Normal 25794 2 16 2010-12-28T13:02:00Z 2010-12-28T13:02:00Z 106 59914 341511 TBMM 2845 801 400624 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 83                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

24’üncü Birleşim

1 Aralık 2010 Çarşamba

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Karabük Demir Çelik İşletmesinde sendika değiştirdikleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı, Adıyaman’ın il oluşunun 56’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 1 Aralık Dünya AIDS Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 76 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verildiğine, bunun cumhuriyetin en büyük atılımlarından, kazanımlarından biri olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

5.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, kadına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne, bugüne kadar kadınlarla ilgili birçok yasal düzenlemeler yapıldığına ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak KARDEMİR’de işten çıkarılmalar konusunu endişeyle takip ettiklerine ilişkin açıklaması

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 30/11/2010 tarihinde yapmış olduğu konuşmada kullandığı cümleleri bir başka anlama gelecek şekilde kullandığına ilişkin açıklaması

8.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un konuşmasında ifade ettiği rapora ilişkin açıklaması

9.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşma üslubuna ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kuveyt Ulusal Meclis Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharıfı ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1343)

2.- (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkan vekili, sözcü seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1344)

3.- (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1345)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen çocukların karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/933)

2.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin, boğazlardan geçen yük gemilerinin yarattığı tehlikelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/934)

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin, tarihî ve kültürel eserlerin korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/935)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/936)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazaları ile ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/901) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin (TOKİ) ön görüşmesinin Genel Kurulun 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir üniversite açılışında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16402)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Diyanet İşleri Başkanının bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16416)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, “sıfır faizli hayvancılık kredisi” uygulamalarına ve süt üreticilerinin sorunlarına,

- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, artan et fiyatlarına ve et ithaline,

- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, hayvancılığın geliştirilmesi ve ithal et konusuna,

- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TMO’dan ayrılmış eski idarecilerin çalıştıkları firmalardan ürün alındığı iddialarına,

TMO çalışanlarının Yenimahalle TOKİ konutlarında bulunan lojmanlarına,

- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi’ne,

- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ithal etlerin denetimine ve hayvancılığın geliştirilmesine,

- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta afetlerden etkilenen çiftçilere yapılan yardım miktarına,

- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, artan et fiyatlarının düşürülmesi için alınacak önlemlere,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TİGEM’e yapılan atamalara,

- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, domates güvesi olarak bilinen “tuta absoluta” zararlısına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/16479), (7/16480), (7/16481), (7/16482), (7/16483), (7/16484), (7/16485), (7/16486), (7/16487), (7/16488), (7/16489)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Alevi vatandaşların sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16516)

5.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16608)

6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, banka kartlarından alınan ücretlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/16654)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Mevlânâ Haftası’na,

Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel, Mardin’de sağlık alanındaki gelişmelere,

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar ilinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Hulusi Güvel,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse,

Mevlânâ’ya;

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Libya lideri Kaddafi tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a verilen ödüle,

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, aile hekimliğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının (10/929),

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 23 milletvekilinin, Ankara’da turizm sektöründe yaşanan sorunların (10/930),

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların (10/931),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin, Orgeneral Eşref Bitlis’in ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması (10/932),

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2202) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

30 Kasım 2010 tarihinde “Yaş sebze ve meyve üretimi içinde yer alan narenciye üretimimizin dış pazarlarda rekabet üstünlüğü sağlayarak, aldığı payın yükseltilmesi bakımından başta üretici ve ihracatçılarının yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, 30 Kasım 2010 Salı günkü 23’üncü Birleşimde Genel Kurulda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Gündemin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (süt üreticilerinin sorunları) (10/327, 10/340, 10/456) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 30/11/2010 Salı günkü birleşiminde birleştirilerek yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/444) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci           sırasında bulunan         (6/1140),

4’üncü                                         (6/1184),

28’inci                                         (6/1331),

37’nci                                          (6/1390),

46’ncı                                          (6/1442),

51’inci                                         (6/1456),

64’üncü                                       (6/1513),

94’üncü                                       (6/1570),

99’uncu                                       (6/1577),

100’üncü                                     (6/1587),

103’üncü                                     (6/1595),

105’inci                                       (6/1602),

111’inci                                       (6/1626),

135’inci                                       (6/1675),

137’nci                                        (6/1681),

143’üncü                                     (6/1695),

144’üncü                                     (6/1696),

145’inci                                       (6/1697),

167’nci                                        (6/1739),

170’inci                                       (6/1742),

171’inci                                       (6/1746),

175’inci                                       (6/1751),

178’inci                                       (6/1758),

179’uncu                                     (6/1760),

194’üncü                                     (6/1814),

195’inci                                       (6/1815),

213’üncü                                     (6/1857),

220’nci                                        (6/1873),

223’üncü                                     (6/1876),

245’inci                                       (6/1933),

246’ncı                                        (6/1934),

250’nci                                        (6/1941),

258’inci                                       (6/1959),

264’üncü                                     (6/1965),

304’üncü                                     (6/2035),

325’inci                                      (6/2060),

377’nci                                        (6/2137),

445’inci                                       (6/2213),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan cevap verdi; soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Niğde Milletvekili Mümin İnan cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510) ikinci bölümünün tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin konuşmasında belirttiği tütün kotasının Hükümetleri zamanında değil, daha önceki hükümetler döneminde olduğuna;

Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasındaki “BOTAŞ’a bağlı BIL şirketinin Genel Müdürüne 500 dolar yevmiye verildiği”ne dair ifadesinin doğru olmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

1 Aralık 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.59’da son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Yusuf COŞKUN

 

Bolu

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 35

II.- GELEN KÂĞITLAR

1 Aralık 2010 Çarşamba

Teklifler

1.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/801) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2010)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/802) (İçişleri; Tarım, Orman ve Köyişleri; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2010)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 12 Milletvekilinin; 12 Eylül 1980 Müdahalesinden Sonra Çalışmadan Alıkonulan, Kapatılan ve Münfesih Sayılan Mesleki Dernek ve Kuruluşların Yeniden Açılması ve Hazineye Devredilen Taşınmazların İadesi Hakkında Kanun Teklifi (2/803) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2010)

4.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; 22/5/2003 Tarihli ve 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/804) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve 19 Milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen çocukların karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/933) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.10.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak ve 29 Milletvekilinin, Boğazlardan geçen yük gemilerinin yarattığı tehlikelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/934) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak ve 29 Milletvekilinin, tarihi ve kültürel eserlerin korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/935) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat’taki çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/936) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2010)


1 Aralık 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Canan Arıtman’a aittir.

Buyurunuz Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, Türk kadınının siyasal haklarını kazanışının 76’ncı yıl dönümünü önümüzdeki 5 Aralık günü idrak edeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı yılında, Türk kadınının belediye meclislerine seçme ve seçilme hakkını kazanışının 80’inci yılında ve milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde edişinin 76’ncı yılında durum kadınlar ve demokrasimiz açısından vahimdir.

Üzerinden bir insan ömrü, birkaç nesil geçmiş ama hâlâ nüfusun ve seçmenlerin yarısını oluşturan kadınları, yüzde 91’i erkek olan meclisler temsil etmekte. Yerel parlamentoların yüzde 96’sı erkek. Kadın belediye başkanı oranımız yüzde 1 bile değil ve 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nde otuz altı ilimizin il genel meclisinde hiç kadın üye yoktur yani otuz altı ilimizin meclisi yüzde 100 erkektir.

Değerli milletvekilleri, adalet, eşitlik, demokrasi bunun neresindedir? Bugün yaşanılan gerçek, meclislerimizin erkek meclisi, demokrasimizin kadınsız demokrasi veya eksik demokrasi veya bir başka deyişle ayıplı demokrasi olduğu şeklindedir.

Meclisimizin duvarında yazan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözünü “Hâkimiyet kayıtsız şartsız erkeklerindir.” diye düzeltmemiz lazım, çünkü yaşanılan acı gerçek budur.

Türkiye gerçek anlamdaki çağdaş demokrasiye ulaşmak istiyorsa, öncelikle nüfusun yarısını oluşturan kadınların siyasetteki eksik temsil sorununu çözmelidir.

Türk kadını 1934’te siyasal haklarını kazandığında dünyada sadece on yedi ülke kadınının bu hakkı vardı ve ilk kez 1935’te Parlamentoya girdiğinde kadın parlamenter oranıyla dünya listesinde ikinci sıradaydık ve o yıllarda Türk kadını, Atatürk’e, tek bir neslin haremin parmaklıkları ardından Parlamento kürsüsüne geçişini görebilmelerini sağladığı için teşekkür ediyordu. Üzerinden nesiller geçti, bugün Türk kadını erkek meclislere uzaktan bakıyor. Yetmiş beş yıl sonra kadın parlamenter oranlarımızla Avrupa parlamentolarında liste sonuncusuyuz. Dünya listesinde bizim üstümüzde yüz otuz yedi ülke var. Biz, demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerle birlikte listenin sonlarındayız.

Toplumumuzun en ağır ayrımcılığa uğrayan kesimi kadınlardır. Uluslararası raporlarla da belgelendiği gibi, ülkemizde çok ağır bir cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır. Kadınların güçlenme alanları olan eğitim, sağlık, çalışma yaşamına ve siyasete katılım, karar mekanizmalarında yer alma konumlarında Türkiye dünyada hep listelerin sonlarında yer almakta ve devamlı geriye gitmektedir.

Ünlü düşünür Stuart Mill’in “Bir ülkenin uygarlık seviyesini anlamak için kadınlarının durumuna bakmanız yeterlidir.” sözünden yola çıkacak olursak, ülkemizin uygar, çağdaş, demokratik olduğunu söylememiz, söyleyebilmemiz mümkün değildir.

Günümüz aydınlarının, yazarların, iktidar mensubu siyasetçilerin ağzından, “demokrasi”, “çağdaş demokrasi”, “ileri demokrasi” sözcükleri eksik olmuyor, ama ne hayret vericidir ki hiçbiri “Demokrasi için kadınların siyasette ve karar mekanizmalarında eşit temsili gereklidir.” demiyor. Bırakın eşitliği, makul, adil bir temsilden dahi bahseden yok.

Kadınların siyasette eşit temsil talebi sadece bir eşitlik talebi değildir, aslında ve özünde bir demokrasi talebidir, demokrasinin gereğidir. Demokrasinin gereği olarak siyasi temsil erkeklerin tekelinden çıkarılmalıdır. Yetmiş beş yıl sonra ulusal Meclisimizdeki yüzde 9’luk, yerel meclislerimizdeki yüzde 4’lük temsil oranları aynı zamanda gerçek demokrasiye olan uzaklığımızın da ölçütleridir.

Kadınların siyasi katılım ve temsil sorununu çözmek, diğer sorunların çözümünde de anahtar konumundadır. Siyasette kadınlara yönelik ağır cinsiyet ayrımcılığının giderilmesi için kota uygulamaları gereklidir. Gelenekler, ekonomik ve sosyal faktörler nedeniyle ülkemizde adalet ve demokrasinin iyi işlememesine göz yumulamaz, seyirci kalınamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Ülkemizde kadınlara fırsat eşitliği kazandıracak kota sistemine, parite yasasına ihtiyaç vardır. Çağdaş, ileri demokrasiler bu sorunu kota uygulamaları ve parite yasalarıyla çözmüşlerdir. Türkiye, kadınların siyasi temsilindeki eşitsizliği giderecek yasal düzenlemeleri yapma konusunda uluslararası sözleşmelere taraf olmuş, taahhütte bulunmuş, gerekli anayasal düzenlemeleri yapmıştır ama gelin görün ki Hükûmet cinsiyet kotası ve parite yasalarını gündeme bile getirmemektedir. Bu konuda Meclisimizde başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefet partileri tarafından verilmiş yasa teklifleri vardır. Ayrıca Kadın Örgütleri Federasyonu, Kadın Hareketi de yıllardır bu konudaki taleplerini sürekli bir eylemlik içerisinde dile getirmektedirler. Buradan onları da minnetle selamlıyorum.

Ancak dillerinden “demokrasi”, “eşitlik”, “özgürlük” sözcüklerini düşürmeyen iktidar ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Evet, tamamlıyorum Sayın Başkan.

“Demokrasi”, “eşitlik”, “özgürlük” sözlerini ağızlarından düşürmeyenler, özellikle Sayın Başbakan, bırakın kota-parite yasaları çıkarmayı, bu konuda kadınlarla âdeta alay etmektedir. Sekiz yıldır iktidarda olanlar, demokrasi söylemlerinde eğer gerçekten samimi iseler kota-parite yasalarını ivedilikle Meclisten geçirmeli, süreç tamamlanmadan yapılacak tüm seçimlerde ise gönüllü olarak cinsiyet kotası uygulayacaklarını deklare etmelidirler. Bu, onlar için bir demokrasi sınavı, bir demokratlık testi olacaktır ve ancak bu şartla “Demokratım.” deme hakkına sahip olabilirler. Kadınlara yönelik bu ağır ayrımcılık, eşitsizlik giderilmeden hiç kimse “hak”, “eşitlik”, “adalet” ve “demokrasi” söyleminde bulunmamalıdır çünkü inandırıcı olamazlar.

Değerli milletvekilleri, adalet ve gerçek demokrasi talep eden kadınların da eşit temsil edileceği meclislerde çalışmanız, çalışabilmeniz dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arıtman.

Sayın Köse, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı, Adıyaman’ın il oluşunun 56’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yılı kutlu olsun. Bu hakkın dünyada birçok ülkeden önce ülkemizde uygulanması bir ayrılacaktır. Bunun önemini belirtmekte yarar vardır.

Sayın Başkanım, yine, bugün, Adıyaman’ımızın il oluşunun 56’ncı yılı tüm Adıyaman hemşehrilerime kutlu olsun.

Adıyaman’ımız, ülkemiz ve dünyamızın en önemli yerlerinden biridir. Yarım yüzyıldan fazla bir süredir il olan Adıyaman’ın sosyoekonomik koşullarıyla daha iyi bir konumda olması gerekmektedir ama ne yazık ki tütünden alternatif ürün projesine, eğitimden teşvike kadar birçok alanda Adıyaman’ımız hak ettiği yerde değildir. Adıyaman’ın gün gelip hak ettiği yere ulaşacağına zerre kadar kuşkum yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Adıyaman’ın il oluşunun 56’ncı yılını kutlar, tüm hemşehrilerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Yıldız…

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 1 Aralık Dünya AIDS Günü’ne ilişkin açıklaması

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

1 Aralık günü tüm dünyada 1988 yılından bu yana “AIDS Günü” olarak anılmaktadır. Bugünün amacı, HIV AIDS’in yayılımını ve HIV ile yaşayan kişilere yönelik ayrımcılığı önlemek için toplumsal farkındalığı artırmaktır.

Birleşmiş Milletlerin son raporuna göre günümüzde tüm dünyada 33,5 milyon insan HIV AIDS ile yaşamaktadır. Bu kişilerin yarısını kadınlar, yaklaşık 2,5 milyonunu çocuklar oluşturmaktadır.

Sağlık Bakanlığının 2010 Haziran verilerine göre Türkiye’de 4.177’ye ulaşmıştır fakat gerçek rakam bunun çok çok üstündedir, çünkü gizlenmektedir.

AIDS, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her kesimden ve her yaştan kadınları, erkekleri ve çocukları etkilemektedir. Sosyal yaşamda AIDS tanısı konmuş bir kişi ile tokalaşmak, öpüşmek, aynı sofrayı, bardağı kullanma gibi davranışlarla bulaşmamaktadır. 1996 yılından bu yana geliştirilmekte olan etkili ilaçlar sayesinde HIV ile enfekte olan kişiler günümüzde kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmektedirler. Dünya Sağlık Örgütü de artık AIDS’i ölümcül bir hastalık olarak değil, şeker ya da tansiyon gibi kronik bir hastalık olarak tanımlamaktadır.

HIV ile yaşayan kişilerin hakları gerek ulusal gerek uluslararası yasal düzenlemelerle koruma altına alınmaktadır. Ancak, ülkemizde HIV ile yaşayan kişiler hâlâ yaşamın birçok alanında temel insan hakkı ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Özellikle kadınların ve çocukların AIDS’ten etkilenmek bakımından daha savunmasız grupları oluşturdukları gerçeği göz önüne alındığında, kadınların ve çocuklar AIDS ile ilgili koruyucu bilgi ve araçlara erişimlerini artırıcı çalışmalar yapılmalı ve cinsel baskı ve şiddete maruz kalmaları engellenmelidir. Bu bakımdan, toplumların ve hükûmetlerin üstlenecekleri insan ve hasta haklarına saygılı yaklaşım AIDS salgınını önlemenin tek etkili yöntemidir.

Yüce heyetinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Sayın Güvel, buyurun.

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 76 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verildiğine, bunun cumhuriyetin en büyük atılımlarından, kazanımlarından biri olduğuna ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 76 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verilmesi cumhuriyetimizin en büyük atılımlarından ve kazanımlarından biridir. Ancak, günümüzde, gerek toplumsal alanda gerek siyasi alanda kadınlarımıza cumhuriyetimizin ilk yıllarında gösterilen hassasiyetin gösterilmediğini gözlemek mümkündür.

Bildiğiniz gibi, Dünya Ekonomik Forumunun açıkladığı raporda kadın-erkek eşitliği sıralamasında Türkiye, 134 ülke arasında ekonomik katılım ve fırsat eşitliği açısından 131’inci, eğitim düzeyi açısından 109’uncu sıradadır. Bu durum kadınlarımızın sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamın dışında tutulmak istendiğinin en büyük göstergelerinden birisidir.

Kadınlar özgürleşmeden toplumun özgürleşmesinin, kadınlar siyasette yer almadan ülkemizin demokratikleşmesinin ve eşitliğin sağlanmasının mümkün olmadığını belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Sayın Türkmenoğlu…

4.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de kadına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 76’ncı yıl dönümünü kutluyorum ve tüm hanımlarımızın gelecek dönemlerde siyasette daha aktif rol almaları konusunda burada bir davet yapmak istiyorum. Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Yerel seçimlerde kadına belediye meclisi üyelikleri, il genel meclisi üyelikleri anlamında en çok yer veren illerden birinin milletvekili olarak konuşuyorum. Konya, yerel seçimlerde en çok kadın aday gösteren ve seçilen iller noktasında Türkiye’de birinci olmuştur ve ben şunu söylemek istiyorum: 1934 yılında kadına seçme ve seçilme hakkı verildi fakat sadece seçme ve seçilme hakkının verilmiş olması yeterli değil, kadına yönelik kadın haklarıyla ilgili yapılan çalışmalar da önemli. Bu noktada hükûmetlerimiz döneminde yapılan çalışmaları kısaca belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz ilk kez Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu geçen yıl kuruldu. Yine, istihdama yönelik çalışmalarımız var. Anayasa’da 12 Eylülde yapılan oylamada kadınlarla ilgili pozitif ayrımcılığın yapılması noktasında anayasal güvence altına alındı. Bu noktada yasal değişiklikler var.

Bir de şu noktaya değinmek istiyorum: Dünya Ekonomik Forumundaki istatistiki bilgiler nasıl elde ediliyor, buna bakmak lazım. Bu noktada kadınlarımızın sıralamasındaki durum evet kötü gözüküyor ama burada çok objektif bir değerlendirme olmadığını da belirtmek istiyorum. Burada çalışmalarımız var, bunu özellikle vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.

Kadına seçme ve seçilme hakkının verilişini tekrar kutluyorum, 2011 genel seçimlerinde Mecliste çok daha fazla bayan milletvekilleri görmek umuduyla tüm halkımızı selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, gene Türk Kadınının seçme ve seçilme hakkı kazanışının 76’ncı yıl dönümü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ağırbaş.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanışının 76’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık 2010 tarihinde Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 76’ncı yıl dönümünü kutlayacağız. Bu konuda konuşmama başlamadan önce hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Avrupa’nın birçok ülkesinde kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip değilken, Atatürk’ün yüksek öngörüsüyle Türk kadınlarına 1934 yılında bu hak tanınmıştı ve Türk kadını 1934’ten bu yana kadar siyasi karar organlarında “yok” denecek kadar az oranda temsil edilmişlerdir. 35’ten bugüne baktığımızda yetmiş iki yılda Türkiye Büyük Millet Meclisinde 233 kadın görev yapmıştır. 2009 yerel seçimlerinde 2.921 erkek belediye başkanına karşılık 27 belediye başkanı kadın olmuştur. İl genel meclisinde 3.379 üyeden 110’u kadındır. Belediye meclislerinin 31.790 üyesinin sadece ve sadece 1.340’ı kadındır. Nüfusumuzun yüzde 50’sini oluşturan kadınların siyasal katılımın dışında kalması Türkiye adına utanç vericidir.

Kadınların biçimsel temsilden gerçek temsile geçebilecekleri bir sayısal eşik vardır. Uluslararası Kadın Hareketince geliştirilip Birleşmiş Milletlerin uluslararası hedefleri arasına da girmiş ve resmî kabul görmüş bulunan yüzde 30’luk asgari temsil eşiğine ulaşmadan kadınların kendi cinslerinin sorun ve gereksinimlerini temsil etmeleri olanaklı görülmemektedir. Bu oranın güvence altına alınması için başta Anayasa olmak üzere Siyasi Partiler ve Seçim yasalarında özel önlemler getirilmelidir.

Kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılımın yetersizliği, siyasal temsilin sorunlarının da en temel ve en yapısal nedenleridir. Kadınların önemli bir çoğunluğu eğitimlerini sürdürecek ya da ekonomik etkinliğe katılabilecek ortam bulamazken, dahası, evlerinde ve onlara biçilen geleneksel rolün katı sınırlarından çıkamazken nasıl siyasete atılmaları ya da nasıl temsil hakkını kazanmaları beklenebilir?

Doğru yönde atılacak adımlarla bu kısır döngü olumlu bir dinamiğe dönüştürülebilir. Kızların eğitimi ve okullaşmasının geliştirilmesi için çabalar artarak sürdürülmelidir. Kadın istihdamı ve girişimciliği desteklenmelidir. Kadın-erkek arası ücret eşitsizliği giderilmelidir. Bunun için istihdamın kayıt altına alınması çabalarına da hız verilmelidir. Kadınların birincil iş tanımına giren “çocuk ve yaşlı bakımı” konusunda devlet kaynaklı çözümler getirilmelidir.

Sayın Başbakan 8 Martta kadınların 3 çocuk doğurması için çağrıda bulunarak, Sayın Bakanı ise Türkiye’de yıllardan beri “Çocuk yapmayın.” telkininde bulunulduğunu ve bunun yanlış olduğunu söyleyerek kadınları çocuk doğurması için teşvik etmektedirler. Muhafazakâr ideolojiye uygun olarak kadını, aile bireylerine bakması için teşvik etmektedir, cinsiyete dayalı iş bölümünde kadının yerinin evi olduğu düşüncesinin ağır bastığı söylemlerdir bu ifadeler.

En az 3 çocuğa sahip olmak, üstelik iş yerinde kreş ve emzirme odası dahi olmayan, yaşlı anne ve babasına bakmakla yükümlü olan kadının istihdama dâhil olması, siyasete katılması, hatta ve hatta sosyal hayata katılması nasıl beklenebilir?

Hükûmet samimi olmalı ve kadını eve mahkûm etme düşüncesinden vazgeçmelidir. Hatırlarsanız, Sayın Başbakan kadına kontenjan uygulamasına da karşı çıkmıştı. Gerçi, bu düşüncesinin altında kadını sosyal yaşamın içine çekmeme eğiliminin yattığını düşünüyorum.

Kadına kontenjan ayrılması geçici bir uygulamadır. Yani kadınlar nüfus sayılarına paralel olarak siyasette, karar alma mekanizmalarında yer almaları gereken oranlara ulaştığında ortadan kaldırılacak, ihtiyaç kalmayacak bir itici güç içeren bir politikadır.

Toplumsal fırsatların farklı toplum kesimleri arasında nasıl dağılacağı, Parlamentoda, hükûmet ve politika belirleyen kamu kurumları gibi yasal, siyasal karar organlarında belirlenmektedir.

Bu süreçlerde kadınların eksik temsili, sorunların çözümsüz kalmasına, devam eden eşitsizlikler ise kadınların eksik temsilinin sürekliliğine yol açmaktadır. Bu nedenle, kadınların siyasal süreçlere katılımını sağlayan adımlar bir an önce, ivedilikle atılmalıdır. Kadınları politikaya çekici, özendirici çalışmalar yapılmalı, kotalar ya da başka mekanizmalar ile yeteri kadar kadını seçebilecek yerlerde aday göstermeyi zorunlu kılacak parti içi düzenlemelere yer verilmelidir. Partilerin karar mekanizmalarında kadın temsilcilerin yer almasını sağlamalı ve her alanda olduğu gibi politikayla uğraşan kadınlara karşı toplumsal bakış açısını ve geleneksel değer yargılarını değiştirecek stratejiler bir an önce geliştirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Türk kadınının siyasi karar alma süreçlerine aktif olarak katılması ve politik alanda görünülürlüğünü artırmanın yolu Demokratik Sol Parti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan kanun teklifinde yer almaktadır. Demokrasi, adalet, çağdaşlık adına söz konusu kanun teklifinin bir an önce komisyonda ve Genel Kurulda ele alınarak yasalaşmasının gerekliliğini tüm kadınlar adına sizlere hatırlatıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle seçme ve seçilme hakkını bize veren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağırbaş.

Buyurunuz Sayın Çalık.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, kadına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76’ncı yıl dönümüne, bugüne kadar kadınlarla ilgili birçok yasal düzenlemeler yapıldığına ilişkin açıklaması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 76’ncı yıl dönümü dolayısıyla söz aldım ben de ve o günden bugüne yüzde 4,1 oranındaki temsil oranının bugün itibarıyla yüzde 9’lara çıkmış olması tabii ki önemli bir başarıdır. Ama bunun yanı sıra çok daha ciddi manada siyasi katılımı da artıracak zihinsel değişimlerin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bugüne kadar yapılan yasal düzenlemeler içerisinde Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu, ailenin korunmasına dair kanunlar dâhil olmak üzere çok önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Bununla birlikte 12 Eylül 2010 tarihinde yapmış olduğumuz Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki değişiklikle birlikte kadına yönelik pozitif ayrımcılık da anayasal güvence altına alınmış vaziyette. Bu yasal düzenlemelerin çerçevesinde yaşanacak ve yapılacak olan zihinsel değişimle de kadınımızın hem siyasi katılım hem istihdamdaki katılım hem toplumsal cinsiyet eşitliği açısından çok önemli kazanımlar sağlayacağını düşünüyorum. Kadın-erkek fırsat eşitliğini sağlarken kadınların da kendi içerisinde eşitlenmesi gerektiği kanaatimi yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalık.

Gündem dışı üçüncü söz, Karabük Demir Çelik İşletmesinde sendika değiştirdikleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’e aittir.

Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Karabük Demir Çelik İşletmesinde sendika değiştirdikleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Ankara’ya yakın illerimizden birisi olan Karabük’te çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Orada 1 liraya satılan demir çelik fabrikası… Bir birim oluşturulmuş, burada 7 kişilik bir yönetim kurulu oluşmuştur o dönemki satış şartnamesine göre. Bu 7 kişinin 4’ü işçilerden oluşmaktadır, 2’si sanayicilerden oluşmaktadır, 1’isi de halktan. Bilahare bize gelen bilgilere göre, bizim edindiğimiz bilgilere göre, yapılan genel kurullarda bağlı bulundukları yani işçilerin bağlı bulundukları sendikanın genel kurullara katılmaması, ihmalkâr davranması, fabrikanın 2008 yılında 300 trilyona yakın kâr etmesi, oradan işçilere kâr payının dağıtılmaması nedeniyle işçiler, değerli arkadaşlarım, sendika değiştirmiştir.

Demir Çelik Fabrikasında 2.641 işçi çalışmaktaydı. Bunlardan 2.151’i bağlı bulundukları sendikadan ayrılarak karşı sendikaya geçmişlerdir değerli arkadaşlarım. Gerekçe, sendikanın gerektiği kadar haklarını savunmamasıdır ve bundan rahatsız olan idare maalesef işçi kıyımına başlamış, işçi çıkışları sıralamayla devam etmiştir.

Sonuçta, değerli arkadaşlarım, bize bilgi geldi. Şahsım, Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk Bey’le Zonguldak’a gittik; Sayın Valiyi ziyaret ettik, Belediye Başkanını ziyaret ettik, taraf sendikaları ziyaret ettik ve Fabrika Genel Müdürüne gittik. Fabrika Genel Müdürünü dinlediğimizde -şu ana kadar binlerce işverenle ilişkim olmuştur, böyle kesin ve kararlı, acımasız bir tutumla hiç karşılaşmadım- “Ben bir tarafım. Burada 600 işçiye kadar işçi çıkaracağım ve bundan sonrası devam edecektir.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada olay şudur: Fabrika dolaylı yollardan üç ailenin eline geçmiştir; Yolbulan ailesi, Güleç ailesi, Yücel ailesinin fabrika eline geçmiştir, üç ailenin. Hangi yollardan buranın sahibi oldu, bu fabrikanın, nasıl sahibi oldu? Sayın Hükûmetimizden özellikle rica ediyorum -Sayın Bakan da burada- bir soruşturması, araştırması gerekir. Yani bu 1 liraya satıldıysa, oradaki işçinin katkısı olsun, payı olsun, sanayicinin olsun, halkın olsun. Yani daha özetle diyecek olursak Karabük’ün olsun ama maalesef, uyanıklar nasıl yapıyor, nasıl ediyorsa, 1 liraya satılan koskocaman bir fabrikayı üç aile ele geçiriyor, ondan sonra saltanatını ilan ediyor, hakkını arayan işçiyi kapının dışına koyuyor.

Değerli arkadaşlarım, işçi hangi şartlarda çıkarılır, bunu biliyorsunuz. Fabrika zarar ederse çıkarılır. Tam tersi işçi çıkarılırken 1.200 işçiyi işe alıyoruz. Tekrar ediyorum, işçiye çıkış verirken 1.200 işçiyi işe alıyoruz. Kusura bakmayın, bunun 600’ünün üzerindekini, yaptığımız tespitlere göre, AK PARTİ’li milletvekillerimiz ve oradaki vatandaşlar veriyor. Ne oluyor sonradan değerli arkadaşlarım? Hakkını arayan işçi kapının dışında kendisini buluyor. Sayın AK PARTİ’liler kusura bakmayın, ya, bu işçiler de sizin vatandaşınız. Yani hak aramak, hakkını gasbedenlere karşı müracaatta bulunmanın suç olduğu nerede görülmüş? Anayasa çıkardınız, Sayın Başbakanımız her tarafta çıktı göğsünü gere gere “Ben, iki sendikaya üye olmayı getirdim.” dedi. İşçi sendikaya üye olmuş, niye işine son veriyorlar? Nasıl oluyor bu değerli arkadaşlarım?

Şimdi, muhterem arkadaşlarım, bakınız, işçi ne yapıyor şu anda Karabük’te? Açlık grevine gitmiş kendisini fabrikanın önünde zincirlerle kilitlemiş. Ne istiyor bu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Diyor ki: “Namusumla çalıştım, hırsızlık yapmadım, amirime karşı gelmedim, verimi düşürmedim, arkadaşlarımla kavga etmedim. Hangi şartlarda benim işime son veriliyor?” Hakkını aramış. Bu suç mu şimdi değerli arkadaşlarım? Bir bölüm işçi de oradan yaya yürüyerek değerli arkadaşlarım, Ankara’ya gelmiştir bugün. Tahmin ederim ki AK PARTİ Genel Merkezini de bu arkadaşların bir bölümü ziyaret edecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, saygıdeğer AK PARTİ’liler; sorun üzerine sorun yaratmayın. İnsanlar arasında ayrım yapmaya müsaade etmeyin. İşçi hakkını arıyorsa, memur hakkını arıyorsa, emekli hakkını arıyorsa bunlara zulmetmeyin, edenlere göz yummayın. Devletsiniz, devletin sorumluluğunu yerine getirin. Ne yapmış adam? Sen bir taraftan işçinin işine son ver, bir taraftan 1.200 işçiyi işe al! Bunun hoşgörülür tarafı var mı sayın milletvekilleri? Bunun nedenini aramak Hükûmetin görevi değil mi? İşten atılanlar bu Hükûmetin vatandaşı değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, bitiriniz.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şimdi rica ediyorum, Hükûmet lütfen işe müdahale etsin. Bu vurguncu, talancı, soyguncu takımı bir fabrika sahibi nasıl oldu? Nerden geldi? Bunu nasıl hak etti? Bunu bir sorun Allah rızası için. Yani nerede bir usulsüzlük varsa, yolsuzluk varsa, bilmem ne varsa buna göz yummak zorunda mısınız? Nedir bunların gücü? Hesap sorun.

Ben Karabük milletvekili arkadaşlarımdan da rica ediyorum. Bir gün gitsinler oraya Allah rızası için. Oradaki insanların bir hâlini dinlesinler, nedenlerini dinlesinler. Yani taraflarından birkaç tane insanı orada işe sokmak onlara huzur veriyorsa yazık ediyorlar.

Ne olmuş, biliyor musun? Bir apartmanda 4 tane işçinin işine son verilmiş, aynı apartmanda 4 tane adam işe alınmış ve huzursuzluk had safhada değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanım, özellikle sizlerden rica ediyorum. Duruma müdahale edin, devlet olduğunuzu ortaya koyun, haksızlıkla mücadele ettiğinizi ortaya koyun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – …vurguncuyla mücadele ettiğinizi ortaya koyun, biz de sizi alkışlayalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Sayın Vural, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak KARDEMİR’de işten çıkarılmalar konusunu endişeyle takip ettiklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak gerçekten KARDEMİR’de bu işten çıkarılmalar konusunu endişeyle takip ediyoruz. Aslında KARDEMİR Karabük ailesinin bir parçası ve orada çalışanlara sahip çıkması kadar aynı zamanda yeni istihdam imkânları da oluşturarak gelişmesi gerekmektedir. Gerçekten bu konuda, orada iş akdi feshedilenlerin içler acısı bir durumla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek istiyorum. Bizler de 57’nci Hükûmet döneminde KARDEMİR’e tekrar faaliyete geçmesi için gerekli destekleri sağlamıştık. Milliyetçi Hareket Partisi olarak iş barışının temin edilerek Karabük ve KARDEMİR’in bütünleşmiş yapısının ortadan kaldırılmasını engelleyecek tedbirlerin alınması, Hükûmetin de özellikle bu işten çıkarmalar karşısında da gerekli uyarıları yapmalarını istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kuveyt Ulusal Meclis Başkanı Jassem Mohammed Al-Kharıfı ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuveyt Ulusal Meclis Başkanı Sayın Jassem Mohammed Al-Kharıfı ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın 23 Kasım 2010 tarih ve 82 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen çocukların karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/933)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Anadilinde eğitim göremeyen çocukların öğrenmede karşılaştıkları güçlüklerin" araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını saygılarımla arz ederim.

1) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                           (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe

Dil, insanlar arasındaki anlaşma ve iletişimin en önemli aracıdır. Anadil ise, çocuğun başta ailesi olmak üzere, soyu, çevresi ve ulusundan bilinçli bir öğrenim süreci olmadan edindiği dildir. Bu bakımdan anadili, "çocuğun anasının konuştuğu dil" gibi tanımlamak yanlış olacaktır. Topluluk kültürünün yaşatılması ve sonraki kuşaklara aktarılması açısından yazılı dil çok önemlidir.

Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı bir paralellik olduğu uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bebek anne karnından başlayıp doğduğu günden sonra seslere karşı sürekli bir duyarlılık içindedir. Dolaysıyla kişi ile anadili arasındaki duygusal ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir.

Çocuk okul çağına gelinceye kadar temel dil yeteneklerini kazanır. Edindiği sözcüklerle düşünür, dış dünya ile bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani gelişimi ve iletişimi; anlaşması, anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna aracılık eden dil ile ortaya dökülür.

Okula başladığında anadili dışında farklı bir dile dayalı eğitim onun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına, çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur. Dolayısıyla başarısızlık kaçınılmaz olmaktadır.

Uzmanların görüşüne göre farklı kültürlerden gelen çocuklar, baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretimin yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla “kendi kültürünü okul kapısının dışında bırakacaksın” dendiği için çocuk kendisini ret edilmiş olarak hissediyor ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş oluyor. Çünkü 7 yaşına kadar çocuk ruhsal ve bedensel olarak ana diliyle şekilleniyor. İlkokula başladığında 7 yılı sıfırlanıyor. Yeni doğmuş gibi bir kalıba sokuluyor. O da çocuğun ruhsal şekillenmesini alt-üst ederek başarısızlıklara ve travmalara neden olmaktadır.

Hakkari'den başlayarak, Kürtlerin yaşadığı diğer bölge illerinin Türkiye geneline göre sırayla sonda yer almaları salt bölgenin “ekonomik geri kalmışlığı” ile açıklamak olanak dışıdır. Kendi ana dilleriyle eğitim alamayan bölge çocukları daha ilköğretim okulunda başarısız olmaktadırlar.

Bundan dolayı kendi anadili dışında eğitim gören çocukların öğrenimde yaşadığı sorunların kurulacak bir Meclis Araştırma Komisyonu ile araştırılması kaçınılmazdır.

2.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin, boğazlardan geçen yük gemilerinin yarattığı tehlikelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/934)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul ve Çanakkale boğaz denizlerinden büyük tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı “Türk Boğazlarındaki sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi ve çözümüne yönelik politika ve önlemlerin belirlenmesi” amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince “Meclis Araştırması” açılmasını arz ve talep ederiz. 07.10.2010

1) D. Ali Torlak                              (İstanbul)

2) Mustafa Cihan Paçacı                 (Ankara)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Sabahattin Çakmakoğlu              (Kayseri)

5) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

6) Bekir Aksoy                               (Ankara)

7) Reşat Doğru                               (Tokat)

8) Murat Özkan                              (Giresun)

9) Şenol Bal                                    (İzmir)

10) Ahmet Orhan                           (Manisa)

11) Akif Akkuş                              (Mersin)

12) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

13) Recep Taner                             (Aydın)

14) Mehmet Zekai Özcan               (Ankara)

15) Necati Özensoy                        (Bursa)

16) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

17) Muharrem Varlı                       (Adana)

18) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

19) Mustafa Enöz                           (Manisa)

20) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

21) Kürşat Atılgan                          (Adana)

22) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

23) İzzettin Yılmaz                         (Çankırı)

24) Hasan Çalış                              (Karaman)

25) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

26) Zeki Ertugay                             (Erzurum)

27) Erkan Akçay                            (Manisa)

28) Metin Ergun                             (Muğla)

29) Cumali Durmuş                        (Kocaeli)

30) Recai Yıldırım                          (Adana)

Gerekçe:

Kıyılarının tamamı Türk toprakları ile çevrili ve tarihî olarak iç sular rejimine tabi Marmara Denizi'nden geçen ve tamamen millî boğaz özelliğine sahip İstanbul ve Çanakkale Boğazları Montrö Sözleşmesi doğrultusunda milletlerarası ulaşımda kullanılmaktadır.

Türk Boğazları uluslararası sözleşmeye tabii ve uluslararası deniz ulaşımında kullanılmaktadır. Toplam uzunluğu yaklaşık 164 mil olan Türk boğazları; coğrafi konumu, fiziki yapısı ile dünyadaki en uzun doğal ve dar su yollarından biridir. Türk Boğazlarında uluslararası deniz trafiği de dâhil her türlü güvenliğin sağlanması, ülkemizin yükümlülüğündedir.

İstanbul Boğazı'nda meydana gelen deniz kazalarına genel olarak insan hataları, teknik arızalar ve İstanbul Boğazı'nın doğal koşullarının neden olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle İstanbul Boğazı; doğal yapısı, meteorolojik ve oşinografik şartları, 80 dereceye varan keskin dönüşleri ile yaklaşık 12 rota değişikliği gerektiren, uğraklı, uğraksız ve günlük ortalama 2500'ün üzerinde hareket gerçekleştiren yerel deniz trafiğinin iç içe ve yoğun olduğu, 6-7 deniz mili/saat hıza sahip karmaşık akıntıların mevcut olduğu dünyanın en zor seyir yapılan, kaza riski çok yüksek su yollarından biridir.

Her yıl Türk Boğazlarından 10 bini tehlikeli yük taşıyan olmak üzere toplam 55 bin gemi geçiş yapmaktadır. Bu nedenle, fiziksel, oşinografik ve meteorolojik olarak emniyetli seyri kısıtlayıcı unsurların yanında, İstanbul Boğazı Panama ve Süveyş Kanalı'nın üç katı yoğunluğunda trafiğe sahiptir. Gemi inşa sanayisindeki teknolojik gelişmeler ve Hazar petrollerinin uluslararası pazara çıkarılması gibi nedenlerle son yıllarda Türk Boğazları'ndan geçen gemilerin boyutları, tonajları ve taşınan tehlikeli yüklerin miktarlarında da önemli artışlar meydana gelmiştir. Dört yıl önce Boğazlardan tehlikeli yük miktarı yılda 65 milyon ton iken bugün 150 milyon tona ulaşmıştır.

İstanbul Boğazı'nda geçmiş yıllarda meydana gelmiş Nassia ve Independenta kazalarında yaşanan tehlikeler, yüksek tanker trafiği sonucunda oluşacak olası bir kazanın, Türk Boğazları'nın tarihi ve doğal çevresine yol açacağı tehlikelere örnek olarak verilebilir.

LPG taşıyan bir tankerin İstanbul Boğazı'nda patlaması halinde 11 şiddetinde bir depreme eşdeğer etki yaratacağı ve an az 50 km çapında bir alanda etkili olacağı göz önüne alındığında böyle bir patlamanın vahameti, 1999 yılındaki Marmara depremi ile kıyaslandığında daha iyi anlaşılacaktır.

Ayrıca, boğazların fiziki özellikleri ve nüfusu tehlikeli yük taşıyan gemilerin potansiyel felaket oluşturması gibi hassasiyetler nedeniyle sansasyon yaratabileceğinden terör eylemleri için öncelikle tercih edilecek yerlerin başında gelmesi göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu nedenlerle, Türk Boğazlarının Karadeniz ile diğer denizler arasında alternatifsiz bağlantı olmasının yanı sıra, 13 milyon nüfusu ile dünyanın en güzel ve tarihi şehirlerinden biri olan İstanbul’dan da geçmesi nedeniyle, dünya denizciliğine yön veren bu önemi göz önünde bulundurularak sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi ile çözümüne yönelik politika ve önlemlerin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 29 milletvekilinin, tarihî ve kültürel eserlerin korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/935)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz tarihi ve kültürel mirası ile çevre değerleri bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir. Tarihi eserlerin korunmasına yönelik tespit, tescil, envanter, bakım, onarım ve güvenlik ile ilgili faaliyetlerin yeterliliği, korunması ve kiralanmasına ilişkin eksikliklerin giderilmesi, gerekli önlemlerin alınması ve yaşanan sıkıntılara yönelik çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve talep ederiz. 07.10.2010

1) D. Ali Torlak                              (İstanbul)

2) Mustafa Cihan Paçacı                 (Ankara)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Ali Uzunırmak                           (Aydın)

5) Zeki Ertugay                               (Erzurum)

6) Kürşat Atılgan                            (Adana)

7) Bekir Aksoy                               (Ankara)

8) Sabahattin Çakmakoğlu              (Kayseri)

9) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

10) Reşat Doğru                             (Tokat)

11) Ahmet Orhan                           (Manisa)

12) Murat Özkan                            (Giresun)

13) Şenol Bal                                 (İzmir)

14) Recep Taner                             (Aydın)

15) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

16) Mehmet Zekai Özcan               (Ankara)

17) Akif Akkuş                              (Mersin)

18) Necati Özensoy                        (Bursa)

19) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

20) Mustafa Enöz                           (Manisa)

21) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

22) Muharrem Varlı                       (Adana)

23) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

24) İzzettin Yılmaz                         (Hatay)

25) Hasan Çalış                              (Karaman)

26) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

27) Erkan Akçay                            (Manisa)

28) Metin Ergun                             (Muğla)

29) Recai Yıldırım                          (Adana)

30) Cumali Durmuş                        (Kocaeli)

Gerekçe

Binlerce yıldan beri sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları, değeri ölçülemeyecek kadar zenginliklerle doludur. Yurdumuzun her köşesinde bulunan ve bütün dünyanın hayranlığını kazanan tarihi ve kültürel eserler Türk ve Dünya kültürünün eşsiz örneklerini oluşturmaktadır.

Paha biçilemeyen kültürel, tarihi ve mimari eserlerin korunması, fonksiyon verilerek kullanılması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması özel ihtisas, büyük mali kaynaklar, iyi bir planlama isteyen zor ve önemli bir görevdir. Buna karşın, aynı zenginliğin korunması, yaşatılması ve geleceğe aktarılması yönünde kullanılabilecek kaynaklar ise son derece kıt olduğu gibi, aynı kaynakları kullanmakla yetkili kurumlar arasında da eşgüdüm eksikliği yaşanmaktadır.

Tarihi eserlerin korunmasına yönelik tespit, tescil, envanter, bakım, onarım ve güvenlik ile ilgili faaliyetlerin yeterliliği, ayrıca bu faaliyetlerin başarılı bir şekilde yürütülmesi için gerekli olan yetki, görev ve sorumluluk sistemi ile mali kaynak ve insan gücü planlamasının yapılması gerekmektedir. Bu husus, özellikle anıtsal nitelikli birçok tarihi ve kültürel varlığımızın korunması ve atalarımızdan aldığımız bu mirası geleceğe bırakma görevi ile daha da önem ve anlam kazanmaktadır.

Bunun yanında ilgili kişi ve kurumların tescil kararlarının gereklerine uyup uymadıklarının takibi yapılmamakta ve bunun sonucunda tarihî ve kültürel eserlere izinsiz müdahaleler olabilmektedir. Tarihî ve kültürel eserlerin korunmasında, birden çok kurumu ilgilendiren alanlarda koordinasyonun sağlanması, kanunlar veya yönetmeliklerle kurumlar arası ve kurum içi yetki, görev ve sorumluluk çakışmalarını engelleyecek düzenlemelerin yapılması, taşınır tarihî eserlerin korunması, sergilenmesi ve kiralanmasında her kurumun sorumlulukları netleştirilmelidir.

Bu nedenle; tarihî ve kültürel mirasımızın korunması çabalarını olumsuz yönde etkileyen unsurların belirlenerek, verimli ve etkin olarak kullanılmasının sağlanmasına yönelik millî bir politika belirlenmesi hayatî önemi haizdir.

Bizi dış dünyaya tanıtmada, ülkemizin adının doğru anılmasını ve dış toplumların bizi doğru yönde tanımasını sağlamada tarihî ve kültürel eserlerimizin payı yadsınamayacak kadar büyüktür. Tüm bu vasıfları üzerinde taşıdığından millî değer sıfatı kazanan bu eserlerin korunması hem devletimizin hem de vatandaşlarımızın başlıca görevleri arasındadır.

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/936)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler konusunda Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Reşat Doğru                               (Tokat)

2) Mustafa Enöz                             (Manisa)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

5) Cumali Durmuş                          (Kocaeli)

6) Mehmet Zekai Özcan                 (Ankara)

7) Zeki Ertugay                               (Erzurum)

8) Sabahattin Çakmakoğlu              (Kayseri)

9) Şenol Bal                                    (İzmir)

10) Recep Taner                             (Aydın)

11) Hasan Çalış                              (Karaman)

12) Hasan Özdemir                        (Gaziantep)

13) Mustafa Cihan Paçacı               (Ankara)

14) Akif Akkuş                              (Mersin)

15) Ahmet Orhan                           (Manisa)

16) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

17) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

18) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

19) Murat Özkan                            (Giresun)

20) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

21) Necati Özensoy                        (Bursa)

Gerekçe

Ülkemizin genelinde olduğu gibi Tokat İlinde tarım yapmaya çalışan çiftçimizin durumu her geçen gün daha da zorlaştığından tarım yapamaz duruma gelmiştir. Tarımsal alanda kullanılan tohum, gübre, mazot ve zirai mücadele ilaçlarının maliyetlerinin her geçen gün yükselmesi, aynı şekilde zor şartlar altında ürettiği ürünün değerinin yıldan yıla düşmesi de çiftçimizi ekonomik olarak çok zor durumda bırakmış, artık tarlasını ekemez hâle getirmiştir. Bu durum Tokat ilini genelinde göçleri artırmıştır.

Çiftçinin ürettiği ürünleri para etmediği için esnafa ve bankalara olan borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir. Tarıma dayalı ekonomi ile ayakta duran ilimizde bu durumdan çiftçinin yanında esnaf da etkilenmektedir.

İlimizde Tekel Sigara Fabrikasının kapatılması ve özellikle sanayi ürünlerine konulan kota sistemi çiftçimizin âdeta elini kolunu bağlamıştır. Bu durum tabandan tavana tüm üretim ve tüketim sektörlerimizi etkilemektedir. Bu sıkıntılar birleştiğinde, neredeyse borcu olmayan çiftçi bırakmamıştır.

Bütün bunlara ilaveten geçmiş yıllarda olduğu gibi 2009-2010 yılı çiftçilerimiz için bol kazançlı, bereketli bir yıl olarak geçmemiştir. Önce dolu afeti, daha sonra aşırı sıcaklardan dolayı ürünlerini kaybetmişlerdir.

Erbaa ilçesi Karayaka, Çalkara, Üzümlü çiftçileri, ürünlerinin para yapmaması sebebiyle buğday, soğan, karpuz üretiminden neredeyse vazgeçecek konuma gelmişlerdir. Zile çiftçileri buğdaydan zarar etmişlerdir. TMO çiftçiye yeterli desteği göstermemiş, üretici çok ucuz fiyata ürününü elden çıkarmıştır. Kazova ve Artova Ovası çiftçileri gelecek yıllarla ilgili ne yapacakları, ne ekip dikecekleri kaygısı içerisindedirler.

Bu şekilde devam etmesi hâlinde çiftçilerimizi çok zor bir gelecek beklemektedir. Çünkü ürettiği ürün, yaptığı masrafı karşılayamaz duruma gelmiştir. Bu durum işsizliğe çare aranırken, giderek artan işsizler ordusuna yenilerini ekleyecek ve Büyükşehirlere daha fazla göç olacaktır.

Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması, hem ilimizde hem de ülke genelinde bu durumda olan çiftçilerimizin durumunun düzeltilmesi açısından yararlı olacaktır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

A) Tezkereler (Devam)

2.- (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkan vekili, sözcü seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1344)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip üyelerini seçmek üzere 24.11.2010 günü saat 14.30’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 14 Üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

                                                                                                           Tuğrul Yemişci

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                   Komisyon Geçici Başkanı

                                    Adı ve Soyadı                    Seçim Bölgesi                           Aldığı Oy

Başkan                  :     Nazım Ekren                           İstanbul                                       14

Başkan vekili         :     Abdurrahman Arıcı                 Antalya                                       14

Sözcü                    :     Hamza Yerlikaya                       Sivas                                         14

3.- (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1345)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Katip üyesini seçmek üzere 01.12.2010 Çarşamba günü saat 10.00’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 14 Üye ile toplanmış ve aşağıda ismi yazılı sayın üyemiz belirtilen göreve seçilmiştir.

                                                                                                             Nazım Ekren

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                         Komisyon Başkanı

                                    Adı ve Soyadı                    Seçim Bölgesi                           Aldığı Oy

Katip                     :     M. Fatih Atay                           Aydın                                        13

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazaları ile ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 01.12.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

26 Kasım 2010 tarih ve 56735 sayı ile vermiş olduğumuz “Ülkemiz karayollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerini ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Genel Görüşme Açılması önergemizin 01.12.2010 Çarşamba (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun 01.12.2010 Çarşamba tarihli bugünkü 24. Birleşiminde yapılmasını Danışma Kurulunun görüşlerine arz ederim.

BAŞKAN – Öneri lehine İstanbul Milletvekili Ahmet Tan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Geliyor, geliyor.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tan. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ederim ve özür dilerim. İlgili Meclis araştırması önergesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu telaşın sebebi, daha önce kurulan bu konudaki Komisyonun raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kitaplaştırılan Komisyonun raporu. Kapıya gelecekti -çünkü ani oldu bu gelişme- bunu almaya gittim ama ne yazık ki yok. Daha önce Sayın Bakana, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerine o kitabı göstermiştim.

Devlette devamlılık var diye, bütün okullarda ezberlediğimiz, bellediğimiz gerçek ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisini kapsamıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde devamlılık ne yazık ki yok. Eğer bu devamlılık olsaydı, trafik konusunda içinde yaşadığımız, ülke çapında yaşadığımız trajik tablo bu kadar kanlı hâle gelmezdi. Ne yazık ki her Kurban Bayramı’nı koçların kurban edildiği değil de vatandaşlarımızın kurban edildiği, yollarda kurban olduğu bir manzara içinde kutluyoruz. Bu bayramda da 160’ın üzerinde vatandaşımız kaza anında ve kaza yerinde öldü. Kaza anı ve kaza yerinin altını çiziyorum çünkü ne yazık ki trafikteki ölülerimiz kaza anındaki istatistikleri kapsıyor, yoldaki yahut da hastanedeki ölümler kesinlikle trafik istatistiklerinin içinde yer almıyor. Bu konuda daha önceki Meclis Araştırması Komisyonunda o zamanki Refah Partisinin ilgilileri vardı, tabii şimdi Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkilileri de aralarında var. O zamanki feryadımız, bu akan kanın… “Akan kan” sözü ne yazık ki daha çok trafik için geçerli çünkü trafikte kaybettiğimiz canlar terörden daha fazla. Tabii insan canı sayıya vurulamayacak kadar azizdir ancak bu konuda depremleri, büyük felaketleri aratmayacak bir trafik tablosu var. Buradaki tek fark, günlere bölündüğü için, saatlere bölündüğü için, toptan gözümüzün önüne gelmediği için ölülerimiz, o yüzden kanıksamış durumdayız. Bu, trafik kazalarından, trafik felaketinden daha büyük bir tehlikedir, daha acı bir durumdur çünkü trafiği kanıksamak, trafikteki bu belayı, bu acıları kanıksamak bizi atalete sevk ediyor. Bu kanıksamayı başta medya olmak üzere bütün toplumda görüyoruz, Büyük Millet Meclisinde de görüyoruz. Kitaplaştırılan o söz konusu Meclis araştırması 21’inci Dönemde olmuştu. Her 55 dakikada 1 vatandaşımızın öldüğünü Komisyon, çalışmalarıyla ortaya çıkartmıştı. Bir yazı yazmıştık Büyük Millet Meclisine Komisyon Başkanlığı olarak: “Görevdeki milletvekillerinden son on yıl içinde kaç sayın milletvekili trafik kazalarında ölmüştür?” diye. Bize, Büyük Millet Meclisi Başkanlığından yanıt geldi: “Bizde ölüm nedenlerine göre bir ayrım yok, siz kendiniz gazete arşivlerini tarayarak bulabilirsiniz.” Yani Büyük Millet Meclisi kendi ölülerini -trafikte ölümleri- sayamayacak bir durumda. Daha yemin etmeden, bir merhum Milliyetçi Hareket Partili milletvekilimiz hemen seçimin akabinde trafikte kurban olmuştu. Belki bu anlamda da o, trafikte kaybettiğimiz değerli MHP’li arkadaşımızın aziz ruhuna hürmeten bu araştırma önergesinin kabul edilmesi gerekir.

Trafikteki ölümler önlenebilir ölümlerdir, tıpkı sigarayla ilgili ölümler gibi. Zaten dünyada, önlenebilir -yani herkesin kaderi tabii, çizili ama- iki ölüm nedeni var. Bunun birisinin üstüne bu Hükûmet gitti. Büyük Millet Meclisinden çıkan kanun gerçekten ciddi tutulan, sigara içmeyle ilgili önlemler dolayısıyla ama ne yazık ki trafikte bunu göremiyoruz.

Trafik sekiz ayrı bakanlığa, belediyeleri de sayarsak dokuz on ayrı kuruma bölünmüş durumda. Bu bölüntülü yapıyı, bu karmaşık yapıyı organize etmek üzere de başbakanlar görevlendirilmiştir. Tabii, garip bir manzara, Başbakan bunca işinin arasında trafikle mi uğraşır? Ama ne yazık ki Karayolları Kanunu’na göre, sayın başbakanlar -şu andaki Başbakandan bahsetmiyoruz tabii, daha önceki başbakanları da kapsıyor- her altı ayda bir, yani yılda iki kere başkanı olduğu Trafik Güvenliği Yüksek Kurulunu toplamakla görevlidir. “Toplayabilir” demiyor, toplamakla görevlidir, daha fazla da toplayabilir. Ne yazık ki bu kurban bayramlarının insan kurbanına dönüştüğü manzara içinde dahi şu andaki Sayın Başbakan, bu toplantıyı yapmamıştır. En azından, duble yollarla ilgili hayırlı bir girişim başlatmıştır bu Hükûmet. Duble yollarla ilgili başlatılan bu girişimin sonucu nasıl yansıdı ölümlere diye, bir ihtiyaçla, bir merakla da toplanabilirdi, bu da yapılmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, geçen grup toplantısında, bayramın hemen ertesinde, bu komisyonun toplanması gerektiğini söyledi, hiçbir cevap gelmedi. Her konuda anında cevap geliyor sayın iktidardan, sayın Hükûmet sözcülerinden ama ne yazık ki buna en ufak bir cevap gelmedi. Bu konuda sayısız önerge verdim. Tabii, gelseydi eğer, iki dakikam olsaydı, o önergeleri burada sallayacaktım. Sayın Başbakana mektuplar yazdım, aleni mektup, burada dağıttım. Gazetelerde yayınlandı mektuplarım. Sayın Başbakan, siyasete atılırken açtığı bir İnternet sitesinde, siyasetin hayat kurtarmak olduğunu tarif ediyordu. Gerçekten de doğrudur, hayat kurtarmaksa eğer siyaset, trafikte ölen vatandaşlarımızın hiç değilse bir kısmının ölmelerini önleyecek tedbirlerin alınması gerekirdi. Bu tedbirler ne yazık ki alınmadı.

16 bayramdır AKP iktidarda, Sayın Başbakan da 16 bayramdır bu ülkenin Başbakanı. Kanunun kendisine yüklediği bu görevi, bu komisyonu toplama görevini, ne yazık ki yerine getirmiyor. Niye getirmediğini de söyleyebilir, belki makul bir sebebi vardır. Onun üzerine, belki biz de buradan muhalefet olarak bir teklifte bulunabiliriz, diyebiliriz ki “Başbakanlar trafikle uğraşmasın, yerine bir başbakan yardımcısı, bir devlet bakanı görevlendirilsin.” Havaları değiştirme imkânımız yok ama havalardan sorumlu bir devlet bakanımız var, meteorolojiden sorumlu bakanımız ama trafiğin bu acı tablosunu değiştirme imkânımız var, trafikten sorumlu bakan yok.

Trafik, ceza yazmak yahut da işte, ilgili plakaları vermek, ehliyetleri vermekle ilgili İçişleri Bakanlığı; kara yolları Bayındırlık Bakanlığında; Ulaştırma Bakanlığı, ruhsatlandırma, kamyon; Sağlık Bakanlığı, acil müdahaleyle ilgili; Millî Eğitim Bakanlığı, ehliyetnamenin, sürücü belgesi vermenin bir yanında duruyor. Bu karmaşık tabloyu, bu koordinasyonsuzluğu giderecek bir başbakan yardımcılığına ihtiyaç var, bir sorumlu siyasetçiye ihtiyaç var. Bunu defalarca verdiğim soru önergelerinde, bu kürsüden yaptığım konuşmalarda ve hepsinden de önemlisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hazırladığı Trafik Güvenliği Raporu’nda belirttik.

Baştan, lafa girerken söylediğim gibi, devlette devamlık var ama Büyük Millet Meclisinde yok. Daha önce, MHP Milletvekili Sayın Ömer İzgi’nin döneminde bu rapor belki de Meclis tarihinde ilk defa kitap hâline getirildi, bu kitaplar çok küçük ücretle belediyelere dağıtılsın diye. Çünkü oradaki sorunlar ve öneriler, işte, kör noktaların yerleri, nasıl önlenebilir, bununla ilgili her türlü ayrıntıyı ortaya koyan bir rapor. Sayın AKP grup yöneticilerine de vermiştim, Komisyon Başkanına, Ulaştırma Bakanına bundan bir ay evvel, fazla taşıyan okul taşıtlarıyla ilgili yahut da minibüslerle ilgili bir düzenleme yaparken verdik. Hepsinden önemlisi, bu sürat tahditlerini yukarı çekerken yapılan konuşmada gösterdim ve verdim bu raporları fakat Meclis sahip çıkmadı, kendi çıkardığı belgeye sahip çıkmadı.

Şimdi, hazırlanacak yeni bir belge de MHP’nin verdiği bu araştırma ile ilgili önerge kabul edilirse bu bir fırsat olacaktır ve Kurban Bayramı’nda trafiğe kurban olan vatandaşlarımızın geride bıraktığı ailelerine, yetimlerine azıcık şifa olacaktır çünkü gerçekten, kanları yerde kalıyor, vatandaşlarımızın hiçbir takibi yapılmıyor. Bu takibi yapacak olan da hepsinden önemlisi, kanuna göre Sayın Başbakandır, Başbakan yapamıyorsa görevlendireceği bir sayın bakandır ama en ufak bir çıt çıkmıyor Hükûmetten. Feryat etti Sayın Kılıçdaroğlu geçen grup toplantısında. Daha da üzücüsü -mesleği gazetecilik olan bir arkadaşınızım- hiçbir gazetede -ne yandaş medya ne özdeş medya, hiçbir gazetede- Sayın Genel Başkanımızın yaptığı bu konuşmaya, yani Sayın Başbakanın Kurulu niye toplamadığı, niye bu konudaki önlemleri gözden geçirip bu kanı durdurmak yoluna gitmediği yolundaki ifadesine bir tek cümleyle bile yer verilmedi. Yani topluca bir uyuşukluk hâli yaşıyoruz toplumda. Bu silkiniş, bu Meclisten başlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu önerge vesilesiyle, söylediğim gibi, bayramı felakete dönüştüren bu manzarayı önleyecek… Çünkü yine önümüzde bayram var, Türkiye yaşadıkça bu bayramları kutlamaya devam edeceğiz ama kutlama imkânı vermiyor trafik kazaları. O yüzden, kesin olarak bu önergenin kabul edilmesi ve Büyük Millet Meclisinin bu konuya el atması gerekir çünkü trafik sahipsizdir, sahip çıkmak Büyük Millet Meclisinin görevidir. Yollarda ölen vatandaşlarımızın kanı bizim sorumluluk alanımıza girer. Canını korumanın, malını korumaktan hiç farkı yoktur, canlarını korumak zorundayız. Ettiğimiz yemin, sadakat yemini vatandaşın canını da kapsar, malını da kapsar çünkü demokrasi, vatandaşlarımız sağsa, yollarda ölmüyorlarsa anlam taşır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tan.

Aleyhinde, Muş Milletvekili Nuri Yaman.

Buyurunuz Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye’de meydana gelen trafik kazaları nedeniyle vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde, her ne kadar aleyhinde söz almışsam da, düşüncelerimizi ve konunun önemini belirtmek bakımından, bu kapsamda söz aldığımı belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Aynı şekilde, ülkemizin çok önemli konularında, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bundan önceki Demokratik Toplum Partisi sürecinde de, bu yüce Meclise, iki yüz otuz altı tane, benzer konuda araştırma önergesi verdik ve bunların içinde, şimdi üzerinde konuşacağımız, ülkemizin trafik sorunu ile kara yolları sorunu gibi grubumuzun aynı şekilde önergesi ve yine arkasından görüşülecek olan TOKİ yönetiminin uygulamaları hakkında da bir araştırmanın yapılmasına ilişkin grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergeleri bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki üç buçuk yılı aşan bu süre içinde kamuoyunun da çok iyi bilmesini isterim ki bu Meclis sadece sayısal çoğunluğuna dayanan bir partinin, bir noktada “Ben yaptım oldu, benim sayısal çoğunluğum her şeyin üstündedir.” düşüncesiyle hareket ettiği için işte böyle zaman zaman Danışma Kurulunun uzlaşmaması sonucu grup önergeleri, araştırma önergeleri ancak o şekilde Meclise geliyor ve bu nedenle de sadece görüşülmüş olmakla geçiştirilerek yine AKP İktidarının sayısal çoğunluğuyla her zaman olduğu gibi biraz sonra yapılacak oylamada da bu nedenle de gündemden düşmüş olacak.

Tabii bu, ülke sorunlarıyla ilgilenilip ilgilenilmediği konusuyla bire bir ilgilidir. Ülkenin gerçekten bu iki konusunda ve benzer araştırma önergelerinde öncelikli olan sorunları olduğunu hepimiz biliyoruz ama ben burada bizi şu anda dinleyen -az sayıda da olsa- değerli AKP milletvekillerinin vicdanlarına sesleniyorum: Siz hiç yakınınızı bu çarpışık yol yapımı ve çözüm bulunmayan trafik kazasında kaybettiniz mi? Ben üzülerek beyan ediyorum, çok değerli 3 kardeşimi, meslek sahibi olan 3 kardeşimi trafik kazasında kaybeden bir kişiyim. O nedenle de trafik kazası denildiği an yüreğim kan ağlar ve vücudumdaki bütün duygularım boşalır. O nedenle de hazırladığımız ve yüce Meclise vermiş olduğumuz önergemizin de bu kapsamda değerlendirileceğini düşünerek şu anda verilen bu trafik kazalarının önlenmesi konusunda alınacak tedbirlerin ve kara yollarıyla ilgili dile getireceğimiz konuların bir araştırma önergesinin okunması düzeyinde değil, bir komisyonun kurulması konusundaki vereceğiniz oylarla belki birtakım yürekleri serinletirsiniz ve bu soruna çözüm bulursunuz.

Evet, trafik kazaları, öyle sanıyorum ki herkesin başına gelebilecek olan şeyler. Hepimiz hemen hemen her gün dört teker üzerindeyiz ve bu dört tekerin de mevcut kara yollarımızda, şehirler arası yollarda, şehir içi yollarda hayatımızı belki kendi elimizle yönettiğimiz bir aracın veyahut da kullanan şoförün, onun güvenine ve onun ferasetine, onun becerisine bırakıyoruz. Ancak tabii bu kazaların büyük bir çoğunluğunun da trafik kural ve trafik alanlarının yetmezliğinden ve kurallara uyulmamasından kaynaklandığını da bilmemiz gerekir.

Avrupa Birliği gündeminde önemli bir yere sahip olan trafik kazaları ve sonucunda meydana gelen ölümlü olaylar her yıl Avrupa Birliğinin raporlarında dile getirilir. 2008 yılındaki Avrupa Birliği raporunda, bu ülkelerde meydana gelen kaza sayısı 1 milyon 300 bin ve ölen kişi sayısı da 39 bin kişi olarak belirtiliyor. Aynı döneme ilişkin Türkiye’deki rakamlara baktığımızda, maalesef bunların sadece Türkiye’deki sayısı 264.163 ve ölü sayısı da 2.969, yaralı sayısını artık burada dile getirmek istemiyorum. Yani Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasının kat kat üzerinde ve bu verileri Türkiye bazında değerlendirdiğimizde de yol kazalarında ölüm oranının maalesef en yüksek olduğu ülkelerden biri de Türkiye ve bu ölümlü trafik kazalarının oranı da yüzde 20.

Yine, demografik olarak, nüfus yapımıza göre de bu istatistikleri incelediğimizde ne yazık ki ehliyet yaşının altında bulunan, on sekiz yaşın altındaki kazalarda 1’inci olan ülkelerden biriyiz. Yine, yirmi-yirmi dört yaş arasındaki ölümlü kazalarda da -yani kullanıcı olarak, şoför olarak kullananlarda da- biz yine Avrupa Birliği 2’ncisi durumundayız, Avrupa Birliğinden sonra 2’nci geliyoruz.

Demek ki bu verilere göre bizim birtakım altyapı ve eğitim eksikliklerimiz var. Altyapı deyince de başta trafiğin çalıştığı, trafiğin işlediği yollarımız geliyor.

Yine, burada bir parantez açarak Türkiye’deki il bazındaki kazaların, ölümlü kazaların sıralamasında da ne yazık ki İstanbul 1’inci sırada ve Ankara ise 2’nci sırada görünüyor. İstanbul’da geçen yıl 10.870 ölümlü ve yaralamalı kaza meydana gelmiş. Bunlarda, bu kazalarda 241 kişi ölmüş. Ankara da il sıralamasında 2’nci. Burada da gerçekleşen kaza sayısı 35.731 ve bunda da 174 kişi hayatını kaybetmiş ki bu iki ilimiz de hem şehircilik bakımından hem altyapı bakımından iddialı olarak iktidarın hep gündeme taşıdığı illerimiz ama ne yazık ki buradaki trafik keşmekeşliği, buradaki, ulaşımdaki altyapı hizmetlerinin yetersizliğinden dolayı ve buradaki denetimin, trafik polisi denetiminin ve verilen cezaların etkisizliğinden dolayı da bu konuda başarılı bir karnemiz yok.

Hükûmet duble yolların sayısını cumhuriyet tarihi içinde en yüksek düzeye yükseltmesiyle övünüyor, tabii bazı bölgeler için bu geçerli. Ben çok spesifik bir örnek vereceğim. Eğer Sayın eski Bayındırlık Bakanımız Zeki Ergezen buradaysa -evet burada görüyorum- onun da dikkatine sunacağım. Kendileri sağ olsun o dönemde -her zaman için sitayişle bahsederim- geri bırakılmışlığımızın ve altyapıdaki eksikliğimizin bilincinde olan bir bölge insanı, bölgenin çocuğu bir bakan olarak elhak o konuda pozitif ayrımcılıkla bölgede çok büyük hizmetler yaptı. Zaman zaman bunu her toplantıda dile getirmekten de geri kalmadım, doğruya doğru demek lazım. Ancak kendisinin de dikkatini zaman zaman o dönemde de çektiğim çok önemli bir yolun hâlen yılan hikâyesine dönüştüğünü, bilhassa Bitlis-Diyarbakır’ı Muş üzerinden, Malazgirt üzerinden Erzurum’a bağlayan, Ağrı’ya bağlayan Ahlat-Malazgirt arasındaki yolun ben kendimi bildim bileli kara yolları ağında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…olmasına rağmen bu yol hâlen teknik araştırmalar ve ilgili bilimsel incelemeler yapılmadan her yıl yapılıyormuş gibi gösterilerek, programa alınarak bugüne değin çalışır bir hâle getirilmemiştir. İşte bu duble yolları ve ulaşımı en üst düzeye getirdiğini iddia eden iktidara verilecek olan en güzel örnektir.

Yine aynı şekilde, Malazgirt-Erzurum arasındaki Aktuzla yolu da aynı teknik eksiklikleriyle her yıl kazalara neden olmaktadır. Bu arada Bulanık, Malazgirt ve Patnos arasındaki yolun da bilinçli olarak yapılmaması, her yıl yılanvari olan ve virajlarında her yıl onlarca kişinin kaybına neden olan bu yolların da düzeltileceği düşüncesiyle bu araştırma önergesinin vicdanlara seslenerek onaylanmasını ve en kısa sürede bir komisyon kurularak bunların araştırılmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.

Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmek amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz genel görüşme açılmasıyla ilgili önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde meydana gelen trafik kazalarında her yıl binlerce insanımız hayatını kaybetmekte, on binlercesi de yaralanmaktadır. Trafik kazaları sonucunda yok olan ve parçalanan aileler ile yaşamının geri kalan bölümünü engelli olarak sürdürmek zorunda kalanlar olayın sosyal boyutunu ortaya koymakta, ayrıca yaralıların tedavi süreçleri ve maliyetleri ile kaza sonrasında meydana gelen maddi hasar miktarı ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Kara yollarına alternatif diğer ulaşım sektörlerinin yetersizliği, yeterli düzeyde yatırım yapılmaması ve her hükûmet döneminde sadece kara yolları politikalarına ağırlık verilmesi gibi etkenlere bağlı olarak, ülke içi ulaşımda kara yolu ulaşımının daha da çok kullanılması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Bu kapsamda, ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 95’inin, yük taşımacılığının da yüzde 92’sinin kara yolları vasıtasıyla gerçekleştirilmesi, trafik kazaları riskinin yüksek seviyede olmasına neden olmaktadır.

Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarını incelediğimizde, 2003 yılında ülkemizde 455.637 kaza meydana gelirken, 2009 yılında ise bu sayı yüzde 227’lik bir artışla 1 milyon 34 bin 435’e yükselmiştir. Trafik kazalarındaki artışa paralel olarak ölü ve yaralı sayısında 2003 yılından itibaren artış görülmektedir. 2003 yılında trafik kazaları neticesinde yaralananların sayısı 117.551 iken 2009 yılına gelindiğinde bu sayı yüzde 70’lik bir artışla 200.405’e ulaşmıştır. Benzer biçimde ölü sayısı ya da kaza tespit tutanaklarındaki ölü sayılarına yaralı olarak hastanelere kaldırılan ve hayatlarını kaybedenlerin büyük bir kısmı dâhil edilmese de resmî rakamlar 2003 yılında 3.959 iken bu sayının 2009’da 4.300’e yükseldiğini göstermektedir. Dolayısıyla kaza sonucunda ölenlerin sayısı açıklanan rakamların oldukça üzerindedir.

Ayrıca, OECD raporlarında 2003 yılında 100 bin araca düşen ölü sayısı bazı OECD ülkelerinde ortalama 16’iken ülkemizde bu oran 44 olarak gerçekleşmiştir. OECD ülkelerinde meydana gelen trafik kazalarıyla ülkemizdeki durum karşılaştırıldığında yaşanmakta olan trafik kaza sorununun büyüklüğü net olarak ortaya çıkmaktadır.

Kurban Bayramı tatilinin başladığı 13 Kasım 2010 Cumartesi gününden itibaren tüm yurtta meydana gelen trafik kazalarında 144 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, 773 insanımız da yaralanmıştır. Son altı yılda sadece kurban bayramlarında 646 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi ve 17.948 insanımızın yaralanması Türkiye’de yaşanmakta olan trafik terörünün büyüklüğünü teyit etmektedir.

Değerli milletvekilleri, meydana gelen trafik kazalarının birçok nedenleri vardır. Bunların başında aşırı hız, alkollü araç kullanımı, bozulmuş yollar, standart dışı yükleme, kurallara uymama ve yeterli eğitimin verilmemesi gibi nedenler gelmektedir. Bu nedenlerin dışında da devletin trafik ve ilgili, yetkili ve düzenleyici kuruluşlarının yapmış olduğu hatalı ya da eksik uygulamalar bulunmaktadır. Yaya denetimlerine yeterli öncelik verilmemesi, yayaların kurallara uyma alışkanlıklarının yeterince sağlanmaması sebebiyet vermektedir. Son on yıllık Emniyet Genel Müdürlüğü istatistikleri incelendiğinde trafik kazaları sonucunda hayatını kaybedenlerin yaklaşık yüzde 22’sinin yayalar olduğu görülmektedir. Sürücüler tarafından yaya geçitlerinde ilk geçiş hakkının yayalarda olduğu kuralına riayet edilmemekte ve trafik polisleri tarafından da bu yönde yaygın bir kontrol maalesef yapılmamaktadır.

Bir diğer husus: Şehirler arası yapılan ve çoğu yerde de senede en az bir iki kez bakım onarım geçirilmek zorunda kalınan standart dışı duble yollarda meydana gelen bozulmalar ve çökmeler, trafik işaretlerinin doğru ve yerinde olmaması ve silinen bazı yerler, kaza riskini ve sayısını artıran nedenlerdir.

Ayrıca, direksiyon eğitimlerinde, sürücü adaylarına her türlü trafik ortamında neler yapılması gerektiğinin öğretilmesi ve bu becerilerin kazandırılması yerine, adaylara, aracı hareket ettirerek düz yolda kullanabilmelerinin öğretilmesiyle yetinildiği görülmektedir. Direksiyon eğitimlerinin, nitelikleri bakımından yönetmelikle belirlenen eğitim alanlarında verilmesi gerekirken, kurslar, gerekli altyapıdan yoksun eğitim alanlarında eğitim vermekte ya da söz konusu alanlar hiç kullanılmamaktadır. Dolayısıyla motorlu taşıt sürücü kursları etkin bir şekilde denetlenememektedir. Yapılan denetlemeler ise genellikle kursların fiziki şartları, büro ve personel işleri gibi eksikleri üzerinde yoğunlaştırılmaktadır. Sonuçta, gerekli eğitimi tam olarak almadan sürücü belgesini alan sürücüler trafiğe çıkarak, başta kendi hayatları olmak üzere, vatandaşlarımız için büyük tehlike oluşturmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, trafik açısından tehlike oluşturan ve trafik kazalarının yoğun olarak meydana geldiği noktalarda kazaları önleyici alt ve üstyapının trafiğinin gerektirdiği fiziki şartlara kavuşturulması ve trafik güvenliğine yönelik teknolojik imkânlardan faydalanılması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Trafik ve yol güvenliği konularında kamu ve sivil toplum kurum ve kuruluşlarının topluma yararlı projeler geliştirmeleri teşvik edilerek toplumun bütün kesimine yönelik, trafik ve yol güvenliği konusunda ve alanında bilimsel ve eğitsel nitelikte paneller ve benzeri nitelikte toplantılar ve etkinlikler düzenlenerek toplumsal bilincin artırılması hususunda hepimize görevler düşmektedir. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan Trafik Genel Eğitim Planı da günün koşullarına uygun olarak yeniden gözden geçirilmelidir. Denetimlerin etkin şekilde gerçekleştirilebilmesi için trafik kazaları ve kural ihlallerine ilişkin risk analizlerine dayalı denetim modellerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Şehir içlerinde okul ve hastane bölgeleri ya da kaza kara noktaları gibi hıza duyarlı, riskli yol güzergâhlarından başlanmak suretiyle kameralı denetim sistemi kurulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Sürücülerin hızlı araç kullanımını önlemeye yönelik olarak bazı noktalara yerleştirilmiş olan ışıklı panoların kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

Emniyet Genel Müdürlüğü trafik denetlemelerine ilişkin kısa, orta ve uzun vadeli ölçülebilir amaç ve hedefler belirlemeli, ekip faaliyetlerinin etkin bir şekilde izlenmesine yönelik risk kontrol mekanizmaları mutlaka oluşturulmalıdır. Diğer yandan bu amaca yönelik olarak yürütülen plan, proje çalışmaları bir ulusal trafik güvenliği stratejisine entegre edilmelidir. Yaya Hakları Bildirgesi’nde yer verilen hususlar ülkemiz için de esas alınmalı ve denetimlerde yaya güvenliğini sağlayıcı hususlara mutlaka öncelik verilmelidir. Trafik birimleri ve fahri trafik müfettişleri arasında iş birliği ve koordinasyon geliştirilmeli, sürücüler üzerinde algılanan yakalanma riskini artırmaya yönelik olarak sisteme etkinlik ve süreklilik kazandırılmalıdır. Tüm denetimlerde sürekliliğin sağlanması bakımından aynı güzergâhta bulunan trafik birimlerinin de denetimlerinin koordineli bir şekilde yürütülmelerini sağlayacak bir sistem kurulmalıdır.

Okullarda trafik ve ilk yardım derslerini verecek öğretmenlerin müfredata uygun şekilde eğitim almalarını sağlamak açısından Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK ve İçişleri Bakanlıkları arasında koordinasyon ve iş birliği mutlaka sağlanmalıdır. İl emniyet müdürlüklerinde konusunda deneyimli personelin okullarda öğrencilere, öğretmenlere, velilere ve idarecilere yönelik trafik güvenliğiyle ilgili seminerler verebilmesi için daha yakın iş birliği ve koordinasyon sağlanmalı, buna süreklilik kazandırılmalıdır. Trafikte uygulamalı eğitime etkinlik kazandırılabilmesi için öğrenci sayıları göz önünde bulundurularak her il ve ilçede park ihtiyacı tespit edilmeli, imar planlarında merkezî trafik parklarına yer verilmelidir. Ayrıca, fiziki koşulları uygun okullarda trafik eğitim parklarının yer almasını sağlayacak girişimlerde bulunulmalı, parkların kullanımının planlanması aşamasında kurumlar arası iş birliği mutlaka sağlanmalıdır. Trafik eğitiminin topluma en hızlı ve en yaygın bir şekilde ulaştırılmasında, radyo ve televizyon olanakları da geniş ölçüde mutlaka kullanılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, artık vahim bir boyut kazanan ve çok büyük acılara sebep olan trafik facialarının önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluk hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu nedenle, milletimizin hayatlarının ve umutlarının yollarda kaybolup gitmesine bir son verilmesi önümüzdeki en acil konular arasında olmalıdır. Dolayısıyla, trafik kazalarının azaltılabilmesi için en önemli hedef, mutlaka yoğun bir çalışma göstermek olmalıdır. Bu nedenlerle, ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin ve alınması gereken önlemlerin belirlenerek gerekli yasal ve yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi kaçınılmaz bir hâl almıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Torlak.

Aleyhinde, Giresun Milletvekili Ali Temür.

Buyurunuz Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin, ülkemiz kara yollarında meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin araştırılması ve alınması gereken önlemlerle ilgili komisyon oluşturulmasına yönelik teklifini biz uygun buluyoruz ama zamansız buluyoruz. Çünkü, Türkiye’de gerçekten trafik kazaları halkımızın canını yakıyor, bizleri üzüyor, binlerce insanımız sakat kalıyor, binlerce insanımızı kaybediyoruz. Fakat şu anda bu verilen önergeyi, daha önce Danışma Kurulunda alınan karar çerçevesinde Meclisin çalışma gündemini etkilemeye yönelik olarak görüyoruz.

Teklifimiz şudur: İnşallah, önümüzdeki yasama yılında, AK PARTİ Grubu olarak öncelikle bu önergenin gereği olarak komisyonun kurulabilmesi için biz tarafız. Bu konuda, gelecek yıl öncelikle bu konunun gündeme alınmasını teklif ediyoruz.

Şunu ifade edelim: AK PARTİ İktidarı olarak cumhuriyet tarihinde, özellikle kara yollarında standardın artırılması, bölünmüş yolların artırılması noktasında çok büyük çalışma yaptık. 2002 yılı itibarıyla yaklaşık 6 bin kilometre bölünmüş yol var iken biz şu anda 19 bin kilometrenin üzerine çıktık şükürler olsun. Yani yaklaşık sekiz yıl içerisinde 23,5 katrilyon ya da yeni para deyimiyle 23,5 milyar para harcadık ve çalışmalarımız çok hızlı bir şekilde devam ediyor. Ve bizim amacımız aynı zamanda halkımızın güvenli seyahat edebilmesi için sadece kara yoluyla değil hava yolu ve tren taşımacılığına da çok büyük önem veriyoruz. İktidarımız döneminde hava yolunu halkın yolu yaptık, tren yolunu Türkiye'nin geneline yaymaya çalışıyoruz; hızlı trenle şu an Eskişehir’e kadar bağlandı -inşallah- İstanbul ve Konya projelerimiz devam ediyor.

Yine, trafik terörü Türkiye'nin temel sorunları arasında ilk sıralarda yer almaktadır. On binlerce insanımızın hayatını kaybettiğini ifade ettik. AK PARTİ Hükûmeti 2002 yılında göreve geldikten sonra bu konuda önemli adımlar atarak duble yolların yapımına büyük bir ağırlık verdi. Bu sayede geride kalan sekiz yılda seksen bir ilde binlerce kilometre, yaklaşık 16 bin kilometre civarında duble yol yaptık ve bu duble yolların yapılması sayesinde, şükürler olsun, bu güzergâhlardaki kaza sayısında yüzde 55,6; ölü sayısında yüzde 58,3 oranında, yaralı sayısında ise yüzde 40,3 oranında azalma meydana gelmiştir.

Yine, bu kazaların meydana gelmesi sadece kara yollarının yeterli olmamasından kaynaklanmıyor; yapılan çalışmalarda, istatistiki bilgilerde, bir araştırmacının ifadesine, çalışmasına göre, meydana gelen trafik kazalarının yüzde 23,5’u alkollü araç kullanmaktan, yüzde 22’si hatalı sollamadan, yüzde 17’si sürücünün yorgun ve uykusuz olmasından, yüzde 16’sı sürücünün yeterli tecrübeye, yeterliliğe sahip olmamasından, yüzde 15’i de aşırı süratten kaynaklanmaktadır.

Yine, bakınız, AK PARTİ İktidarı gerçekten halkımızın refah düzeyini artırmıştır. Bunu trafiğe giren araç sayılarından çok rahatça anlayabiliriz. 2002 yılında trafikte kullanılan, seyahat eden araç sayısı, motorlu araç sayısı 9 milyon 274 bin 780 iken, 2010 Ekim sonu itibarıyla bu sayı 14 milyon 943 bin 715’e çıkmıştır. Tabii şunu görmek lazım değerli dostlar: Eğer AK PARTİ iktidar olmasaydı, bu binlerce kilometre yollar yapılmasaydı acaba bu sayıdaki milyonlarca araç nereye sığacaktı? Şükürler olsun, araç sayısının bu kadar artmasına, sürücü sayısının bu kadar artmasına rağmen -biraz önce konuşmacı arkadaş bazı bilgiler verdi, gerçekten ben de, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden aldığım bilgileri arz etmek istiyorum- 2002 yılında 1 milyon araca düşen ölü sayısı trafik kazaları sonucu 449 iken, 2009 sonu itibarıyla 1 milyon araca düşen ölü sayısı 300’e düşürülmüştür. Yani, araç sayısının sekiz yıl içerisinde yüzde 50 artmasına rağmen, sürücülerin artmasına rağmen 1 milyon araca düşen ölü sayısı 300’e düşürülmüştür ama yeterli değildir. Önümüzdeki süreçte gerçekten böyle araştırma ve soruşturma komisyonları kurularak inşallah sadece kara yollarıyla alakalı değil, eğitimle, kültürle, bir trafik kültürünün oluşturulmasıyla alakalı mutlaka bu Meclisin çalışma yapması lazım. Buna biz canıgönülden inanıyoruz.

Yine, bakınız değerli dostlar, 1/4/2008 tarihinden itibaren vatandaşların kendi aralarında anlaşarak tuttukları tutanak sayıları söz konusu, TRAMER veri tabanından alınarak toplam kaza sayısına bu ilave edilmiştir. Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının azaltılması ve trafik sorununun çözümüne yönelik olarak “Trafik Güvenliğinde Yeni Açılımlar, Hedefler ve Çözüm Projeleri” adı altında bir proje hazırlanarak 01/01/2008 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuştur İçişleri Bakanlığı tarafından.

Araç sayısındaki artışlara rağmen projenin ilk yılı 2008’de, 2007 yılına göre ölümlü kaza sayısında yüzde 15,6; ölü sayısında yüzde 15,4 düşüş sağlanmıştır. Projenin ikinci yılı olan 2009 yılında ise 2007 yılına göre ölümlü kaza sayısında yüzde 14,2; ölü sayısında yüzde 14,1 azalma meydana gelmiştir. Projenin aynı kararlılıkla devam ettirildiği 2010 yılının ilk dokuz ayında, 2007 yılının ilk dokuz ayına göre ölümlü kaza sayısında yüzde 18,1; ölü sayısında yüzde 19,2 azalma meydana gelmiştir değerli dostlar.

Yine maddi hasarla sonuçlanan trafik kazalarında tarafların trafik polisi beklemeden uzlaşarak trafiğin tıkanıklığını engellemek açısından tutanak tutmalarına imkân sağlayan düzenleme 1 Nisan 2008 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuştur. 30 Eylül 2010 tarihine kadar olan otuz aylık dönemde meydana gelen 2 milyon 305 bin 87 maddi hasarlı trafik kazasında 1 milyon 814 bin 768’inde taraflar anlaşarak kendi aralarında tutanak düzenlemişlerdir. 490.319 kazaya ise trafik ekipleri müdahale etmiştir. Başka bir ifadeyle, maddi hasarlı kazaların yüzde 87,7’si anlaşmayla sonuçlanmıştır.

Yine, bakınız, şu anda elimde, değerli dostlar, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun yaptığı bir çalışma var. Bu çalışmada da motorlu araç sayısı son on yılda 2 kat artarak Ağustos 2010’da 14 milyon 828 bine yükseldiği hâlde, bu durumun trafik kazalarında artışa yol açmasından korkulurken, duble yollar imdada yetişmiştir. Bölünmüş yollar sayesinde ölümlü trafik kazaları yüzde 18 azalmıştır. Bu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun, TESK’in Trafik Raporu’ndan çarpıcı bilgilerdir değerli dostlar.

Yani, bu şunu gösteriyor: Biz AK PARTİ İktidarı olarak kara yolunda çok büyük bir devrim yaptık, çok büyük icraatlara imza attık ama bunu yeterli görmüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergeye önümüzdeki aylarda, önümüzdeki yasama yılında biz de katkı sağlayacağız. Meclisimizde, inşallah, böyle bir araştırma komisyonu kurulması taraftarıyız. Çünkü, biz, her ne kadar trafikteki araçlar yüzde 50, yüzde 70 artmış olmasına rağmen, trafik kazalarımız, ölüm sayısı araç sayısına göre yüzde 50 azalmış olmasına rağmen, bir tane dahi trafik kazasında ölümü kabul etmiyoruz. Bunun için, AK PARTİ Hükûmeti olarak gerekli çalışmaların her zaman yanında olacağız ama şunu da görmek lazım değerli dostlar: Türkiye'nin genelinde hangi bölgeye gidersek gidelim, Türkiye, vücudumuzdaki kılcal damarlar gibi duble yollarla kaplanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kendi bölgemden örnek vermek gerekirse, şu anda Ankara’dan Karadeniz’e, Giresun’a kadar duble yoldan gitmekteyiz. Samsun’dan Sarp’a kadar, dünyanın belki maliyeti en büyük sahil yolunu yaptık, duble yolunu yaptık şükürler olsun.

Bakınız, biz daha önce 8 saatte, 10 saatte giderken, şu anda 6; 6,5; 7 saatte ilimize gidiyoruz. Bu konuda bir hatıramı anlatmak istiyorum: Geçenlerde Giresun’a giderken duble yol üzerinde bir çalışma olduğu için yol kapalıydı -Bolaman geçişini kastediyorum- eski yoldan gitmek zorunda kaldık ve o yoldan gidince yeni yolun kıymeti daha güzel anlaşılıyor. Ben, bu konuda, Sayın Başbakanımıza, Hükûmetimize, bakanlarımıza, ülkemize yaptıkları bu güzel hizmetlerden dolayı, otoyollardan, duble yollardan, bölünmüş yollardan dolayı teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Temür.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.43


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı aranmıştı ve bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/901) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin (TOKİ) ön görüşmesinin Genel Kurulun 1/12/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 01.12.2010 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (TOKİ); (10/901) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 01.12.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Gaziantep Milletvekili Akif Ekici.

Buyurunuz Sayın Ekici.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2985 sayılı Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bugün Türk kadınının seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 76’ncı yıl dönümünü kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, 1980’lerde ülkemizde konut ihtiyacının karşılanması ve özellikle yoksul kesimdeki insanların konut ihtiyacını karşılamak için kurulmuş olan TOKİ, o günlerde çok ciddi şekilde önemli işler yapacağı düşüncesiyle karşılanmıştı fakat özellikle AKP döneminde yapılan değişikliklerle asıl amacından hızla uzaklaşmış ve iktidarın rant kuruluşu hâline gelmiştir. Bu süreçte TOKİ’ye konut sektörüyle ilgili şirketler kurmak ve şirketlere ortak olma yetkisi verilmiş, Toplu Konut Fonu’nun kaldırılması suretiyle konut üretimi için en temel gereksinim olan arsayı üretme imkânına kavuşturulmuştu. Böylece, sahip olduğu güçle istediği yere istediği binayı diker, dilediği işi yapar hâle gelmişti.

5162 sayılı Yasa’yla TOKİ'ye, her türlü imar planı yapma yetkisi ve belediyelerin üç ay içerisinde onaylamadığı imar planlarını resen onaylama yetkisi de verilmişti. Ayrıca, 5018 sayılı Yasa’nın dışına çıkartılarak denetim mekanizmasından, hesap verme sorumluluğundan da azledilmişti.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının gecekondu alanlarındaki tüm yetkileri TOKİ'ye devredilmiş, ayrıca hazineye ait arazileri, bakan veya Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayıyla bedelsiz olarak devralma imtiyazına kavuşturulmuştur.

Bunlarla da bitmiyor tabii. TOKİ, kredi kullanma koşullarında kolaylıklara sahip, emlak vergisinden muaf, harç muafiyetleri, ilgili belediyelere ruhsat ve iskân harcı ödememe gibi birçok özel yetkilerle donatılmış ve altı bakanlığın yetkilerine sahip hâle gelmişti.

Şimdi, bu kuruluşa bu kadar imtiyaz verirseniz, bir kuruluş böyle geniş yetkilerle donatılırsa beklenti de ona göre yüksek olur ama TOKİ bu beklentileri karşılıyor mu? Bir kamu kuruluşu olan, dolayısıyla kamu yararı gözetmesi gereken, kamu kaynaklarını rasyonel bir şekilde kullanması gereken TOKİ bunu yapıyor mu? Cevap: Kesinlikle hayır.

Ayrıca, iktidarın emrinde, kendini padişah zanneden bir Başbakanın kontrolünde, devasa imkânlarla donatılmış bir TOKİ amacının tamamen dışına çıkmış durumdadır.

TOKİ'nin dar gelirlilere ve yoksullara ayırdığı kaynağın toplam içerisindeki payı yüzde 22’dir. Asıl amacı, yoksul, dar gelirli, “alt grup” dediğimiz kesime ev yapma imkânı vermesi gerekirken buradaki payı sadece yüzde 22’de kalmıştır. Üstelik, bu grupta ev alan insanlar zaman içerisinde evini satacak hâle ve taksitini ödeyemez hâle gelmiştir.

Dar gelirli ve yoksul kesimlerin barınma ihtiyacına öncelik vermesi gereken bir kuruluş olan TOKİ, dar ve orta gelirli aileler yerine zengin kesime konut modeli üreterek ticaret yapma yolunu, rezidanslar yapma yolunu seçmiştir. Dar ve orta gelirli vatandaşlar için yaptığı konutları yaklaşık 1,5 katına kârla satar hâle gelmiştir. Bunun en çarpıcı örneğini benim seçim bölgem olan Gaziantep’ten verebiliriz ve şu anda da o problem ciddi bir şekilde yaşanmaktadır, devam etmektedir. TOKİ tarafından Gaziantep Şahinbey Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında Serinevler Perilikaya’da 1.260 sosyal konut, iki cami, ticaret merkezi yapıldı. TOKİ’yle Şahinbey Belediyesi 2008 yılında… Vatandaşa şu vaatle satıldı: “Kira ödemek yerine evinizin bedelini ödeyin”, “Kira rakamı kadar, evinizin bedelini ödeyin.” sloganı eşliğinde bir kampanya ile vatandaşlara kura çekilerek bu konutlar satıldı ve 554 adet 2+1, alt gelir grubu konut, brüt 85 metrekare, 78 binle 88 bin TL arasında bir rakamla satıldı. Bu fiyatlar yüksek olmasına rağmen, yoksul vatandaşlarımız bir konut sahibi olmanın mutluluğunu yaşadılar. Yapılan kurada ismi çıktığında insanların o anki sevincini hep beraber görmekte yarar var idi. Bu konutlar Gaziantep’te bir müteahhide, arsası belediye tarafından verilerek 26 milyar bedelle yaptırıldı. Ama vatandaşa 78 binle -o günkü bedel 78 milyar, bugünkü bedel 78 bin- 88 bin TL arasında bir rakamla satıldı ve şu taahhüt edildi: Alt grupta geliri olan insanlara şu anki 500 TL civarında bir rakamla taksitle ödeme imkânı verildi. Vatandaş buna çok mutlu oldu.

Şimdi şu örneği vermek istiyorum: 80 bin liraya satılmış olan bir daireye ayda 400 TL taksit ödeyen bir vatandaş on iki ay içerisinde 4.800 TL para ödüyor, almış olduğu aylıktan para kesiliyor ve altındaki madde şöyle: “TEFE, TÜFE veya memur maaş katsayısına endeksli, yılda 2 defa, her altı ayda bir olmak üzere fark eklenir.” denildi. Bu fark yüzde 4 ile 5 arasına tekabül eden bir oran. 80 bin TL’ye alınmış bir daire. Bir yıl içerisinde yüzde 5 olarak hesapladığımızda 4.000-4.800 lira fark geliyor paranın üzerine. Yani on iki ay çalışarak, maaşından kesintiler yaparak taksit ödeyen bir vatandaş 4.800 TL para ödemiş oluyor. Anapara 80 bin lira, gelmiş olan faiz 4 bin lira, toplam 84 bin lira. 84 bin-4.800… Yani sonuçta yıl sonunda ödediği paradan vatandaş sadece ve sadece 800 lira bir para ödemiş oluyor. Yani değil kendisi, değil çocukları, torunları bu dairelerin bedellerini ödeyemez hâle gelmiştir. Şu anda çok ciddi bir sıkıntı yaşanıyor.

Geçtiğimiz ağustos ayında, 15 Ağustosta Sayın Başbakan Gaziantep’e referandum çalışmaları için geldiğinde burada çok ciddi bir sıkıntı olduğu söyleniyor ve gece yarısı, 12’den sonra bir saatte bu bölgeye gidiyor. Oradaki vatandaşların çok ciddi tepkisiyle karşılaşıyor Sayın Başbakan. En son şu cümleyi söylüyor vatandaşa: “Verin bunların parasını, gitsinler.” Bu kadar ucuz mu değerli arkadaşlar? O ümitlerle, o hayallerle bu dairenin sahibi olmuş insan, evinin kilidini açarak içeri girme şansını yakalamış bir insan bu kadar ucuz cümlelerle “Verin paralarını, gitsin.” demeyle savuşturulabilir mi?

Ayrıca bu vatandaşlar, şimdi bu konutta oturan insanlar paralarını almak istiyorlar, paralarını da alamıyorlar. Ödemiş oldukları paraları almak istiyorlar, paralarını alamıyorlar.

Ayrıca TOKİ bu kooperatiflere, yapmış olduğu o sitelere bir yönetim kurulu atıyor. Bu yönetim kurulu ortak giderden kullanılan elektrik paralarını vatandaşlardan topluyor, onları da ödemiyor. TOKİ Başkanına yapmış olduğumuz müracaatta geçen ay içerisinde şu cevabı aldık: “O yönetimi görevden aldık.” Bitiyor mu, yetiyor mu değerli arkadaşlar? “O yönetimi görevden aldık.” O yönetimi görevden aldınız ama orada yüzlerce vatandaşın ödemiş olduğu para hebaya gitti ve çok ciddi sıkıntı yaşadı değerli arkadaşlar.

Şimdi bizim talep ettiğimiz, bu kanun teklifiyle talep ettiğimiz, buranın gerçek bedeli, tespit edilmiş bayındırlık birim fiyatlarına da istinaden 55.802 TL olmaktadır. Yani binanın ana bedeli 55.250, yüzde 1 kâr ilave ederseniz, artı yüzde 1 KDV ilave ederseniz 55.802 TL olmaktadır. Bu vatandaşlara 55.802 TL’den bu gayrimenkullerin teslim edilmesi ve bu sıkıntılı, problemli durumun ortadan kaldırılması gerekiyor.

Ben biraz önce -o kadar ciddi sıkıntı yaşanıyor ki- Gaziantep’te bu mağdurlara telefon açtım, dedim ki: Birazdan Meclis gündemine bu konuyu getireceğiz, siz de dinleyin, dedim. Çok acı bir cevap aldım: “Elektriklerimiz kesik, elektriklerimiz kesildi borcumuzdan dolayı, elektrik yok ki sizi izleyelim.” dediler. Yani vatandaşları bu umutlarla ortaya çıkarıp ev sahibi yapma hayalleriyle, sonradan bu hâle düşürmeye kimin hakkı var değerli arkadaşlar? Bu kadar ilgisiz, bu kadar alakasız bu konuya yaklaşmanın son derece yanlış ve tehlikeli olduğu düşüncesi içerisindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Haksız rekabet ortamı TOKİ zenginleri yaratmıştır. Şu anda ülkede vurgun zihniyeti, soygun zihniyeti içerisinde olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Onlarca konuda olduğu gibi, ülkenin tüm nimetleri, imkânları satılıp peşkeş çekildiği gibi, TOKİ’de de çok ciddi vurgunlar yaşanmaktadır. Bugün 23 katrilyona ulaşmış bir ödeme yapılmış. Bu tamamen yandaş, özellikle MÜSİAD, ASKON, TUSKON üyeleri olan müteahhitlere yaptırılmış işlerle beraber peşkeş çekilmiş bir ortam yaşanıyor değerli arkadaşlar. Bu kanun…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir tane somut örneğiniz var mı? Ezbere konuşmayın. Örneğiniz varsa söyleyin, yoksa sözünüzü geriye alın.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Biraz sonra söz alır, konuşursun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayıptır ya!

AKİF EKİCİ (Devamla) – Bu kanun teklifine vicdanı olan, vicdanı sızlayan, vicdanı rahatsız olan her kişinin “evet” demesi düşüncesindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İhaleyle yapılıyor, tüm televizyonlarda, kamuoyunun gözü önünde yapılıyor. Nasıl böyle konuşuyorsunuz? Yaptığınız iftiradır.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, Genel Kurulu selamlayınız.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Ama maalesef, şu anda Sayın Grup Başkan Vekilinin çıkıştığı hareketiyle, yapmış olduğu hareketiyle, dinlemediği bile düşüncesindeyim. Konuyu bile dinlemeyip sadece duyduğu bir isme göstermiş olduğu bir tepki görülmektedir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İsim değil, ben dinliyorum, duyuyorum.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Sadece telaffuz edilen bir cümleye gösterilen tepki.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Elinizde bir belgeniz varsa, bir deliliniz varsa çıkın oradan konuşun, ezbere konuşmayın. Boş konuşuyorsunuz. Bir tane elinizde deliliniz yok, belgeniz yok. Bir tanesini ispat edemiyorsunuz. Böyle genel, afaki şeyler söylüyorsunuz.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Ben on dakikadır önemli olaylar anlatıyorum. Orada 1.260 ailenin çok ciddi sıkıntı yaşadığını, evinin elektriğinin kesildiğini anlatıyorum, siz bana ne söylüyorsunuz. Bir kurumun ismini söyledim, bir kuruma sahip çıkmak için envaitürlü çaba ve gayret sarf ediyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İspatınız varsa konuşun. Belgeyi ortaya koyun.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Değerli Grup Başkan Vekili arkadaş, sen, Gaziantep’te yaşanan o 1.260 ailenin dertlerini nasıl çözerim, ona nasıl bir çare bulurum, nasıl beraber değerlendirelim, nasıl çözüme gidelim demen gerekirken sen sadece…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onu konuşalım, çözelim de başka şey konuşuyorsun, konuyu değiştirmeyin. Suçlamada bulunuyorsunuz, iftira atıyorsunuz. Belgeniz varsa söyleyin.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili daha söyleyecek çok şey var, zaman dar. Ben geçtiğimiz aylar içerisinde de bu konuyu getirmiştim. Sizlerin TOKİ’ye nasıl baktığınızı, yanınızda oturan Sayın Grup Başkan Vekili Suat Kılıç’ın da hangi şartlar altında Eskişehir yolu üzerinde daire aldığını burada dile getirmiştim, cevabını alamamıştım. Suat Bey salonu terk edip çıkmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyoruz.

AKİF EKİCİ (Devamla) – İsterseniz çıksın şimdi cevap versin. Onun cevabı da bunun içerisindedir.

En içten saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aleyhinde Muş Milletvekili Nuri Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, ne yazık ki bizim de aynı konuda vermiş olduğumuz bir araştırma önergesinin buradaki Meclisin işleyişinden kaynaklı, lehinde konuşmamız gerektiği hâlde aleyhinde söz alma zorunda bırakılıyoruz. O nedenle, bizi burada dinleyecek olan insanlarımızın bu davranışımızdan dolayı bizi kınamamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin yine önemli konularından biri, gerçekten yasal düzenleme yürürlüğe girdikten sonra dar gelirlilerin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasında, dar gelirlilerin konut sahibi olacağında umut bağladığı bir konuyla ilgili önemli bir araştırma önergesi üzerinde konuşuyoruz.

Toplu Konut İdaresi tarafından yapılan konutlarda sosyal devlet anlayışına ne kadar uyulduğunu ve bu konuda uygulanan projelerin çarpıklığı üzerinde durmadan önce, bu araştırma önergesinin de ne yazık ki biraz sonra oylanarak gündemden çıkarılacağına kesin bir inançla sözlerime başlamak istiyorum.

Biz de aynı konuda, hem KİT Komisyonundaki Barış ve Demokrasi Partisinin bir üyesi olarak üç yılı aşkın bir süredir bu çarpıklıkları, bu olumsuzlukları hep dile getirdik ama yandaş medya, taraflı medya hem görsel basında hem yazılı basında bu kuruluşun başındaki kişiyi hep şişirerek, hep dünyadaki örneklerinin sanki ilkini yerine getiriyormuş gibi çok önemli bir propagandayla Toplu Konutun olumlu yanlarını su yüzüne çıkardı. Bizim 13/4/2010 tarih ve 651 sayıyla verdiğimiz bu araştırma önergesiyle ilgili olarak benim titiz bir çalışma sonucunda hazırladığım ve rakamlara, Türkiye’deki örneklerine de dayalı bir çalışmam vardı. Dilerdim ki bu çalışmamı bizim önergemizin normal prosedürü içinde burada, bu araştırma önergesi gelsin ve hepimiz benzer önergelerimizi birleştirerek burada, bu konunun ülkemiz için olumsuzluklarını giderecek bir çözüm önerisini bulacak bir araştırma komisyonu oluşturalım ve bunu, bu sorunu çözüme kavuşturmak isterdik.

TOKİ, kuruluş amacında belirtilen dar gelirli ve ödeme zorluğu içinde bulunan insanları konut sahibi yapmaktan ziyade, hepinizin gördüğü gibi, rantiyeye dayalı ve kendisinin de bilhassa AKP Hükûmetinin uyguladığı bu proje ile kendisine oy getirecek yerlerde ve buna dayalı olarak da lüks inşaatlar yapmaya hâlen devam ediyor. KİT Komisyonunda, Sayın TOKİ Başkanı, sürekli 81 il, 432 ilçede TOKİ’nin konutlarının büyük bir hızla devam ettiğini ve TOKİ müteahhitlerini bu başarılı çalışmalarından dolayı da hep övgüyle dile getirdi. Biraz önce, benden önce konuşan Değerli Hatip, Gaziantep Milletvekili de çok iyi hatırlayacak ki biz o toplantılarda müteahhitlerle ilgili spesifik olarak şu inşattaki bu kişinin bu işteki yolsuzluğunu belgesiyle ortaya koyduğumuzda, Sayın Başkan orada verdiği yanıtta aynen şunu söylüyor: “Evet, bu kişinin sözleşmesi feshedildi, ceza uygulaması yapıldı.” Evet, Sayın AKP Grup Başkan Vekili, eğer zahmet ederseniz, üşenmezseniz, bu konularla ilgili bizlerin zaman zaman KİT Komisyonunda dile getirdiğimiz o tutanaklara geçen ve o müteahhitlerle ilgili olarak verdiğimiz ve öngördüğümüz soruların yanıtını okusunlar ve Sayın TOKİ İdaresi Başkanı da bu konularla mücadele ettiğini ve hatta can güvenliğinin dahi söz konusu olduğunu sık sık dile getirdi.

Şimdi, bu TOKİ inşaatlarının inşaat sektörüne de Türkiye’deki önemli bir yeri olan, yaratılan gayrisafi millî hasılanın yüzde 33’ünü oluşturan müteahhitlere de çok büyük bir zarar verdiğini ve devletin bu yasal düzenlemesindeki imkânları kullanarak bu sektörü de bir bakıma ortadan çıkardığını belirtmeden geçemeyeceğim.

Yine, biz, diğer inşaatlarda, kamunun ve özel sektörün inşaatlarında her ne kadar bağımsız denetim kurumlarının işlevini yerine getiriyorsak da TOKİ inşaatlarında kendisinin oluşturduğu yetersiz birtakım firmalara ihale etmek suretiyle yapmış olduğu bu denetimlerinde zaman zaman yaptığı inşaatlarda ortaya atılan ve basına da yansıyan haberlerden sizler de öyle sanıyorum ki haberdarsınız. Bu inşaatların kaliteleriyle ilgili, bu inşaatların geçici kabulleriyle ilgili, yine bu inşaatlarda gerçekten içine girdikten sonra kullanılamaz durumda bulunan altyapı eksiklikleriyle ilgili -yine KİT Komisyonunda bulunan değerli arkadaşlarım çok iyi hatırlayacaklar ki- bunları sık sık gündeme getirdik ve onlarda da her nedense böyle göstermelik de olarak bazı yerlerde hani yoksulların veya Sayın Başbakanın sık sık istismara yönelerek sanki 100 lira karşılığında konutları birtakım dar gelirlilere dağıtacağız projelerinin henüz hayata geçmediği o yapılarda nelerin olduğu, açılan pencerelerin ve açılan kapıların pervazlarıyla beraber ilgili şahısların yüzüne ve üstüne nasıl yıkıldığını hep örnek olaylarıyla bu komisyonlarda dile getirdik. Ancak buna rağmen TOKİ, ne yazık ki kuruluş amacında belirtilenlerin dışında, İstanbul gibi, Ankara gibi rant getirecek yerlerdeki bu lüks inşaatlarının yapımına hâlen devam ediyor.

Yine bu komisyonlarda hep dile getirdiğimiz kentsel dönüşüm ve değişim projeleri kapsamında yapılması gereken işlerle ilgili olarak da en başta ülkemizin deprem bölgesinde 1’inci sırada bulunması nedeniyle bu yerlerin öncelikle ele alınmasını istedik.

Değerli milletvekilleri, deprem açısından dünyanın en riskli merkezlerinden birisi de Türkiye’dir. Son yüz yılda meydana gelen depremlerle ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığının sitesine girerseniz orada 1903 yılından itibaren ülkemizde meydana gelen depremlerdeki ölü sayısı ile depremlerin kaç Richter ölçeğinde olduğunu göreceksiniz.

Yine, bu toplantılarda birinci sırada bulunan doğu fay hattı içindeki Malazgirt, Varto, Hınıs ve o bölgeyle ilgili, sürekli, buraların yasa gereği depremsel dönüşüm ve yapım bakımından bu bölgelerin bir projelendirilmesini istememize rağmen bugüne değin bu konuda herhangi bir mesafe alamadık.

En son örneğini de ben size Malazgirt’ten vereceğim: Bakın, Malazgirt’in tarihi bakımından, ülkemizde taşıdığı önemi bakımından bunları izah etmeme gerek yok. Üç yıldır bu Komisyonda olmama rağmen, Sayın Başkandan Malazgirt’te de muhakkak talep organizasyonuna dayalı ilçenin Kaymakamı ile Belediye Başkanının yapmış olduğu bu başvurunun gündeme alınmasını istememe rağmen sürekli çıkarılan bürokratik engellerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …bugüne değin bunun hâlen gerçekleştirilmemesinin üzüntüsünü taşıyorum. En son aldığım bilgiye göre de bütün işlemler buraya bildirilmiş ve konu Belediye ile Kaymakamlığın müşterek talep organizasyonuyla olduğu için yasa gereği Sayın İçişleri Bakanının onayı… Bunun programa alınması istenmesine rağmen bugün aldığım bilgide Bakanlık, burası belediye hudutları içinde mi yoksa köy sınırları içinde mi diye hazine arazisinin statüsünü sormak için yazıyı ve dosyayı tekrar geri göndermiş. İşte, derler ya, eğer çobanın niyeti iyiyse tekeden de süt çıkarılabilir ama üç yılı aşkın bir süredir tüm uğraşmalarımıza rağmen bu konunun hâlen böyle sürüncemede bulunduğunu da TOKİ’nin çalışmalarının bazı yerlere göre nasıl, bazı yerlere göre de nasıl engellendiğini ve nasıl yerine getirilmediğini bir örnekle belirtirken beni dinlediğiniz için hepinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Başkanım.

Gaziantep’le ilgili, yerimden çok kısa bir söz almış bulunuyorum.

Şimdi, biraz önce Değerli Gaziantep Milletvekilimiz de bu TOKİ’nin Gaziantep’teki konularıyla ilgili geniş açıklamalar yaptı. Gerçekten Gaziantep’in bilhassa Perilikaya Serinevler bölgesinde alt gelir grubuna inşa edilen toplu konutlarında oturan bugünkü durumda vatandaşlarımızdan 900 lira geliri olanlardan 640 lira para istemektedirler ve her altı ayda bir de bunlar artmaktadır. Vatandaşlar aldıkları bu binaları gerçekten yeniden ellerinden çıkarmak durumunda kalmaktadır. Sayın Başbakanın ilimize geldiği bir zamanda vatandaşlar, mağdurlar bunların yanına gelip konuştuğunda “O hâlde ödediğin parayı al git, kimse sana zorla ev sattırmadı.” gibi cevaplar olmuştur ve buna fukara bir vatandaş da “Sayın Başbakan, seni Allah’a havale ediyorum.” demiştir. Gaziantep’te konu son derece ciddidir. Bunun dışında da bu TOKİ’yle ilgili birçok kokular gelmektedir, rekabeti önlemektedir, gereksiz yere lüks konutlar yapmaktadırlar ve denetimler yapılmamakta, yolsuzlukla ilgili hiçbir haber çıkmamaktadır ve Sayın Başbakan illere gittiğinde de birçok masraflarını TOKİ’nin yaptığını söyleyebilirim.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Önerinin lehinde Giresun Milletvekili Murat Özkan.

Buyurunuz Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, güncel bir konu olduğu için değinmeden geçemeyeceğim: Sayın Başbakan sekiz yıllık iktidarı döneminde birçok uluslararası kuruluştan ödül aldı. Bunlardan bir tanesi de Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin vermiş olduğu insan hakları ödülü. Libya Lideri Muammer Kaddafi’yi herhâlde tanımayanınız yoktur. Bu arkadaş bir ihtilal yaparak iktidarı ele geçirmiş bir diktatördür. İnsan hakları sicili de olimpiyat baskınının -72 yılında hatırlarsınız Münih Olimpiyatlarını bastırmıştı- peşinden uçak kaçırmaktan tazminat davasına uğramış ve hakkında tazminata hükmedilmiş. Böyle bir arkadaşımız kalktı, böyle bir devlet adamı kalktı Başbakanımıza insan hakları ödülü verdi. Tabii, bu bana Mevlânâ’nın bir sözünü hatırlattı. Ondan uyarlarsak, ödül verene, verdiği ödüle ve alana bakmak gerekir. Bu ödül de herhâlde Sayın Başbakanımızın ülkede uygulamış olduğu tek kişilik iktidar anlayışı ve bu anlayışın devamı olan yargı, eleştiri hakkının kullanılmasındaki yapısı gereği Kaddafi’nin verebileceği bir ödül olsa gerekti. Bu yönetim anlayışına çok güzel de uymuştur. Hatta amiyane tabirle cuk diye oturmuştur. Benim tavsiyem, bunun, Başbakanlığın demirbaşına geçirilmemesi ödülün. Sayın Başbakan emekli olduğunda evinin bir köşesine koyup bu ödülüne iftiharla bakıp gurur duyabileceği bir ödül olmuştur. Bunu belirtmek istiyorum. Tabii, hep dersiniz nereden nereye geldik? Gerçekten bu ödül nereden nereye geldiğimizi de gösteren bir hadise olmuştur. Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin, hatta birçoğunuzun hocası olarak tabir edilen bir Başbakanımız fırça yemişti Sayın Kaddafi’den, şimdi ödül veriyor Kaddafi. Demek ki Kaddafi hem ceza hem de ödül yöntemini iyi bilen bir insan ve Türkiye’yi de yakinen takip ediyor. Bunu belirtmeden geçemiyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisiyle ilgili görüşlerimi, grubumun görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, Türkiye Cumhuriyeti, bugün, sosyal devlet anlayışı gereği olarak bir konut üretim politikasına maalesef sahip değildir. Türkiye'de ilk sosyal konutlar, 1960 sonrasında, Bayındırlık Bakanlığı tarafından, özellikle küçük yerlerde, küçük kasaba ve illerimizde yapılan sosyal konutlar şeklinde meydana geldi ve Türkiye'de konut ihtiyacının bu şekilde karşılanması 84 yılına kadar devam etti. 84 yılında, dönemin iktidarı tarafından -Özal döneminde- bildiğiniz gibi, Toplu Konut İdaresi kuruldu. Bu Konut İdaresinin amacı neydi arkadaşlar? Birinci, çok önemli amacı, arsa üretmek, kamuya ait arazileri değerlendirmek ve bu kamuya ait arazileri, altyapısını yapmak suretiyle toplu konut yapacak fakir fukara kesime devretmekti. Bu konuda başarılı örnekler yapıldı Türkiye'de ancak çarpık kentleşme önlenemedi. Peki, siz geldikten sonra ne yaptı? Siz de sosyal konut yapıyormuş gibi yaptınız, yine bir “mış yapmak” gibi oldu. Değerli arkadaşlar, aziz milletimiz şunu çok iyi biliyor ki sizin yapmış olduğunuz konutların ancak ve ancak yüzde 10’u “kısmi sosyal konut” diyebileceğimiz konut kapsamında ama bunun dışındaki konutların büyük bir kısmı lüks konut içerisinde yer almaktadır. Devlet lüks konut niye yapar? Bu, sorgulanması gereken en önemli husustur.

Bir diğer anlayış da değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi liberal iktisat anlayışını benimsemiş, serbest rekabete inanan bir parti olduğunu gerek programında gerekse görüşmelerinde belirtir. Şimdi, tarım sektöründe serbest piyasayı uygulamaya kalkan, örneğin fındık piyasasını tamamen serbest piyasa kurallarına bırakan, önümüzdeki yıl desteği tamamen çekeceğini ifade eden bir zihniyet, Türkiye'de en gelişmiş sektör olan, bunun altını çizerek söylüyorum, en gelişmiş sektör olan inşaat sektörünü maalesef kamulaştırmış durumda. Bugün, her yer TOKİ tarafından yapılıyor ve Türkiye’deki konut ihtiyacının tamamı TOKİ tarafından üretilmeye çalışılıyor.

Peki, Türkiye’de müteahhitlik hizmetleri ne durumda, bir de ona bakalım: Türkiye’de, değerli arkadaşlar, bırakın Türkiye'nin ihtiyacını, dünyanın ihtiyacını karşılayacak kapasitede müteahhitlerimiz var. Müteahhitlik sektörü, Türkiye’de, serbest piyasa mantığında, rekabet koşullarında en iyi çalışabilecek sektör durumundadır, yeter ki devlet denetleme görevini yapsın, yeter ki devlet ucuz konut üretebilsin. Peki, TOKİ ne yapmalı? TOKİ inşaat mı yapmalı? Hani Doğu Bloku’nu andıran her yerde aynı binalar. İçinizde Doğu Almanya’ya gidenleriniz vardır ki demokrasi anlayışınız da bana hep demokratik Doğu Almanya’yı çağrıştırır. Konuşurken demokratsınız ama maalesef eleştiriye tahammül edemeyen, hiçbir eleştiriyi kaldıramayan bir hâletiruhiye içerisindesiniz. Bunları değiştirin diye söylüyorum, sizin için iyi olur diye söylüyorum. Belki bir kulağınızdan girecek, öbür kulağınızdan çıkacak ama ben milletin vekili olarak bana verilen bu görevi layıkı veçhile yapmak zorundayım. Benim sizleri uyarmak gibi bir mesuliyetim var arkadaşlar.

Şimdi, bu açıdan baktığınızda yapmanız gereken husus, TOKİ’nin sadece arsa üretimi yapmasına dönüştürmek, gerçek amaçlarını, artı, dönüşüm, yani özellikle deprem riski yaşanan bölgelerde dönüşüm projelerini gerçekleştirmek olmalıdır. Aksi takdirde, yaptığınız şey, konut piyasalarında kendi yandaş müteahhitlerinize Sayıştay denetimi ya da Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi olmadan, yani kamu denetimi olmadan yapılan kaynak aktarımından öte bir şey değildir. Hem piyasa sistemi sizden hesap sorar hem hukuk sizden hesap sorar hem de yanılırsınız hem de “Liberal ekonomiye inanıyoruz.” derseniz büyük bir demagoji yaptığınızı, yine “mış” gibi yaptığınızı söylerler.

TÜPRAŞ’ı satan zihniyet… Niye “TÜPRAŞ” diyorum? Çünkü, değerli arkadaşlar, TÜPRAŞ, tekel niteliğinde mal ve hizmet üretirdi. Tekelleri özelleştirirseniz, tekel olmaktan dolayı sağladığı üstün yüksek kârı siz kamuya mal etmez, birkaç kişinin cebine atarsınız ama Türkiye’de en yüksek rekabetin yaşandığı konut sektöründe, inşaat sektöründe devletleştirme yaparak hangi amaca hizmet ettiğinizi bizlere, kamuoyuna izah etmeniz gerekir. Aksi takdirde “Biz liberal ekonomiye inanıyoruz, biz serbest piyasaya güveniyoruz.” diyen insanlar olmaktan sizi men etmek lazım. Tarım sektöründe, rekabetin hiç olamadığı, çok sayıda satıcının, çok az sayıda alıcının olduğu bir sektörde tutup serbest piyasa mantığıyla hareket edeceksiniz ama iş lüks konut üretimine geldiğinde “Biz üreteceğiz.” diyeceğiz! Arkadaşlar, bu, ne sosyal devlet ilkesine uyar ne de liberal ekonominin kurallarına uyar. Siz kafanıza göre kural uydurduğunuz takdirde yaptığınız işler doğru olmayacaktır ve doğru da gitmiyor değerli arkadaşlar. Şimdi, buradan şuna bakmak lazım: Türkiye’de yapılan konutların niceliğinden çok niteliği de çok önemli. Yetersiz konutlar, hep aynı binalar, her yerde birbirine benzer bloklar dikiyorsunuz ama bana, bu yaptığınız iş biraz komünizmi hatırlatıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, yörelerin kendi özgün koşullarına göre, yörelerin özgün mimarilerine göre tipler geliştirilmeli ve bu tiplerin toplu konut yapan kooperatiflerin hizmetine verilmesi gerekir. Biraz önce belirttiğim gibi, lütfen, tekrar etmeme müsaade ediniz: Bir, kentsel dönüşüm projelerini deprem riski taşıyan bölgelere taşıyınız lütfen. Artı, sosyal konutları küçük şehirler ve kasabalarla sınırlı tutunuz çünkü Türkiye'nin özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerinde özel sektörün ürettiği çok sayıda konut var, hatta konut piyasasında fiyatlar tepetakla gidiyor. Türkiye için özel, önemli bir sektördür inşaat sektörü. İnşaat sektörüne devletleştirmek suretiyle ciddi darbe vurdunuz, ciddi darbe vurdunuz, ciddi şekilde sektörde sıkıntı var. Bu sıkıntının da gitmesi, ortadan kaldırılması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, son dönemde yapılan TOKİ konutlarının özellikle üç büyük ilde toplandığını görüyoruz. Fakire yapılan ev sayısının ne kadar olduğunu sürekli soruyoruz. Hani hep övünüyoruz ya “Türkiye dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi.” diye, maalesef OECD’nin de en fakir ülkesi. Türkiye'nin fakirlik oranı, OECD rakamlarına baktığınız zaman en fakirsiniz, en fakiriz sayenizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Türkiye, kalkınma yarışına girdiği 1950’li yıllarda İtalya’yla neredeyse başa baş, Yunanistan’dan zengin, Kore’den katbekat zengin bir ülke iken bugün geldiği nokta, Türkiye, bu ülkelere millî gelir açısından baktığınızda, maalesef çok kötü durumda. Hatta bu “16’ncı büyük ekonomi” diye övündüğünüz şeye bakarsanız, Hindistan da dünyanın 4’üncü büyük ekonomisi ama hanginiz Hindistan’da yaşamak istersiniz bilmiyorum, “el kaldırın” desem herhâlde hiçbiriniz elinizi kaldırmayacaktır. Övündüğünüz şeylerin parametrelerinin, kriterlerinin ne olduğuna iyi bakmak lazım yoksa utanırsınız, mahcup olursunuz şu anda olduğunuz gibi.

Ben, tekrar, arkadaşlarımızın vermiş olduğu önergelerinin desteklenmesini, bunun araştırılmasını, toplu konut olayının sosyal bir proje olduğunu, yapılan yanlışların giderilmesini, denetim yapılması gerektiğini hassaten belirtmek istiyorum. Bu vesileyle hepinizi ve yüce milletimizi tekrar saygıyla selamlıyorum, önergeye grup olarak destek vereceğimizi tekrar belirmek istiyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın Erdoğan, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum.

Gaziantep TOKİ’yle, ilgili 2 muhalefet partisi vekilimizin açıklamaları oldu. Tabii, bu noktada orada TOKİ’yle ilgili konutlar yaptıktan sonra yerleşen vatandaşlarımızla ilgili Boğaziçi AŞ orada geçici bir site yönetimi oluşturmuştu. Vekillerimizin dediği doğrudur yani o noktada bazı sıkıntılar yaşanmıştı, biz o noktada müdahale ettik. Boğaziçi AŞ’nin de dönemi tamamlanmıştı ve onlara terk ettirildi. Boğaziçi AŞ yerine, site yönetimini orada oturan sakinlerimizden oluşturduk Serinevler bölgemizde.

Tabii, bununla ilgili bir de vekilimizin açıkladığı gibi, rakamları büyük bulmuşlardı, 485 TL’ye kadar yapılan bir ödeme söz konusuydu. Ancak, TOKİ’den, 6 bin kişinin katıldığı bir kurada, 1.260 kişi ev sahibi olmuştu. Tabii, oradaki şartları kabul etmişlerdi. Buna rağmen, bütün buna rağmen, oradaki bazı vatandaşlarımızın “Ödemede güçlük çekiyoruz.” demesi üzerine, Sayın Başbakanımızın Gaziantep ziyaretinde, gece geç saatte, alıp Serinevler’e birlikte gittik. Sayın Başbakanımız bizzat gitti, oradaki sakinlerle görüştü, onlara tüm alternatif planları sundu. Şu anda, o alternatif planda başvurusunu yapanların başvuruları da o noktada değerlendirilecek.

Bilgilendirmek istedim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Önerinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette, üretim yaptığınız zaman, neticesiyle ilgili olumlu-olumsuz tartışmalar olacaktır. Gündeme getirilmesi, tartışılması, konuşulması, eleştirilmesi, demokrasinin ve demokratik geleneklerin bir gereğidir, faydalı da oluyordur. İlla araştırma ve soruşturma açılmasına gerek kalmadan, bu çalışmaların da etkili olduğunu ben düşünüyorum. Dile getirilen hususların büyük bir bölümü eksik ve yanlı ama bir bölümü doğru olan şeyler vardır. Bardağın boş tarafından da bahsedecek olursanız malzeme bulursunuz, dolu tarafından da bahsedecek olursanız malzeme bulursunuz. Ben sadece dolu tarafından bahsedecek olur isem on dakikaya bunları sığdırmam mümkün değildir ama özellikle ortaya atılan iddialarla ilgili birkaç sözü söylemeden de geçmenin mümkün olmayacağını düşünüyorum. Yani Toplu Konut İdaresi, 1984 yılında rahmetli Özal’ın önderliğinde kurulurken sadece sosyal konut üretmek üzere değil, Türkiye'nin şartlarına, bölgesel durumlara göre estetik yapılar, depreme mukavim olan sosyal konutlar ve depremle ilgili, kentsel dönüşümle ilgili projeleri üretmenin yanı sıra -1994 yılında belediye başkanı olan arkadaşlarımız hatırlayacaklar- uluslararası HABİTAT II toplantısını organize etmek suretiyle HABİTAT yerleşim birimleri ve huzurlu yerleşim alanlarıyla ilgili organizasyonlara da ev sahipliği yaptığını ve doğru olduğunu düşünüyorum, yani bunlar yanlış şeyler değildir.

Bütün bunlara rağmen, 2002-2010 yılları arasında TOKİ’nin üretmiş olduğu 463 bin konut projesinin yüzde 86’sının sosyal proje olduğunu ama bu sosyal konutlar ve projelerin desteklenmesi için de elbette finansal desteği ortaya atacak olan bazı yatırımların İstanbul gibi, İzmir gibi, Ankara gibi büyük kentlerde üretilecek… Her şey öyle. İstanbul, Ankara, İzmit ve İzmir gibi büyük kentlerde üretilen yatırımların Türkiye'nin seksen bir vilayetinin kalkınmasına, seksen bir vilayetindeki afetlerin organize edilmesine, koordine edilmesine ve bunların dönüştürülmesine yönelik katkı sağladığını hepimiz biliyoruz. O hâlde finansal destek olmadan dönüşümün yapılması mümkün değil.

23 milyar TL’lik bir ödeme, karşılığında 463 bin konut. Bunu siz “peşkeş çekme”, “yandaşlarına ve yandaş müteahhitlere ihaleyi verme” diye adlandıracak olur iseniz bunu müşahhas olarak ortaya koymanızın ve savcılıklara şikâyette ve suç duyurusunda bulunmanızın gerekli olduğunu düşünüyorum. Kimlerdir bunlar? Hangi haksız kazancı elde etmişlerdir?

Kaldı ki “Denetimden yoksun.” dediğiniz TOKİ’nin kendi iç denetimi vardır, kontrol mekanizmaları vardır. Kontrol mühendisleri görevlerini yapıyorlar. Eğer onlar yapmıyorlarsa Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün siyasi partilerin vekillerinin temsil ettiği, en büyük denetim mekanizması olan KİT Komisyonu tarafından denetim yapılabiliyor. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından da denetim yapılıyor. Bütün bunların yanı sıra suç duyurusu yapıldığı takdirde -elbette cumhuriyet savcılarının da görevleri içerisinde- hukuki araştırmalar da yapılabiliyor ama bu arada hiç mi eksiklik olmuyor, hiç mi hata olmuyor? İnsanın olduğu ve yönetimin olduğu, finansın olduğu her yerde, maalesef, iyi niyetli olanlar olduğu kadar, art niyetli ve -buradan söylemeyi hicap duyarak arzu etmediğim- sütü bozukların da işin içerisine bazı yanlışlıkları kattığını biliyoruz. Bu, her kurumda, her yerde oluyor. İşte, denetimler de organizasyonlar da suçlularla ilgili tedbirler de bunlarla ilgili alınıyor. Bu konuşmalardan elde ettiğimiz bilgilerin de bu açıdan önemli olduğunu düşünüyorum.

Söz konusu hususlarla ilgili ben şimdi birkaç rakamsal örnek vermek istiyorum: “Sayın Başbakanımız sekiz yıldan bu yana Türkiye’yi fakirleştirdi veyahut AK PARTİ İktidarı, OECD ülkeleri arasında en fakir ülke konumunda”. AK PARTİ iktidara gelmeden önce, yıllar yılı Türkiye'nin fert başına millî geliri 1.500 dolarla 3 bin dolar arasında seyretti. Görevi devraldığımız dönemlerde 2.850 dolardı fert başına millî gelir ama şimdi 15.300 dolara yükselmesini siz nasıl önemsemez de dile getirmezsiniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir gecede, bir kalemde 2.500 dolar artırdınız.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Olumsuz, sadece olumsuz yönleri söylemeyin. 15 bin dolara çıkışın da olumlu olduğunu ama yeterli olmadığını söyleyebilirsiniz. 30 bin dolara çıkmasını düşünüyoruz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Rakamlarla oynayın biraz daha!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Elbette, Türkiye’de, bugüne kadar, yanlış hortumlamalar ve yanlış yatırımlar sonucu ülkenin kaynakları başka yerlere aktarılmak suretiyle hem ülke yatırımına hem de fert başına millî gelirin dağılımına yönelik adaletsizliklerden hepimiz şikâyetçiydik. Bu hızın daha da yükseleceği konusunda… Ulusal, yurt içi göstergeler ve yurt dışı göstergeler, açık ve net bir şekilde, Türkiye'nin notlarını yükseğe doğru… Uluslararası krizlere rağmen Türkiye’de ekonominin bu kadar dalgasız ve sağlam temeller üzerine oturmasını gıpta ile takip edenleri de unutmamak gerekir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mal varlığı yok oluyor, sanayisi yok oluyor, fabrikası yok oluyor, hastanesi yok oluyor, yoksullaşıyor!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Hatta bu gelişmelere Toplu Konut İdaresi de dâhil. Toplu Konut İdaresi 1984 yılından 2002 yılına kadar 45 bin konut üretebilirken, 2002 yılından 2010 yılına kadar 463 bin… Hedef, 500 bindir. Bu kadar büyük rakamlara ulaşmanın öyle kolay bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz.

Ha, bunların arasında da şu konu dile getiriliyor: Kamuda haksız rekabet. Elbette Toplu Konut İdaresi kamu kuruluşu olduğu için bazı yetkilerle donatılmış, bunlar tartışılıyor, yetkiler fazla verildi, az verildi… Hızlı ve bölgenin, ülkenin sorunlarına cevap verebilecek adımları atabilme ve sürdürülebilir bir politikayı sürdürebilme açısından TOKİ’nin elbette yerel yönetimlerle iş birliği yapmak suretiyle plan değişikliği yapması gerekir. Belediyelere üç ay içerisinde imar mevzuatlarına yönelik teklifler tasdik edilmediği takdirde veyahut herhangi bir öneri getirilmediği takdirde TOKİ’ye resen yetki verilmesi bence doğrudur. Üç ay o belediye, o konuyla ilgili eğer gündemine almaz, dikkate almaz, lehte ve aleyhte karar almazsa o belediyenin ya düşünce yapısından ya kadrosundan veyahut imkânsızlığından dolayı bir sıkıntı olduğu ortada. O hâlde bu sıkıntının çözümüne yönelik Toplu Konut İdaresi resen karar alabilmekte, o da sıradan bir karar değil. Buna da itiraz etme imkânları vardır. Ulu orta imar planları ve plan ölçekleri dışında yerleşim şartlarına aykırı bir şekilde gelişmek mümkün değil ama…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dere yatağına hastane yapıyor Kırıkkale’de.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ben arkadaşlarımızın olumlu önerilerini de söylemek istiyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dere yatağına hastane yapıyor, uyardığımız hâlde yapıyor.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Toplu Konut İdaresi, evet, arsa üretiminde daha aktif…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Devlet Su İşlerinin ıslah alanına hastane yapıyor.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Lütfen müsaade eder misiniz? Ben sonuna kadar sabırla dinledim, siz benim konuşmama dahi tahammül edemiyorsunuz, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ediyoruz efendim ama doğruları söylüyoruz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Lütfen… Sonra verirsiniz, söz alır cevap verirsiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tamam, buyurun.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Söz alır cevap verirsiniz. Ben bakın arkadaşlarımı, sabırla, samimiyetle, nezaketle ve istifade etmek suretiyle…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hastane yapmak TOKİ’nin görevi değil.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Şimdi onlardan bahsedeceğim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dere yatağına hastane yapılıyor, buradan uyardım kaç kez “yapmayın” diye...

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Diyor ki değerli arkadaşım… Dere yatağına çarpık yapılaşmalar TOKİ tarafından yapılmamış, yaptırılmamıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – …“Düzgün arsaya yapın.” diye…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bugüne kadar popülist politikalarla…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Popülizmi siz yapıyorsunuz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …vatandaşa “Gel istediğin yerde istediğin konutu yap, ben sana elektriği, suyu getireceğim.” diyerek kaçak yapılaşmaları teşvik etmek suretiyle maalesef bugüne kadar sadece burada herhangi bir siyasi partiyi ve kişiyi suçlamak değil...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Belediye Başkanınız adına Sayın Tayyip Erdoğan yaptı.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ülkenin ve bugüne kadar ülkeyi yönetenlerin eksikliklerinden dolayı vatandaş devletten önde gittiği için, plansız programsız yerlerde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İstanbul’da olduğu gibi…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …başını sokacak bir bina yapma hususunda bulduğu kolaylığı, elde ettiği imkânı “Bir an önce kullanayım.” diyerek kaçak yapılaşma cenneti hâline gelerek Türkiye'nin yüzde 65’i kaçak yapılarla ilgili. Buna yönelik dönüşüm kanunlarını dile getirdiğimiz zaman “Vay elinizdeki imkânı ve mülkü, gecekonduyu başınıza yıkacaklar.” diyerek siyasi istismar yapanları da biliyoruz. “Kentsel dönüşüm uygulaması yapılacak, TOKİ gelecek, eyvah, elinizden evinizi de alacak.” diyerek aleyhte propagandalar yapıldığını da biliyoruz ama Değerli Arkadaşım çok güzel önerilerde bulundu. Toplu Konut İdaresi, özellikle deprem bölgelerinde dönüşüm projelerine yönelik faaliyetlerini hızlandırarak artırmalı; aynen katılıyorum. Arsa üretiminde daha etkin olmalı; aynen katılıyorum ve ayrıca fakir ve fukaralara yönelik faaliyetler ki bugüne kadar hangi iktidar veyahut hangi dönem, kim tarafından, nasıl yapıldığını bilmediğimiz şeyleri rakamsal olarak belirtmek istiyorum. 80 il ve 800 ilçede 1.827 şantiyede başlatılan konut sayısı 463 bindir. Bunların 341 bini sosyal donatıları ve çevre düzenlemesiyle birlikte tamamlanmıştır ve üretilen bu konutların yüzde 86’sı sosyal konut niteliğindedir. Alt gelir grubu ve yoksullara yönelik 125.277 konut, dar ve orta gelir grubuna yönelik 193.458 konut, gecekondu dönüşüm kapsamında 53.547 konut, afet konutları kapsamında 13.311 konut, tarım köy kapsamında 33 köyde 4.051 konut olmak üzere 390 bin konut, sosyal konut olarak üretilmiş. Kaynak geliştirme ve uygulamaları kapsamında ise sadece 73 bin konut… 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, görüldüğü üzere, Şahinbey’de yani özellikle de sayın milletvekillerimizin verdiği önergelere söz konusu olan Gaziantep’teki projede şartlar belirtilmiş, reel olarak aslında ülkenin finans modellerine uygun en düşük maliyetlerde, 6 bin peşin, 300 lira taksitle on beş yıl, altı ayda bir vatandaş lehine olmak kaydıyla, güncelleştirilen farkları ödemek kaydıyla, vatandaşa konut teslimatı yapılmak suretiyle bir çalışma yapılmış.

İzmit’te depremzedelere verilemeyen, yıllarca verilemeyenlere karşılık TOKİ’nin yapmış olduğu konutlara lütfen gelip bir bakınız; modern villa görünümünde konutlar. Ha, her ilde aynı standartlar çerçevesinde, komünist mantıkla belli bir yapılaşma… Eğer böyleyse bunu biz de tenkit ederiz ama öyle değil. Gidin, birçok yerde yöresel mimariye uygun, yöresel şartları kapsayacak, ihtiyaçları kapsayacak nitelikte proje ürettiğini de görüyoruz.

Zamanımızın darlığı dolayısıyla aslında bu konulara daha fazla giremiyorum.

Sayın Başkan, son olarak bir cümleyle şunu söylemek istiyorum: Meclisimizin yoğun gündemi ve bütçenin görüşüleceği şu ortamda, üç aylık zaman zarfı içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Dünkü gündeme baktım, 502 tane soruşturma ve araştırma önergesi, 500 sözlü soru var, 170’i aşkın da gündeme girmiş kanun tasarı ve teklifleri var. Bu kadar yoğun bir gündem çerçevesinde yeni bir araştırma komisyonu kurulmasının ne kadar mantıklı olduğunu takdirlerinize sunuyor ve bu grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildirerek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktar.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.53

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin ikinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

                                   

(x) 510 S. Sayılı Basmayazı 14/10/2010 tarihli 7’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

31’inci madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Teklifin 31’inci maddesinin madde başlığının “Koordinasyon kurulu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

 

A.Sibel Gönül

Kemalettin Göktaş

 

Giresun

 

Kocaeli

Trabzon

 

İhsan Koca

 

 

İbrahim Yiğit

 

Malatya

 

 

İstanbul

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 31 nci maddesinin Tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                     Ahmet Küçük

                 Trabzon                                                                                 Çanakkale

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kn. teklifinin 31. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Enöz

 

Mustafa Kalaycı

Nevzat Korkmaz

 

Manisa

 

Konya

Isparta

 

Reşat Doğru

 

Alim Işık

Mehmet Şandır

 

Tokat

 

Kütahya

Mersin

 

 

 

Behiç Çelik

 

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon bu okuttuğum iki önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Doğru, siz konuşacaksınız.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun 31’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Devletin mali yapısının düzgün ve sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için kamu mali kontrol sistemine çok önemli görevler düşmektedir. Hayatın her alanında, kamuya ait her yerde şeffaf bir şekilde yönetim yapılmalı ve de hesap da verilmelidir. Kamu mali sisteminin iyi işlemesi bağımsız, şeffaf, emin bir denetim sisteminin oluşturulmasından geçmektedir. Bu yönlü olarak Sayıştay Başkanlığına çok önemli görevler düşüyor. Tarafsız, adil, ülke çıkarlarını gözeten, haksız kazanılan veya kullanılan bir kuruşun bile hesabının sorulacağını herkese gösteren bir görev anlayışında bulunmalıdır. Vatandaşın hakkını en iyi şekilde koruması ve hiç kimseye taviz vermemesi gereklidir ancak ülkemizde son yıllarda siyasi yolsuzluklar, ekonomik soygunlar bir bir gündeme gelmektedir fakat AKP İktidarında gündem değiştirmek adına her gün yeni yeni olaylar da olmaktadır.

Ülkemizde yeni gerginlikler ortaya çıkıyor, yeni yeni kazanç kapıları oluşturuluyor. İşte burada kamu vicdanı olarak da insanlarımız düşünüyorlar: Siyasilerin çeşitli yurt içi ve yurt dışı bankalarda paraları nasıl oluyor? Bu paralar ve imkânlar nasıl kazanılıyor?

Dünya Bankası tarafından yapılan, herkesin kabul ettiği tanıma göre yolsuzluk, kamu gücünün özel şahıslar için kötüye kullanılmasına bağlıdır. Yolsuzluk iddiaları, kamu gücünü elinde tutan politikacılar ve kamu görevlileri esas alınarak açıklanmaktadır. İşte, denetim burada görev başı yapmalıdır, Sayıştay gibi kuruluşlar kamu kaynaklarının suistimal ve israf edilmesinin hesabını sormalıdır ancak Sayıştay Kanunu hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduktan sonra AKP’nin bir önergesiyle performans denetimi ortadan kaldırılmıştır. On altı yıldan beri yaptığı, bu kanunla da daha fazla yetki ve imkân verilmesi gerekirken performans denetiminin kaldırılmasını anlayamıyoruz. Hâlbuki bu kanunun özü burada yatıyor. Acaba denetimden mi kaçılıyor? İktidar bunu halkın anlayacağı şekilde mutlaka izah etmelidir.

Sayıştayın hayatın her alanındaki yanlış yapılan işlerin hesabını sorması gerekmez mi? Örneğin, geçmişle ilgili kamuoyunun aydınlanmayı ve bilgilendirilmeyi beklediği Tokat’ta geçen bir olayı anlatmak istiyorum: Tokat Sigara Fabrikasında özelleştirme öncesinde makinelerin yenilenmesiyle ilgili ihale açıldı. Şartnamede “alınacak makinelerin yeni, kullanılmamış olması gerekli” ibaresi vardı ancak daha sonra ihale yapılmış, ikinci el, kullanılmış makinelerin yüksek fiyatla alındığı görülmüştür. Bu durum kamuoyuna yansıyınca makineler tekrar sökülerek geri götürülmüştür. İşte, burada bu makineleri kim almış? Kim menfaat temin etmiş? Sorumlular ortaya konmalı ve hesap da sorulmalıdır. Kamuoyuna da sonuçla ilgili mutlaka bilgi verilmelidir.

Halkımızın gündeminin en başında işsizlik ve yoksulluk gelmektedir. Hatta ülkemiz işsizlik konusunda yüzde 20 seviyeleriyle tarihî rekorlar da yaşamıştır. İşsizlikten dolayı insanların psikolojisi bozulmuş, intihar vakaları artmıştır. Ağır bir ekonomik buhranla da karşı karşıya olduğumuzu söylemek durumundayız. Öyleyse insanlarımız devletin elindeki imkânların adil kullanılmasını, yerinde kullanılmasını ve yatırımların teşvikleriyle beraber üretim ve istihdamın da artmasını beklemektedirler. AKP İktidarı “fakir ve fukaranın hakkını koruyacağım, işsizliği önleyeceğim” diyerek vatandaştan oy almıştır ancak fakirlik, yoksulluk, yolsuzluk iddiaları devam etmekte, günden güne de artmaktadır.

Özel idareler, belediye gibi özel kuruluşlar çok iyi bir şekilde denetlenmeli ve yaptıkları işler de yakından takip edilmelidir ancak “bu benim partimin belediyesi değil, bu kuruluş yöneticileri benim partime mensup değil” diyerek teftiş üzerine teftiş göndermek de doğru değildir. Örneğin Tokat Esnaf Odaları Birliğine devamlı müfettiş gelmektedir. Aynı konuda tekrar tekrar müfettiş göndermenin manası nedir? Birlik Başkanı Mehmet Bekçi, dürüst, başarılı bir sivil toplum kuruluşu başkanıdır. Bu arkadaşımıza ve kuruluşuna her gün neredeyse devamlı olarak müfettişin gelmekte olduğunu görüyoruz. Hâlbuki bu arkadaşımızın çalışkanlığı ve çalışma şevkini neden kırıyorsunuz? Neden insanların morallerini bozuyorsunuz? Yani bir konuda müfettişin biri bitiyor, aynı konuda tekrar müfettişin gelmesinin manasını da bir türlü anlayamıyoruz. Dolayısıyla bu insanların şevklerinin kırılmaması gerekiyor.

Devlet herkese adil davranmalı ve haksızlık, yolsuzluk yapan her kimse mutlaka hesap sormalıdır. Bugün toplumsal barışı ve demokratik sistemin özünü tehdit eden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…toplumsal tahribata sebep olan ahlaki kirlilik ve yolsuzluklarla kararlı ve etkin bir mücadele için temiz siyaset, temiz yönetim, temiz toplum tesisi için gereken her şeyin yapılması gerekir.

Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında geçmişte yapılan bütün haksızlıklar, yolsuzluklar bir bir ortaya çıkarılacak ve sorumlulardan da dünyanın neresinde olursa olsun mutlaka hesap sorulacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Küçük, buyurunuz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu’nun 31’inci maddesinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Demokratik devlet sistemlerinde halk iradesinin temsil edildiği parlamentoların, kamu kaynaklarının hükûmetlerce toplanması ve kullanılması, bağımsız, tarafsız ve uzman kuruluşlar eliyle denetlenmesi zarureti, yüksek denetimin ve sayıştayların varoluş nedenlerinin başındadır.

Anayasa’mızda benimsenen kuvvetler ayrılığı ilkesinin temelinde de devlet görev ve yetkisinin tek bir organda toplanmasının iktidar aşırılıklarına ve özgürlüklerin zedelenmesine yol açacağı düşüncesi vardır. Dolayısıyla bu sistemde güdülen amaç, aslında tek olan devlet iktidarının kullanılışını çeşitli organlar arasında bölmek, yürütmeyi, yasama ve yargı denetimine tabi tutarak bu erkler arasında karşılıklı dengeler yaratmak temel amaçtır.

Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına idareyi denetleyen, bazı durumlarda da yargı yetkisini kullanmak suretiyle sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan bir anayasal organ olarak yasama, yargı ve yürütme erkleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu hâliyle Sayıştay, kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmasında önemli bir supap vazifesi görmektedir.

Diğer bir ifadeyle, Sayıştay faaliyetlerinin etkinlik derecesi, yasama ve yürütme erkleri arasında dengeyi etkileyen önemli unsurlardan birisini teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, parlamenter sistemin hakkıyla geliştiği modern ülkelerde sayıştaylar kamuoyunun ve parlamentoların en güvenli bilgi kaynaklarıdır. Yasama organı yürütme üzerindeki denetimini bu bilgilere dayanarak yapar. Böylece sayıştaylar kuvvetler ayrımı ilkesinin hayata geçirilişinde en belirleyici bir dış kurum işlevini de yüklenmiş olur. Hâlbuki, bizim Parlamento sistemimizde bilgi denetlenmeden, yürütmeden talep edildiğinden yasama bu bilgiye her zaman itimat etmemekte ve özellikle muhalefet partileri basın ve yayın organlarında yer alan veya değişik yollarla elde edilen kanıtlanmamış bilgileri kullanmaya kalkmakta, bu da Parlamento müzakerelerini karşılıklı itimatsızlıkla malul hâle dönüştürebilmektedir.

Esas itibarıyla sayıştaylar yürütme erkinin de teminatıdır. Kamu kaynakları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olanlar çoğu zaman şahsi menfaatini toplum menfaatinin üstünde tutanların uygunsuz talepleriyle karşılaşmak durumundadır. Politik çıkarlar sebebiyle bu taleplerin geri çevrilmesinde iktidar sahipleri zor durumda kalabilmektedir. Etkin çalışan sayıştayların varlığı, sözü edilen uygunsuz tekliflerin geri çevrilmesinin de en tartışmasız vesilesini oluşturur. Kaldı ki, kamu fonları üzerinde tasarruf yetkisi bulunan başarılı ve dürüst yöneticiler için icraatının hesabını vermek yükümlülükten öte bir gerçek ihtiyaçtır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenlerle Sayıştayın kendisine mevdu görevleri uluslararası standartlar düzeyinde gerçekleştirmesi ve kamu kaynaklarını yöneten kişi ve kuruluşlardan beklenen hesap verme sorumluluğunun istisnasız olarak yerine getirilmesi önemli bir devlet ciddiyeti gereğidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay tarafından yürütülen denetimde karşılaşılan sorunlar, yapılmasında yarar görülen yeni düzenlemeler ile bu hususları da ayrıca değerlendirmek gerekir.

İşte bütün bu nedenlerle, Devlet Planlama ve Koordinasyon Kurulunun yapısı teklifin 31’inci maddesinde yer alan görevlere uygun düşmemektedir. Çünkü söz konusu Kurul, Sayıştay Başkanı ile seçtiği 2 başkan yardımcısı ve 8 bölüm başkanı olmak üzere niceliksel olarak 11 kişiden oluşuyor gibi görünürken, niteliksel olarak sadece 1 kişiden, yani Sayıştay Başkanından oluşmaktadır. Yani esas olarak Sayıştay Başkanının bu Kurulu tek başına temsil eder bir görüntüsü olduğundan, bu madde uygun görülmemekte ve bu nedenle verdiğimiz önergeyle tekliften çıkarılması teklif edilmiştir.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Küçük.

İki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Teklifin 31’inci maddesinin madde başlığının “Koordinasyon kurulu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, şu hususun altının ısrarla çizilmesi gerekir: Daha önce verdiğimiz, 2’nci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önergeyle performans denetimi kaldırılmamıştır. Performans denetimi, bu kanun teklifinde yer almaktadır ve gerçek anlamıyla özüne, içeriğine uygun bir şekilde muhafaza edilmektedir.

Kaldırılan şudur değerli arkadaşlar: Kaldırılan, sadece “performans denetimi” tanımı içerisinde yer alan ve esasında yerindelik denetimini içeren kısım kaldırılmıştır; çok net olarak bunu ifade edelim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Onun için ayrı madde var; buna gerek yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biraz önce, çok değerli bir konuşmacımız bir somut örnekten bahsetti. Bakın, oradan yola çıkalım değerli arkadaşlar. Eğer konuşmacı arkadaşımızın söylediği husus doğru ise -o konuyu tartışmıyoruz- doğru ise bu, zaten Sayıştayın en temel fonksiyonu olan, görevi olan uygunluk denetimi çerçevesinde denetlenmesi gereken bir konudur ve bir başka ifadeyle, performans denetimiyle yolsuzluk denetiminin ya da yolsuzlukların ortaya çıkartılması arasında hiçbir illiyet yoktur. Yolsuzlukların ortaya çıkartılmasını sağlayan denetim mali denetim ve uygunluk denetimidir değerli arkadaşlar ve mali denetim ile uygunluk denetimi de aynen burada muhafaza edilmektedir.

Dün -ben yoktum Genel Kurulda- Sayın Hamzaçebi’nin, bir açıklaması, bir konuşması -ismimi zikrederek- daha önce, 27 Martta yaptığım bir konuşmadan bahisle, bir açıklaması oldu. Orada, düzeltilmesi gereken önemli hususlar var, onları düzeltmekte fayda görüyorum. Esasında, Sayın Hamzaçebi, benim 27 Mart tarihinde yaptığım konuşmamdaki -cümlenin- bir sonraki cümleyi de okumuş olsaydı, bu kadar, gerçekten son derece üzücü ve değerlendirme dışı, yanlış bir ifadede bulunmak zorunda kalmazdı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Buradaydım, hepsini dinledim Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Konu şu değerli arkadaşlar: O gün yaptığım konuşmada, 12 Eylül tarihinde bir referandum yapıldığını, bu referandumda Anayasa’nın değiştirildiğini ve bu değiştirilen hükümler arasında da yargının yerindelik denetimini yapmaması gerektiğine, yapamayacağına dair bir hükmün de yer aldığını ifade ettim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – “Aynı anlayışı buraya da yansıtıyoruz.” dediniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Buradan yola çıkarak Sayın Hamzaçebi diyor ki dünkü konuşmasında: “Sayıştay yargı değildir. Sayın Canikli Anayasa’yı açsın, baksın.” Ben Anayasa’yı çok iyi biliyorum. Ama, isterdim ki, Sayın Hamzaçebi o günkü konuşmamın bir sonraki cümlesine keşke bakabilmiş olsaydı, keşke onu görebilmiş olsaydı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – “Aynı anlayışı buraya yansıtıyoruz.” diyorsunuz Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Orada, bakın, ne diyorum. Bu açıklamadan sonra diyorum ki: “12 Eylül günü referandumla değiştirilen Anayasa değişikliğine paralel bir mantığın buraya hâkim olması sağlanmaktadır.”; o zaman verdiğim önergeyle yani 2’nci maddede yapılan değişiklikle. Dolayısıyla buradan yola çıkarak, hiçbir şekilde, Sayıştayın bir yargı organı olduğu ifadesi çıkmamaktadır. Tam aksine, yargıya dahi verilmeyen bu yetkinin Sayıştaya verilmesi arasındaki çelişki ifade edilmektedir ve eğer Sayın Hamzaçebi bu ifadeyi okumuş olsaydı, gerçekten, yani üzüldüğüm, üzüntü duyduğum o açıklamayı yapmak durumunda kalmazdı, yanlış olan açıklamayı yapmak durumunda kalmazdı.

Orada çok net olarak diyorum ki: “Benim verdiğim önergeyle yapılan düzenleme, 12 Eylül günü referandumla değiştirilen Anayasa değişikliğine paralel bir mantığın buraya hâkim olmasını sağlamaktır.” Nereye hâkim olmasını sağlamaktır? Sayıştayın yaptığı denetim sürecine hâkim olmasını sağlamaktır, olay budur. Buradan yola çıkarak “Sayıştay bir yargı kurumudur, dolayısıyla 12 Eylüldeki Anayasa değişikliği Sayıştayı kapsamaz.” gibi bir değerlendirme ya da benim böyle bir ifadede bulunduğum gibi bir değerlendirme yapmayı gerçekten hayretle karşılıyorum. Yani buradan bu sonucun nasıl çıkarıldığını tam anlamıyla hayretle karşılıyorum. Çünkü Sayın Hamzaçebi’nin konuşmalarını biz de takip ediyoruz, dikkatle izliyoruz. Yani isterdim ki daha dikkatli bir şekilde konuşmamın tamamını okusun ve bu çerçevede değerlendirme yapsın, bunu isterdim. Temenni ediyorum, bundan sonraki yapılacak olan tartışma ve değerlendirmelerde de bu husus dikkate alınır.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bir de deniliyor ki: “Bu düzeltme ile, yani 2’nci maddede yaptığımız ve yerindelik denetimini ortadan kaldıran doğru bir düzeltme ile şu anda Sayıştayda bulunan bazı raporların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.” şeklinde bir ifade de kullanılıyor. Bakın, yazılmış bir raporun ortadan kaldırılması kesinlikle söz konusu değildir. Eğer o rapor kayıtlara girmişse -ki konuşmadan öyle, girdiği anlaşılıyor- istediğiniz kadar geriye yönelik düzenleme yapsanız dahi bu konuda o raporu ortadan kaldıramazsınız. Yani resmî evrakın işleyişini bilen herkes bunun böyle olmayacağını bilir. Dolayısıyla, gerçekten, kusura bakmasınlar ama bu kadar yüzeysel bir değerlendirmeyi ben anlamakta zorlanıyorum. Elbette eleştirilebilir, ona hiç kimsenin bir itirazı olamaz, o konuda hiçbir itirazımız olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ancak yapılan değerlendirmelerin ve eleştirilerin de hem hukuka uygun olması gerekir hem de özellikle atıf yapılıyor ise atıf yapılan cümlelere, konuşmalara uygun olması gerekir, aksi hâlde o zaman gerçekten son derece yanlış sonuçlar ve değerlendirmeler ortaya çıkabilir.

Benzer bir, paralel bir düzenlemeyi 36’ncı maddede de yapacağız, çünkü önergem var, eğer Meclis tarafından kabul edilirse 2’nci maddede yapılan değişikliğin aynısı, aynı paralelde, yeni bir şey değil. Bu yapılmadığı takdirde, ki Sayın Özyürek çok net olarak ifade etti bir konuşmasında, bu açıdan teşekkür ediyorum, diyor ki Sayın Özyürek bu konuşmasında: “Bu düzenlemeden sonra artık hidroelektrik santrallerinin yeri ve konumu konusunda ne yargı -yani Danıştay- ne de Sayıştay bir denetim yapabilecek.” Doğru bir değerlendirme, doğru bir tespit. Bu bile yapılan düzenlemenin yani değişikliğin yerindelik denetiminin ortadan kaldırıldığını teyit eden bir düzenlemedir. Gerçekten Sayın Özyürek son derece tecrübeli ve konulara vâkıf bir milletvekili arkadaşımız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, hakikaten doğru. İşte, ben, Anayasa’da değişikliği kastederken onu söyledim. Danıştaya ve yargıya yerindelik denetimi verilmezken Sayıştaya böyle bir denetim yetkisinin verilmesinin çelişkisi ve düzeltilmesi gereğiyle, nedeniyle, arzusuyla o önergeyi vermiştim ve kabul edildi. Bu çerçevede düzeltilmiştir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canikli.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Canikli, benim dün yapmış olduğum konuşmamda kullandığım cümleleri bir başka anlama gelecek şekilde kullanmak suretiyle şahsıma sataşmıştır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır efendim, aynen okudum Sayın Başkanım, bir şey söylemedim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen konuşmasını okudum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 30/11/2010 tarihinde yapmış olduğu konuşmada kullandığı cümleleri bir başka anlama gelecek şekilde kullandığına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar, işin özeti şudur: Sayıştay Kanunu Teklifi’nden Sayıştayın performans denetimi yapma yetkisi çıkarılmıştır. Sayın Canikli, 27 Ekim 2010 tarihinde bu kürsüde yapmış olduğu konuşmada, bunun gerekçesini 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda kabul edilen Anayasa değişikliği olarak açıklamıştır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Hamzaçebi, Allah aşkına, ne alakası var? Hayret bir şey!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – O Anayasa değişikliğiyle artık yargının yerindelik denetimi yapamayacağı Anayasa hükmü altına alınmış olduğundan, benzer bir anlayışın buraya dâhil edilmesi gerektiği düşüncesini ifade etmiştir.

Cümleleriniz bu Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, burada cümle, okudum biraz önce size. Siz okumuyorsunuz ama bunu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, ben, siz konuşurken de orada söyledim, “Benzer bir anlayışı buraya dâhil ediyoruz.” diyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ön sırada oturan bir arkadaşımız da “Evet, Anayasa’yı okumamışlar.” dedi bizim gruba veya muhalefet gruplarına atfen.

Evet, 12 Eylülde Anayasa’nın yüksek yargıyla ilgili düzenlemeleri değişti. Ayrıca, 125’inci maddesinde yapılan değişiklikle de, mahkemelerin, yargının yerindelik denetimi yapamayacağı, idarenin karar ve işlemlerinde, karar alma sürecinde onun takdir yetkisini sınırlayamayacağı şeklinde bir hüküm kabul edildi ve Sayın Canikli cümlelerinde “Aynı anlayışı buraya yansıtıyoruz.” dedi. Bunun anlamı nedir arkadaşlar? Yargı için madem bir değişiklik yapıldı, bir kurumun uygulama yasasına da, kendisi yargı olan bir kurumun uygulama yasasına da bunu dâhil ediyoruz demektir. Cümlelerin anlamı budur. Şimdi bunu bir başka tarafa götüremezsiniz.

Sayıştay Anayasa’nın “Yargı” bölümünde yer alır ama “Yüksek mahkemeler” bölümünde yer almaz. Yüksek mahkemeler altı tanedir: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi. Bunlar arasında Sayıştay yoktur. Sayın Canikli’nin açıklamasından anlaşılan “Sayıştay da bir yüksek yargı olduğu için onun da yerindelik denetimini yapamayacağını buraya açıkça yazıyoruz.” diyor. Sayıştay Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesinde Sayıştayın yerindelik denetimi yapamayacağı zaten yazılı. Niye o zaman performans denetimini kaldırıyorsunuz? İşin esasına gelelim, performans denetiminin yerindelik denetimiyle hiçbir ilgisi yoktur. Niyet samimi değildir, niyet kötüdür. Sayıştayın, Hükûmetin uygulamalarına yönelik olarak, bütçe harcamalarına yönelik olarak “Bu harcamalardan vatandaş memnun mu, iyi hizmet üretilmiş midir?” sorusunu sormasını istememektedir. İşin özeti budur.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi konuşmamda hiç ifade etmediğim, düşünmediğim şekilde yorumlayarak başka bir anlam yüklemiştir. Bu nedenle, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Canikli, net anlaşıldı konu. Siz izah ettiniz, o da izah etti. Konu -yeterli bence- gayet net anlaşıldı.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 31’inci madde kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 32 nci maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasındaki “illerde kurulacak denetim grup başkanlıklarında görevlendirme kriterleri” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                       Sacid Yıldız

                 Trabzon                                                                                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 32’nci maddesinin altıncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve yedinci fıkranın da altıncı fıkra olarak aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

Mehmet Günal

Yılmaz Tankut

 

Isparta

 

Antalya

Adana

 

 

 

Ahmet Duran Bulut

 

 

 

 

Balıkesir

 

“Denetim ve denetim destek grup başkanlıklarının çalışma esas ve usulleri ile görev ve sorumlulukları yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Komisyon en son okunan önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

Sayın Bulut, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi hakkında, 32’nci maddesine verdiğim önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bizlerin görevleri, millet adına burada denetim yapmak, aynı zamanda yasama görevimizi yürütmek. Denetimin performans denetimini kaldırmak değil, denetimin performansını yükseltmek gibi bir görevimiz, bizim, olması gerekmektedir. Kamu harcamalarının düzgün, sağlıklı planlanması, bu harcamaların sağlıklı kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi gibi bir görev üstlenen Parlamentonun, hepimiz birer müfettiş olmadığına göre, bu denetimi kendi başımıza yapamayacağımıza göre, bir kurum olan Sayıştayın bizler adına bu denetimi yapması, performans denetimini ölçmesi ve sonuçlarını değerlendirmesi gibi bir ortam var. Bir meclis, bu yetkilerinden sıyrılmak ve denetimsiz bırakmak gibi -bu kurumları- bir görevi yapmaması gerekir.

Şimdi, Türkiye’de Özelleştirme İdaresi ile Avrupa Birliğinin dayatması çerçevesinde özelleştirmeler yapılıyor. Bu yapılan hangi özelleştirmeyi biz takip edebiliyoruz? Hangisinin sonuçlarını biliyoruz? Muhalefet eleştiriyor, şurada yolsuzluk oldu diyor, burada haksızlık oldu diyor, hangisinin üzerine gidilebiliyor?

Balıkesir’de SEKA Kâğıt Fabrikası, değerli milletvekilleri, satıldı. Türkiye’de kâğıt üretilmiyor. Türkiye’de kâğıt ithal ediliyor. Her tarafımız orman, ağaç ama biz başka ülkelerin ormanlarından üretilen, ağaçlarından üretilen kâğıtları ithal ediyoruz. Balıkesir SEKA’yı 1 milyon 100 bin dolara sattılar. Oradaki yüzlerce dönümlük arazi değil, binalar değil, lojmanlar değil, hurdası 1 milyon doların üstünde idi, “Albayraklar” isimli bir firmaya satıldı, sonra birtakım mahkemeleşmeler oldu, geceleyin kamyonlarla oradan hurdalar taşındı, götürüldü. Şu an ne durumda biliyor muyuz, biliyor musunuz? Bir denetim yok.

Balıkesir’de Susurluk Şeker Fabrikası var. Şeker fabrikaları, hem istihdam açısından hem ülkenin kalkınması açısından çok önemli kuruluşlar. Biz tarım ülkesiyiz. Dün Sayın Bakana sordum, akşam, sekiz yıl öncesinde 127 bin ton şeker üretilirken geçtiğimiz yıl 27 bin tona düşmüş olmasının, bu düşüklüğün sebebini sordum. Sayın Bakan bana dedi ki: “Biz Türkiye’de şeker fabrikalarını rantabl çalıştırmıyoruz. Sebebi şu: Eğer tam randımanlı çalıştırırsak Türkiye'nin ihtiyacının 2 katı şeker üretilmiş olur.”

Değerli milletvekilleri, bir ülke sadece kendi insanının ihtiyacı için mi üretim yapar? Biz başka ülkelerden neden pamuk alıyoruz? Neden ceviz alıyoruz? Neden tatlandırıcı alıyoruz başka ülkelerden? Irak’ta Amerikan askerlerine üretilen, Irak için üretilen Coca-Cola’lara tatlandırıcı değil, Türkiye’de üretilen şekerler konur iken; biz, Türk insanının, tatlandırıcıyla üretilmiş kolaları içmesine maalesef göz yumuyoruz.

Bu ülkede biz fazla üreteceğiz ki zenginleşelim, fazla üreteceğiz ki borçlarımızı kapatalım, fazla üreteceğiz ki yatırım yapabilelim, fazla üreteceğiz ki bölgemizde söz sahibi olalım. Üretme, başkalarının ürettiklerini satın al, yaşa! Böyle bir hayat tarzı yok değerli milletvekilleri. Ancak bu tarzın sekiz yıldır ülkemizde uygulanmış olması, giderek üretimin düşmesi, üretime değil ithalata dayalı bir ekonomi modelinin tercih edilmesi ülkenin geleceğini tehlikeye sokmakta, tehdit etmektedir. Bu yanlış yoldan mutlaka dönülmeli. Üretimin artırılması için seferber olunması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizde, değişik bölgelerde şeker fabrikaları sadece 3 milyar katma değer sağlamaktadır. Bu sektörde 25 milyon ton iş hacmi vardır. Burada doğrudan veya dolaylı olarak 10 milyon insan ekmek yemektedir. Mısır üretiminden 8 kat daha fazla istihdam sağlamaktadır, baş, yaprak ve posasının nişasta değeri çok yüksek olduğundan hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Bir dekar pancardan 6 kişinin bir yıl kullandığı kadar oksijen üretilmektedir. Pancarın ve de şeker fabrikasının Doğu Anadolu Bölgesi’nde bilhassa işsizliğe -kapatma konusunda- çok büyük katkısı vardır.

Bu varlıkların değerlendirilmesi, çiftçi sayısının 10 milyondan 3 milyona düşmüş olmasının mutlaka düzeltilmesi düşüncesiyle önergemize destek vermenizi istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 32 nci maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasındaki “illerde kurulacak denetim grup başkanlıklarında görevlendirme kriterleri” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Sacid Yıldız (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 32’nci maddesinin altıncı fıkrasının iptali ile yedinci fıkrasındaki “illerde kurulacak denetim grup başkanlıklarında görevlendirme kriterleri” ifadesinin madde metninden çıkarılması için vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, başka bir ifadeyle halk adına denetim yapan Sayıştay kuruluşunu, yetkilerini, mensuplarının hak ve sorumluluklarını, denetim ve yargılama usulleri ile teşkilatını düzenleyen Sayıştay Kanunu’nu görüşüyoruz.

Sayıştay denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, yani halk adına yapılıyor ise öncelikle bu denetimin bağımsız ve tarafsız olması gerekir. Sayıştay denetimini bakanlıkların teftiş kurulları ve idarelerin iç denetçileri tarafından yapılan denetim ve teftişlerden ayıran en önemli özellik, Sayıştay denetiminin bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Sayıştayın bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Sayıştayımızın da üyesi olduğu Uluslararası Sayıştaylar Birliğinin denetim standartlarında temel ilke olarak yer almaktadır. Sayıştay denetiminin bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayamazsak Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını gerektiği şekilde kullandığından söz edemeyiz. Demokrasinin, parlamentonun bütçe hakkından doğduğunu göz önüne alırsak, bütçe hakkının kısıtlanması demokrasinin kısıtlanması demektir.

Değerli milletvekilleri, teklifin 32’nci maddesinin altı no.lu fıkrasında Sayıştay Başkanının teklifi ve Sayıştay Genel Kurulunun kararıyla gerek görülen illerde denetim grup başkanlıkları kurulabileceği hüküm altına alınmaktadır. Sayıştay kurulduğu andan itibaren anayasal bir kurum olarak Başkentte hizmet yürütmüş ve taşra teşkilatı olmamıştır. Bunun iki nedeni vardır değerli milletvekilleri. Birincisi, Sayıştay denetçilerinin görev yaptıkları illerde yerel ilişki ağları kurarak tarafsızlıklarını kaybetmelerine yol açabilecek uygun ortamı sağlamamak; ikincisi ise denetçilerin başka ile tayin baskısı altında çalıştırılarak bağımsızlıklarını kaybetmelerine engel olmaktır.

Günümüzdeki teknolojik gelişmeler nedeniyle ulaşım ve iletişim imkânlarının geçmişle kıyaslanmayacak düzeye geldiği bir gerçektir. Öte yandan, Sayıştay Başkanlığının geçmişte olduğu gibi şimdi de bütün illerde denetçileri geçici sürelerle görevlendirerek denetim yaptırma yetkisi vardır. Nitekim, Sayıştay Genel Kurulu her yıl mahallinde yani yerinde denetlenecek kurum ve hesapları hiçbir kısıtlama ve baskı olmadan belirlemekte ve bu denetim görevlileri mahalline gönderilerek denetim faaliyeti düzenli bir şekilde yerine getirilmektedir. Dünyadaki diğer ülke sayıştaylarına bakıldığında taşra teşkilatının “Bölge Sayıştayı” adı altında siyasi federalizmi benimsemiş devletlerde olduğu gözlenmekte, üniter devletlerde ise örneğine rastlanmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Üniter bir devletin sayıştayına taşra teşkilatı kurulması doğru değildir değerli arkadaşlar. Sayıştay Başkanlığının bütün illerde geçici görevlendirme yoluyla denetim yaptırma yetkisinin bulunduğu göz önüne alındığında illerde denetim grup başkanlıkları kurulmasının hangi ihtiyaçtan doğduğu sorusu gündeme gelmektedir.

Sayıştayın yerelleşmesinin denetimin verimliliğine ve etkililiğine hiçbir katkısı olmayacağı, aksine uzun süreli ve yerleşik olarak görev yapmanın yerel ilişki ağlarının doğmasına ve geliştirilmesine yol açarak denetimin tarafsızlığını tehdit edeceği ortadadır. Başkanlığa bağlı illere atama yetkisinin verilmesi ise, görevlerini hiçbir baskı, etki ve müdahale altında kalmadan yürütmek zorunda olan denetçilerin başında Demokles’in kılıcı gibi asılı duracak, denetçinin ve denetimin bağımsızlığını doğrudan veya dolaylı yollarla etkileyebilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tür önerilerin somut bir ihtiyaca ve iş analizlerine dayanması gerekir. Denetim grup başkanlığı kurulan her ilde hizmet binaları ile lojmanlar satın alınacak, yaptırılacak veya kiralanacaktır. Ayrıca, hizmet binaları tefriş edilecek, döşenecek, bunların hepsi bütçe üzerine ek maliyet getirecektir.

Bu bağlamda, taşra teşkilatı kurulması denetimin verimliliği ile etkinliği üzerinde olumlu değişimler sağlamadığı gibi, denetimin bağımsızlığı ve tarafsızlığını tehdit etmekte ve ayrıca denetimin maliyetini yükselten harcamaları gerektirmektedir.

Bu gerekçelerle önergemizi destekleyeceğinizi umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı istemiştik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı aramadınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istendi efendim.

BAŞKAN – Öyle mi? Duymadım efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oylandı artık efendim. Geri çekiyoruz talebimizi.

BAŞKAN – 32’nci madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                        Ali Arslan

                 Trabzon                                                                                    Muğla

“b) Yargılama dairesinin davet etmesi üzerine oy hakkı bulunmamak kaydıyla hesap yargılamasına katılır ve görüşünü açıklar.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 33’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

Nevzat Korkmaz

Alim Işık

 

Antalya

 

Isparta

Kütahya

”b) Daire başkanının veya savcının talebi üzerine; oy hakkı bulunmamak üzere hesap yargılamasına katılır ve varsa görüşünü açıklar.”

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Teklifin 33’üncü maddesinin b fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“b) ilamların infazını izler ve bu hususla ilgili gerekli işlemleri yapar ve yaptırır.”

 

Nurettin Canikli

 

Abdurrahman Arıcı

Rüstem Zeydan

 

Giresun

 

Antalya

Hakkâri

 

Fahrettin Poyraz

 

 

Nusret Bayraktar

 

Bilecik

 

 

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon en son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, polemiği sürdürecek değilim ancak tekrar ifade etmem gerekir: Lütfen, o yorumu yapan değerli arkadaşımız bir sonraki cümleyi birkaç defa okusun. Tek istirhamım bu, bunu özellikle istirham ediyorum. Onu okuduğu zaman, önceki konuşmasıyla hiçbir alakası olmayan bir içerik olduğunu orada görecektir. Neyse…

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu Sayıştay Yasa Teklifi’yle gerçekten denetim konusunda tam bir reform yapılmaktadır, denetimin kapsamı ve etkinliği artırılmaktadır.

Çok ayrıntıya girmeden size birkaç örnek vereceğim. Bugün Sayıştay Kanunu’na tabi olmayan, Sayıştay denetimine tabi olmayan onlarca fon ve kuruluş vardır. Değişik tarihlerde yasalaşmış ve özellikle yasalarına, Sayıştay Kanunu’na tabi olmayacağı dercedilmiştir.

Ben size birkaç tane örnek vereceğim değerli arkadaşlar. Bakın, İşsizlik Sigortası Fonu. Kanun no: 4447. Kabul tarihi: 25/8/1999. Aynen maddelerden bir tanesi şöyle, başka kanunları da sayıyor: “Fon, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” Yani Sayıştay denetimi dışında tutulmuştur. 1999. Yani bunları çıkarabildiğim itibarıyla çıkarmışımdır. Yoksa, özellikle şu dönem, bu dönem gibi bir arayışımız olmadı.

BDDK’nın oluşturulması, kurulması. Kanunun kabul tarihi: 18/6/1999. Kanun numarası: 4389. Orada da işte, Muhasebe-i Umumiye Kanunu -şu andaki 5018 sayılı Kanun- Devlet Memurları Kanunu, KİT Kanunu, vesaire ve “832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.”

Üst kurulların denetimiyle ilgili olarak da o kadar çok kanun var ki değerli arkadaşlar, bakın, mesela TİKA’nın kurulmasına ilişkin kanun. Keza orada Sayıştay Kanunu’na tabi olmayacağı ifade ediliyor. Çıkış tarihi, onun tarihi de yine 2001.

Teknoloji Geliştirme Bölgeler Kanunu. Orada da bu kurumun hesap ve işlemlerinin Sayıştay tarafından denetlenmeyeceği hüküm altına alınıyor, çok net bir ifadeyle. Devam ediyor bu şekilde. İşte, Afetten Doğan Zararların Giderilmesi Hakkında Kanun, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun. Orada da çok açık bir şekilde bu Bankanın hesap ve işlemlerinin Sayıştay tarafından denetlenemeyeceği, denetlenmemesi gerektiği kanunla hüküm altına alınıyor. Tarih ne zaman? 1999 değerli arkadaşlar ve devam ediyor, bu şekilde liste uzayıp gidiyor. Eski dönemlerde de var, çok var, sadece bu dönemlere ilişkin değil, o kadar çok fazla ki.

Şimdi, bu teklif eğer kabul edilirse, bütün bu kuruluşlar, yani kanunları çıkarken Sayıştay denetimi dışında tutulacağı öngörülen, Sayıştay denetiminden kaçırılan, hesap ve işlemleri Sayıştay denetimine tabi tutulmayan bu kuruluşların tamamının -istisnasız- hesap ve işlemleri, en geniş anlamıyla Sayıştay tarafından denetime tabi tutulacak değerli arkadaşlar.

Bakın, 3346 sayılı Kanun’da bir hüküm var. Belediyelerin sahip olduğu iktisadi kuruluşlar Anayasa’ya aykırı bir şekilde hem Sayıştay Kanunu’nun denetimi dışına çıkartılmıştır hem de KİT Komisyonunun denetimi dışına çıkartılmıştır, 1983 yılında çıkarılan bir yasayla. O da dâhil olmak üzere belediyelerin sahip olduğu iktisadi kuruluşlar bugün denetim dışına… İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı denetimi dışarıda bırakırsanız, onun dışında gerçek anlamda bildiğimiz hiçbir denetime tabi tutulmamaktadır. Eğer bu teklif yasalaşırsa, biraz önce saydığım ve saymadığım ve Sayıştay denetimi dışında tutulan kuruluşların tamamı ve belediyelerin sahip olduğu iktisadi kuruluşların tamamı denetime tabi olur hâle gelecektir değerli arkadaşlar. Vicdanınıza seslenmek istiyorum: Denetimden kaçan bir siyasi iktidar böyle bir şey yapabilir mi? Böyle bir adım atabilir mi değerli arkadaşlar? Denetimden kaçan siyasi iktidar, hükûmet bakıyorsanız geçmiş dönemlere bakacaksınız, örneklerini biraz önce verdim. Biz, samimi olarak tüm kamu kurumlarının, kamu kaynağı kullanan tüm kurumların hesap ve işlemlerinin en etkili bir şekilde hukuka uygunluk açısından, mali denetim açısından, Sayıştay tarafından denetlenmesini istiyoruz. O kadar daha ileri gitti ki hükûmetlerimiz, Hükûmetimiz, bu konuda Sayıştayın sahip olmadığı, aslında hükümetin ya da bakanlıkların sahip olduğu birçok denetim konusunu, feragat ederek, yani bakanların sahip olduğu birçok denetim imkânından feragat ederek Sayıştaya aktarmaktadır. Bu, uzun yıllardan beri, en azından tartıştığımız, bildiğimiz dönemden beri ilk defa olmaktadır değerli arkadaşlar. Dolayısıyla…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Doğru söylemiyorsun! Her taraf kokuşmuş bir durumda.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ne zaman kokuşur biliyor musunuz? Eğer bir kuruluşu, bir fonu, kamu kaynağı kullanan bir kuruluşu 832 sayılı eski Sayıştay Kanunu’nun…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yolsuzluk almış başını gidiyor. Siz öyle konuşuyorsunuz boşu boşuna. Danıştayı harekete geçirin. Belediyelerin durumu ortada.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …Sayıştay denetimi dışına çıkarırsanız o zaman kokuşma ihtimali olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer denetim kapsamına alırsanız, bizim yaptığımız gibi, değerli arkadaşlar, o zaman gerçek anlamda denetimin yapılmasını istiyorsunuz demektir. Biz samimiyiz. Samimiyetimiz lafta değil. İcraatla gösteriyoruz, samimiyetimizi icraatla gösteriyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayıştayın raporları bekliyor. Niye Genel Kurula getirmediniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer herhangi bir kişinin elinde, herhangi bir arkadaşımızın elinde herhangi bir kurumla ilgili bir yolsuzluk iddiası varsa lütfen çıksın, açıklasın ve suç duyurusunda bulunsun değerli arkadaşlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Liste, liste…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Afaki, delillendirilemeyen, müdellel olmayan, soyut ifadelerle yolsuzluk suçlaması yapamazsınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İşte, işte bak! Bu listeyi niye Genel Kurula indirmediniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Varsa elinizde belgeniz, varsa iddianız savcılığa gönderirsiniz. Çıkar konuşursunuz ama belgelendirirsiniz. Yoksa susarsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canikli.

Sayın Vural, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, önerge oylanmadan önce bir şeyi öğrenmek istiyorum. Şimdi burada (b) fıkrasında değişiklik yapılırken “Bu ilama esas yargılamaya ilişkin raporları hazırlayan denetçiler tarafından yapılan temyiz istemini gerçekleştirir…” O hüküm ortadan kaldırılıyor. Temyiz istemini kim talep edecektir? Yani bu kaldırıldığı zaman, bir temyiz istemi olduğu zaman bunu kim talep edecek? Talep edecek denetçilerin bu yetkisi kaldırılıyor bu teklifte. Temyizi kim isteyecek? Savcılara (a) bendinde verilen, temyiz konusu dosyaları ve diğer işleri savcılara havale eder de, temyizi isteyecek denetçi, yani ilama esas yargılama yapan denetçi temyiz isteyemeyecek mi bundan sonra? O konunun açıklığa kavuşması gerekiyor.

Efendim, bu önemli bir konu. Neden? Çünkü ben bu ilama esas yargılamayla ilgili temyizin kimin tarafından gerçekleştirilebileceği… Eğer temyiz hakkı ortadan kaldırılıyorsa, burada üst hukuka götürmeyle ilgili bir yetki ortadan kaldırılıyor demektir; bu, hukuk üstünlüğünde olmaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Sayın Canikli, açıklama yapabilir misiniz Sayın Vural için?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, genel kuraldır; temyizle ilgili genel düzenleme vardır zaten. Teklifin orijinal hâlinde de, yani benim değiştirilmesini teklif ettiğim metinden önceki hâlinde de temyiz vardır, oraya bir ilave yaptırılıyor sadece. İlave yapılmasını öneriyorum. Dolayısıyla…

OKTAY VURAL (İzmir) – İlave değil efendim, tamamı kaldırılıyor, bakın…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, tamamı kaldırılmıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – “(b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir” diyor. “Sadece ve sadece ilamların infazını izler ve bu hususla ilgili işlemleri yapar ve yaptırır.” Temyiz kaldırılmış buradan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır efendim, öyle bir şey yok.

İzah edeyim isterseniz Sayın Başkan. Orada sadece…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, Sayıştay Başkanı lütfen bu konuda bilgi versin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, izin verin, açıklayayım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Bakan bilgi versin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önerge sahibi benim Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan bilgi versin efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önerge sahibi o değil ki, önerge sahibi benim. Müsaade ederseniz ben vereyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Hükûmet ve Komisyon katılmadı önergeye.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önemli bir konu…

BAŞKAN – Evet, Komisyon ve Hükûmet önergeye katılmadı efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hükûmet ve Komisyon önergeye katılmadı Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Temyiz işlemi talebini kim getirecek, bunu öğrenmek istiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Vural, Hükûmet ve Komisyon önergeye katılmadı diyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Katılsın katılmasın efendim. Oylama yapılmayacak mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılmadı. Neyini?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hazırlayan benim, öneren benim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayıştay Başkanı istediğimiz zaman konuşabilir, Genel Kurula hitap edebilir.

BAŞKAN – Sayın Vural, Komisyon ve Hükûmet önergeye katılmadığı için, onlar bu maddeye şey yapmıyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye efendim? Sayıştay Başkanı, Meclis Genel Kurulu şeyiyle…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama sizin talimatınızla değil ki. Sayıştay Başkanı isterse buna bir cevap verir.

BAŞKAN – Onlar zaten katılmadılar efendim, Canikli de izahını yaptı.

Sayın Yaman, buyurunuz efendim, siz ne soracaksınız? Oylamaya geçeceğim şimdi.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkanım, Sayın AKP Grup Başkan Vekili kürsüde konuşurken, bir Sayıştay devriminden ve bu denetim dışında kalacak olan birimleri sayarken, sanki çok büyük bir kadroyla Sayıştayın bu olanakları varmış gibi bir tablo çizdi. Aslında bakın, eskiden belediyelerle ilgili, evet, şirketleri ve belediye BİT’leri dediğimiz iktisadi kuruluşları bu kapsam dışındaydı ancak belediye hesapları dahi mevcut Sayıştayın mevcut kadrosuyla üç yıl içinde eğer Sayıştay ilamına bağlanmadığı takdirde bir bakıma ibra edilmiş oluyordu. Şimdi bu geniş denetim kapsamı içinde, ben merak ediyorum, bu kadar böyle parlak birtakım sözcüklerle bir devrimi anlatacak şekilde büyük bir işi başardıklarını söyleyen Sayın Grup Başkan Vekiline şunu sormak istiyorum: Hangi kadroyla bunu yapacak? Sayıştayın 800 kişilik kadrosu, bu demektir ki belediyeleri bundan sonra denetim dışı bırakacak ve bunlarla ilgili evrakları alacak ve süresi de belli olmadığı için hem dava zaman aşımı, hem ceza zaman aşımı uğrayacak. Bu nedenle bu konulara dikkat etmek gerekir diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz katkınız için Sayın Yaman.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan organa ben şunu soruyorum: Temyiz talebi denetçiler tarafından dile getirilmeyecekse bu talebi kim dile getirecek? Bu kanun teklifinin hangi maddesine istinaden getirecektir bunu öğrenmek istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Soru-cevap bölümünde cevaplandırılır efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok. Önergeyi reddedeceğiz, Hükûmet ve Komisyon katılmamış önergeye.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ama bu konuda aydınlanma ihtiyacı var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkladı, önerge sahibi açıkladı önergesini.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya ne kaçırıyorsunuz? Ne kaçırıyorsun? Seninle ilgili bir konu mu var? Öğrenmek istiyoruz ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önerge sahibi açıkladı diyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hayır, Sayıştay Başkanının cevap vermesinde ne sakınca görüyorsunuz?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Savcı var, savcı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Savcıya sadece hatırlatıyor. Savcının takdirine bırakılıyor. Sayıştaydaki savcının adli hukuktaki savcı olmadığını sen de biliyorsun.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne iş yapacak savcı o zaman?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biliyorsun sen, Sayıştaydan gelen olarak biliyorsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Temyiz talebi kimin tarafından dile getirilecek, kanunun hangi maddesine göre temyiz talebiyle ilgili değerlendirme yapılacak?

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan açıklama yapsın bu konuda.

BAŞKAN – Sayın Akyel, siz kısa bir açıklamada bulunur musunuz? Milletvekillerimiz bu konuda net bir bilgiye sahip olsunlar.

SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Sayın Başkanım, sayın vekillerim; şahsım ve kurumum adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayıştay yargısıyla ilgili olarak temyiz hakkı hem taraf olarak sorumluların hem kurum idarecilerinin, sorumluların temyiz hakkı zaten var. Ayrıca savcıların temyiz hakkı var. Bu maddede yani 33/b maddesinde düzenlenen sorguyu, denetimi yapan denetçinin temyiz hakkını, temyiz isteğini, talebini savcıya bildirmesi, savcının da bunu yerinde bulursa temyize gitmesi, yerinde bulmazsa gerekçesini denetçiye bildirmesi şeklindedir. Zaten verilen önergeye de Komisyonla birlikte biz de katılmıyoruz.

Arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akyel.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, söz istiyorum. Sayın Başkana bir soru… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, Sayın Başkan açıklama yaptı artık bu konuda, tamam…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Eksik efendim, eksik…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Televizyondaki açık oturumları da geçti bu iş.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şöyle bir eksiklik var Sayın Başkan…

BAŞKAN – Artık bu konu tamamdır. Oylamaya geçeceğim. Yeterli açıklama gelmiştir. Karar yeter sayısını da arayacağım.

Önergeyi kabul edenler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İtiraz ettikleri şeyi kabul ediyorlar. Nasıl bir iş Sayın Başkan, bu?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Siz de verdiğiniz önergeyi reddedeceksiniz.

BAŞKAN – Önergeyi kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, muhalefet, az önce itiraz ettiği önergeyi kabul ediyor!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu, espri yapılacak bir şey değil.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 33’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

”b) Daire başkanının veya savcının talebi üzerine; oy hakkı bulunmamak üzere hesap yargılamasına katılır ve varsa görüşünü açıklar.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 33’üncü maddesinde değişiklik öngören önergemiz hakkında açıklamada bulunmak üzere huzurunuzdayım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlarım.

Birçok köklü kurumumuz gibi bize atamız Osmanlıdan miras kalmış ve bütün anayasalarımızda genel kabul görmüş Sayıştayın 832 sayılı mevcut Kanun’u, teklifin geneli üzerinde konuşan Sayın AKP Sözcüsünce “Kurumsal işleyiş yapısını dünyanın en gelişmiş ülkelerine örnek teşkil edecek tarzda yeniden düzenleyip karşınıza getirdik.” şeklinde ifade edilen bir kanun teklifiyle değiştirilmektedir. Hükûmetin her alanda kullandığı demokratikleşme ve şeffaflaşma söylemi, bu kanun teklifi için de kullanılmıştır. Bu söylem kullanılarak âdeta devletle hesaplaşma adına yapılan düzenlemelerden birisi de, maalesef, bu teklifle Sayıştay Kanunu’nda yapılmaktadır. “Hesap verme sorumluluğu” ve “mali saydamlık” kavramları vurgulanarak, 2005 yılında yürürlüğe giren 5018 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemelere paralel değişiklikler arz eden gerekçelerle önümüze gelmiş olan bu kanun teklifinin hazırlanmasında, 2001 yılı krizinde sonra gündeme gelen yolsuzlukların etkili olduğu Sayın AKP sözcüleri tarafından bu kürsüden dile getirilmiştir. Ancak ne gariptir ki yolsuzlukların üstüne gitmek için Sayıştayı yeniden yapılandıran Hükûmet, iktidara geldiği sekiz yıldan ve 5018 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği beş yıldan bu yana yolsuzluklarla mücadele konusunda maalesef kılını bile kıpırdatmamıştır.

“Acaba aradan geçen yıllar sonrasında yapılan bu düzenlemelerle giderayak sekiz yıllık icraatın üzerinin örtülmesi gibi bir niyet olabilir mi? Ayrıca çoğu sivil toplum örgütünün AKP yandaşı olduğu, bitaraf olanların ise bertaraf ilan edildiği ve yargının can havliyle ele geçirilmeye çalışıldığı bir dönemde Sayıştaya da sıra yeni mi gelmiştir?” şeklindeki soruları maalesef sormadan geçemeyeceğim.

Değerli milletvekilleri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 68’inci maddesinde dış denetime ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu Yasa’nın yürürlüğe girdiği 2005 yılından bu yana, aradan geçen beş yıl zarfında bu Kanun’la düzenlenen hükümler doğrultusunda bir işlem tesis edilmemiş ve dış denetim genel değerlendirme raporları ile diğer raporlar hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır. Yasama görevi yanında Bakanlar Kurulu üyelerini de denetleme yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi söz konusu raporların sunulmamasından dolayı denetim görevini de ne yazık ki yerine getirememiştir.

Diğer yandan, bakanlık teftiş kurullarını ortadan kaldıran bazı tasarılar da Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yer almaktadır. Bir yandan, 5018 sayılı Kanun’a göre oluşturulan ve hangi liyakat kriterlerine göre alındıkları belli olmayan kamuda görev yapan denetim elemanlarından iç denetim birimleri oluşturacaksınız, ardından da bakanlık teftiş kurullarını kapatacaksınız. Diğer yandan, denetimin etkinliği açısından Sayıştayı yeniden yapılandıracaksınız ancak bunu yaparken de Sayıştaya denetçi alım sınavlarında “mülakat” adıyla muhakeme ve temsil kabiliyeti gibi eleme kriterlerinin yer aldığı yeni bir sistem getireceksiniz. Bu yolla, alan bilgisi ölçümünden ziyade, tamamen kişisel duruşa bağlı yeni kriterler ile sınavlara müdahil olabilmenin yolu açılmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, daha önceki icraatlarından da iyi niyetli olmadığı birçok defa açığa çıkan Hükûmetin bu düzenlemelerle de bu gibi art niyetli beklentilerinin olduğu açıktır. Nitekim Genel Kurulda verilen bir önergeyle Sayıştayın performans denetiminin kaldırılması bunun en belirgin delilidir. Böylece kamu kurum ve kuruluşlarında sekiz yıllık AKP döneminde yapılan birçok yolsuzluk ve usulsüzlüğün üzeri örtülmüş olacaktır.

Denetimin bağımsızlığını ve etkinliğini artırmaktan ziyade yeni oluşturulan idari yapıyla yürütmenin Sayıştaya müdahalesinin önünü açan bu düzenlemelerden mutlaka vazgeçilmelidir. Bağımsız denetim ve bunun en köklü adresi olan Sayıştayın performans denetiminin engellenmesinin önüne geçilmeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…ve bakanlıkların teftiş kurullarının Sayıştay ihtisas dairelerinde yapılandırılarak bağımsız ve tarafsız, tek elden denetimin önü açılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın denetim alanının genişlemesine ve görevlerinin artmasına paralel olarak savcılık müessesesini daha etkin hâle getirmek için teklife eklenen “Başsavcılık” başlıklı 33’üncü maddede kurumun kendi iç bünyesinde yer alan çalışma ahenk ve uyumuna katkıda bulunmak, Başsavcılığa intikal eden yargılamaya esas raporların, dosyaların ve diğer işlerin dağıtım ve organizasyonunu yapan Başsavcının, varsa görüşte bulunmak üzere yargılamaya katılmasını sağlamayı öngören önergemizin kabulünü diler, tekrar saygılarımı sunarım.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Ali Arslan (Muğla) ve arkadaşları

“b) Yargılama dairesinin davet etmesi üzerine oy hakkı bulunmamak kaydıyla hesap yargılamasına katılır ve görüşünü açıklar.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 33’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye bildiğiniz gibi, biraz da övünerek söylüyoruz, dünyada 17’nci büyük ekonomi. Bu iyi bir şey -yeterli midir değil midir tartışılabilir- ancak bir başka rakam var: Türkiye sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında dünya ülkeleri içinde 70’inci sıralarda, 70’inci sıralarda gidip geliyor, yani ortalarda seyrediyor. Hem ilk 20 içinde ekonomimizin olduğuyla ilgili övüneceksiniz ancak halkınız bu büyümeden, ekonomik büyümeden yeterli gelişmeyi sağlayamayacak, sağlıkta, eğitimde, sosyal refahta büyük sıkıntılar yaşayacak. Gerçekten bir çelişki var yani Türkiye'nin ekonomik kaynakları iyi, ancak doğru yönetilmiyor, çarçur ediliyor, hepimizin çok yakından bildiği, her alanda neredeyse yolsuzluklar almış başını götürmüş; o nedenle Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü, ekonomik gelişmesi vatandaşa yansımıyor, sıkıntı da bu zaten Türkiye'deki.

O zaman hâl böyle olunca denetimin çok büyük önemi var. Ancak yapılan bu düzenlemeyle Sayıştayın yetkilerinin âdeta budandığını görüyoruz. Sayıştay, artık denetlemenin daha ötesinde, AKP’nin âdeta bir yan kuruluşu gibi, AKP’nin arka bahçesi gibi algılanmaya çalışılıyor. Bence artık Sayıştayın adını da “sayıştayyip” yapalım, siz de rahat edin, biz de rahat edelim!

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, denetleme konusunda Türkiye'de büyük sıkıntılar var ama bazı alanlarda maşallah çok iyi denetliyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler konusunda şahinsiniz mesela. Artık, belediyeler denetlemelerden neredeyse iş yapamaz hâle geldiler, bıktırdınız belediyeleri ama AKP’li belediyelere gelince kanatlarınızın altında, istediği her türlü yolsuzluğu cirit atarcasına yapmakta serbest AKP’nin belediyeleri. AKP’li belediye başkanları Türkiye'nin dolar milyarderleri arasına girmiş, müthiş zenginlikler içindeler. Hepimizin gözleri önünde, AKP’li belediye başkanlarının neler yaptığını, nasıl zenginleştiklerini, nasıl köşeyi döndüklerini hep beraber görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, mesela yurt dışındaki vatandaşlarımızın sömürülmesiyle ilgili, kanının emilircesine sömürülmesiyle ilgili yıllardan beri facialar yaşıyoruz. Almanya’da davalar açılıyor, Almanya’da o yolsuzluklar nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve o vatandaşların birçoğu da sizin çok yakın yandaşlarınız, cezalar alıyor ama Türkiye’deki mahkemelerde tık yok, bir arpa boyu yol gidemiyor. YİMPAŞ’ta böyleydi, hatırlayın. Deniz Fenerinde ne oldu, ne bitti; hiç kimse bilmiyor, dava hangi aşamadadır, hiç belli değil. Âdeta, Deniz Feneri denetimin dışında, yargının dışında tutulmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, yurt dışında, Almanya’da, Amerika’da Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yolsuzluklarla ilgili davalar açılıyor, Alman şirketleri, Amerikan şirketleri Türkiye’de rüşvet verdikleri için cezalar alıyor, ama Türkiye’de rüşvet alan -bence çok daha büyük bir utanç- Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları hakkında hiçbir işlem yapmıyorsunuz! SIEMENS şirketi Türkiye’de yaptığı yolsuzluklarla ilgili, verdiği rüşvetlerle ilgili 1 milyar euro ceza alıyor, ama Türkiye’de SIEMENS’in o rüşvetini alanlarla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin yaptığı hiçbir şey yok! Bakın, yeni ortaya çıkan başka bir yolsuzluk, yeni de değil aslında, bir yıl oldu: Amerika’da “3M” diye bir şirket var, Türkiye’de kamu kurumlarında, belediyelere hizmet alımlarında ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle Amerika’da soruşturma açılıyor, büyük cezalar alacağı söyleniyor ve şirket, Türkiye’deki temsilcisinin yolsuzluk yaptığını, rüşvet yaptığını Amerikan mahkemelerine kendisi bildiriyor, ama Türkiye’de Türk kamu kurumları suçlanan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil; belediyeler suçlanan, rüşvet alan belediyelerle ilgili, ihalede yolsuzluk yapan belediyelerle ilgili hiçbir işlem yok arkadaşlar! Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu durumdan, rüşvet alan bir ülkenin vatandaşları konumundan yüzümüz kızarıyor. Sizlerin kızarmıyor mu sevgili dostlar? Amerika’daki şirketler “Türkiye’de biz rüşvet verdik.” diyor, “İhale aldık, hizmet satın aldık.” diyor, Amerika’da dava görülüyor, rüşvet verdikleri için Amerikan şirketleri, Türkiye’de rüşvet alan şirket ve belediyelerle ilgili hiçbir işlem yok. Arkadaşlar, hakikaten ayıp, hakikaten yazık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, iki haftadır, Türkiye'de çok önemli bir yolsuzluğa parmak basıyor. İzmir ve Manisa’daki camilerin, medreselerin restorasyonuyla ilgili yapılan yolsuzluklar, Süleymaniye Camisi’nin restorasyonunda yapılan yolsuzluklar. Arkadaşlar, bakın, yıllarca siz bu camileri oy deposu olarak sömürdünüz, şimdi de kendi yandaşlarınızı kalkındırmak, geliştirmek için sömürüyorsunuz. Ayıptır, yazıktır, günahtır sevgili dostlar. İki haftadır Genel Başkanımız dile getiriyor, sadece inkâr ediyorsunuz, yaptığınız başka bir şey yok. Lütfen, camilerden artık elinizi çekin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Camilerden elinizi çekin ne demek? Camilerin içindeyiz biz.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının uyarılarına Başbakanın kulak vermesi gerekiyor. Ne işlem yaptığınızı bilmek istiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sorarsınız, gidersiniz mahkemeye, ne işlem yapıldığına bakarsınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – İki haftadır Genel Başkanımız kürsüden soruyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Buradan iftira atmakla olmaz.

ALİ ARSLAN (Devamla) – İki haftadır soruyoruz, hiçbir cevap veremediniz. Tık yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel Başkanınız kürsüden değil, gider mahkemeye suç duyurusunda bulunur, savcıları harekete geçirsin.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Sevgili dostlar, Süleymaniye Camisi’ni bile sömürmeye kalkıyorsunuz. Gerçekten, belki bu dünyada hesap vermekten kaçabilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – İktidarınız ne kadar sürer bilmiyorum ama Allah’tan korkun. Öbür dünyada mutlaka bunların hesabını vereceksiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Korkmayanlar korksun.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP KORAL (İstanbul) – İftiracılar da hesap verecek mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 34’üncü maddesinin başlığının “Sayıştay denetiminin amacı” şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “güvenilir ve yeterli” ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

 

 

Murat Özkan

 

 

 

 

Giresun

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 34’üncü maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                         Ali Koçal

                 Trabzon                                                                                 Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon bu en son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Koçal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 34’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin önergemiz üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleriyle birlikte kamu kurum ve kuruluşlarının yapılarında ciddi sayılacak değişikliklere gidilmiş, yapılan ve yapılmakta olan bu değişiklikler sonucunda kamu kurum ve kuruluşları cumhuriyetle birlikte edindikleri kazanımları kaybetmekte, AKP’nin ülkemizi gelecekte şekillendirmek istediği mecraya doğru sürüklenmektedir. Çıkarılan mali içerikli yasalar daha uygulanmaya konulmadan değişmekte, uygulanmaya konulduktan sonra da çıkar gruplarının baskılarıyla defalarca değiştirilmektedir. Örneğin, İhale Kanunu yürürlüğe girmeden 2 kez, yürürlüğe girdikten sonra 17 kez değiştirilmiştir. Yasa’nın tamamen değişikliği ise gündemdedir. Yine, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe girmeden önce 1 kez ve yürürlüğe girdikten sonra da 8 kez değişikliğe uğratılmıştır.

İyice düşünülüp yeterince araştırılmadan Parlamento gündemine getirilen yasa tasarılarının, Parlamento sürecinde grubumuzun yaptığı eleştiri ve öneriler dikkate alınmadan yasalaşması neticesinde, kamu mali yönetiminin sistematiği tamamen bozulmaktadır. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, giderin gerçekleşme sürecinde kontrol ve denetim işlevi zayıflatılmış, kamu kaynakları bu süreçte yeterince incelenmeden, denetlenmeden israf edilir duruma getirilmiştir. Şimdi ise görüşülmekte olan yasa tasarısıyla da kamu kaynağının harcanmasından sonraki denetim süreci zayıflatılmakta, Sayıştay, Parlamento adına denetim yapmaktan uzaklaştırılmakta, hükûmetlerin güdümü altına sokulmaya çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın yapısı özellikle 1983 yılından sonra başlayan ve günümüze kadar gelen süreçte kasıtlı olarak siyasallaştırılmış, denetçi seçimi ve üye atamalarındaki siyasi tercihler tamamen bozulmuştur. Şimdi ise görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifi’yle Sayıştayın kamu kaynaklarının kullanımı üzerindeki dış denetim yetkisi zayıflatılmak istenmektedir. Hemen ifade etmek gerekir ki bu, aynı zamanda Parlamentonun denetim yetkisinin de zayıflatılması anlamına gelmektedir. Sayıştay anayasal bir kuruluştur. Sayıştayın görevleri Anayasa’yla düzenlenmiştir. Teklifle, Anayasa’nın kanuna bıraktığı hususların düzenlenmesi yapılmaktadır. Sayıştay denetiminin amacı ise kendisine Anayasa ve kanunlarla verilen görevler bağlamında şekillenmektedir. Bu bağlamda, Sayıştayın kuruluşunu, işleyişini, denetim usulleri ile mensuplarının atanmalarını, ödev ve yetkilerini, haklarını, teminatlarını ve yükümlülüklerini düzenlemeyi amaçlayan bu kanun teklifinde denetimin amacının yer almaması gerekir. Sayıştayın denetim amacının, Anayasa ve kanunlarla verilen görevlerin en iyi şekilde yapılmasını teminen Sayıştayın strateji bildirimleri ile strateji planlarında yer alması gerekmektedir. Bu nedenle, teklifin 34’üncü maddesi yanlış ve eksik bir şekilde düzenlendiğinden tekliften çıkarılmalıdır.

Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve kamuoyuna güvenilir ve yeterli bilgi sunulması Sayıştayın değil, kamu idarelerinin görevidir. Sayıştayların bu süreçteki görevi, parlamentolara ve kamuoyuna sunulan bilgilerin yeterli ve güvenilir olup olmadığını denetleyerek parlamentolara raporlamaktır. Ayrıca, sayıştayların kamuoyuna bilgi sunması ayrı, sayıştay raporlarının kamunun erişimine açık olması ayrı şeylerdir. Sayıştay ve kamuoyu açısından önemli olan, sayıştay raporlarının kamuoyunun erişimine açık olmasıdır. Maddenin (a) bendi (c) bendinde ifade edilen hususu da kapsadığından, (c) bendi tekrar mahiyetindedir. Maddenin (d) bendinde ifade edilen hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlığın yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılması Sayıştayın değil iç kontrolün meselesidir ve bu anlamda idarelerin amacıdır. Sayıştay bu süreçte ancak yaptığı denetimlerle katkı sağlayabilir.

Teklifin 34’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde “bütçe hakkının gereği olarak” ifadesine yer verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumları üzerinde bütçe hakkını kullanmakta, yerel yönetimlerle, birlik, vakıf, işletme, bağlı ortaklık ve şirketler ise bütçe hakkının kapsamı dışında bulunmaktadır. Bu durumda, bütçe hakkının kapsamı dışında bulunan kamu idareleri için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ KOÇAL (Devamla) – …Türkiye Büyük Millet Meclisine ve kamuoyuna güvenilir ve yeterli bilgi sunulmayacağı kabul edilmekte, sunulacak ise de hangi gerekçe ile sunulacağı sorusu cevapsız kalmaktadır. Bu nedenle, öncelikle “bütçe hakkı” kavramının tanımına ihtiyaç vardır. Bu eksikliğin mutlaka giderilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu nedenlerle önergemizin kabul edilerek teklifin 34’üncü maddesinin tekliften çıkarılmasını talep ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koçal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 34’üncü maddesinin başlığının “Sayıştay denetiminin amacı” şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “güvenilir ve yeterli” ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Murat Özkan (Giresun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 34’üncü maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Canikli “Performans denetimini kaldırmadık, biz bunu daha iyi bir hâle getirdik ve birçok kamu kurumunu da denetim kapsamı içine aldık.” gibi birtakım iddialar ileri sürdü.

Değerli arkadaşlar, bazı şeyler evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yapılır, bunlardan birisi bütçe hakkıdır. Bu maddede de bütçe hakkından söz ediliyor. Acaba, bütçe hakkı nedir? Bütçe hakkı, ilk kez dünyaya Magna Carta Libertatum yani Büyük Özgürlük Sözleşmesi denilen bir kavramla gelmiş, Fransız İhtilali ki bize de Senedi İttifakla geçmiş bir kavramdır. Bütçe hakkında, devleti yöneten, milleti yöneten insanların harcamış olduğu paraları millet adına denetleme yetkisi ve toplama izni verilen bir kavramdır. Bütçe hakkı gereği, genel bütçeye tabi -bizim Anayasa’mızda da genel bütçe ve SSK- sosyal güvenlik bütçelerinin denetiminden bahsediliyor.

Şimdi, bu Hükûmetten önce yapılan ve bazı kurumların Sayıştay denetimi dışında tutulması, tamamen, bütçe hakkı gibi evrensel bir ilkenin uygulamasından geçiyor ama bunu bilmeden konuşuyorsa böyle kötü bir duruma düşme durumunuz var. Keşke bunları bilerek konuşsaydı arkadaşımız, daha iyi olurdu. Bu kurumlar denetim dışında değildi. Devlette sadece Sayıştay denetimi olmaz, farklı denetim yolları da her zaman vardır. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, bütçe hakkı gereği yapılan bir denetimin uygulayıcısıdır ama siz ne yaptınız bu kanunu getirerek? Değerli arkadaşlar, Sayıştay denetiminin bağımsızlığını tamamen ve tamamen ortadan kaldırdınız; performans denetimini ortadan kaldırdınız; Uluslararası Sayıştaylar Birliğinin olmazsa olmaz saydığı performans denetimi yerine performans ölçümünü getirdiniz. Performans denetimi, diyebilirsiniz ki 5018 sayılı Yasa’da zaten var. Var da değerli arkadaşlar, onu iç denetçiler yapacak. İç denetçiler kim? Kurum amirine bağlı kişiler. Biz ne yapmaya çalışıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay vasıtasıyla? Bizim adımıza vermiş olduğumuz yetkiyle toplanan gelirlerin nereye, vermiş olduğumuz izinle harcanıp harcanmadığını denetliyoruz. Hatta, bu noktadan baktığınızda, mahallî idarelerin Sayıştay kapsamına alınması, Sayıştay denetimi kapsamına alınması bile sorunlu bir uygulamadır arkadaşlar.

Bir önceki Anayasa’mızda, değişiklikten önce, Sayıştay denetiminin mahallî idarelere ilişkin özel bir sayıştayın kurulmasıyla yapılması öngörülüyordu ki bana göre bu daha hukuki, evrensel hukuk kurallarıyla da örtüşen bir şeydi.

Ama siz her şeyi çok bildiğinizi zannediyorsunuz, bilmiş gibi yapıyorsunuz ama maalesef, bilmiyorsunuz, bilmediğiniz bir kez daha ortada. Burada yaptığınız performans değerlendirmesi değil, performans ölçümünü getirdiniz. Performans denetimi yapmıyorsunuz çünkü performans denetimini yapmayı sağlayacak olan bu kanunun, değişikliğin 2’nci maddesinin (d) fıkrasını ortadan kaldırdınız.

Bir başka şey, hiç konuşulmayan bir şey değerli arkadaşlar: Bu kanunun, yine, 7’nci maddesinde performans değerlendirmenizin bile hukuki bir sonuç doğurmayacağını da açık açık yazıyorsunuz. Peki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yürütmesinin yapmış olduğu harcamaların yerinde, ekonomik, verimli olup olmadığına bakamayacağız, bunu ortadan kaldırdınız. Peki, biz bu bütçe hakkını nasıl kullanacağız arkadaşlar?

Sayıştay raporlarının da güvenilir olup olmamasından bahsediyorsunuz, yine bu kanunun bu maddesinde, 34’üncü maddesinde. Biz de “güvenilir ve yeterli” ibaresinin çıkarılmasını istiyoruz. Neden istiyoruz değerli arkadaşlar bunu? Sayıştayın raporlarının güvenilir olup olmaması değil, burada aradığımız husus: Kamu harcamalarını, yapan birimlerin Sayıştaya vermiş olduğu raporların ya da harcama belgelerinin doğru olup olmadığını Sayıştay denetler.

Şimdi, burada bir başka şey: “Sayıştayı, biz denetimi genişlettik.” diyor. Evet. Denetim programını kim yapacak değerli arkadaşlar, söyler misiniz bana? Sayıştay Başkanının talimatıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – …Sayıştayın Başkanının atadığı bir kurulun, bir kişinin yapacağı program. Eskiden kim yapıyordu? Genel Kurul yapıyordu. Sayıştay Genel Kurulu üzerinde Sayıştay Başkanının bir yetkisi var mıydı? Yoktu çünkü en üst karar organıydı. Peki, bu karar organının bu yetkisini ortadan kaldırdığınız zaman ne oluyor? İstediğiniz adamı denetlettireceksiniz, istediğiniz adamı denetlettirmeyeceksiniz. Yani bizim “keyfiyet” dediğimiz, “keyfî uygulama” dediğimiz hususlar tam da bunlar değerli arkadaşlar. İşte tek adam yönetimi, işte hukuk dışı yönetim, evrensel kurallara aykırılık burada ortaya çıkıyor. Siz, aynen Sakallı Celal’in dediği gibi, Doğu’ya giden gemide Batı’ya koşan arkadaşlara benziyorsunuz maalesef. Bir yere gittiğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dört seçim yaptık.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Biz şunu biliyoruz ki siz Türkiye’yi hukuk dışına çıkarıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dört seçim yaptık, dört.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Benim dediklerimi, sen Sayıştaycısın değerli kardeşim, anlıyorsun da…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dört seçim yaptık.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – “Mış” gibi yapıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğu’ya mı gidiyoruz, Batı’ya mı gidiyoruz, millet kararı veriyor.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – “Mış” gibi yapıyorsunuz, “mış” gibi yapıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Selamlamam için müsaade ederseniz çok memnun olurum çünkü bu arkadaşım yerinde duramadı, heyecanlandı biraz; doğruları söylediğimi görünce, maalesef, çok heyecanlanıyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Doğrular buradan geliyor, sizden gelmiyor.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanununun 35. maddesinin a) bendinde yer alan “Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Nuri Yaman

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

 

Muş

 

Şırnak

Muş

 

M. Nezir Karabaş

 

 

Osman Özçelik

 

Bitlis

 

 

Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 35'inci maddesinin başlığının "Sayıştay denetiminin genel esasları" şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz." cümlesinin metinden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

E. Haluk Ayhan

Mehmet Günal

 

Isparta

 

Denizli

Antalya

 

 

 

Beytullah Asil

 

 

 

 

Eskişehir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 35 nci maddesinin madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

"Hesapların Niteliği

Madde 35- Sayıştay denetimine giren kamu idarelerinin:

a) Tahakkuk eden ve tahsil edilen bütün gelirlerin, gelir artıklarının ve emanetlerin miktar ve mahiyetini gösteren cetvel ve defterlerle bunlarla ilgili her türlü belgeler gelir hesabını;

b) Yapılan harcamaların ve bunlara ilişkin olarak alınan para ve sair kıymetlerin miktar ve mahiyetini gösteren cetvel ve defterlerle bunlarla ilgili her türlü belgeler, gider hesabını;

c) Mevcut ve alınan, sarf olunan, satış, yok etme veya sair suretlerle elden çıkarılan her türlü taşınır ve taşınmaz malların ve eşyanın miktar ve mahiyetini gösteren cetvel ve defterlerle bunlarla ilgili her türlü belgeler, mal hesabını;

oluşturur.

İşletme, fon, birlik, anonim ortaklık, şirket ve sair kamu idarelerinin bütçe ve kesin hesapları ve bunlarla ilgili kararlar ile kesin mizan ve bilanço gibi mali tabloları Sayıştaya verilecek hesaplara dahildir.

Muhasebe yetkilisinin aynı zamanda gelir, gider ve mal işlemlerini yapmakla görevli olması halinde bu işlemlerin tamamının hesabı verilir.

Hesapların verilme tarz ve şekillerini Sayıştay bir genelgeyle tespit ederek kamu idareleri ve muhasebe yetkililerine tebliğ eder.

Muhasebe birimi hesapları Sayıştaya noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde yargılanamadığı takdirde hükmen onanmış sayılır.

Şu kadar ki, muhasebe birimi hesabını oluşturan mali tablo ve cetvellerle eki belgelerdeki maddi hata ve tutarsızlıklar nedeniyle hesabın hükme bağlanmaya elverişli görülmediğinin daire kararıyla saptanması halinde, muhasebe birimi hesabının verilme tarihi, hesabın tam ve doğru olarak düzenlendikten sonra Sayıştay'a verildiği tarihtir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Teklifin 35 nci maddesi denetimin genel esasları bağlamında hiçbir açılım getirmediği, çoğu bentlerinin denetimin genel esaslarıyla ilgisi bulunmadığı, INTOSAI Denetim Standartlarına aykırı hükümler içerdiği ve yönetmelik ve daha alt düzenlemelere konu oluşturabilecek hususları yasa maddesi haline getirmeyi öngördüğü için Teklif metninden tamamen çıkarılması gerekmektedir.

Öte yandan, Teklifte kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarıyla hesap ve işlemlerinden söz edilmesine rağmen, gelir, gider ve mal hesaplarının ne olduğu ve nelerden oluştuğuna, hesapların Sayıştaya tam ve eksiksiz verilmesi gerekeceği ile hükmen onanmasına ilişkin olarak Sayıştay denetiminin ve hesap yargılamasının temelini oluşturan hükümler bulunmamaktadır.

Söz konusu eksikliklerin 832 sayılı Kanunun 40 ve 66 ncı maddeleri gözetilerek giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 35'inci maddesinin başlığının "Sayıştay denetiminin genel esasları" şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz." cümlesinin metinden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) –Beytullah Asil…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 35’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 35’inci maddeyle denetimin genel esasları sayılmaktadır. Maddenin (a) bendinde “Denetim; kamu idarelerinin hesap, mali işlem ve faaliyetleri ile iç kontrol sistemlerinin incelenmesi ve kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak kullanılmasının değerlendirilmesidir. Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, kanunlarda neyin yapılamayacağı değil, neyin yapılacağı ifade edilmelidir ve böyle de yapılmaktadır. Bu yasa ile Sayıştaya da böyle bir görev verilmemiş. Sayıştaya böyle bir görev verilmemişken kanun koyucunun böyle bir vehme kapılmasının nedenini anlamak mümkün değildir.

Denetim, kamu idarelerinin hesap, mali işlem ve faaliyetleriyle iç kontrol sistemlerinin incelenmesi ve kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak kullanılmasının değerlendirilmesi olduğuna göre, iyi uygulama örnekleriyle karşılaştırılması ve performansın iyileştirilmesine yönelik önerileri zorunlu olarak içermelidir. Denetimin doğasından kaynaklı değerlendirme, analiz, karşılaştırma ve tavsiyeler 35’inci maddedeki “Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” hükmü bunu ortadan kaldırma girişimi midir?

Ankara Büyükşehir Belediyesinin yıllar önce başlattığı, bugüne kadar 900 trilyon lira harcadığı ama bir türlü bitiremediği, sonunda da pes ederek bugünlerde Ulaştırma Bakanlığına devretmeye hazırlandıkları metro inşaatı var. Ulaştırma Bakanlığı devraldıktan sonra, yeni teknolojiye uyumlu olmadığı gerekçesiyle, acaba bu 900 trilyon lira harcanarak yapılan işin ne kadarını bozup yapacak? Bu kaynak israfının hesabını kim verecek? Bir tarafta, “idarenin takdir yetkisi” diyerek devletin kıt kaynakları israf edilmeye devam mı edilecek? Diğer tarafta, düzenli bir toplu taşıma hizmeti sunamayan belediye yüzünden sabah işe gitmek için, akşam eve dönmek için duraklarda, trafikte çile çeken insanlar, israf edilen zamanlar; işlerine özel araçlarıyla gitmek zorunda kalan insanlar, sıkışan trafik, bozulan sinirler, hava kirliliği, görüntü kirliliği, bunu önlemek için açılan yollar, köprüler, batçıklar, kavşaklar, harcanan benzin, fakirleşen insanımız. Sorulmayacak mı bunun hesabı, sorulmamalı mı? Sömürmeye, sömürülmeye devam mı edeceğiz?

Değerli milletvekilleri “Kanunun vermediği bir yetkinin kullanılamayacağını ifade etmenin anlamsız ve gereksiz olacağı, ayrıca yanlış anlaşılmalara ve Sayıştayın yetkilerinin tartışılmasına sebebiyet vereceği gerekçeleriyle Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını teklif ettiğimiz bu önergemize desteklerinizi istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arıyorum.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.46


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:18.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesi üzerinde verilen, Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım ve bunu elektronik oylamayla yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanununun 35. maddesinin a) bendinde yer alan “Sayıştay tarafından yerindelik denetimi yapılamaz, idarenin takdir yetkisini sınırlayacak ve ortadan kaldıracak karar alınamaz.” cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                                          M. Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yani, Sayıştay Kanunu da yasalar da Anayasa da değişse belli bir kesimin, toplumun belli bir kesiminin hayatında bir şey değişmiyor. Bakın, Erzurum H Tipi Cezaevinde üç gündür insanlar oradaki tutuklu ve hükümlülerle diyalog kuramıyorlar ve son aldığımız habere göre orada birçok arkadaşımızın saldırıya maruz kaldığını, 2009 seçimlerinde Ağrı’dan belediye başkan adayımız olan arkadaşımız ve il başkanımızın ağır yaralı olduğuna dair haberler alıyoruz. Şimdi cezaevinde durum bu.

Dört gün önce burada Kürt çocuklar üniversiteden alınıp dört gündür gözaltında, şimdi de savcılıkta bir kısmı tutuklanıyor. Onun için, hangi yasayı değiştirirseniz değiştirin burada muhalif olan Kürtler ve Türkiye demokrasi güçlerinin hayatında bir şey değişmiyor.

Ben yeni Hatay Dörtyol’dan geliyorum. Hatay Dörtyol’da hepinizin bildiği gibi bundan bir iki ay önce orada Kürtlerin iş yerlerine karşı ciddi saldırılar olmuştu, orada üç gün o odaklar Kürtlerin iş yerlerini tahrip etmiş ve Kürtler büyük bir bedel ödeyerek… Üç gün o saldırı ne yazık ki güvenlik güçleri tarafından engellenmemişti.

Şimdi, dün duruşmayı izlemek üzere oradaydım. Daha önce İnegöl’de de aynı şey oldu, dün Hatay’da da oldu, daha önce Muş’un Bulanık ilçesinde de Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto eden oradaki vatandaşların üzerine ateş açılarak 2 insan yaşamını yitirdi, 10 insan da yaralandı ama dört ay içerisinde o katiller özgürlüklerine kavuştu. Dün Hatay’da da, Hatay’ı üç gece üç gün esir alanlar tutuklanmıyor. İnegöl’de de aynı şey oluyor ama demokratik haklarını kullanan BDP’liler, 60 kişi gözaltına alınıyor Bulanık’ta ve hepsi on yıl cezayla cezalandırılıyor. İşte, bu ülkede yargı bu, bu ülkede Kürtlere uygulanan politikalar bu. Onun için, hangi yasayı değiştirirseniz değiştirin bize yasalar olumlu bir şekilde yansımıyor. Daha önce de bu konuda epeyce gündeme taşıdığımız olaylar oldu.

Şimdi, bakın, 2 bine yakın arkadaşımız, -bir tek çakı bile evlerinde, iş yerlerinde, kendilerinde bulunmadı- demokratik siyaset yapan arkadaşlarımız içeride ama halkın iş yerine saldıranlar, ellerinde devletin malını acımasızca ateşe verenler tutuklanmıyorlar ve bir bildiri okudu diye her birine on yıl ceza veriliyor. Şimdi, siz bize hangi yasalarla ilgili “Yahu, gerçekten bu yasalar bu toplumun, muhalif olan kesimlerin hayatında değişiklik yapıyor” diyebilirsiniz?

Yine bakın, cezaevleri gündemde. Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili -biliyorsunuz- 2000’li yıllarda, o dönemde de 30’un üzerinde insan yaşamını yitirdi ve ben bu kürsüde onu dile getirdiğim için, o dönemin sorunlarıyla ilgili burada konuşma yaptığım için, -bakın failler bulunmuyor- o dönemde görev yapanlarla ilgili burada konuşma yaptığımız için alelacele, kısa bir süre içerisinde, beş gün içerisinde 12 milyar lira tazminata mahkûm oldum. Oysaki o dönemde görev alanlar ve o genel müdür olan adam şu anda da Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesi. Tabii ki talimat veriliyor, yargı öyle işliyor. Diğer davalarda, bize mesela grubunuzdan biri çıktı “şerefsizler” dedi. Biz dava açtık, yargıya sığındık, yargı dedi ki: “Burada suç yok.” O zaman bize de şu görev düşüyor, kısasa kısas politikası.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Yapma, lütfen yapma!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben de buradan aynı şeyi bin kez iade ediyorum. Eğer yargıya sığınamayacaksak, yargı üç gün içerisinde bizi mahkûm edecekse ve burada birileri de “Beyaz Türk” olduğu için bize hakaret edecekse, biz de buradan iade ederiz kendilerine. Ama biz yargının bu noktada olmasını istemiyoruz. Sizden bu yargının adil davranmasını, yani hukukun ve huzurun ülkesini hep birlikte sağlamalıyız. Bizim için üç gün içerisinde kararlar verebilen yargı… BDP Grubu için aynen şunu söylüyor bir gazeteye, diyor ki: “BDP Grubundan ölen her şehit için 5 kişiyi öldürebilirsiniz.” Ve biz dava açıyoruz, yerel mahkeme, savcıdan tut da ağır cezaya kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…yerel mahkeme ve Yargıtaya kadar bunu düşünce suçu olarak alıyor. Bakın, birilerini öldürün diye. Ama biz de burada Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili, insanlığa karşı suç işlendi, lav silahlarıyla içerideki, elinizde olan ve sizin namusunuz olan o tutuklu ve hükümlüler orada katledildiler. Onlarla ilgili lütfen yargı göreve gelsin, bir an önce o dönemde bu halka karşı suç işleyenleri lütfen yargının karşısına çıkaralım dediğimiz için buradan, mahkûm oluyoruz ve siz de dönüp bize diyorsunuz ki: “Ya, siz ne istiyorsunuz?” İşte, biz bunu istiyoruz. Evet, bu ülkede yargı yok, bu ülkede Kürt çocuklarına karşı… Bakın, biraz önce söylediğim gibi, o üniversiteden alınan Kürt çocuklarının büyük bir kısmı şu anda tutuklama talebiyle savcılığa gönderildi. Ne yapmak istiyorsunuz? Yani Kürt çocukları okumasın mı? Kürt halkı siyaset yapmasın mı? Siyasetin önüne set çekiyorsunuz, üniversitenin önüne set çekiyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz? Silahla mı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız,Genel Kurulu selamlayınız.

Buyurunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Son…

Ne yapmak istiyorsunuz? Allah rızası için… Siz silah ve şiddetten nemalanmak mı istiyorsunuz? Yıllardır silah ve şiddet bu ülkenin gündeminde oturdu, bu ülkenin gündemini işgal etti ve sorunların gelinen noktada artık silahla çözülmeyeceğini hepimiz, onlar da söylüyorlar. Peki, demokratik kanalın önünü niye tıkıyoruz? Niye üniversite öğrencilerinin kapısını her gece polis timleri gidip çalıyor, alıp eften püften şeylerden tutukluyor?

Siyaset dünyası içinde elinizden ne geliyorsa onu yapıyorsunuz. Şimdi anketlerde yüzde 48-50’nin üzerindesiniz. Allah gözünüzü doyursun. Toprak mı gözünüzü doyuracak? Yüzde 60-70 oy alsanız ne değişir? Eğer bu ülkenin farklılıkları bu Parlamentoya yansımayacaksa sizin diktatörlüğünüz neyi değiştirecek? Açın demokratik kanalları, insanlar gelsin burada kendisini özgürce ifade etsin. Ama yapmıyorsunuz. Ama bütün kurumlarınızı, Kürtlere karşı kimin elinden ne geliyorsa hepsini acımasız bir silah gibi Kürtlere karşı kullanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İyi akşamlar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.

36’ncı madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 Sıra Sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

 

Mustafa Elitaş

Ali Temür

 

Giresun

 

Kayseri

Giresun

 

Yılmaz Tunç

 

 

Yahya Doğan

 

Bartın

 

 

Gümüşhane

“(3) Performans denetimi; hesap verme sorumluluğu çerçevesinde idarelerce belirlenen hedef ve göstergelerle ilgili olarak faaliyet sonuçlarının ölçülmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 36’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

Mustafa Enöz

E. Haluk Ayhan

 

Antalya

 

Manisa

Denizli

 

 

 

Nevzat Korkmaz

 

 

 

 

Isparta

 

“(3) Performans denetimi; kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanununun 36 ncı maddesi (3) ncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“3) Performans denetimi; kamu kaynaklarının kullanılmasında idarenin faaliyetlerinin, programlarının ekonomik, verimli ve etkin olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, sonuçlarının ölçümlenmesi ve performansının denetlenmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

 

Hasip Kaplan

 

Nuri Yaman

Osman Özçelik

 

Şırnak

 

Muş

Siirt

 

M. Nezir Karabaş

 

 

Sırrı Sakık

 

Bitlis

 

 

Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 36 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                       Rasim Çakır

                 Trabzon                                                                                    Edirne

“Madde 36- (1) Sayıştay denetimi, mali denetim ve performans denetimini kapsar.

(2) Mali denetim;

a) Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları, mahalli idareler, kamu idareleri bütçelerinde yer alıp almadığına bakılmaksızın özel hesaplar dahil tüm kamu hesap, fon ve kaynakların, birlik ve işletmelerin gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığının tespiti,

b) (a) bendi kapsamı dışında kalan kamu idarelerinin hesap ve işlemleri ile program ve faaliyetlerinin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesi,

c) (a) ve (b) bendi kapsamındaki kamu idarelerinin mali yönetim ve iç kontrol sistemlerinin değerlendirilmesi, mali rapor ve tabloları ile faaliyet raporlarının ve bunlara dayanak oluşturan her türlü belgelerin incelenerek, bunların doğruluğu ve güvenirliği hakkında görüş bildirilmesi,

şeklinde yapılır.

(3) Performans denetimi; kamu idarelerinin faaliyetlerinin, programlarının veya organizasyonlarının verimliliğinin ve etkinliğinin, ekonomiklik ve iyileştirme amacı gözetilerek, bağımsız bir biçimde incelenmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakana teşekkürü bir borç bilerek sözlerime başlamak istiyorum. Biz muhalefet partileri olarak Meclisin çalışmasını, düzenli çalışmasını sağlamak adına sürekli yoklama istiyoruz, karar yeter sayısı istiyoruz ama bir türlü muhalefeti dinleyip böyle toplanma zahmetine katlanmadınız. Sayın Başbakan 72 milyonun önünde iyi niyetlerini sununca sizlere, sağ olun, eksik olmayın, hepiniz toplu bir biçimde bizleri dinliyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Darısı başınıza!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben, yine, böyle bir kalabalık salonda, bizleri dinliyorken, muhalefet milletvekili olarak sizlere uyarılarımı yapmaya çalışacağım, eğer izin verirseniz.

Değerli arkadaşlarım, muhalefetteki milletvekili arkadaşlarımın Sayıştay Kanunu ile ilgili olarak yaptıkları eleştirilerde ortak bir taraf var, o da şu: Hepsinin söylemeye çalıştığı, Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisi adına değil Hükûmet adına çalışan bir kurum hâline getiriliyor olması. Yani muhalefetin temel eleştirisi bu. Tabii, sizler şu ana kadar bu temel eleştiriyi dikkate almadınız.

Haddizatında bu kanun teklifi, bugüne kadar, sekiz yıllık AKP İktidarının genel ruh hâli ve anlayışından farklı bir kanun teklifi değil. Şöyle ki: Sizler bugüne kadar, AKP İktidarı olarak kendi hukuk sisteminizi yaratmaya gayret ettiniz. Gerek Cumhurbaşkanının seçilmesi gerek Anayasa Mahkemesindeki değişiklik, bundan sonra, bu Parlamentoda sayısal üstünlükle çıkacak olan kanunların artık geriye dönüş yollarının azalması, hatta olanaksız hâle gelmesi gibi bir sonuç yarattınız; gerekse diğer taraftan da devlet bürokrasisi içerisinde, en alt kademeye kadar yani bir hastanede temizlikçi olarak çalışan şirket elemanı, sözleşmeli bir işçiye kadar, AKP’lileştirmek için yoğun bir gayret sarf ettiniz. Bu, sizin İktidarınızın temel bir anlayışı, temel bir politikası. Siz sürekli “Biz şunu yapmak istiyoruz, eğer önümüzde kanun engeli varsa bu engeli ortadan kaldırırız; biz bunu böyle yapmak istiyoruz, eğer önümüzde anayasal engel varsa Anayasa’yı değiştiririz; biz bunu böyle yapmak istiyoruz, herhangi bir mahkeme veya bürokrat bize engel oluyorsa biz onu değiştiririz.” anlayışıyla bu ülkeyi yönetmeye çalıştınız.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapacak olan ve kamunun kaynaklarını kullanmakla yükümlü olan, Hükûmeti bu anlamda denetleyecek olan Sayıştayın Millet Meclisi adına değil de AKP İktidarı veya onun Sayın Genel Başkanı adına görev yapıyor hâle gelmesi, AKP’li arkadaşları ve yandaşlarını çok fazla mutlu etmesin. Bu yapı, bu sistem birilerinin -bizler uyarıyoruz- iştahını kabartıp da “Nasıl olsa yargıda bize bir şey olmaz, nasıl olsa Sayıştaydan bize bir şey olmaz.” diyerek daha ileri hamlelerle daha fazla usulsüzlüklerin, haksızlıkların ve yolsuzlukların içerisine girmeye niyet etmesin diye uyarıyoruz. Çünkü gün gelir bu devran döner, devranın dönmediği bir siyasal tarih yok. Gün gelir bu devran döner, sizin yaratmış olduğunuz hukuk sistemi ve sizin yaratmaya çalıştığınız bürokrasi ve mahkemeler bile sizi ve yandaşlarınızı koruyamaz ve kurtaramaz bir güne gelir bu ülke. Çünkü siyaset her zaman dönüşen, dönüşmeye uygun olan bir alandır. Eğer böyle bir ortamı fırsat bilip “Nasıl olsa bir şey olmaz, yerel yönetimlerde veya başka yerlerde nasıl olsa bir şey olmaz.” diyerek alabildiğince usulsüz, haksız ve yolsuz uygulamalar içerisine girerseniz, bizim endişemiz şudur ki, yarın yarattığınız mahkeme ve hukuk sistemiyle kendinizi koruyamayacağınız bir günde, işte o zaman demokrasiden vazgeçip o korumayı bir faşizm yönetimi ile sağlama zorunluluğu içerisine girersiniz. Biliniz ki dünya siyasi tarihine bakarsanız, faşizm ülkelere sadece askerî darbelerle gelmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Faşizm ve faşist yönetim anlayışı, ülkelere demokrasi kullanılarak da gelmiştir, seçimle de iş başına gelmiştir. Ve faşizmle yönetilen ülkeler, hiçbir zaman isteyerek ve canıgönülden “Ben faşist bir diktatör olacağım.” niyetiyle de yola çıkmamıştır ama koşullar, kendini koruyamayacağı, kendini meşru ve haklı bir zeminde koruyamayacağı koşullar bu kadroları, bu iktidar kadrolarını gün gelir bu ülkede faşist bir yönetim anlayışı noktasına iter. Bizim de endişemiz budur.

Muhalefet olarak bizim derdimiz, Türkiye’de yargının bağımsız olması, hukukun üstün olması, üstünlerin hukukunun olmaması ve bu ülkede sadece muhalefetin değil bu ülkede yaşayan herkesin ama herkesin demokrasiye ve hukuka bir gün ihtiyacının olabileceğini bilmek ve bu güvence içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşayabilmektir.

Bu düşüncelerle, önergeme olumlu oy vereceğinizi umut ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanununun 36 ncı maddesi (3) ncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“3) Performans denetimi; kamu kaynaklarının kullanılmasında idarenin faaliyetlerinin, programlarının ekonomik, verimli ve etkin olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, sonuçlarının ölçümlenmesi ve performansının denetlenmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

                                                                                              Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuştuğumuz yasa, vatandaşın cebinden ödediği her kuruş verginin hükûmetler tarafından harcanması ve denetlenmesi ile ilgili çok temel bir yasa. Bu yasada Sayıştay, anayasal, yargısal bir kurum olarak Meclis adına denetim yapan bir kurum. Meclis adına denetim yapıldığı zaman da onun kuruluş yasasının, denetimin kriterlerinin oturması gerekiyor. Nedir bu kriterler? 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu değişiklikleri, Türkiye Ulusal Programı, INTOSAI (Uluslararası Sayıştaylar Birliğinin) Denetim Standartları, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, Avrupa Birliği İlerleme Raporu, geçici madde 1 ve şu an yapılması gereken bu.

Peki, bu maddede ne oluyor? Performans denetimini Meclis adına, halk adına, irade adına yapma olayının kuşa çevrilmesi var. Bunun ilk gün tartışmasını yaşadık. Burada sessiz bir protesto yapmıştım o gün. Çoğu kişi anlamadı, niçin bu? Ölçümleme ayrı bir şeydir, denetim ayrı bir şeydir arkadaşlar. Eğer siz bu kanunun 36’ncı maddesiyle performans denetimini idarelerce belirlenen hedef ve göstergeler doğrultusunda yaparsanız Sayıştay idarelere göre bir denetim yapar. O zaman Meclisin adına bir denetim yapmaz. “Performans denetimi” derken çok açık bunun INTOSAI kurallarındaki anlamı, devlet, hükûmet faaliyetlerinin, programlarının veya organizasyonlarının verimliliğini ve etkinliğini, ekonomiklik ve iyileştirmelere yol açma amacı gözetilerek bağımsız bir biçimde incelenmesidir.

Şimdi, Yüksek Denetleme Kurulunu kaldırdık, tek denetim getirdik, Sayıştay ama bu teklifle de Sayıştayı Yüksek Denetleme Kuruluna çevirirseniz ve Sayıştayı Yüksek Denetleme Kuruluna çevirdikten sonra onu da Hükûmete bağlarsanız, sonra da Hükûmetin valilerini getirip Sayıştay başkanı yaparsanız, sonra da Sayıştayın üyelerini burada göstermelik seçerseniz, bu artık, bu şekilde vatandaşla da dalga geçmenin biraz da ölçüsü kaçmış olur, ölçüsü fazla kaçmış olur. Yani siz, buraya Sayıştay üyesini getireceksiniz, hiç biriniz, iktidar partisi üyeleri, bir tek milletvekili tanımayacak Sayıştay adaylarını, ceplerinde anahtar listeyle oy kullanacaklar, bu şekilde seçilecek ve ondan sonra Sayıştayın yapısını Hükûmete bağlı bir duruma getireceksiniz. Ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar, açık konuşalım.

Şimdi, ölçümleme denen kriter çok açık. Bu ölçümleme kriteri, yine INTOSAI kurallarında geçiyor ve performans ölçümü genellikle programın gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında deniyor. Ölçülmeyle denetleme ayrı şeylerdir, bunu anlatmaya çalışıyoruz fakat nedense denetim kavramı ürkütüyor, korkutuyor.

Arkadaşlar, Meclisin denetiminden bu kadar kaçmanın bir gereği yok. Bu kürsü, bu iktidar hiç kimseye payidar değil, kalmaz. Sonuçta 2011’de sandık var, sonrası var ama şunu koyun önünüze: Ne yapmak istiyorsunuz? Askerî vesayet dediniz, askerî vesayette Genelkurmay dediniz. Ordu 600 bin kişi. 600 bin kişilik ordunun askerî vesayetini günlerdir konuşuyoruz. Peki, 230 bin jandarma, 225 bin emniyet, 467 bin özel güvenlik, 38 bin kıyı emniyeti koruma, bunların hepsi İçişleri Bakanlığına bağlı değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, 1 milyon 200 bin kişi İçişleri Bakanına bağlı, “…”(x) Beşir Atalay’a bağlı. Şimdi “…”(x) Genelkurmay Başkanının yerini tutmuş durumda. 1 milyon 200 bin silahlı güç mü büyük 600 binlik ordu mu büyük?

Şimdi, Hükûmet sizsiniz zaten, Meclis çoğunluğu da sizde. Yasama-yürütmeyi birleştirdiniz. Yetmedi, Anayasa referandumunda Anayasa ile HSYK’yı da değiştirdiniz, yargıyı da kendinize bağladınız. Maşallah maşallah, yakında tek parti rejimine döndürürsünüz ülkeyi, tek parti olursunuz. Yasaması, yürütmesi, yargısı birleşmiş tek güç. Ona da gerek yok, bir de Chavez gibi bir kanun çıkarırsınız, “Tayyip Erdoğan ölene kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı değil, devlet başkanıdır.” dersiniz. Yapar mısınız? Yaparsınız. Sıkıysa yapmayın! On bire kadar da burayı terk edin, görürsünüz o zaman! Tebdilikıyafetle Başbakan on bire doğru gelir buraya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tebdilikıyafetle de gelir, işiniz zor olur. Yapmayın arkadaşlar!

Bu Sayıştay Kanunu’nun bu maddelerini siz düzeltmezseniz, seneye inşallah bu Meclis düzeltecektir. Yani bu arıza maddeleri böyle bırakacağımızı sanmayın, peşini bırakacağımızı. Ölçümleme başka, denetleme başka. Biz, denetleyen bir Meclisi yaratacağız diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 36’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Performans denetimi; kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

                                                                                          Mustafa Enöz (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

                           

(x) “Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.”

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, önergeyle kanun teklifinin 36’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilmesini teklif ediyoruz. Şöyle ki: “Performans denetimi, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi suretiyle gerçekleştirilir.” diyoruz. Gerekçede de belirttiğimiz gibi, performans denetimi tanımı, uluslararası denetim standartlarından ve 5018 sayılı Kanun’daki performans denetimi tanımından farklıdır. Uluslararası standartlarda denetim yapılması için bu tanımın standartlara uygun şekilde değiştirilmesi şarttır.

Kanun teklifi gerekçesinde dile getirildiği gibi, hükûmet politikalarını değerlendirmek performans denetiminin yetkisi ile kapsamı dâhilinde değildir. Performans denetimi, politikaları değil, politik uygulama sonuçlarını değerlendirmektedir. Sayıştay tarafından gerçekleştirilen performans denetimi sonuçları da buna örnek olarak gösterilebilir. Kanun teklifinde yer aldığı şekilde yapılacak performans denetimleri uluslararası denetim standartlarında olmayacak, 5018 sayılı Kanun’la uyumlu olmayan raporlar üretilmesine sebep olacaktır. Bu eksikliği gördüğümüz için bu önergeyi vermiş bulunmaktayız.

Sayın milletvekilleri, önemli gördüğüm bir başka konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. 5/12/2009 tarihinde İçişleri Bakanlığının cevaplandırması istemiyle vermiş olduğum soru önergesinde “Bazı belediye başkanlarının sosyal denge tazminatı adı altında memurlarına ödemeler yaptığı bilinmektedir. Ancak, bu ödemeler, Sayıştay tarafından yapılan incelemelerde kanuna aykırılığı tespit edilerek belediye başkanının zimmetine alındığı da bir gerçektir. Sayıştayın bu uygulaması bazı belediyeleri söz konusu ödemeleri yapmasında tereddüde düşürmekte ve ödemelerin yapılmaması yönünde bir tercihte bulunmasına yol açmaktadır.” demiş ve şu soruları Bakana yöneltmiştim: “Denge tazminatı ödemesi yapmayan belediyeler ile memurları arasında huzursuzluk ve çatışma ortamı oluşmakta bu da iş verimini olumsuz yönde etkilemekte, belediyeler arasında ayrımcılık yaşanmakta, bazı belediye çalışanları tazminat almakta, bir diğer belediye çalışanı ise tazminat alamamaktan yakınmakta ve belediye başkanını sorumlu tutmaktadır. Sizce bu durumdan belediye başkanı mı sorumludur?”

Bir diğer soru da, “Bu ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılmasını teminen belediyeler arasında ortak bir mutabakatın sağlanması amacıyla Bakanlıkça bir çalışmanız bulunmakta mıdır?”

Bir diğer sorumda ise “Uygulamada yasal bir eksiklik olduğunu düşünüyor musunuz? Eğer bir eksiklik varsa yeni bir yasal düzenleme hazırlığınız var mıdır?” şeklinde sormuştum.

Sayın İçişleri Bakanının bu soru önergemize 11/12/2009 tarihinde vermiş olduğu cevap aynen şu şekildedir: “Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrası uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde olduğundan bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulmamakta ise de 151 sayılı ILO Sözleşmesi’yle sağlanan hakların hayata geçirilmesi ancak bu husustaki mevzuat hükümlerinde gerekli değişikliklerin yapılması ve uygulama esaslarının belirlenmesi hâlinde mümkün olabilecektir. Zaten bu çerçevede Sayıştay Genel Kurulu da, 1994/3, 4808/1 sayılı Karar’ında, belediyelerde memur statüsünde çalışan personele kanunlarla sağlanan haklar dışında toplu iş sözleşmeleri akdetmek ya da başka bir suretle hiçbir yarar sağlanamayacağına karar vermiştir.

Bu itibarla, Bakanlığım denetiminde, birimlerince yapılan denetimlerde Sayıştay kararı doğrultusunda işlem yapıldığı hususunda bilgilerinize arz ederim.” şeklinde bir cevap alınmıştır Sayın Bakandan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Verilen bu cevapla aslında böyle bir sosyal denge tazminatının memurlara belediyelerce verilemeyeceği, verildiği takdirde Sayıştay tarafından yapılan incelemede böyle bir ödemeye rastlanması durumunda belediye başkanının zimmetine alınacağı ifade edilmektedir. Ancak, birçok belediye bu tazminat ödemelerine hâlen devam etmekte, bir kısmı da çekinerek bu ödemeleri yapmaktan imtina etmektedir. Bu da dolayısıyla belediye çalışanları üzerinde -soru önergemizde de belirttiğim gibi- huzursuzluğa yol açmakta, tazminat veremeyen ilgili belediyeler sanki çalışanlarına karşı haksızlık yapmış bir konuma düşmektedirler.

Değerli milletvekilleri, bu konu hâlâ muallaktadır, kesin çözüme kavuşturulması için Hükûmetçe yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Yoksa, bahsettiğim şekilde iş verimini de olumsuz etkileyen huzursuzluklar belediye memurları arasında sürüp gidecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Bu konuda acilen Hükûmetçe yapılması gereken düzenlemelerin hayata geçirilmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak beklemekteyiz ve desteklemekte kararlıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 Sıra Sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

“(3) Performans denetimi; hesap verme sorumluluğu çerçevesinde idarelerce belirlenen hedef ve göstergelerle ilgili olarak faaliyet sonuçlarının ölçülmesi suretiyle gerçekleştirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Önerge ile, Teklifin ikinci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yapılan değişikliğe uyum sağlanması amaçlanmaktadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var Sayın Başkanım, var. (AK PARTİ sıralarından “Var” sesleri)

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, lütfen açın. (MHP sıralarından gürültüler)

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Göz var, izan var arkadaşlar!

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim “Yoktur.” denildi bir kere. Sayın Başkan, karar yeter sayısı olmadığını beyan ettiniz.

BAŞKAN – Divanla müzayakaya düştük efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, siz olmadığını söylediniz. Dolayısıyla, kâtip üyelere sorma durumunda değilsiniz, siz bakıyorsunuz, siz karar veriyorsunuz.

BAŞKAN – İtiraz ettiler efendim. Biliyorsunuz, tartışma olunca oluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, itiraz diye bir şey yok ki. Siz karar verdiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – İhtilaf var arada, ihtilaf.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, oylama İç Tüzük’e uygun yapılmıştır. Siz karar verdiniz, “Yoktur.” dediniz. Kararı siz veriyorsunuz, kâtip üyelerin işi değil ki efendim. Siz gerektiğinde onlara sorarsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, kâtip üyelerin arasında ihtilaf olduğu takdirde elektronik oylamaya başvurulur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onlara sorduğu zaman efendim... Meclis İç Tüzük’ünü açın bakın, biraz okuyun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açın bakın.

BAŞKAN – Sayın Vural, İç Tüzük son derece açık.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Eklemelerle, eklemelerle!

BAŞKAN – Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.

37’nci madde üzerinde iki önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 37’nci maddesinin başlığının “Sayıştay denetimi süreci” şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının ( c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

c) Yapılan denetime ilişkin inceleme, değerlendirme ve sonuçlar ile tavsiyelerin raporlanması,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 37 nci maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                    Canan Arıtman

                 Trabzon                                                                                     İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Canan Arıtman…

BAŞKAN – Sayın Arıtman, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 37’nci maddesinde Sayıştay tarafından yapılacak denetimlerin aşamaları düzenlenmiştir. Günümüzde Sayıştaylar tarafından yapılan denetimlerin bilimsellikten uzak, geleneksel yöntemlerle yapılmadığını belirtmek isterim. Türk Sayıştayı da denetimlerini üyesi bulunduğu Uluslararası Sayıştaylar Birliği yani INTOSAI’ın denetim standartlarına göre yürütmektedir.

Değerli milletvekilleri, teklifin 37’nci maddesine baktığımızda, denetim programının hazırlanması, programın uygulanması, sonuçlarının raporlanması ve raporların izlenmesinin, denetimin aşamaları arasında sayıldığını görüyoruz.

Öncelikle, denetimin aşamaları gibi bir ayrıntının bir kanunda değil, mutlaka hukuki bir metinde düzenlenmesi gerekiyor ise bunun yerinin en fazla yönetmelik olması gerekeceğini belirtmek isterim.

Ayrıca, Sayıştaylar tarafından yapılan mali denetimlerde raporların izlenmesi söz konusu değildir çünkü yıllık ve periyodik olarak yapılan mali denetimlerde raporların izlenmesinden ve izleme raporları üretilmesinden bahsedilemez. Muhtemelen madde, mali denetimle raporların izlendiği performans denetiminin aynı süreç içinde gerçekleştirileceği varsayımıyla kaleme alınmıştır. Oysa bu iki denetim türü birbirinden çok farklıdır.

Öte yandan, maddenin (ç) bendinde, hazırlanan raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması ve ilgili kamu idaresine gönderilmesinin bir denetim aşaması olduğu ileri sürülmektedir ki bunu denetimin bir aşaması olarak kabul etmek mümkün değildir çünkü Sayıştayların, adına denetim yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisine rapor sunmaları Sayıştayların varlık nedenidir.

Değerli milletvekilleri, konuya genel olarak bakacak olursak mali denetim ile performans denetimi dâhil bütün denetimlerin planlama, uygulama ve raporlama olmak üzere üç aşaması bulunur. Ancak mali denetimle performans denetimi arasındaki fark denetimler sonucunda ulaşılacak amacın farklı olmasından kaynaklanan yöntemdeki farklılıktır. Başka bir anlatımla, mali denetimin yöntem ve teknikleri ile performans denetiminin yöntem ve teknikleri birbirinden çok farklıdır.

Öte yandan, söz konusu yöntem ve teknikler süreç içinde değişmekte ve gelişmektedir. Bu durumda da her iki denetim türü için ortak aşamaların gösterilmesi ya da her iki denetim türünün aşamalarının ayrı ayrı yasa hükmü hâline getirilmesi doğru değildir. Aynı zamanda performans denetimi de artık verilen önergeyle yasa metninden çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, denetimin aşamaları, denetim rehberlerinin konusunu oluşturmaktadır. Nitekim, Sayıştayımızın da üyesi bulunduğu INTOSAI’ın sürekli görev yapan komisyonları tarafından geliştirilen yeni yöntem ve teknikler INTOSAI denetim standartları ile INTOSAI’ın mali denetim ile performans denetimi uygulama rehberlerine kazandırılmaktadır.

Denetimin aşamalarının bir kanunda düzenlenerek statikleştirilmesi, geliştirilen denetim yöntem ve tekniklerinin Sayıştayımıza kazandırılmasını engelleyen bir işlev görmektedir. Kaldı ki maddenin ikinci fıkrasında denetim sürecine ilişkin diğer hususların kanunlar ile genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları çerçevesinde hazırlanacak yönetmelik, standart ve rehberlerde belirtileceğine yer verilerek bu düşüncemiz teklif sahiplerince de kabul edilmiş bulunmaktadır. Ancak uluslararası denetim literatüründe “genel kabul görmüş denetim standartları” ve “uluslararası denetim standartları” gibi kavramlar bulunmakla birlikte, “genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları” gibi bir kavramsallaşma bulunmamaktadır. Olmayan bir kavramın yasa maddesi hâline getirilmesi kabul edilemez.

Öte yandan Sayıştayın Anayasa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CANAN ARITMAN (Devamla) – …görevlerine uygun uluslararası denetim standartlarından hangilerini kabul edeceğinin Sayıştayın yetkisinde olduğu, INTOSAI tarafından kabul edilmiş bir denetim standardıdır. Dolayısıyla uluslararası denetim standartlarının Sayıştay tarafından hiçbir inceleme, değerlendirme ve uygun bulmaya bağlanmadan otomatik olarak yönetmelik, standart ve rehberlerde yer alacağına yönelik bir düzenleme doğru bir yaklaşım olamaz.

Değerli milletvekilleri, tüm bu gerekçelerle bu maddenin bütünüyle tekliften çıkarılması gerekir. Adalet ve Kalkınma Partisi, bu yasa teklifiyle sadece adaletten kaçanlar partisi olmayıp aynı zamanda denetimden kaçanlar partisi olduğunu da göstermiştir. Derin üzüntü ve kaygılarımı ileterek yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Allah vatandaşımızın yardımcısı olsun. Geldiğimiz nokta budur. Sekiz yıllık AKP İktidarının sonunda gelinen nokta budur. Söylenecek tek söz budur.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 37’nci maddesinin başlığının “Sayıştay denetimi süreci” şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Behiç Çelik (Mersin) ve arkadaşları

c) Yapılan denetime ilişkin inceleme, değerlendirme ve sonuçlar ile tavsiyelerin raporlanması,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurunuz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Söz konusu kanun teklifi Türk yönetim yapısı içerisinde özellikle anayasal bir kurum niteliğinde olan Sayıştayın çalışma esas ve usullerini ve devletimizin kamu kurum ve kuruluşlarının en önemli ve üst denetim organı olan Sayıştayımızla ilgili olması hasebiyle, Türk yönetim yapısı içerisinde mümtaz ve önemli bir yere sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, Sayıştay denetimi… Tabii, denetim deyince, önce planlama ve daha sonra program hazırlanması, raporlama ve izleme bölümlerinden oluşmakla birlikte, Sayıştayın denetim kapsamında olan genel bütçeli idareler, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları, mahallî idareler ve kanunla kurulmuş olan anonim ortaklıklar gibi diğer kamu kuruluşlarını kapsamakta.

Sayıştay bu derece kapsamlı denetim yaparken, aslında bir noktada almış olduğu yetkileri bütünüyle kullanabildiği yönünde, rakamlara, istatistiklere baktığımız zaman maalesef tam anlamıyla kamu kurum ve kuruluşlarını denetleyemiyor, sonuç böyle çıkıyor. Bir taraftan da iktidar grubunun vermiş olduğu önergeyle performans denetiminin etkisizleştirilmesi bu anlamda yine denetimde bir kaos yaratıyor.

Bu da yetmiyor, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na aykırı düzenlemeler getiriyorsunuz ve devlette geleneksel hâle gelmiş olan teftiş kurullarını etkisizleştiriyorsunuz. Bunun yerine iç denetim ve dış denetim kavramlarını getirerek denetim mekanizmasını Türkiye’de bir keşmekeş hâline getiriyorsunuz, sonra bu işin içinden hiç kimse çıkamıyor. Bir karmaşa var. Aslında arzu edilen şu: Yolsuzluklar alabildiğine yaygınlaşsın, vurgunlar, talanlar çoğalsın ve denetim olmasın. Özellikle yerel yönetimler alanında belediyeleri iç denetim mekanizmasını çalıştırarak denetlemek mümkün gibi gözüküyor, öyle olmuyor. Dış denetim mekanizmasında Mülkiye Teftiş Kurulunu çalıştıramıyorsunuz, o da olmuyor ve böylece çıkarmış olduğunuz Belediye Kanunu’nun 77’nci maddesine baktığınızda, orada herhangi bir belediyede yolsuzluk olduğu zaman, “Yolsuzluk var. Ben belediyemde yolsuzluk yaptım.” diyecek ki bir belediye başkanı o zaman denetim yapabiliyorsunuz. Böylesine karmaşık, anlamsız, ilkel ve keyfîliği çağrıştıran, adaletsizliği alabildiğine yaygınlaştıran ve zulmü getiren bir denetim mekanizmasını ya da denetimsizliği AKP İktidarı olarak ortaya çıkarıyorsunuz. Burada, sadece belediye şirketlerine bakarsak ve müzahir dernekleriniz ve vakıflarınıza bakarsak, Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümleri burada gündemde ve Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu, İl Özel İdare Kanunu, 4046 sayılı Özelleştirme Yasası’nın 26’ncı maddesi ve Kamu İhale Yasası’nın 5’inci maddesindeki ilkeler, bunların hepsi göz ardı ediliyor ve şirket kurulurken biliyorsunuz ilgili belediye meclis kararı gerekiyor ama bunun yanında, 4046’nın 26’ncı maddesine göre, arz etmiş olduğum ve Bakanlar Kurulu kararıyla şirketi kuruyorsunuz. Peki, bu şirket başka şirketle hissedar alarak ortaklık yaptığı zaman Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor mu? Hayır, gerekmiyor. Yine boşluklar ortaya çıkıyor.

Size şöyle bir örnek verebilirim değerli arkadaşlarım: Ankara Büyükşehir Belediyesinde dört yılda, 2004-2008 arasında, 108 ihaleden 61 adedi şirketlere verilmiş, malum şirketlerine ve bu şirketlerin iş büyüklüğü itibarıyla, 108’e 61 olmakla birlikte tamamına yakını, yani 1 milyar 422 milyondan 1 milyar 044 milyonu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

…1 milyarı aşkınını bu şirketler almış. Burada ihale yok. Tabii, İhale Kanunu’nun 5’inci maddesindeki saydamlık, rekabet, gizlilik, kamuoyu denetimi, eşit muamele, güvenilirlik ilkeleri göz ardı ediliyor ve korkunç bir yolsuzluk ortaya çıkıyor ve Meclis araştırma komisyonunun talebi üzerine Sayıştayın raporunda da bunlar teyit ediliyor. 33 kamu vakfına ve derneklerine ait 46 şirketin, devleti 170 milyon lira dolandırdığı ifade ediliyor Sayıştay raporunda. Bütün bunlar… Raporda aynen şöyle diyor: “Denetimsizlik ve denetim boşluğu kamu kaynaklarının savurganca kullanılmasına yol açmaktadır.” diyor Sayıştay. Sayıştayın elini kolunu bu yasayla, bazı maddeleriyle yine siz bağlıyorsunuz, sonra da “Sayıştay Kanunu çıkarıyoruz, niye karşı çıkıyorsunuz?” diye bize konuşuyorsunuz.

INTOSAI’da performans denetimine ilişkin tanım var, bunlar göz ardı ediliyor ve belediyeler yolsuzluk batağında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz, tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu belediyelere karşı hiçbir önlem alınmıyor. Yolsuzluk geometrik diziyle Türkiye’de artmaya devam ediyor, hiçbir önlem alınmıyor ama belediye, yolsuzluk yapan başkanlar hakkında açığa alma işlemi de uygulayamıyorsunuz.

Önergemizin -bu duygularla- kabulünü diler, hepinize tekrar saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 37’nci madde kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 38'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, ikinci fıkrasında geçen "Kurulca görüş bildirilen" ibaresinin ve üçüncü fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Recep Taner

Mehmet Şandır

 

Konya

 

Aydın

Mersin

 

Behiç Çelik

 

Nevzat Korkmaz

E. Haluk Ayhan

 

Mersin

 

Isparta

Denizli

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

Antalya

 

1) Kamu idarelerinin düzenlilik ve performans denetimleri sonucunda denetim grup başkanlıklarınca düzenlenen denetim raporları, idareler itibariyle birleştirilir ve bir örneği Sayıştay Başkanlığınca ilgili kamu idaresine gönderilir. Denetim raporları, kamu idaresinin üst yöneticisi tarafından, raporun alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde cevaplandırılır. Bu cevaplar da dikkate alınarak son şekli verilen denetim raporları Sayıştay dairelerinin görüşleri alınmak üzere raporun ilgili olduğu yılın bitimini takip eden Haziran ayı sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunulur. Bu raporlara kamu idarelerinin cevapları da eklenir. Daireler, raporlar hakkındaki görüşlerini Temmuz ayının sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunar. Daireler denetim raporları hakkında görüş oluştururken, söz konusu raporların bu Kanunda öngörülen amaç, çerçeve ve sınırlar içinde olup olmadığı yönünden inceleme yapar ve bu hususlara uygunluk taşımayan raporların düzeltilmesine ilişkin görüşünü Sayıştay Başkanlığına sunar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 38 nci maddesinin madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şeklide değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                  Esfender Korkmaz

                 Trabzon                                                                                   İstanbul

"Dış denetim raporu

Madde 38- Genel Yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap ve işlemlerinin inceleme ve denetimi sırasında mevzuata uygun görülmeyenlerden, üst yöneticilerin uygulamalarıyla ilgisi kurulanlar ve Sayıştayca gerekli görülenler ile 4 ncü maddede sayılan diğer idarelerinin mali denetimleri sonucunda düzenlenen raporlar, denetim grup başkanlıklarınca idareler itibariyle birleştirilir ve bir örneği Sayıştay Başkanlığınca ilgili kamu idaresine gönderilir.

Denetim raporları, kamu idaresinin üst yöneticisi tarafından, raporun alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde cevaplandırılır. Bu cevaplar da dikkate alınarak yeniden düzenlenen denetim raporları, Denetim Kurulunda incelenmek üzere Mayıs ayının sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunulur. Bu raporlara kamu idarelerinin cevapları da eklenir. Denetim Kurulu, raporları inceleyerek teknik değerlendirmesini yapar ve yetersiz bulduğu raporların düzeltilmesi talebi ile Haziran ayının sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunar.

Denetim Kurulunun uygun bulduğu denetim raporları ile Sayıştayca mali konularda belirtilmesi uygun görülen diğer hususları da içeren dış denetim raporu hazırlanır ve Genel Kurulun kararına sunulur. Dış denetim raporu ile Genel Kurulca görüş bildirilen kamu idarelerine ilişkin denetim raporları Sayıştay Başkanınca genel uygunluk bildirimi ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.

Dış denetim sonuçları, kurum veya konu bazında müstakil raporlar halinde de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulabilir.

Performans denetimlerinin, planlama, uygulama, değerlendirme ve raporlama süreçleri ile Denetim Kurulunda incelenme ve Genel Kurulda görüşülme takvimi, kendi denetim planına göre yürür.

Dış denetim raporu, performans denetimi raporu, faaliyet genel değerlendirme raporu, genel uygunluk bildirimi ve bu Kanunun 42 nci maddesinde belirtilen raporlar ve değerlendirmeler çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşür. Bu görüşmelere Sayıştay Başkanı veya Denetim Kurulu başkanı ile kamu idarelerinin üst yönetici veya görevlendireceği yardımcısının ilgili bakanla birlikte katılması zorunludur.

Bu madde ile bu bölümde yer alan diğer madde hükümlerinin uygulanmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya Genel Kurulun uygun görüşü üzerine Sayıştay Başkanı yetkilidir. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Yasa Teklifi’nde, dış denetimi düzenleyen 38’inci maddenin eksik yanları var, bu maddenin önergemiz doğrultusunda değiştirilmesini talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay, hukuk devletinin Türkiye’de vazgeçilmez bir kurumudur. Ne var ki sürekli olarak hukuk devleti vasfını zedeleyen birtakım uygulamalar yapılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri eski Büyükelçisi Jeffrey, WikiLeaks’te yer alan balyoz harekâtı için şöyle bir yorum yapmıştır: “Amerika Birleşik Devletleri’nde olsa savcı gider, soru sorardı. Burada -Türkiye’yi kastediyor- Türkiye’de ise bilgi sahibi olduğundan şüphe duyulan herkes rezil ediliyor.” Bir başka örnek vermek istiyorum hukuk devletinin Türkiye’de ne düzeyde olduğunu, nasıl istismar edildiğini… Hükûmetin, İçişleri Komisyonuna sunduğu bir yasa tasarısı var. Bu tasarının 9’uncu maddesi ile Emniyet Teşkilatı Kanunu’na yeni bir fıkra ekleniyor. Bu fıkra aynen şöyle: “Ceza soruşturması ve kovuşturması ile disiplin soruşturmaları rütbe terfisine engel teşkil etmez.” Buna olumsuz bir sözümüz yok ama hukuk devleti çerçevesinde şu soruları sormak istiyorum:

1) Polis için getirilmekte olan bu imkân asker için neden getirilmiyor?

2) Ortada bir mahkeme kararı yokken hakkında idarenin ceza vermesi, yürütmenin ceza vermesi hangi hukuka uyar?

3) Bu insanlar suçsuz çıkarsa kimden tazminat alacaklar? Alacakları tazminat maruz kaldıkları haksızlığı telafi edebilecek mi?

4) Bu tür uygulamaların sürekli yaşandığı bir Türkiye’de hukuk devletinden söz etmek imkânı var mı?

Değerli arkadaşlar, bir araştırmayı size açıklamak istiyorum. “Dünya Adalet Projesi” isimli sivil toplum kuruluşu gelişmiş ve gelişmekte olan 36 ülkede üç yıl çalışarak 2010 Yılı Hukukun Üstünlüğü Endeksi düzenledi. Bu endeksteki bir sorunun sonucunu söyleyeyim. Endeksteki soruların birisi şudur: Bir ülkede hukuk kuralları hükûmetlerin yetkisini ne kadar sınırlıyor? Türkiye içinde bulunduğu 35 ülke içerisinde sıralamada 31’inci sırada yer alıyor. Bunun özeti şudur: Türkiye’de hukuk kuralları hükûmetlerin yetkisini sınırlamakta yetersiz kalıyor. Eğer hükûmetlerin yetkisini hukuk kuralları sınırlayamıyorsa o zaman hukuk devletinde zedelenme ortaya çıkmıştır demektir.

Yine aynı araştırmanın, aynı endeksin başka bir sorusundan söz etmek istiyorum. Yine orada diyor ki: Yasalar halk tarafından ne kadar anlaşılıyor? Bu 35 ülke içerisinde Türkiye 32’nci sırada -bakın, dikkat edin- ve kendisiyle aynı gelir grubu ve aynı bölgede bulunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – …7 ülke içinde de sonuncu ülke arkadaşlar. Çok dikkat edin. Kendisiyle aynı gelir grubu içerisinde, aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan 7 ülke içerisinde sonuncu. Sayılan 35 ülke içerisinde monarşi rejimlerinin olduğu ülkeler var, demokrasiye yeni geçmiş ülkeler var. Hırvatistan, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Gana, Ürdün, Tayland gibi ülkelere göre Türkiye’nin hukuk devleti olma sorunu varsa oturup düşünmemiz lazım ve buna çözüm getirmemiz lazım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin 38’inci maddesi üzerinde verilen ikinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 38'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, ikinci fıkrasında geçen "Kurulca görüş bildirilen" ibaresinin ve üçüncü fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

1) Kamu idarelerinin düzenlilik ve performans denetimleri sonucunda denetim grup başkanlıklarınca düzenlenen denetim raporları, idareler itibariyle birleştirilir ve bir örneği Sayıştay Başkanlığınca ilgili kamu idaresine gönderilir. Denetim raporları, kamu idaresinin üst yöneticisi tarafından, raporun alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde cevaplandırılır. Bu cevaplar da dikkate alınarak son şekli verilen denetim raporları Sayıştay dairelerinin görüşleri alınmak üzere raporun ilgili olduğu yılın bitimini takip eden Haziran ayı sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunulur. Bu raporlara kamu idarelerinin cevapları da eklenir. Daireler, raporlar hakkındaki görüşlerini Temmuz ayının sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunar. Daireler denetim raporları hakkında görüş oluştururken, söz konusu raporların bu Kanunda öngörülen amaç, çerçeve ve sınırlar içinde olup olmadığı yönünden inceleme yapar ve bu hususlara uygunluk taşımayan raporların düzeltilmesine ilişkin görüşünü Sayıştay Başkanlığına sunar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 38’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu maddeyle denetim genel değerlendirme raporlarının ne şekilde gerçekleştirileceği ve denetimle ilgili raporların idareler itibarıyla yıllık olarak birleştirilmesi ve cevaplandırılmasının genel uygunluk bildirimiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasının sürecini takvime bağlamaktayız.

Vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle 32’nci maddenin birinci fıkrasının yeniden düzenlenmesini ve yapılacak değişikliklerle de denetim raporlarının Sayıştay Başkanlığına veriliş süresi bir ay ertelenmekte yani fiilî imkânsızlıklar dikkate alınarak denetçilerin rapor yazılım süreleri haziran ayı sonuna kadar ve de dairelerin rapor hakkındaki görüşlerinin temmuz ayı sonuna kadar Sayıştay Başkanlığına sunulması talep edilmektedir. Bu şekilde süre uzatılmakta ve ikinci fıkrasındaki sadece kurulca görüş bildirilen raporların değil, kamu idarelerine ilişkin tüm raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesini amaçlamaktayız. Ayrıca aynı maddenin üçüncü fıkrasının ise madde metninden çıkarılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılıp kullanılmadığını denetleyen, mali disiplinin sağlanması için ve de stratejik önceliklerin tespiti amacıyla önemli görev yapan Sayıştay, kurum ve kuruluşların hesap verme sorumluluğunu sağlayarak denetim ve gözetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapan ve de mali kontrolü düzenleyen bir birimdir. Bugüne kadar muhtelif zamanlarda Sayıştay Kanunu’nun maddeleri değiştirildi. Bu görüşmekte olduğumuz teklif de AB’ye uyum programı çerçevesinde getirilmiş ama ne hikmetse Hükûmet tarafından değil de AKP’li grup başkan vekilleri tarafından kanun teklifi olarak sunulmuştur. Tabii görüşmeler başlar başlamaz esas niyetin ne olduğu da ortaya çıkmıştır. Hükûmet tasarısı olarak geldiğinde yapılması zor olan bazı değişiklikler teklif olarak verdirerek ve de kanunu ana amacından çıkartacak değişiklikler önergelerle düzenlenmiş ve kanun işlevsiz bir hâle getirilmiştir. Bunun en güzel örneği kanun teklifinde imzası bulunan Sayın Canikli’nin 2’nci madde görüşmeleri sırasında vermiş olduğu değişiklik önergesiyle ortaya çıkmış ve Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen 2’nci maddenin (d) fıkrasıyla Sayıştayın performans denetimi maddesi ortadan kaldırılmıştır. Yani AKP grup başkan vekilleri tarafından imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun teklifi, teklifte imzası bulunan bir AKP Grup Başkanı tarafından verilen değişiklik önergesinin AKP milletvekillerince kabul edilmesiyle kanun amacından saptırılmış, Sayıştayın asli görevlerinden olan denetim yetkisi ortadan kaldırılarak hukuk bozulmuş ve kendi amaçlarına hizmet edecek bir teklif hâline dönüştürülmesi sağlanmıştır. Her ne kadar AB’ye uyum kanunu olarak Mecliste gündeme gelmiş olsa da gerek teklif metni ve gerekse görüşmeler sırasında yapılan değişikliklerle, aslında çok fazla da denetim yapma niyetinizin olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele edeceği vaadiyle iktidara gelen AKP, sekiz yıllık iktidarı döneminde yolsuzluk ve usulsüzlüğü had safhaya çıkarmış, yolsuzluk sıralamasında maalesef yolsuzluğun en yoğun olduğu ülkeler arasında Türkiye her geçen yıl bir üst sıraya çıkmıştır. Dünyanın ve dolayısıyla ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelen yolsuzlukların son bulması ve yapanların yaptıklarının yanlarına kâr kalmaması için Sayıştay gibi denetim birimlerinin denetim alanları genişletilmelidir. Bugün hâlâ bazı kurum ve kuruluşlar, TOKİ gibi, özelleştirme uygulamaları gibi denetim dışında bırakılıyorsa, bunun altında maalesef art niyet aramaktayız. Özellikle özelleştirme adı altında devletin seksen yıllık birikimleri yok pahasına eşe dosta, il başkanlarına, yandaşlara peşkeş çekilmiş, Ali Dibolar bu dönemin simgesi hâline gelmiş, rüşvetin belgesi bu dönemde ortaya konmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RECEP TANER (Devamla) – Gerçi Sayıştay denetçileri tarafından ortaya çıkarılan yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin birçoğunun raporlarda kaldığını, neticenin alınmadığını da bilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde yeni bir denetim anlayışı ortaya çıkmış ve yandaşlar, partililer denetim dışı tutulurken maalesef muhalif olanlar sık sık denetime tabi tutulmuşlardır. Sayın Başbakan da yolsuzluklarla ilgili damardan girdiklerinden bahsetmiş olsa da yolsuzluklara bulaşmış olan yandaş ve partililerden hiçbirisinin bugüne kadar herhangi bir soruşturmaya tabi tutulduğunu ve neticelendiğini de duymadık.

Bu dönemle ilgili ortaya atılan yolsuzluk iddialarının buz dağının görünen kısmı olduğu, esas kitlesinin ise AKP’nin iktidardan düşmesinden sonra ortaya çıkacağı bir gerçektir.

Bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi en içten duygularımla selamlıyor, teklifimizin kabulünü saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.21

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:20.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 38’inci maddesi üzerinde verilen Aydın Milletvekili Recep Taner ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 38’inci madde kabul edilmiştir.

39’uncu madde üzerinde iki önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 39'uncu maddesinin ikinci fıkrasında geçen "mahallî idarelere ait olanlar hariç olmak üzere" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

 

 

Hasan Özdemir

 

 

 

 

Gaziantep

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 39 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                   Ali Rıza Ertemür

                 Trabzon                                                                                    Denizli

"Madde 39- Kamu idareleri tarafından gönderilen idare faaliyet raporları, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan mahalli idareler genel faaliyet raporu ve Maliye Bakanlığınca hazırlanan genel faaliyet raporu denetim grup başkanlıklarınca, raporların hazırlanmasına ilişkin olarak belirlenmiş bulunan esas ve usullere uygunluğu ve hedeflerin gerçekleşme durumu ile faaliyet raporunun ilişkin olduğu kamu idaresinin mali denetimleri sonucunda elde edilen bulgular da dikkate alınarak değerlendirilir.

Denetim grup başkanlıklarınca bu konuda hazırlanan değerlendirme raporları esas alınarak hazırlanan faaliyet genel değerlendirme raporu, Denetim Kurulunda değerlendirildikten ve Genel Kurulda görüşüldükten sonra Sayıştay Başkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur ve bir örneği Maliye Bakanlığına, mahalli idarelerin idare faaliyet raporları hakkındaki Sayıştay görüşünün bir örneği ise İçişleri Bakanlığına gönderilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Ertemür konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Ertemür, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 39’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin de çok iyi bildiği gibi, Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan ve -ayrıca mahallî idarelerin- kanunlarla kendisine verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapan anayasal bir kuruluşumuzdur. Sayıştay, yüklendiği görevleri yerine getirme sırasında Bakanlık, kurul ve kurumlarla, idare amirleriyle, sayman ve diğer sorumlularla doğrudan yazışmaya, gerekli gördüğü belge, defter ve kayıtları göndereceği memurları vasıtasıyla görmeye veya dilediği yere getirtmeye ve sözlü bilgi almak üzere her derece ve her sınıftan ilgili memurları çağırmaya, bakanlık, daire ve kurumlardan temsilci istemeye yetkilidir.

Değerli milletvekilleri, bu kadar önemli ve sorunlu görevler üstlenen Sayıştayın yapılan bu değişiklikle yaklaşık elli yıldır uygulamada olan Sayıştay Kanunu yürürlükten kaldırılmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz Sayıştay Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesinde kamu idarelerinin Sayıştaya yönetsel hesap verme sorumluluklarının yerine getirilmesindeki katkısı düzenlenmiştir. Sayıştay Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesinin birinci fıkrasında faaliyet raporlarının Sayıştayca değerlendirileceğinden söz edilmesine karşın, değerlendirmenin nasıl yapılacağı, değerlendirmenin yöntem, teknik ve araçlarının ne olacağı gibi hususlara yer verilmemiştir. Bu önemli bir eksikliktir. Bu eksiklik uygulamada çok ciddi sıkıntılara neden olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme yapan kuruma bu eksiklikten dolayı ortaya çıkan sonuçları da ağır olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kamu kaynaklarının nerelere, ne tutarda aktarıldığı kadar, hangi program ve faaliyetlere, hangi hedeflere ulaşmak için harcandığının ve hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının önceden belirlenmiş performans ölçü ve göstergeleri temelinde raporlanması da önem taşımaktadır.

Performans ölçümü, stratejik amaç ve hedeflerin, program ve faaliyetlerinin, performans ölçü ve göstergelerinin tespiti, performans bilgisinin üretilmesi, önceden belirlenen amaç ve hedeflere göre elde edilen çıktı ve sonuçların değerlendirilmesi, raporlanması ve nihayet iyileştirmeye yönelik önlemlerin alınmasını kapsayan bir süreçtir, esas olarak da Sayıştayın değil, bizatihi idarelerin meselesidir.

İdarelerin program, performans, hesap verme sorumluluklarının yerine getirilmesinde Sayıştaya düşen görev ise idarelerin hazırladığı faaliyet raporlarının, bu raporların hazırlanmasına ilişkin olarak belirlenmiş bulunan esas ve usullere uygunluğu ve hedeflerin gerçekleşme durumu ile faaliyet raporunun ilişkin olduğu kamu dairesinin mali denetimleri sonucunda elde edilen bulgu ve verilere uyumunu içeren bir görüş oluşturmaktan ibarettir. Başka bir anlatımla, Sayıştay, idarelerin hazırladığı faaliyet raporlarını tasdik edecektir. Bu bağlamda, gerçekçi olmak ve faaliyet raporlarının Sayıştay tarafından değerlendirilmesine gereğinden fazla önem atfetmemek gerekmektedir. Önemli olan, Sayıştay tarafından yapılacak performans denetimleridir. Gerçekten de idarelerin hazırladığı performans programlarındaki hedeflerin faaliyetlerle ilgisinin kurulup kurulmadığı, performans ölçü ve göstergelerinin doğru şeyleri ölçüp ölçmediği, performans ölçüm sisteminin güvenilir ölçülmüş sonuçları sağlamaya elverişli olup olmadığı gibi idarelerin performans ölçme ve değerlendirme sistemlerinin yeterliliğinin analiz ve değerlendirmesi ise performans denetimlerinin konusunu oluşturmaktadır.

Bu teklifin birçok maddesinde olduğu gibi bu maddesinde de program ya da performans değerlendirmesi ile performans denetimi birbirine karıştırılmış ve idarelerin hazırladığı faaliyet raporlarının değerlendirilmesi, performans denetimi olarak tasarlanmıştır. Oysa, faaliyet raporlarının değerlendirilmesi ayrı, performans denetimi ise ayrıdır. Uluslararası Sayıştaylar Birliğinin Denetim Standartları’na aykırı bu teknik hatanın düzeltilmesi gerekmektedir. Verdiğimiz değişiklik önergesi, söz konusu teknik hatayı düzelterek uluslararası standartlara uygun hâle getirmeyi amaçlamaktadır. Bunun sonucunda, iki farklı ama birbiriyle ilgili yasada ortaya çıkacak uyumsuzluk giderileceği gibi, yasal boşlukların doğması da engellenecektir.

Öte yandan, Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ile sosyal güvenlik kurumlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemektedir. Diğer idarelerin denetim yetkisi ise Anayasa’dan alınmaktadır. Bu itibarla, mahallî idarelerin faaliyet raporlarını, değerlendirme sonuçlarını mahallî idarelerin meclisine göndermesi düşünülemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla) – Çünkü Sayıştay, mahallî idareleri denetleme yetkisini, mahallî idarelerin meclislerinden değil Anayasa’dan almaktadır. Değerlendirme raporlarını Sayıştayın mahallî idarelerin meclisine göndermesi değil, kamuoyunun bilgisine ve ilgililerin erişimine açık tutması gerekir. Açıklık ve şeffaflık, demokrasinin de bir gereğidir. Bunu gözden uzak tutamayız. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan anayasal bir kurumdur. Bu kanunun siyasi bir yanı yoktur. Sizlerden beklediğimiz, teklifi, Uluslararası Sayıştaylar Birliği Denetim Standartları’na aykırı teknik hatalardan arındırmaktır.

Bu duygularla önergemize desteğinizi bekler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ertemür.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 39’uncu maddesinin ikinci fıkrasında geçen “mahallî idarelere ait olanlar hariç olmak üzere” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Hasan Özdemir (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Uluslararası Saydamlık Örgütünün her yıl yayınladığı 2010 Yolsuzluk Algılama Endeksi açıklandı. Türkiye 10 üzerinden 4,4 puan ile AKP döneminde yine sınıfta kaldı. Hâlbuki AKP hükûmetleri ne vaat etmişti? Daha Ocak 2003’te, 58’inci Hükûmetin ilan ettiği Eylem Planı’nda yer alan yolsuzlukla ilgili bölümlerde, öncelikler arasında, Avrupa Konseyi Yolsuzlukla İlgili Ceza ve Medeni Kanun Sözleşmesi’nin onaylanması, Ceza Kanunu’ndaki yolsuzlukla ilgili yaptırımların artırılması, siyasi partilerin finansmanında saydamlığın güçlendirilmesi, sır kavramıyla ilgili hükümleri gözden geçirilerek bilgiye ulaşımının güçlendirilmesi, kamu yönetimi ve sivil toplum arasındaki diyaloğun artırılması sayılabilir. Ancak aradan geçen sekiz yıldaki uygulamalarla AKP’nin bu ilk Eylem Planı’yla tam bir çakışma içerisinde olduğu görüldü. AKP iktidara geldiği ilk günden itibaren yolsuzluk batağına saplandı. Yolsuzluklarının ortaya çıkmaması için de denetim mekanizmalarını devre dışı bırakma gayreti içerisine girdi.

AKP hükûmetleri, iktidarlarının ilk gününden başlayarak pek çok kamu ihalelerinde Sayıştay denetimini devre dışı bırakacak ihaleler gerçekleştirdi. Şimdi de Sayıştay tamamen denetim sürecinin dışına itilmek isteniyor. Bu düzenlemelere neden ihtiyaç duyuluyor? Cevap açık; AKP, yolsuzluk iddialarının denetimini istemiyor.

Bakınız, Kamu İhale Kanunu’ndaki değişiklikle AKP istediği ihaleyi istediği şirkete verme yetkisi kazandı ve Kamu İhale Kurumunun ihaleleri denetleme yetkisi kısıtlandı. Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu denetim sürecinden dışlandı. Sormak istiyorum: Başbakanlık Teftiş Kurulu son sekiz yılda kaç AKP yolsuzluk iddialarını araştırdı, hangi yolsuzlukları tespit etti? Bakınız, Kamu İhale Kurumundan Millî Eğitim Bakanlığına soruşturma açılmasına dair bir talep dahi Başbakanlıktan reddedildi. AKP iktidarları, bu kanunla kontrol dışı harcama ve yolsuzluk denetimini kısıtlama gayreti içerisindedir, ancak unutulmamalıdır ki, hükûmetin eylem ve işlemleri ne kadar denetim dışına çıkarsa demokrasi de o kadar rafa kalkar. Denetimden uzak yolsuzluk dosyalarının AKP Hükûmetinin sonunu hazırlayacağını kendileri de bilemiyorlar.

Değerli milletvekilleri, memleketin her köşesinde ziyaretler düzenliyoruz. Kiminle konuşsak, hangi kapıyı çalsak her yerden yolsuzluk sesleri yükselmektedir. Bir yerde yolsuzluk varsa, orada ona izin verenler de vardır, çünkü yolsuzluk itibar görmediği yerde barınmaz. Yolsuzluk ahlaki bir konudur, yolsuzluk siyasi yozlaşmanın işaretidir. Türkiye’de AKP hükûmetleriyle yolsuzluk ve yozlaşma tehlike çanları çoktan çaldı. Ateşi yüksek siyasi tartışmalar bu tür konuların konuşulmasını belki şimdi engelleyebilir. Böyle toplum yolsuzluk ithamlarına fazla dayanamaz.

Değerli milletvekilleri, bilinmelidir ki yolsuzluk, toplumu ve devleti çürüten bir olgudur. Yolsuzluk, bugün Türkiye'nin üstüne bir kâbus gibi çökmüştür. AKP ile ilgili yolsuzluk iddialarının çetelesi tutulamaz hâle gelmiştir. AKP yöneticileriyle ilgili bütün iddialar boşlukta bırakıldı.

Netice itibarıyla devletteki ve toplumdaki yozlaşmanın önüne geçebilmek için yolsuzluk iddiaları bir an önce karşılık bulmalıdır. Devlet ve toplum yolsuzluk belasından mutlaka kurtulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Aksi hâlde, 29 Ekim 2010 tarihli bir ulusal gazetede yer alan Londra merkezli bir düşünce kuruluşunun hazırladığı ve 110 ülkenin yer aldığı refah endeksinde Türkiye'nin 80’inci sırada yer aldığı gibi haberleri görmeye devam edeceğiz.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39’uncu madde kabul edilmiştir.

40’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Sayıştay Başkanınca” ibaresinin, “Sayıştay Başkanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

E. Haluk Ayhan

Alim Işık

 

Isparta

 

Denizli

Kütahya

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

Antalya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 40 ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                      Kamer Genç

                 Trabzon                                                                                    Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kamer Genç konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 40’ıncı maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, çok önemli bir kanunu görüşüyoruz. Bu kanunun enine boyuna iyi tartışılması lazım. Bu kanun, devletin temel denetim organının düzenlenmesine ilişkin bir kanundur. Şimdi, o kadar ifade eksiklikleri var ki, mesela diyor ki: “Maliye Bakanlığınca yayımlanan bir yıla ait mali istatistikler izleyen yılın Mart ayı içinde; hazırlanma, yayımlanma, doğruluk, güvenilirlik ve önceden belirlenmiş standartlara uygunluk bakımından denetim grup başkanlıklarınca değerlendirilir.” Buradaki “denetim grup başkanlığı” Maliye Bakanlığının denetim grup başkanlığı mıdır yoksa Sayıştay denetim grup başkanlığı mıdır? Bakın, bu, çok şey götürür. “Bu amaçla düzenlenen değerlendirme raporu…” Bu değerlendirme raporu nereden çıkıyor? Yani öyle ifadeler madde içinde kullanıyorsunuz ki, bunun ne anlama geldiğini ortaya çıkarabilmek için bunu okuyanların kâhin olmaları lazım. Yine “…Sayıştay Başkanınca Rapor Değerlendirme Kurulunun görüşü de alındıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur ve Maliye Bakanlığına gönderilir. Bu raporda yer alan değerlendirmelere ilişkin olarak Maliye Bakanı gerekli önlemleri alır.” Nasıl bir önlem alır? Ya, bunların biraz burada açıklanması lazım. Her şeyi çok kapalı yapıyoruz. Dolayısıyla kapalı yapınca iş bürokratın keyfine kalıyor.

Mesela, bakın, bugün KİT Komisyonunda bir kurumun hesaplarını inceledik. KİT’te bir boru ihalesi yapılıyor, bir firmaya veriliyor, 7 milyon 300 bin dolar. Sonra iş bitiyor, diyorlar ki: Efendim, bu 7 milyon 300 bin dolar fazla. Ee, ne yapalım? Efendim, bu aynı yerde başka bir firma da bu şekilde bir boru inşaatı yapmış. Ee, ne yapalım? Bunda 3,3 milyon doları tenzil edelim. Peki, siz bu ihaleyi yaptığınız zaman keşif bedelini yapmadınız mı? Hangi hattan kaç kilometre gideceği, ne kadar toprak çıkacağı, ne yapacağı belli değil mi? Yok. Bürokratın tercihine… Çünkü denetim yok. Düşünebiliyor musunuz? Ondan sonra, adam gidiyor… Orada o kadar, bürokratın tercihinden ve takdir hakkından doğan şeyler var ki… Yani, 7 milyon 300 bin dolarlık bir ihale yapılıyor; ya, BOTAŞ da burada bunu yaptı, aynı boruyu orada yaptı. O neye yaptı? O işte 3,5 milyon dolar eksik yaptı. Haydi diyorlar, bu firma da biraz daha zor işler yaptı, yüzde 15 de buna tolerans tanıyalım. Ya, böyle bir şey olur mu arkadaşlar! Bu devlet ya! Bu devletin parası, vatandaşın parası, cebinden çıkan para. Böyle mi olur!

Yine bir iş ihale etmişler, 74 milyon dolar. Ondan sonra iş bitmiş mi bitmemiş mi… Sonra bir tahkim heyetine gidiyorlar. Tahkim heyeti tutuyor… Ya bu işten 8,1 milyon dolar fazla alınmıştır diyorlar, tahkime gidiyorlar. Şimdi tahkimde bir sürü avukat ücretini ödüyorsunuz. Tahkim heyeti ekseriyetle yabancılardan oluyor, yabancı müteahhitlerin hesabına çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, özellikle AKP zamanında maalesef devlet, millet dürüstlüğe hasret kaldı. Ya, geçen gün de söyledim: Bu dürüstlük biraz parayla olsaydı da, gitseydik alsaydık da, birilerine verseydik de buralarda bunları konuşmasaydık ama hakikaten Türkiye çok kötü vaziyette yönetiliyor.

Şimdi, Amerika çıkmış, Tayyip Bey için diyor ki: “İsviçre’de 8 tane bankada hesabı var.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tayyip Bey gerekli açıklamayı yaptı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan söylüyor kardeşim, yalan söylüyor. Ben Tayyip Bey’in yerinde olsam hemen giderim bir tazminat davası açarım. Ben bir laf söylediğim zaman gidiyor hemen aleyhime tazminat davasını açıyor. Hem de yüklü bir tazminat davası açarım. Mahkemelere sordururum: İsviçre bankalarında hakikaten benim param var mıdır, yok mudur? İsviçre bankalarında yok olduğu anlaşılınca o tazminatı getirsin, bizim 8 Mart depreminde Tunceli’de bir para yardımı yapmadı, o depremzedelere bir miktarını yardım edelim. Bir de KARDEMİR’de biliyorsunuz 400 tane işçi şimdi açıkta kaldı, patronun keyfiyle atıldı işten, adamlar sokakta aç. Bir miktar da o KARDEMİR’deki işçilere yardım edelim. Böyle bir şey olur. Hakikaten, yani çok güzel bir şey yapabilir. Tayyip Bey’in eğer mahkeme masrafları yoksa ben katkıda bulunabilirim ama hakikaten Amerika’nın bu yetkili kişileri hakkında bir tazminat davası açsın arkadaşlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Servetinin ne seviyede olduğunu biliyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tazminatı da biraz yüklü açsın yani küçük rakamlarla açmasın, böyle okkalı bir tazminat davasını açsın. Bize gelince hemen gidiyorlar 30 bin, 40 bin liralık tazminat davasını açıyorlar. Tabii, Türkiye’deki yargı bağımsızlığını da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Türkiye’de, tabii, Hükûmet yargı diye bir kurum bırakmadı. “Nasıl olsa benim açtığım tazminatlar kabul edilir.” diyor. Biraz önce de bir arkadaşımız da burada dedi. Yani hakikaten madem Türk vatandaşları hakkında “Efendim, bana iftira atıyorlar.” deyip de tazminat davası açıyorsa, ben de inanıyorum, yoksa böyle bir para, bence gidip tazminat davasını açmak lazım. Yani ben de gerekli danışmanlık hizmetini verebilirim bu konuda ama tabii, burada… Ama eğer bu dava açılmazsa arkadaşlar, iddia ortada kalmış olur yani aksi kanıtlanmamış olur. O bakımdan burada yapılacak en önemli şey, Amerika’nın bu hangi kurumu tarafından böyle iftira, şayia çıkarıldıysa hemen o kurum aleyhine bir tazminat davasını açıp… Ya, böyle iftira olur mu, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına iftira atıyorlar! Böyle bir şey olur mu! Tayyip Bey’in parası olsa Türkiye’de bankalara koymaz, gidip de İsviçre bankalarına koyar… Böyle mantıksızlık olmaz arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Sayıştay Başkanınca” ibaresinin, “Sayıştay Başkanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 40’ıncı maddesinde değişiklik öngören önergemiz hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerek ilgili komisyonda gerekse Genel Kurulda AKP milletvekilleri tarafından verilen birçok önergeyle hâlâ değiştirilmeye devam edilen Sayıştay Kanunu Teklifi’nin niçin şimdiye kadar gündeme getirilmediği sorusunun cevaplanmasında yarar olduğu düşüncesindeyim.

Türkiye Ulusal Programı’nda yer alan kamuda performans odaklı denetim sistemine geçilmesi ve Sayıştayın güçlendirilerek kapsamının genişletilmesi hedefinin gerçekleştirilmesi gerekçeleriyle önümüze gelen bu kanun teklifi acaba neden bugüne kadar bir türlü Meclis gündeminde görüşülememiştir?

Sayıştay yetkilileri tarafından da her ortamda dile getirilen 832 sayılı mevcut Sayıştay Kanunu’nun 5018 sayılı Kamu Mali Kontrol Kanunu’yla uyumlu olmaması elbette ki önemli bir gerekçedir. Tabii ki bu iki kanunun birbiriyle uyumlu hâle getirilmesi, kamu mali yönetimi ve kontrolü açısından kaçınılmazdır. Ancak, Kamu Mali Kontrol Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiş ve kamuda bu Yasa’nın öngördüğü çoğu yapısal ve hukuksal düzenlemeler gerçekleştirilmişken, bahsedilen uyumsuzluğa ve aradan geçen beş yıla rağmen Sayıştay Kanunu’nda şimdiye kadar neden bir türlü ilerleme kaydedilememiştir, neyin ya da hangi şartların olgunlaşması beklenmiştir?

Teklifin hazırlanmasında veya Komisyon görüşmeleri sırasında Sayıştay Genel Kurulunun Sayıştayın resmî görüşü niteliğindeki 57 maddeden oluşan önerileri neden hiç dikkate alınmamıştır? Bu doğrultuda kanun teklifinde gerekli düzenlemeler niçin yapılmamıştır? Plan ve Bütçe Komisyonunda görev alan Sayıştay yetkilileri neden Sayıştayın resmî görüşü niteliğindeki bu önerileri savunmamış da, âdeta kanun teklifini hazırlayan bir milletvekili tavrını göstermişlerdir? Acaba Sayıştay yetkilileri üzerinde de bir baskı mı vardır? Bunların aydınlatılması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bunları sorgulamadaki gerekçemiz, maalesef Hükûmetin şimdiye kadar tecrübe ettiğimiz icraatlarıdır.

Referandum süreci sonrası yürürlüğe giren Anayasa değişikliklerini müteakip hemen yapılan Anayasa Mahkemesi üyeleri seçimi ve HSYK seçimlerindeki Adalet Bakanlığının taraf olarak sergilediği tavır, hâliyle, beş yıldır hiçbir düzenleme yapılmayan Sayıştay Kanunu’ndaki bu düzenlemeleri de sorgulamamıza neden olmuştur.

Yaptığı icraatlarla makyajlanmış niyetleri bir bir açığa çıkan Hükûmetin tüm yasal düzenlemeleri, artık geri plandaki niyetleri sorgulatır ve araştırır bir tavır sergilenmesine neden olmaktadır. Bu şüphenin mutlaka kaldırılması gerekir.

Yargısal bir örgütlenme modeline sahip ve idare açısından hesap mahkemesi niteliğindeki bu köklü kurumumuzda Hükûmetin, denetimden kaçma ve yargıyı ele geçirme niyetlerinin olduğu açıkça görülmektedir.

Sayıştayda yıllardır teamül hâlini almış yazılı ve sözlü aşamalara dayalı ve esasta alan bilgisini ölçen sınav sisteminin sözlü sınav bölümünün “ifade ve temsil kabiliyeti” gibi gerekçelerle mülakat sınavına çevrilmesi bunun en önemli göstergesidir. Mülakatlar konusunda, sekiz yıldır iktidarda olan Hükûmetin tavrı ve bu konudaki Danıştay kararları ortada iken bu değişiklikten iyi niyet beklemek biraz safdillik olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Parlamento tarafından kullanılan bütçe yapma ve denetleme hakkını, uygulamada Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen, yani halktan alınanın haklı kullanılıp kullanılmadığını ve tüyü bitmedik yetimin hakkını arayan bir kurum olan Sayıştayın bağımsızlığını zedeleyecek bu tür düzenlemelerden kaçınılmasında önemli yararlar olacaktır.

Bağımsızlığı yanında etkinliği ve saygınlığı da önemli bir kuruluş olan Sayıştaya 40’ıncı maddede yüklenen mali istatistiklerin değerlendirilmesi görevi, kurumun asli görevlerinin aksamasına neden olacaktır. Nitekim, hâlen mevcut denetçi sayısıyla kamudaki denetim faaliyetlerine yetişemeyen kurum açısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…bu teklif ile denetim kapsamına alınması düşünülen belediye şirketlerinin fazlalığı da göz önüne alınırsa birçok asli denetim faaliyetlerinin yerine getirilemeyeceği görünen bir gerçektir. Dolayısıyla, mali istatistiklerin değerlendirilmesi de başlı başına bir denetim faaliyeti olarak düşünüleceğinden, belirtilen 40’ıncı maddede şahsi yetki ve keyfiyeti çağrıştıran “Sayıştay Başkanı” ifadesi yerine, devletin devamlılığını ve kurumsallığını vurgulayan “Sayıştay Başkanlığı” ifadesinin kullanılmasının daha doğru olacağını önerdiğimiz önergemize kabulünüzü bekler hepinize saygılarımı tekrar sunarım.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.

41’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 41’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

E. Haluk Ayhan

Ali Uzunırmak

 

Isparta

 

Denizli

Aydın

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

Antalya

 

“Genel uygunluk bildirimi taslağı; denetim grup başkanlıklarınca Sayıştay denetim sonuçları ve kamu idarelerinin faaliyet raporları dikkate alınarak hazırlanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 41 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki “ve faaliyet raporları” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon         

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Maddenin ikinci fıkrasının başlangıcında genel uygunluk bildiriminin denetim sonuçları ve faaliyet raporları dikkate alınarak hazırlanacağı belirtilmektedir.

Genel uygunluk bildiriminin hazırlanmasında, Sayıştayın denetim sonuçlarından başka bir veri ve belgeden yararlanılması söz konusu olamayacağından fıkradaki, “faaliyet raporları” ibaresinin çıkarılması gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 41’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Ali Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları

“Genel uygunluk bildirimi taslağı; denetim grup başkanlıklarınca Sayıştay denetim sonuçları ve kamu idarelerinin faaliyet raporları dikkate alınarak hazırlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifi’nde 41’inci maddedeki önergemiz üzerine söz aldım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında tabii ki Komisyon katılıyor mu, Hükûmet katılıyor mu, katılmıyoruz ve muhalefet konuşacak… Ama burada beş dakikada birçok şeyi beyinlere yerleştirmek de mümkün değil. Ben isterseniz demokrasiden konuşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz demokrasiye acaba esastan inanıyor muyuz ve esastan kurmak istiyor muyuz, yoksa şeklen birtakım uygulamalarını acaba “mış” gibi yaparak mı tesis etmek istiyoruz? Demokrasinin en vazgeçilmez kurumlarından birisidir aslında Sayıştay çünkü kamu kaynaklarının uygun kullanılıp kullanılmadığını esastan denetleyen bir yüksek mahkeme görevini görmektedir. Oysaki bugün Sayıştay Kanunu’ndaki gerekçelere ve birtakım şeylere baktığımızda, Avrupa Birliği ve birtakım demokratik ülkelerdeki olan kurumsal yapıları sözde bize getiriyormuşcasına… Getiriyoruz ama mantık olarak, felsefi olarak bir şekli yerine getiriyoruz sadece çünkü Avrupa’daki demokrasi kültürü, demokrasi bilinci ve esasıyla maalesef bizdeki işleyiş aynı anlamda değil. Bunu nereden sizlerle paylaşmak istiyorum?

Değerli milletvekilleri, yürütmeyi içimizden aynı iktidar çoğunluğu çıkarıyor. Eğer biz demokrasi, halk iradesi, hukuk düzleminde birçok meseleyi doğru tartışmazsak demokrasiyi esastan kurmamız mümkün olmaz çünkü halk iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştayın seçimine baktığımızda, seçimde aynı yürütmeyi içinden çıkaran çoğunluk Sayıştayı seçmeye muktedirdir. Dolayısıyla iktidarı, yürütmeyi denetleyecek olan harcama denetimini, mali denetimini yapacak olan denetim kurumunun çoğunluğu gene iktidarı içerisinden çıkaran bir çoğunluk tarafından seçiliyor. Böyle bir mantık içerisinde demokrasiyi ve denetimi doğru inşa etmek mümkün olabilir mi? Bu, Sayıştaya seçilmiş kıymetli insanları töhmet altında bırakmak için söylediğim bir şey değildir ama bu mantık içerisinde orada sağlıklı bir demokrasiyi, denetimi inşa etmenin mümkün olmayacağı kanaatini taşıyorum.

Sayın Başbakan ve iktidar, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu için, Danıştay, Yargıtay, birtakım kast sisteminin oluştuğunu, birbirlerini seçerek birtakım kurumları oluşturduklarını iddia etmişti. İşte burada da aynı kast sistemi oluşmaktadır. İktidarı seçen çoğunluk, denetimi seçen çoğunluk, siyasi denetimi yapan aynı çoğunluk, hukuk denetimini yapan birçok alanda aynı çoğunluk. Böyle bir demokrasiyi inşa etmek mümkün olmaz. Eğer demokrasiyi biz gerçekten inşa etmek istiyorsak, yürütmeyi denetleyen kurum ve kurulların seçiminde mümkünse muhalefetin kontenjanını fazla tutmak gerekmektedir. Eğer muhalefet bu kontenjanlar sayesinde daha sağlıklı bir denetim ortaya koyabiliyorsa, o zaman bu denetim şeklî olarak değil, esas olarak tecelli eder. Oysa bugün denetimler sadece tecelli edişi açısından şeklî olarak tecelli etmektedir. Dolayısıyla, biz burada aslında demokrasi trajedi komedyasını oynamaktayız. Belki yüce Parlamento için bu çok ağır bir ifadedir.

Değerli milletvekilleri, kanun devleti, hukuk devleti ve bugün çağdaş demokrasilerin geldiği tanımda hukukun üstünlüğünü kabul eden devlet anlayışı hâkim olmaktadır. Dolayısıyla hukukun üstünlüğünü kabul eden devletlerde artık kanunların da evrensel hukuka ve hukukun üstünlüğüne uygun olması gerekmektedir. Kanunun buradan geçmiş olması, şeklî birtakım uygulamaların buradan tasvip ediliyor olması hukukun üstünlüğünün kabul edildiği anlamına gelmez. Eskiden padişahlar ferman yayınlarlardı, fermanlar da bir kanundu. Diktatörler parlamentolarından kanunlar çıkartarak ülkelerini yönetiyorlar. O kanunlar hukukun üstünlüğüne uygun mu oluyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben şunu ifade etmek istiyorum: Eğer demokrasi bilincini ve kültürünü biz yerleştirmek istiyorsak, demokrasinin felsefesine uygun, demokrasinin bütün kurum ve kurallarını sadece şeklî değil, esasına uygun, hükmeden yasalar yapmamız gerekmektedir. Dolayısıyla, burada, kısacık, yolsuzluğa, usulsüzlüğe boğulmuş bir Türkiye’nin, Sayıştayın bu işlerin üstesinden gelebileceğine inanmıyorum ve bu duygularla hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…. Kabul etmeyenler… 41’inci madde kabul edilmiştir.

42’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 42’nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Sayıştay Başkanı” ibaresinin, “Sayıştay Başkanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

 

 

Hüseyin Yıldız

 

 

 

 

Antalya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 42 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

"Madde 42- Sayıştay gerektiğinde;

a) Mali işlere ve hesap usulleriyle gelir tahakkuk sistemlerine,

b) Devlet borç ve alacakları ile gelir ve mallarına,

c) Anlam, uygulama veya sonuçları bakımından Hazine menfaatlerini zarara uğratıcı nitelikteki kanun, tüzük, yönetmelik ve sair hukuki düzenlemelere,

dair Türkiye Büyük Millet Meclisine rapor sunabilir.

Sayıştay, bu raporların gerektirdiği her türlü inceleme ve denetimi yapabilir.

Bu raporlar, Denetim Kurulunda değerlendirildikten ve Genel Kurulda görüşüldükten sonra Sayıştay Başkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Teklifin 42 nci maddesinin birinci fıkrasında, "Denetim ve incelemeler sonucunda hazırlanan ve bu Kanunun diğer maddelerinde öngörülenler dışında kalan raporlardır." gibi toptancı ve içeriği belirsiz bir ifadeye yer verilerek Sayıştayın her konuda rapor yazabileceği öngörülmektedir.

Sayıştaya böylesine toptancı bir görev verilmesi doğru olmadığı gibi, bu genel görevlendirme, verilen görevin kapsamı içinde olabilecek raporların da hazırlanmaması gibi bir sonuca yol açabilir. Bu itibarla raporun konusu ve amacının açıkça yazılması görevin yerine getirilmesinin ön şartıdır. Öte yandan, Anayasanın 2 nci maddesinde "hukuk devleti" Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasında sayılmıştır. Hukuk devleti, kurallarda belirlilik gerektirir. Dolayısıyla bu düzenleme aynı zamanda Anayasaya da aykırıdır. Bu bağlamda içeriği belirsiz toptancı ifadeler yerine, 832 sayılı Sayıştay Kanununda yer alan raporların madde metnine aynen alınması her açıdan daha uygun olacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, Sayıştayın hazırladığı raporların ilgisine göre kamu idarelerine gönderilebileceği öngörülmektedir. Sayıştay, TBMM adına denetim yaptığından denetim bulgularını da TBMM'ne sunmak durumundadır. Sayıştay raporları, bakanlar ile üst yöneticilerin hesap verme sorumluluklarının TBMM'de görüşülmesine temel oluşturmak üzere hazırlanacağından, Sayıştayın denetlediği kuruma rapor üretmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Kaldı ki raporda konu edilen hususların gereğinin yerine getirilmesini kamu idarelerinden isteyecek olan da Sayıştay değil, TBMM olmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 42’nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Sayıştay Başkanı” ibaresinin, “Sayıştay Başkanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hüseyin Yıldız (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 42’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirdiğiniz yasa teklifinin gerekçesinde, kamu harcamalarının ve kamunun performans odaklı denetim sistemine geçilmesini, Sayıştayın güçlendirilerek denetim kapsamının genişletilmesini, denetimlerin uluslararası standartlarda yapılmasını, halkımızın ödedikleri vergilerin ve kamu gelirlerinin, vatandaşlarımızın beklentileri doğrultusunda etkin ve verimli biçimde sunulmasının denetiminin yapılmasını öngördüğünüzü belirtmektesiniz. Ancak sekiz yıldır kanun tasarı ve tekliflerinde yaptığınız gibi Sayıştay Yasa Teklifi’nde de söylemlerinizle eylemleriniz maalesef çatışmaktadır.

Sayıştay Yasa Teklifi’niz, Anayasa’mızdaki ilkelere ve uluslararası denetim standartlarına uygun, çağdaş Türk milletinin beklentilerini karşılayacak bir yasa teklifi maalesef olmamıştır. Ancak vakit geçmemiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin önerilerini dikkate alıp düzeltmeler yapmalısınız.

Teklifin 42’nci maddesinde, kanunda belirtilen raporlar dışında kalan denetim ve incelemeler sonucunda gerekli görülen hususların da raporlanmasını öngörmektesiniz. Sayıştaya böylesine toptancı bir görev verilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Böyle bir genel görevlendirme, asli görevleri olan raporların hazırlanmamasına da sebep olabilecektir. Sayıştay raporlarının, konusunun ve amacının açıkça yazılması, görevin yerine getirilmesinin ön şartıdır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir; hukuk devletinde de kurallarda muğlaklık değil belirlilik gerekir. Bu düzenleme bu nedenle Anayasa’mıza da aykırıdır. Sayıştay Kanunu’nda denetim, inceleme ve raporların açıkça belirtilmesi hukuk devletinin bir gerekliliğidir. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, yani Türk milleti adına denetim yapmakta ve rapor hazırlamaktadır. Denetlediği kuruma rapor hazırlaması söz konusu bile olmamalıdır çünkü raporların gereğinin yerine getirilmesini kamudan isteyecek olan Sayıştay değil Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Tabii ki bunlar hukuk devletinde hükûmet olanlar için geçerlidir. Sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında hukuk anlayışı, isteklerinin gerçekleşmesinde başvurulan, işine gelmeyen iş ve işlemlerde ise uyulması gerekmeyen yöntem olarak uygulanmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, görmek istediklerini görüyor, görmek istemediklerini ise görmezlikten geliyor.

Sayıştay Yasa Teklifi’nin gerekçesinde, sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının kamu kaynaklarının kullanımının, denetiminin tam olarak yapılamadığını, bu nedenle bu yasa teklifinin getirildiği belirtilmektedir. Şimdi AKP Hükûmetine soruyorum: Sekiz yıllık Hükûmetiniz döneminde yapılamayan denetimlerden sorumlu değil misiniz? “Yeterli denetimleri yaptık.” diyorsanız yasa değişikliğine niçin ihtiyaç duyuyorsunuz? Eğer, mevcut yasa yeterli denetimin önünde bir engel ise sekiz yıldır niçin bekliyorsunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri “Biz, seçimlerde hükûmet uygulamalarını vatandaşa hesap vermekten hiç kaçmadık. Biz sadece yetkinin sahibi olan millete hesap veririz.” demektedirler. Denetimler için Sayıştaya ihtiyaç olmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz? Gerçek amacınız kamunun denetimini sağlamak değil mi? Yoksa, kendinizi denetleyecek kadar temiz değil misiniz? Yoksa, gerçek amacınız, devletin diğer kurumlarında yaptığınız gibi denetleme kurumu olan Sayıştaya da AKP zihniyetini hâkim kılmak mı istiyorsunuz? Yoksa, siz denetim değil, denetçileri mi denetlemek istiyorsunuz?

Çatışma, ayrıştırma, ötekileştirerek siyasi rant elde etme politikalarından bir an önce vazgeçmelisiniz. Türk milletinden aldığınız tek başına iktidar yetkisini yandaşlarınız için değil, yetkisini aldığınız Türk milleti için kullanmaya artık başlamalısınız. Sayıştay gibi işinin uzmanı kurumun önerilerini dikkate almadınız. Milliyetçi Hareket Partisinin teklif ve itirazlarını da dikkate almayarak dikta yönetiminize devam etmektesiniz. Bu anlayışınızın size de, ülkemize de yarar getirmeyeceğini er geç anlayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli AKP milletvekilleri, unutmayınız ki, gerçeklerin çok kötü bir huyu vardır, bir gün mutlaka ortaya çıkarlar. Uyguladığınız baskı, tehdit, hakaret, rüşvet yöntemleriyle sonsuza kadar iktidarda kalacağınızı sanıyorsanız, sizin gibi söyleyen iktidarları hatırlamanızı öneririm. Hükûmetiniz döneminde, sağır sultanın duyduğu, artık İnternet sitelerine de düşen yolsuzlukların ilelebet süreceğini ve bunun bir hesabının olmayacağını düşünüyorsanız yine yanılıyorsunuz. Yaşadığınız çevrelerde kamu harcamalarında yolsuzluk yapanların, yetim hakkı yiyenlerin sonlarının ne olduğunu bir kez daha düşünmenizi, dünyada yapılanların hesabının dünyada verileceğini unutmamanızı öneriyorum. Umuyor ve diliyorum ki hem kendiniz hem de ülkeniz için çok geçmeden bu gerçekleri görürsünüz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 42’nci madde kabul edilmiştir.

43’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 43’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “içeren” ibaresinin, “değerlendiren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

E. Haluk Ayhan

Mehmet Günal

 

Isparta

 

Denizli

Antalya

 

 

 

Cemaleddin Uslu

 

 

 

 

Edirne

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 43 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                     Hüseyin Ünsal

                 Trabzon                                                                                   Amasya

“(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin son fıkrası kapsamında bulunan kuruluşların denetimi sonucunda hazırlanan yıllık denetim raporları, en geç ilgili olduğu yılın bitimini takip eden Ağustos ayı sonuna kadar Denetim Kuruluna gönderilir. Denetim Kurulunda teknik değerlendirmesi yapılan raporlar Eylül ayı sonuna kadar Genel Kurula sunulur. Genel Kurulda Ekim ayı sonuna kadar görüşülen raporlar, Sayıştay Başkanlığınca denetlenen kuruluşa ve bir örneği de ilgili bakanlığa gönderilir. Kuruluşlar hazırlayacakları cevaplarını varsa yönetim kurullarından yoksa yetkili organlarından geçirmek kaydıyla, raporun alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde Sayıştaya ve ilgili bakanlığa gönderir. İlgili bakanlık bu cevapları kendi görüşleri ile birlikte en geç onbeş gün içinde Sayıştaya gönderir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 43’üncü maddesi üzerinde verilen önerge için söz aldım. Sözlerime başlarken saygılar sunuyorum.

43’üncü madde, denetim raporlarının Rapor Değerlendirme Kuruluna hangi sürelerde ve ne şekilde verileceğini hükme bağlıyor. Bizim bu konudaki verdiğimiz önergemiz ise raporun, Sayıştayın en üst organı olan Sayıştay Genel Kurulunda görüşüldükten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasının sağlanması. Bu madde üzerinde tabii bizim merak ettiğimiz bazı konular var.

Değerli milletvekilleri, fıkrada, Sayıştay raporlarının sunuldukları ya da verildikleri gün kamuoyuna açıklanacağı neden bir kural hâline getirilmemektedir? Bunu merak ediyoruz.

Diğer bir merak ettiğimiz konu da raporların İnternet aracılığıyla kamuoyuna duyurulacağı ve bir bilgi notu hazırlanacağı neden hükme bağlanmamıştır? Bunu merak ediyoruz.

Üçüncü merak ettiğimiz konu ise -esas konuşulacak konu bu- çok rutin olan bir açıklama işinde Sayıştay Başkanının veya görevlendireceği yardımcısının devreye sokulması izaha muhtaç, tartışmaya açık, aynı zamanda manidardır. Önemli olan konu da buradadır. Yani burada bir şeyler mi saklanmak isteniyor? Bir denetimden geçtikten sonra açıklama Başkanın sorumluluğuna bırakılıyor. Hâlbuki bu çok rutin bir konu. Bu konuyla ilgili tabii başımızdan geçenler olduğu için, özelikle KİT Komisyonunda karşılaştığımız konulardan dolayı biz bunun üzerine gidilmesini istiyoruz. KİT’lerin denetimiyle ilgili yaptığımız tartışmaların hepsinde, maalesef bir AKP klasiğiyle, tüm ortaya çıkardığımız yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üstü kapanmıştır.

Dördüncü yılını tamamlamak üzere bulunduğumuz 23’üncü Dönemde kamu iktisadi teşebbüsleri de bundan sonra artık Sayıştay tarafından denetlenecektir. Denetlenirken de işte bu usulsüzlükler, bu yolsuzluklar veya ortaya çıkan tartışmalar, maalesef, üzülerek ifade etmek gerekir ki, Sayıştay tarafından da yeterince dikkate alınmayacağı bu açıklama nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Sayıştaycı arkadaşlarımız var, Yüksek Denetleme Kurulundan arkadaşlarımız da var, bu konuları eğer ciddiye alıp da tartışmayı istiyorlarsa birkaç konuda kendilerini bilgilendirmek istiyorum.

KİT Komisyonunda Kalkınma Bankasını görüştük değerli arkadaşlar. Bu görüşmeyi yaparken Kalkınma Bankasını inceleyen denetçi birtakım usulsüzlükler saptamış. Bu usulsüzlükleri saptayıp rapor hâline getirdiği andan itibaren Kalkınma Bankası Genel Müdürü Yüksek Denetleme Kurulu Başkanına gidiyor ve Yüksek Denetleme Kurulu Başkanına giderek bu raporun yazılmamasıyla ilgili yardım istiyor ve aynı gün, aynı gün, o raporu yazan denetçi görevden alınıyor fakat Yüksek Denetleme Kurulu Başkanının oğlu da, hiç hak etmediği hâlde, bir lise mezunu olmasına rağmen, yüksekokul mezunlarının aldığı görevi, aynı gün işe müracaat ediyor ve aynı gün Kalkınma Bankasına alınıyor. Şimdi, bu ülkenin hesaplarını incelemekle görevli olan bir yapı, insanlar bunu da yaptıktan sonra, buna tuzun bozulması, tuzun kokması deniyor. Değerli milletvekilleri, bunlar çok önemli konular.

Bir konuda yine Sayıştayla ilgili arkadaşlarımızı uyarmak istiyorum ve bu konunun da üzerine gidilmesini istiyorum. Türkiye Kömür İşletmelerinin hesaplarının mutlaka ve mutlaka incelenmesi gerekiyor. Özellikle TKİ’nin Çorum Alpagut-Dodurga maden ocağında -ki bu konu Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da sıkça dile getirildi, biz de bu konuyu KİT Komisyonunda dile getirdik ama bir türlü başarılı olamadık; bu konuyla ilgili muhalefetimizi sunduk- hiç hak etmediği hâlde, bir açık işletme ve galeri işletmesiyle, Türkiye Kömür İşletmelerinde galeri işletmesi yapılmasına rağmen, ihale böyle çıkmasına rağmen ve diğer firmalar da, galeri olacağı için, yüksek fiyat verdiği için ihaleye giremiyorlar, ihaleyi Çelikler Holding alıyor. Çelikler Holdingin de, daha 2002 yılında sıradan bir inşaat şirketiyken şimdiki durumunu sizlerin takdirine bırakıyorum ve daha sonra, bu ihale alındıktan sonra bu işletmede, Dodurga işletmesinde, açık işletmeden kömür alınıyor ve bununla da yetinilmiyor, bu da yetmiyor, bu firmanın çıkardığı kömürler daha önce 3.150 kaloriyken yine kamunun eliyle 4.795 kaloriye çıkarılıyor ve 4.795 kaloriye çıkarılan kömür Türkiye'nin en iyi kömürleri olan Soma fiyatına, 348 lira bedelle Türkiye Kömür İşletmelerine satılıyor. Ne için satılıyor? İşte, fakirlere dağıtılmak üzere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HÜSEYİN ÜNSAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, iktidarınız döneminde özellikle yoksullar üzerinden çok nemalanmaya çalıştınız ama bu yoksullar üzerinde yapılan en büyük yolsuzluktur. Özellikle Sayın Bakana da söylüyorum, Sayıştay Başkanına da söylüyorum, Türkiye Kömür İşletmelerinde yapılan bu yolsuzluğun mutlaka üzerine gidilmesi lazım ve birilerinin korunması anlamında, kış aylarında, Sayın Başbakanın da söylediği gibi, “Ellerini açan fakir çocuklarımızın ısınması için gerekirse soba da götürün.” diye valilere talimat verirken, bir yandan birilerinin ellerini paralarla doldurması çok tehlikelidir, vahimdir; ne ahlakla ne de siyasetle bağdaşmamaktadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 43’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “içeren” ibaresinin, “değerlendiren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 43’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de kamu hizmetlerinin sunumunda ve türlerinde değişiklikler olmaktadır. Kamu kurumlarının bazı alanlarda doğrudan hizmet sunucu olmaktan çıktığını, kamu hizmetlerinin sunumunda özel sektörün rolünün arttığını ve kamu hizmetlerini sunan örgütlerin yapısında çeşitlilik meydana geldiğini görüyoruz.

Bir başka ifadeyle klasik bakanlık yapılarının değişerek yeni yapıların ortaya çıktığını, okul, hastane gibi kamu hizmetinin verildiği alanlarda bile özel sektör girişimlerinin hızla yaygınlaştığını ve kamu hizmetleri sunumunda özel sektör ve diğer kamu kuruluşlarıyla ve gönüllü kuruluşlarla iş birliği yapmanın yaygınlaştığını görmekteyiz.

Bu değişim sürecinin devam edeceğini, hizmetlerden yararlananların görüşlerini dikkate almanın, hizmet kalitesini artırmanın ve kamu hizmetinin ne ölçüde başarıyla yerine getirildiğini sergileyen performans ölçütlerine ve performans bilgilerine sahip olmanın daha da önem kazanacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Kamu hizmeti sunumunda ve türlerinde meydana gelen değişmelerle birlikte kamu parasının kullanımı da farklılaşmaya başlamıştır. Kamu hizmetleri farklı idari yapılar aracılığıyla sunulduğu için, hatta bir kısım hizmetler doğrudan kamu sektörü tarafından verilmediği için, hesap verme sorumluluğu açısından kamu parasını yeniden tanımlama gereği ortaya çıkmıştır.

Hükûmetin harcadığı tüm paralar kamu parasıdır.” demenin artık yeterli olmadığı açıktır. “Hesap verme sorumluluğu.” kavramının altında yatan temel düşünce, ilgili kişi veya kurumun hareketlerini geri raporlamasıdır. Çok genel bir tanımlamayla, hesap verme sorumluluğu, kendilerine kaynak tahsis edilenlerin ya da yetki verilenlerin bu kaynakları ve yetkileri ne kadar iyi kullandıklarını sergileme sorumluluğudur.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz ki, kamu sektöründe özel sektöre göre daha fazla açıklık ve şeffaflık beklenmektedir. Kamu parasının kullanımında hesap verme sorumluluğuna daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü, kamu parasının elde edilmesinde genellikle bir zorlama vardır. Bu yüzden, Hükûmetin bu paraların kullanımını ve muhafazasını özel bir dikkatle yapması gerekmektedir. Kamu parası ancak tahsis edildiği yerde ve yetki verilen alanlarda harcanmak zorundadır. Bundan emin olmak için hesap verme sorumluluğuna daha fazla ihtiyaç vardır. Kamu parasının kullanımıyla ilgili beklentiler daha yüksek olduğundan kamu kurumları kamu parasını uygun davranış standartlarına göre harcamak durumundadır.

Bir başka ifadeyle, kamu parası yolsuzluğa mahal verilmeden ve genel kabul görmüş iyi yönetim ilkelerine ve standartlarına uygun biçimde kullanılmadır. Kamu parasının harcanmasında bu da yeterli değildir. Kamu parasının aynı zamanda verimli, etkin ve tutumlu bir şekilde harcanmasını güvence altına almak için daha fazla hesap verme sorumluluğuna ihtiyaç vardır.

Kamu kurumları rekabet koşulları altında hizmet sunmadığı için daha fazla hesap verme sorumluluğu maliyetlerin düşmesine, verimliliğin ve etkinliğin artmasına yol açar. İşte bu nedenlerle önem taşıyan kamusal hesap verme sorumluluğu ancak bağımsız dış denetimle güvence altına alınabilir, yerine getirilebilir. Görüşmekte olduğumuz bu önemli yasa ile kamu parasının dış denetimi doğru, tarafsız, bağımsız ve etkin bir şekilde yapılabilir kılınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bu maddeyle kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimi ve denetim sonuçlarının raporlanması düzenlenmiştir. Düzenlenen raporlar ilgili olduğu yılın sonunda rapor değerlendirme kurulunun kararlarıyla şekillenerek ilgili kuruluş ve bakanlığın da cevap ve görüşleri değerlendirilerek ilgili komisyonda görüşülmek üzere Meclise gönderilmekte. Bu raporların, ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığına da gönderilebileceği belirtilmektedir.

Neticede, genel raporun kamuoyuna her yıl duyurulacağı da belirtilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Verdiğimiz önergeyle bu maddenin düzenlemesine katkı yapmayı istedik.

Sözlerime son verirken sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yetersayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 43’üncü madde kabul edilmiştir.

44’üncü madde üzerinde üç önerge vardır; okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı yasa teklifinin 44 üncü maddesi 2 nci fıkrasındaki “Bakanlar Kurulunca” ibaresinin çıkarılarak “TBMM” ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

 

Ufuk Uras

Nuri Yaman

 

Şırnak

 

İstanbul

Muş

 

Sırrı Sakık

 

Akın Birdal

İbrahim Binici

 

Muş

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

 

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

 

Batman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesindeki “Savunma, güvenlik ve istihbarat ile ilgili kamu idarelerinin ellerinde bulunan devlet mallarının” ifadesinin “Savunma, güvenlik ve istihbarat hizmetleri ile ilgili devlet mallarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 44’üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

Emin Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

 

 

Osman Durmuş

 

 

 

 

Kırıkkale

 

“Bu Raporlara Sayıştay internet sitesinde yer verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

Sayın Durmuş, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuzda Sayıştay Başkanına teşekkür etmek istiyorum. Bir eski bakanımız, rahmetli Sayın Veysel Atasoy hastane enfeksiyonu nedeniyle ölmüştü. Zekai Tahir Burak Hastanesinde 37 tane bebek, Denizli’de 12, Edirne’de 10 tane, Kayseri de bu şekilde, hastane enfeksiyonlarından bebeklerimiz ölmüştü. Hastane enfeksiyonlarıyla mücadele konusunda bir performans araştırması yaptırıyorlar. 19 tane hastanede bizzat denetim, 119 hastanede inceleme yapılıyor ve 48 ayrı maddede yetersizlik bulunuyor.

Zamanım yettiği kadar, başlıkları okuyacağım sadece: “Sağlık Bakanlığınca, ülkemizde hastane enfeksiyonlarıyla ilgili istatistiki veriler ve hastane enfeksiyonlarıyla ilgili mücadele için mevcut imkânlar konusunda durum analizi yapılmamış, amaç, hedef ve stratejiler belirlenmemiştir.” diyor.

Yine, “Hastane enfeksiyonu nedeniyle ortaya çıkan ekonomik maliyetler hesaplanmamıştır.”

“Hastanenin önemli bir kısmında enfeksiyon kontrol programı oluşturulmamış olup, mevcut enfeksiyon kontrol programları ise içerik olarak yetersizdir.”

“Hastanelerde yürütülen sürveyans sistemi konusunda uygulama standartları bulunmamaktadır.”

Bunlar tam kırk sekiz ayrı madde ve hepsinde eksiklik var.

Şimdi, beni üzen şey, asıl beni üzen şey: Böylesine güzel bir araştırma AKP’li milletvekillerinden ve tüm Parlamentodan gizleniyor. Bu araştırma Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmiş, üç yıldır, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, Sayıştayın üniversite hastanelerinde, özel hastanelerde, kamu hastanelerinde yaptığı bu incelemeyi aşağıya indirmiyor. Eğer bu dönemde ben bakan olsaydım bu araştırmadan kendime büyük hisse çıkarırdım. Gerçekten ciddi bir araştırma, yapmam gerekenleri tavsiye ediyor. Ama burada her gün Bakan çıkıyor, Brezilya dizisi gibi, “Yalan Rüzgârları.” gibi konuları anlatıyor. Ben istirham ediyorum bu ölen bebekler bizim bebeklerimiz, yarın bu hastanelere biz yatacağız.

Hastane enfeksiyonu nedir? Hastane enfeksiyonu… (AK PARTİ sıralarından “Önergene gel.” sesi)

Sakin ol, dinle, sana da uğramaz inşallah öyle bir şey.

Hastanede birçok antibiyotikle karşılaştığı için direnç kazanmış mikroplarla karşılaştığınızda oluşan enfeksiyondur. Siz hastaneye gidiyorsunuz, eğer mikrop sizde kuluçka döneminde değilse kırk sekiz saat içinde hastalanırsanız bu bir hastane enfeksiyonudur. Hastaneden taburcu oldunuz, on gün içinde hasta olursanız bu hastane enfeksiyonudur. Siz yaşlıysanız, diyabetliyseniz, vücut direnç mekanizmanız düşükse ölebilirsiniz. Bu kadar ciddi, öldürücüdür. Hâl böyle iken, lütfen, Sayıştay Başkanından rica ediyorum, Parlamentodaki tüm parlamenterlere bir defa daha bu raporu posta yoluyla gönderiniz. Türkiye’deki hastanelerimizin risk potansiyelini, hastalarımızın taşıdığı riski öğrenmemiz bakımında bu çok çok önemli.

Değerli arkadaşlarım, biz burada her şeyi siyaset yapmak için söylemiyoruz. Türkiye’de antibiyotik kullanımını, biz hekimler bile bilmiyoruz. Açıkça söyleyeyim size, bugün, içi boş organ açmadığımız zaman, ince bağırsak, mide gibi organları ve göğüs boşluğunu açmadığımız zaman cerrahi sırasında antibiyotik kullanmaya gerek yoktur. Fıtık ameliyatında antibiyotik kullanılmamalıdır, tiroit ameliyatından kullanılmamalıdır ama hastanelerimiz kullanıyor. Dolayısıyla, birçok mikroba direnç oluşuyor. O dirençli mikroplar da günü geldiğinde, bize bulaştığında, biz onunla başa çıkamıyoruz. Toplumsal bilinci geliştirmek önce Parlamentodan başlar, sağlık çalışanlarından başlar. Sağlık çalışanlarının bu bilgiye ulaşması lazım.

Sayıştay Başkanımdan istirham ediyorum, hastanelerimizin tüm başhekimlerine bu bilgiyi lütfen iletiniz. Ben, tüm Parlamentonun huzurunda böylesine ciddi bir çalışmadan dolayı sizi kutluyor, başarılarınızı diliyorum.

Tabii, Sayıştay istenmez; doğruları parayla vermiş bir kısım Batılılar gibi yazmıyorsunuz, çırılçıplak doğruları yazıyorsunuz, akıl veriyorsunuz, “Parayı idareli kullanın, israf etmeyin.” diyorsunuz, “İnsan sağlığını koruyun.” diyorsunuz. Ama bu, Türkiye’den saklanıyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmuş.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un konuşmasında ifade ettiği rapora ilişkin açıklaması

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Sayın Osman Durmuş’un ortaya koymuş olduğu rapor, hakikaten enfeksiyon hastalıkları açısından anlamlı bir rapor. Sayıştaya bu konuda da teşekkür etmek gerekiyor.

Hastane enfeksiyonları, 1880’li yıllarda Semmelweis’ten beri bilinen enfeksiyonlardır. 2005’te, Türkiye’de, Sağlık Bakanlığının yönetmelikleriyle beraber hastane enfeksiyon kontrol komiteleri kurulmuştur; 2005’ten beri de oldukça kaliteli çalışmaktadır. Yirmi yılını enfeksiyon hastalıklarına vermiş bir kişi olarak söylüyorum ki enfeksiyon hastalıkları uzmanları 2005’teki bu düzenlemeden sonra son derece mutludur ve Hıfzıssıhha’ya bağlı Üst Kurul aracılığıyla bugün bütün hastanelerde yoğun mücadele verilmektedir. Hem rapora teşekkür ederim hem de Sağlık Bakanlığımızın bu 2005’teki yönetmeliğinden dolayı Sayın Bakana teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesindeki “Savunma, güvenlik ve istihbarat ile ilgili kamu idarelerinin ellerinde bulunan devlet mallarının” ifadesinin “Savunma, güvenlik ve istihbarat hizmetleri ile ilgili devlet mallarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklifin 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasında getirilen istisna bu hâliyle savunma, güvenlik ve istihbarat ile ilgili kamu idarelerine tanınmış olmaktadır. Oysa istisna kamu idarelerine değil, kamu idarelerinin elinde bulunan savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili mallara tanınmalıdır. Çünkü, bu idarelerin elinde diğer tüm kamu idarelerinde bulunan tüketim, donatım ve benzeri devlet malları da bulunmakta ve böylece bu mallar da istisna kapsamına alınmaktadır.

Değişiklikle bu yanlışlığın düzeltilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı yasa teklifinin 44 üncü maddesi 2 nci fıkrasındaki “Bakanlar Kurulunca” ibaresinin çıkarılarak “TBMM” ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sayıştay Meclis, yani yasama organı adına denetleme yapmaktadır. Bu nedenle yürütmenin yönetmelik düzenlemesi, yasama alanına müdahale anlamına gelmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

44 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 44’üncü madde kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

510 sıra sayılı Sayıştay Kn. Teklifinin 45. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı”ndan sonra gelmek üzere “TBMM nde grubu bulunan siyasi partiler” ibaresinin getirilerek değişiklik yapılmasını arz ederiz.

 

Hüseyin Yıldız

 

Kemalettin Nalcı

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Tekirdağ

Isparta

 

Muharrem Varlı

 

 

Cemaleddin Uslu

 

Adana

 

 

Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 45 nci maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                     Durdu Özbolat

                 Trabzon                                                                             Kahramanmaraş

“Madde 45- Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu kararlarına istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının talebi üzerine Sayıştay, talep edilen konuyla sınırlı olmak kaydıyla denetimine tabi olup olmadığına bakılmaksızın özelleştirme, teşvik, borç ve kredi uygulamaları dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının hesap ve işlemleri ile aynı usule bağlı olarak, kullanılan kamu kaynak ve imkanlarından yararlanma çerçevesinde her türlü kurum, kuruluş, fon, işletme, şirket, kooperatif, birlik, vakıf ve dernekler ile benzeri teşekküllerin hesap ve işlemlerini denetleyebilir. Denetim sonuçları, Plan ve Bütçe Komisyonunda değerlendirilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur.

Sayıştay, yıllık denetim programlarında Türkiye Büyük Millet Meclisinden gelen denetim taleplerine öncelik verilir. Bu taleplerin ne şekilde karşılanacağına ilişkin esas ve usuller Sayıştayca düzenlenecek yönetmelikle tespit edilir.

Cumhurbaşkanlığı bu madde kapsamı dışındadır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Durdu Özbolat konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Özbolat, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu’nun 45’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Bu teklif yasalaşırsa -ki yasalaşacak- kırk üç yıldır yürürlükte olan 832 sayılı Sayıştay Kanunu yürürlükten kaldırılacak. Anayasa’mızın 160’ıncı maddesi Sayıştay çalışmalarıyla çerçeveyi belirliyor.

Sayıştay denetim planlaması uygulanması ve sonuca bağlanması faaliyetlerini mevzuat çerçevesinde herhangi bir organın müdahalesi olmaksızın yerine getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunların da bir ömrü var. İhtiyacı karşılayamaz hâle gelen kurumların da, kanunların da çağın ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmesi, değiştirilmesi, gerekli düzenlemelerin yapılması tabii bir zorunluluktur.

Şimdi Sayıştay Kanunu’nu görüşüyoruz. Yeni teklif hazırlanırken ilgili tarafların görüşlerini aldınız mı? Mevcut Kanun hangi noktalarda ihtiyacı karşılayamaz hâle düştü, bunu tespit ettiniz mi? Bunları bilmiyoruz. Çağdaş dünyada bu kurumlar nasıl çalışıyor, incelediniz mi? Gerek komisyonlarda gerekse Meclis kürsüsünde muhalefetin düşüncelerini hiç dikkate aldınız mı? Plan ve Bütçe Komisyonunda görevli arkadaşlarımız bu Kanun ile ilgili olarak tam kırk sayfalık bir karşı oy yazısı yazmışlar. Bunu bir okumanız ve bu Meclisin muhalefet milletvekillerinin de bu ülkeyi en az sizin kadar sevdiğini bilmeniz lazım. Getirdiğiniz makul tekliflerin hangisi bu Meclisten geçmedi? Sekiz yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde çıkarılan birçok kanunda en çok vurgu yapılan konular saydamlık, hesap verilebilirlik ve katılımcılık oldu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben 2007 yılından bu yana bu kavramların altını doldurduğunuza hiç tanık olmadım. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da reklamdan öteye geçmediniz. Kamu yönetiminin temel kavramları sizin elinizde içi boş, moda kavramlar hâline dönüşüyor. Mesela katılımcılık ilkesini ele alalım. Bu kanun teklifinde yasal düzenleme yapmayı düşündüğünüz taraflardan, kurumlardan hangilerinin görüşlerini aldınız? Sayıştay denetçileriyle konuştunuz mu? Denetçiler birçok maddeyle ilgili olumsuz görüş bildirdi, bunları hiç dikkate aldınız mı? Sayıştay Genel Kurulu yürürlük ve yürütme dâhil 82 maddelik teklifin tam 56 maddesinde değişiklik yapılması yönünde görüş bildirmesine rağmen, bir buçuk asırlık birikimi olan bu kurumun görüşlerine komisyonlarda dahi itibar etmediniz. Ne hazindir ki komisyonlara gelen kurum yetkilileri de kurumsal görüş açıklama yerine, teklif sahiplerinin düşüncelerini komisyona kabul ettirme gibi kabul edilmesi mümkün olmayan bir tavır içerisine girmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifle ne yazık ki ortak aklın gücü parmak sayısına yenik düşmüştür. Cumhuriyetimizin bu güzide kurumu yasama organından gelen taleplere göre şekillenecektir. Bu durum, Sayıştayın bağımsızlığı açısından büyük tehlike yaratacaktır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekse komisyonlar iktidar partisinin sayısal gücüne göre oluştuğundan, bu uygulama, zaman içinde, Sayıştayın bağımsızlığını tartışılır hâle getirecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisinden gelecek taleplerin Sayıştayın inceleme ve denetleme programı üzerinde olumsuz etki yaratmayacağını hangi akıl ve vicdan sahibi savunabilir? Biz, bu sakıncaların ve tereddütlerin ortadan kalkması için Sayıştayın sadece Plan ve Bütçe ve KİT Komisyonundan gelen talepleri sonuçlandırmasından yanayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının resen ya da araştırma ve soruşturma komisyonlarının isteklerine dayanarak Sayıştaydan inceleme talebinde bulunması önlenmelidir. İnceleme ve denetimle ilgili tespit ve öncelikler Sayıştaya bırakılmalıdır.

Avrupa Birliğine üye ülkelerin sayıştayları nasıl çalışıyorlar, hiç merak ettiniz mi? Biz, komisyonlarda da bu vurguyu yaptık. Tabii, ama sizin AB politikaları konusundaki önceliğiniz de kendi ajandanıza göre şekillendiğinden bunu pas geçtiniz. Ben size yardımcı olayım, Avrupa Birliği sayıştayları, bütçe komisyonu ve bütçe kontrol komisyonları ile ilişki içerisinde çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – Meclisin, araştırma ve soruşturma komisyonlarının inceleyecekleri konuları Sayıştaya inceletmek yerine, daha önce yapıldığı gibi, komisyonlarda görevlendirilmek üzere Sayıştaydan denetçi talebinde bulunarak inceleme yapmaları daha uygun değil midir?

Değerli arkadaşlarım, bu uygulama, denetçilerin tarafsızlığını ortadan kaldıracaktır, Sayıştay da Sayıştay Başkanının tahakkümüne sokulacaktır. Denetimden korkmayınız; zira denetim, fren görevini yerine getirir. En büyük denetçi de millettir. Bu millet altı ay sonra denetim mekanizmasını çok iyi bir şekilde işletecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özbolat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

510 sıra sayılı Sayıştay kn. teklifinin 45. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı”ndan sonra gelmek üzere “TBMM nde grubu bulunan siyasi partiler” ibaresinin getirilerek değişiklik yapılmasını arz ederiz.

                                                                                        Hüseyin Yıldız (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanun Teklifi’nin 45’inci maddesi için verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergemizde Sayıştaya araştırma ve inceleme görevi verme yetkisinin sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yanında, grubu bulunan siyasi partilere de yetki verilmesi talep edilmektedir.

Bildiğiniz üzere, Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevini yapan bir üst kuruluş olup kastedilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin tümüdür. Sadece iktidar partisinin seçtiği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının iradesini ve takdirini yeterli görmek, bugün örneklerini yaşadığımız gibi, muhalefetin taleplerinin hep havada bırakılması, denetim taleplerinin dikkate alınmaması sonucunu doğurmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz değerli arkadaşlar? Bakınız, Sayıştayca hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen ancak bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüştürülmesi iktidar partisince engellenen denetim raporlarının bir listesi. Bunlar, bu performans denetim raporlarının sayısı 13 kıymetli arkadaşlar.

Hangi başlıkları, hangi içeriği taşıyor bu konuda da sizleri bilgilendireyim. Örneğin, deniz kirliliğiyle ilgili bir performans denetim raporu 2007 yılından beri Plan ve Bütçe Komisyonunda bekliyor. İstanbul’da yaşanacak muhtemel bir deprem, 2002; Bolu ve Düzce depremiyle ilgili yapılan analizler, yine 2002; tarihî eserlerin korunması, 2004; ormanların korunması, 2004; hastanelerdeki ilaç ve tıbbi sarf malzemeleriyle ilgili hazırlanan performans denetim raporu, 2005; kıyıların korunması, 2006; e-devlet, 2006; e-dönüşüm, 2006; atık yönetimi, 2007; hastane enfeksiyonlarıyla ilgili -biraz önce Sayın Bakan Osman Durmuş Beyefendi’nin de sunduğu- 2007; büyükşehir belediyelerinin altyapı faaliyetleri, 2008; trafik kazalarını önleme raporu 2008’den beri, arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekletilmektedir. İşte, biz bu konuya parmak basıyoruz, şayet bu raporların görüşülmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğunun takdirine bırakıldığı anda ortaya çıkan sonuç bu, bu raporlar Genel Kurula indirilmiyor.

Değerli milletvekilleri, bizim parlamenter sistemimizin de örnek aldığı klasik Batı Avrupa sistemlerinde -Batı Avrupa parlamenter sistemlerine baktığımızda- yürütmeyi elinde tutan, vergi toplayıp kamu kaynaklarını kullanan hükûmetin denetlenmesi görevi muhalefete bırakılmıştır ki, âdeta kamu müfettişi anlayışla bu kaynakların nerede, nasıl kullanıldığı ortaya konsun ve halkla paylaşılsın. Bu yapılabildiği sürece vatandaşların tümünün yani sadece iktidar partisinin değil, tümünün yönetime katılması iktidarın kamu kaynaklarını kullanırken sadece taraftarlarının siyasi çıkarları için değil, yine kamunun tümünün yararını düşünerek karar vermesi imkânı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düşünce gereği birçok ülkede parlamentoların en önemli komisyonlarından biri olan kesin hesap komisyonlarının başkanlığı muhalefete bırakılmıştır. Düşünülmüştür ki gelirleri toplayan, harcamaları yapan hükûmetler ancak böylece denetlenebilir. Çoğunluğu iktidar partisine ait olan yahut başkan ve yönetimi hükûmetin temsilcileri olan komisyonlar bu işlevleri yerine getiremezler.

Bildiğiniz üzere, iki yıl önce kurulan İç Tüzük Uzlaşma Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma yöntemlerini yeniden düzenlemek, çalışmalarına verimlilik ve sürat, denetimlere etkinlik kazandırmak amacıyla bir taslak ortaya koymuştur. Bu taslakta da aynı mantıkla komisyonların başkanlık divanında başkan yardımcılarının muhalefete bırakılmasını önermiştik. Doğrusu da budur. Çünkü bu paylaşımı yapmaz iseniz bütün belirlemelerin iktidarca yapılması anlamına gelir ki, muhalefetin katkısının alınmaması, iktidarın kendisinin çalıp kendisinin oynaması anlamına gelir.

Kıymetli milletvekilleri, bu önerimizi değerlendirirken ilelebet iktidarda kalacakmışsınız gibi değerlendirirseniz yanılırsınız. Yarın muhalefete düştüğünüzde harcamaları denetlemek ve kamu kaynaklarının, halkın vergilerinin nerelerde harcandığını, kamu adına, yani sizlere oy verenler adına bilmek isteyeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

S. NEVZAT KORMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu anda bizim konumumuz gibi, bu önergeyi bugünkü konjonktüre göre değerlendirmeyin. Demokratik sistemin şeffaflaşması, katılımcı demokrasinin yerleştirilmesine hizmet şeklinde telakki edin.

Bugün sahip oldukları güce güvenerek yetkiyi paylaşmayanların yarın konumları değiştiğinde taleplerini samimi bulmamız, samimi bulunması mümkün olmayacaktır diyor, önerimizin kabulü dileğimle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 45’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.02
YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati:22.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

46’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 46’ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen “yararlanır” ibaresinin, “yararlanabilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

Kemalettin Nalcı

 

 

M. Akif Paksoy

 

Tekirdağ

 

 

Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 46 ncı maddesinin Tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sayıştayın denetimleri sırasında, diğer denetim raporları ile birlikte başka birçok dokümandan yararlanacağı INTOSAI Denetim Standartlarının gereğidir ve yasa maddesi haline getirilmesine gerek bulunmamaktadır. Yararlanacaklarının diğer denetim raporları ile sınırlı tutularak yasa maddesi haline getirilmesi, üretilmiş başka dokümanlardan yararlanamayacağı gibi bir sonuca yol açar ki bu durumun yasa koyucunun arzulamadığı bir sonuç olduğu açıktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 46’ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen “yararlanır” ibaresinin “yararlanabilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mustafa Kalaycı(Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Sayın Nalcı, buyurunuz.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifi’nin 46’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üstünde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, buradaki kanunun özüne bakacak olursak Sayıştayın görevi kamu harcamalarını denetlemek. “Kamu harcamaları” dediğimiz zaman da ilk akla gelen kamu ihaleleri ve bunun alt birimi olan belediyeler, belediyelerin dışında bakanlıklar ve KİT’ler. Şimdi, burada, kamu harcamalarının denetlenmesini isterken çıkartılan kanunlar çerçevesinde Sayıştay denetleme yapabiliyor.

Ben burada sizlere şu soruyu sormak istiyorum: Acaba, Devlet İhale Kanunu’nun maddelerinden -hepsinden- haberi olan kaç kişi var veya bir doğrudan teminle alım yapmayla normal İhale Kanunu arasındaki fark nedir? Şimdi, ben size bu konu üzerinde azıcık bilgi vermek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, doğrudan teminle ilgili alınan tüm alımların hiçbirisi Devlet İhale Kanunu’na tabi değil. Tabi olmadığı için de bunların denetiminin Sayıştay tarafından yapılması ve ihaleye fesat karıştırılması kapsamına sokulamıyor. Buna dikkat etmemiz gerekiyor ve belediyelerdeki, kamu kurumlarındaki en büyük yolsuzluk bu kısımda başlıyor. Ne yapıyor? Büyükşehirlerde bu rakam 56 milyar, büyükşehir belediyelerinde; ilçe belediyelerinde, belde belediyelerinde bu rakam 12 milyar eski parayla, 12 bin lira ve bir bakıyorsunuz ki 30 bin-40 bin nüfuslu bir belediye bir yılda 10 trilyonluk yani şimdiki parayla 10 milyonluk ihale yapmış. Bunu incelemeye aldığınız zaman herhangi bir usulsüzlükte bu Devlet İhale Kanunu kapsamına girmediği için cezalandırılamıyor. Başta bunları değiştirmemiz lazım sayın milletvekilleri, Sayıştayın denetim yapabilmesi için, Sayıştayın devlet kurumlarını doğru denetleyebilmesi için biz bunlara vesile olan kanunları doğru çıkartmamız lazım.

Burada 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu’nu kaç kere değiştirdik. En son yine çorba... Zannedersem ya yılbaşından sonra yine Devlet İhale Kanunu 4734 ile ilgili bir kanun daha gelecek. Şimdi, önemli olan, eğer devlet harcamalarının doğru yapılıp yapılmadığını denetleyecek kanunları çıkartıyorsak burada Sayıştay adına, bunların yapıldığı kanunları da çok iyi denetlememiz lazım.

Burada ben şunu sormak istiyorum: Kurumlar, keyfiyeten, ihaleleri sonuçlandırmadan iptal ediyorlar. Keyfiyeten, kurumlar, ihalelerin sonuçlarına bakmadan, kendi istedikleri kişilere gitmediği zaman ihaleyi sonuçlandırmıyorlar. Bunlar ve daha sonradan bu ihaleler daha yüksek bedellere, başka, kendi istedikleri kişilere geldiği zaman da ihaleyi sonuçlandırıyorlar. Başta bunları durdurmamız lazım sayın milletvekilleri ve belediyelerde ben şunu söyleyeyim: Belediyelerin harcamalarına bakacak olursak, burada, belediyeler asli görevlerinin dışına çıkıyorlar. Yani biz tabii ki amatör spora karşı değiliz ama her belediye kendi bütçesinden rakamı spor kulüplerine aktarıyor. Belediyeler altyapı hizmetlerine, belediyeler halka yapması gereken hizmetler yerine konserler veriyor. Bunların denetlenmesini Sayıştay… Bu kanunları çıkarmamız lazım. Bunları çıkarmadığımız zaman Sayıştay neyi denetleyecek? Eğer kanununa, usulüne uygunsa, en ufak bir belediye ki bu, kendi bölgemden örnek vereyim ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – 2 bin nüfuslu bir belediye yaz şölenleri için 150 milyar para harcıyor, 150 bin lira ve ondan sonra dönüyor, kendi içme suyunu, kanalizasyonunu, çöp arabasını alacak parayı bulamıyor. Başta bunları kısıtlamamız lazım.

Ben bu duygu ve düşüncelerle vermiş olduğumuz önergenin kabulünü takdirlerinize sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Nalcı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 46’ncı madde kabul edilmiştir.

47’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 47 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin, “Sayıştay dışından uzman görevlendirilmesinin esas ve usulleri Genel Kurulca hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 47’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Mehmet Günal

 

E. Haluk Ayhan

Nevzat Korkmaz

 

Antalya

 

Denizli

Isparta

 

 

 

Hasan Çalış

 

 

 

 

Karaman

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Çalış…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 510 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin AB Uyum ve Plan Bütçe Komisyonu Raporu’nun 47’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin 47’nci maddesi Sayıştay Başkanına denetimler sırasında denetçiler tarafından gerekli görülmesi hâlinde meslek mensuplarının koordinasyonunda çalışmak ve incelenilecek konu ile sınırlı olmak üzere Sayıştay dışından uzman görevlendirme yetkisi vermektedir. Yine Sayıştay Başkanının yazılı talebiyle ilgili kurumdan personelin görevlendirilmesinin usul ve esasları ve personelin hakları bu maddeyle düzenlenmektedir. Biz, vermiş olduğumuz önergeyle 47’nci maddenin kanun teklifinden çıkarılmasını istiyoruz çünkü Anayasa, kamu kaynağı kullanan kurum ve kuruluşların denetim yetkisini Sayıştaya vermiştir. Sayıştay dışından kişilerin görevlendirilmesi ise Anayasa’nın bu esasına aykırı bir durumdur. Sayıştay, ihtiyacı kadar elemanı kendi bünyesinde bulundurmalı ve kendi imkânlarıyla da yetiştirmelidir. Yasalarda Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay personelinin sayısal yetersizliği ve denetimdeki çok başlılık önemli bir problem iken dışarıdan denetçi görevlendirilmesinin problemin çözümüne çok önemli bir katkısı olmadığı gibi zaman içerisinde yeni problemler çıkmasına sebep olacaktır.

Kıymetli arkadaşlarım, yolsuzluk maalesef ülkemizin çok önemli sorunlarından birisi olmaya devam ediyor. Yolsuzlukların önemli sebepleri ise yasal boşluklar, yetersiz denetim, yanlı denetim, cezaların caydırıcı olamaması, görevi kötüye kullanma, toplum kesimlerinin yolsuzluk olaylarına ve yolsuzluk yapanlara bakış tarzıdır. Yasal boşlukların doldurulması, denetim ve cezaların caydırıcılığı yönünden Sayıştay Kanunu’nun yeniden ele alınması aslında önemli bir fırsattır. Gecikmeli de olsa Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kanunun ele alınması önemli bir gelişmedir ancak teklifin genelini incelediğimiz zaman görmekteyiz ki ihtiyaçların bir kısmı karşılanmakla beraber yasal boşluklar, yetersiz denetim, yanlı denetim, cezaların caydırıcılığı, görevi kötüye kullanma ile sıkıntıların bitmeyeceği görülmektedir. Çalınan minarelere kılıf arama ya da mevcut kılıflara çalınan minareleri yerleştirme maalesef devam edecektir. Hâlbuki basına yansıyan kamu kurum ve kuruluşları ve yerel yönetimlerle ilgili yolsuzluk haberleri kamu vicdanında infial yaratmaktadır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak siz değerli milletvekillerine, özellikle iktidar partisine çağrıda bulunuyoruz. Sayıştay gibi verdiği kararların tarafsızlığının tartışılmaması gereken bir kurumun yasal düzenlemesi yapılırken Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin, hatta Meclis dışındaki partilerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Sayıştay genel kurulunun ve dışarıdaki ilgili tarafların görüşlerinin yasaya yansıtılması ileride çıkabilecek pek çok problemlerin çözülmesi ve ortak akıl oluşturulması anlamında olumlu bir gelişme olacaktır. Fakat hazırlanan teklife baktığımız zaman, bu teklif Sayıştay genel kurulunun görüşlerini yansıtıyor mu? Hayır. Hükûmetin görüşünü yansıtıyor mu? Teklif olarak gelmiş, o da belli değil. Kimin görüşünü yansıtıyor? Herhâlde imzası bulunan arkadaşların görüşünü yansıtıyor. AKP Grubunun görüşlerini yansıtıyor mu? O da belirsiz değerli arkadaşlar. O zaman, biz, böyle bir teklif ile bu kadar önemli, tartışılması gerekmeyen, gerekilmeyen, kamu vicdanını rahatlatma ve yolsuzlukları önleme adına bu kadar önemli bir kuruluşu nasıl rahatlatacağız, problemleri nasıl çözeceğiz değerli arkadaşlar?

Bu duygu ve düşüncelerle önergemize desteğinizi bekliyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

III.- Y O K L A M A

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, Sayın Tan, Sayın Öztürk, Sayın Çakır, Sayın Köse, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Genç, Sayın Dibek, Sayın İçli, Sayın Ünlütepe, Sayın Halıcı, Sayın Yıldız, Sayın Korkmaz, Sayın Özdemir, Sayın Durmuş, Sayın Nalcı, Sayın Enöz, Sayın Özensoy, Sayın Çalış.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 47 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin, “Sayıştay dışından uzman görevlendirilmesinin esas ve usulleri Genel Kurulca hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Uzmanların uzmanlık bilgisinden denetimlerde yararlanacağından ve denetimin nasıl yapılacağının esas ve usullerini belirleme yetkisi Sayıştayın en üst karar organı olan Genel Kurulun yetkisinde olduğundan, uzman görevlendirilmesine ilişkin yönetmeliğin Genel Kurulca hazırlanmasının sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 47’nci madde kabul edilmiştir.

48’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 48’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Genel yönetim” ibaresinin, “Sayıştay denetimi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

 

Emin Haluk Ayhan

 

Nevzat Korkmaz

Mustafa Enöz

 

 

Denizli

 

Isparta

Manisa

 

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

 

Antalya

 

 

                                                      

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 48 nci maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                      Kamer Genç

                 Trabzon                                                                                    Tunceli

“Mali denetim raporu

Madde 48- Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile kanunlarla Sayıştay denetimine tabi tutulan idarelerin ve bunlara bağlı veya ilgili olarak kurulan veya bunlardan kaynak aktarılan birlik, işletme, sandık ve fonlarla başka isimler altında kurulan diğer her çeşit idarelerin gelir, gider ve mallarına ilişkin hesap ve işlemlerinin denetçiler tarafından denetlenmesi sonucunda mevzuata aykırı veya kamu zararına yol açan bir husus tespit edildiğinde, sorumluların savunmaları alındıktan sonra savunmalarda ileri sürülen hususlar da karşılanarak mali yıl itibariyle mali denetim raporu düzenlenir. Mali denetim raporunun düzenlenmesinde, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap vermeyen sorumluların savunmaları dikkate alınmaz. Mali denetim raporları, eki belgelerle birlikte Başkanlığa sunulur. Başkanlık bu raporları en geç on beş günde yargılamanın yapılacağı daireye gönderir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 48’inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yani gerçekten ülkesini, milletini düşünen, o memlekete sağlıklı bir yönetim isteyen bir grubun, bir parlamentonun yapacağı bir kanun değil. Bakın, getirdiğiniz maddede ne diyorsunuz: “Sayıştay denetçisi denetimi kamu zararı yönünden yapar.” Yani düşünebiliyor musunuz… Ama bizim verdiğimiz önergede hem kamu zararı hem de mevzuata aykırılık yönünden yapar.

Şimdi, arkadaşlar, bir kanun yapıyoruz. Sayıştay denetçisi denetleme yaptı, kanuna aykırılığı açıkça tespit ediyor ama buna rağmen devlet zararı doğmayabilir. O zaman yani burada, bana göre, Sayıştay denetçisinin yapacağı denetimde, her hâlükârda mevzuata aykırılık ve/veya kamu zararı yönünden incelemesi lazım.

Şimdi, grubunuzun yaptığı bir önerge değişikliğinde diyorsunuz ki: “Sayıştay, kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığını denetlemez.” Peki, Sayıştay neyi denetler arkadaşlar? Kamu kaynaklarının verimli, etkin ve yerinde kullanılıp kullanılmadığını madde metninde getirmişsiniz, çıkardınız. Yani çıkardığınıza göre, kamu kaynaklarını keyfî, babasının malı gibi kullananları nasıl denetleyecek Sayıştay denetçisi? Yani buraya bir kanun getirirken, arkadaş, bu memlekete ne getiriyor, ne götürüyor, bunu bilmek lazım.

Yani geçen gün KİT’te şey ettik işte, getirmişler Ziraat Bankası, Halk Bankası, Merkez Bankası ve Vakıflar Bankası TOKİ’ye 1 katrilyon 100 trilyon lira para vermişler. Neymiş? TOKİ de gitmiş İstanbul’da devletin kendisine verdiği bir araziyi almış, ondan sonra orada bina yapacak. Peki, bu kamu kaynaklarını denetlemeyecek mi arkadaşlar?

Yahu, şimdi arkadaşlar, yani bir kanun yaparken bunun hakikaten ne getirip ne götürdüğünü şey edelim. O zaman Sayıştay denetimini niye getiriyorsunuz? Yani mevzuata aykırılık yönünde incelemeyecek mi? Soruyorum, Hükûmet sırasında oturan kişiye soruyorum: Kamu kaynaklarının mevzuata aykırı olarak kullanılıp kullanılmadığını Sayıştay denetleyecek mi, denetlemeyecek mi? Sayıştay Başkanı, orada niye oturuyorsun arkadaş? Yani şimdi senin yetkini kaldırıyor.

Efendim, bir mevzuata aykırılık şeyi getirmeyebilir, kamu zararını getirmeyebilir veya uzun dönemde getirmeyebilir ama mevzuatın esas olarak uygulanıp uygulanmadığı meselesinin öncelikle denetime tabi tutulması lazım. Mevzuatı ortadan kaldırınca… Bilmiyorum yani, içinizde hukukçular varsa birbirinize anlatın arkadaşlar. Böyle bilmem ne yazdığını anlamaz iki tane milletvekillinin yaptığı kanun teklifiyle bu Sayıştay teşkilatı kurulamaz arkadaşlar. Bu kanunu hazırlayan Hükûmet yok ortada, bakanlar ne yazdığını bilmeyen insanlar. Yani bakın, o kadar ne yazdığını, ne anlama geldiğini bilmeyen bir kanun teklifiyle gelip de Türkiye'nin bütün hesap ve kitabını inceleyecek derecede Türkiye burada bir düzenleme yapabilir mi?

Şimdi, diyor ki: “Efendim, mali yıl içinde denetleyebilir.” Peki, mali yıl geçti. Herhangi bir kamu kurumunda… Sonra burada getirilen kamu yönetim kapsamındaki idarelerin, ama kamu yönetim kapsamı dışında kalan birlikler var, sandıklar var, fonlar var, bu yönlerde bir denetim yapmayacak mı Sayıştay?

Arkadaşlarımız, yani aslında bunları anlamanız için en uygun ifadeyle kullanıyorum. Yoksa hakikaten böyle bir kanun teklifini getirenin yüzüne çarparlar bu kanunu. Böyle bir şey olur mu yani ya? Mevzuata aykırılığı incelemeyecek Sayıştay denetçisi. Neyi inceleyecek? Kamu zararına bakacak. Ondan sonra fonları mı incelemeyecek, sandıkları mı incelemeyecek, işletmeleri mi incelemeyecek, birlikleri mi incelemeyecek? Bunlar kamu yönetimi kavramı içinde değil arkadaşlarım.

Yani birtakım kanunlar buraya getirilirken enine boyuna tartışılması lazım. Bunlarda, hatta yani bir Danıştay müessesi var. Danıştay Kanunu’nda diyor ki: “Kanun teklif ve tasarıları Danıştayın da incelemesine sunulur.” Ne kaybedersiniz? Önemli olan mükemmel bir kanun çıkarmak, önemli olan buraya getirilen kanunların ülkenin sorunlarını halledebilecek nitelikte, kapsamda olması lazım. Şimdi, burada çalakalem, birileri keyfine geldi diye, hatta birtakım yandaş kuruluşları korumak için ondan sonra kanun teklifini getiriyorsunuz. Onun altında devlete, millete bir hayır getirmiyorsunuz. Devletin ve milletin başına bela açacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – …devletin ve milletin kaynaklarını çalacak bir sistem getiriyorsunuz. Bu memleketin kaynaklarını heba eden bir zemin hazırladığınız zaman bundan kim zarar görecek? Yahu, anladık da yani tamam, sizin suistimallerinizin üzerine gitmeyelim ama sizin beş ay sonra zaten ömrünüz bitecek arkadaşlar. Öyle bir kanun yapın ki hiç olmazsa sizden sonra yani CHP geldiği zaman bu kanunların tümünü değiştirecek. Gerçekten buna kanun demek için 100 tane şahit lazım arkadaşlar. Olabilir mi yani? Böyle bir hukuk yönünden eksik, başı sonu birbirini tutmayan… Ondan sonra getiriyorsunuz, denetimi kısıtlıyorsunuz, denetimi yok ediyorsunuz.

Dolayısıyla kamu kaynaklarının etkin, verimli kullanılmasını kaldırıyorsunuz. Nasıl peki kullanacak bunları? Keyfî mi kullanacak? Yerinde kullanılıp kullanılmadığını kaldırıyorsunuz. Peki, getirip cebine mi dolduracak? Görüyoruz sizin İktidarınız zamanında belediyelerin neler yaptığını arkadaşlarım. Yani bu kanunları bu zihniyetle hazırlarsanız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – …yarın öbür gün bu kanunları dinleyen, gören insanlar vallahi parlamentolara gülerler. “Yahu, acaba bu Parlamentoda aklı başında hiç mi kimse yokmuş?” derler ya! “Bu nasıl bir kanundur.” derler ya!

AHMET YENİ (Samsun) – Ne biçim konuşuyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, böyle bir şey olur mu? Bunu getirelim, bir bakalım millete, yahu şurada yani en ufak bir bu memleketin meselesini bilen birilerine bu kanun metnini okutalım. Bu kanun metniyle Türkiye’ye felaket getiriyorsunuz, bir düzenleme getirmiyorsunuz. Bu itibarla böyle bir kanun gerçekten Türkiye için çok şansız bir kanundur.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, bir kısa açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşma üslubuna ilişkin açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Kamer Genç konuşurken, tabii her zamanki üslubuyla konuştu. İşin doğrusu, ben kürsüden cevap vermek istemedim. Yani konuşan Kamer Genç’tir, ne derse yeridir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de müsaade ederseniz… Benim onun yaşı kadar hukuk tahsilim var, meslek hayatım var, ben onlara iyilik yapıyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 48’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Genel yönetim” ibaresinin, “Sayıştay denetimi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Mustafa Enöz (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi’nin 48’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Verdiğimiz önergeyle kanun teklifinin 48’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Genel yönetim” ibaresinin “Sayıştay denetimi” şeklinde değiştirilmesini teklif ediyoruz. Gerekçede de belirttiğimiz gibi, teklifle, Sayıştay denetimine tabi tüm idarelerin kapsama alınmasını önermekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Türk kamu denetim sistemi yaklaşık yüz yirmi sekiz yıllık bir geçmişe sahiptir. Denetim sistemimiz köklü bir devlet geleneği ve bu devleti yöneten bürokratik yapının refleksleri çerçevesinde kendisini yenileyerek süregelmiştir.

Sayıştayın denetim alanına giren yerel yönetimler kamu yönetimi sisteminin bir parçası ve mahallî sınırlar içinde yaşayan halkın yararlanabileceği bölgesel nitelikteki hizmetleri yerine getirmekle görevli olan kuruluşlardır. Günümüzde yerel yönetimler üzerindeki denetim, merkez-yerel yönetim ilişkilerinin çelişkilerini ve koordinasyonsuzluğunu önleyerek devletin birliği ve kamu hizmetlerinin devamlılığını sağlamak amaçlarıyla yapılmaktadır.

Yerel yönetimler üzerindeki denetim, merkezî yönetim ile yerel yönetim arasındaki ilişki kurularak çelişkilerin önlenmesi ve devletin birliğinin sağlanmasında ve kamu hizmetlerinin görülmesinde devamlılık sağlanması amacına yönelik olursa demokratik yerel yönetim ilkesine uyulmuş olunur. Ancak denetimler, AKP hükûmetleri döneminde yapıldığı gibi, bazı yerel yönetimlerde yapılıp bazılarında da yapılmazsa bunun demokrasiyle bir alakası da yoktur.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Sayıştay Kanunu Teklifi kamu maliyesi açısından da büyük önem arz etmektedir. Yolsuzluklar önlenmeden sağlıklı işleyen bir hukuk sistemi ve sağlam bir ekonomi oluşturmak mümkün değildir. Maalesef ülkemizde yolsuzluklar kamu vicdanında kanayan bir yara olarak durmaktadır. Yolsuzluklarla ilgili sağlıklı bir denetim yapıldığını söylemek ise gerçekten zordur. Kamu kurumlarında denetim yapacak olan birimin özerk bir yapıya sahip olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda Hükûmetin uygulamalarıyla ilgili bazı konuları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

AKP hükûmetlerinin yapmış olduğu en önemli icraatlardan birisi de bürokraside görev yapan deneyimli, liyakat sahibi yöneticilerin çoğunun görevden alınması şeklinde olmuştur. Yargı kararıyla görevine dönme hakkı kazanan kamu çalışanlarını görevine iade etmeyen veya iade ettikten sonra zaman geçirmeden tekrar görevden alan Hükûmetin hukuk tanımaz bir tutum içinde olduğu artık herkes tarafından bilinmektedir. Hiçbir suçu olmadığı hâlde görevlerinden uzaklaştırılan kamu görevlilerinin yerlerine sadece siyasi görüşlerine bakılarak yapılan atamalarla devlet hizmeti özellikle bu Hükûmet döneminde verimsiz hâle gelmiştir. Başta Millî Eğitim olmak üzere bütün kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri ile il ve ilçe teşkilatlarında çalışan yüzlerce müdür ve müdür yardımcısı sahte ihbarlar ve imzasız mektuplara dayanılarak düzenlenen sahte raporlarla görevlerinden el çektirilmiş veya açığa alınmışlardır.

Mevzuattan kaynaklanan kısıtlamalar nedeniyle dava açamayan, açtığı davayı idarenin takdir yetkisine dayalı olarak kaybeden çalışanlar, adil olmayan uygulamalar karşısında çaresiz kalarak yargı yoluna başvurmaktan Hükûmetin kin politikası nedeniyle imtina etmektedirler. Çünkü mahkeme kararı ile hukuksuz işlemler iptal edilse dahi memurlar sırf yasal hakkını kullanmadığı için idarenin ağır yaptırımlarına maruz bırakılmaktadırlar. AKP hükûmetleri döneminde görevden alınan ve sürgüne gönderilen memur sayısı binlerin üzerindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sayı kamuda bir rekordur. Bu insanlık dışı rekor bugünkü iktidarın marifetidir. Liyakatsiz, tecrübesiz ve birikimsiz atamalar yüzünden kamuda verimlilik önemli ölçüde azalmıştır. Hükûmet bu yanlışlıklardan dönmeli, hukukun üstünlüğünü kabul eden bir anlayışa dönmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulü yönünde desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir.

49’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin 49’uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

Mersin

 

Nevzat Korkmaz

 

Emin Haluk Ayhan

Osman Durmuş

 

Isparta

 

Denizli

Kırıkkale

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

Antalya

 

“Daire başkanı başsavcılığın yazılı düşüncesini içeren yargılamaya esas raporu üyelerden birine verir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu Teklifinin 49 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                                                                      Kamer Genç

                 Trabzon                                                                                    Tunceli

"Mali denetim raporlarının dairelerce incelenmesi ve hükme bağlanması

Madde 49- Daire başkanları dairelerine verilen mali denetim raporları hakkında başsavcılığın yazılı düşüncesini alır.

Daire başkanı başsavcılığın yazılı düşüncesini içeren raporu düşüncesini bildirmesi için üyelerden birine verir. Üye, kendisine verilen rapor üzerinde gerekli incelemeyi yaparak düşüncesini yazmak suretiyle daire başkanlığına geri verir ve rapor gündeme alınarak hesap ve işlemlerin yargılanmasına başlanır. Üyelerce rapor üzerinde yapılacak inceleme sırasında, gerektiğinde raporda ilişiksiz görülen kısımlar da dahil olmak üzere hesabın her cihetine bakılıp bakılmadığı araştırılır. Hesabın her cihetine bakılmadığı kanaatine varılması halinde rapor, üyenin teklifi üzerine daire başkanınca yeniden incelemenin sağlanması için Sayıştay Başkanlığına iade edilir. Daire kararıyla da yeniden inceleme istenebilir. Sayıştay Başkanlığınca görevlendirilen bir uzman denetçi hesapta yeniden ilişikli hususlar görürse, usulü dairesinde sorumluların savunmasını alır ve yazacağı rapor, düşüncesini bildirmek üzere başsavcılığa gönderilir. Başsavcılıktan gelen rapor daire başkanı tarafından tekrara üyeye verilir. Üyenin yazılı düşüncesi alındıktan sonra hesap ve işlemin yargılanmasına başlanır.

Sorumluların yazılı istemi ve dairenin uygun bulması veya doğrudan dairenin lüzum görmesi halinde sorumlular davet edilerek sözlü savunma ve açıklamaları dinlenir. Duruşma davetiyeleri, duruşma gününden en az 30 gün önce sorumlular ile savcıya gönderilir. Duruşmalı oturumlara savcı da katılarak görüşünü açıklar. Yargılamalara, gerektiğinde denetçi davet edilerek sözlü açıklamaları dinlenebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 49’uncu maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biraz önce Bekir Bey diyor ki: “Kamer Genç konuşunca…” Eh, yani çok küçümsüyor. Senin genel başkanının yiğitliği varsa gidelim bu Türkiye kamuoyuna ismimizi sunalım bakalım, beni mi daha fazla tutarlar, onu mu daha fazla tutarlar göreceğiz. Onun için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, ben size burada gerçekleri söylüyorum. Ben Danıştayda on dört sene tetkik hâkimliği yaptım. Burada Sayıştayla ilgili getirdiğiniz denetim raporu…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sen hangi hukuk fakültesini bitirdin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika… Sonra gel, sana özel anlatayım Bekir.

Mesela bakın, bizim getirdiğimiz önergede diyoruz ki: Denetçi raporu Sayıştay Başkanlığına verir, Sayıştay Başkanı burada savcının düşüncesini alır, düşüncesi üzerine gerekirse bir üyeye de bu raporu okutur. Ondan sonra duruşma sistemini getiriyoruz ve burada raporu düzenleyen denetçinin de dairede dinlenmesi zorunluluğunu getiriyoruz. Siz ne getirmişsiniz? Duruşmayı getirmemişsiniz, denetçinin de dinlenmesini getirmemişsiniz. Ne demişsiniz? Raporu daireye verecek, daire de bunu savcının mütalaasına alacak, karara bağlayacak.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu işin içinde bulunmayanlar bilmez, gerçekten bilmez. Mesela, öyle ciddi konular olur ki herhangi bir kurumda o raporu düzenleyen dairenin bağlı olduğu genel müdürün veya bir kuruluşun içindeki yetkili hukuk birimindeki insanların orada Sayıştayda dinlenmesi hâlinde o konuda Sayıştayı tatmin edecek sağlıklı bilgiler verebilir. Bence duruşma yapılmasında da fayda var. Bir de denetçinin de orada dinlenmesine, dairede bulunmasına gerek var. Şimdi, denetçi raporu düzenlemiş, denetici dairede çalışmış, ilgili birimde, ilgili konuları enine boyuna tartışmış almış raporuna. Ama orada bir başsavcı veya savcı, Sayıştay savcısı veyahut da bu konuyu inceleyen üye, pekâlâ o birimde yapılan denetimin özünü kavrayacak bilgilere sahip olmayabilir veyahut da bu konuyla ilgili çok geniş bir bilgiye sahip olan ilgili hukuk müşavirleri veya genel müdürleri olmayabilir. Biz diyoruz ki önergemizde: Önce denetim raporu daireye verilir, daire Başkanlığa verir, Sayıştay Başkanına; Sayıştay Başkanı ilgili daireye gönderir, ilgili daire Sayıştay savcılığından mütalaa alır, bu mütalaa üzerine gerekirse bir üyeye de bu raporu okutur, ondan sonra hem de denetçi de dairenin karar vermesi sırasında orada bulunur ve sağlıklı bir karar verilir. Yoksa, raporun özü kavranılmadan bu konuda gerekli hukuki veya maddi olaylar ayrıntılı olarak açıklanmadan çok hatalı kararlar veriliyor. İşte görüyorsunuz, yargıda çok değişik kararlar çıkıyor. Neden değişik kararlar çıkıyor? Yeterli inceleme yapılmadığı için veya yeterli bir bilgi sahibi olunmadığı için bu şekilde kararlar çıkıyor. İşte bunları önlemek için ve daha doğrusu gerçek bir karar vermek için, olaya özgü doğru karar vermek için burada Sayıştayın duruşmayı ve incelemeyi esasına uygun yapması lazım. Bizim getirdiğimiz önerge bu, ama sizin getirdiğiniz… Yani bu metni yazan arkadaşlarımız hukukun işlemesini bilmediği için, yargılama işlemesini bilmediği için böyle kendi kafasına göre basit bir metin hazırlamışlar. Zaten, buradaki, Meclisteki müzakerenin de temel amacı burada doğruları bulmak. Ama sizde bir fikir belirlenmiş, muhalefetin getirdiği her doğru şeye karşı çıkıyorsunuz. Bu memlekette hem kendinize kötülük ediyorsunuz hem de memlekete kötülük ediyorsunuz.

Arkadaşlar, yani Sayıştay yargılamasının, daire yargılamasının çok sağlıklı olarak yapılması, olayların enine boyuna tartışılması, orada hukuki bilgi sahibi olan veya maddi olayları en iyi bilen insanların orada getirip de daire huzurunda o konuları aydınlatmak suretiyle o dairenin vereceği karara etkili, doğru bir karar vermesi ortada dururken, bu kararın verilmesini engelleyen böyle kapalı bir düzenlemenin ne anlama geldiğini Bekir Bey çıksın söylesin bakalım. Benim hukukçuluğumu, benim konuşmalarımı beğenmeyen Bekir Bey Kardeşimiz çıksın burada… Bu dediklerimin hangisi yalan, hangisinde gerçek dışı var?

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Bekir Bey hukuk mezunu, siz değilsiniz ama!

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyoruz ki: Onun için, bak, Bekir Bey, senin benim yanımda biraz staj görmen lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Samimi söylüyorum, dostça söylüyorum.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Ama siz hukuk fakültesi mezunu değilsiniz!

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederiz.

Çalışma süremizin sonuna geliyoruz. Onun için…

KAMER GENÇ (Devamla) – İmam hatipten mezun olmuş, gitmiş Konya Hukuku bitirmiş. Konya Hukukta doğru dürüst öğretim görevlisi yok.

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama ben Fransız Danıştayında eğitim gördüm.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize geçer misiniz. Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle…

BAŞKAN – Süremiz bitti efendim. Onun için…

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 2 Aralık 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.00