Normal 44163 4 8 2011-01-06T09:46:00Z 2011-01-06T09:47:00Z 1 59845 341122 TBMM 2842 800 400167 12.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 83                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

25’inci Birleşim

2 Aralık 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

2.-  İstanbul Milletvekili Güldal Akşit’in, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,  Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Mevlânâ Haftası’na ilişkin açıklaması

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

7.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, WikiLeaks İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması

9.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana Yahudi cesaret madalyası verildiğine dair sözlerine ilişkin açıklaması

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, WikiLeaks İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanla ilgili yaptığı Yahudi cesaret madalyası aldığına ilişkin açıklamasının, Samsun Milletvekili Suat Kılıç tarafından yalanlanmasına ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin konuşmasında geçen sağlık kuruluşuna ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/938)

3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/939)

4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 33 milletvekilinin, kırmızı et ve hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/940)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 1.- Sayıştayın hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü 25’inci Birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/761) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın konuşmasında CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

7.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Hatay’daki madde bağımlılığı tedavisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/15793)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hastalardan ameliyat öncesi istenen HIV testine ilişkin  sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16106)

3.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Yalvaç ilçesindeki doktor ve malzeme ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16107)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Çeşme’deki hastanenin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16109)

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesinin yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16111)

6.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Trabzon Numune Hastanesi Başhekimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16122)

7.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Sındırgı Devlet Hastanesindeki uzman doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16123)

8.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hastanelere çiçek alınmamasına yönelik genelgeye ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16306)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Milas’da SİT alanı ilan edilen yerde kömür çıkartma çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı   (7/16403)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün müzelerin gişe kontrol sistemlerinin özelleştirme ihalesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16558)

11.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki antik kent araştırmalarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16561)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ayvaini Mağarasının turizme kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16562)

13.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, arkeolojik kazı izinlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16564)

14.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Truva kazılarına ve müze yapımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16565)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Zonguldak-Karadon’da meydana gelen maden kazasında kaybolan iki işçinin cesedine ulaşılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16730)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, madencilik sektöründe faaliyet gösteren yerli ve yabancı şirket sayısı ile verilen ruhsatlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16731)

17.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, kömür fiyatları ve satışına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16734)

18.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Medula Provizyon Sisteminde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16805)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin-Elbistan Termik Santrallerinden iş alan bazı firmaların kamu görevlilerine baskı yaptığı ve görevlileri darp ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16815)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak bir oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Canan Arıtman,

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,

Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne;

İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral, Karabük Demir Çelik İşletmesinde sendika değiştirdikleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı, Adıyaman’ın il oluşunun 56’ncı yılını kutladığına,

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, 1 Aralık Dünya AIDS Günü’ne,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, 76 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verildiğine, bunun cumhuriyetin en büyük atılımlarından, kazanımlarından biri olduğuna,

Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yılını kutladığına,

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, kadına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne, bugüne kadar kadınlarla ilgili birçok yasal düzenlemeler yapıldığına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisi olarak KARDEMİR’de işten çıkarılmalar konusunu endişeyle takip ettiklerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Kuveyt Ulusal Meclis Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharıfı ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen çocukların karşılaştıkları sorunların (10/933);

İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin:

Boğazlardan geçen yük gemilerinin yarattığı tehlikelerin (10/934),

Tarihî ve kültürel eserlerin korunmasında yaşanan sorunların (10/935);

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki çiftçilerin sorunlarının (10/936);

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun:

Başkan, başkan vekili, sözcü,

Kâtip üye,

Seçimini yaptığına ilişkin tezkereleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

“Ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” 26 Kasım 2010 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, 1/12/2010 Çarşamba günkü 24’üncü Birleşiminde Genel Kurulda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/901) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin (TOKİ) görüşmesinin Genel Kurulun 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) ikinci bölümün 49’uncu maddesine kadar kabul edildi, 49’uncu maddeyle ilgili önergeler üzerinde bir süre görüşüldü.

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un konuşmasında ifade ettiği rapora,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşma üslubuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, dün yapmış olduğu konuşmada kullandığı cümleleri bir başka anlama gelecek şekilde kullandığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

2 Aralık 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.00’te son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Bingöl

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatih METİN

 

 

 

Bolu

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

                                                                                                                                                          

                                                                                                                                               No.: 36

II.- GELEN KAĞITLAR

2 Aralık 2010 Perşembe

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/972) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/973) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Botsvana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/974) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2010)

Teklifler

1.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/805) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2010)           

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/806) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2010)

3.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/807) (Anayasa; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/938) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)

3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/939) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)

4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 33 Milletvekilinin, kırmızı et ve hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/940) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)  

 

 

 

 

 

2 Aralık 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekili arkadaşlarımız, biraz sessiz olursanız…

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Engelliler Günü’ne girerken iki güncel haberi sizlerle paylaşarak sözlerime başlamak istiyorum. Bir tanesi, geçtiğimiz günlerde yapılan KPSS sınavında engellilerin sınava girdiği yerlerde engellilere çıkarılan mekânsal zorluklar, 4-5 kat merdivenlerden çıkmak zorunda bırakılmaları; ikincisi, kanser hastası olan genç bir sözleşmeli öğretmen kardeşimizin önce sözleşmesinin feshedilmesi ve kısa bir süre sonra da sağlık hizmeti alamaz duruma gelecek olması. Bu her iki durum, her türlü süslü söylemin arkasında Türkiye'nin gerçeğini yansıtıyor.

Değerli arkadaşlarım, 8,5 milyon engelli yurttaşımız var. Yakınlarıyla beraber 30 milyon civarında yurttaşımız engellilerin sorunlarıyla doğrudan ilgili durumda ve hepimiz, herhangi bir trafik kazası ya da herhangi bir hastalık nedeniyle her an ortopedik, zihinsel, görme engelli olabilecek durumdayız. O nedenle, özellikle bu yüce Meclis çatısı altında görev yapan bizler, engelli sorunlarına karşı daha duyarlı olmak ve çözüm üretmek zorundayız. Unutmayalım ki en büyük engel, düşüncede ve beyinde olan engeldir.

Hükûmetimiz 2005 yılını Engelliler Yılı ilan etmişti, engellilerin istihdam yılı olarak ilan etmişti. O günden bugüne değin kamu kadrolarında istihdam edilen engelli sayısı 10 bin civarında, 38 bin 192 engelli kadrosu hâlâ boş. Daha önce verdiğim bir soru önergesine, Sayın Aliye Kavaf, özel sektörün engelli istihdamıyla ilgili gerekli duyarlılığı göstermediğini söylemişti. Bu yıl da Hükûmetimiz tarafından Engelliler Yılı olarak ilan edildi ancak şu an 38 bin engelli kadrosu hâlâ boş ve Özürlüler İdaresine önümüzdeki yılın bütçesinden ayrılan pay sadece 9 milyon 620 bin lira. Bu demektir ki engellilerin istihdam probleminin çözülmesi bir başka bahara kalacak ve kamu kadrolarında engelli istihdamının sağlanmamasının nedenini de Sayın Bakanımız Aliye Kavaf, şimdi de, engellilerin gerekli mesleki eğitimi almaması olarak açıkladı.

Değerli arkadaşlar, bu mesleki eğitimi herhâlde ben vermeyeceğim. Engellilerin eğitimi için özel okullarla ilgili bizzat iki bakanlığın hazırladığı kanun teklifi iki senedir yüce Meclise sevk edilmiş durumda değil. Bunun yanında, engellilerin istihdam ve eğitimiyle ilgili hazırlanmış olan devlet destekli projeler ne yazık ki kaynak yetersizliği gerekçe gösterilerek, kaynak olmadığı gerekçe gösterilerek reddediliyor. Kamu, engellilerin eğitimine dönük gereken yatırımları yapmıyor, proje üretmiyor. Engelli yurttaşlar bu eğitimi vahiyle mi alacak değerli arkadaşlar? Ayrıca, istihdam sonrası meslek içi eğitim mümkün değil mi? Bu da önemli bir soru.

Bu kısa sürede söz etmeye çalışacağım ikinci bir konu da engellilerin sağlık sorunlarıyla ilgili. 2006 yılında Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uyum sağlamak amacıyla bir dizi reform paketi uygulamaya sokuldu ancak ülkemizde Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı arasındaki uyumsuzlukları giderecek düzenlemeler yapılmadı. Bugün Sağlık Bakanlığına göre engelli olan bir yurttaşımız Çalışma Bakanlığına göre engelli değil. Bu nedenle bugün çalışan engellilerin yüzde 61’i kayıt dışı çalışır durumda. 2006’dan önce engellilere verilen baston, işitme cihazı gibi cihazlar ya verilmez oldu ya da katkı payı alınır hâle geldi. On yaşında engelli bir çocuk her yıl fiziki gelişme gösterdiği hâlde ancak beş yılda bir protez alabiliyor. Bu ayakkabı değil ki arkadaşlar, “Amcası biraz büyük ver de önümüzdeki sene kullansın.” diyelim! Bunlar basit gibi görünen önemli sorunlar.

Ebeveynlerin ölümünden sonra engellilerin kalabileceği, rehabilite edileceği, bakılacağı yatırımlar ne yazık ki yapılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, süremizin yettiği ölçüde sorunların en azından bir kısmını sizlerle paylaşmaya çalıştım. Umarım ki bugün engelli sorunlarının çözümü için bir milat olur.

Bu vesileyle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Sayın Ağyüz, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,  Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Dünya Özürlüler Günü’nü yine ülke olarak buruk kutluyoruz. Maalesef bakanlıklar üzerine düşeni yapmıyor. Son Anayasa referandum paketinde de “özürlülere pozitif ayrımcılık” diye ifadeler bulunmasına rağmen özürlüler kaderine terk edilmiş ve bu işin başındaki bakanlar da maalesef duyarsız.

Bir örnek vermek istiyorum: Erzurum ilinde Mesut Duman diye otuz dört yaşında bir genç var, yüzde 40 engelli. Koşuda iki tane Türkiye birinciliği almış, bir dünya ikinciliği var. Geçen yıl İŞKUR kanalıyla dört ay çalışmış, şimdi boş ve evde oturuyor, kaderine terk edilmiş. Hükûmetimiz de maalesef “50 bin tane özürlü açık kadromuz var.” diyor. Bu kadroları neden bekletiyorlar? Neden çaresiz, işe, aşa, ekmeğe muhtaç, çalışarak moral, motivasyon kazanmak isteyen özürlü vatandaşlarımıza olanak tanımıyorlar? Dünyada özürlüler için her türlü çaba gösterilirken sadece lafta Dünya Özürlüler Günü’nü kutlayan bakanlar maalesef bunları dikkate almıyorlar. Bunları belirtmek istedim.

Dünya Özürlüler Günü’nü buruk kutluyoruz. Ama unutmayalım ki, hepimiz, Allah korusun, bir gün özürlü adayı olabiliriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.

Sayın Erdem…

2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yarın 3 Aralık, tabii ki kutlamalar bugünden, bu hafta başladı. AK PARTİ döneminde, ben de Özürlüler Koordinasyon Merkezi Başkanı olarak çok yakın takip ettiğim bu alanda birçok başarılı hizmet yapıldı. Muhalefetten arkadaşlarımız eksikleri söyleyecektir ama cumhuriyet tarihinde engelli kardeşlerimizin bu dönem kadar isteklerinin çoğunun yerine geldiği, maaşlarının 3-4 katına çıktığı, evde bakım gibi, yarın ailelerinden ayrıldıklarında bakılabilecekleri merkezlere kadar ücretlerinin devlet tarafından ödenebileceği birçok uygulama sağlandı. En son, Başbakanımızın talimatıyla engelli kadroları serbest bırakıldı. Kurumlarımız 38 bin kadroyu -Millî Eğitim, başta, 5 bin, Sağlık Bakanlığı 2 bin gibi- başladılar almaya.

Bunlar önemli gelişmelerdir ama daha yapacağımız şeyler de vardır. Şunu rahatlıkla söylüyorum: Yapılan geçmişteki hizmetleri de tabii ki görüyoruz ama engelli kardeşlerimiz de bunun bilincindeler, çok kısa zamanda beklentilerin üzerinde gelişmeler, iyileşmeler sağlanmıştır, devam da edecektir. Başta Başbakanımızın, bakanlarımızın, Hükûmetimizin de görüşü bu yöndedir. Ben de kutluyorum.

Öncelikle, kafamızdaki engellerin kalkması gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Sayın Güvel

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, özürlü yurttaşlarımızın eğitiminden başlayan oldukça kronikleşmiş sorunlar bulunmaktadır. Özürlülerimizin yüzde 88’i eğitim hakkından yararlanamamaktadır, özürlü yurttaşlarımızın yüzde 80’i iş gücüne katılamamaktadır ancak en üzücü olanı bu durum, bu konuda devlet üzerine düşeni yerine getirememektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kamu kurum ve kuruluşları yüzde 3 oranında özürlü çalıştırmakla yükümlü iken bu görmezlikten gelinmektedir. 2008 yılı içinde kamu kurumlarında 51.507 özürlü istihdam edilmesi gerekirken 9.996 özürlü istihdamı gerçekleştirilmiştir. 41.541 özürlü kadrosu ise hâlâ kullanılamamıştır. Ülkemizde özürlüler için istihdam alanında fırsat eşitliği yaratma görevinin yerine getirilmediği görülmektedir. Pek çok özürlü yurttaşımız insan onuruna yakışmayan işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bu, hepimizin ama öncelikle devletin ayıbıdır.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Buyurun Sayın Bakan.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (Devam)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; az önceki konuşmacı arkadaşımız özellikle özürlülerin özürlülük derecelerinin belirlenmesiyle ilgili raporlama konusunda bir problemden bahsetti. Konuyla ilgili bilgi arz etmek istiyorum sizlere.

Hakikaten, Çalışma Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının özürlülerin özürlülük derecesini belirleme konusunda bir farklı uygulaması var. Ancak, bu uygulamanın da makul ve kabul edilebilir bir gerekçesi var. O da şudur: Sağlık Bakanlığı herhangi bir özürlüye özürlülük derecesini belirleyen bir rapor verdiğinde onun fiziki olarak ne oranda özrü olduğunu belirleyen bir tespitte bulunuyor. Hâlbuki Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bir maluliyetle ilgili maaş bağlayacağında bu raporu esas almaz çünkü bizim için esas olan herhangi bir özürlünün özrüyle çalışabilir olup olmadığı meselesini incelemekten ibarettir. Biz bakarız, özürlülük derecesi Sağlık Bakanlığına göre yüzde 60, yüzde 70 olmasına rağmen, şayet çalışmasına mâni bir  durum yoksa onun maluliyetini belirleyen derecesi daha düşük çıkar ve biz ona maluliyet emeklilik maaşı bağlamayız. Bu açıdan, Çalışma Bakanlığının verdiği rapor onun iş yapma gücünün kaybıyla alakalı bir rapordur. Bu sebeple orada verilmiş olan özürlülük derecesinin Çalışma Bakanlığı tarafından kabul edilip edilmediğiyle ilgili bir tartışma çok anlamlı bir tartışma olmaz, bunu izah etmek istedim.

İlaveten şunu söylemek gerekir: Buna rağmen biz Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı olarak ikimiz birlikte acaba vatandaşların her iki kurumdan da ayrı ayrı rapor almalarını sağlayan bu bürokratik süreci kısaltmak mümkün mü, tek raporla bu sorun çözülebilir mi diye bir çalışmayı da yürütüyoruz. Şayet bundan tek raporla her iki dereceyi de belirleme imkânı ortaya çıkarsa vatandaşlara daha az bürokratik bir hizmeti sunma fırsatımız da olacak. Öyle bir çalışma da var.

Bilgilerinize arz ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e teşekkür ediyoruz.

Gündem dışı ikinci söz Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Güldal Akşit’e aittir.

Buyurunuz Sayın Akşit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.-  İstanbul Milletvekili Güldal Akşit’in, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kadınına seçme-seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde kadın hakları konusunda temel belge olan Medeni Yasa’nın 1926 yılında kabul edilmesiyle çağdaş toplum düzenine geçilmiş, uzun yıllar boyunca görmezden gelinen kadınlarımız ekonomik, siyasal ve sosyal haklara kavuşturulmuş, yaşamın çeşitli alanlarında karşılaşılan eşitsizlik ve ayrımcılığın kaldırılması için önemli bir adım atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında 1926 ile 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk devrimlerinin bir kısmı kadınların sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedeflemiştir.

Türk kadını seçme ve seçilme hakkını 1934 yılında birçok Avrupa ülkesinden daha önce kazanmıştır. 1906 yılında, Finlandiya, kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Kadınlara dönemin koşullarına göre çağdaş ve ileri boyutta önemli haklar sağlanmış olması cumhuriyetin en büyük başarılarından birisidir. Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir. Atatürk’ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak 1930’da belediye seçimlerinde seçme, 1933’te çıkarılan Köy Kanunu’yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934’te Anayasa’da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştır. Ancak o günden bu yana siyasi karar organlarının kadın temsil oranlarına bakıldığında yok denecek kadar az oranda temsil edildikleri görülmektedir. Son seçimde yani 2007 yılında ise Meclisimize 50 kadın milletvekili girmiştir. Bu da toplam içinde yüzde 9,1’lik bir orana tekabül etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde başkan vekili 2 kadın, 1 kadın komisyon başkanı, 2 kadın grup başkan vekili ve Bakanlar Kurulunda 2 kadın bakan bulunmaktadır.

Demokrasinin gelişmesinde, ayrıca, kadınların karar alma mekanizmalarına katılımında anahtar bir role sahip olan yerel yönetimlere bakıldığında da durum farklılık göstermemektedir. 29 Mart’ta yapılan 2009 yerel seçim sonuçlarına göre, 19 siyasi partinin katıldığı ülke genelinde toplamda seçilen 2.948 belediye başkanının sadece 17’si, binde 9’u kadındır. Bu kadınlardan ise sadece 2 tanesi il belediye başkanı, 15’i de ilçe belediye başkanlıklarını kazanmıştır. 31.790 belediye meclis üyesinin ise 1.340’ını yani yüzde 4,25’lik bir oranını kadınlar oluşturmaktadır. İl genel meclis üye sayısına bakıldığında da durum çok farklı görünmemektedir. Toplam 3.379 il genel meclis üyesinin 110’u yani yüzde 3,25’i kadınlardır. Köy muhtarlarının binde 2’si, mahalle muhtarlarının ise yüzde 2’si kadındır.

Kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği ilk ülkelerden biri olan ülkemizde kadınların siyasetteki konumu arzu edilen seviyeye henüz ulaşamamıştır. Kadınların bu kadar eşitsiz temsilinin elbette pek çok nedeni vardır. Bunlardan biri siyaseti erkeklere ait bir dünya olarak gören anlayış, hem kadınların hem de erkeklerin zihinlerindeki ilk engeli oluşturmaktadır. Kadınlar ülkeden ülkeye bazı farklılıklar gösterse de aile sorumlulukları, geleneksel kadınlık rollerinin kadına yüklediği sorumlulukların ağırlığı, siyasi partilerdeki erkeklerin karşı cinsi yok sayması, toplumda siyasetin erkeklere özgü olduğu algısı, yasal düzenlemelerin cinsiyet eşitliğini sağlamada gerekli özel önlemler içermemesi, eğitim düzeyi ve benzeri sebeplerin etkisiyle siyasette erkekler kadar yer alamamaktadırlar.

Bununla beraber UNDP’nin 2006 yılında yaptığı “Türkiye’de Siyaset ve Kadın” kamuoyu araştırma sonuçları kadınların siyasal yaşama katılım isteklerinin arttığını göstermektedir. Araştırmadan çıkan en önemli sonuç, Türkiye’de siyasi karar alma mekanizmalarında az kadın olduğu ve Türk toplumunun bu durumdan hoşnut olmadığıdır. Türkiye’nin yüzde 82’si kadın siyasetçi sayısının artmasını istemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

GÜLDAL AKŞİT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aynı araştırmaya göre kadınların siyasi sürece katılması hem siyasi davranışın şekil ve içeriği açısından siyasetin niteliğini hem de tüm alanlarda elde edilen sonuçları olumlu yönde değiştirebileceğine inananların oranı ise yüzde 78’dir. Dolayısıyla seçmen, kadın siyasetçiyi görmeye hazır ve isteklidir.

Kadınlar farklı yaşam deneylerinden kaynaklanan farklı bir bakış açısına sahiptir. Bu bakış açısı doğru politikalar üretebilmek için büyük bir fırsat ve zenginlik olup kadınların katkısı olmadan sadece kadın sorunları değil toplumun diğer sorunlarının da doğru ve kalıcı çözümlere kavuşması beklenmemelidir.

Kadınların siyasi mekanizmalardaki varlığı hayati bir ihtiyaçtır. Bu nedenle, bu konuda atılacak her adımın da içtenlikle desteklenmesi gerekir. Kadınlarımızın  siyaset ve yönetim kademelerindeki temsil oranlarının yükselmesi ve siyasal yaşamdaki etkinliklerinin artmasının ülkemize güç kazandıracağı kuşkusuzdur. Bu doğrultuda atılacak adımlar Türkiye’nin uluslararası alandaki saygınlığını da artıracaktır.

Kadınlarla ilgili konuların sadece seçim dönemlerinde ya da Dünya Kadınlar Günü’nde gündeme gelip sonra unutulmaması için hepimize önemli görevler düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

GÜLDAL AKŞİT (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yakın çevresinin ve ülkesinin sorunlarına duyarlı ve bu sorunların çözümüne katkı sağlamak isteyen tüm kadınların siyasete daha yakın durmaları ve siyaset çarkında kaybolmamaları gerekmektedir.

Daha fazla kadın siyasetçiyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve yerel meclislerde görmek dileğiyle Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yılını kutlar, seçilmiş bir Türk kadını olmanın onuruyla yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akşit.

Gündem dışı üçüncü söz televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Şahin Mengü’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı yaptığım bu konuşma, halkın haber alma özgürlüğüne ve basın ahlak ilkelerine bağlı, bağımsız yayın yapan televizyon kanallarına karşı yapılan haksızlıklarla ilgilidir.

Değerli arkadaşlarım, özerk bir kurum olan Radyo Televizyon Üst Kurulunun bugüne kadar, yandaş olmayan televizyon kurumlarına uyguladığı hukuk dışı, yasa dışı davranışları hepimiz bilmekteyiz. Maalesef yıllardır bu sorun çözülememiştir. Bu sorunun başlangıç anı da, hiç kimse bunu inkâr edemez, bu, maalesef, bizim de oy verdiğimiz yeni RTÜK Yasası’ndan başlayarak yani RTÜK üyelerinin Parlamentoya, siyasi çoğunluğa ve ana muhalefet partisine dayalı yapısının oluşmasından sonra Radyo Televizyon Üst Kuruluşu o özerk yapısını kaybetmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu konunun açık bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Halkçı ve ulusalcı bir yayın politikasını kendisine şiar edinmiş, basın ahlak ilkelerine saygılı, Ulusal Kanal logosuyla yayın yapan kuruluşun uğradığı haksızlıkları burada dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Ulusal Kanal 1999 yılında kurulduğundan beri, on bir yıldır hemen hemen, kesintisiz -belki daha çok süredir- bir şekilde yayın politikasını izliyor. Hiç bugüne kadar da kararmadı. Ancak baştan beri devletin tanıdığı bu imkânlardan, yani kablo gibi imkânlardan faydalanmak için çok mücadele etti. En son başvuruları 2007 yılında yapıldı. 2007 yılında yapılan bu başvuru, yani kablo lisansı ve iznini almak için yaptığı başvuru çok enteresan gerekçelerle, örneğin “Sizin böyle bir yayın yapmanız hâlinde pazar payınızın ne olduğunu araştırıyoruz.” demek suretiyle uzunca süre oyalandı. Ancak RTÜK bile, artık yapacağı bir şey kalmayınca, bu yayın kuruluşuna kablo yayın lisans ve yayın izni verdi. Şimdi bunun özelliği şu: Bu izni verdiğiniz andan itibaren Radyo Televizyon Üst Kuruluşunun TÜRKSAT denilen şirketle yaptığı protokol gereği, TÜRKSAT’ın bu kuruluşa yer vermesi gerekiyor. Nedir yapılması gereken işlem? Sadece eylemi tamamlamaktır. Çünkü bu şirketin komik de olsa pazar payını incelemek, yasalara uygun mudur talebi, değil midir, incelemek, bu RTÜK’ün görevi. Ondan sonrası, TÜRKSAT’a verilen görev, sadece verilen talimatı, protokol gereği “Bu şirkete yayın izni verdim.” dediğin andan itibaren buna uzayda yer açması gerekir. Şimdi, baktığınız zaman çok enteresan şeyler görüyorsunuz. Bu yer vermeleri gereken uyduda deniyor ki bu TÜRKSAT Teledünya’da “Çok doluyuz, size yer bulamıyoruz.” Bakıyorsunuz, Türk izleyicisinin hiç alakası olmayan, Türk izleyicisinin hiç seyretmediği yüze yakın yabancı kanal var. Girdiğiniz zaman Teledünya’ya bunu görüyorsunuz. Niye vermiyorsunuz? Artı sizin yer açmak da göreviniz. Elinizdeki yetkilere göre, sözleşmeye göre bakarsınız, bazılarının yayınını durdurun. Nitekim bazı kanalları yayından çıkartıyorsunuz, kaldırıyorsunuz ama Ulusal televizyona bunu vermemenin sebebi bir anlamda cezalandırmak. Neyi cezalandırmak? Şimdi bakın, bu ülkede Sayın Başbakan çıkıp diyebiliyor ki: “Bana ‘1 milyon dolar aldın.’ diyen adam şimdi Silivri’de.” Bu da acaba, yayın politikaları iktidarın hoşuna gitmeyen televizyonlara aynı uygulamanın başka bir versiyonu mu? Yani hoşumuza gitmeyen televizyon kanallarını herhangi bir şekilde susturmak, halka daha çok ulaşmasını engellemek için onu sadece bir çanakta sıkıştırıp çok daha az bir kitleye hitap edebilmesini sağlamak için mi? Bakın, bu ülke seçime gidiyor. Halkın tercihlerini doğru yapabilmesi, çok çeşitli dünya görüşüne sahip yayın organlarının hayatiyetinden geçer. Bir toplumun, kamuoyunun oluşabilmesi değişik fikirlerin rahatlıkla tartışılabildiği ortamda olur. Eğer siz, o veya bu yöntemle o televizyon kuruluşlarının yayın yapmasını engellerseniz bu ülkede demokrasiye hizmet etmiş olmazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ŞAHİN  MENGÜ (Devamla) – Sizin istediğiniz şekilde, tek yanlı bir yayın politikasıyla bu ülkede demokrasinin gelişeceğine inanıyorsanız, hem kendinizi aldatıyorsunuz hem Türkiye’yi aldatıyorsunuz.

Burada yapılması gereken şey, bu Ulusal Kanal’a, Ulusal Kanal logosuyla yayın yapan televizyon kuruluşuna, yasal hakkı olan Teledünya’da yayın yapmak için… Çünkü bu TÜRKSAT bizim Ulaştırma Bakanlığına bağlı bir anonim şirkettir, yani öyle Ahmet’in, Mehmet’in, özel sektörün şirketi değildir. Ona talimatı verecekseniz, Ulusal Kanal’ın Teledünya’dan herkese ulaşmasını sağlayacaksınız. Bu sadece Ulusal Kanal’ın menfaatine değildir, Ulasal Kanal’ı seyretmeye çalışan milyonlarca insanın da o Teledünya platformuna üye olmasını, ulaşmasını sağlar, yani sonunda menfaat olarak Teledünya’nın menfaati vardır bu işte. Yani devletin menfaatiyle bir ulusal şirketin menfaati bir anlamda aynı noktada örtüşmüşlerdir. Demokrasi adına bunu yapmanız gerekir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Mevlânâ Haftası’na ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, her yıl 2-9 Aralık tarihleri arasında olan hafta Mevlânâ Haftası olarak kutlanmaktadır. Bugün bu haftanın ilk günü. Bu vesileyle Mevlânâ’yı anmak üzere söz aldım.

Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım.” sözleriyle özetleyen Mevlânâ’nın felsefesi sadece bir felsefe olmakla, sadece teorik bazı bilgilere sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda hayata hitap eden, hayatın gerçeklerini kavrayan, insan hayatına iyiliği, güzelliği, doğruluğu, gerçeği, sevgiyi hâkim kılmak isteyen bir anlayışa sahiptir.

Mevlânâ evrensel İslam medeniyetini esas alan ama bu medeniyeti de dinamik olarak kabul eden bir akımın temsilcisidir. İbni Arabî’den kaynaklanan tasavvufu Anadolu insanının hayatına hâkim kılan ve hayatı daha güzel, daha iyi kılmayı amaçlayan, insanı kişisellikten, kişisel ihtiraslardan uzak tutarak daha toplumsal bir varlık olarak değerlendiren bir anlayışın temsilcisidir.

Bu hafta vesilesiyle bunları ifade etme ihtiyacını duydum.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan, Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Gündem dışı konuşmalara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Hükûmet adına cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, başarılı çalışmalar diliyorum.

Üç değerli arkadaşımız gündem dışı konuşmalarda önemli hususlara temas ettiler. Ben izin verirseniz öncelikle Sayın Mengü’nün konuşmasına cevap vermek istiyorum.

Bize gönderilen yazıda, sizin de ifade ettiğiniz gibi, televizyon kanallarına lisans ve yayın izinleri konusunda yapılan ayrımcılıklar söz konusu olmuştu. Ben bu konuyu teknik olarak sayın milletvekillerinin bilgilerine arz etmek istiyorum.

Radyo ve televizyon kuruluşlarına lisans ve yayın izinleri: 3984 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesi ve ilgili yönetmelikler kapsamında şartları sağlayan kuruluşlara gerekli lisans ve izinler verilmekte ve kuruluşlar arasında herhangi bir ayrımcılık yapılmamaktadır.

Ülkemizde karasal, kablo, uydu ve IPTV ortamlarından yapılan radyo ve televizyon yayınları ve bunlardan uydu, kablo ve IPTV ortamından yapılan yayınlar lisanslanmaktadır.

Bu ortamlardan yapılan yayınlarla ilgili olarak;

1) Karasal ortamdan yapılan yayınlar: Üst Kurula 1995 yılı yasal süresi içerisinde lisans başvurusunda bulunan ve Üst Kurula karşı yükümlülüklerini yerine getiren yayıncı kuruluşların başvurularına ve bildirimlerine uygun olarak yayın yapabilmelerine kanunumuzun 6’ncı geçici maddesi kapsamında izin verilmektedir. Bugüne kadar kanal ve frekans ihaleleri yapılamadığından karasal ortamdan yayın yapan kuruluşlara henüz lisans verilememiştir.

Karasal ortamdan başvurusu bulunan kuruluş sayıları şu şekilde söylenebilir: Ulusal televizyon 24, bölgesel televizyon 15, yerel televizyon 210, toplam 259.

Ulusal radyo 35, bölgesel radyo 98, yerel radyo 928, toplam 1.061.

Karasal ortamdan yapılan yayınların dökümü arz ettiğim şekildedir.

2) Uydudan yapılan yayınlar: Yayın hizmetlerini uydu ortamından vermek isteyen yayıncı kuruluşların uydu yayın lisans ve izin almaları için yerine getirmeleri gereken yükümlülükler Uydu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği’mizde yer almaktadır. Bu çerçevede, kuruluşlarca yapılan başvurular tarafsızlık ve hakkaniyet ölçüleri dâhilinde Üst Kurulca değerlendirilmektedir. Eksik evraklarla ilgili yazışmalar yapılmakta, Başbakanlıkça verilen “Ulusal Güvenlik Belgesi” dâhil dosyalarını tamamlamaları sağlanmakta, medya alanındaki yoğunlaşmalar dikkate alınarak zaman zaman detaylı incelenmesi gereken durumlar ortaya çıktığından lisans verme süresi uzayabilmektedir.

2010 yılı başında uydudan lisans başvurusunda bulunan kuruluşlarla ilgili çalışma yapılmış, konu Üst Kurulca değerlendirilmiş ve başvurusu bulanan tüm kuruluşların dosyalarının tekemmül ettirilmesi kararı alınmıştır. Yıllara göre uydudan verilen yayın lisans ve izinleri şu şekilde arz edebilirim: 2001 yılında 34 televizyon, 2002’de 21, 2003’te 3, 2004’te 8, 2005’te 16, 2006’da 17, 2007’de 7, 2008’de 22, 2009’da 10, 2010’da 13, toplam 152 televizyon. Yıllara göre radyo: 2001’de 17, 2002’de 20, 2003’te 2, 2004’te 3, 2005’te 3, 2006’da 2, 2007’de 1, 2008’de 2, 2009’da 1, 2010’da 2, toplam 53. Uydudan verilen yayın lisans ve izinleri olarak takdim ediyorum.

Kablodan yapılan yayınlar: Sayın Mengü’nün kısmen ifade ettiği konu üzerinde… Yayın hizmetlerini kablo ortamından vermek isteyen yayıncı kuruluşların kablolu yayın lisans ve izin almaları için yerine getirmeleri gereken yükümlülükler de Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği’mizde düzenlenmiştir. Bu çerçevede, kuruluşlarca yapılan başvurular tarafsızlık ve hakkaniyet ölçüleri içinde Üst Kurul tarafından değerlendirilmektedir. Bu kuruluşlar Türksat AŞ tarafından işletilen kablo kapasitesindeki yer durumuna göre kablolu yayın lisans ve izin almak üzere Üst Kurula başvuruda bulunmaktadırlar. Bu başvuruların değerlendirilmesine de aynı şekilde karar verilmektedir. Kablo ortamından yapılan yayınlarda lisans süresi beş yıldır. 2005 yılından bu yana kablolu yayın lisans ve izin sayılarını da şu tabloda arz edebilirim: 2005’te 4, 2006’da 3, 2007’de 5, 2008’de 5, 2009’da 2, 2010’da 1 adet.

Diğer konu: IPTV yayın lisans ve izinleri. Yani İnternet protokollü televizyon yayıncılığı yeni bir yayıncılık türü olup bir operatör tarafından fiber optik ve koaksiyel kablo iletim ortamları üzerinden yayının izleyiciye ulaştırılma yöntemidir. Bu konuyla ilgili, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu çalışmalarını 2010 yılı içerisinde tamamlamış, 17 Temmuz 2010 tarihli Resmî Gazete’de IPTV Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği’miz yayımlanmıştır. Yönetmelik çerçevesinde IPTV platform işletmeciliği izniyle yayın lisans ve izinleri verilmektedir. Şu ana kadar TTNET A.Ş. Platform İşletmeciliği izin almış, yayın lisans ve izni için başvuran şu ana kadar 33 yayın kuruluşunun başvurusu incelenmektedir. Dosyaları tamamlandıktan sonra bu kuruluşlara beş yıl süreli IPTV yayın lisans ve izni verilecektir.

 Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Mengü, Ulusal Kanalla ilgili olarak kablolu TV için 2007’de başvuru yapıldığını ama bugüne kadar çeşitli sebeplerle sürekli ertelendiğini, bir haksızlık ve ayrımcılık yapıldığını ifade ediyor. Bu düşüncelerine saygı duyuyorum ancak bize verilen ve gönderilen yazıda bu konu spesifik olarak bildirilmediğinden konu üzerindeki cevabımı şu anda takdim edemeyeceğim. Ancak yaptığımız araştırmada Sayın Akif Hamzaçebi’nin -biraz önce buradaydı- 26 Kasım 2010 tarihinde basına akseden bir yazısını buldurdum. Sayın Hamzaçebi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bir Ulusal Kanal sorusu yöneltmiş ancak şu ana kadar bizim kayıtlarmıza sözlü veya yazılı soru şeklinde bir soru gelmedi. Dolayısıyla,    şunu okuyorum, gazeteye akseden haber itibarıyla: “Ulusal Kanalın kablolu tv yayın lisansı ve yayın izninin başvurudan tam otuz yedi ay sonra 17 Temmuz 2010 tarihinde verilmesini demokrasi, hukuk devleti, basın ve yayın hürriyeti, yurttaşın bilgilendirme hakkı ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda nasıl değerlendiriyorsunuz?” Sanıyorum, Sayın Mengü’nün buradaki konuşması da Sayın Hamzaçebi’nin bize soracağı sorularla benzerlik gösteriyor. Buradan ifade ediyorum: Soru önergesi geldiğinde derhal cevaplandıracağız ve bu konuda yapılan bir haksızlık varsa, bir erteleme, bir gecikme söz konusuysa bunu derhal gidereceğiz ve sizlerle bu bilgiyi paylaşacağım.

Bu vesileyle şunu arz etmek istiyorum: Yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kanunumuz Anayasa Komisyonundan geçerek Genel Kurul gündeminde yerini almıştır. Ümit ediyorum ki kısa zaman içerisinde Genel Kurulumuzda görüşülüp sizin takdirlerinizle kanunlaştığında 1994 yılında çıkarılan bu Kanun’un pek çok boşluğunu da, pek çok ahenksizliğini de gidermiş olacağız ve televizyonların lisans konusu çözümlenmiş olacak ve diğer sorunlarla birlikte, Avrupa Birliği yönergeleri çerçevesinde yeni, çağdaş bir Radyo Televizyon Üst Kurulu Kanunu’na kavuşmuş olacağız.

Sayın Başkanım, izin verirseniz, iki değerli arkadaşımızın konuşmalarını da kısaca cevaplandırmak isterim.

Sayın Selçuk Ayhan Dünya Özürlüler Günü’yle ilgili önemli bir konuşma yaptı ve bazı arkadaşlarımız da oturdukları yerden katkıda bulundular. Hepsine teşekkür ediyorum. Sadece bir konu üzerinde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız açıklayıcı bir bilgi verdiler.

Elbette, engelli ve özürlü yurttaşlarımızı düşünmeliyiz çünkü istatistikler ülkemizde 8,5 milyon engellinin olduğunu göstermektedir. Bununla ilgili ciddi araştırmalar var ve bu araştırmalar kapsamında da Hükûmetimiz döneminde gerçekten çok ciddi ve çok olumlu adımlar atıldı. Şüphesiz, 2005 yılında Özürlüler Yasası’nın çıkartılması, engellilere haklarının verilmesi, yaşamlarının daha da iyileştirilmesi için ciddi bir adım olmuştur. Sevinerek söylüyorum ki 12 Eylülde yapılan halk oylamasında da halkımız Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki değişikliği kabul etmiştir. Bu değişikliğe göre: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”

Bu maddeyle, engelli vatandaşlarımıza yönelik yapılacak pozitif ayrımcılık da tescillenmiştir.

Elbette, bugüne kadar yapılanlar engellilerimizin tüm sorunlarını çözecek kadar kapsamlı değildir ancak bu vatandaşlarımızın sorunlarının giderilmesi Hükûmetimizin ve Parlamentomuzun önceliğidir. Amacımız, sanatta, sporda, siyasette ve iş hayatında, engelli vatandaşlarımızın sorunsuz bir şekilde katılımını sağlamaktır.

Sayın Ayhan, engelli kadrolarının niçin doldurulmadığını ve bu kadroların boş tutulduğunu ifade ediyor. Biliyorsunuz ki bu yıl içerisinde yani 2011 yılında önemli bir şekilde engelli kadrolarımız doldurulacaktır. Yapılacak sınavlarla ve değerlendirmelerle kamuda istihdamı büyük ölçüde temin edilmiş olacaktır.

Bizim özel eğitim ve rehabilitasyon desteğimizden destek alan engelli sayısı 206 bindir. Bu hizmet için Millî Eğitim Bakanlığınca biliyorsunuz önemli bir para ödenmektedir. Bunun dışında, Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 3 Aralık 2008 tarihinde Meclisimizde onaylanmıştır. Bu sözleşmenin kabulü ile Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından engellilerle ilgili öngörülen standartları kabul etmiştir. Bu, Meclisimizin Türkiye toplumunda üstlendiği ilerici rolü destekler mahiyette bir adımdır. Engelli vatandaşlarımızın devlet memurluğuna alımları da 657 sayılı Yasa’nın 53’üncü maddesiyle düzenlenmiştir. Yüzde 3’lük oran kamuya ait kurumlarda yüzde 4’tür.

Özürlüler Kanunu’yla iş bulamayan ya da çalışamayacak durumda olan özürlülere bağlanan aylıklar da artırılmış ve kapsamı da genişletilmiştir. Burada rakamları tek tek verirsem vaktinizden alacağım. Kamuda istihdam edilen toplam engelli personel sayısı 10 bini geçmiştir. Bu daha da artırılacaktır.

Özürlüler Şûrası gerçekleştirilmiştir. Özürlüler Kanunu’yla daha önce Emekli Sandığı ve SSK mensuplarının çocukları için ödenen özel eğitim giderleri de artık herkese verilebilmektedir. Özürlü öğrenciler okullara ücretsiz taşınmıştır. 200 binden fazla kişiye evde bakım ücreti ödenmektedir. Özürlüler Kanunu’yla ilk kez ekonomik yoksunluk içinde bulunan, bakıma muhtaç özürlülere evde ve kurumda bakım hizmeti verilmeye başlanmıştır. Özel tertibatlı araç kullanan özürlülerle, özür oranı yüzde 90 ve üzerinde olanların aldıkları otomobiller özel tüketim vergisi ve motorlu taşıtlar vergisinden muaf tutulmuştur. Özürlülerin sahip olduğu bir ev, emlak vergisinden muaf tutulmaktadır. Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları, Özürlüler İdaresi Başkanlığıyla yaptıkları çalışmalar sonucunda indirimler uygulamaktadır ve diğer konularda şüphesiz bunların sürekli gündeme getirilmesi ve engelli yurttaşlarımızın bu haklardan, kanuni ve yasal haklarından, insan haklarından çok fazla da istifade etmesi hepimizin takip edeceğimiz ve üzerinde titizlikle duracağımız bir konudur.

Sayın Güldal Akşit Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümü hakkında çok önemli ve kapsamlı bir konuşma yaptılar. Biz de bugünün 76’ncı yıl dönümünü Hükûmetimiz olarak kutluyoruz. Büyük Atatürk’ün, 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı kararla daha da ileri bir seviyeye ulaştırılmış ve kadınlarımız Avrupa ülkelerinin pek çoğundan daha önde, ilk defa seçme ve seçilme haklarını elde ederek Meclisimizde de temsil hakkı kazanmışlardır. Ülkemizin kurucusu Büyük Atatürk’ün kadınlarımıza vermiş olduğu bu hakla Türk kadını için yeni bir dönem başlamış, bu haklarla kadınımız toplumsal ve sosyal hayattaki rolü ve statüsünü çok daha yukarılara çıkarmış ve etkinliğini gerçekleştirmiştir. Ümit ediyorum ki Sayın Akşit’in de sözlerinde katıldığı bu temsil oranının çok daha üst noktalara çıkarılması Parlamentomuzun önündeki dönemde gerçekleşir ve bundan hepimiz mutlu oluruz.

Sayın Başkan, size ve değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 4 önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/937)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin yurt sorunları ve alınması gereken  tedbirler hususunda Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.

1) Reşat Doğru                                                (Tokat)

2) Mustafa Enöz                              (Manisa)

3) Oktay Vural                                                (İzmir)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu              (İzmir)

5) Cumali Durmuş                           (Kocaeli)

6) Mehmet Zekai Özcan                  (Ankara)

7) Zeki Ertugay                                (Erzurum)

8) Sabahattin Çakmakoğlu               (Kayseri)

9) Şenol Bal                                     (İzmir)

10) Recep Taner                              (Aydın)

11) Hasan Çalış                               (Karaman)

12) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

13) Mustafa Cihan Paçacı                (Ankara)

14) Akif Akkuş                               (Mersin)

15) Ahmet Orhan                            (Manisa)

16) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

17) Metin Çobanoğlu                      (Kırşehir)

18) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

19) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

20) Necati Özensoy                         (Bursa)

21) Murat Özkan                             (Giresun)

Gerekçe:

2007 yılından itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır. Ancak bu üniversiteler kampüs, akademik personel ve bina yönünden sıkıntılı olarak kurulmuştur.

Herkese yerinde üniversite söylemiyle başlayan, ancak tercihler ve eğitim kalitesi nedeniyle taşrada bulunan gençlerimiz bulundukları yerlerin dışına çıkmak zorunda kalmışlardır.

Bu zorunlu çıkış şüphesiz yükseköğrenim gören öğrencilerimizi sıkıntıya sokmuştur.

Gerek yeni açılan, gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencileri Üniversite sınavını kazandıktan sonra daha büyük bir engel beklemektedir. Bu da kalacak yer sorunudur. Büyük şehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç bilmedikleri bu şehirlerde ya yüksek ücretle özel yurtlara kayıt yaptırmakta, ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenim görmek zorunda kalmaktadırlar.

Aynı şekilde yurtlarda sağlık problemleri ile ilgili yetkili doktor ya da sağlık personeli bulunmamaktadır. Bu durum öğrenim maliyetlerini katbekat artırmaktadır.

Üniversite ve yüksekokulların kontenjanlarının arttırılmasıyla birlikte öğrencilerimizin barınma problemlerinin olmaması için Kredi Yurtlara bağlı yurtların acil olarak yapılması gerekmekteydi. Konu birlikte ele alınsaydı 2 yıldır bu büyük sorunun yüzde 70'i giderilmiş olurdu. Kamuya ait yurt olabilecek atıl vaziyette bekleyen binalar belirlenip bunların yurtlara çevrilmesiyle de sıkıntı azaltılmış olurdu.

Özellikle küçük yerlerde yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısını yaşatmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan tek odalı, kullanışsız mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaktadır. Yurtta kalan öğrenciler ise tek odalarda 7-8 kişi bir arada yaşamakta, ilk kez bir araya gelen insanlar arasında huzursuzluk baş göstermektedir.

Bunlara TV, İnternet ve kütüphane yetersizlikleri de eklenince öğrencilerimiz için yüksekokul okumak tam bir sıkıntıya sebep olmaktadır.

Konunun bir kez de Meclis tarafından araştırılması durumunda yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine devam edebileceklerdir.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin faaliyetleri ile yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/938)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gaziantep ilindeki Toplu Konut İdaresi'nin vatandaşlara satışına .yönelik gerçekleştirmiş olduğu projeler bu konutlara yatırım yapanlar için bir mağduriyet alanı olmasının nedenlerinin araştırılarak alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hasan Özdemir                           (Gaziantep)

2) D. Ali Torlak                               (İstanbul)

3) Hüseyin Yıldız                            (Antalya)

4) Muharrem Varlı                          (Adana)

5) Recep Taner                                (Aydın)

6) Necati Özensoy                           (Bursa)

7) Akif Akkuş                                                 (Mersin)

8) Emin Haluk Ayhan                     (Denizli)

9) Süleyman Lâtif Yunusoğlu         (Trabzon)

10) Behiç Çelik                                (Mersin)

11) Mehmet Serdaroğlu                   (Kastamonu)

12) Ahmet Orhan                            (Manisa)

13) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar)

14) H. Hamit Homriş                      (Bursa)

15) Yılmaz Tankut                           (Adana)

16) Kadir Ural                                 (Mersin)

17) Alim Işık                                   (Kütahya)

18) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

19) Metin Ergun                              (Muğla)

20) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

21) Mehmet Şandır                          (Mersin)

22) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

Gerekçe:

Ülkemizde konut ihtiyacını karşılamak üzere faaliyet gösteren Toplu Konut İdaresi Başkanlığı devletin etkinliği ve gücünü de kullanarak inşaat sektörünün önemli bir unsuru hâline gelmiştir. Bu çerçevede pek çok il ve ilçe merkezlerinde TOKİ projeleri gerçekleştirilmiş ve vatandaşlarımız ev sahibi yapılmak istenmiştir.

Ancak, TOKİ, AKP İktidarıyla birlikte sosyal konut amaçlı projelerinin dışına çıkarak lüks konut üretimine girişmiştir. TOKİ, sadece konut üretmekten ziyade ucuz konut veya sosyal konut yapmak şeklinde formüle edilebilecek olan amacını göz ardı etmektedir. Bütün bu uygulamalar TOKİ'nin niyetinin, ucuz konut, yani diğer bir deyimle sosyal konut yapmak olmadığını göstermektedir.

Bugün TOKİ, rant sağlayan, ihale dağıtan bir kurum görünümüne sahiptir. Şehircilik planlarına uygun, ucuz, sağlam, sağlıklı, depreme dayanıklı konut yapan ve yaptıran bir kurum anlayışının yerine, rant ve bireysel çıkar merkezli bir anlayış hâkim kılınmıştır.

TOKİ'nin zaman içerisindeki bu zihniyet değişiminin en çok hissedildiği bölgelerden birisi de Gaziantep olmuştur. "Kira öder gibi ev sahibi olacaksınız" sloganlarına inanan binlerce insanımız TOKİ'nin kampanyalarında mağdur duruma düşürülmüştür. TOKİ'nin ortaya çıkardığı mağduriyet alanları ödemelerden çevre düzenlemelerine kadar geniş bir alana yayılmıştır. Bugün "Tokizade" kavramı TOKİ faaliyetlerinden mağdur olanları ifade etmektedir.

TOKİ 7 yıl içerisinde Gaziantep'te 9 bin 397 konut yapmıştır. TOKİ'nin sosyal alan inşaatları elbette ki desteklenmesi gereken bir durumdur. Ancak konut inşaatındaki mağduriyetleri de ortaya koymak gerekmektedir.

Örneğin, Gaziantep'in Perilikaya-Serinevler bölgesinde alt gelir grubuna inşa edilen toplu konutlarda oturanlar bugün TOKİ ödemelerindeki aksamalardan kaynaklanan ihtar ve icra dosyaları ile boğuşmaktadır. Bu bölgede ikamet eden ve gelirleri 600-900 TL arasında olan vatandaşlarımız 640 TL’lik TOKİ taksitleriyle karşılaşmışlardır. Ayrıca her 6 ayda bir toplam borca gelen faizlerle de TOKİ sakinleri ciddi ödeme zorlukları yaşamaktadır.

Tokizadeler çeşitli fırsatlarla sorunlarını Hükümete duyurma fırsatı bulsalar da Sayın Başbakan Gaziantep ziyaretlerinde bir vatandaşımıza "O halde ödediğin parayı da al git. Kimse sana zorla ev satmadı." gibi cevaplarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu kişi ise Sayın Başbakanı Allah'a havale etmiştir.

TOKİ'ye dair eleştiriler konut inşaatı ve ödemeleriyle sınırlı değildir. Sayın Başbakan'ın yurt çapındaki ziyaretlerinde TOKİ açılışları vesilesiyle bütün gezi harcamalarını TOKİ'ye karşılatmaktadır. Öte yandan TOKİ inşaat yapımında haksız bir rekabet alanı oluşturmaktadır. TOKİ belediyelerden ve devlet kurumlarından inşaat arazilerini çok ucuz fiyatlarla alarak konut yapan diğer müteahhitlere karşı bir haksız rekabet ortamı ortaya çıkarmaktadır. Bütün bunlara karşın TOKİ'deki yolsuzluk iddiaları hiçbir şekilde ciddi bir denetim ve araştırma alanı olarak ortaya konulmamıştır. TOKİ adeta bürokrasi içerisinde ayrıcalıklı bir yapı arz etmektedir.

Bugün özellikle Gaziantep'teki TOKİ projelerinde mağdur duruma düşen vatandaşlarımızın sorunları artarak devam etmektedir. Anapara üzerinden alınan faizler, ödenemeyecek düzeydeki taksitler, her gün gelen tebligatlar, devam eden haciz davaları gibi mağduriyetlerin bir an önce aşılması gerekmektedir. Bu bağlamda bütün bu sorunlu alanların tespit edilerek vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderici önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir.

3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/939)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Ameliyathane hemşirelerinin mesleki profesyonelliklerinde etkili olan durumların belirlenmesi ve bu doğrultuda gerekli iyileştirmeleri belirlemeye yönelik çalışmaların yapılması için Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

                                                                                                            Ayla Akat Ata

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Uluslararası hemşirelik konseyi tarafından hemşirelik; bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını koruma ve geliştirmeye yardım eden ve hastalık halinde iyileştirme ve rehabilitasyon çalışmalarına katılan bir meslek olarak tanımlanmıştır. Ayrıca hemşirelik, sağlık ekibinin tedavi edici ve eğitsel planlarının geliştirilmesi ve uygulanmasında aktif rol alan bir meslek elemanı olarak kabul görmektedir.

Sağlık bakım alanı, hem yoğun stres yaşayan bireylere hizmet verilmesi, hem de çalışan personelin stresli durumlarla çok sık karşılaşması nedeniyle diğer iş ortamlarından daha fazla iş stresinin yaşandığı bir ortam olarak değerlendirilmektedir. Olumsuz çalışma koşulları ister istemez üretimin nitelik ve niceliğinde bozulmaya yol açmaktadır. Hemşirelik mesleği üyeleri, çalışma koşullarındaki farklılıklar nedeniyle daha yoğun baskılar altında kalmakta ve iş ortamında daha fazla stres yaşamaktadır. Bunun yanı sıra erkek hemşirelerin az olması hemşirelik mesleğinin kadınlara özgü bir meslek olarak algılanması da mesleğin gelişimini ve profesyonelliğini olumsuz etkilemektedir.

Yine ameliyathaneler sağlık kuruluşlarının içinde yer alan iyi organize edilmiş, ileri tıbbi teknolojik donanıma sahip, ekip iş birliğinin uygulanması gereken, hasta ve sağlık çalışanını tehdit eden risk faktörlerinin ve tehlikelerinin olduğu ve ciddi ekip iş birliği gerektiren, özel eğitim almış insan gücünün hizmet verdiği birimler olarak ön plana çıkmaktadır. Çalışma ortamı açısından, anestezi makinesinden sızan anestezik gazlar, delici-kesici alet yaralanmaları, ergonomik olmayan donanım ve duruş pozisyonları, sterilizasyon/dezenfeksiyon/temizlik için kullanılan solüsyonlar, radyoaktif ışınlara maruziyet, sürekli dikkat gerektiren işin stresi, kapalı ve gün ışığından yoksunluğun getirdiği psikososyal sorunlar ve çalışma şartlarının dinlenme, yemek vs. gibi faktörlerin uygun düzenlenmemesi ameliyathane hemşiresinin karşılaştığı ciddi sorunlar arasında yer almaktadır.

Konu hakkında sınırlı sayıda araştırmalardan biri Denizli il merkezindeki hastanelerin cerrahi birimlerinde çalışmakta olan hemşirelerin mesleki profesyonelliklerini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılan çalışmadır. Yapılan araştırma kapsamında çalışanların mesleğini yapmaktan kısmen memnun oldukları, ayda 1-5 arası nöbet tuttukları, hemşire sayısını yetersiz buldukları, mesleğini değiştirmeyi istedikleri yapılan çalışmanın sonuçları arasındadır.

Bu nedenle, ameliyathane hemşirelerinin mesleki profesyonelliklerinde etkili olan durumların belirlenmesi ve bu doğrultuda gerekli iyileştirmelerin yapılmasını belirlemeye yönelik çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.

4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 33 milletvekilinin, kırmızı et ve hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/940)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırmızı et sektörünün sorunları, çözüm yolları ve son yıllarda çok büyük oranlarda artan et ithalatının ülkemiz hayvancılık sektörüne ve millî ekonomimize verdiği zararların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 27.09.2010

1)     Ergün Aydoğan                       (Balıkesir)

2)     Ferit Mevlüt Aslanoğlu           (Malatya)

3)     Rasim Çakır                            (Edirne)

4)     Osman Kaptan                        (Antalya)

5)     Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

6)     Nevingaye Erbatur                  (Adana)

7)     Şevket Köse                            (Adıyaman)

8)     Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

9)     Tayfur Süner                           (Antalya)

10)   Atila Emek                              (Antalya)

11)   Malik Ecder Özdemir              (Sivas)

12)   Engin Altay                             (Sinop)

13)   Birgen Keleş                           (İstanbul)

14)   Ali Arslan                               (Muğla)

15)   Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

16)   Ahmet Ersin                            (İzmir)

17)   Yaşar Ağyüz                           (Gaziantep)

18)   Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

19)   Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

20)   Enis Tütüncü                           (Tekirdağ)

21)   İsa Gök                                   (Mersin)

22)   Mustafa Özyürek                    (İstanbul)

23)   Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

24)   Mehmet Sevigen                     (İstanbul)

25)   Hüseyin Ünsal                        (Amasya)

26)   Zekeriya Akıncı                       (Ankara)

27)   Sacid Yıldız                             (İstanbul)

28)   Orhan Ziya Diren                    (Tokat)

29)   Hulusi Güvel                           (Adana)

30)   Ensar Öğüt                              (Ardahan)

31)   Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

32)   Kemal Demirel                        (Bursa)

33)   Gürol Ergin                             (Muğla)

34)   Erol Tınastepe                         (Erzincan)

Gerekçe:

Kırmızı et yüksek değere sahip olan ve iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleriyle her türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle ülkemiz hayvan popülasyonunda çok ciddi düzeyde azalmalar olmuştur. Böylece bir zamanlar ihracatçı konumunda olan Türkiye bütün bu gelişmelerden sonra ithalatçı ülke konumuna gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre Türkiye'de 2009 yılının ilk 6 aylık döneminde, 2008 yılının ilk 6 aylık dönemine göre et ve sakatat ithalatı yüzde 555,9 artmıştır. Bu normal olmayan artış, ülke hayvancılığında yaşanan sıkıntıların daha da artmasına neden olmakta ve millî ekonomimizde büyük ölçekte kayıplara yol açmaktadır.

Kırmızı et sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dışı üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarında gereken çalışmaların yetersizliği, zaman zaman gündeme gelen hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerinde son yıllardaki büyük artışlar, üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile entegrasyonunun gelişememesi, yetersiz denetim, haksız rekabet ve ticari engellerdir.

Ayrıca kırmızı et sektörü, ülkemizin mevcut potansiyeline rağmen arzu edilen seviyede gelişememiştir. AB ülkelerinde kişi başına yaklaşık 20 kilogram kırmızı et tüketilirken bu ülkemizde 12 kilogram civarındadır. Bunun en önemli nedeni, kırmızı etin reyon fiyatlarının yüksekliğidir. Oysa besi hayvanı yetiştiricileri ve et üreticileri fiyatlardaki bu yüksekliğe rağmen zarar etmekte ve mevcut işlerini terk ederek başka sektörlere yönelmektedir. Bu nedenle ülkemiz hayvan popülasyonunda büyük ölçülerde düşüş görülmektedir.

Besi hayvancılığı ve kırmızı et sektörünün sorunları ülkemizde hem ciddi anlamda istihdam sağlaması hem de milli ekonomimize önemli katma değer sağlaması açısından ülke sorunu olarak algılanmalıdır. Bu sorunların aşılabilmesi, et sektörünün bir çatı altında toplanmasına ve AB ülkelerinde olduğu gibi reel anlamda teşvik ve desteklenmesine bağlıdır. Bugün ülkemizde hayvancılık tamamen dışlanmış bir konumdadır. Desteklemeler günü kurtarma adına yapılmakta olup tamamen yetersizdir. Hayvan yetiştiricisi işini terk edip şehirlere göç etmektedir. Dolayısıyla ülke kırmızı et üretiminde çok hızlı düşüşler ortaya çıkmaktadır. Bu düşüşü ithalatla karşılamak mantıklı değildir. Bu düşüşün nedenleri araştırılmalı, kaçakçılık mutlaka önlenmeli ve kayıt dışı kesimlere engel olunmalıdır.

Bundan altı ay öncesine kadar et ithalatını gerek olmadığı gibi açıklamaların üstüne şimdi gelinen noktada canlı hayvan ithalatı yapılmış ama hiçbir şekilde soruna çare olamamışken şimdi de kesiminin bile hangi şartlarda bile olacağı bilinmeden ithalatı yapılacak etin kalitesinin nasıl olduğu bilinmeden, sağlık denetimlerinin nasıl bir şekilde olabileceğinin bile belli olamadığı karkas etin ithalatına başlanacaktır. Bakanlık bunun da soruna çare olmayacağını bilmesine rağmen birilerinin rant elde etmesini sağlamak adına bu ithalata izin vermiştir. Hükûmetin hayvancılıkla alakalı nasıl bir vizyonu olduğu Et Balık Kurumunun kapatarak daha iyisini yapılacak denerek başlanan çalışmanın buralara gelmiş olması çok acıdır. Önümüzün Kurban Bayramı olması sebebiyle fiyatları düşürmek adına başlanan bu ithalat bir çare olmamışken kesilecek hayvanların bulanamayacak duruma gelmesi canlı hayvan ithalatına başlayıp Kurban Bayramında bile ithal hayvanların kesimi yapılacaktır. Uygulanan tüm uygulamaların iflas ettiğinin bugüne kadar uygulanan tüm proje denilen çalışmaların başarısız olduğu ortaya çıkmıştır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 1.- Sayıştayın hazırlamış olduğu denetim raporu üzerinde genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü 25’inci Birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                                        02.12.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 02.12.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

02 Aralık 2010 tarih ve 57027 sayı ile vermiş olduğumuz "Üretim ve pazarlama faaliyetlerindeki genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz kılarken, sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar da, hem miktar ve hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Bu durum Sayıştay Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Yukarıdaki hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi, nedenlerinin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" hazırlamış olduğu denetim raporunun görüşülmesine ilişkin Genel Görüşme Açılması önergemizin 02.12.2010 Perşembe (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun 02.12.2010 Perşembe tarihli bugünkü 25. Birleşiminde yapılmasını Danışma Kurulunun görüşlerine arz ederim.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı.  (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Nalcı.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Sınırsız olan insan ihtiyaçlarının teknoloji yardımı ile giderek daha üst düzeylerde karşılanması, gerek doğal kaynakların daha çok tahrip edilmesi ve gerekse üretilen her ürünün nihai olarak atığa dönüşmesi nedeniyle çevre ve insan sağlığının ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

Gerek üretimin ve pazarlama süreçlerinde atık üretiminin en aza indirgenerek doğal kaynaklara aşırı yüklenmenin önüne geçilmesi ve gerekse tüketim sürecinde atık oluşumunun asgariye indirilmesi ve üretilen atıkların da mümkün olan en üst düzeyde geri kazanımının sağlanarak atıkların ekonomiye bir girdiye dönüştürülmesi, bir başka deyişle “sürdürülebilir atık yönetimi”, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenen “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımının çok önemli bir unsurunu oluşturmaktadır.

Atık yönetimi, ülkemizde 1930’lu yıllardan itibaren yasal düzenlemelere konu olmuş ve temel uygulayıcı kuruluşlar olarak belediyeler görevlendirilmiştir. Başlangıçta Sağlık Bakanlığının sorumluluğunda olan ulusal düzeyde politika belirleme ve uygulamayı yönlendirme görevi, günümüzde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir. Ancak bu alandaki yetki ve sorumlulukların çok sayıda kurum ve kuruluş arasında paylaştırıldığı, bunun da çevreye ilişkin standart, ilke ve politikaların belirlenmesi, uygulamanın yönlendirilmesi, aykırı davranışların izlenmesi ve cezalandırılması gibi alanlarda yetki ve görev örtüşmelerine yol açtığı bilinmektedir.

Ama bizde yapılan düzenlemelerin büyük bölümüyle uygulamaya yansıtılamaması ve kurumların rol ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmede yeterli kapasite ve kararlılığı gösterememeleri, sorunların birikmesine ve çözüm arayışlarının sürekli ötelenmesine neden olmuş, sonuçta ülkemizin gelişmişlik düzeyi ve sosyokültürel yapımızla uyumlu olmayan bir atık tablosuyla karşı karşıya kalınmıştır.

Sayın milletvekilleri, TÜİK’in 2004 yılı verilerine göre ülkemizde belediyelerce toplanmakta olan yıllık atık miktarı 34 milyon tondur. Kişi başına ortalama 1,34 kilogram ama bu bugünlerde bu şeylerde 2 kilogram olarak değerlendirilmektedir. İmalat sanayisi tarafında üretilen ve büyük çoğunluğu yeniden değerlendirilen atık miktarı 2004 verilerine göre 17,5 milyon ton olup toplamda kişi başına üretilen atık miktarı demin de belirttiğim gibi günde 2 kilogram civarındadır. Bir başka deyişle bir insan yıllık olarak kendi ağırlığının 10 katından daha fazla atık üretmektedir.

2008 verilerine göre evsel nitelikte atıklar genellikle herhangi bir işleme tabi tutulmadan doğrudan atık depolama alanlarına dökülmektedir. 2008 verilerine göre 3225 belediyenin olduğu ülkemizde, Çevre ve Orman Bakanlığı verilerine göre bunların yüzde 34’ü atıklarını bu alanlara, mevcut depolama alanlarına döküyor; yüzde 66’sı ise vahşi depolama şeklinde gelişigüzel, orman, göl, nehir ve denizlere veya açık alanlara döküyor.

Değerli milletvekilleri, atık yönetiminin geliştirilmesi ve uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi oldukça yüksek maliyet gerektirmekteyse de bu alanda hiç yatırım yapmamanın maliyetinin daha yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Yine TÜİK 2004 verilerine göre baktığımız zaman, üretilen yaklaşık 2 milyon ton tehlikeli atığın ancak 100 bin tonu –bu da yüzde 5’e tekabül etmektedir- bunun bertaraf tesisi olan İZAYDAŞ tarafından yakılmakta ve daha sağlıklı bir şekilde depolanmaktadır. Tehlikeli atıkların yüzde 40’ının endüstriye geri kazandırıldığı düşünülürse, yarısından fazlası, yüzde 60’lık kısmının evsel atıklarla, vahşi depolamayla ve herhangi bir önlem almadan yine tehlikeli atıkların da bu evsel atıklarla birlikte aynı alanlara depolanması öngörülmektedir.

Geri dönüşebilir atıkların ekonomiye geri kazandırılması ve bu suretle depolanacak atık miktarının azaltılması, geri dönüştürülemeyen atıkların ise çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde depolanmasının sağlanmasıdır. Ülkemizde bu gereklerin karşılanması için ciddi bir dönüşüme ihtiyaç bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, tabii, bu sorunların çözümü için de bazı önerilerde bulunmak istiyoruz. Atık yönetimine ilişkin sorunların çözümü için öncelikle kurumsal kapasitenin geliştirilmesi zorunludur. Bakanlığın kurumsal kapasitesinin etkin bir izleme, denetim ve raporlama altyapısının geliştirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında iş birliği ve koordinasyonun artırılması, araştırma, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerine ağırlık verilmesini sağlayacak şekilde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bakanlığın taşra teşkilatlarının da yönetsel ve teknik kapasiteleri güçlendirilerek etkin bir izleme ve caydırma işlevi görmeleri sağlanmalıdır.

Atık yönetimine ilişkin mevzuatın özellikle uygulama kapasitesinin güçlendirilmesini sağlayacak bir yaklaşımla geliştirilmesine devam edilmedir. Ulusal mevzuatımızın ve uluslararası taahhütlerimizin de bir gereği olan ve etkin bir atık yönetiminin temel çerçevesini oluşturacak çeşitli düzeylerdeki atık yönetim planlarının geciktirilmeksizin hazırlanması ve yürürlüğe konulması sağlanmalıdır. Keza uygulama kapasitesinin güçlendirilmesinde önemli rol oynayacak rehberlerin de iyi uygulama örneklerini ve uluslararası kıyaslamaları içerecek şekilde geliştirilmesine öncelik verilmelidir.

Atık yönetimi konusunda çeşitli düzeylerde yetki ve sorumluluk sahibi olan kurum ve kuruluşlar arasında bilgi akışını sürekli ve işlevsel kılacak önlemler alınmalıdır. Bu konuda Bakanlık gerekli mekanizmaları oluşturmalı ve iş birliği ve koordinasyonun kurumsallaşmasını sağlayacak önlemleri almalıdır. Güçlü bir koordinasyon ve iş birliği için yetki ve sorumlulukların mümkün olduğunca daha az sayıda kurum ve kuruluş arasında paylaştırılması ve eski düzenlemelerden kaynaklanan yetki örtüşmeleri ve aşırı yetki dağınıklığının giderilmesi büyük yararlar sağlayacaktır. İlgili mevzuatın taranarak mükerrerliklerin ve gereksiz yetki dağınıklığının giderilmesi amacıyla sadeleştirilmesi, bu çevre sorunlarının ve katı atık yönetiminin çözümünde önemli bir adım teşkil edecektir.

Denetim ve izleme faaliyetlerinin yaygınlaştırılmalı ve etkinliği artırılmalıdır. Bu amaçla Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarının çok sınırlı olan denetim kapasiteleri süratle güçlendirilmelidir. Denetimden sonuç alabilmek için müeyyidelendirme mekanizmalarının etkin işletilmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Keza başta belediyeler olmak üzere yetkili ve sorumlu kuruluşların denetimlerde daha etkin rol almaları sağlanmalı ve bunlar arasında denetim alanında ciddi bir koordinasyon ve iş birliği sağlanmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, burada da demin sizlere bahsettiğim konular içinde en önemli unsur burada denetim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz. 

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Denetimi sağlayamadığımız sürece bu çevre katliamının önüne geçemeyiz. Son zamanlarda Çevre ve Orman Bakanlığının almış olduğu kararlar doğrultusunda belediyelerin katı atık yönetimleriyle ve bu tesislerin kurulacakları yerlerle ilgili anlaşmazlıklar çözüm noktasına geldi. Öyle noktalar bundan önce yaşandı ki saygıdeğer milletvekilleri, aynı Bakanlık içinde, Çevre ve Orman Bakanlığı içinde, çevre il müdürlüklerinin göstermiş olduğu yere -Orman- “Buraya bu tesisleri kuramazsınız.” diye rapor veriliyordu. Fakat şu son iki üç ay içinde alınan radikal kararlarla merkezî çöp toplama depolarının, katı atıkların -bunlar belediyelerin, belediye birlikleri tarafından yapılması öngörülen yerler- artık belediyelere tahsis edilmesi üzere harekete geçilmiştir. Bizim bu önergedeki -eğer- bu araştırma komisyonu kurulması isteğimizdeki en büyük unsur, belediyelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz. 

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

…önüne gelebilecek engelleri, bürokratik engelleri aşabilecek radikal kararlar alabilmektir. Yoksa Bakanlık da ve bununla ilgili bulunan kurumlar da artık düğmeye basmış durumda. Lakin bunun en önemli sacayağı olan kısım belediyeler konusunda işlevsel olarak onlara yaptırım ve onların adım atabilecekleri zeminleri ve kanunları oluşturmak için bu araştırma önergesini verdik. Bu araştırma önergesine desteklerinizi bekliyoruz çünkü çok önemli bir konu. Eğer yarınlarımıza bırakacağımız bir ülke istiyorsak çevreden başlamamız lazım.

Bu önergemizi destekleyeceğinizi umut ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.

Önerinin aleyhinde Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı.

Buyurunuz Sayın Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün MHP’nin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Biraz evvel MHP Milletvekilimiz Kemalettin Bey’i çok yakından takip ettim. Gerçekten, ülkeler geliştikçe, büyüdükçe, sanayisinin gücü arttıkça, şehirleşme oranları arttıkça gerek sanayi atıkları gerekse evsel atıklar noktasında şehirlerimizi, kentlerimizi büyük bir problem bekliyor. Bunda zaten hemfikiriz. Biraz evvel vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda ben de teyiden onları ifade edeyim: Aşağı yukarı 34 milyon ton civarında bir belediye atığı söz konusu. Yine 17,5 milyon ton civarında da yıllık sanayi atığı söz konusu. Yine kişi başına -doğrudur- 2 kilogram günlük atık üretiyor insanlar ve uzmanların hesaplarına göre de yıllık, bir insan kendi kilosunun 10 katı kadar evsel atık üretebiliyor. Tabii, ülkeler büyüdükçe, sanayisi büyüdükçe, kentleşme nüfusu arttıkça, refah düzeyi arttıkça bu rakamlar da yükseliyor.

Ben öyle ümit ediyorum gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Milliyetçi Halk Partisi…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Milliyetçi Hareket Partisi.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – …bu Parlamento çatısı altında bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımız çevre konusunda aynı hassasiyeti dile getiriyorlar ancak bugün, bu verilen önergenin bir başka boyutu daha var: Aleyhinde konuşacağız, zamanlaması konusunda aleyhinde konuşuyorum. Şimdi, Sayıştaydan gelen birçok denetim raporları var ve şu anda hâlâ Meclisimizde bekliyor, yaklaşık 1998 yılından beri bekleyen onlarca denetim raporları var. Bildiğiniz gibi, gruplar ve geçenlerde Parlamentomuzun aldığı karar doğrultusunda, Şubat ayının sonuna kadar çalışma takvimimizi belirledik, görüşülecek gündemleri de belirledik ve bu doğrultuda bu çalışmaları gerçekleştireceğiz.

Elbette buradaki performansı incelemek, buradaki performansı denetlemek Meclisin görevidir ama zamanlama itibarıyla belirlenmiş olan çalışma takvimini sekteye uğratabilecek bir niyet de sezinliyoruz çünkü buradan çok rahatlıkla herhangi bir denetleme raporu alınıp görüşülebilir.

Şu da akla gelebilir: Efendim, bu denetleme raporları ne zaman görüşülecek? Çünkü 1998 yılından beri bunlar zaten var, üstelik tam da Sayıştay Kanunu’nu görüştüğümüz bu dönemlerde, AK PARTİ’nin vermiş olduğu önergenin gerekçesinde de tam da bu konuya parmak basılıyor ve hem İç Tüzük’te hem de Sayıştay Kanunu’nda bu düzenlemelerin yapılıp bunların daha etkin bir şekilde Parlamentoda görüşülebilmesinin de önü açılıyor.

Şimdi ben özellikle evsel atıklardan ziyade orada çok kısa olarak şunu söylemek isterim: Ülke genelinde yapmış olduğumuz çalışmaların neticesinde evsel atıkların inşaatı tamamlanmış çevre izin ve lisans süreci devam eden 56 adet katı atık düzenli depolama tesisleri bulunmakta olup, bu tesisler 700 belediyede 40 milyonluk nüfusa hizmet vermektedir. İnşaatı devam eden tesislerin işletmeye alınmasıyla, katı atık bertaraf tesis sayısının da 2010 yılı sonu itibarıyla 56’ya çıkarılması ve 751 belediyede 41 milyon nüfusa hizmet vermesi hedeflenmektedir. Bu 2002 yılından itibaren yapılan çalışmalarda 235 belediyenin Ambalaj Atıkları Yönetim Planı onaylanmış, takribî olarak 32 milyon nüfusun atıklarının kaynakta ayrı ayrı toplanması çalışmaları başlatılmış, dolayısıyla bugün itibarıyla bu tesislerin sayısı 362’ye ulaşmış, yani AK PARTİ hükûmetleri bu noktada ciddi gayretler sarf etmekte. Biz, bugün, 362 tesise ulaşmışken 2003 yılındaki bu rakam sadece 28 adet idi.

Yine, tabii, kentsel konularda, benden sonra söz alacak bu işin uzmanı milletvekili arkadaşım devam edecek ama sanayi atıkları üzerinde de çok ciddi performans sağlamışız. Özellikle organize sanayi bölgelerinin atık sularının veya atıklarının değerlendirilmesi noktasında da çok ciddi bir performansla karşı karşıyayız. Şu anda kendi ilimden örnek verecek olsam, 1. Organize Sanayi Bölgesinin arıtma tesisi fevkalade çalışıyor, 2. Organize Sanayi Bölgesinin arıtma tesisinin de 20 trilyon bir rakamla ödenek ayrılıp ihalesi yapıldı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Nerede?

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Malatya 2. Organize.

Kemalettin Bey de Malatyalı olduğu için söyleyeyim o bilir diye, başka yerlerden örnek vermedim.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Tekirdağ’da yapılmadı.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Evet, onun da temelini önümüzdeki günlerde beraber, inşallah, atacağız…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – İnşallah.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) - … ve inşaatı başlamış. 

Tabii, bu performansı gösterebilmek için denetleme raporunda da özellikle MHP’nin önerisinde de hem teke indirmek yani bürokratik işlemleri daha azaltabilmek hem de desteklemek adına bir önergede bir örnek vermek isterim: 1987 yılında, mesela kalkınmada öncelikli yörelerde beş yılı ödemesiz on beş yıl kredi desteği veriyorduk ve ortalama faiz oranı yüzde 12’ydi. Yine 1997’de bu yüzde 15’e, maalesef 2000 yılında organize sanayi bölgelerinin altyapılarına arıtmaları da dâhil olmak üzere beş yılı ödemesiz on beş yıl vadeli yüzde 25 faizle kredi ancak verebiliyorduk Sanayi Bakanlığımız uhdesinde. Gelişmiş bölgelerde faiz oranı yüzde 50, normal illerde de yüzde 40 civarında bir faiz uyguluyorduk. 2004 yılında bu rakam yüzde 10’a, 2009 yılında geldiğimiz nokta, 2009 yılından itibaren -ki, şu anda Malatya’nın kullandığı pay da böyledir- kalkınmada öncelikli illerde organize sanayi bölgelerinin arıtma tesisleri de dâhil altyapılarına yüzde 100 destek veriyoruz ve beş yılı ödemesiz on beş yıl vade yapıyoruz ve yıllık da yüzde 1 faizle kullandırıyoruz. Dolayısıyla, gerek Hükûmetimizin gerek Parlamentomuzun bu gelişmeleri daha da yakından takip edebilme, gelişmelerle gurur duyma, iftihar etme hepimizin hakkı. Hükûmetimizin performansıyla ilgili bu konularda mutluyuz, kendilerine de çok teşekkür ediyoruz, emeği geçenlere. Bu noktada çok ciddi çalışmalar var ama zamanlama ve günü itibarıyla bu önergeye karşı çıkıyoruz ama içerik itibarıyla üzerinde çalışabileceğimiz, gerekirse komisyon dahi kurup çalışabileceğimiz bir konu olduğunu da arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Fındıklı.

Önerinin lehinde, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.

Buyurunuz Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayca düzenlenen katı atıkların düzenlenmesi, atık yönetimi, ulusal düzenlemeler ve uygulama sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin rapor hakkında MHP Grubumuzun verdiği çok haklı önerge üzerinde, lehinde söz aldım.

Çevre, hepimizin özenle üzerinde durduğu, çevre günlerinde parlak nutuklarla geçiştirdiğimiz bir olay. Ama maalesef artık çevre kirlenmesi tehdit olarak ülkemizi, insanlarımızı büyük ölçüde tehdit altında tutan bir konuma geldi. Özellikle kentleşmenin büyüklüğü, katı atıkların tüketim artışından dolayı artması ve bunun değerlendirilmesi konusunda, toplanması ve değerlendirilmesi konusunda yeterli çalışmaların Çevre ve Orman Bakanlığı yönetiminde ve belediyelerin önderliğinde yapılmadığı için, yeterince yapılmadığı için katı atıklar, özellikle çevreyi tehdit eder bir hâle gelmiştir. Anayasa’mızın emredici hükmü, 56’ncı maddesi diyor ki: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”

Şimdi, biz, çevre ve insan sağlığını tehdit eden unsurları ortadan kaldırmakla görevli isek Hükûmet olarak ve Çevre Orman Bakanlığı bu konuda asıl görevini yapması gerekirken yapmıyor ise biz, bu konuda verilen önergeyi destekleyip bu konuyu Parlamentoda tartışmak zorundayız. Bunu “1998’den beri bekleyen araştırma raporları, soruşturma raporları var.” diyerek geçiştirme şansımız yok değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bu atık yönetim stratejisinin, sürdürülebilir kalkınmanın temeli olmasına rağmen, bugüne kadar yapılmaması, büyük ölçüde Çevre Orman Bakanlığının acizliğinden kaynaklanan bir olaydır. Çevre Orman Bakanlığı, sadece belediyelere, partizanlık yaparak, çöp arabası dağıtmakla çevre sorununu, katı atık sorununu giderebileceğini sanıyor. Kurduğu çevre müdürlükleri yetersiz, teknik donanımdan yetersiz, personeller liyakatten yetersiz ve özellikle iktidar partisine mensup belediyelerin olduğu yerlerde maalesef çevre müdürlükleri, iktidar partisinin belediyelerine, ne cezai müeyyide uyguluyor ne yaptırım uyguluyor. Seçim bölgem Gaziantep’te hava kirliliğinden geçilmiyor ama maalesef Çevre Orman Bakanlığı üzerine düşen görevi yapmadığı için, belediyeler de başıboş bırakılmış.

Tabii, bunun için değişik yönetmelikler çıkarılmış ama kurumlar arası iş birliğini, eş güdümü sağlayacak ve finansman yaratacak oluşumlara maalesef yer verilmemiştir, bugüne kadar en büyük eksiklik budur. Oysaki büyükşehir belediyelerinin ve diğer belediyelerin “çöp vergisi” adı altında, “atık su bedeli” adı altında topladıkları bedeller vardır. Bazı belediyeler, bunu, kendi yatırım amaçlı, başka amaçlı finansmanlarında kullanmaya öncelik tanımaktadırlar ama bu konunun giderilmesi için yatırım yapmakda bu paranın kullanılması göz ardı edilmektedir. O nedenle, belediyelere, bu paraların amacına uygun olarak kullanılması için bir yaptırıma ihtiyaç vardır. Hele hele kaynakları yetersiz ve çöp vergisini dahi toplayamayan küçük belediyeler daha büyük acz içerisindedirler. Onların Hükûmet tarafından katkı sunularak çöp toplama ve depolama alanlarının yapılmasında büyük ihtiyaç vardır. Küçük belediyeler traktörlerle topluyorlar ve çöplerini gelişigüzel atıyorlar değerli arkadaşlarım. O nedenle bu konuya duyarlı davranmak Çevre ve Orman Bakanlığının, belediyelerin olduğu kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin de büyük görevidir.

Özellikle katı atıkların geri dönüşümü konusunda hiçbir çalışma yapılmamaktadır. Hele hele tehlikeli atıkların değerlendirilmesi sadece İZAYDAŞ diye bir kurum tarafından yapılmaktadır ki, o da tüm tehlikeli atıkların ancak yüzde 35’ini izale etmeye -kapasite olarak- yeterlidir.

Bunları değerlendirmek, bu konuları, eş güdümü, finansmanı, bilgiyi, beceriyi ortaya koymak kadar toplumu bilgilendirmek de eğitmek de Bakanlığın temel görevidir ama maalesef bizim Bakanlığımız bu dönemde çevreyi katletmenin ve çevreden rant kazanmanın önderi olmuştur değerli arkadaşlarım. Bu çok yanlış bir uygulamadır.

Bakın, Kazdağları bu dönemde elden gitmiştir, Bergama bu dönemde elden gitmiştir, Turgutlu Çaldağı’nda nikel madeni araması o bölgeyi en büyük çevre tahribatına uğratacak olaydır ama Çevre Bakanı gülüp geçmektedir değerli arkadaşlarım. Artvin, Rize İkizdere, bu bölgeler maalesef HES oluşumuyla bu dönemde katledilmeye başlanmıştır. Bu dönemde bu konularla ilgili olarak alınan ÇED raporu yoktur, “ÇED raporu yetersizdir.” diye alınan yargı kararlarına da maalesef bakanlar gülüp geçmekte ve değer vermemektedirler.

Bakın, eleştiren sivil toplum örgütlerine karşı veya dava açan sivil toplum örgütlerine karşı Hükûmetin bir bakanı, “Eleştirenlerin bir zihniyet problemi var…” Ben şimdi soruyorum: Çevreyi korumak, zihniyet eksikliği, zihniyet problemi olmayı mı gerektirir, çevreyi katletmek mi zihniyet problemi gerektirir? Eğer Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Çevre Bakanı çevre katliamına göz yumar bir konumda iseler muhakkak onlarda çevre bilinci yönünde zihniyet eksikliği vardır. Yoksa göz göre göre insanlar bu çevre katliamına seyirci kalabilirler mi?

İkizdere sit alanı ilan edildi, çok doğal, çok doğru bir karar. Ona karşı mahkemeye gidiyor, yargıya gidiyor Çevre ve Orman Bakanımız. Hâlbuki o karara saygı duyması lazım. Bu da yetmiyor, sitlerin belirlenme yetkisini Bakanlığına almak için çaba gösteriyor, hoppala! Sayın Çevre Bakanı, sen bugüne kadar çevre dostu bir Bakanlık olmak hüviyetini kazanamamışsın, çevre dostu çalışmaların yok ve bu konuda atılmış olumlu ulusal boyutta bir adımın yok, sen tutuyorsun, beceriksiz, üstün yeteneklerden yoksun Bakanlığına çevre konusunda sit alanı ilan etme yetkisini almaya çalışıyorsun. Bu yanlıştır. Bu tasarı Meclise sunulmuş ise bu tasarının acilen çekilmesi lazım değerli arkadaşlarım. Yoksa Türkiye’de çevre katliamının önüne geçme şansımız bulunmamaktadır ve bu doğa tahribatıyla güzel ülkemize çok yazık olacak.

Bakın, ben bu HES’ler konusunda verilmiş olan bir bilirkişi raporunda son bir satırı okumak istiyorum: “Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde bu proje için verilen ÇED olumludur kararı verilirken göz önüne alınmayan unsurlar olduğu, vadide yaşanacak süreci çevresel değerler açısından tam olarak değerlendirmediği görüşüne varılmıştır.”

Dört tane, üç tane doçent, bu konuda kariyer sahibi insan karar veriyor ama ÇED raporu veren kurumun başındaki insanların bu değerlendirmelerden yoksunluğu maalesef çevre katliamının önünü açıyor değerli arkadaşlarım. Buna dur demek Hükûmetin ve özellikle de Çevre ve Orman Bakanlığının elinde olan bir iştir ama görüyoruz ki Çevre ve Orman Bakanı, bilinçli olarak bu konuya karşı çıkanları suçlayıp, bu konunun daha yaygınlaşması için çaba göstermektedir.

Bu konuda duyarlı olmak görevi Çevre ve Orman Bakanlığının olması gerekirken, çevre koruma planlarını dahi büyük kentlerde gerçekleştirememiş olan bir Çevre ve Orman Bakanıyla karşı karşıyayız. Seçim bölgem Gaziantep’te taş ocaklarından geçilmiyor. İnsanlar, çocuklar okula gidip gelirken, orada yaşayan insanlar çok büyük çevre sıkıntısı yaşıyorlar. O bölgedeki meyve ağaçları, o bölgedeki tarımsal amaçlı kullanılan arazi maalesef göz göre göre yok edilmektedir ama Çevre ve Orman Bakanı kaç sefer söz vermesine rağmen çevre koruma planı Gaziantep’te yaşama geçmemiştir.

Plansız, programsız, herkesin eline aldığı bir maden arama ruhsatıyla… Aynen Enerji Bakanlığında lisansları nasıl dağıttınız, sonradan bu lisansları kapıda 1 milyon dolara, 2 milyon dolara nasıl sattılar, rant elde ettiler, şimdi onun acısını çekiyorsunuz. 2 bin tane HES’in Karadeniz Bölgesi’nde ne işi var? O bölgedeki milyonlarca insanın yaşam hakkını elinden almaya Hükûmet olarak ne hakkınız var? O bölgede HES’ler vasıtasıyla üretilecek enerji miktarı bilimsel raporlarla, bilimsel yetenekli insanların tespitiyle yüzde 2,5-3’ü geçmez iken ve enerji kaybının, kaçaklarının yüzde 9-10’u bulduğu bir ortamda, siz, yüzde 2,5-3’le uğraşıyorsunuz ve insanların yaşamını, geleceğini ellerinden almaya çalışıyorsunuz.

Hani sizin felsefenizde insan vardı? Hani siz insanı, yaratılanı Yaradan’dan dolayı severdiniz? Hani siz tüyü bitmemiş yetimin hakkınız yemezdiniz, yedirmezdiniz? Her şeyi sattınız savdınız, özelleştirdiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - …şimdi doğa kaldı, doğayı tahrip ediyorsunuz, kentleri tahrip ediyorsunuz. Bakın, İstanbul’da rant alanını genişletmek için, İstanbul’a, Trakya bölgesinin çevre düzeni planlama yetkisini verdiniz, Metropol Planlama Bürosuna verdiniz değerli arkadaşlarım. Oradaki belediyeler yetersiz mi veya Bakanlık yetersiz mi? Niye? Rant alanlarını büyükşehir belediyesinin uhdesine vermek için. Her alanda rant yaratma uğraşınız, maalesef, insanımızın yaşamını tehdit etmektedir. Karadeniz Bölgesi’nde insanlarımızı ekmeğe muhtaç etmektedir bu HES’leriniz. Kazdağlarındaki altın arayışlarınız, Çaldağı’ndaki nikel arayışlarınız, Bergama’daki altın arayış izinleriniz o bölgeye vurulmuş en büyük darbedir. Onun için, siz, çevre dostu olamazsınız, bu raporları görüşemezsiniz çünkü dünyanızda rant var, rantiyecilik var. İnsanı laf olsun diye seviyorsunuz, laf olsun diye söylüyorsunuz. Siz demokrat değilsiniz, sizde insan sevgisi yok, yüreğinizde insan aşkı yok. O nedenle, bu raporun gündeme alınmasını dilerken umutsuz olduğumu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Aleyhte, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; MHP önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım ama benden önce konuşan arkadaş, herhâlde 1994 yılından önceki devreleri unuttu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Günümüze gel, günümüze.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - …İstanbul’da 38 tane vatandaşımızın öldüğünü unuttu; Nurettin Sözen zamanında vahşi depolama sonucu 38 kişinin ölmesini unuttu; İstanbul’da su akmıyordu, suları unuttu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin dönemini de gördük, senin dönemini de!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - …vahşi depolama sonucu insanlar orada ciddi tehlike altında yaşıyordu, onları unuttu; İstanbul’da sular akmıyordu, onları unuttu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onun için sel felaketi oluyordu değil mi?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - …geçen sene ve evvelki sene İzmir’de arsenikli suyu vatandaşa içiren İzmir Belediyesini unuttu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onun için Ayamama Deresi taşıyordu değil mi?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - …beleş su dağıtarak vatandaşlara, bunu unuttu; geldi, burada, 2002 yılında on altı tane olan düzenli depolama alanı bugün elli altı taneye çıkarılmış, bunu konuşmuyor bu Belediye Başkanı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaç belediye var, kaç belediye? 3.200 belediye var.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Artık vahşi depolama alanlarına kademe kademe son veriliyor, bunu söyleyemiyor Milletvekili, kendi küçük dünyasında kendi âlemini yaşıyor. Biraz bunlarla ilgili…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin dünyanı da bilirim.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Beyefendi, şu raporu oku da gel buraya önce. Bununla ilgili bütün özetler, bütün planlamalar, çalışmalar yapılmış, sen bunu okumadan, kendi küçük dünyanda yaşayarak buraya geliyorsun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen önce görevinden bahset. Görevinde ne yaptın?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Lütfen, planlı, programlı, hedefini görür bir yapıda gel.

Bugün Türkiye’de belediyelerde 41 milyon nüfusun çöpü çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf ediliyor. 2012 yılında -Allah nasip ederse- belediyelerin toplam nüfusunun yüzde 77,5’inin çöpü çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecek.

Düne kadar Türkiye’de olan ambalaj atıklarının geri kazanma tesisi 28 taneydi, bugün 326 tane. Lisans almış tesisler bunlar. Dolayısıyla, bu konuda ciddi yatırımlar yapılıyor. Başta Çevre Bakanlığı olmak üzere, başta belediyelerimiz olmak üzere Türkiye’de 117 tane belediyeler birliği kuruldu, 117 tane. Senin Gaziantep’inde de, Van’ında da, Hakkâri’nde de, Diyarbakır’ında da belediyeler birliği kuruldu. Ne için? Atıkların çevreyle uyumlu, doğayla uyumlu yönetimi için. Senin belediyen oynamıyorsa ben ne yapayım! Senin belediyen iş yapmıyorsa ben ne yapayım! Senin İskenderun Belediyende çöple ilgili sorun varsa, ihale usullerine aykırı iş yapılıyorsa ben ne yapayım! O zaman bununla ilgili yapılacak ne? İlgili belediyelerinizi uyarın, doğru bir yönetim sistemi oluşturulsun.

Bugün düzenli olarak iki tane belediyede çöp depolama alanlarında çevreyle uyumlu olarak çöplerden -özellikle altını çizerek söylüyorum- elektrik enerjisi üretiliyor. Nerede bu belediyelerin ikisi? Bir tanesi İstanbul’da. Özellikle çöp depolama alanında olan deponi gazları geri kazanılıyor, elektrik enerjisine dönüştürülüyor ve küresel ısınmaya da “dur” deniliyor. İki tane düzenli depolama alanı var, iki tane düzenli depolama alanımızda da... Aynı şekilde Ankara’da…

Keşke ben diğer CHP’li belediye başkanlarından da isim verebilseydim burada, keşke verebilseydim. Vermek için de can atarım, onu da özellikle söyleyeyim.

Entegre katı atık yönetim planları oluşturuldu. Bütün belediyelerle birlikte toplandı. Başlangıçta bürokrat olarak çalışırken ben de bunun koordinasyonunda bulundum. AK PARTİ’li, CHP’li, MHP’li arkadaşları ayırmadık, tüm belediyelerle ilgili bu konuda çalışmalar yapıldı, önemli miktarda yatırımlar devam ediyor.

Türkiye'nin bu sorunlarının özellikle çevreyle uyumlu bir şekilde çözülmesi için tabii ki ilave yatırımlara, tabii ki belediyelerin bedelleri sağlıklı bir şekilde toplamasına, tabii ki belediyelerin bedelleri doğru bir şekilde belirlemesine, tabii ki belediyelerin kurumsal kapasitelerinin artırılmasına, tabii ki belediyelerin yol yapma, kaldırım yapma yerine önceliğini çevre projelerine vermesi gerektiğinin özellikle üzerinde duruyorum ve bugün özellikle altını çizerek söylüyorum: 2002 yılında Türkiye’de 130 bin ambalaj atığı toplanıyordu. Bugün toplanan miktar, 2,5 milyon ton –yılda- ambalaj atığı kaynakta ayrı toplanıyor yani bugün 20 kat ambalaj atığı çevreyle uyumlu bir şekilde geri kazanılıyor.

Ülkemizde yılda 87 bin ton tıbbi atık oluşuyor. Bu tıbbi atığın 18 bin tonu özellikle İstanbul, Kocaeli, Adapazarı gibi yerlerde yakılıyor ve başta İzmir olmak üzere -bakın İzmir’in de ismini söylüyorum- çevreyle uyumlu bir şekilde tıbbi atıkların yüzde 45’i depolanıyor.

Lütfen, doğru yapılanları burada doğru bir şekilde, gerçekçi bir şekilde söyleyin, kara gözlükle işe bakmayın.

Yine özellikle, Türkiye’de -altını çizerek söylüyorum- 117 adet atık birliği oluşturuldu. Belediyelerin entegre atık yönetimiyle ilgili birlik oluşturuldu ve bu konuda Çevre Orman Bakanlığı, proje desteği başta olmak üzere, yatırım programı başta olmak üzere parti, vesaire gözetmeksizin tüm belediyelere destek vermekte, projesinde destek vermekte, yatırımında destek vermekte, işletmesinde destek vermekte. Lütfen, bunları da söyleyin. Gidin belediye başkanlarınızla konuşun…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Raporu okudun mu, raporu?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – …Çevre Bakanlığı nasıl destek veriyor. Gözünüzü kumun içine sokmayın.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Raporu okudun mu, raporu?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Açın biraz, gözünüzü açın, çevreyle ilgili yapılanları ve belediye başkanlarınızı oynatın oynatın, çalıştırın, harekete geçirin. Belediye başkanlarınıza deyin ki: “Bak, Çevre Bakanlığı destek veriyor, para veriyor, kaynak veriyor, fizibilite çalışmasında, proje çalışmasında, yatırımda destek veriyor. Hadi bakalım beraber gidelim, şu projeye destek olsun.” diye harekete geçirin lütfen. Bu konuda özellikle Çevre Bakanlığı ve bazı belediyelerimiz ciddi şekilde önemli çalışmalar yapmaktadır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Raporu okudun mu, raporu? Raporu oku, raporu!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben, özellikle altını çizerek söylüyorum ki, bir zamanlar, 38 kişinin hesabını vermeden… 38 kişi çöp patlamasından dolayı ölmedi bu memlekette, çöp kaymasından dolayı öldü. Bir kere bunun hesabını verin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayamama’nın hesabını da sen ver o zaman!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bugün ihale usulüne aykırı olarak İskenderun’da çöp işi yapılıyor 107 trilyon liraya ve bugün Türkiye'nin en pahalı çöp toplama, taşıma, bertaraf işi İskenderun Belediyesinde -3 katına- yapılıyor, çıkıp burada konuşmuyorsunuz. Çıkıp “Ey İskenderun Belediyesi, sen 78+KDV’ye yapıyorsun. Vahşi şekilde depolama yaptırıyorsun. Bunun hesabını ver.” demiyorsun, bana gelmişsin burada şey yapıyorsun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakanların ne güne duruyor?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, İstanbul’da belediye çöpün toplanması, taşınması, bertarafı dâhil 35 liraya yaptırıyor, 35 liraya! KDV dâhil buna, KDV dâhil buna! Sen bunun önce o belediyeden hesabını sor.

Ben bu önergenin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Daha güzel çevre, daha yaşanılabilir çevreyi el birliğiyle oluşturmak dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tabii, tabii!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Buyurun Sayın Nalcı.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Şimdi burada Mustafa Hocam konuştu fakat olayı siyasi boyuta çekti. Bakın, bunun altını çizmek gerekiyor. Buradan şimdi aynı şekilde aynı kurumun içinde -ben orada konuşmamda da örnek verdim- Orman Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı, iki kurum… Çevre Bakanlığı çevre birimi tahsis ediyor, orman birimi buna karşı çıkıyordu. Daha bu yeni yeni çözüldü. Bizim burada anlatmak istediğimiz şu: Belediyelerin de park yapacağına demiyoruz, festival yapacağına, sünnet şöleni yapacağına, efendime söyleyeyim, futbol takımlarını destekleyeceğine bu işlere para harcaması gerekiyor. Bunlarla ilgili bu Meclisin yaptırıcı kanunlar çıkartması lazım, bunun önleminin alınması lazım. Yoksa işte Ergene’nin de durumu ortada, kaç kere konuştuk, bir sefer burada ciddi bir şey çıkmadı. Bunun yaptırımının yapılması lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.51

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/761) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                        02.12.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 02.12.2010 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (HES Projesi); (10/761) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 02.12.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehine Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HES’lerin planlanmasına ilişkin sorunlar ile inşaat ve işletme aşamalarında çevreye verdikleri zararlar konusundaki Meclis araştırması önergesinin lehinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Hamzaçebi’nin bu araştırma önergesi dışında daha önce vermiş olduğu ve Trabzon’un Arsin ilçesi sınırları içindeki Selimoğlu Regülatörü ve HES’iyle diğer HES’lere ilişkin yazılı soru önergeleri de vardır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi HES’ler yenilenebilir enerji kaynaklarının bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye’mizin giderek artan enerji gereksiniminin karşılanmasında yenilenebilir enerji kaynakları olarak rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi ve su enerjisi özel öneme sahiptir. Cumhuriyet Halk  Partisi olarak ülkemizin enerji gereksiniminin karşılanmasında yenilenebilir tüm enerji kaynaklarının değerlendirilmesinin gerektiği bilincindeyiz. Bu çerçevede, hidroelektrik santrallerine de gereksinmemiz olduğunu bilmekteyiz. Ancak ülkemizde özellikle son yıllarda farklı doğal bitki örtüsüne sahip farklı akarsular üzerinde yapılacak HES’ler için hazırlanan çevresel etki değerlendirme raporlarının neredeyse tıpatıp aynı oldukları, ayrıca iletim hatlarının geçeceği yerlerle ilgili yeterli bilimsel çalışma yapılmadığı görülmekte, bu durum da kamuoyunda tedirginlik yaratmaktadır. Aynı akarsu üzerinde birden fazla HES yapılmasının, akarsu üzerinde toplam uzunluğu bazen 30 kilometreyi bulan boruların yapılmasına ve bu durumun da uzun bir mesafe boyunca suyun çekilmesine ve çevrenin büyük oranda zarar görmesine neden olduğu görülmektedir. Her ne kadar ilgili yönetmelikte akarsuyun on yıllık ortalama akımının yüzde 10’u oranında can suyu bırakılması yönünde bir hüküm varsa da bu oranda suyun bırakılıp bırakılmadığı konusunda tereddütler vardır. Ayrıca, proje alanları jeolojik, topoğrafik ve iklimsel özellikleri ile sel ve heyelana karşı son derece hassastır. Doğaya yapılan müdahaleler havzanın toprak ve su dengesini olumsuz etkileyebilmektedir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne bugüne dek 1.500’ün üzerinde HES başvurusu yapılmış ve 7 Haziran 2010 tarihi itibarıyla 583 projeye EPDK tarafından lisans verilmiştir. Bu tesislerin 94 adedi tamamlanmış ve işletmeye alınmıştır ancak bugüne kadarki deneyimler, bundan sonraki HES projeleriyle ilgili havza planlaması, çevre koruma, inşaat denetimi ve işletme programı açısından acil önlemler alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bugüne kadar yapılan HES projelerinin planlama aşamasında, planlama havza bazında yapılmamış, havzadaki diğer var olan ve yapılması düşünülen projeler dikkate alınmamıştır. Proje aşamasında, proje denetim hizmetleri aksamakta, teknik olarak yeterli proje yönetimi yapılamamakta, projeler genellikle inşaata başlandıktan sonra onay görmektedir. İnşaat aşamasında, inşaatın resmî kontrol ve denetimlerinde zafiyet yaşanmakta, çevresel etki değerlendirme raporlarındaki yükümlülüklere uyulmamakta, inşaat sırasında çevre tahribatı yaşanmaktadır. İşletme aşamasında ise, HES planlamaları havza bazında, hatta aynı nehir üzerindekiler için de nehir bazında bile yapılmamakta, tekil projeler olarak havza içinde ya da nehir boyunca ardışık olarak inşa edilen HES’lerin işletmeleri konusunda bütüncül plan bulunmamaktadır.

Türkiye’nin hidroelektrik enerji potansiyelinin hesaplamalarında uzmanların görüşlerinde bir mutabakat vardır fakat 190 milyar kilovatsaat/yıl olarak hesaplanan net teknik potansiyelinin içinden ekonomik olarak yapılabilir hidroelektrik tesislerde üretilecek yıllık elektrik üretimi miktarında ciddi görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

HES’lerle ilgili başlıca çevresel sorunlar şunlardır: Yapılan projelerde çevresel boyut yeterince dikkate alınmamaktadır; öngörülenden fazla ağaç kesilmekte, orman ve mera alanları dikkate alınmamaktadır; can suyuna miktar, denetim, havza özellikleri bakımından gereken önem verilmemektedir; inşaat atıkları sorunu bulunmaktadır; suyun sıcaklığı, sertliği ve oksijen miktarı gibi biyolojik, fiziksel ve kimyasal açılardan suyun kirliliğine neden olunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, HES olayına, Muğla’da yaşananları önemli bir örnek olarak vermek isterim. Muğla’nın Köyceğiz ilçesine bağlı Beyobası beldesindeki Yuvarlakçay’da yapılmak istenen hidroelektrik santrali nedeniyle çevre köylülerinin yaşadıkları dramı sizlere daha önce yine bu kürsüden 27 Ocak tarihinde anlatmıştım. Yöre insanının yaşadığı dram Muğla İdare Mahkemesinin 8 Ekim 2010 tarihinde verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla şimdilik mutlu sona ulaştı. Dilerim, o insanlara aynı sıkıntı bir kez daha yaşatılmaz. Yuvarlakçay’da kurulmak istenen hidroelektrik santrali yalnızca 6 bin kişilik bir topluluğun ihtiyacını giderebilecek bir elektrik üretecektir. Buna karşılık korkunç bir çevre tahribatına, yöredeki bir belde ve altı köyün yüzlerce yıldır o suyla beslenen 14 bin insanının aç ve susuz kalmasına, alternatif ve ekolojik turizmin, doğa sporları merkezi olma özelliğinin yok edilmesine neden olacaktır. Bu dramın bölge insanına yaşatılmasında Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğünün, İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün ve son derece yanlı raporlar düzenleyen bilirkişilerin ama hepsinden önemlisi halkına insafsız davranan iktidarın çok büyük vebali vardır.

Koruma Kurulu, 15 Mayıs 2009 tarihindeki toplantısında önce bu bölgedeki 30 ağacın anıt ağaç olduğuna karar vermiş ancak yine aynı toplantıda daha sonra bu ağaçlardan 8’inin kesilmesini kararlaştırmıştır.

Özel Çevre Koruma Kurumu, 2009 yılı başında içme suyu şişeleme tesisi yapmak isteyen bir şirkete Yuvarlakçay’ın her iki tarafındaki 500 metrelik mesafenin su yatağını koruma sınırı olarak belirlendiğini, bu sınırlar içerisinde herhangi bir faaliyet olamayacağını belirterek izin vermemiş ama her ne hikmetse, daha sonra çok daha vahim çevre katliamına yol açacak hidroelektrik santrali kurulması isteminde, bu alanın koruma alanı olduğunu unutup izin vermiştir.

Bilirkişi, raporunda Yuvarlakçay’da balık yetişmediğini belirtmiştir. Oysa çevre köylüleri bu çaydan tuttukları balıkları tüketmektedir.

Köyceğiz Orman İşletme Müdürlüğü ise anıt ağaçları acımasızca kesmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu çayın suyu içilebilir nitelikte bir sudur. Altı köy ve bir belde bu su ile topraklarını sulamaktadır. Yuvarlakçay’ın debisi 3,5 metreküp/saniyedir. Projede kadim hakkı olduğu hâlde Zeytinalanı köyünün su hakkı tamamen unutulmuş, Pınarköy’deki iki değirmen, Araplar ve Uzuncabük mahalleleri hesaba katılmamıştır. Yapılacak santral yaz aylarında çalışmayacağından, yazın görülen elektrik sıkıntısının giderilmesine hiçbir katkısı olmayacaktır. Eğer proje 1.900 litre/saniye kadimden gelen tarımsal amaçlı su kullanım haklarını korursa, kalan 1.400 litre/saniye sudan üretilecek elektriğin hiç kimseye yararı olmayacaktır. Santralin yapılmasıyla Köyceğiz, Dalyan havzasının tuzlu su yoğunluğu artacak, tarım toprakları çoraklaşacaktır. Hidroelektrik santralinin yapılmasıyla köylüler bu sudan ne içme suyu ne de kullanma suyu olarak yararlanabileceklerdir. İnanılmaz güzellikteki doğa katledileceğinden yörenin turizm özelliği ortadan kalkacaktır. İşte, yörenin binlerce köylüsü bu gerçeği gördüğü için, kendi yaşamına, çocuklarının yaşamına kastedildiğini bildiği için, kendisine zulmedildiğini anladığı için, eksi 10 derece soğukta, suyunun başında aylarca çadırlarda gecelemiştir. Yuvarlakçay’daki suyuna sahip çıkan Beyobası, Pınarköy, Zeytinalanı, Kavakarası, Tepearası’nda yaşayan köylü kardeşlerimiz “Suyumu vermemek için ölmeyi göze aldım.” diyen seksen yaşındaki nineleriyle verdikleri yaşam mücadelesindeki şanlı direnişleri sonucunda ve yargı kararıyla kendilerine zulmedenleri dize getirmişlerdir. Fırtına Deresi’nin ve İkizdere’nin sahipleri de sularına, topraklarına, kısaca, yaşamlarına tıpkı Yuvarlakçay’a sahip çıkan Köyceğiz halkı gibi sahip çıktılar. Fakat onların yaşamlarına sahip çıkması, Koruma Kurulunun haksız HES’lere “dur” demesi hem Başbakanı hem de Çevre ve Orman Bakanını kızdırdı. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 27 Ekim 2010’da Rize İkizdere Vadisi’ni sit alanı ilan etti. Böylece İkizdere, Anzer ve Ovit yöresinde planlanan yirmi iki HES projesi rafa kalkmış oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Bu karar üzerine, Sayın Başbakan ertesi gün Bandırma’da “Sen bugüne kadar neredeydin yahu! Bugüne kadar oraları niçin sit alanı ilan etmediniz de, şimdi HES çalışmaları başlayınca kalktınız buraları sit alanı ilan ediyorsunuz?” diye tepki koydu. Sayın Çevre ve Orman Bakanı ise “Hidroelektrik santrallerine karşı çıkan çeşitli gruplar enerji pastasından pay almak isteyen kesimlerden maddi destek alıyor.” diyerek  HES’lere karşı çıkanlar birilerinden para alıyor.” anlamına gelecek biçimde, hiç de şık olmayan bir ifade kullandı. Şimdi soruyorum: Siz böyle söylerseniz karşılığında bizler de size “HES’lere izin verenler bu HES’leri kuran firmalardan nemalanıyor.” deme hakkına sahip olmaz mıyız? Bu nedenle herkes konuşmasına dikkat etmeli, muhataplarını olur olmaz sözlerle suçlamaya kalkmamalıdır.

Şimdi ise kalktınız, sit alanlarının talanına fırsat tanımak için Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nı Meclis gündemine getiriyorsunuz; yazıktır.

Değerli milletvekilleri, açıklamaya çalıştığım gerekçelerle toprağımıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…suyumuza sahip olabilmemiz için, evlatlarımızın geleceğine, ülkemize sahip olabilmemiz için sizlerin, Grup Başkan Vekilimiz Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi ve arkadaşların verdikleri bu Meclis araştırma önergesinin kabulü yönünde oy kullanmanızı diliyor, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce ulusumu saygıyla selamlıyor, suyuna ve yaşamına sahip çıkan halkıma sevgiyle sarılıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Aleyhinde, Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.

Buyurunuz Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP araştırma önergesinin üzerinde söz aldım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu araştırma önergesi gerçekten önemli, yaşamsal çünkü yıllardır her Enerji Bakanlığının mevcut yasaları veya Enerji Bakanlığı, enerjiyle ilgili tartışma geldiği zaman HES’ler de, hidroelektrik santralleri de gündeme gelir. Özellikle son dönemde HES’lerle ilgili hem verilen ruhsat sayısı hem de çalışması yürütülen işletmelere baktığımız zaman bu konunun çok daha derinlikli, çok daha detaylı ele alınması, mutlaka bir Meclis araştırması komisyonu kurularak bu konuya müdahale edilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, işin esas mantığı Türkiye’de birçok işin nasıl yürütüldüğünü gösteriyor. Siz, bir taraftan -Çevre Bakanlığının işi çevreyi korumaktır- çevreyi ve doğayı koruması gereken bir bakanlığa esas işi kuruluşundan bu yana su havzalarını koruma yanında baraj yapma olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü bağlarsanız, Çevre Bakanının önüne koyduğu hedef artık çevreyi koruma, doğayı koruma ve sürdürülebilir bir çevre mantığı değil, daha çok baraj yapma, daha çok enerji elde etme, daha çok kâr elde etme mantığı olur. Yani bu konuda mutlaka HES’lerin durumuyla ilgili bir araştırma komisyonu oluşturulmalı, bu komisyonun raporları doğrultusunda düzenleme yapılmalı ve en önemlisi de, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Çevre Bakanlığına bağlı olmasına bir an önce son verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz büyük projeler, özellikle Ilısu Barajı yıllardır Türkiye’nin gündeminde. Bu barajın Türkiye’nin binlerce yıllık, on bin yıllık tarihini, kültürünü yok edeceği ve enerjiden elde edilecek gelirin de bu tahribatı, doğa, tarih, kültür tahribatını karşılayamayacağı dile getirildi fakat son yıllarda özellikle bin yedi yüz HES projesiyle, metre metre, satılmayan tek dere kalmadı. Özellikle başta Karadeniz olmak üzere Ege’den Marmara’ya, Akdeniz’e, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne kadar metre metre, satılmamış, birilerine ruhsatı verilmemiş tek bir dere kalmadı ve eğer gerçekten müdahale edilmeyip bu şekilde sadece doğayı koruma derneklerinin, sadece tabiatı koruma derneklerinin ve sadece nerede baraj yapılıyorsa oradaki vatandaşların müdahalesine bırakılırsa bu iş, verilen ruhsatlara, ruhsat alan firmalara, bu firmaların Bakanlığı da ortak ederek tüm çevre koşulları, HES’lerin yaratacağı çevre etkileri dikkate alınmadan, işverenlerin bu işi, bu yatırımları yapanların çıkarları ve Bakanlığın, Hükûmetin verdiği destekle gerçekten bu bin yedi yüz proje hayata geçerse, yarın, önümüzdeki günlerde -o ünlü bir söz vardı, Hükûmet onu tersine çevireceğini söylüyor; “’Su akar, Türk bakar.’ sözünü ‘Su akar, Türk yapar.’ şeklinde değiştirdik.” diyorlar- gerçekten bu böyle devam ederse, müdahale olmazsa bu Meclis ve gerekli yetkililer müdahale etmezse ne yapacağımız bir su kalır ne de bakacağımız bir su kalır bu gidişle. Ve tabii, bu suların üzerinde yapılan HES’lerin doğaya, doğal yaşama, bitki örtüsüne vereceği zararlar işin cabası.

Onun için, bu konu ertelenecek bir konu değil. Bu konu bir an önce ele alınması gereken… Bu konuda bizlerin de diğer siyasi partilerin de verdiği önergeler var. Bir an önce bu konuda bir komisyon oluşturulması ve HES’lerle ilgili ciddi bir araştırmanın yapılması gerekiyor.

Biz yıllardır, özellikle yenilenebilir enerji konusunda gerekli yasalar geldiği zaman, bu konuda tartışmalar yapıldığı zaman hep şunu söyledik: Elbette hidroelektrik santralleri bir ülkede, Türkiye gibi sürekli büyüyen, sanayisi gelişen, güçlü ve genç bir nüfusu olan bir ülkede elektrik enerjisi ihtiyacı ve bu enerjiyi doğal kaynaklarından karşılamak ciddi bir sorundur. Bunu önüne koyması gerekiyor ve bir an önce tüm doğal kaynaklarını en verimli şekilde kullanması gerekir dedik. Hidroelektrik santrallerinin de mevcut çevreye etkileri, doğa, kültür, tabiat ve sosyal yaşam üzerindeki etkilerinin iyi araştırılarak bu tür yatırımların yapılması gerektiğini söyledik. Ancak, Hükûmet -daha önceki hükûmetler döneminde de bu tür barajlar, hidroelektrik santralleri yapıldığı zaman çevreye etkisini yetkili birimlerle, bilimsel yöntemlerle araştırmak çok gerçekleşmedi- son dönemde neredeyse Çevre Bakanlığı hiçbir uluslararası ve Türkiye yasaları ve mevzuatını dikkate almadan, mümkün olduğunca HES yapma ve mümkün olduğunca elektrik üretme gibi bir hedef karşısına koymuş. Bu mantığın bir an önce değişmesi gerekiyor.

Hidroelektrik santrallerinin, HES’lerin sadece bu dönemdeki, yapıldığı dönemdeki etkileri yoktur. Yaptırılacak ÇED raporlarıyla, bugün üretime geçtiği zaman -ki Karadeniz’de yaşandı- suyun bir anda tümüyle kesilmesi veya büyük oranda suyun akmasının engellenmesinin dışında mevcut can suyu, yüzde 10 can suyu verilse bile önümüzdeki süreçte oradaki doğal yapı üzerinde ciddi et-kileri vardır. Onun için HES’lerin yapıldığı yerde Çevre Bakanlığı, çevre örgütleri dışında özellikle halkı ilgilendiriyor. Ne yazık ki, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Sayın Çevre ve Orman Bakanı ve diğer yetkililer, bu barajlara, HES’lere, bu politikaya karşı çıkan çevre örgütlerine ve halka, birileri tarafından yönlendirilen, birileri tarafından getirilip eyleme sokulan kişiler olarak baktılar yani bu bakış… Dünyanın hiçbir yerinde bir başbakanın, bir çevre bakanının, çevrecilere, doğacılara ve özellikle HES’in yapıldığı yerde “Bu doğru bir politika değil, bu HES benim doğal yaşamıma, benim yaşadığım köye, benim yaşadığım dağa, coğrafyaya, dereye zarar veriyor.” diyen halka bu tür yaklaşım hakkı yoktur. Eğer orada çevrecilerin, eğer oradaki halkın mevcut bakışı eksikse, yanlış bilgilendirilmişse, sizin onun eylemine saldırma hakkınız yoktur, ona saygı duyacaksınız, gidip bilgilendireceksiniz, gidip oradaki projeniz hakkında bilgi vereceksiniz en üst düzeyde, Sayın Başbakan da Sayın Çevre Bakanı da diğer yetkililer de gideceksiniz,  o halkı ikna edeceksiniz. Halkın kendi yaşadığı, binlerce yıldır yaşadığı ilde, ilçede, köyde, dağında, devletin, baraj yapıp, ondan sonra da halk karşı çıktığı zaman, eğer yanlış yapılıyorsa yanlıştan vazgeçme, eğer eksik bilgilendirme varsa bilgiyi verme yerine o halka saldırması, çevre örgütlerine saldırması çağımızın hiçbir değeriyle bağdaşmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

Hele özellikle demokrasiden yana olduğunu söyleyen, özellikle demokrasiyi geliştirme ve halkın tüm kesimlerine taşıma iddiasında olan bir Hükûmetin, onun Sayın Başbakanının, onun bakanının yapacağı davranışlar değil. Biz, bir an önce Hükûmetin bu tutumundan vazgeçmesini, özellikle HES’ler başta olmak üzere, çevreyle, doğayla, insanların bugünü ve geleceğiyle ilgili konularda, birincisi, halkı, sivil toplum örgütlerini dikkate almalı, en önemlisi de bu Meclisi dikkate almalıdır. Türkiye’de her ağzını açanın saatlerce dile getirdiği, bahsettiği, şikâyet ettiği HES’ler konusu mutlaka bir an önce ele alınmalı. Onun için bu konuda bizim de önergelerimiz var.

Biz bu önergeye oy vereceğiz ve tüm, iktidar partisinin, muhalefet partilerinin, ortak bir şekilde oy birliğiyle bu önergeyi kabul edip bir araştırma komisyonu oluşturulmasına destek vermesi gerekiyor diyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok önemli bir konuyla ilgili görüşme yapılıyor. Ülkemizin her yerinde olduğu gibi Amasya, Tokat, Gümüşhane bölgesinden geçmekte olan Yeşilırmak üzerinde yaklaşık 20’nin üzerinde HES projesi izin alınmış şekilde devam etmektedir. Şu anda 10 tane civarında HES bitirilmiştir. Ancak HES yapımı biten veya yapımı devam eden yerlerde binlerce orman kesilmiş, tam bir orman katliamı yaşanmaktadır. Ayrıca, heyelan bölgesi hâline de gelmiş ve toprak da süratli bir şekilde kaymaktadır. Ayrıca, ırmaktan alınan suyun kanallara alınması sonucu mümbit araziler bazı yerlerde tamamen kaybolmuştur. 30 metre genişlikte, 10’ar metre de kenarda yol olmak üzere 50 metrelik alan 10-20 kilometrelik uzunlukta olunca ekilecek arazi kalmamaktadır. Ayrıca, ırmağın geçtiği yerlerde mikroklima etkisi kaybolmakta ve Yeşilırmak Vadisi üzerinde yaklaşık 200’ün üzerindeki özel bitki örtüsü de kaybolmaktadır. Bunlardan dolayı, halk, ziraat odaları başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının hepsi HES’e karşıdır, halkta çok büyük bir tepki vardır. Özellikle Tokat Reşadiye Belediye Başkanı ve Niksar Belediye Başkanı bununla ilgili başı çekmekte ve insanları uyarmak için de avaz avaz bağırmaktadır, bundan dolayı da HES projelerinin süratli bir şekilde durdurulması gerekmektedir.

Bu yönde olarak da bugün verilmekte olan önergenin doğru bir önerge olduğunu ve Meclisteki tüm kardeşlerimizin, milletvekillerinin bunu önemsemesini ve Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesini desteklemesi gerektiğini ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Size de teşekkürlerimi sunuyorum Sayın Başkanım söz vermiş olduğunuz için.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Önerinin lehinde Bursa Milletvekili Necati Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugünkü grup önerileri, araştırma önergeleri çevre üzerine. Atıkları görüştük biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi doğrultusunda. Tabii bu anlamda, hepimizin bildiği meşhur bir Kızılderili atasözüyle başlamak istiyorum: “Biz dünyayı dedelerimizden miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık.” diyor o atasözü. Dolayısıyla, gerçekten doğru bir söz. Bizim de bu anlamda, Türkiye’de yaşayan insanlarımızın refahını yükseltmek veya ihtiyaçlarını karşılamak için birtakım yatırımlar ve işler yaparken doğanın tahrip edilmemesi, ekosistemin yok olmaması için elimizden gelen gayretleri göstermemiz gerekiyor.

Bu tür konular konuşulurken yine biraz önce, atık konusunda AK PARTİ temsilcisinin burada konuştuğu bir şeyi düzeltmeden geçemeyeceğim. Çöplerden elde ettikleri gazla elektrik ürettiklerini ve dolayısıyla küresel ısınmanın önüne geçtiklerini ifade etti. Gazı yakarak elde ettiğiniz elektrikle küresel ısınmanın önüne geçemezsiniz. Yani gaz hidrokarbondur, karbonun yanmasıyla karbondioksit oluşur. Dolayısıyla küresel ısınma da karbondioksit salımının küresel sera etkisiyle oluştuğu için böyle bir şey olmaz. Bunu da altını çizerek düzeltme ihtiyacını buradan hissettim, çünkü bugün hep bu konular konuşulacak.

Tabii, HES’lerle ilgili burada bu konular konuşulurken bizim konuştuklarımızdan da şu algılanmasın, yani sanki hidroelektrik santrallerin yapımına kökten karşıymışız gibi bir şey de çıkmasın; aksine, bu tür önergelere destek vermekle hidroelektrik santrallerin daha doğru bir şekilde, yani doğayı tahrip etmeden yapımını sağlamak adına belki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma önergesi görüşülürse çok daha faydalı olur kanaatindeyiz. Hatta bazı bölgelerde gerçekten tahrip etmeyen, doğru projeler varsa bunlar da tespit edilerek oradaki insanların da bilgilendirilmesi suretiyle, faydalı projeler olduğuna ikna edilmesi suretiyle de bu projelerin devamı da söz konusu olabilir ancak tabii ki hepimiz şunun farkındayız, canlılar için gerekli olan, bitki, doğal çevre için gerekli olan en önemli kaynak su kaynağıdır. Bu su kaynağından, her hareket eden ve her potansiyel enerjisi olan su kaynağından bu enerjiyi almak bazen işte doğaya, çevreye verdiği zarardan dolayı enerjiden aldığımız faydadan çok daha fazla zararlı olabilir. Bu anlamda, burada ifade edildiği gibi, bu hidroelektrik santrallerin inşasında ki, o sıkıntılar -işte biraz önce Tokat Milletvekilimiz de ifade etti- âdeta ormanlar kesiliyor. Bu kesilen ağaçlar doğrultusunda o bölgelerde, heyelana yatkın olan bölgelerde daha çok tahribatlara yarınlarda sebep olacak. Birtakım kendi elimizle orada tahribatlar yapmış oluyoruz. Hepimiz bunları yaşıyoruz. Doğanın gücünün önüne hiçbirimiz geçemeyiz. Yani doğadan aldığımızı doğa bir şekilde geri alacaktır veya doğadan eksilttiğimizin karşılığında tabiat bir şeyleri eksiltecektir, işte, suyunu aldığımız zaman yeşilliği orada yok edecektir. Dolayısıyla, bütün bunları, inşaat aşamasındaki sıkıntıları veya projelendirirken bu projelerin doğru bir şekilde yapılmasını hep birlikte burada kontrol etmemiz ve o bölgedeki, dolayısıyla yapılacak inşaatlarda çevreye ve oradaki insanlara da zarar vermemesine hep birlikte dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle de HES’lerle ilgili bu girişimler, son günlerde, son aylarda, Karadeniz başta olmak üzere, Ege’de veya diğer yerlerde halkın da bu anlamda, işte, çiftçilik yapan insanlarımızın  sularının da kesileceği kanaatiyle veya tabiatın yok olacağı kanaatiyle, vatandaşların da ciddi anlamda rahatsız olduğu konular.

Dolayısıyla, bu araştırma önergesi bence bir fırsat yani bu konularda daha sağlıklı bir gelişme, daha sağlıklı yenilenebilir enerjilerin hayata geçmesi konusunda fırsat. Elbette, şunu da ifade etmek lazım: Türkiye, bu anlamda dışa bağımlı bir enerji modeline sahip, giderek de dışa bağımlı hâle geliyoruz. Bunun için, yenilenebilir enerji kaynaklarına, yerli kaynaklarımızın kullanımına ihtiyaç var ama bunları kullanırken de doğru işler yapmamız gerekir. Mesela, yerli kaynakları kullanmak adına ben bir örnek vereyim: Bursa’da il başkanı iken karşı çıktığım, Davutlar bölgesindeki termik santralin yapımıyla ilgili, redevans karşılığında bir termik santral kurulmasıyla ilgili yirmi yıl önce yapılan projeyi bugün hayata geçirmeye kalktıklarında, oradaki yapıyı görmeden o projeyi hayata geçirmek son derece yanlıştı çünkü o bölgenin insanı, fakir bölgenin insanı, bugün artık, 200 bin kiraz fidanını yetiştirerek âdeta, dünyanın en iyi kirazını şu anda ihraç eder duruma gelmiş ve oradan elde edilecek yani o köylerin boşaltılmasıyla, o kiraz ağaçlarının sökülmesiyle verilecek zararı oradan elde edilecek enerjiden karşılamanız mümkün olmayacak hâle gelmişti. Yani yerli kaynaklarımızı, elbette, yerli kömürden de elektrik enerjisi üretmek için bu kaynaklarımızı harekete geçirmemiz lazım ama projelerin de doğru olması lazım, doğru bir şekilde yönlendirilmesi lazım. Bütün bunlara dikkat etmemiz gerekiyor.

Türkiye'nin elektrik enerjisi projeksiyonuna baktığımızda, tabii ki, yenilenebilir enerji kaynakları yeterli seviyede değil. Güç anlamında baktığımızda, hidrolik enerjisi yüzde 33 bir paya sahip ama elektrik enerjisi üretimi açısından değerlendirdiğimizde, bu yüzde 15’lere, yüzde 16’lara düşüyor çünkü hidrolik enerjisi santralleri yılda 4 bin saat çalıştığından dolayı termik santraller kadar elektrik enerjisi üretme kapasitesine sahip değil. Dolayısıyla, böyle baktığımızda, Türkiye’de hidrolik enerjiden elde ettiğimiz elektrik, mevcut üretilen elektriğin yüzde 20’lerine tekabül eder durumda.

Tabii ki, bunun dışında, hidroelektrik santrallerinin dışında da yapmamız gereken: Yenilenebilir enerji kaynaklarından, işte, rüzgâr enerjisi gibi, güneş enerjisi gibi kaynaklardan da istifade etmemiz lazım ama bunlardan istifade etmek için yine doğru şekilde projelendirmeler yapmamız lazım. İşte, rüzgâr enerjisine lisans başvurularını hep birlikte gördük, nasıl bir kaos. Haritayı önüne alanın gelip noktaladığını, “İşte burada ben rüzgâr enerjisi üreteceğim.” diye lisans başvurusunda bulunanların toplam 78 bin megavatlık başvuru yaptığını ve bunun da uygulanabilir olmadığını hep birlikte gördük. Dolayısıyla, hidroelektrik santrallerinin içinde, başvuru lisanlarının içerisinde buna benzer projeler de elbette var.

Bunun dışında, bakın, iki defa Meclise gelip de Meclisten çekilen yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili kanunun da bir an önce çıkması gerekiyor. Daha, Türkiye’de, güneş enerjisinden elektrik üretmeyle alakalı bir yönetmelik dahi yok. Dolayısıyla, bu anlamda yatırım yapacak insanlar, girişimciler, Türkiye’de güneş enerjisinden elektrik üretimiyle ilgili girişimde bulunacaklar, elbette, daha yönetmeliği olmayan bir işle ilgili girişimde bulunmakta çekingen davranacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Bunun için, Türkiye’de enerji politikaları millî politikalar hâline getirilmeli. Dolayısıyla, bu millî politikaları burada Mecliste, burada komisyonlarda gerçekten, ciddi anlamda tartışarak, ülkemizin yarınları adına ciddi sıkıntılara düşebileceğimiz… Bu enerji politikalarının çok daha sağlıklı bir şekilde gelişmesi için, muhalefet-iktidar ayrımı yapmadan, özellikle muhalefetin burada verdiği önergelere - Cumhuriyet Halk Partisinin olduğu gibi bizlerin de enerji politikaları ve HES’lerle ilgili verdiğimiz- ve Türkiye'nin yararına olabilecek konuların tartışacağı komisyonlara “evet” denmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

Aleyhte Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, benden önce konuyla ilgili konuşma yapan 3 arkadaşımızın prensip olarak üzerinde mutabık kaldığı önemli konulardan bir tanesi, Türkiye'nin enerji ihtiyacının var olduğu ve enerji ihtiyacının da yurt dışına bağımlılığının her geçen gün arttığı, bunun yerine, alternatif enerjiler olarak yerli kaynaklarımızı devreye sokmamız gerektiği konusuna bağlı oluyor.Bu nedenle verilmiş olan grup önerisinden birkaç paragrafı sizlere okumakta fayda görüyorum: “Diğer ithal kaynaklar da dâhil edildiğinde elektrik üretimimizin yaklaşık yüzde 58’i ithal kaynaklardan sağlanmaktadır. Neredeyse tamamı ithal kaynak olan doğal gaza bu ölçüde bağımlılık enerjide önemli bir arz güvenliği riski oluşturmaktadır. Bu durum, elektrik üretiminde doğal kaynakların, yenilenebilir enerji kaynaklarının bu çerçevede de hidroelektrik santrallerinin önemini artırmaktadır.” Sonra -aşağı doğru gidiyoruz- nehir tipi HES’lerin yenilenebilir alternatif kaynaklar olarak mutlaka değerlendirilmesi gerektiği ama bu çerçevede ÇED raporlarında birbirlerine benzerliklerle yeterli çalışma yapılmadan âdeta aynı raporların verildiği ifadelerine yer verilmiş.

Bir de esas önemli olan bir ifade daha var burada, bunu çok önemsediğim için sizlere de okuyacağım: “Her ne kadar yönetmelikte akarsuyun on yıllık ortalama akımının yüzde 10’u oranında can suyu bırakılması yönünde bir hüküm olsa da bu oranda suyun bırakılıp bırakılmadığı konusunda tereddütler vardır.” Neyin tereddüdü vardır arkadaşlar? Yani bir prensip olarak bir prensibi ortaya koyalım. Bu ülkenin enerjiye ihtiyacı var mı? Var. Bu enerjiyi yerli kaynaklardan sağlaması gerekiyor mu? Gerekiyor. Ama az evvel Sayın Doğru Tokat-Amasya bölgesinde Yeşilırmak üzerinde yapılan HES’lerle ilgili kullandığı ifadedeki aynen notu buraya aldım, diyor ki: “Herkes HES’lere karşıdır ve HES’ler durdurulmalıdır.” Aynen, kendi ifadeniz, tutanaklardan çıkartıp alabilirsiniz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Binlerce  orman kesildi.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bakın, ben sizin söylediğiniz ifadelerden alıyorum.

CHP milletvekilinin konuşmasının içerisindeki aynen bir ifadeyi daha söylüyorum: “Halkımızın şanlı direnişiyle karşı çıktılar ve HES’leri durdular.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet, doğru, aynen öyle oldu.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, “Halkımızın şanlı direnişi.” dediğiniz nedir?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Nedir? İşte oradaki uygulamadır.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Türkiye’nin neresinde HES yaparsanız yapın, Türkiye'nin neresinde su kaynaklarını enerjiye döndürürseniz döndürün gerek bu konuya bilgi sahibi olan sivil toplum kuruluşları gerekse bu konuda kışkırtılmış insanların her bölgede her yatırıma karşı çıkması kadar doğal hiçbir şey olamaz. Her bölgede…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok, yo;, öyle bir şey yok!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bakın, ben, size çok güzel örneğini vereceğim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Dalaman Çayı’nda da yapıldı HES, kim sesini çıkardı?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Artvin Yusufeli’nde Türkiye'nin en büyük barajlarından bir tanesi yapılacak ve Yusufeli komple taşınacaktı. Yıllarca Yusufeli’nde bu barajın yapılmaması için…

GÜROL ERGİN (Muğla) - Halkın nefesini kesiyorsunuz!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Ben sizi dinledim, lütfen sakin bir şekilde siz de beni dinleyin.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ama siz haksız ithamlarda bulunuyorsunuz…

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Varsa konuşmanız, çıkar sonra cevabını verirsiniz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Haksız ithamda bulunuyorsunuz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Ben, ithamda bulunmuyorum, söylediklerinizi söylüyorum, hiç ithamda bulunmadım, ne ifade kullandıysanız onları söyledim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Neymiş şanlı direniş? O işte…

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yusufeli’nde bu barajın yapılmasına yıllarca insanlar karşı çıktılar ve yerlerinin taşınmasını istemediler ama ben Artvin’e siyasi çalışmalar dolayısıyla gittiğimde bir Yusufeli heyeti bana geldi, farklı siyasi partilerden. Ne zaman? On dört sene sonra. Dediler ki: “Ya, Sayın Vekilim, siz bu enerji konularıyla ilgileniyorsunuz. Ne zaman şu Yusufeli Barajı’na başlanacak, ne zaman şu Yusufeli’nin kentsel dönüşümüne, taşınma işine geçeceksiniz?”

Şimdi, hadiseyi izlerken arkadaşlar eğri oturup doğru konuşmamız lazım. Türkiye'nin bütün enerji kaynaklarını Türkiye kullanmak ve üreterek ekonomisine kazandırmak zorundadır ama sizlerin söylediği gibi ormanların talan edilmesi var ise…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ki var…

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …özel olarak bazı yatırımlarda çevreye etkili, duyarsız yatırımlar varsa…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Var… Yok mu?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …bunların hepsine karşı çıkalım ama bilgileri doğru alalım.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kardeşim, bilgiyi doğru almayı bir tarafa bırak, ben bizzat yaşıyorum orada.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bakın “Ormanlar talan edilir.” derseniz bu yanlış bir ifadedir. Orman niçin talan edilir? Kesersiniz, bir kanal geçirirseniz kanalda ormanı kesip imha edersiniz ama tünelli bir HES’te ormanın kesilmesi diye bir şey söz konusu olamaz ki. Suyu bir yerde, havzada toplarsınız, havzanın altından tünele verirsiniz. Bunun ormanla hiçbir münasebeti olmayacak anlamına gelir.

Ha, burada özellikle can suyu konusundaki ihtilafınıza da bir cevap vereceğim. Bakın, bu hiçbir mesnedi olmadan konuşulan bir ifadedir. Bütün can suyu sistemleri toplama havzalarından bırakılan su nispetleriyle, fotosel sistemiyle Devlet Su İşleri bölge müdürlüklerinin hepsinden izlenmektedir. Eğer sizde, bir yerde can suyu olarak kaydedilmiş bir miktarı, herhangi bir kişi kullanmadığını veya bırakmadığını iddia ediyorsa, o gün itibarıyla nasıl kalp grafiğiniz çekilmişse, o can suyu grafiğini bölge müdürlüğünden istersiniz, bırakılmış mı, bırakılmamış mı orada görürsünüz.

Ben İkizdere Vadisi’ne gittim, gazetecilerle beraber gittim. Bana gazeteciler dediler ki: “Yahu dün akşam biz buradan geçtik. Bu gördüğünüz, şu andaki mikro HES projenin içerisinde can suyu diye bir şey bırakılmamıştı, buradan hiç su akmıyordu.” “Yahu nasıl akmaz kardeşim? Bunu size kim söyledi?”, “Ben kendi gözlerimle gördüm.” dedi. “Hangi saatte gördün bunu?” dedim. “Dün akşam gördüm.” dedi. “Yahu dün akşam biz seninle beraberdik, dün akşam biz seninle beraber basın toplantısındaydık. Nasıl gittin, gördün?”

Yani, ifadeleri kullanırken, arkadaşlar, hakikaten eğri oturup doğru konuşalım. Bizde doğaya zarar veren ve doğanın tahribatına sebebiyet verecek, can suyunu engelleyecek bir proje varsa bunun engellenmesi için gereken çalışmaları yapalım ama sizin de söylediğiniz, 27 Ekimde İkizdere Vadisi’nin Kültür ve Tabiatı Koruma Kurulu tarafından sit alanı ilan edilmesi… Ki 22 tane değil, yanlıştır o, 21 tane projedir, bunların 15 tanesinin uygulaması durdurulmuştur. Bu 21 tane proje ile ilgili Sit Kurulunun aldığı kararın hiçbir hukuki mesnedi yoktur, bakın, hiçbir hukuki mesnedi yoktur.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ya nasıl bir mesnedi var?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, olayı böyle bir sürtüşme, tartışma ortamına getirirsek bundan zarar etmiş oluruz, Türkiye de zarar etmiş olur.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Senin hukuk bilgin nereden geliyor güzel kardeşim?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niçin yok?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sen hangi okulu bitirdin? Nereden biliyorsun?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, onu ayrıca ben size anlatırım. Onu ayrıca…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok ki.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Benim elimde var belgeleri.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sen daha hayalî ihracat belgelerini vermedin be!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Hukuki olarak bir kurulun, bütün kurum ve kuruluşlardan görüş alarak bu görüşlerin üzerine yorum yapması gerekirken, bu görüşleri dahi almaya gerek duymadan oturduğu yerden karar vermekle bu ülkeye katkı sağlanmaz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bak, hayalî ihracat soruluyor.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Ha, gidersiniz, incelersiniz, yerini görürsünüz, oradaki yaşananları görürsünüz ve buradan “Hakikaten bu ülke bundan zarar görecek, bu bölge bundan zarar görecek.” dersiniz, bunu, amenna, kabul ederim ama o nedenle ben  size burada özellikle şu konuyu vurgulamakta fayda görüyorum: Bakın Türkiye’de bu konuda söylenen en doğru ve en güzel ifadelerden bir tanesi mevcut havza planlarının zamanında düzenli olarak yapılmamış olmasıdır, buna aynen katılıyorum. Dere yataklarında havza planlaması düzenli olarak yapılmış olsaydı bu ve benzeri ihtilaflı konular gündeme gelmezdi ama şu gün mevcut bütün dere yataklarındaki havza planları son iki, iki buçuk senedir düzenli olarak yapılmaktadır. Bakın sadece havza planlamalarını söylemiyorum, kendi vilayetim Rize ile ilgili söylüyorum. Biz mevcut havza planlamalarının ötesinde taş ocakları konusunu da bu planın içerisine yatırdık. Toplam elli dört tane ruhsat müracaatı vardı. Elli dört tane taş ocağı ruhsatıyla ilgili bütün müracaat sahiplerini topladık maden işlerindeki yetkililerle, uzmanlarla bir araya getirdik ve beş tane çalışılabilirin üzerinde mutabık kalınmak suretiyle oy birliğiyle o beş tanesine ruhsat verilmesi kararını çıkarttı arkadaşlar ve böylece mevcut mevzi imar planı gibi bir havza planlaması yapma imkânımız oldu.

O nedenle arkadaşlar, yatırımları yapacaksak, bu ülkenin enerji ihtiyacını yurt dışına bağımlılıktan kurtaracaksak mevcut “Damlaya damlaya göl olur.” mantığından uzaklaşmadan elimizdeki her türlü imkânı en iyi şekliyle kullanacak ama çevreye de duyarlılığımızdan vazgeçmeyeceğimiz muhakkaktır ve bu konuda da Hükûmetin başta Çevre Bakanlığı olmak üzere Başbakanlığımız ve bütün yetkilileri de aynı hassasiyeti önerge veren arkadaşlar kadar hepsi göstermektedir bundan kimsenin kuşkusu olmasın diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …ve bu düşüncelerle önergeye karşı olduğumu belirterek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Şahsıma sataşma oldu, üç dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Yanlış anlama oldu, yerinizden söz vereceğim.

Buyurunuz, düzeltiniz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biz barajlara karşı değiliz, sadece ırmak ve dere üzerine yapılmakta olan HES projelerinin yapmış olduğu doğa katliamlarına karşıyız.

Özellikle Amasya ve Tokat, Gümüşhane milletvekilleri vardır. Özellikle Tozanlı Deresi’nden geçmekte olan arkadaşlar, geçtikleri zaman da tahmin ediyorum burada onlarca milletvekili arkadaşım da bunu görmüştür. Oradan geçerken insanların yüreği yanıyor. Binlerce orman arazisi, şu anda ormanlar tamamen mahvolmuş, kesilmiştir.

Bakınız, 30 metre civarında bir kanala su alınmaktadır. 30 metre, 10 metre de sağlı sollu iki tane yol olmaktadır, etmiştir 50 metre. 50 metrelik bir kanal boydan boya geçince ne orada ekilecek arazi kalmaktadır ne de başka bir şey kalmaktadır. Biz işte buna karşıyız.

Bakın, şu anda Tokat’taki işte Erbaa, Niksar, Reşadiye ve Taşova bölgesindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru, meramınız anlaşıldı.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, 63’e göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ağyüz, buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, İkizdere doğal sit alanı ilan edilirken Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ilan etmiştir. Arkadaşımızda bilgi eksikliği var. Koruma kurulları sit alanı ilan ederken -doğal sit alanı- falan bakanlığa sorayım, filan bakanlığa sorayım demezler, alanı incelerler; oradaki bitki örtüsüne bakarlar, doğal yapıya bakarlar, buna göre karar verirler. Bu, yeni mi çıktı yani? Ama kendileri, işlerine gelmeyen doğa koruma kurullarını değiştirmeye alışık oldukları için şimdi bu karara karşı da yargıya gidiyorlar. Bu, kulağı ters göstermektir. O HES’ler doğayı tahrip etmektedir. İkizdere için Koruma Kurulunun aldığı karar çok doğrudur, başka kuruma danışmasına gerek yoktur. Bilgi eksikliği var arkadaşımızda.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz katkınız için Sayın Ağyüz.

Sayın Özkan…

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce HES konusunda konuşan arkadaş, tabii kendisi iş çevrelerinin temsilcisi olarak rolünü güzel oynuyor. Herkes biliyor ki bu HES’ler Türkiye'nin enerji ihtiyacının yüzde 5’ini bile karşılayamayacak, hepsi ama hepsi, çünkü bunlar niye yapılıyor? Alım garantisi veriliyor. Bazı insanlara ömür boyu para aktarmanın bir metodu ve çevreyi de tahrip ettiği açık, net.

Ayrıca, işte bu sit alanlarıyla ilgili verilen kararlarla, hukukla ilgiliydi. Bu arkadaşımız ne anlar hukuktan? Yani, hukuki bilgisi nedir bu arkadaşımızın onu da anlamış değilim. Enerjiyle ilgili acaba bir santrali gidip gezmiş midir, onu da merak ediyorum.

“HES tahribat yapmıyor” demek son derece bilgisizlik, son derece olaya taraflı bakmak ve sermayenin burada sesi olmaktan öteye giden bir şey değildir. Türkiye'nin enerji ihtiyacı HES’lerle değil, bir an önce nükleer santral yapılmalı, Türkiye kendi nükleer enerjisini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Buyurunuz Sayın Ergin.

7.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun HES’lerle ilgili yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce konuşan AKP’li Milletvekili Arkadaşımız konuşması sırasında “Önce gidin oraları görün de, dolaşın da ondan sonra konuşun.” dedi. Sayın Konuşmacı herhâlde benim Yuvarlakçay’da günlerce kaldığımı bilmediği için öyle konuştu. Yalnız ben değil Cumhuriyet Halk Partisinin 3 milletvekili olarak günlerce oralarda olduk, Belediye Başkanımız her gün oradaydı ama hepsinden önemlisi 2 bin dolayında köylü kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla seksen, seksen beşlik yaşlı nineleriyle oradaydı. İşte, onların o çamurda, yağmurda, karda çadırlarda ve açıkta geçirdikleri geceler şanlı direnişin ne olduğunun ifadesidir. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Bu “şanlı direniş” lafı biraz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Yeterli buluyorum bu tartışmayı.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hayır, sataşma var. Lütfen, söz istiyorum Sayın Başkan.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/761) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 2/12/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.00

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin ikinci bölümündeki 49’uncu madde üzerinde iki önerge verilmişti, birinci önergenin oylaması bitmişti.

Şimdi ikinci önergeyi okutuyorum:

                                                       

(x) 510 S. Sayılı Basmayazı 14/10/2010 tarihli 7’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 49’uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

Denizli

Isparta

 

 

Osman Durmuş

 

 

 

Kırıkkale

 

“Daire başkanı, başsavcılığın yazılı düşüncesini içeren yargılamaya esas raporu üyelerden birine verir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İfade sade bir hâle getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.

50’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 50'nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu  hükümler dışında,  gerekli  görülen  hususlar varsa  ilgili mercilere bildirilmesine karar verilir."

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Mehmet Günal

 

Konya

Mersin

Antalya

 

Murat Özkan

Emin Haluk Ayhan

Yılmaz Tankut

 

Giresun

Denizli

Adana

 

Behiç Çelik

Nevzat Korkmaz

Kemalettin Nalcı

 

Mersin

Isparta

Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 50 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 " (3) Hesaba ilişkin raporun yargılaması sırasında, adli veya idari kovuşturma veya soruşturmalar için yetkili mercilere gönderilmiş olması nedeniyle belgeleri elde bulunmayan veya eldeki bilgi ve belgelerle hüküm tesis edilemeyen ya da hüküm tesis edilebilmesi için soruşturma ve kovuşturma sonucunun beklenmesinde yarar görülen hususların hüküm dışı bırakılmasına karar verilebilir. Raporun hüküm dışı bırakılan hususlarının yargılamasına noksanlıklar giderildikten sonra devam edilir."

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin üçüncü fıkrasındaki ifade bozukluklarının giderilerek anlatımın sadeleştirilmesi ve anlatılmak istenen durumun doğru kavramlar kullanarak metne tam olarak yansıtılabilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 50'nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu  hükümler dışında,  gerekli  görülen  hususlar varsa  ilgili mercilere bildirilmesine karar verilir."

                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Murat Özkan konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurunuz efendim

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 50’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle birlikte getirilen yeni bir Sayıştay düzeni söz konusu. Sadece bir Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde ya da Sayıştayın gereksinimleriyle ilgili olarak yapılan bir değişiklik değil, burada sistem tamamen özünden değiştiriliyor.

Şimdi, burada ne yapılıyor? Sayıştay nedir? Bizdeki yüksek mahkemelerden bir tanesidir, bir hesap mahkemesidir daha doğrusu; bütçe hakkı gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin harcama yetkisini verdiği ya da para toplama yetkisini verdiği kurum ve kuruluşların hesaplarını denetleyen bir birimdir.

Peki, bu birimin rahat çalışabilmesi için ne olması gerekiyor? Her şeyden önce bağımsız bir kurum hâlinde olması gerekiyor.

Peki, bu yaptığınız değişiklikle Sayıştayın bağımsızlığında bir değişme oluyor mu, kararlarında bir değişme oluyor mu? Evet, arkadaşlar, çok çok önemli bir değişiklik oluyor. Hâlen yürürlükte olan kanunda Sayıştayın programına alacağı, denetleyeceği birim ve kuruluşlar Sayıştay Genel Kurulunca belirleniyor. Peki, bu yasayla ne getiriyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bu yasayla Sayıştayın yapacağı denetimler bir idari görev hâline getiriliyor. Yani Sayıştay Başkanının, Sayıştay Başkanına bağlı bir dairenin yapacağı tespitler ve planlamalar sonucunda Sayıştay denetçileri denetim hizmetlerini, teftiş hizmetlerini yerine getirecekler.

Peki, bu, Sayıştayın bağımsızlığını zedeleyecek mi? Tabii ki zedeleyecek. Bağımsız bir Sayıştaydan bahsetmek artık mümkün olacak mı? Olmayacak.

Peki, Dünya Sayıştaylar Kurulunun değerlendirme standartlarına uygun bir standart getiriyor muyuz? Hayır, onu da getirmiyoruz. Niye getirmiyoruz? Çünkü performans denetimini kaldırdınız, performans ölçümünü getirdiniz. Yani yukarıdan aşağı baktığınız zaman son derece sorunlu bir kanun ortaya çıktı, çıkartıldı, çıkartıyorsunuz ve bu yaptığınız Türkiye’deki Sayıştay geleneğine, bağımsız Sayıştay geleneğine vurulan çok büyük bir  darbedir.

Sayın milletvekilleri, bu darbe maalesef sizin hukuk anlayışınızın da bir tezahürüdür çünkü sizin hukuk anlayışınız, denetlemeye, kontrol sistemine değil yönetmeye… Bizim hukuk anlayışımızı kuran birim olarak baktığınız için olayları değerlendiriyorsunuz. Mahkemeler işinize gelen kararları verdiği zaman “Yargı bağımsızdır, tabii ki olmalıdır.” diyorsunuz, karşı olduğu zaman, sizin işinize gelmeyen kararlar olduğu zaman “Yargı da neymiş?” diyorsunuz. Bu anlayış, Türkiye’yi ileri götürmez değerli arkadaşlar; bu anlayış, Türkiye’yi maalesef geriye götürür. Sizin çocuklarınız daha özgür bir ülkede yaşamayacak sayenizde, daha sıkıntılı… Bu düzen de hep böyle gitmez, bir gün sizler bu tarafa geçersiniz ve büyük sıkıntılar çekersiniz.

Gelin, Türkiye’de gücü bir yerde toplamayalım, gücü ayıralım. Gücü ayırdığımız takdirde demokrat oluruz. Demokrasinin gelişimi budur. Hâkimler, idare içerisinde güç, bunların hepsini ayrıştırmak gerekiyor. Ama siz tam tersi bir yaklaşımla… Belki birçoğunuzun haberi bile yok, ne yapıldığını bile bilmiyorsunuz çünkü Parlamentonun sistemi bu yani Parlamentoda milletvekilleri maalesef… Bu bir kanun teklifi, birkaç grup başkan vekili arkadaşımızın verdiği bir teklif ama birçoğunuz şu değişimin içeriğinin bile maalesef farkında değilsiniz çünkü bizim Parlamento geleneğimizde maalesef grup kararlarıyla el kaldırılıp indirilen hatta koşa koşa gelinen bir yapı mevcut. Bu yanlış, bu demokrasi değildir. Bu, demokratmış gibi yapmanın, biz her şeyi oy, her şeyi sayı olarak… Demokrasi bir aritmetik değildir arkadaşlar. Demokrasiyi içselleştireceğiz, hukukun üstünlüğüne inanacağız, aksi takdirde, sizin kurmaya çalıştığınız Türkiye daha despotik, daha totaliter, daha yaşanmaz bir Türkiye olacaktır maalesef. Ben bir milletvekili olarak uyarı görevini yapıyorum. Uyanın! Neler yaptığınızın farkına varın ve düşünün. Acaba, söylenenler hiç mi doğru değil?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sizi düşünmeye davet ediyorum. Belki zor çünkü bu coğrafyada düşünmek çok kolay bir şey değil, insanlar “lay lay lom”la geçirdikleri için… Çünkü bakıyorum birçok milletvekili de düşünmek yerine, gülmeyi, tebessüm etmeyi tercih ediyor. Maalesef zor bir şey öneriyorum size ama bu kanun üzerinde bir kez daha lütfen düşünün. Yaptığınız şey Sayıştayın bağımsızlığına, Türkiye’deki bağımsız yargıya vurulan bir darbedir, ciddi bir hukuk yanlışıdır. Türkiye’yi daha demokrat, daha yaşanılır, daha güzel yapacaksak güçleri ayırmak, güçleri parçalamak gerekiyor. Tek elde değil çok farklı, birbirini kontrol eden, dengeleyen bir sistemi kurmak zorundayız.

Bu vesileyle, beni dinlediğiniz için hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkan.

Sayın Daniş, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Konuşmacı arkadaşımız konuşmasında ilgili kanunla Genel Kurulun hiç ilgili olmadığını, bu coğrafyada düşünmenin zor olduğunu ve parlamenter demokraside de  bunun böyle olmaması gerektiğini savundu ama sanıyorum hiç komisyon tecrübesi olmadığı için… Buraya gelen kanun tasarıları ve tekliflerin komisyonlarda günlerce görüşüldüğünü, gerektiğinde alt komisyonlara havale edildiği bilgisi kendinde mevcuttur.

Ben sadece bunu hatırlatmak istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Daniş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir.

51’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 51’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sayıştay ilamları gerekçeli olarak düzenlenir.”

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

 

Konya

Mersin

Mersin

 

 

Mehmet Günal

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

 

Antalya

Denizli

Isparta

 

 

 

Hüseyin Yıldız

 

Beytullah Asil

 

 

Antalya

 

Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 51 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 “(1) İlamlar gerekçeli olarak düzenlenir. Yeterli sayıda düzenlenen ilamlardan ikişer nüshası daire başkanı ve yargılamaya katılan üyeler tarafından imzalanır. İmzalı nüshalardan biri dairede alıkonur; diğeri ve imzasız nüshaları rapor dosyası ile birlikte Başkanlığa verilir. Sayıştay Başkanı veya görevlendireceği kimseler ilamları Sayıştay mührü ile mühürleyip imzalar. Yargılamayı yapan daire başkan ve üyeleri tarafından imzalı nüsha Başkanlıkça saklanır.”

        M. Akif Hamzaçebi                        Tayfun İçli

                 Trabzon                                  Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi hakkında, başta Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım olmak üzere, muhalefete mensup diğer milletvekili arkadaşlarımın günlerce süren eleştirilerini hep birlikte dinledik ve tutanaklara geçti. Yine, bu kanun teklifinin muhalefet şerhinde de ayrıntılar mevcut.

Değerli arkadaşlarım, tüm bu eleştiriler, asıl olarak iki ana noktada toplanmakta: Birincisi, AKP’nin sekiz yıllık iktidarı boyunca bir kadrolaşma hevesi. İki, AKP’nin denetlenmeden hoşlanmaması, denetlenmeyi istememesi şeklinde odaklanıyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlara somut örnekler vermek istiyorum. Anayasa’mızın 98’inci maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yolları vardır. Meclis araştırması, Meclis soruşturması, genel görüşme, gensoru gibi. Sorular: Yazılı ve sözlü sorular. Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP’nin sayısal çoğunluğu olması nedeniyle ne yazık ki Türkiye’yi ilgilendiren birçok konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi denetleme görevini yapamıyor, AKP’li milletvekili arkadaşlarımız bu istekleri hemen reddediyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetleme görevini yapamıyor.

Yine bu sekiz yıllık iktidarda, Sayın Erdoğan olmak üzere, AKP Genel Başkanı olmak üzere birçok AKP sözcüleri yürütmenin de denetlenmesini istemedi. Hepimiz çok iyi biliyoruz, başta Danıştay olmak üzere idari yargıya karşı ağza alınmayacak eleştiriler yapıldı, olmadı, Anayasa değişikliğiyle, yasa değişikliğiyle birtakım düzenlemeler yapıldı, o, yargının yetki ve görevleri değiştirildiği gibi burada da kadrolaşma olağanüstü bir şekilde devam ettirildi.

Sadece bu mu değerli arkadaşlarım? Son günlerde yaşadık. 2 general, 1 amiralle ilgili Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği kararı beğenmeyen Sayın Başbakan, gerektiğinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gerek olmadığını, bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılacağını bildirmek suretiyle Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin yapısının da değiştirileceği konusunda görüşlerini dile getirdi. İster Askerî Yüksek İdare Mahkemesi olsun ister Danıştay olsun bu yüksek mahkemelerin verdiği kararları ne yazık ki AKP beğenmiyor ve yürütmenin işlemlerinin denetlenmesini istemiyor.

Değerli arkadaşlarım, başka birçok konu var. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili düzenlemeye baktığımız zaman, son Anayasa konusundaki düzenlemelere baktığımız zaman AKP’nin nedense denetimden kaçmak konusunda olağanüstü bir çaba sarf ettiğini görüyorsunuz. Son, bu Sayıştay Yasa Teklifi’nde de, birçok arkadaşımın ifade ettiği gibi, performans denetimi başta olmak üzere birçok denetim olayının sulandırıldığını ve başka bir Sayıştay yapısının gerçekleştirilmek istendiğini görüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemeye yetkili bir anayasal kurumdur. Şimdi, siz, bu yasa teklifiyle Sayıştayın denetleme yetkisini kısıtlamaya ve siyasi iktidarınızın hoşuna gidecek şekilde düzenlemeye kalkarsanız, işte kıyamet orada kopar.

Değerli arkadaşlarım, bir yerde denetleme yoksa, bir yerde saydamlık yoksa orada yolsuzluk vardır, orada ağır kokular vardır. Artık ağır kokular, bırakın Avrupa ilerleme raporlarını, uluslararası belgelerde çok açık olarak ifade edilmektedir Türkiye’yle ilgili. Ama son günlerde, çok ciddi başka konuları da görüyoruz. Bir ülkenin, Amerika Birleşik Devletleri’nin büyükelçilerinin kriptolu, gizli yazışmalarında da Türkiye’yle ilgili çok ciddi yolsuzluk iddialarını görmektesiniz. Bu iddiaları diplomatik dedikodu olarak görebilirsiniz, bu iddialara “iftira” deyip hakaret de edebilirsiniz veyahut hak ettikleri cevabı da verebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ama değerli arkadaşlarım, İtalyan Dışişleri Bakanının dediği gibi, eğer bu belgeler diplomasinin 11 Eylülü olarak kabul ediliyorsa birçok devlette ve bu belgeler içinde şahıslar dışında devletin ali çıkarlarını, devletin güvenlik politikalarını, devletin kaynaklarını ilgilendiren çok önemli bilgiler yer alıyorsa, bu olayların, mutlaka devlet ciddiyeti altında, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Meclis soruşturması, bir Meclis araştırması açılmak suretiyle denetlenmesi, bu ağır kokulardan Türkiye Cumhuriyeti devletinin aklanması gerekiyor. Bu, kişiler meselesi değildir; Türkiye Cumhuriyeti devleti, dünya âleminde rezil olmuştur. Amerikalı diplomatları eleştirmek, “dedikodu yapmak” demek suretiyle bu işten sıyrılamayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi derhâl konuya el atmalı, bu iddiaları, bu belgeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında araştırmalıdır. Kişilerle ilgili meseleleri de, kişiler, başta Sayın Başbakan, kimi eski bakanlar olmak üzere de yargı nezdinde mutlaka araştırmalıdır. Tabii, savcılara düşen görev de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bağlıyorum Sayın Başkanım. Bir sonraki önergede devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bu kişisel mesele değildir, bu devlet meselesidir. Devlet adamlığı, devletle ilgili konulara hassasiyet göstermekle kendini gösterir. Yoksa bir işi küçümsemekle, bu işi ötelemekle devlet adamlığı olmaz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Yoklama yapacağım efendim

Sayın Hamzaçebi, Sayın Ünlütepe, Sayın Aslanoğlu, Sayın Barış, Sayın Özyürek, Sayın Koçal, Sayın İçli, Sayın Ekici, Sayın Dibek, Sayın Kart, Sayın Tan, Sayın Halıcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Günday, Sayın Ünsal, Sayın Serter, Sayın Baratalı, Sayın Pazarcı, Sayın Köktürk, Sayın Erenkaya.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayımız vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 51’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sayıştay ilamları gerekçeli olarak düzenlenir.”

                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 51’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde üniversite gençlerinden ve üniversiteyi bitirmiş genç kardeşlerimizden sürekli telefon alıyoruz. Bu gençlerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine Türk toplumunun yaşamış olduğu sorunlarla ilgili her konuda yasa tekliflerinin getirildiğini ve her konunun konuşulduğunu ancak gençlerimizin sorunlarıyla ilgili konuların konuşulmadığını ve bu konular üzerinden de ayrıca duygu sömürüsü yapıldığını ifade ederek bu konuşmamı talep ettiler. Ben de onların isteği üzerine bu önerge vesilesiyle geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz, Avrupa yaşlanırken genç bir nüfusa sahip olmakla övündüğümüz ve son derece önemsediğimizi her fırsatta ifade ettiğimiz gençlerimize yapılan haksızlıklara birkaç cümleyle değinmek istiyorum.

Gençlerimiz, hayata atıldıkları dönemde vatan hizmeti saydığımız askerlik görevini ifa ettiklerinde hayatlarını, geleceklerini daha rahat planlamaktadırlar. Bazı gençlerimiz ise değişik nedenlerle -doktora çalışmaları, tıpta uzmanlık dönemi, tahsilin uzaması gibi- delikanlılık dönemlerinde kanunların kendilerine tanımış olduğu tecil hakkını kullanarak askerlik görevlerini ifa edemezler. İşin sahibi Genelkurmay Başkanlığının, kısa ve orta vadede bedelli askerliğin mümkün olmadığını açıklamasına rağmen, Hükûmet ve iktidar mensupları yaptığı açıklamalarla gençlerimizi beklenti içerisine sokmuşlardır. Bundan bir hafta önce de Sayın Millî Savunma Bakanının açıklamasını hayretle okuduk. Bedelli askerliğin gündemde olmadığını, bedelli askerlik lobisini umut pompalamakla suçlayan sözler söylemekteydi. Umudu kim pompaladı, kim, sırasıyla bakalım.

2002 genel seçimleri öncesinde bedelli askerlik AKP’nin vaatleri içerisindeydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Sayın Cengiz Kaptanoğlu, 2003 yılındaki bir röportajında “Bedelli askerlik bizim seçim beyannamemizde var. Bu, bizim halkımıza verdiğimiz bir sözümüzdür. En geç sonbaharda bu konunun Meclise geleceğini düşünüyorum.” demişti.

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önce, bedelli bekleyenlerden askerlik şubesine dilekçe vermelerini istemişti. Sayın Erdoğan, referandum öncesinde bir televizyon kanalındaki söyleşide bedelliyle ilgili bir soru üzerine “Şu anda çalışma yok, beklentiyi artırmamalıyız.” dese de “Böyle bir adımın atılması noktasında herhangi bir gelişme olursa açıklarız.” demişti.

Konuşmalarında bedelli askerliğe karşı olmadığı mesajını veren Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ise 8 Ekim günü NTV’de canlı yayında, bedellinin profesyonel askerlik çalışmasının içinde olup olmayacağının belli olmadığını söylemişti. Arınç, “Bu kadar konuşulduktan sonra mutlaka bir şey olması gerekir.” diyordu, “Ortada bırakılamaz.” diyordu. Sayın Arınç, 19 Ekimdeki açıklamasında ise “Yıl sonuna yetişebilir diye ümit ediyorum.” demişti.

Sayın Millî Savunma Bakanımız Vecdi Gönül, Erdoğan’ın 23 Nisan 2010 günü dönemin Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ ile yaptığı görüşme öncesinde, bedelliyle ilgili bir soruya “Başbakan ne derse o olur.” karşılığını vermişti. Sayın Gönül, başka bir açıklamasında da sözleşmeli askerlik devreye girdikten sonra muvaffakiyet sağlanırsa, asker ihtiyacı karşılanırsa o zaman askerliğin kısalması ve bedelli askerliğin gündeme gelebileceğini söylemiş idi.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ise, “Önce Hükûmete ve Başbakana Genelkurmaydan brifing verecekler, daha sonra bu askerlik konusu kamuoyunda tartışılacak ve ardından Meclise gelecek. Biz o zaman çalışmaya başlayacağız. Şu anda bu konuyla ilgili bir bilgimiz yok.” demişti.

Değerli arkadaşlar, bu, gençlerimiz üzerinde bir duygu sömürüsüdür. Geleceğini planlamak üzere günlerin, hesabını yapan gençlerimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…geleceği üzerindeki yapmakta oldukları planlamaları üzerinden duygu sömürüsü yapılmasının doğru olmadığını ancak bu duygu sömürüsü konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin çok da profesyonel olduğunu, bu konuda çok başarılı olduğunu söylemek durumundayım.

Değerli arkadaşlar, gençlerimizle ilgili pek çok konu vardı iletmek istediğim ancak sürem yetmediği için sadece askerlikle yetinmek durumunda kalıyorum. Yükseköğrenim Kurumu ve Hükûmeti, gençliğin üzerinde oynadığı bu tehlikeli oyundan vazgeçmeye çağırıyor, her Türk gencinin -bir Türk büyüğünün söylediği gibi- bayrak olduğunu ve asla yere düşüp kirlenmemesi gerektiğini sizlere hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 51’inci madde kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 52 nci maddesinin birinci fıkrasına “ilgili muhasebe birimine” ifadesinden sonra gelmek üzere “raporu düzenleyen denetçiye” ifadesinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

M. Akif Hamzaçebi

H. Tayfun İçli

 

 

Trabzon

Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 52’nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

 

Konya

Mersin

Mersin

 

 

Mehmet Günal

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

 

Antalya

Denizli

Isparta

 

 

 

Hasan Özdemir

 

 

 

 

Gaziantep

 

 

“İlam, ilgili denetçiye de verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurunuz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 52’nci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “İlamların infazı” başlıklı 52’nci maddede “Sayıştay ilamları kesinleştikten sonra doksan gün içerisinde yerine getirilir. İlamlarda gösterilen tazmin miktarı hüküm tarihinden itibaren kanuni faize tabi tutularak, 9 Haziran 1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil olunur.” denilmektedir. Önergemizde ise 52’nci maddenin birinci fıkrasının sonuna “İlam, ilgili denetçiye de verilir.” hükmünün eklenmesi öngörülmektedir. Böylece ilgili denetçinin de bilgilendirilmesinin yolu açılacaktır.

Değerli milletvekilleri, anayasal bir kurum olan Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleriyle, mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemektedir. Ancak, AKP hükûmetleriyle birlikte Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapması gereken denetimlerden uzak kaldığı görülmektedir. Örneğin, kamu kaynaklarıyla kurulan belediye şirketleri ve belediye bütçeleri Sayıştay denetiminden ısrarla kaçırılmaktadır. Ortada ciddi bir boşluk vardır. AKP bu boşluğu kendisi yaratmıştır ve kullanmaktadır. 2002 yılında Hükûmetin henüz ilk 13’üncü gününden 31 Aralık 2002 tarihine kadar tam 919 adet yol ihalesi yapılmıştır. Toplamı 52 milyon lira olan ihale bedelleri Sayıştay vizesinden kaçırılmak için 750 bin lirayı aşmayacak şekilde ayarlanmıştır. Böylece “Yolsuzluk tespit edilmesin.” diye Sayıştay devre dışı bırakılmıştır. Yolsuzlukla mücadeleye özel önem vereceğini ilan eden bir hükûmet, Sayıştay denetiminden neden kaçmaktadır?

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi Sayıştay, AKP hükûmetlerinin ilk günlerinden itibaren görevini yapmaktan dikkatle uzaklaştırılmaktadır.  Bugün ise âdeta bir iktidar fermanıyla denetlememe organı hâline getirilmek istenmektedir.

AKP, demokratiklik, şeffaflık iddialarıyla kendilerine bir siyasi hareket alanı sağlamaya çalışırken, denetim tartışmalarının ne kadar yüksek sesle dile getirildiği normal değildir. AKP dönemindeki anormallikler ise saymakla bitmez hâle gelmiştir.

2009 yılı Mart ayında, bir AKP’li büyükşehir belediye başkanını soruşturan Sayıştay denetçilerine soruşturma açıldığı haberleri basında, bildiğiniz gibi, yer almıştı. Üzülerek söylüyorum, bu durum iktidar partisinde normal bir süreç olarak kabul edildi. Anormal hâllerin normal kabul edildiği toplumlarda demokrasi şekilden ibaret kalacaktır. AKP’nin ülkemize yaşattığı, bu şekilsel bir demokrasiden başka bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, toplumu ve devleti adım adım çürüten yolsuzluklardan bir an önce kurtulmalıyız. Yolsuzluk bugün Türkiye'nin üstüne, üzülerek söylüyorum, bir kâbus gibi çökmüştür. Bunu AKP’li sayın milletvekilleri de bilmektedir. Devletteki ve toplumdaki yozlaşmanın önüne geçilebilmesi için yolsuzluk iddiaları bir an önce karşılık bulmalıdır. Bunu sağlayacak ve bununla kararlı mücadele edecek hükûmetlerdir.

Başta Sayıştay olmak üzere, diğer devlet kurumlarının kendi iç denetim mekanizmaları bir an önce aktif şekilde çalıştırılmalıdır. Ancak, görüşmekte olduğumuz kanun tekliflerinin böyle bir gelişmeye vesile olamayacağı, sizlerin de bildiği gibi, açıktır.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 52 nci maddesinin birinci fıkrasına “ilgili muhasebe birimine” ifadesinden sonra gelmek üzere “raporu düzenleyen denetçiye” ifadesinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri tekrar selamlıyorum.

Bir önceki maddede, 51’inci maddede önerge vermiş ve görüşlerimi sizlere arz etmiştim. Şimdi 52’nci maddeyle ilgili bir önergemiz var. Önergemiz biraz evvel okunduğu gibi, hangi gerekçeyle bu önergeyi verdiğimiz gerekçesinde belli.

Değerli arkadaşlarım, bir önceki konuşmamda denetimin önemini vurgulamış ve Sayıştay Yasa Teklifi’nde Sayıştayın denetiminin etkisizleştirildiğini söylemiş ve “Bir ülkede eğer bir denetim yoksa o ülkede yolsuzluk olur.” demiş ve görüşlerimi sizlere arz etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, yine bir önceki görüşmemde Amerika Birleşik Devletleri’nin sızan gizli belgelerinden söz etmiştim. O belgelerden 8 bin tanesi ülkemizle ilgili. Bu belgelerden sadece 26’sı kamuoyuna açıklandı. O belgelerin birkaçında kimi KİT’lerle ilgili –ki Sayıştayın denetimi içinde olan KİT’lerle ilgili- yolsuzluk iddiaları da yer almakta.

Yine, bir önceki konuşmamda ifade ettiğim gibi –hep bir önceki konuşmama atıf yapıyorum çünkü dikkatle dinlediniz, sizleri gözlemledim- eğer bir kamu iktisadi teşebbüsünde yani halkın, milletin varlığında bir yolsuzluk yapılıyorsa bu yolsuzluğun üzerine süratle gitmemiz gerekir ve o yolsuzluğu yapanların da adalet önünde ve kamu vicdanı önünde yargılanmasına yol açmamızın gerekliliğini, mutlaka altını çizerek bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu koskoca Amerika Birleşik Devletleri’nin gizli belgelerini ciddiye almayabilirsiniz, “Bu, dedikodu yapıyor.” diyebilirsiniz. Bu bir takdirdir ama değerli arkadaşlarım, dünya çalkalanıyor ve bu konuya Türkiye Büyük Millet Meclisinin mutlaka ve mutlaka el atması gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.

Şimdi, Türkiye’de ilginç işler oluyor: Atlantik ötesinden kimliği belirsiz bir mektubu çok ciddiye alıyorsunuz. Genelkurmayın kripto odasına giriyorsunuz ve birtakım soruşturmalar yapıyorsunuz,Türkiye bunu yaşadı. Yine, kimliği belirsiz kişilerin elektronik postayla yaptığı ihbarı dikkate alıyorsunuz. Askerî birimlerin cephane taşıyan kamyonlarını bir gece yarısı Ankara’da Gölbaşı’nda çeviriyorsunuz, götürüyorsunuz. Yine, kimilerine göre aklından zoru olan kişilerin iddiasını dikkate alıyorsunuz, “Ergenekon” adı verilen soruşturmada Türkiye'nin askerini, bilim insanlarını, aydınlarını yargılanması için hukuka sevk ediyorsunuz. Bunu da anlayabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları yapıyorsunuz, bütün iddiaları ciddiye alıyorsunuz ve “Yargıya havale ettik.” diyebiliyorsunuz. Peki, değerli arkadaşlarım, bu özelleştirmelerle ilgili yapıldığı söylenen iddiaları niye ciddiye almıyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti’nin çok değerli savcıları bu belgeler üzerinde acaba bir dava açmayı düşünüyor mu ve siz değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle AKP’li milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Sayın Başbakanı, kimi bakanları aklamak sizlerin öncelikli göreviniz değil mi? Böyle bir Amerika Birleşik Devletleri’nin…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne zamandan beri Amerika’nın talimatı…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …müttefik ülkenin Dışişleri Bakanlığının hazırladığı, büyükelçilerinin hazırladığı ve yalanlanmayan, aksine, doğru olduğu için…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Yalanlandı, yalanlandı.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır yalanlanmadı, belgeler doğrudur.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Hayır, muhatapları yalanlandı.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Sızdığı için özür diliyoruz.” dediler ve büyükelçilerine sahip çıktılar. Gazetelere bu gözle değil, bu gözle bakın. Açın resmî belgeleri…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Siz de Türkiye'nin gözünden bakın, Amerika’nın gözünden bakmayın.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –… Amerika Birleşik Devletleri belgelerin sızdığından dolayı Türkiye’den özür dilemiştir, içeriği konusunda özür dilememiştir. O zaman değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanınızı, kimi bakanlarınızı…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – CHP, ne zamandan beri Amerika’nın ağzıyla iş yapıyor?

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) –… aklamak sizin göreviniz değil mi? Bunu bir Meclis soruşturması açmak suretiyle, bir genel görüşme açmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine almak sizin asli göreviniz değil mi? Terör örgütüyle ilgili kimi müttefik devletlerin yardım yaptığı konusunu sizin ciddiye alıp burada ilgilenmeniz önemli değil mi? Füze kalkanı konusunda, silah alımı konusunda, Skorsky helikopter ihaleleri konusunda bir büyükelçiyle Milli Savunma Bakanının yaptığı görüşmeleri sizin burada ciddiye almanız gerekmez mi değerli arkadaşlarım? Bunlar vatandaşın parası değil mi?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – CHP’yle ilgili söylenenlere ne diyorsun? CHP’yle ilgili “Bir avuç şamatacı, tantanacı, elitist.” diyor. Ona ne diyorsun, kabul ediyor musunuz bunu?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sen onu geç arkadaşım, geç! Bak, bu cevap vermeniz ne kadar alıngan olduğunuzu gösterir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben bu ülkenin Başbakanına, bir Türk vatandaşı olduğum için, bu ülkenin Bakanına, Millî Savunma Bakanına, İçişleri Bakanına, eskisi yenisi, laf söylenmesinden üzüntü duyarım.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Biz de CHP’ye söylenmesinden üzüntü duyuyoruz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancı devletler nezdinde bu derece küçük düşürülmesinden hicap duyarım. Onun için, değerli arkadaşlarım, bunun aklanma yeri burasıdır. Açarız soruşturmayı, inceleriz. Hakaret edeni burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün milletvekilleri ortak bir bildiriyle lanetler. Gelin, bunu yapalım, korkmayalım.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sizin için “Bir avuç gürültücü elitist” diyor. Doğru mu bu?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sizin için söylemiyorum, bu bir siyasi parti çekişmesi değildir, bu bir ülke meselesidir.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ülke meselesi olur mu ya!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ülke meselelerinde de gerekli hassasiyeti gösterelim ve ülkemize sahip çıkalım diyorum.

Önergeme destek vermenizi talep ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Hükûmet adına cevap vermek istiyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Size sahip çıktım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bakanlarla ilgili bir şey yok.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmet adına cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuda efendim?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, “Başbakanla ilgili, bakanlarla ilgili ithamlar vardır, Meclis önergesi verilmeli.” dedi. Ben de bu konudaki görüşümüzü Bakanlar Kurulu üyesi olarak paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, üç dakika, 69’a göre.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ceketini ilikle, Kurula biraz saygılı ol, önünü ilikle. Burası Amerika değil.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın İçli herhâlde biraz heyecan yaptı. Kendisinin söylediği gibi, ülkemizle ilgili 10 bine yakın belge olduğu iddia edilen ama şu ana kadar siz “26” dediniz ama benim takip ettiğim kadarıyla 51’i kamuoyuyla paylaşılan, “WikiLeaks” adıyla tanınan kripto sızıntısı olduğuyla ilgili iddialar bulunan belgeler medyamızda dolaşıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sarsıldınız, deprem yarattı.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Eskiden millet Teksas, Tommiks okurdu şimdi Sayın İçli WikiLeaks okuyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sana öyle geliyor.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – O kadar ucuz mu ya!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, dün Sayın Başbakanımız bu konuda çok net bir açıklama yaptı. Sayın İçli’nin gösterdiği heyecanı Türkiye’nin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı da gösterdi ve ne idiği belirsiz birtakım belgelere dayanarak Sayın Başbakanın hesaplarıyla ilgili bilgi istedi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –Hillary Clinton “Belgeler doğru.” diyor.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Başbakan da dedi ki: “Benim İsveçre’de tek kuruşum olduğunu ispat ederseniz, banka hesabım olduğunu ispat ederseniz istifa ederim. Ama edemezseniz siz edebilecek misiniz?”

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Diğer kelimeleri de söyle yüreğin yetiyorsa. 

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın İçli, hele diğer belgeleri bir görelim, diğerleri bir çıksın. Eğer Mecliste bir görüşme gerekiyorsa onu sizin kadar biz de isteriz, bundan şüpheniz olmasın. Ama daha hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan, süzmece bir şekilde bir yerlere sızdırıldığı çok net bir şekilde gözüken belgelerden dolayı böyle polemik yaratmanın hiç kimseye bir faydası yok.

Bakın, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız ne demiş: “WikiLeaks tuzağına Türkiye’de kimse düşmesin. Tabii ki her şey yazılacak, herkes okuyacak, takip edecek ama bunlar kendi iç düzenimizi, iç politikamızı falan, gereksiz şekilde enerjimizi almasın çünkü buradaki diplomatların merkezlerine yazdıkları kendi değerlendirmeleri. Doğru olanlar da var, yanlış olanlar da var, çok yanlış olanlar da, yakışıksız olanlar da var. O da o diplomatların çapını gösterir.”

Şimdi, arkadaşlar, Türkiye’nin o dönemde içerisinden geçtiği hassas dönemi hep beraber yaşadık. Orada, kimin, hangi amaçla, neyi yazdığını da şu anda bilemeyiz ama onların vakti zamanı gelince… Biz, onun için… Başbakanımız ne dedi: “Hele bir herkes eteğindeki taşları bir döksün.” Diğer bir belgeleri görelim bakalım. Sizin partinizle ilgili de çok ağır ithamlar var, başka şeyler var ama ben onlara başkasının sızdırdığı kriptoya bakarak değer vermem. Benim sizinle ilgili bir intibam oluşmuştur, sizin benimle ilgili bir intibanız oluşmuştur. Şimdi, başkalarının şeyiyle bunlara el atmanın bir anlamı yok. Siz “Koskoca Amerika Birleşik Devletleri’nin gizli belgelerini ciddiye almayabilirsiniz.” diyorsanız, bu kadar da gözünüzde büyütmeyin Amerika’yı, bu kadar büyütmeyin. (CHP sıralarından “Vay, vay!” sesleri)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Büyüten sizsiniz be, ağanız, ağanız!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

“Savcılar dava açmayı düşünüyor mu?” diye sordunuz. Burada savcı yok, burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçilmiş çok değerli milletvekilleri var. Türkiye’nin savcıları, eğer uygun gören, uygun gördüğü davayı açar. Ha, biz bu konuda önlem alacak mıyız devlet olarak, Hükûmet olarak? Tabii ki. Sayın Başbakanımız dün bununla ilgili çok açık ve net açıklamalarda bulundu. Eğer anlamakta bir zorluk çektiyseniz, ben size onları yazılı olarak da gönderirim ama bu sızıntı olayından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk özür dilediği kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olmuştur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Özürle olmuyor bu iş, özürle olmuyor!

EYÜP FATSA (Ordu) – Dinlemesini bilin!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bundan sonraki süreci de hep beraber takip edeceğiz.

Arkadaşlar, bu kutsal çatı altında, ne iktidar partisinin ne de muhalefet partilerinin kendilerini Amerika Birleşik Devletleri’ne veyahut da herhangi bir başka devletin buradaki diplomatlarına beğendirme gibi bir çabası yoktur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizin var.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Onların bu ülkenin içine veyahut da başka ülkelerin arasına, başka ülkelerdeki siyasilerin arasına fitne sokacak birtakım çabalara, birilerinin sızıntılarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bağış, lütfen tamamlayınız.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – ...destek vermesi sürecine de katkı vermenizin hiçbir anlamı yoktur.

Onun için, siz isterseniz tekrar Teksas, Tommiks’leri okumaya dönün, WikiLeaks’leri de çok fazla abartmayın.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, sataşma var. Söz istiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, lütfen izin verir misiniz?

Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk  Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylemediği sözleri söylemiş gibi atıfta bulunmak suretiyle sataşmıştır efendim. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın konuşmasında CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakanın burada konuşma üslubunu yadırgadığımı ifade etmeliyim. Karşısındaki Parlamento heyetini, muhalefet grubunu küçük görerek “Anlamadıysanız, anlamakta zorluk çektiyseniz ben bunları size daha sonra bildiririm, açıklarım.” şeklindeki bir konuşma bir sayın bakana yakışmıyor. Sayın Bakan daha…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Burada iftira etmek yakışıyor mu bir parlamentere?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim, izin verir misiniz. Ben bir sayın bakan değerlendirmesi yapıyorum. İzin verirseniz bitireyim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Bir de kendi milletvekilinizin değerlendirmesine bakın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Amerika’nın burada sözcülüğünü yapmak yakışıyor mu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim, herhâlde takip etmediniz.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Teksas, Tommiks’i Sayın Bakanın kendisi okusun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır, kendi milletvekilini değerlendir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim, şimdi izin verir misiniz.

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “WikiLeaks belgeleri” olarak isimlendirilen, gerçekte Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki görevlilerinin birtakım duyumları, dedikoduları alıp Amerika’ya servis etmek suretiyle yazılmış olan kâğıtların, yazıların kamuoyuna sızması üzerine salı günü kameralar bir cenaze töreni çıkışında bana yöneldi ve soru sordular: “Sayın Başbakanın İsviçre’de sekiz bankada hesabı olduğuna ilişkin bir iddia var, ne diyorsunuz?” Cevabım şu oldu: “Böyle bir duyum üzerine, böyle bir iddia üzerine yorum yapmam. Bunlar ispatlanmamış olan iddialardır. Bunları doğru bulmuyorum, ciddiye almam.”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Milletvekiliniz yapıyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, konuşuyorum burada. Lütfen dinleyin beni.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Genel Başkanımız salı günü grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Sayın Başbakana yönelik böyle bir iddia var. Sayın Başbakan buna karşı kamuoyunu aydınlatacak bir bilgiyi vermelidir.” dedi.

Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu “Sayın Başbakan İsviçre bankalarında parası olmadığını ispat etmelidir.” şeklinde cümle kullanmadı. Şimdi, kullanmadığı bir cümle üzerinden Sayın Başbakan haksız bir şekilde “Beni ispata davet eden Sayın Kılıçdaroğlu” diyerek, Sayın Kılıçdaroğlu’na eleştiride bulunuyor. Sayın Bakan burada aynı söylemi tekrar ediyor. Kimse, Sayın Başbakana “Bunu ispat edin.” şeklinde bir iddiada, bir eleştiride bulunmadı. İspat, iddia eden tarafa aittir. İddiayı ortaya koyan Amerika Birleşik Devletleri’dir, onun birtakım görevlileridir daha doğrusu. Devlet olarak da onları suçlamayalım. Şimdi, ne Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir “İspat etsin” dedi… Sayın Kılıçdaroğlu “Sayın Başbakan kamuoyunu aydınlatsın.” dedi. Şimdi, Sayın Bakana yakışıyor mu burada, Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylemediği bir cümleyi alıp Cumhuriyet Halk Partisini eleştirmesi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde duracağı bir konu değildir değerli arkadaşlar.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Tayfun Bey öyle demiyor ama!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Birtakım kâğıtlar, belgeler, yazılar üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi harekete geçmek zorunda değildir. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Milletvekiliniz farklı bir şey söylüyor. Biz yanlış mı anladık?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, adım ifade edilerek sataşıldı...

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Anlamıyorum efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, adım ifade edilerek “Tommiks, Teksas okuyun siz.” diyerek sataşıldı.

BAŞKAN – Efendim buyurunuz.

4.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Peki, teşekkür ederim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Ben burada, ne Sayın Başbakanın İsviçre’deki sekiz gizli hesabından bahsettim ne de kişisel suçlamalarda bulundum.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Olmayan bir şeyden nasıl bahsedilir!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben böyle bir şey demedim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – “İddiadan bahsettim.” de, iddia diye söyle! İddia diye söyle!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İzin verin.

Bakın...

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Hayret bir şey ya!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Bakan, Amerikan dış işlerini hepimizden iyi bilecek yapıda bir arkadaşımız. Çünkü 1999 yılına kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden giden milletvekillerine tercümanlık, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı adına tercümanlık yapan bir arkadaşımız. Onun için, Amerikan dış politikasının ne olduğunu hepimizden iyi bilir. Sayın Ahmet Tan tanıktır. 1999’da milletvekili olarak gittiğinde Sayın Egemen Bağış tercümanlık yapmıştır. Onun için, ben bu konularda...

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Tercüme şirketim vardı, hâlâ da var.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, onu söylüyorum. Yapabilirsiniz.

Bakın, şunu söyledim: Ben milletvekiliyim. Ben Tommiks, Teksas değil, bütün dünyanın çalkalandığı, ülkemi ilgilendiren konularda tabii ki okuyacağım. Ben ihtiyatla karşılıyorum. Ben, bu yapmıştır demiyorum, Hükûmetimiz böyledir demiyorum, ihtiyatla karşılıyorum. Mutlaka da çok ihtiyatla karşılamamız lazım.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – “Meclis araştırsın.” diyorsunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Orada manipülasyon vardır ama bunlar araştırılmalıdır. Haksızlığa uğrayan kişiler varsa, hukuk yollarında bunu yapmalıdır. Devletin ali çıkarlarını ilgilendiren konularda da Türkiye Büyük Millet Meclisi… Belgeler bir dökülsün, şu taşlar bir dökülsün -Sayın Başbakanın ifadesiyle-, o sekiz bin belge bir gelsin, eğer orada millî savunmayla, terörle, ekonomiyle, KİT’le, BİT’le, belediyelerle ilgili, yolsuzlukla ilgili belgeler varsa bunu biz araştırmayacağız da kim araştıracak? Bunu ifade ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Başkan vekiliniz öyle demiyor. Sizin Grup Başkan Vekiliniz farklı söylüyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Grup Başkan Vekiliniz farklı söylüyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Buyurunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bu bahse konu belgelerle ilgili, muhalefet partileri olarak, böyle yapılmayacağı ifadesinde bulunmuştur. Müsaadenizle, muhalefet partisi olarak bu konudaki duruşumuzu kısaca izah etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, WikiLeaks İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, yabancı bir ülkenin diplomatlarının yabancı merkezlerde hazırladıkları birtakım raporların İnternet aracılığıyla açığa çıkması üzerine geniş bir tartışma vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanımız tutumumuzu şu şekilde ifade etmiştir, Sayın Egemen Bağış’ın “muhalefet partileri” diyerek topyekûn bir bakış açısına davet etmesi üzerine, Sayın Genel Başkanımız salı günü aynen şunu ifade etmiştir: “Yabancı bir ülkedeki İnternet sitesine bakarak AKP hakkında hüküm vermeyiz. Bunu iç politika malzemesi olarak kullanmayız. Biz AKP’yi tanıyoruz, bu konuda kaynağa ihtiyacımız yoktur.”

Değerli arkadaşlarım, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Gerçekten şu değerlendirmeleri, bahse konu değerlendirmeleri, yabancı diplomatların o ülkelerin menfaatleri doğrultusunda yaptığı birtakım değerlendirmeler olduğunu dikkate alarak yapmalıyız. Hepimizin kendi bilgi ve kaynaklarımıza dayalı olarak eleştirilerimizi sürdürmemiz lazım. Başkent Ankara ve Türk milleti perspektifli bir bakış açısıyla meseleye bakmamız lazım. Eğer yabancı gözlüğü takarak bu millete bakarsak, menfaatlerimize bakarsak yanlış adım atmış oluruz. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hep eleştirilerimizi Hükûmetin attığı adımlar üzerinden yapmışızdır. Mesela Sayın Başbakanın Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı olmasını eleştirmişizdir. Mesela Yahudi cesaret madalyası almasını eleştirmişizdir. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımız zaman “Bütün dünya bizi alkışlıyor, bir Türkiye’de alkışlanmıyoruz.” diyerek yurt dışından alınan ödülleri ve methiyeleri Türk milletinin de methiyesine ve tercihine mesnet yapmak doğru değil.

Değerli kardeşlerim, dayanağımız burası olmalıdır. Gerçekten bugünkü tartışmaların, hiç olmazsa, Türkiye’de başkent Ankara ve Türk milleti eksenli bir tartışmanın ve değerlendirmenin ortaya çıkması bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan, özellikle yurt dışına gidip “Yabancı dergiler şöyle diyor, büyük reformlar atıldı, bunlar yapıldı, bakın yabancılar böyle.” diyerek bizi eleştirenlerin bugün yabancıların yaptığı bir değerlendirme perspektifinde bu noktaya gelmiş olmasını da bir kazanç olarak görüyorum.

Umarım Hükûmet gerçekten Türkiye’ye Türk milletinin tarihinden, kimliğinden, değerlerinden, ihtiyaçlarından bakar; Washington, Brüksel, Erivan, Erbil merkezli projelerden bakmaz. Bu bakımdan, gelin, hep beraber eleştirilerimizi yapalım. Eleştirilerimi de yine AKP’nin uygulamaları çerçevesinde ben sürdürürüm ama yabancı diplomatların merceklerinden meseleye bakarak siyaset üretmenin doğru olmadığını ifade ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu, yabancı diplomatların ortaya koyduğu görüşleri Türkiye’de bir siyaset iç tartışması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – …hâline dönüştürmek yerine, gerçekten kendi bilgi ve kaynaklarımıza uygun eleştirileri yapmak suretiyle meseleye bakarak siyaset üretmenin Türkiye'nin geleceği açısından da hayırlı olacağını düşünüyorum. İktidarıyla muhalefetiyle unutmayalım ki hepimiz bu millet için hizmet etmeliyiz, bu millete hizmet etmeliyiz, bu milletin menfaatlerini dikkate almalıyız.

O bakımdan, eleştiriler, benzetmeler, bunlarda çok dikkatli olunması gereken bir dönemdeyiz. Sayın Genel Başkanımızın bu ifadelerini alıp, açıkçası bir parti sözcüsünün, Edelman ya da bir başka yeri destekleyen ifadeler olarak çarpıtanların da bu süreçten ders almaları gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz de muhalefet partisiyiz, biz de görüşümüzü açıklamak istiyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim. Sayın Kılıç sisteme girmişler, önce ona söz vereceğim, sonra size.

Buyurunuz.

9.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana Yahudi cesaret madalyası verildiğine dair sözlerine ilişkin açıklaması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerimden söz talebinde bulundum, teşekkür ediyorum. Kürsüden söz talep etmedim yeni bir cevap hakkına mahal vermemek üzere.

Sayın Oktay Vural konuşmasında Sayın Başbakanımızın Yahudi cesaret madalyası aldığı iddiasında bulundu.

Bu iddia kesinlikle doğru değil. Sayın Başbakanımız Avrupa’dan da, Amerika’dan da, Orta Doğu’dan da bölgeye ve dünya barışına, medeniyetler ittifakına yaptığı katkılar nedeniyle, Başbakanlığı süresi içerisinde pek çok madalya, pek çok ödül ve plaket almış bir isimdir. Alınan bu madalya ve plaketlerin tamamı, ödüllerin tamamı Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti dış politikası adına kabulü yapılmış olan ödüllerdir, bir Yahudi cesaret ödülü kesinlikle söz konusu değildir. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir vakıftan ödül alınmıştır, bu doğrudur ancak bir vakfın üyeleri arasında Yahudilerin bulunuyor olması oradan gelecek bir ödülün kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Kaldı ki biz antisemitik bir yaklaşım içerisinde değiliz yani “Yahudi olan her şey kötüdür, Yahudilere ait olan her şey kötüdür.” gibi…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ama “Katile katil” dersiniz!

SUAT KILIÇ (Samsun) – …din odaklı bir ayrımcı bakış içerisinde kesinlikle değiliz, antisemitik olmayı da doğru bulmuyoruz.

Orta Doğu’da İsrail’in devlet politikalarını eleştiriyoruz, İsrail hükûmetinin yanlışlarını benimsemiyor ve her zeminde ifade ediyoruz ama bu durum din odaklı bir bakış açısını gerekli kılmaz. Bu durum antisemitik

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç, yeterince aydınlandık.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, bunu ne amaçla… Usul tartışması mı açtınız?

BAŞKAN – Hayır efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel görüşme mi açtınız?

BAŞKAN – “Muhalefet” olarak söylediği için, muhalefet olarak ona söz verdim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, usul tartışması mı açtınız, genel görüşme mi açtınız?

BAŞKAN – Hiçbir görüşme açmadım efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, İç Tüzük’e aykırı davranıyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Muhalefet partilerine söz verildi arkadaşlar.

BAŞKAN – Buyurunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yerinden söz verebilirsiniz 60’a göre.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Takdirimi, bırakın da uygulayayım efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olur mu efendim? Sayın Başkan, İç Tüzük size her konuda takdir yetkisi vermiyor. İç Tüzük’e bağlı olarak takdir yetkinizi kullanabilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen oturur musunuz.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, WikiLeaks İnternet Sitesinde yayınlanan belgelere ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

“Muhalefet partileri” kavramı geçtiği için -tabii ki Mecliste 4 grup var, 2 grup görüşünü açıkladı- biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi açıklamak istiyoruz.

Biz siyasetimizi hiçbir zaman, İnternet’e düşmüş, dışarı kaynaklı olan, gerçekliği kanıtlanmamış belgeler üzerine kurmadık, ülkemizin siyasetini de geleceğini de kurmadık; aksine, bu sanal gündemin Türkiye'nin gündemiymiş gibi sürekli yayınlanmasını ve Türkiye'nin, gerçek sorunlarının dışına çıkması durumunu da doğru bulmuyoruz.

Bu tür sızıntıların ne amaçla yapıldığı sonraki açıklamalarla da ortaya çıkabilir, bir partiyi, birkaç partiyi, birkaç grubu etkileyen açıklamalar yapılabilir. Kanıtlanmamış, soyut bilgilerle oluşan bu bilgiler karşısında şu gerçekliği görmek lazım: Dünya bir küresel kriz dönemindedir. Türkiye'nin de dünyanın da geleceği ve önümüzdeki elli yılın stratejisi çizilirken başkalarının WikiLeaks gibi sızıntı bilgileri üzerinde Mecliste havanda su dövmenin hiçbir anlamı yok. Bizim yapmamız gereken, ülkemizin demokratikleşmesidir, yeni bir anayasadır, küresel kriz karşısında Kürt sorununun çözümüdür, demokratikleşmedir.

Beni şimdi hiç bunlar ilgilendirmiyor. Benim Şırnak Belediye Başkanım bir basın açıklaması yaptığı için terörist diye yedi yıl iki ay hapis cezası aldı, Şırnak ilinde yüzde 60’ın üzerinde oy alarak seçilen Belediye Başkanım. Benim için gerçek gündem budur arkadaşlar, partim için gerçek gündem budur. Erzurum Cezaevinde tutuklulara saldırılıyor. Benim Ağrı İl Başkanım  yaralı, avukatlar görüşemiyor. Benim için vatandaşımın can güvenliğidir gerçek gündem. Benim ülkemde hâlâ çatışma tehlikesi var, benim ülkemin iç barışıdır gerçek gündem, benim ülkemin kardeşliği ve geleceğidir. Bizim bunlar etrafında bütünleşmemiz gerekir diye düşünüyor ve biz Barış ve Demokrasi Partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

HASİP KAPLAN (Devamla) -  Tamamlıyorum.

Biz, dikkat ederseniz Barış ve Demokrasi Partisi olarak ne Meclis grubumuzda bu konunun üzerinde durduk ne bu konunun üzerinde de geyik tartışmalarına girdik. Bunu ciddiye almamak, bunu ortaya atanların hedeflerini de emellerini de çökertecektir arkadaşlar. Buna inanıyorum. Yoksa bu tür sanal saldırılar karşısında burada gereksiz bir tartışma açmanın gereği yoktur. Ülkenin gerçek gündemine dönersek memlekete daha hayırlı işler yaparız.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın kaplan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Kılıç, benim bu ödülle ilgili, aldığına ilişkin iddiamın doğru olmadığını… “Almamıştır.” dedi, dolayısıyla bu konuda benimle ilgili bir sataşma yapıldı.

BAŞKAN -  Sataşma yoktur efendim, lütfen yerinizden yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde açıklamada bulununuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, bir sataşmada bulunmadım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru söyleyin canım, bakın, yanınızda o ödülün nasıl verildiğini bilen Egemen Bağış var, Minnesota’dan bilir mesela.

BAŞKAN -  Sayın Vural…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın bir sataşması olmadığı hâlde söz verdiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bak, Minnesota’dan bilebilir Sayın Egemen Bağış.

BAŞKAN -  Sayın Vural, Sayın Kılıç, lütfen eğer yanlış anlaşılma varsa düzeltmek için yerinizden kısa bir süre vereceğim.

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanla ilgili yaptığı Yahudi cesaret madalyası aldığına ilişkin açıklamasının, Samsun Milletvekili Suat Kılıç tarafından yalanlanmasına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Kılıç dedi ki: “Sayın Erdoğan, Yahudi cesaret ödülü almamıştır.” Allah Allah! Yani, bakın, Anadolu Ajansı, işte ödülü aldığı resim de burada: “American Jewish Committee ve Anti-Defamation League, Courage to Care” diye, cesaret ödülünü almış. Yani, Sayın Başbakanı böyle bir ödüle layık görmüyor musunuz siz? Sayın Başbakan almış. Dolayısıyla, aldığını söyledim, başka bir şey söylemedim. Bunu antisemitistlikle ilgili değil, ben sadece Yahudi cesaret ödülü almanın övgüye değer bir şey olmadığını ve yabancıların gözüyle bir devlet adamının ödülü alması üzerinden Türkiye'de politika yapılmasının doğru olmadığını söyledim. İfadelerim bunlardır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, bu sonsuza kadar uzayacak çünkü siz söylediniz, o da cevap verdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama sataşma var Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan sataşma var, cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurunuz, veriniz ve bu konuyu kapatalım.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, ben de gerçekten konunun kapatılmasından yanayım çünkü kanunun maddeleri bekliyor oylanmak üzere. Ama bu uygulama sizin uygulamanız Sayın Başkanım. Sayın Bakan MHP Grubuna sataşmadı, BDP Grubuna cevap hakkı doğuracak bir söz sarf etmedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Muhalefet partileri”dediniz.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, siz sadece Sayın Vural’ın yanlış anlaşılma olacak konusu hakkında açıklama yapınız.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Peki, şunu ifade edeyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer usul tartışması açmak istiyorsan Sayın Başkanın tutumu hakkında…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Usul tartışması talebim yok ama iki dakika zaten sürem, onu kullanayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vakfın Yahudi isimlerden oluşması veya bir başka vakfın Hristiyan isimlerden oluşması ya da bir vakfın Müslümanlardan oluşması alınan ödül noktasında bir illiyet bağı oluşturmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İsmi ne vakfın?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başbakanın görüşleri noktasında aslolan, İsrail devletinin Orta Doğu’daki politikalarına yönelik bakış, görüş, öneri ve yaklaşımlarıdır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aldı mı, almadı mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu, Davos’ta da ortaya konmuştur, bu Mavi Marmara hadisesinde de ortaya konmuştur. Sayın Başbakanımızın bu kararlı ve dirayetli tutumu sizi rahatsız edebilir ama Türk milleti bu tavırdan memnundur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Bu konu kapanmıştır.

Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı da arayacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Vural, başka işleme geçtim, bu konu yeterince tartışıldı. Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır, bize Sayın Başbakanın ya da Mavi Marmara’yla ilgili hususlardan rahatsız olduğumuzu söylüyor. Tabii “One minute” dedikten sonra İsrail’le tatbikat yapanların, İsrail’e OECD üyeliğinin yolunu açanların ve NATO füze kalkanını İsrail’i korumak için getirenlerin bu konuda söyleyecek hiçbir sözü yoktur. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir.

53’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 53 ncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, “hüküm tarihinden” ibaresinin “kamu zararının meydana geldiği tarihten” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Turgut Dibek

 

Trabzon

Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 53’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Günal

Mehmet Şandır

 

Konya

Antalya

Mersin

 

E. Haluk Ayhan

Behiç Çelik

Nevzat Korkmaz

 

Denizli

Mersin

Isparta

“Sayıştay ilamları, kesinleştiği tarihi takip eden doksan gün içerisinde yerine getirilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 53’üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Burada, yüce Mecliste, Genel Kurulumuzda, devletin, özellikle mali yapısına ilişkin çok önemli ve anayasal bir kurum olan Sayıştayın denetim işlevinin yerine getirilmesi hususunda ve Sayıştayın çalışma esas ve usulleri hakkında bir metin üzerinde çalışıyoruz. Ancak burada yapılan tartışmalar ve özellikle iktidar partisi grup başkan vekilinin ısrarla “Türk milleti” kavramını çok dile getirmiş olmasından oldukça kıvanç duydum ancak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye rahatsız ediyor bu sizi? Allah Allah!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Dinlerseniz, ifade ederim.

Tabii Sayın Vural’ın en son cevabı da fevkalade yerinde oldu ama ona ilave olarak ben şunu söyleyebilirim: Suriye sınırının mayından temizlenmesine ilişkin, yine, tasarı buraya geldiği zaman, iktidar grubunun neler yaptığını burada bütün Türk milleti gördü; Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinde Türk milletini aşağılamayı serbest bırakan yeni metni oylarken de gördü. O yüzden, büyük Türk milletine her türlü hakareti, Türk milletinin üstün, vazgeçilmez millî çıkarlarını ayaklar altına alan tutum ve davranışları buradan kınamak istiyorum. Yahudi cesaret madalyasını alan Sayın Başbakanın kendisidir, bu basında da çıkmıştır, bunun fotoğrafları vardır ve elinizdeki cep telefonundan girerseniz, o fotoğrafı çok net bir şekilde görürsünüz.

Değerli arkadaşlarım, daha önceki konuşmamda Sayıştayın raporuna değinmiştim. Sayıştay raporunda diyor ki tekrarlamak gerekirse: “Denetimsizlik ya da denetim boşluğu, kamu kaynaklarının savurganca kullanılmasına yol açmaktadır.” Doğrudur ama Genel Kurula getirilen bu metnin Sayıştayın söz konusu ifadesiyle yüzde yüz farklılık arz ettiğini de burada ifade etmek istiyorum. O zaman, burada asıl olan, INTOSAI raporlarında da, ilkelerinde de ifade edildiği gibi, yapılması gereken şey, denetimin bir bütün hâlinde düşünülmesi lüzumudur. Şimdi, siz, denetimin hukuka uygunluk denetimi bölümünü alır, bir kenara bırakır ama bunu tamamlayan performans denetimini göz ardı ederseniz, bu denetim, denetim olmaktan çıkar. Zaten, özellikle son sekiz yıl içerisinde tüm denetim birimlerinin işlevsiz hâle getirilmesi, etkisizleştirilmesi, çıkarılan yasalara konulan özel hükümlerle yolsuzluğu yapanın âdeta ihbarına bırakılması, yolsuzluk araştırmalarının ya da soruşturmalarının, böyle bir garabeti önümüze getirmektedir. O hâlde, iç denetim birimi oluştururken bir taraftan, iç denetimle ilgili görevlileri partizanca ve militanca atayan bir siyasal iktidar var ama geleneksel, bağımsız çalışmayı kendisine usul edinmiş, ilke edinmiş bir de teftiş kurulları var ve diğer denetim birimleri var. Burada yapılan şey: Denetim sulandırılmıştır, denetim işlevsiz hâle getirilmiştir, denetim bozulmuştur, performans denetimi kaldırılmıştır. Dolayısıyla, Sayıştayın da etkinliği bu şekliyle ortadan kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özellikle devletin kaynaklarının bu şekilde ciddi bir oranda, artık kurda kuzu teslim eder gibi, yolsuzluk yapanların veya yapma niyetinde olanların eline terk edilmesi aciz, zavallı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bunların eline bırakılması ortada kamu kaynaklarının ciddi israfına ve büyük yolsuzluklara çanak tutulacak anlamına gelmektedir. Burada, bizim, muhalefet olarak görevimiz, siyasi partinin iktidar grubunu uyarmaktır. Bu uyarılarımızı dikkate almanızı özellikle tavsiye ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergenin aynen kabulü, 53’üncü maddede daha bir açıklığı sağlayacağını düşünerek vermiştik. Önergemizi o hâliyle kabul etmenizi sizlerden diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, “hüküm tarihinden” ibaresinin “kamu zararının meydana geldiği tarihten” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Turgut Dibek konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 53’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Öncelikle, saygıyla selamlıyorum.

Az önce yaşanan tartışmaya ben de belki bir cümleyle katkı vermek istiyorum. Tabii, bu vesileyle, İnternet üzerinden yapılan bu yayınların aslında ne kadar can sıkıcı olduğunu, dünkü ispatlanmamış olan, belki işte, gerçek dışı olmuş da olabilen bu iddiaların AKP’li arkadaşlarımızın da ne kadar canını sıktığını görüyorum ama bu vesileyle belki diyorum iğneyi kendilerine batırırlar çünkü ülkemizde, değerli arkadaşlar, birçok insan hakkında, böyle, İnternette çok sayıda iddialar yer aldı. Sayın Bakan dâhil olmak üzere, Sayın Başbakan dâhil olmak üzere, çok sayıda AKP’linin, en son Hayati Yazıcı’nın da –hatırlıyorum- çok farklı beyanları vardı. Yani, bu konuda eğer böyle dikkatli davranmayı kendileri öneriyorlarsa o konularda da ispatlanmamış, belki gerçek olmayan o iddiaları da ciddiye almamaları gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayıştay Kanunu Teklifi ile ilgili olarak buraya çıkan her arkadaşımız aslında benzer şeyler söylüyorlar muhalefetten. Yani bu kanunun geliş amacı ve bu kanunun buradan geçiş amacı zaten belli: AKP, diğer anayasal kurumlarda olduğu gibi Sayıştayda da kendi anlayışını ortaya koymak, orayı da kendine göre AKP’leştirmek diyeyim, o noktaya getirmek için bu kanun teklifini hazırlamış, gerçi hazırlayanlar grup başkan vekilleri olarak gözüküyorlar ama.

Yani, bu kanuna da baktığımızda, değerli arkadaşlar, yani denetim yapacak Sayıştay. Anayasal bir kurum, gerçekten köklü bir kurum Sayıştay. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay kamu harcamalarını denetliyor. Yani şunu göreceğiz: Kanun çıkacak, yasallaşacak, ondan sonra da uygulamaya geçecek, AKP ne kadar isterse, nerede isterse o kadar denetim yapacak. Bu işin özü bu olacak.

Yani personel alımıyla ilgili olan düzenlemeyi zaten geçen yıl yapmıştınız. Bilgi ölçen o “yazılı ve sözlü sınav” dediğimiz usulü, sözlü sınavı ortadan kaldırmıştınız. Neydi amacınız? Bilgiyi ölçmek değil. Mülakat diye bir usul getirdiniz. O mülakatta gelen kişilerin bilgisinden ziyade “Benden mi, değil mi?” o ölçütü ortaya koymak adına onu yapmıştınız. Yani “Bağımsız olmayacak olan bir denetim kurumu ne kadar hizmet edebilir” diye düşünüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bununla ilgili olarak yani bu konuyla ilgili olarak, bu anlayışınızla ilgili olarak hafta sonu aslında bir olay yaşandı. Bunu ben Meclis gündemine taşıdığım için bu konuyu dile getirmek istiyorum. Bu WikiLeaks belgeleri depreminde veya o heyecanla belki çok fazla medyada yer bulmadı, kısmen yer aldı. TRT’de bir sınav yapıldı cumartesi gün değerli arkadaşlar, “yapım ve yayın sorumluları” diye bir sınav yapıldı cumartesi günü, 27’sinde. Bu sınavla 185 kişi alınacak. İşte, yaklaşık bin kadar kişi sınava katılmıştı. Bu sınav dün iptal edildi. Yani sınav yapıldıktan sonra niye iptal edildi, onu da sizlerle bir paylaşayım. Çünkü sizin döneminizde her şeyin cılkı çıktı -tabir olarak ne kadar doğru bilmiyorum ama- Dış Ticaret Gümrük Müsteşarlığından tutun Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, efendim, polis meslek yüksekokulu sınavları, KPSS’si, ÖSYM’si, nereye bakarsanız bakın ama tüm sınavlarda değerli arkadaşlar.

Dün YÖK Başkanının bir açıklaması vardı, “Ya bu 350 tane tam puan almış olan kişinin ben mi ifadelerini alacağım, ben mi bunları arayacağım?” diyordu değil mi? O arkadaşlarımızın bir kısmı sınavlara girmedi. O arkadaşlarımızın bir kısmı, tam puan alanların bir kısmı bu iptal edilen sınava Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili ve bakanlarının referansıyla, değerli arkadaşlar, başvuru yaptılar. Bununla ilgili de önerge vermiştim.

Bakın, TRT, dediğim gibi, yapım ve yayın görevlisi almak adına bir sınav açtı. Şimdi, diyor ki: “Ben sınavda seksen soru soracağım.” Bunu iki grup olarak ayırmış, A grubu, B grubu diye. İşte, A grubunda daha çok teknik konular var. Ne var? TRT Kanunu var, televizyon yayın usulleri var, radyo yayın usulleri var. B grubunda da genel yetenek, genel kültür ve inkılap tarihi diye geçiyor. “Yüzde 30’unu A grubundan soracağım, yüzde 70’ini B grubundan soracağım.” diyor. TRT’nin kendi İnternet sitesinde bu var. Fakat sınava girmiş olan adaylar bir bakıyorlar ki tam tersi sorularla karşılaşıyorlar. A grubundan yüzde 30 yani 24 soru çıkacak, 56 soru çıkıyor, B grubundan da aslında 56 soru çıkması gerekirken 24 soru çıkıyor.

Tabii, bu sınav niye iptal edildi? Dün TRT’nin açıklamasına baktım, işte “İlanda verilen soru dağılımına uygun sorular sorulmadığı gerekçesiyle sınav iptal edilmiştir.” deniyor. Yani “Bir hata yapılmıştır, bir yanlışlık vardır, sehven dağılımda böyle bir hata olmuştur.” gibi bir açıklama da yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben şöyle düşünüyorum: Yani “Fark edilmeseydi ne olacaktı?” diye düşünüyorum. Yani bu arkadaşlarımız, sınava giren bin kişi, orada o şekilde hazırlandılar ama bu sorulara göre sınavda ne kadar başarılı olacaklar? “Acaba bu ilan edilen dağılımın dışındaki soru sorma şekli birilerine daha önceden, KPSS’de olduğu gibi söylenmiş miydi?”  diye düşünüyorum ama dün TRT bunu iptal etti.

Şimdi, bunu niye veriyorum? Değerli arkadaşlar, şimdi, bin tane insan geldi Türkiye'nin her yerinden, sınava girdi. 18’inde bu sınavı tekrarlıyormuş TRT, tekrar gelecekler. Yani bunların mağduriyeti veya bunların uğradığı zararlar ne olacak? Devletin uğradığı zararlar ne olacak? Bu TRT’de bu sınavı bu şekilde hazırlayan, yapan insanların durumu ne olacak? Tabii, haftaya da şeyi getiriyor AKP, görevi kötüye kullanmadaki cezaları üç yıldan iki yıla indiriyorsunuz. Yani devlet memurlarına diyorsunuz ki: “Siz merak etmeyin, biz sizi zaten koruyacağız.” Onu da haftaya görüşeceğiz.

Ben -sürem bitiyor- şunu söyleyeyim: Bakın, AKP dönemi kapandığında, bittikten sonra siz Türkiye’de, inanın, iyi anılmayacaksınız. Yani Türkiye’de şu olaylarla anılacaksınız, arkanızdan güzel şeyler söylenmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bitiriyorum.

Burada örnekler var, o örneklere girmeyeyim ama bu yaşananları mutlaka, yasalara, Anayasa’mıza -neyse- mevzuata uygun bir şekilde… O söylenen sihirli sözcükler var, ağızlarından hiç düşmüyor. O sözcükleri, hiç olmazsa, kısmen de olsa değerli arkadaşlar, uygulamalarınıza geçirmenizi ben sizden umuyorum, bekliyorum.

Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.

54’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 54 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

M. Akif Hamzaçebi

Atilla Kart

 

 

Trabzon

Konya

“b) İlamı düzenleyen dairenin adı ile ilamın tarihi ve numarası”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Atilla Kart…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Sayıştay Kanunu Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisinin ileri demokrasi anlayışının yeni tezahürlerini görüyoruz. Bunları ana başlıklarıyla açmak, tartışmak, değerlendirmek istiyorum.

Kabul etmek gerekir ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde idari denetim çok büyük ölçüde etkisiz hâle getirilmiş durumdadır. Adli denetimi de bağımlı hâle getirmek için Anayasa değişikliği dâhil olmak üzere çok önemli bir mücadelenin verildiğini ve yine kabul etmek gerekir ki maalesef bu konuda da ciddi bir mesafenin alındığını görüyoruz. Sıra neye gelmiştir? Sıra, mali denetimi de kontrol altına almaya gelmiştir, mali denetimi de işlevsiz hâle getirmeye gelmiştir.

Bakın, öylesine gözü kara, öylesine pervasız uygulamalar yapılıyor ki gerçekten demokrasi adına son derece düşündürücü, ibret verici örneklerle, olaylarla karşı karşıyayız. Ne yapılıyor? Türk Ceza Kanunu’nun görevi kötüye kullanma maddeleri değiştiriliyor, âdeta yaptırım ortadan kaldırılıyor. Ne yapılıyor? Özelleştirme mevzuatında değişiklik yapılıyor, özelleştirmeler yargı kararıyla iptal edilmiş olsa bile ve bu iptal kararları kesinleşmiş olsa bile bu kararların uygulanamayacağına dair af yasalarında, mali yasalarda yeni düzenlemelerin, yeni hükümlerin getirildiğini görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Böyle bir yapı içinde mali denetim etkisiz hâle getirilirken mevcut Sayıştay yapısının bile siyasi sebeplerle nasıl kötüye kullanıldığını görüyoruz. Hemen bir örnek vermek istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlarım, Sayıştay denetimine tabi olan özel bütçeli kurumlar içinde bütçe büyüklüğü 7-8 trilyon seviyesinde olan kurumların denetimi yapıldığı hâlde bütçe büyüklüğü 416 trilyon olan KOSGEB gibi büyük kurumların 2009 yılı hesap ve işlemlerinin denetim dışı bırakıldığını görüyoruz. Böyle bir tablo kabul edilebilir mi? Bu kadar yüksek miktarda kredi kullanımı yapılan, küçük ve orta ölçekli sanayi geliştirme ve destekleme amaçlı olan bir başkanlığın işlem ve tasarrufları denetim dışı bırakılıyorsa burada ciddi kuşku ve soru işaretlerinin doğması kaçınılmazdır.

Biliyoruz ki devletin bu kurumları, hazineden beslenen bu kurumlar, tamamen siyasi iktidar yapılanması içinde ve il ve ilçe örgütleri aracılığıyla kaynakların aktarıldığı şirketlere dönüştürülmüştür. KOSGEB bunun en önemli örneklerinden birisidir değerli milletvekilleri. Ama şunu artık görmeniz gerekiyor: Böyle bir yol, yol değil. Böyle bir yoldan, böyle bir siyaset anlayışından Türkiye’ye hayır gelmez. Bunu görmeniz gerekiyor.

Geldiğimiz noktada olay şudur: Bu tasarıyla bir kez daha bu yapı, bu anlayış ortaya çıkmıştır. Nedir o? Suçluların telaşı ve savunma refleksi içinde hazırlanan tasarılar demetiyle karşı karşıyayız. Sayıştay Kanunu’nun da anlamı budur, açıklaması budur. Bu dönem, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde maalesef başlamış durumdadır. Demokrasi adına ibret veren bir tabloyla, endişe veren, kuşku veren bir tabloyla karşı karşıyayız. Getirilen tasarının anlam ve önemi budur diye düşünüyorum.

Bu değerlendirmelerle, bu tespitle ve uyarılarla Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 54’üncü madde kabul edilmiştir.

55’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 55’inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “Taraflara ikişer defa söz verilir.” cümlesinin metinden çıkartılması ve yedinci fıkrasında yer alan “Kurul üye tam sayısının” ifadesinin de “Kurula katılanların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

Denizli

Isparta

 

 

Hasan Çalış

 

 

 

Karaman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Engin Altay

 

Trabzon

Sinop

“(2) Sayıştay dairelerinin ilamları;

a) Kanuna aykırılık,

b) Yetkiyi aşmak,

c) Hesap yargılaması usullerine riayet etmemek,

sebepleriyle 52 nci maddenin birinci fıkrasında yazılı denetçiler dışındaki ilgililer tarafından temyiz olunabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayıştay Kanunu’nu görüşüyoruz. Türkiye’de denetimle ilgili o kadar çok kurum var ki aslında Sayıştay var, Devlet Denetleme Kurulu var, Yüksek Denetleme Kurulu var, teftiş kurulları var, iç denetim birimleri var, dış denetim birimleri var ama bu kadar denetim kurumuna, organizasyonuna rağmen temiz toplum klasmanında Türkiye hâlâ üçüncü ligde. Bunu anlamak mümkün değil. Bu denetim kurumları ne işe yarar, ne iş yapar, bunu bir türlü öğrenemedik ama bir tane mesela somut bir manzara var. Şimdi, çok büyük bütçeler yöneten, yürüten, büyük işler de yapan ama hakkında yaptığı işler kadar da şaibe olan bir TOKİ’miz var elimizde. TOKİ Başbakanlığa bağlı ve TOKİ’yi denetleme yetkisi de Yüksek Denetleme Kurulunda. Yüksek Denetleme Kurulu da Başbakanlığa bağlı. Kim kimi denetleyecek? Kendin çal kendin oyna! Bu mantık böyle sürdüğü müddetçe Türkiye’de yolsuzlukların önü alınmaz. Sayıştayı ne hâle getirirseniz getirin Türkiye’de yolsuzlukları önlemenin birinci koşulu, sayın milletvekilleri, üzerinizdeki, üzerimizdeki zırhı yani dokunulmazlık zırhını kaldırmaktır. Yani siyasetçi, bürokrat, tüccardan oluşan şeytan üçgenini kırmadan Sayıştayla ilgili burada ne söylerseniz söyleyin, Türkiye temiz toplum klasmanında üçüncü ligden ikinci lige bile çıkamayacaktır. Bu, Türkiye için üzüntü vericidir.

Sayın milletvekilleri, bugünlerde tabii bu wiki’yle başlayan her konu can sıkıcı oluyor, Türkiye’yi geriyor. Daha önce Anayasa’yı görüşürken Wikipedia’dan, WikiLeaks’tan demiyorum, Wikipedia’nın yaptığı bir sıralamaya göre ben demiştim ki: “Sayın Başbakan dünyanın en zengin 10 başbakanından biri.” O listede 28’inci sırada olan Başbakanı listedeki Arap şeyhlerini, kralları, kraliçeleri çıkardığım zaman  “Başbakan olarak dünyanın en zengin 10 başbakanından biri.” demiştim. Burası karışmıştı. Başbakan beni dava etti, hâkim bu davayı reddetti, güzel. Yani neticede benim… Başbakan “Ben dünyanın en zengin 10 başbakanından biri değilim.” dedi, ben öyle dedim, mahkeme de Başbakanın iddiasını çürüttü. Bu, Wikipedia üzerinden burayı ve Türkiye’yi işgal etti.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Wikipedia değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Wikipedia’da

Şimdi WikiLeaks çıktı, WikiLeaks’te belgeler yayınlandı. Ross Wilson, Eric Edelman, James Jeffrey, Amerikan büyükelçileri 8 bin civarında kripto çekmişler. Bunların içinde dedikodu var, sokakta konuşulan, partilerde, kokteyllerde, resepsiyonlarda konuşulanlar da var. Ama AKP’nin bu kadar geniş bir dinleme ağı varsa -ki var, herkesi her yerde dinleyebiliyorlar- Amerika’nın, sizin bu dinleme ağınızın çok daha büyüğüne sahip olduğu da muhakkak.

Ortada, bir vatandaş olarak beni de üzen çok çirkin iddialar var. İddialar… Ama Türkiye’de bir söz vardır: “Şüyuu vukuundan da beter.” denir. Şimdi Başbakan diyor ki: “Benim İsviçre bankasında param yok, Allah’ın kuruşu yok.” diyor. Yani onu ben bilmem. Çıkıp çok net bir basın toplantısı yapmalı, bir.

İkincisi, Engin Altay hakkında tazminat davası açıyorsun, koskoca Amerika’ya da AİHM’e gitmek yakışır. Amerikan yetkilileri, Cumhurbaşkanlığına güven mektubu sunan Amerikan büyükelçileri senin hakkında bu kadar laf ediyorsa… Sadece Başbakan hakkında etse iyi, bu belgelerde Bakanlar Kurulunun neredeyse yarısının yolsuzluğa bulaştığı iddia ediliyor. Bu sizi incitmiyor mu? İncitir, beni de incitiyor canım, bu hoş bir şey değil. Bir Başbakan Yardımcısı -burada söylemek istemiyorum- bir hayvana benzetiliyor. Bu sizi incitmiyor mu? Bunun hesabını sormayacak mısınız? Bunu da geçiyorum. Şimdi bu konuda Başbakan AİHM’e gitmediği, Ross Wilson, Eric Edelman ve James Jeffrey için AİHM’e gitmediği sürece ben Başbakana şüpheyle bakacağım.

Bir şey daha söyleyeyim: Amerika’nın iddialarını kabul etmiyorsunuz. Ana Muhalefet Lideri dedi ki: “Bu ülkede camilerin onarımında hırsızlık yapılıyor.” Cami onarımında hırsızlık yapılıyor. Kim yapıyor? Nasıl yapılır? Bu işin içinde arsız tüccar, terbiyesiz bürokrat, dokunulmazlık zırhına bürünmüş siyasetçi olmasa camilerde yolsuzluk yapılır mı sayın milletvekilleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu Parlamento yolsuzlukları seyretme yeri değil ki. Bu Parlamentonun işlevi belli, görevleri Anayasa’da yazılı. Burası böyle parmak kaldır indir, zaman zaman gelsin Başbakan çoğunluk var mı, yok mu diye denetlesin. Bu değil ki Parlamentonun görevi.

Şimdi, Sayıştay konuştuğumuz için bunları söyledim. İşte, TOKİ gibi trilyonları yöneten kuruluşların denetimini Sayıştaydan alır da Başbakanın memurlarına bağlarsanız siz daha çok WikiLeaks olaylarıyla karşı karşıya kalırsınız. Ben sizi uyarıyorum. Gelin, bu işleri İsmet Paşa’nın yaptığı gibi yapın, Büyük Atatürk’ün yaptığı gibi yapın, Karaoğlan’ın yaptığı gibi yapın, devleti böyle yönetin. Devletin bir kuruşuna el uzatılmasın, uzatanlara göz yummayın, uzanan elleri muhafaza etmeyin. Yazıktır, günahtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yetim hakkı yenmesine seyirci kalmayın. Kul hakkı yemeyin. İsviçre’de para varsa bu milletin parasıdır, herkesin kursağında kalsın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konuşmacı camilerdeki yapılan onarımlarla ilgili yolsuzlukları Hükûmet hakkında suçlama şekline getirdi, WikiLeaks’te iddia edilen Sayın Başbakanla ilgili “İsviçre’de hesapları var.” şeklindeki asılsız iddiayı gündeme getirdi. İzin verirseniz açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben de dedim canım “Şüyuu vukuundan beterdir.”

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda enteresan bir durumla karşı karşıyayız: Biraz önce Sayıştay Kanunu’yla ilgili önergede muhalefet partisinden milletvekili arkadaşımız “WikiLeaks”le ilgili konuları gündeme getirdi, arkasından Sayın Bakan bu konuya cevap verdi. Onun üzerine ana muhalefet partisinin grup başkan vekili arkadaşımız, “WikiLeaks”le ilgili meselelerin tamamen safsata olduğunu, bunların bir üretme belgeler hâlinde hatta belge bile diyemeyeceği şeklindeki ifadelerle ortaya koymaya çalıştı. Arkasından diğer arkadaşımız farklı bir şekilde düzeltme noktasına geldi ama bakıyorum, ana muhalefet partisinde milletvekili arkadaşlarımız buraya çıktıklarında kendi içlerinde dahi bir uzlaşma olmayan tarz ve tavır içerisindeler.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne alakası var ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Bir kısmı “Bunlar safsatadır, belge bile değildir, kendi aralarında konuşulan söylemleri belge hâline dönüştürüp Amerika Birleşik Devletleri’nin…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben belge demedim, rica ederim ya!

 MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  …bunun ciddiye alınmaması gerektiği” noktasında altını çizerek ifade etmektedirler ama ana muhalefet partisinin sözcüleri buraya gelirken safsata hâlinde olduğunu hep beraber kabul ettiğimiz bir konuyu iktidar partisinin hem milletvekillerini hem Hükûmetini töhmet altında bırakacak bir şekilde burada iddialarda bulunması yakışıksız bir durumdur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz safsata kabul etmiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Eğer Sayın Başbakanın söylediği gibi İsviçre bankalarında tek bir kör kuruşu varsa bunu iddia edenler ispat etmekle mükelleflerdir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Jeffrey söylemiş Jeffrey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Eğer bu memleketin camilerini tamir ederken, bu memleketin vakıflarına ait eserlerini tamir ederken herhangi bir şekilde birileri kör kuruşuna tenezzül etmişlerse lanetlenmeleri gerekir. Bunlarla ilgili hangi düzenleme varsa, hangi usul ve esas varsa, kör kuruşuna tenezzül eden, tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyenler varsa onları hep beraber lanetleyip üzerine gitmemiz gerekir ama burada söylentilerle, safsatalarla siyaset yapmak hiç kimseye yakışmamaktadır.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Söylenti olur mu ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu memleketin hâkimleri vardır, savcıları vardır. Hâkimlerine, savcılarına şikâyet ederler. Arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin hâkim ve savcı görevini üstlenemeyeceklerini çok iyi bir şekilde bilirler. Hâkimler ve savcılar bu konuyla ilgili araştırmalarını yaparlar ve konu neyse, sonuç neyse ona da herkes katlanmak zorundadır.

Muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımız sürekli olarak Sayıştayın denetim dışı bırakıldığını ifade ediyorlar.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Doğru!

ENGİN ALTAY (Sinop) – TOKİ’yi kim denetleyecek Sayın Başkan?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayıştay kesinlikle denetim dışarısına çıkarılmıyor, eski kanunda yani şu anda yürürlükte bulunan kanundaki denetimden daha farklı bir şekilde, daha fazla bir şekilde denetime imkân veriyor.

2’nci maddeyle ilgili, performans denetimiyle ilgili konu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …denetçilerin, yargı kurumlarının idarenin yerine geçemeyeceği, yerindelik denetimi yapılamayacağı Danıştay tarafından da, Yargıtay tarafından da altı çizilerek ifade edilmesine rağmen, hâlâ muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın, performans denetiminin yerindelik denetimi şeklinde ifade edilmesi noktasında ısrarlarının olduğunu söylüyoruz.

Sayıştay sadece performans denetimi yapmaz. Sayıştay, idarenin yaptığı esas ve usuller, hukuka uygun şekildeki yaptığı denetimlerde eğer harcamalarda farklı bir durum varsa, burada bir yolsuzluk varsa, o yolsuzluğu denetlemekle mükelleftir. Sayıştay idarenin yaptığı hukuka uygun şekildeki icraatları denetlemek mükellefiyetinde değildir.

Bu konuyu açıklamak için burada bulunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili bizim partimizin Grup Başkan Vekili ile Milletvekilimiz arasında bir anlaşmazlık olduğunu, dolayısıyla partimize ithafen yanlış sözler söyledi. Bu konuyla ilgili açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.

7.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Elitaş’a şunu söylemek istiyorum: Bu belgeleri, bu bilgileri, bu iddiaları ortaya atan Cumhuriyet Halk Partisi değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin diplomatları.

Sayın Başbakan şu sözü çok sever: “İspatlamayan şerefsizdir.” Bunu biz ortaya atsaydık bize bu lafı derdi, yine söylüyor. Aynı sözü Amerikan Büyükelçisine söylemesini bekliyoruz. Birincisi bu.  Sıkça kullandığı… Muhalefetle ilgili konuşurken “İspatlamayan şerefsizdir.” diye sıkça söyler bu sözü. Amerikalılara da bu sözü söylemesini istiyoruz. Birincisi bu.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – İddia ediyorsa ispatlayacak.

MUHARREM İNCE (Devamla) - İkincisi, çifte standart. 2004 yılında o zamanki Genel Başkanımız Sayın Baykal’ın İsviçre bankalarında kızının adına 7 milyon dolar olduğu iddiaları vardı. Sayın Baykal da çıktı, dedi ki: “Sadece İsviçre bankalarında değil, dünyanın herhangi bir bankasında böyle bir hesap varsa buyurun çıkarın.” Adalet Bakanını göreve çağırdı. Adalet Bakanı sordu, böyle bir hesabın olmadığı anlaşıldı. O günlerde yandaş medya manşetler patlatıyordu. Niye çifte standart içerisindesiniz? Niye o günlerde savunmadınız, bugün iddia size dayanınca hop oturup hop kalkıyorsunuz? Yanlışlığınız burada.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama gündeme getirdik mi biz?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Birinci yanlışlığınız Türkiye’de muhalefete gösterdiğiniz tepkiyi Amerikalılara gösterecek cesaretinizin olmaması. (CHP sıralarından alkışlar, AKP sıralarından gürültüler)

İkinci yanlışınız: Çifte standart içerisinde yaşıyorsunuz. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu salı günkü grup toplantısında, 4 trilyonluk, bir camideki soygundan, vurgundan söz etti. Göreve çağırıyoruz, iktidar partisi sizsiniz. “Bu 4 trilyon…” dedi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İhale edilen rakamla arada çok büyük fark var, yanlış  söylüyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Nasıl?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış bilgi veriyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, doğru bilgi veriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış bilgi veriyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, siz yıllarca şunu savundunuz: “Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk Partisi camileri kapadı, içine saman doldurdu.” Yarım anlattınız.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Yapmadı mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Evet, doğru.

Hitler orduları sınıra dayanmıştı, camilerin içinde, samanların içinde de silah saklandı, silah. Savaşa hazırlıktı bunlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biz camileri kapatıp içine saman doldurmadık ama siz cami restorasyonundan para çalanları korudunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – İspat et!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Orada, o camilerde hırsızlık yapanları koruyorsunuz. İddia ortadadır; araştırın, bulun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Araştırmayı sen yapacaksın!

MUHARREM İNCE (Devamla) – İsviçre bankalarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – İsviçre bankalarında kendi adına olmamış olabilir, belki bir arkadaşının adına olabilir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İftira etmeyeceksin; hâlâ iftira ediyorsun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Niye olmasın? Adalet Bakanlığına müracaat etsin.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Senin de arkadaşın adına var diyorlar, doğru mu?

MUHARREM İNCE (Devamla) -  Adalet Bakanlığı aracılığıyla müracaat edin; doğru mudur yanlış mıdır, araştırın. İddia sahibi biz değiliz. Bize bağırmanıza, bize kızmanıza gerek yok. Amerikalılara gidin kızın eğer yüreğiniz varsa. Hani siz, hani siz, hani siz Lübnan’da gidip bazı şeyleri hatırlarsınız da Bağdat’ta insanların üzerine Amerikan bombaları yağarken gıkınızı çıkaramazsınız. Amerikalar oldu mu sus pus olursunuz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 55’inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “Taraflara ikişer defa söz verilir.” cümlesinin metinden çıkartılması ve yedinci fıkrasında yer alan “Kurul üye tam sayısının” ifadesinin de “Kurula katılanların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 510 sıra sayılı Teklif’in 55’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, önergemizle, 55’inci maddenin altıncı fıkrasında yer alan “Taraflara iki defa söz verilir.” cümlesinin metinden çıkarılmasını, yedinci fıkrada yer alan “Kurul üye tam sayısının” ibaresinin “Kurula katılanların” şeklinde değiştirilmesini istiyoruz. Maddeyle, Sayıştay Temyiz Kurulunca temyizin hangi usul ve esaslarla yapılacağı düzenlenmiştir. Taraflara kaç defa söz verileceğinin kanun metnine yazılması gereksizdir. Bu yetki Kurul Başkanında olmalıdır. Ayrıca, yedinci fıkrada yer alan “Kurul üye tam sayısının” ifadesinin değiştirilmesiyle de daha hızlı, daha pratik karar alınması amaçlanmıştır.

Kıymetli arkadaşlar, Sayıştayın kararları çok önemlidir. Bunun için de Sayıştayın bağımsızlığı, Sayıştayın güvenilirliği, Sayıştay kararlarının yolsuzluklar üzerindeki caydırıcılığı çok önemlidir; aldığı kararların kamu vicdanında tartışılmaması da en az onun kadar önemlidir. Kamu adına denetim yapan, kamunun haklarını korumakla görevli bu kadar önemli bir kuruluşun kanununu yaparken bu yüce Meclisin gerçekten oy birliğiyle böyle bir kanunu hayata geçirememiş olması bir talihsizliktir.

Değerli arkadaşlar, karar metnine, teklif metnine baktığımız zaman ne görüyoruz? İmzası olan arkadaşlarımızı görüyoruz. Sayıştay Genel Kurulunun görüşleri var mı? Bu tasarıda, bu teklifte var mı? Bilemiyoruz. Pekâlâ, Hükûmet bunun neresinde? Bunu da bilemiyoruz çünkü tasarı olarak gelmemiş. AKP Grubu ne kadar arkasında? Onu da bilemiyoruz çünkü yedi imzayla sunulmuş.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten bu kadar önemli bir kuruluşun kanunu yapılırken bir ortak aklın, bir konsensüsün, bir uzlaşma zemininin, uzlaşma ortamının oluşturulamamış olmasının sorumluluğu tamamen AKP İktidarına aittir.

Kıymetli arkadaşlar, keşke demokratikleşme adında ortaya koyduğunuz söylemleri bu teklifi kanunlaştırırken şurada hayata geçirebilseydik. Sayıştayın bağımsızlığı kadar Sayıştaya eleman alımlarında ve Sayıştaya üye seçimlerinde de kamu vicdanının rahat olması çok önemli bir husustur.

Kıymetli arkadaşlar, bunun olabilmesi için Sayıştayla ilgili bir teklifi yasalaştırırken toplumun şu yüce Meclisteki temsilcilerinin ve toplumun tüm kesimlerinin böyle bir kanunun kanunlaşırken arkasında olması lazım. Gerçekten bu böyle yapılamadığı için yarın kamuoyunda A partisinin sayıştayı, B partisinin sayıştayı, C partisinin sayıştayı gibi bir anlayış olursa, her iktidara gelen parti kendine göre bir sayıştay, kendine göre bir yargı, kendine göre bir düzen kurmaya çalışırsa, kıymetli arkadaşlar, bu ülkede birlik, bu ülkede düzenlik olur mu? Sizlerden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına istirham ediyoruz, sizlere, bizlere güvenip oy veren, sizleri, bizleri buraya gönderen, arkamızda duran çok kıymetli insanların güveni boşa çıkmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Onların beklentisi de onların sıkıntılarını, onların problemlerini çözecek iyi işlere imza atmamızdır.

Kıymetli arkadaşlar, akşam bizim gelmemizi dört gözle bekleyen çocuklarımız da bunu beklemektedir. Yarınlara güzel şeyler bırakmak istiyorsak buralarda güzel şeyler, güzel hizmetler üretmek mecburiyetindeyiz.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten, Sayıştay gibi, caydırıcılığı olan, yolsuzlukları önleyen son derece önemli bir kuruluşun yasasını yaparken bile uzlaşma zemininin bulunamamış olmasını önemli bir kayıp görüyorum ve bu kayıptan dolayı da sayın AKP yöneticilerini, özellikle imza atan grup başkan vekillerini büyük Türk milletine şikâyet ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. Hayırlı, uğurlu olsun arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 55’inci madde kabul edilmiştir.

56’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “52 nci maddenin” ibaresinin “Bu Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Emin Haluk Ayhan

Necati Özensoy

 

Konya

Denizli

Bursa

 

Behiç Çelik

Nevzat Korkmaz

Mehmet Günal

 

Mersin

Isparta

Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 56 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere, “Bu süre, hükmen onanmış hesaplarda hesabın onandığı tarihten başlar.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                      Rahmi Güner

                 Trabzon                                     Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güner, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 56’ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayıştay, Anayasa’mızın 160’ıncı maddesine göre bir anayasal kurumdur. Önceki konuşmacı arkadaşlarım bu teklif hakkındaki görüşlerini anlattılar. Bu yasa teklifi görüşülürken AKP milletvekilleri tarafından bir önergeyle, performansla ilgili denetlemelerin kaldırıldığı ve bunun kaldırılması için AKP milletvekillerinin destekleriyle tamamen kanun metninden çıkarılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, anayasal bir kurumun bu tasarısı hazırlanırken ne Sayıştay Genel Kurulunun ne Sayıştay teknik adamlarının hiçbirisinin görüşü alınmadan sadece AKP milletvekilleri tarafından hazırlanan bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifine biz de vermiş olduğumuz önergeyle, gerekçesini belirttiğimiz belli bir fıkranın eklenmesini talep ediyoruz. Öncelikle bunun da yüce Meclis tarafından kabul edilmesini talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada bir tartışma yapılmaktadır, WikiLeaks tarafından, Türkiye'de bulunan görevli Amerikan büyükelçileri tarafından kriptoyla Amerika’ya gönderilen belgeler… Şimdi diyorlar ki bu belgelerin acaba aslı var mı, yok mu?

Değerli arkadaşlarım, bu belgenin gönderildiği yer neresi? Kimler göndermiş? Bu belgeyi Amerika’ya gönderen Amerika’nın Türkiye'deki temsilcisi değil midir değerli arkadaşlarım? Buna karşı hangi işlem yapılmıştır? Buna karşı hangi taleplerde bulunmuştur? Mecliste öncelikle bunun gündeme gelmesi, bunun tartışılması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Başbakanın bir açıklamasını gazetelerden okudum, gerçekten çok üzüldüm. Ben bir hukukçuyum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Anayasa’ya baktığımız zaman, yasama, yürütme ve yargı erkinin olduğu belirtilmiştir. Yine, bugün çağdaş demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak da basın vardır.

Sayın Başbakan, kendi hakkındaki bu ithamlara cevap vermiyor, bunları araştırmıyor; bunu neden yazdınız diye, neden gündeme getiriyorsunuz diye hem hakarette bulunuyor hem de çok ağır bir ifade kullanıyor değerli arkadaşlarım. Diyor ki: “Benim hakkımda ‘1 milyar lira parası var’ diyen kişi Silivri Cezaevi’nde yatıyor ve Silivri’de yargılanıyor.” diyor değerli arkadaşlar.

Ben, şunu da ayrıca gündeme getirmek istiyorum: Bir Başbakan bunu söyleyemez çünkü yürütme organının başıdır, yargı organına bu şekilde müdahale ettiğini açıkça kullanamaz değerli arkadaşlarım.

Bakın, size bir örnek daha vermek istiyorum. Bu, geçmişte gündeme geldi, şimdi gündeme getiriyorum. Aydınlık dergisinin muhabiri Deniz Yıldırım, değerli arkadaşlarım, üç yüz seksen yedi gündür tutuklu bulunmaktadır. Neden tutuklu bulunmaktadır biliyor musunuz arkadaşlarım? Çünkü Sayın Başbakanın, kızı için bir işadamından para talep ettiğine dair dinlemeyi neden gazetede yayınladınız diye. İşte, Aydınlık dergisinde bu yayınlandı ve hâlen Ergenekon adı altındaki suç kapsamına sokulup üç yüz seksen yedi gündür tutuklu bulunmaktadır değerli arkadaşlarım.

Şimdi şu çıkmaktadır: Yürütmenin yargıya bu şekilde müdahale ettiği ve şu anda…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senin yaptığın ne oluyor?

RAHMİ GÜNER (Devamla) - …Başbakanın demek ki kendi baskısıyla bu soruşturmaları yaptırıp bu şekilde yargılama yaptırdığı da bu belgedeki ifadesinden meydana çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Güner.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti eğer hukuk devleti olmak istiyorsa öncelikle yargı erkinin bu kadar müdahale altında olmaması gereklidir.

Değerli arkadaşlarım, şu anda Sayıştayın denetimini ortadan kaldırıyorsunuz. Ayrıca Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinin ceza indirimine gidiyorsunuz, paraya çevrilme gibi, soruşturmaların daha kısaltılması, asliye cezalık davaların sulh ceza mahkemesinde yargılanması, paraya çevrilmesi ve tecil yönünü gündeme getiriyorsunuz. Yakında bu kanun tasarısı Meclise gelecek.

Siz, aynı zamanda şunu da belirtiyorum, kendinize geldi mi kanunlar iyi uygulanıyor diyorsunuz, kendinizin aleyhine olduğu zamanlarda da o yargının, o mahkemelere karşı en ağır ithamlarda bulunuyorsunuz değerli arkadaşlarım. İşte biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’de hukukun üstünlüğünü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen Genel Kurulu selamlayın.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – …Türkiye’de yargı teminatını ve kişi haklarını, kişinin özgürlüğünü, kişinin yaşamının düzenlenmesini öncelikle istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “52 nci maddenin” ibaresinin “Bu Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu ile ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu kanun görüşülürken, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Sayıştayın elinin daha da güçlendirilmesi, yani Türk milletinin milletvekillerine verdiği en önemli yetki olan denetleme yetkisinin daha da gerçekçi boyutlara ulaşmasını beklerken, maalesef “performans” kelimesinin içinin boşaltılmasıyla burada bu kanunu görüşerek devam ediyoruz.

Ben üç buçuk yıldır KİT Komisyonunda görev yaparken, bir yıl boyunca Yüksek Denetleme Kurulu görevlilerinin o yaptıkları incelemeler, araştırmalar sonucunda bile bizlerin o iki saatte, üç saatte ne kadar yetersiz denetlemeler yaptığımıza bizzat şahit oldum.

Tabii, bu denetlemeler böyle giderse denetlemelerin sonuçları nerelere varacak, onları hep birlikte düşünmemiz lazım. Denetleme yetkisi sadece muhalefetin değil, aynı zamanda iktidar partisine mensup arkadaşların da olmalı, bu sorumluluğu da taşımalılar.

Ben, daha önce sizlere Bursa ile ilgili iki meseleden bahsettim: Bir Gemlik Gübre, bir de Korupark.

Şimdi, yine, bir ironiden bahsedeceğim, çelişkiden bahsedeceğim. 21’inci Dönem Üçüncü Yasama Yılı 45’inci Birleşim 17 Ocak 2001 Çarşamba günü Sayın Bakan Faruk Çelik, o gün muhalefet milletvekili olarak bir konuşma yapmış: “Özelleştirmede sosyal devlet kavramı hiç göz önüne alınmamaktadır. Hükûmet ‘ver kurtul’ mantığıyla ülke kaynaklarını elden çıkarırken, çalışanlara, emekçilere ise âdeta ‘öl kurtul’ mantığıyla yaklaşmaktadır.” Bu sözler, bu okuduklarım bire bir Faruk Bey’in sözleridir.

“Başlangıçta iplik, 1944’ten sonra kumaş imali, 1957’de yeni binalar ile Balkanların 1’inci, Avrupa’nın 5’inci büyük fabrikası olan Bursa Merinos Fabrikası, tüm müştemilatıyla Bursa’nın merkezinde 404 bin metrekarelik bir alanda kuruludur.

Değerli milletvekilleri, ülke kaynaklarının ve hazinenin kimlere peşkeş çekileceğini bizler ve kamuoyu ibretle izliyoruz. Keşke, bu kaynaklar, kamuya ait fabrikaların yatırım ve iyileştirmelerine harcansaydı ve ‘önce iyileştir, sonra özelleştir’ mantığıyla, hem çalışanlar hem ülke ekonomisi açısından verimli bir durum arz etseydi.”

Değerli milletvekilleri, devletin çeşitli kurumlarının Merinos Fabrikasından siparişlerini kesmeleri, makine parkının iyileştirilmemesi, personelin azaltılması gibi Merinos Fabrikasıyla ilgili sıkıntılardan bahsetmiş.

Daha sonra, “Bu anlayışla, bilerek ve üretimi azaltarak Merinosu zarar ettirdiniz.” demiş.

“Bu rant birilerinin iştahını kabartıyor.” demiş.

“Başka bir yere taşınması mümkün olmayan tarihî Merinos Fabrikası, yoksa, ismiyle tarihe mi karışıyor?” demiş.

“Merinos Fabrikasını Büyükşehire devrettiniz.” demiş ama o tarihte Merinos Fabrikası devredilmedi Büyükşehire. Daha sonra devredilme tarihini de söyleyeceğim.

“Türk tekstil sanayisinin öncü ve simge kuruluşu olan Bursa Merinosun bir tek tuğlasının sökülmesine Bursalılar rıza göstermemektedir.” demiş.

“Değerli milletvekilleri, AQAP (Akap) 120 ve ISO 9002 kalite belgesine sahip Merinosun, cumhuriyetin hatırası olarak, fabrika bölümü, Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası, Hereke Halı gibi Millî Saraylara bağlanabilir veya Millî Savunma Bakanlığına veya İçişleri Bakanlığına bağlı bir kuruluş olarak 1 milyonu aşkın polis ve askere hizmet verebilir.” demiş.

Şimdi, ben, buradan soruyorum vatandaşlara: Bu Bursa Merinos Fabrikası devri iktidarlarında, 2004 yılında devredilen, Bursa Belediyesine devredilen bu, Sayın Faruk Çelik’in ifadelerinde yerini buldu mu? Onu buradan soruyorum.

“Netice olarak, Merinosun, planı, parası olmayan Bursa Büyükşehir Belediyesine devrinden, ne ülke ne Bursa ne de Merinos çalışanları istifade edemeyecek. 310 dönüm üzerinde hesabı olanların kârlı çıkacağı yönünde, Bursalılar olarak, endişe taşımaktayız.” demiş.

Ben de o zaman, gerçekten, o il yönetiminde görev yapan biri olarak, bir Bursalı olarak aynı endişeleri taşıyor idim, ancak Bursa Merinos Fabrikasının, tarihe de dikkat edin, 2004 Mayıs ayında üretimi durduruldu yani yerel yönetim seçimlerinin yapıldığından hemen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Bitiriyorum.

…bir buçuk ay sonra üretim durduruldu, kasım ayında işçiler çıkartılarak isteyenler 4/C’li oldu ve işin en garibi, oraya sadece binalarını restore etmek adına harcanan para tamı tamına 230 trilyon lira.

Bakın, “Burada, işte, hesabı olanlar mı var?” diye bahsedilen yerle alakalı AKP’li bir belediyenin oraya devrinden sonraki yapılan uygulamalar bütün Bursa kamuoyu tarafından bilinmektedir. Faruk Bey 2001’de muhalefetteyken ne söylemiş, 2004’te iktidara geldiklerinde neler yapmışlar? Bunu bütün kamuoyunun bilmesini buradan arzu ettim, bunu da sizlere ifade ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

56’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir.

57’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 57 nci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki “ilgililere” ibaresinin “taraflara” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali İhsan Köktürk

 

Trabzon

Zonguldak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 57’nci maddesinin birinci fıkrasında  yer alan “52 nci maddenin” ibaresinin “Bu Kanunun 52 nci maddesinin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Günal

Behiç Çelik

 

Konya

Antalya

Mersin

 

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

 

Denizli

Isparta

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İfade daha açık ve anlaşılır hâle getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 57 nci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki “ilgililere” ibaresinin “taraflara” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Yasa Teklifi’nin 57’nci maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda dört haftayı aşkın bir süreden bu yana belli aralıklarla Sayıştay Yasa Teklifi’ni görüşüyoruz. Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin genel gerekçesine baktığımızda, halkımızın ödediği vergilerin karşılığı olarak devletten bekledikleri hizmetlerin etkin ve verimli olarak kendilerine sunulması isteğinin Parlamento adına görev yapan Sayıştay denetimi yoluyla sağlanması gibi çok önemli bir amacı ifade ettiğini görüyoruz. Gerçekten de kamu mali yönetiminde saydamlığın sağlanması ve hesap verme sorumluluğunun geliştirilmesi son derece önemli bir konudur. Dünyada kabul gören temel yaklaşımın da tüm kamu kaynaklarının, kamu harcamalarının ve faaliyetlerinin denetlenmesinin Sayıştay tarafından denetlenmesi olduğu konusunda da herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak, üzülerek belirtmek gerekir ki bu beklentilerle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmesini arzu ettiğimiz yasa teklifi bu genel ilkelerin dışında, tam tersine, farklı amaçlara, farklı hedeflere yönelmiştir. Maalesef, geride bıraktığımız sekiz yıllık iktidar dönemine baktığımızda yolsuzluklar konusunda kılını kıpırdatmayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin adi suçlara, yüz kızartıcı suçlara kalkan olmasını önleme konusunda tek bir adım atmayan, “Deniz Feneri” gibi yılın değil, on yılın değil, asrın soygununu sadece görmezden gelmekle kalmayıp inceleme, araştırma ve soruşturma, kovuşturma aşamalarını olabildiğince ağırlaştıran anlayıştan daha farklı bir yaklaşım beklemek de zaten olanaklı değildir.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, yakın yıllara baktığımızda ülkemiz çok büyük bir kriz yaşamıştır ve hâlen daha yaşamaktadır. Krizin etkileri nedeniyle esnaflarımızın büyük bir bölümü kepenklerini kapatmak zorunda kalmıştır. İşini kaybeden yüz binlerce insanımız maalesef yeni işsizler ordusuna katılmıştır. Bunlardan çok daha acı olanı, işini kaybeden, kepenk kapatan esnafımız, işçimiz, emeklimiz sorunlarının çözümü yolunda bir çıkış yolu göremediği için, hiçbirimizin kabul edemediği, yaşamlarına son verme gibi bir sonuca yönelmişlerdir. Bugün de maalesef milyonlarca insanımız açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşama tutunmaya çalışmaktadır.

Ancak, değerli milletvekilleri, ülkemiz böylesine büyük bir kriz döneminden geçerken, milyonlarca insanımız, emeklimiz, işçimiz, çiftçimiz, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşama tutunmaya çalışırken, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı bu gerçek durumun tersine, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının harcama bütçelerini anormal derecede artırmıştır. Örneksemek gerekirse, 2007 yılında Sayın Sezer döneminde 33,8 milyon TL olan Köşk’ün harcama bütçesi -ve bunun bir kısmı harcanmadığı için iade edilmiştir- 2011 yılında 116 milyon TL’ye çıkartılmıştır.

WikiLeaks’in kulakları çınlasın; 2005 yılında 30 milyon dolar olan örtülü ödenek harcamaları 2006 yılında yüzde 700’lük bir artışla tam 210 milyon dolara, 2007 yılında tam 240 milyon dolara çıkarılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu çok basit birkaç örnekten de açıkça görüleceği üzere, bu anlayışı benimseyen Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının kamu kaynaklarının adil ve verimli, etkin kullanımı gibi bir kaygısı olmadığı da açıkça görülmüştür.

Yine bu anlayışın devamı olarak ülkemiz, yolsuzluklar liginin en alt basamaklarında yolsuzluklar konusunda kaygı yaratan ülkeler kategorisinde yer alırken, yolsuzlukla mücadele konusunda zafiyet yaratacağını bile bile kendi belediye başkanlarını, yandaş partili bürokratlarını, Meclisteki milletvekillerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) …ve kabinedeki bir kısım bakanlarını korumak amacıyla, aklamak amacıyla Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçunun cezasını azaltacak, örtülü af getirecek bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunabilen, yine kamu kaynaklarının adil ve etkin kullanımı konusundaki Sayıştay performans denetimini, sunmuş olduğu bir önergeyle ortadan kaldırabilen Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar anlayışı, maalesef, yolsuzlukları kamufle etme ve gizleme anlayışını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün gelinen noktada Sayın Başbakanın söylemlerinin tersine Adalet ve Kalkınma Partisi yolsuzlukların sorgulayıcısı değil kalkanı durumundadır. Bütün bu girişimlerin de Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurlu tarihinde son derece olumsuz girişimler olarak anılacağı açıktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.32

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 57’nci maddesi üzerinde verilen Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 57’nci madde kabul edilmiştir.

58’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 58 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “veya” bağlacının “ve” bağlacı ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali Rıza Öztürk

 

Trabzon

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 58’nci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Günal

Behiç Çelik

 

Konya

Antalya

Mersin

 

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

Murat Özkan

 

Denizli

Isparta

Giresun

“İçtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi kararları, karar tarihini takip eden otuz gün içerisinde Resmi Gazetede yayımlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe: Kararların yayımlanması için otuz günlük süre getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 58 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “veya” bağlacının “ve” bağlacı ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, görüşülmekte olan kanun teklifinin 58’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle konuşmama “Türkiye bir hukuk devleti midir?” sorusunu sorarak başlamak istiyorum. Hukuk devletinin temel özelliği, hukukun üstünlüğüne dayanmış olmasıdır; hiçbir organın, kişinin hukukun üstünde yer almamasıdır, sadece yönetilenlerin değil, yönetenlerin de kendilerini hukuk kurallarıyla bağlı saymaları ilkesidir. Hukuk devletinin en temel özelliği, idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır.

Şimdi, AKP yöneticileri sık sık şunu söylüyorlar, usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları gündeme geldiği zaman hemen deniliyor ki: “Elinde belgesi ve bilgisi olanlar hâkim ve savcılara gitsinler.” Arkadaşlar, hâkim ve savcılar siyasal denetim yapmaz. Denetimin iki boyutu vardır: Birisi yargı denetimidir, birisi de siyasal denetimdir. Bu iki denetim de hukuk devletinin olmazsa olmazıdır çünkü hukuk devletinin en temel özelliği, siyasal denetimi barındıran denetim mekanizmasını savunmasıdır. Dolayısıyla İktidar sürekli, temel özellik olarak denetimden kaçıyor. Denetim mekanizmalarını ya işlemez hâle getiriyor, çarkları kırıyor ya da denetim mekanizmalarını tutmakla beraber yaptığı uygulamalarla o denetim fiilen yapılamaz hâle geliyor. Siyasi iktidar Parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak genelgelerle ya da çıkardığı yasalarla yargı kararlarını geçersiz hâle getirmeyi alışkanlık hâline getiriyor ve demokratik hukuk devletinin en temel özelliği, idarenin eylem ve işlemlerinin, yasama ve yürütme organının yaptığı her türlü işlemin yargı tarafından denetlenmesidir. Bu, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesidir. Şimdi, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz olan bu temel ilkesi yani yasama ve yürütmenin yaptığı eylem ve işlemlerin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak kabul eden bir anlayışın egemen olduğu bir ülkeye demokratik hukuk devleti diyebilir miyiz değerli arkadaşlarım?

Şimdi, burada da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, yani millet iradesinin tecelli ettiği, millî iradenin yansıdığı odak noktalardan birisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay kanununu çıkarıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, iktidar partisinin bu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği tasarı ya da tekliflerin hiçbirisinin milletin ve memleketin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmadığı geçmişteki olaylarla açık ve seçik ispatlanmıştır. Şimdi de, Sayıştay, bu görüşülen yasayla yine denetimin temel mekanizmaları devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. İktidar yolsuzlukları gizlemek için denetimden kaçıyor, denetimden kaçmayı bir alışkanlık hâline getiriyor ve üslup olarak da ikide bir söylenilen laf, demin bu kürsüde de söylendi: “Efendim, elinde yolsuzlukla ilgili belge ve bilgisi olan, savcı ve hâkime gitsin.”

Arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burası siyasal bir organdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerine Anayasa’yla ve Meclis İç Tüzüğü’yle yürütme organını, bakanları denetleme hakkı ve yetkisi verilmiştir. Ben ister yargıya giderim ister Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisindeki siyasal denetim hakkımı kullanırım.

Şimdi, Sayıştayda bekleyen dosyalar var. Yani bu basında çıktı ve bu haberler Sayıştay Başkanı tarafından yalanlanmadı. Örneğin Karadeniz sahil yolu inşaatı, Deriner Baraj inşaatı, belediyelerin hafif raylı sistem projeleri, Türkiye içme suyu yönetimi, Türkiye’de gıda denetimi, TÜBİTAK’ın ARGE destekleme faaliyetleri dosyalarının yedi sekiz ayı aşkın bir süredir Sayıştay Başkanının masasında sümen altı edildiği yönünde basında çok ciddi iddialar çıktı. Gerçekten bu iddialar doğru mudur? Eğer bu iddialar doğruysa bu dosyalar Sayıştay Başkanının masasında neden sümen altı ediliyor değerli arkadaşlarım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Yani AKP’nin en çok korktuğu şey denetim. Yani denetimden kaçmadıklarını söylüyorlar ama denetimi Türkiye’de fiilen imkânsız hâle getiriyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki AKP çoğunluğunun gördüğü temel fonksiyon, kanun yapma ya da denetime katkıda bulunmaktan öte denetimi engelleme görevi yapar hâle gelmiştir. Bundan da son derece üzüntü duyduğumu ifade ediyorum. Sadece onların eliyle değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının eliyle denetim mekanizmaları tıkanmaktadır bu Mecliste. Öbür maddedeki önerge üzerinde ona ilişkin somut örnekler vereceğim.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

58’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 58’inci madde kabul edilmiştir.

59’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 59’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen “ve Resmi Gazetede yayımlanır.” ibaresinin, “ve karar tarihini takip eden otuz gün içerisinde Resmi Gazetede yayımlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Emin Haluk Ayhan

Mehmet Günal

 

Konya

Denizli

Antalya

 

Behiç Çelik

 

Nevzat Korkmaz

 

Mersin

 

Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 59 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Halil Ünlütepe

 

 

Trabzon

 

Afyonkarahisar

 

“Madde 59- (1) Dairelerin kararları veya bir dairenin iki kararı arasında aynı konuda aykırılık bulunur veya bir içtihadın değiştirilmesine lüzum görülür ya da bu mahiyette bütün işlemlere uygulanabilecek kararlar almaya ihtiyaç duyulursa, Sayıştay Başkanı konuyu Genel Kurula gönderir. Genel Kuruldaki görüşmelere Başsavcı da katılır ve görüşünü açıklar. Bu kararlara Sayıştay daire ve kurulları uymak zorundadır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayıştay anayasal bir kurumdur. Anayasa’nın yargı bölümünde yer almıştır. Görev alanı da Anayasa’da belirlenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının mallarını denetler, sorumluların hesap ve işlemlerini de kesin hükme bağlar. Kuvvetler ayrılığının en önemli unsurlarından birisi, yasamanın yürütmeye, yürütmenin yargıya, yargının da yasama ve yürütmeye karşı bir üstünlüğü yoktur, eşit derecededir. Ama kendi düşüncemi söylemek istersem, yargı eşitler arasında birinci sıradadır, hem yürütmenin işlemlerini hem yasamanın işlemlerini en üst karar merci olarak denetler.

23’üncü Dönemde, siyasal iktidarın genellikle yargı denetiminden ciddi bir şekilde kaçmaya çalıştığını görüyoruz. Niçin böyle bir işlemin içine gidiliyor? Yolsuzlukların günden güne artması, Türkiye'nin yolsuzluğun en yoğun olduğu ülkelerden birisi olması siyasi iktidarda ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

Şunu kabul etmek zorundayız: Türkiye'nin yolsuzluklar konusunda karnesi zayıftır. Yolsuzluk yozlaşmadır. Yozlaşma Türkiye’de tüm alanları tehdit eden boyuta ulaşmıştır. Her gün yeni bir yolsuzluk iddiasıyla karşılaşıyoruz. Hepimiz şimdi televizyonların başında, kimin hakkındane söylenecek, ne olacak diye dikkatle izliyoruz. Kimimiz bunu safsata olarak da yorumlasak bunlar ciddiye alınacak olan şeylerdir. Türkiye, Dünya Bankasının verilerine göre, yolsuzluk sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Her türlü yolsuzluk toplumun devlete olan güvenini yitirmesine neden olur.

Yolsuzlukla mücadelenin en önemli ayaklarından biri yargıdır. Hükûmet yargı denetiminden hoşlanmamaktadır. Geçen dönem bir Anayasa değişikliğiyle yargının yerindelik denetimi biliyorsunuz iptal oldu, şimdi ise Sayıştay Yasası’nı görüşürken performans denetiminde de uzaklaşmaya çalışıyoruz. Son Anayasa değişikliğiyle yerindelik denetimine dikkat ettiğinizde, özelleştirmelerde Türkiye’de pis kokular burnumuza geliyordu, bunlar iptal edilebiliyordu. Şimdi artık bunların denetimin yargıdan alınmıştır. Eğer siz performans denetimini de Sayıştaydan alırsanız artık bir merkezî yürütmenin, bir organın denetlenmesi imkânsız hâle gelecektir.

Değerli arkadaşlar, yargıda yerindelik denetiminin, Sayıştayda da performans denetiminin kaldırılması iktidarın yani yürütmenin denetimden kaçtığını göstermektedir. Bağımsız yargı ve bağımsız denetim demokrasinin temel unsurlarından biridir. Eğer bunlardan uzaklaşırsanız o ülkede hukuk devletinden bahsedemezsiniz.

Bağımsız denetimin yapılabilmesi için Sayıştayın bağımsız olması gerekir. Peki, Sayıştay bağımsız mı? Buna “Evet” diyebilmek olanaklı değildir. Sayıştay siyasallaşmıştır, Sayıştay diğer kurumlar gibi ele geçirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemeyi yapan Sayıştayın bazı raporlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmediği kamuoyunda tartışılmaktadır. Açıkçası, Sayıştayın bugün düzgün bir denetim yapabildiğinden de endişe duyduğumu burada belirtmek istiyorum. Buna rağmen kendileştirilen bir yasayı burada tartışmak, performans denetimini ortadan kaldırmak artık yürütmenin yasamaya ve yargıya tamamen hâkimiyetini ortaya koyar ki bu bir parti devletine doğru gidişin izlerini göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün kamuoyunda en fazla tartışılan, iki gündür gündeme düşen, ilimizdeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlamaya çalışacağım Sayın Başkanım.

İlimizde sağlık hizmetlerinde gelinen bir noktayı da sizlerle paylaşmak istiyorum: Afyonkarahisar ilinin Sandıklı ilçesinde bir köyde sağlık taramasında özel bir şirketin yaptığı uygulama sonucu 7 yurttaşımız görme duyusunu yitirmiştir. Bunlar yaşlı kişilerdi, az da olsa gözleri görebiliyordu ama sağlık hizmetinin satılan bir meta hâline getirilmesi sonucu o köydeki insanlar bugün gözlerini yitirmiş durumdadırlar. Hâlbuki sağlık hizmetleri satılan bir hizmet olamaz. Sağlık hizmetleri sosyal devletin temel ögelerinden birisidir. O bölgelerdeki o şirket elemanları köye giderek “Biz sizden beş kuruş para almayacağız, bir kuruş para almayacağız; biz sizin adınıza, ameliyat edeceğiz ve devletten parasını alacağız.” diyerek devletin haksız ve yersiz yere sömürülmesine de neden olunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, önemli bir konu Başkanım, bir iki cümleyle bağlayacağım.

Sevgili arkadaşlar, bu yurttaşlar sizin sağlık hizmetinde getirdiğiniz sömürü düzeninin sonucunda gözlerini yitirmiş durumdadır. Elbette, şimdi, o sağlık kuruluşu acaba katarakt ameliyatını yapabilecek durumda mıydı değil miydi? Bunun denetiminden birinci derecede Sağlık Bakanlığı sorumludur. O insanlar bugün gözlerini yitirmiş durumdadırlar, devletin desteğine ihtiyaçları vardır ama gerekli bir denetimin Hükûmet tarafından yerinde yapılmadığını görüyoruz ve biliyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığından, öncelikle Bakanlık olarak o yurttaşlardan özür dilenmesini istiyorum. O yurttaşlar sosyal devletin gereği olarak, güvenerek gittikleri yerde devletin şefkatini görememişlerdir. Üç kuruş para kazanabilmek için insanların bir denek taşı gibi belirli yerlerde ameliyata götürülmesi, bu ülkenin yüz karasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, Genel Kurulu…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Öncelikle Sağlık Bakanlığının…

BAŞKAN -  Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

Teşekkür ederim.

 HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum.

Sağlık Bakanlığımızın öncelikle bu yurttaşlardan özür dilemesini diliyor ve tümünüzü saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 59’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen “ve Resmi Gazetede yayımlanır.” ibaresinin, “ve karar tarihini takip eden otuz gün içerisinde Resmi Gazetede yayımlanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Is-parta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Sayın Özkan, bir dakikanızı rica edeceğim, Sayın Erdöl sis-teme girmiş.

Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin konuşmasında geçen sağlık kuruluşuna ilişkin açıklaması

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, yüce Meclise bilgi arz etmek için ifade ediyorum ki, Afyonkarahisar’daki olay çok ciddi ve talihsiz bir olaydır. Sağlık Bakanlığımız ilgili sağlık kuruluşu hakkında gerekli soruşturmayı başlatmıştır ve cerrahi işlemlerini durdurmuştur. Hukuki süreç devam etmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Erdöl.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN -  Buyurunuz Sayın Özkan.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 59’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, benden önceki hatip arkadaşım, değerli milletvekilimiz Afyon’da yaşanan bir hadiseyi, Afyon milletvekili olarak dile getirdi ve peşinden de Sağlık Komisyonu Başkanımız ona cevap verdi. Tabii, arkadaşlarımızın duygularına katılıyorum ama benim için çok dikkat çekici bir husus oldu: Afyon milletvekilimiz Sağlık Bakanlığından özür bekliyor, Sağlık Komisyonu Başkanımız da hukuki süreç başlattı, ama 7 vatandaşımız kör oldu arkadaşlar! Bu, ne özürle geçiştirilebilir ne de soruşturmayla!

Şimdi, gelelim başka şeye: Sağlıkta performans yönetimi diye bir uygulama başlatıldı ancak bu Hükûmet Sayıştay denetiminde performans denetimini ortadan kaldırdı. Peki, yönetim anlayışında performans yönetimi gibi bir kavramı maaş ödemelerinde koyduğunuz takdirde, sosyal devletin Sağlık Bakanlığının uygulamalarında bunları yaşıyorsunuz. Peki, arkadaşlar, denetimde niye bunu yapmıyorsunuz?

Şimdi, ben, bu Hükûmetin çok enteresan bir yapısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu Hükûmetin, yeni kamu yönetimi anlayışıyla ilgili tumturaklı kelimeleri, örneğin “saydamlık”, “hesap verilebilirlik…” ya da “katılımcılık” gibi kelimeleri çok sık kullandığını duyuyoruz. Gerçekten, bu kelimeleri kullanmakta grubunuzun milletvekilleri olsun, Hükûmetiniz olsun son derece yetenekli. Uygulamaya bakalım: Uygulamada bunların tam tersi söz konusu. “Hesap verilebilirlik…” Hesap verilebilirlik için ne gerekiyor? İşte, bunun kriterlerini INTOSAI, Avrupa Birliği koymuş. Nedir? Performans bazlı bir yönetim ve performans bazlı bir denetim anlayışı. Şimdi, Sayıştay kanunuyla bunları ne yaptık? Ortadan kaldırdık ve kanuna öyle de bir madde konulmuş ki kanunun performans denetimini ortadan kaldırması bir başka vahim durum, bunun dışında da performans ölçümü yapacaksınız, bunun da hukuki ve cezai sorumluluğu olmayacak. Niye denetim yapıyorsunuz? Bir denetimin hukuki ve cezai sorumluluğu yok ise niye yapıyorsunuz onu? Efendim “İfşa edeceğiz.” Devletin görevi insanların yaptıklarını ifşa etmek midir? Devlet gerektiğinde ceza verir, hukuk çerçevesinde; gerektiğinde de hesap sorar. Hani “hesap verilebilirlik” ilkesini benimsemiştik? Arkadaşlar, yine “mış” gibi yaptınız. Yeni kamu yönetimi anlayışı da sayenizde tamamen bir oryantal yapıya dönüştü. Bunlardan vazgeçelim, ilkeleri bozmayalım. Bunlar, tüm dünya biliminin, tüm kamu yönetimi anlayışının ortak geldiği noktalardır, bunlardan istifade ederseniz ülkeyi iyi yönetirsiniz. İyi yönetilen ülke, halkı mutlu olan ülkedir. Türk halkı mutlu mu? Hayır. Tüm araştırmalarda, kamuoyu yoklamalarında bakıyorsunuz ki mutlu değil. İşte, bakıyorsunuz, 2000 yılında en düşük gelirli vatandaşımızın millî gelirden aldığı pay nedir? 5,6. Peki, bugün ne? 5,4. Değerli arkadaşlar, yapmamız gereken nedir? Düşük gelir gruplarının refahını artırabilmek. Niye? Çünkü onlar açlık sınırının ya hemen üstünde ya da altında yaşıyor. Çok sıkıntılı durumdalar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? En üstteki yüzde 20’lik dilimin geliri artıyor. Lorenz eğrisi sizin zamanınızda tepetaklak olmuş gidiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ülke yönetmek, sadece bir grubu zengin etmek, bir grubun isteklerini yerine getirmekle olmaz, tumturaklı laflar etmekle de olmaz, bunun sonucu icraatla olur.

Değerli arkadaşlar, “Sayıştayın içtihadı birleştirme kararları Resmî Gazete’de yayımlanır.” diye bir hüküm getirmişsiniz ancak bunun bir süresini koymak lazım. İşte, yeni yönetim, kamu yönetimi anlayışında ölçütler, performans dediğimiz noktada mutlaka belirli olmalı. Kural koyuyorsak ne zaman, nasıl yapılacağını kuralı koyanın öngörmesi gerekiyor ki uygulayıcı o süre içerisinde onu yapsın. Efendim, “yayımlanır…” Ne zaman yayımlanır? Bir gün içinde mi, üç gün içinde mi, beş gün içinde mi? Bizim önerimiz, otuz gün içerisinde yayımlanması. Bu içtihadı birleştirme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) - …kararlarının belli bir süre içerisinde yayımlanmasının sağlanması tamamen teknik bir konu, katılmanızda fayda var ama siz tabii ki “Biz her şeyi biliriz.” mantığıyla buna da “hayır” diyeceksiniz ama yanlış yapacaksınız, onu da açıkça belirteyim.

Diğer bir şey arkadaşlar -yine bu yasada olmayan- Sayıştay, Anayasa’ya göre vermiş olduğu kararları hükme bağlar. Şimdi, Sayıştay, mevcut yapısıyla Türkiye’deki mahallî idareler dâhil tüm merkezî idare ve mahallî idare kuruluşlarının denetimini yapan bir birim; hesaplarını istedi, denetleyecek, yerinde ya da merkezde denetleyecek; belli bir süre içerisinde denetleyemezse bu hesapları, bu hesaplar açık kalacak. Eskiden ne vardı? İki yıl içerisinde Sayıştay bunları denetlemezse onanmış sayılma müessesesi vardı, şimdi o müessese ortadan kalktı, onanmazsa hesaplar Sayıştayda duracak ve insanların başında Demokles’in kılıcı gibi durmaya devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Son bir söz söyleyeyim.

Sayın milletvekilleri, hiçbir hukuk sisteminde sonsuza kadar soruşturma anlayışı yoktur. Mutlaka, bunda da kendiliğinden onanma müessesesini, eğer denetleyemezseniz bir süre içerisinde, yapmak gerekir diye düşünüyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

59’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 59’uncu madde kabul edilmiştir.

60’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki “hakkındaki” ibaresinin “yönündeki” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ahmet Tan

 

Trabzon

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı kanun tasarısının 60. maddesinin 3. fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mümin İnan

Beytullah Asil

Hasan Çalış

 

 

Niğde

Eskişehir

Karaman

 

 

Reşat Doğru

 

Cemaleddin Uslu

 

 

 

 

 

 

Tokat

 

Edirne

 

 

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun 60’ıncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış buluyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayıştay, devletin mali kontrolünü, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görevli ve yetkilidir. Dolayısıyla, fakir ve fukaranın, tüyü bitmemiş yetimin hakkının korunması da bu kurumun sorumluluğundadır. Bu itibarla, kamu kaynaklarının, bütün kamu fonlarının, kamu faaliyetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetimi Sayıştay tarafından yapıldığından, yolsuzluklarla ilgili bütün iddialar da ciddiye alınmalı ve araştırılarak kamuoyuna sunulmalı ve sonuçlandırılmalıdır. Son zamanlardaki bazı ihaleler, özelleştirmeler, kamu vicdanını rahatsız etmekte, en ücra köşedeki, benim Tokat ilinin Reşadiye kasabası Nebişeyh beldesindeki Ahmet Amca’mızı bile rahatsız etmektedir. O bile rahatsızlığını defalarca dile getirmiştir.

En son, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığının bazı belgeleri kamuoyuna yansımıştır. Önümüzdeki zamanda daha da iddialar belki başka belgelerle ortaya çıkacaktır. İşte burada, devletin bütün kurumlarına, özellikle Sayıştayımıza çok önemli görevler de düşmektedir. Kimler “Ben geçinemiyorum.” diyerek siyaset sonucu zenginleşmiş, yurt dışı bankalarda hesap açtırmış, bunun hesaplarını ve bunun sonuçlarını göstermelidir.

Halk büyük bir sıkıntı içerisinde mücadele etmekte “Nasıl yaşamımı düzeltirim, nasıl borçlarımı öderim?” diyerek zorlanmaktadır. Örneğin, Tokat ilinde, Sigara Fabrikası işçilerinin telefonlarla bildirerek dile getirilmesini istedikleri konuyu, burada bir vesile olarak anlatmak istiyorum.

Kamuoyunda “Tekel işçileri” denen bu insanlar, sigara fabrikalarının satılması, sonradan da kapanması ile 4/C kapsamına geçirildiler. Ancak, kadroları olmadığı için ihtiyaç olabilecek her kuruma dağıtılıyorlar. Kendi evleri, çocukları olan yer değil de farklı yönlere dağıtıldığını da görüyoruz. Maaş olarak da tahsillerine göre 800 ile 950 lira arasında maaş alıyorlar. Bu durum, bu insanları mağdur ediyor. Aynı işi yaptıkları insanlardan hem çok daha az maaş alıyor hem de aile bütünlüğünün bozulmasını yaşıyorlar. Aldıkları kredileri ödeyemiyor, borçlanmaya devam ediyorlar. Hatta, icralar gelmeye başlamış. Hayatları altüst olmuş ve psikolojilerinin de bozulmuş olduğunu görüyoruz. Ben, Tokat ilinde onlarca bu şekilde insanın olduğunu biliyorum. Bu insanların durumlarını Hükûmet olarak tekrar ele almanız gerekmez midir?

Tekel işçilerinin başına gelen, şimdi de TEDAŞ işçilerinin başına gelmektedir. TEDAŞ işçileri de 4/C kapsamında dağıtılmaktadır. TEDAŞ işçilerinin sayısı az da değildir, yaklaşık olarak 50-60 bin kişi civarında olduğu ifade edilmektedir. Aynı uygulama da onların başına gelmek üzeredir. Ayrıca, sadece Tekel işçilerinin durumları da değildir. Tekel işçilerinden şu anda yaklaşık olarak -Tokat ilinden biliyorum- 200’ün üzerinde olan işçi henüz daha işe başlamamıştır, şu anda, aylardan beri maaş da almıyorlar.

“4/C ile biz özelleştirme mağdurlarına iş veriyoruz, onları mağduriyetten kurtarıyoruz.” diyorsunuz. Geçmişte, 57’nci Hükûmet zamanında özelleşen her kurumun işçisi mağdur edilmeden başka kurumlara aktarılmıştı. “Sadece bizim zamanımızda 4/C çıktı, biz yerleştiriyoruz, biz mağduriyetleri gideriyoruz.” demek de doğru değildir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplum hayatını, demokratik rejimi ve manevi değerleri tahrip eden ahlaki yozlaşmanın önlenmesini ve yolsuzluklarla mücadeleyi millî siyaset anlayışının temel unsuru olarak görüyoruz. Temiz siyaset, temiz yönetim, temiz toplumun tesisi artık kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır.

Siyaset kurumunun faaliyetleri mutlaka ama mutlaka süzgeçten geçirilmelidir. Siyasete etik bir temel kazandırarak siyasi ahlak yasası mutlaka zaman geçirmeden hazırlanmalı, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmalı ve de çok süratli bir şekilde de kanunlaşmalıdır.

Sayın milletvekilleri, milletvekili dokunulmazlığı makul esaslara bağlanmalı, kamuoyunu tatmin edici şekilde milletvekili dokunulmazlığı sınırlandırılmalıdır. Bunun yanında, belediye başkanları, üst düzey kamu görevlileri de hesap verebilmelidir. Görev öncesi, görev sonu mal bildirimleri kamuoyuna açıklanmalı, yanlış yapanlar da ortaya konulmalıdır.

Yolsuzlukla topyekûn mücadele için “yolsuzluklarla mücadele kurulu” mutlaka oluşturulmalı, millî bir program hazırlanarak sonuç alınmalıdır. Fakir ve fukaranın hakkı ancak böyle korunabilir. Seçim meydanlarında atılan nutuklarla hiçbir yere varılamayacağı da görülmüştür.

Sayıştay kanununa gelince: Sayıştay kanununun, tabii, daha iyi hazırlanması, iddialardan arındırılması gerekirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Performans denetimi konusunda verilen önergenin de biz doğru olmadığını düşünüyoruz. En azından denetim mekanizmasını daha aktif hâle getirmek, kamuoyu vicdanını daha fazla rahatlatmak gerekmez miydi diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki “hakkındaki” ibaresinin “yönündeki” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tan.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlgili madde konusunda partimin verdiği teklif üzerine sizlere hitap edeceğim. Heyecanlıyım çünkü gece mesaisi başladı, on beş dakika oldu. Yirmi yedi ülke var Avrupa Birliği üyesi, şu anda gece mesaisi yapan bir tek AB ülkesi parlamentosu yok.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Hepsini geçmişiz demek ki Sayın Tan.

AHMET TAN (Devamla) – Gece mesaisi yapmak tabii ki güzel bir şey ama gece mesaisi yapmanın Başbakanın baskınıyla gerçekleştiği bir Parlamentoda, Başbakanın baskınıyla çalışabilen bir AKP, bir iktidar grubunun ortaya çıkardığı manzara çok iştah açıcı değil konuşma bakımından.

Tabii, gece çalışmasının sonunda ne çıkıyor? Gece baskınının sonunda kanunların delik deşik olması çıkıyor. İçinde bulunduğumuz maddeyle ilgili ve görüştüğümüz kanunla ilgili duruma bağlayacağım, o da şudur: Şimdi, görüştüğümüz kanun, iktidarınızın ilk yılında çıkardığınız 5018 sayılı Kanun’un kurmaya çalıştığı sisteme Sayıştayımızın uyarlanması için yapılan bir kanun değişikliği. Şimdi, bu kanun 2003’te çıktı, 2005’te yürürlüğe girdi, beş yılda bu kanun yetmiş altı yerinden delik deşik hâle getirildi, yirmi altı ayrı kanun değişikliği teklifiyle. Niye? Çünkü gece mesaileri dolayısıyla hiç kimse neyin, nasıl görüşüldüğü konusunda bir fikir sahibi olmuyor. Dışarılara çıkılıyor haklı olarak, sonra işte bir düdük çalınıyor, koşa koşa içeri geliniyor. Yani, bu manzara gerçekten benim ilkokulu bu sene bitiren kızımın okulunda bile sergilenmeyen bir manzara. Tabii çok sempatik bir şey çocuklara benzetilmek ama çocukça kanunlar çıkarmak, çocukça işler yapmak devleti teslim alan bu yüce Meclisin üyelerine yakışmıyor. Şimdi, tabii ki bütün arkadaşlarımız aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorlar, ben de tekrar etmekten kendimi alıkoyamayacağım.

Parlamentonun var: Biri, yasama, öteki denetim. Yasamayı -Allah’a şükür- yürütmenin gölgesinde gerçekleştiriyoruz ama asıl denetim kısmı ne oluyor? Buna hiç bakanımız, bakacak olanımız yok.

Şimdi, isterseniz -hepimizin yanında cep telefonlarımız var, bazılarında ikişer, üçer tane var- “420 50 00” numaralı Meclis telefonunu arayın. Buradan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesapları İnceleme Komisyonunu bağlar mısınız?” deyin, karşınıza kimse çıkmayacaktır. Bu Meclisin en temel komisyonlarından birisi Büyük Millet Meclisi Hesapları İnceleme Komisyonudur. Bu Komisyon sayenizde yok durumda şu anda. İç Tüzük’te olduğu hâlde yok, Meclisin İnternet sitesinde olduğu hâlde yok, fiilen yok, yok edildi. Geçen dönemdeki Başkan şu anda işsiz durumda, komisyon üyeleri de yok, o yüzden… Bu, ufak bir örnek denetimden kaçmaya.

Büyük Millet Meclisi adına kamu denetimini kim yapıyor? Sayıştayımız yapıyor. Sayıştayımızı da denetim yapmaktan alıkoyan bir kanun şu anda görüşülüyor, sonuca bağlamak üzereyiz. Ama asıl Büyük Millet Meclisi kendini denetlemekten alıkonmuş durumda. Kendini Büyük Millet Meclisi onlarca yıldır -demin söylediğim- Hesapları İnceleme Komisyonu vasıtasıyla denetlerdi. Bu denetim sadece 2 memura verildi. Şu anda Büyük Millet Meclisi kampüsü içinde… Eski parayla konuşalım ki daha iyi anlayalım çünkü gece mesaisinde kafalar iyi çalışmayabiliyor, çalışmadığı zaten değiştirilen kanunlardan anlaşılıyor. Burada…

HASAN KARA (Kilis) – Daha gece olmadı ki, on ikiye çok var.

AHMET TAN (Devamla) – Daha gece olmadı ama…

HASAN KARA (Kilis) – Akşam daha, akşam.

AHMET TAN (Devamla) – Resmen Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre yediden sonra çalışma olmazdı. Ben, otuz yedi yıldan beri bu Meclis çatısı altındayım, basın bürosundan izledim, böyle bir Meclis görülmemiştir. Fabrikalar kurun, fabrikalara mesai yaptırın ama Büyük Millet Meclisi mesai yapınca kanunlar sakat çıkıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Tan, sayenizde... 60’ncı maddedeki önergenize bakar mısınız…

AHMET TAN (Devamla) - Sakat çıktığının en büyük ispatı da 5018 sayılı Kanun beş yıl içinde tam yetmiş altı yerinden delik deşik edildi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 60’ıncı  okur musunuz Sayın Tan…

AHMET TAN (Devamla) - Bu Kanun’a uyduracağız Sayıştayı ama bu Sayıştaya uydurma süreci içinde de Sayıştay savuştay hâline gelecek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Tan, önergeniz ne ifade ediyor, önergeniz ne söylüyor?

AHMET TAN (Devamla) - Sayıştayı hesapları incelerken savuşturur hâle geleceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergeniz ne söylüyor, önergeniz?

AHMET TAN (Devamla) - Evet, soru önergesi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bakın, bu gece mesaisinin sorumlusu sizlersiniz.

AHMET TAN (Devamla) – Evet, canınızı sıkıyor ama bunları birisinin söylemesi lazım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergede ne var, önergede?

AHMET TAN (Devamla) - Gece mesaisi sırasında yeni bir kural başlatalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Önergede ne var?” diyorum.

AHMET TAN (Devamla) - Gece mesaisi sırasında esası kaçırmamak şartıyla maddenin dışına çıkılabilir. Bu madde yani Allah yapısı bir madde değil.  İktidar… 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, siz diyorsunuz ki “Gece mesaisinin sebebi…” Gece mesaisinin sebebi bu önerge…

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Tan.

AHMET TAN (Devamla) – Bağlayacağım sözümü.

Bütçeler bile, çıkarttığınız, o beş yıl evvel çıkartılan fakat askıya alınan o Kanun dolayısıyla bütçeler bile uygulanamaz hâle geldi. Devamını daha sonraki maddede arz edeceğim.

Beni dinlediğiniz için bu gece mesaisinin başlangıcında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tan. 

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Bakacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Oylama için bir dakika süre veriyorum sayın milletvekilleri ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

60’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 60’ıncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.26

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştı, şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm, 81’inci maddedeki bir ve ikinci fıkralar ile geçici 1, 2, 3 ve 4’üncü maddeler dâhil olmak üzere 61 ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, uzunca bir zamandır gece yarılarına kadar Sayıştay kanun tasarısını görüşüyoruz. Tabii, zaman zaman Sayın Başbakan gelirse iktidar sıraları kalabalık oluyor, Sayın Başbakan yoksa böyle boş sıralara konuşmak durumunda kalıyoruz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Muhalefetin kalabalığı gözlerimizi yaşartıyor!

 MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Evet.

Tabii biz, demokratik eleştirel görevimizi yaparız, ama oylamalar sırasında da çoğunluğun burada bulunmasını ararız.

Şimdi, özellikle bizi izleyenler, “Uzunca zamandır niye tartışıyorsunuz, bu yasa tasarısında ne var?” diye sorarlarsa, bizim, esas itibarıyla -tabii bazı karşı olduğumuz noktalar var ama- burada verilen bir önergeyle performans denetiminin şekil değiştirmiş olması yatar.

Şimdi, biz diyoruz ki: Şu anda yürürlükte bulunan yasadaki performans denetimi olabilir. Bunu beğenmiyorsanız, sizin hazırladığınız, grup başkan vekillerinizin hazırladığı kanun teklifinde yer alan, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan performans denetimi tanımını koyunuz, biz bunlara da razıyız ama iktidar partisi grubu da diyor ki: Ben verdiğim bir önergeyle performans denetimini etkisiz hâle getirdim, bu hâliyle kabul edeceksiniz diyor. Tabii gruplar arası, muhalefet ile iktidar arasındaki bu güven bunalımı buradaki müzakereleri uzatıyor, o nedenle de gece yarılarına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmak zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayıştay anayasal bir kurum. Anayasal bir kurum olarak kamu harcamalarını denetleyen bir kurum. Dünyanın her yerinde kamu harcamalarını karşılamak üzere vergi toplanır, dünyanın her yerinde bu kamu harcamalarına yetkiyi meclis verir ve meclisler de bu yetkinin nasıl kullanıldığını denetler. Olay budur, yapılması gereken budur. Tabii bu denetim yetkisinin tarafsız bir şekilde kullanılması son derece önemlidir. Eğer denetim yetkisinde -bu, vergi denetiminde de böyledir, diğer denetimlerde de böyledir, müfettişlerin denetiminde de böyledir- eğer tarafsızlık bir kenara atılırsa, o denetime kimse güvenmez. O güvensizlik başladığı zaman da siz ne yaparsanız yapın amacına ulaşamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, o açıdan, biz, Sayıştayın yansız olmasına, tarafsız olmasına, bütün denetimler gibi, vergi denetiminin yansız olmasına, tarafsız olmasına ve bakanlıklara bağlı teftiş kurullarının da tarafsız olmasına son derece önem veriyoruz. Ama ne yazık ki bizde sistem, genellikle, mesela, bakanlıklardaki teftiş kurullarına baktığımızda, bakan tarafından atanıyor, bakan o kişiyle ilgili görevi veriyor. O kişilerin, müfettişlerin yazdığı raporları bakan isterse yürürlüğe koyuyor isterse uzunca bir süre bekletiyor. O nedenle, Sayıştay, bir anayasal kuruluş, onun bazı sorunları var, onları konuşacağız ama biz isteriz ki Türkiye’deki bütün teftiş kurulları bir SPK gibi, BDDK gibi bir bağımsız kurul hâlinde birleştirilsin ve teftişler yansız bir şekilde yapılsın.

Burada biraz önce konuşuldu, değerli arkadaşlarımız gündeme getirdi, -Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun- vakıflardaki, cami onarımlarındaki yolsuzluklarla ilgili iddialar var. Şimdi, iktidar grubundan laf atan arkadaşlarımız dediler ki: “Gidin bunu savcılığa bildirin.” Değerli arkadaşlarım, devlet yönetiminde her şeyin savcılık ve mahkemeler tarafından çözümlenmesi değil, onun iç mekanizması içinde, denetim ve teftiş mekanizması içinde açıklığa kavuşturulması önemlidir. Mesela, vakıflarla ilgili bu iddia gündeme gelir gelmez hemen ilgili bakanın, teftiş kurulu başkanının harekete geçmek suretiyle “Bu iddialar doğru mudur?” diye hareket etmesi gerekir. Çünkü, yargının hareket etmesi biraz daha şekle bağlıdır, orada büyük sıkıntılar, zorluklar vardır ama teftiş mekanizması derhâl harekete geçer ve “Ben müfettişlerime denetlettim, şu noktada belgeler bu, bu noktada iddialar bu, cevapları bu” diyebilirsiniz. Ne yazık ki bu yapılmıyor. Burada bir kör dövüşü şeklinde; iddialar ortaya atıldığı zaman, işte “Yargıya gidin, yargıya gitmediğinize göre burada bir sonuç çıkmaz.” iddiaları hep gündemimizi işgal ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla, geçmişte KİT’lerin denetiminde, kamu iktisadi teşebbüslerinin denetiminde gerçekten çok yararlı, değerli hizmetler yapmış olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu da Sayıştay bünyesine alıyoruz. Tabii, özelleştirmeler nedeniyle KİT’lerin sayısı azaldığı için, iş hacmi küçüldüğü için böyle bir ihtiyaç doğmuş olabilir. Geldiğimiz noktada bu arkadaşlarımız, orada önemli görevler yapmış olan Yüksek Denetleme Kurulundaki arkadaşlarımız artık Sayıştay bünyesinde olacaklardır. Oradaki üye olarak çalışan arkadaşlarımızın Sayıştay üyesi olamayacakları tasarıda yazılı. Hiç yoksa “başdenetçi”, “denetçi” şeklinde görev yapacakları anlaşılıyor. Sayıştaya, Sayıştay Başkanına önemli bir sorumluluk düşüyor. Bu arkadaşlarımızın, orada, bir misafir gibi, yeni bir katılma gibi değil, Sayıştayın asli unsurları gibi mütalaa edilmek suretiyle değerlendirilmesi ve gene iktisadi teşekküllerin denetiminde görevlendirilerek onların tecrübelerinden, birikimlerinden yararlanılması son derece önemlidir. Bunu belirtmeyi görev biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar arasında bir protokol yapıldı, ocak ayından itibaren Türk Ticaret Kanunu incelemelerine başlayacağız, grup başkan vekillerimizin mutabakatı çerçevesinde bu konuları görüşeceğiz. Ama iktidar partisi kendisi muhalefete işi düştüğü zaman gidiyor, konuşuyor, bir mutabakat arıyor fakat kendisi muhalefetle mutabakat sağlamakta başka konularda çok çekimser davranıyor, çekingen davranıyor. Bir torba yasa geldi, esas itibarıyla vergi ve sigorta primlerinin affını öngören bir tasarı, yirmi maddelik bir tasarı. Biz dedik ki: “Önce bu yirmi maddeyi getirin, Meclis tatile girmeden biz bunları çıkaralım.” Ama bir de baktık ki önümüze yirmi maddeyle düzenlenecek vergi ve prim affının yerine yüz yirmi maddelik bir tasarı geldi. Şimdi bu olmaz değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Biz dedik ki: “Vergi affına -bu esnafın sıkıntıda olduğunu biliyoruz- bu noktada biz de yardımcı olalım, bir an önce çıksın.” Çünkü ta temmuz ayından beri bütün esnaf “Vergi affı çıktı, çıkacak; sigorta prim affı çıktı, çıkacak.” diyor, bir yandan da icralar devam ediyor, gelin, bunu çözelim. Bunun yolu nedir? Bunun yolu sadece vergi affıyla ve sigorta primi affıyla ilgili yirmi maddeyi ayrı görüşelim, diğer maddeleri başka şekilde görüşelim. Ama siz bunu torba yasa anlayışı içinde birleştirirseniz burada samimi davranmış olmazsınız ve umutla bu yasanın çıkmasını bekleyen esnafa, köylüye, çiftçiye de kötülük yapmış olursunuz. Bunu da belirtmek istiyorum. Nasıl ki bir Türk Ticaret Kanunu’nda gruplar arasında uzlaşma sağlanmışsa, bu konuda da gelin, bir uzlaşma sağlayalım, bu af konusunu, yeniden yapılandırma konusunu bir an önce yasalaştıralım, diğer konuları da uygun şekilde zamanı geldiğinde görüşelim diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik…

OKTAY VURAL (İzmir) – Manisa Milletvekili Erkan Akçay konuşacak efendim.

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Sayın Akçay…

Buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Kanunu Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, Sayıştay, kamu idarelerinin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Millet Meclisi adına denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan çok önemli anayasal bir kurumdur. Sayıştay, aynı zamanda Parlamentonun bütçe hakkını etkili hâle getiren, daha doğrusu etkili hâle getirmesi gereken bir kurumdur. Sorumluların hesap ve işlemlerini yargılayarak beraat ya da zimmetlerine karar verebilmesinden dolayı Sayıştaya ayrıca hesap mahkemesi de denilmektedir. Üzülerek ifade etmek isterim ki, Sayıştay Kanunu bu hâliyle etkili bir denetim yapamayacaktır. Sayıştay denetimi bu hâliyle şeklî bir denetim olarak kalmaya mahkûmdur.

Bir yüksek denetim kurumu olan Sayıştayın yolsuzlukların önlenmesinde ve yolsuzlukla mücadelede aktif ve etkin bir görev üstlenmesi ve yolsuzlukla mücadelede kamu yönetimlerini desteklemesi ve aktif olması gerektiğini düşünüyoruz. Sayıştayın hâlihazır mevcudiyetiyle yolsuzluğu kontrol altına almada ve önlemedeki fonksiyonu maalesef yetersizdir.

Bu Sayıştay teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmeleri sırasında da yapılan bazı değişikliklerle Sayıştayın denetimi daha da etkisiz hâle getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, yolsuzluk, kamu mal ve hizmetlerinin maliyetlerini artırırken aynı zamanda kalitesinin azalmasına da yol açmaktadır. Yolsuzluk ülkenin dışa bağımlılığını ve yoksulluğunu artırmaktadır. Yoksulluk halkın devlete karşı saygısını yitirmesine yol açmaktadır. Yolsuzluk ahlak çöküntüsü yaratmaktadır. Yolsuzluklar ülkelerin yatırım tercihlerini saptırmakta ve kaynakların etkin kullanımını engellemektedir.

AKP Hükûmeti yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi yolsuzlukların önünü açacak düzenlemelere de girişmiştir. Yolsuzlukları kolaylaştırmak adına AKP’nin yaptığı ilk düzenlemelerden ve gayretlerden birisi, denetim sisteminin engel olmaktan çıkarılması olmuştur. Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile kamu kuruluşlarının teftiş kurullarının kaldırılmasına gayret edilmektedir. Bu yöndeki düzenleme henüz hayata geçirilemese de denetim sistemi sulandırılarak etkinliği zayıflatılmıştır. Özellikle bu tasarının da sulandırılmasıyla Sayıştay denetimi formalite denetim olmaktan öteye geçemeyecektir.

AKP İktidarı, yolsuzlukların önündeki engelleri kaldırmak adına kamu ihalelerini istedikleri gibi yönlendirebilmek için ihale mevzuatını değiştirmekle işe başlamıştır. AKP İktidarı döneminde kamu ihale mevzuatında bugüne kadar tam elli dört değişiklik yapılmıştır. Hükûmetin işini zorlaştıran hususlar bir bir temizlenmekte ve ihale mevzuatı AKP için âdeta bir dikensiz gül bahçesine döndürülmektedir.

Bir diğer düzenleme de kentsel rantların peşkeş çekilmesi ve paylaşım düzeni kurulması için imar mevzuatında olmuştur. İmara ilişkin yetkilerin çeşitlendirilmesi suretiyle rant paylaşımı kolaylaştırılmıştır.

Yolsuzluğun geldiği boyut fevkalade ürkütücüdür. Paylaşımda sorun yaşanmadığı müddetçe bu kapalı devre ilişkiler ağının deşifre edilmesi oldukça zor olmaktadır. Çemberin dışında kalanların ya da hakları zayi olanların cılız feryatları duyulsa da bu sesler yandaş medya tarafından kolaylıkla susturulabilmektedir. Ayyuka çıkan yolsuzluklar, içeride ekonomik kayıpların yanı sıra ahlaki erozyona yol açarken, dış kamuoyunda ülkemizin itibarının maalesef zedelenmesine yol açmaktadır.

Türkiye'nin yolsuzluk konusunda bozuk sicili uluslararası kamuoyunda da kötü bir imajın oluşmasına yol açmaktadır. Uluslararası Saydamlık Örgütünün 2009 Yılı Yolsuzluk Algılama Endeksi’nde Türkiye'nin 61’inci sırada yer alması çok üzücü bir durumdur. Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında AKP Hükûmetinin yolsuzlukla mücadelede başarısız olduğu vurgulanarak, Türkiye’de yolsuzluğun pek çok alanda yaygın olduğu, Hükûmetin yolsuzlukla mücadelede kaydettiği ilerlemenin sınırlı kaldığı, yolsuzluğu önlemek için etkin uygulayıcı kurumlar kurulmasını içeren bir planın bulunmadığı, yolsuzlukla mücadelede başarı için milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılması gerektiği, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanına ilişkin olarak şeffaflığı artırması beklenen mevzuatın kabulü konusunda ilerleme kaydedilmediği, seçim kampanyalarının finansmanını denetleme yetkisine sahip herhangi bir devlet kuruluşu bulunmadığı, Kamu Görevlileri Etik Kurulunun Başbakanlığa bağlı olmasının yanlış olduğu belirtilmekte ve ayrıca, Alman mahkemesinin mahkûm ettiği Deniz Fenerinin esas ayağının ve suçluların Türkiye’de olduğu, Türk Hükûmetinin siyasi nedenlerle bu davada adli takibat yapmayı savsakladığı ve suçu örtbas etmek istediği hususlarına özellikle işaret edilmektedir.

Bu tespitlerin yapıldığı Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye'nin sicilinde yine olumsuzluk olarak görülen bu yolsuzluk afetiyle mücadele için şu dört önlemin alınması tavsiye edilmektedir: Milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılması ve kaldırılması, hâkimlerin bağımsızlığını koruyacak mevzuat değişikliği yapılması, bağımsız denetim ve değerlendirme kurumunun kurulması, yolsuzlukla mücadelede uzman polis ve savcılardan oluşacak bir birimin teşkil edilmesi.

Türkiye tarafından da kabul edilen Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’ne göre, siyasetin desteğinden ve hoşgörüsünden yararlanmadan bir ülkede yolsuzluk toplumsal bir sorun hâline dönüşemez. Temiz bir toplum gerçekleştirilmesinin ön şartı siyasetin temizlenmesidir. Ülkemizde de bugüne kadar ortaya çıkarılan yolsuzluk iddialarının baş aktörlerinin dokunulmazlık zırhındaki milletvekillerinin ve siyasilerin olması da göstermektedir ki temiz toplum ve temiz siyaset için öncelikle dokunulmazlığın kaldırılması, en azından sınırlandırılması gerekmektedir.

İçinde bulunduğumuz 23’üncü yasama döneminde milletvekillerine ait dokunulmazlık dosyalarının sayısı 700’ü aşmıştır. Çeşitli suç iddialarını içeren dokunulmazlık dosyaları içinde Sayın Başbakana ve AKP’li milletvekillerine ait dosyalar oldukça kabarıktır. Dokunulmazlığın kaldırılması konusundaki çağrılara bugüne kadar AKP Hükûmeti hep kulak tıkamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kalpazanlıktan zimmete, görevi ihmalden resmî evrakta sahteciliğe kadar uzanan yolsuzluk iddialı dokunulmazlık dosyası bekleyen kişilerden başka bir tavır beklemenin de manasının olmadığı görülmektedir. AKP Hükûmeti ve Sayın Başbakan bu konuda olumlu şeylerin yapılacağı hususunda topluma ümit ve vaat vermek şöyle dursun, günden güne daha da yolsuzluğa zemin hazırlayan icraatlara imza atmaktadırlar.

Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu’nda hâkimlerin bağımsızlığını koruyacak mevzuat değişikliği yapılması gerektiği belirtildiği hâlde, son Anayasa değişikliği gereğince yapılan seçimler sonucunda Adalet Bakanlığı patentli bir liste tulum çıkararak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna 10 üye göndermiştir. Üstelik Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda bulunması eleştiri konusu olduğu hâlde şimdiki durumda Bakanlığın bir müsteşar yardımcısı ve bir genel müdürü de Kurula üye olarak seçilmiştir. Yeni yapısıyla birlikte Yüksek Kurul tamamen Adalet Bakanlığının, dolayısıyla da siyasetin vesayetine girmiş bulunmaktadır. Siyasetin vesayetindeki bir kurulun denetiminde olan ve sicil verme iradesine tabi olan yargıçların Hükûmetin bürokratlarıyla yandaş iş adamlarının davalı olduğu yolsuzluk davalarında bağımsız karar vermelerini beklemenin bir anlamı yoktur. Türk yargısının onurlu savcı ve hâkimlerini töhmet altında bırakmak istemeyiz ve kesinlikle tenzih ederim ancak siyaset kurumunun daha yoğunlaşacak olan baskıları karşısında kendilerini zorlu bir mücadelenin beklediğini de ifade etmek istiyorum ve bu düşüncelerle sözlerime son veriyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yaman.

Buyurunuz Sayın Yaman.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin üçüncü bölümüyle ilgili Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum, bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlarım.

Açıkça ifade etmem gerekirse bu yeni Sayıştay Kanunu Teklifi eski kanunun eleştirilen pek çok yönünü düzeltme şansını ne yazık ki kaçırmış ve kullanamamıştır. Yeni teklifin performans denetimi konusundaki yaklaşımları ve düzenlemeleri ise deyim yerindeyse ilgili çevrelerce bir şok etkisi yaratılmıştır.

Öncelikle performans denetimiyle ilgili bazı hatırlatmaları yapma ihtiyacı duymaktayım. INTOSAI Performans Denetimi Uygulama Rehberine göre performans denetimi; devlet faaliyetleri, programları veya organizasyonlarının verimliliğinin ve etkinliğinin ekonomik ve iyileştirmelere yol açma amacı gözetilerek bağımsız bir biçimde incelenmesi demektir. Performans denetiminin amacı da hesap verme sorumluluğunu geliştirmek, kurum faaliyetlerinin performansının geliştirilmesini desteklemek, idari ve mali reformları teşvik ederek Parlamentoya ve kamuoyuna objektif performans bilgisini de sunmaktır.

Performans denetiminin Türkiye’deki pratiğine baktığımızda da 832 sayılı Kanun’un 1996 yılındaki değişikliği ile bu konuda denetime tabi tutulan kurum ve kuruluşların kaynaklarının verimli, etkin ve tutumlu kullanılıp kullanılmadıklarını denetleyerek denetim sonuçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlarla sunma görevi yetkisi verilmesi sağlanmıştı. Bu kapsamda, Sayıştay tarafından bugüne kadar 15 performans denetimi çalışması tamamlanmış, 2 pilot çalışma hariç tamamı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. 6 performans denetim çalışması da hâlen devam etmektedir. Sayıştayın on dört yıllık performans denetimi uygulaması bugüne değin uluslararası uygulamalarda da tam bir uyum içinde yürütülmüşken bugün bundan vazgeçilmesi, burada dile getirildiği gibi, birçok hatibin değindiği gibi, büyük bir eksiklik olarak grubumuz tarafından da karşılanmaktadır.

Denetimin her aşamasında yönetimin onayı alınmakta, önemli her gelişme hakkında yönetime anında haber verilmekte ve yönetim uygun görüşü doğrultusunda da hareket edilmesi bu şekilde sağlanmıştı. Oysa, yeni teklifle öngörülen performans denetim modeli kamu idaresini kendisi tarafından yapılan performans ölçme işleminin Sayıştay tarafından yeniden yapılmasına dayandırılmaktadır. Yeni teklif bununla da yetinmemekte, ülkemizde ve dünyada bir ilki gerçekleştirerek “Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” hükmünü de hayata geçirmiştir. Bu da önemli bir eksiklik olarak tarafımızdan değerlendirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, kanuna hüküm konularak “Performans denetimi şöyle yapılsın, böyle yapılsın.” demek eşyanın da tabiatına aykırı bir durumdur çünkü denetim rasyonel bir faaliyettir. Denetimin nasıl yapılacağı denetim standartlarında ve rehberlerinde yazılıdır. Yani söz konusu sürece ve etkinliklere denetçilerin müdahalesi son derece sınırlıdır.

Teklifin bu hâliyle “performans denetimi” adı altında performans denetimiyle hiçbir bağı olmayan bir faaliyeti düzenlerken, gerçekte ise performans denetimi faaliyetlerine son vermektedir. Hepimiz bilmekteyiz ki, on dört yıllık Sayıştay performansı denetimi ve birikimi ülkemizin yüzünü ağartan bir birikimdir ancak görünen o ki bu birikim küçük hesaplara bugün feda edilerek bundan vazgeçilmiştir.

Yine, teklif hazırlanırken, meslek mensuplarının, sivil toplum örgütlerinin ve Sayıştay Denetçi Derneğinin görüşlerine hiç önem verilmemiş, bu konuda birikimlerinden de yararlanılmamıştır. Öncelikle Sayıştay üyeliği süresinin on iki yıl olarak sınırlandırılması, Sayıştay üyeliği seçim sürecine tüm meslek mensuplarının dâhil edilmesi, denetçinin doğrudan temyiz talebinde bulunabilmesi, “Performans denetimleri mali ve hukuki sonuç doğurmaz.” hükmünün kaldırılması, meslek mensupları için mesleki kıdem esasının getirilmesi, en üst meslek unvanının uzman denetçi yerine başdenetçi olarak değiştirilmesi gibi temel isteklerinin de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla ilgili önemli bir konu da silahlı kuvvetlerin askerî harcamalar ve denetimleri konusunda sivil iradeye hesap vermeye yanaşmaması ve askerî harcamaların ülkenin en önemli gider kalemlerinden birisini teşkil etmesine rağmen kapsam dışında kalmasıdır. Askerî harcamaların bu örtülü harcamalarla birlikte Millî Eğitim Bütçesinden daha fazla olduğunu hepinizin bilgisine sunmak isterim. AB’ye uyum çerçevesinde Hükûmetin önündeki çözüm bekleyen problemlerden biri de bu sürecin gizlilikten çıkarılması konusundaki her yıl yinelenen tutumudur. Nitekim, 2002 yılından beri Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetim dışılığı ve şeffaf olmaması konusu her zaman söz konusu edilip bugüne kadar taşınmıştır.

Yasanın Silahlı Kuvvetler bütçesi ve harcamaları üzerindeki denetiminin güçlendirilmesiyle ilgili olarak hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Askerî harcamaların denetimi konusunda harcama sonrası dış denetim, Anayasa’ya göre Sayıştay tarafından yapılabilmektedir. Ancak bu denetim, muhasebe kayıtlarına dayanmaktadır ve masabaşı incelemeleri şeklinde yürütülmektedir. Denetçilerin yerinde inceleme yapmasına bugüne kadar izin verilmemektedir.

Değerli arkadaşlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harcamaları konusunda bu yıl ilki Bilgi Üniversitesine, diğer ise TESEV’e ait hazırlanan çok önemli iki rapor bulunmaktadır. Her iki raporda da dikkat çekilen en önemli husus, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harcamalarının şeffaf olmaması ve denetime tabi tutulmamasıdır. Eleştirilen en önemli noktalardan biri de ordudaki vergi muafiyetidir. OYAK’a bağlı şirketler vergilerini ödemekteyken OYAK’ın kendisi her türlü vergiden, gelir, kurumlar, veraset ve intikal vergileri, damga vergisi gibi birtakım vergilerden muaf tutulmaktadır.

Askerî harcamaların önemli bir ayağı da bütçe dışı harcamalardan oluşmaktadır. Ancak bunda da gizlilik esası alındığından gerekli biçimde bu konu da incelenmemektedir. Bilgi Üniversitesi Kamu Harcamaları İzleme Platformu’nun hazırladığı rapora göre, Türkiye, hâlâ yüksek askerî harcama yapan ülkeler kategorisinde ilk sıralarda yer almaktadır.

Yine TESEV’in raporlarına göre, bütün kamu kurumlarının harcamaları Sayıştay denetiminden geçerken Türk Silahlı Kuvvetleri yıllardır bu denetimden muaf tutulmuştur. Önce 12 Martta, ardından 12 Eylül ve sonrasında yapılan değişikliklerle askerî malların ve harcamaların denetlenmesi de bu yolla engellenmiştir.

Yine Bilgi Üniversitesinin raporunda, Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfına ait tam on altı şirketin hiçbir şekilde, bugüne değin denetlenmediği bildirilmektedir. Her şeyden önce şunu net ve açık olarak belirtmek isterim: Hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem de bu kurumun vakıflarının ve bağlı bütçe ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı gibi kuruluşlarının fonlarıyla beraber, kamu denetimi yapan tek kuruluşumuz olan Sayıştay denetiminin dışında bırakılması, bu ülkenin vesayetçi demokrasiden kurtulmayacağının en belirgin özelliklerinden birisidir.

Yine, Sayıştay denetimi dışında bırakılan örtülü ödeneklerle ilgili harcamaların da nasıl yapıldığı ve bu harcamalarla ilgili kamuoyuna ve ilgili basın yayın kurumlarına yansıyan bilgileri de hafızalarımızda değerlendirdiğimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – … bunu keyfî olarak nasıl kullandıklarını, birçok yerde yapmış olduğumuz denetimler sırasında da bizzat gözlemiş ve görmüş bir insan olarak şunu diyorum ki: bilhassa Başbakanlık örtülü ödeneğinin ve yine güvenlik birimlerimizden Emniyet Genel Müdürlüğünün, MİT’in, Jandarmanın ve diğer istihbarat birimlerinin bu harcamalarının da behemehâl bir şekilde bir denetime tabi tutulması gerektiğini belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yaman.

Şahsı adına Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Poyraz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi en kalbî duygularımla selamlarım.

Artık, yavaş yavaş kanunumuzun sonuna doğru gelmekteyiz. Üçüncü bölümle ilgili olarak görüşmelerimize başlayacağız. Ama buraya gelen arkadaşlarımız, konuşmalarında sıklıkla, AK PARTİ’nin bu kanunu çıkarma çabasına rağmen hâlâ birtakım yolsuzlukları gizlemeye, saklamaya çalıştığı, yolsuzlukların önünü açmaya çalıştığı gibi birtakım ithamlarda bulundular, birtakım iddialarda bulundular. Hatta o iddialar o noktaya gitti ki birtakım kutsallarımız bile gelip burada tartışma konusu yapıldı ve özellikle ve özellikle, işte, camilerin onarımında bile birtakım yolsuzlukların yapıldığını iddia ettiler. Sayın Grup Başkan Vekilimiz de çıktı, dedi ki: “Efendim, elinizde bir belge varsa, bir bilgi varsa lütfen elinizdeki bilgi ve belgeleri devletin savcıları var, hâkimleri var, onları buralara verin, iletin ve hep birlikte de bunların takipçisi olalım.”

Bundan daha doğal, bundan daha gerçekçi de bir öneri olamazdı aslında ama şunu da göz ardı etmemek lazım: Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetlerine kadar hiçbir dönemde tarihe sahip çıkma anlamında, medeniyetimizin miraslarını koruma ve bizden sonraki gelecek kuşaklara aktarma noktasında da bir gayret, bir çaba sarf edilmedi. Bugün sadece seksen bir ilimizdeki binlerce tarihî eserimiz değil, ülke sınırları dışında atalarımızdan bizlere miras kalan eserlerimizin onarımını da hep bu dönemde yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Bugün sadece Ankara’da, Diyarbakır’da, Muş’ta, Bilecik’te, Edirne’de değil ama aynı zamanda Saraybosna’da, Mostar’da, Kosova’da, Balkanların diğer ülkelerinde, Kafkasya’da ve Orta Doğu’nun pek çok ülkesinde ecdadımızın bize bıraktığı mirası geleceğe taşıma anlamında da en ciddi gayreti sarf eden AK PARTİ hükûmetleri oldu.

Yolsuzluğu önlemek için ne gerekiyorsa yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Evet, “Denetim sistemini değiştireceğiz.” dedik ve başladık. Kafamızda bir hedef vardı, “Uluslararası düzeyde bu iş nasıl yapılıyorsa o şekilde olacak.” dedik. Hatırlarsanız 22’nci Dönemde Kamu Yönetimi Temel Kanunu düzenlemesiyle aslında önemli adımları attık ama yine hatırlarsanız ki o dönemde yapmaya çalıştığımız reformlar başta Cumhurbaşkanlığı makamı, sonrasında da Anayasa Mahkemesi engeliyle maalesef gerçekleştirilemedi, bugünlere kadar pek çok düzenleme uzadı da uzadı, ancak yeni yeni birtakım eksiklikleri tamamlamaya çalışıyoruz.

Hedefte ne var? Amerika’yı ikinci defa keşfetmeye gerek yok. Hedefte şu var değerli arkadaşlar: İç denetimi ayırırsınız, dış denetimi ayırırsınız ve ondan sonra herkes hak ve yükümlülüklerini, sorumluluklarını bilerek denetim sisteminde görevlerini icra ederler. Aslında bizim bugün yaptığımız bu. Şu anda dış denetimi, Parlamentonun denetim yetkisi olan ve bunu Parlamento adına yapacak olan en üst denetim kurumu olan Sayıştayı yeniden yapılandırıyoruz ve Sayıştayı tekrar burada yapılandırırken, güçlendirerek yeniden yapılandırıyoruz.

Sadece Sayıştayı güçlendirmiyoruz, onun dışında “dış denetimin tekliği” esası çerçevesinde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu da Sayıştayla birleştirerek, Sayıştaya dâhil ederek daha da güçlendiriyoruz ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tecrübesini de Sayıştaya ekliyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hiçbir denetim bırakmıyorsun!

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – “Hiçbir denetim bırakmıyorsun.” diyen arkadaşlarımıza şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Değerli arkadaşlar, kanunu açın, lütfen okuyun; bir de bir önceki kanunu, 832 sayılı Kanun’u açın okuyun. Orada Sayıştayın denetim alanına, denetimin kapsam alanına bakın ve şu andaki yaptığımız düzenlemedeki Sayıştayın denetim kapsamına bir bakın; hangisinde bir genişletme var, hangisinde Sayıştayın denetim alanını genişletiyoruz…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hangi kadroyla yapacaksın, hangi sayısal kadroyla? 800 kişiyle mi yapacaksınız bu kadar işi?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – “Hangi kadroyla yapacaksınız?” Sayıştayda 800 tane yetişmiş, yıllarını bu işe vermiş, Türkiye'nin bütün sorunlarını bilen, kurumlarını bilen ve bu işi yapma noktasında da sabırsızlıkla bu kanunun çıkmasını bekleyen bu kadrolarla bu işi yapacağız, daha doğrusu Sayıştay yapacak.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Binlerce belediye var, binlerce şirket var.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Biz Sayıştaya inanıyoruz, biz Sayıştaya güveniyoruz ve biliyoruz ki bu ülkede Sayıştay iyi çalıştıkça, Sayıştay etkin bir denetim yaptıkça, denetlenmedik hiçbir kurum kalmadıkça, her kurum hesap verir hâle geldikçe burada milletin her dediği her yerde hâkim olacak, milletin kararı kararların merkezinde olacak. Sayıştayın da bu anlamda böyle bir misyonu, böyle bir sorumluluğu var çünkü Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yani aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – …millet adına denetim yapan bir kurum. İnşallah bundan sonraki dönemde bu kanun uygulanmaya başladığı zaman artık, Türkiye’de kapalı kapılar ardında birtakım konuların konuşulduğunu, birtakım kararların alındığını, birtakım harcamaların yapıldığını inşallah görmeyeceğiz ve inşallah, bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay arasındaki daha da güçlenerek oluşturulan bağ, milletin temsilcilerinin bu konularda daha bilgili olması ve yaptığı işler noktasında da daha isabetli karar vermesine vesile olacaktır diyorum, tekrar kanunumuzun milletimize hayırlı olmasını temenni ederek, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Poyraz.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya… (“Yok” sesleri) Yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O yoksa ben konuşmak istiyo-rum.

BAŞKAN -  Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayıştay kanunu görüşülürken bir konuyu dile getireceğim:  DFİF, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu. Dışişleri bütçesinde tüm suç Sayıştaya atıldı. Eğer bir ihracatçı ihracat yapıyorsa, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan eğer ödeme yapacaksak ihracatçıya, bir yıl sonra ödediğin para hiçbir işe yaramaz arkadaşlar. Eğer insanları rekabet koşullarında verdiği fiyatla bu düşen kurlarla tamamen ithalat finansmanı yaparak verdiğin sözü zamanında yerine getirmiyorsan bir yıl sonra verdiğin para, para değildir arkadaşlar. Zamanında veriyorsan para o paradır. Soruyoruz, peki neden bir yıl sonra ödüyorsunuz? Adres, Sayıştay gösteriliyor. Ben bu konuyu burada…

Ben bu ülkenin geleceğinin, bu ülkedeki ekonomik özgürlüğün ihracatla olacağına inanan bir insanım. Ancak bu ülke dış ticaret açığı vermeden ihracat fazlası verdiği bir günde, ülkede herkes ekonomik olarak huzurlu ve mutlu olacaktır. Ben buna inanan bir kişiyim. İthal ekonomisiyle bir yere gidemeyiz arkadaşlar. Onun için, ihracatçıya ne yapsak, özellikle katma değeri yüksek mallarda, özellikle ithal ikamesi olmayan mallarda bu insanlara ne yapsak azdır.

Onun için, bir kere, biliyorsunuz, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda CHP’li üyeler olarak DFİF fonunun -ihracatın- yüzde 1’e çıkarılmasını istedik, önerge verdik. Eğer Türkiye’nin ihracatını 500 milyar dolar olarak bu ülke hedefleyecekse, bu insanların tanıtım fonuna, bu insanların eline bir şekilde birtakım enstrümanlar vermek zorundayız arkadaşlar, vermiyoruz. Yine, bu sene verilen para topu topu 600 milyon lira DFİF olarak. Bunun bir kısmı da biliyorsunuz belli ürünlere gidiyor DFİF fonunun dışında. O zaman, DFİF fonu dediğimiz fonda aşağı yukarı 300 milyon bir para kalıyor yani Dış Ticaret Müsteşarlığına verilen para. “Bunu al, al, kullan.” diyorlar. Bir kere, bu para, yetmeyen bir para ama bir yıl sonra ödenen para, para değildir ar-kadaşlar. Burada bir sorun var. Ben burada Sayıştay görevini yapmıyor, demiyorum ama bir şekilde bu süreç bir yıla uzuyor, bu sürecin yok olması lazım, bu sürecin kısıtlanması lazım.

Şimdi, DFİF fonunu ihracatçı birlikleri ödüyor ama ihracatçı birliklerindeki insanlar devlet memuru değil. Ya bir yasa çıkarın “DFİF fonunu ihracatçı birlikleri öder.” deyin ya Sayıştay denetiminin dışında tamamen sorumluluk… Dış Ticaret Müsteşarlığını Sayıştay denetlesin, hesabı Dış Ticaret Müsteşarlığına sorsun. Siz devlet memuru olmayan ihracatçı birliklerindeki insanlara hesap sorarsanız bunlar da her türlü sorumluluktan kaçıyorlar, yarın, kendilerine zimmet geleceği endişesini taşıyorlar.

Durum bu arkadaşlar. Bu, Türkiye’nin önemli bir konusu, Türk ihracatçısının önüne konulan bir settir. Yine söylüyorum: Sayıştay görevini yapmıyor demiyorum ama buradaki prosedür, burada uygulanan prosedür ve gecikmeler ihracatçının önüne set oluyor arkadaşlar. Mutlak bunun çözülmesi lazım. Bunu kim çözecektir arkadaşlar? Bunun çözülmesi lazım, Türk ihracatçısının önüne konulan bu setin kaldırılması lazım. Parayı bugün bana verin ki ihracatta o adam da öbür şekilde gitsin işine baksın. Bir yıl sen para alama, zaten kurlardan dolayı kazandığı nerelere gelmiş, bir sene sonra verdiğin para ne işe yarar?

Değerli arkadaşlarım, buna mutlaka Dış Ticaret Müsteşarlığıyla Sayıştayın ortak bir çözüm bulması lazım. Kanunsa kanun… Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda da Dış Ticaret Müsteşarlığı görüşülürken tüm CHP’li üyeler olarak söyledik: Biz Türkiye ihracatının önünün açılması için her türlü olanağın ihracatçıya verilmesinden yana her şeye varız ama bu sorun devam ediyor.

Ben bir kez daha hepinizin bilgisine sunuyorum. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Söz hakkı olarak birer dakika verdiğimi tekrar yineleyeyim.

Sayın Tütüncü, Sayın Vural, Sayın Genç, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz ve Sayın Doğru sisteme girmişler. Sırayla söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sorulara geçmeden önce, bu bize dağıtılan raporda, benimkinde şöyle bir durum var: Şimdi, 113’üncü sayfadan başlıyor, 128’inci sayfaya geliyor, ondan sonra tekrar 113’üncü sayfaya dönüyor. Bu nasıl bir baskı? Yani 510 sıra sayılı Yasa Tasarısı…

BAŞKAN – Belki onda bir hata olmuştur, düzeltsinler Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama böyle olur mu? Nasıl bir baskı? Nasıl böyle bir düzenleme yapıyor?

BAŞKAN – Belki onda bir hata vardır Sayın Genç. Arkadaşlar size…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu efendim? 113’ten 128’e geçiyor...

BAŞKAN – Düzgününü size tekrar versinler, bir hata var herhâlde Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olmaz ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam Sayın Genç. Size şimdi düzgün baskısını verirler.

Sayın Tütüncü, Sayın Vural, Sayın Genç, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz, Sayın Doğru sisteme girmişler, sırayla söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum, performans denetiminin değiştirildiği önergeyle ilgili. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak performans denetiminin Genel Kurulda verilen bir önergeyle değiştirilmiş olmasının gerekçesini anlayamıyoruz. AKP’ye göre gerekçe “Yerindelik denetiminin önlenmesi için.” şeklinde açıklandı ama yerindelik denetiminin olmadığı zaten bu teklifin belli bir maddesinde var. Ben, şimdi, burada doyurucu bir açıklama bekliyorum Hükûmetten. Gerçek amaç nedir? Neden performans denetiminin şeklini bir önergeyle değiştirdiniz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayıştayca, genel uygunluk bildirimi haricinde Meclise sunulan, sunulması öngörülen çeşitli raporlar var: 25’inci maddesine göre hazine menfaatlerini zarara uğratıcı nitelikte görülen mevzuat hükümleri, 28’inci maddesinde mali sistemle ilgili rapor, 87’nci maddesinde de devlet malları ve kamu idareleriyle ilgili rapor, 88’inci maddesinde de mevzuata uygun görülmeyen işlerle ilgili rapor gibi. Bu raporlar 1979 yılına kadar ara ara Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuşken bu tarihten sonra, 2001 yılına kadar, yirmi iki yıl boyunca hiçbir raporun sunulmamasının nedeni nedir acaba? Neden böyle bir şey olmuş? Bu konuda Sayın Bakan bilgilendirirse memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, Sayıştay Başkanına soru sormak istiyorum.

Şimdi, Sayın Başkanım, Sayıştay denetimi, denetçinin düzenleyeceği raporla başlar, başka bir şey yok. Denetçi nasıl rapor düzenleyecek? 48’inci maddede diyor ki: “Denetçi tarafından kamu zararına yol açan bir hususun tespit edildiği hâllerde denetim başlar.” Kamu zararıyla başlar. Peki, burada hukuki denetim nerede? Zarar ayrı bir olay, idare eylem ve işlemlerinin hukuka aykırı olmaları ayrı bir olay. Sizce, getirilen bu yasa ile kamu kurum ve kuruluşları sağlıklı bir denetime tabi tutulacak mıdır?

Ayrıca, yine burada yapılan bir değişiklikle -36’ncı maddede galiba- kamu kaynaklarının etkin, verimli kullanılıp kullanılmadığını da Sayıştayın denetiminden çıkardılar. Bu duruma göre, yani Sayıştay, kamu kaynaklarının etkili ve verimli kullanılıp kullanılmayacağını denetlemeyecek. Kamu yönetiminin yine işlemlerinin hukuka aykırılık yönüyle değil de ancak zarara yol açan bir işlemden dolayı denetleyecek. Bu durumda siz Sayıştay olarak sonuca ulaşacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Sayıştayca hazırlanan raporlar, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş durumda ve on üç tane rapor, aşağı yukarı sekiz senedir bekliyor. Bu raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine ne zaman almayı düşünüyorsunuz? Raporların gereğini yapmayla ilgili bir iradeniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu harcamalarını denetlemekle görevlendirilen anayasal bir kurumun değişiklik yasasını görüşüyoruz. Şu anda Sayıştayda bekleyen, Sayıştay Genel Kuruluna sunulmayan ve büyük raporlarda ciddi ölçüde kamu zararlarının tespit edildiği duyurulan, bilinen, Karadeniz Sahil Yolu, Derinler Barajı ve hafif raylı sistemler konusunda Sayıştayın performans denetimleri sonuçlanmış olmasına rağmen Genel Kurula neden sunulmuyor? Acaba, sunulmamasının nedeni, bu son görüştüğümüz yasada performans denetiminin çıkarılmasını mı bekliyorsunuz? Sayıştay Başkanının masasında bu raporların bekletilmesi görev ihmali, görev suçu değil midir?

Ayrıca, yolsuzlukların üzerine gidildiği söyleniyor. Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz. Telekom ortada, Tekel ortada, Balıkesir SEKA ortada; AKP’nin sözcülerinin “Yolsuzlukla mücadele ediyoruz.” demeye hakları yok, bu sözleri söyleyemezler, bunların hepsi belgeli.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde birçok kurum ve kuruluşta yolsuzluklarla ilgili çok ciddi iddialar olmaktadır. Özellikle, son olarak, cami tamiratında bile yolsuzluk olduğu iddia edilmiştir. İnsanların haksız yere suçlanmaması için Hükûmet olarak yolsuzlukların araştırılması ve sonuçlandırılması için bağımsız bir kurul oluşturmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gördüğümüz kadarıyla, aylardır Sayıştay denetçileri denetim görevine gönderilmemektedir. Bir denetçinin devlete marjinal maliyetiyle marjinal faydasını da içeren Sayıştayın performans denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından bugüne kadar hiç yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayıştay denetiminde özellikle belediyelerle ilgili bölüm çok önemli bir yer tutmakta, belediyelerin ve yerel yönetimlerin denetim sonuç raporları da dikkatimizi çekmektedir.

Özellikle burada sormak istiyorum: Sayıştay denetimi sonucunda yerel yöneticilerden kaç adet belediye başkanımıza dava açılmıştır? Sayıştay denetimi sonucunda açılan davalar sonunda kaç belediye başkanı ceza almıştır? Yine, bu denetimler sonucunda kaç belediye başkanımıza zimmet çıkarılmıştır ve çıkan bu zimmetlerin tahsil edilip edilmediği Sayın Bakan tarafından bilinmekte midir? Bunun yanında, yerel yöneticiler olarak -belediye meclis üyeleri, başkan vekilleri, başkan yardımcıları gibi- yerel yönetimlerden bu zamana kadar çıkan zimmet TL olarak ne kadardır? Bilgi verilirse…

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, biraz evvel bir milletvekili arkadaşımız Sayıştayın denetim yapmadığını ifade etti. Ben Sayıştayın denetimlerine devam edip etmediğini öğrenmek istiyorum. Yerinde ve merkezde denetim devam ediyor mu, yapılıyor mu? Bu konuda bilgi verirlerse memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeni.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, birkaç soru doğrudan doğruya Sayıştay Başkanımızla ilgili olduğu için o sorulara kendisi cevap verecek, öteki sorulara da yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurunuz Sayın Başkan.

SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Sayın Meclis Başkanım, sayın milletvekillerim; sizleri şahsım ve kurumum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekillerimizin sormuş oldukları sorularla ilgili olarak, bir kısmını huzurlarınızda cevaplandırmak istiyorum, bir kısmını da teferruatlı ve teknik olduğu için yazılı olarak arz etmeyi düşünüyorum.

Sorunun biri, Sayın Korkmaz’ın ve Sayın Yeni’nin ortak sorusu: “Denetçi göreve gönderilmemektedir. Denetim devam ediyor mu, etmiyor mu?”

Sayın milletvekillerim, Sayıştay, 1862 yılında kurulmuş, yüz kırk dokuz yaşında bir anayasal kurumdur ve çalışmaları çok ciddi bir yasal mevzuat ve geleneğe bağlıdır. Sayıştayda görev yapan tüm denetçilerin bir yılda ne denetim yapacağı takvime ve güne bağlanmıştır ve Sayıştayda denetçilerin tamamı çalışmaktadır ve denetim yapmaktadır.

Sayıştayın denetim sistemi yıllık olarak planlanmakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Sayıştay denetimine tabi kurumların bir kısmına denetçiler, yerlerine giderek -illere, il belediyelerine, il özel idarelerine ve il muhasebe birimlerine giderek- yerinde denetim yapmaktadır. Yerinde denetim yapmayan denetçilerimiz, merkezde, merkeze evrak gelerek evrak üzerinde denetim yapmaktadır. Sayıştayda bütün denetçiler denetime çıkmaktadır ve bütün kurumlar, kurumumuzun kapasitesi ölçüsünde denetlenmektedir ve -daha önceden de ifade ettim- büyükşehir belediyelerinin tamamı, il belediyelerinin hemen hemen tamamı, il özel idareler, üniversite ve diğer kurumlar denetlenmektedir ve Sayıştayda atıl durumda olan bir denetçi kesinlikle bulunmamaktadır.

Sayın vekillerim, performans denetim raporları konusunda bir soru yöneltilmişti. Ben 2 Kasım Plan Bütçe Komisyonunda Sayıştay bütçe teklifi sırasında sorulara cevap vermiştim ve tekrar arz ediyorum: Performans denetim raporu hazırlama süreci devam etmektedir ve kesinlikle Sayıştay Başkanının masasında ya da başka bir yerde Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyi bekleyen ya da o hâle getirilmiş hazır hiçbir performans denetim raporu bulunmamaktadır. Bunu, Sayıştay Başkanı olarak 2 Kasım Plan Bütçe Komisyonunda ifade ettim, sorulduğu zaman tekrar ifade ettim. Denetim  bir süreçtir ve bu süreç devam etmektedir. Tekrar altını çizerek ifade ediyorum: Denetim raporları tamamlandığı hâlde Meclise gönderilmeyen, Sayıştay Başkanının masasında, yakınında bulunan herhangi bir performans denetimi raporu bulunmamaktadır. Bunun olması da zaten mümkün değildir.

Sayın vekillerim, bunları arz ediyorum, diğer sorulara da yazılı olarak cevap arz edeceğim.

Saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akyel.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.30

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi üçüncü bölümde yer alan maddeleri ve o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

61’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

510 sıra sayılı Kanun Teklifinin 61. maddesinin “…kanun yollarına ilişkin…” kısmının “…kanun yollarıyla ilgili…” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Behiç Çelik

Nevzat Korkmaz

 

İzmir

Mersin

Isparta

 

Beytullah Asil

Reşat Doğru

Hasan Özdemir

 

Eskişehir

Tokat

Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 M. Akif Hamzaçebi                        Ali Rıza Öztürk

                                           Trabzon                                       Mersin

"Madde 61- Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, süreler, taraf vekilleri, bilirkişi, keşif, duruşma sırasında tarafların mahkemenin sükunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile kanun yollarına başvurma hallerinde, hesap yargılamasının özellikleri dikkate alınarak 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu’nun 61’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bundan önceki konuşmamda da söylediğim gibi, Sayıştayın asli görevi, var oluş nedeni denetimdir yani denetim ve Sayıştay kavramları, kelimeleri birbirini bütünleyen, tamamlayan kelimelerdir. Oysa bugün Sayıştayın denetleme yapamaz bir noktaya, denetim mekanizmasının kırıldığı bir noktaya doğru götürüldüğünü ben söylemiştim ve konuşmamda Türkiye gerçekten bir hukuk devleti midir sorusunu sorarak Türkiye'nin elde ettiğimiz veriler açısından hiç de hukuk devletine benzemediğini söylemiştim.

Şimdi, yine, Türkiye hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanması açısından nasıl sınıfta kaldı, Washington merkezli bir düşünce kuruluşu “Dünya Adalet Projesi” yayınlamış; 2010 yılı raporunda hukukun üstünlüğü endeksini açıklıyor ve değerli arkadaşlarım, Türkiye burada özellikle üç önemli başlıkta son sıralarda yer alıyor.

Bu faktörlerin ilki, hükûmetin yetkilerinin kısıtlanması alanında yani denetim alanında. Burada Türkiye, araştırmanın yapıldığı 35 ülke arasında 31’inci sırada, bölgesinde 5 ülkenin arasında sonuncu sırada, aynı gelir grubundaki 7 ülkenin arasında da 7’nci sıradadır yani denetimden kaçan bir siyasal iktidarın olduğu bir süreci yaşadığımızı ben söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu denetimin, bir yandan bu Parlamentonun kanun yapma görevi kullanılarak, bir yandan da Meclis Başkanlığı vasıtasıyla, bir yandan da -yargısal denetimin de- mahkeme kararlarının etkisiz hâle getirilmesiyle geçersiz kılındığını ben söylemiştim.

Şimdi, Meclis Başkanlığının fiilî olarak denetimi engellemesi: Hepimizin bildiği üzere, milletvekillerinin soru sorma ve Meclis araştırma komisyonu kurma talepleri oluyor. Milletvekillerinin Meclis araştırma komisyonu yoluyla denetleme hakları, zaten Parlamentodaki çoğunluk, AKP çoğunluğuyla fiilen engelleniyor. Geriye kalıyor milletvekillerinin siyasal denetim araçlarından birisi soru sorma hakkı. Meclis Başkanlığına soru soruyoruz, Meclis Başkanı, tümüyle sübjektif görüşlerle bu soru önergelerinin muhatap başbakana ya da ilgili bakanlara ulaşmasını engelliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, elimde Sayın Meclis Başkanımızın iade ettiği bir soru önergesi var. “İç Tüzük’ün 96’ncı maddesine göre soru; kısa, gerekçesiz, kişisel görüş ileri sürülmeksizin; kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyen bir önerge ile açık ve belli konular hakkında bilgi istemekten ibarettir. İlgili önergeniz İç Tüzük’ün 96’ncı maddesinde belirtilen nitelikleri taşımadığından önergeniz işleme konulmamıştır, ilişikte iade edilmiştir.”

Değerli arkadaşlarım, burada ne diyor: “Soru, kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürülmeksizin…” Ben de Sayın Başbakana bir cümle sordum arkadaşlar, ne yorum yaptım ne kişisel görüş söyledim. Kısa, bundan daha kısa bir soru önergesi olabilir mi? “Türkiye’de basın özgürlüğü var mıdır?” dedim, bu kadar soru yani iade edilen önerge bu kadar, başka hiçbir şey yok.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.

Türkiye’de basın özgürlüğü var mıdır?”

Bu önerge demek ki çok uzunmuş Sayın Meclis Başkanına göre.

Değerli arkadaşlarım, Meclis Başkanının görevi, yürütme organını, bakanları, başbakanı korumak değildir. Meclis Başkanının görevi, bu Meclisin hakkını, hukukunu, milletvekillerinin hakkını, hukukunu korumaktır. Tabii ki, benim elimdeki verilere göre, Freedom House adlı bir Amerikan kuruluşunun yaptığı değerlendirmede, en iyi durumda olan 30 ülke arasında Türkiye yok basın özgürlüğü bakımından. Tatminkâr durumda olan 50 ülke arasında basın özgürlüğü bakımından yine Türkiye yok; etti 80 ülke. Kayda değer sorunlarla karşılaşanlar arasında Türkiye gene yok, 34 ülke; etti 114 ülke. Basının ciddi sorunlarla karşılaştığı ülkeler yani 114 ülkeden sonraki ülkeler arasında Türkiye var. Kim var yanında Türkiye'nin: Ukrayna var, Singapur var, Somali var, Fas var, Pakistan var, Kırgızistan var, Malezya var, Etiyopya var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – İşte değerli arkadaşlarım, sizin övünerek, sitayişle bahsettiğiniz Türkiye'nin demokratik hukuk devleti açısından geldiği nokta, basın özgürlüğü açısından geldiği nokta böyle bir yer. Yani sizin Türkiye’yi getirdiğiniz yer Etiyopya’nın yanı, Malezya’nın yanıdır.

Sayın Başbakanın bu soru önergesine yanıt vermekten Meclis Başkanı marifetiyle kurtarılmış olması gerçekleri örtmüyor değerli arkadaşlarım. Meclis Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin denetim yapma hakkını kendi subjektif görüşleriyle engellediği gibi, Meclis bürokratlarının insafına terk etmiş vaziyettedir. Bu, kabul edilemez bir durumdur. Yasama ve denetleme yetkisi milletvekillerinin bürokratlar tarafından engellenemez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.51

 

 

 

 

 

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 61’inci maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

510 sıra sayılı Kanun Teklifinin 61. maddesinin “…kanun yollarına ilişkin…” kısmının “…kanun yollarıyla ilgili…” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                        Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifi’nin 61’inci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

61’inci madde, Sayıştayın bütçe, mali, sosyal ve diğer haklarına ilişkin hususları düzenlemektedir. Sayıştay, genel bütçe içinde kendi bütçesiyle yönetilir, Sayıştay Başkanlığı, bütçesini, eylül ayı sonuna kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.

Değerli milletvekilleri, Türk kamuoyunun yakından takip ettiği bir kanun teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz. Yolsuzluk, yozlaşma, denetim tartışmalarının arttığı bir Hükûmet döneminde, Anayasa’da denetim kurumu olarak nitelendirilen bu kurumun kanun tekliflerini görüşmekteyiz. Böyle bir konuda, iktidar partisinin, muhalefet partilerinin eleştirilerini ve önerilerini dikkate alması beklenirdi.

Şimdi burada görüldüğü gibi birçokları konuşuyor Sayın Başkan, lütfen, susturursanız memnun olurum efendim.

İktidar partisi muhalefetin hiçbir önerisine önem vermiyor, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket ediyor. Bu dayatma, parlamenter sisteme zarar veriyor.

Değerli milletvekilleri, parlamenter sistemde esas olan tartışmadır ve bu tartışmalar sonunda uzlaşmadır. Tartışmalar gerçeğe ve adil olana daha yakınlaştırmakta ve toplumsal uzlaşmaya da yol açmaktadır.

Sayıştay gibi hassas bir kurum için gerçekleştirilen bu görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin AKP’nin yasama organı gibi çalışma görüntüsünün önüne geçilmesi gerekirdi. Ne yazık ki durum böyle olmadı.

Hükûmet yasaların hazırlanmasında âdeta bir tek başlılık noktasına kaymaktadır. Öte yandan, iktidarın çıkardığı kanunlar sanki gelişigüzel, üst üste atılmış tuğlalara benzemektedir. Hâl böle olunca AKP’nin inşa ettiği bu binanın ayakta kalması mümkün görülmemektedir. AKP bu davranışlarıyla kendi hazin sonlarını da hazırlamak istemektedir.

Değerli milletvekilleri, biz, MHP olarak, Türk milletinin ve devletinin sosyal dokusuna uygun olmayan, devletin kurulu düzenine ciddi tahriplere neden olabilecek tasarı ve tekliflere karşı muhalefetimizi etkin bir şekilde devam ettiriyoruz, bundan sonra da etkin muhalefetimizi devam ettirmeye kararlıyız. Nitekim Sayıştay Kanunu Teklifi’nin görüşülmeye başladığı günden beri teklifin bu hâliyle bir yanlışlıklar zinciri olduğunu dile getiriyoruz, bu yanlışlıkların düzeltilmesi için de önergelerimizi Genel Kurula sunuyoruz. Kanunun bu hâliyle çıkmasıyla Sayıştayın denetim mekanizmasından uzaklaştırılması sonucunu doğuracağı, diğer tenkitlerimiz milletimizin gönlünde ve fikrinde yer tutacaktır. İktidar ise asgari uzlaşı noktalarını yok sayarak kendi bildiğini okuyama devam etmektedir. Gerçekten ileride tarihin uzun uzun yazacağı bir dönemi yaşayacağız; tarih bugünü yargılayacaktır, tartışacaktır. 2002’de yolsuzlukları bitirmek iddiasıyla iktidara gelenlerin yolsuzluk batağından çıkamamalarının devletin bütün denetim mekanizmalarını âdeta baypas etmelerinin hükmünü tarih ve yüce Türk milleti verecektir.

Bu duygular içerisinde konuşmama son verirken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

61’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 61’inci madde kabul edilmiştir.

62’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 510 s. sayılı Sayıştay kanun teklifinin 62. maddesi 5. fıkrasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı” ibaresinin çıkarılıp, “Sayıştayın muhasebe hizmetlerini” ibaresinden sonra gelmek üzere “Sayıştay Başkanı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Çalış

Nevzat Korkmaz

Osman Durmuş

 

Karaman

Isparta

Kırıkkale

 

Mustafa Enöz

Hasan Özdemir

 

 

Manisa

Gaziantep

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 62 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ahmet Tan

 

Trabzon

İstanbul

“(3) Sayıştay bütçesini Sayıştay Başkanı yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tan.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin madde değişikliğiyle ilgili önerisi üzerine huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Daha önceki madde üzerindeki görüşmemde gece mesaisi yapmanın sakıncalarını belirtmiştim. Bu sakıncalar… Biraz evvel bizim izleyicilerimizden, partililerimizden gelen telefonla, ekrana yansıdığı kadarıyla, Sayın Bakanın, dalgınlığına ya da uykusuna rastlanan bir oylama sırasında uyarıldığı ve onun üzerine maddeye “evet” dediği ulaştı, gördük. O yüzden bu kanunu böyle gece yarıları çıkartmak… Daha sonra bu kanunla bizim, Sayıştaya vermek istediğimiz, iktidara geldiğinizin ertesi yılında çıkarttığınız 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na uygun hâle getirmemiz hedefi şaşar.

Daha önce yine belirttim, tekrar belirtmekte yarar var. Son beş yıl içinde bu kanun yetmiş altı yerinden delik deşik edildi, değiştirildi çünkü gece yarısı kanunları fason kanun hâline gelebiliyor ne yazık ki. En haklı öneriler, daha önceki arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, hiç dikkate alınmıyor, “Bir an evvel bu işi bitirelim ve öteki kanunları çıkartalım…” Bu tür bir kanun tekniği olamaz.

Kanun tekniği böyle de denetim tekniği nasıl? Onu da bu kanunla, görüşmekte olduğumuz kanunla görüyoruz. Şimdi, bu kanunun performans denetimini ortadan kaldıracağının -Sayıştayın üzerine düşen yetki bakımından- çok açık bir örneğini yaşadık. Şimdi, Haydarpaşa Garı yüreğimizi yakar bir şekilde geçtiğimiz günlerde yandı. Günlerden pazardı. 2 işçi, başlarında ne ustabaşı ne yetkili, böyle, işporta usulü verilen bir görevle orasının restorasyonu gerçekleşiyordu ve o tarihî bina, koca yapı yandı. Kül olmaktan kurtulması, taş yapı olması dolayısıylaydı.

Burada tabii, denetimin sağlıklı yapılmaması dolayısıyla, halkımızın içine, yüreğine bir kuşku düşüyor: “Acaba burası -zaten otel yapılacağı söylentileri vardı- yak-işlet-devret biçiminde bir uygulamaya mı tabi oluyor?” Bunun olmasını istemem ama rahmetli Uğur Mumcu’nun -çok önemli bir hukukçuydu- hep hatırlattığı bir şey vardır: “Türkiye’de kazalar, belalar kasta yakın ihmal dolayısıyla meydana gelmektedir.” Burada da kasta yakın bir ihmal görülmüştür, vardır çünkü böyle bir tarihî binayı pazar günü, 2 tane işçi, sanki eve çağrılmış bir musluk tamircisi gibi…

 Bu tür denetimler ancak performans denetimiyle olur ki performans denetiminin ortadan kaldırılması bizi bu noktaya sürüklemektedir.

Bir de asıl güncel konu yani “WikiLeaks” dediğimiz hadise Büyük Millet Meclisine de yansıdı. WikiLeaks “Bildiğim sızıntılar.” anlamına geliyor, İngilizce birinci kelime, baş harflerinden oluşuyor, öbürü de “sızıntı.”

Şimdi, sızıntılar tabii ki çok üzücü. Amerikan diplomatlarının dedikoduculuk yaptığı anlaşılıyor. Bu dedikoduculukta bazı -bugün Sayın Cumhurbaşkanının da belirttiği gibi- yanlışlarla doğrular bir araya getirilip ortaya atılıyor. Buna karşı çok dikkatli olunması gerekir, özellikle Sayın Başbakanın çok dikkatli olması gerekir çünkü Sayın Başbakan, son zamanlarda bir ödül alma merakına maruz bırakıldı yahut da ödül verme merakına. Bundan evvel çok yakın zamanda -geçen hafta- Arap Bankaları Birliğinin bir ödülüne layık görüldü Beyrut’ta. Arap Bankaları Birliği kendisine yılın ekonomik lideri ödülünü verdi. Şimdi Arap Bankalar Birliğinin üstüne ne vazife böyle bir ödülü vermesi? Şimdi, Allah muhafaza, “Google” denen yahut da “İnternet” denen o ortam -bu WikiLeaks’i de ortaya çıkaran ortam- eğer Arap Bankalar Birliğinin bir link vermesi, İsviçre Bankalar Birliğine, söz konusu olursa -olabilir, ki bütün bankalar dünyada artık uluslararası hâle gelmiş- böyle bir link dolayısıyla Sayın Başbakanın üzerine haksız şekilde bir şaibe düşmüş oluyor. O yüzden, Sayın Başbakanın, kendisine verilen ödülleri kabul etmemesi gerekir.

Albay Kaddafi, demokrasiyle, insan haklarıyla fazla ilgili bir devlet adamı olmadığı hâlde onun elinden insan hakları ödülü almak bence büyük risktir. Bu riske girmemesi gerekir Sayın Başbakanın. Buna benzer daha önce de aldığı ödüller var. O bakımdan, bu riskin özenli bir şekilde ekarte edilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET TAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Yoksa, halkımız, gereksiz dedikodulara yahut da iftiralara Hükûmetin uğrayabileceği gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor.

Sayıştayla ilgili… Bir fason denetim uygulaması başlatılacaktır ne yazık ki bu kanunun kabul edilmesiyle. Bu fason denetim de Haydarpaşa yangınıyla ortaya çıkan görüntüleri tekrarlamaktan başka işe yaramayacaktır.

Son söz şudur: Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar Sayıştay, fakat Sayıştay’ın denetimini kim yapıyor onu öğrenmek istiyorum. Çünkü Sayıştay, herhâlde, Ankara’daki kamu binaları içinde en geniş cepheye sahip, çok büyük binası varken şimdi yeni bina yaptırtıyor. Görevleri daraltılan bu Sayıştayın, yeni binaya neden lüzum gördüğünü, herhâlde kendine yönelik bir performans denetimiyle ortaya çıkarması gerekir. Onu da merak ediyorum çünkü Büyük Millet Meclisi ne yazık ki kendini denetlemekten mahrum bırakıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

AHMET TAN (Devamla) – Eğer Sayıştay da aynı durumdaysa vay geldi kamu yönetiminin başına!

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 510 s. sayılı Sayıştay kanun teklifinin 62. maddesi 5. fıkrasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı” ibaresinin çıkarılıp, “Sayıştayın muhasebe hizmetlerini” ibaresinden sonra gelmek üzere “Sayıştay Başkanı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Hasan Çalış (Karaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 62’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Kıymetli arkadaşlar, teklifin 62’nci maddesinin beşinci fıkrasında Sayıştayın muhasebe hizmetlerini yürütmek üzere atanacak görevlilerin atama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmektedir. Biz önergemizle bu yetkinin Sayıştay Başkanında olmasını istiyoruz çünkü Sayıştaya gerçekten önemli görevler veriliyor. Yüksek bir statü verdiğimiz Sayıştaydan muhasebe hizmetlerini yürütecek görevlilerin atama yetkisinin verilmemesi, böyle bir yetkinin alınması doğru olmaz diye düşünüyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten Sayıştayımızda tecrübeli, birikimli ve önü açıldığı zaman Türkiye’nin önemli problemlerine çözüm getirebilecek bir kadro vardır. Yeter ki bu kadronun çalışmalarını ülkenin yararına hizmete çevirecek imkânları oluşturalım. Böyle bir çalışmanın küçük bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz daha sessiz olursanız lütfen…

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Sayıştayın hazırlamış olduğu Türk Kamu Yönetiminde Yolsuzluklar, Nedenleri, Zararları ve Çözüm Önerileri Raporu’nda denilmektedir ki: Türkiye’deki yolsuzluklar önlenemediği ve bu yolsuzluklar önlenemediği sürece sosyal refahın sağlanamayacağı kaydedilmektedir. Halkın binbir güçlükle devlete ödediği vergilerin karmaşık ilişkiler yumağı içerisinde kaybolduğu tespit edilmektedir.

Kıymetli arkadaşlar, bu çalışmada Türkiye’deki yolsuzlukların tasnifi de yapılmış. Siyasal yolsuzluklar, yönetimle ilgili yolsuzluklar, maddi çıkar karşılığı yolsuzluklar, rüşvet, haraç, rant kollama, monopol kollama, tarife kollama, lisans kollama, kota kollama, teşvik kollama, sosyal yardım kollama, zimmet, maddi olmayan çıkar karşılığı yolsuzluk, kayırmacılık, akraba kayırmacılığı, eş dost kayırmacılığı, siyasal kayırmacılık, hizmet kayırmacılığı ve patronaja dayalı kayırmacılık olarak tasnif edilmektedir.

Kıymetli arkadaşlarım, gerçekten bu rapordaki önemli tespitleri sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bu tespitlerde denilmektedir ki: “Ülkemizde rüşvet ve yolsuzluk olaylarında milyarlarca dolar para dönmekte ve birçok ekonomik karar kamu yararına değil kişisel yararlar gözetilerek alınmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan zararı yine vatandaş ödemektedir.” Sanayiciler ve iş adamları yasal vergiden kaynaklanan yükü hemen hemen tüketicilerin üzerine atmakta, aynı şekilde yasal olmayan bir tür vergi olan rüşvet yükü de hemen tüketicinin omuzlarına binmektedir.

Kıymetli arkadaşlar, mükelleften alınacak vergiler alınmayıp dolaylı vergilere yüklenildiği zaman yine dar gelirlinin boğazına biraz daha çökerek adaletsizlik biraz daha derinleşmektedir.

Türkiye’deki yolsuzluklar için uygun ortam yaratan unsurlar ise şöyle sıralanmaktadır: Bürokratik yapıdaki siyasallaşma, siyasal kayırmacılık, üst düzey yöneticilerin her iktidar değişikliğinde değişmesi, kamu yönetimindeki örgütlenme yetersizliklerinin devletin siyasal yapısında yolsuzluklar için uygun bir ortam hazırlaması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) - ...aile, akraba, hemşehri ilişkilerinin bürokratik süreçlere taşınması, devlet yapısının genelde otoriter ve merkeziyetçi olması, ülke yönetiminde yeterli ve yetenekli insanların yer alma fırsatının zorlaşması, hızlı nüfus artışı, gelir dağılımındaki çarpıklık, işsizlik, yaşam şartlarının zorlaşması olarak belirlenmektedir.

Kıymetli arkadaşlar, bakınız, gerçekten Sayıştay görevlisi arkadaşlarımız bunun gibi pek çok çalışma yapmıştır ama bu çalışmayı kimin adına yapıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yaptığı çalışmalar on yıldır Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir. Hâlbuki milletimizin ihtiyaçları bu raporların gereğini yapmaktır. Raporlarda tespit edilen aksaklıkları ortadan kaldıracak tedbirleri alıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Ben, değerli arkadaşlarım, bu duygularımı sizlerle paylaştıktan sonra vicdanlarınıza seslenmek istiyorum: Ülkemizin bir karşıtı yoktur, gidecek bir yerimiz de yok. Bu ülkenin çocuklarına, geleceğine sahip olalım diyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

62’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 62’nci madde kabul edilmiştir.

63’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin 63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve savcıları” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

 

Konya

Denizli

Isparta

 

 

 

Hasan Çalış

 

Ahmet Duran Bulut

 

 

Karaman

 

Balıkesir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 63 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ahmet Tan

 

Trabzon

İstanbul

“(7) Boşalan bir üst kadroya atanmada aynı derecede yeterli olanlar birden fazla ise; disiplin cezası almamış bulunmak, kıdem ve mesleki inceleme ve yayınlarda bulunmuş olmak tercih sebepleri sayılır. Tercih sebepleri yoksa yapılacak sınavda üstün başarı gösterenler yükseltilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay Yasa Teklifi’nin maddelerinde konuşmacı arkadaşlar Sayıştayla ilgili konular yanında, yine Sayıştayla ilgili belki, o maddeyle bağlantılı olmayan başka konuları veya Sayıştayla hiç ilgili olmayan konuları da gündeme getirebiliyor. Ben, yine Sayıştayın görev alanıyla ilgili bir konuyu bu madde vesilesiyle, tüm siyasi partileri ilgilendirdiği için dikkatinize sunmak istiyorum.

Siyasi Partiler Kanunu’na göre siyasi partilerin harcamalarının denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Son Anayasa değişikliğiyle “Sayıştay tarafından yapılır” olarak bu düzenlendi. Ondan önceki dönemde, Siyasi Partiler Kanunu’na göre Anayasa Mahkemesi denetliyordu; Anayasa Mahkemesi bu denetimi Sayıştay denetçileri vasıtasıyla yaptırıyordu. Son Anayasa değişikliğiyle bu denetim “Sayıştay tarafından yapılır” olarak düzenlendi.

Şimdi, benim söylemek istediğim, sizlerin dikkatine getirmek istediğim konu şu: Anayasa Mahkemesi daha önce yapmış olduğu denetimlerde uzman kuruluş olarak Sayıştay denetçilerinin yardımını istiyordu, denetçiler de rapor düzenliyordu. Ancak düzenlenen raporlar, maalesef hukuka, yasalara aykırı raporlardı. Anayasa Mahkemesi, bu raporlar üzerine karar veriyor, hüküm veriyor, sonuçta eğer bir ödemenin kanuna uygun olmadığı yönünde bir karar vermişse, o ödeme siyasi parti tarafından hazineye tazmin ediliyordu, ödeniyordu. Ama o raporları zamanında incelemiş bir kişi olarak, bir siyasi olarak, o raporlarda kanuna aykırı olarak yazılmış birçok hususu gördüm, tespit ettim, o zaman raporlara bağladım, kendi partimin yetkili organlarına bunu sundum. Örnek veriyorum: Siyasi parti, milletvekilini veya kendi merkez yönetim kurulu üyesi birisini veya bir başka parti mensubunu görevle bir başka ile veya bir başka ülkeye göndermiş, o kişi uçak biletini, kendi adına düzenlenmiş olan uçak biletini siyasi partiye vermiş, siyasi parti de o uçak biletini harcama olarak kaydetmiş. Şimdi, Sayıştay, Sayıştay denetçileri, bu uçak biletinin gider olarak kaydedilemeyeceğini söylüyor. Neden? Çünkü “Uçak biletinin siyasi parti adına düzenlenmesi gerekir.” diyor. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar. Milletvekili havaalanına gittiğinde, partinin verdiği bir görev nedeniyle gidiyorsa, o anda biletini alır, o bilet de o kişi adına düzenlenir. Şimdi, bu bileti, bu biletin ihtiva ettiği tutarı harcama olarak kabul etmemek gerçeklerle, kanunlarla barışık olmamak demektir, bunları kabul etmemek demektir. Veya siyasi parti bir şirketten, bir şahıstan, gelir veya kurumlar vergisi olan mükelleften bir fatura almış, bir mal veya hizmet almış ondan kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere, bir fatura almış, o faturayı gider kaydetmiş, daha sonra bu fatura kaybedilmiş ama daha sonra ilgili şirketten bunun fotokopisini, hatta tasdikli fotokopisini almış, kayıtlar arasına yerleştirmiş. Sayıştay denetçisi arkadaşlarımız “Hayır, bunu gider kaydedemezsiniz.” diyor. “Neden?” “Faturanın aslı yok.” “Tasdikli örneği var.” “Hayır, aslı olmak zorunda.” Vergi hukukunda dahi olayın gerçek mahiyeti esastır. Bu olayı, yani aslı kaybedilmiş olan bir fatura yerine tasdikli fotokopisine dayalı olarak bir mükellef gider kaydetmiş olsa bunu maliye, gelir idaresi kabul eder çünkü olayın mahiyetine bakar. Gerekirse o tasdikli faturayı düzenlemiş gözüken kişiye sorar, bu siyasi partiye böyle bir malı veya hizmeti sattın mı diye. Sattım derse sorun yok, kabul eder. Maliyenin dahi kabul ettiği bir uygulamayı Sayıştay denetçisinin keyfî olarak kabul etmemesini ben hukuka saygısızlık olarak görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Yine bir örnek daha vereceğim: Siyasi partiler istediği kişileri personel olarak istihdam edebilir. Emekli de olabilir bu personel. Bir başka kurumdan emekli olmuştur, siyasi parti o kişiyi istihdam edebilir. Bu kişiye istediği şekilde ücret ödemesi yapabilir. Ücretin herhangi bir sınırı yok. O kişi görevinden istifa ederse, isterse ona kıdem tazminatı da ödeyebilir. Yani kıdem tazminatını ancak işten çıkarılan kişiye verirsiniz diye bir kural yok. O, işten çıkarılan işçinin güvencesini oluşturmak üzere İş Kanun’una konulmuş olan bir düzenlemedir. Sözleşme serbestisi çerçevesinde siyasi parti, herhangi bir işveren gibi kendi isteğiyle işinden ayrılan kişiye de kıdem tazminatı veya bir başka isim altında her türlü ödemeyi yapabilir.

Şimdi, siyasi partilerin harcamalarının denetimi Sayıştaya geçti ama Sayıştay aynı hatalı tutumunu devam ettirebilir. Bunu bu vesileyle yüce Parlamentonun ve Sayıştayın dikkatine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve savcıları” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Emin Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 63’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılar sunuyorum.

Burada yapmak istediğimiz, “mensupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile başsavcı ve savcıları” ibaresinin eklenmesidir.

“Bunu niçin yapıyoruz, gerekçemiz nedir?” diye söylediğimizde, Sayıştay başsavcı ve savcılarının tabi olacağı hükümlere açıklık getirilmektir. Diğer taraftan, konuştuğumuz önergeyle ilgili madde personele ilişkin hükümleri kapsamaktadır.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarıları hazırlanırken hukukun gereği yerine getirilmemektedir, ilgili kurumlar hukuki prosedüre uymamaktadır.

Komisyona gelen tasarılar görüşülürken, alt komisyona havale ediliyor, görülüyor ki ilgili bakanlıkların, tasarılarda imzası olmasına rağmen bakanların, onların bakanlıklarının bile tasarıdan maalesef haberleri olmuyor. Onların görüşmeler esnasında alt komisyonda, kuruluşların, kendilerine tasarıların intikal etmediğini çok açık ve net bir şekilde beyan ettiklerini görüyoruz. Bunu en son Gümrük Kanunu’nda yaşadık, gümrükle ilgili teşkilat kanununda. Görüşme için gelen kurum temsilcilerinin tasarılara muhalefet partilerinden daha fazla muhalefet ettiklerini gördük. O zaman iktidar bu işin yolunu buluyor. Nasıl buluyor? O tasarıya muhalefet eden ilgili bürokratı sayın bakanlar aralarında görüşüp bir daha toplantılara başka bir bürokrat gönderiyorlar. Her ne kadar bazı bakanlıklar, bakanlar bunun böyle olmadığını ifade etse de diğer bakanların bunu ifade ettikleri net bir şekilde tutanaklarda yer alıyor.

Partizanlık diz boyu. Başbakanlık da kurumsal olarak koordinasyonu sağlayamıyor. Dolayısıyla Başbakanlığa gelen kanun tasarılarının ilgili kuruluşların görüşlerine alınmadan gelip Bakanlar Kurulundan tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi, bu işin Başbakanlıkta iyi bir şekilde koordine edilmediğini net ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır, görülmektedir.

AKP Hükûmeti işin ciddiyetine önem vermiyor, işi ciddiye almıyor. Bütün atama ve görevlendirmeler problemli oluyor. Hâl böyle olunca kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal sorunlar giderek artıyor. Gerek Komisyonda gerekse burada defalarca tekrar etmemize rağmen anlayışta bir değişme maalesef yok. Bu nedenle bazı hususları tekrar dile getirmekte yarar olduğu kanaatindeyim.

Bazı teşkilat kanunları plan bütçe teşkilatına uğramıyor. AKP’nin sekiz yıla yaklaşan iktidarı döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen teşkilat kanunu tasarıları bu ilkelere uygun olarak hazırlanmıyor, hazırlanmadığı da ortada. Hizmet ihtiyacına bağlı olmaksızın, birçok teşkilat kanunu değiştirilerek yapılmak istenen kadrolaşma ve tahribata yasal kılıf hazırlanıyor. Nitekim, çıkan bazı teşkilat kanunlarında hemen on-on beş gün önce kanunlaşmasına rağmen ne oluyor? Hemen yeni bir ihtiyaç hasıl oluyor, eksiklik oluyor, unutuluyor, bunun düzenlenme yoluna gidiliyor. Halbuki, bunun bir on-on beş gün  daha bir alt komisyonda veya ilgili kurumlarda haberleşilerek tartışılması, görüşülmesi babında çalışılması hâlinde bunlar eksiksiz ve net bir şekilde ortaya konulacak ve kanunlaşacak. Dolayısıyla, bu problemler ne yapacak? Ortaya çıkmayacak.

Şimdi, AKP’nin “bürokratik formaliteleri azaltmak, verimliliği artırmak ve kamu kurumlarını etkin hâle getirmek” gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği tasarılar gerçekten yeterli teknik donanıma da sahip bulunmamakta. Yakında göreceğiz, elimize gelen bir kanun tasarısı var. Hükûmetin önce sadece 20 madde dediği, bakanların bile karşı çıktığı,  sonra 120 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği ve daha sonra da baktığımızda, bunun herhâlde biraz önce iktidara mensup komisyon üyesi arkadaşlarla da görüştü-ğümüzde 160 maddelere çıkacağını ifade ediyoruz. Gerçekten, bu işin ciddiyetinin kaybolduğunu net ve açık bir şekilde göstermektedir.

Şimdi, elimde İçişleri Bakanlığına ait bir belge var. Bakanlık makamından onay alınıyor ve onay 4483 sayılı Kanun’a göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince, adı geçen hakkında işlem yapılmasına gerek olmadığı söyleniyor. Ama neye dair? Bakın ne diyor: “Arıtma tesisi bakım ve onarım ihalesinin dokuz ayrı bölüm hâlinde yapılması, ihale tekniği ve ihale mevzuatına aykırı ise de bilgi eksikliği ve tecrübe yetersizliği nedeniyle böyle bir yola başvurulduğundan, 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince, adı geçen hakkında işlem yapılmasına gerek olmadığı.” Bu bazı belediyelerde öyle, hukuken çiğnediğiniz bir şey. Benim üzüldüğüm, bunun altında bir genel müdürün imzası var, onun altında müsteşar yardımcısının imzası var, onun altında vali müsteşarının imzası var, onun altında da Sayın Bakanın imzası var.

Şimdi, bazı belediyelere farklı uygulamalar yapıyorsunuz, bazılarına farklı uygulamalar yapıyorsunuz. Bakın, ileride, gerçekten, bu belgeler, sizin siyasi tarihinize kara bir leke olarak geçecek. Bunun olmaması lazım, bunun yapılmaması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 63’üncü madde kabul edilmiştir.

64’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Nevzat Korkmaz

Hasan Çalış

 

Konya

Isparta

Karaman

 

Ahmet Duran Bulut

Mustafa Enöz

Osman Durmuş

 

Balıkesir

Manisa

Kırıkkale

 

 

Mustafa Kemal Cengiz

 

 

 

Çanakkale

 

“(3) Sayıştay Genel Kurulu, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu ve daireler her yıl Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde Sayıştay’a gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra ile bir daire çalışmaya devam eder.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 64 ncü maddesinin madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ahmet Tan

 

Trabzon 

İstanbul

"Çalışmaya ara verme ve izin

Madde 64- (1) Sayıştay Genel Kurulu, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu ve daireler her yıl Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde Sayıştaya gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra ile bir daire çalışmaya devam eder.

(2) Çalışmaya ara verme süresi içinde görevli olarak kalan dairenin başkan ve üyeleri hariç Sayıştay Başkanı, Denetim Kurulu Başkanı, daire başkanları ve üyeler çalışmaya ara verirler. Bu süre içinde Sayıştay Başkanına görevli daire başkanı vekalet eder.

(3)    66 ncı madde hükmü saklı kalmak üzere çalışmaya ara verme süresince Daireler Kuruluna ilişkin görevlerden gecikmesinde sakınca görülenler görevli daire tarafından yerine getirilir.

(4)    Sayıştay Başkan vekili çalışmaya ara verme süresi içinde daire ve kurulları toplantıya çağırabilir.

(5)    Çalışmaya ara verme süresi içinde görevli olan daire başkanı ve üyeler, takip eden yılın sonuna kadar aynı müddetle izinlerini kullanabilir.

(6)    Sayıştay Başkanı, Denetim Kurulu Başkanı, daire başkanları ve üyelerin yıllık izinleri dışındaki kanuni izinleri ile bunlar dışında kalan Sayıştay meslek mensuplarının izinleri hakkında 657 sayılı Kanun hükümleri uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Hükûmet de katılamıyor.

BAŞKAN – Gerekçe.

Gerekçe:

Maddede çalışmaya ara verme gibi diğer kamu idarelerinde olmayan istisnai bir durum düzenlenmektedir. Dolayısıyla maddeye istisnai olan durumla başlamak gerekir. Ayrıca, fıkralar düzenlenirken bir durumdan ötekine atlanmaması ve geçişlerin sağlanması yasa yapmanın asgari şartıdır. Diğer yandan, çalışmaya ara verme ve izinler konusunda Danıştay ve Yargıtay ile uyumun sağlanması amaçlanmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                        Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) ve arkadaşları

“(3) Sayıştay Genel Kurulu, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu ve daireler her yıl Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar çalışmaya ara verir. Bu müddet içinde Sayıştay’a gelecek ivedi işlere bakmak ve gereken kararları vermek üzere sıra ile bir daire çalışmaya devam eder.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrası üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bu önergemizde, özellikle çalışmaya ara verecek birimler arasında rapor değerlendirme kurulunun da olması uygun bulunmuştur grubumuzca. Bu eksikliği giderilmek üzere bu önerge verilmiştir. Bunu takdirlerinize sunuyorum.

Bunun yanında, yüz kırk dokuz yıllık bir kurum olan Sayıştay Kanunu’yla ilgili yüce Meclis önemli bir görevi ifa etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin köklü kuruluşlarından olan Sayıştay, denetimlerinde, denetlenen kurumlar ve kuruluşlar özellikle mali yönden incelenmekte, denetlenmekte ve mali denetimin yanında devletin zarara uğratılmamasıyla ilgili ve devletimizin ali menfaatlerini gözetleme noktasında da görev ifa etmektedir. Özellikle, Sayıştay bu denetlemeleri yaparken resmî kurumlarımızın aynı zamanda uyması gereken yasalar konusunda da rehberlik, önderlik ve kılavuzluk yapmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisince çok önemli bir konuyu görüşürken Meclis çatısı altında bu konuda yine bir konsensüs sağlanamamış, muhalefet partileriyle yine bir uyum sağlanamamış ve bütün önergelerimiz bu bağlamda geri çevrilmiştir. Tekelci bir anlayışla, bütün eksikliklere rağmen, uygulama bozukluğunu da beraberinde getiren bu yasanın birçok eksikliğini bu kürsüden arz eden arkadaşlarımıza rağmen, iktidar, yine bu konuda olumlu, objektif ve katkı sağlayıcı önergelere ve tekliflerimize karşı kapıyı kapatmıştır.

Değerli milletvekilleri, birçok kanun teklifinde tartıştığımız gibi, Mecliste yeterince olgunlaşmayan, tartışılmayan ve kamuda tartışılmayan birçok konu Meclise gelmiş ve Meclisimizden bu kanunlar geçirilmiştir. Özellikle eski bir belediye başkanı olarak, Belediyeler Kanunu bu konuda mütalaa edilip ve birçok belediye başkanımız, belediyemiz, geçen ve kapatılan, Belediyeler Kanunu kapsamında zarar görmüştür.

Yine bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altından geçirdiğimiz Afet Acil Durum Başkanlığı vardır. Bunu da burada arz etmek istiyorum. Özellikle, Afet Acil Durum Başkanlığının Meclisten geçmesiyle birlikte, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Sivil Savunma Genel Müdürlüğü gibi köklü kuruluşlar kapatılmış ve bu kapatıldıktan sonra, bu birimlerde, bu genel müdürlüklerde, özellikle de geçmişte mensubu bulunduğum sivil savunma teşkilatında çok büyük bir personel kıyımı veya personele uzatılmayan el noktasında, personel badire atlatmaktadır. Şu anda, özellikle sivil savunma teşkilatının müdürleri, memurları, kendilerine uzatılmayan denklik makamları karşısında boşta bulunmuşlar, âdeta psikolojik bir boşluğa itilmişlerdir.

Özellikle Vakıflar Yasası da, aynı bu bağlamda telakki edersek Vakıflar Yasası da karşılıklılık esasına dikkat edilmeden, Avrupa’daki örneklerinden daha geride çıkartılarak bugün, Vakıflar Yasası’nın getirmiş olduğu avantajlarla, özellikle azınlık vakıfları mallarını geri almaya başlamış ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli kurumu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü üzerinde de büyük baskıları beraberinde getirmiş, âdeta “Sarı İnek” hikâyesi misali, ciddi avantajları bir bir elimizden geriye vermeye başlamış durumdayız.

İşte bu, tekelci bir demokrat ve tek kişilik bir demokrasi anlayışı içinde, özellikle muhalefet partilerimizin burada ortaya koyduğu teklifler, öneriler, yasa yapma teknikleri ve yasayı yaparken milletimizin ali menfaatleri ve milletimizin geleceği konusundaki, özellikle muhalefet partilerimizin önerileri, görüşleri ve önergelerinin hiç mütalaa edilmemesini, bu tekelci anlayışın ve tek kişilik demokrasi anlayışının, yaklaşımının bir parçası olarak görmekteyiz. Böyle bir demokrasiyi ve böyle bir anlayışı da özellikle Meclis çatısı altında görmek istemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Özellikle, devletimizin kurumları, adalet kurumları, yargı kurumları, denetim kurumları mutlaka siyasallaşmadan, menfaatleşmeden, cemaatleşmeden ve kamplaşmadan yoksun olmalıdır, bunlardan uzak durmalı ve vicdanlaşma saflarında yer tutmalıdır. Bunlara dikkat etmeyen kurumlarımızın gelecekte kendi iç çekişmeleri içinde, kendi kaynaşmaları içinde, kendi iç huzurlarını elde edememenin mücadelesi içinde devlete de millete de faydası olmadan âciz bir görev yapmanın sıkıntısı içinde ve bu kurumlarımızdaki arkadaşlarımız da, çalışanlar da, personeller de bu eksikliği gelecekte hissedeceklerdir diyorum ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

64’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 64’üncü madde kabul edilmiştir.

65’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 65 nci maddesinin birinci fıkrasına, “Daire başkanları” ibaresinden önce gelmek üzere “Denetim Kurulu Başkanı” ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Hikmet Erenkaya

 

Trabzon

 

Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 65’inci maddesinin beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“İlgili, bu dosyayı raportörün önünde inceleyebilir.”

Mustafa Kalaycı

Nevzat Korkmaz

Hasan Çalış

 

 

Konya

Isparta

Karaman

 

Mustafa Enöz

Ahmet Duran Bulut

Erkan Akçay

 

Manisa

Balıkesir

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz Sayıştay Kanun Teklifi’nin 65’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 65’inci maddesi, Sayıştay Başkanı, daire başkanları ve üyeler hakkında yapılacak disiplin kovuşturmasına ilişkin hükümleri düzenlemektedir. Bu yeni düzenleme, hâlihazır, mevcut 832 sayılı -yürürlükteki- Sayıştay Kanunu’nun 95’inci maddesine benzer düzenlemeler içermektedir. Farklılıkların neler olduğuna baktığımızda, bu teklifte, öncelikle, yazılı savunma yapma süresi on günden yedi güne indirilmektedir. Ayrıca, yürürlükteki maddede ilgilinin kendisi hakkındaki dosyayı raportörün önünde inceleyebileceği hükmü yer alırken, şimdi, bu yeni teklifte yer almamaktadır. Oysa 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 43’üncü maddesinde şöyle denilmektedir: “Hakkında soruşturma yapılan kişi bu dosyayı soruşturmayı yapan üyenin huzurunda inceleyebilir.” 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 72’nci maddesinde de “İlgili -yani hakkında soruşturma yapılan- bu dosyayı raportör üyenin huzurunda inceleyebilir.” denilmektedir.

Bu hükümlerde Yargıtay ve Danıştayda ilgililerin savunma haklarını teminat altına almaya yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Bu itibarla, 832 sayılı Kanun’da olduğu gibi, bu hükmün tasarıda yer alması gerekmektedir ve değişiklik önergemiz de bu yöndedir.

832 sayılı Sayıştay Kanunu’nda “Kurul bu hal ve hareketleri sabit gördüğü takdirde bunların mahiyetine ve ağırlığına göre ilgilinin uyarılmasına veya görevine son verilmesine karar verir.” hükmü ise bu teklifte “Kurul bu hal ve hareketleri sabit gördüğü takdirde bunların mahiyetine ve ağırlığına göre ilgilinin uyarılmasına veya istifa etmeye yahut emekliliğini istemeye davete karar verir.” şeklinde yer almaktadır.

Lütfen dikkat buyurun. Bu düzenlemeyle Yüksek Disiplin Kurulu, ilgilinin görevine son verme kararı yerine -bu kararı veremiyor ancak- istifa etmeye yahut emekliliğini istemeye davete karar verecektir. Yüksek Disiplin Kurulunca ve Genel Kurulca verilecek kararın nasıl alınacağı, oylamanın gizli olup olmayacağı konusunda bir düzenleme yapılmamıştır.

Genel Kurul, soruşturma dosyasını görüşerek kararını vermektedir. İlgiliye Genel Kurulda savunma hakkı tanınmamıştır. Soruşturma yapılanın talebi olması ve Genel Kurulun uygun görmesi hâlinde kendisinin Kurulda dinlenmesine karar verilmesinde fayda bulunmaktadır.

Yine, mevcut, yürürlükteki Sayıştay Kanunu’nda “Yüksek Disiplin Kurulunca hizmet süresine göre istifa etmeye yahut emekliliğini istemeye davete karar verilmesi hâlinde Genel Kurulun hastalık, geçici görev ve izin gibi kanuni sebeplerle vazife başında bulunamayan üyeler dışındaki üyelerin tam sayısı ile toplanarak üçte iki çoğunlukla karar verir.” hükmü “Genel Kurul, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile toplanarak katılanların üçte iki çoğunluğu ile karar verir.” şeklinde düzenlenerek toplantı nisabı itibarıyla doğru bir düzenleme yapılmıştır.

Yüksek Disiplin Kurulunca ve Genel Kurulca verilecek kararın nasıl alınacağı, oylamanın gizli olup olamayacağı konusunda bir düzenleme yapılmamıştır. Mevcut, yürürlükteki Sayıştay Kanunu’nun “İlgili görevine son verilmesi kararına tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde uymazsa istifa etmiş sayılır. Bir aylık süre için ilgili izinli sayılır.” hükmü ise yeni teklifte “İlgili emekliliğini istemeye veya istifa etmeye davete dair karara tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde uymazsa istifa etmiş sayılır.” şeklinde düzenlenerek göreve son verme ifadesinden vazgeçilmiştir.

Yüksek Disiplin Kurulu disiplin kovuşturması yapılmasına karar verirse Kurul dışındaki daire başkanları ve üyeler arasından seçeceği 3 kişiyi soruşturma yapmakla görevlendirecektir. Yüksek Disiplin Kurulunda karara katılanlar ile soruşturma yapanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…Genel Kurulda yapılacak görüşmelere katılmaması gerekirken Genel Kurulda görüşme sırasında hakkında kovuşturma yapılan üye toplantıya katılamaz.” denilerek soruşturmalarda taraf olan soruşturmacılar ile Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri Genel Kurul kararına katılmaktadırlar. Disiplin soruşturması Yüksek Disiplin Kurulu üyesi hakkında açılacak ise Kurulun bu husustaki toplantılarına katılmamaları gerekirken bu konuda bir kısıtlama yapılmamıştır. Emekliliğini istemeye veya istifa etmeye davete dair karara karşı yargı yolu açık olduğundan ve sınırlandırılamayacağından dava sonuçlanıncaya kadar ilgilinin kadrosunun doldurulmaması uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle konuşmama son verirken önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Aralık 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.59