen
14 bin insanının aç ve susuz kalmasına, alternatif ve ekolojik turizmin, doğa
sporları merkezi olma özelliğinin yok edilmesine neden olacaktır. Bu dramın
bölge insanına yaşatılmasında Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının, Muğla
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun, Devlet Su İşleri Bölge
Müdürlüğünün, İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün ve son derece yanlı raporlar
düzenleyen bilirkişilerin ama hepsinden önemlisi halkına insafsız davranan
iktidarın çok büyük vebali vardır.
Koruma Kurulu, 15 Mayıs 2009
tarihindeki toplantısında önce bu bölgedeki 30 ağacın anıt ağaç olduğuna karar
vermiş ancak yine aynı toplantıda daha sonra bu ağaçlardan 8’inin kesilmesini
kararlaştırmıştır.
Özel Çevre Koruma Kurumu,
2009 yılı başında içme suyu şişeleme tesisi yapmak isteyen bir şirkete Yuvarlakçay’ın her iki tarafındaki 500 metrelik mesafenin
su yatağını koruma sınırı olarak belirlendiğini, bu sınırlar içerisinde
herhangi bir faaliyet olamayacağını belirterek izin vermemiş ama her ne
hikmetse, daha sonra çok daha vahim çevre katliamına yol açacak hidroelektrik
santrali kurulması isteminde, bu alanın koruma alanı olduğunu unutup izin
vermiştir.
Bilirkişi, raporunda Yuvarlakçay’da balık yetişmediğini belirtmiştir. Oysa çevre
köylüleri bu çaydan tuttukları balıkları tüketmektedir.
Köyceğiz Orman İşletme
Müdürlüğü ise anıt ağaçları acımasızca kesmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu
çayın suyu içilebilir nitelikte bir sudur. Altı köy ve bir belde bu su ile
topraklarını sulamaktadır. Yuvarlakçay’ın debisi 3,5
metreküp/saniyedir. Projede kadim hakkı olduğu hâlde Zeytinalanı
köyünün su hakkı tamamen unutulmuş, Pınarköy’deki iki
değirmen, Araplar ve Uzuncabük mahalleleri hesaba
katılmamıştır. Yapılacak santral yaz aylarında çalışmayacağından, yazın görülen
elektrik sıkıntısının giderilmesine hiçbir katkısı olmayacaktır. Eğer proje
1.900 litre/saniye kadimden gelen tarımsal amaçlı su kullanım haklarını
korursa, kalan 1.400 litre/saniye sudan üretilecek elektriğin hiç kimseye
yararı olmayacaktır. Santralin yapılmasıyla Köyceğiz, Dalyan havzasının tuzlu
su yoğunluğu artacak, tarım toprakları çoraklaşacaktır. Hidroelektrik
santralinin yapılmasıyla köylüler bu sudan ne içme suyu ne de kullanma suyu
olarak yararlanabileceklerdir. İnanılmaz güzellikteki doğa katledileceğinden
yörenin turizm özelliği ortadan kalkacaktır. İşte, yörenin binlerce köylüsü bu
gerçeği gördüğü için, kendi yaşamına, çocuklarının yaşamına kastedildiğini
bildiği için, kendisine zulmedildiğini anladığı için, eksi 10 derece soğukta,
suyunun başında aylarca çadırlarda gecelemiştir. Yuvarlakçay’daki
suyuna sahip çıkan Beyobası, Pınarköy,
Zeytinalanı, Kavakarası, Tepearası’nda yaşayan köylü kardeşlerimiz “Suyumu vermemek
için ölmeyi göze aldım.” diyen seksen yaşındaki nineleriyle verdikleri yaşam
mücadelesindeki şanlı direnişleri sonucunda ve yargı kararıyla kendilerine
zulmedenleri dize getirmişlerdir. Fırtına Deresi’nin ve İkizdere’nin sahipleri
de sularına, topraklarına, kısaca, yaşamlarına tıpkı Yuvarlakçay’a
sahip çıkan Köyceğiz halkı gibi sahip çıktılar. Fakat onların yaşamlarına sahip
çıkması, Koruma Kurulunun haksız HES’lere “dur”
demesi hem Başbakanı hem de Çevre ve Orman Bakanını kızdırdı. Trabzon Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 27 Ekim 2010’da Rize İkizdere Vadisi’ni sit
alanı ilan etti. Böylece İkizdere, Anzer ve Ovit yöresinde planlanan yirmi iki HES projesi rafa kalkmış
oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi
tamamlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) – Bu
karar üzerine, Sayın Başbakan ertesi gün Bandırma’da “Sen bugüne kadar
neredeydin yahu! Bugüne kadar oraları niçin sit alanı ilan etmediniz de, şimdi
HES çalışmaları başlayınca kalktınız buraları sit alanı ilan ediyorsunuz?” diye
tepki koydu. Sayın Çevre ve Orman Bakanı ise “Hidroelektrik santrallerine karşı
çıkan çeşitli gruplar enerji pastasından pay almak isteyen kesimlerden maddi
destek alıyor.” diyerek “HES’lere karşı çıkanlar birilerinden para alıyor.” anlamına
gelecek biçimde, hiç de şık olmayan bir ifade kullandı. Şimdi soruyorum: Siz
böyle söylerseniz karşılığında bizler de size “HES’lere
izin verenler bu HES’leri kuran firmalardan
nemalanıyor.” deme hakkına sahip olmaz mıyız? Bu nedenle herkes konuşmasına
dikkat etmeli, muhataplarını olur olmaz sözlerle suçlamaya kalkmamalıdır.
Şimdi ise kalktınız, sit
alanlarının talanına fırsat tanımak için Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanunu Tasarısı’nı Meclis gündemine getiriyorsunuz; yazıktır.
Değerli milletvekilleri,
açıklamaya çalıştığım gerekçelerle toprağımıza…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
Buyurunuz.
GÜROL ERGİN (Devamla) –
Bitiriyorum efendim.
…suyumuza sahip olabilmemiz
için, evlatlarımızın geleceğine, ülkemize sahip olabilmemiz için sizlerin, Grup
Başkan Vekilimiz Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi
ve arkadaşların verdikleri bu Meclis araştırma önergesinin kabulü yönünde oy
kullanmanızı diliyor, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce
ulusumu saygıyla selamlıyor, suyuna ve yaşamına sahip çıkan halkıma sevgiyle
sarılıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ergin.
Aleyhinde, Bitlis
Milletvekili Nezir Karabaş.
Buyurunuz Sayın Karabaş. (BDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP araştırma önergesinin üzerinde söz
aldım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii bu araştırma önergesi
gerçekten önemli, yaşamsal çünkü yıllardır her Enerji Bakanlığının mevcut
yasaları veya Enerji Bakanlığı, enerjiyle ilgili tartışma geldiği zaman HES’ler de, hidroelektrik santralleri de gündeme gelir.
Özellikle son dönemde HES’lerle ilgili hem verilen
ruhsat sayısı hem de çalışması yürütülen işletmelere baktığımız zaman bu
konunun çok daha derinlikli, çok daha detaylı ele alınması, mutlaka bir Meclis
araştırması komisyonu kurularak bu konuya müdahale edilmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, işin
esas mantığı Türkiye’de birçok işin nasıl yürütüldüğünü gösteriyor. Siz, bir
taraftan -Çevre Bakanlığının işi çevreyi korumaktır- çevreyi ve doğayı koruması
gereken bir bakanlığa esas işi kuruluşundan bu yana su havzalarını koruma
yanında baraj yapma olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü bağlarsanız, Çevre
Bakanının önüne koyduğu hedef artık çevreyi koruma, doğayı koruma ve
sürdürülebilir bir çevre mantığı değil, daha çok baraj yapma, daha çok enerji
elde etme, daha çok kâr elde etme mantığı olur. Yani bu konuda mutlaka HES’lerin durumuyla ilgili bir araştırma komisyonu
oluşturulmalı, bu komisyonun raporları doğrultusunda düzenleme yapılmalı ve en
önemlisi de, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Çevre Bakanlığına bağlı
olmasına bir an önce son verilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz büyük projeler, özellikle Ilısu Barajı
yıllardır Türkiye’nin gündeminde. Bu barajın Türkiye’nin binlerce yıllık, on
bin yıllık tarihini, kültürünü yok edeceği ve enerjiden elde edilecek gelirin
de bu tahribatı, doğa, tarih, kültür tahribatını karşılayamayacağı dile
getirildi fakat son yıllarda özellikle bin yedi yüz HES projesiyle, metre metre, satılmayan tek dere kalmadı. Özellikle başta
Karadeniz olmak üzere Ege’den Marmara’ya, Akdeniz’e, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ne kadar metre metre, satılmamış, birilerine
ruhsatı verilmemiş tek bir dere kalmadı ve eğer gerçekten müdahale edilmeyip bu
şekilde sadece doğayı koruma derneklerinin, sadece tabiatı koruma derneklerinin
ve sadece nerede baraj yapılıyorsa oradaki vatandaşların müdahalesine
bırakılırsa bu iş, verilen ruhsatlara, ruhsat alan firmalara, bu firmaların
Bakanlığı da ortak ederek tüm çevre koşulları, HES’lerin
yaratacağı çevre etkileri dikkate alınmadan, işverenlerin bu işi, bu
yatırımları yapanların çıkarları ve Bakanlığın, Hükûmetin
verdiği destekle gerçekten bu bin yedi yüz proje hayata geçerse, yarın,
önümüzdeki günlerde -o ünlü bir söz vardı, Hükûmet
onu tersine çevireceğini söylüyor; “’Su akar, Türk bakar.’ sözünü ‘Su akar,
Türk yapar.’ şeklinde değiştirdik.” diyorlar- gerçekten bu böyle devam ederse,
müdahale olmazsa bu Meclis ve gerekli yetkililer müdahale etmezse ne
yapacağımız bir su kalır ne de bakacağımız bir su kalır bu gidişle. Ve tabii,
bu suların üzerinde yapılan HES’lerin doğaya, doğal
yaşama, bitki örtüsüne vereceği zararlar işin cabası.
Onun için, bu konu
ertelenecek bir konu değil. Bu konu bir an önce ele alınması gereken… Bu konuda
bizlerin de diğer siyasi partilerin de verdiği önergeler var. Bir an önce bu
konuda bir komisyon oluşturulması ve HES’lerle ilgili
ciddi bir araştırmanın yapılması gerekiyor.
Biz yıllardır, özellikle
yenilenebilir enerji konusunda gerekli yasalar geldiği zaman, bu konuda
tartışmalar yapıldığı zaman hep şunu söyledik: Elbette hidroelektrik
santralleri bir ülkede, Türkiye gibi sürekli büyüyen, sanayisi gelişen, güçlü
ve genç bir nüfusu olan bir ülkede elektrik enerjisi ihtiyacı ve bu enerjiyi
doğal kaynaklarından karşılamak ciddi bir sorundur. Bunu önüne koyması
gerekiyor ve bir an önce tüm doğal kaynaklarını en verimli şekilde kullanması
gerekir dedik. Hidroelektrik santrallerinin de mevcut çevreye etkileri, doğa,
kültür, tabiat ve sosyal yaşam üzerindeki etkilerinin iyi araştırılarak bu tür
yatırımların yapılması gerektiğini söyledik. Ancak, Hükûmet
-daha önceki hükûmetler döneminde de bu tür barajlar,
hidroelektrik santralleri yapıldığı zaman çevreye etkisini yetkili birimlerle,
bilimsel yöntemlerle araştırmak çok gerçekleşmedi- son dönemde neredeyse Çevre
Bakanlığı hiçbir uluslararası ve Türkiye yasaları ve mevzuatını dikkate
almadan, mümkün olduğunca HES yapma ve mümkün olduğunca elektrik üretme gibi
bir hedef karşısına koymuş. Bu mantığın bir an önce değişmesi gerekiyor.
Hidroelektrik santrallerinin,
HES’lerin sadece bu dönemdeki, yapıldığı dönemdeki
etkileri yoktur. Yaptırılacak ÇED raporlarıyla, bugün üretime geçtiği zaman -ki
Karadeniz’de yaşandı- suyun bir anda tümüyle kesilmesi veya büyük oranda suyun
akmasının engellenmesinin dışında mevcut can suyu, yüzde 10 can suyu verilse
bile önümüzdeki süreçte oradaki doğal yapı üzerinde ciddi et-kileri vardır.
Onun için HES’lerin yapıldığı yerde Çevre Bakanlığı,
çevre örgütleri dışında özellikle halkı ilgilendiriyor. Ne yazık ki, başta
Sayın Başbakan olmak üzere, Sayın Çevre ve Orman Bakanı ve diğer yetkililer, bu
barajlara, HES’lere, bu politikaya karşı çıkan çevre
örgütlerine ve halka, birileri tarafından yönlendirilen, birileri tarafından
getirilip eyleme sokulan kişiler olarak baktılar yani bu bakış… Dünyanın hiçbir
yerinde bir başbakanın, bir çevre bakanının, çevrecilere, doğacılara ve
özellikle HES’in yapıldığı yerde “Bu doğru bir
politika değil, bu HES benim doğal yaşamıma, benim yaşadığım köye, benim
yaşadığım dağa, coğrafyaya, dereye zarar veriyor.” diyen halka bu tür yaklaşım
hakkı yoktur. Eğer orada çevrecilerin, eğer oradaki halkın mevcut bakışı
eksikse, yanlış bilgilendirilmişse, sizin onun eylemine saldırma hakkınız
yoktur, ona saygı duyacaksınız, gidip bilgilendireceksiniz, gidip oradaki
projeniz hakkında bilgi vereceksiniz en üst düzeyde, Sayın Başbakan da Sayın
Çevre Bakanı da diğer yetkililer de gideceksiniz, o halkı ikna edeceksiniz. Halkın kendi
yaşadığı, binlerce yıldır yaşadığı ilde, ilçede, köyde, dağında, devletin,
baraj yapıp, ondan sonra da halk karşı çıktığı zaman, eğer yanlış yapılıyorsa
yanlıştan vazgeçme, eğer eksik bilgilendirme varsa bilgiyi verme yerine o halka
saldırması, çevre örgütlerine saldırması çağımızın hiçbir değeriyle bağdaşmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
Hele özellikle demokrasiden
yana olduğunu söyleyen, özellikle demokrasiyi geliştirme ve halkın tüm
kesimlerine taşıma iddiasında olan bir Hükûmetin,
onun Sayın Başbakanının, onun bakanının yapacağı davranışlar değil. Biz, bir an
önce Hükûmetin bu tutumundan vazgeçmesini, özellikle HES’ler başta olmak üzere, çevreyle, doğayla, insanların
bugünü ve geleceğiyle ilgili konularda, birincisi, halkı, sivil toplum örgütlerini
dikkate almalı, en önemlisi de bu Meclisi dikkate almalıdır. Türkiye’de her
ağzını açanın saatlerce dile getirdiği, bahsettiği, şikâyet ettiği HES’ler konusu mutlaka bir an önce ele alınmalı. Onun için
bu konuda bizim de önergelerimiz var.
Biz bu önergeye oy vereceğiz
ve tüm, iktidar partisinin, muhalefet partilerinin, ortak bir şekilde oy
birliğiyle bu önergeyi kabul edip bir araştırma komisyonu oluşturulmasına
destek vermesi gerekiyor diyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Karabaş.
Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok önemli bir konuyla ilgili
görüşme yapılıyor. Ülkemizin her yerinde olduğu gibi Amasya, Tokat, Gümüşhane
bölgesinden geçmekte olan Yeşilırmak üzerinde yaklaşık 20’nin üzerinde HES
projesi izin alınmış şekilde devam etmektedir. Şu anda 10 tane civarında HES
bitirilmiştir. Ancak HES yapımı biten veya yapımı devam eden yerlerde binlerce
orman kesilmiş, tam bir orman katliamı yaşanmaktadır. Ayrıca, heyelan bölgesi hâline
de gelmiş ve toprak da süratli bir şekilde kaymaktadır. Ayrıca, ırmaktan alınan
suyun kanallara alınması sonucu mümbit araziler bazı yerlerde tamamen
kaybolmuştur. 30 metre genişlikte, 10’ar metre de kenarda yol olmak üzere 50
metrelik alan 10-20 kilometrelik uzunlukta olunca ekilecek arazi kalmamaktadır.
Ayrıca, ırmağın geçtiği yerlerde mikroklima etkisi
kaybolmakta ve Yeşilırmak Vadisi üzerinde yaklaşık 200’ün üzerindeki özel bitki
örtüsü de kaybolmaktadır. Bunlardan dolayı, halk, ziraat odaları başta olmak
üzere sivil toplum kuruluşlarının hepsi HES’e
karşıdır, halkta çok büyük bir tepki vardır. Özellikle Tokat Reşadiye Belediye
Başkanı ve Niksar Belediye Başkanı bununla ilgili başı çekmekte ve insanları
uyarmak için de avaz avaz bağırmaktadır, bundan
dolayı da HES projelerinin süratli bir şekilde durdurulması gerekmektedir.
Bu yönde olarak da bugün
verilmekte olan önergenin doğru bir önerge olduğunu ve Meclisteki tüm
kardeşlerimizin, milletvekillerinin bunu önemsemesini ve Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesini desteklemesi gerektiğini ifade
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Size de teşekkürlerimi sunuyorum
Sayın Başkanım söz vermiş olduğunuz için.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Önerinin lehinde Bursa Milletvekili
Necati Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü grup önerileri,
araştırma önergeleri çevre üzerine. Atıkları görüştük biraz önce Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi doğrultusunda. Tabii bu anlamda,
hepimizin bildiği meşhur bir Kızılderili atasözüyle başlamak istiyorum: “Biz
dünyayı dedelerimizden miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık.” diyor o
atasözü. Dolayısıyla, gerçekten doğru bir söz. Bizim de bu anlamda, Türkiye’de
yaşayan insanlarımızın refahını yükseltmek veya ihtiyaçlarını karşılamak için
birtakım yatırımlar ve işler yaparken doğanın tahrip edilmemesi, ekosistemin
yok olmaması için elimizden gelen gayretleri göstermemiz gerekiyor.
Bu tür konular konuşulurken
yine biraz önce, atık konusunda AK PARTİ temsilcisinin burada konuştuğu bir
şeyi düzeltmeden geçemeyeceğim. Çöplerden elde ettikleri gazla elektrik
ürettiklerini ve dolayısıyla küresel ısınmanın önüne geçtiklerini ifade etti.
Gazı yakarak elde ettiğiniz elektrikle küresel ısınmanın önüne geçemezsiniz.
Yani gaz hidrokarbondur, karbonun yanmasıyla karbondioksit oluşur. Dolayısıyla
küresel ısınma da karbondioksit salımının küresel
sera etkisiyle oluştuğu için böyle bir şey olmaz. Bunu da altını çizerek
düzeltme ihtiyacını buradan hissettim, çünkü bugün hep bu konular konuşulacak.
Tabii, HES’lerle
ilgili burada bu konular konuşulurken bizim konuştuklarımızdan da şu
algılanmasın, yani sanki hidroelektrik santrallerin yapımına kökten karşıymışız
gibi bir şey de çıkmasın; aksine, bu tür önergelere destek vermekle
hidroelektrik santrallerin daha doğru bir şekilde, yani doğayı tahrip etmeden
yapımını sağlamak adına belki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma
önergesi görüşülürse çok daha faydalı olur kanaatindeyiz. Hatta bazı bölgelerde
gerçekten tahrip etmeyen, doğru projeler varsa bunlar da tespit edilerek
oradaki insanların da bilgilendirilmesi suretiyle, faydalı projeler olduğuna
ikna edilmesi suretiyle de bu projelerin devamı da söz konusu olabilir ancak
tabii ki hepimiz şunun farkındayız, canlılar için gerekli olan, bitki, doğal
çevre için gerekli olan en önemli kaynak su kaynağıdır. Bu su kaynağından, her
hareket eden ve her potansiyel enerjisi olan su kaynağından bu enerjiyi almak
bazen işte doğaya, çevreye verdiği zarardan dolayı enerjiden aldığımız faydadan
çok daha fazla zararlı olabilir. Bu anlamda, burada ifade edildiği gibi, bu
hidroelektrik santrallerin inşasında ki, o sıkıntılar -işte biraz önce Tokat
Milletvekilimiz de ifade etti- âdeta ormanlar kesiliyor. Bu kesilen ağaçlar
doğrultusunda o bölgelerde, heyelana yatkın olan bölgelerde daha çok
tahribatlara yarınlarda sebep olacak. Birtakım kendi elimizle orada tahribatlar
yapmış oluyoruz. Hepimiz bunları yaşıyoruz. Doğanın gücünün önüne hiçbirimiz
geçemeyiz. Yani doğadan aldığımızı doğa bir şekilde geri alacaktır veya doğadan
eksilttiğimizin karşılığında tabiat bir şeyleri eksiltecektir, işte, suyunu
aldığımız zaman yeşilliği orada yok edecektir. Dolayısıyla, bütün bunları,
inşaat aşamasındaki sıkıntıları veya projelendirirken bu projelerin doğru bir
şekilde yapılmasını hep birlikte burada kontrol etmemiz ve o bölgedeki,
dolayısıyla yapılacak inşaatlarda çevreye ve oradaki insanlara da zarar
vermemesine hep birlikte dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle de HES’lerle ilgili bu girişimler, son günlerde, son aylarda,
Karadeniz başta olmak üzere, Ege’de veya diğer yerlerde halkın da bu anlamda,
işte, çiftçilik yapan insanlarımızın
sularının da kesileceği kanaatiyle veya tabiatın yok olacağı kanaatiyle,
vatandaşların da ciddi anlamda rahatsız olduğu konular.
Dolayısıyla, bu araştırma
önergesi bence bir fırsat yani bu konularda daha sağlıklı bir gelişme, daha
sağlıklı yenilenebilir enerjilerin hayata geçmesi konusunda fırsat. Elbette,
şunu da ifade etmek lazım: Türkiye, bu anlamda dışa bağımlı bir enerji modeline
sahip, giderek de dışa bağımlı hâle geliyoruz. Bunun için, yenilenebilir enerji
kaynaklarına, yerli kaynaklarımızın kullanımına ihtiyaç var ama bunları
kullanırken de doğru işler yapmamız gerekir. Mesela, yerli kaynakları kullanmak
adına ben bir örnek vereyim: Bursa’da il başkanı iken karşı çıktığım, Davutlar
bölgesindeki termik santralin yapımıyla ilgili, redevans karşılığında bir
termik santral kurulmasıyla ilgili yirmi yıl önce yapılan projeyi bugün hayata
geçirmeye kalktıklarında, oradaki yapıyı görmeden o projeyi hayata geçirmek son
derece yanlıştı çünkü o bölgenin insanı, fakir bölgenin insanı, bugün artık,
200 bin kiraz fidanını yetiştirerek âdeta, dünyanın en iyi kirazını şu anda
ihraç eder duruma gelmiş ve oradan elde edilecek yani o köylerin
boşaltılmasıyla, o kiraz ağaçlarının sökülmesiyle verilecek zararı oradan elde
edilecek enerjiden karşılamanız mümkün olmayacak hâle gelmişti. Yani yerli
kaynaklarımızı, elbette, yerli kömürden de elektrik enerjisi üretmek için bu
kaynaklarımızı harekete geçirmemiz lazım ama projelerin de doğru olması lazım,
doğru bir şekilde yönlendirilmesi lazım. Bütün bunlara dikkat etmemiz
gerekiyor.
Türkiye'nin elektrik enerjisi
projeksiyonuna baktığımızda, tabii ki, yenilenebilir enerji kaynakları yeterli
seviyede değil. Güç anlamında baktığımızda, hidrolik enerjisi yüzde 33 bir paya
sahip ama elektrik enerjisi üretimi açısından değerlendirdiğimizde, bu yüzde
15’lere, yüzde 16’lara düşüyor çünkü hidrolik enerjisi santralleri yılda 4 bin
saat çalıştığından dolayı termik santraller kadar elektrik enerjisi üretme
kapasitesine sahip değil. Dolayısıyla, böyle baktığımızda, Türkiye’de hidrolik
enerjiden elde ettiğimiz elektrik, mevcut üretilen elektriğin yüzde 20’lerine
tekabül eder durumda.
Tabii ki, bunun dışında,
hidroelektrik santrallerinin dışında da yapmamız gereken: Yenilenebilir enerji
kaynaklarından, işte, rüzgâr enerjisi gibi, güneş enerjisi gibi kaynaklardan da
istifade etmemiz lazım ama bunlardan istifade etmek için yine doğru şekilde
projelendirmeler yapmamız lazım. İşte, rüzgâr enerjisine lisans başvurularını
hep birlikte gördük, nasıl bir kaos. Haritayı önüne alanın gelip noktaladığını,
“İşte burada ben rüzgâr enerjisi üreteceğim.” diye lisans başvurusunda
bulunanların toplam 78 bin megavatlık başvuru yaptığını ve bunun da
uygulanabilir olmadığını hep birlikte gördük. Dolayısıyla, hidroelektrik
santrallerinin içinde, başvuru lisanlarının içerisinde buna benzer projeler de
elbette var.
Bunun dışında, bakın, iki
defa Meclise gelip de Meclisten çekilen yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
ilgili kanunun da bir an önce çıkması gerekiyor. Daha, Türkiye’de, güneş
enerjisinden elektrik üretmeyle alakalı bir yönetmelik dahi yok. Dolayısıyla,
bu anlamda yatırım yapacak insanlar, girişimciler, Türkiye’de güneş
enerjisinden elektrik üretimiyle ilgili girişimde bulunacaklar, elbette, daha yönetmeliği
olmayan bir işle ilgili girişimde bulunmakta çekingen davranacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Bunun için, Türkiye’de enerji politikaları millî politikalar hâline
getirilmeli. Dolayısıyla, bu millî politikaları burada Mecliste, burada
komisyonlarda gerçekten, ciddi anlamda tartışarak, ülkemizin yarınları adına
ciddi sıkıntılara düşebileceğimiz… Bu enerji politikalarının çok daha sağlıklı
bir şekilde gelişmesi için, muhalefet-iktidar ayrımı yapmadan, özellikle
muhalefetin burada verdiği önergelere - Cumhuriyet Halk Partisinin olduğu gibi
bizlerin de enerji politikaları ve HES’lerle ilgili
verdiğimiz- ve Türkiye'nin yararına olabilecek konuların tartışacağı
komisyonlara “evet” denmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özensoy.
Aleyhte Rize Milletvekili
Bayram Ali Bayramoğlu.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Şimdi, benden önce konuyla
ilgili konuşma yapan 3 arkadaşımızın prensip olarak üzerinde mutabık kaldığı
önemli konulardan bir tanesi, Türkiye'nin enerji ihtiyacının var olduğu ve
enerji ihtiyacının da yurt dışına bağımlılığının her geçen gün arttığı, bunun
yerine, alternatif enerjiler olarak yerli kaynaklarımızı devreye sokmamız
gerektiği konusuna bağlı oluyor.Bu nedenle verilmiş olan grup önerisinden
birkaç paragrafı sizlere okumakta fayda görüyorum: “Diğer ithal kaynaklar da
dâhil edildiğinde elektrik üretimimizin yaklaşık yüzde 58’i ithal kaynaklardan
sağlanmaktadır. Neredeyse tamamı ithal kaynak olan doğal gaza bu ölçüde
bağımlılık enerjide önemli bir arz güvenliği riski oluşturmaktadır. Bu durum,
elektrik üretiminde doğal kaynakların, yenilenebilir enerji kaynaklarının bu
çerçevede de hidroelektrik santrallerinin önemini artırmaktadır.” Sonra -aşağı
doğru gidiyoruz- nehir tipi HES’lerin yenilenebilir
alternatif kaynaklar olarak mutlaka değerlendirilmesi gerektiği ama bu
çerçevede ÇED raporlarında birbirlerine benzerliklerle yeterli çalışma
yapılmadan âdeta aynı raporların verildiği ifadelerine yer verilmiş.
Bir de esas önemli olan bir
ifade daha var burada, bunu çok önemsediğim için sizlere de okuyacağım: “Her ne
kadar yönetmelikte akarsuyun on yıllık ortalama akımının yüzde 10’u oranında
can suyu bırakılması yönünde bir hüküm olsa da bu oranda suyun bırakılıp
bırakılmadığı konusunda tereddütler vardır.” Neyin tereddüdü vardır arkadaşlar?
Yani bir prensip olarak bir prensibi ortaya koyalım. Bu ülkenin enerjiye
ihtiyacı var mı? Var. Bu enerjiyi yerli kaynaklardan sağlaması gerekiyor mu?
Gerekiyor. Ama az evvel Sayın Doğru Tokat-Amasya bölgesinde Yeşilırmak üzerinde
yapılan HES’lerle ilgili kullandığı ifadedeki aynen
notu buraya aldım, diyor ki: “Herkes HES’lere
karşıdır ve HES’ler durdurulmalıdır.” Aynen, kendi
ifadeniz, tutanaklardan çıkartıp alabilirsiniz.
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Binlerce orman kesildi.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Bakın, ben sizin söylediğiniz ifadelerden alıyorum.
CHP milletvekilinin
konuşmasının içerisindeki aynen bir ifadeyi daha söylüyorum: “Halkımızın şanlı
direnişiyle karşı çıktılar ve HES’leri durdular.”
GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet,
doğru, aynen öyle oldu.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Şimdi, “Halkımızın şanlı direnişi.” dediğiniz nedir?
GÜROL ERGİN (Muğla) – Nedir?
İşte oradaki uygulamadır.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Türkiye’nin neresinde HES yaparsanız yapın, Türkiye'nin neresinde
su kaynaklarını enerjiye döndürürseniz döndürün gerek bu konuya bilgi sahibi
olan sivil toplum kuruluşları gerekse bu konuda kışkırtılmış insanların her
bölgede her yatırıma karşı çıkması kadar doğal hiçbir şey olamaz. Her bölgede…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok,
yo;, öyle bir şey yok!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Bakın, ben, size çok güzel örneğini vereceğim.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Dalaman
Çayı’nda da yapıldı HES, kim sesini çıkardı?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Artvin Yusufeli’nde Türkiye'nin en büyük barajlarından bir tanesi
yapılacak ve Yusufeli komple taşınacaktı. Yıllarca Yusufeli’nde bu barajın
yapılmaması için…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Halkın
nefesini kesiyorsunuz!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Ben sizi dinledim, lütfen sakin bir şekilde siz de beni dinleyin.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Ama siz
haksız ithamlarda bulunuyorsunuz…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Varsa konuşmanız, çıkar sonra cevabını verirsiniz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Haksız
ithamda bulunuyorsunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Ben, ithamda bulunmuyorum, söylediklerinizi söylüyorum, hiç ithamda
bulunmadım, ne ifade kullandıysanız onları söyledim.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Neymiş şanlı
direniş? O işte…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Yusufeli’nde bu barajın yapılmasına yıllarca insanlar karşı
çıktılar ve yerlerinin taşınmasını istemediler ama ben Artvin’e siyasi
çalışmalar dolayısıyla gittiğimde bir Yusufeli heyeti bana geldi, farklı siyasi
partilerden. Ne zaman? On dört sene sonra. Dediler ki: “Ya, Sayın Vekilim, siz
bu enerji konularıyla ilgileniyorsunuz. Ne zaman şu Yusufeli Barajı’na
başlanacak, ne zaman şu Yusufeli’nin kentsel dönüşümüne, taşınma işine
geçeceksiniz?”
Şimdi, hadiseyi izlerken
arkadaşlar eğri oturup doğru konuşmamız lazım. Türkiye'nin bütün enerji
kaynaklarını Türkiye kullanmak ve üreterek ekonomisine kazandırmak zorundadır
ama sizlerin söylediği gibi ormanların talan edilmesi var ise…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Ki var…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – …özel olarak bazı yatırımlarda çevreye etkili, duyarsız yatırımlar
varsa…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Var…
Yok mu?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – …bunların hepsine karşı çıkalım ama bilgileri doğru alalım.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Kardeşim, bilgiyi doğru almayı bir tarafa bırak, ben bizzat yaşıyorum orada.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Bakın “Ormanlar talan edilir.” derseniz bu yanlış bir ifadedir.
Orman niçin talan edilir? Kesersiniz, bir kanal geçirirseniz kanalda ormanı
kesip imha edersiniz ama tünelli bir HES’te ormanın
kesilmesi diye bir şey söz konusu olamaz ki. Suyu bir yerde, havzada
toplarsınız, havzanın altından tünele verirsiniz. Bunun ormanla hiçbir
münasebeti olmayacak anlamına gelir.
Ha, burada özellikle can suyu
konusundaki ihtilafınıza da bir cevap vereceğim. Bakın, bu hiçbir mesnedi
olmadan konuşulan bir ifadedir. Bütün can suyu sistemleri toplama havzalarından
bırakılan su nispetleriyle, fotosel sistemiyle Devlet Su İşleri bölge
müdürlüklerinin hepsinden izlenmektedir. Eğer sizde, bir yerde can suyu olarak
kaydedilmiş bir miktarı, herhangi bir kişi kullanmadığını veya bırakmadığını
iddia ediyorsa, o gün itibarıyla nasıl kalp grafiğiniz çekilmişse, o can suyu
grafiğini bölge müdürlüğünden istersiniz, bırakılmış mı, bırakılmamış mı orada
görürsünüz.
Ben İkizdere Vadisi’ne
gittim, gazetecilerle beraber gittim. Bana gazeteciler dediler ki: “Yahu dün
akşam biz buradan geçtik. Bu gördüğünüz, şu andaki mikro HES projenin
içerisinde can suyu diye bir şey bırakılmamıştı, buradan hiç su akmıyordu.”
“Yahu nasıl akmaz kardeşim? Bunu size kim söyledi?”, “Ben kendi gözlerimle
gördüm.” dedi. “Hangi saatte gördün bunu?” dedim. “Dün akşam gördüm.” dedi.
“Yahu dün akşam biz seninle beraberdik, dün akşam biz seninle beraber basın
toplantısındaydık. Nasıl gittin, gördün?”
Yani, ifadeleri kullanırken,
arkadaşlar, hakikaten eğri oturup doğru konuşalım. Bizde doğaya zarar veren ve
doğanın tahribatına sebebiyet verecek, can suyunu engelleyecek bir proje varsa
bunun engellenmesi için gereken çalışmaları yapalım ama sizin de söylediğiniz,
27 Ekimde İkizdere Vadisi’nin Kültür ve Tabiatı Koruma Kurulu tarafından sit
alanı ilan edilmesi… Ki 22 tane değil, yanlıştır o, 21 tane projedir, bunların
15 tanesinin uygulaması durdurulmuştur. Bu 21 tane proje ile ilgili Sit
Kurulunun aldığı kararın hiçbir hukuki mesnedi yoktur, bakın, hiçbir hukuki
mesnedi yoktur.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Ya
nasıl bir mesnedi var?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Şimdi, olayı böyle bir sürtüşme, tartışma ortamına getirirsek
bundan zarar etmiş oluruz, Türkiye de zarar etmiş olur.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Senin
hukuk bilgin nereden geliyor güzel kardeşim?
GÜROL ERGİN (Muğla) – Niçin
yok?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sen
hangi okulu bitirdin? Nereden biliyorsun?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Şimdi, bakın, onu ayrıca ben size anlatırım. Onu ayrıca…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok ki.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Benim elimde var belgeleri.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sen
daha hayalî ihracat belgelerini vermedin be!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Hukuki olarak bir kurulun, bütün kurum ve kuruluşlardan görüş
alarak bu görüşlerin üzerine yorum yapması gerekirken, bu görüşleri dahi almaya
gerek duymadan oturduğu yerden karar vermekle bu ülkeye katkı sağlanmaz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Bak,
hayalî ihracat soruluyor.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Ha, gidersiniz, incelersiniz, yerini görürsünüz, oradaki
yaşananları görürsünüz ve buradan “Hakikaten bu ülke bundan zarar görecek, bu
bölge bundan zarar görecek.” dersiniz, bunu, amenna, kabul ederim ama o nedenle
ben size burada özellikle şu konuyu
vurgulamakta fayda görüyorum: Bakın Türkiye’de bu konuda söylenen en doğru ve
en güzel ifadelerden bir tanesi mevcut havza planlarının zamanında düzenli
olarak yapılmamış olmasıdır, buna aynen katılıyorum. Dere yataklarında havza
planlaması düzenli olarak yapılmış olsaydı bu ve benzeri ihtilaflı konular
gündeme gelmezdi ama şu gün mevcut bütün dere yataklarındaki havza planları son
iki, iki buçuk senedir düzenli olarak yapılmaktadır. Bakın sadece havza
planlamalarını söylemiyorum, kendi vilayetim Rize ile ilgili söylüyorum. Biz
mevcut havza planlamalarının ötesinde taş ocakları konusunu da bu planın
içerisine yatırdık. Toplam elli dört tane ruhsat müracaatı vardı. Elli dört
tane taş ocağı ruhsatıyla ilgili bütün müracaat sahiplerini topladık maden
işlerindeki yetkililerle, uzmanlarla bir araya getirdik ve beş tane
çalışılabilirin üzerinde mutabık kalınmak suretiyle oy birliğiyle o beş
tanesine ruhsat verilmesi kararını çıkarttı arkadaşlar ve böylece mevcut mevzi
imar planı gibi bir havza planlaması yapma imkânımız oldu.
O nedenle arkadaşlar,
yatırımları yapacaksak, bu ülkenin enerji ihtiyacını yurt dışına bağımlılıktan
kurtaracaksak mevcut “Damlaya damlaya göl olur.” mantığından uzaklaşmadan
elimizdeki her türlü imkânı en iyi şekliyle kullanacak ama çevreye de
duyarlılığımızdan vazgeçmeyeceğimiz muhakkaktır ve bu konuda da Hükûmetin başta Çevre Bakanlığı olmak üzere Başbakanlığımız
ve bütün yetkilileri de aynı hassasiyeti önerge veren arkadaşlar kadar hepsi
göstermektedir bundan kimsenin kuşkusu olmasın diyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – …ve bu düşüncelerle önergeye karşı olduğumu belirterek hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayramoğlu.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Şahsıma
sataşma oldu, üç dakika söz istiyorum.
BAŞKAN – Yanlış anlama oldu,
yerinizden söz vereceğim.
Buyurunuz, düzeltiniz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biz barajlara karşı değiliz,
sadece ırmak ve dere üzerine yapılmakta olan HES projelerinin yapmış olduğu
doğa katliamlarına karşıyız.
Özellikle Amasya ve Tokat,
Gümüşhane milletvekilleri vardır. Özellikle Tozanlı Deresi’nden geçmekte olan
arkadaşlar, geçtikleri zaman da tahmin ediyorum burada onlarca milletvekili
arkadaşım da bunu görmüştür. Oradan geçerken insanların yüreği yanıyor.
Binlerce orman arazisi, şu anda ormanlar tamamen mahvolmuş, kesilmiştir.
Bakınız, 30 metre civarında
bir kanala su alınmaktadır. 30 metre, 10 metre de sağlı sollu iki tane yol
olmaktadır, etmiştir 50 metre. 50 metrelik bir kanal boydan boya geçince ne
orada ekilecek arazi kalmaktadır ne de başka bir şey kalmaktadır. Biz işte buna
karşıyız.
Bakın, şu anda Tokat’taki
işte Erbaa, Niksar, Reşadiye ve Taşova bölgesindeki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru, meramınız anlaşıldı.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Başkan, 63’e göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Ağyüz, buyurunuz efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, İkizdere doğal sit alanı ilan edilirken Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu ilan etmiştir. Arkadaşımızda bilgi eksikliği var.
Koruma kurulları sit alanı ilan ederken -doğal sit alanı- falan bakanlığa
sorayım, filan bakanlığa sorayım demezler, alanı incelerler; oradaki bitki
örtüsüne bakarlar, doğal yapıya bakarlar, buna göre karar verirler. Bu, yeni mi
çıktı yani? Ama kendileri, işlerine gelmeyen doğa koruma kurullarını
değiştirmeye alışık oldukları için şimdi bu karara karşı da yargıya gidiyorlar.
Bu, kulağı ters göstermektir. O HES’ler doğayı tahrip
etmektedir. İkizdere için Koruma Kurulunun aldığı karar çok doğrudur, başka
kuruma danışmasına gerek yoktur. Bilgi eksikliği var arkadaşımızda.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
katkınız için Sayın Ağyüz.
Sayın Özkan…
6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili
yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz önce HES konusunda
konuşan arkadaş, tabii kendisi iş çevrelerinin temsilcisi olarak rolünü güzel
oynuyor. Herkes biliyor ki bu HES’ler Türkiye'nin
enerji ihtiyacının yüzde 5’ini bile karşılayamayacak, hepsi ama hepsi, çünkü
bunlar niye yapılıyor? Alım garantisi veriliyor. Bazı insanlara ömür boyu para
aktarmanın bir metodu ve çevreyi de tahrip ettiği açık, net.
Ayrıca, işte bu sit
alanlarıyla ilgili verilen kararlarla, hukukla ilgiliydi. Bu arkadaşımız ne
anlar hukuktan? Yani, hukuki bilgisi nedir bu arkadaşımızın onu da anlamış
değilim. Enerjiyle ilgili acaba bir santrali gidip gezmiş midir, onu da merak
ediyorum.
“HES tahribat yapmıyor” demek
son derece bilgisizlik, son derece olaya taraflı bakmak ve sermayenin burada
sesi olmaktan öteye giden bir şey değildir. Türkiye'nin enerji ihtiyacı HES’lerle değil, bir an önce nükleer santral yapılmalı,
Türkiye kendi nükleer enerjisini…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Buyurunuz Sayın Ergin.
7.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili
yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce konuşan AKP’li
Milletvekili Arkadaşımız konuşması sırasında “Önce gidin oraları görün de,
dolaşın da ondan sonra konuşun.” dedi. Sayın Konuşmacı herhâlde benim Yuvarlakçay’da günlerce kaldığımı bilmediği için öyle konuştu.
Yalnız ben değil Cumhuriyet Halk Partisinin 3 milletvekili olarak günlerce
oralarda olduk, Belediye Başkanımız her gün oradaydı ama hepsinden önemlisi 2
bin dolayında köylü kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla seksen, seksen beşlik yaşlı
nineleriyle oradaydı. İşte, onların o çamurda, yağmurda, karda çadırlarda ve
açıkta geçirdikleri geceler şanlı direnişin ne olduğunun ifadesidir. Bunu
özellikle söylemek istiyorum. Bu “şanlı direniş” lafı biraz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ergin.
Yeterli buluyorum bu
tartışmayı.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize)
– Hayır, sataşma var. Lütfen, söz istiyorum Sayın Başkan.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/761) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin
Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN
(Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin ikinci bölümündeki
49’uncu madde üzerinde iki önerge verilmişti, birinci önergenin oylaması
bitmişti.
Şimdi ikinci önergeyi
okutuyorum:
(x) 510 S. Sayılı Basmayazı 14/10/2010
tarihli 7’nci Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 49’uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
Mehmet Günal
|
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
Antalya |
Denizli |
Isparta |
|
|
Osman Durmuş |
|
|
|
Kırıkkale |
|
“Daire başkanı, başsavcılığın
yazılı düşüncesini içeren yargılamaya esas raporu üyelerden birine verir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İfade sade bir hâle
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
49’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.
50’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 50'nci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu hükümler dışında, gerekli
görülen hususlar varsa ilgili mercilere bildirilmesine karar
verilir."
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Mehmet Günal |
|
Konya |
Mersin |
Antalya |
|
Murat Özkan |
Emin Haluk Ayhan |
Yılmaz Tankut |
|
Giresun |
Denizli |
Adana |
|
Behiç Çelik |
Nevzat Korkmaz |
Kemalettin Nalcı |
|
Mersin |
Isparta |
Tekirdağ |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 50 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
" (3) Hesaba ilişkin raporun yargılaması
sırasında, adli veya idari kovuşturma veya soruşturmalar için yetkili mercilere
gönderilmiş olması nedeniyle belgeleri elde bulunmayan veya eldeki bilgi ve
belgelerle hüküm tesis edilemeyen ya da hüküm tesis edilebilmesi için
soruşturma ve kovuşturma sonucunun beklenmesinde yarar görülen hususların hüküm
dışı bırakılmasına karar verilebilir. Raporun hüküm dışı bırakılan hususlarının
yargılamasına noksanlıklar giderildikten sonra devam edilir."
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin üçüncü fıkrasındaki
ifade bozukluklarının giderilerek anlatımın sadeleştirilmesi ve anlatılmak
istenen durumun doğru kavramlar kullanarak metne tam olarak yansıtılabilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 50'nci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu hükümler dışında, gerekli
görülen hususlar varsa ilgili mercilere bildirilmesine karar verilir."
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Murat
Özkan konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Özkan,
buyurunuz efendim
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 50’nci
maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun teklifiyle birlikte getirilen yeni bir Sayıştay düzeni söz konusu. Sadece
bir Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde ya da Sayıştayın
gereksinimleriyle ilgili olarak yapılan bir değişiklik değil, burada sistem
tamamen özünden değiştiriliyor.
Şimdi, burada ne yapılıyor?
Sayıştay nedir? Bizdeki yüksek mahkemelerden bir tanesidir, bir hesap
mahkemesidir daha doğrusu; bütçe hakkı gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin
harcama yetkisini verdiği ya da para toplama yetkisini verdiği kurum ve
kuruluşların hesaplarını denetleyen bir birimdir.
Peki, bu birimin rahat
çalışabilmesi için ne olması gerekiyor? Her şeyden önce bağımsız bir kurum
hâlinde olması gerekiyor.
Peki, bu yaptığınız
değişiklikle Sayıştayın bağımsızlığında bir değişme
oluyor mu, kararlarında bir değişme oluyor mu? Evet, arkadaşlar, çok çok önemli bir değişiklik oluyor. Hâlen yürürlükte olan
kanunda Sayıştayın programına alacağı, denetleyeceği
birim ve kuruluşlar Sayıştay Genel Kurulunca belirleniyor. Peki, bu yasayla ne
getiriyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bu
yasayla Sayıştayın yapacağı denetimler bir idari
görev hâline getiriliyor. Yani Sayıştay Başkanının, Sayıştay Başkanına bağlı
bir dairenin yapacağı tespitler ve planlamalar sonucunda Sayıştay denetçileri
denetim hizmetlerini, teftiş hizmetlerini yerine getirecekler.
Peki, bu, Sayıştayın
bağımsızlığını zedeleyecek mi? Tabii ki zedeleyecek. Bağımsız bir Sayıştaydan bahsetmek artık mümkün olacak mı? Olmayacak.
Peki, Dünya Sayıştaylar
Kurulunun değerlendirme standartlarına uygun bir standart getiriyor muyuz?
Hayır, onu da getirmiyoruz. Niye getirmiyoruz? Çünkü performans denetimini
kaldırdınız, performans ölçümünü getirdiniz. Yani yukarıdan aşağı baktığınız
zaman son derece sorunlu bir kanun ortaya çıktı, çıkartıldı, çıkartıyorsunuz ve
bu yaptığınız Türkiye’deki Sayıştay geleneğine, bağımsız Sayıştay geleneğine
vurulan çok büyük bir darbedir.
Sayın milletvekilleri, bu
darbe maalesef sizin hukuk anlayışınızın da bir tezahürüdür çünkü sizin hukuk
anlayışınız, denetlemeye, kontrol sistemine değil yönetmeye… Bizim hukuk
anlayışımızı kuran birim olarak baktığınız için olayları değerlendiriyorsunuz.
Mahkemeler işinize gelen kararları verdiği zaman “Yargı bağımsızdır, tabii ki
olmalıdır.” diyorsunuz, karşı olduğu zaman, sizin işinize gelmeyen kararlar
olduğu zaman “Yargı da neymiş?” diyorsunuz. Bu anlayış, Türkiye’yi ileri
götürmez değerli arkadaşlar; bu anlayış, Türkiye’yi maalesef geriye götürür.
Sizin çocuklarınız daha özgür bir ülkede yaşamayacak sayenizde, daha sıkıntılı…
Bu düzen de hep böyle gitmez, bir gün sizler bu tarafa geçersiniz ve büyük
sıkıntılar çekersiniz.
Gelin, Türkiye’de gücü bir
yerde toplamayalım, gücü ayıralım. Gücü ayırdığımız takdirde demokrat oluruz.
Demokrasinin gelişimi budur. Hâkimler, idare içerisinde güç, bunların hepsini
ayrıştırmak gerekiyor. Ama siz tam tersi bir yaklaşımla… Belki birçoğunuzun
haberi bile yok, ne yapıldığını bile bilmiyorsunuz çünkü Parlamentonun sistemi
bu yani Parlamentoda milletvekilleri maalesef… Bu bir kanun teklifi, birkaç
grup başkan vekili arkadaşımızın verdiği bir teklif ama birçoğunuz şu değişimin
içeriğinin bile maalesef farkında değilsiniz çünkü bizim Parlamento
geleneğimizde maalesef grup kararlarıyla el kaldırılıp indirilen hatta koşa koşa gelinen bir yapı mevcut. Bu yanlış, bu demokrasi
değildir. Bu, demokratmış gibi yapmanın, biz her şeyi oy, her şeyi sayı olarak…
Demokrasi bir aritmetik değildir arkadaşlar. Demokrasiyi içselleştireceğiz,
hukukun üstünlüğüne inanacağız, aksi takdirde, sizin kurmaya çalıştığınız
Türkiye daha despotik, daha totaliter, daha yaşanmaz bir Türkiye olacaktır
maalesef. Ben bir milletvekili olarak uyarı görevini yapıyorum. Uyanın! Neler
yaptığınızın farkına varın ve düşünün. Acaba, söylenenler hiç mi doğru değil?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sizi
düşünmeye davet ediyorum. Belki zor çünkü bu coğrafyada düşünmek çok kolay bir
şey değil, insanlar “lay lay
lom”la geçirdikleri için… Çünkü bakıyorum birçok
milletvekili de düşünmek yerine, gülmeyi, tebessüm etmeyi tercih ediyor.
Maalesef zor bir şey öneriyorum size ama bu kanun üzerinde bir kez daha lütfen
düşünün. Yaptığınız şey Sayıştayın bağımsızlığına,
Türkiye’deki bağımsız yargıya vurulan bir darbedir, ciddi bir hukuk yanlışıdır.
Türkiye’yi daha demokrat, daha yaşanılır, daha güzel yapacaksak güçleri
ayırmak, güçleri parçalamak gerekiyor. Tek elde değil çok farklı, birbirini
kontrol eden, dengeleyen bir sistemi kurmak zorundayız.
Bu vesileyle, beni
dinlediğiniz için hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özkan.
Sayın Daniş,
sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Konuşmacı arkadaşımız
konuşmasında ilgili kanunla Genel Kurulun hiç ilgili olmadığını, bu coğrafyada
düşünmenin zor olduğunu ve parlamenter demokraside de bunun böyle olmaması gerektiğini savundu ama
sanıyorum hiç komisyon tecrübesi olmadığı için… Buraya gelen kanun tasarıları
ve tekliflerin komisyonlarda günlerce görüşüldüğünü, gerektiğinde alt
komisyonlara havale edildiği bilgisi kendinde mevcuttur.
Ben sadece bunu hatırlatmak
istedim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Daniş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
50’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir.
51’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 51’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sayıştay ilamları gerekçeli
olarak düzenlenir.”
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
|
|
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
|
Mehmet Günal
|
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Antalya |
Denizli |
Isparta |
|
|
|
Hüseyin Yıldız |
|
Beytullah Asil |
|
|
Antalya |
|
Eskişehir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 51 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) İlamlar gerekçeli olarak düzenlenir.
Yeterli sayıda düzenlenen ilamlardan ikişer nüshası daire başkanı ve
yargılamaya katılan üyeler tarafından imzalanır. İmzalı nüshalardan biri
dairede alıkonur; diğeri ve imzasız nüshaları rapor dosyası ile birlikte
Başkanlığa verilir. Sayıştay Başkanı veya görevlendireceği kimseler ilamları
Sayıştay mührü ile mühürleyip imzalar. Yargılamayı yapan daire başkan ve
üyeleri tarafından imzalı nüsha Başkanlıkça saklanır.”
M. Akif Hamzaçebi
Tayfun İçli
Trabzon Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
510 sıra sayılı Sayıştay
Kanunu Teklifi hakkında, başta Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarım olmak üzere, muhalefete mensup diğer milletvekili arkadaşlarımın
günlerce süren eleştirilerini hep birlikte dinledik ve tutanaklara geçti. Yine,
bu kanun teklifinin muhalefet şerhinde de ayrıntılar mevcut.
Değerli arkadaşlarım, tüm bu
eleştiriler, asıl olarak iki ana noktada toplanmakta: Birincisi, AKP’nin sekiz
yıllık iktidarı boyunca bir kadrolaşma hevesi. İki, AKP’nin denetlenmeden
hoşlanmaması, denetlenmeyi istememesi şeklinde odaklanıyor.
Değerli arkadaşlarım, bunlara
somut örnekler vermek istiyorum. Anayasa’mızın 98’inci maddesi gereğince
Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yolları vardır. Meclis araştırması,
Meclis soruşturması, genel görüşme, gensoru gibi. Sorular: Yazılı ve sözlü
sorular. Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP’nin sayısal çoğunluğu olması
nedeniyle ne yazık ki Türkiye’yi ilgilendiren birçok konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisi denetleme görevini yapamıyor, AKP’li milletvekili arkadaşlarımız
bu istekleri hemen reddediyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetleme görevini
yapamıyor.
Yine bu sekiz yıllık
iktidarda, Sayın Erdoğan olmak üzere, AKP Genel Başkanı olmak üzere birçok AKP
sözcüleri yürütmenin de denetlenmesini istemedi. Hepimiz çok iyi biliyoruz,
başta Danıştay olmak üzere idari yargıya karşı ağza alınmayacak eleştiriler
yapıldı, olmadı, Anayasa değişikliğiyle, yasa değişikliğiyle birtakım düzenlemeler
yapıldı, o, yargının yetki ve görevleri değiştirildiği gibi burada da
kadrolaşma olağanüstü bir şekilde devam ettirildi.
Sadece bu mu değerli
arkadaşlarım? Son günlerde yaşadık. 2 general, 1 amiralle ilgili Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinin verdiği kararı beğenmeyen Sayın Başbakan, gerektiğinde
Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gerek olmadığını, bu konuda gerekli
düzenlemelerin yapılacağını bildirmek suretiyle Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin yapısının da değiştirileceği konusunda görüşlerini dile getirdi.
İster Askerî Yüksek İdare Mahkemesi olsun ister Danıştay olsun bu yüksek
mahkemelerin verdiği kararları ne yazık ki AKP beğenmiyor ve yürütmenin
işlemlerinin denetlenmesini istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, başka
birçok konu var. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili düzenlemeye
baktığımız zaman, son Anayasa konusundaki düzenlemelere baktığımız zaman
AKP’nin nedense denetimden kaçmak konusunda olağanüstü bir çaba sarf ettiğini
görüyorsunuz. Son, bu Sayıştay Yasa Teklifi’nde de, birçok arkadaşımın ifade
ettiği gibi, performans denetimi başta olmak üzere birçok denetim olayının
sulandırıldığını ve başka bir Sayıştay yapısının gerçekleştirilmek istendiğini
görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve
giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemeye yetkili
bir anayasal kurumdur. Şimdi, siz, bu yasa teklifiyle Sayıştayın
denetleme yetkisini kısıtlamaya ve siyasi iktidarınızın hoşuna gidecek şekilde
düzenlemeye kalkarsanız, işte kıyamet orada kopar.
Değerli arkadaşlarım, bir
yerde denetleme yoksa, bir yerde saydamlık yoksa orada yolsuzluk vardır, orada
ağır kokular vardır. Artık ağır kokular, bırakın Avrupa ilerleme raporlarını,
uluslararası belgelerde çok açık olarak ifade edilmektedir Türkiye’yle ilgili.
Ama son günlerde, çok ciddi başka konuları da görüyoruz. Bir ülkenin, Amerika
Birleşik Devletleri’nin büyükelçilerinin kriptolu, gizli yazışmalarında da
Türkiye’yle ilgili çok ciddi yolsuzluk iddialarını görmektesiniz. Bu iddiaları
diplomatik dedikodu olarak görebilirsiniz, bu iddialara “iftira” deyip hakaret
de edebilirsiniz veyahut hak ettikleri cevabı da verebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Ama değerli arkadaşlarım,
İtalyan Dışişleri Bakanının dediği gibi, eğer bu belgeler diplomasinin 11
Eylülü olarak kabul ediliyorsa birçok devlette ve bu belgeler içinde şahıslar
dışında devletin ali çıkarlarını, devletin güvenlik politikalarını, devletin
kaynaklarını ilgilendiren çok önemli bilgiler yer alıyorsa, bu olayların,
mutlaka devlet ciddiyeti altında, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
Meclis soruşturması, bir Meclis araştırması açılmak suretiyle denetlenmesi, bu
ağır kokulardan Türkiye Cumhuriyeti devletinin aklanması gerekiyor. Bu, kişiler
meselesi değildir; Türkiye Cumhuriyeti devleti, dünya âleminde rezil olmuştur.
Amerikalı diplomatları eleştirmek, “dedikodu yapmak” demek suretiyle bu işten
sıyrılamayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi derhâl konuya el atmalı, bu
iddiaları, bu belgeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
araştırmalıdır. Kişilerle ilgili meseleleri de, kişiler, başta Sayın Başbakan,
kimi eski bakanlar olmak üzere de yargı nezdinde mutlaka araştırmalıdır. Tabii,
savcılara düşen görev de var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Hemen bağlıyorum Sayın Başkanım. Bir sonraki önergede devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bu
kişisel mesele değildir, bu devlet meselesidir. Devlet adamlığı, devletle
ilgili konulara hassasiyet göstermekle kendini gösterir. Yoksa bir işi
küçümsemekle, bu işi ötelemekle devlet adamlığı olmaz diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama yapacağım
efendim
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Ünlütepe, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Barış, Sayın Özyürek, Sayın Koçal,
Sayın İçli, Sayın Ekici, Sayın Dibek, Sayın Kart, Sayın Tan, Sayın Halıcı,
Sayın Hacaloğlu, Sayın Günday,
Sayın Ünsal, Sayın Serter, Sayın Baratalı, Sayın
Pazarcı, Sayın Köktürk, Sayın Erenkaya.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayımız vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı
ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 51’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sayıştay ilamları gerekçeli
olarak düzenlenir.”
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Önergeye katılıyor
musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 51’inci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son
günlerde üniversite gençlerinden ve üniversiteyi bitirmiş genç kardeşlerimizden
sürekli telefon alıyoruz. Bu gençlerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine Türk
toplumunun yaşamış olduğu sorunlarla ilgili her konuda yasa tekliflerinin
getirildiğini ve her konunun konuşulduğunu ancak gençlerimizin sorunlarıyla
ilgili konuların konuşulmadığını ve bu konular üzerinden de ayrıca duygu
sömürüsü yapıldığını ifade ederek bu konuşmamı talep ettiler. Ben de onların
isteği üzerine bu önerge vesilesiyle geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz,
Avrupa yaşlanırken genç bir nüfusa sahip olmakla övündüğümüz ve son derece
önemsediğimizi her fırsatta ifade ettiğimiz gençlerimize yapılan haksızlıklara
birkaç cümleyle değinmek istiyorum.
Gençlerimiz, hayata
atıldıkları dönemde vatan hizmeti saydığımız askerlik görevini ifa ettiklerinde
hayatlarını, geleceklerini daha rahat planlamaktadırlar. Bazı gençlerimiz ise
değişik nedenlerle -doktora çalışmaları, tıpta uzmanlık dönemi, tahsilin
uzaması gibi- delikanlılık dönemlerinde kanunların kendilerine tanımış olduğu
tecil hakkını kullanarak askerlik görevlerini ifa edemezler. İşin sahibi
Genelkurmay Başkanlığının, kısa ve orta vadede bedelli askerliğin mümkün
olmadığını açıklamasına rağmen, Hükûmet ve iktidar
mensupları yaptığı açıklamalarla gençlerimizi beklenti içerisine sokmuşlardır.
Bundan bir hafta önce de Sayın Millî Savunma Bakanının açıklamasını hayretle
okuduk. Bedelli askerliğin gündemde olmadığını, bedelli askerlik lobisini umut
pompalamakla suçlayan sözler söylemekteydi. Umudu kim pompaladı, kim, sırasıyla
bakalım.
2002 genel seçimleri
öncesinde bedelli askerlik AKP’nin vaatleri içerisindeydi. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Sayın Cengiz Kaptanoğlu,
2003 yılındaki bir röportajında “Bedelli askerlik bizim seçim beyannamemizde
var. Bu, bizim halkımıza verdiğimiz bir sözümüzdür. En geç sonbaharda bu
konunun Meclise geleceğini düşünüyorum.” demişti.
Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, önce, bedelli bekleyenlerden askerlik şubesine dilekçe vermelerini
istemişti. Sayın Erdoğan, referandum öncesinde bir televizyon kanalındaki söyleşide
bedelliyle ilgili bir soru üzerine “Şu anda çalışma yok, beklentiyi
artırmamalıyız.” dese de “Böyle bir adımın atılması noktasında herhangi bir
gelişme olursa açıklarız.” demişti.
Konuşmalarında bedelli
askerliğe karşı olmadığı mesajını veren Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ise 8 Ekim günü NTV’de canlı yayında, bedellinin
profesyonel askerlik çalışmasının içinde olup olmayacağının belli olmadığını
söylemişti. Arınç, “Bu kadar konuşulduktan sonra
mutlaka bir şey olması gerekir.” diyordu, “Ortada bırakılamaz.” diyordu. Sayın Arınç, 19 Ekimdeki açıklamasında ise “Yıl sonuna
yetişebilir diye ümit ediyorum.” demişti.
Sayın Millî Savunma Bakanımız
Vecdi Gönül, Erdoğan’ın 23 Nisan 2010 günü dönemin Genelkurmay Başkanı Sayın
İlker Başbuğ ile yaptığı görüşme öncesinde, bedelliyle ilgili bir soruya
“Başbakan ne derse o olur.” karşılığını vermişti. Sayın Gönül, başka bir
açıklamasında da sözleşmeli askerlik devreye girdikten sonra muvaffakiyet
sağlanırsa, asker ihtiyacı karşılanırsa o zaman askerliğin kısalması ve bedelli
askerliğin gündeme gelebileceğini söylemiş idi.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ise, “Önce Hükûmete ve Başbakana Genelkurmaydan brifing verecekler,
daha sonra bu askerlik konusu kamuoyunda tartışılacak ve ardından Meclise
gelecek. Biz o zaman çalışmaya başlayacağız. Şu anda bu konuyla ilgili bir
bilgimiz yok.” demişti.
Değerli arkadaşlar, bu,
gençlerimiz üzerinde bir duygu sömürüsüdür. Geleceğini planlamak üzere
günlerin, hesabını yapan gençlerimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…geleceği üzerindeki yapmakta
oldukları planlamaları üzerinden duygu sömürüsü yapılmasının doğru olmadığını
ancak bu duygu sömürüsü konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin çok da
profesyonel olduğunu, bu konuda çok başarılı olduğunu söylemek durumundayım.
Değerli arkadaşlar,
gençlerimizle ilgili pek çok konu vardı iletmek istediğim ancak sürem yetmediği
için sadece askerlikle yetinmek durumunda kalıyorum. Yükseköğrenim Kurumu ve Hükûmeti, gençliğin üzerinde oynadığı bu tehlikeli oyundan
vazgeçmeye çağırıyor, her Türk gencinin -bir Türk büyüğünün söylediği gibi-
bayrak olduğunu ve asla yere düşüp kirlenmemesi gerektiğini sizlere
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
51’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 51’inci madde kabul edilmiştir.
52’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 52 nci maddesinin birinci fıkrasına “ilgili muhasebe
birimine” ifadesinden sonra gelmek üzere “raporu düzenleyen denetçiye”
ifadesinin konulmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
M. Akif Hamzaçebi |
H. Tayfun İçli |
|
|
Trabzon |
Eskişehir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 52’nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
|
|
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
|
Mehmet Günal |
E. Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Antalya |
Denizli |
Isparta |
|
|
|
Hasan Özdemir |
|
|
|
|
Gaziantep |
|
|
“İlam, ilgili denetçiye de
verilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özdemir,
buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu
Teklifi’nin 52’nci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
“İlamların infazı” başlıklı 52’nci maddede “Sayıştay ilamları kesinleştikten
sonra doksan gün içerisinde yerine getirilir. İlamlarda gösterilen tazmin
miktarı hüküm tarihinden itibaren kanuni faize tabi tutularak, 9 Haziran 1932
tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil olunur.”
denilmektedir. Önergemizde ise 52’nci maddenin birinci fıkrasının sonuna “İlam,
ilgili denetçiye de verilir.” hükmünün eklenmesi öngörülmektedir. Böylece
ilgili denetçinin de bilgilendirilmesinin yolu açılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
anayasal bir kurum olan Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu
idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleriyle,
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemektedir. Ancak, AKP hükûmetleriyle birlikte Sayıştayın
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapması gereken denetimlerden uzak kaldığı
görülmektedir. Örneğin, kamu kaynaklarıyla kurulan belediye şirketleri ve
belediye bütçeleri Sayıştay denetiminden ısrarla kaçırılmaktadır. Ortada ciddi
bir boşluk vardır. AKP bu boşluğu kendisi yaratmıştır ve kullanmaktadır. 2002
yılında Hükûmetin henüz ilk 13’üncü gününden 31
Aralık 2002 tarihine kadar tam 919 adet yol ihalesi yapılmıştır. Toplamı 52
milyon lira olan ihale bedelleri Sayıştay vizesinden kaçırılmak için 750 bin
lirayı aşmayacak şekilde ayarlanmıştır. Böylece “Yolsuzluk tespit edilmesin.”
diye Sayıştay devre dışı bırakılmıştır. Yolsuzlukla mücadeleye özel önem
vereceğini ilan eden bir hükûmet, Sayıştay
denetiminden neden kaçmaktadır?
Değerli milletvekilleri,
görüldüğü gibi Sayıştay, AKP hükûmetlerinin ilk
günlerinden itibaren görevini yapmaktan dikkatle uzaklaştırılmaktadır. Bugün ise âdeta bir iktidar fermanıyla
denetlememe organı hâline getirilmek istenmektedir.
AKP, demokratiklik, şeffaflık
iddialarıyla kendilerine bir siyasi hareket alanı sağlamaya çalışırken, denetim
tartışmalarının ne kadar yüksek sesle dile getirildiği normal değildir. AKP
dönemindeki anormallikler ise saymakla bitmez hâle gelmiştir.
2009 yılı Mart ayında, bir
AKP’li büyükşehir belediye başkanını soruşturan Sayıştay denetçilerine
soruşturma açıldığı haberleri basında, bildiğiniz gibi, yer almıştı. Üzülerek
söylüyorum, bu durum iktidar partisinde normal bir süreç olarak kabul edildi.
Anormal hâllerin normal kabul edildiği toplumlarda demokrasi şekilden ibaret
kalacaktır. AKP’nin ülkemize yaşattığı, bu şekilsel bir demokrasiden başka bir
şey değildir.
Değerli milletvekilleri,
toplumu ve devleti adım adım çürüten yolsuzluklardan
bir an önce kurtulmalıyız. Yolsuzluk bugün Türkiye'nin üstüne, üzülerek
söylüyorum, bir kâbus gibi çökmüştür. Bunu AKP’li sayın milletvekilleri de
bilmektedir. Devletteki ve toplumdaki yozlaşmanın önüne geçilebilmesi için
yolsuzluk iddiaları bir an önce karşılık bulmalıdır. Bunu sağlayacak ve bununla
kararlı mücadele edecek hükûmetlerdir.
Başta Sayıştay olmak üzere,
diğer devlet kurumlarının kendi iç denetim mekanizmaları bir an önce aktif
şekilde çalıştırılmalıdır. Ancak, görüşmekte olduğumuz kanun tekliflerinin
böyle bir gelişmeye vesile olamayacağı, sizlerin de bildiği gibi, açıktır.
Konuşmama burada son verirken
yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özdemir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 52 nci maddesinin birinci fıkrasına “ilgili muhasebe
birimine” ifadesinden sonra gelmek üzere “raporu düzenleyen denetçiye”
ifadesinin konulmasını arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli,
buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri tekrar selamlıyorum.
Bir önceki maddede, 51’inci
maddede önerge vermiş ve görüşlerimi sizlere arz etmiştim. Şimdi 52’nci
maddeyle ilgili bir önergemiz var. Önergemiz biraz evvel okunduğu gibi, hangi
gerekçeyle bu önergeyi verdiğimiz gerekçesinde belli.
Değerli arkadaşlarım, bir
önceki konuşmamda denetimin önemini vurgulamış ve Sayıştay Yasa Teklifi’nde Sayıştayın denetiminin etkisizleştirildiğini söylemiş ve
“Bir ülkede eğer bir denetim yoksa o ülkede yolsuzluk olur.” demiş ve
görüşlerimi sizlere arz etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, yine
bir önceki görüşmemde Amerika Birleşik Devletleri’nin sızan gizli belgelerinden
söz etmiştim. O belgelerden 8 bin tanesi ülkemizle ilgili. Bu belgelerden
sadece 26’sı kamuoyuna açıklandı. O belgelerin birkaçında kimi KİT’lerle ilgili
–ki Sayıştayın denetimi içinde olan KİT’lerle ilgili-
yolsuzluk iddiaları da yer almakta.
Yine, bir önceki konuşmamda
ifade ettiğim gibi –hep bir önceki konuşmama atıf yapıyorum çünkü dikkatle
dinlediniz, sizleri gözlemledim- eğer bir kamu iktisadi teşebbüsünde yani
halkın, milletin varlığında bir yolsuzluk yapılıyorsa bu yolsuzluğun üzerine
süratle gitmemiz gerekir ve o yolsuzluğu yapanların da adalet önünde ve kamu
vicdanı önünde yargılanmasına yol açmamızın gerekliliğini, mutlaka altını
çizerek bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
koskoca Amerika Birleşik Devletleri’nin gizli belgelerini ciddiye
almayabilirsiniz, “Bu, dedikodu yapıyor.” diyebilirsiniz. Bu bir takdirdir ama
değerli arkadaşlarım, dünya çalkalanıyor ve bu konuya Türkiye Büyük Millet
Meclisinin mutlaka ve mutlaka el atması gerektiğini bir kez daha ifade
ediyorum.
Şimdi, Türkiye’de ilginç
işler oluyor: Atlantik ötesinden kimliği belirsiz bir mektubu çok ciddiye
alıyorsunuz. Genelkurmayın kripto odasına giriyorsunuz ve birtakım
soruşturmalar yapıyorsunuz,Türkiye bunu yaşadı. Yine, kimliği belirsiz
kişilerin elektronik postayla yaptığı ihbarı dikkate alıyorsunuz. Askerî birimlerin
cephane taşıyan kamyonlarını bir gece yarısı Ankara’da Gölbaşı’nda
çeviriyorsunuz, götürüyorsunuz. Yine, kimilerine göre aklından zoru olan
kişilerin iddiasını dikkate alıyorsunuz, “Ergenekon” adı verilen soruşturmada
Türkiye'nin askerini, bilim insanlarını, aydınlarını yargılanması için hukuka
sevk ediyorsunuz. Bunu da anlayabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bütün
bunları yapıyorsunuz, bütün iddiaları ciddiye alıyorsunuz ve “Yargıya havale
ettik.” diyebiliyorsunuz. Peki, değerli arkadaşlarım, bu özelleştirmelerle
ilgili yapıldığı söylenen iddiaları niye ciddiye almıyorsunuz? Türkiye
Cumhuriyeti’nin çok değerli savcıları bu belgeler üzerinde acaba bir dava
açmayı düşünüyor mu ve siz değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle AKP’li
milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Sayın Başbakanı, kimi bakanları
aklamak sizlerin öncelikli göreviniz değil mi? Böyle bir Amerika Birleşik
Devletleri’nin…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Ne zamandan beri Amerika’nın talimatı…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
…müttefik ülkenin Dışişleri Bakanlığının hazırladığı, büyükelçilerinin
hazırladığı ve yalanlanmayan, aksine, doğru olduğu için…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Yalanlandı, yalanlandı.
H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Hayır yalanlanmadı, belgeler doğrudur.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Hayır, muhatapları yalanlandı.
H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
“Sızdığı için özür diliyoruz.” dediler ve büyükelçilerine sahip çıktılar.
Gazetelere bu gözle değil, bu gözle bakın. Açın resmî belgeleri…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Siz de Türkiye'nin gözünden bakın, Amerika’nın gözünden bakmayın.
H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –…
Amerika Birleşik Devletleri belgelerin sızdığından dolayı Türkiye’den özür
dilemiştir, içeriği konusunda özür dilememiştir. O zaman değerli arkadaşlarım,
Sayın Genel Başkanınızı, kimi bakanlarınızı…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
CHP, ne zamandan beri Amerika’nın ağzıyla iş yapıyor?
H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –…
aklamak sizin göreviniz değil mi? Bunu bir Meclis soruşturması açmak suretiyle,
bir genel görüşme açmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
almak sizin asli göreviniz değil mi? Terör örgütüyle ilgili kimi müttefik
devletlerin yardım yaptığı konusunu sizin ciddiye alıp burada ilgilenmeniz
önemli değil mi? Füze kalkanı konusunda, silah alımı konusunda, Skorsky helikopter ihaleleri konusunda bir büyükelçiyle
Milli Savunma Bakanının yaptığı görüşmeleri sizin burada ciddiye almanız
gerekmez mi değerli arkadaşlarım? Bunlar vatandaşın parası değil mi?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
CHP’yle ilgili söylenenlere ne diyorsun? CHP’yle ilgili “Bir avuç şamatacı,
tantanacı, elitist.” diyor. Ona ne diyorsun, kabul
ediyor musunuz bunu?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Sen onu geç arkadaşım, geç! Bak, bu cevap vermeniz ne kadar alıngan olduğunuzu
gösterir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Ben bu ülkenin Başbakanına, bir Türk vatandaşı olduğum için, bu ülkenin
Bakanına, Millî Savunma Bakanına, İçişleri Bakanına, eskisi yenisi, laf
söylenmesinden üzüntü duyarım.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Biz de CHP’ye söylenmesinden üzüntü duyuyoruz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancı devletler nezdinde bu derece küçük
düşürülmesinden hicap duyarım. Onun için, değerli arkadaşlarım, bunun aklanma yeri
burasıdır. Açarız soruşturmayı, inceleriz. Hakaret edeni burada Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bulunan bütün milletvekilleri ortak bir bildiriyle lanetler.
Gelin, bunu yapalım, korkmayalım.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Sizin için “Bir avuç gürültücü elitist” diyor. Doğru
mu bu?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Sizin için söylemiyorum, bu bir siyasi parti çekişmesi değildir, bu bir ülke
meselesidir.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Ülke meselesi olur mu ya!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Ülke meselelerinde de gerekli hassasiyeti gösterelim ve ülkemize sahip çıkalım
diyorum.
Önergeme destek vermenizi
talep ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İçli.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan Hükûmet adına cevap vermek
istiyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Size sahip çıktım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Bakanlarla ilgili bir şey yok.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmet adına cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Hangi konuda
efendim?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, “Başbakanla ilgili, bakanlarla ilgili ithamlar
vardır, Meclis önergesi verilmeli.” dedi. Ben de bu konudaki görüşümüzü
Bakanlar Kurulu üyesi olarak paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz, üç
dakika, 69’a göre.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Ceketini ilikle, Kurula biraz saygılı ol, önünü ilikle. Burası Amerika değil.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın İçli herhâlde biraz
heyecan yaptı. Kendisinin söylediği gibi, ülkemizle ilgili 10 bine yakın belge
olduğu iddia edilen ama şu ana kadar siz “26” dediniz ama benim takip ettiğim
kadarıyla 51’i kamuoyuyla paylaşılan, “WikiLeaks”
adıyla tanınan kripto sızıntısı olduğuyla ilgili iddialar bulunan belgeler
medyamızda dolaşıyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sarsıldınız, deprem yarattı.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Eskiden millet Teksas, Tommiks okurdu şimdi Sayın İçli WikiLeaks
okuyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sana öyle geliyor.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – O
kadar ucuz mu ya!
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Şimdi, dün Sayın Başbakanımız bu konuda çok net bir açıklama yaptı.
Sayın İçli’nin gösterdiği heyecanı Türkiye’nin Ana
Muhalefet Partisinin Genel Başkanı da gösterdi ve ne idiği
belirsiz birtakım belgelere dayanarak Sayın Başbakanın hesaplarıyla ilgili bilgi
istedi.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –Hillary Clinton “Belgeler doğru.” diyor.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Başbakan da dedi ki: “Benim İsveçre’de
tek kuruşum olduğunu ispat ederseniz, banka hesabım olduğunu ispat ederseniz
istifa ederim. Ama edemezseniz siz edebilecek misiniz?”
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Diğer kelimeleri de söyle yüreğin yetiyorsa.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Şimdi, Sayın İçli, hele diğer belgeleri bir görelim, diğerleri bir
çıksın. Eğer Mecliste bir görüşme gerekiyorsa onu sizin kadar biz de isteriz,
bundan şüpheniz olmasın. Ama daha hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan,
süzmece bir şekilde bir yerlere sızdırıldığı çok net bir şekilde gözüken
belgelerden dolayı böyle polemik yaratmanın hiç kimseye bir faydası yok.
Bakın, bugün Sayın
Cumhurbaşkanımız ne demiş: “WikiLeaks tuzağına
Türkiye’de kimse düşmesin. Tabii ki her şey yazılacak, herkes okuyacak, takip
edecek ama bunlar kendi iç düzenimizi, iç politikamızı falan, gereksiz şekilde
enerjimizi almasın çünkü buradaki diplomatların merkezlerine yazdıkları kendi
değerlendirmeleri. Doğru olanlar da var, yanlış olanlar da var, çok yanlış
olanlar da, yakışıksız olanlar da var. O da o diplomatların çapını gösterir.”
Şimdi, arkadaşlar,
Türkiye’nin o dönemde içerisinden geçtiği hassas dönemi hep beraber yaşadık.
Orada, kimin, hangi amaçla, neyi yazdığını da şu anda bilemeyiz ama onların
vakti zamanı gelince… Biz, onun için… Başbakanımız ne dedi: “Hele bir herkes
eteğindeki taşları bir döksün.” Diğer bir belgeleri görelim bakalım. Sizin
partinizle ilgili de çok ağır ithamlar var, başka şeyler var ama ben onlara
başkasının sızdırdığı kriptoya bakarak değer vermem. Benim sizinle ilgili bir intibam oluşmuştur, sizin benimle ilgili bir intibanız oluşmuştur. Şimdi, başkalarının şeyiyle bunlara
el atmanın bir anlamı yok. Siz “Koskoca Amerika Birleşik Devletleri’nin gizli
belgelerini ciddiye almayabilirsiniz.” diyorsanız, bu kadar da gözünüzde
büyütmeyin Amerika’yı, bu kadar büyütmeyin. (CHP sıralarından “Vay, vay!”
sesleri)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Büyüten sizsiniz be, ağanız, ağanız!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
bağlayınız.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
“Savcılar dava açmayı
düşünüyor mu?” diye sordunuz. Burada savcı yok, burada Türkiye Büyük Millet
Meclisinin seçilmiş çok değerli milletvekilleri var. Türkiye’nin savcıları,
eğer uygun gören, uygun gördüğü davayı açar. Ha, biz bu konuda önlem alacak
mıyız devlet olarak, Hükûmet olarak? Tabii ki. Sayın
Başbakanımız dün bununla ilgili çok açık ve net açıklamalarda bulundu. Eğer
anlamakta bir zorluk çektiyseniz, ben size onları yazılı olarak da gönderirim
ama bu sızıntı olayından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk özür
dilediği kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olmuştur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Özürle olmuyor bu iş, özürle olmuyor!
EYÜP FATSA (Ordu) –
Dinlemesini bilin!
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Bundan sonraki süreci de hep beraber takip edeceğiz.
Arkadaşlar, bu kutsal çatı
altında, ne iktidar partisinin ne de muhalefet partilerinin kendilerini Amerika
Birleşik Devletleri’ne veyahut da herhangi bir başka devletin buradaki
diplomatlarına beğendirme gibi bir çabası yoktur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sizin var.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – Onların bu ülkenin içine veyahut da başka ülkelerin arasına, başka
ülkelerdeki siyasilerin arasına fitne sokacak birtakım çabalara, birilerinin
sızıntılarla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bağış, lütfen
tamamlayınız.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(Devamla) – ...destek vermesi sürecine de katkı vermenizin hiçbir anlamı
yoktur.
Onun için, siz isterseniz
tekrar Teksas, Tommiks’leri
okumaya dönün, WikiLeaks’leri de çok fazla
abartmayın.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bağış.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkan, sataşma var. Söz istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, lütfen izin verir misiniz?
Sayın Bakan konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Kılıçdaroğlu’nun
söylemediği sözleri söylemiş gibi atıfta bulunmak suretiyle sataşmıştır
efendim. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın konuşmasında CHP Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakanın burada
konuşma üslubunu yadırgadığımı ifade etmeliyim. Karşısındaki Parlamento
heyetini, muhalefet grubunu küçük görerek “Anlamadıysanız, anlamakta zorluk
çektiyseniz ben bunları size daha sonra bildiririm, açıklarım.” şeklindeki bir
konuşma bir sayın bakana yakışmıyor. Sayın Bakan daha…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Burada iftira etmek yakışıyor mu bir parlamentere?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Efendim, izin verir misiniz. Ben bir sayın bakan değerlendirmesi
yapıyorum. İzin verirseniz bitireyim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Bir de kendi milletvekilinizin değerlendirmesine bakın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Amerika’nın burada sözcülüğünü yapmak yakışıyor mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Efendim, herhâlde takip etmediniz.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Teksas, Tommiks’i Sayın Bakanın
kendisi okusun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır,
kendi milletvekilini değerlendir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Efendim, şimdi izin verir misiniz.
BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – “WikiLeaks belgeleri” olarak
isimlendirilen, gerçekte Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki
görevlilerinin birtakım duyumları, dedikoduları alıp Amerika’ya servis etmek
suretiyle yazılmış olan kâğıtların, yazıların kamuoyuna sızması üzerine salı
günü kameralar bir cenaze töreni çıkışında bana yöneldi ve soru sordular:
“Sayın Başbakanın İsviçre’de sekiz bankada hesabı olduğuna ilişkin bir iddia
var, ne diyorsunuz?” Cevabım şu oldu: “Böyle bir duyum üzerine, böyle bir iddia
üzerine yorum yapmam. Bunlar ispatlanmamış olan iddialardır. Bunları doğru
bulmuyorum, ciddiye almam.”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Milletvekiliniz yapıyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, konuşuyorum burada. Lütfen dinleyin beni.
Sayın Kılıçdaroğlu,
Sayın Genel Başkanımız salı günü grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Sayın
Başbakana yönelik böyle bir iddia var. Sayın Başbakan buna karşı kamuoyunu
aydınlatacak bir bilgiyi vermelidir.” dedi.
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu “Sayın Başbakan İsviçre bankalarında parası
olmadığını ispat etmelidir.” şeklinde cümle kullanmadı. Şimdi, kullanmadığı bir
cümle üzerinden Sayın Başbakan haksız bir şekilde “Beni ispata davet eden Sayın
Kılıçdaroğlu” diyerek, Sayın Kılıçdaroğlu’na
eleştiride bulunuyor. Sayın Bakan burada aynı söylemi tekrar ediyor. Kimse,
Sayın Başbakana “Bunu ispat edin.” şeklinde bir iddiada, bir eleştiride
bulunmadı. İspat, iddia eden tarafa aittir. İddiayı ortaya koyan Amerika
Birleşik Devletleri’dir, onun birtakım görevlileridir daha doğrusu. Devlet
olarak da onları suçlamayalım. Şimdi, ne Sayın Kılıçdaroğlu
böyle bir “İspat etsin” dedi… Sayın Kılıçdaroğlu
“Sayın Başbakan kamuoyunu aydınlatsın.” dedi. Şimdi, Sayın Bakana yakışıyor mu
burada, Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylemediği bir
cümleyi alıp Cumhuriyet Halk Partisini eleştirmesi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bu konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde duracağı bir konu
değildir değerli arkadaşlar.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Tayfun Bey öyle demiyor ama!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Birtakım kâğıtlar, belgeler, yazılar üzerine Türkiye Büyük Millet
Meclisi harekete geçmek zorunda değildir. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Milletvekiliniz farklı bir şey söylüyor. Biz yanlış mı anladık?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, adım ifade edilerek sataşıldı...
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Anlamıyorum efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, adım ifade edilerek “Tommiks, Teksas okuyun siz.” diyerek sataşıldı.
BAŞKAN – Efendim buyurunuz.
4.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin,
Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Peki, teşekkür ederim.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Ben burada, ne Sayın Başbakanın
İsviçre’deki sekiz gizli hesabından bahsettim ne de kişisel suçlamalarda
bulundum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Olmayan bir şeyden nasıl bahsedilir!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Ben böyle bir şey demedim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
“İddiadan bahsettim.” de, iddia diye söyle! İddia diye söyle!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
İzin verin.
Bakın...
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Hayret bir şey ya!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Sayın Bakan, Amerikan dış işlerini hepimizden iyi bilecek yapıda bir
arkadaşımız. Çünkü 1999 yılına kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden giden
milletvekillerine tercümanlık, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı
adına tercümanlık yapan bir arkadaşımız. Onun için, Amerikan dış politikasının
ne olduğunu hepimizden iyi bilir. Sayın Ahmet Tan tanıktır. 1999’da
milletvekili olarak gittiğinde Sayın Egemen Bağış tercümanlık yapmıştır. Onun
için, ben bu konularda...
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Tercüme şirketim vardı, hâlâ da var.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Bakın, onu söylüyorum. Yapabilirsiniz.
Bakın, şunu söyledim: Ben
milletvekiliyim. Ben Tommiks, Teksas
değil, bütün dünyanın çalkalandığı, ülkemi ilgilendiren konularda tabii ki
okuyacağım. Ben ihtiyatla karşılıyorum. Ben, bu yapmıştır demiyorum, Hükûmetimiz böyledir demiyorum, ihtiyatla karşılıyorum.
Mutlaka da çok ihtiyatla karşılamamız lazım.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
“Meclis araştırsın.” diyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Orada manipülasyon vardır ama bunlar araştırılmalıdır. Haksızlığa uğrayan
kişiler varsa, hukuk yollarında bunu yapmalıdır. Devletin ali çıkarlarını
ilgilendiren konularda da Türkiye Büyük Millet Meclisi… Belgeler bir dökülsün,
şu taşlar bir dökülsün -Sayın Başbakanın ifadesiyle-, o sekiz bin belge bir
gelsin, eğer orada millî savunmayla, terörle, ekonomiyle, KİT’le, BİT’le, belediyelerle ilgili, yolsuzlukla ilgili belgeler
varsa bunu biz araştırmayacağız da kim araştıracak? Bunu ifade ettim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Başkan vekiliniz öyle demiyor. Sizin Grup Başkan Vekiliniz farklı söylüyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Grup
Başkan Vekiliniz farklı söylüyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İçli.
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan bu bahse konu belgelerle ilgili, muhalefet partileri
olarak, böyle yapılmayacağı ifadesinde bulunmuştur. Müsaadenizle, muhalefet
partisi olarak bu konudaki duruşumuzu kısaca izah etmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, WikiLeaks
İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, gerçekten, yabancı bir ülkenin diplomatlarının yabancı
merkezlerde hazırladıkları birtakım raporların İnternet aracılığıyla açığa
çıkması üzerine geniş bir tartışma vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Sayın Genel Başkanımız tutumumuzu şu şekilde ifade etmiştir, Sayın Egemen
Bağış’ın “muhalefet partileri” diyerek topyekûn bir bakış açısına davet etmesi
üzerine, Sayın Genel Başkanımız salı günü aynen şunu ifade etmiştir: “Yabancı
bir ülkedeki İnternet sitesine bakarak AKP hakkında hüküm vermeyiz. Bunu iç
politika malzemesi olarak kullanmayız. Biz AKP’yi tanıyoruz, bu konuda kaynağa
ihtiyacımız yoktur.”
Değerli arkadaşlarım, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Gerçekten şu değerlendirmeleri, bahse konu
değerlendirmeleri, yabancı diplomatların o ülkelerin menfaatleri doğrultusunda
yaptığı birtakım değerlendirmeler olduğunu dikkate alarak yapmalıyız. Hepimizin
kendi bilgi ve kaynaklarımıza dayalı olarak eleştirilerimizi sürdürmemiz lazım.
Başkent Ankara ve Türk milleti perspektifli bir bakış açısıyla meseleye
bakmamız lazım. Eğer yabancı gözlüğü takarak bu millete bakarsak,
menfaatlerimize bakarsak yanlış adım atmış oluruz. Onun için, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak hep eleştirilerimizi Hükûmetin
attığı adımlar üzerinden yapmışızdır. Mesela Sayın Başbakanın Büyük Orta Doğu
Projesi Eş Başkanı olmasını eleştirmişizdir. Mesela Yahudi cesaret madalyası
almasını eleştirmişizdir. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımız zaman “Bütün
dünya bizi alkışlıyor, bir Türkiye’de alkışlanmıyoruz.” diyerek yurt dışından
alınan ödülleri ve methiyeleri Türk milletinin de methiyesine ve tercihine
mesnet yapmak doğru değil.
Değerli kardeşlerim,
dayanağımız burası olmalıdır. Gerçekten bugünkü tartışmaların, hiç olmazsa,
Türkiye’de başkent Ankara ve Türk milleti eksenli bir tartışmanın ve
değerlendirmenin ortaya çıkması bakımından son derece önemli olduğunu
düşünüyorum. Bu bakımdan, özellikle yurt dışına gidip “Yabancı dergiler şöyle
diyor, büyük reformlar atıldı, bunlar yapıldı, bakın yabancılar böyle.” diyerek
bizi eleştirenlerin bugün yabancıların yaptığı bir değerlendirme perspektifinde
bu noktaya gelmiş olmasını da bir kazanç olarak görüyorum.
Umarım Hükûmet
gerçekten Türkiye’ye Türk milletinin tarihinden, kimliğinden, değerlerinden,
ihtiyaçlarından bakar; Washington, Brüksel, Erivan, Erbil
merkezli projelerden bakmaz. Bu bakımdan, gelin, hep beraber eleştirilerimizi
yapalım. Eleştirilerimi de yine AKP’nin uygulamaları çerçevesinde ben
sürdürürüm ama yabancı diplomatların merceklerinden meseleye bakarak siyaset
üretmenin doğru olmadığını ifade ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu, yabancı diplomatların ortaya koyduğu görüşleri Türkiye’de bir siyaset iç
tartışması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) –
…hâline dönüştürmek yerine, gerçekten kendi bilgi ve kaynaklarımıza uygun
eleştirileri yapmak suretiyle meseleye bakarak siyaset üretmenin Türkiye'nin
geleceği açısından da hayırlı olacağını düşünüyorum. İktidarıyla muhalefetiyle
unutmayalım ki hepimiz bu millet için hizmet etmeliyiz, bu millete hizmet
etmeliyiz, bu milletin menfaatlerini dikkate almalıyız.
O bakımdan, eleştiriler,
benzetmeler, bunlarda çok dikkatli olunması gereken bir dönemdeyiz. Sayın Genel
Başkanımızın bu ifadelerini alıp, açıkçası bir parti sözcüsünün, Edelman ya da bir başka yeri destekleyen ifadeler olarak
çarpıtanların da bu süreçten ders almaları gerektiğini ifade ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz
de muhalefet partisiyiz, biz de görüşümüzü açıklamak istiyoruz.
BAŞKAN – Bir dakika efendim.
Sayın Kılıç sisteme girmişler, önce ona söz vereceğim, sonra size.
Buyurunuz.
9.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Başbakana Yahudi cesaret madalyası verildiğine dair sözlerine ilişkin
açıklaması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkanım, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerimden söz talebinde bulundum,
teşekkür ediyorum. Kürsüden söz talep etmedim yeni bir cevap hakkına mahal
vermemek üzere.
Sayın Oktay Vural
konuşmasında Sayın Başbakanımızın Yahudi cesaret madalyası aldığı iddiasında
bulundu.
Bu iddia kesinlikle doğru
değil. Sayın Başbakanımız Avrupa’dan da, Amerika’dan da, Orta Doğu’dan da
bölgeye ve dünya barışına, medeniyetler ittifakına yaptığı katkılar nedeniyle,
Başbakanlığı süresi içerisinde pek çok madalya, pek çok ödül ve plaket almış
bir isimdir. Alınan bu madalya ve plaketlerin tamamı, ödüllerin tamamı Türk
milleti ve Türkiye Cumhuriyeti dış politikası adına kabulü yapılmış olan
ödüllerdir, bir Yahudi cesaret ödülü kesinlikle söz konusu değildir. Amerika
Birleşik Devletleri’nde bir vakıftan ödül alınmıştır, bu doğrudur ancak bir
vakfın üyeleri arasında Yahudilerin bulunuyor olması oradan gelecek bir ödülün
kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Kaldı ki biz antisemitik
bir yaklaşım içerisinde değiliz yani “Yahudi olan her şey kötüdür, Yahudilere
ait olan her şey kötüdür.” gibi…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Ama “Katile katil” dersiniz!
SUAT KILIÇ (Samsun) – …din
odaklı bir ayrımcı bakış içerisinde kesinlikle değiliz, antisemitik
olmayı da doğru bulmuyoruz.
Orta Doğu’da İsrail’in devlet
politikalarını eleştiriyoruz, İsrail hükûmetinin
yanlışlarını benimsemiyor ve her zeminde ifade ediyoruz ama bu durum din odaklı
bir bakış açısını gerekli kılmaz. Bu durum antisemitik…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Çok teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıç, yeterince aydınlandık.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, bunu ne amaçla… Usul tartışması mı açtınız?
BAŞKAN – Hayır efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Genel görüşme mi açtınız?
BAŞKAN – “Muhalefet” olarak
söylediği için, muhalefet olarak ona söz verdim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır efendim, usul tartışması mı açtınız, genel görüşme mi açtınız?
BAŞKAN – Hiçbir görüşme
açmadım efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır efendim, İç Tüzük’e aykırı davranıyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Muhalefet partilerine söz verildi arkadaşlar.
BAŞKAN – Buyurunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yerinden söz verebilirsiniz 60’a göre.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Takdirimi, bırakın
da uygulayayım efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Olur mu efendim? Sayın Başkan, İç Tüzük size her konuda takdir yetkisi
vermiyor. İç Tüzük’e bağlı olarak takdir yetkinizi kullanabilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen oturur musunuz.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, WikiLeaks İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim.
“Muhalefet partileri” kavramı
geçtiği için -tabii ki Mecliste 4 grup var, 2 grup görüşünü açıkladı- biz de
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi açıklamak
istiyoruz.
Biz siyasetimizi hiçbir
zaman, İnternet’e düşmüş, dışarı kaynaklı olan, gerçekliği kanıtlanmamış
belgeler üzerine kurmadık, ülkemizin siyasetini de geleceğini de kurmadık;
aksine, bu sanal gündemin Türkiye'nin gündemiymiş gibi sürekli yayınlanmasını
ve Türkiye'nin, gerçek sorunlarının dışına çıkması durumunu da doğru bulmuyoruz.
Bu tür sızıntıların ne amaçla
yapıldığı sonraki açıklamalarla da ortaya çıkabilir, bir partiyi, birkaç
partiyi, birkaç grubu etkileyen açıklamalar yapılabilir. Kanıtlanmamış, soyut
bilgilerle oluşan bu bilgiler karşısında şu gerçekliği görmek lazım: Dünya bir
küresel kriz dönemindedir. Türkiye'nin de dünyanın da geleceği ve önümüzdeki
elli yılın stratejisi çizilirken başkalarının WikiLeaks
gibi sızıntı bilgileri üzerinde Mecliste havanda su dövmenin hiçbir anlamı yok.
Bizim yapmamız gereken, ülkemizin demokratikleşmesidir, yeni bir anayasadır,
küresel kriz karşısında Kürt sorununun çözümüdür, demokratikleşmedir.
Beni şimdi hiç bunlar
ilgilendirmiyor. Benim Şırnak Belediye Başkanım bir basın açıklaması yaptığı
için terörist diye yedi yıl iki ay hapis cezası aldı, Şırnak ilinde yüzde 60’ın
üzerinde oy alarak seçilen Belediye Başkanım. Benim için gerçek gündem budur
arkadaşlar, partim için gerçek gündem budur. Erzurum Cezaevinde tutuklulara
saldırılıyor. Benim Ağrı İl Başkanım
yaralı, avukatlar görüşemiyor. Benim için vatandaşımın can güvenliğidir
gerçek gündem. Benim ülkemde hâlâ çatışma tehlikesi var, benim ülkemin iç
barışıdır gerçek gündem, benim ülkemin kardeşliği ve geleceğidir. Bizim bunlar
etrafında bütünleşmemiz gerekir diye düşünüyor ve biz Barış ve Demokrasi
Partisi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Tamamlıyorum.
Biz, dikkat ederseniz Barış
ve Demokrasi Partisi olarak ne Meclis grubumuzda bu konunun üzerinde durduk ne
bu konunun üzerinde de geyik tartışmalarına girdik. Bunu ciddiye almamak, bunu
ortaya atanların hedeflerini de emellerini de çökertecektir arkadaşlar. Buna
inanıyorum. Yoksa bu tür sanal saldırılar karşısında burada gereksiz bir
tartışma açmanın gereği yoktur. Ülkenin gerçek gündemine dönersek memlekete
daha hayırlı işler yaparız.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın kaplan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Kılıç, benim bu ödülle ilgili, aldığına ilişkin iddiamın doğru
olmadığını… “Almamıştır.” dedi, dolayısıyla bu konuda benimle ilgili bir
sataşma yapıldı.
BAŞKAN - Sataşma yoktur efendim, lütfen yerinizden
yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde açıklamada bulununuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkanım, bir sataşmada bulunmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru
söyleyin canım, bakın, yanınızda o ödülün nasıl verildiğini bilen Egemen Bağış
var, Minnesota’dan bilir mesela.
BAŞKAN - Sayın Vural…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, Sayın Bakanın bir sataşması olmadığı hâlde söz verdiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bak,
Minnesota’dan bilebilir Sayın Egemen Bağış.
BAŞKAN - Sayın Vural, Sayın Kılıç, lütfen eğer yanlış
anlaşılma varsa düzeltmek için yerinizden kısa bir süre vereceğim.
11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanla ilgili yaptığı
Yahudi cesaret madalyası aldığına ilişkin açıklamasının, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç tarafından yalanlanmasına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Kılıç dedi ki: “Sayın
Erdoğan, Yahudi cesaret ödülü almamıştır.” Allah Allah!
Yani, bakın, Anadolu Ajansı, işte ödülü aldığı resim de burada: “American Jewish Committee ve Anti-Defamation League, Courage to Care” diye, cesaret ödülünü
almış. Yani, Sayın Başbakanı böyle bir ödüle layık görmüyor musunuz siz? Sayın
Başbakan almış. Dolayısıyla, aldığını söyledim, başka bir şey söylemedim. Bunu
antisemitistlikle ilgili değil, ben sadece Yahudi cesaret ödülü almanın övgüye
değer bir şey olmadığını ve yabancıların gözüyle bir devlet adamının ödülü
alması üzerinden Türkiye'de politika yapılmasının doğru olmadığını söyledim.
İfadelerim bunlardır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, bu
sonsuza kadar uzayacak çünkü siz söylediniz, o da cevap verdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ama sataşma var Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan sataşma var, cevap vereceğim.
BAŞKAN – Buyurunuz, veriniz
ve bu konuyu kapatalım.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, ben de gerçekten konunun kapatılmasından yanayım çünkü kanunun
maddeleri bekliyor oylanmak üzere. Ama bu uygulama sizin uygulamanız Sayın
Başkanım. Sayın Bakan MHP Grubuna sataşmadı, BDP Grubuna cevap hakkı doğuracak
bir söz sarf etmedi.
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Muhalefet partileri”dediniz.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, siz
sadece Sayın Vural’ın yanlış anlaşılma olacak konusu hakkında açıklama yapınız.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Peki,
şunu ifade edeyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer
usul tartışması açmak istiyorsan Sayın Başkanın tutumu hakkında…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Usul
tartışması talebim yok ama iki dakika zaten sürem, onu kullanayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir vakfın Yahudi isimlerden oluşması veya bir başka vakfın Hristiyan isimlerden oluşması ya da bir vakfın Müslümanlardan
oluşması alınan ödül noktasında bir illiyet bağı oluşturmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İsmi ne vakfın?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başbakanın görüşleri noktasında aslolan, İsrail
devletinin Orta Doğu’daki politikalarına yönelik bakış, görüş, öneri ve
yaklaşımlarıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Aldı
mı, almadı mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu, Davos’ta da ortaya konmuştur, bu Mavi Marmara hadisesinde
de ortaya konmuştur. Sayın Başbakanımızın bu kararlı ve dirayetli tutumu sizi
rahatsız edebilir ama Türk milleti bu tavırdan memnundur.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kılıç.
Bu konu kapanmıştır.
Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı
ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı da
arayacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Vural, başka
işleme geçtim, bu konu yeterince tartışıldı. Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, hayır, bize Sayın Başbakanın ya da Mavi Marmara’yla ilgili hususlardan
rahatsız olduğumuzu söylüyor. Tabii “One minute” dedikten sonra İsrail’le tatbikat yapanların,
İsrail’e OECD üyeliğinin yolunu açanların ve NATO füze kalkanını İsrail’i
korumak için getirenlerin bu konuda söyleyecek hiçbir sözü yoktur. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
52’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir.
53’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 53 ncü maddesinin ikinci
fıkrasındaki, “hüküm tarihinden” ibaresinin “kamu zararının meydana geldiği
tarihten” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Turgut Dibek |
|
Trabzon |
Kırklareli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 53’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Günal |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
Antalya |
Mersin |
|
E. Haluk Ayhan |
Behiç Çelik |
Nevzat Korkmaz |
|
Denizli |
Mersin |
Isparta |
“Sayıştay ilamları,
kesinleştiği tarihi takip eden doksan gün içerisinde yerine getirilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Çelik,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 53’üncü maddesi
hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Burada, yüce Mecliste, Genel
Kurulumuzda, devletin, özellikle mali yapısına ilişkin çok önemli ve anayasal
bir kurum olan Sayıştayın denetim işlevinin yerine
getirilmesi hususunda ve Sayıştayın çalışma esas ve
usulleri hakkında bir metin üzerinde çalışıyoruz. Ancak burada yapılan
tartışmalar ve özellikle iktidar partisi grup başkan vekilinin ısrarla “Türk
milleti” kavramını çok dile getirmiş olmasından oldukça kıvanç duydum ancak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Niye rahatsız ediyor bu sizi? Allah Allah!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) –
Dinlerseniz, ifade ederim.
Tabii Sayın Vural’ın en son
cevabı da fevkalade yerinde oldu ama ona ilave olarak ben şunu söyleyebilirim:
Suriye sınırının mayından temizlenmesine ilişkin, yine, tasarı buraya geldiği
zaman, iktidar grubunun neler yaptığını burada bütün Türk milleti gördü; Türk
Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinde Türk milletini aşağılamayı serbest bırakan
yeni metni oylarken de gördü. O yüzden, büyük Türk milletine her türlü
hakareti, Türk milletinin üstün, vazgeçilmez millî çıkarlarını ayaklar altına
alan tutum ve davranışları buradan kınamak istiyorum. Yahudi cesaret
madalyasını alan Sayın Başbakanın kendisidir, bu basında da çıkmıştır, bunun
fotoğrafları vardır ve elinizdeki cep telefonundan girerseniz, o fotoğrafı çok
net bir şekilde görürsünüz.
Değerli arkadaşlarım, daha
önceki konuşmamda Sayıştayın raporuna değinmiştim.
Sayıştay raporunda diyor ki tekrarlamak gerekirse: “Denetimsizlik ya da denetim
boşluğu, kamu kaynaklarının savurganca kullanılmasına yol açmaktadır.” Doğrudur
ama Genel Kurula getirilen bu metnin Sayıştayın söz
konusu ifadesiyle yüzde yüz farklılık arz ettiğini de burada ifade etmek istiyorum.
O zaman, burada asıl olan, INTOSAI raporlarında da, ilkelerinde de ifade
edildiği gibi, yapılması gereken şey, denetimin bir bütün hâlinde düşünülmesi
lüzumudur. Şimdi, siz, denetimin hukuka uygunluk denetimi bölümünü alır, bir
kenara bırakır ama bunu tamamlayan performans denetimini göz ardı ederseniz, bu
denetim, denetim olmaktan çıkar. Zaten, özellikle son sekiz yıl içerisinde tüm
denetim birimlerinin işlevsiz hâle getirilmesi, etkisizleştirilmesi, çıkarılan
yasalara konulan özel hükümlerle yolsuzluğu yapanın âdeta ihbarına bırakılması,
yolsuzluk araştırmalarının ya da soruşturmalarının, böyle bir garabeti önümüze
getirmektedir. O hâlde, iç denetim birimi oluştururken bir taraftan, iç
denetimle ilgili görevlileri partizanca ve militanca atayan bir siyasal iktidar
var ama geleneksel, bağımsız çalışmayı kendisine usul edinmiş, ilke edinmiş bir
de teftiş kurulları var ve diğer denetim birimleri var. Burada yapılan şey:
Denetim sulandırılmıştır, denetim işlevsiz hâle getirilmiştir, denetim bozulmuştur,
performans denetimi kaldırılmıştır. Dolayısıyla, Sayıştayın
da etkinliği bu şekliyle ortadan kaldırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
özellikle devletin kaynaklarının bu şekilde ciddi bir oranda, artık kurda kuzu
teslim eder gibi, yolsuzluk yapanların veya yapma niyetinde olanların eline
terk edilmesi aciz, zavallı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Bunların eline bırakılması
ortada kamu kaynaklarının ciddi israfına ve büyük yolsuzluklara çanak tutulacak
anlamına gelmektedir. Burada, bizim, muhalefet olarak görevimiz, siyasi
partinin iktidar grubunu uyarmaktır. Bu uyarılarımızı dikkate almanızı
özellikle tavsiye ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergenin aynen kabulü, 53’üncü maddede daha
bir açıklığı sağlayacağını düşünerek vermiştik. Önergemizi o hâliyle kabul
etmenizi sizlerden diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, “hüküm tarihinden”
ibaresinin “kamu zararının meydana geldiği tarihten” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Turgut Dibek konuşacak.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 53’üncü maddesi
üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Öncelikle, saygıyla
selamlıyorum.
Az önce yaşanan tartışmaya
ben de belki bir cümleyle katkı vermek istiyorum. Tabii, bu vesileyle, İnternet
üzerinden yapılan bu yayınların aslında ne kadar can sıkıcı olduğunu, dünkü
ispatlanmamış olan, belki işte, gerçek dışı olmuş da olabilen bu iddiaların
AKP’li arkadaşlarımızın da ne kadar canını sıktığını görüyorum ama bu vesileyle
belki diyorum iğneyi kendilerine batırırlar çünkü ülkemizde, değerli
arkadaşlar, birçok insan hakkında, böyle, İnternette çok sayıda iddialar yer
aldı. Sayın Bakan dâhil olmak üzere, Sayın Başbakan dâhil olmak üzere, çok
sayıda AKP’linin, en son Hayati Yazıcı’nın da
–hatırlıyorum- çok farklı beyanları vardı. Yani, bu konuda eğer böyle dikkatli
davranmayı kendileri öneriyorlarsa o konularda da ispatlanmamış, belki gerçek
olmayan o iddiaları da ciddiye almamaları gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay
Kanunu Teklifi ile ilgili olarak buraya çıkan her arkadaşımız aslında benzer
şeyler söylüyorlar muhalefetten. Yani bu kanunun geliş amacı ve bu kanunun
buradan geçiş amacı zaten belli: AKP, diğer anayasal kurumlarda olduğu gibi Sayıştayda da kendi anlayışını ortaya koymak, orayı da
kendine göre AKP’leştirmek diyeyim, o noktaya getirmek için bu kanun teklifini
hazırlamış, gerçi hazırlayanlar grup başkan vekilleri olarak gözüküyorlar ama.
Yani, bu kanuna da
baktığımızda, değerli arkadaşlar, yani denetim yapacak Sayıştay. Anayasal bir
kurum, gerçekten köklü bir kurum Sayıştay. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
Sayıştay kamu harcamalarını denetliyor. Yani şunu göreceğiz: Kanun çıkacak,
yasallaşacak, ondan sonra da uygulamaya geçecek, AKP ne kadar isterse, nerede
isterse o kadar denetim yapacak. Bu işin özü bu olacak.
Yani personel alımıyla ilgili
olan düzenlemeyi zaten geçen yıl yapmıştınız. Bilgi ölçen o “yazılı ve sözlü
sınav” dediğimiz usulü, sözlü sınavı ortadan kaldırmıştınız. Neydi amacınız?
Bilgiyi ölçmek değil. Mülakat diye bir usul getirdiniz. O mülakatta gelen
kişilerin bilgisinden ziyade “Benden mi, değil mi?” o ölçütü ortaya koymak
adına onu yapmıştınız. Yani “Bağımsız olmayacak olan bir denetim kurumu ne
kadar hizmet edebilir” diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bununla ilgili olarak yani bu konuyla ilgili olarak, bu anlayışınızla ilgili
olarak hafta sonu aslında bir olay yaşandı. Bunu ben Meclis gündemine taşıdığım
için bu konuyu dile getirmek istiyorum. Bu WikiLeaks
belgeleri depreminde veya o heyecanla belki çok fazla medyada yer bulmadı,
kısmen yer aldı. TRT’de bir sınav yapıldı cumartesi gün değerli arkadaşlar,
“yapım ve yayın sorumluları” diye bir sınav yapıldı cumartesi günü, 27’sinde.
Bu sınavla 185 kişi alınacak. İşte, yaklaşık bin kadar kişi sınava katılmıştı.
Bu sınav dün iptal edildi. Yani sınav yapıldıktan sonra niye iptal edildi, onu
da sizlerle bir paylaşayım. Çünkü sizin döneminizde her şeyin cılkı çıktı
-tabir olarak ne kadar doğru bilmiyorum ama- Dış Ticaret Gümrük Müsteşarlığından
tutun Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, efendim, polis meslek yüksekokulu
sınavları, KPSS’si, ÖSYM’si, nereye bakarsanız bakın
ama tüm sınavlarda değerli arkadaşlar.
Dün YÖK Başkanının bir
açıklaması vardı, “Ya bu 350 tane tam puan almış olan kişinin ben mi
ifadelerini alacağım, ben mi bunları arayacağım?” diyordu değil mi? O
arkadaşlarımızın bir kısmı sınavlara girmedi. O arkadaşlarımızın bir kısmı, tam
puan alanların bir kısmı bu iptal edilen sınava Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili
ve bakanlarının referansıyla, değerli arkadaşlar, başvuru yaptılar. Bununla
ilgili de önerge vermiştim.
Bakın, TRT, dediğim gibi,
yapım ve yayın görevlisi almak adına bir sınav açtı. Şimdi, diyor ki: “Ben
sınavda seksen soru soracağım.” Bunu iki grup olarak ayırmış, A grubu, B grubu
diye. İşte, A grubunda daha çok teknik konular var. Ne var? TRT Kanunu var,
televizyon yayın usulleri var, radyo yayın usulleri var. B grubunda da genel
yetenek, genel kültür ve inkılap tarihi diye geçiyor. “Yüzde 30’unu A grubundan
soracağım, yüzde 70’ini B grubundan soracağım.” diyor. TRT’nin kendi İnternet
sitesinde bu var. Fakat sınava girmiş olan adaylar bir bakıyorlar ki tam tersi
sorularla karşılaşıyorlar. A grubundan yüzde 30 yani 24 soru çıkacak, 56 soru
çıkıyor, B grubundan da aslında 56 soru çıkması gerekirken 24 soru çıkıyor.
Tabii, bu sınav niye iptal
edildi? Dün TRT’nin açıklamasına baktım, işte “İlanda verilen soru dağılımına
uygun sorular sorulmadığı gerekçesiyle sınav iptal edilmiştir.” deniyor. Yani
“Bir hata yapılmıştır, bir yanlışlık vardır, sehven dağılımda böyle bir hata
olmuştur.” gibi bir açıklama da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben şöyle düşünüyorum: Yani
“Fark edilmeseydi ne olacaktı?” diye düşünüyorum. Yani bu arkadaşlarımız,
sınava giren bin kişi, orada o şekilde hazırlandılar ama bu sorulara göre
sınavda ne kadar başarılı olacaklar? “Acaba bu ilan edilen dağılımın dışındaki
soru sorma şekli birilerine daha önceden, KPSS’de
olduğu gibi söylenmiş miydi?” diye
düşünüyorum ama dün TRT bunu iptal etti.
Şimdi, bunu niye veriyorum?
Değerli arkadaşlar, şimdi, bin tane insan geldi Türkiye'nin her yerinden,
sınava girdi. 18’inde bu sınavı tekrarlıyormuş TRT, tekrar gelecekler. Yani
bunların mağduriyeti veya bunların uğradığı zararlar ne olacak? Devletin
uğradığı zararlar ne olacak? Bu TRT’de bu sınavı bu şekilde hazırlayan, yapan
insanların durumu ne olacak? Tabii, haftaya da şeyi getiriyor AKP, görevi
kötüye kullanmadaki cezaları üç yıldan iki yıla indiriyorsunuz. Yani devlet
memurlarına diyorsunuz ki: “Siz merak etmeyin, biz sizi zaten koruyacağız.” Onu
da haftaya görüşeceğiz.
Ben -sürem bitiyor- şunu
söyleyeyim: Bakın, AKP dönemi kapandığında, bittikten sonra siz Türkiye’de,
inanın, iyi anılmayacaksınız. Yani Türkiye’de şu olaylarla anılacaksınız,
arkanızdan güzel şeyler söylenmeyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Bitiriyorum.
Burada örnekler var, o
örneklere girmeyeyim ama bu yaşananları mutlaka, yasalara, Anayasa’mıza -neyse-
mevzuata uygun bir şekilde… O söylenen sihirli sözcükler var, ağızlarından hiç
düşmüyor. O sözcükleri, hiç olmazsa, kısmen de olsa değerli arkadaşlar,
uygulamalarınıza geçirmenizi ben sizden umuyorum, bekliyorum.
Yüce Meclisi de saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
53’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.
54’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 54 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
M. Akif Hamzaçebi |
Atilla Kart |
|
|
Trabzon |
Konya |
“b) İlamı düzenleyen dairenin
adı ile ilamın tarihi ve numarası”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Atilla Kart…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup
milletvekilleri tarafından verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz Sayıştay Kanunu Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisinin
ileri demokrasi anlayışının yeni tezahürlerini görüyoruz. Bunları ana
başlıklarıyla açmak, tartışmak, değerlendirmek istiyorum.
Kabul etmek gerekir ki Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde idari denetim çok büyük ölçüde
etkisiz hâle getirilmiş durumdadır. Adli denetimi de bağımlı hâle getirmek için
Anayasa değişikliği dâhil olmak üzere çok önemli bir mücadelenin verildiğini ve
yine kabul etmek gerekir ki maalesef bu konuda da ciddi bir mesafenin
alındığını görüyoruz. Sıra neye gelmiştir? Sıra, mali denetimi de kontrol
altına almaya gelmiştir, mali denetimi de işlevsiz hâle getirmeye gelmiştir.
Bakın, öylesine gözü kara, öylesine
pervasız uygulamalar yapılıyor ki gerçekten demokrasi adına son derece
düşündürücü, ibret verici örneklerle, olaylarla karşı karşıyayız. Ne yapılıyor?
Türk Ceza Kanunu’nun görevi kötüye kullanma maddeleri değiştiriliyor, âdeta
yaptırım ortadan kaldırılıyor. Ne yapılıyor? Özelleştirme mevzuatında
değişiklik yapılıyor, özelleştirmeler yargı kararıyla iptal edilmiş olsa bile
ve bu iptal kararları kesinleşmiş olsa bile bu kararların uygulanamayacağına
dair af yasalarında, mali yasalarda yeni düzenlemelerin, yeni hükümlerin
getirildiğini görüyoruz değerli arkadaşlarım.
Böyle bir yapı içinde mali
denetim etkisiz hâle getirilirken mevcut Sayıştay yapısının bile siyasi
sebeplerle nasıl kötüye kullanıldığını görüyoruz. Hemen bir örnek vermek
istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlarım, Sayıştay denetimine tabi olan özel
bütçeli kurumlar içinde bütçe büyüklüğü 7-8 trilyon seviyesinde olan kurumların
denetimi yapıldığı hâlde bütçe büyüklüğü 416 trilyon olan KOSGEB gibi büyük
kurumların 2009 yılı hesap ve işlemlerinin denetim dışı bırakıldığını
görüyoruz. Böyle bir tablo kabul edilebilir mi? Bu kadar yüksek miktarda kredi
kullanımı yapılan, küçük ve orta ölçekli sanayi geliştirme ve destekleme amaçlı
olan bir başkanlığın işlem ve tasarrufları denetim dışı bırakılıyorsa burada
ciddi kuşku ve soru işaretlerinin doğması kaçınılmazdır.
Biliyoruz ki devletin bu
kurumları, hazineden beslenen bu kurumlar, tamamen siyasi iktidar yapılanması
içinde ve il ve ilçe örgütleri aracılığıyla kaynakların aktarıldığı şirketlere
dönüştürülmüştür. KOSGEB bunun en önemli örneklerinden birisidir değerli
milletvekilleri. Ama şunu artık görmeniz gerekiyor: Böyle bir yol, yol değil.
Böyle bir yoldan, böyle bir siyaset anlayışından Türkiye’ye hayır gelmez. Bunu
görmeniz gerekiyor.
Geldiğimiz noktada olay
şudur: Bu tasarıyla bir kez daha bu yapı, bu anlayış ortaya çıkmıştır. Nedir o?
Suçluların telaşı ve savunma refleksi içinde hazırlanan tasarılar demetiyle
karşı karşıyayız. Sayıştay Kanunu’nun da anlamı budur, açıklaması budur. Bu
dönem, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde maalesef başlamış
durumdadır. Demokrasi adına ibret veren bir tabloyla, endişe veren, kuşku veren
bir tabloyla karşı karşıyayız. Getirilen tasarının anlam ve önemi budur diye
düşünüyorum.
Bu değerlendirmelerle, bu
tespitle ve uyarılarla Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
54’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 54’üncü madde kabul edilmiştir.
55’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 55’inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
“Taraflara ikişer defa söz verilir.” cümlesinin metinden çıkartılması ve
yedinci fıkrasında yer alan “Kurul üye tam sayısının” ifadesinin de “Kurula
katılanların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
Mehmet Günal |
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
Antalya |
Denizli |
Isparta |
|
|
Hasan Çalış |
|
|
|
Karaman |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Engin Altay |
|
Trabzon |
Sinop |
“(2) Sayıştay dairelerinin
ilamları;
a) Kanuna aykırılık,
b) Yetkiyi aşmak,
c) Hesap yargılaması
usullerine riayet etmemek,
sebepleriyle 52 nci maddenin
birinci fıkrasında yazılı denetçiler dışındaki ilgililer tarafından temyiz
olunabilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayıştay Kanunu’nu
görüşüyoruz. Türkiye’de denetimle ilgili o kadar çok kurum var ki aslında
Sayıştay var, Devlet Denetleme Kurulu var, Yüksek Denetleme Kurulu var, teftiş
kurulları var, iç denetim birimleri var, dış denetim birimleri var ama bu kadar
denetim kurumuna, organizasyonuna rağmen temiz toplum klasmanında Türkiye hâlâ
üçüncü ligde. Bunu anlamak mümkün değil. Bu denetim kurumları ne işe yarar, ne
iş yapar, bunu bir türlü öğrenemedik ama bir tane mesela somut bir manzara var.
Şimdi, çok büyük bütçeler yöneten, yürüten, büyük işler de yapan ama hakkında yaptığı
işler kadar da şaibe olan bir TOKİ’miz var elimizde.
TOKİ Başbakanlığa bağlı ve TOKİ’yi denetleme yetkisi
de Yüksek Denetleme Kurulunda. Yüksek Denetleme Kurulu da Başbakanlığa bağlı.
Kim kimi denetleyecek? Kendin çal kendin oyna! Bu mantık böyle sürdüğü müddetçe
Türkiye’de yolsuzlukların önü alınmaz. Sayıştayı ne
hâle getirirseniz getirin Türkiye’de yolsuzlukları önlemenin birinci koşulu,
sayın milletvekilleri, üzerinizdeki, üzerimizdeki zırhı yani dokunulmazlık
zırhını kaldırmaktır. Yani siyasetçi, bürokrat, tüccardan oluşan şeytan
üçgenini kırmadan Sayıştayla ilgili burada ne
söylerseniz söyleyin, Türkiye temiz toplum klasmanında üçüncü ligden ikinci
lige bile çıkamayacaktır. Bu, Türkiye için üzüntü vericidir.
Sayın milletvekilleri,
bugünlerde tabii bu wiki’yle başlayan her konu can
sıkıcı oluyor, Türkiye’yi geriyor. Daha önce Anayasa’yı görüşürken Wikipedia’dan, WikiLeaks’tan
demiyorum, Wikipedia’nın yaptığı bir sıralamaya göre
ben demiştim ki: “Sayın Başbakan dünyanın en zengin 10 başbakanından biri.” O
listede 28’inci sırada olan Başbakanı listedeki Arap şeyhlerini, kralları,
kraliçeleri çıkardığım zaman “Başbakan
olarak dünyanın en zengin 10 başbakanından biri.” demiştim. Burası karışmıştı.
Başbakan beni dava etti, hâkim bu davayı reddetti, güzel. Yani neticede benim…
Başbakan “Ben dünyanın en zengin 10 başbakanından biri değilim.” dedi, ben öyle
dedim, mahkeme de Başbakanın iddiasını çürüttü. Bu, Wikipedia
üzerinden burayı ve Türkiye’yi işgal etti.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Wikipedia değil.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Wikipedia’da…
Şimdi WikiLeaks
çıktı, WikiLeaks’te belgeler yayınlandı. Ross Wilson, Eric Edelman, James Jeffrey, Amerikan
büyükelçileri 8 bin civarında kripto çekmişler. Bunların içinde dedikodu var,
sokakta konuşulan, partilerde, kokteyllerde, resepsiyonlarda konuşulanlar da
var. Ama AKP’nin bu kadar geniş bir dinleme ağı varsa -ki var, herkesi her
yerde dinleyebiliyorlar- Amerika’nın, sizin bu dinleme ağınızın çok daha
büyüğüne sahip olduğu da muhakkak.
Ortada, bir vatandaş olarak
beni de üzen çok çirkin iddialar var. İddialar… Ama Türkiye’de bir söz vardır:
“Şüyuu vukuundan da beter.” denir. Şimdi Başbakan diyor ki: “Benim İsviçre
bankasında param yok, Allah’ın kuruşu yok.” diyor. Yani onu ben bilmem. Çıkıp
çok net bir basın toplantısı yapmalı, bir.
İkincisi, Engin Altay
hakkında tazminat davası açıyorsun, koskoca Amerika’ya da AİHM’e
gitmek yakışır. Amerikan yetkilileri, Cumhurbaşkanlığına güven mektubu sunan
Amerikan büyükelçileri senin hakkında bu kadar laf ediyorsa… Sadece Başbakan hakkında
etse iyi, bu belgelerde Bakanlar Kurulunun neredeyse yarısının yolsuzluğa
bulaştığı iddia ediliyor. Bu sizi incitmiyor mu? İncitir, beni de incitiyor
canım, bu hoş bir şey değil. Bir Başbakan Yardımcısı -burada söylemek
istemiyorum- bir hayvana benzetiliyor. Bu sizi incitmiyor mu? Bunun hesabını
sormayacak mısınız? Bunu da geçiyorum. Şimdi bu konuda Başbakan AİHM’e gitmediği, Ross Wilson, Eric Edelman ve James Jeffrey için AİHM’e gitmediği
sürece ben Başbakana şüpheyle bakacağım.
Bir şey daha söyleyeyim:
Amerika’nın iddialarını kabul etmiyorsunuz. Ana Muhalefet Lideri dedi ki: “Bu
ülkede camilerin onarımında hırsızlık yapılıyor.” Cami onarımında hırsızlık
yapılıyor. Kim yapıyor? Nasıl yapılır? Bu işin içinde arsız tüccar, terbiyesiz
bürokrat, dokunulmazlık zırhına bürünmüş siyasetçi olmasa camilerde yolsuzluk
yapılır mı sayın milletvekilleri?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu
Parlamento yolsuzlukları seyretme yeri değil ki. Bu Parlamentonun işlevi belli,
görevleri Anayasa’da yazılı. Burası böyle parmak kaldır indir, zaman zaman gelsin Başbakan çoğunluk var mı, yok mu diye
denetlesin. Bu değil ki Parlamentonun görevi.
Şimdi, Sayıştay konuştuğumuz
için bunları söyledim. İşte, TOKİ gibi trilyonları yöneten kuruluşların
denetimini Sayıştaydan alır da Başbakanın memurlarına
bağlarsanız siz daha çok WikiLeaks olaylarıyla karşı
karşıya kalırsınız. Ben sizi uyarıyorum. Gelin, bu işleri İsmet Paşa’nın
yaptığı gibi yapın, Büyük Atatürk’ün yaptığı gibi yapın, Karaoğlan’ın yaptığı
gibi yapın, devleti böyle yönetin. Devletin bir kuruşuna el uzatılmasın,
uzatanlara göz yummayın, uzanan elleri muhafaza etmeyin. Yazıktır, günahtır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Yetim
hakkı yenmesine seyirci kalmayın. Kul hakkı yemeyin. İsviçre’de para varsa bu
milletin parasıdır, herkesin kursağında kalsın.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, konuşmacı camilerdeki yapılan onarımlarla ilgili yolsuzlukları Hükûmet hakkında suçlama şekline getirdi, WikiLeaks’te iddia edilen Sayın Başbakanla ilgili
“İsviçre’de hesapları var.” şeklindeki asılsız iddiayı gündeme getirdi. İzin
verirseniz açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben de
dedim canım “Şüyuu vukuundan beterdir.”
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda enteresan bir durumla
karşı karşıyayız: Biraz önce Sayıştay Kanunu’yla ilgili önergede muhalefet
partisinden milletvekili arkadaşımız “WikiLeaks”le
ilgili konuları gündeme getirdi, arkasından Sayın Bakan bu konuya cevap verdi.
Onun üzerine ana muhalefet partisinin grup başkan vekili arkadaşımız, “WikiLeaks”le ilgili meselelerin tamamen safsata olduğunu,
bunların bir üretme belgeler hâlinde hatta belge bile diyemeyeceği şeklindeki
ifadelerle ortaya koymaya çalıştı. Arkasından diğer arkadaşımız farklı bir
şekilde düzeltme noktasına geldi ama bakıyorum, ana muhalefet partisinde
milletvekili arkadaşlarımız buraya çıktıklarında kendi içlerinde dahi bir
uzlaşma olmayan tarz ve tavır içerisindeler.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
alakası var ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– Bir kısmı “Bunlar safsatadır, belge
bile değildir, kendi aralarında konuşulan söylemleri belge hâline dönüştürüp
Amerika Birleşik Devletleri’nin…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben
belge demedim, rica ederim ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bunun ciddiye alınmaması gerektiği”
noktasında altını çizerek ifade etmektedirler ama ana muhalefet partisinin
sözcüleri buraya gelirken safsata hâlinde olduğunu hep beraber kabul ettiğimiz
bir konuyu iktidar partisinin hem milletvekillerini hem Hükûmetini
töhmet altında bırakacak bir şekilde burada iddialarda bulunması yakışıksız bir
durumdur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz
safsata kabul etmiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– Eğer Sayın Başbakanın söylediği gibi
İsviçre bankalarında tek bir kör kuruşu varsa bunu iddia edenler ispat etmekle
mükelleflerdir.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Jeffrey söylemiş Jeffrey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– Eğer bu memleketin camilerini tamir
ederken, bu memleketin vakıflarına ait eserlerini tamir ederken herhangi bir
şekilde birileri kör kuruşuna tenezzül etmişlerse lanetlenmeleri gerekir.
Bunlarla ilgili hangi düzenleme varsa, hangi usul ve esas varsa, kör kuruşuna
tenezzül eden, tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyenler varsa onları hep beraber
lanetleyip üzerine gitmemiz gerekir ama burada söylentilerle, safsatalarla
siyaset yapmak hiç kimseye yakışmamaktadır.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Söylenti
olur mu ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu
memleketin hâkimleri vardır, savcıları vardır. Hâkimlerine, savcılarına şikâyet
ederler. Arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin hâkim ve savcı görevini
üstlenemeyeceklerini çok iyi bir şekilde bilirler. Hâkimler ve savcılar bu
konuyla ilgili araştırmalarını yaparlar ve konu neyse, sonuç neyse ona da
herkes katlanmak zorundadır.
Muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarımız sürekli olarak Sayıştayın
denetim dışı bırakıldığını ifade ediyorlar.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Doğru!
ENGİN ALTAY (Sinop) – TOKİ’yi kim denetleyecek Sayın Başkan?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayıştay kesinlikle denetim dışarısına
çıkarılmıyor, eski kanunda yani şu anda yürürlükte bulunan kanundaki denetimden
daha farklı bir şekilde, daha fazla bir şekilde denetime imkân veriyor.
2’nci maddeyle ilgili,
performans denetimiyle ilgili konu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
…denetçilerin, yargı kurumlarının idarenin yerine geçemeyeceği, yerindelik
denetimi yapılamayacağı Danıştay tarafından da, Yargıtay tarafından da altı
çizilerek ifade edilmesine rağmen, hâlâ muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımızın, performans denetiminin yerindelik denetimi şeklinde ifade
edilmesi noktasında ısrarlarının olduğunu söylüyoruz.
Sayıştay sadece performans
denetimi yapmaz. Sayıştay, idarenin yaptığı esas ve usuller, hukuka uygun
şekildeki yaptığı denetimlerde eğer harcamalarda farklı bir durum varsa, burada
bir yolsuzluk varsa, o yolsuzluğu denetlemekle mükelleftir. Sayıştay idarenin
yaptığı hukuka uygun şekildeki icraatları denetlemek mükellefiyetinde değildir.
Bu konuyu açıklamak için
burada bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Elitaş.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili bizim partimizin Grup Başkan Vekili
ile Milletvekilimiz arasında bir anlaşmazlık olduğunu, dolayısıyla partimize ithafen yanlış sözler söyledi. Bu konuyla ilgili açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
İnce.
7.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Elitaş’a şunu söylemek istiyorum: Bu belgeleri, bu
bilgileri, bu iddiaları ortaya atan Cumhuriyet Halk Partisi değil, Amerika
Birleşik Devletleri’nin diplomatları.
Sayın Başbakan şu sözü çok
sever: “İspatlamayan şerefsizdir.” Bunu biz ortaya atsaydık bize bu lafı derdi,
yine söylüyor. Aynı sözü Amerikan Büyükelçisine söylemesini bekliyoruz.
Birincisi bu. Sıkça kullandığı… Muhalefetle
ilgili konuşurken “İspatlamayan şerefsizdir.” diye sıkça söyler bu sözü.
Amerikalılara da bu sözü söylemesini istiyoruz. Birincisi bu.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
İddia ediyorsa ispatlayacak.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
İkincisi, çifte standart. 2004 yılında o zamanki Genel Başkanımız Sayın
Baykal’ın İsviçre bankalarında kızının adına 7 milyon dolar olduğu iddiaları
vardı. Sayın Baykal da çıktı, dedi ki: “Sadece İsviçre bankalarında değil,
dünyanın herhangi bir bankasında böyle bir hesap varsa buyurun çıkarın.” Adalet
Bakanını göreve çağırdı. Adalet Bakanı sordu, böyle bir hesabın olmadığı
anlaşıldı. O günlerde yandaş medya manşetler patlatıyordu. Niye çifte standart
içerisindesiniz? Niye o günlerde savunmadınız, bugün iddia size dayanınca hop
oturup hop kalkıyorsunuz? Yanlışlığınız burada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ama gündeme getirdik mi biz?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Birinci yanlışlığınız Türkiye’de muhalefete gösterdiğiniz tepkiyi Amerikalılara
gösterecek cesaretinizin olmaması. (CHP sıralarından alkışlar, AKP sıralarından
gürültüler)
İkinci yanlışınız: Çifte
standart içerisinde yaşıyorsunuz. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu
salı günkü grup toplantısında, 4 trilyonluk, bir camideki soygundan, vurgundan
söz etti. Göreve çağırıyoruz, iktidar partisi sizsiniz. “Bu 4 trilyon…” dedi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İhale edilen rakamla arada çok büyük fark var, yanlış söylüyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Nasıl?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yanlış bilgi veriyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hayır, doğru bilgi veriyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yanlış bilgi veriyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, siz yıllarca şunu savundunuz: “Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk
Partisi camileri kapadı, içine saman doldurdu.” Yarım anlattınız.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Yapmadı mı?
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Evet, doğru.
Hitler orduları sınıra
dayanmıştı, camilerin içinde, samanların içinde de silah saklandı, silah.
Savaşa hazırlıktı bunlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz camileri kapatıp içine
saman doldurmadık ama siz cami restorasyonundan para çalanları korudunuz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
İspat et!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Orada, o camilerde hırsızlık yapanları koruyorsunuz. İddia ortadadır;
araştırın, bulun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Araştırmayı sen yapacaksın!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
İsviçre bankalarında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen
sözünüzü tamamlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
İsviçre bankalarında kendi adına olmamış olabilir, belki bir arkadaşının adına
olabilir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İftira etmeyeceksin; hâlâ iftira ediyorsun?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Niye olmasın? Adalet Bakanlığına müracaat etsin.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Senin de arkadaşın adına var diyorlar, doğru mu?
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Adalet Bakanlığı aracılığıyla müracaat
edin; doğru mudur yanlış mıdır, araştırın. İddia sahibi biz değiliz. Bize
bağırmanıza, bize kızmanıza gerek yok. Amerikalılara gidin kızın eğer yüreğiniz
varsa. Hani siz, hani siz, hani siz Lübnan’da gidip bazı şeyleri hatırlarsınız
da Bağdat’ta insanların üzerine Amerikan bombaları yağarken gıkınızı
çıkaramazsınız. Amerikalar oldu mu sus pus olursunuz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İnce.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 55’inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
“Taraflara ikişer defa söz verilir.” cümlesinin metinden çıkartılması ve
yedinci fıkrasında yer alan “Kurul üye tam sayısının” ifadesinin de “Kurula
katılanların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış.
(MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 510 sıra sayılı Teklif’in
55’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz
ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
önergemizle, 55’inci maddenin altıncı fıkrasında yer alan “Taraflara iki defa
söz verilir.” cümlesinin metinden çıkarılmasını, yedinci fıkrada yer alan
“Kurul üye tam sayısının” ibaresinin “Kurula katılanların” şeklinde
değiştirilmesini istiyoruz. Maddeyle, Sayıştay Temyiz Kurulunca temyizin hangi
usul ve esaslarla yapılacağı düzenlenmiştir. Taraflara kaç defa söz
verileceğinin kanun metnine yazılması gereksizdir. Bu yetki Kurul Başkanında
olmalıdır. Ayrıca, yedinci fıkrada yer alan “Kurul üye tam sayısının”
ifadesinin değiştirilmesiyle de daha hızlı, daha pratik karar alınması
amaçlanmıştır.
Kıymetli arkadaşlar, Sayıştayın kararları çok önemlidir. Bunun için de Sayıştayın bağımsızlığı, Sayıştayın
güvenilirliği, Sayıştay kararlarının yolsuzluklar üzerindeki caydırıcılığı çok
önemlidir; aldığı kararların kamu vicdanında tartışılmaması da en az onun kadar
önemlidir. Kamu adına denetim yapan, kamunun haklarını korumakla görevli bu
kadar önemli bir kuruluşun kanununu yaparken bu yüce Meclisin gerçekten oy
birliğiyle böyle bir kanunu hayata geçirememiş olması bir talihsizliktir.
Değerli arkadaşlar, karar
metnine, teklif metnine baktığımız zaman ne görüyoruz? İmzası olan arkadaşlarımızı
görüyoruz. Sayıştay Genel Kurulunun görüşleri var mı? Bu tasarıda, bu teklifte
var mı? Bilemiyoruz. Pekâlâ, Hükûmet bunun neresinde?
Bunu da bilemiyoruz çünkü tasarı olarak gelmemiş. AKP Grubu ne kadar arkasında?
Onu da bilemiyoruz çünkü yedi imzayla sunulmuş.
Kıymetli arkadaşlar,
gerçekten bu kadar önemli bir kuruluşun kanunu yapılırken bir ortak aklın, bir
konsensüsün, bir uzlaşma zemininin, uzlaşma ortamının oluşturulamamış olmasının
sorumluluğu tamamen AKP İktidarına aittir.
Kıymetli arkadaşlar, keşke
demokratikleşme adında ortaya koyduğunuz söylemleri bu teklifi kanunlaştırırken
şurada hayata geçirebilseydik. Sayıştayın
bağımsızlığı kadar Sayıştaya eleman alımlarında ve Sayıştaya üye seçimlerinde de kamu vicdanının rahat olması
çok önemli bir husustur.
Kıymetli arkadaşlar, bunun
olabilmesi için Sayıştayla ilgili bir teklifi
yasalaştırırken toplumun şu yüce Meclisteki temsilcilerinin ve toplumun tüm
kesimlerinin böyle bir kanunun kanunlaşırken arkasında olması lazım. Gerçekten
bu böyle yapılamadığı için yarın kamuoyunda A partisinin sayıştayı,
B partisinin sayıştayı, C partisinin sayıştayı gibi bir anlayış olursa, her iktidara gelen parti
kendine göre bir sayıştay, kendine göre bir yargı,
kendine göre bir düzen kurmaya çalışırsa, kıymetli arkadaşlar, bu ülkede
birlik, bu ülkede düzenlik olur mu? Sizlerden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına istirham ediyoruz, sizlere, bizlere güvenip oy veren, sizleri, bizleri
buraya gönderen, arkamızda duran çok kıymetli insanların güveni boşa çıkmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) –
Onların beklentisi de onların sıkıntılarını, onların problemlerini çözecek iyi
işlere imza atmamızdır.
Kıymetli arkadaşlar, akşam
bizim gelmemizi dört gözle bekleyen çocuklarımız da bunu beklemektedir.
Yarınlara güzel şeyler bırakmak istiyorsak buralarda güzel şeyler, güzel
hizmetler üretmek mecburiyetindeyiz.
Kıymetli arkadaşlar,
gerçekten, Sayıştay gibi, caydırıcılığı olan, yolsuzlukları önleyen son derece
önemli bir kuruluşun yasasını yaparken bile uzlaşma zemininin bulunamamış
olmasını önemli bir kayıp görüyorum ve bu kayıptan dolayı da sayın AKP
yöneticilerini, özellikle imza atan grup başkan vekillerini büyük Türk
milletine şikâyet ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
Hayırlı, uğurlu olsun arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çalış.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
55’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 55’inci madde kabul edilmiştir.
56’ncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“52 nci maddenin” ibaresinin “Bu Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Emin Haluk Ayhan |
Necati Özensoy |
|
Konya |
Denizli |
Bursa |
|
Behiç Çelik |
Nevzat Korkmaz |
Mehmet Günal |
|
Mersin |
Isparta |
Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 56 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına
birinci cümleden sonra gelmek üzere, “Bu süre, hükmen onanmış hesaplarda
hesabın onandığı tarihten başlar.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Rahmi Güner
Trabzon Ordu
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güner, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin
56’ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayıştay, Anayasa’mızın 160’ıncı maddesine göre bir anayasal kurumdur. Önceki
konuşmacı arkadaşlarım bu teklif hakkındaki görüşlerini anlattılar. Bu yasa teklifi
görüşülürken AKP milletvekilleri tarafından bir önergeyle, performansla ilgili
denetlemelerin kaldırıldığı ve bunun kaldırılması için AKP milletvekillerinin
destekleriyle tamamen kanun metninden çıkarılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
anayasal bir kurumun bu tasarısı hazırlanırken ne Sayıştay Genel Kurulunun ne
Sayıştay teknik adamlarının hiçbirisinin görüşü alınmadan sadece AKP
milletvekilleri tarafından hazırlanan bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifine
biz de vermiş olduğumuz önergeyle, gerekçesini belirttiğimiz belli bir fıkranın
eklenmesini talep ediyoruz. Öncelikle bunun da yüce Meclis tarafından kabul
edilmesini talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, burada
bir tartışma yapılmaktadır, WikiLeaks tarafından,
Türkiye'de bulunan görevli Amerikan büyükelçileri tarafından kriptoyla
Amerika’ya gönderilen belgeler… Şimdi diyorlar ki bu belgelerin acaba aslı var
mı, yok mu?
Değerli arkadaşlarım, bu
belgenin gönderildiği yer neresi? Kimler göndermiş? Bu belgeyi Amerika’ya
gönderen Amerika’nın Türkiye'deki temsilcisi değil midir değerli arkadaşlarım?
Buna karşı hangi işlem yapılmıştır? Buna karşı hangi taleplerde bulunmuştur?
Mecliste öncelikle bunun gündeme gelmesi, bunun tartışılması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, dün,
Sayın Başbakanın bir açıklamasını gazetelerden okudum, gerçekten çok üzüldüm.
Ben bir hukukçuyum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti hukuk devletidir. Anayasa’ya baktığımız zaman, yasama, yürütme ve
yargı erkinin olduğu belirtilmiştir. Yine, bugün çağdaş demokrasilerde dördüncü
kuvvet olarak da basın vardır.
Sayın Başbakan, kendi
hakkındaki bu ithamlara cevap vermiyor, bunları araştırmıyor; bunu neden
yazdınız diye, neden gündeme getiriyorsunuz diye hem hakarette bulunuyor hem de
çok ağır bir ifade kullanıyor değerli arkadaşlarım. Diyor ki: “Benim hakkımda
‘1 milyar lira parası var’ diyen kişi Silivri Cezaevi’nde yatıyor ve Silivri’de
yargılanıyor.” diyor değerli arkadaşlar.
Ben, şunu da ayrıca gündeme
getirmek istiyorum: Bir Başbakan bunu söyleyemez çünkü yürütme organının başıdır,
yargı organına bu şekilde müdahale ettiğini açıkça kullanamaz değerli
arkadaşlarım.
Bakın, size bir örnek daha
vermek istiyorum. Bu, geçmişte gündeme geldi, şimdi gündeme getiriyorum.
Aydınlık dergisinin muhabiri Deniz Yıldırım, değerli arkadaşlarım, üç yüz
seksen yedi gündür tutuklu bulunmaktadır. Neden tutuklu bulunmaktadır biliyor
musunuz arkadaşlarım? Çünkü Sayın Başbakanın, kızı için bir işadamından para
talep ettiğine dair dinlemeyi neden gazetede yayınladınız diye. İşte, Aydınlık
dergisinde bu yayınlandı ve hâlen Ergenekon adı altındaki suç kapsamına sokulup
üç yüz seksen yedi gündür tutuklu bulunmaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi şu çıkmaktadır:
Yürütmenin yargıya bu şekilde müdahale ettiği ve şu anda…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senin
yaptığın ne oluyor?
RAHMİ GÜNER (Devamla) -
…Başbakanın demek ki kendi baskısıyla bu soruşturmaları yaptırıp bu şekilde
yargılama yaptırdığı da bu belgedeki ifadesinden meydana çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Güner.
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti eğer hukuk devleti olmak istiyorsa
öncelikle yargı erkinin bu kadar müdahale altında olmaması gereklidir.
Değerli arkadaşlarım, şu anda
Sayıştayın denetimini ortadan kaldırıyorsunuz. Ayrıca
Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinin ceza indirimine gidiyorsunuz, paraya
çevrilme gibi, soruşturmaların daha kısaltılması, asliye cezalık davaların sulh
ceza mahkemesinde yargılanması, paraya çevrilmesi ve tecil yönünü gündeme getiriyorsunuz.
Yakında bu kanun tasarısı Meclise gelecek.
Siz, aynı zamanda şunu da
belirtiyorum, kendinize geldi mi kanunlar iyi uygulanıyor diyorsunuz,
kendinizin aleyhine olduğu zamanlarda da o yargının, o mahkemelere karşı en
ağır ithamlarda bulunuyorsunuz değerli arkadaşlarım. İşte biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Türkiye’de hukukun üstünlüğünü…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen Genel Kurulu selamlayın.
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
…Türkiye’de yargı teminatını ve kişi haklarını, kişinin özgürlüğünü, kişinin
yaşamının düzenlenmesini öncelikle istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Güner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“52 nci maddenin” ibaresinin “Bu Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu ile ilgili verdiğimiz
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanun görüşülürken,
daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Sayıştayın elinin
daha da güçlendirilmesi, yani Türk milletinin milletvekillerine verdiği en
önemli yetki olan denetleme yetkisinin daha da gerçekçi boyutlara ulaşmasını
beklerken, maalesef “performans” kelimesinin içinin boşaltılmasıyla burada bu
kanunu görüşerek devam ediyoruz.
Ben üç buçuk yıldır KİT
Komisyonunda görev yaparken, bir yıl boyunca Yüksek Denetleme Kurulu
görevlilerinin o yaptıkları incelemeler, araştırmalar sonucunda bile bizlerin o
iki saatte, üç saatte ne kadar yetersiz denetlemeler yaptığımıza bizzat şahit
oldum.
Tabii, bu denetlemeler böyle
giderse denetlemelerin sonuçları nerelere varacak, onları hep birlikte
düşünmemiz lazım. Denetleme yetkisi sadece muhalefetin değil, aynı zamanda
iktidar partisine mensup arkadaşların da olmalı, bu sorumluluğu da taşımalılar.
Ben, daha önce sizlere Bursa
ile ilgili iki meseleden bahsettim: Bir Gemlik Gübre, bir de Korupark.
Şimdi, yine, bir ironiden
bahsedeceğim, çelişkiden bahsedeceğim. 21’inci Dönem Üçüncü Yasama Yılı 45’inci
Birleşim 17 Ocak 2001 Çarşamba günü Sayın Bakan Faruk Çelik, o gün muhalefet
milletvekili olarak bir konuşma yapmış: “Özelleştirmede sosyal devlet kavramı
hiç göz önüne alınmamaktadır. Hükûmet ‘ver kurtul’
mantığıyla ülke kaynaklarını elden çıkarırken, çalışanlara, emekçilere ise
âdeta ‘öl kurtul’ mantığıyla yaklaşmaktadır.” Bu sözler, bu okuduklarım bire
bir Faruk Bey’in sözleridir.
“Başlangıçta iplik, 1944’ten
sonra kumaş imali, 1957’de yeni binalar ile Balkanların 1’inci, Avrupa’nın
5’inci büyük fabrikası olan Bursa Merinos Fabrikası, tüm müştemilatıyla
Bursa’nın merkezinde 404 bin metrekarelik bir alanda kuruludur.
Değerli milletvekilleri, ülke
kaynaklarının ve hazinenin kimlere peşkeş çekileceğini bizler ve kamuoyu
ibretle izliyoruz. Keşke, bu kaynaklar, kamuya ait fabrikaların yatırım ve
iyileştirmelerine harcansaydı ve ‘önce iyileştir, sonra özelleştir’ mantığıyla,
hem çalışanlar hem ülke ekonomisi açısından verimli bir durum arz etseydi.”
Değerli milletvekilleri,
devletin çeşitli kurumlarının Merinos Fabrikasından siparişlerini kesmeleri,
makine parkının iyileştirilmemesi, personelin azaltılması gibi Merinos
Fabrikasıyla ilgili sıkıntılardan bahsetmiş.
Daha sonra, “Bu anlayışla,
bilerek ve üretimi azaltarak Merinosu zarar ettirdiniz.” demiş.
“Bu rant birilerinin iştahını
kabartıyor.” demiş.
“Başka bir yere taşınması
mümkün olmayan tarihî Merinos Fabrikası, yoksa, ismiyle tarihe mi karışıyor?”
demiş.
“Merinos Fabrikasını Büyükşehire devrettiniz.” demiş ama o tarihte Merinos
Fabrikası devredilmedi Büyükşehire. Daha sonra
devredilme tarihini de söyleyeceğim.
“Türk tekstil sanayisinin
öncü ve simge kuruluşu olan Bursa Merinosun bir tek tuğlasının sökülmesine
Bursalılar rıza göstermemektedir.” demiş.
“Değerli milletvekilleri,
AQAP (Akap) 120 ve ISO 9002 kalite belgesine sahip
Merinosun, cumhuriyetin hatırası olarak, fabrika bölümü, Yıldız Çini ve
Porselen Fabrikası, Hereke Halı gibi Millî Saraylara
bağlanabilir veya Millî Savunma Bakanlığına veya İçişleri Bakanlığına bağlı bir
kuruluş olarak 1 milyonu aşkın polis ve askere hizmet verebilir.” demiş.
Şimdi, ben, buradan soruyorum
vatandaşlara: Bu Bursa Merinos Fabrikası devri iktidarlarında, 2004 yılında
devredilen, Bursa Belediyesine devredilen bu, Sayın Faruk Çelik’in ifadelerinde
yerini buldu mu? Onu buradan soruyorum.
“Netice olarak, Merinosun,
planı, parası olmayan Bursa Büyükşehir Belediyesine devrinden, ne ülke ne Bursa
ne de Merinos çalışanları istifade edemeyecek. 310 dönüm üzerinde hesabı
olanların kârlı çıkacağı yönünde, Bursalılar olarak, endişe taşımaktayız.”
demiş.
Ben de o zaman, gerçekten, o
il yönetiminde görev yapan biri olarak, bir Bursalı olarak aynı endişeleri
taşıyor idim, ancak Bursa Merinos Fabrikasının, tarihe de dikkat edin, 2004
Mayıs ayında üretimi durduruldu yani yerel yönetim seçimlerinin yapıldığından
hemen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Bitiriyorum.
…bir buçuk ay sonra üretim
durduruldu, kasım ayında işçiler çıkartılarak isteyenler 4/C’li
oldu ve işin en garibi, oraya sadece binalarını restore etmek adına harcanan
para tamı tamına 230 trilyon lira.
Bakın, “Burada, işte, hesabı
olanlar mı var?” diye bahsedilen yerle alakalı AKP’li bir belediyenin oraya
devrinden sonraki yapılan uygulamalar bütün Bursa kamuoyu tarafından
bilinmektedir. Faruk Bey 2001’de muhalefetteyken ne söylemiş, 2004’te iktidara
geldiklerinde neler yapmışlar? Bunu bütün kamuoyunun bilmesini buradan arzu
ettim, bunu da sizlere ifade ettim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özensoy.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
56’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir.
57’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 57 nci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki
“ilgililere” ibaresinin “taraflara” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ali İhsan Köktürk |
|
Trabzon |
Zonguldak |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 57’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “52 nci maddenin” ibaresinin “Bu
Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Günal |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Antalya |
Mersin |
|
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Denizli |
Isparta |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İfade daha açık ve anlaşılır
hâle getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 57 nci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki
“ilgililere” ibaresinin “taraflara” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Yasa
Teklifi’nin 57’nci maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda dört haftayı aşkın bir süreden bu
yana belli aralıklarla Sayıştay Yasa Teklifi’ni görüşüyoruz. Görüşmekte
olduğumuz yasa teklifinin genel gerekçesine baktığımızda, halkımızın ödediği
vergilerin karşılığı olarak devletten bekledikleri hizmetlerin etkin ve verimli
olarak kendilerine sunulması isteğinin Parlamento adına görev yapan Sayıştay
denetimi yoluyla sağlanması gibi çok önemli bir amacı ifade ettiğini görüyoruz.
Gerçekten de kamu mali yönetiminde saydamlığın sağlanması ve hesap verme
sorumluluğunun geliştirilmesi son derece önemli bir konudur. Dünyada kabul
gören temel yaklaşımın da tüm kamu kaynaklarının, kamu harcamalarının ve
faaliyetlerinin denetlenmesinin Sayıştay tarafından denetlenmesi olduğu
konusunda da herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak, üzülerek belirtmek
gerekir ki bu beklentilerle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
gelmesini arzu ettiğimiz yasa teklifi bu genel ilkelerin dışında, tam tersine,
farklı amaçlara, farklı hedeflere yönelmiştir. Maalesef, geride bıraktığımız
sekiz yıllık iktidar dönemine baktığımızda yolsuzluklar konusunda kılını
kıpırdatmayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin adi suçlara, yüz kızartıcı
suçlara kalkan olmasını önleme konusunda tek bir adım atmayan, “Deniz Feneri”
gibi yılın değil, on yılın değil, asrın soygununu sadece görmezden gelmekle
kalmayıp inceleme, araştırma ve soruşturma, kovuşturma aşamalarını olabildiğince
ağırlaştıran anlayıştan daha farklı bir yaklaşım beklemek de zaten olanaklı
değildir.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin bildiği gibi, yakın yıllara baktığımızda ülkemiz çok büyük bir kriz
yaşamıştır ve hâlen daha yaşamaktadır. Krizin etkileri nedeniyle esnaflarımızın
büyük bir bölümü kepenklerini kapatmak zorunda kalmıştır. İşini kaybeden yüz
binlerce insanımız maalesef yeni işsizler ordusuna katılmıştır. Bunlardan çok
daha acı olanı, işini kaybeden, kepenk kapatan esnafımız, işçimiz, emeklimiz
sorunlarının çözümü yolunda bir çıkış yolu göremediği için, hiçbirimizin kabul
edemediği, yaşamlarına son verme gibi bir sonuca yönelmişlerdir. Bugün de
maalesef milyonlarca insanımız açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşama
tutunmaya çalışmaktadır.
Ancak, değerli
milletvekilleri, ülkemiz böylesine büyük bir kriz döneminden geçerken,
milyonlarca insanımız, emeklimiz, işçimiz, çiftçimiz, açlık ve yoksulluk
sınırının altında yaşama tutunmaya çalışırken, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı bu gerçek durumun tersine, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının
harcama bütçelerini anormal derecede artırmıştır. Örneksemek gerekirse, 2007
yılında Sayın Sezer döneminde 33,8 milyon TL olan Köşk’ün harcama bütçesi -ve
bunun bir kısmı harcanmadığı için iade edilmiştir- 2011 yılında 116 milyon
TL’ye çıkartılmıştır.
WikiLeaks’in
kulakları çınlasın; 2005 yılında 30 milyon dolar olan örtülü ödenek harcamaları
2006 yılında yüzde 700’lük bir artışla tam 210 milyon dolara, 2007 yılında tam
240 milyon dolara çıkarılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu çok
basit birkaç örnekten de açıkça görüleceği üzere, bu anlayışı benimseyen Adalet
ve Kalkınma Partisi İktidarının kamu kaynaklarının adil ve verimli, etkin
kullanımı gibi bir kaygısı olmadığı da açıkça görülmüştür.
Yine bu anlayışın devamı
olarak ülkemiz, yolsuzluklar liginin en alt basamaklarında yolsuzluklar
konusunda kaygı yaratan ülkeler kategorisinde yer alırken, yolsuzlukla mücadele
konusunda zafiyet yaratacağını bile bile kendi
belediye başkanlarını, yandaş partili bürokratlarını, Meclisteki milletvekillerini…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
…ve kabinedeki bir kısım bakanlarını korumak amacıyla, aklamak amacıyla Türk
Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçunun
cezasını azaltacak, örtülü af getirecek bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunabilen, yine kamu kaynaklarının adil ve etkin kullanımı
konusundaki Sayıştay performans denetimini, sunmuş olduğu bir önergeyle ortadan
kaldırabilen Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar anlayışı, maalesef,
yolsuzlukları kamufle etme ve gizleme anlayışını çok açık bir şekilde ortaya
koymuştur.
Değerli milletvekilleri,
bugün gelinen noktada Sayın Başbakanın söylemlerinin tersine Adalet ve Kalkınma
Partisi yolsuzlukların sorgulayıcısı değil kalkanı durumundadır. Bütün bu
girişimlerin de Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurlu tarihinde son derece
olumsuz girişimler olarak anılacağı açıktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Teşekkür ediyoruz Sayın
Köktürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
510 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 57’nci maddesi üzerinde verilen Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
57’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 57’nci madde kabul edilmiştir.
58’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 58 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde yer alan
“veya” bağlacının “ve” bağlacı ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ali Rıza Öztürk |
|
Trabzon |
Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 58’nci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Günal |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Antalya |
Mersin |
|
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
Murat Özkan |
|
Denizli |
Isparta |
Giresun |
“İçtihadın birleştirilmesi
veya değiştirilmesi kararları, karar tarihini takip eden otuz gün içerisinde
Resmi Gazetede yayımlanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak
efendim?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe: Kararların
yayımlanması için otuz günlük süre getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 58 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde yer alan
“veya” bağlacının “ve” bağlacı ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, görüşülmekte olan kanun teklifinin 58’inci maddesinde Cumhuriyet
Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle konuşmama “Türkiye
bir hukuk devleti midir?” sorusunu sorarak başlamak istiyorum. Hukuk devletinin
temel özelliği, hukukun üstünlüğüne dayanmış olmasıdır; hiçbir organın, kişinin
hukukun üstünde yer almamasıdır, sadece yönetilenlerin değil, yönetenlerin de
kendilerini hukuk kurallarıyla bağlı saymaları ilkesidir. Hukuk devletinin en
temel özelliği, idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır.
Şimdi, AKP yöneticileri sık sık şunu söylüyorlar, usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları
gündeme geldiği zaman hemen deniliyor ki: “Elinde belgesi ve bilgisi olanlar
hâkim ve savcılara gitsinler.” Arkadaşlar, hâkim ve savcılar siyasal denetim
yapmaz. Denetimin iki boyutu vardır: Birisi yargı denetimidir, birisi de
siyasal denetimdir. Bu iki denetim de hukuk devletinin olmazsa olmazıdır çünkü
hukuk devletinin en temel özelliği, siyasal denetimi barındıran denetim
mekanizmasını savunmasıdır. Dolayısıyla İktidar sürekli, temel özellik olarak
denetimden kaçıyor. Denetim mekanizmalarını ya işlemez hâle getiriyor, çarkları
kırıyor ya da denetim mekanizmalarını tutmakla beraber yaptığı uygulamalarla o
denetim fiilen yapılamaz hâle geliyor. Siyasi iktidar Parlamentodaki
çoğunluğuna dayanarak genelgelerle ya da çıkardığı yasalarla yargı kararlarını
geçersiz hâle getirmeyi alışkanlık hâline getiriyor ve demokratik hukuk
devletinin en temel özelliği, idarenin eylem ve işlemlerinin, yasama ve yürütme
organının yaptığı her türlü işlemin yargı tarafından denetlenmesidir. Bu,
demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesidir. Şimdi, demokratik hukuk
devletinin olmazsa olmaz olan bu temel ilkesi yani yasama ve yürütmenin yaptığı
eylem ve işlemlerin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet
altına alınması olarak kabul eden bir anlayışın egemen olduğu bir ülkeye
demokratik hukuk devleti diyebilir miyiz değerli arkadaşlarım?
Şimdi, burada da Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına, yani millet iradesinin tecelli ettiği, millî
iradenin yansıdığı odak noktalardan birisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetim yapan Sayıştay kanununu çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, iktidar
partisinin bu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği tasarı ya da tekliflerin
hiçbirisinin milletin ve memleketin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmadığı
geçmişteki olaylarla açık ve seçik ispatlanmıştır. Şimdi de, Sayıştay, bu
görüşülen yasayla yine denetimin temel mekanizmaları devre dışı bırakılmaya
çalışılıyor. İktidar yolsuzlukları gizlemek için denetimden kaçıyor, denetimden
kaçmayı bir alışkanlık hâline getiriyor ve üslup olarak da ikide bir söylenilen
laf, demin bu kürsüde de söylendi: “Efendim, elinde yolsuzlukla ilgili belge ve
bilgisi olan, savcı ve hâkime gitsin.”
Arkadaşlar, burası Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Burası siyasal bir organdır ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi milletvekillerine Anayasa’yla ve Meclis İç Tüzüğü’yle yürütme organını,
bakanları denetleme hakkı ve yetkisi verilmiştir. Ben ister yargıya giderim
ister Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisindeki siyasal denetim hakkımı
kullanırım.
Şimdi, Sayıştayda
bekleyen dosyalar var. Yani bu basında çıktı ve bu haberler Sayıştay Başkanı
tarafından yalanlanmadı. Örneğin Karadeniz sahil yolu inşaatı, Deriner Baraj inşaatı, belediyelerin hafif raylı sistem
projeleri, Türkiye içme suyu yönetimi, Türkiye’de gıda denetimi, TÜBİTAK’ın
ARGE destekleme faaliyetleri dosyalarının yedi sekiz ayı aşkın bir süredir
Sayıştay Başkanının masasında sümen altı edildiği
yönünde basında çok ciddi iddialar çıktı. Gerçekten bu iddialar doğru mudur?
Eğer bu iddialar doğruysa bu dosyalar Sayıştay Başkanının masasında neden sümen altı ediliyor değerli arkadaşlarım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Yani AKP’nin en çok korktuğu şey denetim. Yani denetimden kaçmadıklarını
söylüyorlar ama denetimi Türkiye’de fiilen imkânsız hâle getiriyorlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki AKP çoğunluğunun gördüğü temel fonksiyon, kanun yapma
ya da denetime katkıda bulunmaktan öte denetimi engelleme görevi yapar hâle
gelmiştir. Bundan da son derece üzüntü duyduğumu ifade ediyorum. Sadece onların
eliyle değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının eliyle denetim
mekanizmaları tıkanmaktadır bu Mecliste. Öbür maddedeki önerge üzerinde ona
ilişkin somut örnekler vereceğim.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
58’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 58’inci madde kabul edilmiştir.
59’uncu madde üzerinde iki
önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 59’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen
“ve Resmi Gazetede yayımlanır.” ibaresinin, “ve karar tarihini takip eden otuz
gün içerisinde Resmi Gazetede yayımlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Emin Haluk Ayhan |
Mehmet Günal
|
|
Konya |
Denizli |
Antalya |
|
Behiç Çelik |
|
Nevzat Korkmaz |
|
Mersin |
|
Isparta |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu
Teklifinin 59 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Halil Ünlütepe |
|
|
Trabzon |
|
Afyonkarahisar |
|
“Madde 59- (1) Dairelerin
kararları veya bir dairenin iki kararı arasında aynı konuda aykırılık bulunur
veya bir içtihadın değiştirilmesine lüzum görülür ya da bu mahiyette bütün
işlemlere uygulanabilecek kararlar almaya ihtiyaç duyulursa, Sayıştay Başkanı
konuyu Genel Kurula gönderir. Genel Kuruldaki görüşmelere Başsavcı da katılır
ve görüşünü açıklar. Bu kararlara Sayıştay daire ve kurulları uymak
zorundadır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Sayıştay anayasal bir kurumdur. Anayasa’nın yargı bölümünde yer
almıştır. Görev alanı da Anayasa’da belirlenmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına, kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının mallarını
denetler, sorumluların hesap ve işlemlerini de kesin hükme bağlar. Kuvvetler
ayrılığının en önemli unsurlarından birisi, yasamanın yürütmeye, yürütmenin
yargıya, yargının da yasama ve yürütmeye karşı bir üstünlüğü yoktur, eşit
derecededir. Ama kendi düşüncemi söylemek istersem, yargı eşitler arasında
birinci sıradadır, hem yürütmenin işlemlerini hem yasamanın işlemlerini en üst
karar merci olarak denetler.
23’üncü Dönemde, siyasal
iktidarın genellikle yargı denetiminden ciddi bir şekilde kaçmaya çalıştığını
görüyoruz. Niçin böyle bir işlemin içine gidiliyor? Yolsuzlukların günden güne
artması, Türkiye'nin yolsuzluğun en yoğun olduğu ülkelerden birisi olması
siyasi iktidarda ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.
Şunu kabul etmek zorundayız:
Türkiye'nin yolsuzluklar konusunda karnesi zayıftır. Yolsuzluk yozlaşmadır.
Yozlaşma Türkiye’de tüm alanları tehdit eden boyuta ulaşmıştır. Her gün yeni
bir yolsuzluk iddiasıyla karşılaşıyoruz. Hepimiz şimdi televizyonların başında,
kimin hakkındane söylenecek, ne olacak diye dikkatle
izliyoruz. Kimimiz bunu safsata olarak da yorumlasak bunlar ciddiye alınacak
olan şeylerdir. Türkiye, Dünya Bankasının verilerine göre, yolsuzluk
sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Her türlü yolsuzluk toplumun
devlete olan güvenini yitirmesine neden olur.
Yolsuzlukla mücadelenin en
önemli ayaklarından biri yargıdır. Hükûmet yargı denetiminden
hoşlanmamaktadır. Geçen dönem bir Anayasa değişikliğiyle yargının yerindelik
denetimi biliyorsunuz iptal oldu, şimdi ise Sayıştay Yasası’nı görüşürken
performans denetiminde de uzaklaşmaya çalışıyoruz. Son Anayasa değişikliğiyle
yerindelik denetimine dikkat ettiğinizde, özelleştirmelerde Türkiye’de pis
kokular burnumuza geliyordu, bunlar iptal edilebiliyordu. Şimdi artık bunların
denetimin yargıdan alınmıştır. Eğer siz performans denetimini de Sayıştaydan alırsanız artık bir merkezî yürütmenin, bir
organın denetlenmesi imkânsız hâle gelecektir.
Değerli arkadaşlar, yargıda
yerindelik denetiminin, Sayıştayda da performans
denetiminin kaldırılması iktidarın yani yürütmenin denetimden kaçtığını
göstermektedir. Bağımsız yargı ve bağımsız denetim demokrasinin temel
unsurlarından biridir. Eğer bunlardan uzaklaşırsanız o ülkede hukuk devletinden
bahsedemezsiniz.
Bağımsız denetimin
yapılabilmesi için Sayıştayın bağımsız olması
gerekir. Peki, Sayıştay bağımsız mı? Buna “Evet” diyebilmek olanaklı değildir.
Sayıştay siyasallaşmıştır, Sayıştay diğer kurumlar gibi ele geçirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemeyi yapan Sayıştayın bazı raporlarının
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmediği kamuoyunda tartışılmaktadır.
Açıkçası, Sayıştayın bugün düzgün bir denetim
yapabildiğinden de endişe duyduğumu burada belirtmek istiyorum. Buna rağmen kendileştirilen bir yasayı burada tartışmak, performans
denetimini ortadan kaldırmak artık yürütmenin yasamaya ve yargıya tamamen
hâkimiyetini ortaya koyar ki bu bir parti devletine doğru gidişin izlerini
göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, bugün
kamuoyunda en fazla tartışılan, iki gündür gündeme düşen, ilimizdeki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) –
Bağlamaya çalışacağım Sayın Başkanım.
İlimizde sağlık hizmetlerinde
gelinen bir noktayı da sizlerle paylaşmak istiyorum: Afyonkarahisar
ilinin Sandıklı ilçesinde bir köyde sağlık taramasında özel bir şirketin
yaptığı uygulama sonucu 7 yurttaşımız görme duyusunu yitirmiştir. Bunlar yaşlı
kişilerdi, az da olsa gözleri görebiliyordu ama sağlık hizmetinin satılan bir
meta hâline getirilmesi sonucu o köydeki insanlar bugün gözlerini yitirmiş
durumdadırlar. Hâlbuki sağlık hizmetleri satılan bir hizmet olamaz. Sağlık
hizmetleri sosyal devletin temel ögelerinden
birisidir. O bölgelerdeki o şirket elemanları köye giderek “Biz sizden beş
kuruş para almayacağız, bir kuruş para almayacağız; biz sizin adınıza, ameliyat
edeceğiz ve devletten parasını alacağız.” diyerek devletin haksız ve yersiz
yere sömürülmesine de neden olunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
Buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) –
Efendim, önemli bir konu Başkanım, bir iki cümleyle bağlayacağım.
Sevgili arkadaşlar, bu
yurttaşlar sizin sağlık hizmetinde getirdiğiniz sömürü düzeninin sonucunda
gözlerini yitirmiş durumdadır. Elbette, şimdi, o sağlık kuruluşu acaba katarakt
ameliyatını yapabilecek durumda mıydı değil miydi? Bunun denetiminden birinci
derecede Sağlık Bakanlığı sorumludur. O insanlar bugün gözlerini yitirmiş
durumdadırlar, devletin desteğine ihtiyaçları vardır ama gerekli bir denetimin Hükûmet tarafından yerinde yapılmadığını görüyoruz ve
biliyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığından, öncelikle Bakanlık olarak o
yurttaşlardan özür dilenmesini istiyorum. O yurttaşlar sosyal devletin gereği
olarak, güvenerek gittikleri yerde devletin şefkatini görememişlerdir. Üç kuruş
para kazanabilmek için insanların bir denek taşı gibi belirli yerlerde
ameliyata götürülmesi, bu ülkenin yüz karasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, Genel Kurulu…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) –
Öncelikle Sağlık Bakanlığının…
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
Teşekkür ederim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum.
Sağlık Bakanlığımızın
öncelikle bu yurttaşlardan özür dilemesini diliyor ve tümünüzü saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 59’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen
“ve Resmi Gazetede yayımlanır.” ibaresinin, “ve karar tarihini takip eden otuz
gün içerisinde Resmi Gazetede yayımlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Is-parta) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özkan, bir dakikanızı rica edeceğim,
Sayın Erdöl sis-teme girmiş.
Buyurunuz efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin
konuşmasında geçen sağlık kuruluşuna ilişkin açıklaması
CEVDET ERDÖL (Trabzon) –
Sayın Başkan, yüce Meclise bilgi arz etmek için ifade ediyorum ki, Afyonkarahisar’daki olay çok ciddi ve talihsiz bir olaydır.
Sağlık Bakanlığımız ilgili sağlık kuruluşu hakkında gerekli soruşturmayı
başlatmıştır ve cerrahi işlemlerini durdurmuştur. Hukuki süreç devam
etmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erdöl.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 59’uncu
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Şimdi, benden önceki hatip
arkadaşım, değerli milletvekilimiz Afyon’da yaşanan bir hadiseyi, Afyon
milletvekili olarak dile getirdi ve peşinden de Sağlık Komisyonu Başkanımız ona
cevap verdi. Tabii, arkadaşlarımızın duygularına katılıyorum ama benim için çok
dikkat çekici bir husus oldu: Afyon milletvekilimiz Sağlık Bakanlığından özür
bekliyor, Sağlık Komisyonu Başkanımız da hukuki süreç başlattı, ama 7
vatandaşımız kör oldu arkadaşlar! Bu, ne özürle geçiştirilebilir ne de soruşturmayla!
Şimdi, gelelim başka şeye:
Sağlıkta performans yönetimi diye bir uygulama başlatıldı ancak bu Hükûmet Sayıştay denetiminde performans denetimini ortadan
kaldırdı. Peki, yönetim anlayışında performans yönetimi gibi bir kavramı maaş
ödemelerinde koyduğunuz takdirde, sosyal devletin Sağlık Bakanlığının
uygulamalarında bunları yaşıyorsunuz. Peki, arkadaşlar, denetimde niye bunu
yapmıyorsunuz?
Şimdi, ben, bu Hükûmetin çok enteresan bir yapısını sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu Hükûmetin, yeni kamu yönetimi
anlayışıyla ilgili tumturaklı kelimeleri, örneğin “saydamlık”, “hesap
verilebilirlik…” ya da “katılımcılık” gibi kelimeleri çok sık kullandığını
duyuyoruz. Gerçekten, bu kelimeleri kullanmakta grubunuzun milletvekilleri
olsun, Hükûmetiniz olsun son derece yetenekli.
Uygulamaya bakalım: Uygulamada bunların tam tersi söz konusu. “Hesap
verilebilirlik…” Hesap verilebilirlik için ne gerekiyor? İşte, bunun
kriterlerini INTOSAI, Avrupa Birliği koymuş. Nedir? Performans bazlı bir
yönetim ve performans bazlı bir denetim anlayışı. Şimdi, Sayıştay kanunuyla
bunları ne yaptık? Ortadan kaldırdık ve kanuna öyle de bir madde konulmuş ki
kanunun performans denetimini ortadan kaldırması bir başka vahim durum, bunun
dışında da performans ölçümü yapacaksınız, bunun da hukuki ve cezai sorumluluğu
olmayacak. Niye denetim yapıyorsunuz? Bir denetimin hukuki ve cezai sorumluluğu
yok ise niye yapıyorsunuz onu? Efendim “İfşa edeceğiz.” Devletin görevi
insanların yaptıklarını ifşa etmek midir? Devlet gerektiğinde ceza verir, hukuk
çerçevesinde; gerektiğinde de hesap sorar. Hani “hesap verilebilirlik” ilkesini
benimsemiştik? Arkadaşlar, yine “mış” gibi yaptınız.
Yeni kamu yönetimi anlayışı da sayenizde tamamen bir oryantal yapıya dönüştü.
Bunlardan vazgeçelim, ilkeleri bozmayalım. Bunlar, tüm dünya biliminin, tüm
kamu yönetimi anlayışının ortak geldiği noktalardır, bunlardan istifade
ederseniz ülkeyi iyi yönetirsiniz. İyi yönetilen ülke, halkı mutlu olan
ülkedir. Türk halkı mutlu mu? Hayır. Tüm araştırmalarda, kamuoyu yoklamalarında
bakıyorsunuz ki mutlu değil. İşte, bakıyorsunuz, 2000 yılında en düşük gelirli
vatandaşımızın millî gelirden aldığı pay nedir? 5,6. Peki, bugün ne? 5,4.
Değerli arkadaşlar, yapmamız gereken nedir? Düşük gelir gruplarının refahını
artırabilmek. Niye? Çünkü onlar açlık sınırının ya hemen üstünde ya da altında
yaşıyor. Çok sıkıntılı durumdalar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? En üstteki yüzde
20’lik dilimin geliri artıyor. Lorenz eğrisi sizin
zamanınızda tepetaklak olmuş gidiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
ülke yönetmek, sadece bir grubu zengin etmek, bir grubun isteklerini yerine
getirmekle olmaz, tumturaklı laflar etmekle de olmaz, bunun sonucu icraatla
olur.
Değerli arkadaşlar, “Sayıştayın içtihadı birleştirme kararları Resmî Gazete’de
yayımlanır.” diye bir hüküm getirmişsiniz ancak bunun bir süresini koymak
lazım. İşte, yeni yönetim, kamu yönetimi anlayışında ölçütler, performans
dediğimiz noktada mutlaka belirli olmalı. Kural koyuyorsak ne zaman, nasıl
yapılacağını kuralı koyanın öngörmesi gerekiyor ki uygulayıcı o süre içerisinde
onu yapsın. Efendim, “yayımlanır…” Ne zaman yayımlanır? Bir gün içinde mi, üç
gün içinde mi, beş gün içinde mi? Bizim önerimiz, otuz gün içerisinde
yayımlanması. Bu içtihadı birleştirme…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) -
…kararlarının belli bir süre içerisinde yayımlanmasının sağlanması tamamen
teknik bir konu, katılmanızda fayda var ama siz tabii ki “Biz her şeyi
biliriz.” mantığıyla buna da “hayır” diyeceksiniz ama yanlış yapacaksınız, onu
da açıkça belirteyim.
Diğer bir şey arkadaşlar
-yine bu yasada olmayan- Sayıştay, Anayasa’ya göre vermiş olduğu kararları
hükme bağlar. Şimdi, Sayıştay, mevcut yapısıyla Türkiye’deki mahallî idareler
dâhil tüm merkezî idare ve mahallî idare kuruluşlarının denetimini yapan bir
birim; hesaplarını istedi, denetleyecek, yerinde ya da merkezde denetleyecek;
belli bir süre içerisinde denetleyemezse bu hesapları, bu hesaplar açık
kalacak. Eskiden ne vardı? İki yıl içerisinde Sayıştay bunları denetlemezse
onanmış sayılma müessesesi vardı, şimdi o müessese ortadan kalktı, onanmazsa
hesaplar Sayıştayda duracak ve insanların başında Demokles’in kılıcı gibi durmaya devam edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Son
bir söz söyleyeyim.
Sayın milletvekilleri, hiçbir
hukuk sisteminde sonsuza kadar soruşturma anlayışı yoktur. Mutlaka, bunda da
kendiliğinden onanma müessesesini, eğer denetleyemezseniz bir süre içerisinde,
yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
59’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 59’uncu madde kabul edilmiştir.
60’ıncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki “hakkındaki”
ibaresinin “yönündeki” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi
|
Ahmet Tan |
|
Trabzon |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı kanun tasarısının 60. maddesinin 3. fıkrasının metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Mümin İnan |
Beytullah Asil |
Hasan Çalış |
|
|
Niğde |
Eskişehir |
Karaman |
|
|
Reşat Doğru |
|
Cemaleddin Uslu |
|
|
|
|
|
|
Tokat |
|
Edirne |
|
|
|
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Doğru,
buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun 60’ıncı maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış buluyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayıştay, devletin mali
kontrolünü, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına görevli ve yetkilidir. Dolayısıyla, fakir ve fukaranın, tüyü bitmemiş
yetimin hakkının korunması da bu kurumun sorumluluğundadır. Bu itibarla, kamu
kaynaklarının, bütün kamu fonlarının, kamu faaliyetlerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetimi Sayıştay tarafından yapıldığından, yolsuzluklarla ilgili
bütün iddialar da ciddiye alınmalı ve araştırılarak kamuoyuna sunulmalı ve
sonuçlandırılmalıdır. Son zamanlardaki bazı ihaleler, özelleştirmeler, kamu
vicdanını rahatsız etmekte, en ücra köşedeki, benim Tokat ilinin Reşadiye
kasabası Nebişeyh beldesindeki Ahmet Amca’mızı bile
rahatsız etmektedir. O bile rahatsızlığını defalarca dile getirmiştir.
En son, Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanlığının bazı belgeleri kamuoyuna yansımıştır.
Önümüzdeki zamanda daha da iddialar belki başka belgelerle ortaya çıkacaktır.
İşte burada, devletin bütün kurumlarına, özellikle Sayıştayımıza
çok önemli görevler de düşmektedir. Kimler “Ben geçinemiyorum.” diyerek siyaset
sonucu zenginleşmiş, yurt dışı bankalarda hesap açtırmış, bunun hesaplarını ve
bunun sonuçlarını göstermelidir.
Halk büyük bir sıkıntı
içerisinde mücadele etmekte “Nasıl yaşamımı düzeltirim, nasıl borçlarımı öderim?”
diyerek zorlanmaktadır. Örneğin, Tokat ilinde, Sigara Fabrikası işçilerinin
telefonlarla bildirerek dile getirilmesini istedikleri konuyu, burada bir
vesile olarak anlatmak istiyorum.
Kamuoyunda “Tekel işçileri”
denen bu insanlar, sigara fabrikalarının satılması, sonradan da kapanması ile
4/C kapsamına geçirildiler. Ancak, kadroları olmadığı için ihtiyaç olabilecek
her kuruma dağıtılıyorlar. Kendi evleri, çocukları olan yer değil de farklı
yönlere dağıtıldığını da görüyoruz. Maaş olarak da tahsillerine göre 800 ile
950 lira arasında maaş alıyorlar. Bu durum, bu insanları mağdur ediyor. Aynı
işi yaptıkları insanlardan hem çok daha az maaş alıyor hem de aile bütünlüğünün
bozulmasını yaşıyorlar. Aldıkları kredileri ödeyemiyor, borçlanmaya devam
ediyorlar. Hatta, icralar gelmeye başlamış. Hayatları altüst olmuş ve
psikolojilerinin de bozulmuş olduğunu görüyoruz. Ben, Tokat ilinde onlarca bu
şekilde insanın olduğunu biliyorum. Bu insanların durumlarını Hükûmet olarak tekrar ele almanız gerekmez midir?
Tekel işçilerinin başına
gelen, şimdi de TEDAŞ işçilerinin başına gelmektedir. TEDAŞ işçileri de 4/C
kapsamında dağıtılmaktadır. TEDAŞ işçilerinin sayısı az da değildir, yaklaşık
olarak 50-60 bin kişi civarında olduğu ifade edilmektedir. Aynı uygulama da onların
başına gelmek üzeredir. Ayrıca, sadece Tekel işçilerinin durumları da değildir.
Tekel işçilerinden şu anda yaklaşık olarak -Tokat ilinden biliyorum- 200’ün
üzerinde olan işçi henüz daha işe başlamamıştır, şu anda, aylardan beri maaş da
almıyorlar.
“4/C ile biz özelleştirme
mağdurlarına iş veriyoruz, onları mağduriyetten kurtarıyoruz.” diyorsunuz.
Geçmişte, 57’nci Hükûmet zamanında özelleşen her
kurumun işçisi mağdur edilmeden başka kurumlara aktarılmıştı. “Sadece bizim
zamanımızda 4/C çıktı, biz yerleştiriyoruz, biz mağduriyetleri gideriyoruz.”
demek de doğru değildir.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak toplum hayatını, demokratik rejimi ve manevi değerleri tahrip
eden ahlaki yozlaşmanın önlenmesini ve yolsuzluklarla mücadeleyi millî siyaset
anlayışının temel unsuru olarak görüyoruz. Temiz siyaset, temiz yönetim, temiz
toplumun tesisi artık kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır.
Siyaset kurumunun
faaliyetleri mutlaka ama mutlaka süzgeçten geçirilmelidir. Siyasete etik bir
temel kazandırarak siyasi ahlak yasası mutlaka zaman geçirmeden hazırlanmalı,
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmalı ve de çok süratli bir şekilde de
kanunlaşmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
milletvekili dokunulmazlığı makul esaslara bağlanmalı, kamuoyunu tatmin edici
şekilde milletvekili dokunulmazlığı sınırlandırılmalıdır. Bunun yanında,
belediye başkanları, üst düzey kamu görevlileri de hesap verebilmelidir. Görev
öncesi, görev sonu mal bildirimleri kamuoyuna açıklanmalı, yanlış yapanlar da
ortaya konulmalıdır.
Yolsuzlukla topyekûn mücadele
için “yolsuzluklarla mücadele kurulu” mutlaka oluşturulmalı, millî bir program
hazırlanarak sonuç alınmalıdır. Fakir ve fukaranın hakkı ancak böyle
korunabilir. Seçim meydanlarında atılan nutuklarla hiçbir yere varılamayacağı
da görülmüştür.
Sayıştay kanununa gelince:
Sayıştay kanununun, tabii, daha iyi hazırlanması, iddialardan arındırılması
gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Performans denetimi konusunda verilen önergenin de biz doğru olmadığını
düşünüyoruz. En azından denetim mekanizmasını daha aktif hâle getirmek, kamuoyu
vicdanını daha fazla rahatlatmak gerekmez miydi diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki “hakkındaki”
ibaresinin “yönündeki” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlgili madde konusunda
partimin verdiği teklif üzerine sizlere hitap edeceğim. Heyecanlıyım çünkü gece
mesaisi başladı, on beş dakika oldu. Yirmi yedi ülke var Avrupa Birliği üyesi,
şu anda gece mesaisi yapan bir tek AB ülkesi parlamentosu yok.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) –
Hepsini geçmişiz demek ki Sayın Tan.
AHMET TAN (Devamla) – Gece
mesaisi yapmak tabii ki güzel bir şey ama gece mesaisi yapmanın Başbakanın
baskınıyla gerçekleştiği bir Parlamentoda, Başbakanın baskınıyla çalışabilen
bir AKP, bir iktidar grubunun ortaya çıkardığı manzara çok iştah açıcı değil
konuşma bakımından.
Tabii, gece çalışmasının
sonunda ne çıkıyor? Gece baskınının sonunda kanunların delik deşik olması
çıkıyor. İçinde bulunduğumuz maddeyle ilgili ve görüştüğümüz kanunla ilgili
duruma bağlayacağım, o da şudur: Şimdi, görüştüğümüz kanun, iktidarınızın ilk
yılında çıkardığınız 5018 sayılı Kanun’un kurmaya çalıştığı sisteme Sayıştayımızın uyarlanması için yapılan bir kanun
değişikliği. Şimdi, bu kanun 2003’te çıktı, 2005’te yürürlüğe girdi, beş yılda
bu kanun yetmiş altı yerinden delik deşik hâle getirildi, yirmi altı ayrı kanun
değişikliği teklifiyle. Niye? Çünkü gece mesaileri dolayısıyla hiç kimse neyin,
nasıl görüşüldüğü konusunda bir fikir sahibi olmuyor. Dışarılara çıkılıyor
haklı olarak, sonra işte bir düdük çalınıyor, koşa koşa
içeri geliniyor. Yani, bu manzara gerçekten benim ilkokulu bu sene bitiren
kızımın okulunda bile sergilenmeyen bir manzara. Tabii çok sempatik bir şey
çocuklara benzetilmek ama çocukça kanunlar çıkarmak, çocukça işler yapmak
devleti teslim alan bu yüce Meclisin üyelerine yakışmıyor. Şimdi, tabii ki
bütün arkadaşlarımız aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorlar, ben de tekrar
etmekten kendimi alıkoyamayacağım.
Parlamentonun var: Biri,
yasama, öteki denetim. Yasamayı -Allah’a şükür- yürütmenin gölgesinde
gerçekleştiriyoruz ama asıl denetim kısmı ne oluyor? Buna hiç bakanımız,
bakacak olanımız yok.
Şimdi, isterseniz -hepimizin
yanında cep telefonlarımız var, bazılarında ikişer, üçer tane var- “420 50 00”
numaralı Meclis telefonunu arayın. Buradan “Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesapları İnceleme Komisyonunu bağlar mısınız?” deyin, karşınıza kimse
çıkmayacaktır. Bu Meclisin en temel komisyonlarından birisi Büyük Millet
Meclisi Hesapları İnceleme Komisyonudur. Bu Komisyon sayenizde yok durumda şu
anda. İç Tüzük’te olduğu hâlde yok, Meclisin İnternet sitesinde olduğu hâlde
yok, fiilen yok, yok edildi. Geçen dönemdeki Başkan şu anda işsiz durumda,
komisyon üyeleri de yok, o yüzden… Bu, ufak bir örnek denetimden kaçmaya.
Büyük Millet Meclisi adına
kamu denetimini kim yapıyor? Sayıştayımız yapıyor. Sayıştayımızı da denetim yapmaktan alıkoyan bir kanun şu
anda görüşülüyor, sonuca bağlamak üzereyiz. Ama asıl Büyük Millet Meclisi
kendini denetlemekten alıkonmuş durumda. Kendini Büyük Millet Meclisi onlarca
yıldır -demin söylediğim- Hesapları İnceleme Komisyonu vasıtasıyla denetlerdi.
Bu denetim sadece 2 memura verildi. Şu anda Büyük Millet Meclisi kampüsü içinde… Eski parayla konuşalım ki daha iyi
anlayalım çünkü gece mesaisinde kafalar iyi çalışmayabiliyor, çalışmadığı zaten
değiştirilen kanunlardan anlaşılıyor. Burada…
HASAN KARA (Kilis) – Daha
gece olmadı ki, on ikiye çok var.
AHMET TAN (Devamla) – Daha
gece olmadı ama…
HASAN KARA (Kilis) – Akşam
daha, akşam.
AHMET TAN (Devamla) – Resmen
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre yediden sonra çalışma olmazdı. Ben, otuz
yedi yıldan beri bu Meclis çatısı altındayım, basın bürosundan izledim, böyle
bir Meclis görülmemiştir. Fabrikalar kurun, fabrikalara mesai yaptırın ama
Büyük Millet Meclisi mesai yapınca kanunlar sakat çıkıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Tan, sayenizde... 60’ncı maddedeki önergenize bakar mısınız…
AHMET TAN (Devamla) - Sakat
çıktığının en büyük ispatı da 5018 sayılı Kanun beş yıl içinde tam yetmiş altı
yerinden delik deşik edildi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
60’ıncı okur musunuz Sayın Tan…
AHMET TAN (Devamla) - Bu
Kanun’a uyduracağız Sayıştayı ama bu Sayıştaya uydurma süreci içinde de Sayıştay savuştay hâline gelecek.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Tan, önergeniz ne ifade ediyor, önergeniz ne söylüyor?
AHMET TAN (Devamla) - Sayıştayı hesapları incelerken savuşturur hâle geleceğiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Önergeniz ne söylüyor, önergeniz?
AHMET TAN (Devamla) - Evet,
soru önergesi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Bakın, bu gece mesaisinin sorumlusu sizlersiniz.
AHMET TAN (Devamla) – Evet,
canınızı sıkıyor ama bunları birisinin söylemesi lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Önergede ne var, önergede?
AHMET TAN (Devamla) - Gece
mesaisi sırasında yeni bir kural başlatalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Önergede ne var?” diyorum.
AHMET TAN (Devamla) - Gece
mesaisi sırasında esası kaçırmamak şartıyla maddenin dışına çıkılabilir. Bu
madde yani Allah yapısı bir madde değil.
İktidar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır, siz diyorsunuz ki “Gece mesaisinin sebebi…” Gece mesaisinin sebebi bu
önerge…
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın Tan.
AHMET TAN (Devamla) –
Bağlayacağım sözümü.
Bütçeler bile, çıkarttığınız,
o beş yıl evvel çıkartılan fakat askıya alınan o Kanun dolayısıyla bütçeler
bile uygulanamaz hâle geldi. Devamını daha sonraki maddede arz edeceğim.
Beni dinlediğiniz için bu
gece mesaisinin başlangıcında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tan.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Karar yeter sayısını istiyorum.
BAŞKAN – Bakacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Oylama için bir dakika süre
veriyorum sayın milletvekilleri ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
60’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 60’ıncı madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
510 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylaması tamamlanmıştı, şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü bölüm, 81’inci
maddedeki bir ve ikinci fıkralar ile geçici 1, 2, 3 ve 4’üncü maddeler dâhil
olmak üzere 61 ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, uzunca
bir zamandır gece yarılarına kadar Sayıştay kanun tasarısını görüşüyoruz.
Tabii, zaman zaman Sayın Başbakan gelirse iktidar
sıraları kalabalık oluyor, Sayın Başbakan yoksa böyle boş sıralara konuşmak
durumunda kalıyoruz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Muhalefetin kalabalığı gözlerimizi yaşartıyor!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Evet.
Tabii biz, demokratik
eleştirel görevimizi yaparız, ama oylamalar sırasında da çoğunluğun burada
bulunmasını ararız.
Şimdi, özellikle bizi
izleyenler, “Uzunca zamandır niye tartışıyorsunuz, bu yasa tasarısında ne var?”
diye sorarlarsa, bizim, esas itibarıyla -tabii bazı karşı olduğumuz noktalar
var ama- burada verilen bir önergeyle performans denetiminin şekil değiştirmiş
olması yatar.
Şimdi, biz diyoruz ki: Şu
anda yürürlükte bulunan yasadaki performans denetimi olabilir. Bunu
beğenmiyorsanız, sizin hazırladığınız, grup başkan vekillerinizin hazırladığı
kanun teklifinde yer alan, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan performans
denetimi tanımını koyunuz, biz bunlara da razıyız ama iktidar partisi grubu da
diyor ki: Ben verdiğim bir önergeyle performans denetimini etkisiz hâle
getirdim, bu hâliyle kabul edeceksiniz diyor. Tabii gruplar arası, muhalefet
ile iktidar arasındaki bu güven bunalımı buradaki müzakereleri uzatıyor, o
nedenle de gece yarılarına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmak zorunda
kalıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayıştay anayasal bir kurum. Anayasal bir kurum olarak kamu harcamalarını denetleyen
bir kurum. Dünyanın her yerinde kamu harcamalarını karşılamak üzere vergi
toplanır, dünyanın her yerinde bu kamu harcamalarına yetkiyi meclis verir ve
meclisler de bu yetkinin nasıl kullanıldığını denetler. Olay budur, yapılması
gereken budur. Tabii bu denetim yetkisinin tarafsız bir şekilde kullanılması
son derece önemlidir. Eğer denetim yetkisinde -bu, vergi denetiminde de
böyledir, diğer denetimlerde de böyledir, müfettişlerin denetiminde de
böyledir- eğer tarafsızlık bir kenara atılırsa, o denetime kimse güvenmez. O
güvensizlik başladığı zaman da siz ne yaparsanız yapın amacına ulaşamazsınız.
Değerli arkadaşlarım, o
açıdan, biz, Sayıştayın yansız olmasına, tarafsız
olmasına, bütün denetimler gibi, vergi denetiminin yansız olmasına, tarafsız
olmasına ve bakanlıklara bağlı teftiş kurullarının da tarafsız olmasına son
derece önem veriyoruz. Ama ne yazık ki bizde sistem, genellikle, mesela,
bakanlıklardaki teftiş kurullarına baktığımızda, bakan tarafından atanıyor,
bakan o kişiyle ilgili görevi veriyor. O kişilerin, müfettişlerin yazdığı
raporları bakan isterse yürürlüğe koyuyor isterse uzunca bir süre bekletiyor. O
nedenle, Sayıştay, bir anayasal kuruluş, onun bazı sorunları var, onları
konuşacağız ama biz isteriz ki Türkiye’deki bütün teftiş kurulları bir SPK
gibi, BDDK gibi bir bağımsız kurul hâlinde birleştirilsin ve teftişler yansız
bir şekilde yapılsın.
Burada biraz önce konuşuldu,
değerli arkadaşlarımız gündeme getirdi, -Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun- vakıflardaki, cami onarımlarındaki
yolsuzluklarla ilgili iddialar var. Şimdi, iktidar grubundan laf atan
arkadaşlarımız dediler ki: “Gidin bunu savcılığa bildirin.” Değerli
arkadaşlarım, devlet yönetiminde her şeyin savcılık ve mahkemeler tarafından
çözümlenmesi değil, onun iç mekanizması içinde, denetim ve teftiş mekanizması
içinde açıklığa kavuşturulması önemlidir. Mesela, vakıflarla ilgili bu iddia
gündeme gelir gelmez hemen ilgili bakanın, teftiş kurulu başkanının harekete
geçmek suretiyle “Bu iddialar doğru mudur?” diye hareket etmesi gerekir. Çünkü,
yargının hareket etmesi biraz daha şekle bağlıdır, orada büyük sıkıntılar,
zorluklar vardır ama teftiş mekanizması derhâl harekete geçer ve “Ben
müfettişlerime denetlettim, şu noktada belgeler bu, bu noktada iddialar bu,
cevapları bu” diyebilirsiniz. Ne yazık ki bu yapılmıyor. Burada bir kör dövüşü
şeklinde; iddialar ortaya atıldığı zaman, işte “Yargıya gidin, yargıya
gitmediğinize göre burada bir sonuç çıkmaz.” iddiaları hep gündemimizi işgal
ediyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa
tasarısıyla, geçmişte KİT’lerin denetiminde, kamu iktisadi teşebbüslerinin
denetiminde gerçekten çok yararlı, değerli hizmetler yapmış olan Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunu da Sayıştay bünyesine alıyoruz. Tabii,
özelleştirmeler nedeniyle KİT’lerin sayısı azaldığı için, iş hacmi küçüldüğü
için böyle bir ihtiyaç doğmuş olabilir. Geldiğimiz noktada bu arkadaşlarımız,
orada önemli görevler yapmış olan Yüksek Denetleme Kurulundaki arkadaşlarımız
artık Sayıştay bünyesinde olacaklardır. Oradaki üye olarak çalışan arkadaşlarımızın
Sayıştay üyesi olamayacakları tasarıda yazılı. Hiç yoksa “başdenetçi”,
“denetçi” şeklinde görev yapacakları anlaşılıyor. Sayıştaya,
Sayıştay Başkanına önemli bir sorumluluk düşüyor. Bu arkadaşlarımızın, orada,
bir misafir gibi, yeni bir katılma gibi değil, Sayıştayın
asli unsurları gibi mütalaa edilmek suretiyle değerlendirilmesi ve gene
iktisadi teşekküllerin denetiminde görevlendirilerek onların tecrübelerinden,
birikimlerinden yararlanılması son derece önemlidir. Bunu belirtmeyi görev
biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, gruplar
arasında bir protokol yapıldı, ocak ayından itibaren Türk Ticaret Kanunu
incelemelerine başlayacağız, grup başkan vekillerimizin mutabakatı çerçevesinde
bu konuları görüşeceğiz. Ama iktidar partisi kendisi muhalefete işi düştüğü
zaman gidiyor, konuşuyor, bir mutabakat arıyor fakat kendisi muhalefetle
mutabakat sağlamakta başka konularda çok çekimser davranıyor, çekingen
davranıyor. Bir torba yasa geldi, esas itibarıyla vergi ve sigorta primlerinin
affını öngören bir tasarı, yirmi maddelik bir tasarı. Biz dedik ki: “Önce bu
yirmi maddeyi getirin, Meclis tatile girmeden biz bunları çıkaralım.” Ama bir
de baktık ki önümüze yirmi maddeyle düzenlenecek vergi ve prim affının yerine
yüz yirmi maddelik bir tasarı geldi. Şimdi bu olmaz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) –
Biz dedik ki: “Vergi affına -bu esnafın sıkıntıda olduğunu biliyoruz- bu
noktada biz de yardımcı olalım, bir an önce çıksın.” Çünkü ta temmuz ayından
beri bütün esnaf “Vergi affı çıktı, çıkacak; sigorta prim affı çıktı, çıkacak.”
diyor, bir yandan da icralar devam ediyor, gelin, bunu çözelim. Bunun yolu
nedir? Bunun yolu sadece vergi affıyla ve sigorta primi affıyla ilgili yirmi
maddeyi ayrı görüşelim, diğer maddeleri başka şekilde görüşelim. Ama siz bunu
torba yasa anlayışı içinde birleştirirseniz burada samimi davranmış olmazsınız
ve umutla bu yasanın çıkmasını bekleyen esnafa, köylüye, çiftçiye de kötülük
yapmış olursunuz. Bunu da belirtmek istiyorum. Nasıl ki bir Türk Ticaret
Kanunu’nda gruplar arasında uzlaşma sağlanmışsa, bu konuda da gelin, bir
uzlaşma sağlayalım, bu af konusunu, yeniden yapılandırma konusunu bir an önce
yasalaştıralım, diğer konuları da uygun şekilde zamanı geldiğinde görüşelim
diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özyürek.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik…
OKTAY VURAL (İzmir) – Manisa
Milletvekili Erkan Akçay konuşacak efendim.
BAŞKAN – Manisa Milletvekili
Sayın Akçay…
Buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Sayıştay Kanunu Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri,
Sayıştay, kamu idarelerinin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Millet
Meclisi adına denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlayan çok önemli anayasal bir kurumdur. Sayıştay, aynı zamanda Parlamentonun
bütçe hakkını etkili hâle getiren, daha doğrusu etkili hâle getirmesi gereken
bir kurumdur. Sorumluların hesap ve işlemlerini yargılayarak beraat ya da
zimmetlerine karar verebilmesinden dolayı Sayıştaya
ayrıca hesap mahkemesi de denilmektedir. Üzülerek ifade etmek isterim ki,
Sayıştay Kanunu bu hâliyle etkili bir denetim yapamayacaktır. Sayıştay denetimi
bu hâliyle şeklî bir denetim olarak kalmaya mahkûmdur.
Bir yüksek denetim kurumu
olan Sayıştayın yolsuzlukların önlenmesinde ve
yolsuzlukla mücadelede aktif ve etkin bir görev üstlenmesi ve yolsuzlukla
mücadelede kamu yönetimlerini desteklemesi ve aktif olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sayıştayın hâlihazır mevcudiyetiyle yolsuzluğu
kontrol altına almada ve önlemedeki fonksiyonu maalesef yetersizdir.
Bu Sayıştay teklifinin
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmeleri sırasında da yapılan bazı
değişikliklerle Sayıştayın denetimi daha da etkisiz
hâle getirilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
yolsuzluk, kamu mal ve hizmetlerinin maliyetlerini artırırken aynı zamanda
kalitesinin azalmasına da yol açmaktadır. Yolsuzluk ülkenin dışa bağımlılığını
ve yoksulluğunu artırmaktadır. Yoksulluk halkın devlete karşı saygısını
yitirmesine yol açmaktadır. Yolsuzluk ahlak çöküntüsü yaratmaktadır.
Yolsuzluklar ülkelerin yatırım tercihlerini saptırmakta ve kaynakların etkin
kullanımını engellemektedir.
AKP Hükûmeti
yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi yolsuzlukların önünü açacak düzenlemelere
de girişmiştir. Yolsuzlukları kolaylaştırmak adına AKP’nin yaptığı ilk
düzenlemelerden ve gayretlerden birisi, denetim sisteminin engel olmaktan
çıkarılması olmuştur. Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile kamu kuruluşlarının teftiş
kurullarının kaldırılmasına gayret edilmektedir. Bu yöndeki düzenleme henüz
hayata geçirilemese de denetim sistemi sulandırılarak etkinliği
zayıflatılmıştır. Özellikle bu tasarının da sulandırılmasıyla Sayıştay denetimi
formalite denetim olmaktan öteye geçemeyecektir.
AKP İktidarı, yolsuzlukların
önündeki engelleri kaldırmak adına kamu ihalelerini istedikleri gibi
yönlendirebilmek için ihale mevzuatını değiştirmekle işe başlamıştır. AKP
İktidarı döneminde kamu ihale mevzuatında bugüne kadar tam elli dört değişiklik
yapılmıştır. Hükûmetin işini zorlaştıran hususlar bir
bir temizlenmekte ve ihale mevzuatı AKP için âdeta
bir dikensiz gül bahçesine döndürülmektedir.
Bir diğer düzenleme de
kentsel rantların peşkeş çekilmesi ve paylaşım düzeni kurulması için imar
mevzuatında olmuştur. İmara ilişkin yetkilerin çeşitlendirilmesi suretiyle rant
paylaşımı kolaylaştırılmıştır.
Yolsuzluğun geldiği boyut
fevkalade ürkütücüdür. Paylaşımda sorun yaşanmadığı müddetçe bu kapalı devre
ilişkiler ağının deşifre edilmesi oldukça zor olmaktadır. Çemberin dışında
kalanların ya da hakları zayi olanların cılız feryatları duyulsa da bu sesler
yandaş medya tarafından kolaylıkla susturulabilmektedir. Ayyuka çıkan
yolsuzluklar, içeride ekonomik kayıpların yanı sıra ahlaki erozyona yol
açarken, dış kamuoyunda ülkemizin itibarının maalesef zedelenmesine yol
açmaktadır.
Türkiye'nin yolsuzluk
konusunda bozuk sicili uluslararası kamuoyunda da kötü bir imajın oluşmasına
yol açmaktadır. Uluslararası Saydamlık Örgütünün 2009 Yılı Yolsuzluk Algılama
Endeksi’nde Türkiye'nin 61’inci sırada yer alması çok üzücü bir durumdur.
Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında AKP Hükûmetinin
yolsuzlukla mücadelede başarısız olduğu vurgulanarak, Türkiye’de yolsuzluğun
pek çok alanda yaygın olduğu, Hükûmetin yolsuzlukla
mücadelede kaydettiği ilerlemenin sınırlı kaldığı, yolsuzluğu önlemek için
etkin uygulayıcı kurumlar kurulmasını içeren bir planın bulunmadığı,
yolsuzlukla mücadelede başarı için milletvekilliği dokunulmazlığının
sınırlandırılması gerektiği, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının
finansmanına ilişkin olarak şeffaflığı artırması beklenen mevzuatın kabulü
konusunda ilerleme kaydedilmediği, seçim kampanyalarının finansmanını denetleme
yetkisine sahip herhangi bir devlet kuruluşu bulunmadığı, Kamu Görevlileri Etik
Kurulunun Başbakanlığa bağlı olmasının yanlış olduğu belirtilmekte ve ayrıca,
Alman mahkemesinin mahkûm ettiği Deniz Fenerinin esas ayağının ve suçluların
Türkiye’de olduğu, Türk Hükûmetinin siyasi nedenlerle
bu davada adli takibat yapmayı savsakladığı ve suçu örtbas etmek istediği
hususlarına özellikle işaret edilmektedir.
Bu tespitlerin yapıldığı
Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye'nin sicilinde yine olumsuzluk olarak
görülen bu yolsuzluk afetiyle mücadele için şu dört önlemin alınması tavsiye
edilmektedir: Milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılması ve
kaldırılması, hâkimlerin bağımsızlığını koruyacak mevzuat değişikliği
yapılması, bağımsız denetim ve değerlendirme kurumunun kurulması, yolsuzlukla
mücadelede uzman polis ve savcılardan oluşacak bir birimin teşkil edilmesi.
Türkiye tarafından da kabul
edilen Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’ne göre,
siyasetin desteğinden ve hoşgörüsünden yararlanmadan bir ülkede yolsuzluk
toplumsal bir sorun hâline dönüşemez. Temiz bir toplum gerçekleştirilmesinin ön
şartı siyasetin temizlenmesidir. Ülkemizde de bugüne kadar ortaya çıkarılan
yolsuzluk iddialarının baş aktörlerinin dokunulmazlık zırhındaki
milletvekillerinin ve siyasilerin olması da göstermektedir ki temiz toplum ve
temiz siyaset için öncelikle dokunulmazlığın kaldırılması, en azından
sınırlandırılması gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz 23’üncü
yasama döneminde milletvekillerine ait dokunulmazlık dosyalarının sayısı 700’ü
aşmıştır. Çeşitli suç iddialarını içeren dokunulmazlık dosyaları içinde Sayın
Başbakana ve AKP’li milletvekillerine ait dosyalar oldukça kabarıktır.
Dokunulmazlığın kaldırılması konusundaki çağrılara bugüne kadar AKP Hükûmeti hep kulak tıkamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kalpazanlıktan zimmete, görevi ihmalden resmî evrakta sahteciliğe kadar uzanan
yolsuzluk iddialı dokunulmazlık dosyası bekleyen kişilerden başka bir tavır
beklemenin de manasının olmadığı görülmektedir. AKP Hükûmeti
ve Sayın Başbakan bu konuda olumlu şeylerin yapılacağı hususunda topluma ümit
ve vaat vermek şöyle dursun, günden güne daha da yolsuzluğa zemin hazırlayan
icraatlara imza atmaktadırlar.
Avrupa Birliği Türkiye
İlerleme Raporu’nda hâkimlerin bağımsızlığını koruyacak mevzuat değişikliği yapılması
gerektiği belirtildiği hâlde, son Anayasa değişikliği gereğince yapılan
seçimler sonucunda Adalet Bakanlığı patentli bir liste tulum çıkararak Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna 10 üye göndermiştir. Üstelik Adalet Bakanı ve
Müsteşarının Kurulda bulunması eleştiri konusu olduğu hâlde şimdiki durumda
Bakanlığın bir müsteşar yardımcısı ve bir genel müdürü de Kurula üye olarak
seçilmiştir. Yeni yapısıyla birlikte Yüksek Kurul tamamen Adalet Bakanlığının,
dolayısıyla da siyasetin vesayetine girmiş bulunmaktadır. Siyasetin
vesayetindeki bir kurulun denetiminde olan ve sicil verme iradesine tabi olan
yargıçların Hükûmetin bürokratlarıyla yandaş iş
adamlarının davalı olduğu yolsuzluk davalarında bağımsız karar vermelerini
beklemenin bir anlamı yoktur. Türk yargısının onurlu savcı ve hâkimlerini
töhmet altında bırakmak istemeyiz ve kesinlikle tenzih ederim ancak siyaset
kurumunun daha yoğunlaşacak olan baskıları karşısında kendilerini zorlu bir
mücadelenin beklediğini de ifade etmek istiyorum ve bu düşüncelerle sözlerime
son veriyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akçay.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yaman.
Buyurunuz Sayın Yaman.
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin üçüncü bölümüyle
ilgili Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum, bu nedenle
hepinizi en içten duygularla selamlarım.
Açıkça ifade etmem gerekirse bu
yeni Sayıştay Kanunu Teklifi eski kanunun eleştirilen pek çok yönünü düzeltme
şansını ne yazık ki kaçırmış ve kullanamamıştır. Yeni teklifin performans
denetimi konusundaki yaklaşımları ve düzenlemeleri ise deyim yerindeyse ilgili
çevrelerce bir şok etkisi yaratılmıştır.
Öncelikle performans
denetimiyle ilgili bazı hatırlatmaları yapma ihtiyacı duymaktayım. INTOSAI
Performans Denetimi Uygulama Rehberine göre performans denetimi; devlet
faaliyetleri, programları veya organizasyonlarının verimliliğinin ve
etkinliğinin ekonomik ve iyileştirmelere yol açma amacı gözetilerek bağımsız
bir biçimde incelenmesi demektir. Performans denetiminin amacı da hesap verme
sorumluluğunu geliştirmek, kurum faaliyetlerinin performansının
geliştirilmesini desteklemek, idari ve mali reformları teşvik ederek
Parlamentoya ve kamuoyuna objektif performans bilgisini de sunmaktır.
Performans denetiminin
Türkiye’deki pratiğine baktığımızda da 832 sayılı Kanun’un 1996 yılındaki
değişikliği ile bu konuda denetime tabi tutulan kurum ve kuruluşların
kaynaklarının verimli, etkin ve tutumlu kullanılıp kullanılmadıklarını
denetleyerek denetim sonuçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlarla
sunma görevi yetkisi verilmesi sağlanmıştı. Bu kapsamda, Sayıştay tarafından
bugüne kadar 15 performans denetimi çalışması tamamlanmış, 2 pilot çalışma
hariç tamamı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. 6 performans denetim
çalışması da hâlen devam etmektedir. Sayıştayın on
dört yıllık performans denetimi uygulaması bugüne değin uluslararası uygulamalarda
da tam bir uyum içinde yürütülmüşken bugün bundan vazgeçilmesi, burada dile
getirildiği gibi, birçok hatibin değindiği gibi, büyük bir eksiklik olarak
grubumuz tarafından da karşılanmaktadır.
Denetimin her aşamasında
yönetimin onayı alınmakta, önemli her gelişme hakkında yönetime anında haber
verilmekte ve yönetim uygun görüşü doğrultusunda da hareket edilmesi bu şekilde
sağlanmıştı. Oysa, yeni teklifle öngörülen performans denetim modeli kamu
idaresini kendisi tarafından yapılan performans ölçme işleminin Sayıştay
tarafından yeniden yapılmasına dayandırılmaktadır. Yeni teklif bununla da
yetinmemekte, ülkemizde ve dünyada bir ilki gerçekleştirerek “Sayıştay
tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini
sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” hükmünü de hayata
geçirmiştir. Bu da önemli bir eksiklik olarak tarafımızdan
değerlendirilmektedir.
Değerli arkadaşlar, kanuna
hüküm konularak “Performans denetimi şöyle yapılsın, böyle yapılsın.” demek
eşyanın da tabiatına aykırı bir durumdur çünkü denetim rasyonel bir
faaliyettir. Denetimin nasıl yapılacağı denetim standartlarında ve
rehberlerinde yazılıdır. Yani söz konusu sürece ve etkinliklere denetçilerin
müdahalesi son derece sınırlıdır.
Teklifin bu hâliyle “performans
denetimi” adı altında performans denetimiyle hiçbir bağı olmayan bir faaliyeti
düzenlerken, gerçekte ise performans denetimi faaliyetlerine son vermektedir.
Hepimiz bilmekteyiz ki, on dört yıllık Sayıştay performansı denetimi ve
birikimi ülkemizin yüzünü ağartan bir birikimdir ancak görünen o ki bu birikim
küçük hesaplara bugün feda edilerek bundan vazgeçilmiştir.
Yine, teklif hazırlanırken,
meslek mensuplarının, sivil toplum örgütlerinin ve Sayıştay Denetçi Derneğinin
görüşlerine hiç önem verilmemiş, bu konuda birikimlerinden de
yararlanılmamıştır. Öncelikle Sayıştay üyeliği süresinin on iki yıl olarak
sınırlandırılması, Sayıştay üyeliği seçim sürecine tüm meslek mensuplarının
dâhil edilmesi, denetçinin doğrudan temyiz talebinde bulunabilmesi, “Performans
denetimleri mali ve hukuki sonuç doğurmaz.” hükmünün kaldırılması, meslek
mensupları için mesleki kıdem esasının getirilmesi, en üst meslek unvanının
uzman denetçi yerine başdenetçi olarak değiştirilmesi
gibi temel isteklerinin de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
yasayla ilgili önemli bir konu da silahlı kuvvetlerin askerî harcamalar ve
denetimleri konusunda sivil iradeye hesap vermeye yanaşmaması ve askerî
harcamaların ülkenin en önemli gider kalemlerinden birisini teşkil etmesine
rağmen kapsam dışında kalmasıdır. Askerî harcamaların bu örtülü harcamalarla
birlikte Millî Eğitim Bütçesinden daha fazla olduğunu hepinizin bilgisine
sunmak isterim. AB’ye uyum çerçevesinde Hükûmetin
önündeki çözüm bekleyen problemlerden biri de bu sürecin gizlilikten
çıkarılması konusundaki her yıl yinelenen tutumudur. Nitekim, 2002 yılından
beri Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetim
dışılığı ve şeffaf olmaması konusu her zaman söz konusu edilip bugüne kadar taşınmıştır.
Yasanın Silahlı Kuvvetler
bütçesi ve harcamaları üzerindeki denetiminin güçlendirilmesiyle ilgili olarak
hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Askerî harcamaların denetimi konusunda
harcama sonrası dış denetim, Anayasa’ya göre Sayıştay tarafından yapılabilmektedir.
Ancak bu denetim, muhasebe kayıtlarına dayanmaktadır ve masabaşı
incelemeleri şeklinde yürütülmektedir. Denetçilerin yerinde inceleme yapmasına
bugüne kadar izin verilmemektedir.
Değerli arkadaşlar, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin harcamaları konusunda bu yıl ilki Bilgi Üniversitesine,
diğer ise TESEV’e ait hazırlanan çok önemli iki rapor
bulunmaktadır. Her iki raporda da dikkat çekilen en önemli husus, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin harcamalarının şeffaf olmaması ve denetime tabi tutulmamasıdır.
Eleştirilen en önemli noktalardan biri de ordudaki vergi muafiyetidir. OYAK’a
bağlı şirketler vergilerini ödemekteyken OYAK’ın kendisi her türlü vergiden,
gelir, kurumlar, veraset ve intikal vergileri, damga vergisi gibi birtakım
vergilerden muaf tutulmaktadır.
Askerî harcamaların önemli
bir ayağı da bütçe dışı harcamalardan oluşmaktadır. Ancak bunda da gizlilik
esası alındığından gerekli biçimde bu konu da incelenmemektedir. Bilgi
Üniversitesi Kamu Harcamaları İzleme Platformu’nun hazırladığı rapora göre, Türkiye,
hâlâ yüksek askerî harcama yapan ülkeler kategorisinde ilk sıralarda yer
almaktadır.
Yine TESEV’in
raporlarına göre, bütün kamu kurumlarının harcamaları Sayıştay denetiminden
geçerken Türk Silahlı Kuvvetleri yıllardır bu denetimden muaf tutulmuştur. Önce
12 Martta, ardından 12 Eylül ve sonrasında yapılan değişikliklerle askerî
malların ve harcamaların denetlenmesi de bu yolla engellenmiştir.
Yine Bilgi Üniversitesinin
raporunda, Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfına ait tam on altı şirketin hiçbir
şekilde, bugüne değin denetlenmediği bildirilmektedir. Her şeyden önce şunu net
ve açık olarak belirtmek isterim: Hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem de bu
kurumun vakıflarının ve bağlı bütçe ve Savunma Sanayii
Müsteşarlığı gibi kuruluşlarının fonlarıyla beraber, kamu denetimi yapan tek
kuruluşumuz olan Sayıştay denetiminin dışında bırakılması, bu ülkenin vesayetçi
demokrasiden kurtulmayacağının en belirgin özelliklerinden birisidir.
Yine, Sayıştay denetimi
dışında bırakılan örtülü ödeneklerle ilgili harcamaların da nasıl yapıldığı ve
bu harcamalarla ilgili kamuoyuna ve ilgili basın yayın kurumlarına yansıyan
bilgileri de hafızalarımızda değerlendirdiğimizde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – …
bunu keyfî olarak nasıl kullandıklarını, birçok yerde yapmış olduğumuz
denetimler sırasında da bizzat gözlemiş ve görmüş bir insan olarak şunu diyorum
ki: bilhassa Başbakanlık örtülü ödeneğinin ve yine güvenlik birimlerimizden
Emniyet Genel Müdürlüğünün, MİT’in, Jandarmanın ve diğer istihbarat
birimlerinin bu harcamalarının da behemehâl bir şekilde bir denetime tabi
tutulması gerektiğini belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yaman.
Şahsı adına Bilecik Milletvekili
Fahrettin Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Poyraz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken
hepinizi en kalbî duygularımla selamlarım.
Artık, yavaş yavaş kanunumuzun sonuna doğru gelmekteyiz. Üçüncü bölümle
ilgili olarak görüşmelerimize başlayacağız. Ama buraya gelen arkadaşlarımız,
konuşmalarında sıklıkla, AK PARTİ’nin bu kanunu
çıkarma çabasına rağmen hâlâ birtakım yolsuzlukları gizlemeye, saklamaya
çalıştığı, yolsuzlukların önünü açmaya çalıştığı gibi birtakım ithamlarda
bulundular, birtakım iddialarda bulundular. Hatta o iddialar o noktaya gitti ki
birtakım kutsallarımız bile gelip burada tartışma konusu yapıldı ve özellikle
ve özellikle, işte, camilerin onarımında bile birtakım yolsuzlukların
yapıldığını iddia ettiler. Sayın Grup Başkan Vekilimiz de çıktı, dedi ki:
“Efendim, elinizde bir belge varsa, bir bilgi varsa lütfen elinizdeki bilgi ve
belgeleri devletin savcıları var, hâkimleri var, onları buralara verin, iletin
ve hep birlikte de bunların takipçisi olalım.”
Bundan daha doğal, bundan
daha gerçekçi de bir öneri olamazdı aslında ama şunu da göz ardı etmemek lazım:
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetlerine kadar
hiçbir dönemde tarihe sahip çıkma anlamında, medeniyetimizin miraslarını koruma
ve bizden sonraki gelecek kuşaklara aktarma noktasında da bir gayret, bir çaba
sarf edilmedi. Bugün sadece seksen bir ilimizdeki binlerce tarihî eserimiz
değil, ülke sınırları dışında atalarımızdan bizlere miras kalan eserlerimizin
onarımını da hep bu dönemde yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Bugün sadece
Ankara’da, Diyarbakır’da, Muş’ta, Bilecik’te, Edirne’de değil ama aynı zamanda Saraybosna’da, Mostar’da, Kosova’da, Balkanların diğer
ülkelerinde, Kafkasya’da ve Orta Doğu’nun pek çok ülkesinde ecdadımızın bize
bıraktığı mirası geleceğe taşıma anlamında da en ciddi gayreti sarf eden AK
PARTİ hükûmetleri oldu.
Yolsuzluğu önlemek için ne
gerekiyorsa yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Evet, “Denetim sistemini
değiştireceğiz.” dedik ve başladık. Kafamızda bir hedef vardı, “Uluslararası
düzeyde bu iş nasıl yapılıyorsa o şekilde olacak.” dedik. Hatırlarsanız 22’nci
Dönemde Kamu Yönetimi Temel Kanunu düzenlemesiyle aslında önemli adımları attık
ama yine hatırlarsanız ki o dönemde yapmaya çalıştığımız reformlar başta
Cumhurbaşkanlığı makamı, sonrasında da Anayasa Mahkemesi engeliyle maalesef
gerçekleştirilemedi, bugünlere kadar pek çok düzenleme uzadı da uzadı, ancak
yeni yeni birtakım eksiklikleri tamamlamaya
çalışıyoruz.
Hedefte ne var? Amerika’yı
ikinci defa keşfetmeye gerek yok. Hedefte şu var değerli arkadaşlar: İç
denetimi ayırırsınız, dış denetimi ayırırsınız ve ondan sonra herkes hak ve
yükümlülüklerini, sorumluluklarını bilerek denetim sisteminde görevlerini icra
ederler. Aslında bizim bugün yaptığımız bu. Şu anda dış denetimi, Parlamentonun
denetim yetkisi olan ve bunu Parlamento adına yapacak olan en üst denetim
kurumu olan Sayıştayı yeniden yapılandırıyoruz ve Sayıştayı tekrar burada yapılandırırken, güçlendirerek yeniden
yapılandırıyoruz.
Sadece Sayıştayı
güçlendirmiyoruz, onun dışında “dış denetimin tekliği” esası çerçevesinde
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu da Sayıştayla
birleştirerek, Sayıştaya dâhil ederek daha da
güçlendiriyoruz ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tecrübesini de Sayıştaya ekliyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Hiçbir denetim bırakmıyorsun!
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
“Hiçbir denetim bırakmıyorsun.” diyen arkadaşlarımıza şunu söylüyoruz, diyoruz
ki: Değerli arkadaşlar, kanunu açın, lütfen okuyun; bir de bir önceki kanunu,
832 sayılı Kanun’u açın okuyun. Orada Sayıştayın
denetim alanına, denetimin kapsam alanına bakın ve şu andaki yaptığımız
düzenlemedeki Sayıştayın denetim kapsamına bir bakın;
hangisinde bir genişletme var, hangisinde Sayıştayın
denetim alanını genişletiyoruz…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Hangi
kadroyla yapacaksın, hangi sayısal kadroyla? 800 kişiyle mi yapacaksınız bu
kadar işi?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
“Hangi kadroyla yapacaksınız?” Sayıştayda 800 tane
yetişmiş, yıllarını bu işe vermiş, Türkiye'nin bütün sorunlarını bilen,
kurumlarını bilen ve bu işi yapma noktasında da sabırsızlıkla bu kanunun
çıkmasını bekleyen bu kadrolarla bu işi yapacağız, daha doğrusu Sayıştay
yapacak.
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Binlerce belediye var, binlerce şirket var.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
Biz Sayıştaya inanıyoruz, biz Sayıştaya
güveniyoruz ve biliyoruz ki bu ülkede Sayıştay iyi çalıştıkça, Sayıştay etkin
bir denetim yaptıkça, denetlenmedik hiçbir kurum kalmadıkça, her kurum hesap
verir hâle geldikçe burada milletin her dediği her yerde hâkim olacak, milletin
kararı kararların merkezinde olacak. Sayıştayın da bu
anlamda böyle bir misyonu, böyle bir sorumluluğu var çünkü Sayıştay Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına yani aslında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
…millet adına denetim yapan bir kurum. İnşallah bundan sonraki dönemde bu kanun
uygulanmaya başladığı zaman artık, Türkiye’de kapalı kapılar ardında birtakım
konuların konuşulduğunu, birtakım kararların alındığını, birtakım harcamaların
yapıldığını inşallah görmeyeceğiz ve inşallah, bundan sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisi ile Sayıştay arasındaki daha da güçlenerek oluşturulan bağ,
milletin temsilcilerinin bu konularda daha bilgili olması ve yaptığı işler
noktasında da daha isabetli karar vermesine vesile olacaktır diyorum, tekrar
kanunumuzun milletimize hayırlı olmasını temenni ederek, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Poyraz.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Alaattin Büyükkaya…
(“Yok” sesleri) Yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – O yoksa ben konuşmak istiyo-rum.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayıştay kanunu
görüşülürken bir konuyu dile getireceğim:
DFİF, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu. Dışişleri bütçesinde tüm suç Sayıştaya atıldı. Eğer bir ihracatçı ihracat yapıyorsa,
Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan eğer ödeme yapacaksak ihracatçıya, bir
yıl sonra ödediğin para hiçbir işe yaramaz arkadaşlar. Eğer insanları rekabet
koşullarında verdiği fiyatla bu düşen kurlarla tamamen ithalat finansmanı
yaparak verdiğin sözü zamanında yerine getirmiyorsan bir yıl sonra verdiğin
para, para değildir arkadaşlar. Zamanında veriyorsan para o paradır. Soruyoruz,
peki neden bir yıl sonra ödüyorsunuz? Adres, Sayıştay gösteriliyor. Ben bu
konuyu burada…
Ben bu ülkenin geleceğinin,
bu ülkedeki ekonomik özgürlüğün ihracatla olacağına inanan bir insanım. Ancak
bu ülke dış ticaret açığı vermeden ihracat fazlası verdiği bir günde, ülkede
herkes ekonomik olarak huzurlu ve mutlu olacaktır. Ben buna inanan bir kişiyim.
İthal ekonomisiyle bir yere gidemeyiz arkadaşlar. Onun için, ihracatçıya ne
yapsak, özellikle katma değeri yüksek mallarda, özellikle ithal ikamesi olmayan
mallarda bu insanlara ne yapsak azdır.
Onun için, bir kere,
biliyorsunuz, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda CHP’li üyeler olarak DFİF fonunun
-ihracatın- yüzde 1’e çıkarılmasını istedik, önerge verdik. Eğer Türkiye’nin
ihracatını 500 milyar dolar olarak bu ülke hedefleyecekse, bu insanların
tanıtım fonuna, bu insanların eline bir şekilde birtakım enstrümanlar vermek
zorundayız arkadaşlar, vermiyoruz. Yine, bu sene verilen para topu topu 600 milyon lira DFİF olarak. Bunun bir kısmı da
biliyorsunuz belli ürünlere gidiyor DFİF fonunun dışında. O zaman, DFİF fonu
dediğimiz fonda aşağı yukarı 300 milyon bir para kalıyor yani Dış Ticaret
Müsteşarlığına verilen para. “Bunu al, al, kullan.” diyorlar. Bir kere, bu
para, yetmeyen bir para ama bir yıl sonra ödenen para, para değildir ar-kadaşlar. Burada bir sorun var. Ben burada Sayıştay
görevini yapmıyor, demiyorum ama bir şekilde bu süreç bir yıla uzuyor, bu
sürecin yok olması lazım, bu sürecin kısıtlanması lazım.
Şimdi, DFİF fonunu ihracatçı
birlikleri ödüyor ama ihracatçı birliklerindeki insanlar devlet memuru değil.
Ya bir yasa çıkarın “DFİF fonunu ihracatçı birlikleri öder.” deyin ya Sayıştay
denetiminin dışında tamamen sorumluluk… Dış Ticaret Müsteşarlığını Sayıştay
denetlesin, hesabı Dış Ticaret Müsteşarlığına sorsun. Siz devlet memuru olmayan
ihracatçı birliklerindeki insanlara hesap sorarsanız bunlar da her türlü
sorumluluktan kaçıyorlar, yarın, kendilerine zimmet geleceği endişesini
taşıyorlar.
Durum bu arkadaşlar. Bu,
Türkiye’nin önemli bir konusu, Türk ihracatçısının önüne konulan bir settir.
Yine söylüyorum: Sayıştay görevini yapmıyor demiyorum ama buradaki prosedür,
burada uygulanan prosedür ve gecikmeler ihracatçının önüne set oluyor
arkadaşlar. Mutlak bunun çözülmesi lazım. Bunu kim çözecektir arkadaşlar? Bunun
çözülmesi lazım, Türk ihracatçısının önüne konulan bu setin kaldırılması lazım.
Parayı bugün bana verin ki ihracatta o adam da öbür şekilde gitsin işine
baksın. Bir yıl sen para alama, zaten kurlardan dolayı kazandığı nerelere
gelmiş, bir sene sonra verdiğin para ne işe yarar?
Değerli arkadaşlarım, buna
mutlaka Dış Ticaret Müsteşarlığıyla Sayıştayın ortak
bir çözüm bulması lazım. Kanunsa kanun… Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda da Dış
Ticaret Müsteşarlığı görüşülürken tüm CHP’li üyeler olarak söyledik: Biz
Türkiye ihracatının önünün açılması için her türlü olanağın ihracatçıya
verilmesinden yana her şeye varız ama bu sorun devam ediyor.
Ben bir kez daha hepinizin
bilgisine sunuyorum. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Değerli milletvekilleri,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Söz hakkı olarak birer dakika
verdiğimi tekrar yineleyeyim.
Sayın Tütüncü, Sayın Vural,
Sayın Genç, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz ve Sayın Doğru
sisteme girmişler. Sırayla söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, sorulara geçmeden önce, bu bize dağıtılan raporda, benimkinde şöyle bir
durum var: Şimdi, 113’üncü sayfadan başlıyor, 128’inci sayfaya geliyor, ondan
sonra tekrar 113’üncü sayfaya dönüyor. Bu nasıl bir baskı? Yani 510 sıra sayılı
Yasa Tasarısı…
BAŞKAN – Belki onda bir hata
olmuştur, düzeltsinler Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
böyle olur mu? Nasıl bir baskı? Nasıl böyle bir düzenleme yapıyor?
BAŞKAN – Belki onda bir hata
vardır Sayın Genç. Arkadaşlar size…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
bir şey olur mu efendim? 113’ten 128’e geçiyor...
BAŞKAN – Düzgününü size
tekrar versinler, bir hata var herhâlde Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
bir şey olmaz ki Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam Sayın Genç.
Size şimdi düzgün baskısını verirler.
Sayın Tütüncü, Sayın Vural,
Sayın Genç, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz, Sayın Doğru
sisteme girmişler, sırayla söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum, performans
denetiminin değiştirildiği önergeyle ilgili. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak performans denetiminin Genel Kurulda verilen bir önergeyle değiştirilmiş
olmasının gerekçesini anlayamıyoruz. AKP’ye göre gerekçe “Yerindelik
denetiminin önlenmesi için.” şeklinde açıklandı ama yerindelik denetiminin
olmadığı zaten bu teklifin belli bir maddesinde var. Ben, şimdi, burada
doyurucu bir açıklama bekliyorum Hükûmetten. Gerçek
amaç nedir? Neden performans denetiminin şeklini bir önergeyle değiştirdiniz?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tütüncü.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayıştayca, genel
uygunluk bildirimi haricinde Meclise sunulan, sunulması öngörülen çeşitli
raporlar var: 25’inci maddesine göre hazine menfaatlerini zarara uğratıcı
nitelikte görülen mevzuat hükümleri, 28’inci maddesinde mali sistemle ilgili
rapor, 87’nci maddesinde de devlet malları ve kamu idareleriyle ilgili rapor,
88’inci maddesinde de mevzuata uygun görülmeyen işlerle ilgili rapor gibi. Bu
raporlar 1979 yılına kadar ara ara Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuşken bu tarihten sonra, 2001 yılına kadar, yirmi iki
yıl boyunca hiçbir raporun sunulmamasının nedeni nedir acaba? Neden böyle bir
şey olmuş? Bu konuda Sayın Bakan bilgilendirirse memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, Sayıştay Başkanına soru
sormak istiyorum.
Şimdi, Sayın Başkanım,
Sayıştay denetimi, denetçinin düzenleyeceği raporla başlar, başka bir şey yok.
Denetçi nasıl rapor düzenleyecek? 48’inci maddede diyor ki: “Denetçi tarafından
kamu zararına yol açan bir hususun tespit edildiği hâllerde denetim başlar.”
Kamu zararıyla başlar. Peki, burada hukuki denetim nerede? Zarar ayrı bir olay,
idare eylem ve işlemlerinin hukuka aykırı olmaları ayrı bir olay. Sizce,
getirilen bu yasa ile kamu kurum ve kuruluşları sağlıklı bir denetime tabi
tutulacak mıdır?
Ayrıca, yine burada yapılan
bir değişiklikle -36’ncı maddede galiba- kamu kaynaklarının etkin, verimli
kullanılıp kullanılmadığını da Sayıştayın
denetiminden çıkardılar. Bu duruma göre, yani Sayıştay, kamu kaynaklarının
etkili ve verimli kullanılıp kullanılmayacağını denetlemeyecek. Kamu
yönetiminin yine işlemlerinin hukuka aykırılık yönüyle değil de ancak zarara
yol açan bir işlemden dolayı denetleyecek. Bu durumda siz Sayıştay olarak
sonuca ulaşacak mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Sayıştayca hazırlanan raporlar, Plan ve Bütçe Komisyonuna
gelmiş durumda ve on üç tane rapor, aşağı yukarı sekiz senedir bekliyor. Bu
raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine ne zaman almayı
düşünüyorsunuz? Raporların gereğini yapmayla ilgili bir iradeniz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çalış.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına kamu harcamalarını denetlemekle görevlendirilen anayasal bir kurumun
değişiklik yasasını görüşüyoruz. Şu anda Sayıştayda
bekleyen, Sayıştay Genel Kuruluna sunulmayan ve büyük raporlarda ciddi ölçüde
kamu zararlarının tespit edildiği duyurulan, bilinen, Karadeniz Sahil Yolu,
Derinler Barajı ve hafif raylı sistemler konusunda Sayıştayın
performans denetimleri sonuçlanmış olmasına rağmen Genel Kurula neden
sunulmuyor? Acaba, sunulmamasının nedeni, bu son görüştüğümüz yasada performans
denetiminin çıkarılmasını mı bekliyorsunuz? Sayıştay Başkanının masasında bu
raporların bekletilmesi görev ihmali, görev suçu değil midir?
Ayrıca, yolsuzlukların
üzerine gidildiği söyleniyor. Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz. Telekom
ortada, Tekel ortada, Balıkesir SEKA ortada; AKP’nin sözcülerinin “Yolsuzlukla
mücadele ediyoruz.” demeye hakları yok, bu sözleri söyleyemezler, bunların
hepsi belgeli.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağyüz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde birçok kurum ve
kuruluşta yolsuzluklarla ilgili çok ciddi iddialar olmaktadır. Özellikle, son
olarak, cami tamiratında bile yolsuzluk olduğu iddia edilmiştir. İnsanların
haksız yere suçlanmaması için Hükûmet olarak yolsuzlukların
araştırılması ve sonuçlandırılması için bağımsız bir kurul oluşturmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gördüğümüz kadarıyla,
aylardır Sayıştay denetçileri denetim görevine gönderilmemektedir. Bir
denetçinin devlete marjinal maliyetiyle marjinal faydasını da içeren Sayıştayın performans denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tarafından bugüne kadar hiç yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.
Sayıştay denetiminde
özellikle belediyelerle ilgili bölüm çok önemli bir yer tutmakta, belediyelerin
ve yerel yönetimlerin denetim sonuç raporları da dikkatimizi çekmektedir.
Özellikle burada sormak
istiyorum: Sayıştay denetimi sonucunda yerel yöneticilerden kaç adet belediye
başkanımıza dava açılmıştır? Sayıştay denetimi sonucunda açılan davalar sonunda
kaç belediye başkanı ceza almıştır? Yine, bu denetimler sonucunda kaç belediye
başkanımıza zimmet çıkarılmıştır ve çıkan bu zimmetlerin tahsil edilip
edilmediği Sayın Bakan tarafından bilinmekte midir? Bunun yanında, yerel
yöneticiler olarak -belediye meclis üyeleri, başkan vekilleri, başkan yardımcıları
gibi- yerel yönetimlerden bu zamana kadar çıkan zimmet TL olarak ne kadardır?
Bilgi verilirse…
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Cengiz.
Sayın Yeni…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, biraz evvel bir milletvekili arkadaşımız Sayıştayın
denetim yapmadığını ifade etti. Ben Sayıştayın
denetimlerine devam edip etmediğini öğrenmek istiyorum. Yerinde ve merkezde
denetim devam ediyor mu, yapılıyor mu? Bu konuda bilgi verirlerse memnun
olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeni.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) – Sayın Başkan, birkaç soru doğrudan doğruya Sayıştay Başkanımızla
ilgili olduğu için o sorulara kendisi cevap verecek, öteki sorulara da yazılı
cevap vereceğiz efendim.
BAŞKAN – Peki efendim.
Buyurunuz Sayın Başkan.
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL
– Sayın Meclis Başkanım, sayın milletvekillerim; sizleri şahsım ve kurumum
adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekillerimizin
sormuş oldukları sorularla ilgili olarak, bir kısmını huzurlarınızda cevaplandırmak
istiyorum, bir kısmını da teferruatlı ve teknik olduğu için yazılı olarak arz
etmeyi düşünüyorum.
Sorunun biri, Sayın Korkmaz’ın ve Sayın Yeni’nin ortak sorusu: “Denetçi göreve
gönderilmemektedir. Denetim devam ediyor mu, etmiyor mu?”
Sayın milletvekillerim,
Sayıştay, 1862 yılında kurulmuş, yüz kırk dokuz yaşında bir anayasal kurumdur
ve çalışmaları çok ciddi bir yasal mevzuat ve geleneğe bağlıdır. Sayıştayda görev yapan tüm denetçilerin bir yılda ne
denetim yapacağı takvime ve güne bağlanmıştır ve Sayıştayda
denetçilerin tamamı çalışmaktadır ve denetim yapmaktadır.
Sayıştayın denetim
sistemi yıllık olarak planlanmakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Sayıştay
denetimine tabi kurumların bir kısmına denetçiler, yerlerine giderek -illere,
il belediyelerine, il özel idarelerine ve il muhasebe birimlerine giderek-
yerinde denetim yapmaktadır. Yerinde denetim yapmayan denetçilerimiz, merkezde,
merkeze evrak gelerek evrak üzerinde denetim yapmaktadır. Sayıştayda
bütün denetçiler denetime çıkmaktadır ve bütün kurumlar, kurumumuzun kapasitesi
ölçüsünde denetlenmektedir ve -daha önceden de ifade ettim- büyükşehir
belediyelerinin tamamı, il belediyelerinin hemen hemen
tamamı, il özel idareler, üniversite ve diğer kurumlar denetlenmektedir ve Sayıştayda atıl durumda olan bir denetçi kesinlikle
bulunmamaktadır.
Sayın vekillerim, performans
denetim raporları konusunda bir soru yöneltilmişti. Ben 2 Kasım Plan Bütçe
Komisyonunda Sayıştay bütçe teklifi sırasında sorulara cevap vermiştim ve
tekrar arz ediyorum: Performans denetim raporu hazırlama süreci devam
etmektedir ve kesinlikle Sayıştay Başkanının masasında ya da başka bir yerde
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyi bekleyen ya da o hâle getirilmiş
hazır hiçbir performans denetim raporu bulunmamaktadır. Bunu, Sayıştay Başkanı
olarak 2 Kasım Plan Bütçe Komisyonunda ifade ettim, sorulduğu zaman tekrar
ifade ettim. Denetim bir süreçtir ve bu
süreç devam etmektedir. Tekrar altını çizerek ifade ediyorum: Denetim raporları
tamamlandığı hâlde Meclise gönderilmeyen, Sayıştay Başkanının masasında,
yakınında bulunan herhangi bir performans denetimi raporu bulunmamaktadır.
Bunun olması da zaten mümkün değildir.
Sayın vekillerim, bunları arz
ediyorum, diğer sorulara da yazılı olarak cevap arz edeceğim.
Saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akyel.
Sayın milletvekilleri, üçüncü
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 21.30
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
510 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi üçüncü bölümde yer alan
maddeleri ve o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
61’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
510 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 61. maddesinin “…kanun yollarına ilişkin…” kısmının “…kanun
yollarıyla ilgili…” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
|
Oktay Vural |
Behiç Çelik |
Nevzat Korkmaz |
|
İzmir |
Mersin |
Isparta |
|
Beytullah Asil |
Reşat Doğru |
Hasan Özdemir |
|
Eskişehir |
Tokat |
Gaziantep |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ali
Rıza Öztürk
Trabzon
Mersin
"Madde 61- Bu Kanunda
hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi,
süreler, taraf vekilleri, bilirkişi, keşif, duruşma sırasında tarafların
mahkemenin sükunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler
ile kanun yollarına başvurma hallerinde, hesap yargılamasının özellikleri
dikkate alınarak 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu’nun
61’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önerge üzerinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bundan önceki konuşmamda da söylediğim gibi, Sayıştayın
asli görevi, var oluş nedeni denetimdir yani denetim ve Sayıştay kavramları,
kelimeleri birbirini bütünleyen, tamamlayan kelimelerdir. Oysa bugün Sayıştayın denetleme yapamaz bir noktaya, denetim
mekanizmasının kırıldığı bir noktaya doğru götürüldüğünü ben söylemiştim ve
konuşmamda Türkiye gerçekten bir hukuk devleti midir sorusunu sorarak
Türkiye'nin elde ettiğimiz veriler açısından hiç de hukuk devletine
benzemediğini söylemiştim.
Şimdi, yine, Türkiye hukukun
üstünlüğü ilkesinin uygulanması açısından nasıl sınıfta kaldı, Washington
merkezli bir düşünce kuruluşu “Dünya Adalet Projesi” yayınlamış; 2010 yılı
raporunda hukukun üstünlüğü endeksini açıklıyor ve değerli arkadaşlarım,
Türkiye burada özellikle üç önemli başlıkta son sıralarda yer alıyor.
Bu faktörlerin ilki, hükûmetin yetkilerinin kısıtlanması alanında yani denetim
alanında. Burada Türkiye, araştırmanın yapıldığı 35 ülke arasında 31’inci
sırada, bölgesinde 5 ülkenin arasında sonuncu sırada, aynı gelir grubundaki 7
ülkenin arasında da 7’nci sıradadır yani denetimden kaçan bir siyasal iktidarın
olduğu bir süreci yaşadığımızı ben söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
denetimin, bir yandan bu Parlamentonun kanun yapma görevi kullanılarak, bir
yandan da Meclis Başkanlığı vasıtasıyla, bir yandan da -yargısal denetimin de-
mahkeme kararlarının etkisiz hâle getirilmesiyle geçersiz kılındığını ben
söylemiştim.
Şimdi, Meclis Başkanlığının
fiilî olarak denetimi engellemesi: Hepimizin bildiği üzere, milletvekillerinin
soru sorma ve Meclis araştırma komisyonu kurma talepleri oluyor.
Milletvekillerinin Meclis araştırma komisyonu yoluyla denetleme hakları, zaten
Parlamentodaki çoğunluk, AKP çoğunluğuyla fiilen engelleniyor. Geriye kalıyor
milletvekillerinin siyasal denetim araçlarından birisi soru sorma hakkı. Meclis
Başkanlığına soru soruyoruz, Meclis Başkanı, tümüyle sübjektif görüşlerle bu
soru önergelerinin muhatap başbakana ya da ilgili bakanlara ulaşmasını
engelliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
elimde Sayın Meclis Başkanımızın iade ettiği bir soru önergesi var. “İç Tüzük’ün
96’ncı maddesine göre soru; kısa, gerekçesiz, kişisel görüş ileri
sürülmeksizin; kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyen bir önerge ile
açık ve belli konular hakkında bilgi istemekten ibarettir. İlgili önergeniz İç
Tüzük’ün 96’ncı maddesinde belirtilen nitelikleri taşımadığından önergeniz
işleme konulmamıştır, ilişikte iade edilmiştir.”
Değerli arkadaşlarım, burada
ne diyor: “Soru, kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürülmeksizin…” Ben de
Sayın Başbakana bir cümle sordum arkadaşlar, ne yorum yaptım ne kişisel görüş
söyledim. Kısa, bundan daha kısa bir soru önergesi olabilir mi? “Türkiye’de
basın özgürlüğü var mıdır?” dedim, bu kadar soru yani iade edilen önerge bu
kadar, başka hiçbir şey yok.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla
dilerim.
Türkiye’de basın özgürlüğü
var mıdır?”
Bu önerge demek ki çok
uzunmuş Sayın Meclis Başkanına göre.
Değerli arkadaşlarım, Meclis
Başkanının görevi, yürütme organını, bakanları, başbakanı korumak değildir.
Meclis Başkanının görevi, bu Meclisin hakkını, hukukunu, milletvekillerinin
hakkını, hukukunu korumaktır. Tabii ki, benim elimdeki verilere göre, Freedom House adlı bir Amerikan
kuruluşunun yaptığı değerlendirmede, en iyi durumda olan 30 ülke arasında
Türkiye yok basın özgürlüğü bakımından. Tatminkâr durumda olan 50 ülke arasında
basın özgürlüğü bakımından yine Türkiye yok; etti 80 ülke. Kayda değer
sorunlarla karşılaşanlar arasında Türkiye gene yok, 34 ülke; etti 114 ülke.
Basının ciddi sorunlarla karşılaştığı ülkeler yani 114 ülkeden sonraki ülkeler
arasında Türkiye var. Kim var yanında Türkiye'nin: Ukrayna var, Singapur var,
Somali var, Fas var, Pakistan var, Kırgızistan var, Malezya var, Etiyopya var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
İşte değerli arkadaşlarım, sizin övünerek, sitayişle bahsettiğiniz Türkiye'nin
demokratik hukuk devleti açısından geldiği nokta, basın özgürlüğü açısından
geldiği nokta böyle bir yer. Yani sizin Türkiye’yi getirdiğiniz yer
Etiyopya’nın yanı, Malezya’nın yanıdır.
Sayın Başbakanın bu soru
önergesine yanıt vermekten Meclis Başkanı marifetiyle kurtarılmış olması
gerçekleri örtmüyor değerli arkadaşlarım. Meclis Başkanı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi milletvekillerinin denetim yapma hakkını kendi subjektif
görüşleriyle engellediği gibi, Meclis bürokratlarının insafına terk etmiş
vaziyettedir. Bu, kabul edilemez bir durumdur. Yasama ve denetleme yetkisi
milletvekillerinin bürokratlar tarafından engellenemez.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.51
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
510 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 61’inci maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
510 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 61. maddesinin “…kanun yollarına ilişkin…” kısmının “…kanun
yollarıyla ilgili…” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun
Teklifi’nin 61’inci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
61’inci madde, Sayıştayın bütçe, mali, sosyal ve diğer haklarına ilişkin
hususları düzenlemektedir. Sayıştay, genel bütçe içinde kendi bütçesiyle
yönetilir, Sayıştay Başkanlığı, bütçesini, eylül ayı sonuna kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunar.
Değerli milletvekilleri, Türk
kamuoyunun yakından takip ettiği bir kanun teklifinin görüşmelerine devam
ediyoruz. Yolsuzluk, yozlaşma, denetim tartışmalarının arttığı bir Hükûmet döneminde, Anayasa’da denetim kurumu olarak
nitelendirilen bu kurumun kanun tekliflerini görüşmekteyiz. Böyle bir konuda,
iktidar partisinin, muhalefet partilerinin eleştirilerini ve önerilerini
dikkate alması beklenirdi.
Şimdi burada görüldüğü gibi
birçokları konuşuyor Sayın Başkan, lütfen, susturursanız memnun olurum efendim.
İktidar partisi muhalefetin
hiçbir önerisine önem vermiyor, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket ediyor.
Bu dayatma, parlamenter sisteme zarar veriyor.
Değerli milletvekilleri,
parlamenter sistemde esas olan tartışmadır ve bu tartışmalar sonunda
uzlaşmadır. Tartışmalar gerçeğe ve adil olana daha yakınlaştırmakta ve
toplumsal uzlaşmaya da yol açmaktadır.
Sayıştay gibi hassas bir
kurum için gerçekleştirilen bu görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
AKP’nin yasama organı gibi çalışma görüntüsünün önüne geçilmesi gerekirdi. Ne
yazık ki durum böyle olmadı.
Hükûmet
yasaların hazırlanmasında âdeta bir tek başlılık noktasına kaymaktadır. Öte
yandan, iktidarın çıkardığı kanunlar sanki gelişigüzel, üst üste atılmış
tuğlalara benzemektedir. Hâl böle olunca AKP’nin inşa ettiği bu binanın ayakta
kalması mümkün görülmemektedir. AKP bu davranışlarıyla kendi hazin sonlarını da
hazırlamak istemektedir.
Değerli milletvekilleri, biz,
MHP olarak, Türk milletinin ve devletinin sosyal dokusuna uygun olmayan,
devletin kurulu düzenine ciddi tahriplere neden olabilecek tasarı ve tekliflere
karşı muhalefetimizi etkin bir şekilde devam ettiriyoruz, bundan sonra da etkin
muhalefetimizi devam ettirmeye kararlıyız. Nitekim Sayıştay Kanunu Teklifi’nin
görüşülmeye başladığı günden beri teklifin bu hâliyle bir yanlışlıklar zinciri
olduğunu dile getiriyoruz, bu yanlışlıkların düzeltilmesi için de
önergelerimizi Genel Kurula sunuyoruz. Kanunun bu hâliyle çıkmasıyla Sayıştayın denetim mekanizmasından uzaklaştırılması
sonucunu doğuracağı, diğer tenkitlerimiz milletimizin gönlünde ve fikrinde yer
tutacaktır. İktidar ise asgari uzlaşı noktalarını yok sayarak kendi bildiğini
okuyama devam etmektedir. Gerçekten ileride tarihin uzun uzun
yazacağı bir dönemi yaşayacağız; tarih bugünü yargılayacaktır, tartışacaktır.
2002’de yolsuzlukları bitirmek iddiasıyla iktidara gelenlerin yolsuzluk
batağından çıkamamalarının devletin bütün denetim mekanizmalarını âdeta baypas
etmelerinin hükmünü tarih ve yüce Türk milleti verecektir.
Bu duygular içerisinde
konuşmama son verirken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özdemir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
61’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 61’inci madde kabul edilmiştir.
62’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 510 s.
sayılı Sayıştay kanun teklifinin 62. maddesi 5. fıkrasında yer alan “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı” ibaresinin çıkarılıp, “Sayıştayın
muhasebe hizmetlerini” ibaresinden sonra gelmek üzere “Sayıştay Başkanı”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hasan Çalış |
Nevzat Korkmaz |
Osman Durmuş |
|
Karaman |
Isparta |
Kırıkkale |
|
Mustafa Enöz |
Hasan Özdemir |
|
|
Manisa |
Gaziantep |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 62 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ahmet Tan |
|
Trabzon |
İstanbul |
“(3) Sayıştay bütçesini
Sayıştay Başkanı yürütür.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin madde değişikliğiyle
ilgili önerisi üzerine huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha önceki madde üzerindeki
görüşmemde gece mesaisi yapmanın sakıncalarını belirtmiştim. Bu sakıncalar…
Biraz evvel bizim izleyicilerimizden, partililerimizden gelen telefonla, ekrana
yansıdığı kadarıyla, Sayın Bakanın, dalgınlığına ya da uykusuna rastlanan bir
oylama sırasında uyarıldığı ve onun üzerine maddeye “evet” dediği ulaştı,
gördük. O yüzden bu kanunu böyle gece yarıları çıkartmak… Daha sonra bu kanunla
bizim, Sayıştaya vermek istediğimiz, iktidara
geldiğinizin ertesi yılında çıkarttığınız 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’na uygun hâle getirmemiz hedefi şaşar.
Daha önce yine belirttim,
tekrar belirtmekte yarar var. Son beş yıl içinde bu kanun yetmiş altı yerinden
delik deşik edildi, değiştirildi çünkü gece yarısı kanunları fason kanun hâline
gelebiliyor ne yazık ki. En haklı öneriler, daha önceki arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi, hiç dikkate alınmıyor, “Bir an evvel bu işi bitirelim ve öteki
kanunları çıkartalım…” Bu tür bir kanun tekniği olamaz.
Kanun tekniği böyle de
denetim tekniği nasıl? Onu da bu kanunla, görüşmekte olduğumuz kanunla
görüyoruz. Şimdi, bu kanunun performans denetimini ortadan kaldıracağının -Sayıştayın üzerine düşen yetki bakımından- çok açık bir
örneğini yaşadık. Şimdi, Haydarpaşa Garı yüreğimizi yakar bir şekilde
geçtiğimiz günlerde yandı. Günlerden pazardı. 2 işçi, başlarında ne ustabaşı ne
yetkili, böyle, işporta usulü verilen bir görevle orasının restorasyonu
gerçekleşiyordu ve o tarihî bina, koca yapı yandı. Kül olmaktan kurtulması, taş
yapı olması dolayısıylaydı.
Burada tabii, denetimin
sağlıklı yapılmaması dolayısıyla, halkımızın içine, yüreğine bir kuşku düşüyor:
“Acaba burası -zaten otel yapılacağı söylentileri vardı- yak-işlet-devret
biçiminde bir uygulamaya mı tabi oluyor?” Bunun olmasını istemem ama rahmetli
Uğur Mumcu’nun -çok önemli bir hukukçuydu- hep hatırlattığı bir şey vardır:
“Türkiye’de kazalar, belalar kasta yakın ihmal dolayısıyla meydana
gelmektedir.” Burada da kasta yakın bir ihmal görülmüştür, vardır çünkü böyle
bir tarihî binayı pazar günü, 2 tane işçi, sanki eve çağrılmış bir musluk
tamircisi gibi…
Bu tür denetimler ancak performans denetimiyle
olur ki performans denetiminin ortadan kaldırılması bizi bu noktaya
sürüklemektedir.
Bir de asıl güncel konu yani
“WikiLeaks” dediğimiz hadise Büyük Millet Meclisine
de yansıdı. WikiLeaks “Bildiğim sızıntılar.” anlamına
geliyor, İngilizce birinci kelime, baş harflerinden oluşuyor, öbürü de
“sızıntı.”
Şimdi, sızıntılar tabii ki
çok üzücü. Amerikan diplomatlarının dedikoduculuk yaptığı anlaşılıyor. Bu
dedikoduculukta bazı -bugün Sayın Cumhurbaşkanının da belirttiği gibi-
yanlışlarla doğrular bir araya getirilip ortaya atılıyor. Buna karşı çok
dikkatli olunması gerekir, özellikle Sayın Başbakanın çok dikkatli olması
gerekir çünkü Sayın Başbakan, son zamanlarda bir ödül alma merakına maruz
bırakıldı yahut da ödül verme merakına. Bundan evvel çok yakın zamanda -geçen
hafta- Arap Bankaları Birliğinin bir ödülüne layık görüldü Beyrut’ta. Arap
Bankaları Birliği kendisine yılın ekonomik lideri ödülünü verdi. Şimdi Arap
Bankalar Birliğinin üstüne ne vazife böyle bir ödülü vermesi? Şimdi, Allah
muhafaza, “Google” denen yahut da “İnternet” denen o
ortam -bu WikiLeaks’i de ortaya çıkaran ortam- eğer
Arap Bankalar Birliğinin bir link vermesi, İsviçre Bankalar Birliğine, söz
konusu olursa -olabilir, ki bütün bankalar dünyada artık uluslararası hâle
gelmiş- böyle bir link dolayısıyla Sayın Başbakanın üzerine haksız şekilde bir
şaibe düşmüş oluyor. O yüzden, Sayın Başbakanın, kendisine verilen ödülleri
kabul etmemesi gerekir.
Albay Kaddafi,
demokrasiyle, insan haklarıyla fazla ilgili bir devlet adamı olmadığı hâlde
onun elinden insan hakları ödülü almak bence büyük risktir. Bu riske girmemesi
gerekir Sayın Başbakanın. Buna benzer daha önce de aldığı ödüller var. O
bakımdan, bu riskin özenli bir şekilde ekarte edilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
AHMET TAN (Devamla) – Çok
teşekkür ederim.
Yoksa, halkımız, gereksiz
dedikodulara yahut da iftiralara Hükûmetin
uğrayabileceği gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor.
Sayıştayla ilgili…
Bir fason denetim uygulaması başlatılacaktır ne yazık ki bu kanunun kabul
edilmesiyle. Bu fason denetim de Haydarpaşa yangınıyla ortaya çıkan görüntüleri
tekrarlamaktan başka işe yaramayacaktır.
Son söz şudur: Büyük Millet
Meclisi adına denetim yapar Sayıştay, fakat Sayıştay’ın denetimini kim yapıyor
onu öğrenmek istiyorum. Çünkü Sayıştay, herhâlde, Ankara’daki kamu binaları
içinde en geniş cepheye sahip, çok büyük binası varken şimdi yeni bina
yaptırtıyor. Görevleri daraltılan bu Sayıştayın, yeni
binaya neden lüzum gördüğünü, herhâlde kendine yönelik bir performans
denetimiyle ortaya çıkarması gerekir. Onu da merak ediyorum çünkü Büyük Millet
Meclisi ne yazık ki kendini denetlemekten mahrum bırakıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen
Genel Kurulu selamlayınız.
AHMET TAN (Devamla) – Eğer
Sayıştay da aynı durumdaysa vay geldi kamu yönetiminin başına!
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 510 s.
sayılı Sayıştay kanun teklifinin 62. maddesi 5. fıkrasında yer alan “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı” ibaresinin çıkarılıp, “Sayıştayın
muhasebe hizmetlerini” ibaresinden sonra gelmek üzere “Sayıştay Başkanı”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan
Çalış (Karaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 62’nci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi
açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.
Kıymetli arkadaşlar, teklifin
62’nci maddesinin beşinci fıkrasında Sayıştayın
muhasebe hizmetlerini yürütmek üzere atanacak görevlilerin atama yetkisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmektedir. Biz önergemizle bu
yetkinin Sayıştay Başkanında olmasını istiyoruz çünkü Sayıştaya
gerçekten önemli görevler veriliyor. Yüksek bir statü verdiğimiz Sayıştaydan muhasebe hizmetlerini yürütecek görevlilerin
atama yetkisinin verilmemesi, böyle bir yetkinin alınması doğru olmaz diye
düşünüyoruz.
Kıymetli arkadaşlar,
gerçekten Sayıştayımızda tecrübeli, birikimli ve önü
açıldığı zaman Türkiye’nin önemli problemlerine çözüm getirebilecek bir kadro
vardır. Yeter ki bu kadronun çalışmalarını ülkenin yararına hizmete çevirecek
imkânları oluşturalım. Böyle bir çalışmanın küçük bir bölümünü sizlerle
paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, biraz daha sessiz olursanız lütfen…
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Sayıştayın hazırlamış olduğu Türk Kamu Yönetiminde
Yolsuzluklar, Nedenleri, Zararları ve Çözüm Önerileri Raporu’nda denilmektedir
ki: Türkiye’deki yolsuzluklar önlenemediği ve bu yolsuzluklar önlenemediği
sürece sosyal refahın sağlanamayacağı kaydedilmektedir. Halkın binbir güçlükle devlete ödediği vergilerin karmaşık
ilişkiler yumağı içerisinde kaybolduğu tespit edilmektedir.
Kıymetli arkadaşlar, bu çalışmada
Türkiye’deki yolsuzlukların tasnifi de yapılmış. Siyasal yolsuzluklar,
yönetimle ilgili yolsuzluklar, maddi çıkar karşılığı yolsuzluklar, rüşvet,
haraç, rant kollama, monopol kollama, tarife kollama, lisans kollama, kota
kollama, teşvik kollama, sosyal yardım kollama, zimmet, maddi olmayan çıkar
karşılığı yolsuzluk, kayırmacılık, akraba kayırmacılığı, eş dost kayırmacılığı,
siyasal kayırmacılık, hizmet kayırmacılığı ve patronaja dayalı kayırmacılık
olarak tasnif edilmektedir.
Kıymetli arkadaşlarım, gerçekten
bu rapordaki önemli tespitleri sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bu
tespitlerde denilmektedir ki: “Ülkemizde rüşvet ve yolsuzluk olaylarında
milyarlarca dolar para dönmekte ve birçok ekonomik karar kamu yararına değil
kişisel yararlar gözetilerek alınmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan zararı yine
vatandaş ödemektedir.” Sanayiciler ve iş adamları yasal vergiden kaynaklanan
yükü hemen hemen tüketicilerin üzerine atmakta, aynı
şekilde yasal olmayan bir tür vergi olan rüşvet yükü de hemen tüketicinin omuzlarına
binmektedir.
Kıymetli arkadaşlar,
mükelleften alınacak vergiler alınmayıp dolaylı vergilere yüklenildiği zaman
yine dar gelirlinin boğazına biraz daha çökerek adaletsizlik biraz daha
derinleşmektedir.
Türkiye’deki yolsuzluklar
için uygun ortam yaratan unsurlar ise şöyle sıralanmaktadır: Bürokratik
yapıdaki siyasallaşma, siyasal kayırmacılık, üst düzey yöneticilerin her
iktidar değişikliğinde değişmesi, kamu yönetimindeki örgütlenme
yetersizliklerinin devletin siyasal yapısında yolsuzluklar için uygun bir ortam
hazırlaması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) -
...aile, akraba, hemşehri ilişkilerinin bürokratik
süreçlere taşınması, devlet yapısının genelde otoriter ve merkeziyetçi olması,
ülke yönetiminde yeterli ve yetenekli insanların yer alma fırsatının
zorlaşması, hızlı nüfus artışı, gelir dağılımındaki çarpıklık, işsizlik, yaşam
şartlarının zorlaşması olarak belirlenmektedir.
Kıymetli arkadaşlar, bakınız,
gerçekten Sayıştay görevlisi arkadaşlarımız bunun gibi pek çok çalışma
yapmıştır ama bu çalışmayı kimin adına yapıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına yapıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yaptığı çalışmalar on yıldır
Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir. Hâlbuki milletimizin ihtiyaçları bu
raporların gereğini yapmaktır. Raporlarda tespit edilen aksaklıkları ortadan
kaldıracak tedbirleri alıp...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Ben,
değerli arkadaşlarım, bu duygularımı sizlerle paylaştıktan sonra vicdanlarınıza
seslenmek istiyorum: Ülkemizin bir karşıtı yoktur, gidecek bir yerimiz de yok.
Bu ülkenin çocuklarına, geleceğine sahip olalım diyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çalış.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
62’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 62’nci madde kabul edilmiştir.
63’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin 63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendindeki “mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve
savcıları” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Emin Haluk Ayhan |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Konya |
Denizli |
Isparta |
|
|
|
Hasan Çalış |
|
Ahmet Duran Bulut |
|
|
Karaman |
|
Balıkesir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 63 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi
|
Ahmet Tan |
|
Trabzon |
İstanbul |
“(7) Boşalan bir üst kadroya
atanmada aynı derecede yeterli olanlar birden fazla ise; disiplin cezası
almamış bulunmak, kıdem ve mesleki inceleme ve yayınlarda bulunmuş olmak tercih
sebepleri sayılır. Tercih sebepleri yoksa yapılacak sınavda üstün başarı
gösterenler yükseltilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay Yasa Teklifi’nin
maddelerinde konuşmacı arkadaşlar Sayıştayla ilgili
konular yanında, yine Sayıştayla ilgili belki, o
maddeyle bağlantılı olmayan başka konuları veya Sayıştayla
hiç ilgili olmayan konuları da gündeme getirebiliyor. Ben, yine Sayıştayın görev alanıyla ilgili bir konuyu bu madde
vesilesiyle, tüm siyasi partileri ilgilendirdiği için dikkatinize sunmak
istiyorum.
Siyasi Partiler Kanunu’na
göre siyasi partilerin harcamalarının denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Son
Anayasa değişikliğiyle “Sayıştay tarafından yapılır” olarak bu düzenlendi.
Ondan önceki dönemde, Siyasi Partiler Kanunu’na göre Anayasa Mahkemesi
denetliyordu; Anayasa Mahkemesi bu denetimi Sayıştay denetçileri vasıtasıyla yaptırıyordu.
Son Anayasa değişikliğiyle bu denetim “Sayıştay tarafından yapılır” olarak
düzenlendi.
Şimdi, benim söylemek
istediğim, sizlerin dikkatine getirmek istediğim konu şu: Anayasa Mahkemesi
daha önce yapmış olduğu denetimlerde uzman kuruluş olarak Sayıştay
denetçilerinin yardımını istiyordu, denetçiler de rapor düzenliyordu. Ancak
düzenlenen raporlar, maalesef hukuka, yasalara aykırı raporlardı. Anayasa
Mahkemesi, bu raporlar üzerine karar veriyor, hüküm veriyor, sonuçta eğer bir
ödemenin kanuna uygun olmadığı yönünde bir karar vermişse, o ödeme siyasi parti
tarafından hazineye tazmin ediliyordu, ödeniyordu. Ama o raporları zamanında
incelemiş bir kişi olarak, bir siyasi olarak, o raporlarda kanuna aykırı olarak
yazılmış birçok hususu gördüm, tespit ettim, o zaman raporlara bağladım, kendi
partimin yetkili organlarına bunu sundum. Örnek veriyorum: Siyasi parti,
milletvekilini veya kendi merkez yönetim kurulu üyesi birisini veya bir başka
parti mensubunu görevle bir başka ile veya bir başka ülkeye göndermiş, o kişi
uçak biletini, kendi adına düzenlenmiş olan uçak biletini siyasi partiye
vermiş, siyasi parti de o uçak biletini harcama olarak kaydetmiş. Şimdi,
Sayıştay, Sayıştay denetçileri, bu uçak biletinin gider olarak
kaydedilemeyeceğini söylüyor. Neden? Çünkü “Uçak biletinin siyasi parti adına
düzenlenmesi gerekir.” diyor. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar.
Milletvekili havaalanına gittiğinde, partinin verdiği bir görev nedeniyle
gidiyorsa, o anda biletini alır, o bilet de o kişi adına düzenlenir. Şimdi, bu
bileti, bu biletin ihtiva ettiği tutarı harcama olarak kabul etmemek
gerçeklerle, kanunlarla barışık olmamak demektir, bunları kabul etmemek
demektir. Veya siyasi parti bir şirketten, bir şahıstan, gelir veya kurumlar
vergisi olan mükelleften bir fatura almış, bir mal veya hizmet almış ondan
kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere, bir fatura almış, o faturayı
gider kaydetmiş, daha sonra bu fatura kaybedilmiş ama daha sonra ilgili
şirketten bunun fotokopisini, hatta tasdikli fotokopisini almış, kayıtlar
arasına yerleştirmiş. Sayıştay denetçisi arkadaşlarımız “Hayır, bunu gider
kaydedemezsiniz.” diyor. “Neden?” “Faturanın aslı yok.” “Tasdikli örneği var.”
“Hayır, aslı olmak zorunda.” Vergi hukukunda dahi olayın gerçek mahiyeti
esastır. Bu olayı, yani aslı kaybedilmiş olan bir fatura yerine tasdikli
fotokopisine dayalı olarak bir mükellef gider kaydetmiş olsa bunu maliye, gelir
idaresi kabul eder çünkü olayın mahiyetine bakar. Gerekirse o tasdikli faturayı
düzenlemiş gözüken kişiye sorar, bu siyasi partiye böyle bir malı veya hizmeti
sattın mı diye. Sattım derse sorun yok, kabul eder. Maliyenin dahi kabul ettiği
bir uygulamayı Sayıştay denetçisinin keyfî olarak kabul etmemesini ben hukuka
saygısızlık olarak görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Yine bir örnek daha vereceğim: Siyasi partiler istediği kişileri
personel olarak istihdam edebilir. Emekli de olabilir bu personel. Bir başka kurumdan
emekli olmuştur, siyasi parti o kişiyi istihdam edebilir. Bu kişiye istediği
şekilde ücret ödemesi yapabilir. Ücretin herhangi bir sınırı yok. O kişi
görevinden istifa ederse, isterse ona kıdem tazminatı da ödeyebilir. Yani kıdem
tazminatını ancak işten çıkarılan kişiye verirsiniz diye bir kural yok. O,
işten çıkarılan işçinin güvencesini oluşturmak üzere İş Kanun’una konulmuş olan
bir düzenlemedir. Sözleşme serbestisi çerçevesinde siyasi parti, herhangi bir
işveren gibi kendi isteğiyle işinden ayrılan kişiye de kıdem tazminatı veya bir
başka isim altında her türlü ödemeyi yapabilir.
Şimdi, siyasi partilerin
harcamalarının denetimi Sayıştaya geçti ama Sayıştay
aynı hatalı tutumunu devam ettirebilir. Bunu bu vesileyle yüce Parlamentonun ve
Sayıştayın dikkatine sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendindeki “mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve
savcıları” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ayhan.
(MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin
63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki değişiklik önergesi
üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılar sunuyorum.
Burada yapmak istediğimiz,
“mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve savcıları”
ibaresinin eklenmesidir.
“Bunu niçin yapıyoruz,
gerekçemiz nedir?” diye söylediğimizde, Sayıştay başsavcı ve savcılarının tabi
olacağı hükümlere açıklık getirilmektir. Diğer taraftan, konuştuğumuz önergeyle
ilgili madde personele ilişkin hükümleri kapsamaktadır.
Sayın milletvekilleri, kanun
tasarıları hazırlanırken hukukun gereği yerine getirilmemektedir, ilgili
kurumlar hukuki prosedüre uymamaktadır.
Komisyona gelen tasarılar
görüşülürken, alt komisyona havale ediliyor, görülüyor ki ilgili bakanlıkların,
tasarılarda imzası olmasına rağmen bakanların, onların bakanlıklarının bile
tasarıdan maalesef haberleri olmuyor. Onların görüşmeler esnasında alt
komisyonda, kuruluşların, kendilerine tasarıların intikal etmediğini çok açık
ve net bir şekilde beyan ettiklerini görüyoruz. Bunu en son Gümrük Kanunu’nda
yaşadık, gümrükle ilgili teşkilat kanununda. Görüşme için gelen kurum
temsilcilerinin tasarılara muhalefet partilerinden daha fazla muhalefet
ettiklerini gördük. O zaman iktidar bu işin yolunu buluyor. Nasıl buluyor? O
tasarıya muhalefet eden ilgili bürokratı sayın bakanlar aralarında görüşüp bir
daha toplantılara başka bir bürokrat gönderiyorlar. Her ne kadar bazı
bakanlıklar, bakanlar bunun böyle olmadığını ifade etse de diğer bakanların
bunu ifade ettikleri net bir şekilde tutanaklarda yer alıyor.
Partizanlık diz boyu.
Başbakanlık da kurumsal olarak koordinasyonu sağlayamıyor. Dolayısıyla
Başbakanlığa gelen kanun tasarılarının ilgili kuruluşların görüşlerine
alınmadan gelip Bakanlar Kurulundan tasarı olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmesi, bu işin Başbakanlıkta iyi bir şekilde koordine edilmediğini
net ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır, görülmektedir.
AKP Hükûmeti
işin ciddiyetine önem vermiyor, işi ciddiye almıyor. Bütün atama ve
görevlendirmeler problemli oluyor. Hâl böyle olunca kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal
sorunlar giderek artıyor. Gerek Komisyonda gerekse burada defalarca tekrar
etmemize rağmen anlayışta bir değişme maalesef yok. Bu nedenle bazı hususları
tekrar dile getirmekte yarar olduğu kanaatindeyim.
Bazı teşkilat kanunları plan
bütçe teşkilatına uğramıyor. AKP’nin sekiz yıla yaklaşan iktidarı döneminde
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen teşkilat kanunu tasarıları bu ilkelere
uygun olarak hazırlanmıyor, hazırlanmadığı da ortada. Hizmet ihtiyacına bağlı
olmaksızın, birçok teşkilat kanunu değiştirilerek yapılmak istenen kadrolaşma
ve tahribata yasal kılıf hazırlanıyor. Nitekim, çıkan bazı teşkilat
kanunlarında hemen on-on beş gün önce kanunlaşmasına rağmen ne oluyor? Hemen
yeni bir ihtiyaç hasıl oluyor, eksiklik oluyor, unutuluyor, bunun düzenlenme
yoluna gidiliyor. Halbuki, bunun bir on-on beş gün daha bir alt komisyonda veya ilgili
kurumlarda haberleşilerek tartışılması, görüşülmesi
babında çalışılması hâlinde bunlar eksiksiz ve net bir şekilde ortaya konulacak
ve kanunlaşacak. Dolayısıyla, bu problemler ne yapacak? Ortaya çıkmayacak.
Şimdi, AKP’nin “bürokratik
formaliteleri azaltmak, verimliliği artırmak ve kamu kurumlarını etkin hâle
getirmek” gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği tasarılar
gerçekten yeterli teknik donanıma da sahip bulunmamakta. Yakında göreceğiz,
elimize gelen bir kanun tasarısı var. Hükûmetin önce
sadece 20 madde dediği, bakanların bile karşı çıktığı, sonra 120 madde olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine geldiği ve daha sonra da baktığımızda, bunun herhâlde biraz önce
iktidara mensup komisyon üyesi arkadaşlarla da görüştü-ğümüzde
160 maddelere çıkacağını ifade ediyoruz. Gerçekten, bu işin ciddiyetinin
kaybolduğunu net ve açık bir şekilde göstermektedir.
Şimdi, elimde İçişleri
Bakanlığına ait bir belge var. Bakanlık makamından onay alınıyor ve onay 4483
sayılı Kanun’a göre…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
4483 sayılı Kanun hükümleri
gereğince, adı geçen hakkında işlem yapılmasına gerek olmadığı söyleniyor. Ama
neye dair? Bakın ne diyor: “Arıtma tesisi bakım ve onarım ihalesinin dokuz ayrı
bölüm hâlinde yapılması, ihale tekniği ve ihale mevzuatına aykırı ise de bilgi
eksikliği ve tecrübe yetersizliği nedeniyle böyle bir yola başvurulduğundan,
4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince, adı geçen hakkında işlem yapılmasına
gerek olmadığı.” Bu bazı belediyelerde öyle, hukuken çiğnediğiniz bir şey.
Benim üzüldüğüm, bunun altında bir genel müdürün imzası var, onun altında
müsteşar yardımcısının imzası var, onun altında vali müsteşarının imzası var,
onun altında da Sayın Bakanın imzası var.
Şimdi, bazı belediyelere
farklı uygulamalar yapıyorsunuz, bazılarına farklı uygulamalar yapıyorsunuz.
Bakın, ileride, gerçekten, bu belgeler, sizin siyasi tarihinize kara bir leke
olarak geçecek. Bunun olmaması lazım, bunun yapılmaması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bitiriniz.
Buyurunuz.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) –
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ayhan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
63’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 63’üncü madde kabul edilmiştir.
64’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Nevzat Korkmaz |
Hasan Çalış |
|
Konya |
Isparta |
Karaman |
|
Ahmet Duran Bulut |
Mustafa Enöz |
Osman Durmuş |
|
Balıkesir |
Manisa |
Kırıkkale |
|
|
Mustafa Kemal Cengiz |
|
|
|
Çanakkale |
|
“(3) Sayıştay Genel Kurulu,
Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu ve daireler her yıl
Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde
Sayıştay’a gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra
ile bir daire çalışmaya devam eder.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 64 ncü maddesinin madde başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi
|
Ahmet Tan |
|
Trabzon |
İstanbul |
"Çalışmaya ara verme ve
izin
Madde 64- (1) Sayıştay Genel
Kurulu, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu ve daireler her yıl Ağustosun birinden
Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde Sayıştaya
gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra ile bir
daire çalışmaya devam eder.
(2) Çalışmaya ara verme
süresi içinde görevli olarak kalan dairenin başkan ve üyeleri hariç Sayıştay
Başkanı, Denetim Kurulu Başkanı, daire başkanları ve üyeler çalışmaya ara
verirler. Bu süre içinde Sayıştay Başkanına görevli daire başkanı vekalet eder.
(3) 66 ncı madde hükmü saklı kalmak üzere
çalışmaya ara verme süresince Daireler Kuruluna ilişkin görevlerden
gecikmesinde sakınca görülenler görevli daire tarafından yerine getirilir.
(4) Sayıştay Başkan vekili çalışmaya ara verme süresi içinde daire
ve kurulları toplantıya çağırabilir.
(5) Çalışmaya ara verme süresi içinde görevli olan daire başkanı ve
üyeler, takip eden yılın sonuna kadar aynı müddetle izinlerini kullanabilir.
(6) Sayıştay Başkanı, Denetim Kurulu Başkanı, daire başkanları ve
üyelerin yıllık izinleri dışındaki kanuni izinleri ile bunlar dışında kalan
Sayıştay meslek mensuplarının izinleri hakkında 657 sayılı Kanun hükümleri uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Hükûmet de katılamıyor.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe:
Maddede çalışmaya ara verme
gibi diğer kamu idarelerinde olmayan istisnai bir durum düzenlenmektedir.
Dolayısıyla maddeye istisnai olan durumla başlamak gerekir. Ayrıca, fıkralar
düzenlenirken bir durumdan ötekine atlanmaması ve geçişlerin sağlanması yasa
yapmanın asgari şartıdır. Diğer yandan, çalışmaya ara verme ve izinler
konusunda Danıştay ve Yargıtay ile uyumun sağlanması amaçlanmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale) ve arkadaşları
“(3) Sayıştay Genel Kurulu,
Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu ve daireler her yıl
Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde
Sayıştay’a gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra ile
bir daire çalışmaya devam eder.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Cengiz.
(MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrası üzerine
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bu
önergemizde, özellikle çalışmaya ara verecek birimler arasında rapor
değerlendirme kurulunun da olması uygun bulunmuştur grubumuzca. Bu eksikliği
giderilmek üzere bu önerge verilmiştir. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Bunun yanında, yüz kırk dokuz
yıllık bir kurum olan Sayıştay Kanunu’yla ilgili yüce Meclis önemli bir görevi
ifa etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin köklü kuruluşlarından olan
Sayıştay, denetimlerinde, denetlenen kurumlar ve kuruluşlar özellikle mali
yönden incelenmekte, denetlenmekte ve mali denetimin yanında devletin zarara
uğratılmamasıyla ilgili ve devletimizin ali menfaatlerini gözetleme noktasında
da görev ifa etmektedir. Özellikle, Sayıştay bu denetlemeleri yaparken resmî
kurumlarımızın aynı zamanda uyması gereken yasalar konusunda da rehberlik,
önderlik ve kılavuzluk yapmaktadır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisince çok önemli bir konuyu görüşürken Meclis çatısı altında bu konuda
yine bir konsensüs sağlanamamış, muhalefet partileriyle yine bir uyum
sağlanamamış ve bütün önergelerimiz bu bağlamda geri çevrilmiştir. Tekelci bir
anlayışla, bütün eksikliklere rağmen, uygulama bozukluğunu da beraberinde
getiren bu yasanın birçok eksikliğini bu kürsüden arz eden arkadaşlarımıza
rağmen, iktidar, yine bu konuda olumlu, objektif ve katkı sağlayıcı önergelere
ve tekliflerimize karşı kapıyı kapatmıştır.
Değerli milletvekilleri,
birçok kanun teklifinde tartıştığımız gibi, Mecliste yeterince olgunlaşmayan,
tartışılmayan ve kamuda tartışılmayan birçok konu Meclise gelmiş ve
Meclisimizden bu kanunlar geçirilmiştir. Özellikle eski bir belediye başkanı
olarak, Belediyeler Kanunu bu konuda mütalaa edilip ve birçok belediye
başkanımız, belediyemiz, geçen ve kapatılan, Belediyeler Kanunu kapsamında
zarar görmüştür.
Yine bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altından geçirdiğimiz Afet Acil Durum Başkanlığı vardır. Bunu da
burada arz etmek istiyorum. Özellikle, Afet Acil Durum Başkanlığının Meclisten
geçmesiyle birlikte, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü gibi köklü kuruluşlar kapatılmış ve bu kapatıldıktan sonra, bu
birimlerde, bu genel müdürlüklerde, özellikle de geçmişte mensubu bulunduğum
sivil savunma teşkilatında çok büyük bir personel kıyımı veya personele uzatılmayan
el noktasında, personel badire atlatmaktadır. Şu anda, özellikle sivil savunma
teşkilatının müdürleri, memurları, kendilerine uzatılmayan denklik makamları
karşısında boşta bulunmuşlar, âdeta psikolojik bir boşluğa itilmişlerdir.
Özellikle Vakıflar Yasası da,
aynı bu bağlamda telakki edersek Vakıflar Yasası da karşılıklılık esasına
dikkat edilmeden, Avrupa’daki örneklerinden daha geride çıkartılarak bugün,
Vakıflar Yasası’nın getirmiş olduğu avantajlarla, özellikle azınlık vakıfları
mallarını geri almaya başlamış ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli kurumu
olan Vakıflar Genel Müdürlüğü üzerinde de büyük baskıları beraberinde getirmiş,
âdeta “Sarı İnek” hikâyesi misali, ciddi avantajları bir bir
elimizden geriye vermeye başlamış durumdayız.
İşte bu, tekelci bir demokrat
ve tek kişilik bir demokrasi anlayışı içinde, özellikle muhalefet
partilerimizin burada ortaya koyduğu teklifler, öneriler, yasa yapma teknikleri
ve yasayı yaparken milletimizin ali menfaatleri ve milletimizin geleceği
konusundaki, özellikle muhalefet partilerimizin önerileri, görüşleri ve
önergelerinin hiç mütalaa edilmemesini, bu tekelci anlayışın ve tek kişilik
demokrasi anlayışının, yaklaşımının bir parçası olarak görmekteyiz. Böyle bir
demokrasiyi ve böyle bir anlayışı da özellikle Meclis çatısı altında görmek
istemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Devamla) – Özellikle, devletimizin kurumları, adalet kurumları, yargı
kurumları, denetim kurumları mutlaka siyasallaşmadan, menfaatleşmeden,
cemaatleşmeden ve kamplaşmadan yoksun olmalıdır, bunlardan uzak durmalı ve
vicdanlaşma saflarında yer tutmalıdır. Bunlara dikkat etmeyen kurumlarımızın
gelecekte kendi iç çekişmeleri içinde, kendi kaynaşmaları içinde, kendi iç
huzurlarını elde edememenin mücadelesi içinde devlete de millete de faydası
olmadan âciz bir görev yapmanın sıkıntısı içinde ve
bu kurumlarımızdaki arkadaşlarımız da, çalışanlar da, personeller de bu
eksikliği gelecekte hissedeceklerdir diyorum ve yüce heyetinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Cengiz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
64’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 64’üncü madde kabul edilmiştir.
65’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sayıştay
Kanunu Teklifinin 65 nci maddesinin birinci fıkrasına, “Daire başkanları”
ibaresinden önce gelmek üzere “Denetim Kurulu Başkanı” ibaresinin konulmasını
arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Hikmet Erenkaya |
|
Trabzon |
|
Kocaeli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 65’inci maddesinin beşinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“İlgili, bu dosyayı
raportörün önünde inceleyebilir.”
Mustafa Kalaycı |
Nevzat Korkmaz |
Hasan Çalış |
|
|
Konya |
Isparta |
Karaman |
|
Mustafa Enöz |
Ahmet Duran Bulut |
Erkan Akçay |
|
Manisa |
Balıkesir |
Manisa |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Akçay,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz Sayıştay Kanun Teklifi’nin 65’inci
maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kanun teklifinin 65’inci maddesi, Sayıştay Başkanı, daire başkanları ve üyeler
hakkında yapılacak disiplin kovuşturmasına ilişkin hükümleri düzenlemektedir.
Bu yeni düzenleme, hâlihazır, mevcut 832 sayılı -yürürlükteki- Sayıştay
Kanunu’nun 95’inci maddesine benzer düzenlemeler içermektedir. Farklılıkların
neler olduğuna baktığımızda, bu teklifte, öncelikle, yazılı savunma yapma
süresi on günden yedi güne indirilmektedir. Ayrıca, yürürlükteki maddede
ilgilinin kendisi hakkındaki dosyayı raportörün önünde inceleyebileceği hükmü
yer alırken, şimdi, bu yeni teklifte yer almamaktadır. Oysa 2797 sayılı
Yargıtay Kanunu’nun 43’üncü maddesinde şöyle denilmektedir: “Hakkında
soruşturma yapılan kişi bu dosyayı soruşturmayı yapan üyenin huzurunda inceleyebilir.”
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 72’nci maddesinde de “İlgili -yani hakkında
soruşturma yapılan- bu dosyayı raportör üyenin huzurunda inceleyebilir.”
denilmektedir.
Bu hükümlerde Yargıtay ve Danıştayda ilgililerin savunma haklarını teminat altına almaya
yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Bu itibarla, 832 sayılı Kanun’da olduğu
gibi, bu hükmün tasarıda yer alması gerekmektedir ve değişiklik önergemiz de bu
yöndedir.
832 sayılı Sayıştay
Kanunu’nda “Kurul bu hal ve hareketleri sabit gördüğü takdirde bunların
mahiyetine ve ağırlığına göre ilgilinin uyarılmasına veya görevine son
verilmesine karar verir.” hükmü ise bu teklifte “Kurul bu hal ve hareketleri
sabit gördüğü takdirde bunların mahiyetine ve ağırlığına göre ilgilinin
uyarılmasına veya istifa etmeye yahut emekliliğini istemeye davete karar
verir.” şeklinde yer almaktadır.
Lütfen dikkat buyurun. Bu
düzenlemeyle Yüksek Disiplin Kurulu, ilgilinin görevine son verme kararı yerine
-bu kararı veremiyor ancak- istifa etmeye yahut emekliliğini istemeye davete
karar verecektir. Yüksek Disiplin Kurulunca ve Genel Kurulca verilecek kararın
nasıl alınacağı, oylamanın gizli olup olmayacağı konusunda bir düzenleme
yapılmamıştır.
Genel Kurul, soruşturma
dosyasını görüşerek kararını vermektedir. İlgiliye Genel Kurulda savunma hakkı
tanınmamıştır. Soruşturma yapılanın talebi olması ve Genel Kurulun uygun
görmesi hâlinde kendisinin Kurulda dinlenmesine karar verilmesinde fayda
bulunmaktadır.
Yine, mevcut, yürürlükteki
Sayıştay Kanunu’nda “Yüksek Disiplin Kurulunca hizmet süresine göre istifa
etmeye yahut emekliliğini istemeye davete karar verilmesi hâlinde Genel Kurulun
hastalık, geçici görev ve izin gibi kanuni sebeplerle vazife başında
bulunamayan üyeler dışındaki üyelerin tam sayısı ile toplanarak üçte iki çoğunlukla
karar verir.” hükmü “Genel Kurul, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile
toplanarak katılanların üçte iki çoğunluğu ile karar verir.” şeklinde
düzenlenerek toplantı nisabı itibarıyla doğru bir düzenleme yapılmıştır.
Yüksek Disiplin Kurulunca ve
Genel Kurulca verilecek kararın nasıl alınacağı, oylamanın gizli olup
olamayacağı konusunda bir düzenleme yapılmamıştır. Mevcut, yürürlükteki
Sayıştay Kanunu’nun “İlgili görevine son verilmesi kararına tebliğ tarihinden
itibaren bir ay içinde uymazsa istifa etmiş sayılır. Bir aylık süre için ilgili
izinli sayılır.” hükmü ise yeni teklifte “İlgili emekliliğini istemeye veya
istifa etmeye davete dair karara tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde
uymazsa istifa etmiş sayılır.” şeklinde düzenlenerek göreve son verme
ifadesinden vazgeçilmiştir.
Yüksek Disiplin Kurulu
disiplin kovuşturması yapılmasına karar verirse Kurul dışındaki daire
başkanları ve üyeler arasından seçeceği 3 kişiyi soruşturma yapmakla
görevlendirecektir. Yüksek Disiplin Kurulunda karara katılanlar ile soruşturma
yapanların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…Genel Kurulda yapılacak
görüşmelere katılmaması gerekirken Genel Kurulda görüşme sırasında hakkında
kovuşturma yapılan üye toplantıya katılamaz.” denilerek soruşturmalarda taraf
olan soruşturmacılar ile Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri Genel Kurul kararına
katılmaktadırlar. Disiplin soruşturması Yüksek Disiplin Kurulu üyesi hakkında
açılacak ise Kurulun bu husustaki toplantılarına katılmamaları gerekirken bu
konuda bir kısıtlama yapılmamıştır. Emekliliğini istemeye veya istifa etmeye
davete dair karara karşı yargı yolu açık olduğundan ve
sınırlandırılamayacağından dava sonuçlanıncaya kadar ilgilinin kadrosunun
doldurulmaması uygun olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu
düşüncelerle konuşmama son verirken önergemizin kabulünü diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akçay.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince,
çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Aralık 2010 Cuma
günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.59