DÖNEM: 23 CİLT: 82 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21’inci
Birleşim
25 Kasım 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak’ın, Edirne ilinin kurtuluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası ve Diş Hekimleri
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Kadına Yönelik
Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, kadınların aile içi şiddet ve sosyal
baskıya maruz kalmak, medyada kadın algısı, demokratik katılım gibi oldukça
büyük sorunlarının bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, kadınlara dönük şiddeti tasvip
etmediklerine, milletlerarası camianın bu konudaki duyarlılığını MHP olarak
paylaştıklarına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24 milletvekilinin, Tar-Gel Projesi
kapsamında istihdam edilen sözleşmeli veteriner hekimlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/925)
2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 23 milletvekilinin, AIDS hastalığının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/926)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25 milletvekilinin, 2010 KPSS sınavı ile
ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/927)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, 12 Eylül Askerî Darbesi’nin
nedenlerinin ve darbe sonrası yaşananların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/928)
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/723) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
2.- (10/497) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- (10/78) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
4.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
5.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S. Sayısı: 571)
6.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)
7.- Avrupa Konseyi Çocukların
Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı
Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 567)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı
Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı: 459)
9.- Kamu Hastane
Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
IX.- OYLAMALAR
1.- Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
oylaması
3.- Avrupa Konseyi Çocukların
Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Nizip ve Besni
kooperatiflerindeki bazı uygulamalara dair iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/16474)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Türk Patent
Enstitüsüne eleman alımı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/16475)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Ödemiş
Organize Sanayi Bölgesinin faaliyete geçirilmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/16476)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’ta bir maden
ocağında meydana gelen patlamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16510)
5.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, TKİ Genel Müdürlüğünde
yapılan atamalara ve yöneticilerin haksız kazanç elde ettiği iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16511)
6.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, maden
ocaklarındaki sığınma odalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16512)
7.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in maden kazalarının
önlenmesi amacıyla
alınacak önlemlere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16551)
8.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, patent ve marka uzman yardımcılığı sınavları ile
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/16582)
9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, BEDAŞ Genel Müdürlüğünün kurum dışı hizmet alımına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/16658)
10.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Başbakanın
Genelkurmay Başkanı
ile Dolmabahçe Sarayında yaptığı görüşmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/16720)
11.- Giresun Milletvekili Murat
Özkan’ın, personelin birbirleriyle akrabalık durumuna ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/16850)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle bir
konuşma yaptı.
Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü’ne,
İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan, dış politika sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap
verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan,
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,
Van Milletvekili Özdal Üçer,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural,
Mersin Milletvekili
Kadir Ural,
24 Kasım
Öğretmenler Günü’ne ilişkin birer açıklamada bulundular.
Makedonya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi ve
beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının (10/921),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlallerinin (10/922),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan
kazaların nedenlerinin (10/923),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin,
avukatların sorunlarının (10/924),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomy’nin vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/298) esas numaralı (Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve
usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen) Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının sorunlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesininin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Genel Kurulun,
24/11/2010 Çarşamba günü (bugün) saat 23.00'e kadar, 25 Kasım ile 1, 2, 8 ve 9
Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 13.00 – 23.00 saatleri
arasında, 30 Kasım
ile 7 Aralık 2010 Salı günkü birleşimlerinde saat 15.00 – 23.00 saatleri
arasında; 26 Kasım ile 3 ve 10 Aralık 2010 Cuma günlerinde de saat 14.00'te
toplanarak gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”in görüşülmesi ve bu birleşimlerde de saat 23.00'e
kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
Van Milletvekili Özdal Üçer, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun,
Şahıslarına;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in,
Partilerine;
Sataştıkları
iddiasıyla, birer konuşma yaptılar.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili sözlerine,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, AK PARTİ Grubu önerisiyle ilgili Grubuna
söz verilmediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Gündemin
“Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan, 10/11/2010
tarihli 17’nci ve 23/11/2010 tarihli 19’uncu Birleşimlerde tümü üzerinde
elektronik cihazla yapılan açık oylamalarda toplantı yeter sayısı bulunamayan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/423) (S.
Sayısı: 532) elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
532 S. Sayılı Kanunun Tasarısı’nın 19’uncu Birleşimde yapılan açık
oylamasından sonra kabul edildiğinin açıklanması, ancak verilen aradan sonraki
oturumda, tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu
nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı anlaşıldığından açık oylamanın
Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, öncelikle usul
görüşmesi açması gerektiği hâlde, bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın
tutumu hakkında yapılan usul görüşmesi sonucunda, Başkan tutumunda bir
değişiklik olmadığını ifade etti.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510),
4’üncü sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (2/781, 1/958) (S.
Sayısı: 571) görüşmeleri birinci bölümü 7’nci maddesine kadar kabul edildi.
25 Kasım 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
22.59’da son verildi.
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Giresun |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 32
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Kasım 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/965) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2010)
Teklifler
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 13 Milletvekilinin; Türk
Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/797) (Anayasa ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2010)
2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 133 üncü
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/798) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2010)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bengi Yıldız ile 2 Milletvekilinin; 5473 Sayılı Kanunun 3. Maddesinin (D)
Bendinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/799) (İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)
Rapor
1.- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 574) (Dağıtma tarihi: 25.11.2010)
(GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, personelin birbirleriyle akrabalık durumuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/16850)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24 Milletvekilinin, Tar-Gel Projesi
kapsamında istihdam edilen sözleşmeli veteriner hekimlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/925) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 23 Milletvekilinin,
AİDS hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25 Milletvekilinin, 2010 KPSS sınavı ile
ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/927) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin
nedenlerinin ve Darbe sonrası yaşananların araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/928) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.10.2010)
25 Kasım 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Edirne ilinin kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Edirne
Milletvekili Necdet Budak’a aittir.
Buyurun Sayın
Budak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Edirne ilinin
kurtuluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne’nin kurtuluşunun
88’inci yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Edirne, 1361-1453
yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na doksan iki yıl başkentlik yapmış
serhat şehrimizdir. Osmanlı Döneminde Avrupa’nın 4’üncü büyük şehri ve 1800’lü
yıllarda İstanbul, Paris ve Napoli’den sonra dünyanın en zengin dördüncü şehri
olan Edirne, Osmanlı eserleri bakımından İstanbul ve Bursa’dan sonra üçüncü
şehrimizdir. Edirne, yaşayan Osmanlıdır, sultanlar şehridir. Edirne,
tarihimizdeki en önemli karar merkezlerinden birisi olmuştur. Edirne’nin 1361
yılında fethi, Osmanlı Devleti’nin büyümesinde dönüm noktasıdır. Edirne’den
diğer bölgelere ulaşmak çok kolaydır. Bu nedenle Edirne payitaht kenti olarak
padişah tarafından ilan edilmiştir.
Sayın
milletvekillerim, İstanbul’un fethi bir Edirne ürünüdür. Askerî ve
teşkilatlanma dehası Fatih Sultan Mehmet Edirne’de dünyaya gelmiş, Edirne’de
büyümüş, Edirne’de ilk eğitimini almış, Edirne’de tahta çıkmış, İstanbul’u
fethetme planlarını Edirne’de yapmıştır.
Bu parlak dönemin
ardından Edirne 1829 ve 1878 yıllarında Rus işgaline uğramış, 1913 yılında
Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Son olarak 1920’de Yunan işgaline
uğramıştır. 25 Kasım 1922’de de bağımsızlığını kazanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Edirne, tarihi boyunca Batı’ya açılan kapı olmuştur. Edirne
her zaman Doğu ile Batı, Asya ile Avrupa arasında köprüdür. Bunun için de
kalelerden daha çok köprülerle donatılmış, hareketin ve bereketin kaynağı
olmuştur.
Tarih yazan
liderlerin yetiştiği Edirne, ne yazık ki, tarım, su, enerji, kültür ve turizm
gibi alanlarda, potansiyeli olmasına rağmen AK PARTİ iktidarları dönemine kadar
yeterli yatırım ve hizmeti alamamıştır. İktidarlarımız dönemine kadar gelmiş
geçmiş bütün siyasiler Edirne’yi çok önemsediklerini, çok sevdiklerini
söylemişlerdir ancak Edirne boş laflarla önemsenmez, boş laflarla, söylemlerle
sevilmez.
1999-2002 yılı
döneminde yıllık ortalama 15 milyon TL olan kamu yatırımını 2003-2010 döneminde
11,6 kat artışla yıllık ortalama 155 milyon TL’ye çıkarmakla Edirne önemsenir
ve sevilir.
İlimizin sağlık
altyapısında ilk on kent arasına girebilmesi için gerekli 56 milyon TL
harcamayı yapmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
İlimizin eğitim
altyapısında da ilk on kent arasına girebilmesi için 1999-2002 döneminde sadece
3,5 milyon TL olan harcamayı son yedi yıl içerisinde 38 milyon TL’ye çıkarmakla
Edirne önemsenir ve sevilir.
2002 yılında 100
lira vergi geliri elde edilip buna karşın 74 lira harcanırken 2009 yılında
toplanan 100 liraya karşılık Edirne’de 160 lira harcamakla Edirne önemsenir ve
sevilir.
Su projelerinde
1995-2002 yılları arasında yedi yılda toplam sadece 46 milyon TL ödenek
sağlanmışken AK PARTİ İktidarında sekiz yılda 15,2 kat artışla 700 milyon TL
ödenek sağlamakla, 1 milyon dönüm araziyi sulayacak Hamzadere
ve Çakmak barajlarını yapmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi, Avrupa Konseyi
Avrupa Müze Ödülü kazanan Sultan II. Beyazıt Camisi ve Külliyesi, Eski Cami, Üç
Şerefeli Cami’sine, Edirne Sarayı’na, Balkan savaşlarında imkânsızlık
içerisindeki mücadeleyi ortaya koyan tabyalara, Şükrüpaşa
Anıtı, Balkan Savaşı Müzesi’ne, dünyanın en uzun tarihî taş köprüsü ve diğer
tarihi taş köprülerine, Ekmekçizade ve Rüstempaşa kervansaraylarına, Adalet Kasrı’na, UNESCO
mirası ilan edilen altı yüz kırk dokuz yıllık, dünyanın en eski spor
organizasyonu tarihî Kırkpınar yağlı güreş etkinliklerine, turizm bölgesi ilan
edilen Saros Körfezi’ne, üç semavi dinin kutsal
mekânlarına sahip çıkmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
Sözün kısası,
hizmet götürmekle, refahını artırmakla, değerlerini korumakla, değerine değer
katmakla, alın terine sahip çıkmakla, sağlığı, güvenliğini sağlamakla Edirne
önemsenir ve sevilir.
Edirnelilerin
zorda kaldığı her anda yanlarında olmakla Edirne önemsenir ve sevilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Budak.
NECDET BUDAK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Osmanlı kültürünün oluştuğu Edirne'ye
borcumuz çok. Bu borç, aradan geçen asırlara rağmen hâlâ hakkıyla
ödenememiştir. Ancak 2003 yılından itibaren AK PARTİ döneminde çok büyük
yatırım ve hizmetler alan Edirne'nin çok daha fazlasını hak ettiğini düşünüyor,
bunun da yine AK PARTİ iktidarlarıyla sağlanacağına inanıyor, bugüne kadar
Edirne’ye emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Budak.
Gündem dışı
ikinci söz, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası münasebetiyle söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Ağız ve Diş
Sağlığı Haftası ve Diş Hekimleri Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl 22 Kasım-27 Kasım
arasında kutlanan Ağız ve Diş Sağlığı Haftası ve Diş Hekimleri Günü üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri
izleyen değerli meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Yine, bugünün
Kadına Yönelik Şiddet Günü olması nedeniyle, kadınlara şiddetin son bulduğu ve
kadınların bu tür şiddetlere uğramadığı, hor görülmediği ve töre cinayetlerine
kurban gitmediği bir dünya özlemiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, gönül isterdi ki, 2010 yılı Ağız ve Diş Sağlığı Haftası sorunsuz
kutlansın, çıkıp bu kürsüden Hükûmete teşekkür
etseydim ama olmadı. Maalesef, dünyada bilimsel olarak iyi bir durumda
olduğumuz diş hekimliği ve diş hekimlerinin sorunları buruk kutlamaya neden
olmaktadır. Süremin darlığı nedeniyle, ağız ve diş sağlığı konusunda ülkemizin
belli başlı eksik ve bazı sorunlarını dile getirmek istiyorum. Ne yazık ki,
günümüzde henüz ulusal ağız ve diş sağlığı politikası oluşturulmamıştır. Bunun
doğal sonucu olarak koruyucu programlara önem verilmemiş ve halkın ağız diş
sağlığı hizmetlerine ulaşmasına yönelik ciddi ve sürdürülebilir programlar yapılmamıştır.
Bunun sonucunda halkımızın yüzde 90’a varan oranda çürük ve diş eti
hastalıkları oluşmuştur. Yine diş hekimleri, bireysel olarak açtıkları
muayenehaneler için yaptıkları yatırımlarla ekonomimize artı değer katarken,
yarattıkları istihdamla da ülkemizde işsizlik sorununun çözümüne pozitif bir
katkısı olmuştur. Yalnız, Hükûmetten bu konuda
yeterli destek görememektedirler.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılında Sağlık Bakanlığında çalışan meslektaşlarımızın
yaptığı bir işlem vardır, işlem sayısını size aktarmak istiyorum: İşlemin adı
“dolgu”, adet 4 milyon civarında ama ülkemizdeki ihtiyaç duyulan işlem sayısı
nedir diye tespit yapılmıştır, bu ise 247 milyon! Yani 243 milyon açık var
demektir. Bu durumda, bu tabloda sağlıklı ve yeterli bir ağız ve diş
sağlığından bahsetmek mümkün değildir. Zaten vatandaşımız AKP İktidarı
döneminde uygulanan politikalar sayesinde dişlerini sıka sıka
ağzında diş kalmamıştır!
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, kamuda istihdam edilen diş hekimi
sayısı yeterli değildir. Bu durum, halkımızın ağız ve diş sağlığını olumsuz
etkilemektedir. Yine ne yazık ki, kamu bugüne kadar bu konuda somut bir adım da
atmış değildir. Hizmet alımıyla ilgili 17 Eylül 2008’de Türk Dişhekimleri Birliği tarafından verilen teklifle ilgili,
Sosyal Güvenlik Kurumuyla iki yıl süren çalışmalar henüz sonuçlandırılmamıştır.
Bu da Hükûmetin ağız ve diş sağlığı sorunlarını
sağlık sorunu olarak görmediğini, bu nedenle çözüm için bir çaba sarf
etmediğini göstermektedir.
Hastaların özel
muayenehanelere sevki konusunda Danıştay kararı olmasına rağmen Maliye
Bakanlığı bu kararı uygulamamakta direnmekte ve halk sağlığını da olumsuz yönde
etkilemektedir.
Ve yine Kamuda
çalışan diş hekiminin en büyük sorunu yanlış uygulanan performans sistemidir.
Diş hekimlerinin işlem planlarının düşük olması sebebiyle, diş hekimleri, döner
sermaye gelirlerini devlet hastanelerindeki diğer branşlara
oranla daha fazla çalışarak elde etmektedirler, bu nedenle teşhis ve tedavide
hastaya ayrılan zamanlar gittikçe azalmaktadır ve sonuçta, ağız ve diş sağlığı
hakkında sağlıklı düşünemiyoruz maalesef. Ayrıca, hekimlerimiz çalışma
yorgunluğundan hem fiziksel hem de psikolojik olarak olumsuz
etkilenmektedirler.
Değerli
milletvekillerim, sizlere belli başlı sorunları sıralayıp gitmeyeceğim, bu
konuda da bazı çözüm önerileri sunmak istiyorum. Her şeyden önce, etkin,
çalışkan ve ülkesinin menfaatlerini düşünen bir diş hekimleri birliğine
sahibiz, bu büyük bir ayrıcalıktır. Birliğin bilgi ve birikimlerinden mutlaka
yararlanılmalıdır. Dişhekimleri Birliğinin 17 Eylül
2008 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna sunduğu somut teklifi mutlaka
değerlendirilmelidir. Özellikle kamu maliyesi dikkate alınarak hazırlanan ve
kendi içinde son derece tutarlı hizmet alım projesi vakit kaybedilmeden uygulanmalıdır.
Hizmet alım görüşmelerine Başbakanın talimatıyla başlanmış olmasına rağmen, 3
Eylül 2009 tarihinde ne hikmetse son verilmiştir.
Ülkemizde öz
kaynaklarıyla kurulmuş muayenehaneler göz ardı edilerek onca kaynak ve iş gücü
kaderine terk edilemez, artık gerçekçi planlar yapılmalıdır diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Diş hekimlerinin uzmanlıkları konusu, yeni diş hekimi
fakültelerinin kurulması, insan gücü planlaması, asgari muayene ve ücret
tarifesi sorunları da önemlidir. Bu önemli konularda Hükûmet,
Türk Dişhekimleri Birliğinin görüşlerini mutlaka nazarıdikkate almalıdır.
Yine, kamudaki
diş hekimlerinin performans kriterleri yeniden
düzenlenmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ağız, vücudun giriş kapısıdır, bu nedenle, sağlığın en
önemli parçalarından biri olduğu unutulmamalıdır. Önümüzdeki yıl ağız ve diş
sağlığında sorunlar bitmiş olarak Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’nın kutlanmasını
diliyorum.
Sözlerime son
verirken, diş hekimi bir milletvekili arkadaşınız olarak, tüm diş hekimlerinin
Diş Hekimleri Haftası’nı kutluyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Gündem dışı
üçüncü söz, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası
Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e aittir.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in,
Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü.
Gerçekten, bugünün ortaya çıkışında, feminist kadın örgütlerinin,
sosyalist kadın örgütlerinin, kadına yönelik şiddet konusunda çalışma yürüten
kadınların büyük bir emeği var. Ben burada bir kez daha onlara teşekkür etmek
istiyorum. Onların bu emekleri, çabaları sayesinde biz ilk kez Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosunda bütün siyasi partilerin temsilcisi kadınlar olarak
bir araya gelip sabah ortak bir basın açıklaması yapabildik. Bunu siyaset üstü
bir noktadan ele alıp, kadın konusunu siyasete mal etmeden, kadına yönelik
şiddet konusunda ortak bir tavır geliştirmek gerektiği konusunda, en azından üç
yıl sonunda -dönem sonu da olsa- bir basın açıklaması
yapabilme şansına eriştik. Bu konuda da bugüne kadar mücadele yürüten kadın
örgütlerinin büyük bir emeği ve çabası olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, bugün
sokaklarda olan ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek isteyen binlerce kadın,
yaşadıkları şiddetin görünür kılınması konusunda mücadele ediyor. Ancak burada
bir eksiklik var -burada kadın arkadaşlarımız fazla yok, erkek arkadaşlarımız dinliyor-
kadına yönelik şiddet, sadece kadınların sorunu değil, aslında tam da
erkeklerin sorunu çünkü kadına şiddet uygulayan erkektir. Feministlerin bir
sloganı var, “Erkek vuruyor, devlet koruyor.” diye. Bu, aslında, Türkiye
açısından önemli bir nokta ve gerçekten, kadına yönelik şiddet olduğunda,
sadece kadınlar bu konuda konuşuyor, kadınlar mücadele ediyor, bu da
mücadelenin eksik kalmasına neden oluyor. O açıdan buradaki Parlamentonun bu
konuda daha etkin bir mücadele yürütmesi gerekiyor. Bu Parlamentoya üye olan
erkeklerin de kadına yönelik şiddet konusunda en az kadın milletvekilleri kadar
kendisini sorumlu görmesi gerekiyor. Aksi takdirde sadece kadınlar bu sorunla
ilgilenmek durumunda kalıyor.
Sayın
milletvekilleri, bugün şiddetin kaynağında aslında toplumsal eşitsizlik
yatmaktadır. Eşitsizliğin olduğu yerde şiddet oluyor. Bu sadece kadına yönelik
şiddet olarak ortaya çıkmıyor, çocuğa yönelik şiddet, azınlıklara yönelik
şiddet, farklı inançta olanlara yönelik şiddet. Bu eşitsizlik ortadan kalkmadığı
sürece de aslında Türkiye’de değil dünyada da kadına yönelik şiddet ya da genel
anlamda şiddet ortadan kalkmayacaktır. Bu açıdan bunun buradan iyi
değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ortak mücadele önemlidir. Bu
mücadeleyi sadece kadınlara yönelik bırakmak ciddi bir sorundur.
Bugün kadınlar
sadece fiziki olarak şiddet görmemektedir. Bugün rakamlar zaten kamuoyunda da
çok yoğun tartışılıyor, yedi yıllık AKP İktidarı döneminde Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in verdiği rakamlar bile çok çarpıcı, yüzde
1.400 artmış kadın cinayetleri! Uygulamaya baktığınızda AKP İktidarı bu konuda
bazı adımlar attığını, işte genelgeler yayınladığını, bu konuda çalışmalar
yürüttüğünü ifade etse de uygulamada hâlâ çok ciddi sorunlar var. Daha dün
televizyonlarda izledik bir kadın esnaf yirmi beş kez bıçaklandı! Bunlar
aslında her gün karşılaştığımız ve neredeyse olağan karşılanan bir durum hâline
gelmiş durumda. Dolayısıyla bu konuda, kadına yönelik şiddet konusunda siyasi
partilerin gerçekten yaklaşımını değiştirmesi, eşitlikçi, özgürlükçü bir
toplumun yaratılması konusunda sorumluluk alması gerekiyor. Kadının
eşit yurttaş olarak ele alınması ve kadına yönelik şiddet konusunda ortak
mücadele edilmesi gerekiyor ama ne yazık ki liderlerin mesajına bile
baktığımızda bunu görmüyoruz; örneğin, Sayın Başbakanın katıldığı bir
toplantıda kadın örgütleri onu protesto ettiği için dışarı çıkartıldılar ve
Sayın Başbakan kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkını kendisinde görüyor. 3
çocuk yapmaları konusunda tavsiyede bulunuyor ve ilginçtir ve acı olan bence
kadın milletvekillerinin de -sabah da gördük- bunu, Sayın Başbakanın bu
görüşünü bilimsel bir vakaya dayandırarak savunması. Bu, gerçekten kabul
edilebilir bir durum değildir. Hiçbir erkeğin, hiçbir kimsenin kadın bedeni
üzerinde söz söyleme hakkı yoktur ancak kadınlar kendi geleceği üzerinde
kendileri söz söylerler. AKP’li sayın milletvekillerinin de, özellikle kadın
milletvekillerinin de buna karşı durması gerekiyor.
Birkaç gün önce
basına yansıdı, İran Devlet Başkanı Ahmedinejad
evlenme yaşının on altı-on yediye indirilmesini söyledi. Aslında Sayın Başbakan
ile Ahmedinejad’ın söylediği şey özünde aynı, kadın
bedeni üzerinde, kadının geleceği üzerinde ya da ne yapması gerektiği üzerinde
ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bu gün vesilesiyle bir kez daha şunu hatırlatmak istiyoruz:
Kadına yönelik şiddet konusunda, fiziksel olsun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hem fiziki hem
psikolojik şiddete karşı ortak mücadele önemlidir. Bugün gerçekten yoksulluk,
işsizlik kadınlar üzerinden ciddi bir şiddet olarak karşımızda durmaktadır.
Aile içi şiddet görünmez durumdadır. Yaşanan bütün bunların görünür kılınması
konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gerekir. Bunun için bir
zihniyet devriminin sağlanması gerekir çünkü birçok erkek kadına yönelik
şiddeti onaylamaktadır. Hatta bu Parlamentoda bulunan birçok erkek milletvekili
bile kadına şiddet uygulayan erkekle iş birliği içersindedir çünkü buna karşı
sesini çıkarmamak, bu konuda mücadele etmemek iş birliğini beraberinde
getiriyor.
Bir konuya daha
dikkatinizi çekmek istiyorum sayın milletvekilleri. Yanı başımızda biliyorsunuz
Türkiye'nin İran’la ilişkileri iyi ama İran, kadına yönelik şiddet konusunda ne
yazık ki iyi bir noktada değil. Özellikle hem rejim cezaları ve hem idam
cezaları konusunda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Zeynep Celaliyan
politik durumundan dolayı yedi dakikalık bir mahkeme sonucunda idama mahkûm
edildi ve şu an idam edilmeyi bekliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tuncel. Lütfen…
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum…
BAŞKAN – Teşekkür
için açıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, hanımefendiye bir dakika daha verseniz ne var? Kıyamet mi
kopuyor!
BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmam bitmeden siz oradan konuşmaya başladınız.
Tutanakları isteyin “Teşekkür için açıyorum.” dedim, hanımefendi…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Dün Muharrem İnce’ye verdiniz, bizim grubumuza karşı neden bu kadar ketum
davranıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Sakık, beni dinler misiniz lütfen. Tutanakları isteyin,
inceleyin, siz konuştuğunuz için Sayın Tuncel
duymadı. Ben buradan “Teşekkür için açıyorum.” dedim, ama siz oradan
konuştuğunuz için duymadı ve kürsüyü terk etti.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Özür diliyorum. Öyle yapmışsanız özür diliyorum.
BAŞKAN – Sayın Güvel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
kadınların aile içi şiddet ve sosyal baskıya maruz kalmak, medyada kadın
algısı, demokratik katılım gibi oldukça büyük sorunlarının bulunduğuna ilişkin
açıklaması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, kadınlarımızın yaşamında aile içi şiddet, sosyal baskıya maruz
kalmak, medyada kadın algısı, demokratik katılım gibi oldukça büyük sorunlar
bulunmaktadır. Kadınlarımız çocuk yaşlarından itibaren aile içi şiddet ve
toplumsal şiddetin kurbanı olmaktadırlar. Bunlara karşı yasal yaptırımlar yetersizdir.
Kadınlarımızın ekonomik bağımlılığı şiddetin devamlılığını sağlamaktadır.
Kadınlarımızı eğitimsiz, işsiz bırakmak da bu şiddetin bir parçasıdır.
Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın, kadına sırf kadın olduğu için
yöneltilen şiddetin hiçbir gerekçesi olamaz. Kadınların fiziksel ve ekonomik
şiddet sarmalında yaşamak zorunda bırakıldıkları bir ülkenin özgürlükleri ve
eşitlikleri sağlayabildiğini söylemek olanaksızdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır,
buyurun.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
kadınlara dönük şiddeti tasvip etmediklerine, milletlerarası camianın bu
konudaki duyarlılığını MHP olarak paylaştıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Kadınlar toplumun
en değerli varlıklarıdır. Onlar analarımızdır, yârlarımızdır,
sevgililerimizdir. Onun için, kadınlara dönük şiddeti tasvip edebilmek asla
mümkün değildir. Bu konuda evrensel hukukun ve milletlerarası camianın,
uluslararası camianın duyarlılığını biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak paylaşıyoruz ve kadına dönük şiddetin önlenmesi için yapılması gereken
ne varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapılmasını talep ediyoruz. Bu
noktada kadınlara şiddet uygulanmasıyla ilgili günü biz de kutluyoruz, bunun
anlamını ve önemini idrak ettiğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 24
milletvekilinin, Tar-Gel Projesi kapsamında istihdam edilen sözleşmeli
veteriner hekimlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/925)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tar-Gel projesi kapsamında köylerde ve ilçe merkezlerinde 4/B
kadrolarında sözleşmeli olarak çalışan veteriner hekimlerin sorunlarının ve
çözüm yollarının belirlenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, geliştirilmesi,
ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması, idari ve kurumsal yasal
düzenlemelerin yapılması amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince
ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
2) Rasim Çakır (Edirne)
3) Hüseyin Ünsal (Amasya)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Rahmi Güner (Ordu)
6) Ahmet Ersin (İzmir)
7) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
8) Osman Kaptan (Antalya)
9) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
10) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Nevingaye Erbatur (Adana)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15) Şevket Köse (Adıyaman)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Birgen Keleş (İstanbul)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 2006 yılında uygulamaya
konulan Tar-Gel projesi 4. yılını tamamlamış bulunmaktadır. Bu proje kapsamında
halen 2500 civarında veteriner hekim 4/B kadrosunda sözleşmeli olarak ilçe
merkezlerinde ve çoğunluklada köylerde görev yapmaktadırlar.
Bu kapsamda görev
yapan veteriner hekimlerin sözleşmeleri her yıl yenilenmektedir. Dolayısıyla
personel her yıl sözleşmesinin yenilenmeyeceği kaygısını taşımaktadır. Üstelik sözleşmenin
12. maddesinin (g) bendinde
"Personelin çalıştığı köyde sözleşmeli personel çalıştırılmasına
ihtiyaç kalmadığının Bakanlıkça tespiti halinde sözleşme fesih edilir"
denilmektedir. Bu ibare personelin iş güvencesinin olmadığı anlamındadır.
Sözleşme gereği
personel köylerde kısıtlı imkânlarda ikamet etmek durumundadır. Kimisi muhtarın
verdiği tek göz bir odada veya köy odasının bir köşesinde çalışma hayatı
boyunca tayin, terfi, atama ve hizmet süresi hakkı olmaksızın çalışmak
durumunda kalmaktadır. Büyük çoğunluğunun il ve ilçe merkezleri ile ilişkisi
tamamen kesiktir. Ayrıca bu personel veteriner hekim olmasına karşın kadroları
"Tarımsal Yayımcı" olup Çiftçi Eğitim ve Yayım Şube Müdürlüğüne bağlı
olarak sadece yayım çalışması yapmakla yükümlüdürler. Bu çalışmaları yapabilmek
için ise hiçbir eğitim ve yayım materyali yoktur. Veteriner hekimlik
diplomasına sahip olmalarına karşın köyde mesleklerini icra etmeleri ve
muayenehane açmaları sözleşmeleri gereği yasaktır. Oysa 6343 sayılı yasanın 8.
maddesinde "Her veteriner hekim hayvanların muayene ve tedavisi için
muayenehane açabilir" denilmektedir. Hayvanlara müdahale etme yetkisi
olmaması nedeniyle köylülerle bir çok zaman
tartışmalar yaşanmaktadır. Köylüler doğal olarak köylerinde ikamet eden veteriner
hekime hayvanlarını muayene ettirmek istemektedir. Ancak bu personel hayvanlara
müdahale ettiğinde sözleşmeye uymamakla suçlanmaktadır.
Aynı
fakültelerden mezun olan ve kadrolu çalışan veteriner hekimlerle sözleşmeli
personel arasında özlük hakları açısından bir çok
olumsuzluklar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi eş durumu dahi olsa tayin,
yer değiştirme hakkı tanınmamasıdır. Dolayısıyla bir çoğu
aile bütünlüğü bozulmuş, eşi ve çocukları bir tarafta, kendisi yalnız başına
köyde emekli oluncaya kadar ikamet etme zorunluluğundan dolayı psikolojik
sorunlar yaşamakta ve gelecek kaygısı içine girmektedirler. Bu da doğal olarak
çalışma şevk ve performanslarını olumsuz yönde etkilemektedir. İlçe
merkezlerinde çalışanların hiçbir imza yetkisi bulunmamaktadır. Çalıştıkları
yerde tamamen etkisiz ve yetkisiz olarak görev üstlenen bu personelin
maaşlarında kadrolu çalışanlara göre 400 TL fark bulunmakta ve çalıştıkları
yıllar hizmet süresinden sayılmadığından maaş artışlarından
faydalanamamaktadırlar. Hizmet içi eğitim faaliyetlerine katılamamakta, yurt
dışı görevlendirmelerde değerlendirilmemekte olup, hiyerarşi sıralamasında en
sonda yer almaktadırlar. Bu durum da sözleşmeli bu personel üzerinde psikolojik
bir baskı oluşturmaktadır. Köyde yalnız başına bu çalışma şartları özellikle bekar bayanlarda ve eşleri çalıştığından dolayı ayrı yaşayan
hatta çocuklarını köy ilkokulunda okutma zorunluluğunda kalan veya
ebeveynlerinin yanına göndermek durumunda olan personel için hiç de iç açıcı
bir durum değildir.
Yaşanmakta olan
bu olumsuzluklar Anayasa'nın temel hak ve hürriyetler ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla anılan personelin hak ettiği özlük haklarından
eşdeğer görev yapan meslektaşları gibi yararlanmaları için 4/A kadrolarına
geçirilerek, merkezlerde görev üstlendirilip gerektiğinde köylere intikalinin
sağlanması temel adalet anlayışı ve sosyal yaşamın bir gereği olduğu gibi,
derhâl giderilmesi gereken önemli bir sorun olarak acilen gündeme alınmalıdır.
2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, AIDS hastalığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/926)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Çağımızın en
önemli sağlık problemlerinden olan HIV/AIDS'in
ülkemizde kontrolü için yapılacak işlemleri hızlandırması, disiplinler arası
koordinasyonu sağlaması ve kolaylaştırması amacıyla TBMM içtüzüğünün 104 ve
105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur (Adana)
2) Rasim Çakır (Edirne)
3) Hüseyin Ünsal (Amasya)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Rahmi Güner (Ordu)
6) Ahmet Ersin (İzmir)
7) Osman Kaptan (Antalya)
8) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
9) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Şevket Köse (Adıyaman)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Ali Arslan (Muğla)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
HIV/AIDS
hepimizin bildiği gibi 1981 yılında Amerika'da tanımlanmış ve Türkiye'de ilk
HIV/AIDS vakası 1985 yılında görülmüştür. Tedavi alınmadığı takdirde bağışıklık
sistemini zayıflatıp vücudun enfeksiyonlara açık hâle yani AİDS aşamasına
gelmesine sebep olan HIV, 1996 yılından bu yana kombinasyon
tedavisi ile kontrol altında tutulabilmektedir. Kan yolu, korunmasız cinsel
ilişki ve gerekli önlemler alınmadığında anneden bebeğe doğum/süt yolu ile
bulaşabilen, bulaşmama yolları 30 yıla yakın süredir bilinen HIV 10 yılı aşkın
süredir kronik bir hastalıktır. HIV/AIDS, maalesef hem toplumumuzda hem de
Dünya'da hâlen çok korkutucu bir hastalık olarak bilinmekte ve bu sebeple de
HIV/AIDS ile yaşayan kişiler tedaviye erişimden, çalışma hayatına, eğitim
hayatından, sosyal hayata ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır.
İlk vakanın 1985'te
görüldüğünden bu yana giderek artan sayılarda HIV vakası görülmüş, buna bağlı
olarak kan yoluyla bulaşımı önlemek amaçlı kanda enfeksiyon kontrol esasları tanımlanmış ancak cinsel yolla bulaşım ve anneden bebeğe bulaşım
konularında ciddi bir eylem planı yapılmamış ve uygulanmamıştır. Dünya'da yeni
tanı alan vaka sayıları stabilize olmuş durumdayken
ülkemizde 2000 yılında yeni tanı alan vaka sayısı 158 iken 2004'te 210, 2008'de
450 olmuştur. 8 yılda 3 katına çıkan resmî rakamlarda 2009 yılı itibari kümülatif toplam 3.898'dir. Yeni vaka sayılarında hızla
artış vardır. Öte yandan 3 ile 10 yıl arasında belirti göstermeyen bu virüsü
taşıyan ancak bilmeyen kişi sayısının yine resmî rakamların 10 katı civarında olduğu
tahmin edilmektedir. HIV taşıyıcısı olduğunu bilmeyen kişilerin önlem de
alamayacağı düşünüldüğünde ulusal bir eylem planı yapılmadığı takdirde bu
sayıların hızla artmaya devam etmesi, anneden bebeğe, eşten eşe, partnerden partnere yayılarak toplumumuzda 7'den 70'e kadın
erkek herkesi etkilemesi muhtemeldir.
Öte yandan
toplumumuzda yeterince bilinmeyen ve bulaşma-bulaşmama yolları yanlış bilinen
bu virüsü taşıdığını öğrenen kişiler ciddi bir şokla karşılaşmakta çoğu kez de
tanının arkasından işyerinde, hastanede, okulda ve toplum genelince ciddi ayrımcılıklarla
karşılaşmaktadır.
Ameliyat öncesi
yapılan testlerde tanı alan kişiler ameliyat edilmemekte, işe giriş öncesinde
yapılan testlerde tanı alan kişiler hem tanıyı çok kötü bir şekilde öğrenmekte
hem işlerini, hem de sosyal güvencelerini, dolayısıyla tedavi imkânını
kaybetmektedir. Bu durum yıllarca sessiz kalan bu virüsün tespit edilmesi
açısından büyük önem taşıyan teste yönlendirmenin de önüne geçmektedir.
Bu bağlamda gerek HIV/AIDS'in
yayılımının önlenmesi, gerek toplumda HIV/AIDS ile ilgili doğru bilginin
bilinmesi ve HIV/AIDS'e yönelik ayrımcılığın
önlenmesine yönelik HIV/AIDS testinin yaygınlaştırmasından herkesin eşit tedavi
ve çalışma hakkına sahip olmasına ve önleme yaklaşımının toplum geneline
yayılmasına kadar yapılması gereken bir dizi eylem planı biran evvel hayata
kavuşturulmalıdır.
HIV/AIDS'in kontrol altına alınmasına yönelik olarak;
uluslararası tedavi, bakım, önleme ve destek boyutlarını içeren ulusal
politikaların oluşturulması, tedavi programlarının düzenlenmesi, ayrımcılığın
önlenmesi, bu konuda kamuoyunun ve ilgili tarafların bilgilendirilmesine
yönelik faaliyetlerde bulunulması, HIV/AIDS teşhis ve tedavi standartlarının
oluşturulması, çeşitli projelerin yürütülmesi gibi konularda çalışma ve
araştırmalar yapılmalıdır.
Çağımızın en
önemli sağlık problemlerinden olan HIV/AIDS'in
ülkemizde kontrolü için yapılacak işlemleri hızlandırması, disiplinler arası
koordinasyonu sağlaması ve kolaylaştırması amacıyla hastaların, hasta
yakınlarının, ilgili toplumsal örgütlerin ve uzmanların görüşlerine
başvurulabilecek bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 25
milletvekilinin, 2010 KPSS sınavı ile ilgili usulsüzlük iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/927)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversiteye
giriş, tıpta uzmanlık ve polislik sınavlarında yaşanan skandallarla tartışma
konusu haline gelen ÖSYM, bu kez de KPSS sonuçlarına ilişkin iddialarla gündeme
gelmiştir.
Devlet Memuru
olabilmek için 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme
Sınavına (KPSS) giren yüz binlerce aday, sonuçların açıklanmasının hemen
ardından, sınav sorularının çalınarak sızdırıldığı, KPSS'de
standart sapma puanlarının değiştiği, puanlarının yanlış hesaplandığı gibi daha
birçok ithamla ÖSYM'ye suçlamışlardır. Adaylar ayrıca, 2009 KPSS'de
sınav birincisinin bile 120'de 120 net çıkaramadığını belirterek, bu yıl
500'den fazla adayın tüm soruları doğru yanıtlamasının bir açıklaması olması
gerektiğini öne sürmektedirler.
800 bin adayın
katıldığı KPSS'nin sonuçlarına göre 500'ün üzerinde
katılımcının eğitim bilimleri sınavında 120'de 120 net çıkarması da tartışma
konusu olmuştur. Bazı adaylar, 2009'da yapılan KPSS'deki
sınav birincisinin bile tüm soruları doğru yanıtlayamadığını anımsatarak,
'Acaba polislik sınavında olduğu gibi sorular bazı kesimlerce ele mi
geçirildi?" kuşkusunu taşıdıklarını dile getirmektedirler.
Kamuoyunda
çeşitli kurum ve kuruluşların tepkilerine neden olan şaibeler; 22 Ağustos 2010
Pazar günlü gazetelerin ortaya koyduğu belge ve bilgilerle daha vahim bir hale
gelmiştir. "300'ü aşkın kişinin 120'de 120 net yaptığı KPSS'nin
şampiyonlarının en az 20'sinin aynı evde yaşayan evli çiftler, kardeşler veya
arkadaşların olduğunun" (Vatan. Posta 22 Ağustos
2010) ortaya çıkması, AKP hükümeti döneminde tapılan KPSS'nin kandırmacadan ibaret
olduğunu, formaliteden ibaret olan bu sınavlarla, iş ve aş savaşımı veren 100
binlerce gencimizin umutlarının sömürüldüğünü ortaya koymaktadır.
KPSS'nin şampiyonu bazı
adayların eş, kardeş ve arkadaş olduğunun ortaya çıkması, ÖSYM'de bazı cemaat
ilişkilerini ve soruların el altından belli kesimlere servis edildiği görüşünü
güçlendirmektedir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın "kanun önünde
eşitlik" öngören 10. maddesine aykırıdır. “Herkesin, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğuna” vurgu yapan anayasanın söz
konusu maddesine göre, “devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Aksi
halde, yaşanan bu durum, devlete güveni zedelemektedir.
ÖSYM yıllarca
toplumun en güven duyduğu kurumlardan biri olarak hizmet vermiştir. Ancak
milyonlarca kişinin kaderini belirleyen kurum şimdi sık sık
tartışmaların hedefine oturmuştur. Bu nedenle sınava giren öğrencilerin ve
sonuçları merakla izleyen ailelerinin KPSS sonuçlarıyla ilgili kuşkuları derhal
giderilmeli, bu konuda kamuoyunu tatmin edecek bilgilendirme yapılmalıdır. Bu
konuda izlenecek en uygun yol TBMM'de bir araştırma komisyonu kurularak
kamuoyunda dillendirilen tüm iddiaların araştırılması olacaktır.
KPSS sınavıyla
ilgili iddiaların araştırılması, şüphelerin ortadan kaldırılması ve kamuoyunu
tatmin edebilecek bir açıklamanın yapılabilmesi için Anayasanın 98. Maddesine
TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddesine göre Meclis Araştırılması açılmasını
dileriz.
Saygılarımızla.
1) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Rahmi Güner (Ordu)
4) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
5) Rasim Çakır (Edirne)
6) Ahmet
Ersin (İzmir)
7) Osman
Kaptan (Antalya)
8) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
9) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Nevingaye Erbatur (Adana)
14) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
15) Şevket
Köse (Adıyaman)
16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
17) Tayfur Süner (Antalya)
18) Atila Emek (Antalya)
19) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
20) İsa Gök (Mersin)
21) Mustafa Özyürek (İstanbul)
22) Engin
Altay (Sinop)
23) Birgen
Keleş (İstanbul)
24) Ali Arslan (Muğla)
25) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
26) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24
milletvekilinin, 12 Eylül Askerî Darbesi’nin nedenlerinin ve darbe sonrası
yaşananların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/928)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1970'li yılların
ortalarında Türkiye'de siyasal hayatta, hareketli ve gergin dönemler yaşanmaya
başlamıştır. İşlenen siyasal cinayetler, Mayıs 1977'de Taksim'de işçi sınıfına
karşı gerçekleştirilen katliam, 16 Mart 1978 katliamı, Maraş olayları ve Çorum
katliamı ile toplumsal çatışmayı doğuran sancılı ve gergin bir döneme
girilmiştir. 1980 öncesindeki süreçte şiddet ve kargaşa yoğun bir şekilde
yaşanmıştır. Devamında 12 Eylül 1980'de yapılan askerî darbe ile şiddet ve
kargaşanın daha da arttığı ve uzun yıllar devam edeceği bir dönemin başlangıcı
olmuştur. 12 Eylül 1980'de yapılan askerî darbe, Türkiye'de uzun yıllar izleri
silinmeyecek etkiler ortaya çıkarmıştır.
12 Eylül 1980
askerî darbesi sonucunda 650 bin kişi gözaltına alınmıştır. 1 milyon 683 bin
kişi fişlenmiştir. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmıştır. 7 bin
kişi için idam cezası istenmiştir. 517 kişiye idam cezası verilmiştir.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asılmıştır. 71 bin kişi TCK'nın 141,142 ve 163'üncü maddelerinden yargılanmıştır.
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atılmıştır. 171 kişinin işkenceden
öldüğü belgelenmiştir. 3 bin 854 öğretmen, binlerce öğretim görevlisi ve 47
hâkimin işine son verilmiştir. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası
istenmiştir. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirmiş, 144 kişi kuşkulu bir şekilde
ölmüştür. 1980 darbesi sonrasında, TBMM kapatılmış, yürürlükteki yasalar iptal
edilmiş ve siyasi partiler kapatılmıştır. Cezaevlerinde yıllarca süren
işkenceler yaşanmıştır.
Tüm toplum
üzerinde yaratılan baskı yıllarca devam etmiştir. 12 Eylül 1980 darbesinden
sonra da insanlar, uzun yıllar yaşadıkları işkenceler nedeniyle unutulmaz travmalar yaşamışlardır.
12 Eylül
döneminde başta yaşam hakkı olmak üzere, pek çok temel hak ve özgürlük ihlal
edilmiştir. Yapılan işkenceler nedeniyle pek çok insan ölmüş, sağ kalmayı
başaranlar ise yıllarca ağır travmalar yaşamıştır. Bunun
yanında binlerce insan işten çıkarılmış, kadınlar hatta çocuklar üzerinde
yaratılan baskı ile toplum etkisizleştirilmiştir. 17 yaşında olmasına rağmen
mahkeme kararı ile alelacele yaşı büyütülerek Erdal Eren, idam edilirken, 16
Ekim 1980'de Ekrem Ekşi işkencede hayatını kaybetmiştir.
12 Eylül 1980
askerî darbesi ile eğitim, kültürel yapı, sosyal ve siyasal hak ve
özgürlüklerin neredeyse tamamı askıya alınmıştır. Sendikalar ve demokratik
kitle kuruluşları kapatılmış, mal varlıklarına el koyulmuştur.
12 Eylül 1980
askerî darbesinin bedeli bireysel olarak da, toplumsal olarak da çok ağır bir
şekilde uzun yıllar ödenmiştir. Bu nedenle 1980 öncesinde yaşananlarla
devamında yapılan askerî darbe döneminin ayrıntılı olarak incelenmesi bir
gerekliliktir.
12 Eylül 1980
askeri darbesi öncesinde toplumsal çatışmayı doğuran ve şiddet ve gerginliği
tetikleyen olaylarla, darbe dönemi ve sonrasında yaşananların nedenleri ve
sorumlularının belirlenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 22.09.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Hüsnü Çöllü (Antalya)
3) Rasim Çakır (Edirne)
4) Rahmi Güner (Ordu)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Osman Kaptan (Antalya)
7) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
8) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
9) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
10) Nevingaye Erbatur (Adana)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
13) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
14) Şevket Köse (Adıyaman)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
19) İsa Gök (Mersin)
20) Mustafa Özyürek (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Birgen Keleş (İstanbul)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/723) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
25/11/2010 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
25/11/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
25.11.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 604 üncü sırasında yer alan
10/723 Faili Meçhul cinayetler konusunun, araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 25.11.2010 Perşembe günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık…
Yok.
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentomuzun ve
kamuoyumuzun yakından tanıdığı bir konu hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Malum, uzun
süreden bu yana kamuoyumuz faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
araştırılması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması ve bu Meclis
araştırması komisyonunun bu siyasi cinayetlerin neden, nasıl, kimler tarafından
gerçekleştirildiğinin ve arkasındaki karanlık ilişkilerin açığa çıkarılmasını
Türkiye Büyük Millet Meclisinden ısrarla talep etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki görevi vardır. Bu görevlerden
birisi kanun yapma görevi, birisi de denetleme görevidir. Hepimizin bildiği
üzere, kanun yapma görevi milletvekillerinin parmaklarını indirme ve kaldırma
idmanından ibaret bir etkinliğe sığdırılmıştır. Denetim görevini ise
milletvekilleri, ya soru sorma şeklinde ya da Meclis araştırması komisyonu
önergeleriyle yapmaktadırlar. Milletvekillerinin soru
önergeleri ya Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından fiilen
engellenmekte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık duvarını aşarak ilgili
başbakana ya da bakanlara ulaşan soru önergelerine ise ilgili bakanlar ve
başbakan tarafından ya hiç yanıt verilmemekte yahut da soru önergesinde sorulan
sorularla uzaktan yakından alakası olmayan bilgiler yanıt olarak âdeta
milletvekilleriyle alay edercesine, dalga geçercesine gönderilmektedir. Bunun
somut örneklerinden birisi daha benim geçen gün verdiğim Türkiye’de basın
özgürlüğüyle ilgili bir satırlık soru önergesinin Meclis Başkanı tarafından
reddedilmesidir. Ben, Sayın Başbakana Türkiye’de basın özgürlüğünün olup
olmadığını sordum, sadece soru buydu, hiç yorum falan yok ama Meclis Başkanı
bunu uygun görmemiş. Artık, bundan böyle hangi soru önergelerinin uygun
olduğunu, hangisinin uygun olmadığını hatta Sayın Meclis Başkanı
milletvekillerinin yerine sorulacak soruları da yazıp bizim elimize verirse
daha iyi olur diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler bizim cumhuriyet
tarihimizde öteden beri Türkiye kamuoyunu ilgilendirmektedir. Bu faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde katledilen Sabahattin
Ali, Orhan Yavuz, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu,
Necdet Bulut, Abdi İpekçi, Cevat Yurdakul, Gün Sazak, Ümit Kaftancıoğlu,
Kemal Türkler, İlhan Erdost, Çetin Emeç, Turan
Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Diyarbakır HEP
İl Başkanı Vedat Aydın, Ape Musa, Uğur Mumcu, Mehmet Sincar, Nesimi Çimen, Metin Altıok,
Hasret Gültekin, Onat Kutlar, Yasemin Cebenoyan, Hasan Ocak, Metin Göktepe,
Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve Hrant Dink…
Bu zincir uzayıp
gidiyor değerli arkadaşlarım. Burada isimlerini hatırlayıp da söyleyemediğim
başka insanlar da var. Faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını
kaybedenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.
Şimdi, bu faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını kaybeden bu insanların eşleri,
çocukları, torunları, kardeşleri, ana ve babaları bu insanların neden, nasıl
öldürüldüklerini, bunların ölüm olaylarının arkasında hangi kirli ilişkilerin,
hangi çete ilişkilerinin bulunduğunu bilmek istediklerini söylüyorlar. Bu
onların en doğal hakkı olduğu gibi, demokratik hukuk devletinin bu soruların
yanıtını objektif olarak araştırıp bunları aydınlatması temel görevidir.
Bu sorulara
verilecek yanıt Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP çoğunluğuna dayanılarak bu
araştırma komisyonu kurulması taleplerini reddetmek değildir değerli
arkadaşlarım. Demokratik hukuk devletinin Parlamentosu çoğunluk partisinin
oylarına dayanarak bu tür talepleri, demokratik talepleri reddetmek yerine
araştırma komisyonu kurarak, objektif bir araştırma yaparak bu siyasi
cinayetlerin neden, nasıl ve kimler tarafından işlendiğini açığa çıkartmak ve
bu ilişkilerin arkasındaki karanlıkları aydınlatmaktır. Demokratik hukuk
devletinin Parlamentosu hiçbir gerekçeye, hiçbir mazerete sığınmadan bu
görevlerini yapabilmelidir değerli arkadaşlarım.
Bir yandan Türkiye’de demokratikleşme iddialarıyla işe
başlıyorsunuz ve “Artık Türkiye dünün Türkiye’si değildir, on yıl öncesinin
Türkiye’si değildir, yirmi yıl öncesinin Türkiye’si değildir, Türkiye hızla
demokratikleştirilmektedir.” diyorsunuz ama siz öbür yandan bu tip
komisyonların kurulmasını bu komisyonların etkin ve verimli çalışamadığı, bu
komisyonlara ilgili kamu görevlilerinin doğru bilgi vermediği nedenlerini ileri
sürerek bu komisyonların kurulmasını engelliyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu doğru değildir.
Bakın, bu faili
meçhul cinayetlerin araştırılması için son bir senedir Parlamentonun gündemine
ısrarla bu önergeler getirilmektedir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak 6 Nisan günü biz bunu Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
olarak getirdik. O dönem AKP birtakım mazeretler ileri sürdü. 22 Haziranda yine
getirdik, AKP temsilcisi arkadaşımız Meclisin tatile girmekte olduğunu, tatil
dönüşü kendilerinin bu konuda önerge vereceklerini ve araştırma komisyonu
kurulmasını kendilerinin isteyeceklerini söyledi. Meclis
tatili bitti, 20 Ekime kadar beklenildi, AKP’den bu konuda bir önerge gelmedi
ve 20 Ekim günü Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz yeniden bu siyasi
cinayetlerin araştırılmasına ilişkin önergemizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirdik, yine reddedildi değerli arkadaşlarım ve akabinde, hemen,
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş -basına
verdiği demeçte- sanki kendileri bu önergeyi destekliyormuş gibi bir hava yaratarak
demeç verdi, dedi ki o zaman: “Biz, CHP’nin grup önerisini… Biz de böyle
bir komisyon kurulmasından yanayız. Ama CHP, bu konuda, diğer konulardaki gibi
samimiyetsiz davrandığından dolayı acele bir hareketle bu önergeyi gündeme
getirip AK PARTİ reddediyormuş gibi bir havanın oluşmasını istedi.” gibi bir,
basında demeç verdi.
Değerli
arkadaşlarım, sanki biz 20 Ekimde bu araştırma önergesini ilk defa
getiriyormuşuz gibi bir hava anlaşılmaktadır bu demeçten. Yani, bunu okuyan bir
vatandaşımız Cumhuriyet Halk Partisi Grubu 20 Ekimden önce hiç bu konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmemiş, ilk defa 20 Ekim günü
-AKP’yle görüşmemiş, kimseyle görüşmemiş, kimseden habersiz- böyle bir önerge
gündeme gelmiş gibi bir demeçti bu demeç. Biz kimin samimi olduğunu göstermek
için 3 Kasım günü tekrar faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
aydınlatılmasına ilişkin önergemizi bu Meclis Genel Kuruluna getirdik. Cumhuriyet Halk Partisinin samimi davrandığı çok açık, belli,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekillerinin bu konuda samimi olduğu belli,
ama gazetelere Cumhuriyet Halk Partisini bu konuda samimiyetsiz olmakla
suçlayanların ne derece samimi oldukları 3 Kasım günkü Genel Kurulda
görülmüştür; AKP oylarıyla, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
aydınlatılması yine engellenmiştir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi yine bu konuda duyarlılığa seyirci kalmamış, bu konuda
duyarlılık göstererek bu konunun araştırılmasına ilişkin bu önergeyi gündeme
getirmiştir. Bugün görüşülmekte olan önerge Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi
değildir. Bu öneri, Barış ve Demokrasi Partisinin önerisidir. Bizim için önemli
olan, önerinin kimden geldiği değildir, önerinin içeriği önemlidir. Biz
Türkiye’de faili meçhul bırakılan, Sabahattin Ali’den Hrant
Dink’e kadar uzanan, sağdan ve soldan siyasi
nedenlerle öldürülen herkesin, Gün Sazak’ın da, Abdi İpekçi’nin
de, Uğur Mumcu’nun da neden, nasıl, kimler tarafından öldürüldüğünün
bilinmesini istediğimiz için buna yönelik talepleri hangi parti getirirse
getirsin destekleyeceğimizi bu kürsüden defalarca söyledik. İşte o nedenle
Barış ve Demokrasi Partisinin getirdiği bu önergeyi destekliyoruz değerli
arkadaşlarım. Faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler demokratik hukuk
devletinin yüz karasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Biz yarın çocuklarımıza ve torunlarımıza geçmişi karanlıklarla
dolu, geçmişi siyasi cinayetlerle dolu, siyasi cinayetler mezarlığı hâline
getirilmiş bir Türkiye’yi miras bırakmak istemiyoruz. Gün, o gündür değerli
arkadaşlarım. Gelin, önergeyi o parti vermiş, bu parti
vermiş, bunlar çok önemli değil; madem Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği
araştırma komisyonu önergelerini reddettiniz, BDP’nin
verdiği bu önergeyi hep beraber destekleyelim ve Türkiye’de siyasi cinayetleri
aydınlatalım, en azından aydınlatılmasına katkıda bulunalım; bu konuda
babalarının, çocuklarının neden öldürüldüğünü, kardeşlerinin neden
öldürüldüğünü bilmek isteyen insanların hiç olmazsa o acılarını hafifletelim
diyorum.
Hepinize saygılar
ve sevgiler sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubumuzun önerisi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında uzun
süredir tartışılıyor, konuşuluyor; Parlamentoya Cumhuriyet Halk Partisi ve
Barış Demokrasi Partisi sürekli bu faili meçhul cinayetlerle ilgili bir
araştırma komisyonunun oluşması için çaba sarf ediyoruz ama ne yazık ki, Adalet
ve Kalkınma Partisi bu konuda duyarsız. Sayın Başbakan gittiği her yerde, işte
dün de diyordu: “Biz katile katil deriz.” Sen kendi ülkendeki katile katil
diyemiyorsan, bir başka ülkede katile katil diyemezsin. Biz belgeleriyle buraya
getiriyoruz.
Geçen gün de bu
faili meçhul cinayetlerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin getirmiş olduğu
önergede ben kalkıp konuştum, önemli doneler sundum
ama o gün Cumhuriyet Halk Partisinde farklı bir dalgalanma olduğu için
kamuoyunda pek gözükmedi ve yansımadı. O dönem, bizzat dönemin Başbakanı ve
bizim aramızda geçen bir olayı sizinle paylaştık. MİT ve İçişleri Bakanlığının
ortak operasyonuyla nasıl katillerin suçüstü yakalandığını burada anlattım ama ne
yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda sağır ve geçmişle hesaplaşmaktan
korkuyor ve ürküyor. Niye korkuyorsunuz, onu da anlamıyorum.
Yine birkaç örnek
vermek istiyorum: Yıl 1993; yine Bolu Tugay Komutanlığı ve Kayseri Tugay
Komutanlığının ortak operasyonlarıyla bölgede operasyonlar yapılıyor. Yavuz Ertürk, bu Bolu Tugay Komutanlığının Komutanı, bölgede
faili meçhul cinayetlere adı karışmış bir komutan ve bu komutan 1993’te Muş’ta
operasyonlar yaparak, Muş ve Kulp arasında Şenyayla’sında
benim doğduğum köyü ateşe verdikten sonra, 5 insan diri diri
yakıldıktan sonra ikinci operasyonu Şenyayla’sında
yapıyor. Şenyayla’sında Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğan, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avşar, Hasan Avar,
Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atlan, Turan Demir, Abdo
Yamak, Nusrettin Yerlikaya
ve Ümit Taş’ı kaybetmekten dolayı ve bir zat, o günün tanıkları:
“Helikopterlerle geldiler, bu şahısları alıp helikopterlere bindirip
götürdüler.” Aradan dokuz, on yıl geçti, bu şahısların kemikleri Şenyayla’sının bir deresinde bulundu ve bunlar yakılarak
imha edilmişti. Yine bu operasyonu gerçekleştirenler Bolu ve Kayseri’den gelen
birliklerdir.
Yine 18 Mayıs
1994’te Lice’ye bağlı Türeli köyünde dede ve torununu alıp yok ettiler. Yine
aynı birlik tarafından oldu ve bu şahıs daha sonra Dersim’de,
daha sonra Şırnak’ta birçok faili meçhul cinayetlere adı karışan bir şahıstır.
Buradan savcıları göreve davet ediyorum, buradan İktidarı, bir an önce bu
önergeyi kabul edip bu alanda bedel ödeyen insanların ve yaşamını yitirenlerin
ruhunu şad etmek adına da olsa eğer bir hukuk devletinden bahsediyorsanız
gereğini yapmalısınız ama ne yazık ki siz gerçekten olup bitenlerle
yüzleşmektense bu sorunların üstünü kapatmaya çalışıyorsunuz. Bunu bizim
söylememize gerek yok. Bir korgeneral çıkıp şunu söylüyor ekranlarda: “Bizim
bölgede bulunduğumuz dönemde faili meçhul cinayetleri siyasal iktidarların
talimatıyla yaptık.” diyor. İtiraf ediyor sevgili kardeşlerim. Peki, siz
geçmişteki o faili meçhul cinayetlere karışan katil siyasi aktörleri neden
yargılamıyorsunuz, neden bu olanağı tanımıyorsunuz? Biz hepimiz yaralıyız yani
yaralarımızı kaşımak değil, yaralarımızın sarılması için çaba sarf ediyoruz.
Bakın, yanı
başımızda milletvekili arkadaşımızı öldürdüler. Yanı başımızda il
başkanlarımızı, ilçe başkanlarımızı, Silopi’de Ebubekir
Deniz ve bir yöneticimizi alıp götürdüler. Jandarmada -bir daha geri dönmemek
üzere- hâlen onların izini arıyoruz.
Bakın, burada
oturan arkadaşlarımızın hepsi... Pervin Buldan, eşini ve arkadaşlarını
kaybetti, ben ağabeyimi... Antep’in göbeğinde -il başkanımızdı- katledildi.
Vedat Aydın, il başkanımızdı. Mehmet Sincar,
milletvekilimizdi. 17.500 faili meçhul cinayet var ve bunların hepsi, Kürt
coğrafyasında bu cinayetler işlendi ve şimdi bir barış sürecinden bahsediyorsak
oturup bunlarla yüzleşmemiz gerektiğini söylüyoruz. Yani bunu bir lütuf olarak
lütfen kabul etmeyin. Bir hukuk devletinden bahsediyorsak, eğer cumhuriyetin
namusu ve şerefi varsa ve Sayın Başbakan eğer Diyarbakır’a gidiyorsa ve diyorsa
ki “Biz geçmişle yüzleşmekten korkmamalıyız.” peki, siz niye korkuyorsunuz?
Diyarbakır’da bunları söylemekten korkmuyorsunuz. Diyarbakır coğrafyası bunu
hepinize söyletir. Buradan kim Diyarbakır’a giderse bunların aynısını söylemek
zorunda ama Ankara’ya geldiğinizde Ankara’nın emrine girmek, Ankara’nın
pisliklerinin üstünü örtmek siyaset dünyasının görevi değil. Bu cinayetler
Ankara’da tertiplendi ve işlendi. Bu cinayetleri işletenlerin tek tek hepsini biliyoruz ve ismini söylüyoruz.
Yine, bu Bolu’dan
gelen birlikler, Muş’ta gözaltına aldıkları Muş Jandarma Alay Komutanlığından
sonra oradaki Muş 49. Piyade Alay Komutanlığına 5 kişiyi alıp götürdüler.
Yüzlerce insan gözaltındaydı. 100 insanın arasından 5 kişiyi alıp götürdüler ve
gece götürüp Muş Murat
Köprüsü’nde, eski köprünün altında infaz ettiler. Bunu Muş’taki
bütün birimler bilir. Dönemin Valisi de bilir ve ben Valiyi ve ben Jandarma
Alay Komutanını ziyaret ettiğimde bu cinayetler işlenirken emin olunuz ki Alay
Komutanı kalktı dedi ki: “İnsanlığa karşı suç işleniyor ama ben burada bir şey
yapamıyorum.” Ne yazık ki o dönemin SHP ve DYP’nin ortaklaşa göndermiş olduğu
bir vali vardı, SHP kontenjanından gitmişti, o rütbeli kadar onurlu
davranmıyordu, o, katilleri kollamaya… Sözüm ona siyasi iradenin temsilcisi
olarak gitmişti ama o, Albay kadar yürekli değildi. Sonra Ankara’ya geldiğinde,
bir gün Mülkiyelilerde “Evet, ben de bu günahları işledim.” dedi özel
sohbetlerde. Şimdi, bu kadar yaralıyız. Buna benzer onlarcasını, yüzlercesini
size sayabilirim.
Yine, yıl 1993.
Bir yol aramasında 4 kişi göz altına alınıyor, Muş
Jandarma Alay Komutanlığına götürülüyor ve geceleyin beni aradı şoförün babası,
dedi ki: “Oğlumu aldılar, 4 kişi birlikte ama 2 kişinin PKK’lı militan olduğu
söyleniyor.”, “Eğer Jandarmadaysa bir şey olmaz.” dedim. Sabahleyin baba beni
aradı, 4 kişinin yine Murat Köprüsü’nde, aynı köprü altında infaz edildiğine
dair. Yine, bütün olayı alıp buraya getirdik ve gittim. Valiyle, Alay Komutanı
Jandarmada bir aradaydılar. Gittim durumu izah etmeye. Aynı Vali örtbas etmeye
çalışıyordu. Yine, Alay Komutanı kalktı dolaştı, Valiye döndü dedi ki: “Ben
sana demedim mi şu adilere verme, verirseniz öldürürler.” Bizzat bunlar bizim
aramızda geçen bir konuşmaydı ve partimizden birkaç yetkili vardı ve biz,
oradaki hukukçu arkadaşlarımız müracaat etti ve savcının iddiası şu: “Bölgede
devlet adına görev yapan kimliği bilinmeyen şahıslar tarafından infaz edildi.”
Parlamentoya taşıdık. Parlamentonun bu konuda duyarlı olabileceğini düşündük
ama ne yazık ki, bilemiyorduk ki, o gün Parlamentoda olanlar siyasal iktidarın
aktörleri bizzat bu kararı kendileri vermişlerdir.
Onun için, evet,
geçmişimiz acılarla dolu, kanlı ve kirlidir. Eğer bu kandan, bu kirden arınmak
istiyorsak bunun soruşturulması gerektiğine inanıyoruz. Onun içindir ki sürekli
bu faili meçhullerle ilgili Meclis araştırma önergelerini, hem Cumhuriyet Halk
Partisinin hem de Barış ve Demokrasi Partisinin sürekli gündeme getirmesi
insanlığa karşı olan bir borcumuzdur. Eğer bunu yapmak istiyorsak, geçmişimizle
yüzleşmek istiyorsak bunların bugün kabul edilmesi gerekir. Ama bugün eğer
bunları reddederseniz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Başkanım.
...o kanlı, o
kirli geçmişin ortağı olursunuz. Eğer gerçekten o kanlı ve kirli geçmişin
ortağı olmak istemiyorsanız, bu Parlamento, bugün burada bizim getirdiğimiz bu
Meclis araştırma önergesini kabul eder ve bununla birlikte bir hakikatleri
araştırma komisyonu oluşturur. O dönemde nerede, nasıl
cinayet işlendi, nasıl o 33 asker öldürüldü, hangi köyde nasıl cinayetler
işlendi ve Uğur Mumcu’dan tutun Vedat Aydın’a, Ape
Musa’ya kadar, Mehmet Sincar’a kadar bütün faili
meçhullerin üzerine gitmeliyiz ve bu hakikatleri araştırma komisyonu,
Parlamentoya, Türkiye toplumuna, Türkiye halkına gerçekleri sunarsa, eminim iç
barışımıza yapabileceğimiz en büyük hizmet bu olur. Gerisi, buraya
getirip değiştireceğiniz yasalar masalar, yeniden iktidar olmak için sıçrama
tahtası olarak gördüğünüz şeyler yıllardır yapılıyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, özür diliyorum.
Yıllardır bütün
siyasi partiler iktidarlarını sürdürmek için bu yol yönteme başvurdular ama bu
yol yöntem çıkmaz bir yol yöntemdir. Ömrünüzü uzatabilirsiniz, yeniden
milletvekili olabilirsiniz, yeniden iktidar da olabilirsiniz ama bir de mahkemei kübrâ vardır. Hepimizin
dönüp gideceği ve orada hesap vereceği bir gün vardır. O günde dik durmak, o
günde… Bugün işte o faili meçhullere kurban gidenlerin kemikleri sızlıyor. Biz,
o arkadaşlarımızın, o mücadelede yaşamını yitiren arkadaşlarımızın ve o faili
meçhul cinayetlere kurban giden herkesin anısı önünde, kimliği ne olursa olsun,
inancı ne olursa olsun hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz ve
Parlamentoyu tekrar göreve davet ediyoruz.
Bu insanlığa
karşı işlenmiş suçun faillerinin bulunup Türkiye kamuoyuna sunulması
gerektiğini düşünüyor, hepinize teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
size de teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz grup önerisiyle, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına ilişkin
önergenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündemine alınması talep
edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarından önce ülkemizde faili meçhul
cinayetlerin çok sık yaşandığı bir gerçektir. Çok değerli aydınlarımız,
gazetecilerimiz, bilim adamlarımız faili meçhul cinayetler neticesinde maalesef
hayatlarını kaybetmişlerdir. Özellikle 90’lı yıllarda ülkemiz, faili
meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkencelerle anılan bir ülke hâline
gelmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği yüzlerce ihlal kararıyla,
ülkemizin uluslararası camiada ne kadar zor duruma düştüğü herkes tarafından
bilinmektedir. Bugün Türkiye artık, faili meçhullerle, yargısız infazlarla,
işkence ve kötü muamelelerle anılmayan bir ülke hâline geldiyse, bunda AK PARTİ
hükûmetlerinin kararlı ve ısrarlı mücadelesi
belirleyici olmuştur.
Terörle mücadele
sadece ve sadece devletin resmî güvenlik birimleri tarafından, kanunlarla ve
hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmekte, hangi isim altında olursa olsun,
illegal yapılanmaların üzerine kararlılıkla gidilmektedir. Türkiye artık, faili
meçhuller ülkesi değildir. Özellikle son yıllarda faili meçhul cinayetler
konusunda güvenlik güçlerimizce başarılı çalışmalar yapılmakta, failler çok
kısa sürede yakalanarak kamuoyunun devletimize duyduğu güven
pekiştirilmektedir. AK PARTİ iktidarları döneminde özellikle kamuoyunda büyük
tepki uyandıran cinayet olaylarının aydınlatılmasında büyük başarı
sağlanmıştır. Son sekiz yılda faili meçhul cinayetlerin hepsi, bir tanesi
dışında, Necip Hablemitoğlu dışında hepsi
aydınlatılmıştır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Nerede aydınlatılmış Sayın Vekil, nasıl böyle davranırsınız!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı son
yıllarda terör ve nitelikli cinayetlerin aydınlatılarak…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Bugün 17.500 faili meçhul cinayetten bahsediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilim, lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – …fail ya da faillerinin yakalanması konusundaki büyük kararlılığını
sürdürmektedir.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Vedat Aydın’ın katili nerede, aydınlatıldı mı? Muhsin Melik’in
katili bulundu mu?
BAŞKAN – Lütfen,
sayın milletvekilleri…
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Son üç yıl içerisinde meydana gelen asayiş olaylarına baktığımızda
da, kasten adam öldürme başta olmak üzere, diğer asayiş suçlarında önemli
düşüşler sağlanmıştır.
İnsan hakları
ihlalleri bilançosu raporlarına baktığımızda, özellikle faili meçhul
cinayetlerle ilgili olumlu tabloyu görmekteyiz. Türkiye’de artık hukuk
işlemektedir. Hukuk işledikçe demokrasi egemen kılınmaktadır. Devlet
fonksiyonları daha sağlıklı işledikçe, kolluk kuvvetleri işlerini daha etkin ve
iyi yapınca failler bulunmakta, cinayetlerde de azalma olmaktadır.
Araştırma
önergesinde bahsedilen faili meçhul cinayetlerin hemen hepsi AK PARTİ
İktidarından önce, 2002 yılından önce gerçekleştirilmiştir. Siyasi cinayetlerin
en yoğun olarak yaşandığı yıllarda, 91-95 yılları, özellikle bu yıllarda o
zamanki koalisyonda kimlerin olduğunu size hatırlatmama gerek yok.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Peki, devlette süreklilik yok mu? Yani siz işlemediyseniz
sorumluluğunuz kalkıyor mu?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – O yıllarda meydana gelen Eşref Bitlis suikastı, Başbağlar
katliamı, Sivas olayları, Turan Dursun cinayeti, Çetin Emeç cinayeti, Uğur
Mumcu suikastı gibi onlarca faili meçhul olay aydınlatılamamıştır. Geçmiş
dönemlerde meydana gelmiş bu olayların, o dönemde üzerine gidilememiştir.
Aradan geçen uzun yıllar sonra bu olayların aydınlatılması bu iktidardan
beklenmektedir. Bunda da bu beklentide olanlar haklıdır. Çünkü bu iktidar
karanlıkta hiçbir şey bırakmayacaktır, bunu herkes görmektedir.
AK PARTİ’li yıllara baktığımızda, Türkiye’de faili meçhul
olayların aydınlatılmaya çalışıldığını, çetelerin, mafyanın, karanlık odakların
üzerine kararlılıkla gidildiğini, hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğini,
şüphelilerin bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap vermelerinin sağlandığını
görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılından bu yana her alanda olduğu gibi demokratikleşme,
adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği çok önemli
icraatlara imza atılırken, demokratikleşmeyi gerçekleştirirken
özgürlük-güvenlik dengesi konusunda da hassas davranılmaktadır.
Hukuk ve adalet
alanında ve demokratikleşme konusunda özellikle mevzuatımızda önemli
değişiklikler yapılmış, ceza adalet sistemimiz daha çağdaş bir yapıya
kavuşturulmuş, demokratikleşme alanında çok önemli yasa değişiklikleri
gerçekleştirilmiştir.
2002’ye göre
bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha özgürlükçü bir
ülkedir. Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi, devlet güvenlik mahkemelerinin
kaldırılması, olağanüstü hâlin kaldırılması…
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Devlet güvenlik mahkemelerinin yerine devlet güvenlik
mahkemelerinden daha etkin mahkemeler geldi.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - …mevzuatımızın hukukun evrensel ilkelerine ve çağdaş bir sisteme
kavuşturulmasıyla ilgili çalışmalar bu yüce Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin ve en önemlisi de AK PARTİ’ye
destek veren milletimizin başarısıdır.
Değerli
milletvekilleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, karanlık odakların
ortaya çıkarılması konusunda hepimiz hemfikiriz ancak faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılması noktasında hassas olduğunu söyleyenlerin, ülkemizdeki karanlık
güç odaklarını araştıran, onlardan hesap sormaya başlayan yargıyı da
eleştirmeyi, Türkiye’nin geleceği için çok önemli çete davalarını sulandırmaya
yönelik gayret ve söylemleri bırakmaları gerekir. Bugün çetelerin, mafyanın,
hukuk dışı yapılanmaların bağımsız yargı önünde hesap verdiği bir ortamda,
öncelikle devam eden soruşturma ve yargılamaları etkilemekten de vazgeçmek
gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; araştırma önergesinde ifade edilen olayların
aydınlatılması için geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok sayıda
araştırma komisyonu kurulmuştur. 2002 yılından önce her bir cinayet için
kurulan bu komisyonlar neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç
Tüzüğü’nden de kaynaklanan sebeplerle başarıya ulaşılamadığı, komisyon
raporlarını incelediğimizde görülmektedir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – İç Tüzük’ü neden değiştirmiyorsunuz, İç Tüzük’ü kim
değiştirecek?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde ve yeni Anayasa’da
yapılacak düzenlemelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda çok daha
aktif bir rol üstlenmesinin önü açılarak geçmişteki karanlık noktaların
aydınlatılması son derece önemlidir. Araştırma önergesinde bahsedilen olayların
bir kısmı yargının gündemine gelmiş, bağımsız yargı tarafından soruşturulmuş,
bir kısmının soruşturması da hâlen devam etmektedir. Artık, Türkiye'de
karanlıkları aydınlatmak isteyen, hukuk dışına çıkanlardan hesap sormak isteyen
yargıçlar vardır; faili meçhul cinayetleri aydınlatmakta başarılı olan güvenlik
güçlerimiz vardır; en önemlisi de bu konuda kararlı olan bir Hükûmetimiz vardır.
SIRRI SAKIK (Muş)
– E, kabul edin!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Görüşmekte olduğumuz araştırma önergesiyle aynı konuda, başka
siyasi partilerimizin de vermiş olduğu araştırma önergeleri vardır. Bu önemli
konunun tüm siyasi partilerimizin grupları tarafından görüşülüp bir uzlaşma
dâhilinde gündeme getirilmesine biz de taraftarız. Bugün “Karanlıklar
aydınlansın.” şeklinde bir önergenin hemen acilen bugünkü Genel Kurulun
gündemine alınmasını istemenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını
aksatmaya yönelik bir girişim olduğunu, bu önemli konunun Meclis çalışmalarını
aksatma vesilesi olarak kullanılmasını doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Bu yıllardır tartışılıyor yeni değil ki! Kaç yıldır bunu
tartışıyoruz!
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tunç.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Karar yeter sayısı, Başkanım.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.22
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- (10/497) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 25/11/2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ongörüşmeler
Kısmında yer alan 10/497 esas numaralı, "kadına yönelik şiddet konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın
98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin
görüşmelerinin Genel Kurulun 25.11.2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Ekici.
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle bu konudaki
görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
25 Kasım 1960’ta
Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel
kardeşlerin tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinin ardından otuz dokuz yıl
sonra, 1999 yılında, 25 Kasım günü, Birleşmiş Milletler tarafından Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak ilan
edilmiştir. Ne yazık ki böyle bir günün ilanı bile bir insanlık ayıbıdır.
Kadına karşı şiddet, bugün için, maalesef hiç kimsenin, hiçbir ülkenin hatta
gelişmiş dünya ülkelerinin bile ayrı tutulamayacağı, kendini soyutlayamayacağı,
tüm dünya insanlarını ve kadınlarını ilgilendiren ortak bir problemdir.
Değerli
milletvekilleri, kadına yönelik şiddet normal değildir, yasal değildir ve kabul
edilebilir değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele, devletin en üst düzey
yetkililerinden bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğudur. Şiddete göz
yummak, şiddete suç ortağı olmaktır. Ancak içinde bulunduğumuz 21’inci
yüzyılda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hâlâ şiddet gören, hakarete
uğrayan kadınlarımız, töre uğruna öldürülen genç kızlarımız bir utanç tablosu
olarak karşımıza çıkmakta, tehdit ve baskı unsurlarıyla özgürlükleri
kısıtlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet, toplum içinde ya da özel hayatta,
cinsiyete dayalı olarak kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesi ve
acı çekmesiyle sonuçlanan ya da bu tür sonuçlara yol açabilecek olan tehdit,
baskı ve özgürlüğün keyfî olarak engellenmesini kapsamaktadır. Şiddet hareketleri
ve tehditleri ister ev içinde uygulanmış olsun ister toplumda meydana gelsin
veya devlet tarafından uygulanmış veya yapılmış veya göz yumulmuş olsun,
kadınların hayatına korku ve güvensizliği sokar. Taciz dâhil olmak üzere şiddet
korkusu, kadının hareketliliğine sürekli baskı yapar, haklarına erişimini
kısıtlar.
Bugün, dünya
ölçeğinde her 3 kadından 1’i şiddetin değişik biçimlerine maruz kalmaktadır.
Kadınlar, yaşamın her alanında, evlerinde, iş yerlerinde, kamusal alanlarda
mücadelelerinde şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaya devam ediyorlar.
Dünyanın çeşitli yerlerinde sürmekte olan savaşlarda ve iç çatışmalarda
kadınlar ve kız çocukları tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da insan ticaretinin
öznesi hâline getiriliyor. Görsel basında hemen her gün görmeye alıştığımız
aile dramları, kapkaç vurgunları, töre cinayetleri, kadın ve çocuklara yönelik
şiddet ve benzer felaket haberleri neredeyse sıradan hadiseler hâline
gelmiştir. Hiç şüphesiz, bu olayların nedenlerini sorgularken bunları tek bir sebebe
bağlamak mümkün değildir. Problemin, hem dinî, kültürel, hukuki hem de sosyal
ve psikolojik hem de küresel boyutlarının olduğunu söylemek doğru olacaktır
ancak şunu hemen ifade etmek gerekir ki esasen problemin temelinde bireysel
olarak insandan başlamak üzere beşerî ve toplumsal bilinç zafiyetinin yattığı
gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor sanıyorum. Gerek maddi gerekse manevi yönüyle
iyi eğitilmemiş birey ve toplumlarda böylesi şuursuz davranışlar ve suç
görüntüleri geçmişten günümüze hep olmuş ve maalesef olmaya da devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, inanç yoluyla da ele alacak olursak, Cenabıallah
dünyada her şeyi çiftler hâlinde yaratmış ve bu çiftler birbirinin
tamamlayıcısı olmuşlardır. Erkek ile kadın bir bütünün iki eşit parçasıdır.
Biri olmadan bir bütünün tamamlanması mümkün değildir. Erkeğin çifti olan
kadın, gerçek değerini de İslam ile bulmuştur. Orta Çağ Avrupası’nda “Kadının ruhu var mıdır?” tartışması
yapılırken, İslam âleminde kadın en mukaddes mevki olan annelik makamına oturtulmuş
ve cennet onun ayakları altına sunulmuştur. “Kadınları döven kimseler sizin
hayırlılarınız değildir.” hadisi şerifi ile Peygamber Efendimiz’in
konuya bakışı da net olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddet, kadın haklarının korunması ve
geliştirilmesi yönündeki en büyük engellerden biridir. Kadınlara yönelik
şiddet, erkeklerin hâkimiyetini esas alan ve kadınların ilerlemesini
engelleyen, kadınla erkek arasında çağlar boyunca sürmüş, eşit olmayan güç ilişkilerinin
görünen yüzüdür.
Kadına karşı
şiddet kullanımının ortadan kaldırılması için, öncelikle bu konuda bilinçli ve
eğitimli bir toplumu tesis etmemiz gerekmektedir. Ayrıca, kadınların bilgiye,
yardım ve korunma hizmetlerine kolayca ulaşabilmeleri sağlanmalı, kadına
yönelik şiddeti etkin biçimde önleyecek hem ulusal hem de uluslararası kanunlar
çıkarılmalı, kamu eliyle şiddetin nedenleri ve sonuçları net bir şekilde ortaya
konulmalı, toplum ve bireylerin bilinçli hâle gelmesi sağlanmalıdır.
Bütün bunlara
ilave olarak bu konuda yapılması gerektiğini düşündüğümüz -Milliyetçi Hareket
Partisi olarak- bazı düzenleme ve uygulamaları da kısaca ifade etmek
gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle, Türk
Ceza Kanunu’nda kadına yönelik olarak işlenen suçlar yeniden ele alınmalı ve
ceza ve yaptırımları daha da caydırıcı hâle getirilmelidir. Kadın ve kadına
şiddet konularında yazılı ve görsel basınla ilgili hukuki düzenlemeler
yapılmalı, bu konuda bağlayıcı kurallar getirilmeli ve kadın ve kadına şiddet
medyatik nesne olarak kullanılmamalıdır. Medyatik nesne olarak bu şiddetin
kullanılmasının önüne geçmek önemli bir devlet görevdir. Töre ve namus
cinayetleri geçmişten günümüze bir süzgeçten geçirilmeli, bu konuda, eğitim
yoluyla, toplumsal ve kültürel yapıyı olumlu yöne kanalize
edecek faaliyetler planlanmalıdır. Kadınların demokratik hayata eşit olarak
katılımının önü açılmalı, bu konuda kanuni düzenlemeler sağlanmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğiyle ilgili olarak var olan ulusal ve uluslararası ilke ve
kuralların uygulanabilirliği artırılmalı ve bu konuda her aşamada yaptırım
uygulanmalıdır. Özellikle kadınlara ve kız çocuklarına yönelik barınma ve
danışma merkezleri açılmalı, kamunun bu kurumlara desteği sağlanmalı ve
uygulamaları titizlikle denetlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, adını bile
telaffuz etmekten mahcubiyet duyduğum bu günde hem ülkemiz hem de
dünya kadınlarına, inancımızdan, yaradılışımızdan gelen eşitlik anlayışıyla
şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Şiddetin, nefretin,
haksızlığın olmadığı; adaletin, hoşgörünün ve eşitliğin egemen olduğu bir ülke
ve bir dünya dileğiyle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ekici.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Canan Arıtman, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Arıtman.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Cumhuriyet Halk
Partisi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için her zaman mücadele vermiştir ve
bu ülkede, bu topraklarda yaşayan kadınların şiddetsiz bir ülkede
yaşayabileceği sürece kadar da bu mücadeleye devam edecektir.
Bugün 25 Kasım
yani Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü.
21’inci yüzyılın Türkiye’sinde kadınlar için durum çok vahimdir. Kadın
cinayetlerinde 2002-2009’a kadar olan sürede yüzde 1.400’lük artış olmuştur.
Ülkemizde hiçbir konuda bu denli yüksek bir artış görülmemiştir ama kadın
cinayetleri de yüzde 1.400 oranında artmıştır devri iktidarında AKP’nin.
Bugün ülkemizde
her gün 3 kadın öldürülüyor. Aile içi şiddet çok yüksek, kadına yönelik şiddet
her geçen gün artıyor. Kadınların fiziksel şiddete maruz kalma oranı yüzde 39
yani bugün ülkemizde her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddetin mağduru ve bu
kadınların da 4’ü bu şiddetle orta ve ağır ölçüde yaralanmaktadır.
Şiddetin diğer
tipleriyle yani cinsel şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, sosyal
şiddet yönleriyle birlikte bugün bu ülkede kadınların şiddete maruz kalma oranı
yüzde 97 gibi çok korkunç bir orandır.
Öncelikle
ülkemizde neden kadına yönelik şiddet bu kadar şiddetli yükseliyor diye
sormamız lazım. Şiddeti önlemek için sorunun nerede olduğunu görebilmemiz
lazım.
Bakın, geçtiğimiz
süreçte kadından yana yasalar çıkardığımızı söylüyoruz. Evet, çıkardık,
yüzlerce önerge verdik bu konuda, araştırma önergeleri verdik, komisyonlar
kurduk, alt komisyonlar, üst komisyonlar, daimî komisyonlar kurduk, genelgeler
çıkarıldı ama hiçbir işe yaramıyor. Kadına yönelik şiddet arttıkça artıyor
çünkü “mış” gibi yapıyoruz, kadına yönelik şiddetle
mücadele ediliyor gibi yapılıyor ama aslında, özünde mücadele edilmiyor.
Giderek bu toplumda
cinsiyet ayrımcılığı artıyor. Zaten bununla ilgili uluslararası raporlarda
Türkiye'nin, Türkiye’deki kadınların ne kadar ağır bir cinsiyet ayrımcılığı
yaşadığı belgelenmektedir. İşte en son Dünya Ekonomik Forumu’nun 2010 Cinsiyet
Ayrımcılığı Raporu’nda Türkiye 134 ülke arasında 126’ncı sıradadır, sondan
8’inci sıradadır. Bizden sonra Yemen gibi, Suudi Arabistan gibi, yeni kurulmuş
birkaç küçük Afrika devleti gibi ülkeler var.
Bakın, biz, son
beş yılda, bu rapora göre tam 21 sıra geriledik. Bir yılda 16 sıra
gerilediğimiz oldu. Hâlbuki birçok ülke, kadınları için yaptığı değişiklikler
ve pozitif uygulamalarla bir yıl içerisinde 15-20 sıra yukarıya çıkabiliyor.
Evet, neden böyle
oluyor? Neden cinsiyet ayrımcılığı artıyor? Çünkü ülkemizde kadının statüsü düşüyor,
düşürülüyor, kadın geriye götürülüyor, kadın güçsüzleştiriliyor.
Bugün ülkemizde 5
kadından 1’i okumaz yazmaz durumdadır. Doğu ve Güneydoğu’da her 2 kadından 1’i
kör cahildir. Bugün 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde, bu ülkede yaşayan
kadınların yüzde 41’inin ilkokul diploması dahi yoktur, bırakın bir meslek
sahibi olmasını, ilkokul diplomasına bile sahip değildir. Yani bugün
kadınlarımız, mesleği yok, işi yok, parası yok, sosyal güvencesi yok, iş
hayatında yok, karar mekanizmalarında yok, siyasette yok konumundadır.
Dünyada kadının
iş gücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz. İş gücüne
katılım oranı yüzde 24, kadın istihdamı yüzde 22, bu kadın istihdamı büyük
kentlerde yüzde 17’ye kadar düşüyor. Yani bu demektir ki her 10 kadından 8’i iş
yaşamının dışındadır. Evet, zaten içinde olanlar da kayıt dışı ekonomide, düşük
ücretle, güvencesiz bir şekilde, hani, o televizyonda bir dizi vardı, aynen
onda olduğu gibi tam bir itilmiş kakılmış durumunda ancak iş gücüne dâhil
olabilmektedir.
Ülkemizde 155
vali var, ama bir tanesi bile kadın değildir. Kadın belediye başkanı oranımız
yüzde 1 bile değildir, binde 9’dur. Ulusal Mecliste kadın oranı yüzde 9, yerel
parlamentolarımızda ise sadece yüzde 4’tür. Acaba biliyor musunuz ki 81
ilimizin 36’sının il genel meclisinde hiç kadın üye bulunmamaktadır. Bu tablo
21’inci yüzyılın Türkiye’sine yakışmamaktadır. İşte neden böyle bir ağır
cinsiyet eşitsizliği yaşanmaktadır? Neden kadın bu kadar ağır şiddete maruz
kalmaktadır? Neden bu şiddet artmaktadır? İşte bu soruların cevabı bu
gerçeklerdedir. Ama hâlâ ne yazık ki, Başbakanımız kadınlara ancak “3 çocuk
doğurun.” demektedir. Ben kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, haydi siz eve
gidin, marş marş, 3 çocuk doğurun yani cinsiyetçi
rolde kalın demektedir.
Bakın, ne yazık
ki, bu ülkede iktidar tarafından kadın hakkı sadece türban hakkıyla
sınırlanmaktadır, bundan ötesine izin verilmemektedir.
Devlet kadınların
da birincil insan hakkı olan yaşam hakkını dahi korumamaktadır, yüzde 1.400
oranında artan kadın cinayetlerine seyircidir, yani “Erkek vurur, devlet
korur.” zihniyeti hâkimdir.
Değerli
milletvekilleri, bir şey sormak istiyorum: Her şeye çok kolaylıkla ağlayıveren
devlet büyüklerimiz, Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız her şeye çok kolaylıkla
ağlayıveriyorlar ama niçin bu ülkede erkek şiddeti nedeniyle ölen, öldürülen
kadınlarımız ve kız çocuklarımız için bir damlacık gözyaşı dökmüyorlar? Neden
kadınlara sadece “Gidin çocuk doğurun, eve gidin çocuk doğurun.” diyorlar da
“Okuyun, çalışın, kazanın, kendi ayaklarınızın üstünde durun, güçlü olun, ben
sizin güçlü olmanız için devletin bütün imkânlarını seferber edeceğim.”
demiyorlar? Neden en azından böyle bir günde dahi kadına yönelik şiddetin
devletin tüm imkânları seferber edilerek önleneceği, mücadele edileceği sözünü,
güvencesini vermiyorlar? Neden Başbakanımız kadın cinayetlerinin faillerine de
“Biz katile katil deriz.” demiyor? İşte, kadına yönelik şiddetin artışının
cevaplarını buralarda aramak lazımdır. Çünkü, bunlar,
hep beyin altına yollanan mesajlardır, kadını ikincil konumda bırakan
mesajlardır.
Şimdi, bakın,
bilim diyor ki, kadını çocuk yapmaya zorlamak şiddetin, şiddet uygulamanın
tiplerinden, yöntemlerinden biridir. Kadınların eğitimden
yoksun bırakılarak eve mahkûm edildiği; iş yaşamının, siyasetin, karar
mekanizmalarının dışında bırakılarak güçsüzleştirildiği; eğitimsiz, işsiz,
güvencesiz, yoksul bir hâlde eve ve erkeğe mecbur ve mahkûm bir hâlde kendi
kaderine terk edildiği koşullarda şiddetin ilk hedefi de doğal olarak en
korumasız, toplumun en korumasız, en zayıf kesimi olan kadınlardır. Kadın
güçsüz bırakılırsa ona yönelik şiddet de artacaktır.
Atatürk, 1923’te
İzmir’de şöyle diyordu: “Bir toplumun yarısı zincirlerle ayağından yere
bağlıyken diğer yarısının göklere yükselmesi mümkün değildir.” Evet, buna
inanan bir lider olarak Atatürk, Türk kadınını yükselterek, yücelterek,
statüsünü yükselterek cumhuriyeti kurdu. Çünkü gerçek, çağdaş bir demokrasinin
olduğu ve sürdürülebilir kalkınması olan bir ülke hedeflemişti. Ama bakın, bu
ülkenin kadınları güçsüzleştirildikçe ülkemizin de güçsüz hâlde kalacağı çok
açık, çok net görülen bir olgudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum iki dakikada.
BAŞKAN – Buyurun.
CANAN ARITMAN
(Devamla) – Bir şey daha söylemek istiyorum. Ünlü İngiliz düşünür John Stuart Miller’in bir sözü var,
der ki : “Bir ülkenin, bir toplumun uygarlık düzeyini eğer görmek ve ölçmek
istiyorsanız kadınlarının durumuna bakmanız yeterlidir.” Bu ölçütü ülkemiz
için, ülkemiz kadınları için uyguladığımız zaman, ne yazık ki, ülkemizin
uygarlık yarışında çok geri kaldığı ortadadır.
Kadına yönelik
şiddet, ayrımcılığı ve eşitsizliği sürekli hâle getirmekte olup, kadının
hayatının denetlenmesinde başvurulan evrensel bir baskı aracıdır.
Şimdi, ülkemiz
liderleri, yazarları, aydınları, entelleri “demokrasi” sözünü ağızlarından
düşürmüyorlar. Demokrasi, demokrasi, demokrasi… Artık, bu bile yeterli olmuyor,
“ileri demokrasi” söylemlerine geçtiler. Ama, ben
soruyorum: Hangi hakla demokrasi sözünü ağzınıza alabiliyorsunuz? Bu ülkede
nüfusun yarısının en temel insan haklarını kullanamadığı, hakların sadece yasa
sayfalarında kaldığı, yaşama geçmediği bir ülkede, kadınsız meclislerle mi
ileri demokrasi oluyor? Kadına yönelik şiddetin yüzde 97 oranında olduğu, kadın
cinayetlerinin yüzde 1.400 oranında arttığı bir ülkede ileri demokrasiden
bahsetmek mümkün müdür? Ne zaman ki kadınlar, meclislerde, politik alanlarda,
karar alma ve uygulama mekanizmalarında eşit oranlarla yer alır, sadece yönetilen
olmayıp yönetenlerin de yarısı olur, işte o zaman ancak ileri demokrasiden
bahsedebiliriz. İşte ancak o zaman, bunları yapabilenler, bunlar için mücadele
eden insanlar, aydınlar, siyasetçiler “demokratım” diyebilme hakkına sahip
olurlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(Devamla) – Sayın Başkan, selamlayacağım sadece.
Evet, değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
nüfusumuzun, toplumumuzun yarısı olan kadınların, yüzde 91’i erkek olan
meclislerle yönetilmediği, yüzde 97 oranında şiddete maruz kalmadığı, yüzde
1.400 artışlarla öldürülmediği bir ülkede yaşamaları, çocuklarını böyle bir
ülkede yetiştirmeleri ve istedikleri zaman, istedikleri sayıda çocuk sahibi
olabilecekleri bir ülkede yaşayabilmeleri için yani gerçek bir demokraside,
eksiksiz insan hakları, kadının insan haklarında eksiksiz yaşamaları için
mücadele etmeye kararlıyız ve bu mücadelede, toplumun diğer yarısı olan
erkekleri de, diğer yarıyı da, hakları ihlal edilen, şiddete maruz kalan yarısı
için mücadele etmeye davet ediyor, sizleri de saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arıtman.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, kadına yönelik şiddet
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış bulunmaktayım. Grubum adına
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Kadına yönelik
şiddet maalesef ki insanlık tarihinin en köklü sorunlarından biridir ve bugün
itibarıyla da ülkemizin ve aynı zamanda bütün dünyanın evrensel bir
gerçekliğidir. Kadına yönelik şiddet, ataerkil kültür içerisinde meşruiyetini
kazanmış ve dünyanın birçok yerinde toplumsal olarak benimsenmiştir. Bu şiddet
türü, başka hiçbir canlı örneğinde göremeyeceğimiz şekilde, kız çocuğunun anne
rahmine düşmesinden itibaren başlamakta ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında
devamlı olarak tezahür etmektedir. Kadına yönelik şiddet bir hak ihlalidir ve
kadınların fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini tehdit etmektedir ve bugün
itibarıyla dünyada yaşanan en yaygın ve yıkıcı nitelikteki şiddet türüdür.
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin 2002’de kabul ettiği tavsiye kararı bu
vahameti gözler önüne sermektedir. Buna göre on altı-kırk dört yaş arası kadın
ölümlerinde kadına yönelik şiddet, kanser, trafik kazaları ve savaştan daha
büyük bir risk faktörü oluşturmaktadır.
Tarih öncesine uzanan ataerkil düzen modern toplum düzeninde bir
rejim hâlini almıştır ve bu cinsiyet rejimi kadına yönelik şiddete kaynaklık
etmekle birlikte ataerkil bir kurguyla düzenlenmiş olan toplumsal zeminde yaşam
mücadelesi veren kadınların toplumsal yaşamın hemen bütün alanlarında geri
bırakılmasına neden teşkil etmektedir ve bu da kadına yönelik şiddetin
doğmasının ve önlenememesinin en önemli nedenini oluşturmaktadır. İşte bu cinsiyet rejimi, ülkemizde çok sarsılmaz bir şekilde
varlığını sürdürmekte ve bütün toplumsal alanlarda kendisini yeniden
üretmektedir ve bu devamlılığın sonuçları ise esasen toplumun bütün kesimlerini
bağlayan ağır sonuçlar ortaya koymaktadır. Nitekim,
cinsiyet eşitsizliği, dünyada olduğu kadar ülkemizde daha da derin bir şekilde
seyretmektedir. En son Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Kadın Erkek Eşitliği
2008 Raporu’nda Türkiye'nin sahip olduğu yer, bu gerçeği açıkça
belgelemektedir. Türkiye, raporda, yaşamın bütün alanlarında kadın-erkek eşitliği
konusunda listenin en sonunda yer almakta ve daha da kötüsü, dünyada nispeten
ilerleme kaydedilirken Türkiye her yıl geriye gitmektedir. Bu alanlara politik
alan da dâhildir.
Namus ve töre
adına işlenen cinayetler ve kadınlara uygulanan işkence ve kötü muameleler,
ülkemizde son yıllarda yüzde 25 artış göstermiştir. Türkiye’de her 3 kadından
1’isi şiddet görmekte ve bu şiddet yüzde 65 gibi yüksek bir oranda ölümle
sonuçlanabilmektedir. Kadınların yüzde 97’si ise şiddet türlerinin herhangi
birine veya birkaçına kaçınılmaz olarak maruz kalmaktadır. Bu şiddet türleri
içerisinde en görünür nitelikte olanı ise namus cinayetleridir. Son beş yıl
içerisinde, resmî verilere göre, ülkemizde 2 bin dolayında kadın namus
cinayetlerine kurban gitti ve sayısı 6 bine ulaşan kadın da intihar etti.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle aile içerisinde kadına yönelik olarak
gerçekleşen şiddet, en yaygın şiddet türü olarak tezahür etmekte ve ev içinde
kadınların maruz kaldığı şiddetin görünmeyen önemli bir kısmını
oluşturmaktadır. Toplumsal bilinçte aile içi şiddetin özel alana ait bir sorun
olarak görülmesi bu şiddeti pekiştirmektedir. Oysa,
kadına yönelik şiddet aile içerisinde başlayıp biten mahrem bir sorun değil,
bilakis toplumsal ve siyasal bir olgudur ve sonuçları itibarıyla da toplumsal
etkileri bulunmaktadır. Bütün şiddet türleri gibi aile içi şiddetin de
toplumsal düzeyde ciddi bir maliyeti bulunmaktadır. Aile içi şiddet, toplumsal
yaşamın kalitesi ve verimliliği, ekonomik, sağlık ve hukuksal alanlarda bütün
yakıcılığıyla etkilerini göstermektedir.
Militarist politikalar, düzeni şiddet yolu ile
korunmak adına üretilirler. Ülkemizde devletin sahip olduğu militarist yapı
toplum genelinde bir şiddet sarmalı yarattığı gibi, kadınlar militarizmin
yarattığı şiddetin nesnesi yapılmışlardır. Özellikle olağanüstü hâl ve savaş
koşullarında Kürt kadınları artı olarak büyük bir şiddete maruz kaldı.
Korucular ve güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen şiddet, gözaltında
taciz ve tecavüz Kürt kadınlarının savaş koşullarında yaşadıkları şiddetin en
yaygın olanlarıdır. Nitekim, gözaltında güvenlik
güçlerince gerçekleştirilen tecavüzler uluslararası platformlarda da
ispatlanmıştır.
Bununla beraber,
bu süreçte ortaya çıkan zorunlu göç, kadınların göç ettikleri metropollerde yoksulluk ve adaptasyon sorunları altında daha
da ezilmelerine neden olmuştur ve ne yazık ki bölgede, özellikle de Batman’da
kadın intiharlarında ciddi bir artış gerçekleşmiştir. Öz kıyımların bu düzeyde
artış göstermesinin kadınların maruz kaldıkları şiddetin ve yaşam zorluklarının
bir göstergesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce ifade ettiğim gibi, kadına yönelik şiddetin temel
nedeni ataerkil sistemdir. Bu nedenle, elbette ki savaş olsa da olmasa da kadın
şiddet görmektedir. Ekonomik, küresel kriz, işsizlik, yoksulluk olsa da olmasa
da kadınlar yine de şiddete maruz kalmaktadır. Ancak ne var ki başta savaş
olmak üzere bütün felaket dönemlerinde toplumda artış gösteren şiddetin önemli
oranda mağdurları yine kadınlar olmakta, kadınların maruz kaldığı şiddet
çetrefilleşmektedir.
Bu nedenle,
savaşın son bulduğu bir vatanda her türlü eşitsizlikle beraber cinsiyet
eşitsizliğinin de demokratikleşme hedefi olduğu bir siyasi anlayışın kadına
yönelik şiddet ve mücadelede bize önemli bir mesafe kazandıracağı inancındayım.
Bu konuda devlete
ve Hükûmete önemli görevler düşmektedir. Kadına
yönelik şiddete karşı mücadelede devlet hem kendi üzerine düşen bu önemli rolü
oynamalı hem de bu mücadeleyi yürüten kadın örgütlerine destek vermelidir. Nitekim, devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bütün
yurttaşlarımızın yaşam haklarını garanti altına almayı ve kimsenin insan
hassasiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamayacağını
taahhüt etmiştir. Türk Ceza Kanunu’nda ise kadının aile içerisinde ya da
herhangi bir alanda maruz kaldığı şiddet suç olarak tanımlanmıştır.
Yine, Türkiye’nin
imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerde, kadına yönelik şiddetle mücadele
devletin öncelikli sorumluluklarından biri olarak kabul edilmiştir.
Dünyanın ve
ülkemizin en yakıcı sorunlarından olan kadına yönelik şiddetin önlenmesi
amacıyla yürütülen mücadelenin etkin olabilmesi için devletin ve Hükûmetin göstereceği duyarlılık ve kararlılık olmazsa
olmaz niteliğinde bir gerekliliktir. Bu bağlamda devlet, öncelikle şiddet
mağduru olan kadınların korunmasında kendisine düşen bu önemli sorumluluğu
yerine getirmelidir. Şiddet tehdidi altında bulunan kadınlara sağlık ve
hukuksal alanlarda destek sunulmalı, mağdur olan kadının güvenliği
sağlanmalıdır. Zira mevcut durumda devlet kurumları oldukça yetersiz
kalmaktadır.
5393 sayılı
Belediyeler Yasası’nda, büyükşehir belediyeleri ve nüfusu 50 bini geçen ilçe
belediyelerine kadın sığınağı açma görevi verilmiştir. Ancak nüfusu 70 milyonu
geçen ülkemizde sadece kırka yakın sayıda kadın sığınağı mevcuttur ve bu
sığınaklar da gerekli düzeyde hizmet verememektedirler.
Sonuç olarak
ülkemizde kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin alınmaması kadının hak
ihlaline maruz kalmasına neden olduğu gibi, bu ihlalin yol açtığı sağlık ve
hastalık sorunlarının çözümü için şiddeti önlemeye yönelik politika ve
programlara ayrılandan çok daha fazla kaynak ayrılmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak değinmeden geçemeyeceğim bir noktayı ifade
etmek isterim. Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele süreci bu önemli
sorunun tanımlanmasında, gündemleşmesinde ve çözüm aşamasında önemli kazanımlar
elde etmiştir. Türkiye’deki kadın hareketinin ilk önceliği olmuştur kadına
yönelik şiddete dur demek. Nitekim, kadına yönelik
şiddet yakın tarihe kadar kamusal alanda ve medyada telaffuz dahi edilmemiştir.
Bununla beraber devlet kurumlarının dönüştürülmesinde ve yasal kazanımlarda
kadın mücadelesi önemli bir rol oynamıştır ve hatta kadın ve aileden sorumlu
Devlet Bakanlığının kurulmuş olması dahi kadın örgütlenmelerinin ortak
çalışmasının bir ürünüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Buldan, buyurun.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Daha
sayamayacağım bütün bu önemli nedenlerden ötürü bu mücadelede emeği geçen bütün
kadın örgütleri ve kadın hareketinin emektarlarına şükranlarımı sunuyor,
hepsini saygıyla, sevgiyle selamlıyor, Genel Kurulu da ayrıca saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Buldan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Şahin.
FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına verilmiş olan kadına karşı şiddetle mücadeleyle ilgili araştırma
önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 25 Kasım,
Kadına Şiddetle Mücadele Günü. Bugün sizlerle önemli bir başarımızı paylaşarak
sözlerime başlamak istiyorum. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu Başkanlığında dün diğer Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve Demokrasi
Partisi gruplarıyla beraber yaptığımız ön görüşmede kadın meselesinin partiler
üstü bir sorun olduğunu, kadına karşı şiddetle mücadelenin de partiler üstü bir
sorun olarak mücadele edilmesi gerekliliği kararıyla bugün bütün kadın
milletvekillerimiz Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığımızın başkanlığında
toplandık ve ortak bir basın bildirisi yayınladık. Bu, bizim için önemli
bir birlikteliktir, önemli bir başarıdır. Yalnız Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun 2 kadın milletvekilinden bir tanesi yurt dışında olduğundan dolayı bu
toplantılarımıza katılamamıştı ve sabahki basın bildirisi toplantımızda da
yoktu.
Bu yaptığımız
toplantıda araştırma önergesinin yeterince verildiği, bu konunun yeterince
araştırıldığı, aslolan şeyin bundan sonraki
izlemenin, çalışmanın ve değerlendirmenin, gelinen noktanın ileriye gidilmesi
adımının olduğu kararlaştırılmıştır. İnşallah bundan sonraki seçimlerde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu daha çok kadın parlamenteri Parlamentoya
taşıyarak bu sorunların takibini daha yakinen takip edecek ve bu noktada
grubumuzun yapmış olduğu çalışmaları daha iyi paylaşacaktır diye umuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugünü anlamamız için geçmişi bilmemiz ve gelecekteki yol
haritasını iyi çizmemiz gerekiyor. 2002’de AK PARTİ olarak yola çıktığımızda
“Önce insan.” dedik, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” dedik. Kadın, erkek
herkesin yaşam kalitesini yükseltmek için de büyük bir mücadele verdik. 2004 yılı itibarıyla bizim görevimiz yasama ve denetleme, aynı
zamanda toplumsal sorunlarda araştırma yapma ve Hükûmete,
yürütmeye yol gösterme olduğu bilinciyle araştırma komisyonumuzu kurduk, bugün
Bekir Başkanımın da hukukçu olarak araştırma komisyonunda görev yaptığı, Canan
Arıtman Milletvekilimizin, Nevingaye Erbatur Milletvekilimizin de içinde olduğu dört aylık çok
önemli bir çalışma yaptık. Hem teorik olarak yapmamız gereken her şeyi
yaptık, akademisyenlerle, sivil toplumla iş birliği yaptık hem sahaya indik,
kadın sığınmaevindeki kadınlarımızla, cezaevindeki
erkeklerimizle, Doğu ve Güneydoğu’daki aşiret reislerimizle, kanaat
önderlerimizle bir araya geldik ve yaptığımız çalışmanın sonunda gördüğümüz çok
önemli bir şey vardı: Şiddet dediğimiz şeyi de devlet hâlâ gündemine almamış, istatistiki veri olarak bile hiçbir kurumda istatistiki veri
adına bir çalışma yapılmamıştı. Yaptığımız çalışmada son beş yılı tarattık,
Emniyet Genel Müdürlüğünden, Adalet Bakanlığından kadına karşı şiddetle ilgili
şehirlerin suç haritalarını çıkardık ve gördüğümüz bir gerçek vardı ki göç alan
şehirlerde, büyük şehirlerde şiddet olgusu çok daha fazla oluşmaktadır.
Özellikle göçün yönetilememesi, geleneksel aile yapısından modern aile yapısına
geçişteki sıkıntılar, tarım sektöründen sanayi sektörüne geçişteki sıkıntılar,
büyük aileden çekirdek aileye geçişteki sıkıntılar zaman zaman
şiddet olarak karşımıza çıkmakta ve en çok da kadınlarımızı ve çocuklarımızı
vurmaktadır.
İki bacaktaki
çözüm önerimizi önemsedik. Birincisi, kadınımızın, kız çocuğumuzun bireysel
olarak güçlendirilmesi ve eğitilmesi çok önemliydi, istihdam alanında ekonomik
olarak güçlendirilmesi çok önemliydi ama ikinci bacak da en az bu kadar
önemliydi. Bu da erkeklerin zihinsel dönüşümüydü. Erkeklerin kadının bedeni
üzerindeki namus anlayışının artık değişmesi, dönüşmesi, modern dünyaya ayak
uydurması gerekiyordu.
Bu iki bacak
üzerinde yaptığımız çalışmada geldiğimiz nokta çok önemli bir sonuçtu.
“Araştırma komisyonları çalışır, araştırma sonuçları tozlu raflarda kalır.”
şeklinde genel bir kanaat oluşmuştu yıllardır. Bunu değiştirdik. Bu araştırma
komisyonu, bu gördüğünüz kitapçık Sayın Başbakanımızın genelgesine dönüştü.
Sayın Başbakanımız “Kadına karşı şiddet toplumsal bir sorundur ve derhâl
çözülmelidir.” diye genelgede hangi kuruma, hangi kuruluşa, hangi bakanlığa ne
iş düşüyorsa zaman planlamasıyla genelgeyi yayınlattı ve bir şey daha yaptı:
Her üç ayda bir kurumların yaptığı bütün çalışmalar geri bildirim olarak
Başbakanlıkta toplanacaktı.
Peki, bunlar
yapıldıktan sonra ne oldu? Bunlar yapıldıktan sonra, biraz önce yine Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Sözcüsünün tavsiye kararı olarak söylediği şey Türk Ceza
Kanunu… Bakın, otuz beş yıl sonra Türk Ceza Kanunu 22’nci Dönem Parlamentosunda
bizlerin de imzasını attığı şekilde değiştirildi ve otuz beş yıl sonra değişen
Türk Ceza Kanunu’nda en büyük kazanım kadın haklarındadır, çocuk haklarındadır.
Bundan önce ne vardı? Töre ve namus cinayetlerinde indirimler vardı. Töre ve
namus adına işlenen suçlarda nitelikli adam öldürme suçundan ceza almıyor ve
iki üç yıl gibi çok kısa sürede ceza alarak ondan sonra çıkarılıyordu. Ama
yaptığımız çalışmada nitelikli adam öldürme suçundan dolayı ceza almasını
sağladık ve bir şey daha başardık: Azmettirme. Töre ve namus cinayetlerinde
eğer bir azmettirici varsa bunun da nitelikli adam öldürme suçundan ceza
almasını sağladık. Şimdi ne oldu? Uygulamalarda Yargıtay içtihatları oluşmaya
başladı. O iki üç yıl içerisinde çıkan suçlular bugün en az on beş-yirmi yıl,
yirmi beş yıl, gerektiğinde otuz yıl ceza almaya başladı.
Ceza uygulamaları
önemli, önleyici faktörler ama bizim için aslolan
şey, koruyucu ve önleyici tedbirler almaktı. Koruyucu ve önleyici tedbirler alabilmemiz
için de bizim yasal altyapıyı oluştururken beraberinde uygulamaları takip
etmemiz gerekiyordu.
4320, Ailenin
Korunması Kanunu. Nedir bu diyecek olursanız, şiddet uygulayan erkeğin evden
uzaklaştırılmasıydı. Aslında 98 yılında çıkmıştı ama 2003 yılında AK PARTİ
İktidarının aile mahkemesi kurulana kadar da bir türlü uygulamalara
geçememişti, kâğıt üzerinde kalmıştı. Ne zaman ki aile mahkemeleri kuruldu,
4320 -şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılması- çalışmaya başladı.
Biz bunu da
yeterli görmedik, 4320’de bir değişiklik daha yaptık ve dedik ki: “Eğer sürekli
şiddet uyguluyorsa bu erkeğin psikolojik problemi vardır ve tedavi edilmesi
gerekir.” şeklinde de önemli bir ayrımı koyduk.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sorun, toplumsal sorun, yalnızca AK PARTİ
İktidarının, yalnızca 23’üncü Dönem Parlamentosunun çözebileceği kadar kolay
bir sorun değil. Modern dünyada dil, din, ırk, etnik köken ne olursa olsun
şiddet olgusuyla, kadına karşı şiddetle ilgili çok ciddi mücadele ediliyor.
İngiltere’de yapılan bir araştırmada şiddetin direkt maliyeti hesaplanıyor, bir
de dolaylı maliyeti hesaplanıyor, hesaplandığı zaman dolaylı maliyetin direkt
maliyetten 4 kat fazla olduğu anlaşılıyor. Çünkü istihdamda düşüş, verimlilikte
düşüş, iş gücünden uzaklaşma, bunların hepsinin bir maliyeti var ama daha da
önemlisi, eğer koruyucu ve önleyici tedbirleri hayata geçirebilirseniz bu
maliyetler dörtte 1 de düşüyor. Biz bu bilinçle kadın sığınmaevlerinin
sayılarının çoğalmasını çok önemsiyoruz. Kadın sığınmaevine
gelen kadınlarımızın psikolojik, hukuksal ve ekonomik problemlerinin
çözülebilmesi için kadın sığınmaevlerinin
kademelendirilmesi gerektiğini önemsiyoruz. Artık bunların üzerine gitmemiz
gerekiyor. Yeniden araştırmanın, yeniden Amerika’yı keşfetmenin hiçbir anlamı
yok, araştırılmış ve kitaplaştırılmış. Aslolan şey,
gelinen kurumlar arası iş birliğini çoğaltmak, hangi kuruma ne iş düşüyorsa
bunu başarmak. Bunun için de en önemli bakanlıklar Adalet Bakanlığıdır, Emniyet
Genel Müdürlüğüdür, İçişleri Bakanlığıdır. Bu sorun yalnızca kadından ve
aileden sorumlu Bakanlığın görevi değildir. Bu, ilgili bakanlıkların çalışması
gereken ve önemli şekilde sistem ve koordinasyon oluşturması gereken bir
sorundur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, iki ay önce bu yaptığımız çalışmalardan sonra
Emniyet Genel Müdürlüğü kendini yeniden yapılandırdı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şahin, buyurun.
FATMA ŞAHİN
(Devamla) - …ve dedi ki: “Kadına karşı şiddet İçişleri Bakanlığının en önemli
sorunlarından bir tanesidir.” Bununla ilgili bir asayiş daire başkanlığı
altında şube müdürlüğü oluşturuldu, şube müdürlüğüne bağlı dört tane amirlik
oluşturuldu. Bu amirliklerin içerisinde, ki gece
yarısı ayağında terliğiyle, çocuklarıyla sokakta kalan kadına sosyal devlet
olarak Alo Şiddet hattını zincirin bir halkası olarak çalıştırmak, kapıya
geldiği zaman kolluk kuvvetlerinin “Kocan, sever de döver de.” anlayışıyla
değil veya “Sen ne yaptın da bunu hak ettin?” anlayışıyla değil, ona bir insan
olarak, kadına insan haklarını en üst düzeyde uygulayan bir kurum olarak
yapması gereken şeyleri kendi görev alanına aldı. Bu çok önemli bir
başlangıçtır. Şiddet gören bir kadının gideceği ikinci yer acildir,
hastanelerdir. Sağlık Bakanlığı ile yapılan bir protokol sonucunda da bunun
takibi kayıt altına alınmaya başlamıştır ve bununla olan mücadele devam
etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şahin, lütfen tamamlayınız.
FATMA ŞAHİN
(Devamla) – Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığımızda kadına karşı şiddetle ilgili
çok önemli çalışmalar yapılmaktadır. İslam dininin bir sevgi ve hoşgörü dini
olduğunu, hiçbir sebeple ölümün bu konuda hoşgörülü olamayacağını ve kadının bu
konudaki toplumsal cinsiyetinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da takibi
yapılmaktadır. Ataerkil, katı gelenek görenek ve erkek bakışı İslam dininin bir
parçası gibi gösterilemez ve yüce dinimize de burada haksızlık yapılamayacağını
düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken eğer bugün kadına karşı şiddetle ilgili
bir şey konuşuyorsak, eğer bugün dünyada hiçbir örneği olmayan,
üniversitelerimizde kılık kıyafetinden dolayı eğitim hakkı engelleniyorsa bu,
kadına karşı en büyük şiddetten biridir.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Niye yanaşmıyorsunuz çözmeye o zaman Fatma Hanım?
FATMA ŞAHİN
(Devamla) – Bu Parlamento, 23’üncü Dönem Parlamentosu bunu çözebilmek için de
gerekli iradeyi gösterebilmeli ve önümüzdeki dönem bu sorun da arkamızda
kalarak önümüze bakmalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Şimdi neden çözmüyorsunuz?
FATMA ŞAHİN
(Devamla) – Amacımız ve hedefimiz cumhuriyetin 100’üncü yılında… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şahin, iki defa uzattım.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Karar yetersayısı istiyoruz.
BAŞKAN –
Arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağız. İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
3.- (10/78) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25/11/2010 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
25.11.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 25.11.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (İstanbul’daki İmar
uygulamaları); (10/78) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
görüşmesinin, Genel Kurul’un, 25.11.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Soysal.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’la ilgili,
İstanbul’daki plan tadilleriyle ilgili, İstanbul’a dönük bir yoğunlaşma
hareketinin ranta dönüştüğü gerçeği üzerinden burada
bir Meclis araştırması yapılmasını gerekli gördük.
İstanbul yoğun bir kent. İstanbul tarihî,
kültürel mirasın yer aldığı bir kent ama ne yazık ki The
Economist dergisinin yapmış olduğu araştırmaya göre
kent yaşanabilirlik sıralamasında 110’uncu sırada. Aslında 90’lı yıllarda
yaşanabilirlik sıralamasında 84’üncü iken 110’uncu sıraya gelmiş. İstanbul
gerçekten çok önemli sorunlarla boğuşuyor. Bu sorunların
başında ulaşım ve trafik sorunu. Peki, trafik sorunu neden var? Trafik
sorununa baktığımız zaman İstanbul’da 2 milyon 400 bin araç üzerinde kayıtlı
iken ancak 1 milyon 300 bin araçlık yol hacmimiz var. Bu da İstanbul’da sadece
kırk beş dakikalık trafik tıkanıklığının getirdiği fatura İstanbul halkına
yıllık 2 milyar dolara mal oluyor. Peki, ulaşım ve trafik niye var? Plansız
kentleşmeden var. Dünyanın hiçbir gelişmiş kentinde “plan tadili” diye olgu
olmaz. O plan tadili olgusu ne yazık ki İstanbul’da var. Niçin plan tadiline
ihtiyaç duyarız? Niçin plan tadili olmalıdır?
Örneğin,
İstanbul’un çok temel sorunları var iken, ulaşım, trafik, deprem, doğal afetler
gibi sorunları var iken bununla ilgili Büyükşehir Belediye Meclisindeki
komisyonlar senede bir kez bile toplanmaz iken İmar Komisyonu her hafta
onlarca, yüzlerce dosya ile bir araya gelir. Öyle bir gelir ki 1984 ve 89
senesinde parsel bazında plan tadili sayısı 450 iken, 89-94 senesinde 420 iken
ne yazık ki son sekiz yılda 1.600’ün üzerinde parsel bazında plan tadili
yapılmıştır. Bu kentleşmenin, bir plansızlaşmanın getirdiği olumsuzlukların da
bedelini İstanbul halkı, vergi ödeyen yurttaşlarımız ödüyor. Örneğin,
İstanbul’da, İstanbul’un en yoğun olan bölgelerinde bir plan tadiline yoğunluk
katılıyor, o yoğunlukta birileri rant elde ediyor, o
rantın sonucunda oranın ulaşım ve altyapısını da kamu üstlenmiş oluyor, doğal
olarak da kamu adına yurttaşlarımız üstlenmiş oluyor ve maalesef İstanbul’da bu
plan tadillerinin getirmiş olduğu yoğunluk İstanbul’un siluetini de ortadan
kaldıran bir anlayışı gösteriyor.
Gelişmiş kentlere baktığımızda, örneğin bir Amsterdam’da kişi
başına düşen yeşil alan 16,5 metrekare, Londra’da 13 metrekare, Viyana’da 18
metrekare iken İstanbul’da -belediyenin rakamıyla söylüyorum- büyükşehir
yetkililerinin verdiği resmî rakama göre 6,9 ama görüyoruz ki orada da orman
alanları da bu işin içine katılmış çünkü Şehir Plancıları Odasının vermiş
olduğu bilgiye göre 3,2’dir kişi başına düşen yeşil alan.
Şimdi, tabii,
böyle bir tarihî, kültürel mirasın kentin yoğun olan bölgelerine yeni
yoğunluklar katacak olması beraberinde rantı da
getiriyor. Yani bu, doğal olarak İstanbul’un bir ihanetle karşı karşıya
olduğunu görüyoruz.
Şimdi
gündemimizde ne var? 3’üncü köprü var. Bakın, değerli arkadaşlar, 1’inci köprü
çevre yolu idi. Şimdi o 1’inci köprü ve çevresi çevre yolu mu? Değil. 2’nci
köprü ne idi? Transit yol idi. Şimdi 2’nci köprü transit yol mu? Değil. Sağında
solunda yapılaşmalar. 3’üncü köprü de bundan farklı olmayacak. Onun için
söylüyorum 3’üncü köprünün adını soranlara “İstanbul’a ihanet köprüsü” olur.
Kentin yoğun olan bölgeleri, işte o köprülerin sonucunda. Elbette köprüler
olacak ama plansız kentleşmenin ürünü olarak baktığımız zaman o iki yolun da
etrafını bir yapılaşma aldı. Niye? Plan tadilleriyle aldı. 2’nci köprü de
bundan farklı olmadı üstüne yapılan plan tadilleriyle. Sonuçta 3’üncü köprü ve
çevresinde de aynı plan tadilleri hayata geçecek. Bunun garantisini de hiç
kimse veremez çünkü o bir dayatmanın sonucu olarak hayata geçecek ve bugün de
görüyoruz, ne yazık ki gerçekten ormanlar talan edilir hâle geldi.
Kent bunu
kaldırmaz. İstanbul tarihî, kültürel miras. Bu mirasa
sahip çıkmak bizim en temel, en biricik görevimiz. 2010 Avrupa Kültür Başkenti
dedik, İstanbul’da ve Türkiye’de yaşayan bütün yurttaşlarımızdan, örneğin
Afyon’da yaşayan çiftçimizden mazot kullanıyor ise 1 kuruş, benzin kullanıyorsa
1,5 kuruş… Rize’deki taksici de, Konya’daki kamyoncu da bunu ödemek durumunda.
Baktığımız zaman üç yıl içerisinde toplanan 750 milyon, yıllık 250 milyon… 2010
senesi önümüzdeki aylarda bitecek. Ne yapıldı Allah aşkına? Burada da bunları
tartıştık, konuştuk. İstanbul’un kültürel, tarihî birikimini Avrupa’yla mı
buluşturduk? Buna dönük önemli etkinlikler mi yaptık? Tarihî, kültürel mirasa
sahip çıkacak birikimleri, yani 2 metre kazdığımızda Osmanlıyı, 4 metre
kazdığımızda Bizans’ı, 6 metre kazdığımızda Roma’yı gördüğümüz, nitekim
Yenikapı’da yapılan kazılarda Neolitik Çağı gördük, sekiz bin, dokuz bin yıllık
tarihî, kültürel mirası yakaladık. Ama baktığımız zaman İstanbul’da, ne yazık
ki, bu 2010 çerçevesinde ne sanatsal ne de kültürel bir faaliyet görebiliyoruz.
Örneğin İstanbul’da Arkeoloji Müzesi’nde 80 bin eser sergilenmektedir ama
depolara baktığımızda 1 milyon 300 bin eser depolarda yatmaktadır. Bu kültürel mirasın, Avrupa’yla, Batı’yla, dünyayla turizm adına
buluşması gerekmez mi? Bu kadar geçmişi olan bu tarihî, kültürel birikim, ne
yazık ki Prag’a senede 20 milyon insan giriyor iken -yedi yüz yıllık kente-
Paris’e 60 milyon insan giriyor iken, bizde, 2010 Kültür Başkenti olmamıza
rağmen bu sayı düştü, üstelik de bir dağılım hâlinde 4,5 milyon insan
girebiliyor. Bu da kültür turisti değil. Yani tarihî, kültürel mirasını
yok sayarak, onu plan tadillerinin altında ezerek, hatta Sayın Kadir Topbaş,
saray muhallebicisi yapma adına bir tarihî, kültürel miras, inanç merkezi, bir
cami alanı olan yeri dahi plan değişikliği yaparak değiştirdi. Örneğin
Boğaz’daki silüeti gereği ön görünüm olan birtakım
yerlerde kendi basit ve onarım ruhsatı ile kaçak bir yapılaşma yaptı. Kim
yapıyor? Şehremini yapıyor. Şimdi o şehremini -bir gurur vesilesi, bununla da
muhtemelen siz de onur duyuyorsunuzdur- İstanbul Birleşmiş Milletler
Belediyeler Birliği Başkanlığını yapıyor. Bu ilk kez olmuyor. Bu böbürlenilecek
veya övünülecek bir şey değildir. Bu daha önce de oldu. Daha önceki belediye
başkanlarımız bunu yaptılar. Hatta bazı belediye başkanlarımız da reddettiler,
böyle bir görevi üstlenmediler.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Camilerle ilgili plan değiştirildi.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Tabii.
Şimdi,
baktığımızda camilerden bile rant elde etme anlayışı
içerisinde. Bakın, 2010 Avrupa Kültür Başkentinin bu tarihî, kültürel
miraslardan nasıl zedelendiğini ve buradan nasıl rantlar
elde edildiğini daha önce açıklamıştım. Aynı şekilde camilerden de… Dün Genel
Başkanımız açıkladı. Orada bile, inanç
merkezlerinde bile, ibadetin yapıldığı yerde bile ne yazık ki bir rant anlayışı içerisinde hareket edildi. Şimdi buna
vicdanımız ne kadar elverir, ne kadar doğru, ne kadar haklı, ne kadar yerinde?
Bunların araştırılması gerekmeyecek mi?
Bakın, İstanbul
bizim göz bebeğimiz, İstanbul bir tarihî miras, İstanbul kültürel miras.
İstanbul’u talan eden, İstanbul’u yoğunlaştıran ve o yoğunlaşmanın sonucunda
ihanete neden olan aslında rantın ta kendisidir. O
plan tadillerinde elde edilen rantlar, o planlamaların
sonucunda birtakım insanların haksız kazançları ve bedelini ödeyen
yurttaşlar... İşte bunun bir başka boyutu da camilerde. Cami alanlarından
çıkartılarak bir başka alana sokulan yerler, ama daha da ötesinde, onarımı
yapılan tarihî, kültürel miras türbeler, camiler ve bu camilerde haksız elde
edilen kazançlar… Buna karşı duyarlı olmak durumundayız. Onun için, bu Meclis
araştırmasının gereğini de yapmak durumundayız. İstanbul’a dönük bir sevginin
sonucu, İstanbul’a dönük o tarihî, kültürel mirasın dünyayla buluşmasına dönük.
Az önce söyledim,
2010 Kültür Başkenti çerçevesinde baktığımız zaman, Afyon’daki de, Konya’daki
de, Anadolu’nun dört bir yanındaki çiftçimiz de, taksicimiz de, kamyoncumuz da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – …1 kuruş ve 1,5 kuruş ödüyor.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten insanın içini acıtan olaylardır bunlar.
Şimdi, cami ve
medreseler elbette ki tarihî, kültürel mirasımızdır, bunları korumak da
hepimizin en biricik, en temel görevidir. 10,7 milyon liralık ihalede yapılmayan
işler için 5,6 milyon lira, yani yüzde 53’ü veriliyor ise burada elimizi
vicdanımıza koyup bunun gereğini yapmak durumundayız. Yani burada kim bunu
yapıyor ise, bunun vebali üzerinde ama o vebali de elbette ki bu Meclis
araştırmak durumundadır, bunun üzerine gitmek durumundadır. İstanbul’un tarihî,
kültürel mirasına dönük yapılan ihanetlerin de üzerine gitmek gibi bir
sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Soysal.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; CHP grup önerisinin usulen
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
İstanbul Türkiye'nin en büyük kentlerinden birisi, hem tarihî olarak hem
kültürel olarak hem de coğrafi olarak belki Türkiye’de eşi görülmemiş
güzellikte olan bir kent. “2010 Avrupa Kültür Başkenti” olarak ifade ettiğimiz,
bu konuda çok reklamını yaptığımız ancak toplumsal yaşamına baktığımızda ya da
İstanbul’un daha görülmeyen arka mahallelerine, sokaklarına baktığımızda ya da
İstanbul’da yaşayanların durumuna baktığımızda hiç de “2010 Avrupa Kültür
Başkenti” nitelemesine uygun olmayan durumlarla karşı karşıya kalacağız.
İstanbul Türkiye'nin en büyük kenti. İstanbul aynı zamanda ekonomik olarak da Türkiye’yi besleyen bir
noktada ancak buna rağmen de çok ciddi sorunları var.
Özellikle imar
konusunda CHP Grubunun dile getirdiği durum ciddi bir nokta. Çünkü imar
konusunda… İmar planları aslında İstanbul’un doğal yapısını, kültürel yapısını
bozacak şekilde ve rant üzerinden ele alınıyor ve bu
aslında siyasi iktidarın ya da yerel iktidarın insafına bırakılmış bir durumda.
O açıdan, İstanbul’da aslında bugün temel sorun olan deprem, doğal
felaketlerden olan sel ya da trafik sorunu, bunlar aslında imar planıyla da
alakalı bir durum. Özellikle geçen yıl yaşanan bu sel felaketinde burada da çok
konuştuk, bunun temel nedeninin işte dere yataklarının imara açılması olduğunu
ve dere yataklarının aslında bir şekilde bir grubun çıkarına kullanıldığını,
rant elde edildiğini ifade ettik.
Yine İstanbul’un
deprem sorunu… Bir araştırma komisyonu kuruldu, evet bir çalışma yürütüldü
burada ancak İstanbul’da depremin olası tehlikelerini ortadan kaldıracak
herhangi bir yaklaşım yok. Bunun da özünde aslında bir rant durumu var. Yine,
AKP İktidarı, aslında orada özel şirketlerin ya da çıkar elde ettikleri
grupların özelliklerini dikkate almaktadır.
Yine, İstanbul’da
işsizlik, yoksulluk çok ciddi sorunlardan biridir. “Merdiven altı” diye ifade
edilen, aslında insanların emeğinin sömürüldüğü ve gerçekten birçok insanın
kayıt dışı çalıştığı alanlardan biridir de aynı zamanda İstanbul.
İstanbul’da
özellikle “Kentsel dönüşüm” adı altında AKP İktidarının başlattığı süreç, bütün
bu olumsuz süreçleri bir şekilde ikiye katlamaktadır ve yeni olumsuzluklar
eklemektedir. “Kentsel dönüşüm” adı altında İstanbul’u daha yaşanabilir bir
toplum, bir kent olarak sunan AKP İktidarı -bu, tabii, sadece İstanbul’la
sınırlı bir durum değil, İzmir’de de, Ankara’da da, aslında Türkiye’nin birçok
yerinde benzer politikaları uyguluyor- “Kentsel dönüşüm” adı altında aslında
kentin doğasını, kültürel mirasını hiçe sayarak yeni planlamalar yapıyor. Bu
sadece İstanbul’a yönelik bir şey değil ancak İstanbul’da bu çok yoğunlaşan bir
durum.
Örneğin Emek
Sineması’nın değiştirilmesi ya da en son Tarlabaşı’nda
ortaya çıkan durum, Tarlabaşı’nın “Kentsel dönüşüm”
adı altında boşaltılması ya da ondan önce Sulukule’de
yapılmak istenen şey de aslında kentsel dönüşümle birlikte kentin toplumsal
yapısını da değiştirmektir.
Sulukule’de kim yaşıyor?
İşte, Romanlar yaşıyor, onları bir şekilde dağıtmak istiyor. Tarlabaşı’nda kim yaşıyor? En çok Kürtler yaşıyor.
Kürtlerin buradaki durumunu değiştirmek üzere de bu yapılıyor. Bu boşaltılan
yerler, ne yazık ki, yeni rant alanları olarak, orayı terk eden insanların bir
daha giremeyeceği alanlar olarak düzenleniyor, özel şirketlere veriliyor. Her
ne hikmetse bu özel şirketler de daha çok AKP İktidarına yakın gruplar oluyor
ve bunun üzerinden de bir siyaset geliştiriliyor.
Bugüne kadar
İstanbul için söylenen bir söz var: “Taşı, toprağı altın.” AKP İktidarı bu “Taşı,
topağı altın.” yaklaşımını, taşını, toprağını, suyunu ranta dönüştürerek
gerçekten önümüze sürüyor. Rant konusu olmayan, pazar konusu olmayan hiçbir şey
kalmamış durumda. Bu çok ciddi bir sorun. Yani, bir kenti düşünecekseniz
insansız düşünemezsiniz. Orada yaşayan insanların insanca yaşam koşullarını,
sağlıktan eğitime, sosyal yaşam alanlarına, sporuna, düşünmezseniz buradan çok
ciddi sorunlar ortaya çıkar. Kaldı ki İstanbul’un dokusuna baktığınızda, bu,
depremle birlikte yıkılması gereken yerler çok gündeme geliyor, işte bunların
hiçbirine dikkat edilmemiş, alabildiğine çarpık bir kentleşme ortaya çıkmış ve
bugün, aslında “Bu sorunla nasıl baş edebiliriz?” diye düşünülüyor. İstanbul’da
olası bir depremde ne kadar insanın yaşamını yitireceği büyük bir tehlikedir.
Hep bunu söylüyoruz ama bunun tedbirlerini almak konusunda, depreme dayanıklı
yapılarla birlikte aslında mevcut olan, dayanıksız olan yapıları güçlendirme
konusunda hiçbir adım yok. Bu konuda siyasi iktidar görev almıyor. “Özel
mülkiyet sahipleri bunu görevlendirsin.” diyor yani sadece kamu kurum ve
kuruluşlarının binalarını biz güçlendiririz, diğerini vatandaş yapsın. Peki,
vatandaş nerede yapsın? Vatandaş nereden getirsin? Zaten zar zor koşullarda
yaşıyor, ekonomik olarak bu insanları yaşayamaz duruma getirmişsiniz ama bunu
da halktan bekliyorsunuz.
Şimdi, en son,
bütçe açıklandı. İstanbul’un bütçesi on iki bakanlıktan, Cumhurbaşkanlığından,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından daha yüksek. Biz buradan soruyoruz: Büyükşehir
Belediyesi bu bütçeyi nasıl harcıyor, neye göre harcıyor? Sosyal alanlara
harcadıkları nedir? Trafik sorununu nasıl çözmek istiyor? Trafiği çözmek için
harcadığı nedir? Deprem konusunda harcadığı nedir? Bunların hiçbirisine cevap
yok. İstanbul bütün bu sorunlarla birlikte hâlâ çok ciddi bir tehlikeyi
barındırıyor. Bu noktada sadece tabii ki iktidarın problemi değil, bu, bütün
hepimizin problemi ve biz bunu problem ettiğimiz için burada söz söyleme gereği
duyuyoruz.
Bir defa, siz
yaşanan coğrafyayı oradaki toplumsal yapıdan, insanlardan bağımsız
düşünemezsiniz. Bir yapı yapacaksanız, bir çivi dahi çakacaksanız buna oradaki
insanlarla birlikte karar almak durumundasınız. Sorunları çözmek açısından bu
hem demokrasinin gereğidir. Demokrasi sadece dört yılda bir, beş yılda bir
milletvekili seçimi, belediye başkanı seçimi ya da meclis üyelerinin seçimiyle
olmuyor. Asıl önemli olan, kent demokrasileridir. Kentlerde insanların yaşam
düzeyi nedir? Aradaki adaletsizlik nedir? Ücretler arasında, yaşam koşulları
arasındaki durum nedir?
İstanbul sanırım
bu konuda da çok önemli bir örnek. Bir yandan alabildiğine zenginler, bir
yandan alabildiğine yoksullar, hatta açlık sınırında olanlar. Bütün bu
dengesizliği… Bu dengeyi nasıl kuracaksınız? Bu bir demokrasi sorunudur.
Kentsel dönüşüm derken de, yaşam alanlarını yeniden düzenlerken de bunu ifade
etmek durumundasınız. İmar planıyla, sadece plan üzerinde bir çizim yaparak,
nereden daha çok para elde edebilirizle, nereyi yeni
pazar hâline getirebilirizle bu iş çözülmüyor. Yeni
pazar hâline getirdiğiniz yerlerde belki yeni yaşamları söndürüyorsunuz, belki
de oradaki kültürel kaynakları tahrip ediyorsunuz, belki de geleceğe taşınacak
olan insanlığın ortak miraslarını yok ediyorsunuz. Bütün bunlar tartışılmadan
sadece bir planlama üzerinden ele almak çok ciddi bir sorundur.
O açıdan biz her
ne kadar bu şeyin aleyhine söz almış bulunsak da bu araştırma önergesinin
dikkate alınmasını ve bu konuda sadece İstanbul açısından değil, aslında imar
planlarının bütün Türkiye açısından, insanın daha iyi yaşayabilmesi, daha
demokratik, eşitlikçi bir ortamda adil yaşayabilmesi ve rantın olmadığı,
insanların daha mutlu olduğu bir ortamda yaşayabilmesi açısından bu planların
önemli olduğunu ve bu planlar gerçekten kimsenin çıkarına, hiçbir siyasi grubun
sadece iktidarın değil, muhalefetin de -sonuçta yerellerde sadece AKP İktidarı
yok, diğer yerellerde de iktidar olan
partiler var- dolayısıyla hiçbir siyasi grubun kendi iktidarı için
kullanmayacağı bir nokta olmalıdır. Bu açıdan yerel yönetimler önemli bir
noktadır. Gerçekten, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ciddi bir sorun. Belki
de bu konuda bizim Barış ve Demokrasi Partisi olarak önerdiğimiz Demokratik
Özerklik Projesi’ni bu anlamda da tartışmak gerekiyor. Sorunları yerelde
çözmek, yerelde demokrasiyi geliştirmek, gerçekten yerelde insanların yaşam
koşullarına karar verebilecek ve halkı bu noktada yönetime katabilecek, halkı
kentin yönetimine katabilecek olanakların yaratılması açısından da Demokratik
Özerklik Projesi’nin tartışılmasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha açığa
çıkıyor. Örneğin İstanbul’da özerk bir bölgenin oluşturulması, İstanbul’un
bütün zenginliklerinden tutalım yaşam olanaklarının halkla birlikte
paylaşılması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
…halkla birlikte
karar vermek, sanırım, imar planından tutalım kentsel dönüşüme kadar, yaşam
alanlarını yeniden birlikte düzenlemeye kadar ve demokrasi kültürü açısından da
önemli bir proje.
Biz bu vesileyle,
bir kez daha, siyasi gruplara, bizim önerdiğimiz Demokratik Özerklik Projesi’ni
de tartışmaları ve bunu Türkiye’nin geleceği açısından da önemli bir çözüm
projesi olarak görmeleri gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tuncel.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.
Şimdi, bir kere,
İstanbul derken şundan önce bahsetmemiz lazım: Türkiye nüfusunun yüzde 17’si,
Türkiye gayri safi hasılasının yarısı, yüzde 45’in üzerinde, bu çok önemli bir
rakam yani Türk ekonomisinin, bir yerde, önemli bir payını nüfusun yüzde 17’si
alıyor. Tabii eşit miktarda alıyor, almıyor, onu tartışırız ama burada çok
önemli bir gelir adaletsizliği de söz konusu tabii. İşte, öyle başlarsanız işe,
öyle büyük bir kentin, nüfusu 13-14 milyonu aşmış bir kentin sorunları da o
sayılar kadar büyük. Niye büyük? Yani sadece imar meselesiyle işe bakmanın da o
kadar fazla doğru bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum. Doğru, trafik yoğun, yeşil
alan yok, tarihi, kültürü ve mirası doğru koruyamıyoruz, bunların hepsi doğru
ama esas doğru olan bir şey var: Acaba bu yönetim biçimi, başta büyükşehir
belediyeleri yönetim biçimi yeterli mi? Onun da yeterli olmadığı fikrindeyim.
Yani İstanbul’da yeni bir yapıya ihtiyaç var her şeyden önce.
Şimdi şaka gibi
geliyor buradaki birtakım sayın ve sevgili dostlarımıza, arkadaşlarımıza.
Sadece ve sadece kanalizasyon sorununu çözmek için Dünya Bankası Raporu’na göre
10 milyar dolara ihtiyaç var. Bunlar şaka rakamlar değil. Yani niye hepimiz
burada ezbere biliyoruz Ayamama Deresi’nin ismini veya Cendere Deresi’nin
ismini? Ezbere biliyoruz, ikide bir taşıyor çünkü. Niye? Altyapısını
yapmadığımız için, yapamadığımız için. Ayrıca da maalesef ve maalesef politik
nedenlerle, ikide bir yanlış imar planları, düzgün olmayan yaklaşımlar, ikide
bir yanlış yorumlar yüzünden de daha zor bir hâle getiriyoruz İstanbul’da
yaşamayı. Amsterdam’dan üç saatte uçakla geliniyor İstanbul’a, İstanbul’dan
evinize gitmek için üç saat gerekiyor. Sadece İstanbul’da yol yapmayanların
hatası mı o? Yoo. İstanbul’da, herkesin orada
sorumluluğu var; otomobil üreticilerinden tutun da bankalara kadar, bizim de
burada milletvekili olarak sorumluluğumuz var ki İstanbul’a o yeni yönetim
biçimini bir türlü yerleştiremiyoruz. İstanbul, sadece işte son zamanlarda
konut sayısı artan bir yer hâline geldi ama öyle bir yer ki konut sayısı
artıyor, doğru. Evet, ekonomi açısından da tetikliyorsunuz bazı şeyleri inşaat sektörüne
yol vererek, o da doğru. Ekonomiyi tetikliyorsunuz. Ama ne yapıyorsunuz? Bir
kâbus hâline getiriyorsunuz İstanbul’da yaşamayı. Çıkın bir Gayrettepe’ye, öğle
vakti, saat 12.00’de bangır bangır jeneratörler
çalışıyor. Niye çalışıyor? Elektrik kesiliyor diye çalışıyor. Dünyanın en
pahalı elektriği İstanbul’da mesela. Niye? Bu jeneratörler yüzünden. İkide bir
elektrik kesiliyor. Sular akmıyor doğru dürüst. Kanalizasyonlar doğru değil.
Dereler taşıyor. Hiç bunları böyle düşünmeyip yani İstanbul’u bir seçim olarak
da kendimize hep şey seçiyoruz, “İstanbul Türkiye’nin aynasıdır.” diye
kendimize de hedef seçiyoruz ve hakikaten, başbakan da çıkarıyor, doğru ama bir
de İstanbul’la uğraşmak lazım, yani gerçekten uğraşmak lazım. İstanbul’u
korumak gerektiğine inanıyorum.
Mesela, 2004’le
2009 yılları arasında o kadar çok sayıda plan tadilatı yapılmış ki o imar
planları, plan kalmamış ortada. Zaten yok. Ayrıca, yaptığınız o plan
tadilatları ne işe yarayacak, onda da epeyce düşünmek lazım. Bugün birçok semte
itfaiye giremiyor yollar dar, birçok semte cankurtaran giremiyor. Siz, sıkıysa,
gerçekten, bir cuma akşamı hasta olun -inşallah olmazsınız- da bir cankurtarana
sizi atsınlar, bir hastaneye götürsünler bakalım İstanbul’da. Gidemezsiniz ki!
Hele Nişantaşı’nda hastaneler var mesela, Nişantaşı’na girilmiyor ki hastaneye
gidebilesiniz.
Bunları, tabii,
böyle defalarca söylemek belki birilerimizin aklının bir tarafında şey bırakır.
Bence, İstanbul’a, değil araştırma yapmak, oturup özel yasalar çıkarmamız lazım
çünkü İstanbul’un yönetimleri bunları çözecek kabiliyette değil artık. Yani
adamları, onları bunları, “O kötüydü, bu iyiydi.” diye suçlamakla da olmaz bu.
Bu yapıyı yeniden değiştirmek lazım.
Geçen gün New
York’ta bir acı yaşadım, bunu söylemek zorundayım. New York Belediyesi beş yüz
yıl sonraki -dikkatinizi çekiyorum, beş yüz yıl sonraki- kanalizasyon ve su
durumunu inceleyen bir seminer yapmıştı. Beş yüz yıl sonra… E, canım,
aramızdaki fark da öyle oluyor zaten, biz yarınla uğraşıyoruz, beş yüz yıl
sonrasını yapıyorlar ve bunun için de bir dizi yapmışlar, televizyonlarda
yayınlanıyor -Türkiye’de bile, isterseniz seyredersiniz- “Beş yüzyıl sonra New
York ne olacak, altyapısı ne olacak, kanalizasyonu, elektriği, suyu ne olacak?”
diye. Biz, bırakın beş yüz yılı, yarından emin değiliz.
2004 Temmuzunda
il sınırı ile büyükşehir belediye sınırı birleştirilmiş. Demin söyledim, o
büyükşehir belediyeleri konusunda da büyük tereddüdüm var, o yasaları da yeni
baştan gözden geçirmemiz lazım, büyükşehir yapısı yetmiyor ama neyse… İl sınırı
ile büyükşehir belediye sınırları birleştirilmiş 2004 yılında, altı senedir
onlarla ilgili imar planları bitirilememiş. E, bitirilemeyince, işte, Silivri,
Çatalca, Şile, Arnavutköy, Büyükçekmece, hatta Eyüp…
Eyüp’te inşaat yapamıyorsunuz, yeni inşaat ama ne yapıyorsunuz onun yerine?
İşte, Yenibosna, Levent, Şişli, Ayazağa,
bütün oralarda yeni inşaat izinleri değil, eskilerini kullanıp işte gökdelenler
yapıyoruz bol bol. Onların altyapıları da tamam
değil. O gökdelenleri yaptığınız zaman Levent’in alt kısımlarındaki lağımlar
taşıyor.
Yani bir de ben
kendi arabamı kendim kullandığım için -şoförüm falan da yok- o trafiğin
içerisinde arada sırada ben de söyleniyorum “Milletvekillerimiz uyuyor mu?”
diye, “Bunları çözmüyor.” diye ben de söylüyorum. Yani insan olarak yaşıyoruz
bunları ama -herhâlde- ben görüyorum arada makam arabaları yolları açıyor ve
bütün o polislerle birlikte İstanbul’dan sayın
büyüklerimiz geçtiği zaman bu sorunları görmüyor tabii. Kendi arabasını
da kimse kendi kullanmadığı için, onun için… Yani çok zor işler bunlar.
Okul ve hastane
sorunları çok büyük. Bütün okullar ve hastaneler şehrin ortasında, çocuklar
okula gidemiyor. Sabahleyin altıda bütün ufacık bebeler ağlayarak minibüslere
biniyorlar. Dünyanın hiçbir tarafında 6 kilometreden fazla on dört yaşından
küçük çocukların gitmesi için izin yok yani servis aracıyla bile olsa. Biz,
Florya’dan Büyükçekmece’ye veya Florya’dan Pendik’e çocuk götürüyoruz,
minibüslerle taşıyoruz -komedi- altı yaşındaki çocukları. Okullarda çok yoğunluk
var. 80 kişilik sınıflar var İstanbul’da. Hiç bunları düşünen yok.
Yani turizm
mesela, bu Turizm Yasası’nı kullanıp İstanbul’a rezidans yapıyoruz. Anadolu
kıyısında daha fazla turizm tesisine ihtiyaç var ama “hayır” biz illa batıda
yapıyoruz, batı daha cazip çünkü. Onlara turizm izni verilmiş. Maalesef o
gökdelenlerin çoğuna turizm izni verilmiş yani otel yapma izni verilmiş, onlar
rezidans hâline getirmiş hepsini. Ya bunlar gerçekten bu kürsüde bile
söylenmesi acı şeyler. Bizim bunları çözmemiz lazım. 21’inci yüzyıla girmiş
Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunların konuşulmaması lazım.
Kanunsa kanun, araştırmaysa araştırma, yönetimse yönetim, bunları çözmek lazım.
Derenin taşıp
insanların uyurken öldüğü bir İstanbul nasıl kültür merkezi oluyor da finans
şehrinden bahsediyorsunuz, finans merkezinden
bahsediyorsunuz? Yazık… Bunları burada çözemiyorsak eğer, bunları
beceremiyorsak hâlâ bu işi… Yani işte yine seçim yaklaşıyor. Seçimde bütün
bunları yine konuşup, bu imar planı dâhil, yine bir sürü söz verip ama
yapmayacağız, yerine getirmeyeceğiz, bir dört sene daha geçecek.
Bakın, İstanbul
ayrı bir, hakikaten ayrı bir durum, ayrı bir case,
ayrı bir olay. Ona başka türlü bakmak lazım. Bir de benden önce konuşan
arkadaşlarımdan biri söyledi, gerçekten 1 metre kazınca Osmanlı çıkıyor, 2
metre Selçuk, 3 metre Bizans, 5 metre… Hep tarih, yedi bin yıllık bir tarih ama
yedi bin yıl önceki tarihte yapılan yapıları gördüğünüz zaman utanıyorsunuz
gerçekten şimdi yaptığımız yapılardan ve bir de deprem var tabii yani bunu da
acı geliyor bana söylemek. 7,5 bir deprem İstanbul’u ortadan kaldırabilir. Bir
tek çözüm var, yıkıp yeni baştan yapmak, hiç olmazsa imar planlarını
değiştirmek, belki katı, boyu yükseltmek, müteahhitlere de yeni imkân açmak,
bir de fiyatı düşürmek İstanbul’da.
İstanbul’da konut
da çok pahalı, New York’tan pahalı, ekonomik değil. 150 metrekare bir binanın
2,5 milyon dolar olması komedi. Bunu da çözmemiz lazım, bunu da düşünmemiz
lazım. Yani hepsini düşünmemiz lazım. Düşünecek yer de bir tek burası, başka
yer değil. Yani bunu belediyeleri suçlayarak, onun üzerine atarak da
yapamazsınız. Bazı ufak tefek değişiklikleri yaptık, metroyu falan yapmak için.
Onları da özelleştirmemiz lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT MELEN
(Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Melen.
MİTHAT MELEN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Korkmadan
özelleştirmemiz lazım metro hatlarını çünkü İstanbul’a artık vasıtaya… Yeni
köprü bile tereddüdüm var çünkü köprü yapmaya karşı olmak biraz gerilik gibi
geliyor bana da ama köprünün yanında gerçekten tren yoluna, demir yoluna
ihtiyaç var. İstanbul’un altından hareket etmek lazım. Onun da tek yolu, bana
sorarsanız, özelleştirmekle ilgili. Niye korkmadan özelleştirmiyoruz onları? O
bütün bu işle uğraşan, İstanbul’u kullanan, İstanbul’dan yararlanan,
İstanbul’dan istifade eden her kurumun, herkesin İstanbul’a yatırım yapması
lazım. Bunu da yasalarla burada çözebiliriz. Otomobil mi satıyorsunuz? “Oraya
önce bir metro hattı aç, sonra sat.” demek lazım. Bütün bunları çözmemiz
mümkün.
Onun için bu
araştırma önergesi, hatta bu araştırma önergesinin ötesinde bir İstanbul kanunu
çıkarmakta yarar var. Yeni baştan oturup düşünmemiz lazım ve İstanbul’a bir
başka gözle bakmamız lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Melen.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhine söz isteyen İdris Güllüce, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Güllüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS GÜLLÜCE
(İstanbul) – Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
En son konuşmacı
olan Değerli Hocam Mithat Melen Bey’e de teşekkür ediyorum. İstanbul için ayrı
bir yasa olması gerektiğine yüzde yüz katılıyorum, hatta yasalar olması lazım.
200 bin, 300 bin, 400 bin, 1 milyon nüfuslu yerler ile 15 milyonu geçen bir
kentin, bir Hollanda büyüklüğünde, iki tane Yunanistan büyüklüğündeki bir
kentin aynı yasalarla, aynı mantıkla yönetilemeyeceğine yüzde yüz katılıyorum,
Hocama da teşekkür ediyorum.
Değerli dostlar,
değerli milletvekilleri; ihanet kelimesi çok zor kullanılacak bir kelime. Bu
ülkede hiç kimsenin kendi ülkesine, milletine ihanet etmeyeceğini, hiçbir
belediye başkanımızın, bugüne kadar gelmiş, bundan sonraki belediye başkanlarımızın
da -bunlar milyonlarca insanın seçtiği kişilerdir, meclisleri vardır, meclisler
de milyonlarca insanların oylarıyla seçilmektedir- ihanet kelimesinin doğru
olmadığını ve değerli CHP’li konuşmacı kardeşimin sürçülisanla bu kelimeyi
kullandığına inanıyorum. Bütün belediye başkanlarımız, ülkemizi yöneten herkes
fedakârlık yapmışlardır. Yerel yönetimler zor şeydir, öyle kolay kolay belediye başkanlığı yapılamaz. Ben ağaçtan düşen biri
olarak bunu biliyorum, bütün belediye başkanlarıma da başarılar diliyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Oradaki ihanet medeniyete, anlayışa ihanet, yoksa vatana değil.
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Doğru değil ama, gene de onu kullanmamak lazım, gene de daha başka,
uygun bir kelime kullanmak lazım.
Yaşanabilirlik
sıralamasında bir rakam verildi. Tabii, bu da doğru değil. Şimdi, bir özel
şirket, uluslararası bir şirket, Türkiye'ye de böyle bakışı hoş olmayan bir
şirket, sokağa bile çıkılması mümkün olmayan bir şehirdir diye İstanbul’u
damgalayan bir şirketin sıralaması bu. 124’üncü sıra demiş, iyi ki de 250’nci
dememiş. Zaten bizimle problemi olan, ülkemizle, milletimizle problemi olan bir
şirketin rakamıdır bu. Hatta İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu konuda dava
açacaktır “Böyle bir hakkı da yoktur bu millete, bu memlekete böyle bir
yanlışlık yapmaya.” diyerek.
Ayrıca, nasıl
oluyor da geri gidiyoruz? Yani 1984 ile 2010’u mukayese edeceksiniz ve “25
rakam geriye gitti.” diyeceksiniz. Olabilir mi?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Olur, göreli olarak, nispi olarak olur.
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Arıtması hiç yok. Arıtması hiç olmayan bir İstanbul’u tasavvur edin
“Bugünkü İstanbul’dan daya iyiymiş ki, yaşanabilirmiş.” diyeceksiniz!
Metrosu hiç
olmayan İstanbul’u bir düşünün -84’te metro yok İstanbul’da, 89’da metro
başlamış- bugünkü İstanbul’dan iyi olacak!
Ümraniye’nin tam
ortası çöp alanı, çöpten insanlar patlıyor, bugünkü İstanbul’dan iyi olacak!
İçme suyu
bulunamıyor, bulunsa da “Aman kaynatmadan içmeyin.” denen bir İstanbul var ve
bugünkü İstanbul’da da İSKİ kampanyalar açıyor “Ne olur, damacana suyu
kullanmayın, İSKİ’yi kullanın, bizim suyumuz daha
kalitelidir.” Şimdi, bugünkü İstanbul 84’teki İstanbul’dan kötü olacak! Bunu
anlamakta zorlanıyorum.
150 bin abonesi
olan bir doğal gaz, 80’li yıllarda…
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz yeterince kaynatıyorsunuz zaten!
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Ben sizleri çok sükûnetle dinledim, beni de dinlerseniz mutlu
edersiniz. Ben de sizi çok sükûnetle dinledim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Su havzalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) - Doğal gazda 150 bin abonesi olan bir yerden 3,5 milyon abonesi olan
bir İstanbul. Göztepe sapağından aşağı inerken maske kullanma ihtiyacı duyulan
bir İstanbul’dan bugün hava kirliliği sıralamasında dünyanın en güzel
kentlerinden birisi olan bir İstanbul’a dönüşen nasıl olur ki 84’ten daha geri
olur?
Metrobüsü olmayan bir
İstanbul… Bugünkü İstanbul iki sene önceki İstanbul’dan bile metrobüsü olduğu için daha iyi bir İstanbul’dur.
Yakında bitecek
olan Marmaray Projesi’yle Pekin’i Londra’ya
bağlayacak olan bir İstanbul ile 84’ün İstanbul’unu mukayese etmek nasıl olur,
bunu bilemiyorum.
Tabii, Boğaz
Köprüsü’ne karşı çıkmak bu ülkenin kaderinde vardır, otuz yıllık, kırk yıllık
bir tartışmadır. Neredeyse, bir zamanlar Keban Barajı da tartışılmıştır. Ama
bugün, İstanbul’da sis olduğu, birkaç saat sis olduğu zaman, vapurların
çalışmadığı zaman on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca insanın işe
gitmediğini bir tahayyül edin, görün -Üç gün önceyi konuşuyorum- ve bu arada da
2 tane İstanbul boğaz köprüsünün olmadığını bir düşünün; boğaz köprüsüne evet
mi dememiz lazım, hayır mı dememiz lazım onu değerlendirin sevgili
dostlar.
180 tane son
birkaç yıl içinde yapılan alt geçit var ve cumhuriyet döneminden taa 1995’lere kadar yapılanların tümünden fazla olan bir
alt geçit sayısı. Böyle bir İstanbul, yani sokak diliyle “Battı, çıktı” denilen
yapı yapılmış, böyle bir İstanbul nasıl oluyor da eski İstanbul’dan iyi
olmuyor, bunu anlamakta zorlanıyorum.
3’üncü boğaz
köprüsüyle ilgili genelde bir yanlış bilgi var. O arazinin dörtte 3’ü devlet
ormanı. O arazinin dörtte 3’ü devlet ormanı ve tarım arazisi; planlama
yapamazsınız. Dolayısıyla “3’üncü boğaz köprüsü yapıldıktan sonra,
planlamalarla işte kente açılır” sözü teknik anlamda doğru değildir, Orman
Kanunu’na terstir bu.
Sayın Kadir
Topbaş Bey ile ilgili bir ithamda bulunuldu. Çok doğru değil, yanlış; aksine
takdir edilecek bir şey burada yanlış sunuldu. Takdir ve teşekkür edilecek bir
konu burada yanlış sunuldu. Bakın -bunlara girmemek lazım siyaset olarak- 1990
senesinde bu bina, imar planında ticaret, 2004’te yine ticaret ve bu vatandaş,
yani Sayın Büyükşehir Başkanı iskânı olan, planda ticaret olan bir yeri gidip
satın alıyor. Sonra incelemeler, Tarih Kurulu bakıyor ki, burası daha önce cami
imiş, yıkılmış, bina yapılmış. Türkiye’de kaç bin tane yıkılmış, bunun birçok
örneği de var. Bunun üzerine Sayın Başkan 2010’da orayı cami planı hâline
çevirtiyor. Kendi mülkünün, parayla satın aldığı, iskânı olan ve daha önce
yıllarca ticaret alanı olarak kullanılan bir yeri, iskânı da olan bir yeri
kendi isteğiyle cami alanına çeviriyor. Bu, eleştirilecek değil, bana göre
takdir edilecek -çünkü bir servet kaybıdır- bir şeydir.
Tarihî ve
kültürel değerleri korumayla ilgili de, istatistiki -vaktimiz yetmiyor- rakamlarla
konuşmak mümkün ama elli yıl önceye gidilsin, elli yıl içerisinde İstanbul’da
tarihî ve kültürel eserlerin toplam miktarına, gerek maddi anlamda gerek
sayısal olarak bakılsın, son üç, dört, beş seneye de bakılsın, inanıyorum ki
beş seneki daha fazladır.
Efendim,
İstanbul, birleşik belediyeler birlik başkanlığı için, konuşmacı arkadaşımız
“Çok önemli değil.” dedi, “İftihar edebilirsiniz.” dedi. Tabii ki ederiz.
Türkiye'nin bir belediye başkanı, Türkiye'nin bir belediyesi, dünyanın bütün
birleşik belediyelerinin başına gelmiş. Efendim, daha önce de varmış. Biz o
belediye başkanlarımızı da -kimse onlar- onları da takdir ederiz. Hatta, bu
arada, MHP Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, BDP Grubuna da bu seçimde,
Türkiye vatandaşı olarak, bir araya gelerek, delegasyon olarak aynı belediyeye,
İstanbul Büyükşehir Belediyesine oy verdikleri için de teşekkür ediyorum. Bu
delegasyon millî bir görev yapmıştır, onlarca kere teşekkür ediyorum. Ama, biz
iftihar ederiz, hangi partiden olursa olsun, eğer ki Türkiye'nin bayrağını
taşıyan bir belediye, gitmiş, uluslararası bir yerde 1 numarayı almışsa, biz o
belediye başkanlığından da iftihar ederiz, o 1’incilikten de iftihar ederiz,
milletimizin de iftihar edeceğini göğsümüzü gere gere
söyleriz.
Efendim, bildiğiniz
gibi İstanbul Belediyesi ve Kocaeli Belediyesi –süremiz azaldı- hepinizin
bildiği gibi, il hudutları belediye hudutlarıdır. Bu son çıkan mevzuatla -işte,
2004’tür- bu hâlle, İstanbul hudutları 3 katına çıkmıştır alan olarak,
metrekare olarak. Daha önce yüzde 33’ü planlı veya kent içiyken yüzde 66 yeni
bir alan katmışsınız ve plansız bir alan. Dolayısıyla bu planlar yapılmaya
başlanmış ve -1/100.000’lik- çok kısa sürede bitirilmiş, yargıya götürülmüş
vesaire ama şu gün, 1/100.000’lik çevre planları caridir. 1/5.000’ler
İstanbul’da çoğunlukla bitirilmiştir. 1/1.000’likler çoğunlukla bitirilmiştir.
Daha önceki planlamalarda hiçbir şekilde göz önüne alınmayan zemin emniyeti kat
sayısı göz önüne alınmış, Türkiye’de ilk defa ve sadece İstanbul’da -sadece İstanbul’da,
üzerine basarak söylüyorum- 250 metrede bir taban araştırması, zemin
araştırması yapılarak planlar yapılmıştır. Bu planlardan dolayı da İstanbul
Belediyesine ve İstanbul Belediyesinde hizmet eden belediye meclis üyelerine
teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum.
İstanbul’da plan
yapmak kolay değil. Boğaziçi öngörünüm var, sit alanları var, tarihî eserler
var, havza alanları var. Buralarda plan yapacaksınız ve bu planların çoğunu da
daha önce yerleşim yeri olan yerde yapacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Güllüce, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Elbette, burada problemler çıkacaktır. Değerli Hocamın söylediği
gibi bugüne kadar yeterli planlar yapılmamış ve İstanbul ihmal edilmiştir, ayrı
bir yasa olmasının da bu sebepten gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Türkiye genelinde
planlamada geç kalınmıştır. Hatırlarsanız bir zamanlar bütün planlar Ankara’da
yapılıyordu. Koca koca 50 binlik, 100 binlik, 300
binlik kentler oluştu; sonra? Sonra bunlar beldeye dönüştü, sonra bunlar kente
dönüştü, sonra bunlar belediyeye dönüştü. Plan? Plan yok. Deprem? Deprem
bilmiyor. Mühendislik? Mühendislik hizmeti almamış. Şimdi, bunları çözmekle
ilgili bir çaba harcıyoruz. Bunları siyasi bir malzeme olarak kullanmanın da
doğru olduğuna inanmıyorum. Bu, Türkiye'nin bir dinamizmi… Ama keşke yirmi
sene, otuz sene, kırk sene, elli sene, işte (n) sene önce bu mantıkla, zemin
emniyetini bilen, planlı bir kentleşmeyi bilen bir anlayışla bu ülke yönetilmiş
olsaydı, bugün belki çoğu şeyi konuşmamış olacaktık.
Plan sayısıyla
ilgili bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Bir yerde plan yaptığınızda, yüzlerce,
binlerce, o plana itiraz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Her itiraz dosyasını komisyona getirip meclisten tekrar
geçireceksiniz. Yaptığınız on tane, yirmi tane plan tadilatıdır ama görünürde
sanki iki bin tanedir. Çünkü o bölgedeki insanlar itiraz etmişlerdir ve
itirazları yasal mecburiyetten cevaplandırmak zorundadır.
Yeterli olmadı
anlatacağım şeyler; teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Güllüce, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Danışma Kurulunun
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarih:
25/11/2010
Danışma Kurulunun
yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Bekir Bozdağ |
K. Kemal Anadol |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu Başkan
Vekili |
Grubu Başkan
Vekili |
|
Mehmet Şandır |
Hasip Kaplan |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Barış ve
Demokrasi Partisi |
|
Grubu Başkan
Vekili |
Grubu Başkan
Vekili adına |
Öneri:
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
567 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci
sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri
üzerinde söz talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı
ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan
ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa
Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Konya Milletvekili Kerim Özkul
ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958)
(S. Sayısı: 571) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 6’ncı
maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 7’nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
571 sıra sayılı kn. teklifinin 7. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını
arz ederiz.
|
Akif Akkuş |
Beytullah Asil |
Oktay Vural |
|
Mersin |
Eskişehir |
İzmir |
|
Nevzat Korkmaz |
|
Ahmet Duran Bulut |
|
Isparta |
|
Balıkesir |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
(x)
571 S. Sayılı Basmayazı 24/11/2010 tarihli 20’nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 7’nci maddesinin
metinden çıkarılması için verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dün akşamki oturumda 3’üncü madde için verdiğimiz önerge
üzerine yine söz almış, bizim gibi kaynakları sınırlı ve henüz ülkesinde
yükseköğrenim öğrencilerinin barınma
problemini, yurt problemini çözememiş bir ülkenin yurt dışına giden öğrencileri
için ülke dışında yurt açmasının ve işletmesinin israf olacağını, ülkemizde
milyonlarca öğrencinin yurt problemi çözüm beklerken hâli vakti en azından
nispeten yerinde olan çevrelere yönelik bir tribün şovu olacağını söylemiş,
bundan vazgeçilmesini istemiştim.
Kıymetli
arkadaşlar, dışarıya en çok öğrenci
gönderen milletlerden biri de Japonlardır. Dünyanın neresine giderseniz gidin
mutlaka Japon öğrencilerle karşılaşırsınız. Japon Hükûmeti
de öğrencilerin öğrenimlerini dışarıda tamamlamalarını ve böylece dünyayı
tanımalarını ister, maddi olarak da teşvik eder ancak hiçbir zaman hiçbir Japon
hükûmetinin aklına dışarıda yurt açmak, yurt yapmak
gelmemiştir. Kaynakları olmadığı için mi? Tabii ki hayır. Herhâlde, böyle bir
yapılanmanın faydalı olacağını düşünseler, tüm ülkelerde hatta tüm büyük
şehirlerde yurt yapmak, yurt açmak onlar için sorun olmasa gerek. Ancak, bu
aklı kim verdiyse bizimkilere, onlara şunu hatırlatmak isterim ki; dışarıya
öğrenci göndermenin bazı nedenleri vardır. Nedir bunlar? Bir, kendi alanında
dışarıdaki gelişmeleri takip etsin, içine kapanmadan, dostluklarını
geliştirerek, bu gelişmeleri, yenilikleri öğrensin, bu şekilde ülkesine
transfer etsin; iki, dünyanın her tarafında iş yapacak bilgi, görgü ve deneyimi
kazansın; üç, iyi bir yabancı dil öğrensin, beklentileridir.
Yapacağımız
yurtlarda yurt dışına gönderdiğimiz öğrencileri toplayacaksınız, sabah-akşam,
hatta tatil günleri bile bir arada olacaklar. Sorarım sizlere, bu
beklentilerden hangi birini karşılayabileceksiniz? Hakikaten böyle bir projede
öngörü yok, iyi niyet yok.
Tekrar ediyorum,
dışarıya gönderdiğiniz öğrencileri, kendisine burs vererek, kredi vererek yahut
aile bütçesinde vergi indirimleri ya da muafiyetleri temin ederek
destekleyebilirsiniz. Şayet özel bir niyet yoksa, kusura bakmayın, bu işleri
bilmiyorsunuz arkadaşlar. Bir şeyler yapıyor gibi davranıyorsunuz, bir şeyleri
çözüyormuş gibi bir hava pompalıyorsunuz. Sadece dostlar alışverişte görsün
misali sıfıra sıfır elde var sıfır. İşinizi yapmamanızı da belki anlayabiliriz
ama yapılanları da bozuyorsunuz. İktidarınızda geçen sekiz yıl, maalesef,
bozulmaların, çözülmelerin yaşandığı yıllar.
Ben, burada, bir
halk ozanımızın, Sayın Ahmet Şafak’ın bir dörtlüğünü sizlere hatırlatmak
istiyorum. Diyor ki ozanımız: “İmamız dediniz dinden ettiniz/Doktoruz dediniz
candan ettiniz/Yarından, bugünden, dünden ettiniz/ Beyler bu vatan size neyledi/Besledi, büyüttü, adam eyledi.”
Bir şeyleri
değiştirmek, kronik problemleri çözmek için sekiz yıl, hele hele
tek başına iktidar olunmuş bir sekiz yıl yeter de artar bile. Ülkemizin ne
siyaset üstü millî eğitim politikasını oluşturabildiniz ne de ülke yararına bir
yükseköğretim projeniz oldu. Yurt dışına öğrenci göndermede bile bir ilkeniz,
hedefiniz olmadı. Saldım çayıra mevlam kayıra misali
altyapısı olmayan hatta denklik sorunu yaşayan ülkelere bile öğrenci
gönderilmesine ve böylece ülkenin milyonlarca dolarlık kaynağının israfına
sebep oldunuz. Barınma problemini çözmüş ve öğrencilerimize kontenjanlar
tanıyan ülkelere gitmelerine izin verseniz ya. Üniversite harçlarından burs ve
kredilerin yetersizliğine, barınma-beslenme problemlerinden sosyokültürel
ihtiyaçlara, hoca yetersizliğinden fiziksel şartlardaki olumsuzluklara kadar
her şey ortada dururken rektör atamaları, dekan atamaları, üniversitelerdeki
kadrolaşmalar, üniversite bütçeleriyle terbiye etmeler, ihaleler oldu
kaygılarınız. Şimdi de yurt dışında yurt yapmaya soyunuyorsunuz. Sorunları
çözmek değil maksadınız, kusura bakmayın, kaçak güreşmek. Gerçi 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nde Meclise eğitim ve öğretmenlerimizin sorunlarını
getirmeyen, kendi alanıyla ilgili bir konuda bile Mecliste olmayı kendisine yük
gören -bugün de yok maalesef- hatta konuşmaları bile dinlemeyip hükûmet sıralarında milletvekillerinin tayin, terfi, iş
taleplerini dinleyen bir bakanından da herhâlde fazla bir şey beklemeye gerek
yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Şu olanı biteni gördükten sonra kendisinden ricamız, aman bir şey
yapmasın çünkü geride kalmış mevcut birkaç iyi şeyi de bozacak. Aman Sayın
Bakan, bırakın dağınık kalsın. Hiç olmazsa sizden sonra bazı şeylerin düzelmesi
şansını heba etmeyin.
Bir eğitim
sendikasının yaptığı ankette öğretmenlerin ancak yüzde 2,4’ü; yüzde 2,5’i bile
değil, yüzde 2,4’ü Sayın Çubukçu’yu başarılı
buluyormuş. Belki daha fazla müdahil olmaz ise bu puanını yükseltir diyor,
Meclisin verdiğimiz önergeye desteklerini talep ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
madde 14’e bağlı geçici madde 5 ve 6 ile madde 15’e bağlı ek madde 133 ve 134
dâhil 13 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nur Serter, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu yasa
teklifiyle iki temel düzenleme yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, iki yeni
vakıf üniversitesinin kurulmasıdır. Bu iki yeni vakıf üniversitesinden bir
tanesi, Şifa Üniversitesi, İzmir Tabipler Vakfı tarafından kurulmakta ve bir
ihtisas üniversitesi olarak yapılandırılmış bulunmaktadır. Sağlık bilimleri
alanında son derece ileri teknolojiyle donatılan böyle bir üniversitenin
kurulmasının Türk sağlık sistemine çok ciddi katkılar sunacağı inancını
taşıyoruz. İkinci üniversite ise Avrasya Üniversitesi, Trabzon Maçka’da kurulan
bir vakıf üniversitesidir.
Şimdi, tabii,
böyle üniversiteler kurulurken, hele bu üniversiteler Ankara, İstanbul, İzmir
gibi büyük kentlerde değil de bu büyük kentlerin dışında kurulurken doğal
olarak bakılması gereken, aranması gereken özellik, acaba kurulan bu yeni
üniversitelerin o bölgenin kalkınmasına ne gibi katkı yapabileceği, o bölgenin
insan gücü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hangi fakültelerin ya da
yüksekokulların bu üniversiteler içerisinde açılmakta olduğudur. Ama,
bakıyoruz, örneğin burada fen-edebiyat fakültesi, işte mimarlık-mühendislik
fakültesi, yabancı diller okulu ve iktisadi idari bilimler fakültesi gibi
klasik, her yerde insan gücü yetiştiren fakülteler ağırlıklı bir yapılanma
izlenmiştir.
“Bu bir vakıf
üniversitesidir, biz buna karışamayız.” dememiz mi gerekiyor diye de
düşünüyoruz. Neden derseniz, ne yazık ki ne devlet üniversiteleri ne de vakıf
üniversiteleri kurulurken Türkiye’de hangi insan gücüne ihtiyaç olduğuna
ilişkin bir ön çalışma bulunmadığı ve yaptırılmadığı için, arz-talep dengeleri
gözetilmediği için, rastgele, kâğıt üzerinde belirlenmiş fakültelerle
üniversiteleri açmaktayız. Ha, bunun sonucu nedir, neye mi bizi ulaştırıyor,
hemen söyleyeyim: Bu yıl üniversitelerimizin toplam kontenjanına bakıyoruz,
671.804 toplam kontenjan açmışız, yani bu kadar sayıda öğrenciye yükseköğretim
imkânı sağlamışız. Peki, değerli milletvekilleri, bu kontenjanlar acaba doldu
mu, dolduruldu mu? Bugün yine bakıyoruz, ÖSYS sonuçlarına göre, resmî rakamlara
göre 110.826 kontenjan üniversitelerimizde boş kalmıştır. Bir taraftan devlet
üniversitelerinin, vakıf üniversitelerinin sayısını katlamış olmakla
övünüyoruz, işte “Devlet üniversitesi sayısını şu kadara yükselttik, toplam, bu
2 üniversiteyle, 156 üniversite kurduk.” diyoruz, sonra 110.826 kontenjanı
dolduramıyoruz. Bu 110 bin kontenjanın 33 bini aşkını lisans kontenjanıdır,
yani dört yıllık, beş yıllık, altı yıllık fakültelere ilişkin kontenjandır. Bu,
yükseköğretimin ve YÖK’ün bir planlama anlayışından ne kadar uzak olduğunu,
plansız, programsız, ihtiyaçlar dikkate alınmadan, rahatlıkla kâğıt üzerinde
üniversitelerin nasıl kurulduğunu ve kaynakların nasıl israf edildiğini
gösteren çok somut bir kanıttır ve bu kürsüden defalarca ve defalarca bunu
seslendirmiş bir kişi olarak ne yazık ki bir kez daha bu konunun altını çizme
ihtiyacı doğmuş bulunmaktadır.
Bu yasa
teklifinde yapılan ikinci önemli düzenleme Kredi ve Yurtlar Kurumuyla
ilgilidir. Kredi ve Yurtlar Kurumunda iki konuya özellikle dikkat çekmek
istiyorum. Bir tanesi diğer arkadaşlarımız tarafından da çok seslendirildi.
Şimdi, Kredi
Yurtlar Kurumu Başbakanlığa bağlanıyor. Gerçekten ben merak ediyorum, neden?
Neden böyle bir ihtiyaç duyuluyor? Yani bütün yetkilerin Başbakanlıkta
toplanması hangi yönetim anlayışının gereği olarak tavsiye edilebilir ve
desteklenebilir bir anlayıştır? Bu derece merkeziyetçi bir yapıyı
çağdaşlaşmaktan, Avrupa Birliğine girmekten söz eden bir ülke acaba neden
eğitim sistemi içinde gerekli görmektedir, neden Kredi Yurtlar Kurumu
Başbakanlığa bağlanmaktadır, açıkçası, ben bunun cevabını bulabilmiş değilim.
Olsa olsa, Başbakanlığın yetkilerinin arttırılması,
padişah yetkileriyle donatılmasının dışında buna verecek bir yanıt bulamıyorum.
İkincisi: Kredi
Yurtlar Kurumu yurt dışında yurt açma konusunu bu yasayla gündeme getiriyor.
Şimdi, çok
konuşuldu, çok ayrıntıya girmeyeceğim ama 230 bin yurt kapasitesi bulunan bir
ülkede yaşadığımızın farkındayız. Yani 3 milyon 322 bin 559 yükseköğretim
öğrencisi içinde devletin yurt imkânlarından yararlananların oranı yüzde 7; 230
bin dolaylarındadır.
Siz, kendi
ülkenizde ihtiyaç sahibi öğrencilere yurt sağlayamıyorsunuz, bu öğrencileri çok
zor barınma koşullarına mahkûm ediyorsunuz, bu öğrencileri tarikat ve cemaat
yurtlarına mahkûm hâle getiriyorsunuz, ondan sonra çıkıyorsunuz yurt dışında
yurt açmak için girişimde bulunuyorsunuz. Acaba “TİKA” diye bir kuruluş
olduğunun ve bu kuruluşun temel görevleri arasında yurt dışında eğitim
hizmetlerine destek vermek olduğunun farkında mıyız, yoksa bunu unuttuk mu?
Eğer yurt dışındaki Türk öğrencilerine böyle bir hizmet sağlanmak isteniyorsa
niye bu Kredi Yurtlar Kurumunun dar finans kaynaklarından sağlanmaya
çalışılıyor da TİKA gibi kurumlar acaba harekete geçirilmiyor? Bunu anlamakta
da gerçekten zorlanıyoruz ve bunu mazur ve meşru gösterecek bir altyapının
Türkiye’de bulunmaması nedeniyle bugün alınacak olan bu kararın gerçekte çok
daha ciddi sorgulamalara kapı açacağına da ben inanıyorum, partimin de bu
görüşte olduğunun altını çizmek istiyorum.
Şimdi, yurt
konusu ne zaman gündeme gelse, değerli milletvekilleri, herkes kendisine
başvuruda bulunan, kendi seçim bölgesindeki öğrencilerin yurt ihtiyacını
karşılamaktan ya da karşılamamaktan söz ediyor. Bu nasıl oluyor? Kredi ve
Yurtlar Kurumuna başvuru yapılmıyor mu? Öğrenciler, doğrudan Kredi ve Yurtlar
Kurumundan yurt talebinde bulunmuyorlar mı? Bulunuyorlar. Peki, nasıl oluyor da
siyasetçi, Kredi ve Yurtlar Kurumuna öğrenci yerleştirmede bir aracı hâline
dönüşüyor? Şöyle dönüşüyor: Çünkü bu Kurumdan genel müdürlüğün yüzde 5’lik bir
kontenjanı var. Bu kontenjan olağanüstü koşullar için konulmuş, ama olağanüstü
olmayan, tamamen siyasi torpil olarak işletilen bir kurumsal yapı hâline
dönüştürülmüştür. Sizin yüzde 5’lik kontenjanınız eğer bugün 230 bin yatak
kapasitesine sahipsek, çok ciddi bir rakamdır, 11-12 binlik bir rakamdır. Siz
bu derece geniş bir öğrenci yurt kapasitesini A, B ya da C partisinin ya da
ağırlıklı olarak iktidar partisi milletvekillerinin siyasi rant aracı hâline
getiremezsiniz. Bu uygulamanın AKP döneminde konulmuş bir uygulama olmadığını
biliyorum ama bu uygulamanın mutlaka sonlandırılmasının, kaldırılmasının bir
zorunluluk olduğuna inanıyorum. Yurtlara başvuran öğrencilerin koşulları
değerlendirilir, gelir düzeyleri değerlendirilir, sıralaması yapılır, bu
kontenjan da katılarak sıralama dâhilinde yurtlara öğrenci kabulü yapılır.
Ahbap çavuş ilişkisiyle, A, B, C siyasi partisinden bir milletvekilini tanıdığı
için, o milletvekili kendi bölgesinde daha fazla oy alsın diye iktidar partisi
kendi gücünü kullanarak bu kontenjanı kullanmamalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, lütfen tamamlayınız.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu kontenjan siyasi torpil mekanizmasını meşru hâle getiren bir
kontenjandır. Bu kontenjanın kaldırılması ve bütün öğrencilerin objektif
koşullarda, yandaş, siyasetçi, ahbap çavuş ilişkisine gerek görmeden bu yurt
imkânlarından yararlandırılması gerekmektedir. Haktan, adaletten bahsediyorsak
bu kontenjanın kaldırılmasına yönelik bir yönetmelik değişikliği çalışmasını da
başlatmalıyız. Hepimiz biliyoruz ki iktidar neredeyse kontenjan oraya seferber
edilir. Hepimiz biliyoruz ki eğer 100 ise kontenjanımız, bunun 70’ini, 80’ini
iktidar partisi kullanır. Ben burada bu kontenjanı bir tek kişi için bile
kullanmamış, kullanmayı adaletsizlik olarak kabul eden bir milletvekili olarak
konuşuyorum. Kredi Yurtlar Kurumundan telefon edilip “Bu kontenjanda sizin bir
tek kişiyi bile teklif etmediğinizi gördük, merak ettik.” diye soru bana
açılmıştır.
Onun için,
göğsümü gere gere söylüyorum, siyasi torpilden
vazgeçelim ve bu memleket evlatlarını tarafsız bir biçimde bu kontenjandan
yararlandırmanın yollarını arayalım, eğer yurt konusunda gerçekten hak sahibi
olanı yararlandırmayı düşünüyorsak diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serter.
Bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili
yasa hakkında parti grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin çocuğu var. Çocuklarımızı eğitim çağı geldiğinde
okullara götürürüz. Okul seçiminde istediğimiz okula çocuğumuzu veremeyiz,
bölgelere ayrılmıştır ancak vermek istediğimiz okulun idaresi bir fiyat
belirlemiştir, orada aile birliğine yardım yaparsanız çocuğunuzu o okula
verirsiniz. Paranız yoksa, çocuğunuz Millî Eğitimin size göstermiş olduğu bu
okulda, bu öğretmende okumak zorundadır.
Bambaşka bir
durumla da karşılaşırsınız çocuğunuz okurken; bir başka okul daha vardır,
mutlaka gitmesi gerekir. Öğretmenler, çevre, veliler buna yönlendirir. Onun adı
dershanedir. Önceden okulu desteklemek amacıyla kurulmuş olan bu dershaneler,
şimdi eğitimin merkezi olmuştur, eğitimden daha önemlidir. Eğitimde, okullarda
şu an sadece resmî diploma verilir ama dershanelere giden çocuklar
üniversiteye, sınavlara hazırlanır. Oraya gitmezse çocuk başarısız olur. Çoğu
okulda öğretmenler bile dershaneyi takip ederler, “Hangi dershaneye gidiyorsun
oğlum, hangi dershanede hangi hocadan ders alıyorsun?” Böyle bir, eğitimi
devlet eliyle yapılmaktan çıkartılmış, özelleştirme diye özel sektörün, özel
okulların eline verilerek fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, parası olanın
çocuğuna en iyi eğitimi verdiği, parası olmayanın verilene razı geldiği bir
anlayışa insanları mahkûm ederler.
Bu
dershanelerimize, okullarımıza devam eden çocuklar lise 4’üncü sınıfa gelir…
Lise 4’te bir şey yoktur, eğitim falan da yoktur. Neden dört yıla çıkartılmış,
bunu da anlamak mümkün değildir. Çıkarttın, bunun programı nedir? Lütfen,
Bakanlık gitsin okulları bir dolaşsın. Okullarda öğretmenlere, okul müdürlerine
sorsun. Birinci dönem çocuklar zorunlu olarak derse giderler, ikinci dönem
doktor doktor dolaşıp rapor alırlar. Bize gelirler,
birilerine gelirler, birini bulup heyet raporu almak isterler. Neden? Çünkü
ikinci dönem üniversite sınavlarına hazırlanacaktır. Yine gücü olan rapor alır,
gücü olmayan çocuk okula devam etmek zorunda kalır; devamsız olursa sınıfta
kalacak zaten. Öğretmen bakar, sınıfın dörtte 3’ü sınıfta yok, kalana “Oğlum,
aç kitabını ne yaparsan yap.” der. İkinci dönem eğitim yoktur. Bunu, gelsin
Bakanlık, ya ikinci dönemi tatil yapsın 4’üncü sınıflar için, ikinci dönemde
bitirsin, bütün çocuklara aynı imkânı hazırlasın, sağlık raporu gibi sahte
rapor almaktan insanları kurtarsın, hastaneleri de, özel hastaneleri de, tam
teşekküllü hastaneleri de bu zor durumdan kurtarsın ve buna bir çözüm üretsin.
Değerli
milletvekilleri, üniversite sınavlarına girer çocuklar; 100 çocuktan 15 tanesi
üniversiteye girer. 15 çocuk üniversiteye, 85’i sokağa gider. 85’in hiç
planlaması yoktur, programı yoktur. Elektriği öğrenmiştir ancak evde sigortası
atar sigortayı değiştirmeyi bilmez. Buğdayı, pamuğu bilir, üretimin nerede
olduğunu bilmez. Ülkede satılırken, üretilirken üretimin durduğunu, başka
ülkelerden neden bu ülkeye getirildiğini, tahlilini bile yapamayacak duruma
getirilir. Bu yüzde 15 çocuğun... Türkiye’de -üniversitelerde lisans ve
lisansüstü eğitim alan öğrenciler- 1 milyon 441 bin 463 öğrenci üniversitelerde
eğitim görür. Bu öğrencilerin 81 ilde, 107 ilçede, 270 yurtta ancak 243 bini
devlet yurtlarından faydalanma imkânına sahiptir. Bu 243 bin öğrenci devlet
yurtlarına -şartlar nedir, ailesinin gelir durumu mu, derslerdeki başarısı mı-
bir şekilde sıralanır, yedekler belirlenir. Sizin hepinizin peşine veliler
düşer, öğrenciler düşer. “Çocuğum şu okulu kazandı. Bak, param yok, fakirim.
Aman vekilim, bir yurt bul.” der. Siz açarsınız Kredi Yurtlar Genel
Müdürlüğüne, bilirsiniz ki, her neyse... Bir genel müdüre yüzde 5 kontenjan
neden verilir sayın milletvekilleri? Size verilmiyor, bakana verilmiyor, Genel
Müdüre kontenjan veriliyor. Genel Müdür kasım kasım
kasılıyor, ulaşmak mümkün değil. Ulaşabilenler kimler? AKP’li sayın vekiller.
Hepsi de değil, hepsi de dediklerini yaptıramıyor. Ben 10 kişiyi verdim “Aman,
bu çocukları bir şekilde bir yere sığındırın.” diye evrak verdim. Bunların içerisinde
2 tanesi yerleşmiş. Puanıyla mı yerleşti, sırası geldi mi yerleşti, onu da
bilmiyorum ama biliyorum, benim tanıdığım bir AKP’li vekil 26 öğrenci için
evrak vermişti, 21 tanesi Sayın Genel Müdürün kontenjanından oraya girdi.
Birçoğunuz kendiniz içinde olduğunuz için biliyorsunuz. Bu, hem vekilleri bu
anlamda küçük düşürüyor hem demin değerli milletvekilinin bahsettiği gibi bir
haksızlığa, bir adaletsizliğe yol açıyor. Şartsa, eğer sistem, kural konulmuşsa
bütün öğrencilere konulmalı bu. Ne demek kontenjan? Torpil demektir kontenjan.
Böyle bir şeye göz göre göre göz yummak ayıptır.
Nasıl kabul edilebilir böyle bir şey? Ben fakirim, yetkisizim, çevresizim,
ulaşamıyorum, falanca bey, filanca partinin yetkilisini buluyor veyahut da
genel müdüre gidiyor, “Aman genel müdürüm, yaman genel müdürüm, benim çocuğumu
alır mısın?” O kabul ederse, beyefendi eğer razı gelirse, kontenjan olarak,
hiçbir kıstas yok ve alıyor. Dolayısıyla, bu makama getirilen şahısların,
onların şahsiyetlerini tenzih ediyorum, ama böyle bir genel müdürlük gibi
makama getirilen kişiler iktidar partisine yaranmak için çırpınırlar. Hele hele burada kalkıp eleştiren muhalefet milletvekilleri var
ya. Sayın genel müdür göbeğini kaşır “Bak ben ne kadar size hizmet ediyorum,
bak nasıl muhalefeti hiç takmıyorum, nasıl diğer milletvekillerini hesaba
katmıyorum, telefonlarına çıkmıyorum, önümüzdeki dönemde seçimlerde beni
değerlendirin.” mesajını verir. Bu gibi makamları siyaset olarak basamak
yapmamak, bunlara fırsat vermemek gerekir. Dolayısıyla bürokratlar, ondan sonra
iktidarlara hep yalakalık yaparlar, onların yanında görünmeye çalışırlar,
devletin memuru değil partinin memuru kendini sanırlar ve devletin çivisi
yerinden çıkar. Çıktı da zaten. İktidarlarınız döneminde artık devletin
memurları genelde partinin memuru gibi hareket eder. İl başkanından liste
gelmeden serbest kurum, özel güvenlik şirketlerine, temizlik şirketlerine
eleman dahi alamaz o hastanenin müdürü, o firmanın başında olan kişi. Böylesine
partizanlığın had safhaya geldiği bir ülke.
Kredi Yurtların
birçok sorunları var; yetersiz… Ülkede eğitime yapılan yatırım en önemli
yatırımdır ama ülkeyi bırakıp başka ülkelerde yurt açmak, bu öğrencilerin
ihtiyaçlarına yönelik değildir, arkasında bir başka amaç vardır. Birilerinin
verdiği talimattır. Bizim kararımız, bize anlatılan, içimizden doğan bir
ihtiyaç değildir sayın milletvekilleri. Bu amaca gelmeyeceğinizi, bu oyunu
bozacağınıza inanıyorum.
Üniversitelere
giren çocuklarımıza çeşitli dönemlerde aflar çıkar, siz çıkarırsınız, biz
çıkarırız buraya gelir. Bu bir yol olmuştur ve ondan sonra öğrenciler hep, aman
af çıksın da -atılan öğrenciler- yeniden okula döneyim diye beklerler. Aftan
sonra yine hemen sizin telefonlarınıza mesajlar gelir, kapılarınıza gelirler,
aman vekilim bir kanun getirin de af çıksın diye.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu af konusunu gündemden çıkarmak adına üniversitelerde
sınıfta kalmayı ortadan kaldıralım. İnsanlara okuma hakkını verelim, kırk
yaşına kadar, elli yaşına kadar, kaç yaşına kadar o dersi verebilirse sınav
hakkını verelim, ona göre harcını yatırsın, yıllara göre de bu harç artsın ama
sınıfta kalarak hem devletin imkânları hem insanların zamanları heba olmasın.
Bunun için Türkiye’de tabii ki bundan mağdur olmuş binlerce insan, genç şu an
yine böyle bir çözüm beklemektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bulut, buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Bunu da, bu öğrenciler, sizlere iletmem adına beni vasıta kıldılar.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakana soruyorum: Giresun Tirebolu’da, Ordu Mesudiye’de
neden üniversite yurdu açtınız? Kırıkkale’de bugün okuma salonuna 25 tane kız
öğrenciyi -okulun, dershanenin, yurdun müdürü ne yapsın- çocuklar dışarıda
kalacağına burada kalsın diye oradaki okuma salonlarına koymuş ranzaları,
çocukları barındırıyor. Ben buradan soruyorum: Acaba bu Ordu Mesudiye’de,
Giresun Tirebolu’da kaç tane öğrenci var, kaç tane personel var? Personel
sayısı öğrenci sayısından çok mu, değil mi? Onu da Sayın Bakandan öğrenmek
istiyorum müsaadenizle.
Bu bakımdan,
Kredi Yurtlara ağırlık verilmesi, ülkenin yurt ihtiyacının mutlaka giderilmesi,
öğrencilerimizin modern, çağdaş yerlerde sağlıklı koşullarda kalmalarının
temini için mutlaka çalışılması gerekiyor.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başkanım, sağ
olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.45
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
571 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, bölüm
üzerinde söz sırası AK PARTİ Grubu adına Kemalettin Göktaş’ta, Trabzon Milletvekili.
Buyurun Sayın Göktaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu kanunda, Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili bir
düzenleme var, bir de yükseköğrenimle ilgili teşkilat kanununda bir düzenleme
var.
Özellikle şunu
ifade etmek istiyorum: Burada muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız Kredi
ve Yurtlar Kurumuyla ilgili birtakım eleştirilerde bulundular. Tabii ki
saygıyla karşılarız ama şunu da söylemek lazım arkadaşlar: Muhalefet eleştirir,
önerilerde bulunur ama bazen de bardağın dolu tarafına bakmak lazım, yapılan
şeylere bakmak lazım arkadaşlar.
Biz geldiğimizde
bu yurtların durumu neydi? Kaç tane öğrenci alınıyordu bu yurtlara? Bu yurtlara
giren öğrencilerin barınma sorunları, ortamları neydi? Bu öğrenciler ne
yiyordu, nasıl yatıyordu? Bunlarla ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak
isterim değerli arkadaşlar.
Bürokratları
eleştirmek kolay çünkü onlar elleri kolları bağlı insanlar, burada cevap
veremezler ama onlara da biraz insaf ölçüleri içinde davranmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, biz geldiğimiz zaman Kredi Yurtlardaki öğrencilerimize bursu 45
liradan 200 liraya çıkarttık, 200 liraya ve yemek parası olarak 50 kuruş
veriliyordu, 50 kuruş, şu anda bildiğim kadarıyla 4 lira ve bu yurtlar artık
beş yıldızlı oteller gibi oldu arkadaşlar, tertemiz, pırıl pırıl
yurtlarımız. Haa, bizim bu konuda birtakım
eksikliklerimiz var mı? Var, elbette ki vardır ama daha mükemmelini yapmak bazı
imkânlar ister, bu da süreç içinde olacaktır. O anlamda, hep eleştirerek
insanların moralini, motivasyonunu da bozmaya gerek yok değerli arkadaşlar.
Şimdi, daha çok
şu eleştiriliyor: Neden yurt dışında yurt açılması talebi, kararı buradan
çıkarılıyor? Niye Hükûmet bunu yapıyor? Ben buradan
söyleyeyim arkadaşlar. Bilmem, Sayın Genel Müdürümüz hatırlar mı, “Yurt dışında
yurt açabilir miyiz?” talebini kendisine ilk defa ben iletmiştim, çok önce,
seneler öncesinde ve o zaman “Kanun müsait değil.” diye bana cevap vermişti.
Bugün bu kanunun müsait hâle gelmesine çalışılıyor. Bu kanunla yurt dışında
yurt açma imkânı doğacak ve gerçekten arkadaşlar, ben KEİPA Türk Grubu Başkanı
olarak yurt dışında çok dolaşıyorum, o anlamda da buralarda böyle bir ihtiyacın
olduğuna ben inanmaktayım ve biliyorum bunu. Onun için de burada hayırlı bir iş
yaptığımız kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, yine -YÖK’le ilgili- iki tane üniversite açıyoruz, bir tanesi
İzmir’de Şifa Üniversitesi, bir tanesi de Trabzon’da Avrasya Üniversitesi. Şifa
Üniversitemizin, Avrasya Üniversitemizin bölgelerimize, illerimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Tabii ki, bunlar, bölgeler için, iller için, ülkeler
için çok önemli. Ne kadar üniversite açarsak o kadar öğrencimize okuma imkânı
sağlamış olacağız. O anlamda YÖK’ümüzü de bu hayırlı çalışmayı yapanları da
takdir etmemiz lazım, teşekkür etmemiz lazım ama burada bir konuyu özellikle
dile getirmek istiyorum: Bu açılan üniversitelerin eğitim ve öğretim yönünden
çok sıkı takip ve denetim altında olmalarını istiyorum ki, kaliteli, başarılı
bir eğitim öğretim oralarda görülsün. O anlamda bunun önemini burada belirtmek
isterim.
Bir de şunu
özellikle burada yeri gelmişken söyleyeyim: Zaten daha önce de benim bu konuyla
ilgili kanun teklifim de vardı. Trabzon ili olarak üniversiteye çok müsaidiz
biz, ikinci bir üniversite olması açısından şehrimiz çok müsait, kampüsü de müsait. “Acaba, Yüksek Öğretim Kurumumuz yani
YÖK Trabzon’da ikinci bir devlet üniversitesi açılması konusunu
değerlendirebilir mi?” diye düşünüyorum.
Bu yeni açılan
üniversitelerin, Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili çıkacak bu kanunun ve
askerlerimizle ilgili çıkacak kanunun ülkemize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Göktaş.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerek Kredi
Yurtlar Kurumunun getirdiği tasarı değişiklikleri gerekse iki yeni üniversite
ile ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Bu vakıfların
nerede, hangi imkânlarla kurulduğunu bilmiyorum ama Trabzon ilimizde yeni bir
vakıf üniversitenin kurulmuş olması, vakıf üniversitelerinin ülke geneline
dağılımı bakımından doğrusunu isterseniz beni de sevindiriyor. İzmir ilinde tıp
ağırlıklı bir üniversitenin kurulması da aynı şekilde.
Ancak özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: 2547 sayılı Yasa’mızda üniversite kurmak için fen
edebiyat fakültesi kurma mecburiyeti var idi. Görüyorum ki İzmir’de kurulan
Şifa Üniversitesinde ağırlıklı olarak tıp fakültesi ve sağlık okulları var.
YÖK’ten ve ilgili bürokratlardan özellikle şunu istirham etmek istiyorum:
Türkiye'de her ne kadar Sağlık Bakanı zaman zaman
“100 bin yeni doktora ihtiyaç var.” diyorsa da benim kişisel kanaatim 400 bin
hemşireye ihtiyaç var.
Sağlık meslek
liselerini Millî Eğitim Bakanlığına devrettik, oralarda artık yardımcı hemşire
bile yetişmiyor. Üniversitelerimiz hemşire okullarını açmıyor, açsa bile
yeterli kontenjanda öğrenci almıyor ya da öğretim üyeleri oralara ders
vermiyor.
Vakıf
üniversitelerine bir mecburiyet getirmek lazım. Tıp fakültesi açıyor ise o tıp
fakültesine öğretim elemanlarını değerlendirerek en azından bir hemşirelik
yüksek okulunun, dört yıllık bir hemşirelik fakültesinin açılma mecburiyetini
getirmek zorundayız. Hastane yalnız “doktor” demek değildir; hastanede çalışma
bir ekip işidir, laborantı, teknisyeni, hemşiresi, fizyoterapisti, hepsi
birlikte olması lazım. Dolayısıyla Şifa Üniversitesine bu yönde bir tavsiyede
bulunuyorum: Özellikle İzmir gibi gelişmiş bir ilimizde vakıf üniversitesine
bağlı bir hemşire yüksekokulunun kurulması büyük yarar sağlayacaktır.
Kredi Yurtlar
Kurumuyla ilgili görüşlerime gelince: Değerli milletvekilleri, 8-10
metrekarelik bir alanda 2 öğrenciye duşu tuvaleti olan odalar tahsis
edilebilir. Kütüphanesi, İnterneti, spor alanları olan yurt sahaları
yapılabilir. Bu yatırımlar zor yatırımlar değil. Bugün TOKİ, satın alınmayan
birçok bina yapıyor, insan yaşamayan ilçe ve beldelerde binalar yapıyor.
Hâlbuki üniversitelerimizin öğrencileri bizim yarınımızdır, geleceğimizdir. Bu
öğrencilerin rahat mekânlarda eğitim yapması lazım.
Ayrıca,
öğrencilerimizin beslenme açığı var. Türkiye’de yüzde 16 beslenme geriliği var.
Üniversitede eğitim vereceğimiz çocuklarımız açlar. Bu konuda devlet olarak bir
sorumluluk yüklenmemiz gerektiğine inanıyorum. Üniversite öğrencisinin günlük
kalori hesabı yapılır, dengeli bir beslenme desteği… İsterse bu fon Kredi
Yurtlar Kurumuna tahsis edilir, isterse bir başka yere tahsis edilir ama bu
çocuklarımızı aç olarak üniversite eğitimine göndermemeliyiz. Sosyal devletin
yapması gereken şey, yarınımıza yön verecek gençlerimizin karınları tok,
barındıkları yerlerin de rahat olması lazım. Her odasında tuvaleti, duşu olan,
2 öğrencinin kaldığı öğrenci yurtlarına hızla ihtiyacımız var. Bu bakımdan, ben
bazı hayır kurumlarının açtığı yurtlara bir şey demiyorum ama özellikle Kredi
Yurtlar Kurumunun yurt potansiyelini çok yüksek oranda artırması gerektiğine
inanıyorum. Bu konuda ne gibi im-kânlarımız varsa
hepsini seferber edelim, elbirliğiyle, parti ayrımı yapmaksızın üniversite kampüslerinde büyük metropollerde, ama küçük şehirlerdeki
üniversitelerimizde mümkünse yurdu şehrin içine yerleştirelim. Orada esnafımız
onlardan ticari hayatta istifade ettiği gibi, vatandaşlarımız da sosyal
gelişimden, kültür değişiminden istifade edecektir. Dar bir ilde, küçük bir
ilde bir üniversitenin bulunması büyük bir imkândır. Bu imkân, üniversite
öğretim üyesine de mümkünse barınma imkânı tesis edilmelidir. Kırıkkale
Üniversitesinde öğretim üyesi arabaya biniyor Ankara’ya kaçıyor, öğrenci
biniyor Ankara’ya kaçıyor. Kampüs şehrin dışında ve
şehre ciddi bir desteği olmuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Bu dönemde
öğrenci velilerinin ciddi yurt talepleri var. Evlerde de tabii bu imkânlar
olabilir ama evlerde çocukların denetimi zordur. Çocuklar belki orayı rahat
görebilir ama belli bir saatten sonra gelip yurtta kalma zorunluluğu var.
Dolayısıyla, geleceğimiz gençlerimizi sokakların insafına bırakmayalım, onları
huzurlu, rahat, sıcak barınma yerlerine ve özellikle yurtta güvenli gıdaya,
dengeli beslenmeyi sağlayacak imkânlara kavuşturursak bu vesileyle iyi olur
diye düşünüyorum.
Yurt dışında
yurt, eğer siz Manas Üniversitesine düşünüyorsanız onun adını koyun ama
gelişigüzel, yurt dışında yurt onların eğitimini bozacaktır, dil öğrenimini
bozacaktır, sadece Türk öğrencilerin bir arada olması gibi bir zorunluluk
sağlayacaktır ki amaçtan uzaklaştıracaktır. Bu vesileyle, bu kanundaki
uyarılarımızı dikkate alacağınızı umuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Ben yurt dışına giden öğrenciye “Edinburgh’a
git, Türklerin yaşadığı bölgeye gitme. İngilizce öğreneceksen Türklerin
olmadığı yere git.” diyorum ama şimdi, biz onlara yurt yaparsak yabancı dil
öğrenimini engellemiş oluruz diyorum.
Bu vesileyle, bu
yeni üniversitelerimizin hayırlı, uğurlu olmasını istiyorum, diliyorum ve Kredi
Yurtlarla ilgili düzenlemelerin biraz daha düşünülerek yapılmasının doğru
olacağı kanaatindeyim.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş.
Şimdi, şahsı
adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı ile muvazzaf hizmeti esnasında anne, baba, kardeş, eş veya
çocuğu vefat eden erbaş ve erlere, birlik komutanının onayıyla ek on gün izin
verilmesi, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Başbakanlığa bağlanması,
kurumun yurt dışında yurt ve tesisler yaptırabilmesine olanak sağlanması,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Kurulu ve Yönetim Kurulunun oluşumu
ve görevleri, kurumdan kredi alan öğrencilerin kredilerini öğrenim gördüğü
öğretim kurumunun normal öğretim süresinin bitiminden itibaren iki yıl sonra
başlamak üzere kredi aldığı kadar süre ve aylık dönemler hâlinde kuruma
ödemesi, kurumdan kredi alan öğrencilerin Sosyal Güvenlik Kurumu ve benzer
nitelikteki başka kuruluşlarla ilişkilerinin bulunmaması durumunda, talepleri
hâlinde, kuruma borcun ödenmesinin birer yıllık sürelerle uzatılması, kurumun
gerekli görülen hâllerde hizmet binasının, yurt binasının ve tesislerinin
2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ek 1’inci maddesinin (n)
bendine göre yaptırılabilmesi, İzmir’de Türkiye Tabipler Vakfı tarafından Şifa
Vakıf Üniversitesi, Trabzon’da Maçka İmar Eğitim Kültür ve Sosyal Hizmet Vakfı
tarafından Avrasya Vakıf Üniversitesi’nin kurulması, Yükseköğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumunca yurt dışında yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere
belli şartlar altında burs ve kredi verilebilmesi konularında düzenlemelere
gidilmiştir. İncelendiği zaman, hepimizin hemfikir olacağı konulardır ki
eksiklikler tasarının kanunlaşmasıyla da giderilecektir.
Değerli
milletvekilleri, toplumumuzun önemli bir bölümünün, hatta tamamının, hâlen
silah altında olan er ve erbaşlar arasında akraba ve yakınları bulunmaktadır.
Teklif ile askerlik görevlerini yerine getirirken birinci dereceden yakınları
vefat eden erbaş ve erlere, akrabalarına karşı son görevlerini yerine
getirebilmeleri ve de bu acılı günlerinde sevdikleriyle birlikte olabilmeleri
için muvazzaflık hizmetlerinden sayılmak üzere on gün izin hakkı verilmesi
amaçlanmaktadır. Ayrıca, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Kurulunun
yapısı, toplantı zamanı ile toplantı usul ve esasları ile Genel Kurulun
görevleriyle Yönetim Kurulunun oluşumu, işleyişi ve görev süresi hüküm altına
alınmaktadır.
Diğer taraftan,
yurt dışında yükseköğrenim gören öğrencilerin de kurum hizmetlerinden
yararlanabilmesi imkânı getirilmekte. Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğünce, yurt dışında öğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilerin
barınma ve burs, kredi işlemleriyle ilgili görevlerin mahallinde yerine
getirilmesini teminen personel istihdamının
sağlanması ve yurt dışında yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere de
kredi verilmesi amaçlanmaktadır.
Yapılan
düzenlemeyle, kredi borcunun geri ödeme süresinin kredi alınan süre kadar
olması esası getirilmektedir. Böylelikle, borçluların borçlarını geri ödeme
süreleri mevcut durumun 2 katına çıkartılmakta, dolayısıyla taksit miktarları
da yarı yarıya azaltılmaktadır. Ayrıca, kredi borcunun ödeme süresinin
ertelenmesi hususunda borçlulara kolaylık sağlanmakta, paralel düzenleme
getirilerek uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi amaçlanmaktadır.
351 sayılı
Kanun’la kurulmuş olan Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı,
yükseköğrenim gören öğrencilere kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve yurt
işletmesini sağlamak suretiyle Türk gençlerinin yükseköğretimlerini, sosyal ve
kültürel gelişimlerini kolaylaştırmaktır.
Teklif ile kurum
hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilebilmesi için
1.453 adet kadro ihdas edilmesi öngörülmektedir. Bu kadrolar ve yapılan
düzenlemeler kurumun işleyişini ve hizmet verimliliğini her yönden olumlu yönde
etkileyecektir. “Bütün eğitim kademelerinde özel sektörün payı artırılacak,
kamu kaynaklarına en fazla ihtiyaç duyulan kesimlere yönlendirilmesi
sağlanacaktır.” hükmü gereği, devlet kaynaklarıyla değil, kendi kaynaklarıyla,
kazanç amacı gütmeksizin, vakıflar tarafından kurulan, kamu tüzelkişiliğini
sahip vakıf üniversiteleri, Türk yükseköğretiminin ayrılmaz bir parçası ve
önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Teklif ile
kurulması öngörülen Şifa Üniversitesi ve Avrasya Üniversitesi, Türkiye'nin genç
nüfusunun yükseköğretime olan talebini karşılamakta yardımcı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başından beri sizlere arz etmeye çalıştığım konular
toplumumuzda yaşanan ve bizlerin de siyasetçi olarak sürekli önümüze gelen,
çeşitli aksaklıkların çözümü konusunda karşılaştığımız ve önemli engelleri
çözeceğine inandığımız, tamamen halkımızın lehine olan düzenlemelerdir.
Bu düzenlemelerin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arıcı.
Şimdi, bölüm
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Ağyüz, buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
tabii, çağ değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor. Yurtların iç düzenlemelerinde de
doğal olarak büyük gelişme var, YURTKUR bunlarda da önemli adımlar atıyor. Ama,
yurt kapasitesi artırımı, öğrenci sayısının artışına uygun değil, yeni yurtlar
yapılmasına ihtiyaç var. Bunun da en büyük sorunu arazi sorunu. Bu nedenle,
kamu arazilerinde YURTKUR’a özel bir imtiyaz
tanınması lazım. Belediyelerin, imar planında, hazine arazilerinde veya kendi
mülklerinde yurt tahsisine öncelik vermeleri lazım.
Ayrıca da Gaziantep’de bir yurt projemiz var. Sağ olsunlar, programa
aldılar ama bir türlü gerçekleşmedi. Gaziantep, büyüyen bir kent, öğrenci
sayısı artan bir kent. Bu konuda gösterdiğiniz duyarlılığa teşekkür ederken
bunun yaşama geçirilmesini diliyorum.
Ayrıca, her
arkadaşımızın bahsettiği kontenjan olayı hepimizi sıkıntıya sokuyor. Sağ olsun,
Genel Müdür, bazı konularda yardımcı olmaya çalışıyor ama kendisini de
sıkıntıya sokuyor bu kontenjan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
üniversite kayıt dönemlerinde vatandaşlarımızın haklı olarak çok yoğun yurt
talebiyle hepimiz karşı karşıya kalmaktayız ve bize intikal eden talepler
karşısında da hakikaten çaresiz kalmaktayız. Ancak, az önce burada da ifade
edildi, kamuoyunda, yurtlara yerleştirme konusunda milletvekillerinin özel
kontenjanları olduğu algısı çok yaygın bir şekilde mevcuttur.
Gerçekten
milletvekillerinin özel bir kontenjanı var mıdır? Varsa bunun ölçüsü ve sayısı
nedir? Bu özel kontenjan oranı iktidar ve muhalefet milletvekillerine göre
değişmekte midir? Özellikle iktidar partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızın öğrencilerimizin yurtlara yerleştirilmesi konusunda çok daha
etkili ve sonsuz kontenjana sahip oldukları iddiaları doğru mudur? Bu yıl
şimdiye kadar, milletvekili arkadaşlarımızın tavassutu ile kaç öğrencimiz
yurtlara yerleştirilmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 1,5 milyon örgün öğretim öğrencisinden sadece 230 bin
kişi Kredi Yurtların barınma imkânlarından faydalanabilmektedir. Diğer, açık
öğretimde okuyan 2 milyon civarındaki öğrencinin de gerek yurt için gerekse
diğer barınma ihtiyaçları için herhangi bir imkân yoktur.
1) Yaklaşık yüzde
15’lerde olan Kredi Yurtların öğrenci barındırma oranının artırılmasına yönelik
herhangi bir çalışmanız var mıdır?
2) İktidara
geldiğiniz 2002 yılında yükseköğrenimdeki öğrencilerin YURTKUR yurtlarında
barınma oranı nedir? Bugün kaça düşmüştür?
3) Yurt, barınma
sorunları giderilmeden yeni üniversitelerin açılması veya öğrenci sayılarının
artırılması sizce ne kadar uygun politikalardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı devlet yurtlarına öğrenci yerleştirmede öğrenciler
hangi kriterlere göre sıralanmaktadırlar? Bu amaçla hangi mevzuatla kimlere, ne
miktarda özel kontenjan tanımı yapılmıştır, tanımlanmıştır? Bakanlığınızın bu
konudaki tasarrufu nedir? Şimdiye kadar kimlerin aracılığı ile kaç öğrenci
normal sırası gelmeden bir Kredi Yurtlar Kurumu yurduna yerleştirilmiştir?
Bunlar arasında milletvekilleri aracılığıyla yerleştirilen öğrencilerin
vekillerin bağlı bulundukları partilere göre dağılımları nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Niğde’ye yapılacak olan yurt için çok teşekkür ediyorum ama bugün aldığım
bilgilerde Niğde Üniversitesine ilginin çok olduğu, ek kontenjanlardan bile
850’ye yakın insanın müracaat ettiği ve bunların bir çoğunun da açıkta kaldığı
bilinen bir gerçek. Zaten normal zamanda da yerleştirilememişti. Bu inşaat
başlamışken bunun sayısının artırılması, en azından bin kişilik bir yurt hâline
dönüştürülmesini düşünüyor musunuz? Bu, Niğde’yi çok rahatlatacaktır.
Diğer taraftan,
belki Millî Eğitim Bakanımızın ilgi alanına giriyor ama ortaöğretimde de
Niğde’de ciddi bir yurt sıkıntısının olduğu gözlenmektedir.
Diğer taraftan,
bu sene uygulanmaya başlayan bir olay var: Köylerden taşımalı eğitimde 9’uncu
sınıflar ücretsiz bir biçimde şehre taşınırken 10’uncu sınıflar taşınmıyor.
Aynı aileden 2 çocuk, birisi ücretsiz taşınıyor, birisi şehre gelmekte zorluk
çekiyor. Bu konunun düzeltilmesini düşünüyor musunuz?
Diğer taraftan,
yine aldığımız bilgilere göre Niğde’de eğitim yapan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, teklifin
6’ncı maddesinde “Genel Müdürlüğün yurtdışında kuracağı yurtlarla ilgili
görevleri yerine getirmek üzere, Genel Müdürlükçe önerilen personel, 6004
sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu
maddesinin altıncı fıkrasına göre uzman müşavir olarak atanır."
denilmektedir.
Bir: Buraya
atanacak kişilerde tahsil ve kıdem şartı aranacak mıdır?
İkincisi: Uzman
müşavir olarak bunlara ne kadar ücret ödenecektir? Dışişleri memuru statüsüne
mi girecektir? Böyle bir genel hüküm getirmekle… Yani bir ilkokul mezununu
veyahut da herhangi bir tahsili olmayanı veyahut da çok düşük bir tahsildeki
insanları getirip buraya müşavir olarak atayacak mısınız? Bunu ayrıntılı
açıklarlarsa memnun olurum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Mersin, sizler de biliyorsunuz, üniversite eğitimi için her anlamda çok olumlu
şartlara sahip bir şehrimiz ve Mersin Üniversitesinin öğrenci kapasitesi de
hızla artmaktadır.
Ben sormak
istiyorum: Mersin Üniversitesi, Mersin merkez ve ilçelerinde, bağlı
üniversitelerinde yeni yurt yapma projeleriniz var mıdır? Kapasiteyi artırmak
gibi bir hazırlığınız, bir programınız bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ural ve son
soru…
KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Mersin’in Silifke ilçesinde hem Selçuk Üniversitesinin hem de Mersin
Üniversitesinin iki tane okulu bulunmakta hem yüksekokul olarak hem de dört
yıllık bölüm olarak fakat Silifke’deki okullarımızda okuyan öğrencilerimizin
yurt problemi var. Taşucu’nda yeni bir oteli yurt
yaptık ama yeterli değil. Ben o konuda da teşekkür ediyorum size, beş yıldızlı
bir oteli yurt yaptık ama yeterli değil. Bu öğrencilerimizin problemleri
noktasında Silifke’de yurt yapılmasını istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar;
ben, zamanım yettiği müddetçe
sorularınızı cevaplamaya çalışacağım.
Evvela şunu
söylemek lazım, hepimizin amacı bizim yavrularımıza çağdaş ülkemizin gereği
olarak çağdaş ortamlar hazırlamak beslenmede, barınmada ve eğitimde. Bütün bunları yaparken biraz da biraz evvel 2
milletvekili arkadaşımızın söylediklerine bakmamız gerekiyor. Gerçekten yapılan
çok olumlu işler var, yapılacak da çok işler var. Tabii ki birdenbire bu kadar
üniversite arttığı zaman bu yurtların yapım hızı ve bitirim hızı bunlara
uymayabilir. 250 bin yatak kapasitemiz var, 2 milyon 100 bin tane örgün
eğitimde talebemiz var, 1,5 milyon da açık öğretim var. 250 bin/2 milyon 100,
yüzde 12’ye tekabül ediyor. Bu az mıdır? Bazı yerlerde çok azdır, bazı yerlerde
normaldir. Ama bunun dışında 150 bin tane de özel sektör yurdumuz var, 50 bin
tane de üniversite yurdumuz var. Toplam 450 bin/2 milyon 100, aşağı yukarı
yüzde 22’lere, 23’lere gelmektedir.
Yeni finansman
modelleriyle -dün de söylemiştim- bunun bir tanesi burada sizin de desteğinizle
inşallah TOKİ tarafından yapılacak. Yaşar Bey’in de dediği gibi gerçekten Hükûmetimiz hazine arazilerini YURTKUR’a
tahsis etmekte, bazı yerlerde tabii bu imkânımız olmuyor bu defa kamulaştırma
yapıyoruz, bazı yerlerde kiralama yapıyoruz, bazı yerlerde satın alma yapıyoruz.
Evvela -Sayın
Bakanımızın da biraz evvel söylediği gibi- bir kere amacımız şu: Tek kişilik ve
3 kişilik odalarda yavrularımız otursun, içinde normal hamam sisteminden,
normal banyolu, klozetli, tuvaletli sisteme geçilsin. Televizyon gerekirse
-oradaki idarenin vereceği bir karar- ve bir de çalışma masaları olsun,
buzdolapları olsun. Gerçekten üç yıldızlı bir otel gibi olsun.
Onun dışında, 50
kuruş verebiliyorduk biz daha evvelden, 2002’den evvel, şu anda 4 liraya
çıkardık. İyi beslenmeleri lazım, doğru. Bu, bizim yavrularımıza karşı bir
görevimiz. Ayda 120 lira veriyoruz.
Bir de bakın yaptığınız bir olumlu iş daha var: 90 lira,
yüzde 80 bizim yurtlarımızın aylık kirası 90 lira. 200 lira kredi alan bir
çocuğa 120 lira da yemek parası veriyorsunuz, 320 lira; eksi 90, 210 lira demek
buna ilaveten cebine para koyuyorsunuz. Bu rakamla bile geçinebilen
yavrularımız var. Tabii ki bunlar azdır.
Şimdi, bunları
yaparken başka ne yaptık? Bir de bunların geri dönüşleriyle ilgili sorunlar
yaşadılar. Daha evvelden işe girmeyenlerin hemen üzerine gidiliyordu,
haczediliyordu, deniyordu ki: “Arkadaşım, sen bizden kredi aldın, gel bu parayı
geri öde.” Şimdi şunu yaptık: Bir yıl müddet verdik, işe girme müddeti,
giremezse tekrar erteleniyordu. Şimdi bu müddeti iki yıla çıkarıyoruz. İki yıl
okumuşsa iki yılda geri alıyoruz, dört yıl okumuşsa dört yılda geri alıyoruz.
Bir yapılandırma yaparak kırk yılda 40 milyon lira geri alabilmiştik, 2,5
katrilyonluk bir rakamı –eski rakamlarla- yeni rakamlarla milyarlık rakamı geri
alabildik ki bu aldığımızdan tekrar vatandaşlarımıza, yavrularımıza kredi
verelim diye.
Şimdi, onun
dışında, bu yeniden yapılandırmada da problemler çıktı, ödeyemedi,
ödeyemeyince… Şimdi, inşallah, önümüze gelecek önümüzdeki ay, yeniden
yapılandırmada yine bu kredilerini ödeyemeyen gençlerimize yine bir kolaylık
getireceğiz hep beraber, sizlerin de desteğiyle. O bakımdan teşekkür etmek
lazım.
Özellikle
yurtlara yerleştirmede yüzde 50 aile geliri, yüzde 25 başarı, yüzde 25 sosyal
duruma bakarak almaya çalışıyoruz. Özellikle milletvekillerimizin özel
kontenjanı yok. Bu kontenjan işi bizim dönemimizde çıkan bir iş değil.
İstenirse hep beraber kaldırabiliriz ama ben inanıyorum ki kaldıralım dediğimiz
zaman hemen milletvekillerimiz itiraz edecek. Burada adaletsiz davranmaya
çalışmıyoruz. Hangi milletvekilimizden bize gelirse, kaç tane gelirse, inanın
ben, genel müdürüm uğraşıyoruz yerleştirmek için, bilhassa kız çocuklarımızı.
Bunu söyleyeyim. Bunu yapmaya çalışıyoruz çünkü başka çaremiz yok. Özellikle
birinci yılda gelenlerin yerleşme oranı belki yüzde 80, 85, 90 oranında. Bunu
daha da artırmaya çalışıyoruz.
Mersin ilinde,
Sayın Başkanım, dün ben söylemiştim, 2.890 kapasitemiz var. Taşucu’nda
450 yaptık, Tarsus’da 240. Ayrıca 2009’da Mersin’de
ilave 507 yaptık, Tarsus’da 192 daha ilave ettik.
2010 yılı yatırım programında 15/3/2010’da başlayan bir inşaat var, Aralık
2011’de inşallah hizmete açacağız. Mersin Mezitli’de
348 kapasiteli bir yurdu da hizmete açma çalışmaları devam ediyor. Yüzde
174’lük bir artış var. Niğde’de, söylemiştik, inşallah… Tabii, şu anda bunun
hazırlığı yapıldı, bu 500’lüğü ihaleye çıkacağız ama daha sonra öbürünü
düşünürüz Sayın Vekilim.
Yine Gaziantep’le
ilgili Yaşar Bey’in sorusuna cevap vereyim: Özellikle yurt projesini biz revize
ettik, üniversite kampüsündekini 300’den 500’e
çıkardık. Iğdır Projesi’ni aynen adapte ettik. 22 Haziran 2010’da inşaat
ihalesi yapıldı, Nizip’te. Gaziantep’te bin ve 250 kişilik yurt projemiz var,
bunlar revize edildi 1.250’ye çıkarıldı. 2010 yılı sonuna kadar ilana çıkacağız
yani bu ay çıkmış olabiliriz. Bin kişilik de 6/12’de ihaleye çıkacağız.
Öncelikli olarak
şehit aile çocuklarını, malullük aylığı alanları, özürlü öğrencileri, anne ve
babası vefat edenleri, Darülşafaka Lisesi
mezunlarını, amatör millî sporcuları, ÖSYM’de ilk 100’e girenleri, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında köyleri boşaltılanları desteklemeye çalışıyoruz.
Şimdi, yurt
dışındaki bu niyetimizle ilgili katiyen bir niyet okumaya gerek yok. Hepimizin
niyeti burada bir, hepimiz büyük Türk devleti olarak, büyük millet olarak yurt
içindekileri düşündüğümüz gibi yurt dışındakileri de düşüneceğiz, tabii TİKA’nın da görevi bizim de görevimiz. Biz hemen alıp
yapalım demiyoruz, kiralamaya çalışacağız. Ama ben dün de söylemiştim, tekrar
söyleyeyim: 1987’den günümüze kadar 1,5 milyondan fazla yükseköğrenim
öğrencimiz Avrupa ülkelerinde öğrenim hayatının bir dönemini geçirdiler, o
ülkenin insanlarını ve kültürünü de tanıma imkânı elde ettiler. Program 2012
yılı itibarıyla 3 milyon Erasmus öğrencisi olmasını hedeflemekte.
Onun dışında, her
yıl bin tane, yurt dışında lisansüstü eğitim almak ve sonrasında
üniversitelerde görevlendirmek üzere bunları, bu kardeşlerimizi yolluyoruz.
Orada otellerde, eğer bulamazlarsa ailelerin yanlarında kalıyorlar.
Ayrıca,
Azerbaycan’da 4.294, ABD’de 4.098, Bulgaristan’da 2.858, Almanya’da 2.612,
İngiltere’de 1.847, Avusturya’da 1.451, Fransa’da 1.181 öğrencimiz öğrenim
görmekte. Şu denebilir: Bunlar yurt dışına gittiler, paraları var. Hayır, hepsi
çok zengin çocuklar değil, bunlar arasında yoksul çocuklar da var. Onun dışında
Kıbrıs’ta 43.426 öğrenci okuyor, bunların 28.600’ü ülkemiz öğrencileri. Buna
mukabil 11.360 da yurt var.
Sayın Bakanımızın
önerisi var, sağlık bilimleri fakültesinde, hemşirelik, fizik tedavi ve
rehabilitasyon, beslenme ve diyetetik bölümleri kurularak öğrenci alınabiliyor.
Böylece, ayrı yüksekokul olarak açılmasına gerek kalmıyor. Fakülte altında
bölüm olarak yer alıp, fakülte diploması alabiliyor.
Bu, “Dokuzuncu
sınıfta taşınıyor, onuncu sınıfta taşınacak mı?” Evet, köylerdeki
öğrencilerimizden taşımalı eğitime alınması planlanmaktadır. Bunu da söylemek
istiyorum.
Tabii, bir de
kontenjan, boşlukta olan, yani boş yataklardan yüzde 5 kontenjan var. 250 binin
yüzde 5’i değil, bu yanlış anlaşılmasın. 3 bin tane boş yatak varsa bunun yüzde
5’ini kullanıyoruz ve bu 1960 yılından beri devam eden bir süreçtir. Bu konuda
biz çok hassas davranmaya çalışıyoruz. Ama buradaki eleştirileri de göz önüne
alıp yeniden bir değerlendirme yaparız. Ama sonuçta, burada gerçekten tüm
milletvekillerimizin herhangi bir ne AK PARTİ’li ne
MHP’li ne CHP’li ne BDP’linin şu kadar kontenjanı
vardır demiyoruz ama hepsini adaletli şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylayacağım.
Madde 13’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı
geçici madde 5’te bir önerge vardır; okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
571 sıra sayılı kanun teklifinin 14. maddesine ekli geçici madde 5’in ilk
fıkrasındaki iki yıl ibaresinin bir yıl olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran Bulut |
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
Recep Taner |
Osman Durmuş |
Behiç Çelik |
|
Aydın |
Kırıkkale |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Behiç Çelik.
BAŞKAN – Behiç
Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Aslında, bu
tasarı üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, aslında, burada Kredi Yurtlar Kurumunun yapısıyla ilgili bir
metin üzerinde çalışırken tabii ki Türkiye’mizin güncel sorunlarına değinme
fırsatı da buluyoruz. Tabii ki Kredi Yurtlar Kurumu vesilesiyle millî eğitim
teşkilatımız, bütünüyle Türk millî eğitim sistemi ve millî eğitimin temel
sorunları, açmazları bir bir gündeme getiriliyor
hatipler tarafından.
Burada, 21’inci
yüzyılda, aslında şunu kesinlikle söylememiz gerekir ki, biz hiç iyi
planlayamıyoruz. Yani, sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde millî eğitimin
tedricen nasıl çökertildiğini, millî eğitimin cumhuriyetin kurulduğu yıllardan
2002 yılına kadar, takviye edilmiş, tahkim edilmiş yapısının nasıl dağıtılmaya
çalışıldığını ve bunun yerine, gayrimillî eğitimin ve
küreselleşmeye uygun bir eğitim anlayışını ve etnik yapıya daha adapte olmuş
bir eğitim yapısını getirme çalışmalarını da hep birlikte, yüce milletimiz
görmekte.
O sebeple, bugün,
dershaneciliğin içerisine iyice gark olmuş, âdeta devletin okullarının
fonksiyonlarını icra edemediği ve dershaneler sanki okulmuş gibi ön plana
çıkartıldığı bir yapıyı ve çarpıklığı ve eğitimdeki kokuşmuşluğu dikkatlerinize
çekmek isterim.
Burada okumuş
olduğum bir anıyı da ifade etmek isterim. Türkiye'nin tanınmış profesörlerinden
Oktay Sinanoğlu kitabında bahsediyor. Ankara’da
Atatürk’ün kurduğu bir koleji bitiriyor ve Amerika’ya gidiyor. Amerika Birleşik
Devletleri’nde sınava giriyor. Girmiş olduğu sınavda birinci geliyor ve
“Türkiye’de bu kadar sağlam bir eğitim sistemi var mı?” diye Amerikalı
yöneticiler sorguluyor ve tekrar söz konusu şahsı sınava alıyorlar ve
görüyorlar ki gerçekten birinci. Bu güzel bir şey, işte bu dağıtıldı.
Türkiye'nin en
seçkin, en verimli olabilecek ve Türkiye'nin geleceğine yön ve şekil
verebilecek olan beyinler dershanelerde, şurada burada ve elverişsiz ortamlarda
heder edilmekte ve bunlara devlet, Hükûmet sahip
çıkmamaktadır. Onun için yeniden biz millî eğitim politikamızı ve eğitim
sistemimizi Kredi ve Yurtlar Kurumumuzla birlikte kurgulamak durumundayız. Bu
konuda yapılan bir şey yok. Palyatif önlemlerle bir Hüseyin Çelik dönemi,
ardından Nimet Çubukçu dönemiyle bugüne geliyoruz ve cumhuriyetimizin 100’üncü
yılını kutlayacağımız 2023 yılına giderken bu konuda iktidarda ne yazık ki bir
çalışma olmadığını gösteriyor ve diğer bütün alanlarda olduğu gibi. Onun için
biz kendimizi Kredi ve Yurtlar Kurumumuzla, eğitimin diğer yan kurum ve
kuruluşlarıyla, Millî Eğitim Bakanlığımızla ve YÖK’ümüzle yeni baştan yeni
tespitler ve politikalar ortaya koymamız ve bunu planlamamız gerekiyor. Yine
öğretmen, öğrenci ve veli dengesini kuramamanın sıkıntısını da şiddetle
hissediyoruz. Öğrencilerimize yönelik tehditler malum, buna değinmek
istemiyorum ama öğretmenlerin geçim zorluklarına burada birçoğumuz değindi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çelik, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün, ne yazık ki, Millî Eğitim
Bakanlığında yapılan çalışmalar, en son Talim ve Terbiye Kurulunun toplantısı,
alınan kararları, maalesef, feci durumumuzu itiraf mahiyetindedir ve bugün,
Millî Eğitim Bakanlığı Andımız’ı tartışmaya açıyor,
Millî Eğitim Bakanlığı İstiklal Marşı’nı tartışmaya açıyor, millî eğitim
politikalarımız millîlik vasfından arındırılmaya çalışılıyor, “Türk milleti”
demekten korkan ve ürken ya da bunu ortadan kaldırmaya âdeta kendisini memur
olarak gören bir zihniyet bugün millî eğitimi yönetmeye çalışıyor. Bu tehlikeli
oyun, AKP’ye hayır getirmeyecektir.
AKP
yöneticilerini, bir milletvekili olarak, bir Türk olarak bu konuda uyarıyor,
önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
14’üncü maddeye
bağlı geçici madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
571 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
14’üncü maddeye
bağlı geçici madde 6 üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
571 S. Sayılı yasa teklifinin 14. maddesine bağlı geçici madde 6.da geçen
(aksatmadan düzenli olarak) ifadesinin metinden çıkarılmasını arz ederim.
|
Kamer Genç |
Metin Arifağaoğlu |
Derviş Günday |
|
Tunceli |
Artvin |
Çorum |
|
Orhan Ziya
Diren |
|
Şevket Köse |
|
Tokat |
|
Adıyaman |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 14’üncü maddesine bağlı geçici 6’ncı maddesi üzerinde verdiğim
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında hem Hükûmet hem Komisyon bu maddeyi okursa… Sayın Bakan, eğer
bu maddeyi okursanız, o kadar ters bir madde olarak yazmışsınız ki… Bakın,
diyorsunuz ki: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kredi almakta olanlar ile
kredi borcunu ödeme zamanı henüz başlamamış olanlar, bu borçlarını kredi
aldıkları sürede, kredi ödeme zamanı başlayıp borç taksitlerini aksatmadan
düzenli olarak ödemekte olanlar ise bakiye borçlarını kalan taksit süresinin
iki katı sürede öderler.” Bu 2 katı süre, daha taksit süresi başlamamış
olanlara nasıl uygulanacak? O zaman, o normal sürelerin 2 misli sürede öderler.
Hayır, yani bu maddeyi bir hukukçu olarak uyguladığınız zaman gerçekten ters
bir ifade var.
Şimdi, benim
getirdiğim önergede şunu diyorum arkadaşlar: Fakir öğrenci okulu bitirmiş, iş
de bulmamış ama bir taksit borcunu ödemiş, geri kalanları düzenli ödememiş, ona
da bu imkânı tanıyalım diyorum. Yani, şimdi, şu anda kredi borcu hakkında
tahsiline gidilen öğrenci… Şimdi, düzenli ödeyenlere siz onun taksit sürelerini
iki misline çıkarıyorsunuz; adam iş bulmamış, ekonomik durumu yerinde değil,
dolayısıyla buna da bu imkânı tanıyalım. Bence çok makul bir durum arkadaşlar,
yani bilmiyorum, bu, inanarak verdiğim bir önerge. Henüz kredi borcunu ödeme
süresi başlamamış veya başlayıp da düzenli ödeyenlere bu imkânı tanıyorsunuz
ama iş bulmamış öğrenci veya bir taksitini ödemiş, daha sonra işine son
verilmiş, kredi borcunu ödemiyor; yani buna bir hak tanıyalım. Bunda anormal
bir şey yok ki. Bence Hükûmetin de buna katılması
lazım, Komisyonun da katılması lazım.
Bir de, burada
maddenin yazılışında da çok sakatlık var. “…kalan taksit süresinin iki katı
sürede öderler.” Yani, adam daha taksit süresini… Yani hiçbir taksite
başlamamış, öğrenci krediyi almış, kredisini ödemeye başlamamış. E, “Kalan
taksit süresini iki katı sürede öderler.” ne anlama geliyor Sayın Bakan, Sayın
Komisyon? Yok öyle bir şey. Efendim, yok yani!
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Daha
fazla taksit anlamına geliyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – O zaman deyin ki, bunların kredi ödeme süreleri 2 misli uzatılmıştır
deyin. Yani baştaki cümleyle o son cümleyi birbirine… Ayrı ayrı
bir bağlantı kurmanız lazım.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Aynı
şey.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bence çok hatalı bir ifade. Yani adam daha kredi borcunu ödememiş,
ödemeye başlamamış, “Kalan taksit sürelerini iki katı sürede öder.” diyor. Yani
çok anlamsız bir ifade ama bilmiyorum bunlar uygulamacılara bu kadar çok
karışık bir şeye değil… Bunları bence o baştakilerle son şeyi ayrı ayrı bağlantı yapmak lazım.
Peki, kredi
borcunu düzenli ödememişin ne günahı var? Yani adam iş bulamamış veyahut da
çalışmakta iken işine son vermişler, borcunu ödeyecek bir niteliği yok. Ne olur
yani buna da bu imkânı tanısanız. Bunda bir anormallik bir şey yok ki.
Ben inanıyorum ki
AKP’li arkadaşlarımızın da aslında amaçları bu değil. Yani burada bir
öğrencinin aldığı kredilere bir rahatlama getirirken herhâlde öncelikle
gözetilmesi gereken ekonomik durumu yerinde olmayan insanların durumunun göz
önünde tutulmasıdır. Yoksa ekonomik durumu yerinde, adam aldığı kredinin
düzenli taksitini ödüyor, buna yeniden bir ek süre veriyorsun. Ama ekonomik
durumu yerinde değil, iş bulamamış veya bulduğu işten dolayı işine son verilmiş
adam kredi borcunu ödemiyorsa buna da o şartı tanıyalım, o olanağı tanıyalım
diyorum. Bu nedenle önerge verdim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
14’üncü maddeye
bağlı geçici 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi
kabul edilen geçici 5’inci madde ve geçici 6’ncı maddeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeye
bağlı ek 133’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeye
bağlı ek 134’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi
kabul edilen ek 133’üncü ve 134’üncü maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
571 sıra sayılı kanun teklifinin 18. maddesiyle eklenen fıkraya “Yurt dışında”
ibaresinden sonra gelmek üzere “YÖK tarafından eş değer kabul edilmiş
üniversiteler de” ibaresinin; son fıkranın sonuna da aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Ancak, Kurumca
verilecek burs veya kredi miktarı, yurt içinde yüksek öğrenim gören öğrencilere
verilen miktarın yüzde ellisinden fazla olamaz.”
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
Alim Işık |
Yılmaz Tankut |
Ahmet Bukan |
|
Kütahya |
Adana |
Çankırı |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 571
sıra sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinde vermiş
olduğumuz bir önerge üzerinde görüşlerimi aktarmak için söz aldım. Bu vesileyle
hepinize öncelikle saygılarımı sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bu maddeyle, yurt dışında öğrenim gören yükseköğrenim
kurumu öğrencilerine de ayrıca kredi veya burs verilebilmesi imkânı
tanınmaktadır. Yerinde bir değişikliktir, uygundur ancak hangi yükseköğretim
kurumlarında öğrenim görmüş olan öğrencilere verileceğine dair bir hüküm yer
almamaktadır. Dolayısıyla, verdiğimiz önergeyle yurt dışında Yükseköğretim
Kurumu tarafından denkliği tanınan öğrencilerin bundan yararlanması hükmü
getirilmektedir. Aksi takdirde, adı üniversite olup da mezuniyetinin hiçbir işe
yaramadığı birçok üniversitenin olduğu hepimizce bi-linmektedir. O zaman yurt dışında bulunan herhangi bir
yükseköğretim kurumunda öğrenciyim diyen herkese bu ülkenin imkânlarının
verilmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla, birinci değişiklik
mutlaka Yükseköğretim Kurulu tarafından eş değerliği tanınan üniversitelerde
okuyan öğrencilere bu hakkın verilmesi gerektiğidir. Önergemizin birinci
kısmında bu konu zikredilmiştir.
İkinci bölümde
ise yurt dışında öğrenim gören öğrencilere verilecek olan burs ya da kredi
miktarlarının yurt içindeki eş değer öğrencilere verilen burs veya kredi
miktarlarının en fazla yüzde 50’si kadar olabileceği önerilmektedir. Bununla da
yine ülkemizdeki imkânların daha etkin kullanılması ve öncelikle bu kaynakların
yurt içinde öğrenim gören başarılı ancak fakir öğrencilere verilmesi öngörülmektedir.
Aksi takdirde siz yurt dışında üniversitede öğrenim gördüğünü ifade etmiş ama
bu üniversite Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkili kurumu tarafından, YÖK
kurumu tarafından eş değer bulunmamış, bu öğrenciye aynı kaynağı veriyorsunuz
ama yurt içinde başarılı olduğu hâlde imkânsızlıklar nedeniyle okuma gücüne
sahip olmayan birçok öğrenciyi, başarılı öğrenciyi mağdur ediyorsunuz.
Yurt dışındaki
üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin birçoğu yurt içerisindeki
üniversitelere yeterli puanı olmadığı gerekçesiyle yerleşemeyen öğrenciler
olmakta. Yani bir yandan başarısız öğrenciyi ödüllendiren ama başarılı
öğrenciye bu imkânı tanımayan bu maddenin değiştirilmesi yerinde olacaktır.
Elbette ki yurt dışındaki öğrencilerden ihtiyaç sahibi olanların ve ülkemiz tarafından
eş değerliği kabul edilen üniversitelerde öğrenim görenlerin bu imkânlardan
yararlandırılması gerekir fakat bu yararlandırma yurt içerisindeki eş değer
üniversite öğrencisine verilen katkının yarısından fazla olmamalıdır diyoruz.
Umarım, değerli milletvekilleri bu değişikliği yerinde bulur ve böylece bu
aksaklık da giderilmiş olur diyorum.
Bu vesileyle bir
iki konuyu da sizlerle paylaşmanın yerinde olacağını düşünüyorum. Birçok
milletvekili tarafından da dile getirildi ve özellikle üniversitelerin yeni
açıldıkları dönemde, kayıt döneminde, Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara
olan taleplerin çok yoğun olduğu dönemlerde birçok milletvekili arkadaşımız
sıkıntı içerisinde, bu talepleri karşılamakta zorluk çekmektedir ancak
maalesef, birçok milletvekilimiz tarafından Kredi Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğüne yapılan taleplerin, özellikle yazılı taleplerin -çünkü yazılı
belgelerin kalıcı özelliği vardır- birçoğuna Kurum yetkilileri ya da
görevlileri tarafından nezaketen de olsa “Bu talebiniz uygun görülememiştir.”
ya da “Yerine getirilememiştir.” şeklinde de olsa bir geri dönüşüm
olmamaktadır.
Ben üç yıl
boyunca 100’e yakın öğrenciyle ilgili, resmî yazıyla Kuruma bu öğrenci
isimlerini bildirdim, bir tanesi hakkında dahi ne olumlu ne de olumsuz geri
bildirim maalesef alınamamıştır ve hiçbir öğrenci de normal sırasının dışında,
biraz önce bahsedilen kontenjanlar çerçevesinde yerleştirilmemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİM IŞIK
(Devamla) – Sayın Bakanım, bu konu çok sıkıntılı bir konudur. Elbette ki
yerleşen her öğrenci bizim ülkemizin evladıdır. Hepsine imkân tanınsın ancak
bunun “Milletvekilinin adına, iline, kimliğine bağlı olarak bu kontenjanların
yararlandırıldığı” şeklindeki iddialar dahi bizi rahatsız etmektedir. Bu konu
mutlaka yeniden ele alınmalı ve doğru, objektif kriterlere göre bu
kontenjanların kullandırılmasının sağlanması yerinde olacaktır diyorum.
Özellikle
önergemizdeki iki konunun değerli milletvekilleri tarafından değerlendirilerek
önergenin kabulü yönünde oy vereceklerine olan inancımı belirtiyor, kanunun
ülkemize ve gençlerimize hayırlara vesile olmasını dileyerek saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
571 sıra sayılı kanun teklifinin 20. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Eskişehir |
Mersin |
Balıkesir |
|
Yılmaz Tankut |
Alim Işık |
Recep Taner |
|
Adana |
Kütahya |
Aydın |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Beytullah Asil, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Asil.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının son
maddelerine gelmiş bulunuyoruz. Burada bu önergeyle amacımız Parlamentonun
partizanlığa alet edilmesinin önüne geçmektir.
Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifinin 20’nci maddesiyle getirilen
değişiklik daha önce 4 Mayıs 2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kanunu’nun 14’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında
değişiklik yapıyor. Şimdi, neyi değiştirmeyi amaçladığımızı arkadaşlarımın daha
iyi anlayabilmeleri için dördüncü fıkrayı bir kez daha sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör,
uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce,
Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi
Seviye Tespit Sınavlarında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam
edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi
pozisyonlarında istihdam edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan almış olmaları
veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği kabul edilen, uluslararası
geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli
personel ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için
31/12/2010 tarihine kadar yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu
tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin
sözleşmeleri yenilenmez.”
Değerli
arkadaşlarım, maalesef bu kuruma eleman istihdam edilirken kanunun bu amir
hükmü hiç dikkate alınmadan sadece ve sadece “adama iş” mantığıyla hareket
edilmiş; bugün bu yapılan yanlışa Parlamento tarafından üzerine bir yanlış daha
eklenmesi istenmektedir. Buna müsaade edilmemesi lazım. Aksi takdirde,
hepimizin şikâyet ettiğimiz, her dönem hepimizin şikâyet ettiği adam kayırma,
yandaş atama işleri bürokraside de Bakanlıklarda da devam edip gidecektir. O
nedenle, buna müsaade etmemek anlamında bu maddenin bu yasa teklifinden
çıkarılmasını istiyoruz. İnşallah desteklerinizle de bu amacımıza ulaşırız, bu
gerçekleşir.
Değerli
arkadaşlarım, yasa teklifinin sonuna geldik. Bütün itirazlarımıza rağmen,
çekincelerimize rağmen bu yasa tasarısı az sonra kabul edilecek.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yurt dışında okuyan öğrenciler için yurt yapılması noktasında,
burada ilgili maddeler görüşülürken arkadaşlarımız çekincelerini ifade ettiler.
Bunların, yurt içerisinde kaynakların verimli kullanılamadığı, yurt içindeki
ihtiyaçların tamamlanmadan yurt dışına kaynak aktarılacağı, yurt dışından
yükseköğrenim hizmet satın almayı teşvik edeceği; oraya dil bilgisini artırmak,
görgüsünü artırmak, çevreyi tanımak için, bu amaçla yurt dışında okumaya giden
öğrencilerin orada bir araya toplanarak bu amaca ulaşamayacakları gibi pek çok
çekinceler ifade edildi. Yasa bu şekliyle, maddeler o şekliyle, bu çekinceler
dikkate alınmadan kabul edildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Asil.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) - Bundan sonra bu konu, yasanın uygulayıcısı Sayın Bakan ve Kredi
Yurtlar Genel Müdürlüğü tarafından, uygulama aşamasında bu haklı itirazlar,
haklı yapılan eleştiriler dikkate alınarak uygulama aşamalarında, yurt dışında
okuyan bu öğrencilerimizin dil bilgilerini artırmak, görgülerini artırmanın
önüne geçebilecek bu tek merkezlerde toplanma hususu, bu itirazlar dikkate
alınır ve yasa o şekilde uygulanır.
Ben, her şeye
rağmen, yükseköğrenim öğrencilerimize bu yasanın, başta yükseköğrenim
öğrencileri olmak üzere, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor,
yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Asil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, İç
Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince görüşünü belirtmek üzere ve aleyhte olmak
üzere Kamer Genç söz istemişlerdir, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın
tümünün oylanmasından önce oyumun rengini aleyhte belirtmek üzere söz aldım,
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki gençlerimize en iyi hayat şartlarını hazırlamak,
yükseköğretimde okuyan gençlerimizi, onların barınmaları ile onların eğitim
koşullarını iyileştir-mesiyle devletin bütün
olanaklarını seferber etmek hepimizin görevi. Yükseköğretimde okuyan
gençlerimizin sorunlarını mümkün olduğu kadar en alt düzeye indirmek hepimizin
görevi. Ama getirilen bu teklif ile… Yani aslında çok önemli bir teklif de Hükûmet bunu hazırlamıyor. Düşünebiliyor musunuz, bir Hükûmet, bu kadar gençliği ilgilendiren bir kanun
tasarısını hazırlamıyor, milletvekillerine hazırlatıyor.
Getirilen
teklifte öyle şeyler var ki, bunlar, tamamen kendi yandaşlarına arpalıklar
oluşturmak üzere getirmişlerdir. Şimdi, yurt dışına yurtlar kuracaklar, oraya
kimi atayacaklar? Atayacağınız kişilerin niteliklerini burada sayacaksın
arkadaş. Saymadığın gibi, efendim, “Atayacağımız kişi Dışişleri Bakanlığının
Teşkilat Kanunu’na göre uzman müşavir olarak atanır.” diyor. Ee uzman müşavir olarak Dışişleri teşkilatına atayacağın
kişide aradığın şartları burada arayacak mısın? Yok, onu söylemiyor. Oraya
atayacağı kişi Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda uzman müşavir olur,
tabii maaşları çok yüksek.
Ayrıca, böyle
birkaç tane kanunda değişiklik yapıyorsunuz, bari yirmi maddelik bir kanunda da
bunu temel kanun kabul etmeyin. Milletvekilleri çıksın, bu kanunun maddelerinde
düşüncelerini söylesin. Yani öyle değişik bir kalemle yazılmış ki, başı başka,
sonu başka.
Demin verdiğimiz
önergeyi kabul etmediniz. Diyoruz ki, bir öğrenci, üniversiteyi bitirmiş,
krediyi almış ama iş bulamamış. Ondan sonra, ekonomik durumu iyi değil veya
bulduktan sonra işine son verilmiş. Bu kişiye hiç olmazsa diğer düzenli kredi
borcunu ödeyenlere getirdiğiniz avantajı buna da tanıyalım diyoruz. “Yok,
tanımayız.” Ama bunu, bu teklifi eğer doğru dürüst birileri hazırlasaydı onlara
da tanınırdı. Yani niye... Mantıki olan nedir? Mantıki olan, zor durumda olan
kişilerin durumunu iyileştirmek. Yoksa iyi durumda olanların, ekonomik durumu
iyi olanların durumunu iyileştirmek mantıksız bir şey yani. O bakımdan, böyle
mantık da olmayan bir şey.
Sonra, boyuna
vakıf üniversiteleri açıyoruz. Arkadaşlar, bu AKP İktidarına niye bu vakıf
üniversitesi açma hastalığı düştü, ben de bilmiyorum. Geçen gün burada Ahmet Davutoğlu’nun eskiden başkanı olduğu bir vakfa vakıf
üniversitesini açtırdık. Hemen Kartal’ın göz bebeğinde buna 300 bin
metrekarelik arazi tahsis ettik. Yani yine devletin birçok kurumlarında şimdi,
işte, KİT’lerden alınan araziler var. İşte, bu yandaş vakıflara, bunlara
getirip devletin en kıymetli arazilerini tahsis ediyoruz. Kira alınıyor mu,
alınmıyor mu? Yani bu devletin malı niye bu AKP tarafından talan ediliyor? Yani
bu devlet böyle ille malı talan edilecek bir devlet midir arkadaşlar? Bu
devletin yarını yok mudur? Bu devletin millî değerleri hep böyle yok mu
edilecek? Hangi zihniyetle bu iktidar bu devletin bu mallarını böyle vakıflar,
cemaatler oluşturmak suretiyle kendi yandaşlarına tahsis edecek bir düzenleme
yapıyor? İşte, yine, yurt dışına gönderecekleri o yurtların başına kimi
gönderecekler? Kendi cemaat ve tarikat mensuplarını gönderecekler. Dolayısıyla
ne olacak? İşte Türkiye’nin oradaki görüntüsü ortada. Bir yurt dışına
gidiyorsunuz. Bazı elçiliklere bir telefon ediyorsunuz, sanki adamın anasına
küfür eder gibi adamlar zor şey ediyor çünkü oraya hakikaten bu ülkenin
vatandaşlarının sorununu çözmek için memur göndermiyorsunuz ki. Adam orada keyfine
bakıyor. Orada Türk vatandaşlarıyla doğru dürüst ilgilenmiyor. Dolayısıyla
“Beni yandaş partiler tutuyor ya, yeterli.” diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biraz önce buradaki arkadaşlar dile getirdiler. Şimdi,
öğrencilere yurt konusunda, yer bulma konusunda çok sıkıntı çektik. Ben de
Sayın Genel Müdüre 4 defa gittim. 46 tane öğrenci verdim, 9 tane öğrenciye ilk
defa şey etti, “Ötekilere de bulacağız.” dedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, neden bu kontenjanı tanıyoruz? Şimdi,
kurallarını belirtirsiniz. Öğrencilere yurt çıkması için yani evvela ekonomik
durumuna bakacaksınız, geldiği yerlere bakacaksınız, hatta aynı şehirde ikamet
ediyorsa ona yurda gerek yok. Böyle belirli ilkeler şey edeceksiniz. Yani
milletvekillerinin gidip de Genel Müdür Bey’in karşısında hazır ol vaziyetinde
durması gerekli midir? Bana diyor ki Sayın Genel Müdür: “Sen geçmişte benimle
ilgili aleyhte konuşma yaptın.”
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, bürokratla ilgili konuşmayalım. Sayın Bakana hitaben konuşur
musunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Dedim ki: “Ben seninle ilgili konuşma yapmadım kardeşim. Tunceli’de
yurt yoktu, yani o konuşmayı yaptığım geçen senede yurt yoktu, onun konuşmasını
yaptım. Benim muhatabım Hükûmet, sen değildin ki.”
Arkadaşlar,
bakın, milletvekilinin bence uğraşacağı konuların bunlar olmaması lazım.
Bunların objektif kriterlere bağlanması lazım. Kanunların genel, herkesin
ihtiyaçlarını karşılayabilecek, iltimaslara meydan vermeyecek, arpalıklar
yaratacak bir nitelikte olmaması lazım. Ama AKP’nin getirdiği her kanunda bir
arpalık kokuyor arkadaşlar. Bunda da arpalık var. Bu nedenle bu kanuna
karşıyım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7
milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 218
Kabul : 216
Ret : 1
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun”
Böylece teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 19.00’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.14
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
6’ncı sırada yer
alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)(x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
502 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili? Yok.
Başka söz talebi?
Yok.
Şahısları adına
Ahmet Aydın, Adıyaman? Yok.
Faruk Koca,
Ankara? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, isterseniz bir ara verelim efendim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.04
(x)
502 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Durmuş Ali Torlak,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 502 sıra
sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ile Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne 1/5.000 ve daha büyük ölçekli haritaların üretimi ve bunun için
gerekli faaliyetlerin yürütülmesi yetki ve sorumluluğu gibi birtakım görevler
verilmektedir. Ancak bu kanun tasarısıyla ilgili olarak… Alanında uzman hiçbir
sivil toplum kuruluşu, sendika ve belediyeler ile kamu kurum ve kuruluşlarından
görüş ve öneri alınmadan hazırlanarak, yürürlükteki bazı kanunlarla da çelişen
bu kanun tasarısı Komisyondan alelacele geçirilerek Genel Kurul gündemine
getirilmiştir.
Tasarı ile Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapısı, işlevi, gerekli görev tanımı yapılmadan
değiştirilmek istenmektedir. Tasarı, gerekçesinden uzak bir şekilde
hazırlanmış. Bu hâliyle yasalaştığı takdirde ileride hukuki sorunlara da neden
olacağı açıktır. Öncelikle görev tanımı yapılıp personel yapısının daha sonra
görevlere göre oluşturulması gerekirken, görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısıyla önce personel yapısı oluşturulmakta, daha sonra da bu personel
yapısına göre görev alanları ve tanımları oluşturulmak istenmektedir.
Ayrıca, yasal bir
düzenleme Meclis gündemine getirilirken, yasa düzenleme ihtiyacının detaylı bir
gerekçeyle ortaya konması gerekliliği unutulmamalıdır. Elli sayfalık kanun
tasarısını iki sayfalık gerekçeyle açıklamak teamül dışı ve ciddiyetsiz bir
yaklaşım tarzıdır. Bu durum, İktidarın tapu ve kadastro alanında millî ve ciddi
bir yaklaşımının olmadığı, tasarıda yer alan birçok madde içeriğini
incelediğimizde de açık bir şekilde görülmektedir.
Ayrıca Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün mevcut yapısında ve Meclis gündemine getirilen bu
tasarıda görev, denetim, yetki ve sorumluluk mekanizmaları bulunduğu hâlde bu
kanun tasarısıyla Tapu ve Kadastro Kurulunun ihdas edilmesi anlaşılır bir durum
değildir. Tapu ve kadastroyla ilgili olarak Genel Müdürlüğe intikal eden
konular ile bu konulara ilişkin uygulama ve görüş farklılıklarını giderme
görevi verilmek suretiyle zoraki bir kurul oluşturulmak istendiği, kurula başka
bir görevin verilmemesinden de anlaşılmaktadır. Ancak kurula verilen bu görevin
içerik olarak aynısı tasarının 5’inci maddesinin (a) ve (b) bentlerinin beşinci
fıkralarında Tapu Dairesi Başkanlığı ile Kadastro Dairesi Başkanlıklarına kendi
görev alanlarıyla ilgili olarak ayrı ayrı zaten aynı
içerikte görev verilmiş durumdadır. Ne diyor ilgili madde bentlerinde: “Akit ve
tescil işlemleri ile tapu planlarının reddine dair tapu müdürlüklerince verilen
kararlara karşı yapılan itirazları inceleyerek Genel Müdürlük görüşünü
hazırlamak.” Diğeri, kadastroyla ilgili itirazlara ilişkin Genel Müdürlük
görüşünü hazırlamak. Şimdi bu maddelerde belirtilen görev tanımının Tapu ve
Kadastro Kurulunun görev tanımından ne farkı var? Zaten ilgili dairelere bu
görev verilmiş, böyle bir kurulun oluşturulmasına neden ihtiyaç duyulduğunun
mantığı mutlaka açıklanmalıdır. Hükûmetin
“Bürokrasiyi azaltacağız.” söylemiyle de ters düşen bu durum, tapu ve kadastro
dairelerine verilen görevlerin dışında tek farkının kurula bazı siyasi
kişilerin dışarıdan kurul üyesi yapılmak istenmesinin çok açık bir
göstergesidir. Ayrıca, bu tasarı ile kurula dışarıdan atanacak üyelerin görev
süresiyle ilgili bir düzenlemeye yasa metninde yer verilmemesi, İktidarın bu
kanun taslağını Meclis gündemine getirme amacındaki ciddiyetini ortaya koyması
açısından önemlidir. Mademki ihtiyaç olmamasına rağmen böyle bir kurulun
oluşmasını istiyorsunuz, dışarıdan atama yoluyla görev alacak üyelerin görev
süreleri mutlaka tasarıda yer alması gerekirken buna neden yer verilmemiştir ya
da verilmek istenmemiştir?
Değerli
milletvekilleri, ülke nüfusunun devamlı artması nedeniyle ve her geçen gün
gelişen, kamu hizmetleri arasında vazgeçilmez nitelik gösteren tapu ve kadastro
hizmetleri geniş kaynak ve ekipmanların etkin kullanımını da gerektirmektedir.
Bu nedenle, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, ülkemizin en küçük ilçelerinde
dahi birimi olan, yaygın ve köklü bir kurumdur, bu konumuyla da vatandaşımızın
devletiyle olan bağının en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bu kapsamda,
nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu, tapu ve kadastro müdürlükleri vasıtasıyla
devlet hizmetlerinden faydalanmakta ve sorunlarına yine bu müdürlüklerde çözüm
bulmaktadır. Ancak kanun taslağında, halkın devlet ile güçlü ve güvenilir bir
bağ kurduğu tapu ve kadastro müdürlüklerinin, ciddi ve geçerli bir neden
göstermeksizin bir kısmı kapatılarak personel sayısı düşürülmek istenmektedir.
Bu uygulamayla, vatandaşın ayağına hizmet götürme anlayışının terk edildiğini
görmek mümkündür. Bu kapsamda, yurt içinde ihtiyaca binaen hizmet veren
müdürlükler kapatılırken yurt dışı temsilciliklerimize tapu memuru niteliğinde
görevlendirmeler yapılacağı yine bu tasarıda yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülke içinde birçok tapu ve kadastro birimlerini kapatarak
personel sayısının azaltılmasıyla vatandaşlarımızın hizmet alımında mağdur
olmasına neden olacak bu uygulamaya karşın, yabancıların, ülkemiz topraklarını
yaşadıkları ülkede satın alabilmeleri için vatandaşı oldukları ülkelere memur
gönderilmesi anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye’de
mülkiyet hakkı edinecek yabancılara ilişkin uygulanacak işlemler, tamamen
uluslararası hukuk kurallarına ve bu konuda kabul edilmiş genel prensiplere
bağlı olup devletin millî politikalarıyla ilgilidir. Bu kapsamda, kanun
tasarısının 2’nci maddesinde yer alan (d) ve (e) bentlerinin, kurumlar arası
görev ve yetki karmaşasına yol açacağı unutulmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının bir diğer önemli eksikliği ise Hükûmet tarafından bu kanun tasarısında millî
menfaatlerimizi gözetecek millî güvenlik ve karşılıklılık ilkeleri dikkate
alınmamış ve buna benzer hiçbir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu kapsamda,
ülke menfaatlerini gözetmek üzere Genel Müdürlüğün görev alanında yer alması
gereken, ülke genelinde ve il bazında belirli bir oranın üzerinde yabancıya
mülk satışını engelleyecek, varsa fazla satışı iptal edecek ve satışı yasak arsa
ve araziler ile tarım arazileri, maden ve petrol alanları olan, olabilmesi
mümkün olan yerlerin satışına engel olacak bir düzenlemeye bu tasarıda yer
verilmemiştir. Bunu en önemli eksiklik olarak gördüğümüzü belirtmek istiyorum.
Ayrıca, tapu ve
kadastro hizmetlerinin verilmesinde kasti olmaksızın meydana gelen hatalar
nedeniyle ortaya çıkan olumsuzluklarda personelin cezai ve maddi sorumluluğu
bulunmaktadır. Bu maddi sorumluluk personelin ölümü sonrasında da mirasçılarına
devrolunmaktadır. Bu maddi sorumluluğun karşılanması için emsal mevzuatında
yerini alan sigorta sistemine bu tasarıda yer verilmemiştir. Bu eksiklik,
çalışanların vatandaşlarımıza hizmet verirken tereddüt ve çekinceli davranacağı
sonucunu doğuracaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı ile belirli kadrolar için kadro karşılığı sözleşme
statüsü getirilerek aynı görevi yapan kurum personelleri arasında da bir
ayrımcılık oluşturulmaktadır. Getirilen bu düzenleme ile kurum içi iç barışın
da bozulacağı muhakkaktır çünkü bir tarafta ücreti yüksek belirli kadrolar,
diğer tarafta kadastral çalışmaları yapmak için
gecesini gündüzüne katan kadastro mühendisleri ve diğer personeller yer
almaktadır. Aynı eğitimi alan ve aynı işi yapan memurlar arasında böyle bir
ayrımcılığa benzer uygulamaların bulunduğu bütün diğer kurumları
incelediğimizde, buna benzer hiçbir uygulamanın olmadığını görmekteyiz.
Ayrıca, 657
sayılı Kanun’a tabi olarak çalışanlar açısından, memurdan daha düşük zam alan
amir durumu 12 Ocak 2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararnameyle
-eksikliği tam olarak giderilmese de- düzeltilmeye çalışılmış iken bu
düzenlemeye zıt bir uygulamaya bu tasarıda yer verilmektedir. Bu kapsamda,
kadastro bölge müdürleri, tapu müdürleri, mühendisler, matematikçi ve
istatistikçiler ile diğer kadrolarda bulunan kurum çalışanları bu uygulamanın
dışında tutularak âdeta dışlanmaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Torlak.
D. ALİ TORLAK
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısı gündeme geldiğinden bu yana, gerek kurum
çalışanlarından gerekse sendikalardan telefonla veya bizzat şahsımı ziyaret
ederek bu yasa tasarısından memnuniyetsizliklerini ve üzüntülerini bildiren
birçok kurum çalışanı arkadaşımız oldu. Yüz yüze veya telefonla şahsımı
arayarak bizzat görüştüğüm arkadaşlardan -sendika temsilcilerinden ve
şahıslardan- bu yasa taslağıyla ilgili “İyi olmuş, bu gerekliydi.” şeklindeki
bir değerlendirmeyi maalesef alamadım, göremedim. Dolayısıyla bu yasayı Meclis
çoğunluğuna güvenerek Genel Kuruldan geçirebilirsiniz ancak Meclisten
geçirildikten sonra uygulamasının da en az kanunun çıkarılması kadar önemli
olduğu mutlaka bilinmelidir. Yasa uygulayıcıları arasında ikiliğe yol açan bir
düzenlemenin ne kadar işlevsel olacağını zaman hepimize gösterecektir.
Diğer bir
eksiklik, döner sermaye gelirinden çalışanlara pay verilmemesidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Torlak, lütfen tamamlayın, teşekkür için açtım.
D. ALİ TORLAK
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Yasa tasarısının
düzenlemesi itibarıyla eksikleri barındırdığı için çok da faydalı olduğunu
görmediğimizi tekrar ifade ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın büyük Türk milletine ve kurum çalışanlarına hayırlar
getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Torlak.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Ağyüz,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra
sayılı kadastro teşkilatının çağdaş normlarda yeniden yapılandırılmasını
sağlayan yasa tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
söz almıştık fakat Sayın Meclis Başkan Vekilinin her zaman gösterdiği toleransı
bugün göstermemesi sonucunda tümü üzerinde söz alamadım. Üzüntülerimi
belirtiyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bu yasada hiçbir çelişki
yoktu, Sayın Bakana da bu konuda duyarlı davranacağımızı söylemiştik Komisyon
üyelerine de. Ama ne hikmetse bazı zamanlarda, özellikle AKP’nin sayısal
oylamada zor duruma düştüğü zamanlarda ara vermeyi kendisine şiar edinmiş,
partizanca davranışlarıyla ünlü Sayın Sadık Yakut’un bugünkü davranışı
antidemokratik ve despotçadır. Şimdi, hep şikâyet ediyorsunuz “yasalar
çıkmıyor” diye, olumlu davranıyoruz, yapıcı davranıyoruz, şuradaki hâlinize
bakın, 20 kişi yok.
Sayın Başkan, siz
gongu vurmadan, içeri girdiğinizde 15 kişi vardı salonda. İnsaf edin yani,
böyle önemli bir yasaya grubunuz önem vermiyor, grubunuz değer vermiyor,
grubunuz katılmak istemiyor, siz 10 kişiyle Meclisi yürütmeye çalışıyorsunuz,
bu hangi demokrasi anlayışıyla bağdaşır? Sizin ileri demokrasi anlayışınız bu.
Siz suskun toplum istiyorsunuz, suskun Meclis istiyorsunuz, korku
imparatorluğunu Mecliste de devam ettirmek istiyorsunuz ama bu korku
imparatorluğu böyle devam etmez. Siz korku imparatorluğunun bireyleri
olabilirsiniz, ona biat edebilirsiniz ama Cumhuriyet Halk Partililer ve
muhalefet ona biat etmeyecektir, çok sesli olarak konuşmaya devam edecektir.
Konuşmadığımız
yasa hayırlı olsun, konuşmamak üzere de protesto ediyoruz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın
milletvekilleri, bugünkü Beşinci Oturumun açılışıyla ilgili tutanakları
getirttim ve tutanakları okuyorum:
“Beşinci Oturum
Açılma Saati:
19.00
Başkan: Başkan
Vekili Sadık Yakut
Kâtip Üyeler:
Harun Tüfekci (Konya), Murat Özkan (Giresun)
Başkan – Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
6’ncı sırada yer
alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı:
502)
Başkan - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
502 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili? Yok.
Başka söz talebi?
Yok.
Şahısları adına
Ahmet Aydın, Adıyaman? Yok.
Faruk Koca,
Ankara? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.”
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Saat 19.00 değil mi, 19.00?
BAŞKAN – 19.00,
evet.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Dün beş dakika ara verdiniz, elli beş dakika sonra burayı çağırdınız.
BAŞKAN – Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sizin keyfî hareketiniz yüzünden. Eğer hüsnüniyetli olsaydınız
açmazdınız orayı, dışarıdaydı bütün milletvekilleri. Ama, siz şimdi doğru söylüyorsunuz,
saat 19.00 olmuştu.
BAŞKAN – Sayın Anadol, bir müsaade eder misiniz. Bir müsaade edin lütfen.
Birinci bölüme
geçildikten sonra, aynı işlem tekrarlanmasın diye, onun için ara verdim ben
çünkü…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama, Sayın Başkan, bir kanunun tümünün görüşülmesinde sizin de
hassasiyet göstermeniz lazım.
BAŞKAN – Sayın
Başkan, lütfen yani… Anladım da bu Başkanlıktan, Başkanlık Divanından
kaynaklanan bir hadise değil ki.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Var, var.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Senden kaynaklanıyor!
BAŞKAN – Niye?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Baktınız 2 kişi var, açmazdınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Senden kaynaklanıyor!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bunun kaç tane örneği var Başkanım!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kaç tane örneği var! Her zaman böyle motamot
davranıyor musunuz? Bazen iki dakika izin veriyorsunuz, bazen beş dakika…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ortamı germek için yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Ağyüz’ün ismini okuyana kadar olmadığını veya gelmeyeceğini
bilmiyordum. Okuduktan sonra, bir defa, geri dönüşü olmayan bir yola
girilmişti. Grubunuzda da sadece Yaşar Tüzün Bey
buradaydı.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Biz Sayın Bakana da söyledik “Hiçbir güçlük çıkarmayacağız.” diye,
hüsnüniyetimizin karşılığı bu oldu! Hayırlı olsun! İstediğiniz gibi yönetin
bundan sonra da!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam, tamam.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sırf germek için çaba harcıyorsun, ortamı germek için! Biraz
demokrat ol, demokrat!
BAŞKAN – Bölümler
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık,
buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ara verdikten sonra
ele geçirdiğin koltuğu korumak için antidemokratik davranma!
(CHP
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Özellikle bu
kanunla uygulamada sıkıntısı çekilen personel darlığına bir çözüm
getirilebilecek midir?
Tapu ve kadastro
bölge ve il müdürlüklerindeki personel açığının kapatılması yönünde ne yönde
bir çalışmanız vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Sayın Şandır,
buyurun, sorunuzu sorar mısınız lütfen.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, özellikle Toros Dağları’nda,
zannediyorum bütün Türkiye’de bir sorun yaşanmaktadır. Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün çalışmaları sonrasında çok sayıda tapu iptal davaları
açılmaktadır. Açılan bu davalardan -normal prosedürü içerisinde gereken
tebligatlar yapılmış olmasına rağmen- köylünün haberi olmamakta veya takip
edememektedir. Açılan davalar sonuçlanmakta ve köylü davayı kaybetmektedir.
Temyiz işlemi yapılamamaktadır. Sonuç itibarıyla, bir sonuç olarak köylünün hem
yıllardır ektiği tarlası elinden alınmakta hem de önüne yüklü bir mahkeme
masrafı getirilmektedir. Böylelikle, o dağları bekleyen, dişiyle tırnağıyla…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Başkan, eğer müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
tekrar arz ediyorum. Yani tapu iptal davalarından sonra tapusu iptal edilen
insanlara yüklenen mahkeme masraflarının bir çözümünün geliştirilmesi
gerekmektedir. Tapu Kanunu’nu görüşüyoruz. Gerçi teşkilat kanunu ama yine
teşkilatı da çok yakından ilgilendiren bir konuda bu sorunu çözebilmek,
Türkiye'nin genelini ilgilendiren, özellikle de üretici kesimi ilgilendiren bu
sorunu çözebilmek için bu kanuna bir geçici madde ekleyebilir miyiz? Yani
açılan bu tapu iptal davalarının harçlarının kaybeden taraftan alınamayacağını
veya işte, köylüden alınamayacağını hukukileştiren bir düzenleme yapabilir
miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de Sayın Bakana özellikle bir
hatırlatmada bulunarak sorumu yöneltmek istiyorum.
Şimdi, bir
devletin bizatihi var oluşunu simgeleyen en önemli unsurların başında kayıt
sistemi gelmektedir. Dolayısıyla nüfus ve tapu daireleri vatandaşlarımız
açısından fevkalade önemlidir. Bu anlamda, 1984 yılında çıkarılan yasanın
burada mantıksal olarak büyük bir değişime ve dönüşüme tabi tutulduğunu
görmekteyiz, personel yönetimi açısından olsun, diğer yönlerden olsun. Yani
“tapu sicil müdürlüğü” unvanı dahi kaldırılmaktadır.
Sorum şudur:
Şimdi kayıt sistemini değiştiren bu uygulamanın dünya gelişmiş devletler
arasında böyle bir tatbikat yapan başka bir ülke var mı bu sisteme uygun? Onun
cevabını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Sayın Başkanım, ilk soruyu anlayamadım, uğultu vardı, not alma imkânım
olmadı. Eğer onu tekrar… Olmazsa kayıtlardan alıp yazılı cevap vermeyi uygun
görüyorum.
Sayın Şandır’ın sorusu: Sayın Başkan, tabii burada bir haksızlık
durumu söz konusu olabiliyor vatandaşla alakalı fakat bu düzenleme teşkilat kanunu
olduğu için, aslında burada değil, başka alanları da ilgilendirdiği için buna
benzer başka alanlarda da bu harcın ödenmesini gerekli kılan mevzuatta bu
düzenlemeyi yapma durumu söz konusu.
Burada tabii esas
olan şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Bildiğiniz gibi Türkiye’de iki tür
kadastro yapılıyor idi geçmişte. Bir, tesis kadastrosu. İkincisi, orman
kadastrosu. Orman kadastrosu yapılmamış
yerde kadastro çalışması yapılırken geçmiş yıllarda vatandaşın üzerine mülkiyeti,
komisyonlar tarafından tespitleri yapılıyor, askıya çıkıyor, itiraz yoksa
tescilleri yapılıyor idi. Ama daha sonraki yıllarda orman kadastrosunun geçmesi
durumunda vatandaşın üzerine tescili yapılan araziyle alakalı eğer bir orman
alanı tespiti kadastroda yapılıyor ise bu sefer daha önce tapusu verilen
vatandaşa “Burası orman.” diye dava açılmış oluyor ve dolayısıyla orman
alanıyla alakalı yargının bugüne kadar bu konuda açılan tüm davalarda hep
genellikle Orman Genel Müdürlüğünün lehine karar veriyor ve dolayısıyla
vatandaşa bu arada bir kısım mahkeme masrafları rücu
edebiliyor. Buna benzer diğer konularda da doğru. Bu konuda hâlbuki yapılan
kadastro çalışmalarındaki işlemlerden kaynaklanan hatanın mahkeme kararıyla
düzeltilmesi söz konusu ve dolayısıyla burada vatandaşa herhangi bir mali
külfet yüklenilmesi doğru değil. Fakat bu düzenlemeyi burada değil, o mahkeme
masraflarının tahsil edilmesini rücu kılan, onu
ortaya çıkartan düzenlemede bunu yapma gereği uygun olur Sayın Şandır. Onun
için geçici maddeyle teşkilat kanununda…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, burada yapılacak bir düzenleme bu konunun alanlarını da
bağlayacağı için çok hayırlı bir iş yapılmış olur. Yani burada tapu iptal
davalarında, sizin de ifade ettiğiniz gibi, idarenin işleminin hatasının
düzeltilmesinden kaynaklanan bir yükümlülüğün…
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Şandır şöyle: Bizim, bildiğiniz
gibi, bir yeni yapılandırmayla alakalı bir kanun tasarısı gelecek. Onu, oradaki
istisnayı oraya biz konulması noktasında çalışmayı yapıp oraya komisyonlarda
ilave ettirelim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yakası yırtılıyor…
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Bu bir teşkilat kanunu. Konuştuk, burada
tutanaklara girdi, biz bu çalışmayı takip edeceğiz.
Çok teşekkür
ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Adalet Komisyonu Başkanı meseleye bir formül
geliştirebilir.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Tamam.
Eğer bu konuda
yapılabileceği noktasında bir düzenleme yapma imkânı olursa onu da araştıralım.
Burada yapma noktasında da biz katılırız.
Sayın Çelik’in
sorusu…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Bakan, az önce müzakere ettiğimiz konu, Sayın Şandır’ın söylediği, bir formülasyon
geliştirilebilirse, geçici bir madde oluşturulabilirse…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, sorulara cevap verin lütfen.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Diğer konu, Sayın Başkan, bu kayıt
sistemiyle alakalı. Bildiğiniz gibi,
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzce yürütülen TAKBİS Projesi, şu anda 2011 yılı
sonunda tamamlanmış oluyor ve dolayısıyla tüm kadastro çalışmaları
sayısallaştırılarak elektronik ortamda kayıt altına alınıyor. Yine TAKBİS
Projesi kapsamında tüm tapu alım satımları ve mülkiyetle alakalı tapu sicil
müdürlüklerinde yapılan tüm çalışmalar, tüm işlemler elektronik ortamda ama tüm
sicil müdürlüklerimizce yapılır hâle geliyor.
Tabii, bunu şu
anda bizim hedeflediğimiz şekilde, ulaştığımız nokta itibarıyla kapsamlı bir
kayıt sistemini yapan ülke çok yok ama tüm ülkeler bu konuda hemen hemen çalışma yapıyorlar. Biz bu projeyi tamamladığımızda,
bilgi teknolojilerini en ileri seviyede kullanan, güvenlik olgusu en üst
düzeyde, yüzde yüz olan bir sistemi hayata geçirmiş olacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık,
sorunuzu tekrarlayabilirsiniz, Sayın Bakan anlamadığını söyledi.
Sayın Asil,
buyurun.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakanım, şimdi burada “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihte, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı, Teftiş Kurulu
Başkanı, 1. Hukuk Müşaviri ile Bölge Müdürü kadrolarında bulunanlardan uygun
görülenler görevlerine devam ederler. Bunlardan görevlerine devamı uygun
görülmeyenler ile kadro unvanı kaldırılan veya değiştirilenlerden Genel Müdür
ve Genel Müdür Yardımcısı kadrolarında bulunanlar bu Kanunla Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı adına Müşavir kadrosuna atanırlar.” diyor.
Burada kıstas ne
olacaktır? Yani bu kadar muallakta bırakılan bir yasa maddesi olabilir mi?
Hangi kriterleri esas alacaksınız?
Bu konuda,
kayıtlara geçmesi açısından bir cevap verirseniz teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, biraz önce sorduğum soru, özetle, bu tasarıyla tapu
ve kadastro bölge veya il müdürlüklerinde uygulamada eksikliği duyulan personel
açığının kapatılması sağlanabilecek mi?
Ayrıca, bu
müdürlüklerde çalışan personelin ve teknik personelin özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik bir düzenleme var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle ilk
soruyla alakalı… Sayın Başkanım, burada, bildiğiniz gibi, o söz konusu edilen
kadrolarla ilgili 30’un üzerinde görev yapan veya şu anda görevli olan kadro
var Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde. Yani burada özel bir kriter yok. Yeni
teşkilat kanunu çıktıktan sonra yeni atamalarda -yani bu performans dikkate
alınarak kurumun daha aktif çalışması için- teşkilat kanunundaki hedeflere
uygun görevlendirmeler yapıldığında…
Zaten sayıyı,
orada dikkat ederseniz “7 adet” diye o konulmuştur. Bunun da sebebi, bu konuda
tamamen Kadastro Genel Müdürlüğünün yeni teşkilat yapısıyla birlikte daha
etkin, daha verimli çalışmasına uygun bir katkı sağlamasına yöneliktir.
Bu arada,
atanamayanların herhangi bir özlük hakları ve diğer konularda kayba uğramaması
için onlar lehine düzenlenmiş olan bir düzenlemedir.
Sayın Işık’ın
sorusunda şunu ifade etmekte fayda var: Bizim personel noktasında çok büyük
eksiğimiz kalmadı şu anda. Yeni teşkilat kanununun yürürlüğe girmesiyle
birlikte -kadastro ilçe müdürlüklerimizin, bildiğiniz gibi illerde tek
müdürlüğe dönüşüyor- kadastro müdürlüklerimizde çalışan personeli yine aynı
ilçede sicil müdürlüklerine görevlendireceğiz, yani oranın kadrosuna geçecekler
ve dolayısıyla ilçe sicil müdürlüklerinde özellikle bir noktada -personel
noktasında- daha da rahatlamış olacağız. Bu teşkilat kanununda özlük haklarıyla
ilgili maddi anlamda ilave bir gelir getirici düzenleme şu anda yok ama
bildiğiniz gibi bizim döner sermaye kurumumuz var Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünde. Burada tapu sicil müdürlüklerimizde ve tapu kadastro
müdürlüklerimizde çalışan elemanlarımız son yıllarda çok büyük performans
göstermişlerdir, çok yoğun ve bazen de zor şartlar altında çalışıyorlar. Döner
sermayeden ilave bir düzenleme yapılması uygun olabilir ama Hükûmetimiz
şu anda münferit düzenlemeye değil, topyekûn, tüm döner sermayesi bulunan
kuruluşlarla alakalı toplu bir düzenleme yapacak, bu konuda çalışma devam
ediyor. Ümit ediyorum en kısa zamanda gerçekleşir ve dolayısıyla Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğümüzün çalışanları da bu konuda ilave bir maddi imkâna kavuşmuş
olacaklar. Bunu da fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
502 sıra sayılı
kanun tasarısının 1. maddesinde “Bu kanunun amacı mülkiyet” ifadesinden sonra
gelmek üzere “ve benzeri hakları” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
|
Nevzat Korkmaz |
Akif Akkuş |
Kamil Erdal
Sipahi |
|
Isparta |
Mersin |
İzmir |
|
Beytullah Asil |
|
Behiç Çelik |
|
Eskişehir |
|
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, para basmak, vergi almak, yargılayıp cezalandırmak gibi
devletin hükümranlık yetkilerinden birisi de tapu dağıtmak, bir mülkün
sahipliğine karar verip tescil etmektir. Bir devlet bir mülkü şahsa tapularken
nasıl mülkiyet haklarını himaye eder, yasalar önünde koruma altına alırsa
bununla ilgili yükümlülükler, sınırlamalar da getirebilir.
Değerli
milletvekilleri, ülke toprağının sahipliği, ülkenin bütünlüğünü, bağımsızlığını
doğrudan ilgilendiren bir husustur. İçinizden “Hadi canım, abartıyorsunuz.”
diyebilirsiniz, “Devlet erkini kim elinde tutuyorsa egemen güç odur.” yahut
“Mühür kimdeyse Süleyman odur.” diyebilirsiniz. Ancak hem mülkiyet haklarının
uluslararası bazı kuruluş ve mekanizmalar ile güvence altına alınması ve hem de
tüm devletlerin bu konularda inisiyatifi elde tutma gayretleri ve sınır
getirmeleri bunun böyle olmadığını söylüyor. Yani “Tüm ülkeler şizofren mi de
bu alana sınırlamalar getiriyorlar?” diye sormamız gerekiyor. Bu satışlardan
gelen paraları da devletler bir kazanç olarak görmüyorlar, şayet muz
cumhuriyeti değillerse. Ancak babalar gibi satıcı AKP zihniyetinin yönettiği
bir ülkeyse söz konusu olan, o zaman başka. Bu satışları “mucizevi başarı” veya
“Ülkemizde yabancı sermaye yatırımı patladı.” diye bile takdim edebilirsiniz.
Ülke ekonomisine bir müddet sonra misliyle karşılığını geriye alacak sıcak para
girişi dışında en küçük bir katkısı yoktur. Mirasyedi evladının baba
topraklarını satıp satıp yemesinden ne farkı var?
Stratejik bölgeleri, ülkenin millî güvenliği meselelerini bile göz ardı ederek
yapıyorsanız bunu, bunun ülkeye hizmetle ne alakası var?
Değerli
milletvekilleri, İsrail devletinin Yahudilerce Araplar ve Filistinlilerden
toprak satın alınarak kurulduğunu bilmeyeniniz var mı? Batı Trakya’da Türklerin
arazilerine Yunan Hükûmetince nasıl el konulduğunu
duymayanınız… İlla ki ders almak ve aklımızı başımıza toplamak için kafamızı
duvara mı çarpmamız gerekiyor?
Bakın, AKP Hükûmetlerinin arazi ve mülk satışı alanında yaptığı sekiz
yıllık icraatlara: Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından 2002’ye, yani AKP Hükûmetinin kurulmasına kadar 11,9 milyon metrekare
taşınmaz mal yabancılara satılırken 2002-2008 arasında satılan taşınmaz 25
milyon metrekare olmuş. Son iki senede, yani 2008-2010 arasında ise ayrıca 25
milyon metrekare daha yer satılmış. Tüm cumhuriyet dönemindeki satışların iki
katından fazlası son iki yılda gerçekleşmiş. Mayıs 2010 verilerine göre,
104.505 yabancının 63 milyon 164 bin 378 metrekarelik taşınmazı bulunuyor. En
fazla mülk alan yabancılar İngilizler, Almanlar ve Yunanlılar. Tabii bu
rakamlar yabancıların kendilerini gizlemeden aldıkları taşınmazları ifade
ediyor. Türk vatandaşlarının üzerine aldıkları ya da yabancılara satılmış
bankaların ipotek yoluyla elde tuttuğu araziler bu rakamlarda henüz görünmüyor.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak neden kaygı duyulması gerektiğini bilmem
anlatabiliyor muyuz değerli milletvekilleri!
Ayrıca, bu veriler
Mayıs 2010’a ait. Son iki yılda rakamlar ikiye katlanıyorsa son altı ayda
satışların nerelere ulaştığı konusunda birazcık düşünmenizi istiyorum.
Yukarıdan bir kartopu atarsınız da çığa dönüşür ya, evet, çığa dönüşmüştür
değerli milletvekilleri. Yabancıların en fazla rağbet ettiği iller ise Muğla,
Antalya ve Ankara. En fazla toprağın satıldığı yerlerin içinde Bursa da var.
Osmanlı çınarının filizlendiği Bursa’da en fazla Yunanlılar toprak alıyor.
Yunan sermayeli bazı bankaların Trakya’da, Ege’de çiftçilerimize topraklarını
ipotek ederek cömertçe kredi verdiğini, onların borçlandırdığını biliyor
muydunuz? GAP projesinin uygulandığı topraklarda el altından toprak alındığı
iddialarını duymayanınız var mı?
Değerli
milletvekilleri, sorarım sizlere: Hangi ülkede yabancılar bu kadar kolayca
toprak satın alabiliyor? Hangi ülke kendi geleceğini tehdit eden bu duruma
böylece seyirci kalıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Eğer bu ülkenin adı Türkiye, Hükûmeti de
AKP ise bunda şaşılacak bir şey yok. Bunları dillendirir iseniz de global
ekonomi masalı anlatırlar, üstüne üstlük paranoya ile suçlarlar.
Yabancıların mülk
edinmeleri 442 sayılı 1924 tarihli Köy Kanunu’nun 87’nci maddesiyle yasaklanmış
idi. Özal Hükûmeti zamanında, 1984’te satışların önü
açıldı, 86’da Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal etti, 2003’te iktidar olan
AKP bu satışları yasal hâle getiren yeni bir kanun çıkardı. 2008’de Anayasa
Mahkemesi bu kanunu da Anayasa’ya aykırı buldu. Bu arada satılanlar Anayasa
Mahkemesi kararlarının geriye yürümemesi ilkesi doğrultusunda elden çıkmış
oldu.
Aziz milletime
bir kere daha bu vesileyle hatırlatayım: Anladınız mı AKP’nin Anayasa
Mahkemesini neden sevmediğini? Baş örtüsü, özgürlükler gerekçeleri bile AKP
için hikâye. Üniversiteli kızlarımızın derdi değil ki dertleri. İstediklerini
aldılar ya, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı ellerine
geçirdiler ya.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen…
Teşekkür için
buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Efendim, evet, teşekkür edeceğim.
Kızlarımız ne
olacak? Bir yıl daha üniversite kapılarında beklesinler. Hazret 2011’i işaret
ediyor. Önemli olan seçim kazanmak. Durmak yok, istismara devam. Milliyetçi
Hareket Partisi diyor ki: “Gel, çözelim.” Kulağına pamuk tıkamış, duymuyor.
Okuyan kızı yok ki, tuzu kuru.
AHMET YENİ
(Samsun) – İktidardayken niye çözmediniz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Bu kürsüden yabancılara toprak satışlarının ulaştığı boyutları,
uluslararası çevrelere şirin gözükmek adına bu satışların önünde duran
kurumların nasıl hedef yapıldığını ve milletin sağ gösterilip sol yumrukla
nasıl nakavt edildiğini anlatmak istedim. Milliyetçi Hareket Partili bir
milletvekili olarak ülke bekasını yakından ilgilendiren bu tehdide bir kez daha
dikkat buyurmanızı istirham ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
502 sıra sayılı
Tasarı’nın 2. maddesinin (e) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
|
Behiç Çelik |
Beytullah Asil |
Kamil Erdal
Sipahi |
|
Mersin |
Eskişehir |
İzmir |
|
Mehmet Şandır |
|
Mustafa Enöz |
|
Mersin |
|
Manisa |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Behiç Çelik konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Behiç
Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi,
Türkiye’nin güncel ve hayati yığınla meseleleri varken bu konuda maalesef
iktidar partisi grubunun bu meselelere hiç değinmeden ama hiçbir işlem
yapmadan, tamamen ileriye matuf, bazı grupların, bazı oluşumların amaçlarını
hasıl etme adına yüce Meclisi bu şekilde icbar etmeye çalışmak, sanırım büyük
Türk milletinin gözünden kaçmayacaktır. Bunu, biz, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak her vesileyle dile getiriyoruz.
Tapu kadastro
teşkilatı oldukça önemlidir. Sayın Bakana yerimden tevcih ettiğim soruda da
buna işaret ettim aslında. Devleti var eden en önemli organlardan biri tapu
teşkilatıdır. Bu teşkilat, Türkiye’nin bütün ilçelerine kadar yayılmış binlerce
çalışanıyla ve tapu teşkilatları yanında kadastro teşkilatıyla oldukça tecrübe
kazanmış çalışanlardan oluşan bir teşkilattır ancak burada hedeflenen,
amaçlanan, gizli gündem olarak getirilen, sezinlememiz ve tespitlerimiz bize iktidar
partisinin belli bir karar verici, politika yapıcı ekibinin burada halisane
niyetinden bahsetmek mümkün değil çünkü Türkiye millet olarak meri sistemden
defteri hakaniye geçtiği yaklaşık yüz elli yıl
öncesinden bugüne kadar toprak mülkiyeti konusunda sadece cumhuriyet sınırları
içerisinde değil, cumhuriyet sınırlarımızı da aşan, neredeyse 7 milyon
kilometrekarelik alanda mülkiyeti en iyi şekilde kurmuş ve bunu bugüne kadar da
o 22 devletle birlikte yaşatabilmiş ender uygulamaları önümüze koymaktadır.
İşte bunlar darmadağın ediliyor. Tecrübeli elemanlar darmadağın ediliyor
sözleşmeli kadroya geçmekle. Kayıt sistemi bozulmaya çalışılıyor.
Milliyetçi
Hareket Partisi 2002 yılının 18 Kasımına kadar tapu kadastro teşkilatını
yönetti. Değerli arkadaşlar, TAKBİS Projesi’ni ilk defa, yani tapu sicil
sisteminde bilgi sistemini kuran iktidar, Milliyetçi Hareketin iktidarıydı ve
bunu önemli ölçüde kalamoza denen o kütüklerden alıp
kayıtlara geçirerek bunları ilk kez uygulayan Milliyetçi Hareketin iktidarıydı
ama bu şimdi bozulmaya çalışılıyor. Anayasa’mızın 35’inci maddesinde mülkiyet
hakkının öneminden bahsediyor Anayasa’mız. 44’üncü maddesinde toprak
mülkiyetinden bahsediyor ve mülkiyet hakkının kutsallığı, zaten önce bu yasama
dönemi içerisinde çıkarılan bazı tasarı ve tekliflerle zaten önemli ölçüde
zedelenmiş durumda. En son 2/B uygulamaları konusunda, gittiğimiz her yerde,
özellikle kendi seçim çevrem olan Mersin’de insanlar yana yakıla şikâyetçi
olmakta. Çünkü otuz beş-kırk yıl önce vatandaşımıza verilen tapular bir bir ellerinden alınıyor ve vatandaş ortada tapusuz,
tarlasız, mülkiyetsiz bırakılabiliyor. Bu uygulama Allah’tan reva mı? Bunu
yapan AKP İktidarının karar vericilerini buradan uyarmak lazım. Değerli AKP
Grubunun, bu konularda bu metinleri kendilerine getiren yetkililerini de
uyarması gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çelik, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Aksi hâlde, bu şekilde bir devlet idaresi mümkün değil. Devlet,
sanki Patagonya devleti hâline dönüştürüldü sekiz
yılda. Rica ederim. Yani tapuyu çökertiyorsunuz, nüfus kayıt sisteminde ciddi
bozukluklar var, bir anda bir seçime giderken bakıyorsunuz 8 milyon insan ya
fazla yazılıyor ya 5 milyon, 6 milyon fazla seçmenle karşı karşıya
kalıyorsunuz. Böyle devlet ciddiyeti olur mu? Şimdi burada da yine tapu
teşkilatına ciddi ve büyük bir saldırıyı görür gibiyiz, görüyoruz. Onun için,
içinizde ahlak, namus, haysiyet sahibi olan değerli arkadaşlarımızın bu konuda
yetkililerini uyarmasını özellikle salık veriyoruz.
Bu duygularla
önergemizin kabulünü istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önce geliş sıralarına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
502 sıra sayılı “Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilâtı Ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı”nın Personele İlişkin Hükümler başlıklı 6. maddesinin
3. fıkrasında yer alan “24/6/1994 tarihli ve 4009 sayılı Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 39 uncu maddesine” ibaresinin “7/7/2010
tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş Ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasına” ibaresi şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Ahmet Aydın |
Ayhan S. Üstün |
|
|
Yozgat |
Adıyaman |
Sakarya |
|
|
Osman Demir |
|
Kerem Altun |
|
|
Tokat |
|
Van |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 6. maddesinin 5. fıkrasına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Hasan
Çalış
Karaman
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünde bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte merkez ve taşra
teşkilatlarında görev yapan personele; çalıştıkları günlerle orantılı olmak
üzere (hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında
birer aylık net ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün çalışma ve
gayretleri ve sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit
edilenlere Genel Müdürün teklifi ve Bakanın onayı ile Haziran ve Aralık
aylarında birer aylık net ücretleri
tutarında teşvik ikramiyesi ödenir. Bu fıkradaki ödemelere ilişkin usul
ve esaslar Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 502
sıra sayılı Tasarı’nın 6’ncı maddesinin beşinci fıkrası üzerine vermiş olduğum
önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, pek çok teşkilatımız gibi tapu kadastro teşkilatımız yaptığı
görevler ve bu görevlerin neticeleri sonunda insanların kazanımları ve
mağduriyetleri yönünden gerçekten önemlidir. Bu nedenle tapu kadastro
personelinin moralinin yüksek olması, özlük haklarının tatmin edici olması son
derece önemlidir. Bu önergemizi de bunun için verdik. Bu önergemizde gerçekten
önemli sıkıntılar içinde olan tapu kadastro personeli içerisinde başarılı
olanların özellikle ödüllendirilmesi amaçlanmıştır. Temennim odur ki Genel
Kurulumuz bu önergeyi kabul eder ve tapu kadastro personelini birazcık motive
etmiş oluruz.
Kıymetli
arkadaşlar, bu motivasyonun ne kadar önemli olduğunu sizlere hatırlatmak adına
bazı örnekleri göz önüne sermek istiyorum: Gerçekten, özellikle orman
kadastrosu uygulamalarında ortaya çok önemli mağduriyetler çıkmaktadır. Seçim
bölgem olan Karaman’ın merkeze bağlı köylerinde, Ermenek, Sarıveliler’e bağlı
köylerinde ve pek çok köyünde gerçekten vatandaşlarımızın çok ciddi
mağduriyetleri söz konusudur. Bunlardan bazılarını hemen bir çırpıda sayarsak,
merkeze bağlı Bozkandak, Çukurbağ,
Yukarı Kızılca, Aşağı Kızılca; Sarıveliler’imizin Dumlugöze,
Civler, Civandere, Daran;
Ermenek’in Nadire, Yeşilköy, Evsin, Görmeli gibi köylerinde gerçekten hemşehrilerimizin, Türkiye genelinde de benzer problemleri
yaşayan orman köylülerimizin çok önemli mağduriyetleri söz konusudur.
Düşünün değerli
arkadaşlarım, bir bahçeniz var, bir tarlanız var; dedeniz kullanmış, babanız
kullanmış, siz kullanmışsınız, torunlarınıza bırakacaksınız. Bir gün geliyor
deniliyor ki: “Kardeşim, kusura bakma, burası orman, burayı boşaltacaksın.”
Yine dedenizden kalmış, torununuza bırakacağınız veya kendinizin otuz yıldır
oturduğunuz evinize deniyor ki: “Boşaltacaksın. Boşaltmazsan mahkemede kazanman
gerekir.” Tabii ki orman kanunlarımızın gerçekten gözden geçirilmesi gerekir
ki, bugüne kadar Ormanla mahkemeleşip de dava kazanan, benim hemşehrilerimde rastlamadım değerli vekillerim, sizin
bölgelerinizde var mı bilemiyorum. Özellikle haritalama ve fotoğraflamadan
kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi gerekmektedir.
Kıymetli
arkadaşlar, kendinizi bir an için bu orman köylülerimizin yerine koyunuz.
Elinizde, kullanabileceğiniz, bahçe yapabileceğiniz, tarla olarak
kullanabileceğiniz sınırlı bir araziniz var, zor şartlarda yapabildiğiniz veya
miras kalmış bir eviniz var ve sizi evinizden dışarı atarlarsa ev yapma
şansınız yok. Değerli arkadaşlar, bu insanlarımız… Evet, ormanlarımız çok
önemli, ormanlarımızı koruyalım ama bu ormanlarımızı korurken burada yaşayan
insanlarımıza da ormanı sevdirecek tedbirler almalıyız. İnsanlar çektikleri
sıkıntıların sebebi olarak ormanı görürse ormancılığımız açısından da faydalı
bir iş yapmamış oluruz.
Kıymetli
arkadaşlar, bizim düşüncemiz şudur: Gerçekten, orman olması gereken fakat orman
vasfını kaybetmiş, tarıma elverişli araziler olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – Buralarda köylülerimiz davayı kaybetmiş de olabilir. Böyle yerlerde
köylülerimizin mağduriyetini gidermek adına, mülkiyeti hazinenin olmak üzere
köylünün de faydalanabileceği, neticede elde edilen ürünlerden köylünün de elde
edebileceği bir orman dokusu, ağaç dokusu, meyve dokusu hayata geçirirsek, ben
eminim ki ormancının ormanı korumasına gerek kalmaz, köylü bir tek dal
kestirmez. Mesela, değerli arkadaşlarım, çam dikmeye elverişli bir yere çam
fıstığı dikerseniz, ben eminim ki o köylü çam fıstığının gelirinden faydalanmak
adına o ormanı sonuna kadar korur. Orman dokusuna uygun meyve yapısının orman
olarak değerlendirilebileceği bir yasa değişikliğinin de olması gerektiğine
inanıyorum.
Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, önergemize desteğinizi bekliyorum,
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
502 sıra sayılı “Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilâtı Ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı”nın Personele İlişkin Hükümler başlıklı 6. maddesinin
3. fıkrasında yer alan “24/6/1994 tarihli ve 4009 sayılı Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 39 uncu maddesine” ibaresinin “7/7/2010
tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş Ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasına” ibaresi şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)-
Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
24/6/1994 tarihli
ve 4009 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun,
7/7/2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ile yürürlükten
kaldırıldığı için bu düzeltme yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
geçici madde 1 ve 2 dâhil olmak üzere 8 ila 12’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki gelişen
teknoloji, bilişim ve dünya ilişkileri içinde tapu kadastro teşkilatımızın
artık ihtiyaca cevap vermediği, birçok soruna neden olduğu biliniyordu. Biz,
Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu tasarı eksik de olsa, bugün ihtiyaçlara
tam olarak cevap vermese bile yeniden yapılandırılmasının yararlı olacağını
düşünüyoruz ancak bu konuda birkaç gerçeğe dikkat çekmek istiyorum.
Tapu kadastro
teşkilatları, görevleri gereği, mülkiyet hakkının, özellikle gayrimenkul
hukukunda tescili konusunda yaptığı işlemlerle Türkiye genelinde hâlâ istenilen
düzeyde her yere girebilmiş değil. Böyle olunca, Türkiye'de vatandaşın elinde
Osmanlıdan kalan tapular var, zilyetlik belgeleri var, il özel idarelerine
verdikleri vergiler var, bazen de zilyetlik var ama hiçbir belge yok, tabii bunun
sonucu olarak da çok ciddi sıkıntılar yaşıyorlar, bu sıkıntılar sonucu
ihtilaflar artıyor, kan davalarına dönüşüyor, mahkemelere gidiyor. Mahkemelerde
de bazen otuz yıl, kırk yıl hatta elli yıl süren gayrimenkul davaları var ve bu
davalar nedeniyle, artık, vatandaş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1
No.lu Protokol’ün 1 ‘inci maddesi uyarınca, mülkiyet hakkı ihlali nedeniyle
dava yoluna gidiyor ve Türkiye bu konuda da birçok davada mahkûm oldu. Sadece
bu değil, aynı şekilde, Kamulaştırma Yasası ki daha sonra düzeltildi,
Anayasa’da da bu konuda bir hüküm değişikliği oldu ama kamulaştırmada da
kamulaştırma işleminin olabilmesi için tapunun olması gerekiyor, kadastro
görmüş olması gerekiyor, bir tescilin olması gerekiyor. Bunlar da olmadığı
için, bugün, HES’ler, barajlar, Ilısu
Barajı, benzeri barajların yapımı nedeniyle tapusu olmayan yüz binlerce
vatandaşımız mağdur durumda. Bunlara, evleri, tarlaları, bahçeleri nedeniyle,
hiçbir ödeme bu nedenle yapılamamaktadır.
Aynı şeyi terörle
mücadeledeki tazmin komisyonlarında… Takriben 349 bin başvuru olmuş. Bu 349 bin
başvurudan 150 bin adedinin reddedilme nedeni başvurucunun tapusunun olmayışı
yani evi yanmış, yakılmış, köyü yakılmış, tarlasının tapusu yok. Vatandaşın
köyüne eğer kadastro girmemişse vatandaşın bunda günahı da yok elbette ama
maalesef bu da bunun sonucudur.
Yine, üç-dört bin
civarında köyün yakıldığı, boşaltıldığı, 93-97 yılları arası Türkiye’sinde bu
boş olan köylerde, Kadastronun, özellikle öncelikli bir tespit tapulama
çalışmasını yapması gerekiyor. Boşaltılan köylerde birçok arazi ihtilafı bu
nedenle doğuyor.
Yine, Mahmur
Kampı’nda yaşayan 15 bin vatandaşımız var. Türkiye’de hiç kimse, 1992’de,
1993’te can güvenliği olmadığı için, köyleri yakıldığı için kendi ülkesini terk
edip Irak’a yerleşmiş 15 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının mülteci
kamplarında yaşadığını görmüyor, görmezlikten geliyor. Aslında, 15 bin
vatandaşına sahip çıkamayan bir yönetim anlayışının zafiyetini sorgularsak çok
vahim bir durum çıkar ortaya. Peki, bunların köyleri ne durumda, evleri ne
durumda, bağları, bahçeleri ne durumda; bunların mülkiyet hukuku ne durumda
diye sorduğunuz zaman, o bölgelerde kadastro işlemlerinin de olmadığını
görüyoruz. Sadece bu değil, orman haritaları çıkarıldı 1949-1956 gibi. Bütün
mahkemelerde, bu orman haritaları nedeniyle orman köylülerinin mağdur olduğunu
görüyoruz. Acaba, mahkemeler, Türkiye’de, 21’inci yüzyılda, hâlâ 1949’ların,
1956’ların orman haritalarına dayanarak orman köylülerini mağdur etmeye devam
edecek mi? Bu sıkıntının giderilmesi için yine Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne büyük görevler düşüyor.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğüne buradan birkaç uyarıda daha bulunmak istiyorum. Büyük köy
ihtilaflarında, kan davalarında, toprağın bölüşülmesinde yanlış tespitlerin çok
yer aldığını görüyoruz. Örneğin, 20 bin dönüm bir parselde tespit yapılmış,
tespit de köydeki üç tane ileri gelen üzerine yapılmış. İleri gelen ölüyor,
geriye yüz elli tane mirasçı bırakıyor, yüz elli mirasçı da bir araya gelip
davasını sürdürene kadar yıllar geçiyor ve bunun için de ister istemez
çatışmalar doğuyor. Öncelikle, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün çok uzun
süredir süren davaların hepsini tespit edip mercek altına alması gerekiyor;
sonra, bu ihtilaflı olan, kadastro giren yerlerdeki tespitleri tekrar bir
gözden geçirmesi gerekiyor. İştirak hâlindeki mülkiyetlerin, karmaşık mülkiyet
hukukunun çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum.
Tabii adliyelerde
yazıyor: “Adalet mülkün temelidir.” Aristo da der ki: “Adalet önce devletten
gelir.” Evet, devletten geliyor.
Burada bir iki
önemli değişiklik var, bunu önemsediğimi ifade etmek istiyorum. Özellikle çok
hareketli bir nüfus, göç eden bir nüfus, büyük şehirlere giden bir nüfus söz
konusu ve herkes tapuyla ilgili işlemlerini kendi tapu sicil müdürlüğünde yapmak
gibi bir yükümlülükle karşı karşıyaydı. Belki bu tasarıyla artık -ki bu
hedeflenmiş durumda- tapu işlemlerinin başka yerlerde, değişik mahallerde
yapılabilme imkânının getirilmesi son derece önemli.
Taşra
teşkilatlarının azaltılması, ihtiyaca göre yapılandırılması elbette doğru ama
bir uyarıda daha bulunmak istiyorum: Elbette ki her ilçede bir tapu müdürü
olacak. Zaten, 81 il, 1011 adet tapu sicil müdürlüğü sayısı 957 adede
indiriliyor ama dikkat çekmek istiyorum, 3 bin, 4 bin, 5 bin nüfusu olan ilçelerde
tapu müdürünü bulamıyor vatandaş, tapu müdürünü bulamadığı için sıkıntılar
yaşıyor ve bu konuda, bir satış işleminde, bir tescil işleminde çok ciddi
mağduriyetler yaşıyor. Bunun mutlaka sadece yapılandırmayla değil, anlayış
olarak güçlendirilip giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle
devletler arasında karşılıklılık ilkesi dâhilinde mülk alışverişinin, satışının
yapılmasını, devletin yurt dışındaki vatandaşını ve şirketlerini korumasını
elbette ki önemsiyoruz, doğru da buluyoruz. Gerçi bu konuda Dışişleri
Bakanlığıyla, Adalet Bakanlığıyla uyumlu bir şekilde yapılacak bir çalışmayla
bunun yapılması gerekiyor. Biliyorsunuz, Türkiye’de de mülk satışları yapıldı
yabancılara, bu konuda hileli yollar kullanıldı “Yüzde 5’ten fazla satış
yapılamaz.” denilen yerlerde farklı şekillerde satışlar yapıldı. Stratejik
durumlar oluyor, güvenlik durumları oluyor, turizm durumları, kültür durumları
oluyor, elbette ki bu konularda ülkeler arasında karşılıklılık anlayışı
çerçevesinde bu hukukun işletilmesinde büyük bir yarar vardır.
Bütün bunların
yanında, bu yeni yapılanma sürecinin, şu gerçeği daima göz önünde tutarak
hareket etmesi gerekiyor: Tapu sicillerindeki bütün düzeltmeler mahkeme
kararıyla oluyor. Dönüp dolaşılacak yer yine tapunun, gayrimenkulün olduğu mahkemelerdir,
bu kolaylıklar da vatandaşı bu külfetlerden kurtarmıyor. Bu gerçekleri dikkate
alarak çok özenli bir tescil işleminin dikkate alınması gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bu duygularla, hayırlı olması temennisiyle, saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve aynı zamanda şahsı adına söz isteyen
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş
dakikadır Sayın Korkmaz.
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra
sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine şahsım ve grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, devletin yeniden yapılanması
ve çağdaşlaşmasına yönelik toplumsal taleplerin temelini oluşturan,
bayındırlıktan çevreye, turizmden kentleşmeye, tarımdan imara, kısacası,
toprağa bağlı tüm faaliyetlerin belirlenmesi ve gelişmesinde doğrudan ilgili
olan bir kuruluştur. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm vatandaşlarımızın
doğrudan veya dolaylı olarak hizmet aldığı bir kuruluştur. Türkiye tapu ve
kadastrosu, bugünkü durumuyla ve ürettiği verilerle, mekâna yönelik çok yönlü
ihtiyaçları karşılayabilmekten maalesef uzaktır. İhtiyaçlar çeşitlenmiş, bilgi
teknolojilerinin gelişmesiyle beklentiler artmıştır. Dolayısıyla, toprağa
ilişkin verilerin toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek özellikte oluşturulması,
güvenilir olması, güncel tutulması ve bunlara kolayca ulaşılması temin
edilmelidir.
Tapu ve kadastro
hizmetleri her geçen gün gelişmekte ve vazgeçilmez kamu hizmetleri arasında yer
almaktadır. Bu yüzdendir ki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ülkemizin en küçük
ilçelerinde dahi birimi olan, yaygın ve köklü bir teşkilattır ancak maalesef
Türkiye'de birçok kurumumuzda olduğu gibi Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü de
yoğun bürokratik işlemler sebebiyle vatandaşı ile sıkça karşı karşıya
gelmektedir. Vatandaşın tapu işlemlerinin hızlandırılması için gerekli olan
teknik donanımını bir an önce tamamlamak, temin etmek durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, tasarı ile taşra teşkilatında hâlen 22 adet olan bölge
müdürlüğü sayısı 13’e indirilmiş, 325 adet olan kadastro müdürlüğü sayısı 81’e
ve 1.011 olan tapu sicil müdürlüğü sayısı da 957 adede indirilmiştir.
İşlem hacmi
ve kurumsal ihtiyaçların her yıl
artması, hizmetin kaliteli, hızlı ve ekonomik bir şekilde verilmesi için
elbette yeni bir yapılanma zorunludur ancak her zaman, değiştirmek, geliştirmek
demek değildir. Bu değişiklik ile dün vatandaşlarımız kendi ilçelerinde
kadastro hizmetlerini bire bir alır iken bugün ulaşım ve bürokratik sıkıntılar
artacak, vatandaşlarımızın sırtına daha fazla yük binecek, tapu ve kadastro
işlemlerinde yapılacak işlemler gecikecek, belki kayıt dışılığın artışına sebep
olunabilecektir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye kadastrosu ise seksen yılda ürettiği verilerinin
yaklaşık yüzde 60 kadar olan bir bölümünü yenilemek ve verilerini mekânsal
bilgi sisteminin gerektirdiği sayısal, ülke koordinat sisteminde tanımlanmış,
hukuken geçerli biçime kavuşturmak zorundadır. Oysa Türkiye kadastrosu, plan ve
verileri güncel durumda değildir. Zaman içerisinde zemin-kadastro planı
ilişkisi bozulmuş ve kadastro planları zemini yansıtamaz duruma düşmüştür.
Tapu ve kadastro
bilgileri farklı standartlardadır. Geniş zaman diliminde ve farklı yöntem ve standartlarda
üretilen kadastro bilgilerinin bilgi sistemine aktarılması için standartların
yükseltilmesi yani iyileştirilmesi gerekmektedir. Tapu ve kadastro planları
yenilenmeye muhtaçtır. Yapılan çalışmalar sadece teknik işlemleri kapsamakta,
kadastro sonrası oluşan ve fakat ilgilileri tarafından işlemleri tamamlanarak
tapu siciline yansıtılmayan değişiklikler dikkate alınamamaktadır. Bunun
sonucu zemin-kadastro planı ilişkisi
bozulmuş ve kadastro planları, biraz önce söylediğim gibi, zemini yansıtamaz duruma
gelmiştir. Ayrıca tüm kent bilgi sistemi, arazi bilgi sistemi, tarım bilgi
sistemi, çevre bilgi sistemi, coğrafi bilgi sistemi birbiriyle entegre hâle
getirilmeli ve zenginleştirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, arazi ve araziye ilişkin her türlü faaliyetler ve karar verici
mekanizmalar için gerekli olan, mevcut durumu yansıtan, geçerli ve güvenilir
arazi bilgilerinin sağlanması, tapu kayıtları ve kadastro haritalarının güncel
tutulması, tüm bu bilgilerin bir veri tabanına aktarılması, bilgilerin güncel
olarak bilgisayar ortamında tutulması ve bunların bilgi teknolojileri
kapsamında yeniden değerlendirilmesi ve kullanıma sunulması gerekir ancak bu
işlemlerde yeterli özen gösterilmediğinden, birçok vatandaşımız, babadan oğula, oğuldan toruna geçen arsa ve araziler sebebiyle
devletle nizalı durumdadır. İdarenin bu ayıbı yüzünden mahkemeler lüzumsuz yere
meşgul ve vatandaş mağdur edilmektedir. Öyle ki onlarca yıldır devam eden
davalar vatandaşı canından bezer hâle getirmiştir. İdarenin çözemediği konuları
vatandaş kendi imkânlarıyla çözmeye çalıştığından, kavgalar kan davaları
şekline dahi ulaşabilmektedir. Özellikle orman köylerimizde tapu ve kadastro
işlevsizliği nedeniyle devletimiz de vergi anlamında büyük bir kayıp
içerisindedir.
Tüm bu
sebeplerden dolayı, toplumdaki adaletsizliklerin ortadan kaldırılması,
mahkemelerdeki dosyaların bir an önce sonuçlandırılması gerekir. Ayrıca
kamulaştırma, emlak vergisi, alım satım harç ve vergileri, ipotekli taşınmaz
kredisi sistemi, emlak borsası ve benzeri birçok işlemlerde yararlanılacak
taşınmaz değerleme işlemlerinin yapılması gerekmektedir.
Tasarıyla alt
kadro çalışanlarının maaş ve özlük hakları günümüz şartlarında oldukça
düşüktür. Unvanlı kadroları kadro karşılığı sözleşmeli yaparak ve ikramiye
vererek, ücretleri yükseltmeye çalışıyorsunuz. Öte yandan sahada vatandaşımıza bire bir görev veren alt
kademe çalışanlarını görmezden geliyorsunuz. Hâlbuki asıl işlem yapan, imza
atan, sorumluluk üstlenen ve hata yaptığında da yakasına asıl yapışılan
onlardır.
Genel Müdürlüğün
şube müdürlüklerini kaldırması da tasarıda yer alan hususlardandır. Yeni
atamalar yapılmayacak, var olanlar şahsa bağlı hâle gelecek. Bu şekilde
müdürler yetkisizleştirilmiş olacak, idarede gönlünün hoş olup olmayacağını
bilemem ama eli boş yetkisiz yetkililer görülecektir.
Ülkemizde taşra
birimleri kapatılınca vatandaşımız oradan oraya taşınarak mağdur olurken,
yabancılar, kurulan yurt dışı temsilcilikleri vasıtasıyla ülkemiz topraklarını,
yaşadıkları ülkelerde memurları ayaklarına getirerek satın alabileceklerdir.
Bunun kabul edilmesi doğrusu hepimizin zoruna gitmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıda “Bu Kanuna göre kadro ve görev unvanları değişen
yahut kaldırılan personel, en geç altı ay içinde, kazanılmış hak aylık
derecelerine uygun olmak kaydıyla Genel Müdürlükte ihtiyaç duyulan diğer
kadrolara atanırlar. Bunlar, yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski
kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer
mali haklarını almaya devam ederler.” denilmektedir. Ancak bilindiği üzere bu
tip uygulamalar öteden beri sürekli yargıdan dönmüş ve bu konularda emsal
kararlar alınmıştır. Bunu da bir uyarı olarak sizlere sunmuş olalım.
Değerli
milletvekilleri, şu anda vatandaşımız tapu idarelerinde zaten alış satıştan
dolayı bir harç yatırmakta, bunun yanında döner sermayeye de para
aktarmaktadır. Son olarak emlak değerlemelerindeki yükselmelerden
vatandaşlarımızın ödediği vergi, harç ve döner
sermaye miktarları artmıştır.
Şimdi bu
tasarıyla vatandaşlarımızın tapu ve kadastro hizmetlerine ödeyeceği ücretler
daha da artmış olacaktır. Herhâlde sosyal devletten, hizmetkâr devletten
anladığınız bu, ne kadar para o kadar hizmet.
Bunun yanında,
teknik personel kadroları kaldırılıyor değerli milletvekilleri ve genel idari
hizmetler olan kadrolar geliyor. Teknik personel bu durumda zamanını daha fazla
masa başında mı geçirecek diye sormamız gerekiyor veya arazideki teknik
sorunlara kim cevap verecek?
Bu kanun,
kadastro müdürlüklerinin tamamen lağvedildiği anlamına gelmektedir. Niye bunu
söylüyoruz? Çünkü bir, kadastro müdürlüklerindeki kontrol mühendislerinin
yetkisi alınıyor. İki, teknik hizmetler sınıfında olan teknisyen, tekniker,
kontrol memuru ve kadastro üyesi kadroları yok edilerek bu insanlar sıradan
memur durumuna getiriliyor. Üç, teknisyen, tekniker ile bu görevlerde çalışmış,
sınava girerek bir üst göreve gelmiş olan kontrol memuru ve kadastro üyesi
arasında hiçbir fark kalmıyor.
Tapu ve kadastro
uzmanı olmak için, değerli milletvekilleri, otuz yaş sınırı getirilerek, yetişmiş
tecrübeli personelin tamamının önü kesilmiş oluyor. Unutmayın ki tecrübeli
personelin yüzde 90’ı otuz yaşını geçmiş durumda. Bundan sonra, kapsam dışında
bıraktığınız bu insanlardan, doğrusu, merak ediyorum, nasıl hizmet
bekleyeceksiniz? Özlük haklarında zaten sıkıntılı olan personel, ya emekli
olacak ya da başka kurumlara geçmeye çalışacak. Bu da tecrübeli personel
sıkıntısı yaratmayacak mıdır?
Diğer bir konu
ise teftiş kurulu başkanlığında çalışan müfettiş maaşlarının kurum içinde görev
yapan diğer üst düzey personelin özlük haklarıyla karşılaştırıldığında arada
var olan maaş farkının müfettişler aleyhine gittikçe açıldığıdır. Hiyerarşiye
uygun bir düzenleme yapılabilmesi için, teftiş kurulunda görev yapan
başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarının maaşlarında da iyileştirmeler
yapılması zorunlu görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, vatandaşımızın istediği yerde tapu işlemlerini yapabilmesi
olumlu bir değişikliktir. Ancak bu değişiklik ile tapu kadastro çalışanları
bugün dahi işlere yetişemez iken başka bir tapu dairesinden onay bekleyecekler,
gerekli yazışmaları ve mesajları da düzenleyecekler ve bu işleri de hatasız
olarak yapmak mecburiyetinde kalacaklardır.
Bu olumlu bir
düşüncedir ancak kesinlikle yeni bir stratejiye, yeni bir planlamaya ihtiyaç
göstermektedir. Yapılan tüm değişiklik ve düzenlemeler, yapılması gereken başka
değişiklikleri de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, daha geniş çaplı ve
köklü değişikliklere ihtiyaç vardır.
Bunun için,
hazırlanan tasarının daha geniş kitlelerce, özellikle sivil toplum
kuruluşlarınca da tartışılması gerekmektedir ancak bu konuda ciddi girişimlerde
bulunulmadığını komisyon üyesi arkadaşlarımızdan öğrenmiş bulunuyoruz.
Tüm bu
sebeplerden dolayı tasarıyı eksik bulduğumuzu ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak muhalefet edeceğimizi belirtir, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Yalçın,
buyurun.
RIDVAN YALÇIN (Ordu)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bazı
yayın organlarında, Irak’ın işgalinden sonra Musul ve Kerkük’te özellikle
soydaşlarımızın varlıklarını yok etmek adına tapu dairelerinde ve nüfus
idarelerinde bir yağmanın olacağı endişesiyle oradaki kayıtlardan birer kopya
alınıp Türkiye’ye getirildiği yazıldı çizildi. Bu haber doğru mudur? Gerçekten
oradaki kayıtlardan birer kopya ülkemize getirilmiş midir? Eğer doğruysa,
oradaki soydaşlarımızın varlıklarının temini bakımından gerek Irak’ta gerekse
uluslararası yargı anlamında ne işlem yapılmaktadır, bu kayıtlar hangi amaçla
kullanılacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Adana Karaisalı ilçesi ve yöresinde Çakıt ve Körkün ırmakları arasında kalan bölgenin bütün arazisinin Ramazanoğulları Vakfına ait olduğu belirtilerek tapu iptal
davalarına gidilmeye başlanacağı ilgili kurumlarca açıklanmış bulunmaktadır.
Bu arazilerin Ramazanoğulları Vakfına ait olduğunun bildirilmesi üzerine
İstanbul’dan, Avrupa’dan ve değişik yerlerden Adana’ya gelen bazı insanlar
“Elimizde soy ağacı var, bizler Ramazanoğulları’nın
vârisleriyiz.” deyip mal ve arazi taleplerinde bulunmaya başlamışlardır. Tabii
bu durum, çok uzun yıllardan beri dededen toruna, torunlarının da torunlarına
intikal eden bu arazileri ekip biçen yöre halkını ziyadesiyle tedirgin etmiş,
sıkıntıya sokmuş ve bir huzursuzluk meydana getirmiştir. Bu durumdan Hükûmet olarak bilginiz var mıdır? Şayet varsa, bu
huzursuzluğun giderilmesi için yine Hükûmet olarak ne
gibi çalışmalarınız mevcuttur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Delaletinizle
Sayın Bakana soruyorum: Tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen devir,
tescil ve satış işlemleri gayrimenkulün olduğu yerde yapılmaktadır bilindiği
gibi. Dolayısıyla, vatandaşlarımızın ikametleri satacağı veya devredeceği
gayrimenkulün dışında başka yerlerde ise vatandaşlarımız bazı külfetlere
girerek işlemlerini yapmaya gitmektedirler. Örneğin, ben, Manisa’daki
gayrimenkulümü satmak istesem Manisa’ya gitmek zorundayım. Dolayısıyla, bu
zorlukların ortadan kaldırılması için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma
yapılmakta mıdır? Bu konuda bir bilgi verirseniz…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kürsüden
konuşmamda da ifade etmiştim, bu memuriyet güvencesini özellikle önemsiyorum.
Bu konuda bu yasa çıktıktan sonra, bu tasarı yasalaştıktan sonra memuriyet
güvencesi konusunu nasıl düşünüyorsunuz? Bu konuya özellikle vurgu yapmak
istiyorum.
Yurt dışında tapu
memuru uygulamasına niçin gerek duydunuz ve oluşturulan fonun, burada bu
tasarıyla oluşturulan fonun mali boyutunun ne kadar olacağını tahmin
ediyorsunuz, 2011 yılında örneğin?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
tasarıyla iptal edilen toplam 10.056 kadroda hâlen istihdam edilen personelin yeni
ihdas edilen toplam 8.046 kadroya yerleştirilmesi nasıl yapılacaktır? Bu amaçla
ne tür objektif ölçüler kullanılacaktır? Yeni kadrolarda karşılığı bulunmayan 2
binden fazla personelin durumu ne olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin her
yerinde olduğu gibi Tokat ili Erbağ, Niksar, Almus
ilçelerinde mücavir alanlar orman vasfını kaybetmiş olan yerlere dayanmıştır.
Dolayısıyla yeni bir yerleşim yeri tahsis edilememektedir. Orman vasfını
kaybetmiş olan bu yerlerin tespit edilerek belediyelere verilmesiyle ilgili bir
çalışma Bakanlığınızda yürütülmekte midir bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, tapu
kadastro çalışanları zor şartlarda görev yaparak vatandaşlarımıza hizmet
vermektedir. Söz konusu personele döner sermayeden pay verilmesi hizmet veren
personeli rahatlatacak ve dedikodulardan büyük ölçüde uzaklaştıracaktır. Daha
önce de belirttiğiniz gibi, döner sermaye düzenlemesinin tüm kamu kuruluşları
için yapıldığında değerlendirileceğini söylediniz. Ancak tümüyle düzenlemeyi
beklemeden karayolları personeline verildiği gibi tapu kadastro çalışanlarına
da verilmesi, daha sonra da diğer döner sermayeli kuruluşların düzenlemesi
yapılabilir. Bu konudaki çalışanlara bir müjde vermeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakanım,
tapu kadastro uygulamalarının önemli mağdurlarından olan orman köylüleri Sayın Hükûmetinizin uygulamaları sonucunda özellikle keçilerini
satmak zorunda bırakılmıştır. Bu köylülerimizin bugüne kadar mağduriyetini
giderici projeler maalesef kâğıt üzerinde olmasına rağmen hayata geçmemiştir.
Orman köylülerimizin bu zararlarından doğan mağduriyetini gidermek için
herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, biraz önce de arkadaşımızın ifade ettiği
gibi bazı bakanlıkların döner sermayesinden personel yararlandırılmaktadır.
Özellikle kadastroda ve tapuda çalışan arkadaşlarımızın da böyle bir beklentisi
var ve sizden de böyle bir müjde beklemektedir. Bu konudaki düşünce ve
çalışmalarınız var mı, yok mu? Bu konuda bir aydınlatırsanız seviniriz.
İkincisi,
Gelibolu Yarımadası başta olmak üzere, Çanakkale’de yabancılara toprak satımı
oldu mu? Olduysa, kaç dönüm veya hektar arazi satılmıştır veya kaç adet
yabancıya satılmıştır ve hangi ülke vatandaşları bu arazileri almıştır? Bu
konuda, özellikle Gelibolu Yarımadası’ndaki hassasiyeti düşünürsek, hem
Çanakkalelilerimizi hem de Meclisimizi hem de Türkiye’deki vatandaşlarımızın
hassasiyeti açısından, bu bölgedeki yabancılara satışla ilgili ayrı bir
kararımız, hassasiyetimiz veya çekincemiz olur mu? Bu konuda bilgi verirseniz
ve bir de özellikle Bakanlık personelinin döner sermayesiyle ilgili -müjdeyle
ilgili- bir çalışmanız var mı, yok mu? Bu konudaki cevabınız da çok önemli.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Özellikle Sayın
Yalçın’ın sorusu; evet, bugün basında böyle bir haber yer aldı. Yani oradan
özellikle son yıllarda getirilmiş bir kayıt yok.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Keşke olsaydı.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Belki o, Türkiye’de, Osmanlı
İmparatorluğu döneminden kalma, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzün arşivlerinde
yirmi üç ülkeye ait kayıtlar söz konusu. Sanıyorum o baz alınarak herhâlde
böyle bir haber yapıldı. Yoksa, oradan bir arşiv bilgi, oradaki kayıtlar buraya
getirilmiş, böyle bir durum söz konusu değil.
Sayın Tankut, özellikle vakıf arazilerle alakalı mevzuat bizim
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün ilgi alanı dışında olan bir konu.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Hükûmet olarak…
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Bununla alakalı bilgi veremiyoruz ama
konuyla alakalı, araştırıp, yazılı belki cevap verme imkânımız olabilir.
Sayın Enöz, özellikle bu gayrimenkulün bulunduğu tapu sicil
müdürlüğü veya olduğu yerdeki tapu sicil müdürlüğünden ancak satışlar
yapılabiliyor. Bu teşkilat kanununda yaptığımız düzenlemeyle birlikte,
düzenlemesi yapılarak, herhangi bir vatandaşımız, Türkiye’nin neresinde olursa
olsun, gayrimenkulün bağlı olduğu sicil müdürlüğü değil, herhangi bir sicil
müdürlüğüne giderek bir başka yerdeki gayrimenkulün alım satım ve buna bağlı
işlemleri yapabilir hâle gelmiş olacak. Bu, teşkilat kanununda var, inşallah
onun uygulamasına 2011 yılında başlayacağız.
Bir diğer konu,
yine bununla bağlantılı, özellikle bizim görevlendirdiğimiz, yetki verdiğimiz,
Türk vatandaşlarımızın yoğun olduğu yabancı ülkelerdeki belli
büyükelçiliklerimizin bulunduğu merkezlerde de, böyle bir eleman göndermemiz
durumunda, burada da, Türkiye’deki gayrimenkullerini oradaki vatandaşlara alım
satım işlemleri yapılabilir hâle gelmiş oluyor.
Sayın Çelik’in
ifadesi, bu personelle… Soruyu şu anda tam not alamamışım.
Sayın Işık,
personelle alakalı bir personel indirimine gitmiş oluyor kadro anlamında. 17
bin çalışanı var Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Bakan, şimdi tapu sicil müdürlüğü unvanının içerisindeki
“sicil” kelimesi çıkarılarak böylece bu unvanı uhdesinde bulunduranlar
otomatikman boşluğa çıkacak. Sonra partizanca atamalar gelecek.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Hayır, hayır. O anlamda bir düzenleme
değil. Özellikle şu anda kullanılmayan, aslında, boş kadroları iptal etmiş
oluyoruz. Yani fiilî olarak bir çalışanın azaltılmasına gidilmesi söz konusu
değil.
Toplam 10.056
iptal söz konusu ama 8.076 ihdas söz konusu ama bu bizim fiilî çalışanımızı
azaltmıyor. Şu anda kadro olup da personelimizin bulunmadığı kadrolarla alakalı
bir iptal, ihdas söz konusu.
Sayın Paksoy, döner sermayeyle ilgili ben açıkladım, tekrar ifade
etmekte fayda görüyorum. Özellikle Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzün
çalışmaları… Çok özverili bir mesai harcıyorlar. Hem bu kadastro çalışmaları
için geçerli hem tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personelimiz çok dikkatli,
çok etkili ve verimli. Vatandaşlarımıza hızlı hizmeti verir hâle geldik.
Dolayısıyla ücretlerinde de, yaptıkları işin hassasiyeti, ehemmiyeti ve önemini
de göz önüne aldığımızda ve nitekim mesela, özellikle sicil müdürlüklerimizde
bir personelimiz sehven de bir yanlış işlem yapmış olsa, o gün -eğer bir
gayrimenkul değişikliği ise bu- bir başkasına gayrimenkulün satılması şeklinde
de olsa, bu anlaşıldığında, tespit edildiğinde, o çalışanımız vefat etmiş olsa
da, mirasçılarına kadar sirayet eden bir sorumluluk altındalar. Dolayısıyla
özellikle biz çalışanlarımızın döner sermayeden ilave bir pay almasını arzu
ediyoruz. Bunların onları bu konuda daha motive edeceğini, bu emekleri
noktasında onlara bir katkı olacağını da düşünüyoruz. Fakat burada şu anda
Maliye Bakanlığımız, özellikle döner sermayesi olan kuruluşlarda bir bütüncül
düzenleme yapıyor ve ümit ediyorum yakın bir zamanda inşallah bu yasalaşmış
olacak.
Diğer kurumlarda da
bu tür beklentiler var. Bizim burada, bu teşkilat kanununda böyle bir
düzenlemenin Hükûmet kararı olarak uygun
görülmediğini ifade etmek istiyorum ama çalışma gerçekleşecek. Şu anda Maliye
Bakanlığı bu çalışmayı yapıyor.
Sayın Çalış orman
köylülerinin mağduriyetleri ve keçilerle ilgili bir kısım mağduriyetler
olduğunu ifade etti. Bu, daha çok bizim Çevre ve Orman Bakanlığımızın uhdesinde
olan bir konu. Oradan bilgi alıp yazılı olarak cevap verebiliriz.
Yine, Sayın
Cengiz’in “Gelibolu’da yabancıya mülk satışı, arazi satıldı mı?” diye bir
sorusu oldu. Hemen şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle yabancıya mülk
satışında tarım arazisi veya arazi satışı söz konusu değil. 2005 yılında
yaptığımız düzenleme ile özel kişilere, yabancılara arazi satışı söz konusu değil
çünkü bu yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebiliyor. Ancak yapı yani bir
bağımsız bölüm, daire veya dükkân, iş yeri satın alabilir. Bu da karşılıklılık
ilkesine göre yapılan bir satıştır. Yani Türkiye’den herhangi bir ülkenin
vatandaşının mülk satın alabilmesi için bizim kendi vatandaşlarımızın orada
satın alma şartlarıyla orantılı olarak karşılıklılık ilkesine göre bu
yapılıyor. Aslında bu, bir siyasi tartışma konusu yapılabilecek bir konu
olmaktan ziyade tamamen teknik bir konudur, yasalar çerçevesinde bu
yapılmaktadır ama burada sayın milletvekillerimizin ifadesinde bulunan böyle
başkalarına mülk satışı, yani bugün kendi ülke menfaatleri, yasalarımıza aykırı
asla böyle bir şey söz konusu değil. Çanakkale’de de 177 taşınmaz satışı
gerçekleşmiştir toplam bugüne kadar yabancılara mülk satışı kapsamında ama
bunların hiçbirisi arazi satışı şeklinde değildir.
Diğer cevap
veremediğimiz konular varsa tutanaklardan bakıp yazılı cevap vereceğiz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
8’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
Beytullah Asil |
|
Mersin |
Mersin |
Eskişehir |
|
Erdal Sipahi |
Akif Akkuş |
Alim Işık |
|
İzmir |
Mersin |
Kütahya |
|
|
M. Akif Paksoy |
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilatında görev yapan personele; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü gelirlerinden oluşturulan döner sermaye gelirlerinden en yüksek
devlet memuru maaşının %200-%400’ünü geçmemek üzere, hiyerarşik duruma göre
belirlemeye Genel Müdürün teklifi ile Bakan yetkilidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
502 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin 3. üncü fıkrasına aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Reşat
Doğru
Tokat
Genel Müdürlük;
Çalışanlarını, Tapu ve Kadastro hizmetlerinin yerine getirilmesinde kasti
olmayan hatalardan oluşacak mali sorumlulukları nedeniyle kendilerine yapılacak
rüculara karşı sigorta yaptırmak zorundadır. Bu
sigorta pirimi döner sermayeden karşılanır.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Reşat Doğru…
BAŞKAN – Reşat Doğru,
Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 502 sıra sayılı Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 8’inci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tapu kadastro
hizmetleri, vazgeçilmez nitelik gösteren, geniş kaynak ve ekipman gerektiren
bir kurumdur. Tasarı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapısı ve görevleri
değişmektedir. Kanunun daha teferruatlı bir şekilde değerlendirilmesinin ve
Mecliste görüşülmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum. Neden denirse, daha
önce çıkartılmış olan birçok kanun da yine bu şekilde süratli bir şekilde
getirilmiş, akabinde de torba kanunlar içerisinde yeniden değerlendirilerek
bazı maddeleri değiştirilmiştir. Bu kanunun da bu şekilde çok süratli bir
şekilde getirilmiş olduğunu düşünüyorum. Daha teferruatlı bir şekilde
değerlendirilip de getirilmiş olsaydı belki de önümüzdeki birçok sorun da
çözümlenmiş olurdu diye düşünüyorum.
Tasarıyla kurum
personelinin çalışma güvencesi kısmen kaybolmaktadır. Alt kadro çalışanlarının
maaş ve özlük hakları günümüz şartlarına uygun olmamaktadır. Ancak üst
görevlerde bulunanlara, unvanlı kadrolara ikramiye verilmekte, ücretler
yükseltilmektedir. Bu durum da önümüzdeki zaman içerisinde acaba personel
arasında bir çalışma barışını bozacak mı şeklinde düşünmek durumundayız.
Tasarı ile döner
sermaye oluşturuluyor. Bu durum, vatandaşların tapu ve kadastro hizmetlerine
ödeyeceği masrafları artırabilir diye düşünüyoruz. Vatandaşlar acaba ek ödeme
mi yapacaklar?
Tapu kadastro
hizmetleri süratle yapılması gereken hizmetlerdir. Halk arasında hizmetlerin
yavaş yürütüldüğü, yavaş yürüdüğü şeklinde de şikâyetler vardır.
Döner sermaye
ödemesi yapılırken hızlı, çalışkan, görevini en iyi yapan insanlar tercih
edilmelidir. Döner sermaye, kim daha fazla para kazandırmışsa ona ödenmelidir
diye düşünüyorum. Herkese eşit ödeme, üst unvanlı yöneticilere daha fazla ödeme
de doğru değildir. Derecesi küçük olan memur ve çalışanlara performanslarına
göre daha fazla ödeme yapılmalıdır. Döner sermaye dağıtımında, bugün, Sağlık
Bakanlığı noktasında olsun veyahut da diğer noktalarda olsun çok ciddi
problemlerle karşı karşıya olduğumuzu söylemek durumundayız. Aynı durumun ben
Tapu Kadastroda da olabileceğini düşünüyorum. Bundan dolayı da orada döner
sermayeyi kazanan insanlara, kazandıran insanlara bunların daha farklı bir
şekilde verilmesinin de daha doğru bir yöntem olacağını düşünüyoruz.
Ayrıca bu
kanunla, yurt dışında personel görevlendirilmesi geliyor. Son zamanlarda
getirilen her teşkilat kanununda yurt dışı görevleri tahsis ediliyor. Bu kanun
öncesinde görüşmüş olduğumuz, daha önceki Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili
kanunda da aynı şekilde, yurt dışında yeni görevler tahsis ediliyordu, bu
kanunda da Genel Müdürlüğün bazı görevlilerinin yurt dışında görevlendirilmesi
yönlendiriliyor ve gösteriliyor. Yani neredeyse Dışişleri Bakanlığının
görevlerinin bir vesileyle, çeşitli bakanlıklar nezdinde, genel müdürlükler
nezdinde, kendilerine doğru kaydırılmakta olduğunu görüyoruz. Hâlbuki, bakınız,
mesela Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili o kanunda bir TİKA marifetiyle o
görevler yürütülebilir. Yine bununla ilgili görevlerin de bir Dışişleri
Bakanlığı personeli tarafından yürütülmesi acaba düşünülemez miydi? Yine bu
kanunun içerisine acaba neden tapuların yeniden yapılandırılmasını koymadık?
Şu anda ülkemizin
her yerinde, köylerinde, şehirlerinde, kasabalarda çeşitli tapular vereseli
tapular şeklinde bulunmaktadır. Bu tapulardan dolayı da insanlarımız çok büyük
bir mağduriyet içerisindedir. İnsanlar mesela köylerindeki ürünlerinde afet
geçiriyorlar, afet parası alamıyorlar çünkü tapular kendi üzerlerinde değil.
Mesela hayvancılık kredisi almak istiyorlar, hayvancılık kredisi almak
isterlerken bankalara gidiyorlar ve bankalara gittikleri zaman da, tapuların
yine kendi üzerlerinde olmamasından dolayı büyük bir mağduriyet içerisinde
bulunuyorlar. Yine, araziyi satmak istiyorlar, satışlarında çeşitli
problemlerle karşılaşıyorlar. Bundan dolayı da bu kanunun içerisine veyahut da
bundan sonraki gelecek olan kanunlar içerisine bu vereseli tapularla ilgili,
çok parçalı tapularla, çok ortaklı tapularla ilgili bazı maddelerin mutlaka konması
gerekir diye de düşünüyorum.
Ayrıca, çeşitli
noktalarda devlet, arazileri, gölet yapacağım, yol yapacağım veyahut vesaire
şeklinde kamulaştırıyor. Bu kamulaştırmalar neticesinde de bunlar gerekli
yerlerinde kullanılmıyor veyahut da başka manalarda kullanılıyor. O zaman yine
mağduriyetler ortaya çıkmaya başlıyor.
Bakınız, şu anda
Tokat ilinde, merkeze bağlı Avlunlar beldesi diye bir beldemiz vardır. Avlunlar
beldesinde, yine aynı şekilde Almus’un Çevreli kasabasında böyle bir durumla
da…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğru, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Avlunlar
beldesinde Musullu Barajı uzun yıllardan beri beklemektedir. Birçok siyasi
parti, hatta şu andaki mevcut olan iktidarın milletvekilleri de Musullu
Barajı’nın yapılması noktasında halka, köylüye söz vermişlerdir ancak şu ana
kadar en küçük bir gelişme olmamıştır. Musullu Barajı’nın da süratli bir
şekilde yapılmasını Avlunlar halkı bekliyor. Dolayısıyla, bu tür şeylerin yani
kamulaştırma neticesinde kamulaştırılan veyahut da bir noktada halkın yararına
bazı işler noktasında devletin kontrolüne geçen yerlerin mutlaka o kamulaştırma
durumuna göre yapılması gerekmektedir. Musullu Barajı’nın veyahut da Çevreli Göleti’nin yapılması noktasında bu yönlü olarak halkın
beklentilerinin olduğunu söylemek istiyorum.
Önergemin
kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilatında görev yapan personele; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü gelirlerinden oluşturulan döner sermaye gelirlerinden en yüksek
devlet memuru maaşının % 200-% 400’ünü geçmemek üzere, hiyerarşik duruma göre
belirlemeye Genel Müdürün teklifi ile Bakan yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın katılmadığı,
Komisyonun katılmadığı bir önergeyi sizin takdirlerinize sunmak istiyorum. Bu
önergenin içeriğiyle ilgili mutlaka muhatap olacaksınız, sizlere de soracaklar.
Bakınız,
getirilen bu teşkilat kanunu ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün yeni
yapılanmasında 8’inci maddede bir döner sermaye işletmesi kuruluyor. Bu hem
Genel Müdürlükte hem de bölgelerde kuruluyor ve burada verilen hizmetlerden bir
gelir alınarak bir döner sermaye işletmesi oluşturulacak yani kendi gelirlerinden,
personelin çalışmasından oluşan gelirlerden bir işletme oluşturuluyor. Bu
işletmenin kuruluşunda başlangıçta 4 milyon Türk lirası bir sermayeyi zaten
genel bütçeden veriyor, sonra Bakanlar Kurulu kararıyla da bunu 4 katına
çıkarma imkânı oluyor, hatta 5 katına çıkarma imkânı oluyor. Böylelikle,
verilecek hizmetlerden oluşacak bir bütçe oluşturularak bu hizmeti verecek
personelin özlük hakları veya geliri geliştiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, mülkiyetle ilgili tüm konularda hizmet gören devlet memurları
sürekli olarak bir şaibenin altındadır, bunu hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanlık
bu kanunu çıkarırken, bu işletmeyi, bu döner sermaye işletmesini kurarken
gerçekten doğru düşünmüş. Ama, bu Genel Müdürlükte çalışacak personele ayrım
yapmaksızın yani performansına veya yaptırılacak ek hizmetlere bakmaksızın bu
döner sermaye gelirlerinden bir pay verilmesini teklif ediyoruz. Bu bizim de
teklifimiz, ilgili sendikaların da teklifi, hem Memur-Sen’in hem de Türk
İmar-Sen’in teklifi.
Bunu, aynı şeyi
Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat kanunu burada görüşülürken konuştuk,
kabul ettik ama bunu tapu memurlarına vermeyişimizin bir gerekçesi yok.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak işte böyle bir önerge veriyoruz,
diyoruz ki: Geliniz, oluşturulan bu döner sermaye gelirlerinden, bu döner
sermayeyi emekleriyle oluşturan tapu memurlarına, tapuda çalışan, tapu
kadastroda çalışan personele Genel Müdürün teklifi, Bakanın onayıyla bir pay
verelim. Bunun nesini reddediyorsunuz, niye kabul etmiyorsunuz, bunu anlamıyorum.
Yani bir devlet, bir bakanlık kendi personelinden neyi kıskanıyor, bunu
anlamakta zorlanıyorum değerli milletvekilleri.
Onun için,
Bakanın reddettiği, Komisyonun kabul etmediği bu önergeyi sizlerin takdirine
sunuyorum. Bunun neresinde yanlış var? Birinci husus bu.
İkinci husus da,
değerli milletvekilleri, bakınız, idarenin işlemindeki yanlışından dolayı
vatandaşın bir mağduriyeti var. Değerli milletvekilleri, hepinizi ilgilendiren
bir konu, hepinizin bölgelerinde yaşanan bir hadise, oy alarak vekili olduğunuz
bu milletin, bu vatandaşın çok temel bir sorunu. Adama tapu vermişsiniz, o
tapuyu yıllarca kullanmış, gün gelmiş tapusu iptal edilmiş. Tapuyu veren de
devlet, iptal eden de devlet! İş mahkemeye intikal etmiş, mahkeme devletten
yana kararını vermiş, ama bakıyorsunuz adamın hem tapusunu almışsınız elinden
hem de mahkeme masrafları olarak yüklü bir meblağı da adama borç olarak
yazmışsınız. Bu, zulüm değil mi değerli milletvekilleri, bu adaletsizlik değil
mi? Bunu düzeltelim burada. Biz hukuk kuruyoruz. Kurduğumuz hukuk, eğer millete
bir adalet dağıtmıyorsa, bir huzur vermiyorsa, bir imkân vermiyorsa, bunun ne
anlamı var? Bu iki hususu burada düzenleyelim. Çünkü idare kendi kusurundan
dolayı bir mağduriyet yaratmış, bu kusurun maliyetini devlet üstüne almak
mecburiyetinde. Adalet bu, devlet olmanın gereği bu. Bunun formülünü biz bulmak
mecburiyetindeyiz.
Bunu ertelemenin
anlamı yok. Şimdi Sayın Bakan diyor ki, “Bunu ileri kanunlarda düzenleyeceğiz.”
Niye düzenlemiyoruz şimdi? Şimdi de kanun çıkarıyoruz değerli milletvekilleri.
Bu, sizin de bölgelerinizin, sizin de seçmenleri-nizin
sorunu, vatandaşımızın sorunu; Mersin’in Erdemli, Silifke, Anamur, tüm o
dağlarda dişiyle tırnağıyla toprağını ekerek, onuruyla o topraklarda yaşamak
isteyen insanların elinden devlet kendi kararıyla tapusunu alıyor, arazisini
alıyor. Almakla kalmıyor, bir de mahkeme masrafını üzerine yüklüyor. Bunun adı
zulümdür değerli milletvekilleri. Buna gönlünüzün razı olmayacağına inanıyorum,
inanmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Sayın Başkanım, gerçekten
arkadaşların ilgisini çekmek için gayret gösteriyorum ama millet dinliyor. Bu
sorun halkın sorunu, bu sorun her bölgede insanımızın sorunu. Atadan öteden
kalan toprağına, idare, bugün, bir gerekçe geliştirerek iptal davası açıyor,
adamın tapusunu da elinden alıyor, üstüne bir de mahkeme masrafı olarak bir
borç çıkartıyor. Bunu burada düzeltmemiz lazım değerli arkadaşlar, düzeltmezsek,
yarın milletin yüzüne hep beraber bakacağız gittiğiniz yerlerde, ben size ifade
ediyorum, bunu muhalefet olsun, siyaset olsun diye de söylemiyorum… Bu, bizim
bölgelerin, özellikle o dağ köylerinin çok temel sorunu. Adam o dağda yaşamaya
çalışıyor, siz elinden hem toprağını alıyorsunuz hem de üstüne bir borç
yüklüyorsunuz. Gelin, bunu burada düzeltelim, geçici maddeyle düzeltelim. Ek
madde olarak değil, geçici madde olarak
düzeltmek mümkün. İşte, Adalet Komisyonu Başkanımız burada.
Bu gerekçelerle
bu önergeyi verdik, kabulünü istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Bozdağ, bir söz talebiniz var.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Yerimden Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Sayın Başkanım, tapu kadastro işlemleri yapılırken, tapu kadastro işlemlerini
yürüten kamu personelinin yanlış tespitleri neticesinde, kimi yerlerde Orman,
kimi yerlerde hazine, vatandaşın üzerine tespit gören gayrimenkullerle ilgili
tapu iptal ve tescil davaları açıyor ve davayı açan davacı kazandığı zaman da
bunun mahkeme masrafları ve vekâlet ücreti davalı üzerine yükleniyor. Tabii
burada idarenin bir kusuru var, vatandaşın bir kusuru yok. İdarenin ihmal ve
kusuru nedeniyle yapılan bir tespit, daha sonra başka bir idarenin açtığı dava
neticesinde mahkemede vatandaşın aleyhine sonuçlandığında ortaya bir haksızlık
çıkıyor, bunun düzeltilmesi lazım, biz de hemfikiriz. Ancak bu konuyla alakalı,
bu kanun içerisinde bir düzenlemeyle bunu şu anda yapma imkânı yok. Biz, bu
konuyu Adalet Bakanlığıyla, Maliye Bakanlığıyla ve diğer ilgili taraflarla
görüşüp önümüzde çıkaracağımız bir yasa içerisinde değerlendireceğiz ve
yasalaştıracağız ve bu haksızlığı ortadan kaldıracağız. Bu haksızlık yanlıştır,
onu da önümüzdeki günlerdeki bir yasa içerisinde çıkaracağız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 2011 seçimlerinden sonra hiçbir anlamı yok.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 2011’de değil, önümüzdeki ilk getireceğimiz yasalardan birinin
içerisinde çıkaracağız efendim.
Arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anayasa ihlali yapıyorsunuz. Anayasa 125’e göre ihlal yapılıyor. Çok
açık söylüyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 218
Kabul : 214
Ret : 4 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun”
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Şimdi, 7’nci
sıraya alınan Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı
Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara
Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 567) (xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 567 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
AVRUPA KONSEYİ
ÇOCUKLARIN CİNSEL SÖMÜRÜ VE İSTİSMARA KARŞI KORUNMASI SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25/10/2007 tarihinde Lanzarote’de
imzalanan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması
Sözleşmesi”nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir…
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı
Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 225
Kabul : 225 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci Murat
Özkan
Konya Giresun”
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
8’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmesine başlıyoruz.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askerî Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/781) (S.
Sayısı: 459)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9’uncu sırada yer
alan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyon olmadığı
için, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Kasım 2010 Cuma günü saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.21